YILMAZ ERDOĞAN: OGNİ KÜLTÜR DERGİSİ” İKİNCİ ÇOCUĞUM OLARAK KUCAĞIMDAYDI!

Ali İhsan Aksamaz 

(Ön açıklama: Bugünkü misafirim Yılmaz Erdoğan. Yılmaz Erdoğan, Türkiye’nin sorunları ve çözüm yolları ile Laz Tarihi üzerine kendi duruşuna göre kafa yoran, araştıran, yazan ve yayınlanmış kitapları da bulunan donanımlı bir aydın. Daha önce de, 2018’de,   kendisiyle Lazca bir söyleşi yapmıştım; yayınlanmıştı. Yılmaz Erdoğan,1990’lı yılların “Aydınlık Gazetesi”nde çalışan Hüseyin Şimşek’in, “Ogni Kültür Dergisi” ni okuyucularına tanıtmak üzere yaptığı haber- söyleşi, “Aydınlık Gazetesi”nin 15 Ekim 1993 tarihli nüshasında yayınlandıktan sonra bizimle bağlantı kurdu; tanıştık. O gün bu gündür de tanışıklığımız ve seviyeli dostluğumuz devam ediyor. Yılmaz Erdoğan, “Ogni Kültür Dergisi”nin ilk yayınlanma sürecinin yakından tanığı. Belki de Yılmaz Erdoğan, bize katılmasaydı “Ogni Kültür Dergisi”ni   çıkartamazdık; kim bilir?! Yılmaz Erdoğan ile “Ogni Kültür Dergisi”nin yayınlama süreci, siyasî faaliyetleri ve yayınlanmış ve yayınlanacak kitaplarına ilişkin bir söyleşi yaptım. Ali İhsan Aksamaz)

+

Ali İhsan Aksamaz: İzin verirseniz, öncelikle “Ogni Kültür Dergisi”ne giden sürecin kronolojisine ilişkin kısaca bilgi vermek istiyorum. 1992’de Ant Yayınları, “Lazlar’ın Tarihi” adlı kitabı yayınlıyor. Ardından Avukat Ahmet Hulusi Kırım’ın “A Aktüel Dergi”nden Haşim Akman’a beyanat veriyor. Bu beyanat, “A Aktüel Dergisi”nin 1992/ 66. sayısında yayınlanıyor. Bu beyanatın “A Aktüel Dergisi”nde yayınlanmasından sonra, Ahmet Hulusi Kırım’a ulaşan bazı Laz aydınlarından bazılarıyla bir “Laz Kültür Vakfı Girişim Komitesi” oluşturuluyor. Bu “Laz Kültür Vakfı Girişim Komitesi”nin 5 XII 1992’de İstanbul/ Bahçelievler “Alyans Düğün Salonu”nda bir toplantı düzenliyor. Bütün bunların sonrasında o zamanki “Bugün Gazetesi”sinin muhabir(ler)i Avukat Ahmet Hulusi Kırım’dan randevu alıyor. Gazetenin muhabir(ler)i ile Avukat Ahmet Hulusi Kırım, Avukat Cemil Memişoğlu, Yüksel Yılmaz ve Avni Ertaş bir araya geliyorlar; sohbet ediyorlar. “Bugün Gazetesi”nin muhabir(ler)i soruyor orada bulunanlar cevaplıyor. Ancak kendileriyle yapılan söyleşi, adı geçen gazetede yayınlanınca başlarından kaynar sular dökülüyor. Bugün Gazetesi’nin 31 Ocak 1993 günlü nüshası şu sürmanşetle yayınlanıyor: “Birlik Ve Beraberliğe En Çok İhtiyacımız Olduğu Dönemde Çatlak Bir Ses: Türk Değil Laz’ız!” Gazete 1 Şubat1993 tarihli nüshasında şöyle bir haber yayınlıyor: “Laz Vakfı’na Büyük Öfke Yağdı: “Biz Karadenizliler Sapına Kadar Türküz!” “Bugün Gazetesi”nin aynı minvaldeki yayını 7 Şubat 1993 tarihine kadar devam ediyor. Biliyorum, sizin gözleriniz keskin, kulağınız deliktir; muhakkak siz de bütün bu süreci dışarıdan izlediniz. “Lazlar’ın Tarihi” adlı kitabın yayınlanmasını ve içeriğini o günlerde nasıl değerlendirdiniz, değerlendiriyorsunuz? Yukarıda kronolojisini verdiğim o süreci o günlerde nasıl değerlendirdiniz, değerlendiriyorsunuz?

Yılmaz Erdoğan: Geçmişle ilgili geri dönüşlerde kimi insanlar abartıyla egolarını beslerler. Ancak ben Yılmaz Erdoğan adını taşıyorum..Gereksiz kimlik süslemeleri harcım değil.Çünkü; Ne yapıyor- nasıl düşünüyorsam peşim sıra onlar geliyor ve abartıya yer bile kalmıyor. “Lazlar’ın Tarihi” adlı kitap yayınlandığında, Gürcü Yurttaşlarımı yani Laz gibi, Kürt gibi, Çerkes gibi; “Cumhuriyeti kurdukları için Türk” tanımı içine giren Gürcü Kardeşlerimi tenzih ederek; bir avuç “Gürcü Megelao İdeasını” savunan ırkçı fanatiğin iddia ettiği “Lazlar Gürcülerin bir soyu- boyu- koludur” türünden saçma sapanlık beni çok rahatsız etmişti. Gürcülerin Kolkhis Kafkayasında ancak Hazar’ın doğusundaki toprakları işgal edildikten, yani Lazlardan yaklaşık 2000 yıl kadar sonra bugün yaşadıkları topraklara gelerek Laz egemenliğinde yaşadıklarını ve Gürcü prof.ların Lenin’den sonra insan kasabı Stalin’e işpiyonaj ile etki ederek önce İskender ÇİTAŞİ’yi astırtmaları ve SSCB Dış İşleri Bakanı Molotov aracılığıyla; Kars- Ardahan- Artvin gibi topraklarımızda hak iddia etmelerini düşününce “Lazlar’ın Tarihi” adlı kitap aracılığıyla ne amaçladıklarını anlayarak büyük tepki verdim ve bunu biliyorsun ki “OGNİ”de çok zaman da ifade ettim.

Hatta o fanatik Gürcülerin benim için “tepemizdeki Demokles’in kılıcı” şeklindeki yakınmaları da kulağıma geliyordu. Elbette Laz konularındaki girişimlerden haberdardım ve sıcak bir ilgiyle takip ediyordum. Kaldı ki o zamanlarda bu tür Laz tandanslı konuları gündeme taşımak her babayiğidin harcı değildi. Bugün Laz konusunda ahkâm kesen kimilerini köşemden onun için gülerek izliyorum. “Yok OGNİCİYMİŞ” de yok bilmem neymiş. Zaten oldum olası Laz konusuna rantiye çizgisinde bakanlarla aram hiç iyi olmadı. “Bugün Gazetesi”nin o ilkel ve baskıcı yöntemler yanlısı paçavravari yayınları da aslında beni çok öfkelendirmişti. Cumhuriyeti kurarak Türk olarak tanımlanan insanların kültürel yapılanma istekleri ancak faşizan kafaların kabul etmeyeceği bir ilkellikti, bana göre.

Ali İhsan Aksamaz: “Bugün Gazetesi”nin bir hafta süren o yayınından sonra bir “Laz Enstitüsü” veya “Laz Vakfı” kurma süreci kesintiye uğruyor. Avukat Ahmet Hulusi Kırım’ın yazıhanesinde Pazar günleri toplantılar yapılsa da bir sonuç alınamıyor. Ben buraya kadar olan bu sürecin içinde değildim. Avukat Ahmet Hulusi Kırım ile tanışmam 1993 Haziran’ının ikinci yarısından sonra gerçekleşti. O Pazar toplantılarına katılmam Avukat Ahmet Hulusi Kırım’ın önerisiyle oldu. Katıldığım iki ya da üç Pazar Toplantısının havanda su dövmeyle geçtiğini gördüğüm için o toplantılara artık katılmayacağımı Avukat Ahmet Hulusi Kırım’a söyledim. Ancak bir dergi çıkartma önerisinde bulundum. Bir sonraki Pazar Toplantısında dergi çıkartma önerimi, toplantıya katılanlara ilettim. Bu önerim kabul görmedi. Ben de “Eyvallah” deyip toplantıyı da binayı da palas pandıras terk ettim. Bir akşam Avukat Ahmet Hulusi Kırım, beni evden telefonla aradı. “Hoca, yarın okul çıkışı geliver. Dergi meselesine sıcak bakan arkadaşlarla bir toplantı yapacağız. Aramızda olursan, memnun olurum,” dedi. “Hay hay,” dedim. Ertesi gün okul çıkışı Avukat Ahmet Hulusi Kırım’ın ofisine gittim; buluştuk. Toplantıda hatırladığım kadarıyla Ahmet Hulusi Kırım, Mecit Çakırusta, Yüksel Yılmaz, Avni Erbaş, İsmail Avcı ve Mehmedali Barış Beşli vardı. O toplantıya katılanlara neden bir dergi çıkartmanın önemli olduğunu anlatmaya çalıştım. Düşünce ve yaklaşımlarını öğrenmeye çalıştım. Önerim kabul gördü. Sonraki zaman diliminde birkaç kez daha toplandık. Derginin adında karar kıldık: “Ogni Kültür Dergisi”. Gerekli kanunî başvurular yapıldı. Sıra dergini çıkacağını duyurmaya geldi. Avukat Ahmet Hulusi Kırım, o zamanlar “Aydınlık Gazetesi”nde çalışan eski ahbabına rica etti. Hüseyin Şimşek de bizleri kırmayarak bizlerle bir söyleşi yaptı. Bu haber- söyleşi, “Aydınlık Gazetesi”nin 15 Ekim 1993 tarihli nüshasında yayınlandı. Sizi, bizimle buluşturan da bu haber- söyleşi oldu. Öyle biliyorum. Telefon açarak bizimle bağlantı kurdunuz. Sözleştik ve “Ogni Kültür Dergisi”nin ofisine geldiniz; tanıştık. Böylelikle siz de dergi sürecine katılmış oldunuz. Şimdi hatırlayabildiğim kadarıyla o zamanlar siz de “Aydınlık Gazetesi”nde yazıyordunuz. Bizimle neden bağlantı kurma ihtiyacı hissettiniz? Bizimle bağlantı kurmadan önce ve sonraki değerlendirmelerinizi bizimle paylaşabilir misiniz?

Yılmaz Erdoğan: Burada küçük bir ayrıntı var. O söyleşiden önceydi sizlerle ilişki kurmam. Bağlantıyı kurmamdaki masumane amacım; Tarihin her döneminde var olan Lazların, bugün toprakları üzerinde bir devletlerinin olmamasını fırsat bilenlerin, hatta SSCB de Laz ve Gürcülerin yarı yarıya temsil edildiği bilindiği halde (Biliyorsun “Yüksek Komiserler Başkanı” Gamsahurdia, Şevarnadze katili Lazların bu haklarını gasp ettiği için isyan etmiş ve CİA aracılığıyla öldürtülmüştü. Yerine geçen Loti Kobalya ise basit bir Mafyacı olmaktan öteye geçememişti). Lazların yetim bırakılması beni hep hüzünlendirirdi. Hele hele Lenin’in Kuvay-i Milliyeye yardım koşullarından biri olan “Laz Devletinin kurulması” konusuna Kâzım Karabekir’in koyduğu not olan; “2000 yıldan beri zar zor uyuttuğumuz Lazları uyandıracak bu madde kabul edilemez” şerhi de aklımdayken, elbette ki böyle bir idealist grubun içinde olmalıydım. Biliyorsun ki doğru bildiğim ve sağlamasını yaparak kabul ettiğim hiçbir konuda ödün vermez kişiliğim vardı ya da genlerimde öyle bir miras vardı ki işte buydu Laz olmak. Ben de Laz olmakla hareketlendim.

Ali İhsan Aksamaz: Biz dergiyi çıkartmak için bütün kanunî formaliteleri tamamlamıştık. Hatta bir anlamda bir yayın kurulu da oluşturmuştuk. “Aydınlık Gazetesi”nde çıkan haber- söyleşiyle “Ogni Kültür Dergisi”nin 1993 Ekim sonu gibi çıkacağını da duyurmuştuk. Ancak bütün bunlara rağmen, bu durum, derginin kesinlikle yayınlanacağı anlamına gelmiyordu. Çünkü Bazı arkadaşlar hâlâ “Bir süre erteleyelim, “diyorlardı. Bu söylemleri, aslında “Dergiyi yayınlamayalım, “ anlamına geliyordu. Birkaç toplantı bu minvalde anlamsız tartışmalarla geçti. İşte siz, o anlamsız toplantıların yapıldığı süreçte aramıza katıldınız; bize güç verdiniz.. Fakat daha önce “Dergiyi yayınlamayı bir süre erteleyelim, “diyenler, bu sefer de dergide yayınlanacak makaleler konusunda sorun çıkarttılar. Siz ayağa kalktınız ve masaya yumruğunuzu vurarak “Kardeşim, ya hep beraber bu dergiyi burada yayınlarız ya da ben kendim dergi çıkarırım, “dediniz. Kısa bir sessizlikten sonra, derginin yayınlanmasına karşı çıkanlar kalktılar, çekip gittiler. Kendilerini bir daha bu âlemde görmedim. Biz, “Ogni Kültür Dergisi”ni çıkartamasaydık, gerçekten de siz bir dergi çıkartacak mıydınız? Blöf mü yaptınız? Sizin bütün bunların yaşandığı süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?

“Ogni Kültür Dergisi”nin 1. Sayısı (Kasım 1993)

Yılmaz Erdoğan: O günlerde bu ihanet sapkınlıkları kimilerince normaldi. Çünkü korku dağları bekliyordu. Ben hiçbir zaman Dergi çıkarılmasın erteliyelimcilerden olmadım. Evet! Yapım da zaten buna uygun değil. Gerçek anlamda, “OGNİ” eğer yayımlanmasaydı “Ohoşkvera/ Özgürlük” adıyla bir dergi çıkaracaktım. Kapsamını geniş tutmayı planladığım bu dergi gereksinimlerimize yanıt verecek düzeyde olacaktı. Sizlere güç vermem konusu benim utanmama neden olur. Güç sizlerde vardı ki ben orada ispat-ı vücut etmiştim, Cuma. Özellikle senin yapıcı-arabulucu güzelliklerin olmasaydı, belki de ben o korkaklar yüzünden “OGNİ”yi terk ederdim. Daha sonra da izlediğin gibi diyeyim; ben hiç blöf yapmam. Yapmadım da! Derginin çıkarılmasınakarşı olanlar çekti gitti ama ben sessizliğimi korur ve yaptığımız o ulvî çıkışı seslendirmezken onlar “OGNİ”nin ekmeğini yemekle meşguller.

Ben hep ne diyorum; Ahmet Hulusi Kırım, Ali İhsan Aksamaz, Mehmedali Barış Beşli, Yüksel Yılmaz ve benim dışımda “OGNİ”ci yoktur bu ülkede. Kim ne anlatıyorsa, Tarihi saptırmaktır ve kendilerini parlatmak bencilliğinden öteye milim geçmez.

Ali İhsan Aksamaz: Yön Matbaacılık yetkilisi telefon ederek “Ogni Kültür Dergisi”nin 1. sayısının basıldığı haberini verdi. Birkaç araba ile matbaaya gittik. 15 Kasım 1993 akşamı Ogni Kültür Dergisi”ni elimize aldık.   Yön Matbaasında büyük bir coşku yaşadık. Siz de oradaydınız. Neler söylemek istersiniz? O âna ilişkin duygularınızı bizimle paylaşır mısınız?

Yılmaz Erdoğan: Muhteşem bir ândı o ân. Bunu kelimeler zor ifade eder. Var olan tek çocuğumun yanında “OGNİ” ikinci çocuğum olarak kucağımdaydı. Çok ama çok özel bir gündü ve sevincim, mutluluğum da çok çok özeldi. Nihayet neredeyse 100 yıl sonra ülkemin üçüncü demografik gücü Lazlar sahne alıyordu, ülkem sosyalitesinde. Bunu başka nasıl anlatabilirim bilmem ki!

Ali İhsan Aksamaz: Ahmet Hulusi Kırım, “Ogni Kültür Dergisi” için yazdığımız makalelerin müstear isimlerle yayınlanması konusunda bizi ikna etti. Kendisi de, ben de, derginin sahibi ve yazı işleri müdürü bile müstear isimlerle yazdık. Bir, Yüksel Yılmaz kendi adını kullandı, bir de siz. Sizce müstear isimle yazmak doğru bir davranış mıydı? Hatırlıyorum; siz “Kardeşim, ben müstear isimle yazmam! Bana DGM dava açılacaksa, açılsın. Mahkemeye giderim; savunmamı Lazca yaparım, tek kelime Türkçe konuşmam! Tercüman bulsunlar!” dediniz. Bunu unutamıyorum. Bu yaklaşımınızın sebebi neydi? Biraz konuyu açar mısınız? Gerçekten de hakkınızda DGM dava açsaydı, savunmanızı Lazca mı yapacaktınız?

Yılmaz Erdoğan: Cuma, her grubun bir liberosu olur. Eğer top kaleye girecekse penaltı bile yaparak kalesini korur. Ömrümün sadece asker olduğum dönemlerinde “Demokrat Gazetesi”nde Yılmaz Doğan, “Politika Gazetesi”nde Samim Yazıcıoğlu, “Cumhuriyet Gazetesi”nde İlhan Selçuk’un isteğiyle Muhsin Ertuğrul ve birkaç dergide Kaya Kayan ya da Sanat Kumara olarak yazılar yazdım. Bunda da amacım TSK tarafından kolayca ele geçirilmek istememem gerçeği yatıyordu. Bu cümleden olmak üzere Malatya 7. Ana Jet Üssünde görevliyken Bölge Tiyatrosunda Yılmaz Erdoğan olarak görev yapmamın derdini bayağı çektim. Seyirciler arasında beni tanıyanlar olacaktı ve takma isim kullanamazdım. Lâkin “OGNİ OLAYI” başkaydı. Orada Lazlar bir milâda imza atıyor ve çok haklılardı. Böyle bir Tarihin dönüşüm noktasında gerçek kimliğimle yer almalıydım. Benim düşüncem hep aynıdır. Sanal âlemde 18 kez kapatılan ana hesaplarımda da aynıyım. Diğerleri belki korunma içgüdüsüyle davrandılar ki haklılar. Evet, DGM’de yargılansam da kesinkes Lazca konuşacaktım ve ben hep sözümün peşinden giden biriyim.

Ali İhsan Aksamaz: Burada belirtmeliyim; “Ogni Kültür Dergisi”ni çıkartanlar arasında sizin ve Yüksel Yılmaz’ın dışında Lazcayı o zamanlar doğru dürüst bilen pek kimse yoktu. Sizin taa o zamanlar Lazca şiirler yazdığınızı biliyorum; bir Lazca şiir dosyanızı masanın üstüne bırakıp “İsteyen okusun!” dediğinizi hatırlıyorum. Neler söylemek istersiniz?

Yılmaz Erdoğan: Bu konu benim açımdan büyük önem taşıyor. Hiç bir Laz lehçesini ayırt etmeden şunu belirtmek isterim: Saf Lazca bugün Fındıklı- Arhavi Lazcasıdır. Daha da saf Lazca; Arhavi-Pilarget- Sideri ağzıdır. Şiirlerimi bu çizgide yazarım. Belki adet olarak bini geçti.Ve bir de Lazca kelimelerin arkasına “-i, -a, -e, -u” gibi harf takmaların da Lazca olmadığını, sadece çok sıkışıldığında Türkü ve şiir dilinde bazen yapılabildiğini söyler dururum. O eklemeler; “Gürcü Megelao ideası”nın iddia ettiği istekle uyumludur. Bugün “Hel” kelimesinin Lazca “selâm” olduğunu; “msil” kelimesinin “kum” olduğunu; “gölge” kelimesinin “Ati”; “gölgeliğin” “Atina” olduğunu; “borça”nın “kale” olduğunu; “Gzanora”nın “yoldaş-arkadaş” olduğunu; “hinsi” nin “çayır” olduğunu; “hini”nin “hayal” olduğunu; “tişi” nin “şans”, “epra”nın “efe”; “zeytin” in “tsira”; “ciha”nın “çaylak” olduğunu ve bunun gibi nerdeyse 1500 antik Lazca kelimenin kullanılmadığını görerek; özellikle bu kelimeleri barındıran şiirler yazarak Lazcaya katkı vermeyi sürdürebileceğimi ve bunun için; her kelimesi cümle içinde kullanılmak şeklinde “Türkçe- Lazca sözlük” ile “Laz grameri ve yazısını en çok benzettiğim “Lazona Menşeli Germany” (Dağlıların- Almanların) diliyle hazırladığımı özellikle belirtmek isterim.

Ali İhsan Aksamaz: “Ogni Kültür Dergisi”nin 1. sayısı çıktıktan sonra, o zamanlar sizin de makalelerinizin yayınlandığı “Aydınlık Gazetesi”nde “Ogni Kültür Dergisi”nin küçük bir ilânının yayınlanmasını sağlamıştınız: “Artık Lazların da bir dergisi var!” Bu, birçok bakımdan çok önemliydi. Sizin, “Ogni Kültür Dergisi”nde yazmanız çevrenizde nasıl karşılandı? Olumlu ve olumsuz nasıl tepkiler aldınız mı?

Yılmaz Erdoğan: Genellikle büyük bir heyecan ve sevinçle karşılandı. Bazı genetik hatalılar, ayrılıkçı paftası vursa da çok önemli görüldü. O zamanın “Aydınlık Gazetesi” günümüz Türkiye’sindeki sosyal savunuların çok ilerisindeydi. Perinçek, dost gözüyle bakıyor ve ben de öyle görüyordum. Bugün aynı duygularım hiç yok. Konu da bu çerçevede ilâna dönüşmüştü.

Ali İhsan Aksamaz: “Ogni Kültür Dergisi”nin 1. sayısı çıktıktan çok kısa bir süre sonra, dergide yayınlanan ilk üç yazıdan dolayı DGM tarafından dava açıldı ve toplatma kararı verildi. Asıl ilginç olanı, dava ve toplatma kararından sonra, dergi çıkmadan önce “Derginin çıkışını erteleyelim, “ diyenlerin içeri bile girmeden kapıdan kafalarını uzatarak “Biz size söyledik! Çıkartmayın dedik. Dinlemediniz! İşte gördünüz mü, bizim dediğimiz oldu! Haklı çıktık! Oh olsun!” tavrını sergilemelerini ve aldıkları dergileri bırakıp binayı hızla terk etmelerini nasıl karşıladınız, nasıl değerlendiriyorsunuz? Bununla bağlantılı bir soru daha: Avukat Ahmet Hulusi Kırım’ın söylediğine göre, o zaman yürürlükte olan kanuna göre, bir dergide yayınlanan bir makale hakkında dava açıldığı zaman, derginin sahibi hakkında da, sorumlu yazı işleri müdürü hakkında da, o makaleyi yazan hakkında dava açılıyordu. O sebeple “Ogni Kültür Dergisi”nin sahibi de sorumlu yazı işleri müdürü de aynı kişi oldu. Avukat Ahmet Hulusi Kırım da işte bu sebeple makalelerin müstear isimlerle yayınlanmasını ısrar etti. “Yanacaksa, bir kişi yansın!” dedi. Ancak sorumlu yazı işleri müdürü, ifadesinde, dava açılan ilk üç makaleyi yazanların adını verdiği için müstear isimlerle yazmanın bir esprisi de kalmadı. Dergi hakkında dava açıldıktan ve toplatma kararı verildikten sonra, daha önce dergiye gelenlerin birçoğu artık ayağını kesti. Ancak siz, her gün taa Kadıköy’den gelerek “Ogni Kültür Dergisi”nin Aksaray’daki ofisini hiç yalnız bırakmayanlar arasındaydınız. Bunu biliyorum. O günlere ilişkin neler söylemek istersiniz?

Yılmaz Erdoğan: “OGNİ çıkmasın” diyenler konusunda ne düşündüğümü yukarıda açıklamaya çalışmıştım. Hatta kesik kesik öksüren Kazım Koyuncu için sana espiri çizgisinde; “Kazım da gitsin. Çok öksürüyor. Verem edecek bizi” dediğimi bilmem hatırlar mısın? Gerçi Kazımın derdi “OGNİ” değil gitarını konuşturmaktı. Konuşturdu da! Bana gelince, Cuma; bir olayın içinde ya olurum ya olmam. Olursam her şeyimle olurum. Kimseyi kandırmak için görüntü figüranlığı hiç yapmam. Aksaray’daki ofise gelişim evet her gün gerçekleşiyordu. Daha sonra emekli olan bir MİT’çinin dediği gibi; binanın giriş kapısı sağ çaprazında bulunan mühendislik bürosundan öldürülmemin planlanması ve benim tripörtorün önünde ezilecek küçük bir kızı kurtaracak hareketim nedeniyle tetiğe basılmadığını da biliyorum. Gerçi o zaman böyle bir senaryodan haberdar etseler de yolumdan dönmezdim.

Ali İhsan Aksamaz: “Ogni Kültür Dergisi”nin 1. sayısı hakkında DGM tarafından dava açıldı, toplatma kararı verildi ancak dergi kapatılmadı. Bu ihtimali de düşünmüştük. Ne var ki, dava açılması ve toplatma kararı verilmesi bizleri etkilemedi. Hemen 2. sayı için hazırlıklara başladık. O dönemdeki dik duruşunuzu hatırlıyor ve saygıyla anıyorum.   Hürriyet Gazetesi’nden Yalçın Pekşen’in sizden de bilgi alarak yazdığı ve 30 XI 1993’de yayınlanan makalesi bizleri epey güldürmüştü. Yalçın Pekşen’in, DGM’nin açtığı dava ve 1. sayısıyla ilgili verdiği toplatma kararı üzerine “Hürriyet Gazetesi”nde yayınlanan o makalesiyle moral bulmuştuk: “Buradan Bakınca/ Ogni: Skani nena” O günlere ilişkin siz neler hatırlıyorsunuz? Bizimle paylaşabilir misiniz?

Yılmaz Erdoğan: Yalçın Pekşen, Koşuyolu’ndaki Yataş Mağazama gelmişti. Hatta yatakları görünce yazısında da söz ettiği gibi “Hepsini satma! Bir tanesini kendine ayır! İçerde gerekecek!” demiş ve gülmüştük. Yalçın Doğan, bende kararlılık ve gözünü budaktan esirgemez bir kişilik- yurtseverlik gözlemlemişti. “Cumhuriyet Gazetesi”nde olduğu dönemde, 12 Eylül Faşizmi gazeteyi kuşattığında benim resmî elbise içinde hiçbir baskıyı umursamadan İlhan Selçuk ağabeyi ziyaretimi hatırlamış; Hulki Cevizoğlu ve birkaç kişinin beni minnetle karşılamasını hatırlatmıştı. Çok şey hatırlıyorum. Hatta Rize- Pazardan ekip olarak geldik diyen üç MİT’çinin; “Sen Lazların doğal lideri olarak görülüyorsun. Dağa 150 Laz genç çıkardık.Emret Beykoz’a kadar inletelim Karadeniz’i” yemlemesiyle ayrılıkçı aramalarına öfkelenerek onları kovuşumu ve bir de Almanya’da bir konuşmamın TV’lerden yayınlayacağını öğrenerek cafelere toplanan Lazların benim ekranda Tansu Çiller’in, “Türkiye’nin bir tek çakıl parçasını kimseye vermeyiz” sözüne; “Ne çakıl parçası?! Biz ülkemizden rüzgârın götürdüğü minik bir kum tanesinin peşindeyiz!” dememle birlikte cafede duyulan sevinci nakletmesi beni çok duygulandırmıştı. Elbette böyle bir çok anekdot saymam olası.

Ali İhsan Aksamaz: Siz yalnızca bir kültür adamı değil, aynı zamanda da bir siyaset adamısınız. 27 Mart 1994 Yerel Seçimleri öncesiydi. Üsküdar ve Havalisinde tanınan ve sevilen bir kişi olduğunuz için, birçok siyasî partinin sizi Üsküdar Belediye Başkanlığına aday göstermek istediğini biliyorum. (İP) İşçi Partisi yetkililerinin Üsküdar Belediye Başkanlığına adaylığınız konusunda sizinle görüşmeler yaptığını biliyorum. Daha sonra da (DEP) Demokrasi Partisi yetkililerinin de Üsküdar Belediye Başkanlığına adaylığınız konusunda sizinle görüşmeler yaptığını biliyorum. En nihayetinde DEP’ten Üsküdar Belediye Başkanlığına aday olduğunuzu hatırlıyorum. Ancak DEP, 27 Mart 1994 Yerel Seçimlerine katılmaktan vazgeçti. Öyle hatırlıyorum. Dolayısıyla da siz Üsküdar Belediye Başkanı seçilemediniz. Sizin bu siyasî faaliyetleriniz “Ogni Kültür Dergisi” çevresinde pek olumlu karşılanmadı. Bu da, sizin “Ogni Kültür Dergisi”nden kopmanızı getirdi. Bütün bu olup bitenlere ilişkin neler söylemek istersiniz?

Yılmaz Erdoğan: Şöyle özetleyeyim; Siyasete, beni Mesut Yılmaz’ın Üsküdar Belediye Başkanı yapmak istediği haberiyle yanaştım ilk. Ancak Mesut Yılmaz’ın, “Bu adamı durduramazsın! Yarın partinin Genel Başkanı olur,” diyenlerin kulağına su kaçırmasıyla bu gerçekleşmedi. Ben ANAP’lı değildim elbette. Lâkin CHP öyle bir ataletsizlik içinde Ali Topuz’un etkisi altındaydı ki, benim Belediye başkanı adayı olmamı aynı CHP’liler “ayrılıkçı” diyerek kabul etmemişlerdi. Her ne kadar daha sonra adaylarını Belediye Başkanı seçtirdimse de. İP, benim için cazip değildi. DEP in önerisiyse açıktı; “Bize katıl! Seçileceğini biliyoruz. Altı ay bizde Belediye Başkanlığı yap, sonra istediğin partiye geç!” diyen İl Başkanı Dr. Ahmet Bey’in önerisi daha cazip gelmişti. “OGNİ”den kopuşumu ise, çok iyi hatırlaman gerekir, kısır bir tartışma ile asimile edilmiş Lazların enstrümanı kemençe olayının kabul görmeyen gerçeği üzerine olmuş ve ayrılığımı açıklamıştım. Hatta bazı çevreler “Sen ayrılırsan, “OGNİ” ancak birkaç sayı daha çıkabilir,” demişlerse de “Geride kalanlar aslan gibi. Dergiyi götürecek her tür donanıma sahipler. Ben kırıldığım yere kaynak yaptırmam,” diyerek ayrılmıştım. DEP seçime katılmayınca tabii ki ben de katılamadım ve o zamanın Saadet Partisi “Tek rakibimiz Yılmaz Erdoğan seçime katılmıyor” diyerek Üsküdar’da büyük bir şölen yapmıştı. Seçildiler de.

Ali İhsan Aksamaz: “Ogni Kültür Dergisi”nden koptunuz ancak Laz dili ve tarihinize ilişkin çalışmalarınız devam etti. Birçok kitabınız yayınlandı. Nart Yayıncılık’dan Kutarba Hayri Ersoy kitaplarınızın yayınlanmasında size teknik ve benzeri konularda yardımcı oldu. Kutarba Hayri Ersoy’un adını anmışken bir de Ankara’da Şevardnadze’yi protesto macerası var. İstanbul’dan otobüsler kalkmıştı. Hem Laz dili ve tarihinize ilişkin çalışmalarınız hem de o maceralı Şevardnadze’yi protestolarına ilişkin neler söyleyebilirsiniz?

Yılmaz Erdoğan’ın yayınlanmış kitapları

Yılmaz Erdoğan: Muhteşem bir olaydı. Anlatılmaz. Orada işim bittiğinde yakamda “Ogni” amblemini unutarak İstanbul’a dönmüş ve Koşuyolu’nda bir büfeden alış-veriş yaparken beni tanıyan büfecinin; “Abi, az önce TV’deydin. Konuşmandan o kadar etkilendim ki ‘Gördüğüm yerde elini öpeceğim,’ dedim eşime. Ver elini öpeceğim!” demesi ve tüm ısrarlarıma rağmen, asla ücret almaması anılarımda yer etmiştir. Tabii katil Şevardnadze’nin protesto edilmesi çok demokratçaydı. Faşistçe o insanları cplayan polisimizin her şey bittikten sonraki bu vahşetini de unutmam mümkün değil. Ankaralı Lazların birbirleriyle haberleşerek büyük bir coşkuyla beni “OGNİ TEMSİLCİSİ” olarak karşılamaları da çok muhteşemdi. Şimdi “OGNİCİ” olduklarını yalanla yutturanlar o gün bu protestoyu değil düzenlemek yanından bile geçemeyecek ahmaklardır sadece.

Ali İhsan Aksamaz: Artık söyleşimizin sonuna geliyoruz. Lazca şiirlerinize ilişkin sormak istiyorum. Bu Lazca şiirlerinizi ne zaman bir kitapta toplayıp yayınlatacaksınız? Ayrıca Laz Tarihi üzerine de çalışıyorsunuz. Kısaca bu konulara da değinir misiniz?

Yılmaz Erdoğan: Cuma! Laz Tarihini büyük bir yanılgıyla Urartuların M.Ö. 800’lü yıllarda Lazlardan ilk söz eden olduklarını söylemeleri sinirimi bozuyor. Bu insanlar, bir dilin en az 4000 ile 6000 yılda oluştuğunu da bilmiyorlar. Salt bu haliyle Laz Tarihi M.Ö. 5000’li yıllara gidiyor. Pontus kelimesini yavanca savunanların geçmişte; “Ukrayna’nın tamamından başlayan Pontus Havzasının, Altayların kuzeyine dayanan bataklık- bozkır ve ova olduğundan bile habersiz olmaları çok rahatsız edici. Bir dönem Lazların Karadeniz’e “Pomtik/ neşeli” demelerini söylemek görevim değil mi?! Pontus kelimesine Lazona’da denk gelip dillerine alan Yunanlıyla Lazı bir tutanların, Pelasg Ön Türklerinin Kolkhis’te Lazlaşarak Yunanlıların Ataları olduğunu yazmayayım mı?! Araştırmalarım; iki öz kardeş Türk ve Lazların M.Ö. 250 binli yıllarda oluşan Artikya ve iç içe oldukları Hyperborea’nın kuzeyde buz çağına girmesiyle oradan göç ederek; Türklerin Gobi Cennetine, Laz Kardeşlerinin de Kafdağı’nın ardındaki cennete yerleştiklerini anlatmayayım mı?! Lazlara adını veren Gök Güneş Tanrıça Laz ana (Kybele- Kubaba-Kuvava)’ nın Yemen’i dolaşarak Kâbe’ye Lad. Fonetik açılımı Laz olarak girdiğini bilmek gerekmez mi?! Çocuklarına “Biz Şinar (Lazca-Hatırlayacaksın)’ dan geldik unutmayacaksın” diyen Sümerlerin Lazona’da Lazlaşmış Ön Türkler olduğu gerçeği insanları rahatsız etmemeli. Yurtdışında yapılan DNA analizimde yüzde yüz Laz olduğum ve genlerimin Hamurabi dahil Amurrular-Fenikeliler’de betkileşim yaptığını ve bunun gibi bir çok olayı vermeyeyim mi?! Verdim işte! Ve verdikçe “Güneşin Çocukları: Lazlar” adını verdiğim son kitabım on bin sayfayı geçti. Lazca-Türkçe açıklamalı şiirlerim ve Karadeniz şiveli şiirlerimi ayrıca kitaplaştırma kararı aldım. Lazcanın yaşaması ve unutulmuş kelimelerin canlandırılmasını istiyorum. Bir Laz’ın, “Mçhade”nin “gerçek”, “hini”nin “hayal” olduğunu bilmesi gerek.

Ali İhsan Aksamaz: Soğuk Savaş yılları sonrası Laz aydınlarının faaliyetlerine bir başka açıdan ışık tuttuğunuz için size teşekkür ederim. Size uzun ve sağlıklı bir hayat dilerim. Sağlıcakla kalın.

Yılmaz Erdoğan: Son kez “OGNİ”nin muhteşem ekibi; Ali İhsan Aksamaz, Ahmet Hulusi Kırım, Mehmedali Barış Beşli ve rahmetli Yüksel Yılmaz ile kendimi saygıya değer bularak burada isimlerini tekrar etmekten onur duyuyorum. Bu söyleşi, Tarihe gerçek anlamda ışık tutacaktır. Teşekkür ederim. Muhteşem doğru bir kronolojik sıralama gerçekliği oldu. Gogihti, Cuma!

+

(Önerilen Okumalar: Ali İhsan Aksamaz, “İçindekilerle ‘Ogni Dergisi’ (1993- 1994)”, 12 XI 2020; sonhaber.ch; Ali İhsan Aksamaz, “Laz Aydınlarının girişimine basından tepkiler”, 14 V 2022, sonhaber.ch; Ayten Akgün, “ Skudas Xalkepeşi Cumapoba”, Özgür Gündem Gazetesi, 18 XI 1993; Haşim Akman: “Laz Enstitüsü Kuruluyor”, (A Aktüel Dergi, sayı 66, 8 X 1992) 13 VII 2017, sonhaber.ch/ circassiancenter.com.tr; Hüseyin Şimşek, “Lazlar, fıkralardan taşıyor”, Aydınlık Gazetesi, 15 X 1993; Kâmil Aksoylu, “Tarihe Tanıklık/ Laz Kültürel Hareketi/ 93 Süreci” (“Laz Kültürü”, Phoenix Yayınları, Ankara, 2009); Mehmedali B. Beşli, “Vicdanen malul bir devir bu devir”, Ütopia Mevsimlik Hayatbilgisi Kitabı, sayı 6, Piya- Zed Yayın, İstanbul, 1999; Mehmedali Barış Beşli, “Tarihe Karşı Kısa Tarih”, Mjora Lazepeşi Nena, sayı 1, Çiviyazıları Yayınevi, İstanbul, 2000; Metin Sever, Baran Dural, “DEP’in Seçim Stratejisi/ Kürt- Laz- Çerkez İttifakı”&Yılmaz Erdoğan: “DEP’e saygı duyuyoruz”, Nokta Dergisi, sayı 12/ 6, Nokta Yayınları, 30 I 1994; Metin Sever, “Kaf Dağı’nın bu yüzü/ Türkiye’deki Kafkasya (11)/ Lazca bir dergi: Ogni”, Radikal Gazetesi, 17 XII 1997; Naki Özkan, “Artık Lazlar’ın da bir dergisi var/ Nuh Peygamber de Lazca konuşuyormuş!” EP/ Ekonomi Politika, sayı 53, 28 XI 1993;Yalçın Pekşen, “Buradan Bakınca/ Ogni: Skani nena”, Hürriyet Gazetesi, 30 XI 1993; Yılmaz Erdoğan, “Lazlar”, Ogni Kültür Dergisi, sayı 1, İstanbul, Kasım 1993; Yılmaz Erdoğan: “Bizimkiler Sohum’a yerleşmişler!/” Çkunepe Soxumis dibargezdoren!” 22 XI 2018, circassiancenter.com.tr; Yılmaz Öztürk, “Lazlar Kimlik Arayışında/ Ogni, skani nena!” Yön İntermedya, sayı 14, İstanbul, 4 IV 1994)