ULUSUN DİLİNİ BİLMENİN ÖNEMİ

BIRSIR Batırbıy
Adige Mak gazetesi, Şubat 2013
Çeviri AÇUMIJ Hilmi

İnsanın dil sahibi olmasının yaşayan tüm canlılardan onu ayıran en önemli belirteçlerden olduğunu bilim gösteriyor. Dünya üzerinde yaklaşık beş bin dilin konuşulduğu öngörülüyor. Bunlar dil aileleri halinde sınıflandırılıyorlar. Uzmanların değerlendirmesine göre dil ailelerinin sayısı 12’ye ulaşıyor. Bu dil ailelerindeki dillerin tamamı bir dilden türemişlerdir. Dilin en belirgin özelliklerinden birisi ise durmadan değişim geçirmesidir. Bu ise ulusun yaşamında gösterdiği değişim-gelişimle diğer uluslarla olan ilişkileri ile, nüfusunun artış oranı ile, ulusun yaşam alanının gösterdiği gelişimle ve benzeri diğer şeylerle büyük oranda bağlantılıdır. Bunların sayesinde dialektlere sahip olunuyor ardından bunlarda gelişim göstererek yeni diller oluşuyor. Aynı dilden doğan diller birbirlerinden ne kadar uzaklaşsalar dahi, dilin kökeni kalıyor işte bu belirteçlerle dilin hangi aileye dahil olduğu belirleniyor.

Adige dili İber-Kafkas dil ailesinin Abaza-Adige dil grubuna dahildir. Teorinin ortaya koyduğuna göre bunlar bir dilden türediler. Bunu kanıtlarcasına bu dillerde ortak olan önemli belirteçler ise şunlardır; лъыIэсын (geçişli), егъэшIэн  (ettirgen-kauzatif), фэшIэн (mütekabiliyet), дэшIэн (bağlaşık), зэдэшIэн (birliktedenlik), шъхьэфэхьыжь (dönüşlü) nitelikleri ve benzerleridir. Kelime köklerinin bir heceli (цэ-diş, жэ-ağız, нэ-göz, псе-can) olmasıda bu dil ailesinin ortak belirteçlerinden sayılıyor. Ön Asya’da yaklaşık beş bin yıl öncesinde yaşamış olan Hat, Hurrrit, Elam. Urartu vd. dillerde böylesi yapıya sahiplerdi. Kelime kökündeki sesbileşiminin (sturktura) binlerce yılda değişmediğini bilim dile getiriyor. Mevzubahis ettiğimiz dillerin polisintetizmi – kelimenin sayılı morfemden oluşması, her morfeminde başka dil ailelerinin kelimeleri ile örtüşmesi de belirteçlerinden biridir. Örneğin, «къыпфэзгъэкIуагъ – ben sana ‘onu’ gönderdim» kelimesi Rusca olarak birkaç kelime ile ifade edilir. Dil ulusla birlikte doğuyor ve ulusla birlikte yok oluyor. Bizi çevreleyen dünya, insanlar arasındaki ilişki, olan bitenler – insana dair olan her şey dilin oluşumunda yer alıyor. Ulusun düşün şekli, dünyaya bakış açısı her dil çeşidinde farklı oluşuyor. Bu yüzden insanın düşünsel yapısı ile ulusal dili birbiri ile büyük bir ilinti içerisindedir. Pestalocci, Komenske, Amonaşvili, Uslar ve benzeri ünlü eğitimci-bilimadamları bu yüzden  her insanın kendi anadili ile eğitim alması yönünde mücadele ettiler. Bilim edinimi, çevremizi oluşturan dünyanın gizemlerinin kavranması yönünde insanın edinim elde etmesi için çocukluğundan itibaren anadili ile bilime çekilmelidir.

Beynimiz, insan insan olduğundan beri bilim ve çevremizi oluşturan dünya ile uyum içerisinde oluşunun üzerine çalışıyor. Ulusların düşünceleri birbirleri ile örtüşüyorsada diller bu dünyayı farklı farklı birbirinden ayrı kılıyor. Bu yüzden insan bir kaç dil bildiğinde düşünceleri daha derinleşiyor, bilgi edinimi konusunda da daha etkin oluyor. Bilimin kanıtladığı şeylerden de birisi, iki veya daha çok dil konuşan anne-babaların çocuklarının daha kavrayış sahibi olduğu ve başka dillleri daha kolay öğrendikleridir. Her şeyden önce anadilden yola çıkarak çocuğu bilgiye yöneltmenin büyük önmi vardır; neden diye sorulacak olursa;  çocuk anadili olmayan bir dille eğitime başlatıldığında (едзэкIыгъэ) mücerret düşün yetisini elde edene kadar çok zaman geçiyor, çocuğun muhakeme yetisi telafisi zor derecede geri kalıyor.

Bunu doğrular bir örnek; Adige Cumhuriyeti’nin tesisi esnasında ilk yıllarda Adige dilinin Rusca ile birlikte devlet dili olarak kabul edilmesine ilişkin parlementoda münakaşalar oldu. Pek çokları, aralarında Adigelerde olmak üzere böyle bir kanuna gerek olmadığı Adige diline kaldıramayacağı bir yük yükleneceğini varsayıyorlardı. Cumhurbaşkanı bu kanunu  kabul etmemizin gerektiğini kanıtlar argümanlar bulmamız talimatını vermişti. Burada tesbit ettiğimiz argümanlardan bir tanesine değineyeim; 1960 yılında Sovyetler Birliği’nde tüm okulların Rusca eğitime başlatılması, ufak ulusların dillerinde ilkokul eğitiminin kaldırılması kararı alınmıştı. Bu tarihe kadar Adige otonom bölgesinde ilk dört yıllık eğitim tüm derslerin Adigece verilmesi şeklinde yürütülüyordu. Bu sistemin bertaraf edilmesinin getirdiği zararlar: araştırmaların gösterdiğine göre pozitif bilimlerde (matematik, fizik, kimya, bioloji) kandidat, doktor olanlar 1960 yılından önce eğitim alanlar arasında çıktı. 1960 yılından sonra 30 yıl boyunca süren eğitim döneminin yetiştirdiği insanlar arasında  bir Adige bile bu bilim dallarında kandidat veya doktor olarak yetişmedi, hatta daha sonra üniversite eğitimi alanlarının dahi sayısı azaldı. Bu yüzden çocukluğunda anadili ile bilgi edinimine insan başlamamış olursa sadece kendisi için değil ülkesi içinde edinebileceği kazanımlardan daha azını elde ediyor.

Bir başka örnek daha;  İnsan eğer amnezi (bilgilerin yitirimi) hastalığına yakalanırsa kaç dili ne kadar iyi biliyorsa bile konuşma yetisini yitirmediği dil olarak anadili geride kalıyor. Dil beynin bir parçası halinde, yüzyıllar boyunca insanoğlunun muhakeme yetisini edindiği organı oldu. Eğer anadil eğitim ve öğretimde kullanılırsa her bir bireyin doğuştan gelen olanaklarını yeterince kullanması sağlanmış olur.