YORUMSUZ DÖNENCE

KEÇ-I Süleyman Yavuz

Eski iş adamlarındandı, geçmişi şaşalı, bugünü bence vah vahlı bir eski
ağabeyim.

İnsan başta yalnızdır, bire bir anlamda. Sonra evlenir, haliyle çiftlenir. Sonra çoluk çocuk, iş, güç, okul, eğitim, çocukların mürüvveti derken, yine başa dönüş. Derler ya ‘’edi ile büdü baş başa’’ işte tam bu nokta hoca Nasrettin’in dediği gibi küçük kıyamet noktasıdır.

Bu ağabeyim küçük kıyameti yaşamış, büyüğüne gün saymaktadır. Bayramda ziyaretine gittiğimde, yorgun ve hüzünlü anlattı öyküsünü.

Çok zengin bir iş adamı, yılın yorgunluğunu atmak üzere harika bir tatil beldesine gider. Bu yer değil tatil beldesi adeta Cennet’ten bir sunudur sanki, fanilere.

Akarsuyun kenarında dolaşırken  kendi halinde, balık tutan bir ademe rastlar. Selam verir.Alır balıkçı selamı sohbet başlar.
– Ne kadar balık tutuyorsun?
– Yiyeceğim kadar, bazen de ihtiyaçlarımı karşılayacak kadar.
– Nerede yaşıyorsun?
– Şu küçük ve sakin kulübede.
– Peki daha fazla balık tutmayı hiç düşünmüyor musun?
– Neden düşüneyim.
– Kendine bir tekne alırsın.
– Sonra?
– Buradaki balık pazarını ele geçirir durumunu düzeltirsin.
– Düzeltirsem ne olur?
– Tekne adetini ve çalışan sayısını fazlalaştırır, tekelleşir sonrada konserve işine girer daha büyük paralar kazanırsın.
– Diyelim öyle, neye yarar?
– Demeye kalmaz bilumum deniz ürünlerini avlamaya ve pazarlamaya başlar. Dünya ülkelerine satar ünlü iş adamlarından olursun.
– Sonra?
– Deniz filosu kurar, dünya deniz ticaretinde isim sahibi bir armatör
olursun.
– Diyelim ki oldum!
– Artık ondan sonrası Allah kerim, seni kimse tutamaz. Fabrikalar
işçiler, gemiler hesaplar, paralar, yatlar, katlar.
– Tamam ben bunların hepsini başardım diyelim. Bu işin sonu nereye
varacak?
– Nereye varacak, gidersin sakin güzel bir beldeye küçük sakin huzurlu
bir ev. Balık tutar domates yetiştirirsin.
– Peki şimdi benim yaptığım ne?

Bu öylesine bir bayram sohbetiydi aramızda geçen, yorumsuz paylaşmak
istedim.