TELEFON

Kuban Paul Seauhmann
03.04.2004

Geçenlerde bir kardeşimiz telefonla görüşmek istediğini belirtmişti. Ben de ev telefonumu verdim ve Türkiye saati ile aramızda çok fark olduğu için (orda gündüzken burada gece) Kanada saatine göre uygun olduğum saatleri belirttim.

Sağolsun kardeşimiz aradı. Ancak bizim için geç olacak bir saatte. Belki, saatleri karıştırmıştır. Olabilir. Ancak arayan kendisi değil sekreteriydi ve ısrarla Nart beyi soruyordu. Biz de Nart diye birinin olmadığını ancak Çerkes olduğumuzu belirttik. Bunun üzerine karşıdaki hanım bir saniye dedi. Bekledik. Sonra evet Kuban bey sizle görüşülecekmiş dedi ve daha önce telefonu verdiğimiz kardeşimiz telefona çıktı. Uzun uzun konuştuk, tanıştık.

Şimdi, buraya kadar ilk bakışta her şey normal görünüyor. Ancak biraz düşündüğünüzde, bazı görgü kuralları da atlanmış oluyor. Arzu ederseniz bunları dilimiz döndüğünce aktaralım. Bu kurallar çağdaş ülkelerde üç aşağı beş yukarı aynıdır.

1. Eğer biriyle telefon görüşmesi için randevulaşmışsanız ve bu randevu talebi sizden gelmişse, siz randevuyu aldığınız insanın verdiği saat dilimleri arasında onu aramalısınız.
2. Arayan taraf sizseniz, sekreterinize (karşı tarafın sekreteri varsa) ona bağlamasını söylersiniz. Aradığınız kişinin sekreteriyle siz muhatap olursunuz. Eğer sekreteri yoksa, siz direk kendiniz ararsınız. Karşı tarafı bekletmeye hakkınız yoktur. Çünkü siz arıyorsunuz.
3. Aradığınız kişiyle yeni tanışıyorsanız, önce kendinizi tanıtırsınız. Sonra görüşme için müsait olup olmadığını sorarsınız.

Telefonla  iletişim kurmak, göründüğü gibi kolay bir iş değildir. İncelik ister. Belki sizin başınıza da gelmiştir. Telefon çalar, açarsınız; karşıdaki sizin alo bile demenizi beklemeden  ilk sorusunu sorar:
Aloooo, kimle görüşüyorum?
– Kimi aramıştınız beyefendi?
Hüseyin orda mı?
– Beyefendi Hüseyin kim? Yanlış aradınız galiba?
Yahu kardeşim orası marangoz Hüseyin’in evi değil mi?
– Değil beyefendi…Yanlış aradınız galiba.
Allah Allah..Kardeşim orası 345 45 45 değil mi?
– Değil beyefendi burası 345 45 46
Eh be kardeşim baştan söylesene, ne meşgul ediyorsun beni? Allah Allah…
– ?
ve telefon suratınıza kapanır.

Hepiniz buna benzer olaylar yaşamışsınızdır. Çerkeslerin çağdaş insan olmaları geleneklerinde var diye her zaman yazıyoruz. Her Çerkes karşılaştığı tanıştığı insanlara önce kendini tanıtır. Bu bizim geleneklerimizin temelinde olan davranıştır. Aynı şey telefon görüşmelerinde de geçerli.

Telefonu kime açarsanız açın önce kendinizi tanıtacaksınız. Çerkes’seniz kural bu. Bazı durumlar vardır. Sizde tanık olmuşsunuzdur. Telefon çalar. Açarsınız;
Naber Mehmet?
– Sağolun, iyiyim de; kimle görüşüyorum?
Yahu tanımadın mı beni?
– Özür dilerim tanıyamadım.
Valla ayıp ettin şimdi, bizde seni arkadaş bilirdik…
– ?

Topu topu 3-4 kez görüşmüşsünüzdür. Ancak bu süre içinde mesafe o kadar çabuk yakınlaşmıştır ki, bir anda 40 yıllık dost olursunuz. Sonra telefonda sesini tanımadığınız zaman ayıplanırsınız.

Telefonla sekreterinize birini aratacaksanız, aratacağınız kişinin adını soyadını net olarak söyleyin. Eğer sekreterinizin yanlış yapacağını tahmin ediyorsanız, o zaman bir kağıda ellerinizle yazıp, ellerinizle de teslim edin. Sekreteriniz aradığınız kişinin; sekreterine, annesine, eşine, oğluna, kızına sizin verdiğiniz (ya da sekreterinizin yanlış anladığı) ismi sorduğunda karşı taraf doğal olarak, öyle biri yok burada diyebilir. Sekreteriniz de size “öyle biri yokmuş” dediğinde, aradığınız kişinin durup dururken günahını alırsınız. “Vay! Demek ki bana bilerek yanlış numara vermiş.” Oysa onun bir suçu yok ki, Mehmet  yerine Ahmet dersen, karşıdaki ne diyecek? “Burda öyle biri yok!”

Bir de telefonda muhabbet merakı vardır. Hoşbeşten sonra;
eee…Daha daha nasılsın?
– İyiyim teşekkür ederim bir yaramazlık yok.
Aman aman iyi…Yenge hanım nasıllar?
– O da iyidir. Sağolun…
eee..daha daha nasılsın?
– ?
Telefon ettiğiniz anda karşınızdaki insanı göremediğiniz için o anda ne yaptığını da bilemezsiniz. Onun için önce telefon ettiğiniz kişiye kendinizi tanıtın ve ardından müsait olup olmadığını sorun. “Ben arıyorsam herkes müsaittir” bencilliğine kapılmayın.

Sık rastladığınız  bir telefon görüşme faciası daha vardır. Telefonda arar. Alo dedikten sonra;
Bir saniye Mehmetcim..
– …..
Pardon Mehmetcim bir saniye dedim ama beş dakika oldu kusura bakma. Evin salonunu boyatıyoruz da. Bizim ustaya boyaların yerini gösterdim.
– Sorun değil..
Yaa..Ben seni neden aradım biliyor musun?
– Hayır. Neden?
Aman yahu..Bir dakika Mehmetcim, sen yabancı değilsin, bizim oğlan arabanın anahtarını istiyor, balkondan atayım geliyorum.
– …..
– Kusura bakma bir dakika dedim ama…

Eğer sabrınız varsa böyle devam eder gider. Telefonda söyleyeceklerinizi kısa ve net biçimde söylemelisiniz. Sizin zamanınız bol olabilir, karşınızdakinin az olacağını düşünün.

Bir de, hemen hemen hepimiz yaparız. Sesimizin, iki telefonun arasındaki tellerden gittiği bilinç altımıza öyle işlemiştir ki, karşıdakinin duymadığı kanısına kapılıp bağırdığımız olur. Çoğu kez, daha ilk alo da ahizeyi kulağınızdan kaçırdığınız olmuştur. O nedenle karşıdaki duyamadığını söylemediği sürece alçak sesle konuşmanız gerekir.

Peki cep telefonu?

Ondan hiç söz etmeyelim. Çünkü tutar yanı yok…

Sakın unutmayın. Telefon görüşmeleri kişiliğiniz hakkında bilgi verir. Xabzeyi öğrenir ve yaşamınıza uygularsanız hiç dert etmeyin ve yukarda yazdıklarımızı hiç dikkate almayın.

SonSöz
Çerkes, kuru soğanı yumruğuyla ezerek değil bıçağıyla keserek yiyendir. (Kuban)