(THKO:
Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu
-CC)
Çocuk
kaçırma konusunun sonu yok... Tempo,
bu hafta, küçük Hakan Duman'ın
kaçırılmasının 17. yıldönümü olduğunu
düşünerek kaçıranı bulup görüştü. Bu
arada bir de küçük sürpriz yapmayı
denedi, üzerinden tam 71 yıl geçmiş
bir başka çocuk kaçırma olayını
hatırladı, Çerkes
Ethem'in dağa kaldırdığı İttihatçıları
ünlü İzmir Valisi Rahmi Bey'in oğlunu
aradı, ve... ölüm döşeğinde buldu...
ARAŞTIRMA: NERGİS BOZKURT ÇERKEZ
ETHEM'İN KAÇIRDIĞI ÇOCUK ANILARINI
TEMPO'YA ANLATTI
53
Bin Reşat'lık vali oğlu...
Çocuk kaçırma olaylarının birçok
örneği var tarihte... İntikam için,
fidye için, ulusal veya ideolojik
davalar uğruna kaçırılan çocukların
haddi hesabı yok...
İttihatçı
İzmir Valisi Rahmi Bey’in oğlu
Alpaslan da 8 yaşında bir çocukken,
tarihimizde ne olduğuna tam karar
verilememiş kişilerden biri olan
Çerkes Ethem tarafından kaçırılmış.. O
dönemde henüz Ege dağlarında dolaşan
bir asker kaçağı olan Çerkes Ethem,
arkadaşlarıyla birlikte küçük
Alpaslan'ı tam 23 gün dolaştırmış dağ,
taş...
|
çç
Rahmi Bey'in oğlu Alparslan
|
Sonunda 53
bin Reşat altını tutarındaki fidye
ellerine ulaşınca Çerkes Ethem çetesi
koyuvermiş küçük Alpaslan'ı... Bugün
78 yaşında olan Alpaslan Aslan,
Buca'daki iki katlı köşkünde en nadide
hatıra olarak saklıyor, Çerkes
Ethem'in kendisine armağan ettiği
kemer ile kamayı...
Alpaslan
Aslan, kaçırılış öyküsünü şöyle
anlattı:
Tempo: Sizi
nasıl kaçırdılar? Aslan:
Ben Bornova'da mektebe gidiyordum.
Misporens diye bir İngiliz mektebiydi.
Mektebin yakınında bir mezarlık vardı.
Park yapılmaya karar verilmişti. Daha
8-9 yaşlarındaydım. Önünde Manisa
yoluna ayrılan bir kavşak vardır.
Orada bir payton duruyordu. Ben de
mektepten çıktım. Arkadaşlarımdan
ayrıldım tam mezarlıktan geçiyordum.
Paytondan başında kalpaklı, pardösülü
iri yarı yakışıklı biri indi, hiç
benimle ilgilenmiyor gibiydi. Tam
yanımdan geçerken kolumdan yakaladı.
İsmimi sordu, söyledim. Tedirgin
olmuştum. "Baban seni istiyor, seni
ona götüreceğim" dedi. Babamın
İstanbul'da olduğunu biliyordum ama
tevkif edildiğinden haberim yoktu. Ben
de babamın İstanbul'da olduğunu
söyledim. "Annem bekliyor gelemem”
dedim. Beni yakaladı, paytonun içine
koydu. Daha koyar koymaz paytonun
öteki kapısından atlayıp kaçmaya
çalıştım ama içerideki iki kişi beni
yakaladı. Sonradan isimlerini de
öğrendim. Birisi Manyaslı Şevket,
diğeri de Manyaslı Mahmut'tu. Paytonun
içinde üzeri gocukla örtülü silahlar
vardı. Ethem de bindi, Manisa yoluna
hareket ettik. Anladım ki başım
dertteydi.
Tempo:
Kimseden yardım isteyemediniz mi?
Aslan: Şaşırdım önce. Tam
kaçırılırken, meydanlıkta birini görüp
seslendim. Adam peşimden koşup
kurtarmak istemiş ama kalp
hastasıymış, daha birkaç adım atar
atmaz bayılmış kalmış oralarda. Olayı
uzaktan gören arkadaşlarım koşup
anneme haber vermişler. Biz yolumuza
devam etmeye başladık. Yollar çamur,
batıp çıkıyoruz. Bornova'nın sonlarına
doğru bir tenis kulübü vardır,
önceleri patinaj yapılırdı. Kulübün
duvarının arkasında atlılar
bekliyordu. Ben Jandarma sandım,
ferahladım.
Tempo:
Sevinciniz kısa sürdü galiba?
Aslan: Öyle oldu. Tam
kurtuldum dedim. Meğer
arkadaşlarıymış. Onlar da bizimle
gelmeye başladılar. Aralarında
Çerkesce bir şeyler konuştular.
Arabayı bir zeytinliğin içine
çektiler. Beni Manyaslı Mahmut'la
birlikte ata bindirdiler. Sıkıca
tutundum ona, hızla ilerlemeye
başladık. Bir çatal yola geldik.
Arkamızdan haber alan jandarmalar
yetiştiler. Yüzbaşı Arslan Bey ile 15
jandarma. Bir müsademe başladı. Mahmut
beni attan indirdi, dağlarda
tırmanmaya başladık. Her şey film
gibiydi. Bir tepede çalılıkların
arasına yattık. Jandarmalar hemen
altımızdan geçiyorlardı. Seslerini
işitiyordum, ağlamaya başladım. Mahmut
hemen susturdu beni. "Daha önce de bir
çocuk kaçırdım. Ağlayınca gırtlağını
kesiverdim” dedi. Mecburen sustum.
Jandarmalar gitti, biz yola koyulduk.
Gündüzleri dağ evlerinde kalıyorduk,
geceleri yola devam... Üşümüştüm.
Mahmut bana bir gocuk verdi. Çok
uzundu, eteklerini kesti. Artık
gocuğum olmuştu ama sayesinde
bitlenmiştim. İnsan bitlere de
alışıyor. 23 günün 15 günü oradan
oraya gittik. Bazen köylülerin evine
gittiğimiz de oluyordu. Dinleniyor,
yemek yiyor, gündüz olmadan köyü terk
ediyorduk. Sonradan bir köye geldik.
Manyaslı Mahmut bir at getirdi. Kendi
atıymış. Sonradan oğlunu da tanıdım.
Foça'da oturuyordu, öldü
Tempo: Kaçırıldığınız süre içinde size
nasıl davrandılar?
Aslan: Çok iyi davrandılar. Yemek
sorunu yoktu. Allah ne verdiyse
yiyorduk. Devecilerden ekmek
alıyorduk. Bir gün yine devecilerle
karşılaştık. Bir şeyler konuştular,
anlamadım. Beni arkadaki merkebe
bindirmişlerdi. Mahmut da öndeki
merkebe bindi. Benim yanımdaki deveci
beni tanıdığını söyledi. “Nereden?"
dedim. Bornova'da parkta çalışırken
beni görmüş. Gazetede yayınlanan
resmime de dikkat etmiş. Beni
kaçırmasını istedim. "Korkarım" dedi.
Sonradan İzmir'e geldi beni buldu.
Ufak tefek, sevimli bir adamdı.
Tempo: Yolculuk bittikten
sonra nerede saklandınız?
Aslan: Salihli'de Şevket'in bir
evi varmış oraya gittik. İki katlı bir
bağ eviydi, üst katta kalıyorduk.
Çerkes Ethem'le burada buluştuk.
Şevket ile Mahmut da bizimleydi. Aynı
odada yatıp kalkıyorduk. Orada çok
etkiliydiler. Ne isterlerse o
oluyordu. Hatta bir Çerkes düğünü
yapılıyormuş. Silah atıp
atamayacaklarını gelip Çerkes
Ethem'den sordular. Sonradan anneme
bir mektup yazmama izin verdiler.
Tempo: Annenizin eline
geçmiş mi mektup? Aslan:
Evet. Sonra bir mektup daha yazdım.
Onlara verdim. İngilizce yazmıştım
anlamasınlar diye. "Bu nedir?" diye
sordu Çerkes Ethem. İyi olduğumu
anneme haber vermek istediğimi
söyledim. Halbuki bulunduğum yeri
tarif etmiştim. "Ben ufak bir evde
oturuyorum. Kocaman bir dağ var
önümde" demiştim mektupta. Sonradan
öğrendim ki Bozdağ'ın etekleriydi
buralar. Tabii bu mektubu
göndermemişler. Beni hiç yalnız
bırakmazlardı. Mahmut bana dadılık
yapıyordu. Derelerden geçerken beni
sırtına alırdı, ayağım ıslanmasın
diye. Bir gün beni yalnız bırakıp
aşağıya indiler. Anastas isimli bir
aracı meğer parayı getirmiş. "Gözün
aydın" dediler döndüklerinde.
Tempo: Para ne kadardı?
Aslan: 53 bin Reşat altını.
Aslında daha çok istemişler ama
pazarlık edilmiş. Yine çok paraydı
tabii...
Tempo: Parayı
kim verdi? Aslan:
Babamın ittihatçı arkadaşlarından
Alanyalızade Mahmut Bey, Nazmi
Topçuoğlu, Henri Juro parayı
denkleştirip ödemişler. Babam yoktu o
sıralar. Babamın bu kadar serveti de
yoktu. Sonradan borcumuzu ödemek için
neyimiz var, neyimiz yok sattık.
Varlıklı iken yoksul olduk. Annem bu
yüzden hastalandı. Döndüğümde annemi
bir ütü masasının üzerinde
battaniyenin altında hasta yatarken
buldum. Ama onlara karşı hiç bir kinim
yok.
Tempo: Çerkes
Ethem'in kemeri ile kaması sizde değil
mi? Aslan: Evet. O
bağ evinden gitmeye hazırlanıyorduk.
Evden ayrıldık. Ata binip bir çiftliğe
geldik. Beni görmesinler veya ben
kimseyi görmeyeyim diye üzerimi
paltoyla örttüler. Mahmut bana,
ayrılırken Çerkes Ethem'in elini
öpmemi öğütledi. Ben de kabul ettim.
Gece Çerkes Ethem’le birlikte yattık.
Sabah kalktığımda yanımda kimse yoktu.
Yalnızca yastığımın altında kamasıyla,
kemeri duruyordu Ethem'in. Elini
öpemedim. Beni aracı adam aldı. Çeçen
arabasıyla Salihli'ye getirdi. Beni
yakınlarımızdan Baki Bey karşıladı.
Basmane'ye geldik.
Tempo:
Çerkes Ethem'le daha sonra
karşılaştınız mı? Aslan:
Malta'da babam rahatsızlanmıştı.
Tedavi için Berlin'e gittik. Orada
kardeşiyle beraber beni görmeye
gelmiş. Kardeşi kapıyı çaldı. Kapıyı
ben açtım, tanımıyordum. Çerkes Ethem
kapıda yoktu. Babam çağırdı. Babam
durumu öğrenince onları kovdu.
Göremedim, isterdim. Annesi beni
kaçırdığını öğrenince karşı çıkmış.
"Bırak çocuğu gitsin" demiş. Çerkes
Ethem de "Pişman oldum ama
çevredekilere para vermek lazım" diye
karşılık vermiş.
Tempo:
Bırakıldıktan sonra ne yaptınız?
Aslan: Bornova'dan
büyükbabam geldi beni aldı ve birlikte
İstanbul'a gittik. Babam serbest
kalıncaya kadar İstanbul'da kaldık.
Sonra Berlin'de okula gittim.
Almanya'da 9 yıl kaldım. Sonra
Stuttgard'ta ticaretle ilgili bir
üniversitede okudum. Bir kaç yıl
Paris'te kaldıktan sonra Türkiye'ye
döndüm. Menemen'de ilk pamuğu ben
ektim. Ziraatçilik yaptım. Traktör
ithal ettim. Krom ihracatı yaptım. Üç
dil biliyorum.
|