KEYİFLİ SEKSEK
"Çocukluğum Yalanla Geçti"
Özcan Ercan
Milliyet, 29 Mayıs 1988
                         
...................
 
...................

GÜNER KUBAN'LA SÖYLEŞİ

Özcan Ercan: Güner Hanım, bu sizinle ilk karşılaşmamız. Ancak, sizi kitabınızdan ve röportajlarınızdan tanıyorum. Lezbiyenlik konusuna yaklaşımınızdaki açıklık oldukça etkileyici. Ayrıca, Türkiye'nin siyasi geçmişinde adı üzerinde yoğun tartışmalar yapılmış bir ailenin ferdisiniz. Çerkes Ethem'in yeğeni, kardeşi Reşit Bey'in kızısınız. Biraz yaşam öykünüze dalabilir miyiz?
Güner Kuban:
Atina'da doğdum ben. Siyasi nedenlerle sürgünde olmamız ve ekonomik zorluklar, annemi, ben daha altı aylıkken 'Fransız Sör' okuluna teslim etmeye itmiş.

Özcan Ercan: Ne kadar kaldınız orada?
Güner Kuban:
Tam beş yaşına kadar. Benim için en unutulmaz gün olan Türkiye'ye kaçışa kadar. O güne dek, 'Ne zaman gelecek?' diye beklediğim annem, bir gün ansızın o büyük müjdeyle belirivermişti karşımda. Türk sefaretinde davete diye çıktık. Son dakikada ulaştığımız gemideki mutluluğu yaşamım boyu taşıdım.

Özcan Ercan: İstanbul'a mı yerleştiniz?

Güner Kuban:
Hayır. Büyükbabamın Bandırma'daki konağına. Ne yazık ki, dayanılması imkânsız günler yaşadık orada. Yazıldığım ilkokulda 'vatan haininin’ çocuğu çığlıkları bugün hâlâ kulaklarımda çınlar. Bu bizi Ankara'ya itti. Bu kez okula ağabeyim Aytek Şay'ın kızı Güner Şay olarak kaydoldum. Yalan üzerine kurulu bir yaşamın ilk adımı oldu bu.

Özcan Ercan: Ne kadar sürdü bu yalan?

Güner Kuban:
Ortaokulun ikinci sınıfına kadar. Ne günlerdi onlar. O sıralar bir kız arkadaşımın evine yemeğe filan gittiğimde bu yalanı öğrenip beni zehirleyecekler diye içim tir tir titrer, lokmalar boğazıma takılırdı. Ama bu olumsuz olgu, itici güç de oldu benim için. Her dönem okulda iftihar listesinin başında yer almak için çaba gösterdim.

Tarih dersiydi. Hocam, 'Konumuz Çerkes Ethem kardeşleri' dedi ve komünist olduklarını söyledi. Tarih dersinde ilk kez parmağımı kaldırıyordum. 'Hayır Efedim, Çerkes Ethem kardeşler komünist değildir' dedim. Hocam kaşlarını çatarak, 'Sen nereden biliyorsun, neler saçmalıyorsun?’ dedi.

'Saçmalamıyorum efendim, o zamanın Saruhan Milletvekili Çerkes Reşit Bey, babamdır. Kalpakların tepesindeki kırmızı çuhaları da annem eliyle dikmiştir' dedim. Öğretmen gürledi ve dışarı çıkmamı istedi. Çıktım. Ve yaşantımın en keyifli sekseğini oynadım. Yalan bitmişti.


Özcan Ercan: Babanızı ilk ne zaman gördünüz?

Güner Kuban:
17 yaşındaydım. Ağabeyim Aytek Şay, Amman'a gitmiş, babamı, konuk olduğu Kral Abdullah'ın sarayından alarak Bandırma'ya getirmişti. Beyaz sakallı, olunabildiğince aydın bir adamdı. Bana ilk sözü. 'Elimi tut' oldu. Ve ben o eli, Almanya'ya tahsile gidene kadar bırakmadım.

Özcan Ercan:
Çerkes Ethem'I hiç gördünüz mü?
Güner Kuban:
Hayır. Ben yalnızca babam Reşit Bey'i ve amcam Tevfik Bey’i tanıdım. Ancak, Halide Edip Adıvar şöyle tanımlar amcamı: “Normalden güçlü, uzun boyu vardı. Hiç eti olmayan kudretli vücudu, canlı bir iskelete benziyordu. Tam Çerkes yapısıydı. Geniş omuzlar, ince bel, uzun bacak ve kollar, kocaman sarışın bir kafa ve kısa burnuyla Anglikan bir tip yaratıyordu."

Özcan Ercan: Güner Kuban adı ve öyküsü, ilk kez yazdığınız 'Sevişmenin Rengi' adlı kitabınızla duyuldu. Cesur bir girişimdi. Bu işe soyunurken, neyi hedeflemiştiniz?

Güner Kuban:
Bu kitap, toplumumuzdaki tabulardan birini yıkmakla görevlendirilmişti. Bu zorunlu ve sakıncalı görevi başaracak kitapçığın yalın, açık ve doğru yazılması gerektiği bilincindeydim.

Özcan Ercan: Çevreden tepkilerle karşılaşacağınızı, dostlarınızın sizinle görünmekten kaçınacaklarını düşünmediniz mi hiç?

Güner Kuban:
Gönüllerince yaşamak yürekliliğinden yoksun insanların oluşturduğu tabulara uymamı kimse bekleyemez benden. Ahlak, namus paravanalarının arkasında oynanan oyunlar ve bu oyuncuların ikiyüzlülüğü oldum olası tiksindirmiştir beni.

Özcan Ercan: Yeni bir kitabın hazırlığı içerisinde olduğunuzu duydum.

Güner Kuban:
Evet, yeni bir kitap hazırlığı içindeyim. Sanırım benim dünyaya geliş misyonum da bu. Bu kitap, Çerkes Ethem olayının ardındaki gerçekleri ortaya çıkaracak bir çalışma olacak. Annem ve Yunanistan'a gidilmek zorunda bırakıldıklarında yer yer olayı anlayacak yaşta olan Feriha ablamdan dinlediklerim, en önemli kaynağımı oluşturacak.

Özcan Ercan: Güner Hanım, biraz da bugüne dönelim. Siz aynı zamanda başarılı bir iş kadınısınız. ABD'de iç mimariye, Avrupa'da kulüp işletmeciliğine damganızı vurdunuz. Parasal desteğiniz var mıydı? Nasıl başardınız?

Güner Kuban:
Ben çok küçük yaştan bu yana, kendimin patronu oldum. 8 yaşında para kazanmaya başladım. Tiyatroda oynadım. Ödemeli köleliği hiçbir zaman istemedim. Parayı da sevmediğim için sevdiklerim için harcıyorum. Zaten hesabımı 2000 yılına göre yaptım. Bu nedenle, yaşamımı noktalamaya karar verdiğim 2000 yılına kadar da çalışmayı sürdüreceğim.

Özcan Ercan: Anlayamadım, nasıl noktalayacaksınız yaşamınızı?

Güner Kuban:
2000 yılında zaten sonu gelecek dünyanın. Bu hemen hemen kesin. Ama gelmezse de ben intihar edeceğim. Önümüzdeki 12 yıl yaşam programımı buna göre yaptım. Gördüğünüz köpeğimi alırken bile, benden sonra yalnız kalmasın diye yaşını hesap ettim. Şimdi 2 yaşında, en fazla 12 yıl yaşayabilir.



CC NOTU: Sayın Güner Kuban hakkında daha ayrıntılı bilgi almak isterseniz kişisel sitesinin adresi: http://www.gunerkuban.com/