TEMATİK POTPURİ

Sezai Babakuş
20.12.2010

‘Ortak akıl’ peşinde koşmaktan kendi aklımı yitirip CC’deki okurlarımı biraz ihmal ettim, özür diliyorum. Son bir-iki hafta benim için epey yoğun-yorucu geçti. Henüz toparlanamadığım için, işin kolayına kaçıp bir ‘potpuri’ yapacağım. Tematik bir potpuri… Bunu, ‘benzeşik karışım’ ya da ‘benzerlerin karışımı’ diye (öz)Türkçeleştirebiliriz. Daha da anlaşılır kılmak için, kadim dil Abhazca karşılığını da yazayım: Yeypşu yeylapso… Tam da bizi tanımlayan ve aşağıdaki yazıya anlam katan bir sözcük.

Ortak aklın ‘siyasi’ hali…

Kafkas Dernekleri Federasyonu’nun (Kaf-Fed) öncülüğünde düzenlenen ortak akıl toplantısı, 10-12 Aralık tarihlerinde Bolu Koru Otel’de yapıldı. Bu, uzun süredir önerip takipçisi olduğum ve nihayet olabilmesine emek verdiğim önemli bir toplantıydı. Türkiye’nin çeşitli bölgelerinden, Kafkasya’dan ve Avrupa’dan elli aydın ve kanaat önderi biraraya gelerek ‘ne olacak halimiz’ üzerine kıyasıya kafa patlattık. Bilimsel-entelektüel düzeyi yüksek bir toplantı oldu. Toplumumuz için hayati önem taşıyan konular ele alandı ve önemli fikri açılımlar sağlandı. Sevindim, gururlandım, umutlandım.

Toplantının detaylarına ve sonuç bildirisine Kaf-Fed’in web sitesinden ulaşabilirsiniz. Yine de birkaç söz söyleyip, sonuç bildirisinden çok önemli bulduğum birkaç paragrafı paylaşmak istiyorum.

Toplantıyı yöneten Prof. Dr. Ayhan Kaya ve Doç. Dr. Mitat Çelikpala hem konuşmalarıyla ufkumuzu genişletip bilgimizi artırdılar, hem toplantı yönetme ustalıklarıyla farklı bir deneyim yaşattılar. Elbette toplantıya katılan herkes düşünce ve önermeleriyle büyük katkı verdi. Yine de, diğerlerin beni affetmesini dileyerek, toplantının yıldızları başta Prof. Dr. Sevda Alankuş ve Prof. Dr. Erol Taymaz olmak üzere akademisyenlerimiz olduğunu belirtmek istiyorum. Hepsi yaptıkları çerçeve konuşmaları ve tartışma bölümlerine katkılarıyla hepimize güven duygusu aşıladılar ve ‘işte bize yol gösterecek aydınlarımız’ kıvancını yaşattılar. Sağolsunlar.

Toplantı (doğaldır ki) Adige-Abaza-Ubıh ağırlıklıydı. Tek Oset katılımcı Sevda Alankuş’tu. Elbette ‘Oset olsun, çeşit olsun’ diye değil, genel olarak kimlik meselesiyle ve özel olarak kendi kimliğiyle (Oset ve Çerkes) ilgili çalışmalar yapan bir biliminsanı olduğu için çağrılmıştı. Kendisini, 2000’lerin başında oluşturduğumuz Demokratik Çerkes Platformu’na katılması vesilesiyle tanımıştım. Platformun mail grubuna, kimlik meselemizi hem kültürel hem siyasal boyutlarıyla irdeleyen bilimsel bir yazı göndermişti. Bu yazı bakışımı değiştirdi ve bugün sıkça ifade etmeye çalıştığım ‘kültürel kimlikten siyasal kimliğe geçişin’ gereğine olan inancımın temelini oluşturdu.

Sevinerek belirtmeliyim ki, kimliğimizi siyasallaştırmamız konusu ortak akıl toplantısına da damgasını vurdu ve sonuç bildirisine şöyle yansıdı;

“Diasporada mevcut hakları kullanmak ve hakların sınırlarını genişletmek için örgütlü mücadeleyi yükseltmek ve demokratik mücadele enstrümanlarını artırmak gerekmektedir. Bu bakımdan, bugüne kadar sürdürülen ‘kültürel dernekçilik’ anlayışını aşarak ‘siyasal örgütlülüğe’ ulaşmak ortak hedeftir. Gelecek hedefi, talebi, umudu olmayan hiçbir toplum yaşayamaz. Bizi geleceğe taşıyacak yol, örgütlülüğümüzü siyasallaştırmaktan geçmektedir.”

Evet, bizi ileriye taşıyacak olan umuttur ve umudu ete-kemiğe büründürecek olan siyasal örgütlülük…

Çerkesliğin ‘ortak ad’ hali…

Ortak akıl toplantısında öne çıkan bir diğer önemli husus ise, son dönemlerde kimi kesimlerce dillendirilen ayrıştırıcı söylemlerin kesin bir ifadeyle reddedilmesidir. Bu, sonuç bildirisine şöyle yansımıştır;

“1864’de biten Kafkas savaşı sonrasında yurtlarından sürgün edilen Adigeler, Abazalar ve Ubıhlar (ve diğer Kuzey Kafkas halkları) bugün dünyanın en büyük ve en geniş diasporalarından birini teşkil etmektedir. Nüfuslarının büyük çoğunluğu diyaporada yaşayan Adige, Abaza ve Ubıhların, tarih boyunca sürdürdükleri kader birliği devam etmektedir. Birlikte yaşama ve birlikte mücadele etme ihtiyacı eskisinden daha yakıcıdır ve daha vazgeçilmezdir. Adigeler, Abazalar, Ubıhlar ve diğer kardeş Kuzey Kafkas halkları için, hem diasporada hem anavatanda toplumsal-ulusal varlığı sürdürmek, birlik ve dayanışma içinde mümkündür.”

“Diasporada ve anavatanda yaşayan kardeş Kafkas halklarının kendi etnik-ulusal adlarını kullanmaları ve öne çıkarmaya çalışmaları elbette doğal haklarıdır ve teşvik edilmelidir. Ancak bunun diğerini dışlayıcı, ayrıştırıcı, birbirinden uzaklaştırıcı olması kabul edilemez. Bu bağlamda, 1908’deki ilk örgütlenmemizden bu yana olduğu üzere, özellikle diasporada  Adige, Abaza, Ubıh ve diğer Kuzey Kafkas halklarını bütünleştiren, onlara siyasi hüviyet kazandıran ‘Çerkes’in ortak ad ve ortak siyasi tanım olarak kalması doğru olacaktır.”

Milliyetçiliğin ‘red” hali…

Toplantıda öne çıkan bir diğer önemli husus ise, yine son dönemlerde K. Kafkasya’da harici güçlerce manipule edilen ‘çatışmacı milliyetçi söylem’e dairdi. Değerlendirmeler sonunda varılan ortak görüş, şu iki paragrafta ifadesini buldu;

“Anavatandaki cumhuriyetlerimizin, bölgenin hakim gücü Rusya ile ilişkileri özel önem ve hassasiyet arzetmektedir. Cumhuriyetlerimizin siyasi-idari yetki alanlarını geliştirmeleri, ekonomik yeterliliklerini geliştirmeleri ve içinde-yakınında bulundukları Rusya Federasyonu ile siyasi-diplomatik ilişki süreçlerini iyi yönetmelerine bağlıdır. Varlığımıza yönelik tehdit ve tehlikeler olmadıkça, yerel çatışmalardan kaçınmak, toplumsal barış içinde yaşamak temel politikalarımız olmalıdır. Özgürlük ruhumuzu korumalı, ancak ölçüsüz milliyetçiliğe kapılmamalıyız.”

“Küresel süper güç Amerika’nın Kuzey Kafkasya’yı, Rusya’ya karşı ‘oyun alanı’ olarak kullanmak istediği bellidir. Bu oyunun ‘merkez üssü’ Tiflis’tir. ABD amacına ulaşmak için büyük paralarla, silahlarla, askeri ve sivil personelle desteklediği Tiflis’i bölgesel karargahı haline getirmiştir. Gürcistan’ın ihtiraslı liderleri-politikacıları bu tehlikeli oyunun taşeronluğunu yaparak kendi halklarına büyük acılar yaşattılar, yaşatıyorlar. Şimdi, diğer Kafkas halklarını da kendi kör kuyularına çekmek için canla-başla çalışmaktadırlar. K. Kafkas halkları bu oyunun parçası olmayacaktır. Kafkas halkları tarih boyunca  ‘ateşe uzanan maşa’ olmanın yakıcı deneylerini yaşamıştır. Artık ‘uğrunda ölünecek’ değil ‘uğrunda yaşanacak’ değerleri kutsallaştıracağız; başkalarının oyunlarında ‘kahraman’ olmak yerine, kendi geleceğimizin mütevazı ama kararlı yolcuları olacağız.”

Abhazya’yla ‘birlik’ hali…

Ve nihayet, Gürcistan’ın Abhazya ve G. Osetya’yı yalnızlaştırmak amacıyla Kuzey Kafkasya’yı yanına çekmeye yönelik politikaları ve çalışmaları mercek altına alındı ve şu ortak görüşe yer verildi;

“Abhazya’nın bağımsızlığı, yüzyıllardır elde ettiğimiz en büyük kazanımdır. Gurur ve sevinç kaynağımızdır. Bağımsızlığın korunması, güçlendirilerek ileri taşınması tarihi sorumluluğumuzdur. Gürcistan’ın Abhazya’ya (ve G. Osetya’ya) yönelik ilhak hevesleri devam etmektedir. Sadece yöntemi ve söylemi değişmiştir. Gürcistan’ın, Abhazya’yı ve G. Osetya’yı Kuzey Kafkasya’dan soyutlayarak yalnızlaştırmaya yönelik çabaları dikkatle izlenmektedir. Bu çabaya bilerek-bilmeyerek angaje olanları tarih yargılayacaktır. Kuzey Kafkas halklarının, birlikteliği ve dayanışmayı daha da yükseltmeleri varlığımızı sürdürebilmemizin olmazsa olmaz şartıdır. Aynı şekilde, Abhazya halkının ve yönetiminin de hem anavatanda hem diasporada birlik ruhuna halel getirecek hertürlü söylemden ve eylemden imtina etmesi ve bu yöndeki münferit adımlara müsamaha göstermemesi, beklentimizdir.”

‘Daha çok demokrasi’ hali…

Toplantının, bana göre sonuç bildirisine yeterince yansımayan en önemli konuşma-tartışmalarından biri de Rusya Federasyonu’nun ve cumhuriyetlerimizin demokratikleşmesi talebidir. Önce, sonuç bildirisine yansıyan paragrafı okuyalım;

“Anavatandaki nüfus azlığı yanında demokratikleşmenin ve modern yönetim anlayışının yeterince kökleşmemesi önemli bir zaafiyettir. Cumhuriyetlerimizde demokrasinin gelişmesi ve çağdaş hukuk standartlarına ulaşılması, anavatanda yaşayanların ihtiyacı olduğu kadar diasporadan anavatana dönüşün de itici gücü olacaktır.”

Eksik kalan kısmını da ben özetlemeye çalışayım;

– Rusya’nın demokratikleşmesi elbette Kafkas halkları için hayati önem taşımaktadır. Bu uğurda sürdürülen mücadeleye katılmak-destek vermek, Rusya Federasyonu içinde yaşayan tüm halklar kadar Kafkas halklarının da görevidir. Demokrasinin geliştirilmesi ve özgürlüklerin genişletilmesi için Rusya Federasyonu içindeki diğer halklarla ve yapılarla birlikte mücadele etmeliyiz. Ancak bu mücadelesinin sancılarından ve olası çatışma risklerinden de kendimizi korumalıyız. Ne geride kalıp haklarımızdan feragat etmeliyiz, ne de öne fırlayıp hedef haline gelmeliyiz.

Bir önceki yazımda, “şimdi siyaset zamanı” demiştim. Ortak akıl toplantısında bunu hep birlikte söyledik ve yola koyulduk. Yolumuz açık olsun…