Konu hakkında yazan katılımcılarımız: (Alfabetik
sıra ile)
Abregeyapşaşe, Abrek-2, a-e, Al-Toy, A-Ta, Azmi Berberoğlu, Batıray
Özbek, Beyaz Atlar [Abhaz], Baykaldı A, Baykaldı H., Bülent Atçı, Burcu
Erdoğan, Cemal Atik, Daur Soner, Demircan Muharrem, Dzibe Osman,
Ediz Hun, Elif, Esra Demiröz, Guğoj Sami, Harun Hajukua, Hatice
Ünal, Hudij, Hukla, Kaya Şenvar, Kopsirgen Orhan, Kuban Seauhmann,
Lheperuj, M. Özkan, Madine Tsey, Metin Çelik, Mezağo Esen, Musost,
Necdet Hatam, Psıne (Ergun Yıldız), Semra Ademey, Sigusipse,
Şebatnik, Ömer Meryemko, Özlem Özdemir, Pşıçe, Qaberdey, Ramos,
Şebatnik, Şhalaxhue, Şıblekho, Talebe, Tıghujjqo, Tsey
Volkan, Tuncay, Uzunyaylalı Gubse, Y. Kurt, Yegerey
Yılmaz Berberoğlu
Sürekli gündemde olan konularımızın başta
gelenlerinden biri, "Geri Dönüş"
konusudur. Nedense bazı kardeşlerimiz Çerkeslerin ve Çerkesliğin
kurtuluşunu geri dönüşte aramakta ve bunu gerekçelendirirken "Anavatanda
yaşamanın, Çerkesleri asimilasyondan korumanın en etkin yolu" olacağını
vurgulamaktalar.
Herkesin kendi görüşü olacaktır. Doğaldır.
Saygı duyuyorum. Ancak katılmıyorum.
Önce burada asimilasyon üzerinde durmak
istiyorum. Almanya'da, öğrencilik yıllarımda çokça tartıştığımız
konulardan biriydi: "Asimilasyon mu Entegrasyon mu?"
Sanırım bazılarımızın da karıştırdığı
kavramlar bunlar. İçinde yaşadığı topluma uyum sağlamakla o toplum
içinde erimek-kimliğini kaybetmek aynı şeyler midir? Çerkeslerin Türkiye
Cumhuriyeti ile ne zaman sorunları olmuştur? Çerkesler Türkiye
Cumhuriyeti için ne zaman sorun olmuştur?
Yorum sizlerin.
Öte yandan; atalarımız bu ülkeye turistik gezi
yapmaya gelmediler. Biz yenilmiş ancak teslim olmamış bir avuç
insanların torunlarıyız. Teslim olmamış bile olsak kafamızı kuma
gömmenin bize bir faydası yoktur. Kafkaslarda şu an "tarihi bir şans
eseri" özgürlükler vardır. İnsanların ölmeleri herhalde hoş karşılanamaz
ama "Bedelsiz Kazanılan Değerlerin Değeri Olamaz!"
Bir Azeri devlet adamının şu sözlerine bakar
mısınız: "Bizi özgür bıraktılar." Dağlık Karabağ Azeri aczinin bir
göstergesi değil mi?
Bir de Çeçenistan' a bakın...
Bir, Saddam zulmünden kaçıp Türk sınırına
yığılan Kürtlere, bir de "Rus askerlerine sarılıp kendini uçurumdan
atan" Çerkes kadın ve çocuklarına bakın. (Son ifade bir İngiliz
büyükelçisinin kitabında mevcuttur, yani yazar ne Türk ne de
Çerkes'tir.)
Ne denli anlamlı değil mi? Bir de yaşadığımız
ülkeye bakın. Türkiye'nin özgürlüğünün çok acı bir bedeli vardı. Kanlı,
gözyaşlı, acılarla dolu.
Unutmayalım, Ruslar düzenli Çerkes ordularını
yenmediler. Organize olmamış doğru dürüst devlet kültürü olmayan, ancak
gerilla savaşı verebilen bir avuç insanı yendiler. Acı da olsa gerçek
bu.
Amacım kendi değerlerimi küçümsemek değil,
yanlış anlaşılmasın ama
olmayan şeylerle avunmayı da anlamlı
bulmuyorum.
Sonra; yenilmiş, yurtlarından olmuş Çerkesleri
Türkiye Kurtuluş Savaşı'nda cepheye çeken neden neydi? "Bir yurdu
kaybettik, bu yurdu bari kaybetmeyelim" duygusu değilse neydi? Kuruluş
ve varoluş kavgasında kanımızı birlikte akıttığımız bu topraklar artık
anavatanımız değil midir? Atalarımızın sürüldükleri topraklar bir çok
insanımız için "çok uzak bir anı" olmaktan öteye gidiyor mu ?
ABD de Ermeni ve Yahudi lobilerinin varlığını
bilmeyenimiz var mı?
Biz neden aynı mantığı uygulamayalım? Önemli
olan bulunulan yerlerde
değerli insanlar yetiştirmek, söz sahibi
olmaktır. Bilgi insanoğlunun
en büyük silahıdır. Biz bilgili insanlar
oldukça hiç bir şey bizi yok
edemez, müsterih olalım. Öte yandan, 70
Milyon'luk, ayrıca tarihten gelen kökleriyle de bir dünya devletinin
vatandaşı olmak kime ne kaybettirir?
(Avrupa'da yaşayanlar Türk kavramı karşısında
Avrupa insanının nasıl
kompleksli olduğunu bileceklerdir.)
Ben kendimi kültürel olarak "Çerkes" etnik
olarak "Türk" hissediyorum.
1864 bana ne denli hüzün veriyorsa, Çanakkale
ya da 26 Ağustos da o denli gururlandırıyor...
Ve kimse kızmasın ama ay-yıldızlı bayrak bana
yerküre üzerindeki her
şeyden daha değerli geliyor.
Bu arada, geçenlerde bir yazı okumuştum,
kardeşimizin biri Çerkes kökenli olduğunu bir ay önce öğrenmiş. Bu
insanı hangi anavatana
götüreceksiniz, geç de olsa kültürel olarak
farklı kimliğini öğrenmiş bu insanın bulunduğu toplumdan başka yerde
rahat edebileceğini düşünebiliyor musunuz ?
Son olarak; kültürel değerlerimizi yitirmemek
elbette görevimiz olmalıdır.
Ancak yaşadığımız ülkeye sahip çıkmalı, onun
gücünün bizim gücümüz
olduğunu da unutmamalıyız. Biz burada ne denli
güçlü ve etkili olursak, Kafkaslar da yaşayan insanlarımıza o denli
yararımız olacaktır.
Hepinize saygılar...
Kuban Seauhmann
20.06.2004
Sayın Berberoğlu,
Yazdıklarınızın ışığında, bazı yanlışlarınızı
düzeltmek gereksinimi duyuyorum.
"Eğer Almanya’da yaşadıysanız, size
yazacaklarımı daha iyi anlayacaksınız. Sanırım bazılarımızın da
karıştırdığı kavramlar bunlar. İçinde yaşadığı topluma uyum sağlamakla o
toplum içinde erimek-kimliğini kaybetmek aynı şeyler midir? Çerkeslerin
Türkiye Cumhuriyeti ile ne zaman sorunları olmuştur? Çerkesler Türkiye
Cumhuriyeti için ne zaman sorun olmuştur ?" Yorum sizlerin diye
yazmışsınız. Şimdi oturup bir düşünün; bir toplum ki, 15-25 yaş grubunun
yüzde 99’u dilini bilmiyor. Aynı şekilde bir toplum düşünün ki, 8-60 yaş
grubunun yüzde 90’ı xabzeyi bilmiyor. Belki bilmiyorsunuzdur, ben size
söyleyeyim. Bir Kuzey Kafkas dili dünya üzerinden silindi (Wubıhça).
Daha ne kadar erimemizi kimliğimizi kaybetmemizi istiyorsunuz? Dua edin
Kuzey Kafkasya’da hala Çerkesler yaşıyor. Yoksa 20-30 yıl sonra Adigece,
Abhazca ve diğer Kuzey Kafkas dilleri de toprağa gömülecektir. Bundan
daha büyük erime, kimliğini kaybetme olur mu? Gelelim Türkiye
Cumhuriyeti ile Çerkeslerin ilişkisine. Almanya’da yaşamış birisi olarak
sizi bunu söylemenizi hayretle karşılıyorum. Elbette Çerkeslerin Türkiye
Cumhuriyeti ile sorunu olmaz. Hiçbir ülkeyle sorunu olmaz. Ne Ürdün’le,
ne Suriye’yle, ne İsrail’le, ne Amerika ile… Biz bu ülkelerin
vatandaşları olarak yaşamlarımızı sürdürüyoruz. Böyle bize tanınmış bir
hakkı süistimal etmek başka, eriyip yok olma tehlikesi başka. Elmalar
armutlar örneğini başka bir forumda siz dile getirmiştiniz. Aynı şeyi
sizde yapmayınız.
"Bedelsiz Kazanılan Değerlerin Değeri Olamaz!"
Bu cümlenizden xabzeye ne kadar uzak olduğunuz ortaya çıkıyor. Lütfen
xabzeyi araştırın. Bu sitede onlarca yazı var.
"Bir, Saddam zulmünden kaçıp Türk sınırına
yığılan kürtlere, bir de "Rus askerlerine sarılıp kendini uçurumdan
atan" Çerkes kadın ve çocuklarına bakın. (Son ifade bir İngiliz
büyükelçisinin kitabında mevcuttur, yani yazar ne Türk ne de
Çerkes'tir.)" Kitaptan alıntı yaptığınıza göre aynı düşünceyi
paylaşıyorsunuz. Ancak atladığınız bir ayrıntı var. Saddam’dan kaçan
Kürtler Türk sınırına yığıldı derken, farkına varmadan Çerkeslerinde
sürgünde Türk kıyılarına yığıldığını unutuyorsunuz. Örnek verdiğiniz
uçurumdan kendini atan Çerkes kadın ve çocukların torunları şu anda
Kuzey Kafkasya’da yaşıyor. Türkiye’de değil.
“ABD de Ermeni ve Yahudi lobilerinin varlığını
bilmeyenimiz var mı? Biz neden aynı mantığı uygulamayalım? Önemli olan
bulunulan yerlerde değerli insanlar yetiştirmek, söz sahibi olmaktır.
Bilgi insanoğlunun en büyük silahıdır. Biz bilgili insanlar oldukça hiç
bir şey bizi yok edemez, müsterih olalım.” Lobiler konusunda da
inanılmaz yanılgı içindesiniz. Türkiye'de böyle bir lobi hareketi
başlatmanız sizi ciddi biçimde sıkıntıya sokar. Bir anda kendinizi
bölücübaşı konumunda bulursunuz. Onun için bu konuyu hiç açmayın bile.
“Öte yandan, 70 Milyon'luk, ayrıca tarihten
gelen kökleriyle de bir dünya devletinin vatandaşı olmak kime ne
kaybettirir?
(Avrupa'da yaşayanlar Türk kavramı karşısında
Avrupa insanının nasıl kompleksli olduğunu bileceklerdir.)” Avrupa’da
yaşamış biri olarak bunu söylemeniz de garip. Bende yıllarca Avrupa’da
bulundum. Onların Türklere karşı kompleksi yok. Aksine uyum sağlamaları
için camisinden okuluna kadar her şeyi önlerine seriyorlar. Daha da
basit örneği, Türklere kompleks duyan insanların birlik olduğu bir
yapıya; Türkiye girmek için neden bu kadar çaba gösteriyor. Sizin
mantığınızdan baktığınızda, Avrupalıların Türkleri şimdiye kadar çoktan
birliğe almış ve baş köşeye oturtmuş olmaları gerekiyordu.
Avrupa’daki Türkler konusu, başlı başına bir
konu. Avrupa’da yaşayan herkes kimin ne olduğunu biliyor.
”Ben kendimi kültürel olarak "Çerkes" etnik
olarak "Türk" hissediyorum.” Peki Almanya’da okurken de Alman mı
hissediyordunuz kendinizi?
”Ve kimse kızmasın ama, ay-yıldızlı bayrak
bana yerküre üzerindeki her şeyden daha değerli geliyor.” Bunda kızacak
ne var? Sizin tercihiniz bu yöndeyse, herkes saygı duyar ve kenara
çekilir. İsrail vatandaşı Çerkes hemşehriniz de “İsrail bayrağı bana
yerküre üzerindeki her şeyden daha değerli geliyor.” derse siz de
kızmayın.
”Bu arada, geçenlerde bir yazı okumuştum,
kardeşimizin biri Çerkes kökenli olduğunu bir ay önce öğrenmiş. Bu
insanı hangi anavatana götüreceksiniz, geç de olsa kültürel olarak
farklı kimliğini öğrenmiş bu insanın bulunduğu toplumdan başka yerde
rahat edebileceğini düşünebiliyor musunuz?” Yine elma ile armutları
toplamışsınız. Anavatana dönüş, bir düşüncedir ve insanların kendi
iradesine bırakılmış bir olaydır. Yani kimseyi zorla Kuzey Kafkasya’ya
götüren yok.
Son olarak: Çerkesler Kafkasya’dan iki gücün
işbirliği ile sürgün edildi. Rus Çarlığı ve Osmanlı İmparatorluğu. Bütün
değerlendirmeleri bu zemin üzerinde yaparsanız. Daha sağlıklı sonuca
ulaşırsınız.
Yılmaz Berberoğlu
20.06.2004
Sevgili Kardeşim; Kuban Seauhmann
Yanlışlarımı düzeltmek inceliğini
gösterdiğiniz için öncelikle teşekkür
ederim.
Şimdi...
Siz çocuklarınıza xabzeyi öğretirken bir
engelle mi karşılaştınız ve eğer dediğiniz gibi 15-25 yaş grubunda 99 %
xabze bilmiyorsa bunun
sorumlusu kimdir? T.C. ne Söverek günah mı
savacağız ? Ayrıca eğer xabzeyi bilmeyen 8-60 yaş grubu insanımızın
oranı % 90'lara
ulaşmışsa suçlu kim? Bana Wubıh lehçesini
anlatmayın, ben Almanya'dayken son Wubıh konuşanı
ne gariptir
T.C. topraklarında yaşamaktaydı...
Ben asla kimliğimizi yitirmek yanlısı değilim,
sadece vatanseverlik ve
hainlik arasında kıldan ince bir köprü
olduğunu işaret etmeye çalıştım.
"Bedelsiz Kazanılan Değerlerin Değeri
Olamaz!!" Bu cümlenizden xabzeye ne kadar uzak olduğunuz ortaya çıkıyor.
Lütfen xabzeyi araştırın. Bu sitede onlarca yazı var.
Xabze konusunda benim yazımdan seçtiğiniz
cümle çok talihsiz.
Zira buradan xabzenin makyavellist olduğu gibi
bir anlam çıkarıyorum.
Oysa Çerkesler,
biz Çerkesler
amaç uğrunda her yol mubah anlayışına katılmayız. "bedelsiz kazanılan
değerlerin değeri olamaz!!" cümlesinde sizi rahatsız eden şey nedir?
Atalarımızın yenilgisi mi?
Yoksa torunlarının pasifliği mi?
Yoksa Kafkaslarda halklarımıza verilen "bedelsiz
özgürlük mü"?
Niye yazılanların tamamını okumuyorsunuz ya da
belli bir kısmını alıyorsunuz? Yoksa biz de mi şer'i anlayışa uyarak
"hedefe götüren her yol mubahtır" demeliyiz?
Lütfen yanıtlayınız.
"Bir, Saddam zulmünden kaçıp Türk sınırına
yığılan Kürtlere, bir de "Rus askerlerine sarılıp kendini uçurumdan
atan" Çerkes kadın ve çocuklarına bakın... (Son ifade bir İngiliz
büyükelçinin kitabında mevcuttur, yani yazar ne Türk ne de
Çerkestir...)" Kitaptan alıntı yaptığınıza göre aynı düşünceyi
paylaşıyorsunuz. Ancak atladığınız bir ayrıntı var. Saddam'dan kaçan
Kürtler Türk sınırına yığıldı derken, farkına varmadan Çerkeslerin de
sürgünde Türk kıyılarına yığıldığını
unutuyorsunuz. Örnek verdiğiniz uçurumdan kendini atan Çerkes kadın ve
çocukların torunları şu anda Kuzey Kafkasya'da yaşıyor. Türkiye'de
değil.
1 - Hal böyleyse ne siz ne de ben o insanların
torunları değiliz demektir.
Yani sizin ve benim dedelerimiz birlikte
kaçtılar!
2 - Aslında benim kastım özgürlük yada ölüm
arasındaki sınıra işaret
etmekti ama siz gene de eleştirmiş olmak için
eleştirmiş olun.
“ABD de Ermeni ve Yahudi lobilerinin varlığını
bilmeyenimiz var mı? Biz neden aynı mantığı uygulamayalım? Önemli olan
bulunulan yerlerde değerli insanlar yetiştirmek, söz sahibi olmaktır.
Bilgi insanoğlunun en büyük silahıdır. Biz bilgili insanlar oldukça hiç
bir şey bizi yok edemez, müsterih olalım.” Lobiler konusunda da
inanılmaz yanılgı içindesiniz. Türkiye'de böyle bir lobi hareketi
başlatmanız sizi ciddi biçimde sıkıntıya sokar. Bir anda kendinizi
bölücübaşı konumunda bulursunuz. Onun için bu konuyu hiç açmayın bile.
İstanbul Boğazı'nı yüzerek geçebilir misiniz?
Yapmadığınız bir şey hakkında fikir yürütmek
bilimsel değildir. O nedenle, haklısınız BIRAKALIM...
“Öte yandan, 70 milyonluk, ayrıca tarihten
gelen kökleriyle de bir dünya devletinin vatandaşı olmak kime ne
kaybettirir? (Avrupa'da yaşayanlar Türk kavramı karşısında Avrupa
insanının nasıl kompleksli olduğunu bileceklerdir.)” Avrupa’da yaşamış
biri olarak bunu söylemeniz de garip. Bende yıllarca Avrupa’da bulundum.
Onların Türklere karşı kompleksi yok. Aksine uyum sağlamaları için
camisinden okuluna kadar her şeyi önlerine seriyorlar. Daha da basit
örneği, Türklere kompleks duyan insanların birlik olduğu bir yapıya;
Türkiye girmek için neden bu kadar çaba gösteriyor. Sizin mantığınızdan
baktığınızda, Avrupalıların Türkleri şimdiye kadar çoktan birliğe almış
ve baş köşeye oturtmuş olmaları gerekiyordu.
Bu konuda da size katılamıyorum, yer işgal
etmemek adına kısa kesmek zorundayım. Ayrıca benim kastım cami ya da AB
değil. Eğer arzu ederseniz yeni bir başlık altında bu konuyu
tartışabiliriz.
Avrupa'daki Türkler konusu, başlı başına bir
konu. Avrupa'da yaşayan herkes kimin ne olduğunu biliyor.
"Ben kendimi kültürel olarak "Çerkes" etnik
olarak "Türk" hissediyorum." Peki Almanya'da okurken de Alman mı
hissediyordunuz kendinizi?
Hayır Almanya'da iken de kendimi Çerkes
kökenli bir Türk hissediyordum.
"Ve kimse kızmasın ama, Ay-Yıldızlı bayrak
bana yerküre üzerindeki her şeyden daha değerli geliyor." Bunda kızacak
ne var? Sizin tercihiniz bu yöndeyse, herkes saygı duyar ve kenara
çekilir. İsrail vatandaşı Çerkes hemşehriniz de "İsrail bayrağı bana
yerküre üzerindeki her şeyden daha değerli geliyor." derse siz de
kızmayın.
Niye kızayım?
"Bu arada, geçenlerde bir yazı okumuştum,
kardeşimizin biri Çerkes kökenli olduğunu bir ay önce öğrenmiş. Bu
insanı hangi Anavatana götüreceksiniz, geç te olsa kültürel olarak
farklı kimliğini öğrenmiş bu insanın bulunduğu toplumdan başka yerde
rahat edebileceğini düşünebiliyor musunuz?" Yine elma ile armutları
toplamışsınız. Anavatana dönüş, bir düşüncedir ve insanların kendi
iradesine bırakılmış bir olaydır. Yani kimseyi zorla Kuzey Kafkasya'ya
götüren yok.
Son olarak: Çerkesler Kafkasya'dan iki gücün
işbirliği ile sürgün edildi. Rus Çarlığı ve Osmanlı İmparatorluğu. Bütün
değerlendirmeleri bu zemin üzerinde yaparsanız. Daha sağlıklı sonuca
ulaşırsınız.
Tartışmamızın daha sağduyulu devamını
diliyorum.
Esen kalın.
Saygılarımla.
Kuban Seauhmann
20.06.2004
Sayın Berberoğlu,
Xabze bir yaşam biçimidir. Dolayısıyla
kitaplardan bakarak xabzeyi yaşayamazsınız. Yani xabze öğretilmez.
Çocuğunuzu önünüze alıp, “bak evladım xabze budur, böyle davran”
demezsiniz. Siz yaşarsınız, çocuğunuz sizin yaşam biçiminizi görür ve o
da yaşar. Kendi vatanında yaşayamayan her Çerkes ister istemez xabzeyi
yaşayamıyor. Buna ciddi engeller var. İlle de engeli polisiye olarak
düşünmeyin. Bir aileyi ya da toplumu asilime etmenin yolu nedir? Onları
parçalara bölüp diğer toplumun içine serpiştirmektir. Bu sosyolojik
olarak böyle. Yani siz evinizde istediğiniz kadar xabzeyi yaşayın.
Çocuğunuz eğer dışarıda başka kültürlerin etkisi altındaysa asimile
olacaktır.
Türkiye’ye sövmek lafı biraz ağır. Kimsenin
Türkiye’ye ya da yaşadığımız diğer ülkelere sövdüğü yok. Lütfen
kelimelerinizi titizlikle kullanınız. Burada sözü edilen, Türkiye’nin,
Çerkesleri (ki, hiçbir zaman ayrılıkçı olmamış bir toplumuz) dünya
üzerinde en hızlı asimile eden ülke olduğu gerçeğidir. Arzu ederseniz
karşılaştırma yapınız. Ürdün'ü araştırınız, Suriye’yi araştırınız,
İsrail’i araştırınız. Kendi dillerinde eğitim veren okulları var.
Oradaki Çerkesler ayağa kalkıp isyan mı çıkardılar? Türkiye, neden bunu
yapmıyor? Türkiye’deki Çerkesler dağa çıkıp toprak mı istediler? Tek
istekleri Çerkesliklerini yaşamak. Bunun Türkiye Cumhuriyeti’ne zararı
ne?
Son Wubıhça konuşanın Türkiye’de yaşamış
olması garip değil. Yukarıdaki yazımın son paragrafını önemseyin.
Osmanlı ile Çarlık işbirliği yaptı ve Tevfik Esenç bu işbirliği
sonucunda Türkiye’deydi. Eğer Osmanlı Çerkesleri Türkiye’ye değil de (O
dönemde) Sırbistan’a yerleştirseydi ve Çerkeslerde orda kalmış olsaydı,
“Son Wubıhça konuşan Sırbistan’daydı ne garip” mi diyeceksiniz.
Hainlik gibi göreceli kavramları bu denli sık
kullanmanızı doğru bulmuyorum.
Benim sizin yazdıklarınızdan bir rahatsızlığım
yok. Atalarımızın yenilgisi ya da torunlarının pasifliği de çocukça
yaklaşımlardır. Dünya üzerinde her ulus yenilgi tatmıştır. Sizin
mantığınızdan baktığınızda Türkiye’nin sınırları tüm Avrupa, Asya’nın
büyük bölümü, Kuzey Afrika vb. yerler neden şu anda Türkiye Cumhuriyeti
sınırları içinde değil?
Yazılarınızın tamamını okuyorum ve yanıt
vermem gereken yerlere yanıtlarımı veriyorum.
”Hedefe götüren her yol müh ahtır” ilkel bir
anlayıştır.
Sayın Berberoğlu; bayrak, vatan, şehitlik,
şanlı atalarımız gibi kavramlar üst yapı kurumlarıdır. Hiç de önemi
yoktur. İlkel ve gelişmemiş toplumların insanları yönetebilmek için
kullandıkları hamasi değerlerdir. Bizim kültürümüzde hamasete yer yok.
Lobi konusunun bilimsellikle ilgisi yoktur.
Siyasal bir konudur. Eğer böyle bir çaba içine girerseniz, Türkiye gibi
bir ülkede hedef olursunuz. Benim söylediğim bu.
Yılmaz Berberoğlu
21.06.2004
Sevgili Kardeşim;
Lütfen demagoji yapmayınız, ayrıca
bilmediğiniz konulara da lütfen
girmeyiniz.
Hem Türkiye için ileri geri laf edip sonra da
"kimsenin Türkiye için ileri
geri laf ettiği yok" demek bence korkaklıktır.
Sizinle çelişki yaşamak istemiyorum.
İstiyorsanız (göç anlamında)
istediğiniz yere gidin ama bunu yaparken
yaşadığınız ülkeye saygılı olun.
Bir de kalkıp xabze dersi veriyorsunuz. Sağ
olun ama unutmayın;
bizler xabzeyi ana-babamızdan öğrendik. Ayrıca
ahlaki değerlendirme
konusunda sizin yargılarınız gerekmez.
Çevremizdeki insanlar Türk, Kürt, Laz v.s. bizi zaten değerlendiriyor.
"Xabze öğretilmez" şeklinde bir hikmet
buyurmuşsunuz. Pekiyi, siz Xabzeyi nasıl öğrendiniz? Gökten ilham mı
geldi?
Belki de; bilmiyor musunuz ? (En doğal
hakkınız! Asimile olmuşsunuzdur.)
"Hedefe götüren her yol mübahtır" ilkel bir
anlayıştır, yazmışsınız. Sanki benden alıntı, ben Türkçe'yi sanırım size
göre daha doğru kullanıyorum.
Doğrusu "hedefe götüren her yol mubahtır"
olmalıydı...
Sanırım siz bu sitede redaksiyonda
olmalısınız. Yanıtlarınızın düzen ve hızı ve üslubu bana bunu
düşündürdü. Her neyse. (Sitedeki arkadaşlardan af rica ederim. Lütfen
yanlışsam düzeltiniz).
Sizden ricam, bir önceki yazımda da
belirttiğim gibi, anlaşamadığımız noktalar üzerinde haricen yazışalım.
Zira bu platform sanırım bu tür konular için uygun değil. Mail adresimi
biliyorsunuz. Herkese açık.
Esen Kalın.
Saygılarımla
Daur Soner
23.06.2004
"Ayrıca eğer xabzeyi bilmeyen 8-60 yaş grubu
insanımızın oranı % 90'lara ulaşmışsa suçlu kim? Bana Wubıh lehçesini
anlatmayın, ben Almanya'dayken son Wubıh konuşanı NE GARİPTİR T.C.
topraklarında yaşamaktaydı..."
Xabzeyi bilmeyen diyorsunuz ve kendinizin
xabze ye ne kadar uzak olduğunuzu anlatıyorsunuz aslında. Her
kelimenizde bu uzaklık görülüyor. Evet peki Kafkasya'da xabze, sizin
dediğiniz gibi %90'dır
belki ve Türkiye'de olandan daha fazladır. Bir
hayli fazla hatta. Artık biz onlara xabzeyi öğretecek düzeydeyiz. Bu
ülkede bu işlerin içinde olan biri olarak. Yaşıma göre, nice büyüklerime
xabzeyi öğretecek düzeydeyim belki de. Nice benim gibi Türk vatandaşı
Çerkesler gibi...
Siz Türk değilsiniz. Türk vatandaşı Çerkes ya
da Alman vatandaşı Çerkessiniz (Adige). Uğrunda kan veya ter döktüğün
her yer vatanındır. Senin kanınla yazılmış tarihin bayrağı da
bayrağındır ve bayrak bir bez parçasından başka bir şey değildir.
Anlamlar içinde böyle bocalamayın. Eğer destek vereceksen ver. Ne
olursan ol özünü unutma. Özüne başka söz katma. Milleti millet yapan
vatandaşlık duygusu
değildir.. Xabzeye bağlı olduğunuz sürece ayrı
olmayı da öğrenin. Stratejik davranışlar bizi, xabzeyi yok etmez.
Tersine güçlendirir. Türkiye'den Adige selamlarımla...
Azmi Berberoğlu
24.06.2004
Değerli arkadaşlar,
Burası bir FORUM. Ancak yazıları irdelerseniz
hiçte öyle görünmüyor. Neden biz bir konu üzerinde sağlıklı bir biçimde
tartışmak ve FİKRİ anlamda katkılarda bulunmak yerine yorum yazan
kişinin KİŞİLİĞİ ile uğraşıyoruz.
Böyle bir tartışma mantığı olamaz. Her
klavyenin başına geçen, her aklına
geleni doğru ya da yanlış irdelemeden yazmak
zorunda mıdır? Karşınızda
tanımadığınız bir KİŞİLİK var ve siz
kullandığınız incitici sözlerle birbirinizden uzaklaşıp, daha da kötüsü
kırıp, kırılıyorsunuz. Herkesten ricam hiç kimseye hakaret etmeden,
TARTIŞMA konusunda sağlayabilecekleri katkıyı sağlamalarıdır.
ANAVATAN' a GÖÇ meselesine gelince:
Diasporada yaşayan KAFKASYAlıların
ANAVATANlarına dönme şansları
sanıldığının aksine pek az gibi görünmektedir
(en azından bu aşamada).
İnsanların yaşadıkları terk edip bir başka
yere yerleşmeleri için
a) GÖÇ'e
zorlanmaları
b) Çeşitli
nedenlerle gönüllülük
a) ZORUNLU
GÖÇ: Burada göç için GÖÇ edenin İRADE'si söz konusu olmayıp, Düşmanın
baskısı ve ÖLÜM tehdidi altında olmak söz konusudur. GÖÇ eden insanları
YAŞAMSAL, EKONOMIK ve SOSYAL zorluklar beklemektedir. Atalarımız bu tür
GÖÇ'e iyi bir örnektir.
b) GÖNÜLLÜ
GÖÇ: Günümüzde bu tür göçlere çokça rastlanmaktadır, genellikle EKONOMİK
amaçlı olarak gerçekleşir, siyasi nedenlerle de
olabilmektedir. Belirleyiciler; yaşanılan ve
gidilecek ülkenin EKONOMİK ve
SİYASİ yapısı ile GÖÇ edenlerin EKONOMİK ve
SİYASİ yapılarıdır.
Yaptığımız bu genel açıklamalardan sonra kendi
özelimize dönecek olursak; diasporada yaşayan KAFKASYAlılar genel olarak
irdelendiğinde EKONOMİK açıdan çok güçlü bir pozisyonda olmadıkları
görülmektedir, ancak ekonomik zorlukta oldukları da söylenemez. Yani
onları GÖÇ'e zorlayacak bir ekonomik ihtiyaçları görülmemektedir. Öte
yandan başka saiklerle göç etmeyi düşünebilecekler içinse; başka bir
handikap söz konusudur. Zira Kafkaslarda bağımsızlığına kavuşmuş
CUMHURIYETLERİN henüz hiçbiri EKONOMİK olarak yeterli güce kavuşamamış
ve dışarıdan EMEK yerine, yatırım yapacak sermaye birikimlerini bekleme
durumundadırlar.
Ara sonuç: Halihazırdaki koşullarda
"Kafkasyalıların ANAVATANlarına dönmelerine yönelik koşullar henüz
yeterince olgunlaşmamıştır" diyebiliriz. Bu genel değerlendirmeden sonra
daha ayrıntılı özel
değerlendirmelere aşamalı olarak gelecek
yazılarımda değineceğim.
Saygılarımla
Yılmaz Berberoğlu
24.06.2004
Sayın Daur Soner kardeşimizin
"circass_ian@mynet.com" şeklindeki
e-posta adresi hata mesajı vermektedir.
Kendisine nasıl ulaşabileceğimizi bildirmesini
rica ederim.
Adı geçen kardeşimizin bilgisine.
Saygılarımla.
Daur Soner
16.10.2005
Merhabalar,
Hep kafama takılan bir şey var? Bence Rusya'da
olmak Türkiye'de olduğundan daha demokratik bir ortam sunuyor.
Neden mi?
Türkiye'de( veya nerdeyseniz) yaşayıp Çerkesce
konuşamamak ve Türk olarak mı yaşamak istersiniz? Yoksa Rusya'da yaşayıp
Çerkesce konuşabilmek ve Rus vatandaşı olmak mı istersiniz?
Ben ikincisini tercih ettim.
Siz ne dersiniz?
Dönmek mi kalmak mı en iyisi? Maykop'a
gittiğimde Türkiye'ye dönme zamanı geldiğinde ayaklarım neden geri geri
gitti dersiniz?
Qaberdey
17.10.2005
Merhabalar,
Çerkesliğin bittiği yere kesin dönüş yapamam.
Baksanıza adamlar Kabardeyliğinize, Çerkesliğinize bakmadan vuruyor,
öldürüyor, haraca kesiyorlar. Karşındaki ile aynı görüşten değilsen,
aynı cemaatten değilsen, veya zenginsen veya işadamıysan vay haline. Ya
öldürülürsün yada haraca bağlanırsın. Çerkeslik mi? Orada kimin
umurundaki...nasıl olsa orada bolca bulunuyor...haraca boğ
gitsin...öldür gitsin...
Saygılar.
Yegerey
18.10.2005
Sayın Qaberdey,
Şöyle bir düşünelim bu söylediklerinizin
olmadığı bir yer var mı? Hayır yok dünyanın her yerinde bunlar var.
Kafkasya'da da olacak, hırsızı, ahlaksızı,
rüşvetçisi, mafyası vs vs olacak. Neden olmasın ki? Bunları bileceksin,
kabul edeceksin ama yinede anavatanım diye, en azından gönülden sahip
çıkabileceksin.
Bir devlet sistemi içerisinde ne varsa hepsi
orada da var. Sizi sadece bunlar engelliyorsa dünyada gidecek yer bulma
sıkıntısı yaşarsınız. Zira bu söylediklerinizin hepsi yaşadığınız bu
ülkede de var.
Peki orada ne fark var? En basitinden kendi
dilin, kendi ananelerin var ve kendine has bir tarihin kendi insanına
has bir yaşam tarzın var. Bu sizi ne kadar çeker bilemem ama her şeye
rağmen değer diyorum.
Saygılar.
Qaberdey
18.10.2005
Sayın Yegerey,
Şöyle bir köylerimizi düşünün.
Geleneklerimizin yaşadığı yerleri bir düşünün. Türkiye, Dünya'daki
Çerkes nüfusunun en çok olduğu ülke. Siz hiç duydunuz mu Türkiye'de bir
Çerkes diğer bir Çerkes'i haraca bağlasın ve ya vursun ve ya okulunu
basıp çocukları rehin alsın. Mümkün değil.
Benim vurgulamak istediğim nokta bu nokta.
Çerkesler genelinde. Hem anavatanımda yaşayacağım hem de hemşehrim beni
haraca bağlayacak. Kesinlikle kabullenemem. İkincisi, haraç veya gasp
meselesi sizin düşündüğünüzden fazla boyutlarda orada.
Yurtlarda yabancı öğrenciler kendilerine
öğrenci mafyası adı verilen bir grup Kabardey ve ya Çeçen ve ya Abhaz
çeteleri tarafından haraca bağlanıyor. Bende Adige'yim, Kabardey'im ve
ya Abhaz'ım sözleri onları hiç heyecanlandırmıyor ve de ilgilendirmiyor.
Siz yürüyen bir dolarsınız. Söyler misiniz
Türkiye'de hangi Çerkes hangi Çerkes'e bunu yaptı? Bu küçük bir örnekti.
İkinci örnek. Abhaz-Gürcü savaşında Türkiye'den Abhazya saflarına
katılan Abhaz gönüllüler, savaş bittikten sonra Abhazya'da kalmaya karar
veriyorlar.
Ekmek fırını açıyorlar. İkinci gün bir grup
adam geliyor. "-Biz Abhaz mafyasıyız, bize her ay şu kadar para
vereceksiniz-" diyorlar. Türkiyeli Abhazlar bu duruma çok
sinirleniyorlar ve "-biz bu topraklar için savaştık, bir de hizmet
ediyoruz. Siz ne biçim Abhazsınız diye de bir güzel sopa atıyorlar.
Bir saat geçmeden Bu Abhaz çetesi fırına
kalaşnikoflarla dönüyor ve tamamını tarayıp öldürüyorlar. Tamamının
cesetleri tabutlara Adapazarı'na döndü. Bu mu Çerkeslik?
Anavatan bu mu? Öncelikle Anavatan Kafkasya
kendisine bir çeki düzen vermeli. Dil haricinde Türkiyeli Çerkeslerden
çok öğrenecekleri var!
Saygılarımla.
Şhalaxho
18.10.2005
Merhabalar,
Her şeye rağmen Kafkasya bizim vatanımızdır
diyen ve hiç bir şeyden yılmayanlara selam olsun.
Saygılar.
Kaya Şenvar
19.10.2005
Sayın Qaberdey,
Yazınızı dikkatle okudum.
Peki söyledikleriniz karşısında bir çözüm
öneriniz var mı?
Yani bu saydığınız problemler karşısında
yapılması gereken nedir? Siz bir öneri, proje, somut adım konusunda ne
yapardınız ya da ne yapılmalı?
Sadece bu konudaki görüşlerinizi merak
ettim...
Vaktiniz varsa ve cevaplarsanız
fikirlerinizden yararlanmak isterim, isteriz...
Selamlar..
Kaya Şenvar / Ankara (BAJ)
Batıray Özbek
19.10.2005
Machu Qeberdey,
Yaşadığınız çevredeki köylerde Çerkesler bir
birleriyle kavga etmezler mi?
Hiç aralarında cinayet işlenmez mi?
Ulusal davayla kişisel ve kriminal olayları
karıştırmamak gerekir.
Almanya'da her dakika bir ev soyuluyor.
Buna rağmen herkes Almanya'ya gelmemezlik
yapmıyor. Aksine herkes can atıyor. (Teşbihte hata olmaz.)
Machu
Baykaldı H.
20.10.2005
Sayın Batıray Özbek,
Sanırım Qeberdey'in ne demek istediğini
anlamamışınız. Haklı olarak oradaki talanı, cinayetleri, adam
kaçırmaları, rüşvetleri yazmış endişe ediyor. Burayla orayı kıyaslamanız
ise abesle iştigal. Türkiye'de arabayla bir şehirden başka bir şehire
giderken kaç polis sizden rüşvet istedi? Eviniz soyulurken canınız
yandığında polis çağırdığında ne kadar sürede geldi? Kavga ve cinayet
Kabil ve Habil ile başlamış elbette olacaktır. Ama orada yasa yok, hak
yok, her şey parayla dönüyor. Orayla bura arasında en az 25 yıl var
dikkatinize sunarım.
Daur Soner kardeşim aynı soruyu bana da
sorarsanız bağımsızlığın olmadığı yerde ben yokum. Tabi ki, Türkiye'de
kalıp Türk vatandaşı olarak kalmayı yeğlerim Ruslardansa. Keza
Türkiye'de senin diline karışan yok artık televizyon da veriyor. Sizin
tembelliğiniz çocuklarınızın Çerkesce öğrenmesini engelliyor, yoksa T.C
değil.
Yegerey
21.10.2005
Selamlar,
Gözünü sevdiğim AB, sayın Baykaldı H.'de
bunları söyletti ya. Yapmayın lütfen bu güne kadar Çerkes olarak
yoktunuz bile. AB olmasa zor olurdu.
Ayrıca Sayın Batıray Yedic bey'e olan ifadeniz
ile açıkça görülüyor ki, sizin TC de kalmanız daha hayırlı.
Kafkasya'ya zevki sefa sürecek değil, yerine
göre aç kalacak, çile çekecek (atalarımız sürüldüğünde çektiğinden daha
kötü olmaz) kişiler lazım.
Saygılarımla.
Baykaldı A
21.10.2005
Selam ola,
Okuduğum kadarı ile,
1) T.C.
eleştiriliyor
2)
Kafkasya'ya göçten bahsediliyor
3) Lobileşme
konusu
4) Dil ve
Eğitim
5)
İnsanlarımız birbirlerine üstünlük kurmaya çalışıyor.
Şimdi bu sıraladığım konulara bakarsanız,
yıllardır süregelen ve hep lafta kalan meseleler olduğunun idrakine
varırsınız. Bence boş laf ile zaman harcıyorsunuz. Kafkasya'ya gidecek
insan Form köşelerin de zaman harcamaz hemen atlar atına gider.
Gelelim Anadilimize: Kürtler dahi çocuklarına
öyle bir dil öğretiyorlar ki buna değil T.C ABD'nin bile gücü yetmiyor.
Hatayı kendinde ara ey dilini bilmeyen arkadaş bu konuda T.C sana engel
olmadı...
Sonra aramıza katılan Baykaldı H. hoş geldin.
Umarım bilgilerinle aydınlananlardan oluruz. Senden ricam olacak kızıp
ta terki C.C eyleme olur mu? :))
Ben bu konuda daha fazla yazmak istemiyorum,
kısır döngü!
Esen kalın, iyi ki varsınız.
Baykaldı H.
21.10.2005
Sayın Yegerey,
Adres Kafkasya mı, yani orada mı yaşıyorsunuz?
Yoksa sizde bizim gibi Türkiye'den misiniz? Türkiye'deyseniz eminim
birkaç hafta içinde gidip yerleşeceksinizdir. Belki birkaç ay sonrada
yok olmadı deyip yine yollara düşeceksiniz.
Bugüne kadar yoktunuz derken, pardon Çerkesce
nasıl korundu Kayseri'de? Hangi eve asker gidip te siz Çerkesce
konuşamazsınız dendi? Herkes gayet özgürce dilini konuştu günümüze
kadar.
Annem-babam konuşuyor, ben konuşuyorsam,
çocuklarım konuşuyorsa ya da anlıyorsa en azından bu T.C.'nin ve ya
AB'nin sayesinde olmadı. Kimi zaman kendi gayretimiz, kimi zamanda
kendiliğinden gelişti. Türkiye'de dilin unutulduğu diğer bölgelerde her
halde insanların başına jandarma konup takip edilmedi. Kısmen bir ara
bir bölgede sıkı tutuldu ama o da başarıya ulaşmadı.
Evet şimdiye kadar Sovyetlerin bir politikası
olarak bütün halklar kendi diliyle yazmış, okuyabilmiş. Peki o zaman
Sovyet değil de Putinli bir Rusya olsaydı neler olabileceğini tahmin
edebilir miydiniz? Elbette Türkiye'de bütünlüğünü korumak için o zamanın
şartlarıyla bazı uygulamalar getirmiştir.
Benim Kafkasya'da yaşamam ve ya Türkiye'de
kalmam konusu ise neresi anavatanım için hayırlıysa orası olsun diyorum.
Duygusal olarak tabi Kafkasya topraklarında yaşayıp orada ölmek isterim.
Biz o çileyi Kafkasya'da olmasa da doğuştan beri yaşıyoruz.
Saygılar.
Abrek-2
21.10.2005
Selam Yegerey,
Merak ettim de; bugüne kadar Çerkes olarak
yoktuysanız acaba hangi gezegendeydiniz. Türkiye dışında değildiniz
herhalde, benliğinizi korumuşunuz ki sayfaya yazılar yazıyorsunuz.
Merak ettim de; Çerkesce biliyor musunuz?
Biliyorsanız nerde öğrendiniz? Yok bilmiyorsanız neden öğrenmediniz?
Ailenizin taşıması gereken sorumluluğu neden başka yerlere
yüklüyorsunuz? Hiç merak etmediniz mi nasıl öğrendim veya neden
öğrenemedim diye?
Günümüzde merak edip öğrenen çok kişi var
yeter ki meraklı ol. Birde acılı arabesk edebiyatı yapmaya gerek yok. Bu
yola baş koyan herkes her türlü fedakarlığa katlanacaktır elbet.
Merak ettim de; Baykaldı H.'ye burada
kalmasının daha iyi olacağını söylüyorsunuz. Siz ne zaman dönüyorsunuz
ama bir daha geri dönmek yok. O zaman sizde sadece benim gibi sürekli
merak edersiniz.
Saygılar.
Abregeyapşaşe
22.10.2005
Selamlar sevgiler,
Müsaadeniz olursa bir zamanlar benim bir
yazımı süsleyen bir şiirle burada olmak isterim.
Artık ne başımda kalpağım,
Ne belimde gümüş kamam,
Rüzgarla yarışan atlarımı da vurdular,
Ama hala saçlarım güneş boyalı,
Gözlerim vadi yeşili,
Ve bedenimin onurla taşıdığı,
Mızıka kokulu bir Çerkes yüreği,
Sosren Maze
Saygılar.
Kopsirgen Orhan
03.11.2005
Qaberdey Kardeşim;
Sen hiç Abhazya’ya, Adigey'e, Kabardey'e,
Karaçay-Çerkessk'e kısacası sen Kafkasya'nın bir yerine gittin mi,
gördün mü, yaşadın mı?
Ben seni tanımıyorum, sende beni
tanımıyorsun...
Sadece bu sitede yazını okudum ama yazını
okuyunca hayretler içersinde kaldım...
Sayın Kabardey,
Şunu peşin söyleyeyim. Sen Kafkasya’ya
gitmedin, sen Kafkasya’yı görmedin ve bilmiyorsun. Bir an için
Kafkasya’ya gittiğini farz etsek bile orada altın ve elmas dağıtıldığını
sanıyordun umduğunu bulamadın... İnsan atarken biraz insaflı ve
merhametli olmalı.
Değerli Kabardey,
Ben, Abhaz’ım ve Kabardey eniştesiyim. Daha
yirmi gün önce Abhazya’da idim. Tam on altı senedir Abhazya’ya gider,
gelirim. Sadece Abhazya değil, Adigey, Kabardey, Karaçay-Çerkessk’e de
gider, gelirim. Bir ayağım Kafkasya’da. Abhazya savaşında da oradaydım.
Fırın hikayesini de gayet iyi biliyorum ama senin yazdıkların görgüye
dayalı ve sadece duyum olduğundan hepsi saçma...
İnsan bazı zamanlar saçmalar ama senin
saçmaların olağandışı... Benim kızım, Endüstri Mühendisi, 24 yaşında şu
anda Abhazya/Sohum’da yaşıyor... Benim köylüm Hapat Nizam Sohum’da
tüccar ve müteahhit. Abhazya’da Türkiye’den göç eden yüzlerce aile var
ve tümü hayatlarından çok memnun. Çocukları hem Abaza ve hem de Türkçe
biliyorlar... İnançlı ve dürüst ve de çalışkan insanlar her zaman ve her
yerde başarılı olurlar.
Sayın Qabardey,
Senin ne iş yaptığını bilmiyorum ama pek
çalışkan bir kişi olduğuna da inanamıyorum ama görmeden, bilmeden ve
yaşamadan "atman ve tutman" mükemmel. Madalya verme olanağım olsaydı
sana bir madalya takardım. Cevaplarını bekliyorum. İstersen mail
adresime yazabilirsin. Her şeye rağmen seni sevgiyle kucaklıyorum.
Azmi Berberoğlu
06.11.2005
Sayın Orhan,
Yazdıklarınızdan üç şey çıkarabildim;
- Siz Kafkasya'ya defalarca gittiniz,
- Oralara gidenler hayatlarından memnunlar,
- Siz tanımadığınız insanların fikirlerini
eleştirmek yerine onlara HAKARET etmekten zevk alıyorsunuz.
Sizden küçük bir ricada bulunmak istiyorum.
Sayın Qabardey'e hitaben yazdığınız yazıdaki KABARDEY ismi yerine kendi
isminizi YAZIN ve okuyun. Eminim ki yazıdan sizde oldukça rahatsız
olacaksınız. Zira sayın Qabardey'in fikirlerine karşı olmak yerine
sürekli ona hakaretler yağdırıyorsunuz.
Bu sütunlardaki tartışmaları daha verimli ve
sonuç alıcı kılmak adına istirhamım FİKİRleri değerlendirip, onlar
hakkında yazalım, kişiliklere hakaret etmeyelim.
Bu vesile ile herkesin bayramını içtenlikle
kutluyorum.
Saygılarımla.
Y. Kurt
07.11.2005
Sayın Kopsirgen Orhan,
Değerli büyüğüm, öncelikle sizin ve tüm
katılımcıların bayramlarını tebrik ederim. Ne güzel bir hikaye
iletmişsiniz bizlere, kısaca hoşgörüden bahseden. Sayın Qabardey sanırım
sizin oğlunuzu da öldürmedi, hoşgörüden bahseden hikayedeki baba gibi
biraz hoşgörü beklerdim sizden.
Sayın Qaberdey yazdıklarını başkasından
duymuşta olabilir, bizzat yaşamışta. Ama sizin gibi büyüklerimiz bizi
döverek seveceğine birazda hoşgörüyle sevse. Sizin başınıza nahoş
olaylar gelmemiş olabilir, duymamışta olabilirsiniz, bu olumsuzlukların
olmadığı manasına da gelmez sanırım.
Benimde başıma benzeri bir olay gelmişti,
münferittir deyip geçmiştim ama ne yok saydım ne de kafamı kuma gömdüm.
Maalesef sayın Qabardey'in bahsettiği türden olaylar olmaktadır. Keşke
olmasa keşke sizin gibi büyüklerimiz bizleri döverek sevdiği kadar, bu
neyin nesidir, doğru mudur, tekrar olmaması için ne yapılır diye
düşünse, bunları yaparken hoşgörüyle yaklaşsa.
Dünyanın her yerinde bu tür olaylar oluyor
demek kimseyi hele ki, bizlerin sorumluluktan kaçmamıza sebep olamaz.
Dünyanın hangi ülkesinde olduğu veya olmadığı beni ilgilendirmiyor. Beni
ilgilendiren atavatan dediğimiz yerde kendi yakınlarımızın bizlere
yaptığıdır.
Saygılarımla.
Abregeyapşaşe
07.11.2005
Maf Sayın Y. Kurt,
Ne zaman size rastlasam muhakkak durup
okuyorum yazılarınızı ve her seferinde yerinde zamanında yazılmış
yazılar okumaktan mutlu oluyorum. Bu kez de yanılmadım. Burada kimse
alınmasın ama hakikaten neden bizim büyüklerimiz araya oldukça uzak bir
mesafe koyar ve de tepeden bir bakışla, sanki başka bir tarafa
konuşurmuş gibi sert bir üslubu da beraberinde kullanırlar anlamış
değilim. Bu tavırların artık değişmesi gerektiğini düşünüyorum.
Bol hoşgörü ve daha sıcak yaklaşımlar
dileğiyle...
Kopsirgen Orhan
08.11.2005
Sevgi ve Saygıdeğer Kozba,
06.11.2005 tarihli yazınızı okuduğumda
hayretler içinde kaldım. Yazınızda şöyle bir cümle var "siz
tanımadığınız insanların fikirlerini eleştirmek yerine hakaret etmekten
zevk alıyorsunuz"
Saygıdeğer Kozba;
Eğri oturalım doğru konuşalım. Eğer, ben
Qabardey kardeşime karşı hakaret etmiş olsaydım, hakaretimize yazının
cevabını Qabardey kardeşimin yazması gerekirdi. Qabardey kardeşim
yazmadığına göre ondan habersiz böyle bir yazı yazman HEM BANA ve HEM DE
QABARDEY KARDEŞE EN BÜYÜK HAKARET'tir. Kozba kardeşim, satırlara
Kopsirgen değil de lütfen kendi adını yaz. Kendisinden habersiz
savunduğun QABARDEY BİR HİÇ Mİ? Sayın Kozba, Kaş yapayım derken göz
çıkarttığının acaba farkında mısın?
Değerli Kardeşim Kozba,
Bundan sonrada pek çok yazışmalarımız
olabilir.AMA ŞUNU UNUTMA BEN YAZDIĞIM HER YAZININ DEĞİL HER SATIRIN
ARKASINDA OLAN BİR KİŞİYİM. BUNU UNUTMA ve gerekli gördüğün zaman İLHAN
KOZBA'dan beni sorabilirsin. Ben boş yere yazmam
Saygıdeğer Kozba,
Ben yaratandan ötürü TANRININ YARATTIĞI HER
VARLIĞI SEVEN ve HER VARLIĞINA SAYGI DUYAN bir kişiyim. Ben Abhazya da
savaşı gördüm, savaşı iliklerimde yaşadım, evlerinin önüne şehit mezarı
yapan anneleri gördüm ağladım. Sayın Kozba, eğer ağlayabiliyorsan sen de
ağla ve ondan sonra eleştir.
Sayın Kozba,
Abhazya kurtuluş günlerine çok Kozba geldi.
Çok Kozba tanıyorum ben. Sadece Abhazya da değil. Karaçay Çerkessk Özerk
Cumhuriyeti'nde yaşayan bir çok KOZBA'yı...
Değerli Kardeşim Kozba;
Belki bu yazdıklarımı da kendine ya da
Qabardey kardeşime hakaret olarak kabul etme olanağın var ama şunu peşin
olarak yazayım ki, BENDE BÖYLE BİR DÜŞÜNCE KESİNLİKLE SÖZ KONUSU
DEĞİLDİR. BEN ABHAZ 'ABAZA'YIM. BEN KAFKASYALIYIM, BEN ABAZALARI ve ben
TÜM KAFKASYALILARI candan yürükten sever sevgiyle kucaklarım.
Azmi Berberoğlu
09.11.2005
Sayın ORHAN,
Kişisel olarak tartışmayı genelde yapmanın pek
fazla doğru olmadığına inananlardanım. Şahsınıza hitaben yazılmış yazı,
bir KİŞİ'nin savunulmasından ziyade, şahsınızın yazı üslubunu kritize
etmeye yöneliktir.
Biz bir AİLE'yiz sayın Orhan ve birbirimizi
hatalı olduğumuz hususlarda uyarmak ve eleştirmek hepimizin ödevidir ve
de olmalıdır. (Hakaret etmeden tabii ki.)
Sizi yazdığım yazının içerik olarak
cevaplanmasını beklerdim sizden, oysa ŞEKLİ bir yaklaşım sergilemiş.
(Sanki sayın K. size cevap yazmamışsa sizin yazınızdaki hakaret
unsurları HAKARET olmaktan istisna tutulacaklar gibi.) Beni gereksiz
müdahalecilikle suçlamışsınız.
Hatırlayınız, bir yazınızda diasporada yaşayıp
da, orada ölen insanlarımız için (İT GİBİ) deyimini kullanmıştınız,
Yazılarınızda böyle bir üslup kullanmayı
alışkanlık şekline getirmişsiniz gibi bir izlenim edindim. Gençlerimize
iyi örnek olmak gibi bir SORUMLULUK taşıyoruz.
Özetle amacım yazılarınızdaki HAKARET içerikli
sözcükleri mümkün mertebe kullanmamanıza yönelik bir eleştiri idi. Hiç
kimsenin aklına ilk gelen sözcüğü ölçüp tartmadan yazma-konuşma hakkı
olamaz, olmamalıdır da. (Hakaret içerikli.)
(Bakınız bu sütunlarda UYGUN olmayan üslup
kullanıldığı için, bazı tartışma başlıkları, tartışmaya kapatılmak
zorunda kalınıyor.)
Hepimiz yazıp-söylediklerimizin arkasındayız
tabii ki, ancak diyalogun devamı için HAKARETSİZ ÜSLUP şarttır.
THAMADE'lik aynı zamanda SORUMLU olmayı
gerektirir. Bu nedenle, her konuda olduğu gibi üslup konusuna hepimizin
dikkat etmek durumunda olduğumuzu bir kez daha yineliyorum.
Saygılarımla.
Madine Tsey
13.11.2005
Beyefendi sizin amacınız ne? Ben Adigey, Maykopluyum. Sizin
konuştuklarınızı kulağını duyuyor mu? Bu kadar memnunsunuz yaşadığınız
ülkede, aaaaa. Kardeşim senin yapacağın onlarla daha iç içe yaşamak.
Çerkes’im deyip ortaya çıkmayın ve bir soru daha: Ne gördünüz siz
anavatanımızda, birisi kötü mü davrandı? Bekliyorum.
Sayın Yılmaz,
Peki siz ne teklif ediyorsunuz bu konuda? Net
ve kısa bir cevap bekliyorum sizden.
Saygılarla
Ömer Meryemko
13.11.2005
Sevgili Daur Soner,
Bir çok Adige Türkiye'de kendisini misafir
olarak görüyor. Günü geldiğinde eve döneceğiz diyor ama unutmayalım ki;
misafirlik 3 gündür 140 sene değil!
Burası bizim vatanımız. Sanıyorsunuz ki
Kafkasya'ya dönersek her şey çok güzel olacak. Biz zaten bir kere
vatanımızı kaybetmişiz. Bari elimizdekinden olmayalım.
Gururla söylüyorum ki, Türkiye benim
vatanımdır. Ölüm dışında hiçbir şey beni bu topraklardan ayıramaz.
Kürtler neden bugün bu konumda? Hepsi için konuşmuyorum elbette ama çoğu
sizin gibi bu ülkeyi benimsemedi bu bayrağı kendi bayrağı olarak görmedi
ve sonuç. Kürt denince akla ilk gelen terim terörist.
Siz ve sizin gibi düşünenler yüzünden bir gün
bana da terörist yaftası vurulursa bunun hesabını kime nasıl
vereceksiniz?
a-e
13.11.2005
Sayın Kuban Seauhmann
Yazılarınızı okuyunca söyleyecek bir şeyin
kalmadığını gördüm ve bu sitede bu kadar mükemmel yazan birkaç insandan
biri olduğunuz gerçeği önünde saygıyla eğiliyorum. Eğer sadece siz
olsaydınız çok üzüntü verirdi bu durum ama Tanrı’ya şükürler olsun ki
birkaç kişisiniz ve sizlerin yazılarını okumak gerçektende büyük zevk
veriyor insana.
Tüm hoş görünüze sığınarak yazılarınıza sadece
bir ekleme yapacağım. O da Türkiye Cumhuriyeti’nde Çerkeslerin asla
sorun olmadığı üstüne. Evet kesinlikle haklısınız Çerkesler hiç sorun
olmadılar. Çünkü sorun olacak durumda olmadılar. Bu gün dahi Çerkes
anadilinde eğitim veren tek bir okul yoktur.
Sayın Azmi Berberoğlu
Size bir önerim olacak, rica etsem Avrupa
Birliği uyum yasaları, anadil eğitimi ve yayın hakları konusunu
araştırır mısınız?
Size ben kendi bildiklerimden bir iki örnek
vereyim yine de.
Ağustos’un başında,meclisten AB uyum
yasalarının 11cisi diye geçen, ana dil öğrenimi ve yayın haklarına
ilişkin yönetmeliğe bir göz atalım.
Evet, yanlış duymadınız, meclisten geçen 11ci
madde yani sizin ve benim bir çok insanın anadilde eğitim hakkı diye
bildiği yönetmelik ama meclisten gecen bu 11ci madde gerçekte nasıl
biliyor musunuz?
Resmi gazetede şöyle geçer bu yönetmelik.
Türk vatandaşlarının günlük yaşamlarında
geleneksel olarak kullandıkları farklı dil ve lehçelerin öğrenilmesi
hakkında yönetmelik olarak geçer. Ne var derseniz, iste burada hemen
anadillerin günlük hayatta kullanılan lehçelere dönmüş olduğunu görürüz,
böylece anadil, anadil olmaktan çıkmıştır ve basit günlük hayatta
kullanılan diller olmuştur bir çırpıda. Evrensel değerleri kalmamıştır.
Eh, böyle olunca da evrensel değeri olmayan diller RTÜK yasasındaki
ifadeye uymuyor. Bir anda ve evrensel bir dil olmadıkları içinde bu
lehçeler üzerinde evrensel kültür inşa edilecek durumda olamıyorlar ama
ana dil olarak kullanıldığında her şey bambaşka oluyor. Dolayısıyla
bilinçli olarak bu diller basitleştiriliyor ve yok edilmeye devam
ediliyor.
Diyelim ki, siz hayırsever bir Türkiye
Cumhuriyeti Çerkes asıllı vatandaş olarak anadilde eğitim ve yayın hakki
istediniz ve bunu uygulamaya kalkıştınız, önünüze çıkacak yönetmeliğe
göre bunun imkansız olduğunu görünce ne yapacaksınız?
Ayrıca yönetmelikte diyor ki, anadilde eğitim
ve yayın hakkı bu koşullar yerine getirilince yapılabilir. Peki nedir
koşullar? Örnekleyelim bir kaçını:
Anadilde eğitim yönetmeliğinde, kitaplar ve
kurs verecek öğretmenler, kursiyerler için yaş sınırlamaları, kurs
mekanlarının yerleri, aynen milli eğitimin yabancı dil eğitimi ve
öğretimi kurallarına göre olacağına göre açılacak dil kurslarında eğitim
verecek öğretmenlerde T.C vatandaşlığı şart koşuluyor. İyi de, diplomalı
öğretmen T.C vatandaşı Çerkes öğretmeni kim, nerden bulacak, bu mümkün
değil ki, Çerkesce öğretmen yetiştiren bir okul hiç olmadı ki Türkiye’de
Çerkesce’yi kuşkusuz çok iyi bilen Çerkesler
vardır ama bunların hiç biri diplomalı değil ki, bakın bu koşulla bir
engel daha çıkmış bulunuyor.
Yine yönetmeliğin 10. maddesine bakarsak
kurstaki program bakanlıkça onaylanacak ve kurs gören herkesin listesi
devlete verilecek. Yani kurs alanlar listelenecek ve bu kurslarda kılık
kıyafet maddelerini de eklersek daha başlamadan, bir işin nasıl
bitirildiğini görürsünüz. İsterseniz sizde bir araştırın belki de ben
yanıldım ya da anadilde eğitim yapacak özel bir kurs açmaya kalkışın
bakalım nasıl yapabileceksiniz bunu?
Bunu özellikle sizden rica ediyorum, çünkü bu
engellemeleri görüp de itiraz eden, diğer halklardan insanlara hain
yakıştırmasını en çok yapanlardansınız.
Sayın Yegerey
Evet haklısınız AB’ye girme sevdasına bu gün
insanlar konuşabiliyorlar. Şöyle birde Kürtleri eklersek buna, bugün bu
ülkede insanların bu kadar şeyi konuşmasını neye borçlu olduğunu
görürüz.
Hani şu karda yürürken, kart, kurt sesi
çıkarıp da, Kürtleşmiş Türkleri düşünürsek ve eski siyasetçilerden
birinin dediği gibi bu ülkede sadece Türkler vardır ve Türklerin
dışındakilerde ancak Türklere hizmetçilik yaparlar gibi bir sözünü
düşünürsek nerden nereye gelindiğini görebiliriz. Şöyle 20 yıl geriye
gitmemiz bile bir çok şeyi anlatıyor bize.
Kim ki hakkını aramış hemen hedef olmuştur bu
ülkede ama artık öyle kolay olmuyor, dünya çok küçüldü ve herkes her
şeyi bir anda görebiliyor, eğer bu teknolojik gelişim olmasaydı vay
halimize ki vay olurduk. Bu siteyi bile göremezdik.
Sayın Ömer Meryemko
Merak etmeyin siz neden diye sormadıkça o
yaftayı yemezsiniz rahat olun.
Son söz olarak şunu dersem umarım yanlış
anlaşılmaz ama bana göre: Çerkes, anavatanla, anavatanları arasında
kaybolandır.
Saygılar.
Hatice Ünal
13.11.2005
Maf!
Ne kadar ilginç yazılar okur olduk burada. Çok
ilginç olaylar izlediğimiz gibi. Çerkesler eleştiri yağmurunda.
Çerkesler makaslanıyor. Çerkesler azarlanıyor. Birileri gittikçe
cesaretlenip ortalıklarda 'aklımızı başımıza getirmeye' çalışıyor.
Saygıdan söz edip büyüklere saygısızlık yapılıyor. Birileri
gazetecililik oynuyor. Birileri Çerkescilik. :)))))))
Bekliyorum!
Türk-Kürt ve Ermeni üçgeni dışında başka bir
halkla ilgili olayın yazılacağı günü bekliyorum. Çerkesler dışında olay
yazılamazken neden Kürtler ve Ermeniler her saniye burada yer alıyor,
bunun açıklamasını bekliyorum.
Birileri hani elinizde silah niye yok,
Kürtlerle birlikte savaşmak için niye ortaya çıkmıyorsunuzu ne zaman
söyleyecek diye bekliyorum.
Herhangi bir Türk, Türkçülükten söz ettiğinde
topyekün bombardımana tutulurken, gerçek bir kafatasçının burada her
saniye düşmanlık kusması ne zaman bitecek diye bekliyorum.
Kafkasya'dan söz edip, orada başında asker
bekleyenleri sükunete davet ederken, hümanist gibi görünüp dozu gittikçe
artarak 'Çerkesleri kışkırtma cesaretini bulana 'hayran' kalan Celina'yi
bekliyorum.
Büyük Ermenistan hayalini bu platforma
taşıyanların gereken cevabı alacağı günü bekliyorum!
Azmi Berberoğlu
13.11.2005
Değerli Arkadaşlar,
Tartışmalarımızı kişiselleştirmemek
konusundaki duyarlılığımızı biliyorsunuz, ancak bazı zamanlarda istisnai
uygulamalar yapmak zorunlu oluyor,
Sayın a-e,
Bizler toplum olarak, konuklarımızı gereken
şekilde ağırlar ve onları dinleriz. Konuklarımızın da KONUK olmanın
asgari koşullarına uymaları gibi bir ödevleri de vardır.
Sizin tüm yazılarınızı söyle topluca bir
değerlendirme yaptığımızda, hiçte bize uygun bir misafir tavrı
sergilemediğinizi görmekteyiz. Siz kendinize Ermeni propagandası yapmak,
veya insanları provoke etmek için başka alanlar ve ortamlar seçmelisiniz
bence…
ÇERKESler öyle ya da böyle ASİL insanlardır,
yedikleri tabağı kirletmek gibi bir alışkanlıkları yoktur ve olamaz.
Yıllarca içice yasadıkları insanları
SATMAZLAR. Arkadan hançerlemezler. Bunlar eleştirilebilecek davranışlar
bile olabilir, ancak dikkatlice bakarsanız, tamamıyla İNSANCA
UYGULAMALAR OLDUKLARI TARTIŞMASIZDIR.
Biz insana ve insanlığa kıyan, her türlü
sisteme ve dahi kuklalarına karsıyız, EL KAİDE vb her türlü Din'ci
teröre, ASALA veya PKK gibi her türlü IRK'çı teröre karşı insanlığın
yanındayız. Benim TERÖRİST'im iyidir diyen masum insanların
katledilmelerine göz yuman (kadın, çocuk, ATEŞE, Büyükelçi vb.) ikiyüzlü
ve riyakarlara da karşıyız.
Daha DÜN Karabağ'da KATLİAM yapıp,
uluslararası alanda dayılarının arkasına saklananlara (işleri bitince
sokağa atılacakları mutlaktır, zira Batılının tarzıdır bu.) Gerçek
katillere, sahte insan hakları savunucularına karşıyız.
Özetle; DİL'i, DİN'i ve IRK'i ne olursa olsun
İNSANLARI SÖMÜREN TÜM OLİGARŞİK KADRO'LARA / EMPERYALİZM'in uşaklarına
ve işbirlikçilerine sonuna kadar karşıyız.
Bu karşı duruşta bizleri içeriden dost
kisvesiyle istismar edecek insanlara ihtiyacımız yoktur. ÇERKESler
kendilerini eleştirme becerisini gösterirler, sizler bize bu konuda
herhangi bir telkinde bulunamayacakların arasında olmalısınız. "El'e
verir Talkını, Kendi yutar Salkımı" hesabını bize uygulamaya çalışmayın.
Bizim sizinle TC’ye karşı yürütülecek bir
politikamız yoktur ve olamazda. Bu ülkenin ASLİ kurucuları arasında
ATALARIMIZ vardır, bizim mücadelemiz DEMOKRATİK bir Türkiye’nin
yaratılmasıyla güç kazanacaktır. Kendinizi bu ülkeye ait
hissetmiyorsanız, ülkeyi eleştirmeden sizleri nasıl yetiştirdiklerini
sorgulayın. Bu ülkeyi sömürenler ve onların yerli işbirlikçileriyle,
sizi yetiştirenlerin aynı bataklığı beslediklerini görebilirsiniz.
Biz tüm halkların kardeşliğine gerçekten
inanırız ve de gereğini yaparız. Bölünmek gibi bir endişemizde yoktur,
zira bundan daha fazla bölünmemiz mümkün değildir. Ancak bizim
duygularımızı istismar edenlere de karşıyız.
Değerli kardeşlerim, anlayışınız için
teşekkürler.
Sevgili ÜNAL,
Sanıyorum sizde biraz öfkelenmişsiniz, ancak
bence değmez bütün bunlara derim. Bunlar ÇERKES insanini gerçekten
tanımayan ve kendilerine sunulan ENGİN hoşgörü ortamını gereğinden fazla
istismar etmeye yeltenenlerdir.
ÇERKES tüm bu olayların üstesinden gelendir.
Ve gelir.
Ancak size bir sitemde bulunacağım, burası
bizim yuvamız ve BİZ bir aileyiz. Kim nerede ne yanlış yapıyorsa
eleştirmeli ve doğruları savunmalıyız. Daha öncede yazmıştım
hiçbirimizin KÜSMEK ve ÇEKİP gitmek gibi bir LÜKSÜ yoktur, ve
olmamalıdır.
Saygılarımla.
a-e
13.11.2005
Sayın Site Sakinleri,
Ben ne diyeceğimi artık bilemiyorum. Bu
durumda yazacağım şeyler insanları kırmama neden olacağından,
gerektiğinde yazmak üzere şimdilik sadece okumaya çekiliyorum. Ben a-e
olarak siz site sakinlerine üzüntü veriyorsam bundan üzüntü duyacağımı
ve hassasiyetle bunun üzerinde düşüneceğimi belirtirim ve haksız olduğum
noktada da sizden özür dileyip giderim zaten.
Bizi inciten düşmanlarımızın attığı taşlar
değil dostlarımızın attığı güllerdir... Hallac-ı Mansur.
Saygılar, sevgiler.
Musost
13.11.2005
Sayın Ünal,
Açıkçası merak etmiştim ne zaman diye de
bekliyordum. Nihayet bombayı patlattınız. Yeni bir adres buldunuz haa.
Tebrikler.
Sizin her defasında yeni hamleleriniz için bu
siteyi kullanmayı ne zaman bıkacağınızı merak ediyor ve bekliyorum. Yine
CC'yi mi kullanacaksınız prim yapmak için.
İkiyüzlülüklerden ne zaman insanlar sıyrılacak
bekliyorum. Bir ara dini bahane edip dolaştınız şimdide Kürtleri ve
Ermenileri bahane eder rahatça istediğiniz oyunu ortaya koyarsınız neden
şikayet ediyorsunuz ki? Üç gün sonra sizinle yola çıkacakların listesini
de vereyim mi ister misiniz?
Çerkeslik sizlerin umurunda bile değil.
Talebe
14.11.2005
Siteyi izlemeye devam ediyorum... Devam da
edeceğim! Kimi zaman kırıcı çıkışlar; eleştiriler, kimi zaman da
yapmacık "sınırı aşmama" çabaları olsa da hiç olmazsa bir tartışma
kültürü gelişiyor.
Tartışırken, eleştirirken hakaret etmemek; ama
çok alıngan da olmamak gerekiyor. Kimi zaman karşıt bir görüş ifade
etmek veya ortaya atılan düşünceye katılmamak bile bir hakaret gibi
algılanıyor. Halbuki tartışmaların sağlıklı olabilmesi, bir sonuca
ulaşabilmesi tartışan tarafların açık olabilmeleri ve "acaba yanlış
anlaşılır mıyım" hissine kapılmamaları ile mümkündür. Bu nedenle
gereksiz alınganlıklara bir dur demek lazım.
Bu site hepinize/hepimize bir olanak yaratmış:
Birbirimizi hiç görmediğimiz, birbirimizden çok çok uzaklarda
yaşadığımız halde günübirlik haberleşiyor, bir çok şeyi tartışıyoruz.
Bunun değerini bilmek lazım. Hakarete kaçmadıkça tartışmalarda -ki ben
şimdiye kadar öyle pek fazla bir hakarete rastlamadım bu sitede- kimi
duygusal iniş-çıkışların olması o kadar da kötü bir şey değil...
Ermeni, Kürt, Arap veya Çerkes her konuda
rahatça konuşabilmek; tartışabilmek gerekir. Karsımızdakinden de her
söylediğimizi kabul etmesini beklemeden...
"Anavatanımıza dönmeli miyiz?" tartışmasına
gelince: Anavatan dışında yaşayan Çerkesler bugün veya yarın,
önünde-sonunda asimile olacaklardır. Birilerinin bizi baskıyla, zorla,
yasaklarla; şu veya bu nedenle asimile etmesi gerekmiyor, biz diasporada
yaşayan Çerkesler doğal yollardan da olsa asimile olmaya mahkumuz.
Ne yaşadığımız ülkelere ne de herhangi bir
kimseye borcumuz yok. Şimdiye kadar ki "misafirperverlikleri" için
teşekkür edip hızla Kafkasya'ya dönmekten başka bir çaremiz yok. Eğer
yarınlara bir anavatan bırakmak istiyorsak.
Bu nedenle, "dönmeli miyiz, dönmemeli miyiz"i
değil; "nasıl dönmeli"yi, "bunu nasıl örgütlemeli"yizi tartışmanın daha
doğru olduğunu düşünüyorum. Dünyanın neresinde yasarsa yaşasın, kararı
ne olursa olsun her Çerkes’in bizim için kaybedilmemesi gereken bir
değer olduğunu unutmadan!
Saygılarımla.
Elif
14.11.2005
Selamlar,
Sizin yaptığınız provokatörlük değil de nedir?
Başka siteleri önererek resmen bulunduğunuz yere ihanet eden siz değil
misiniz? Hiçbir yazınızda samimiyet yok. Sizin birilerine soracak
hesabınızda yok. Siz kendi içinizden başlayın hesap sormaya. Burada bas
bas bağıran ‘’ben Çerkes değilim’’ diyen ‘’Çerkeslerden nefret
ediyorum’’ diyenlerden başlayın hesap sormaya.
Asıl sizler burada grup oluşturup, kendi
doğrularınızı tüm siteye dayatanlarsınız. Sizin ne kadar dost olduğunuz
belli oluyor. 6 kez gidip 7 kez geldiniz. 8. gidişinizde umurumda değil.
Siz dikkat kesilmiş bir halde a-e’nin tüm
yazılarını takip edip, ardından yandaşlarınızla hurra vurun dinsize
demeye çekinmiyor musunuz? Oturun daha dikkatli okuyun yazıları. Acaba
siz mi daha faydalısınız bu millete, yoksa a –e mi? Her şeyi bir yana
bırakın sizin küsüp gidişleriniz bile a-e’nin verdiği (size göre)
zararın toplamından büyüktür, siteyi emeklerini yok sayarak. Siz
kendinizin ne olduğunuzu kanıtladınız. Sizin burada olduğunuz her saniye
zarar zaten. Buyurun yolunuz açık olsun.
Azmi bey,
Siz burada kendinizi otorite görmekten
vazgeçin. ‘’Eleştiri yapmayı sevmem’’, ‘’kişiselleştirmeyi zararlı
görürüm’’ deyip eleştirmediğiniz birkaç insan kalmış. Sizin
kişiselleştirme anlayışınızı anladık. Size uyan fikirleri
eleştirmezsiniz, eleştirenleri uyarırsınız. Bütün yazılarınızda
kişiselleştirmemek gerekir, ‘’aslında bu konuya girmeyi hiç istemezdim’’
deyip en derinine girende yine siz olmuşsunuz. Sayın büyüğüm Kopsirgen
Orhan beyin iyi niyetli yazısının ardında bile bir şeyler arayanlar
sizler değil misiniz? Yazdığı öyküyü burnundan getirenler sizler değil
misiniz? Hangi iyi niyetten, hangi Çerkeslikten, hangi güzellikten
,bahsediyorsunuz? Hangi sakıncadan bahsediyorsunuz? Asıl sakınca
sizlersiniz!!
Sizleri anlamıyorum, anlayamayacağım. a-e’nin
yazılarının ardında, kenarında, köşesinde bir şeyler arayana kadar;
kovana çomak sokanlardan hesap sorsanıza! Bunların yeri yurdu adresi
ismi de bellidir, a-e gibi sanalda değiller hadi ne bekliyorsunuz?
Wogümaf
Ramos
14.11.2005
Merhaba,
Konuya taraf olmayan kimseyle tartışmak
anlamsızdır. Bir Kürtle, Ermeniyle Çerkeslik tartışıp buna da tartışma
kültürü gelişiyor demek komik bile değil.
Tartışmak bir şeyler söylemekle eşit olduğu
sürece biz daha çok tartıştığımızı zannederiz. Bir konuyu tartışabilmek
için yeterli ön bilgi edinmeyi düşünmeyenler ile her şeyi bildiğini
zannedenlerin fikir sahibi oldukları inancına kapılanlara da şaşarım.
Saygılar.
Talebe
14.11.2005
Selamlar,
Tekrarlamakta yarar var: Her konuda, herkesle
tartışmak, tartışabilmek gerekiyor. Bunun için kimliğin o kadar önemi
yok. Çerkes, Türk, Kürt, Alman ve ya Amerikalı...
Önemli olan bu insanların ulusal kimlikleri
değil, mücadelemize bir katkılarının olup olamayacağıdır. Böylesi
insanlara kapıları neden kapatalım ki?
İspanya iç savaşında "Uluslararası Tugaylar"
kurulmuş. Filistin'de "72 Millet"ten insan savaşmış. Öteye gitme;
Anadolu'da yaşayıp da Kurtuluş Savaşı'na katkıda bulunmayan bir millet
var mı?
Tartışma kültürü önemli; çünkü bu süreçte
insanlar yalnızca bilgi edinmiyor ve ya "bir şeyler" söylemiyor.
Dinlemeyi öğreniyor! Tahammül etmeyi... Sinirlerine, duygularına hakim
olabilmeyi...
"Tartışmak için önce bilgi sahibi olmak
gerekir" tezi de pek doğru gelmiyor bana. Bilginin siniri yok ki!
Birinin ulaşabildiği bir kaynağa bir diğerinin ulaşamaması mümkündür.
Artı, her kaynak da gerceği yansıtmayabiliyor.
Keza duyguların, inançların kimi zaman
bilgiyle örtüşmemesi mümkündür. Öyleyse hiç konuşmayalım mı yani?
Düşün bir: Henüz "Çerkes" kavramı, daha
doğrusu kimin Çerkes oldugu bile net değil?
Önemli olan, doğruların ortaya konulmasından
sonra o zamana kadar savunduğumuz yanlıştan vazgeçebilmektir.
Kızmadan, küsmeden, terk etmeden...
Saygılarımla.
a-e
14.11.2005
Selamlar
Bu konu başlığı altında yazdığım yazıların hiç
bir yerinde Ermeni kelimesi geçmediği halde, neden bu kadar Ermeniliğim
yine öne atıldı lütfen bu başlığı okuyanlar yazılarıma bir göz atsınlar
ben nerde ne kadar Ermeni kelimesini kullanmışımda karşılığında hep
Ermeniliğim sunulmuş bana.
Ben ne yazdım ne aldım düşünüyorum da bir yere
varamıyorum bir türlü.
Bu yazımda beş defa Ermeni kelimesini
tekrarlamış bulunuyorum.
Ayrıca mail adresinden benimle görüşmek
isteyenlere şunu diyeyim; benim kültürümde önce konuşup vurmak, sonrada
vurduğumla bir şey olmamış gibi konuşma yolları aramak diye bir şey
olmadığından,bana vuranlardan hiç kimseyle ikili diyaloglara
girmeyeceğim, girmemde ve beni hain ilan edenlerin; hainlerle diyalog
kurmak istemesini anlayamıyorum, yanlışlarım olmuşsa, burada olmuştur
burada olan yanlışlarımın da burada olanların tarafından bilinmesi
gerekiyor ne varsa yanlışım herkesin önünde denilsin. Çünkü ben iyi ya
da kötü, bu site toplumunun bir üyesiyim.
Kim hakkımda daha detaylı gerekçeler vermek
istiyorsa buyursun burada topluluğun içinde versin.
Saygılarımla
Azmi Berberoğlu
14.11.2005
Sayın Elif hanım.
Bu tartışma seviyesi benim götürebileceğim
sınırları çok aşıyor. Bir eğitimci olarak size tavsiye edebileceğim tek
şey, kendinize yapılmasını istemediğiniz şeyi başkalarına yapmamanızdır.
Esen kalın.
Elif
14.11.2005
Maf,
Acaba suçladığınız kişiliğine saldırdığınız ve
bu başlık altında bir tek Ermeni kelimesi kullanmayan kişiye
yaptıklarınızla siz hangi konumdasınız? Oysa o kişinin yazdığı konu
bambaşkaydı sizin geldiğiniz nokta ise bambaşka siz neyi anlatmaya
çalışıyorsunuz?
Başkalarına öneride bulunmak çok basit bende
size şimdi bir yığın öneride bulunabilirim. Ama önemli olan verilen
önerileri kendimizin uygulayıp uygulamadığıdır. Bende sizlere Çerkesleri
Türkleştiren provokatörler diyebilirdim. Ama işte bu iftira ve hakaret
içereceği için demiyorum. Sizin yapmadığınız ama önerdiğiniz doğruyu;
uygulayan biz ,önerip uygulamayanda sizsiniz!
Her şeye rağmen sevgiyle.
Baykaldı H.
14.11.2005
Sevgili büyüklerim ve arkadaşlarım,
Çok şaşırdım çünkü benden daha asabileri de
varmış. Aslında benimkisi asabilik değil, çocukluğumdan bana miras kalan
haksızlığa tahammül edememe. Bu tabi ki pek çok Çerkes’in kanında var.
Önce Kafkasya’dan bahsetmem gerekecek. Abhazya haricinde bütün Kuzey
Kafkasya’yı dolaştım, insanlarını tanıdım, iyi kötü pedagojiyi de
bilirim, sosyolojiden de anlarım biraz. Demek istediğim şey şu;
Kafkasya’ya gitmeden önce kalbi ora için atan biri gittiğinde, orayı
görmek istediği gibi gördüğü için hayal kırıklığıyla geri dönmekteler.
Tabi orası hakkında pek çok olumsuz cümleler sarf etmekteler.
Gerçeği söylemek gerekirse, oranın
insanlarının oranın şartlarına göre buradakilerden daha saf ve temiz
olduğunu anlayabilirsiniz. Onların 70 yıl boyunca yaşadıkları çileden
sonra, kapitalizmin kucağında birden kendilerini bulmaları elbetteki
bazı olumsuzluklara yol açmıştır. Bir de buradan giden vurguncular
eklenince batağa daha fazla saplandılar. Merak ediyorum, acaba onların
yerinde biz olsaydık, onların neresine yetişirdik. Her şeyi bulunduğu
şartlara göre değerlendirmek gerekir. Ben oradaki akrabalarımdan
gördüğüm yakınlığı inanın buradakilerden görmedim. Her şeyiyle,
Kabardey, Çeçenistan, Dağıstan, Adigey, Osetya burnumda tütüyor. Tek
isteğim ölmeden orayı bir kez daha görebilmek ve hatta yerleşebilmek.
Ancak dönüşü savunanlar şunu da iyi bilmeli ki
buranında bazı şartları var onları da göz önünde bulundurmak lazım.
Kafkas insanının hakkında kötü şeyler konuşulmasına asla izin vermem,
önce aynaya bak derim. Tabi ayna geniş perspektifli düşünülecek. Bazı
arkadaşların bu konudaki hassasiyetlerini de normal karşılamalıyız.
Çünkü orayı görmeden, tanımadan afaki konuşan çok. Sayın Tsey Madina
Maykop’tan Antalya Yelemeli Makbula Kaplan’a selamlar, saygılar.
Sevgili Ömer Meryemko,
Taşıdığınız endişeler konusunda çok
haklısınız. Ancak bazen misafirlik çok uzun süreli olabiliyor. Bu
dünyada da misafiriz biliyorsunuz. Ama öbür taraf içinde yıllarca
hazırlık yapıyoruz. Buranın bizim herkesten daha fazla vatanımız
olduğunu kimse inkar edemez. Dönüş gerçekleştiğinde elbette sorunlar
bitmiyor, tam tersine sorunlar büyüyerek başlıyor. Çoğumuz gururla
buranın vatanımız olduğunu söylüyoruz. Aksini söyleyenlere şaşarım
zaten. Kimsenin nerede, nasıl hangi şartla da öleceğini sadece yüce
yaradan bilir. Yaşadığınız topraklara sarılmak çok güzel. Zaten
dışlayamazsın hepimiz pek çok bağlarla bağlandık buraya. Her terör
örgütünde pek çok Çerkes sempatizan var, yalnız var diye de Çerkesleri o
tarafta göstermekte yanlış. Hiç bir zaman hiçbir ülkeye ihanet etmedik.
Çünkü bizler geminin içinde olduğumuzu biliyoruz. Münferit olaylar
yüzünden kimse bize o yaftayı da vuramaz.
Sayın a.e,
Siteye gösterdiğiniz ilgi güzel ama biraz
bulanık suda balık avlamaya kalkışıyorsunuz bazen. Türkiye’de her şeyi
hemen biran önce olmasını istiyorsunuz. Türkiye’nin bulunduğu şartlar
dolayısıyla pek çok şeye izin verilmiyor. Bunları da şartlara göre
değerlendirmek lazım. Ama siz yinede bizlere fazla akıl vermeyin. Tepki
alırsınız.
Sayın Hatice Ünal,
Sizin tepkilerinizi de anlıyorum, sitede ne
kadar çok önyargılı ve bana göre yanlış fikirli insanların olduğunu ama
farklı yere gitmekte bir şey değiştirmiyor. Ki, zaten diğer sitelere de
sürekli katılıyoruz.
Sayın Musost,
Yazılar içinde en büyük tepkiyi de size
gösteriyorum. Kullandığınız kelimeler bir bayana karşı çok çirkin.
Çerkesliği umurunda olmayan insanların böyle ortamlarda işi yoktur diye
düşünüyorum. Tabi Çerkes olup ilgilenenlerden bahsediyorum. Şu listeyi
verseniz de bizde bilsek iyi olur kanaatindeyim.
Sayın Elif hanım,
Sizin yazılarınızda oldukça kırıcı olmuş.
Kiminle kimi kıyasladığınıza bakılırsa fazla söze gerek olmasa gerek.
Başka siteler önermenin ihanetle ne ilgisi var anlayamadım. Tam tersine
bir yere bağlı kalmadan daha farklı görüşteki insanlarla da bazı
konuları tartışmak daha yararlı olur kanaatindeyim. Kimse bu siteye
tapulanmadı sanırım. Ayrıca Hatice hanımın sandığınız zararları, buraya
yazı yazan pek çok kişinin zararları karşısında çok masum kalır.
Eleştirileriniz çok ağır. Biraz daha sakin kafayla yazmanız dileğiyle.
Saygılar.
Elif
14.11.2005
Maf,
Herkesin bir sabır sınırı var. Benimkisi de
buraya kadardı. Ne olduğunu, ne yapmaya çalıştığını bildiğiniz, emin
olduğunuz insana hakaretler, suçlamalar, iftiralar, kovmalar daha
aklınıza ne gelirse bütün negatif davranışları sergileyenlere siz nasıl
tepki verirdiniz?
Başka siteye gitmek tabi ki ihanet değil ama
gidiş şekli çok önemli. İnsanları başka bir tarafa yönlendirmek;
giderken de o ana dek bulunduğunuz yeri karalamak hangi doğruyu
içeriyor? Siteyi hepimiz yeri gelince eleştiriyoruz ama şu var ki, size
tolerans tanınmıyor ve sizin doğrularınızla örtüşmüyor diye hakareti ve
gammazlanmayı hak etmiyorlar.
Ve ben çok bunaldım, bir süre yazmak
istemiyorum.
Hepinize sevgiler.
Kopsirgen Orhan
14.11.2005
Saygıdeğer Elif;
Şimdiye kadar fırsat bulup sizin yazılarınıza
cevap yazmamıştım. Geçen gün Qabardey isimli bir zat yazı yazdı.
Abhazya’yı, Adigey'i, Kabardey'i iyice karaladı. Ona bir cevap yazdım.
Bu cevaba karşılık, sayın Azmi Berberoğlu bir yazı yazdı. Zorunlu
hissettim cevap yazdım. Saygıdeğer dedik olmadı, sevgideğer dedik
olmadı. Sevgili kardeşimizin ne istediğini ne düşündüğünü anlamış
değilim. Ama, kesinlikle dönüşçü olmadığını gayet iyi anlıyorum. Ona ve
diğer Berberoğlu'na bir yazı hazırlıyorum. Hem çok şiddetli Kafkasyalı
gözüken, bir yerde Kafkasya’yı öven, hatta dönüşü destekler gibi gözüküp
köstekleyen; hatta dönüş denildiğinde tüyleri ürperen bazı hemşehriler
gördük. Sayın Berberoğlu sanırım bu gruptan.
Biz dönüşçü düşünceyi savunanlar
yazdıklarımızın arkasındayız ve BİZİM YÜREĞİMİZ ELBRUZ KADAR YÜKSEK ve
SEVGİ DOLUDUR. PSIJ KADAR UZUN ve DAYANAKLIDIR. HİÇ BİR IRKA ve ULUSA
DÜŞMANLIĞIMIZ YOKTUR. TÜRKİYE CUMHURİYETİ VATANDAŞI OLMAKTAN GURUR ve
KIVANÇ DUYARIZ. GEREKİRSE BU ÜLKEYE CANIMIZI FEDA EDERİZ Ama sayımız az
da olsa, dilimizi, örf ve adetlerimizi yaşatmak ve dilendiğinde Anavatan
KAFKASYA’ya göç etmek hakkına sahip olduğumuzu ve böyle bir düşüncenin
ve düşünce gereklerinin yerine getirilmesi halinde doğduğumuz ülke ve
ülke halkına bir zarar getirmeyeceğini, bilakis Kafkasya ve Kafkas
halklarının BÜYÜK TÜRKİYE için; SEVGİ, SAYGI,İYLİK ve GÜZELLİKLER
İÇERSİNDE AVRASYA ve TÜM DÜNYA HALKLARININ YAŞAM DÜZEYLERİNİN HIZLA
YÜKSELECEĞİ İSTEM ve DUYGUSU VARDIR. BİZ KAFKASLILAR;
İYİLİK-GÜZELLİKTEN, SEVGİDEN, SAYGIDAN YANAYIZ... (Parantez bilgi: Bu
görüş salt benim görüşümdür. Halkımın böyle düşündüğü, düşüncesiyle
böyle yazdım. Benden başka kimseyi bağlamaz.) Değerli kardeşimiz
Berberoğlu, her yazdığımızı hakaret dolu buldu.
Daha ne yazayım bilemiyorum. Değerli
hemşehrimiz Berberoğlu; MAYKOP'lu TSEY MADİNA’ya ne cevap verecek
bekliyorum.
Değerli hemşehrim Elif bacım,
Düşüncelerine ve kalemine ve de her şeyden
önce size esenlikler diliyorum.
Değerli Kardeşim;
Yazınıza cevap vermeden önce haddim olmayarak
bir kaç soru yöneltsem cevap verir misiniz? Peşinen belirteyim; cevap
verseniz de vermezseniz de sizi düşünce ve duygularınızla baş başa
bırakıyor ve tekrar sevgi ve saygılar sunuyorum.
Sorularım;
1) Köyünüz
2) Köyünüz de
yaşayan sülaleler (şehir ya da kasabalara göç edenler ve köyde kalanlar
ayrı ayrı belirtilirse daha iyi olur).
3) Üye
listesinde sizin sülale adınızı KOZBA olarak okudum.KOZBAlar Abaza'dır.
Hem Abhazya’da ve hem de Karaçay Çerkessk Cumhuriyeti’nde yaşayan
Kozbalar vardır.
4) Eğer
gerçekten siz Kozba iseniz atalarınız Abhazya’dan mı, yoksa Karaçay
Çerkessk Cumhuriyetinden mi göç etti?
5) Dil
biliyor musunuz ? Abazaca ya da diğer Kafkas dillerinden birini?
6) Evli
misiniz ? Evli iseniz eşiniz Kafkasyalı mı? Dil biliyor mu?
7)
Yazılarınızın tamamını okumuş değilim beni bağışlayın ama okuyacağım.
Siz Kafkasya’ya hiç gittiniz mi? Gittiniz ise izlenimlerinizi açıklar
mısınız?
8) Parantez bilgi: Kafkas Abhazya Kültür
Derneği Başkanı İLHAN KOZBA benim çok iyi tanıdığım bir kişidir. Sizleri
ondan sordum. Telefon konuşması yaptığınızı belirtti ve Kuşha (Asetin)
kökenli olduğunuzu söyledi, doğru mudur? Sakın yanlış anlaşılmasın
Kuşhalar da yani Osetler de Kafkasyalıdır. Ağabeyimin eşi de Asetin’dir.
Benim köyümde en azından şu anda 6 Asetin gelini var.
Sevgi ve Saygıdeğer Kardeşim;
Belki sorma gereğini duyarsın diye yukarıda
yazılı olan soruları ben kendim için cevaplandırıyorum.
1) Benim
köyümün Üst başlık altında Çerkesce yani Abazaca adı LO KIT’dir.
(Loların köyü 1859 yılında Karaçay Çerkessk Cumhuriyeti’nden göç
etmiştir. Şu anda köyümde 35 hane vardır. Benim yaşımda olanların hepsi
(benim doğum tarihim 1948) gayet iyi bir şekilde Abazaca
konuşabilmektedir. Ancak bu gün itibariyle Abazaca konuşanların sayısı
oldukça azalmaya başlamıştır. Benim köyüm de değil on yıl; beş yıl sonra
herhalde Abazaca konuşan kalmayacaktır. Benim köyümden şu anda üç aile
Abhazya’ya göç etmiştir. Bu göç edenlerin hepsi de yaşamlarından
memnundur.
2) Şu anda
köyümde yaşayan mevcut sülaleler: KOKA-MUKA
-(MUKBA)-GONA-CKOTAN-AYSAN-NIR-APSA-NEPŞ-VAZ-HAŞSA-AJİ-KAM-KIK-HAPAT-ÇAGO-KOPSİRGEN
3) Benim
sülale adım KOPSİRGEN’dir. Atalarım 1859 yılında
Kafkasya-Karaçay-Çerkessk’ten göç etmişlerdir. Sülale damgamız vardır.
4) Türkiye’de
ve Abhazya da ve Karaçay Çerkessk Cumhuriyeti’nde tanıdığım bir çok
Kozba vardır. Bir daha tekrarlayım. Türkiye Abhaz Derneği Başkanı İlhan
Kozba ile
27.09.2005 ve 06.10.2005 tarihlerinde Kutlama
Günü’nde Abhazya da idik.
5) Ben
Abazaca dilini öğünmek olmasın gayet iyi biliyorum. Okuyup yazıyorum ve
tercüme de yapıyorum.
6) Evliyim.
Eşim Kabardey. Onun içinde övünmüş olmayalım. Mükemmel Kabardeyce bilir.
En azından konferans verebilecek durumda ve de Karaçay Çerkessk
Cumhuriyeti’nde bu özelliğini de göstermiştir.
7) Ben 1968
yılından itibaren Kafkasya ile yazışmaya başladım. 1990 yılından
itibaren de her sene Kafkasya’ya bir kaç kez giden bir kişiyim. Abhazya
savaşını adım adım izlemiş ve o acı günleri yaşamış bir kişiyim.
8) Kozba
İlhan'ın (Kıymet) verdiği bilgiler doğrultusunda kendinizi ortaya koyun
ve ondan sonra yazalım.
Sevgi ve Saygıdeğer Kardeşim;
Biz Kafkasyalıların bir özelliği şudur: ELBRUZ
DAĞI KADAR KALBİMİZ YÜKSEK ve BÜYÜK SEVGİ ve SAYGI DOLU, KUBAN NEHRİ
KADAR UZUN TANRI’NIN YARATTIĞI KULLARININ SEVGİSİ NEDENİYLE...
Değerli Kardeşim,
Benim gibi açık yürekli ol düşünce ve davranış
dilekleriyle sevgi ve saygılar sunuyorum.
Ömer Meryomko
15.11.2005
Sayın Baykaldı H....
Öncelikle fikirlerime saygı duyduğunuz için
teşekkür ederim…
Ancak yanıtınızda demişsiniz ki: Biz hiçbir
zaman hiçbir ülkeye ihanet etmedik. Evet bu konuda haklı olabilirsiniz
ancak ben ''yaptıklarımız, yapacaklarımızın garantisidir'' sözüne
kesinlikle inanmıyorum.
Tüm arkadaşlardan özür dileyerek ve fikri
kesinlikle bu yönde olmayanları tenzih ederek söylüyorum ki, okuduğum
birtakım yazılardan endişe duyuyorum.
Çerkes milliyetçiliği yapmanın hiç bir anlamı
yok. Gururla söylüyorum ki, ben de bir Çerkes’im ancak bazı yazılardan
anladığım şu; biz yeryüzündeki en üstün ırkız. Hayır böyle bir şey yok.
Maalesef öncelikle biz vatanına sahip çıkamayan insanlarız.
Her Çeçen direnişi haberini aldığımda kızarıp
bozarıyorum. Unutmayalım ki, bizim 1864’ten önceki nüfusumuz şu an
Çeçenistan’da yaşayan Çeçen nüfusundan daha fazlaydı. Onlar hala orada
biz ise kolay olanı seçmişiz ve ben tek bir şeye bağlıyorum; Allah
inancının yavaş yavaş yitip tükenmesi.
Sıcak yatağımıza uzanıp ''acaba yarın ne
yapsam'' diye düşünüyoruz. Sevgili Baykaldı H. sadece utanıyorum, sadece
utanıyorum…
Azmi Berberoğlu
15.11.2005
Sayın Kop-Or,
Sizi cevaplandırıp cevaplandırmamak arasında
bir hayli düşündüm, anlatımlarınız çok iyi niyetli. Ancak belki de
farkında bile değilsiniz, satır aralarına serpiştirdiğiniz sözler
insanları incitici ve emin olun sizin gibi sürekli sevgi dolu bir insana
pek yakışmıyor.
Sakince okursanız ne demek istediğimi çok iyi
anlayacaksınız. Örnek: Bir önceki yazınızda cümleye; dönüş taraftarı
gibi görünen ama öyle olmayan, Kafkasya ile ilgili pekte olumlu şeyler
yapmayan, dönüş karşıtları olduğunu (neredeyse onları bir hain gibi
suçlayarak) ve sonrasında sizin kanaatinize göre benimde onlardan
olabileceğimi belirtiyorsunuz.
Şimdi:
1) Elinizde
benim dönüşe karşı olduğuma ilişkin herhangi bir delil var mı?
CEVAP: YOK
2) Benim
dönüş konusuna karşı olduğumu beyan ettiğim, burada veya başka bir
ortamda herhangi bir yazım, makalem vb var mı?
CEVAP: YOK
3) Beni
yakından veya uzaktan tanıyor musunuz?
CEVAP: HAYIR
Bütün bunların arasına da DEĞERLİ KARDEŞİM
KOZBA veya SEVGİLİ KARDEŞİM KOZBA ibareleri koyduğunuz için yazınızda
bana hakaret etmemiş olacaksınız... Olmaz...
Size belirtmiştim; kendi yazılarınızdaki
eleştirdiğiniz ismin yerine, kendi adınızı koyup tekrar okuyun,
yazdıklarınızın nerelere gittiğini daha iyi görebilirsiniz.
Bazen insanlar tartışma ile KAVGA etmeyi
karıştırıyorlar.
Sizin bunu rahatlıkla kavrayabilecek
olgunlukta olduğunuza inanıyorum.
Öte yandan benim yazılı olarak deklare
ettiğim, şahsıma ilişkin bilgileri sorguluyorsunuz. Anlayamadım
nedendir. Merakinizi gidereyim, bilgilerim CC’de kayıtlı, halen
Almanya’da yaşıyor ve Köln Üniversitesi’nde (FHK) DOKTORA çalışması
yapıyorum. BEŞ çocuk babasıyım. İlk oğlum GIDA Mühendisi, diğerleri
okuyorlar. Abhazca öğrenmeye çalışıyorum, bu konuda yardımcı
olabilirseniz çok da memnun olurum.
Sayın İlhan KIYMET'le Ahmet KUŞHAN isimli bir
ALAN arkadaşım vasıtasıyla telefonda tanıştım (A. Kuşhan evlilik
vasıtasıyla akrabamızdır). Başkaca ortak tanıdıklarımızda vardır;
örneğin sayın Dr. Batıray ÖZBEK gibi.
Ancak bunların hiçbirisi yaptığım eleştirinin
haklı olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Dilerim bir küçük kardeşinizden
gelen bu yapıcı eletirleri dikkate alır, gereksiz diyaloglara izin
vermezsiniz.
Bakın sevgili ORHAN ağabeyim, (benden 7 yaş
büyük olduğunuz için size böyle hitap ediyorum.)
Yazılarımı bir kez daha ve dikkatlice okuyun,
eminim ki, yazdıklarımın burada yazışan insanların birbirlerine daha
saygılı ve kırıcı olmamaları adına yazılmış ve son derece yapıcı
açıklamalar olduğunu göreceksiniz.
Ben Rusya'ya birkaç kez gittim ancak
KAFKASYA’YA henüz özel bir seyahatim olmadı, planımızda ailece 2006
yılında bir-iki haftalık bir gezi yapmak var (ABHAZYA'ya).
Sayın Medina TSEY arkadaşımızın benden hemen
sonra yazdığı yazıyı defalarca okudum, ancak benim yazımla hiç ilişkili
değil (soruları da bana sorulmuş olamaz).
Saygılarımla.
Not: Siz çok gittiğiniz için bilirsiniz diye
soruyorum.. OTOMOBİL ile gitmeyi tavsiye eder misiniz?
Necdet Hatam
16.11.2005
Değerli Arkadaşlar,
Anavatana dönüş düşüncesinin bende, ulusal
bilinçlenme ile eş zamanlı olduğunu söyleyebilirim. Yani lise
yıllarımdan beri hep dönüşü düşündüm, dönüşü yaşadım, dönüşü yaşıyorum.
Buna karşın önceleri bu sayfaya yazmaya çok sıcak bakmadım… Forum
yazılarını izlemeye başladığımda ilk yazı biraz eskimiş, konu da bana
göre öyle yanlış bir noktadan başlatılmıştı ki… Dönüş hakkında, dönüş
politikası hakkında belki hiçbir şey okumamış genç arkadaşlarımız
Anavatana dönüşü o kadar rahat mahkum ediyorlar ki; ne yazayım, ne
söyleyeyim deyip acı ile gülümsüyor es geçiyordum. Derken Anavatana
Dönüş’ü destekleyen arkadaşlardan yanıtlar geldi. Ancak ben bu yanıtlara
karşın sayın Yılmaz Berberoğlu’un kerameti kendinden menkul yargılarını
doğru sanmaya başlamasından korktum ve yazmaya karar verdim. Yazının
hemen her cümlesi eleştirilebilecekken kimi bölümleri görmezden geldim.
Yine de bir hayli uzun yazmak zorunda kaldım. Özür diler okuma sabrını
gösterenlere teşekkür ederim.
Dilerseniz, önce yöntem üzerinde duralım
biraz:
Belirli bir düşünce eleştirilecekse eleştiriye
temel olması gereken, çıkış noktası yapılması gereken şey o düşünce
savunucularının söylemleri, yazıları olmalı. Eleştiriyi yapan kişinin
eleştirdiği kişilerin söylediklerini, yazdıklarını, yaptıklarını değil
de, kendi ürettiği söylemleri temel olarak almasının, nesnellikle,
doğrulukla, gerçekçilikle… Bağdaştırılabileceğini sanmıyorum.
Çıkarımlar, sanıya, öznel görüşe değil,
mutlaka bilgiye, bilgi, belgeye dayanmalı, gerektiğinde de bilgi
kaynakları gösterilebilmelidir.
Karşılaştırmalar benzer konularda, aynı ölçü
birimleri ile ve bilinen anlamları ile yapılmalıdır. Kullanılan
terimler, bilimsel anlamları ile kullanılmalıdır. Örneğin ağırlık ölçü
birimi olarak grama tüm dünyanın verdiği anlamın verilmesi nasıl bir
zorunluluk ise, asimilasyon, anadili kullanma özgürlüğü, etnisite, ulus
vb terimler de bilimin anlayıp anlattığı gibi algılanmalı kendimize özgü
anlamlar verilmemelidir..
Sorunun çözümü konusunda sorumluluk
duyuluyorsa, benimsenmeyen görüşler, sadece eleştirilmekle kalınmamalı,
çözüm önerileri de sunulmalıdır.
Sosyolojik olayların kişilere, kişilerin dünya
görüşlerine göre, algılama düzeylerine göre, farklı algılanabileceği hep
göz önünde bulundurulmalıdır. Örneğin “nerede olursan ol, ne yaparsan
yap, nasıl sahip olursan ol, ama mutlaka paralı ol“ gibi bir yaklaşımı
dünya görüşü olarak seçmiş birine, anadilin güzelliği, korunması
geliştirilmesi gerektiğinin anlatılamayacağının bilincinde olunmalıdır
ya da dini inancının gereklerini terine getirmeyi yaşamın amacı olarak
seçmiş (günlük yaşamında, dinin gereklerine de bir pay ayırma gibi
dindarlık değil demek istediğim) birine, ulusal-kültürel değerleri
koruyup geliştirmenin önemi, bunun için özveride bulunmanın
gerekliliğinin anlatılamayacağı bilinmelidir, gibi daha sayılabilecek
bir çok şey.
Şimdi bu görüşler ışığında, sayın Yılmaz
Berberoğlu’nun yazısını değerlendirmeye başlayalım:
“DÖNMEK YA DA DÖNMEMEK... İŞTE BÜTÜN
MESELEMİZ?” denmiş yeni sayfa açılmış. Benim aklıma ilk gelen soru şu:
Dönmek ya da Dönmemek diasporadaki her Çerkes’in meselesi olabilir mi?
Hepimiz bunu her Çerkes’in meselesi olmadığını, olamayacağını biliriz.
Kültürünün yok oluşunun rahatsızlığını duymayan, ulusal kültürel
değerlerini yaşatmak geliştirmek gibi bir kaygısı olmayan, var olduğuna
var olması gerektiğine inanmayan (ki, çevrenizde yığınla bulabilirsiniz)
Çerkes’in meselesi olamaz dönmek ya da dönmemek. Çünkü dönüş; ulusal
kültürel değerleri koruyup, geliştirmenin gerekliliğine inananlar için
geliştirilmiş bir çözüm önerisidir. Yani bunu tartışabilmek için önce
diasporadaki yok oluşun bir entegrasyon değil bir asimilasyon olduğunun
bilincinde olacaksınız.
Ülkedeki hakim unsurun değerlerini
benimsemenin, entegrasyon olarak adlandırılabilesi için, değerleri yok
olan halka da değerlerini koruma ve geliştirme hak ve olanaklarının
sağlanmış olduğunu kanıtlayacaksınız. Sizin de verdiğiniz vergilerden
oluşan bütçeden sadece hakim unsurun dil ve kültürünün
geliştirildiğinin, kendi paranızla asimile edildiğinizin bilincinde
olacaksınız. En önemlisi de bu yok oluşa dur deme isteğiniz olacak,
bunun için kimi özverilerde bulunmaya hazır olacaksınız. Kısaca
inancınız olacak.
Terimleri bilimsel anlamları ile kullanamadığı
olgular, gerçekçi boyutları ile görülmediği sürece, girişilecek tartışma
sonuçsuz kalmaktan öteye gidemeyecek, sadece sayın Yılmaz Berberoğlu ve
benzerlerini rahatlatma aracı olabilecektir, düşüncesini taşıyorum.
“Nedense bazı kardeşlerimiz Çerkeslerin ve
Çerkesliğin kurtuluşunu geri dönüşte aramakta ve bunu
gerekçelendirirken" anavatanda yaşamanın, Çerkesleri asimilasyondan
korumanın en etkin yolu olacağını vurgulamaktalar. Herkesin kendi görüşü
olacaktır. Doğaldır. Saygı duyuyorum. Ancak katılmıyorum.”
Elbette ki bu görüşlere katılmama hakkınız var
sayın Berberoğlu. Ancak bir çok arkadaşın belirttiği gibi, kendinizce
“asimilasyonu önlemenin en etkin yolunu” da göstermeliydiniz. Bunu
yapmıyorsunuz. Katılmadığınız görüşleri sadece eleştirerek puan toplama
yöntemi çok eskidi bilesiniz.
“Evet bizler önce burada asimilasyon üzerinde
durmak istiyorum. Almanya'da, öğrencilik yıllarımda çokça tartıştığımız
konulardan biriydi: ‘Asimilasyon mu Entegrasyon mu?’ Sanırım
bazılarımızın da karıştırdığı kavramlar bunlar. İçinde yaşadığı topluma
uyum sağlamakla o toplum içinde erimek-kimliğini kaybetmek aynı şeyler
midir?” Elbette değildir. Ancak bize göre bir başka toplum içinde
erimeyi uyumla karıştıran sizsiniz gibi geliyor bize. Hangimizin
yaklaşımı daha doğru? Dilerseniz bu terimlerin anlamını biraz arayın,
hayır derseniz birlikte ararız.
“Çerkeslerin Türkiye Cumhuriyeti ile ne zaman
sorunları olmuştur? Çerkesler Türkiye Cumhuriyeti için ne zaman sorun
olmuştur ? Yorum sizlerin.” Dilini kültürünü korumak, geliştirmek kısaca
asimilasyonu geciktirmek adına örgütsel düzeyde hiçbir şey istemeyen bir
toplumun devletle ne sorunu olabilir? Buna karşın Türkiye
Cumhuriyeti’nin Çerkeslerle sorunu olduğu dönemler olmuştur. Kurtuluş
Savaşı sonrası Manyas ve Gönen çevresi Çerkes köylerinin sürgünü buna
bir örnektir. Hem Çerkeslerin kültürel varlıklarını koruyup geliştirme
hak ve olanakları konusunda devletten bir şey istememeleri, bu
sorunlarının çözüldüğü anlamına mı gelir?
“Öte yandan; atalarımız bu ülkeye turistik
gezi yapmaya gelmediler.’’ Girişte, tartışmaya söylenmemişleri söylenmiş
gibi temel almanın yanlışlığını söylemiştik. Atalarımızın bu ülkeye
turistik gezi için geldiğini iddia eden, bizim bilmediğimiz bir görüş mü
var ki, bunu söylemek gereği duyuyorsunuz?
‘’Biz yenilmiş, ancak teslim olmamış bir avuç
insanların torunlarıyız.” İzninizle buraya zulüm gören bir başka halka
uygun gördüğünüz ve sizin de katıldığınız Çerkes olmayan birinin
değerlendirmesini de alayım: ‘Bir, Saddam zulmünden kaçıp Türk sınırına
yığılan Kürtlere’, bir de ‘Rus askerlerine sarılıp kendini uçurumdan
atan’ Çerkes kadın ve çocuklarına bakın. (Son ifade bir İngiliz
büyükelçisinin kitabında mevcuttur, yani yazar ne Türk ne de
Çerkes'tir.)”
Anladığım kadarı ile siz demek istiyorsunuz ki
sayın Berberoğlu; “zulümden kaçanlar Çerkes ise Osmanlı sınırlarına
yığılmaları teslim olmamak için seçtikleri onurlu bir yol. Binlerce
yıllık vatanların terk etmelerinin nedeni özgürlüğe olan tutkuları” ama
zulümden kaçanlar Kürtler ise “Türk sınırına yığılmalarının nedeni
yüreksiz oluşları” çifte standardın bu kadarına bilmem ne demeli?
“Kafkaslarda şu an ‘tarihi bir şans eseri’
özgürlükler vardır. İnsanların ölmeleri herhalde hoş karşılanamaz ama
‘Bedelsiz Kazanılan Değerlerin Değeri Olamaz!’ ” diyebiliyorsunuz gayet
rahatlıkla. Bence sizi bu kadar keskin konuşturan cehaletinizdir.
Sayın Berberoğlu: Sadece Koşhable’den ulusalcı
oldukları için bir gecede götürülüp geri gelmeyenlerin sayısı tam 270
kişidir (iki yüz yetmiş) ve bugün politika, bilim, dil, kültür
alanındaki başarılı insanlarımızın, öğünebileceğimiz bütün değerlerimizi
(siz diasporadakilerin dahil) koruyan geliştiren insanların en az %
70’i, yetim büyümüş, hayatlarının bir döneminde otlarla, ağaç kabukları
ile beslenmek durumunda kalmışlardır.
Dilerseniz bir de üretim yönünden; örneğin
derlenip, geleceğe miras bırakılan söylence sayısı, anadilde yazılan
şiir yayımlanan kitap sayısı, bestelenen eser sayısı, bunları geliştiren
grup sayısı vb. konularda sayıları ancak yüz binlerle ifade edilen
“bedel ödememiş”lerle, kimilerine göre yedi milyonu (!) bulan Türkiye
diasporasını bir karşılaştıralım ya da daha yenilerde vatan savunmasında
Abhazya için her şeylerini vermeye hazır olan, veren anavatan insanı ile
masa başında, sanal ortamda vatan kurtaran, anavatandakilere yol yöntem
öneren; ancak, geçin bir maaş tutarını vermeyi, elbise eskilerini
verirken bile elleri titreyen diasporadakileri bir karşılaştırın.
Alacağınız sonuçlardan sonra, bilmem yine böyle üst perdeden konuşabilir
miydiniz?
Hadi bir de spekülasyon yapalım: Anavatan
kesimi bugüne kadar hiçbir bedel ödemedilerse bile, siz ve sizin
gibilerin “tu-kaka” olarak tanımladığınız anavatanda bugünlerde de
yaşama bedelini ödemiyorlar mı? Anavatanı sadece uzaktan seven, sizlerin
küçümseyen sözlerini okumaya, dinlemeye katlanmıyorlar mı?
Bu konuda daha çok şey söylenebilir ama özetle
bilinmesi gereken; diasporada ulusal kültürel hak kazanımı mücadelesinde
bir üyesi ölüm cezası alan ya da zindanlarda çürütülen tek bir aile
gösterilemezken, anavatanda böyle bir bedel ödememiş tek bir ailenin
olmadığıdır.
Gerçekten de “bedelsiz kazanılan değerlerin
değeri olmaz” ama üzücü olan, 140 yılı aşkın diaspora yaşamında, var
olmak için ciddi hiçbir bedel ödememiş olanların, anavatanın bugünlere,
her gün bedel ödenerek getirtildiğini görememeleridir.
”Unutmayalım, Ruslar düzenli Çerkes ordularını
yenmediler. Organize olmamış doğru dürüst devlet kültürü olmayan, ancak
gerilla savaşı verebilen bir avuç insanı yendiler. Acı da olsa gerçek
bu. Amacım kendi değerlerimi küçümsemek değil, yanlış anlaşılmasın ama
olmayan şeylerle avunmayı da anlamlı bulmuyorum.” Kusura kalmayın ama
burada Rusları mı yoksa Çerkesleri mi küçümsediğinizi anlayamadım.
”Atalarımızın sürüldükleri topraklar bir çok
insanımız için ‘çok uzak bir anı’ olmaktan öteye gidiyor mu?” Atalarının
sürüldükleri topraklar “çok uzak bir anı” olanlar için emin olun “bir
zamanlar Çerkes oldukları” çok daha uzak bir anıdır. Lütfen rahatsız
olmasınlar. Yukarıda belirttiğim gibi çağrımız onlara değildir, “ben
varım, var olmalıyım” diyenleredir…
“Yahudi lobilerinin varlığını bilmeyenimiz var
mı? Biz neden aynı mantığı uygulamayalım? Önemli olan bulunulan yerlerde
değerli insanlar yetiştirmek, söz sahibi olmaktır. Ben lobilerin
varlığını biliyorum, bilmeyen olduğunu da sanmıyorum. Ancak siz;
anavatanına dudak büken, bugüne kadar evi bekleyen kardeşlerini
küçümseyen, anavatanı ile ilgilenmeyen, imkanı olduğu halde anavatanını
gezmeye gitmeyen, vatandaşı olabilme fırsatını elinin sırtı ile iten,
bulunduğu ülkelerde politikaya karışmamaya özen gösteren, yüzünü
anavatana dönünce sadece politika konuşan, hariçten gazel okuyan başka
diaspora biliyor musunuz? Hem bu lobilerin olabilmesi için, lobisi
olduğu merkezlerin de güçlü olması, yeterli nüfuslarının olması gerekmez
mi? Avrupa’daki Türklerin arkasında sizce Türkiye Cumhuriyeti’nin
desteği yok mu?
“Bilgi insanoğlunun en büyük silahıdır. Biz
bilgili insanlar oldukça hiç bir şey bizi yok edemez, müsterih olalım.”
Çok doğru. Ben de bu yargınıza yürekten katıldığım için müsterihim
zaten. Biliyorum ki, siz bile bilgisizce kalem oynattığınız konular
hakkında yeterince bilgi sahibi olduğunuzda belki anavatana dönmeyecek
ama "Anavatanda yaşamanın, Çerkesleri asimilasyondan korumanın en etkin
yolu olacağını” vurgulamaya başlayacaksınız.
“Öte yandan, 70 Milyon'luk, ayrıca tarihten
gelen kökleriyle de bir dünya devletinin vatandaşı olmak kime ne
kaybettirir?” Burada da dönüşçülerin hiç düşünmediği bir şeyi onların
görüşü imiş gibi sundunuz, elbetteki ayıp ettiniz. Türkiye
Cumhuriyeti’nin vatandaşlığını dönüşçüler olarak önemsemesek gece gündüz
çifte vatandaşlık sağlanması çabasını sürdürür müyüz?
Platformlara, sitelere sizleri kızdırmak
pahasına “bizce, iki komşu ve büyük ülkenin temel politikalarına ters
politika seçerek değil, iki komşu ve büyük ülke arasında dostluk köprüsü
olabildiğimiz; ekonomik, ticari, kültürel ilişkilerini geliştirmelerine
katkıda bulunabildiğimiz ölçüde ulusal kültürel değerlerimizi
koruyabileceğimizi, geliştirebileceğimizi, anavatanımızla sağlıklı
ilişkiler kurabileceğimizi, isteyenlerin dönebileceğini, dönenlerin daha
rahat edeceğini, diasporadakilerin bir görevinin de anavatandaki
kardeşlerine, dönüş yapan kardeşlerine zarar vermemek olduğunu görmek,
görmek isteyen göz için çok zor olmasa gerek.” içerikli yazılar yazar
mıyız? Ancak bu konu sizin için çok önemli ise eğer her yıl, şimdilik
anavatana yerleşme kararındaki çok az sayıdaki Çerkes’i bir kenara
bırakıp, başka ülkelere bu arada Amerika’ya, Rusya Federasyonu’na
yerleşen Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Türklere propaganda yapmanız
gerekiyor. Bunu yapmayacak olsanız bile çok akıllıca sandığınız bu
yaklaşımı sürdürürseniz, “150 milyonluk, ayrıca tarihten gelen kökleri
ile bir dünya devletinin vatandaşı olmak daha çok şey kazandırabilir”
yanıtını alabilirsiniz.
“Ben kendimi kültürel olarak "Çerkes" etnik
olarak "Türk" hissediyorum.1864 bana ne denli hüzün veriyorsa, Çanakkale
ya da 26 Ağustos’ta o denli gururlandırıyor...Ve kimse kızmasın ama
ay-yıldızlı bayrak bana yerküre üzerindeki her şeyden daha değerli
geliyor.” Değerli kardeşim, ilk cümlenizi bir dil sürçmesi olarak
değerlendiriyorum. Yoksa kişinin annesini kendisinin seçemediği gibi,
etnik konumunu da kendisinin seçemediğini bilemeyecek kadar konunun
cahili olmazsınız. Ancak kişi kendini, kültürel olarak bir başka halktan
sayabilir. Bunu da normal karşıladığımızı sadece bu sitede çeşitli
sayfalarda defalarca yazmış oldum. Ancak burada da dönüşü düşünenleri
Türk düşmanıymış gibi gösterme çabanızı anlamak mümkün değil. Girişte
söylediğim gibi eleştirilerinize, dönüşü savunan insanların yazılarını
temel almanız gerekiyor.
”Bu arada, geçenlerde bir yazı okumuştum,
kardeşimizin biri Çerkes kökenli olduğunu bir ay önce öğrenmiş. Bu
insanı hangi anavatana götüreceksiniz, geç de olsa kültürel olarak
farklı kimliğini öğrenmiş bu insanın bulunduğu toplumdan başka yerde
rahat edebileceğini düşünebiliyor musunuz?’’ Böyle insanlara
seslenmediğimizin altını bir kez daha çiziyorum. Dönüş için kişilerin
kendileri istekli olmalıdır. Çok kolay olmadığı bilinmelidir. Anavatan
için ulusal yaşam için, sizlerin görmezden gelebileceği kimi bedelleri
ödemeye hazır olmalıdır. Anavatanda Türkiye yanlısı, Türkiye’de Rus
yanlısı dahası Rus uşağı yaftalarına katlanabilmelidir, gibi…
“Son olarak; kültürel değerlerimizi yitirmemek
elbette görevimiz olmalıdır.” Değerli kardeşim çağımızda neyi, nasıl
yapacağınızı söylemediğiniz de söylediğiniz en güzel şeyin bile hiçbir
önemli olmadığını dahası önerenin önerisinde samimi olmadığı anlamına
geldiğini artık bilmeniz gerekmiyor mu?
”Ancak yaşadığımız ülkeye sahip çıkmalı, onun
gücünün bizim gücümüz olduğunu da unutmamalıyız. Biz burada ne denli
güçlü ve etkili olursak, Kafkaslar da yaşayan insanlarımıza o denli
yararımız olacaktır.” İnanın yüzde yüz katıldığım bir görüş. Hem de
anavatan tarafına da uyarlanabilecek doğru bir görüş. Yani anavatan
olarak yaşadığımız ülkeye, yani Rusya Federasyonu’na sahip çıkmalı, onun
gücünün bizim gücümüz olduğunu da unutmamalıyız. Burada ne kadar güçlü
ve etkili olursak, diasporada yaşayan insanlarımıza o denli yararımız
olacaktır. Örneğin yerel televizyonlarımız diasporadan izlenebilse fena
mı olur?…
Saygı bizden efendim…
Yazışmaların hakaret içermemesi konusunda çok
duyarlı olanlara, Azmi Berberoğlu kanalı ile birkaç sözüm var:
Değerli Kardeşim,
Duyarlılığınıza katılmamak mümkün değil. Ancak
saygısızlığı, ahlak kurallarına uymamayı, sadece hakaret sözcükleri ile
sınırlandırdığınızı görüyor ve bu anlayışı çok ilkel buluyorum. Uygar
insanların onur anlayışı ile ilkel kalanların onur ve hakaret
anlayışları epeyce farklılaşmıştır çağımızda. Örneğin sizce; birkaç
dönüm tarlası işgal edildiği için kavga çıkaran, küfür eden, şansı
kötüyse cinayet işleyen biri mi daha onurludur, her gün erozyonla giden
vatan topraklarını korumak için erozyona karşı mücadele eden mi?
Çöplerini bahçesine döktüğü için komşusuna av
tüfeği ile ateş açan biri mi daha cesurdur, onuruna düşkündür,
tutuklanma tehlikesine karşın, işini gücünü bırakıp denizin
kirletilmesine karşı çıkanlar, nehri kirleten fabrikatörlere karşı,
kelle koltukta mücadele edenler mi?
Birine enayi demek mi daha büyük hakarettir,
tüm toplumu enayi yerine koymak mı? Söylemediği, yazmadığı şeyleri bir
kişiye mal etmek mi daha büyük hakarettir, yoksa görüşlerine katılmadığı
için dönüş grubuna söylemedikleri, yazmadıkları görüşleri mal etmek mi?
Peki bugün beğenmese de ata toprağı
diyebileceği ülkenin bekçiliğini yapanları küçümsemek, eleştirileri,
söylenmemişlerin, yazılmamışların, kendi sanılarının, öznel görüşlerinin
üzerinden yürütmek hangi ahlakın sınırları içindedir ya da hakaretler,
tavırlar konusunda duyarlı arkadaşların bu kadar çarpıklığı görmemesinin
ya da hiç uyarıda bulunmayışının sizce nedeni ne olabilir?
Katılımcımız Abrek-2’nin deyimi ile “hani
merak ettim de?”
Saygılar.
Azmi Berberoğlu
16.11.2005
Sevgili Necdet HATAM,
Bazı heyecanlı yaklaşımlardan ve gereksiz
(doğru olmayan) suçlama intibaı uyandıracak nitelemelerden kaçındığımız
ölçüde tartışmalardan verim alınabilir.
Öte yandan OKUDUĞUNU anlamaktan daha önemlisi
DOĞRU ANLAMAK
olmalıdır, aksi halde doğruları yanlış
algılama ve sübjektif değerlendirmeler yapma olasılığınız artar.
Yazınızda DOĞRU ve YANLIŞları fazlaca iç içe
geçirmiş ve bazı doğru olmayan tespitler ve buna dayalı olarak da haksız
eleştiriler getirmişsiniz.
Sonuç olarak yazı kurgulamanız REAKSİYON
temelinde gelişmiş ve başta kendi yazdığınız AKSİYONER olma isteminizle
çelişen bir yazıya dönüşmüştür.
Kardeşim Yılmaz beyin yazısını cevaplamadan
önce, benim kişisel olarak yazdıklarımı da okumuş olsaydınız, sanırım
yazınızdaki bazı cümleler olamayacaktı. (24.06.2004)
Necdet bey;
Tartışmaların verimli olması adına saygılı
olmak istemi bir kişinin SUBJEKTİF değerlendirmeleriyle
sınırlandırılmaması gereken bir olgudur. İLKEL şeklinde niteleme
yapmadan "savunduğum saygılı olmak, fikre karşı olmak, kişisel hakaret
etmemek" kavramlarının neleri içerip içermediğini açıklamamı
isteseydiniz, EMİNİM istemlerimin son derece ÇAĞDAŞ ve DEMOKRATİK
talepler olduğu konusunda hemfikir olurduk.
Ben kişisel olarak DÖNÜŞe KARŞI değilim ve
olmadım, ancak DÖNÜŞ olgusunun değişkenleri hakkında başlangıç
açıklamaları yapılmıştır. BİLİMSEL yaklaşımlar DUYGUSAL yaklaşımlar gibi
olamazlar; birey olarak kendi düşünce ve deklare ettiğim görüşlerimle
bağlıyımdır.
Ben size HİKMETI KENDİNDEN MENKUL görüşler
yazmışsınız diyerek saygısızlıkta etmeyeceğim. Gerçi siz onu bana
hitaben söylemediniz, ancak SEVİYE seviyedir, korumakta yarar var.
Necdet bey,
Size kişi olarak kesinlikle karşı değilim ve
zaman zaman Marje'de güzel yazılarınızı da okuyorum.
Hepimiz bilmek ve kabul etmek durumundayız ki,
bizler insan OLARAK hata yapabiliriz, savunduğumuz FİKİRleri doğru
zannederiz AMA DOĞRU olmayabilirler. Bu bağlamda; kişi olarak her zaman
hatalı olabileceğimi, yanlışlar yapabileceğimi peşinen kabul ederim ve
bu nedenle de başkalarından önce KENDİMİ ELEŞTİRMEKtir ilk yaptığım
Sevgi ve saygılarımla.
a-e
16.11.2005
Sayın Azmi Berberoğlu,
Her ne kadarda nickle yazan arkadaşları bundan
böyle ciddiye almayacağınızı deseniz de, bana hitap etmeseniz de hepimiz
bilmek ve kabul etmek durumundayız ki, bizler insan OLARAK hata
yapabiliriz, savunduğumuz FİKİRleri doğru zannederiz AMA DOĞRU
olmayabilirler. Bu bağlamda; kişi olarak her zaman hatalı olabileceğimi,
yanlışlar yapabileceğimi peşinen kabul ederim ve bu nedenle de
başkalarından önce KENDİMİ ELEŞTİRMEKtir ilk yaptığım.
Söyleminizden yola çıkarak size bir kaç
hatırlatmada bulunarak çelişkiye düştüğünü ileri sürdüğünüz değerli
büyüğümüzden önce sizin çelişkilerinizi gösterme gereğini duyuyorum.
Kuşkusuz değerli büyüğümüz Necdet Hatam
beyinde bu konuda söyleyecekleri olacaktır. Bazı heyecanlı
yaklaşımlardan ve gereksiz (doğru olmayan) suçlama intibaı uyandıracak
nitelemelerden kaçındığımız ölçüde tartışmalardan verim alınabilir. Bu
tespitiniz doğrudur, fakat kendi tespitinize uyma konusunda sizde özenli
olmalısınız. Siz bana yazdığınız cevapların bir çok yerinde beni ve
halkımı durmadan hain, arkadan vuran, ihanet eden bir millet olarak
lanse etmişsiniz. Bunları burada tekrarlamamın gereği yok. Çünkü hemen
hemen bir çok yerde aynı sözleri tekrar etmişsiniz.
Bunun yanında Türkiye Türklerindir başlığı
altında bana hitaben yazdığınız yazıda beni ırkçı ve fanatik bir kişilik
diye tanımlamışsınız ve tamamen tartışmanın ötesinde kişiliğim üstüne
yorum yapmış kişiliğime direk saldırmışsınız ve yazdığım yazılarda
nerelerde ırkçı ve fanatik bir durum arz ettiğimi, neyin ırkçılığını ve
fanatikliği içinde olduğumu belirtmemişsiniz. Üstelik o konu baslığı
altında mensubu olduğunuz halka karşı bir çok hakaret varken beni
olmayan şeylerle suçlama ilginçliğini göstermişsiniz.
Sizin bana yüklediğiniz ve kendinizde
göremediğiniz bir kaç söyleminizi buraya aktarayım.
24.06.2004 00:13:04 tarihinde ve zaman
diliminde demişsiniz ki;
’’Değerli arkadaşlar,
Burası bir FORUM. Ancak yazıları irdelerseniz
hiçte öyle görünmüyor. Neden biz bir konu üzerinde sağlıklı bir biçimde
tartışmak ve FİKRİ anlamda katkılarda bulunmak yerine yorum yazan
kişinin KİŞİLİĞİ ile uğraşıyoruz.
Böyle bir tartışma mantığı olamaz. Her
klavyenin başına geçen, her aklına geleni doğru ya da yanlış irdelemeden
yazmak zorunda mıdır? Karşınızda tanımadığınız bir KİŞİLİK var ve siz
kullandığınız incitici sözlerle birbirinizden uzaklaşıp, daha da kötüsü
kırıp, kırılıyorsunuz. Herkesten ricam hiç kimseye hakaret etmeden,
TARTIŞMA konusunda sağlayabilecekleri katkıyı sağlamalarıdır.’’
Evet neden siz bu konu başlığı altında
yazdığım, öne sürdüğüm fikri değil de bir çok yerde olduğu gibi
kişiliğim ile uğraşmayı tercih ettiniz?. Kişilikle uğraşan kişi ilk ben
miyim yoksa siz misiniz?
Durmadan karşınızdaki halkı hainlikle
suçlamanız hakaret değil midir acaba ya da ırkçılıkla fanatizmle
suçlamak hakaret tanımları içine girmiyor mu size göre?
‘’Bakınız bu sütunlarda UYGUN olmayan üslup
kullanıldığı için, bazı tartışma başlıkları, tartışmaya kapatılmak
zorunda kalınıyor.’’ cümlesi de size ait. Şimdi bir bakalım kapatılan
konuda sizin bunda payınız var mı yok mu?
- Gönül isterdi ki, bugün AVRUPA ve ABD
tarafından asla ağza alınmayan GERÇEK SOYKIRIMIN hikayesini tartışalım.
Ama bizim ABD ve AVRUPA'da dayılarımız yok.
- ARKADAN vuran ERMENİ
- EĞER TC Hıristiyan bir ülke olsaydı hiçbir
şekilde bu ve benzeri suçlamaların muhatabı olmayacaktı. (Eski
Yugoslavya ve Azerbaycan'da yaşananlar ve Batılıların gösterdiği
tepkiler bunu en canlı delilleridir.
- RUSlar tarafından yapılan GERÇEK bir
SOYKIRIMI pas geçilerek, zorlama senaryolarla TC’yi, SOYKIRIMCI gibi
gösterme gayretleri İKİYÜZLÜ BATIlıların uydurma senaryolarından öte
gitmemektedir
- Ermeni kardeşlerimizde (nedense daha DÜN'e
kadar RUS egemenliğinde idiler) kendilerini kullandırmaktan
vazgeçmelidirler.
- Türkiye CUMHURİYETİ'nin kurucularını,
kuruluş sürecini yakinen okuyanlar, bilenler onun IRKçı, milliyetçi bir
CUMHURIYET olmadığını rahatlıkla anlayabilirler. (Fransa'da KORSİKA'nın
özerkliğinden, Korsikalıların insan haklarından söz edemezsiniz.
DEMOKRASİ VARDIR.)
- Genel olarak bakıldığında insanlık
arasındaki en yaygın hastalığın BİLGİ sahibi olmadan FİKİR sahibi olma
seklinde tezahür ettiği söylenilmekte (özellikle azgelişmiş ülkelerde).
Ayrıca hepimizin iyi bilmesi gereken bir başka
gerçeğin de TÜRKİYE CUMHURIYETİ devletinin dünyada fazla bir eşi ve
benzeri olmadığıdır. Batı bugünkü büyüklüğe dahi tahammül edememektedir.
Çünkü bu cumhuriyet eşi az görülür şekilde Halklar tarafından ortaklaşa
kurulmuştur. (Türk-Kürt-Çerkes-Laz-Arap vs.)
Kapatılan konudaki katkılarınız ortada,
‘’bilgi sahibi olmadan, fikir sahibi olunmaz’’ demişsiniz. Daha düne
kadar Rusların egemenliği altında dediğiniz yer bu gün özgürdür. Daha
düne kadar değil de şu anda bile tam özgür olmayan kendi anavatanınızı
düşünmeniz gerekmiyor mu ve tam özgürleşmesi için enerjinizi
anavatanınıza kullanmanız gerekmiyor mu?
Irkçı ve milliyetçi bir yapıya sahip olmayan
cumhuriyet olmayacağını bilmeyen bir eğitimci olarak adınıza üzüldüm ama
ben sizi bilgilendireyim dilerseniz.
Halkların ortak olarak birlikte kurduğunu
dediğiniz ülkemizde, sadece hangi halkın dili, kültürü, dini, tarihi
daha çok gelişti? Mademki sizin deyiminizle bir ortaklık var mı? Hani
nerde ortaklığın gerekleri? Bu konu başlığında dile getirdiğim ve sizin
üzerinde durmayıp başka bir şekilde bana yüklenmeniz sayesinde yön
değiştirmiş olan ‘’anadilde eğitim hakkı’’ ne zamandan beri konuşuluyor
ve ortak kurulmuş ülkede bu yönetmelik ne zaman meclisten geçmiştir?
Bunun doğru düzgün olmasa da zorluklarla dolu yönetmelikler içermesine
rağmen geçmesine katkısı olan o çok suçladığınız Batılı devletler ve
eğitimci olarak bulunduğunuz Almanya’nın payını inkar etmek doğru bir
yaklaşım mı?
’’Çerkesler bulundukları ülkelerin mutluluğu
için cansiperane çalışırlar’’ diyorsunuz. Oysa görünen o ki; siz
bulunduğunuz ülkede (Almanya’da) bunu hiçte yapmıyorsunuz ve durmadan
Batılı devletler deyip, ekmeğini yediğiniz yere hakaret ediyorsunuz. Bu
ters bir durum değil mi sizce? Bu da bir nevi hakaret degil mi? Yine
ırkçı olmadığını demokrat olduğunu savunduğunuz devletin kuruluşundan
sonraki kurulan İstiklal Mahkemeleri’nde İstanbul, İzmir ve Ankara
surecinde dört Ali denen mahkeme heyeti tarafından cezaya maruz kalan ve
idam edilen Çerkes büyüklerini araştırmanızı ve nedenleri üstüne
düşünmenizi tavsiye ederim.
O dönemlerde Çerkesleri sindirme operasyonunun
nasıl başarılı olduğunu ve Çerkesler başta olmak üzere ortak kurulmada
emeği geçmiş tüm halklara hangi dayatmaların yapıldığını tarihin
yazılmış satır aralarında ve yazılmamış gizlenmiş tarihin tüm
satırlarında görebilirsiniz.
Büyük harfle yan yana getirip vurguladığınız
kelimelerde büyük harfin nerede, nasıl kullanıldığında; ne anlamlar
yüklendiğini bir eğitimci olarak en başta sizin bilmeniz gerekir.
Ulus devletlerin kurulusunda iki esprinin söz
konusu olduğunu birinin millet ve kan bağına dayanarak kurulduğunu
diğerinin de toprak birliğine dayanarak kurulduğunu, buna örnek olarak
T.C ve Almanya’yı diğerine örnek olarak da Amerika, İngiltere gibi
ülkeleri görebilirsiniz ve Avrupa ülkeleriyle, T.C arasındaki
azınlıklara tanınan haklar arasında kıyaslamalarda uçurumlar olduğunu
gözlemleyebilirsiniz. Örneğin eğitimci olduğunuz Köln Üniversitesi’nde
hangi kimliğinizi kullanabiliyorsunuz ve yaşadığınız ülkede vızır vızır
her türlü diğer halkların medyalarına rastlıyor ve o ülkede yaşayan
halklara tanınan haklardan yararlanıyorsunuz. Camileriyle, tv’leriyle,
kültürel ve etnik kimlikleriyle Hıristiyan ülkelerde tüm imkanlardan
yararlanan halkları düşünürsek olayları Hıristiyan, Müslüman ayrımına
getirmenizdeki üslubunuzun ne kadar yanlış olduğunu kavrayabilirsiniz.
‘’Hasbelkader bir TV kanalı kurabildiğimizi
düşünün, nasıl eleştiri alınacaktır kim bilir? Ancak bugün için doğru
diye bizlere deklare edilen her şey Batılıların DOĞRUlarıdır. Onların
DOĞRU diye sundukları gerekçelerle ÜLKELER işgal edilir, insanlar
katledilir ama o özgür ve DEMOKRAT ülkeler tüm bunların, ya SEYİRCİLERİ
ya da SUÇ ORTAKLARIDIRlar da’’ diyorsunuz. Başkaları sizi eleştirecek
diye hiçbir şey yapmamayı düşünerek halkınızın onunu kapatmaya yönelik
bu yorumda size ait bir şeyi yapıyorsanız başkaları şunu, bunu yapacak
diye hiç uğraşmayın kendiniz için yapın derim. Bakarsınız maddi altyapı
oluşabilir (ben şahsen ümitsizim). Ümidinizin olmadığını demişsiniz
pandoranın kutusunda kalıpta insanlık tarafından asla bulunmayan umudu
kastediyorsanız, umudunuzun olmadığını anlayabilirim ama sadece
Türkiye’de beş milyonu aşkın bir halkın bir tv açamayacağı konusunda
umutsuzsanız çok yanılıyorsunuz derim. Çünkü henüz halkların gücünün
farkında değilsiniz. Bir halk istedi mi her şeyi başarır hele tv gibi
basit bir şeyi bir halkın yapamayacağını düşünmek son derece yanlıştır.
’’Ayrıca sayın Ünal çok doğru bir tespitte
bulunmuş, Türkiye’de yaşayıp, sonrada onu başka ülkelere gammazlayan
birileri var ama bunların arasında ÇERKESler yok sanırım’’ demişsiniz.
AB ve Çerkesler konusunda şimdi bende size sunu diyeyim. Hem Avrupa’da
yaşayıp Avrupa’yı gammazlayanların başında kimler geliyor?
‘’ÜLKESİNE İHANET EDİP, ORDUSUNU ARKADAN
HANÇERLEYENLERE KARŞI Ülkesini ve vatandaşlarını KORUMA refleksi olarak
nitelemektir. Vatana İHANETİN cezası bütün dünyada ÖLÜM cezasıdır sayın
a,e. Bu nedenle tarihi boyunca MAZLUMLARA kucak açmış bir devleti
gerçekte olmamış bir olayla itham etmek bana akılcı gelmiyor. Ama AVRUPA
güdümünde yazılan bir senaryoda ERMENİlerin kullanılması olarak
görüyorum.
Bence POLEMİK yaratmak yerine KENDİ GERÇEK
tarihinizle yüzleşmenizde yarar vardır.’’
Bu sözleriniz de mantık var mı sizce? Mantık
varsa eğer ülkesinde devletine ihanet edip Osmanlı’ya karşı ayaklanan ve
Kemalist hareketin yanında yer alan Çerkeslere ne diyebiliriz? Öyle ya
Osmanlı’ya göre bir tek biz ihanetçi sayılmayız değil mi? Dönemin ileri
gelenleri hangi devletin askerleriydi? Bir tarafta Anzavur diğer tarafta
Ethem bey. Biri Osmanlı’yı diğeri Kemalist düşünceyi savunup
birbirleriyle savaşmadılar mı? Şimdi biz bu durumda kime ihanetçi
diyelim ya da savaştan sonra sürgün edilen, Çerkes köylerinin sürgün
emirlerini verenlerin Çerkes büyükleri olduğunu düşünürsek; kimin, neye
ihanet ettiğini diyebiliriz? Bana önerdiğiniz tarihinizi biraz
araştırsanız ne iyi olur.
Ağzınıza geleni deyip her şekilde hain diye
seslendiğinizde size karşı yazdığım düşüncelere cevap vermeden ben doğru
adres değilim deyip kenara çekilen ve daha sonrada tartışmak isteyen ben
değildim sanırım. İşimize geldiği gibi konuşup sonrada susarak bir
kenara çekilip daha sonrada insanlara islerine gelmeyen sorulara cevap
vermiyorlar diye yüklenmek dogru mu? Ben, bana sorulan her kelimeye
cevap vermişimdir, acaba sizde verdiniz mi?
‘’Tartışma ve diyalogları ÇERKES adabına göre
yapalım" demişsiniz yeni bir davet diyerek. Peki bu adaba daha sonra
uydunuz mu? Kişiliğime hedef alarak, ‘’misafirliğini bil’’ derken
‘’karışma’’ derken ve de ‘’akıl verme’’ derken, siz adaba uydunuz mu
peki?
’’Bir ULUS'un en önemli özelliklerinden
birinin DİL birliği olduğu hepimizin malumudur’’ demişsiniz. Haklısınız.
Peki yukarda size yazdığım konuyu araştırdınız mı? Bugün dil kursu
açmanız mümkün müdür bu yönetmeliklerle? Gördüğünüz gibi hiçbir
üniversitede Çerkesce dil eğitimi verilmediğini bildiğiniz bir ülkede
bunun nedenlerini düşünmek ve çabalamak gibi gayretlerden uzak sadece
dil kursu açalım demekle bir şeylerin olmayacağını görmeniz gerekmiyor
mu?
Daha da uzatabilecek yazımı burada şimdilik
noktalıyorum. Şunu demem gerekirse bazen söylemlerimizin tam tersi
durumlar içinde bulunabiliriz ve bizi bu haldeyken yakalayanları da
sevmeyiz ve bende bu sitedeki üç binin üzerindeki üyenin içinde sanırım
tek Ermeni’yim ve bir başıma burada eğer sizi karıştıracağımı ya da
üzerinizde oyunlar oynayacağımı düşünüyorsanız size tek diyeceğim: Bir
tek kişinin bunu başarıp da sizin başaramadıklarınızı görünce, ben değil
siz düşünün. Benim burada ne kimseyi bir yere, bir oyuna, bir
karmaşıklığa çekme gibi hedefim olmadı, olmazda. Sadece fikirlerimi
dışınızdan biri olarak söylerim. İnsanları düşündürür mü düşündürmez mi
o karşımdakilerin bilecekleri iştir. Ben kendi tarihsel görevimi yerine
getiren bir insanın vicdani rahatlığıyla mutlu olurum ve bana burada
yapılan suçlamalarla da yıkılmam.
Çerkesler anavatanlarını gerçekten
seviyorlarsa vatanlarına sahip çıkmasını da bilmeliler ve bulundukları
ülkelerde o ülkenin çıkarlarından daha çok kendi çıkarlarını gözeterek
gelişmeli, güçlü olmalı her yönüyle gelişmeli, değerlerini korumalı ki,
daha yeni yeni özgürleşen anavatanlarına faydaları olsun.
Dağılmışlıklarını bir araya getirsin ve vatanlarına yerleşmenin
koşullarını oluştursun.
Beş milyonu aşkın Çerkes’in Türkiye’de
yaşadığını düşünürsek bu ülkede yaşayan ve kendi dilini kültürünü
koruyamamış, bunun için çaba vermemiş ve durmadan ‘’eriyoruz, bitiyoruz,
asimile ediyoruz’’ diye serzenişte bulunan toplumun anavatana faydası
olabilir mi? Bence yok. Ölüsünü izleyen hiçbir gözün vücuduna hayrı
olmaz. Eridiğini, dilinden, kültüründen her an uzaklaştığını diyen dil,
anavatanda lal olur.
Bulunduğu yerde kendisini korumasını bilmeyen
de anavatanda toplanamaz.
Anavatanınızı seviyorsanız önce bulunduğunuz
her yerde tüm kurumlarınızla kaybettiklerinize kavuşun. Yüzde 20’lere
inmiş anadilde konuşmayı yüzde 90’lara çıkarmanın yolları bulunmalı ve
tüm kültürel etkinliklerine kavuşmuş bir halk olarak sizleri bekleyen
size kucak açmaya hazır anavatanınıza gidin.
Sevgilisinden koparken gidenin; sevgilisine
dönerken, yıkılmış, bitmiş, erimiş, değişmiş, hüzünlerle dolmuş,
yılların vermiş olduğu ağırlığın altında ezilerek dönmüş hali sevgiliyi
her zaman üzecektir.
Sevgili dediğim anavatan kollarını açmış
sizleri kucaklamak istiyorken, sizin bu halde ona dönmeniz haksızlık
olur. En güzel duygularınızı giyinin üstünüze ve en güzel şarkıları
götürün yüreğinizde vatanınıza derim ben.
Tüm dünyaya dağılmışsınız, tüm iklimleri
yaşamışsınız, tüm renkleri tanımışınız. Belki de hiç bir halk sizler
kadar bilemez bu dünyanın diğerleri tarafından bilinmeyenlerini. Öyle
ise her ülkeden bir güzellik götürün anavatanınıza hasretliğin armağanı
olarak acıların sevinci olarak.
Her topraktan bir çiçek sunmak zor mudur?
Anamız, bacımız, sevgilimiz, kardeşimiz her şeyimiz olan kendi öz
topraklarımıza, bence çokta zor değil. Her el bir çiçekle gidebilir
anavatana. Her yürek sevebilir daha önce olmadığı kadar çok anavatanı.
SEVGİLER
Talebe
17.11.2005
Selamlar,
Necdet ağabeyin yazdıklarına katılıyorum,
"a-e"nin aramızda olmasına seviniyorum, kimilerinin ulusal sorunumuz
üzerine pek de samimice kafa yormadıklarını hissediyorum...
Ama samimi olanlarımızın: Dönüşçü ve ya
Kalışçı, "şu"cu ve ya "bu"cu herkesin yapabileceği bir şeyler olduğuna
inanıyorum. Bu nedenle üslup konusunda duyarlıyım? Her konuda
konuşmanın, herkese bir cevap yazmanın ise gereksiz olduğuna inanıyorum.
Adını ne koyarsanız koyun; sorun "ulusal
sorun". Bu sorun'un çözümü için bir ulusal kurtuluş hareketi gerekiyor.
Örgütlenme biçimi, mücadele yöntemleri vs. her şey tartışılabilir ama
böyle bir ulusal kurtuluş hareketinin önderliksiz, örgütsüz;
plansız-programsız yürütülemeyeceği tartışılmaz!
Dernekler, yapıları gereği böyle bir role
soyunamazlar. Daha net ve ya homojen, kararlı, hızlı düşünüp hızlı karar
alabilen ve uygulayan, kendini koruyabilen cesur bir önderliğe ve
"Manifesto"ya ihtiyaç var. Enerjimizi boş yere harcamayalım ve fazla da
zaman kaybetmeyelim!
Necdet Abi, bunların gerekli olduğunu eminim
sen de biliyorsun? Daha açık söyleyeyim: Bir lidere, liderliğe
ihtiyacımız var. Yap çağrını: Yalnızca Dönüşçülere! Nasıl örgütlenmemiz
gerektiğini tartışalım ve nasıl daha kitlesel dönüşlerin
örgütlenebileceğini... Gerisi boş!
Saygılarımla.
Takma ad kullananları kafalarını takanlara:
Kendi öznel koşullarınızdan yola çıkıp kimi
değerlendirmeler yapıyorsunuz. Yapmayın! Güzellik yarışması değil bu.
İsimlerin veya resimlerin hele su aşamada o kadar önemi yok.
Meksika'daki Zapatista Hareketinin İkinci Komutanı Marcos'a neden gerçek
kimliğini ve yüzünü sakladığını soran gazeteciye verdiği cevap üzerine
kafa yorun biraz :"Dünya bizi daha iyi görsün diye!..."
Sevgiler, saygılar.
Kaya Şenvar
17.11.2005
Takma ad kullananları kafasına takmış birisi
olarak;
Meksika'daki Zapatista hareketinin başındaki
adam Marcos'a sormuşlar ve cevap vermiş... Çok güzel...
Ne alaka Marcos'a sorulan soru ve takma isim
kullanması? Eşleştirdiğiniz kişi veya olaylarla hiç alakası yok.
Bu platform, köken olarak birlikte olanların platformu. Dolayısıyla
birbirimize açık, net samimi ve gerçekçi olmak gerekmez mi?
Siz samimi değil misiniz ya da aynı kökenden
değil miyiz? Gerçek isminizle yazsanız iyi olmaz mı? Daha iyi tanışmış
olmaz mıyız?
Daha ileri boyutlarda sorunlarımıza çare
bulmaz mıyız? En azından kim olduğunuzu/olduğumu bilmek güzel değil mi?
Sizin deyiminizle Takma adı kafaya taktım evet.
Gerçek isminizi, adresinizi verin yazalım,
konuşalım, tartışalım, paylaşalım, birlikte çare bulalım. Kimsiniz?
Ben kim miyim?
Kaya Şenvar / Ankara (BAJ)
Necdet Hatam
18.11.2005
Sevgili Azmi,
Dönüşe karşı olmamanız sevindirici. Ancak
gerçekten halkımız için bir şeyler yapmak istiyorsak; kendimizi,
halkımızın psikolojisini iyi anlamamız gerekiyor. Şimdi bulamadım ama
ilkel düşünce yapısının kötülük anlamına gelmediğini, onun da kendine
özgü bir yapı olduğunu çok güzel anlatan bir kitap okumuştum. Bulduğumda
sizlerle paylaşacağım.
Ama ondan önce çok net olarak söyleyebileceğim
halk olarak ilkel düşünce yapısını hala koruduğumuzdur. Tek tek kişiler
olarak değil, toplum düşünce yapısı olarak. Bu nasıl olabilir demeyin.
İnsanlarımız başka gruplarla olduklarında hayranlık uyandıracak kadar
çağdaş, başarılı. Öyle olmasa partilerde, şirketlerde politik olaylarda,
içinde bulunduğu ortamda lider konumunda bu kadar insanımız olabilir mi?
Ancak aynı arkadaşları derneklerimiz çatısı
altında bir görün. Genel müdürü olduğu şirkette herhangi bir konuda
gelen öneriye ilk sorusu "evet güzel ama bunu nasıl ne zaman hangi para
ile ve nereden gelecek bir para ile" diye soran Çerkes dernek çatısı
altında şirkette sorduğu soruların hiçbirini yanıtlamadan önerilerde
bulunabilir.
Daha güncel bir örnek vereyim:
Çerkeslerin Birliği diyoruz. Amaçları, dünya
görüşleri, dilleri .... Farklı insanların salt aynı halktan oldukları
için, birlik olabildikleri tarihte görülmüş mü ki salt Çerkes olduğumuz
için birlik olabilelim? Bunun olabileceğini savunan arkadaşların özel
yaşamına bakın birlik için düşünce birliğinin öncelikli, zorunlu,
düşünce ve amaç birliğine dayalı olmayan birlikteliklerin uzun süreli
olamayacağını söyleyeceklerdir size...
İlkel düşünce yapısına verilen örneklerden
biridir çocukların, öğrencilerin davranışı. İyi not aldığında kendisi
almıştır. Derslerden aldığı not zayıf ise elbetteki "öğretmen
vermiştir". Peki tarihte başımıza gelenlerden hep birilerini, sadece
birilerin, suçlu bulmak; halkımızın payını irdelememek, gelecek için
neler yapılması konuları tartışılırken kendimizin yapacağı şeylerden çok
başkalarının yapması gerekenlere öncelik vermek, şu sitede bile
tartışmaların daha çok sonuç alınamayacak konularda sürmesi; somut,
üretime yönelik sayfaların rağbet görmemesi, kendimize yapılan hakaret
sözcüğü içeren hakareti görüp topluma yapılan hakaretin, hakaret
olduğunun farkında olmamak, ilkel düşünce yapımızın sonucu değil de
nedir?
Örneğin çeşitli platformlarda; bir süre,
yazılan her konuda kendisini bir şeyler söylemek zorunda sanan bir
arkadaşımızın ayrılma nöbeti tutuyor, yeni bir site kurduğunu buradaki
arkadaşları oraya beklediğini yazıyor. Ama elbetteki herkesi değil
"akıllı olanları mı", "aklı selim sahibi olanları" mı gibi bir çerçeve
ile. Siz de bu arkadaşımızın bu sözlerinin bu site katılımcılarına
hakaret olduğu uyarısı yapmıyor aksine; ‘’aman, zaman, ayrılmayın’’
anlamına sözler yazıyorsunuz.
Eminim ki, arkadaşımız eğer yazılarımızı
okumayı sürdürüyorsa "ayrılma nöbeti" deyimini bizleri akıl selim sahibi
olmamakla suçladığı sözlerden daha ağır bulacaktır. Dahası siteden
birçok yandaş da bulacak tavırlarımı eleştiren de çıkacaktır.
Tüm bunlara benzer davranış özelliklerimiz
olduğunu çok öncelerden yaşamış, farkında olmuştum. Ancak bunların ilkel
düşünce yapısı ürünü olduğunu, böyle adlandırıldığının "Yaralı Bilinç-
Geleneksel Toplumlarda Kültürel Şizofreni" adlı kitabı okuduktan sonra
farkında oldum. (Metis Yayınları. İranlı bir yazarın Daryus
Shayegan'ın.) Felsefe bilgim benim de çok derin değil, kimi bölümlerini
anlamakta çok zorlandım, kimi bölümlerini hiç anlayamadım. Ama anladığım
bölümlerde bile sanki bizi anlatıyordu.
Sonuç olarak sevgili Azmi, yanıtınız benim
yazdığıma yanıt olmadı bence... Siz tavrımı, üslubumu eleştirdiniz ama
görüşlerimden hangisine katılıp hangisine katılmadığınızı söylemediniz.
Örneğin; Yılmaz kardeşimiz anavatandakilerin bedel ödemeden bu günlere
geldiğini iddia etti, ben öyle olmadığını ileri sürdüm. Sizin bu ve
benzeri eleştirdiğim konularda ne düşündüğünüz hala bilinmiyor.
Sevgili a.e.,
İşimiz zor elbetteki. Ancak tartışarak,
olabildiğince tartışarak sağlıklı sonuçlara varabileceğimiz
inancındayım.
Sevgili Talebe,
Bu nick'e eskiden müstear isim derlerdi değil
mi? Bence önemli olan içerik. Abrek-2 meraklı arkadaşımızın dediği gibi
nick'i kimin hakaret ettiği bilinmesin amacı ile kullanmıyorsa
kullanmasında bir mahzur yok gibi geliyor bana. Ama birlikte üretecek
isek elbetteki yüz yüze geleceğimiz günler de gelecek. Evet üslup
konusunda birbirimizi uyaralım elbetteki ama bu olayın özünü kaçırmamıza
neden olmasın derim. Daha doğrusu önce yazıda savunulan düşünceye
ilişkin görüşümüzü söyleyelim önce, söyleniş şeklini beğenmediysek o
konudaki uyarıyı da ekleyelim derim...
Talebe ile ayrıntılı düşünce paylaşımı daha
sonra. Söylediklerine bakılırsa pek yeni bir talebeye benzemiyor. Siz ne
dersiniz?
Sevgilerimle..
Bülent Atçı
18.11.2005
Sayın katılımcılar,
Hepinizi öncelikle saygı ile selamlıyorum.
Dönüş ve ya dönüşçüler konusu gerçekten ulusal sorunun çözümünün yegane
anahtarı olduğu konusu su götürmez bir gerçektir.
Buna rağmen kimileri başkaca çözüm önerileri
sunar durur yıllardır, aynı zamanda da "efendim ben dönüşe karşı
değilim" de derler el insaf bu arkadaşlar samimi iseler her hangi bir
yazılarında şunu neden yazmazlar
"Dönüşçüler ve dönenler bizim diasporada
kalanların varlıklarının da teminatıdırlar".
Oysa biz dönüşcüler biliyoruz ki diasporanın
tamamının dönenemeyeceğini biliyor iddea da etmiyoruz onları da yok
sayamayacağımızı da her zaman söylüyoruz.
Diasporada çözüm arayan arkadaşlar sizin en
büyük yanılgınız dönüşçüleri rakip olarak algılamanızdır. Oysa dönüş ve
dönüşler diasporanın üretmiş olacağı çözümlerinde şemsiyesi olacaktır
hiç şüpheniz olmasın.
Wuzınsheke.
Azmi Berberoğlu
18.11.2005
Sevgili HATAM,
Öncelikle sağduyulu olup, aklımızı
duygularımızın önüne koyduğumuzda, çözümlenemeyecek SORUN olmadığına
inanırım.
Neden TARTIŞMA ÜSLUBU üzerinde böylesine çok
durduğumu EN IYİ sizin anlayabileceğini değerlendiriyorum. Zıra
karşılıklı olarak birbirimizden ancak bu şekilde bir şeyler alabiliriz.
Siz yaptıklarınız itibariyle
değerlendirildiğinizde AKSİYONER bir insansınız, üretip paylaşmak
istiyorsunuz ve seçtiğiniz DİL konusu, bizim en önemli sorunlarımızdan.
Bu nedenle sizi kutluyorum. Sayın B. ÖZBEK'te bu konuda epey mücadele
veriyor.
Doğru bir tespit yapmışsınız ÇERKES'ler,
bireysel olarak yaptıkları işlerde ÇOK başarılı olup her alanda önemli
işler başarıyor. Ancak, İŞ ÖRGÜTLENİP derlenip toparlanma aşamasına
geldiğinde maalesef aynı başarıyı göremiyoruz!
Bir tarafta eziklik hisseden İNSANlar genel
olarak böyle oluyorlar. Ancak bu sorunu da zamanla aşabileceğimize olan
inancım tamdır. (Tabii ki, organize olmak çok zor ve zahmetli bir
İŞ'tir. Zaman, hoşgörü ve sürekli mücadele ister.)
Öte yandan hepimizin zaman zaman içerisine
düştüğü önemli bir yanlışa işaret etmeliyim... Karşımızdaki insanların
yazdıkları konudaki ANA FİKİR yerine, eleştirmek için kenardan köşeden
bir şeyler çıkarıp, onlar üzerinden yorum yapıyoruz. Ve inanın
çoğunluklada ANA fikre hiç değinmiyoruz bile.
Yılmaz beyin yazısındaki ANA FİKİR, diasporada
yaşayan bizlerin (Tıpkı Yahudilerin yaptıkları gibi) birbirimize sarılıp
EKONOMİK ve SOSYAL alanda güçlenerek, atavatanımıza bu şekilde bir
destek sağlamak suretiyle mücadele verelim şeklinde özetlenebilir.
Kısaca dönüp orada mücadele yerine bulunulan yerde güçlü olup,
mücadeleyi buradan sürdürmek istiyor. Bir YÖNTEMdir, saygı duyarım, bu
görüşe katılıp katılmamak ise ayrı bir şeydir.
Düzenli ordular karşısında mücadele verenleri
ise yıllarca düşmanlarına KÖK söktürdükleri, ve asla teslim olmadıkları
içinde onları övüyor. (Bundan gurur duyduğu da anlaşılıyor)
Sanırım en iyi açıklamayı kendisi yapar.
Bendenizin görüş ve düşünceleri ise son derece
açık ve net.
Dönüş düşüncesine KARŞI değilim. Ancak
koşullarının oluşması gereğine de inanıyorum. Sözgelimi, insanlar hangi
IRK'tan olurlarsa olsunlar, yerleşmek için KENDİlerine ve AİLE
bireylerine İNSANCA yaşam koşulları sağlayabilecekleri ortamlar aramakta
ve oralara gitmektedirler. (Almanya, Fransa, İngiltere, USA vs.) Bunu
tek koşul olarak da koymuyorum, tabii ki diğer unsurlarda önemli, ancak
yaşam koşulları TÜM insanların istisnasız dikkat ettikleri bir
realitedir. Sonuç olarak yapmamız gereken çok fazla ödevimiz olduğunu
düşünüyorum.
Saygılarımla.
Baykaldı H.
18.11.2005
Değerli arkadaşlar,
Bu konunun karşılıklı zıtlaşmalara dönmesini
asla kabullenmiyorum. Yani birisi eline silahını almış bana ille de
döneceksin diyor, ötekisi ise hayır dönmeyeceksin yoksa vururum diyor.
Hangi güç bana dönmeye karar verdiysem durdurabilir veya hangi güç
kalmaya karar verdiysem gönderebilir.
Boşuna kafa yormayalım bu konuya. Çünkü
insanları hiç bir şeye zorlayamazsınız. Sadece gitsek iyi olur ya da
kalsak daha iyi olur zihniyetinin dışına çıkamayız. Kim kimin gitmesine
ya da kalmasına karışabilir söyler misiniz? Hadi gidelim diye çağrı
yapanlara önce siz buyurun diyorum, sonrada kalalım burada yaşantımızı
devam ettirelim diyenlere de o zaman asimilasyona karşı bir çare bulun
diyorum. Şunu da ilave etmek istiyorum, dönüş yapanlara herkesin büyük
bir saygı ve hayranlılık duyması gerekir. Çünkü işini, çevreni,
arkadaşlarını, her şeyini bırakıp anavatanda olsa bilmediğin bir yere
yerleşmek büyük bir cesaret ister. Bu yüzden sizi kutluyor bir gün
umarım çoğumuza oralara yerleşme imkanı ve cesareti verir Allah.
Saygılar.
Talebe
18.11.2005
Selamlar,
Dönüş konusunu gündemde tutmaya devam edeyim.
:-))
Ah az daha unutuyordum: Kaya'ya "Kaya", Elif'e
"Elif" diye hitap ederken Necdet Hatam'a "Necdet ağabey" diye hitap
etmem yanlış anlaşılmasın. Herkese saygım var ama arkadaşlar arasında,
"yoldaşlar" arasında "siz"li "biz"li veya "bay"lı "bayan"lı konuşmalara
gerek olmadığını düşünüyorum.
Kiminizden genç, kiminizden de yaşlıyım ama
herkesin bana ismimle (takma ismimle :-) ) seslenmesi, saygısızlık
yapmadıkça, beni sevindirir.
Necdet Hatam'a "Necdet ağabey" diyorum ama
benden daha yaşlı veya genç olduğu için değil. Benden daha bilgili,
deneyimli, düşüncesi ve pratiği ile daha tutarlı olduğu için! Tam da
benim kafamdaki "Thamade" tanımına uygun bir insan olduğu için...
Bülent, kısa ama özlü ve doğru yazıyor: Dönmek
istemeyenlerin de garantisi dönenler olacaktır. Aslında bu dönme
kelimesini pek sevmiyorum ama... Hani özellikle Türkiye'deki sol gruplar
arasında neredeyse "ihanetçi" anlamında kullanıldığı için! Belki de bu
kelime dünyada ilk defa böylesi bir pozitif anlam yükleniyor. :-))
Necdet ağabey, bir önceki çağrımla bu kadar
işinin arasında sana bir yük de ben yükledim herhalde. Kusura bakma.
Çağrım aslında "dönüşçü"lere.
Her birimiz bir "manifesto" da veya "Yol
Haritası”nda açılması gereken veya netleştirilmesi gereken (aslında
bunların hiçbiri yeni şeyler değil biliyorum. Belki de onlarca yüzlerce
kez konuşuldu, yazıldı-çizildi ama tüm bunlar bütünlüklü olarak bir
araya getirildiğinde işlevi farklı olacaktır) başlıklardan birini
üstlenelim, araştıralım ve yazıp burada tartışmaya açalım. Son şeklini
verdikten sonra bizim "Yol Haritamız" olsun.
Sonra aynı şeyleri söyleyen insanlar olarak
bir toplantı düzenleriz. Tanışır görev dağılımı yaparız. Dünyanın dört
bir tarafına dağılır dağa-taşa, kurda-kuşa "Yol Haritamız”ı anlatırız.
Kitapçık haline getirir en ücra köşelere ulaştırırız. Tüm ilgili kurum
ve kuruluşlarla tek bir elden, tek bir yürekten ilişkiye gireriz...
Kafkasya'ya dönüş idealist insanların ama
ancak böylesi organize bir gücün başarabileceği bir iştir. Ancak böylesi
organize bir güç Kafkasya’nın olanaklarını, ihtiyaçlarını daha iyi görür
ve dönüşü bu ihtiyaç ve olanaklar çerçevesinde örgütler. Ancak böylesi
bir örgütlenme yapılacak yardımların optimal bir şekilde, en gerekli ve
öncelikli alanlarda kullanılmasını sağlar. Kafkasya’nın ekonomik
haritasını çıkarır, iş alanlarını ve gerekli insan profilini belirler.
Gerekirse anavatanda gerekli yasal düzenlemelerin yapılması sağlar,
ister. Bu şekilde olursa dönecek insanlar da, neye nereden başlayacağını
bilemez duruma düşmezler, "hayal kırıklıkları" en aza indirgenir...
Biraz fazla mı hayal kuruyorum acaba?
Saygılarımla.
Yagerey
18.11.2005
Maf,
Bana göre sorun ve çözümü aşağıdaki şu
cümlelerinizde yatıyor.
"Kafkasya'ya dönüş idealist insanların ama
ancak böylesi organize bir gücün başarabileceği bir iştir. Ancak böylesi
organize bir güç Kafkasya’nın olanaklarını, ihtiyaçlarını daha iyi görür
ve dönüşü bu ihtiyaç ve olanaklar çerçevesinde örgütler.
Ancak böylesi bir örgütlenme yapılacak
yardımların optimal bir şekilde, en gerekli ve öncelikli alanlarda
kullanılmasını sağlar. Kafkasya’nın ekonomik haritasını çıkarır, iş
alanlarını ve gerekli insan profilini belirler.
Gerekirse anavatanda gerekli yasal
düzenlemelerin yapılması sağlar, ister. Bu şekilde olursa dönecek
insanlar da, neye nereden başlayacağını bilemez duruma düşmezler, "hayal
kırıklıkları" en aza indirgenir..."
Biraz fazla mı hayal kuruyorum acaba?
Bence kesinlikle hayal değil olması
gerekenlerdir. Gerçekten büyük bir iletişimsizlik var. Kusura bakılmasın
ama bu konuda sırf dernekler yeterli değil ve dünyanın emeği de harcansa
yeterli olmayacaktır.
Önce Kafkasya'nın ihtiyaçları çok net tespit
edilmeli, kimi ne bekliyor, kim ne yapabilir, kimlerin gitmesi oraya
artı değer kazandırır bunları çok iyi cevaplamak lazım. Bunun içinde çok
detaylı çalışabilecek bir ekip lazım.
Wupsou
Necdet Hatam
19.11.2005
Değerli Arkadaşlar,
Altmışlı yılların sonlarından beri anavatanla
sıkı denebilecek ilişkilerim var. Doksan ikiden beri de Anavatanda
yaşıyorum. Bir başka sayfada yeğenlerimin bile beni adımla çağırmalarını
yadırgamadığı yazmıştım. Yani en genciniz de bana abisiz,
seslenebilirsiniz.
Tüm eleştirilerinizi aynı ciddiyetle
değerlendirdiğimi bilmenizi istiyorum. Ancak daha hızlı ve sağlıklı yol
alabilmemiz için, diasporamızın yaptığı tüm hatalara kaynaklık eden bir
anlayışı düzeltmemiz, bir eksikliği gidermemiz gerektiğini düşünüyorum.
Diasporanın durumunu iyi analiz edebilirseniz,
yanlış anlayışın ne olduğunu siz de göreceksiniz: Çeşitli dernek
çalışmalarına, çıkartılan dergilerde, internet sitelerinde,
platformlarda yazılanlara bakıldığında görülen şu.
Zaman zaman Kafkasya'nın sözü edilse de çoğu
yazının içeriği Kafkasyasız bir Kafkasya'nın amaçlandığı izlenimi
veriyor. Dahası sorunun çözümünü anavatanda düşünenler bile politika
üretirlerken, anavatandakiler ne der, bugünlere kadar vatan bekçiliğini
yapanların politik yaklaşımı ne olabilir, bilgi ve deneyimlerimizi nasıl
bir araya getirir halk yararına olan politikayı nasıl belirleriz gibi
bir kaygı taşımıyorlar.
Hep verdiğim örnekle, sebep ne olursa olsun
köyünden uzak düşmüş bir aile ferdinin, emekliliğinde bile dönmeyeceği
köyündeki evinin düzenini, evde oturan kardeşine sormadan, onun
görüşünü, olurunu almadan düzenlemeye kalkması gibi bir şey. Bu
elbetteki önce ahlaki değil. İkinci olarak da başarı şansı hiç yok.
Ben bu yaklaşımın bilebildiğimiz ulusal
siyasal hareketlerle, bizim siyasal hareketimizin hiç benzeşmediğinin
farkında olunmamasına bağlıyorum. Örneğin bir Yahudi hareket, Kürt
hareketi, Filistin hareketi...
Tüm bunlarda öncelik örgütlerdedir. Devlet
kurmayı amaçlayan örgütlerdedir. Başarılı olan hareketlerde devleti
kuran örgüt olduğu için devlet yetkililerini seçen de bu örgüttür.
İsrail için bunu hemen örnekleyemeyeceksek de Kürt hareketinde çok açık
olarak gördüğümüz gibi Irak'taki iki Kürt örgütünün liderlerinden biri
Irak Cumhurbaşkanlığına, diğeri de Kürt bölgesi başkanlığına
seçilmişlerdir. Ve bu bölgede daha çok uzun yıllar siyasal erk
örgütlerin elinde olacaktır. Seçilecekleri, örgüt belirleyecektir.
Bizim öyle bir örgüt kurma şansımız da yok,
bizim için böyle bir örgütün gerekliliği de yok. Dahası böyle bir amaçla
kurulmuş örgütün başarı şansı da yok.
Biraz açalım. Bizim harekette, kimilerinin
düşlediği anlamda örgüt kurulamadan Rusya Federasyonu üyesi Adige
cumhuriyetlerimiz ve şimdilik tanınmamış olsa da Bağımsız Abhazya
Cumhuriyeti'miz var. Kimileri muhtarlık da dese, kimileri belediye de
dese, ya da olduğu gibi Rusya Federasyonu üyesi Cumhuriyetler oldukları
kabul edilse de hazır örgütler.
Yasal olarak vergi toplayabilen, bu vergileri
ulusal sorunların çözümünde kullanabilen, dahası kimi ulusal sorunların
çözümünde Federasyonun yardımını alan örgütler. Hemen iki örnek vereyim.
İlk Dünya Adıghe Müzik Festivali'nin giderleri
Federasyonca karşılanmıştır. Kosova Adıghelerinin anavatana
getirilmesinde Federasyonun parasal ancak ondan daha önemli politik
katkıları olmuştur. Dahası Federasyonun bu tavrı olmasaydı bu dönüş
gerçekleşmezdi. Çerkesleri yurdundan eden Çarlık Rusya'sının bayrağını
bayrak edinmiş, devlet armasını arma seçmiş Rusya Federasyonu Hükümeti
konuyu gündemine almış sorunun çözümünü görüşmüş ve ilgili bakanlarını
görevlendirmiştir.
Özetle söylemek istediğim var olan devlet
yapılarımıza, ve devletlerimizin üyesi bulunduğu Rusya Federasyonu'na
karşı hiçbir muhaceret örgütünün başarı şansının olmadığıdır.
Böyle yanlış bir anlayış mutlaka edinilmesi
gerekli bilgilere de maalesef kulakları tıkamakta güzel gelişmelerden
hiç haberdar olunmamakta ya da bu çok önemli gelişmeler yeterince
önemsenmemektedir.
Bu konuda Abhazya konusu yeterli örnektir
sanıyorum. Bana göre Diaspora Abazalarının sorunu o denli çözülmüştür ki
Abaza dernekleri bile artık zorunlu değildir (dikkat gerekli değil
demiyorum, zorunlu değildir diyorum). ya da derneklerin tek görevi,
birincil görevi irtibat bürosu gibi çalışmak olmalıdır. Çünkü Abhazya
Cumhuriyeti, diasporasının Abhazya'ya dönüşünü devlet politikası olarak
benimsemiştir.
Nerede olursa olsun her Abaza'nın vatandaş
saydığı yasayı parlamentosunda kabul etmiştir.
Birkaç yıldır faaliyet gösteren Devlet Dönüş
vakfı kurmuştur. Abhazya'da maaş alan herkesin maaşının yüzde ikisi bu
vakfın kasasına gitmektedir. Yarın öbür gün bu vergilerden pay ayırmaya,
devlet bütçesinden pay ayırmaya gidecektir. Pratik ilerledikçe gerekli
yasal düzenlemeler de yapılacaktır.
Şimdi sorarım size bu gelişmelerin yazıldığı
sitede genç arkadaşlarımızın anavatanda yasal düzenlemeler yapmaktan söz
etmesine gerek var mı. Olsa olsa bunlardan nasıl yararlanılacağı ve
nasıl geliştirileceği tartışılabilir.
Sakın her Abaza'nın pılını pırtısını toplayıp
hemen dönmesinin zorunlu olduğunu söylediğimi sanmayın. Kendi özelinde
ne zaman döneceğini kendisi bilecektir. Ancak bu dönüş oluşuncaya kadar,
eğer samimi ise bu programa mutlaka katkıda bulunmak zorundadır. Zaten
bir Abaza eğer saygınlığını korumak istiyorsa bunu yapması gerektiğini,
devlet politikasına katkıda bulunmadığı zaman devletin gözünde
saygınlığını yitireceğini hemen kavrayacaktır.
Derneklerin zorunlu olmadığını söylemiştim.
Buna takılanlar olmasın diye açıklayım. ABD bu yıl 55.000 kişiye oturma
izni verecek, süresini tamamlayanlar vatandaş olacaklardır. ABD bu
adayların hiçbirini dernekler aracılığı ile bulmamakta bunun için o ünlü
STK’lara ihtiyaç duymamaktadır. Şartlarını belirlemekte Kanada örneğinde
olduğu gibi başvuruları kendine göre değerlendirmekte uygun olanlara
buyur demektedir.
Şimdi sorarım size Amerika vatandaşı olmayı
düşleyen biri, yada Amerika'ya dönüşü sağlamayı amaç edindiğini söyleyen
bir STK. ABD'nin Irak'taki uygulamalarını eleştirebilir mi? Eleştiren,
yazan, çizen, ABD karşıtı eylemlere katılanların seçilme şansı olabilir
mi? Elbetteki hayır.
Bunu bilebilmek için de çok bilgiye gerek
olduğunu sanmıyorum. Bu sonuca ulaşmak için İç güdünün bile yeterli
olduğu inancındayım. Bir ülke kendisine küfreden, ülkeyi karıştırma
ihtimali olan birine niye oturma izni, vatandaşlık versin. İnanın tarihi
haklılık bile bunu sağlamaya yetmez.
Daha anlatılacak epeyce şey var. Onları da
sonraki yazılara bırakalım.
Ama sevgili talebe ve ilgilenenlere iki bin
yıllarından beri en az üzerinde tartışılacak manifesto taslağının
bulunduğunu, çeşitli platformlarda yayınlandığını, DÇB 2003 kongresinin
de küçük değişikliklere bunu kabul ettiğini söyleyebilirim. İsteyenlere
bu taslağın Adigey Adigecesini, İsteyenlere de KAbardey Adigecesini
gönderebilirim. Yada biraz zaman alacak ama dilenirse Latin alfabesi ile
de yayınlarız. Sitemizde bizlere yardımcı olur sanırım. Ne dersiniz?
Değerli Arkadaşlar, bakmayın arada
birilerinizi üzdüğüme sizleri ve sitemizi çok seviyorum. Sizlerle
geleceğe olan umudumun büyüdüğünü de bilmenizi istiyorum.
Kalın sağlıcakla...
Talebe
19.11.2005
Selamlar,
Cemal ağabeyim, herhalde kendimi tam ifade
edemedim. Necdet Hatam'ı da sadece "gıyabında" tanıyorum ama yıllardır
halkımız için mücadele ettiğini, anavatanımıza döndüğünü biliyorum.
Yazılarını okuyorum. Bilgili, deneyimli, tutarlı... Bu nedenle ağabey
(aslında ben Abi diyorum da, CC sürekli ağabey diye düzeltiyor:-) ) diye
hitap ediyorum.
Tanıyayım tanımayayım, onun kadar bilgili,
deneyimli ve tutarlı herkese aynı şekilde hitap ederim; hatta önlerinde
saygıyla eğilirim. Allah’ın yarattığı hiçbir kula saygısızlık etmem,
etmemeye çalışırım ama herkese "ağabey" diye hitap etmememi de mazur gör
lütfen!
"Siz"li "biz"li konuşmaları pek sevmiyorum.
Nasıl düşünüyorsam öyle konuşuyorum, nasıl konuşuyorsam da öyle
yazıyorum. Bana "sen" diye hitap edilmesini isterim ama isteyene de
"siz" diye hitap ederim. İnan kimseye saygısızlık etmek gibi bir
düşüncem yok ama ben dönüş konusunu, bunu öncelikli bir sorun olarak
görenlerle tartışmak istiyorum.
Bir önderliğimiz, örgütlenmemiz olmadıkça
faaliyetlerimizin somut kazanımlar haline dönüşmesi, kalıcı olması
mümkün değildir. Bu nedenle ortaya atılan tüm projeler gerçekte ikincil
öneme sahipler. İyidirler, güzeldirler, insanların yaşamlarına bir renk
katarlar ve belki yok olmayı geciktirirler ama hepsi o kadar!
Hepsinden önemlisi de bu tür projeler ve
faaliyetler kişilere bağımlı projeler ve faaliyetlerdir. Bu kişilerin
hevesleri biter veya şu-bu nedenle çekip giderlerse bu projeler de
ortada kalırlar. Daha da kötüsü bu faaliyetlere katılan genç, samimi
insanların hayal kırıklığına uğramalarına, küsüp gitmelerine neden
olurlar.
Bilgilenme, deneyim kazanma öylesine zorlaştı
ki, bir insanın kendi çabalarıyla doğruya ulaşabilmesi neredeyse mümkün
değil. Halbuki kolektif bir beyin hepimiz için bu süreci hızlandıracak,
yorulanların elinden tutup onları yeniden ayağa kaldıracak, tek tek
dereleri birleştirip ırmağa dönüştürecektir.
Arayış içerisinde olan o kadar çok insan var
ki ama kimse nereden başlayacağını bilmiyor?
Bize sakin derneklerimize sahip çıkın; gidin,
gelin demeyin. Dernekler bir umut vermiyor!
Vatandaşlık hakkımızı bile bize doğru dürüst
ulaştırmadılar. Hatta hala neden Çerkes Kültür Dernekleri vs. diye değil
de Kafkas Kültür Dernekleri adı altında faaliyet gösterdiklerini bile
anlamıyorum. Hiç mi yararları olmadı veya olmuyor? Oldu tabii, oluyor
da! Ancak misyonlarını tamamladılar. Daha doğrusu gelinen aşama daha
farklı örgütlenmeleri gerekli kılıyor. Derneklerimizin geleneksel
yapısı, onların böyle bir dönüşümü göstermelerinin önünde bir engel.
Dönüş tüm anavatanı ve diasporayı
kucaklayacak, her ikisine gereken önemi verecek, gücümüzü anavatanın
gelişmesi ve güçlenmesi yönünde örgütleyecek bağımsız ayrı bir
örgütlenme olarak ortaya çıkmalıdır. Anavatanın ihtiyaçlarını
belirlemeli, planlı- programlı bir dönüşü örgütlemelidir.
Saygılarımla.
Talebe
20.11.2005
Selamlar,
Gecenin bir vakti yorgun argın işten eve
geldim, bir şeyler atıştırdım ve PC'nin karşısına geçtim. Necdet
ağabeyin, Batıray ağabeyin yazılarını ve dünkü yazımı tekrar okudum.
Kendimi bir KKK derneğindeymişim gibi
hissettim. Hani kimi gençler "heyecanlı" çıkışlar yaparlar da daha
deneyimli insanlarımız onları yatıştırmaya çalışırlar, daha soğukkanlı
olmaya davet ederler ya...
Batıray ağabey, Almanya’nın Alman kökenlilerin
Almanya'ya dönüşünü örgütlemesi; bunu nasıl yaptığı bize nasıl örnek
olabilir ve ya biz bu örnekten nasıl yararlanabiliriz? Almanya gibi
güçlü olmayı mı bekleyelim ve ya Almanya kadar olanaklara? Bu mümkün mü?
Yok değilse biz bu örnekten nasıl yararlanabiliriz? Ne yapmalı?
Necdet ağabey, ABD'nin 45.000 göçmen kabul
etmesi, bunun şartları ile bizim anavatanımıza dönüşümüz arasındaki
paralellik nerede? ABD'ye göç etmek isteyenler oradaki daha iyi yaşam
koşulları, iş olanakları peşinde koşan "umuda yolcular". ABD kapısına
yığılan yüz binlerce göçmen adayından her yıl birkaç binine ülkeye giriş
yapma, vatandaşlığa geçiş yapma izni veriyor. Bunu yaparken ince eleyip,
sık dokuyor. Kendisine iş gücü olarak en yararlı olabilecekleri seçiyor.
Tıpkı eskiden Afrika’nın bir köşesinden topladığı siyahi kölelerin
ellerini ayaklarını, hatta dişlerini kontrol ettiği gibi her şeylerini
didik ediyor bu göçmen adaylarının. Yetmedi, Afganistan'a, Irak'a vs.ye
ABD vatandaşlığına layık olduğunu kanıtlaması için masum insanları
öldürmeye gönderiyor. ABD Anayasası'na mutlak sadakati şart koşuyor.
Böylece ülke içindeki politik dengeleri de kontrol altına alıyor.
Bizim anavatanımıza dönüşümüzle ABD'nin "Umuda
Yolcular"ı arasında dağlar kadar fark var herhalde...Yoksa, anavatanımız
da, ABD gibi, dönmek isteyenler arasında politik tercihlerine göre bir
seçme-eleme mi yapmalı? ABD bu uygulaması ile kurulu düzenini korumaya
çalışıyor, mümkünse muhalif olmasın istiyor. Biz de mi öyle yapalım
yani? Bizden farklı düşünenlere anavatanımızda yer olmasın mı? Böyle bir
vatan anavatan olabilir mi? Öyleyse insanlara dönün demenin,
dönmeyenlere kızmanın ne anlamı var? Eğer böyleyse çağrıyı biraz
düzeltmek lazım: "Diasporada yaşayan Çerkeslerden, anavatanımızdaki
kurulu statükoyu benimseyenler, buna muhalif etmeyecek olanlar
anavatanlarına dönebilirler" diye mesela... Peki bugünkü statükonun,
izlenen politikaların bizim için en hayırlısı olduğuna kim karar
veriyor? Elbette bugünün koşullarında buna anavatan karar verecek ve
bizim böylesi siyasi karar alma süreçlerine bugün için katılmamız mümkün
değil. Ancak farklı düşünenleri, farklı düşündükleri için anavatanlarına
sokmayalım mı? ABD örneği biraz kafamı karıştırdı!
Doğru; bizim durumumuz ne Almanların, ne
Yahudilerin ne de Filistinlilerin durumuna benziyor. Zaten oluşturulacak
örgütleme de devletleşmeyi değil, anavatanı desteklemeyi ve
güçlendirmeyi kendisine hedef almalı, dönüşü daha sağlıklı;
planlı-programlı örgütlemeli.
Diaspora mı anavatan mı ikilemine düşmemeli.
Dıştan gelebilecek tehlikelere karşı kayıtsız şartsız anavatanı
savunmayı kendisine görev edinecek ama anavatanın bir irtibat bürosu
veya konsolosluğu düzeyine indirgenmeyecek demokratik bir örgütlenme.
Gerektiğinde anavatan üzerinde belli bir etkinliği olabilmeli. Diaspora
anavatanımız için çok gerekli binlerce olanağa, insan kaynağına sahip.
Bunların aktarılması, bilgi alışverişi vs. böylesi bir örgütlenme ile
daha hızlı olur, bir çok olanağın çarçur edilmesinin önüne geçilir.
Arayış içerisinde olan insanların önüne somut görevler koyar...
Saygılarımla ve iyi geceler. (Eğer hemen
yatağa girmezsem yarın işyerinde uyuklayan bir şefleri olacak iş
arkadaşlarımın. :-) )
Cemal Atik
21.11.2005
Sayın Talebe,
Derneğe gitmeyeceksiniz, dernekçiliği sorunun
çözümü için uygun bulmayacaksınız.
Toplum içerisinde ne gibi bir yönlendirmeniz
ve çalışmalarınız var bilmiyorum, sonrada klavyenin başında oturup
herkese ahkam keseceksiniz!
Ohh ne güzel, bunu herkes yapıyor ve yapar da.
Şimdiye kadar ne yaptınız, ne ürettiniz, hangi
soruna merhem oldunuz, hangi işin ucundan tuttunuz, hangi önemli olay ya
da işte taşın altına el koydunuz? Bunlara cevap verir misiniz?
Sonra şu Çerkes derneği olsun isteğiniz var
ya; buna bir anlamda katılıyorum. Çerkes değil, Adige derneği,
Adige-Abhaz derneği desek ya da dense mesela...
Peki bu düşünce için ne yaptınız? Kiminle
nerede, nasıl tartıştınız ve sonuca ulaştınız ya da sonuca ulaşabildiniz
mi? Bu düşüncenizi ne kadar savunabildiniz?
Tabi kolay bu şekilde yazmak ve eleştiri
yapmak. Kolay gelsin Talebe...
Talebe
21.11.2005
Sayın Atik,
Eleştirelin biraz ötesine geçen bir üslubunuz
var. Belki de sizin çok önemli gördüğünüz bir konuda farklı düşündüğüm:
Yani "takma ad" kullandığım içindir. Dostlar arasında olduğumuzu
düşünüyorum, bu nedenle üslubunuzu pek kafaya takmamaya çalışacağım.
(Zaten kızsam da bu sanal alemde kendi bilgisayarıma zarar vermekten
başka bir şey yapamam. :-))
Ben daha yeniyim aranızda, öğrenmeye
çalışıyorum. Bunu yaparken kendi inandıklarımı da söylüyorum. İnan ahkam
kesmek gibi bir niyetim yok. Vazgeçemeyeceğim hiçbir düşüncem veya
inancım yok. Yeter ki, birileri bunların yanlış olduğunu veya doğruları
göstersin. En akıllının ben olmadığımı da biliyorum.
Ama kim olduğumun inan, hele şu aşamada, önemi
yok. Arayış içerinde olan bir sürü insan var. Internet bize korkunç bir
olanak sunmuş ve bu site... Bu olanaktan yararlanarak bizim için hayati
öneme sahip konularda tartışmaya, görüş alış verişinde bulunmaya
çalışıyorum.
Dönüş konusunda yoğunlaşıyorum. Çünkü bugün en
acil sorunumuzun bu olduğuna inanıyorum. Bunun kadrolarının,
örgütlerinin yaratılması gerekir diye düşünüyorum. Diğer her çalışmanın,
önemlerini yadsımaksızın, bu eksende ele alınması gerekir diyorum. Çünkü
dünyanın en iyi halk dansları ekibini de kursak mesela, eğer bu ekip
gittiği; oyunlarımızı sergilediği yörelerde anavatanımızın
propagandasını yapmaz, insanlarımızın yüzünü anavatana döndürmezse
sorunumuzun çözümüne tam olarak hizmet edemeyecektir. Veya Dil Okulları
açmak: Bunlar da yararlı çalışmalar olarak anılacak ama güdük
kalacaklardır. Ulusal sorunumuzun çözümünün, her şeyin dönüşün
ihtiyaçlarına göre şekillenmesinden geçtiğine inanıyorum ve bunu
tartışıyorum. Bu düşünceye inanmamayayım mı bunu tartışmayayım mı?
Derneklerimizin yalnız dönüşçülere kapılarını
açma gibi bir lüksleri olamaz. Bu onların misyonunu aşar. Varolmaya,
çalışmalarına devam etsinler ama dönüş de kendisini örgütlesin diyorum.
Kişi olarak böylesi bir çalışmanın içerisinde
yer almaya hazırım diyorum. Yok eğer böyle bir çalışmanın bugün gerekli
olmadığını söylüyorsanız, sizinle de bu çerçevede tartışır, yanlış olan
konularda düşüncelerimi veya inançlarımı değiştirir ama benim gibi
düşünen insanları aramaya devam ederim. Bu niye yanlış olsun?
Dönüş düşüncesine inananlar 1980'lerin
başında, derneklerin kurulmasına yeniden izin verildiğinde önemli bir
fırsat yakalamışlardı. Ama bu fırsatı, o günün şartlarının da bunda bir
rolü oldu, kaçırdılar. Tarihin tekerleği geriye dönmez. Bu nedenle, yeni
oluşan şartlarda yeni oluşumları da gündeme getirmek gerekir diye
düşünüyorum. Benim kendi olanaklarımla görebildiklerim bunlar.
Göremediklerimi de sizden görmek istiyorum. En akıllı olanının ben
olmadığımı da biliyorum. Önümü açacak insanların peşinden gitmeye
hazırım. Elimi hangi taşın altına sokmam gerekiyorsa onun altına sokmaya
da...
İnsanlar bir yerlere gidip oradaki
faaliyetlere katılmadan önce o gittikleri yerleri gözlemlerler.
Yapılanların en azından o günkü birikimlerine, inançlarına uygun olup
olmadığına bakarlar. İkna olurlarsa katılırlar yok değilse katılmazlar.
Bu anlamda derneklerimiz bugün için beni ikna etmiyor.
Derneklerimizin isimlerinden başka kafamı
kurca yalan başka şeylerde var. Neden mesela insanlarımı bir çağrıyla
isimlerini değiştirmeye, gerçek Çerkesce isimlerini almaya
yönlendirmiyor? Neden tarih kitaplarından "Hain Çerkes Ethem" ibaresinin
kaldırılması için, sonuç alıcı, bir kampanya açmıyor. Neden
sorunlarımıza bu kadar pasif kalıyor?
Çeçenler Çerkes değildir, evet! Ama yıllarca
bu insanlarla aynı mekanları paylaştık. Kuzey Kafkasyalıyız dedik. Aynı
havayı soluduk. Savaş çıktı, bu defa Çeçenlerle aramızdaki farklara
vurgu yapmaya başladık, onların ne kadar Çerkes olmadığına. Yanı
başımızda, Çerkes olmasalar da Kuzey Kafkas halklarından biri ki, ben bu
halkla mesela "Kuzey Kafkas Halkları Federasyonu" gibi bir çatı altında
birlikte yasamak istiyorum, katlediliyor elimizden gelen sadece bu kadar
mı? Savaşın çıkmaması için elimizden geleni yapmamız gerekirdi, doğru
ama çıktıktan sonra yapılması gerekenler bu kadarla mı kalmalıydı? Hatta
izlenen politikaların Çeçenlerle aramızdaki mesafeyi daha da açtığına,
onarılması güç tahribatlar yaptığına inanıyorum. "Kuzey-Batı Kafkasya"
veya "Adige-Abhaz" kavramları, doğru da olsalar zamanlama açısından
yanlış bir dönemde öne çıkarıldılar. Tüm dünya birlik arayışı
içerindeyken...
Saygılarımla.
Talebe
23.11.2005
Selamlar,
Biliyorsunuz, yine işten geldim, bir şeyler
atıştırdım ve bilgisayarın karşısına geçtim. "Kavkaz", "Kafkas Vakfı" ve
"kafder" gibi sitelere göz attım. Fredrich-Ebert Vakfının Gürcistan ile
Kuzey Kafkas Cumhuriyetleri arasında arabuluculuğa soyunması ilginç.
Şimdi tekrar bizim sitemizdeyim!
Son mesajları okudum. Tsey Volkan, a-e
arkadaşların yazılarını okumak uykusuz kalmaya değiyor.:-)
Elif'in olumlu mesajı moral veriyor… Ama üslup
konusundaki duyarlılığım da devam ediyor!
Alıngan olduğum için değil, aslında biraz da
alınganım, ama daha çok bir insanın ne söylediği kadar bunu nasıl
söylediğinin de önemli olmasından. Üslubun, biçimin; "iç"in dışavurumu
olmasından. Dünyanın en güzel, en doğru düşüncelerinin dahi bunu
başkalarına anlatacak dillerde, hayata geçirecek ellerde son derece
çirkinleşebileceklerine inandığımdan...
Hele hele insanı, insanları ilgilendiren
konularda konuşuyorsak; bunların gelecekleri ile ilgili kafa yoruyorsak
çok daha dikkatli olmamız gerektiğini düşündüğümden. Gelecekte
kuracağımız toplumda insanlarla nasıl diyaloga gireceğimizin sırları
bugünkü üslubumuzda yatıyor. Eğer bugün karsımızdakine "falan feşmekan
teraneleri" ... dersek, yarın bizden farklı düşünen, bize sıkıntılarını
veya dileklerini anlatmaya gelenlere de aynısını söyleyeceğizdir. Hele
bir de "mevki" sahibiysek, yandım Allah!
Veya bizim için önemli olmayan bir şeyin bir
başkası için önemli olabileceğini görmeyeceğiz, bunu anlayamayacağız.
Herhangi bir konuda yapılanları eleştirenleri, önerilerde bulunanları
dinlemeyecek; onun nerede yanlış yaptığını ona anlatmak ve onu ikna
etmek yerine "ahkâm kesme" diyeceğiz...
Her neyse...
Kızmış, küsmüş falan değilim. Siteyi
terletmeyeyse hiç niyetim yok.Yoksa sayın Cemal Atik'e kim ahkam
kesecek?:-) Her köyde bir deli Dumrul'un olmasında yarar var.
Hepinize iyi geceler ve kalın sağlıcakla.
(Rüyanıza girerim inşallah:-))
Shalaxhue
23.11.2005
Sayın Talebe,
Dönüşün yeteri kadar olmasa da epeyce
tartışıldığı ortada. Konu başlıklarına bir bakın kaç dönüşe dair başlık
var ve ne kadar dolu dolu tartışıldığını göreceksiniz.
Eğer konuya dair somut teklifiniz varsa
buyurun sizi dinleyelim. Sorunuz varsa Orhan ve Necdet beyler gibi sizi
bilgilendirebilecek anavatanı ve dönüşü uygulayanlar var.
Başlanmamış işte yılan olduğuna dair sözünüzün
de soyut anlamı taşıdığını düşünmüyorum. Kaldı ki, dönüş bu forumun en
tartışmalı bölümlerinden biri. Silinen yazılar konuyu daraltsa da bir
bakın oraya.
Yanıtımı ilginç ama düzeysiz bulmanız sizi
ilgilendirir. Ne dediğimi de ya da ne demek istediğimi de anlamamış
olabilirsiniz. Bu durum bence de çok ilginç.
Sayın Elif,
Stalin’in takdir ettiğiniz başka politikaları
varsa lütfen onları da bilelim. Stalin cehaleti yok etti mi bilemem ama
cahil diye nitelemese de milyonları yok ettiği sabit değil mi?
Sayın Talebe,
Nickinize atfen şunu söyleyebilirim. Neyi
talep ettiğinizi daha sarih biçimde vaz buyurursanız, siz zatı alileri
daha iyi anlaşılacaktır.
Saygılarımla...
a-e
23.11.2005
Sayın Shalaxhue.
Dikkat; bu tartışmaya boş sayfa ile katılmak
uygundur.
Tartışmaya katılanların hiç birinin beyni
tabula rasa değil.
İki cümlede size ait ve bu durumda, ben ne
yapacağımı şaşırdım doğrusu, bomboş bir beyinle boş bir levhayla
tartışmaya nasıl katılabilirim diye düşünürken ikinci cümlenizle tam
olarak şaşırdım.
Yani sizde hiç kimsenin tabula rasa olmadığını
biliyorsunuz, bildiğiniz halde boş bir bebek beyniyle herkesin
tartışmaya katılmasını uygun görüyorsunuz. Nasıl olacak bu anlamış
değilim.
İki cümlenizin arasındaki çelişki içinde
kaybolmamak mümkün mü?
Asıl meselenin var olmak olduğunu demişsiniz,
zaten yapılan tartışmaların amacı da, bu var olmayı korumak adınadır.
Fikirsel bir alt yapı için düşüncenin
gelişmesi gerekir, gelişen düşüncede, ancak karşısındaki diğer
beyinlerle iletişimle hayat bulur, dolayısıyla tartışmak gerek.
Dünyada ki, 25 milyonu aşkın Yahudi’nin, yok
olma korkusu olmadığını demişsiniz, bende tam aksini diyor; Yahudilerin,
dünyadaki bir çok şeyde söz sahibi olmalarını yok olma korkularına
bağlıyorum. 4 milyon, Yahudi’nin anavatanda yaşadığını diyerek yine
yanılmışsınız, 4 milyon değil, dünyanın en ücra köşesindeki bir tek
Yahudi bile anavatanıyla yaşar, her şeyi vatani ve milleti için yapar.
25 milyonu da inanın ki anavatanıyla yaşıyordur.
Yoksa onları, yok etmek için sabırsızlıkla
bekleyen 350 milyonluk Arapların verdiği korkuyla, bu kadar kendilerini
savunmak ihtiyacını duyup da güçlü olmazlardı.
Dönecek olan insanlara kapıları açmışsınız,
bahaneleri olsun, olmasın insanların bu konuyu tartışmaları ve bir
noktadan sonra dediğiniz bahaneleri yavaş yavaş gidermeleri, insanların
içlerindeki kuşkuları, bilinmezleri, acabaları yok etmeleri, ancak
konuşularak olur ki, bir tek bu sitede değil, her yerde bunların
konuşulması gerekir diye düşünüyorum.
Dönüşte dönenleri sadece dinlerim demişsiniz,
dönmeyenler dönenleri dinlemeliler doğrudur, haklısınız bu konuda ama
dönenlerinde, dönmekte tereddüt edenleri dinlemeleri gerekmiyor mu?
Ayrıca sizin açtığınız kapıları bakalım
devletler açmış mı? Sizde bilirsiniz ki, kitlesel göçler siyasal
hareketlenmelere neden olur, her şey düşündüğünüz gibi değil, ha deyince
bir milleti yerinden kaldırıp bir yerden bir yere taşıyamazsınız,
taşıdığınızda çevrenizdekiler ne oluyor der, hatta yanında
yaşadıklarınız bile hop ne yapıyorsun diye sormaya başlarlar, herkes
çıkarlarına göre siyasal hareketlere izin verir.
Çerkeslere, babalık yapmış ülkelerin başında
gelen, hoş bunu da hayrına yapmadığını biliyoruz ama bir çok Çerkes’in
hayrına babalık yaptığını düşündüğünden dolayı bende öyle yorumluyorum.
Türkiye, bir defada büyük bir kitlenin, kalkıp göç etmesine, dengelerin
değişmesinde kendi çıkarını düşünmeden, asla izin vermez. Geçmişte böyle
bir göç olmuş zaten.Dikkat ederseniz çıkarları doğrultusunda
kullanmıştır bu tür göçleri ülkeler.
Kişilerin tek, tük gidip yerleşmesi, büyük
sorun olmaz ama büyük bir kitlenin dönüşü sorunlar yaratır. Bu nedenle
burada geri dönüş için kişilerin dönüşlerinden daha ziyade kitlesel
dönüşlerin nasıl mümkün olacağıdır, yani ülkeler arasındaki anlaşmalarla
bu kapıların Çerkes halkına en yararlı şekilde ne kadar açılacağını
düşünmektir sorun.
Siyasal çalışmalar olmadığı sürece ne
dönenler, ne de dönecekler veya dönmeyenler, sağlam temelli bir düşünce
üstüne geleceklerini inşa edemeyeceklerdir.
Dönen değerli insanlara saygımız vardır. Fakat
siyasal örgütlenme olmadıkça ve bir devletin desteğini almadıkça ve o
devletin verdiği desteğin arkasında halklar durmadıkça, her şey çok daha
zor. Milyonları yok eden Stalin gibi, milyonları yok eden daha bir çok
düşünce sahibini tarihte bulabiliriz ve dilerseniz Stalin’den değil
de,ta en baştan öğrenelim dünya henüz mavi bir misketken ve kimse daha
eline almamışken...
Ve Tanrı misketle oynayacak insanlar
yaratmamışken daha...
Ayrıca sayın Talebe’nin rumuzundan talep eden
değil Talebe yani öğrenci; öğrenmek isteyen anlamını çıkarıyoruz.
Talebenin talebi öğrenmek üstüne olur sanırım...
Öğrenmek için tabula rasa olmak gerekiyorsa...
Hiç birimiz tabula rasa değiliz ki...
Saygılar.
Yegerey
23.11.2005
Maf Talebe,
Bu başlıkta yer alan yazıların hepsini ilgi
ile okuyorum. Sizi yürekten kutluyorum. Değindiğiniz çok güzel noktalar
var. Yazılarınızı okuyup kendimce elli çeşit düşünceler oluşturuyorum
kafamda.
Sizden ricam vazgeçmeyin. Bir çok geri
dönüşler öyle veya böyle olacak. Bunu isteyenler çok sayıda. Fakat
gidilecek yeri bilmek, ne ile karşılaşacağını bilmek önemli. Dönmeyi
düşünenlere yol haritası lazım, yol haritası. İşte bunu anlatamıyoruz.
Asıl derdimiz bu bizim.
Bunların üstesinden önce hayaller kurup sonra
faaliyet başlatmak ile gelebiliriz. Susmayın.
Saygılar.
Elif
23.11.2005
Maf Şhalaxhue,
Talebeden somut teklifler isteyeceğinize siz
neden yapmıyorsunuz önerdiğiniz şeyi-ki talebede somutlaşma adına çaba
veriyor. Bunu neden yok sayıp çok bilmişlik yapıyorsunuz? Anavatana
dönüş yapan iki kişiyi örnek gösterip bu konuyu kapatalım demenin
mantığı nedir? Dönüş yapmayan, yapamayan onca insanı yok mu sayalım?
Dönenlerde hala bizler için bir şeyler yapmak adına buradalar, siz ne
için buradasınız?
Ayrıca J.Stalin'nin politikalarını size
anlatırsam siz şimdi boş sayfayla katılmak zorunda kalırsınız. O yüzden
şu sözüyle yetinelim. Eğer insan koşullar tarafından
biçimlendiriliyorsa, o zaman koşullar, insanca biçimlendirilmelidir.
Talebe'nin fikrine yakın bir düşünce değil mi?
Dönüş için mantıklı ve sağlıklı yol aramak belirlemek ve düzgün bir
manifesto çıkarmak ve o yönde biçimlenmek. Şimdi kesin siz bunu da
beğenmemişsinizdir.
Sevgiyle.
Talebe
24.11.2005
Selamlar,
İşten geldim... (Gerisini biliyorsunuz artık.
:-))
Sevgili Elif'in, sayın Yegerey'in ve a-e'nin
"gece yarısı düşünceleri" gibi başlıklar halinde yazmış olsam da beni
anlamış olmalarına sevindim. Umutlandım, cesaretlendim! Artık uyumaya
bile gerek görmüyorum. :-)
Tekrar etmekte yarar var: Sayın a-e'nin de
değindiği gibi Talebe rumuzunu kendime uygun görmemin nedeni, öncelikle
öğrenmek istemem. Düşünce alışverişinde bulunmak, sizlerle tartışmak,
bilmediklerimi sizlerden öğrenmek, yanlış bildiklerimi ise sizlerden
öğreneceklerimle düzeltmek istiyorum. Ama öğrendiklerimin kuru birer
bilgi olarak kalmalarını da istemiyorum veya beyin jimnastiği yapmak...
Bilgimin ancak önümü aydınlatırsa, pratiğime: yapacaklarıma hizmet
ederse bir anlamı olabileceğine inanıyorum. Bu nedenle her şeyi en ince
ayrıntısına varıncaya kadar tartışmak, somut; elle tutulur - gözle
görülür, ama aynı zamanda pratik adımlar atabilmemize yararlı hale
getirmek istiyorum. Bu nedenle yardımınıza ihtiyacım var. Bu nedenle
yazıyorum...Eğer buna talep denecekse, talebim bu!
Bugün işte bir yandan çalışırken bir yandan da
konuyu düşünmeye devam ettim.
Aslında yapılması gereken o kadar çok iş var
ki. Bunların çoğu da şu veya bu biçimde yapılıyor. Ama dağınık ve
birbirinden kopuk. Üzerinde onca emek harcanan bu işer işlevlerini
göremeden bir yerlerde kaybolup gidiyor. Ancak bu işler bir merkezden
yönlendirilebilseler veya bir merkezde toplanabilseler çok daha yararlı
olabilirler.
(Bu arada ve özellikle atasözlerimizle ilgili
sayfayı okuyunca dikkatimi çekti. Bir arkadaşımız bu atasözlerimizi
kaybolmamaları için derleyip toparlamayı önerdiğinde Orhan ağabey, bunun
Yasin bey tarafından yapılmış olduğunu söylüyor. Sayın CC yöneticileri
bir arşiv veya "kütüphane" çalışması başlatsa, bizle ilgili her şeyi bu
"kütüphane"de toplasa hiç de fena olmazdı herhalde. Bildiğim kadarıyla
Batıray ağabeyin kitap haline getirilmiş böyle bir, -daha doğrusu-
benzer bir çalışması var. Bunu bizim gibi sanal alem hastalarının:-)
hizmetine sunmak hiç de fena olmazdı herhalde. Önerim bu ise gönüllü
olabilecek arkadaşlarımızın CC yöneticileriyle ilişkiye girmeleri. Bir
yandan kendileri bu bilgileri derleyip toparlarken, diğer yandan
kendilerine ulaştıracağımız bilgileri "kütüphane"ye kaydederler. Sonunda
iyi bir kaynakçamız olabilir!)
Ulus-devletler çağında yaşıyoruz ve
devletlerini kuramayan ulusların gelecek şansı yok. Bir ulusal azınlık
veya azınlık milliyet belki birkaç yıl, hadi diyelim ki birkaç on yıl
daha yaşayabilir ama sonunda yok olmaya mahkumdur. Hakim ulus ulusal
azınlıkları -ki bizim uluslaşma sürecimiz kesintiye uğradığından ulusal
azınlık olarak bile anılamayız- yutar. Siz bunun adını ister
entegrasyon, ister asimilasyon isterseniz de kültürleme-kültürleşme
koyun. Sonuçta ulusal azınlıklar, azınlık milliyetler veya etnik
milliyetler erirler, yok olurlar.
Yaşadığımız ülkelere bakın. Bugünkü durumumuz
elli yıl öncesine göre daha mi iyi? Mısır’da zamanında "Atla gelmeyene
ben kızımı vermem" denirmiş. Bugün ne at kaldı ne de Çerkes!
Suriye farklı mi veya Ürdün? Bir sürü hakları
olmasına rağmen. Keza Türkiye'deki durumumuz. Kimse hayal kurmasın.
Okullarımızı açmamıza izin verseler dahi bu okulları doldurabileceğimizi
düşünüyor musunuz? İşte Kürtler açtı ne oldu, şimdi kapatıyorlar. Çünkü
ilgi yok. Ben ekonomik yaşamımı, ilişkilerimi sürdüremeyeceğim, bu
alanda kullanamayacağım bir dili niye öğreneyim(!)? Öğrenenler
çıkacaktır elbette ama belirleyici olan bu bireysel çabalar değildir.
Yanlış anlaşılmasın, okulumuz da olsun; gazetemiz ve hatta
televizyonumuz da. Bunların yararları da olacaktır. Ama yaraya merhem
olamayacaklardır, Yok oluşu belki geciktirecek ama durduramayacaklardır.
Şu anda yaşadığımız ülkelerde Çerkes olarak
varlığımızı devam ettirebileceğimize inansak bile, şu veya bu hakların
alınmasıyla, başka bir acil sorunumuz var: Anavatanımız.
Oradaki insanlar yıllardır bir sürü soruna
direndiler ve bugün biz bir anavatanımız var diyorsak bunu onlara
borçluyuz. Ancak bu anavatanımızı desteklememiz, güçlendirmemiz gerekmez
mi? Geleceğimizin garantisi bu anavatanımız değil mi? Veya tersinden
söylersek anavatanımızın da garantisi, bir ölçüde, güçlü bir diaspora
değil mi? Yahudiler örneğinde a-e arkadaşın söylediği gibi, güçlü ve
örgütlü Yahudi diaspora sinin desteği olmasaydı, olmazsa; Yahudilerin
çıkarlarıyla kimi büyük devletlerin çıkarları örtüşmeseydi, örtüşmese
İsrail devletinin yaşama şansı var mıydı, var mı?
Sürecin kime nasıl bir görev yükleyeceğini
bugünden söyleyebilmek mümkün değil ama güçlü-örgütlü bir diasporayla
kazanan yine anavatanımız, güçlü bir anavatan ile kazanan ise biz
olacağız.
"Arkası Yarın"
Kalın sağlıcakla…
Necdet Hatam
24.11.2005
Sevgili Talebe,
Hem kendinize "talebe" adını vereceksiniz hem
de hem de bu sitede yazdığınız bize göre birçok çelişkiyi de
içeren birkaç yazıda anlaşılmadınız, seslendikleriniz sizi anlayamadılar
diye, sizin onları anlamamış olabileceğinizi bile düşünmeden 22
Aralık 2005 tarihli şu mesajı geçeceksiniz.
"Selamlar, Ben yine fazla hayal kurdum
herhalde... Böyle "ilginç" yanıtlar almayı değil, daha düzeyli düşünce
alışverişi yapmayı ummuştum. Boşuna dememiş atalarımız "Vuef miuiblem
ble xes!" diye. Başlamaktan korkmasak yapabileceğimiz o kadar çok şey
var ki... Kalın sağlıcakla"
Bugün dünyadaki Müslüman sayısına bakın.
Hazreti Muhammed'in İslamiyet’i on üç yıl boyunca ancak gizli
yayabildiğini düşünürseniz, sizin hemen anlaşılmayı beklemek çok
iyimserlik olmaz mı? Peki yaşam boyu aynı şarkıyı söylediği halde
derdini anlatamayanlar ne yapmalı sence. Sizin talebelik anlayışınız
zaten bildiğinize inandığınız dersleri, sizin bildiğiniz şekliyle
anlatmayanları öğretmen saymıyor, anlattıklarını da düzeysiz
sayıyor olsa gerek.
Halbuki ben yazılarınızı okuyunca
gerçekten çok sevinmiştim. Sevinmemem de mümkün değildi. Çünkü yazıların
kimi bölümlerini okurken kendi yazılarımı, ben yaştaki dönüşçülerin eski
yazılarını okuyormuşum gibi gelmişti:
"Anavatanımıza dönmeli miyiz?" tartışmasına
gelince: Anavatan dışında yaşayan Çerkesler bugün veya yarın,
önünde-sonunda asimile olacaklardır. Birilerinin bizi baskıyla, zorla,
yasaklarla; şu veya bu nedenle asimile etmesi gerekmiyor, biz diasporada
yaşayan Çerkesler doğal yollardan da olsa asimile olmaya mahkumuz.
Bu nedenle, "dönmeli miyiz, dönmemeli miyiz"i
değil; "nasıl dönmeli"yi, "bunu nasıl örgütlemeli"yizi tartışmanın daha
doğru olduğunu düşünüyorum. Dünyanın neresinde yaşarsa yaşasın, kararı
ne olursa olsun her Çerkes'in bizim için kaybedilmemesi gereken bir
değer olduğunu unutmadan!
Ama samimi olanlarımızın: Dönüşçü ve ya
Kalışçı, "şu"cu ve ya "bu"cu herkesin yapabileceği bir şeyler olduğuna
inanıyorum. Bu nedenle üslup konusunda duyarlıyım? Her konuda
konuşmanın, herkese bir cevap yazmanın ise gereksiz olduğuna inanıyorum.
Adını ne koyarsanız koyun; sorun "ulusal
sorun". Bu sorun'un çözümü için bir ulusal kurtuluş hareketi gerekiyor.
Örgütlenme biçimi, mücadele yöntemleri vs. her şey tartışılabilir ama
böyle bir ulusal kurtuluş hareketinin önderliksiz, örgütsüz;
plansız-programsız yürütülemeyeceği tartışılmaz!"
Sevgili Talebe,
Bütün bunlar bütünü ile katıldığım,
katılacağım görüşler. Ancak çalışma yapmayı düşündüğünüz konularda daha
önce nelerin yapıldığını araştırmamak, nereden nereye geldiğini
değerlendirmemek bilimsellikle bağdaşır mı? Yeterince bilgilenmeden,
konuya ilişkin daha önce söylenenler bir yana bu sayfalarda bile
söylenenleri yeterince anlamaya çalışmadan, yeterince irdelemeden,
«tartışmaların düzeyli olmadığı gerekçesi» ile "kalın sağlıcakla"
diyebilmek. Eh artık, çok çalışıp çırpındığınız, çok terlediğiniz, çok
uykusuz kaldığınız halde anlaşılmadığınıza göre. Halk için, vatan için
yapılması gerekeni yapmış olmanın huzuru ile köşenize de
çekilebilirsiniz. Hem bir çok arkadaş ta sizi haklı buldu. Sevgili
a-e’de "Hayaller karanlıklarla sarılmış gerçeklere ışık tutar" dedi
ikinci yazısında da daha belirgin şekilde haklı buldu ya. Özetle bak ne
kadar kolaymış sizler için ulusal sorunun çözümü konusunda çaba
göstermek?
Sevgili Talebe,
Geçmişi biraz kurcalasaydınız Abazaların ayrı
dernek kurmasının yenilerde değil yetmişli yıllarda gerçekleştiğini,
1991 de kurulan DÇB'nin de bir Adige-Abaza derneği olarak kurulduğunu,
daha ötesine genişleme programı da olmadığını, Kuzey Kafkasya'nın diğer
otokton halklarından da böyle bir talep gelmediğini bilecektiniz.
Yetmişli yıllarda Abazaların ayrı
örgütlenmesine destek verenlerin de sadece dönemin dönüşçüleri olduğunu
görecektiniz. Öyle ya, Abhaz devleti olacak; ancak Abhaz adını içeren
dernek kurmak mikro milliyetçilik olacak. Böyle saçma şey olur mu? Peki
uzak olmayan bir gelecekte rüyamız gerçekleşti Abhazya'nın bağımsızlığı
Türkiye tarafından tanındı diyelim. Abhazya Cumhuriyeti, Türkiye'de
açacağı temsilciliğe "Birleşik Kafkasya Temsilciliği" adını mı vermeli
sizce? Dil sorunlarını da çözmüş olan tüm Arap ülkeleri neden Türkiye'de
ayrı elçilikler bulunduruyor ki? Kursunlar Arap Elçilikleri Birliği'ni
olsun bitsin. Hele, Türkiye'deki Arap Elçiliklerine rağmen, Türkiye'de
temsilcilik açan Filistinlileri kimselerin "mikro milliyetçi" diye
suçlamaması, sizce de ilginç değil mi? Daha ilginç olanı, Türkiye'deki
sayıları hiç de Kuzey Kafkasyalılardan az olmayan Arapların neden
Birleşik Arap Dernekleri Federasyonu adıyla bir STK kurmamaları olsa
gerek? Halbuki Arap ülkelerinde yaşayan kardeşlerinin izlemedikleri
sanal ortamda, anlamadıkları dilde yapacakları tartışmalarla, Birleşik
Arap Cumhuriyetleri Federasyonu'nun kurulmasını sağlayabilirlerdi. Böyle
bir birlik de İsrail'i kolayca dize getirirdi değil mi?
Sevgili Talebe ve yazılarındaki çelişkileri
görmezden gelen destekçileri; sizin memlekette örgütler, "gel kardeşim
bir örgüt kuralım" davetleri ile mi kuruluyor? Değil de; önce ilkelerin
tartışılması gerekiyorsa, temel olabilecek metinlerin yayınlanmış
olduğunu yazdığım halde, diğerleri gibi siz de istemediğinize göre,
benden manifesto hazırlamamı isterken şaka yapmış olmalısınız. Üslubunuz
da şaka severlerin üslubu gibi mi ne?
Ancak yine de siz ve sevgili a-e, birlikte
örgüt kurmanın birinci koşulunun, amaç birliği olduğunu bilmiyor
olamazsınız. Bizim bu konudaki söylemlerimiz çok net. Örneğin Çerkes’in
kim olduğu konusunda kuşkumuz yok. Zaten bilimi kabul ediyorsanız; bilim
de ikircikli değil bu konuda. Sadece bu sayfada yayınladığım yazıları
yeniden okuyun ve anlamaya çalışın lütfen. Halklar uluslar siyasal
örgütleri devlet olmak için kurarlar. Yahudi siyasal hareketi olsun,
Kürt siyasal hareketi olsun,, Filistin siyasal hareketi olsun bunu
amaçlamışlardır; anlamına sözler söylemişim. Bizim, kimileri
‘’muhtarlık’’, kimileri ‘’belediye’’, ‘’valilik’’ de dese
devletlerimizin artık var olduğunu söylemişim. Politikanın bu
yapılarımızla birlikte oluşturulması gereğini söylemişim.
Sevgili a-e şu cümlelerimiz "bizce, iki komşu
ve büyük ülkenin temel politikalarına ters politika seçerek değil, iki
komşu ve büyük ülke arasında dostluk köprüsü olabildiğimiz; ekonomik,
ticari, kültürel ilişkilerini geliştirmelerine katkıda bulunabildiğimiz
ölçüde ulusal kültürel değerlerimizi koruyabileceğimizi,
geliştirebileceğimizi, anavatanımızla sağlıklı ilişkiler
kurabileceğimizi, isteyenlerin dönebileceğini, dönenlerin daha rahat
edeceğini, diasporadakilerin bir görevinin de anavatandaki kardeşlerine,
dönüş yapan kardeşlerine zarar vermemek olduğunu görmek, görmek isteyen
göz için çok zor olmasa gerek." Siyasal hareketin başarısı için devlet
desteğinin gerekli olduğu anlamına gelmiyor mu? Yoksa siz anavatandaki
devlet örgütlerini örgütten saymıyor musunuz?
Başka bir bakışla; dönüşçü olmayanlar ile
dönüş sorunlarını tartışmayı bile gereksiz görürken, dönüş sorunu
olmayan kardeş halklarla birlikte örgüt kurmayı düşlemek, bunun gerçekçi
olmadığını vurgulayanlara hemen "mikro milliyetçi" yaftasını yapıştırmak
sizce bir çelişki değil mi?
Birleşik Bağımsız Kafkasya'yı benim gibi
rüyasında bile görmeyenler, artık yeryüzünde gerçekten bağımsız ülke
kalmadığına inananlar ile, tek amaçlarının Bağımsız Birleşik Kafkasya
olduğunu söylemekten öte bir şey yapmayanlar (bağımsızlık uğruna
sığınmacı olanların durumu yeterli kanıttır sanırım) aynı örgüt çatısı
altında nasıl birlikte çalışabilir?
Hiçbir konuda olguların bire bir benzerliğini
ileri sürmediğim halde, Amerika örneğini dönüşümüzün nasılının örneği
gibi gösterdiğim anlamını nasıl çıkartabildiniz yazımdan. Bize göre
yeterince açık olduğu halde Amerika örneğini ne için verdiğimizin bir
daha altını çizelim: Amerika karşıtlığı yaparak, günümüzde Bush
karşıtlığı yapanların nasıl ki Amerika’ya yerleşme şansı olamaz ise,
Anti Rus, anti Putin politikası ile de anavatana dönüş mümkün
olamayacağını görüşünde olduğumu söylemek istemiştim. Emin olun ki,
dönüş yapanların bir çoğumuz kendimize bile muhalifiz. Kim tek tip insan
yetiştirebilmiş ki anavatanda yaşayan bizler de tek tip olabilelim?
Ancak, sanırım dönmeyi düşündüğünüz, dönmek için imkanlarından
yararlanacağınız devlete muhalefet ederek dönüşü sağlayamazsınız.
Sevgili a-e 25 milyon Yahudi'nin her gün
anavatanla yaşadığını vurguladığınız gibi, anavatanıyla yaşamayan,
tatilin anavatanda geçirilmesi somut önerisini bile duymazdan gelen
Çerkes diasporasının anavatanı dışlamadığını söylese bile anavatanı
önemsemediğini de vurgulasaydınız. diasporanın biri dünyanın neresinde
olursa olsun anavatanı için, anavatanı ile birlikte yaşıyor. Bizlerin
diasporası da yararlı somut adımlardan fersah, fersah kaçıp anavatanın
olumlu yönlerini değil eleştirilecek yönlerini ön plana çıkarır. Sizce
de dikkat çekmesi gerekli bir tuhaflık değil mi bu?
Neyse daha fazla uzatmayım, bize göre ilkeleri
sayalım:
¡
Bugün Adige-Abaza halklarının çoğunluğunun diasporada olma nedeni,
Çarlık Rusya’sının insansız bir Kuzey Batı Kafkasya'yı amaçlaması,
Osmanlı Devleti’nin de Kuzey Batı Kafkasya’nın Müslüman halkına
olan ihtiyacıdır. İki İmparatorluğun çıkarlarının örtüşmesi, ünlü
yazarımız Meşbeşşe İshak'ın deyimi ile halklarımızı taş değirmen gibi
öğütmüş savurmuştur.
¡
Diasporada kalarak asimilasyondan kurtuluş mümkün değildir.
¡
Anavatana dönüş Adige-Abaza diasporası için zorunlu, anavatan kesimi
için gereklidir. Biri diasporadan Tıme Seyin, biri anavatandan
Bitsu Anatole bu zorunluluk ve gerekliliği çok veciz bir şekilde dile
getirmişlerdir.
Tıme Seyin diasporadan, diasporaya sesleniyor:
Wızışişım qui xehaj
|
Git kendinden olana katıl
|
Wilhepkhıme afelaj
|
Halkların için çalış
|
Wımılajeme sıd bğotın
|
Çalışmazsan ne bulursun
|
Çıle pçheum wıuıtın
|
El kapısında durursun
|
Bitsu Anatole anavatandan diaspora
Adigelerinden bahisle Türkiye'ye
sesleniyor:
Awe apxueder we wi bet
|
Ama öyleleri sende çokmuş
|
Axemççi si xekuır yıbet
|
Onlardan yoksun ülkem öksüzmüş.
|
¡
Güçlü anavatan diasporanın asimilasyonunu da geciktirecektir.
¡
Diasporadaki Kuzey Kafkasya halkları içerisinde dönüş problemi olanlar
Adige ve Abazalardır. Yine Adige ve Abazalarda dönüş sağlıklı olması
için diasporanın katkıları zorunludur. Diğer halklar için bu zorunluluk
olmadığı gibi, anavatan kesimi isteyenlerin sağlıklı dönüşünü çok kısa
sürede sağlayacak güçtedir. Dahası diğer halkların anavatan örgütleri
diasporalarının anavatana dönmesinden çok bulundukları ülkelerde
kalmalarını ve lobi faaliyetlerinde bulunmalarını tercih edebilir.
¡
Dönüşe öncelik verenler ile lobi faaliyetlerine öncelik veren halkların
aynı çatı altında olmaları, ancak çalışır gibi yapanların zorunlu
görecekleri bir örgütlenme biçimidir.
¡
Adige ve Abazaların anavatanda ayrı devlet örgütlenmeleri olduğu bu da
pratiğe farklı dönüş koşulları, olanakları olarak yansıdığı için
diasporik örgütlenmeleri de ayrı olmalıdır. Adigeler de diğer halklar
gibi örgütlenmelerinde kendi adlarını kullanmalı, federasyon, üyesi
olduğu DÇB gibi Adige-Abaza Dernekleri Federasyonu adını almalıdır.
¡
Diaspora kesiminin bulundukları ülke devlet yapıları ile ilişkilerinin
düzenleme hakkı diasporanın olmalı benzer şekilde anavatan kesiminin
Rusya Federasyonu olan ilişkilerini düzenleme hakkı da anavatan
kesiminin olmalıdır. Kaba deyimle her kesim kendi sahasında oynamayı
tercih etmelidir.
¡
Birimizin diğerinden, kendisine zararlı olabilecek kimi eylemlere
zorlamanın, hem ilahi hem de kul yasalarına aykırı olduğunun bilincinde
olmalıyız.
¡
Diasporanın dönüşü amaçlamış kişileri, örgütleri, muhataplarının,
anavatanda kurulu devletlerimiz ve Rusya Federasyonu olduğunun
bilincinde olmalı, dileklerini bunlara iletmeli, katkıda bulunacakları
dönüş programını devlet örgütleri ile birlikte oluşturmalıdırlar.
¡
Bu dönemde şansımızın Rusya Federasyonu'nun insana ihtiyacı
olmasının, diaspora ülkelerinde nüfus fazlalığı oluşunun tarihi bir
fırsat olduğu hiç unutulmamalıdır.
¡
Özetle; "bizce, iki komşu ve büyük ülkenin temel politikalarına ters
politika seçerek değil, iki komşu ve büyük ülke arasında dostluk köprüsü
olabildiğimiz; ekonomik, ticari, kültürel ilişkilerini geliştirmelerine
katkıda bulunabildiğimiz ölçüde ulusal kültürel değerlerimizi
koruyabileceğimizi, geliştirebileceğimizi, anavatanımızla sağlıklı
ilişkiler kurabileceğimizi, isteyenlerin dönebileceğini, dönenlerin daha
rahat edeceğini, diasporadakilerin bir görevinin de anavatandaki
kardeşlerine, dönüş yapan kardeşlerine zarar vermemek olduğunun"
sorumluluğu ile davranılırsa ancak başarılı olunacağının
bilincinde olmalıyız.
Sevgili Talebe şimdilik bu kadar.
Siz ulusal soruna çözümü dönüşte görmeyenlerle
konuyu tartışmıyorsunuz ve haklısınız. Ben de yukarıdaki ilkelere
ters bir dönüşü amaçlayanlarla dönüşün nasılını tartışmıyor ve haklı
olduğumu sanıyorum.
Amaçladığınızı söylediğiniz anavatana dönüşü,
yıllarca önce gerçekleştirmiş birini sizi frenlemekle suçlayabilmenizi
ise hiç anlayabilmiş değilim.
Rüyalarımıza girmek mi? Daha çok beklemeniz
gerekecek sevgili Talebe.
Sevgi ve Saygıyla.
Şhalaxhue
24.11.2005
Sayın a-e,
Yanlış kıyas yapıyorsunuz. Mesele basit söylem
yeni değil. Uygulamada ortada. Ancak bazıları bunları görmezlikten gelip
fikir beyan ediyorlar. Bu anlamda fikrin sunumu dayatma karakteristiği
göstermektedir. Herkes neyin ne olduğunun bilincinde, tartışmanı anlamı
yok. Boş sayfanın kimseye bir atıfta bulunduğu da yok. Tabula tasa’yı da
konu bazlı düşünün. Çelişki kısaca sizin idrakinizde mevcut. Yahudi
örneği de benim düşüncemi destekliyor. Demek ki, fiziksel olarak vatana
dönmeden de çok şeyler yapılabiliyor.
Ayrıca dönüş sizi hiç ilgilendirmez. Konu
Ermenistan’a dönüş olursa fikirlerinizden müstefit oluruz. Dönüşten
türetilen ve farklı platformlarda kullanılan hitaplara da bakarak bu
konu yeteri kadar amacından saptı diyorum.
Dönüş ya da dönmeyiş bir fikriyata angaje
olmanın ölçüsü olmaktan ya da bir Çerkeslik göstergesi olmaktan
çıkarılmadığı sürece sadece güç kaybederiz. Siyasal örgüt söylemleri
sadece mevcut otoritelerin açık bıraktığı alan kadar önem arz eder.
Onların açık bıraktığı kapı onların istediği yere gider.
Tabula rasa’da gözden kaçırdığınız bir şey
var. Önemli olan deneyden gelen bilgilerdir. Fayda akılcı yaklaşım ya da
bunları uzlaştırmak çokta önemli değildir, olaya fenemolojik boyuttan
bakmak. Dönüşün bireysel karar ötesi anlamı olduğu şimdilik öne
sürülemez.buyurun gereğini isteyen yapsın. Sayın Talebe’nin yaklaşımını
netleştirmesini istedim sadece. Bu konu sayın Kopsirgen’in açtığı konu
başlığında epeyce tartışıldı. Bu süreci tekrar etmenin anlamı yok. Çok
farklı yeni yaklaşımlar varsa buyurun yazınız.
Sayın Elif,
Talebe’nin fikirlerinin bana yakınlığı ve
uzaklığı konumuz değil. Hiç bir ihtilafa da düşeceğimizi düşünmüyorum.
Çünkü dönenlere ya da dönmeyenlere karşı hiç bir ön yargım yok. Sadece
istenileni netleştirecek bir üslup rica ettim.
Aynı şeyi size de belirtiyorum. Bilgiçlik
iddiası size ait.
Eğer manifesto istiyorsa, sayın Talebe bunu
açıkça yazsın. Gereği yapılır. Konu bu kadar basit.
Stalin’e gelince gerçek uzman olabilirsiniz.
Sizin kadar başkaları da Stalin’i bilebilir. Böyle bir olasılık her
zaman mevcut. Yok, tek bilgiç sizseniz hayrını görün.
Atasözlerine gelirsek, konunun gündeme gelmesi
ayrı bir olay. Sizler bilemeyebilirsiniz. Derlemeler sadece sayın
Tteşşuı Yasin beyle de sınırlı değil. Bu arada sayın Çelik Kıran’ı da
rahmetle anıyorum.
Saygılarımla...
Özlem Özdemir
24.11.2005
Sayın Elif,
Sayın Shalahxo'nun istediği "somut" teklifleri
bende istiyorum ve bunların gerçekleşmesini diliyorum. Aynı "çok
bilmişliği" bende yapıyorum. Umarım izniniz olur. Verilen örneklerden
rahatsızlığınızın sebebi merak uyandırıcı doğrusunu isterseniz.
Sayın Shalahxo'nun anlatmak istediği
"dönmeyenleri yok sayalım" psikolojisi midir? Algılamanız gereken ciddi
bir konudur bu. Sonra çok bilmiş olarak eleştirip, çok bilmişlik(!)
yapmanın mantığını da bir açıklayın zahmet olmayacaksa. Hodri meydan
Elif hanım, Shalohxo'nun ve sizin neyi bilip bilmediğini de görmüş ve
değerlendirmiş oluruz.
Biçimlenecek koşullarımız TOPLUMSAL anlamda
"insanca" değil (daha iyi algılamanız için açıyorum), Toplumsal doğrumuz
xabze iledir.
Kişisel eksikliklerimizi çıkmazlarımızı,
topluma ve ya toplumuna ciddi anlamda hizmet eden kimselere giydirmek
kolay bir yöntem. Şahsım adına bu tarz olaylardan etkilenen, herkesten
özür niyaz ederim. Özellikle Sayın Shalahxo'dan.
Selam ve saygılarımla.
Talebe
24.11.2005
Necdet Ağabey,
Yazını okudum. Konuşmaya gerek duymadığım,
sadece değinip geçeceğim bir iki konu var:
1) Düzeysiz
olarak gördüğüm, "felan feşmekan anlatma", "ahkam kesme" şeklindeki
yaklaşımlardı.
2) Amerika
örneğiniz yanlıştı, siz onu demek istemeseniz bile yanlış
anlamalara yol açardı; kafa karıştırırdı. Keza "Adighe Maq" da 30 Kasım
1991 günü Sefer Penesu imzalı yazıda şöyle deniyor:
(Doğaldır ki aynı soydan olan bu insanların
ayni toprakta bir araya gelmeleri, onların geleneklerinin yok olmasını
önleyecek ve kültürlerinin gelişmesine yardımcı olacaktır. Bugün aynı
soydan olan insanların bir araya gelmeleri süreci yalnız ülkemizde
değil, yabancı ülkelerin çoğunda da hız kazanmıştır. Yahudilerin
İsrail'e olan göçleri bunun en belirgin örneklerinden birisidir. Ancak
Yahudilerin bu konuda suçlandıklarını pek duyamazsınız. Ruslara
bakıldığında onların da yabancı ülkelerdeki soydaşlarını geriye
getirmekten başka düşünceleri olmadığı söylenebilir. Bu konu radyoda,
televizyonda ve diğer yayın organlarında sürekli olarak islenmektedir.
Üstelik bu konuda hiçbir ayrım yaptıkları da yok. Yurdunu beğenmediği
için çıkıp gitmiş bulunanlar, düşmanla işbirliği yapmış olanlar, kendi
milletlerine akıllarına gelen tüm kötülükleri isnat etmiş bulunanlar,
farklı görüşlere sahip olduğu için ülkeden atılan kişiler onlar
bakımından aynı. Rus olması koşuluyla herkesi bağırlarına basmaya
hazırlar.) Yaklaşımımızın en genelinde böyle olması gerektiğine
inanıyorum. Eğer Rusya Federasyonu bu konuda farklı düşünüyorsa, kendi
soydaşlarına uyguladığı kriterleri bizim de istememizin hakkımız
olduğunu düşünüyorum.
3)
Kızıp-küsmediğimi zaten kendim söylemiştim. Bir monologa dönüşmesi,
istemediğim bir sonuç olacaktı.
4) Birçok
konuda bilgi-kaynak sıkıntısı çektiğimi, bunun yalnızca benim sorunum
olmadığına inandığımı -aslında sadece bu bile daha "ciddi"
örgütlenmelere ihtiyacımızın olduğunun bir göstergesi- dönüş konusunu
öncelikli bir görev olarak gördüğüm için bu sayfada yazdığımı,
tartışmalar ve düşünce alışverişi ile daha doğruya ulaşabileceğimi,
bunun konuya ilgi duyanlara da yararı olacağını söylemiştim. Bu nedenle
"önce öğren sonra konuş" tarzından ziyade, "bak kardeşim bu konuda söyle
düşünüyorsun ama şu şu nedenlerle yanlış" tarzının beni ve herhalde
başkalarını da, daha çok motive edebileceğini düşünüyorum.
5)
"Yazdım-çizdim, yoruldum" veya "taraftarların" vs gibi bir alaycı! bir
yaklaşıma da gerek yok Necdet ağabey. Ki, sonuçta küsüp gitme gibi bir
düşüncem de yoktu. Ama tarzın pek de motive edici, bütünleştirici değil.
(Affına sığınarak buna da değinmek isterim.)
6) Sayın
a-e'ye "sen Ermenilerinle ilgilen" tarzında ve hakaret edercesine
yaklaşılmasını içime sindiremiyorum. Bunu diyen arkadaşların bir kez
olsun özür dilememelerini, hatta bunların uyarılmamalarını da
anlamıyorum?
Herhangi bir konuda düşüncelerimi veya
inandıklarımı söylerken, bunların bugünkü bilgilerimle sınırlı olduğunu,
daha doğrusu gösterildiğinde bir kenara atamayacağım düşünce ve
inancımın olmadığını, öğrenmek istediğimi, bu konuda yardımınıza
ihtiyacım olduğunu ama öğrendiklerimin veya öğrendiklerimizin de kuru
birer bilgi olarak kalmaması gerektiğine inandığımı tekrarlayayım...
Dönüşün gerekli olduğu, güçlü bir diaspora
örgütlenmesinin gerekli olduğunda kalmıştım:
Önümde "Kafkasya Gerçeği”nin, Ocak 1992
tarihli 7. sayısı var. Bu derginin 1. sayfasında Kafkasya Dağlı Halkları
3. Kongresi’nin bir "Çağrı”sı var. Şöyle:
"Kafkasya Halklarına ve Parlamentolarına Çağrı
SSCB'nin çöküşü ve onu oluşturan devlet ve
yönetim kurumlarının bozuluşu, Kafkasya'da derin bir krize yol açmıştır:
Çökmüş olan düzenin enkazı üzerinde, bölgede sömürgeci rejimi yaşatmaya
çalışan yeni emperyalist güçler ortaya çıkmıştır. Kafkasya'daki
gelişmelere bakılırsa, söz konusu güçlerin karşı karşıya bulunduğumuz
sorunları çözmesi bir yana, tüm iyi niyetlerimize engel olacakları
kuşkusuzdur. Üstelik bu güçler Güney Osetya, Çeçenistan, Dağıstan ve
öteki bölgelerde meydana gelen olaylardan anlaşılacağı gibi, toplumsal
ve siyasi yaşamı patlama noktasına getirmeye niyetlidirler.
Bu durumda başkalarından yardim beklememizin
anlamı yoktur. Sosyal ve siyasi durumu normale dönüştürmek ve sosyal,
ekonomik ve politik birçok sorunu çözmek sadece bize düşmektedir. Ne var
ki, eğer birleşemezsek, anlaşıp işbirliği yapamazsak olası saldırılara
karşı kendimizi savunamayız. Yaşamsal sorunlarımızı çözemez, yapıcı
düzenlemelere gidemeyiz. İşte bunun içindir ki, amaçlarımız
doğrultusunda Kafkasya Halklarının Konfederatif Birliğini kuruyoruz.
Kafkasya Dağlı Halkları Konfederasyonu
faaliyetlerini İnsan Hakları Evrensel Beyannamesine, uluslararası hukuk
kurallarına, sosyal adalete ve halkların kayıtsız şartsız eşitliği
ilkelerine uygun olarak gerçekleştirecektir. Konfederasyon, yetkileri
çerçevesinde kendisini, kökenine ve dinine bakmaksızın tüm Kafkasya
halklarının kaderinden sorumlu saymaktadır.
Bölgede halklar arası uzlaşma ve
sosyo-ekonomik sorunların çözümü ancak Kafkasya Halklarının
Konfederasyonu ile sağlanabilecektir. Kafkasya’nın tüm halklarını ve
parlamentolarını bu gayeyi desteklemeye çağırıyoruz.
Katılanlar: Abazin, Abhaz; Avar, Adige,
Auh-Çeçen, Kabardey, Lak, Asetin, Çerkes, Çeçen, Shapsugh halklarının
temsilcileri. Kendilerine Çağrı yapilan halklar: İnguşlar, Balkarlar,
Karaçaylar, Nogaylar, Kumuklar, Darginler ve Lezgiler."
2003 yılında da bir "deklarasyon"
yayınlandığını Necdet ağabey söylemişti. Okumadım, varlığından bile
haberim yoktu. Ama okumayı çok isterim...
Bu deklarasyon şu açıdan önemli: Kuzey
Kafkasya halkları şu son sürece kadar hep birlik arayışı içerisinde
olmuşlardır. 1991 yılında toplanan bu kongrenin kendisini 3. Kongre diye
adlandırması, 1. ve 2. sinin 1917 ve 1918'de toplanmış olması bu
çabaların süreklilik arz ettiğini gösteriyor. Kuzey Kafkasya halkları
olarak, asgari de olsa belli bir ruhsal, düşünsel yakınlığımız hep
olmuş. Bu Kuzey Kafkasya halklarının Çerkes olup olmadığı, kimlerin
Çerkes veya Adige olduğu gibi tartışmaların ötesinde bir konu. Bilim
adamları bu soruların cevaplarını bulmuşlar, buluyorlar. Eğer Çerkes
değillerse değiller. Bize bilimsel sonuçları kabullenmek düşer.
Ancak, bilim adamları siyasal sorunlara da
mutlaka doğru yanıtlar verirler diye bir şey yok. Hatta "laboratuarında"
çok bilimsel, ilerice olan; güncel yaşamda veya siyasi konularda ise çok
gerici, bilimsellikten uzak ve yanlış düşünen bir sürü bilim adamı
vardır. Bırakalım onlar "laboratuarlar"ında kalsın, bize bilimsel
veriler ulaştırsın; biz de bu bilimsel verileri doğru bir şekilde
yorumlayarak siyasetimizi belirleyelim, önümüzü aydınlatalım.
Doğru olanın Çerkes olsun olmasın, Kuzey
Kafkasya'da mümkün olan en geniş birliği yaratmak olduğuna, bunu
yaparken halkların kendi özgünlüklerinin gözden kaçırılmaması
gerektiğine, birliğin sınırlarının ve ilkelerinin bu özgünlüklerin göz
önüne alınarak belirlenmesi gerektiğine inanıyorum. Bunun zeminin
olduğuna inanıyorum. Hatta bize ayrılığı "dayatanlara" bizim birliği
"dayatmamız" gerektiğine.
Bu çağrı da başka dikkat çekmek istediğim bir
konu da, çağrının yine anavatanımızda ve yetkili-sorumlu insanlarımızca
yapılmış olması. Yani birileri "hariçten" bir şeyler söylememiş. Acaba o
gün izlenen politikalar yanlış mıydı? Bugün söylenenlerin doğruluğunun
garantisi nedir? Acaba Çağrı’da vurgulanan ve Mart 1992'de sayın
Dudayev'in bir konuşmasında: "Amacımız ve görevimiz, planlanan kanlı
çatışmaları önlemek, dışarıdan gelecek tehlikeler karşısında birlik ve
beraberliği korumaktır. Bağımsız Kafkasya’nın ve burada yaşayan
halkların gerçeği işte bunu gösteriyor. Böyle bir bağımsızlığın
güvencesi ise Kafkasya Devletlerinin Birliği olacaktır." sözleriyle
dikkat çektiği süreç mi yaşandı? Sayın Dudayev'in bahsettiği kanlı
çatışmaları planlayanlar kimlerdir? Sayın Mashadov'un tam da barış
çağrısı yaptıktan sonra öldürülmesi de bir tesadüf mü? Sayın Tsey
Volkan'ın dikkat çektiği, Çeçen sığınmacıların durumunu görememek ile
Putin'in Samsun'a gelişini fark edememek arasında bir ilişki yok mu?
Bugün izlenen politikaların bu duyarsızlığa, dikkatsizliğe yol
açabilmesi mümkün değil mi?
Ben gerek anavatanda ve gerekse diasporada en
geniş birliklerin, dayanışmanın ve dostluğun yaratılması gerektiğine
inanıyorum. Yüzünü anavatanına dönen, onun ihtiyaçlarını belirleyen,
hayatın her alanında uzmanlaşan, uzman insanlarımızı bir araya getiren,
dünyanın en ücra köşesindeki tek tek Çerkeslere-Kuzey Kafkasyalılara
bile ulaşmayı kendisine görev bilen, anavatanın güçlenmesi ve
geliştirilmesi hedefinden bir an olsun şaşmayacak, anavatanımıza dönüşü
ilmek ilmek örecek, bir " Yol Haritası" çıkaracak idealist insanların
demokratik-siyasi örgütlenmesinin yaratılması gerektiğine. Bu; diğer
örgütlenmelerimizin varlığını yadsımayan, onları gereksiz görmeyen, tam
tersine bunlarla da hep dostluk ve dayanışma temelinde ilişkiler
geliştiren, dönüşçülerin ayrı bir örgütlenmesi olmalı. Çünkü biz tüm
benliğimizi ve enerjimizi anavatana dönüşü örgütlemeye adamalıyız.
İsterseniz adına "Yaşasın Anavatan" örgütü deyin ama böyle bir
örgütlenme gerekli.
Kalın sağlıcakla. Arkası gece işten döndükten
sonra. :-)
Not: Necdet ağabey her siyasi örgütlenmenin
iktidar hedefli olması gerektiği düşüncesinden yola çıkıyor ve Kürtler,
Filistinliler gibi örnekler veriyor. Bu da bana Demokratik Kitle
Örgütlenmeleri siyasi örgütlenmeler midir tartışmalarını hatırlatıyor.
Evet DKÖ'ler siyasi örgütlenmelerdir ama iktidar hedefleri yoktur.
Siyasetle ilgilenen her örgütlenme siyasidir ama her siyasi örgütlenme
iktidarı hedeflemez. Yüzlerce örgütlenmenin on yıllarca tartıştığı bir
konuyu burada bitirebileceğimi düşünmüyorum. Sonuçta söylemek istediğim,
demokratik bir kitle örgütlenmesi. Anavatanla sıkı bağları olan...
a-e
24.11.2005
Sayın büyüğüm Necdet Hatam
Talebeye yazdığınız mektupta, bana da yazmış
olduğunuz kısımlar için, size cevap verme gereği gördüğüm için umarım
beni anlayışla karşılarsınız.
Her şeyden önce, benden çok daha önce yaşamış,
hayatı benden önce tanımış, değerli bir insan olarak, benim
bilgilerimin, sizin bilgilerinizin derinliğinde kaybolmaya mahkum
olduğunu biliyorum ve bunu bilen bir insan olarak amacım bilgi
kuyunuzdan bir tas bilgi şerbetinden içmek ve yanıldığım düşünüp de
göremediğim noktalarda gerçeği bulamasam da gerçeğe yakın olana ulaşmak
ve kendimi düzelterek, yanılgılarımdan kurtularak, gelişip, değişerek
daha iyi olana ulaşarak yarınlara daha mutlu girebilmektir.
Hoş görünüze sığınarak, bir kaç noktaya
değinmek istiyorum.
Sayın Necdet Hatam bey,
Ben tabi ki anavatanlarınızın sizlere devlet
desteği verdiğini görüyorum oyle ki diasporada yaşayan herkesi vatandaşı
sayan kararlarını da görüyorum, bu durumda göremediğim bu devletlerin
kararlarına halk desteğinin az olmasıdır.
Dilerseniz bu konu başlığına olan ilgiye bir
kez bakabiliriz.
Tüm Abhazlar artık Abhazya vatandaşı ama kimin
umurunda demişsiniz? Evet bu konu başlığına bakınca hiç kimsenin
umurunda olmadığını görüyoruz. Öyle ki, benim düşünceme göre, vatandaşı
oldukları ülkenin pasaportunu alan bin kişinin çıkacağını sanmıyorum. Bu
konuda yazanların sayısı bile bende dahil 8 kişi, beni çıkarın 7 kişi,
yani böyle duyarlı olunması gereken bir konuya, insanlar ilgisiz kalmış.
Acaba nasıl olur diye hiç bir soruları olmamış. Böyle bir haktan
yararlanma gibi bir düşünce içine girmemiştir, büyük olasılıkla yine
diyorum ben bin kişinin bile pasaport aldığını sanmıyorum. Devlet karar
alsa da o kararın arkasında halkın desteği olmasa ve bu karardan
yararlanacak kitle ortaya çıkmasa, kararın varlığı harika olsa da, içi
boşsa ve yararlanan yoksa, sadece dar günde girilecek bir kapı olarak
durur orası ama dar günde o kapı yerinde olur mu olmaz mı oda belli
değil. İlerde bu ülkeler, özerkliklerinden vazgeçip başka bir yere
bağlanırsa, o kararlar geçerli olur mu bilemiyorum ama düşünmüyor da
değilim.
Ben tabi ki örgütten sayıyorum, söylediğiniz
yapıları ama gönül ister ki, o örgüte mensup olması gerekenler bunu
görsün.
Affınıza sığınarak bir noktayı daha dile
getireceğim, iki büyük komşu ülkenin politikalarına; yani çıkarlarına
ters düşmeyecek şekilde kurulan halkların dostluk köprüsü olması, her
durumda bu iki ülkenin o köprüyü her geçişte kullanması anlamına gelir
ki, köprü olan köprünün üstünde yürüyemeyiz. Ben asla halkımın ya da
topraklarımın bir başkalarının geçebileceği köprü olmasını istemem. Ben
köprüyken, bana basıp karşı kıyılara, gidip, gelenler her seferinde beni
biraz daha yıpratacaklardır, biraz başkaları bana köprü olsunda, ben
onlara basarak gidip, geleyim dünyanın tadını çıkarayım, derim.
Bakınız efendim daha öncede değinmiştim buna;
demiştim ki Türkiye; Gürcü, Abhaz savaşında Gürcüleri tutmuş ve
Abhazlara ambargo uygulamıştır, şimdi Türkiye’nin, Abhazlara kendini
köprü etmediğini ambargo uyguladığını görüyoruz ve bunu gören herkeste
bir şey olmaz biz köprü olalım mı demeli? Peki neden köprü olunsun ki,
köprü olmak istemeyenlere.
Dostluk köprüleri, karşılıklı halkların
çıkarları suiistimal edilmeden kurulur iki ülkenin çıkarları uğruna bir
ülkenin devamlı köprü olması bana mantıklı gelmiyor, belki de
yanılıyorum bu konuda aydınlatırsanız sevinirim.
Ekonomik, ticari, kültürel, ilişkilerin
geliştirilmesi yönünde bir köprü iki büyük arasında kurulabilinir mi
acaba? Bir köprü, her zaman bir köprü olarak kalmaya mahkumdur, herkesin
basıp geçtiği bir köprü zamanla, aşınmaya, erimeye, eskimeye ve
yıkılmaya doğru gider. Köprü konumundakilerle, köprünün üstünden gelip
gidenleri karşılaştırırsak, gücün kimin elinde olduğunu görürüz önemli
olan köprü olmak değil köprünün üstünden geçen olmaktır.
Asya ile Avrupa arasındaki köprüden, yani
Türkiye üzerinden geçerek hiç bir avantaj sağlamış mi acaba Çerkesler ya
da Kafkas halkları.
25 milyonluk Yahudilerin, hemen hemen dünyanın
bir çok bölgesini, köprü olarak kullandığını düşünürsek, köprünün
üstünden geçenlerin, her zaman avantajlı olduğunu görebiliriz.
İki büyüğün çıkarları örtüştüğü anda bir küçük
devamlı yutulur. Demek ki, küçüklükten kurtulup büyümenin yollarını
aramak gerekir ki, yutulmak kolay olmasın yutan hazmedemesin. Büyük
olmanın tek formülü de gizliden ya da açıktan halkları içine alabilecek
büyük bir örgütlenmeyle olur ki, bu örgütlenme sizinde dediğiniz gibi
vardır.
Yani Adige, Abhazya devlet örgütlenmelerine
yönelmek ve bu devlet örgütlerinin temsilciklerinin kurulmasıyla
insanların muhataplarına direk ulaşmasını sağlamak önemlidir.
Ben tüm her şeye rağmen diasporalarda
kurulacak tüm örgütlenmelerin bu büyük devlet örgütleri eliyle
gerçekleştirilmesi taraftarıyım. Şimdi dönüş sorununa Türkiye’deki bir
derneğin, tamamen Türk devleti yasalarıyla çalışmak zorunda olan bir
derneğin çözümler bulmasındansa, Adige ve Abhazya devlet örgütlerinin
konuya hakim olmasını daha yararlı görüyorum. Tabi bu arada onlarında
bunu yaparken ‘iç işlerimize karışmayanlara karşı nasıl
durabileceklerini de bilemiyorum. Ayrıca dünyada o kadar çok örgütlenme
var ki bunların büyük kısmı devlet kurma amacı gütmüyor.
Sayın Necdet Hatam bey düşüncelerinize karşı
değilim ben sadece beynimi meşgul eden konularda aydınlanmak istiyorum
ve bu nedenle sizlere yazıyor ve soruyorum yukarıda da değinmiş olduğum
köprü durumu beni düşündüren bir konuydu sizlerle paylaştım. Yanlış
olabilirim ama yanlış olmam asla doğruyu bulamayacağım anlamına gelmez.
Teşekkürler.
Sayın Shalaxhue,
Yanlış kıyas yaptığımı belirtmişsiniz,
olabilir farz edelim ki ben çok yanlış kıyaslar yaptım. Mesele basit,
söylem yeni değilse hani Eylem nerde o halde. Eylem olmadığı sürece
mesele ne denli zorlu olsa da söylemde ne denli eski olursa olsun
fikirler bitmeyecek ve konuşmalar, tartışmalar devam edecektir.
Herkes neyin ne olduğunun bilincinde olmuş
olsa zaten burada bu konular konuşulmazdı. Benim idrakimdeki çelişki
fiziksel dönüş olsun ya da olmasın ortada yapılmış bir eylemin
olmadığını gösteriyor bu da tartışmaların sürmesini kaçınılmaz kılıyor.
Ben idrak edemiyor çelişki yaşıyorsam idrak
edipte çelişki yaşamayanlar varsa dönüş konusunda yazılmış onlarca
yazıda neyin nesi. Dönüşün beni ilgilendirmediğini ve sizde klasik
Ermeni'sin sana ne kolaycılığına kaçarak aslında gelişinizin de
gidişinizin de bölgede yaşayan tüm halkları ilgilendirdiği gerçeğini
görmezlikten geliyorsunuz.
Konuyu amacından saptırmaya katkı sunan bu
söyleminizle yeterince mücadele ettiğimi germenizi umarım. Ve bakalım
bir insan olmayı şöyle kenara bırakalım ki aslında insan olmam bile bu
konuya ilgili olamam için yeterli bir nedendir, Ermeni olarak ne kadar
bu konu beni ilgilendirir bir bakalım.
Sitenin turizm bölümünde Abhazya Özerk
Cumhuriyeti’nin nüfusunun 535 bin olduğunun ve bunlardan Abhazların 93
bin, Ermenilerin 77 bin , Migrellerin 155 bin, Rusların 76 bin nüfusu
olduğunu görmek size bir şey hatırlatmıyor mu, yine Adıge Özerk
Cumhuriyeti’nde Adigelerin %20, Rusların %70 olan nüfusları size bir
şeyler hatırlatmıyor mu.
Siz bu nüfusa sahip insanları orda yok sayarak
size ne diyebilir misiniz, deseniz bile onları yok sayarak orda başarılı
bir çözüm bulacağınıza inanıyor musunuz.
Bölgede yaşayan halkları görmezden gelerek hiç
kimse siyasal bir hareketlenme içine giremez. Siyasal her hareketin
bölgede yaşayan herkesi ilgilendirdiğini ve bırakalım bölgeyi artık
bölgede yaşamayan halkları da artık her siyasal hareketin
ilgilendirdiğini çağımızın ve dünyamızın içinde bulunduğu koşullar bize
gösteriyor.
İyi ki Ermeniliğim insanlığımın önünde değil
de halkım ve halkların sorunları üstüne düşünebiliyorum. Ermeniliğimi
öne atıp dışlayan bir akıl bilgiç olamayacağına göre ben Elif hanımın
bilgiçliğini kabul ederim. Ve bunun hayrını sonuna kadar görmek isterim.
Sayın Özlem Özdemir,
Elimizde oklar mızraklar ya da daha modern
silahlarla, tanklarla, toplarla, tüfeklerle, kimyasal bombalarla bir
savaş alanında değiliz dolayısıyla neyin meydanı anlamadım. Kimsenin
kimseye meydan okuduğu yok sizin meydan okumanızı da anlamış değilim.
İsterseniz meydanlarda savaşacak, vuracak
vurulacak başka birilerini bulun hem çokta uzağınızda olmasa gerek bu
birileri siz içinizdeki size düşünceleriyle katkılar sunmak için
mücadele eden insanlara hodri meydan deyip de zaman kaybedeceğinize size
zarar verenlere hodri meydan deseniz fena olmaz sanırım.
Öncelikle sizin sayın Shalahxo’yu benden özür
dilemeye davet etmeniz ve onunla birlikte benden özür dilemeniz gerekir.
Gelişen insan ilişkileri için değişmeyen her
kitap her kural geri kalmaya mahkumdur. Güne uyarılmamış din kitapları
da, halkların kurallar toplamı kitapları da geri kalmaktan kurtulamazlar
ve bu geri kalmış kurallara bağımlı olan herkeste gericidir.
Neyi bilip bilmediğimizi merak ediyorsanız
yazılarımızı okuyun beğendiklerinizi içinde güzel doğruları
bulduklarınızı kendinize ekleyin yanlışlarımızı da atın gitsin
doğrularınızı kurun yerine .
Biz burada fikirlerimizi ortaya atıyoruz ve
fikirlerimizle kimseye de çokbilmişlik yapmıyoruz. Çokbilmişlik yapmış
olsak bizden kat be yaşça ve yaşam tecrübesi olarak büyük insanlar bizi
ciddiye alıp cevap yazmazlardı bize.
Ben size hodri meydan demiyorum sadece buyurun
çok ciddi bir konuda fikirlerinizi paylaşın bizimle.
Sevgiler...
Elif
24.11.2005
Selamlar Özlem hanım,
Talebenin somut önerilerini sunuyorum. Tekrar
okursanız sanırım somut hatta en somut olduğunu görürsünüz!
Ne yaşadığımız ülkelere ne de herhangi bir
kimseye borcumuz yok. Şimdiye kadar ki "misafirperverlikleri" için
teşekkür edip hızla Kafkasya'ya dönmekten başka bir çaremiz yok. Eğer
yarınlara bir anavatan bırakmak istiyorsak.
Bu nedenle, "dönmeli miyiz, dönmemeli miyiz"i
değil;"nasıl dönmeli"yi, "bunu nasıl örgütlemeli"yizi tartışmanın daha
doğru olduğunu düşünüyorum. Dünyanın neresinde yaşarsa yaşasın, kararı
ne olursa olsun her Çerkes’in bizim için kaybedilmemesi gereken bir
değer olduğunu unutmadan!
Adını ne koyarsanız koyun; sorun "ulusal
sorun". Bu sorun'un çözümü için bir ulusal kurtuluş hareketi gerekiyor.
Örgütlenme biçimi, mücadele yöntemleri vs. her şey tartışılabilir ama
böyle bir ulusal kurtuluş hareketinin önderliksiz, örgütsüz;
plansız-programsız yürütülemeyeceği tartışılmaz!
Daha açık söyleyeyim: Bir lidere, liderliğe
ihtiyacımız var. Yalnızca Dönüşçülere! Nasıl örgütlenmemiz gerektiğini
tartışalım ve nasıl daha kitlesel dönüşlerin örgütlenebileceğini...
Her birimiz bir "manifesto" da ve ya "Yol
Haritası”nda açılması gereken veya netleştirilmesi gereken (aslında
bunların hiçbiri yeni şeyler değil biliyorum. Belki de onlarca yüzlerce
kez konuşuldu, yazıldı-çizildi ama tüm bunlar bütünlüklü olarak bir
araya getirildiğinde işlevi farklı olacaktır) başlıklardan birini
üstlenelim, araştıralım ve yazıp burada tartışmaya açalım. Son şeklini
verdikten sonra bizim "Yol Haritamız" olsun.
Sonra aynı şeyleri söyleyen insanlar olarak
bir toplantı düzenleriz. Tanışır görev dağılımı yaparız. Dünyanın dört
bir tarafına dağılır dağa-taşa, kurda-kuşa "Yol Haritamız"ı anlatırız.
Kitapçık haline getirir en ücra köşelere ulaştırırız. Tüm ilgili kurum
ve kuruluşlarla tek bir elden, tek bir yürekten ilişkiye gireriz...
Kafkasya'ya dönüş idealist insanların ama
ancak böylesi organize bir gücün başarabileceği bir iştir. Ancak böylesi
organize bir güç Kafkasya’nın olanaklarını, ihtiyaçlarını daha iyi görür
ve dönüşü bu ihtiyaç ve olanaklar çerçevesinde örgütler.
Ancak böylesi bir örgütlenme yapılacak
yardımların optimal bir şekilde, en gerekli ve öncelikli alanlarda
kullanılmasını sağlar. Kafkasya’nın ekonomik haritasını çıkarır, iş
alanlarını ve gerekli insan profilini belirler. Gerekirse anavatanda
gerekli yasal düzenlemelerin yapılması sağlar, ister. Bu şekilde olursa
dönecek insanlar da, neye nereden başlayacağını bilemez duruma
düşmezler, "hayal kırıklıkları" en aza indirgenir.
Talebenin de değindiği gibi siteyle tanışana
kadar hiçbir Çerkes'ten, dernekten dönüşle ilgili ufacıkta olsa bir
haber duymadım derneklerin durumu belli bizlere yol açan ve asimileyi
durduracak hiçbir çalışmaları olmamıştır. Aksine çoğu dernek düzene
hizmet etmektedir. Ben bulunduğum yerin derneğinden biliyorum ülkü
ocaklarından farkı yoktu.
Hatta yerel ve genel seçimlerde Çerkesler
birbirine düşmüşlerdi MHP'liler ve olmayanlar olarak ve derneğe
katılanların ülkücü olmaları Çerkes olmalarından daha önemliydi hatta
koşuldu. Böyle çelişkileri görmezden gelip hala derneklerimiz vardır
yeterlidir demenin mantıksızlığı ortada.
Ekip kurmak, gösteri yapmak yeterli mi? ve ne
yazık ki dernekleri kahvehane gibi kullanmak doğru mu? Ha derneklerle
dönüşün alakası ne derseniz? Yeni bir yapılanma ve Talebenin dediği gibi
bu yapılanmanın sadece ve sadece Çerkes halkına yönelik çalışmalar
yapmaları gerektiğine inanıyorum. Bu yapılanmanın adı Çerkes dernekleri
olmasa daha iyi olur düşüncesindeyim. Çünkü deneyimlerimiz bize
derneklerin neler yaptığını yapacağını gösterdi yeteri kadar.
Hangimiz memnunuz derneklerin çalışmalarından?
Kimse üzerine alınmasın gerçekleri konuşmak 9 köyden kovulmayı
gerektiriyorsa zaten bunu göze almışım. Elbette doğruları konuşabilen ve
gerçekten bu halk için çıkarsız sadece ve sadece Çerkes halkı için bir
şeyler yapmak isteyen insanlarda vardır. Ve ben onların arasında olmayı
kovulmaya yeğliyorum. Kimse kırılmasın incinmesin diyemeyeceğim. Saygıyı
kimlere ve ne için duyacağımız konusunda hassasım.
Talebenin, Sayın Emin Yaşar'ın, Yegerey'in,
Musost'un önerileri gayet somut ve mantıklı Acilen yeni yapılanma ve bu(
siyasal yapılanmada olabilir ) ve lider gereksinimi vardır bunlara
bağlantılı olarak. Bundan somutu bu yapılanmaya başlayarak olur.
Maf Özlem Özdemir,
Sanırım ufak bir karışıklık yaşıyorsunuz?
Somut öneriler Talebeden gelmişti. Şhalaxhu gereksiz görmüştü siz
isimlerimi karıştırdınız, yorumları mı yoksa hedefi mi Tekrar dikkatli
okumanız işe yarar umarım. Çok bilmişliğin açılımını yapayım; üretilen
fikirleri yok sayıp sayfaya boş katılalım demek buna en iyi örnek!!
Hodri meydan ne demek sizde bunu açıklar
mısınız mümkünse? Bu halk için olumlu fikirler sunan herkesin yanında
olacağımı bilmenizi isterim Talebeye verdiğim desteği sürdüreceğim
sitede çok az kişinin doğruları bu halka gerçekten yarar sağlayabilecek
doğrular ve sayının azlığı kaygılandırıcı olsuda umutsuz değilim.
FİKİRLERİNİN DOĞRULUĞUNA İNANDIĞIM
ARKADAŞLARIMIN YANINDA OLMAM KİMSEYİ RAHATSIZ ETMESİN MÜMKÜNSE. Bu arada
üretilen fikre saygı duymak ve desteklemekte o fikrin içinde yer almak
demektir. Şimdi Talebenin sunduğu fikirleri tek tek ben değişik
versiyonuyla tekrar mı edeyim. Talebe dile getirmiş tercüman olmuş bende
destekliyorum. Ya sizin karşı teziniz ve ya başka somut öneriniz var mı?
Varsa alalım lütfen! Şhalaxhu'den özür dilemek için katılmadınız sayfaya
umarım.
Sevgiyle.
Talebe
25.11.2005
Selamlar,
Bugün değinmek istediğim konuya bir boyutuyla
sayın (eğer böyle hitap etmem gerekmiyorsa, bunu bir şekilde belirtirsen
sevinirim) a-e ve sevgili Elif değinmişler. Yine bu konuyla ilgili giriş
sayfasında Kayseri Derneği’nden sayın JETGER Musa Cangir ve sayın HAKAŞE
Erkan Batır’ın yazısı denk geldi. Herkesin okumasını tavsiye ederim.
Devam edeyim...
Anavatan işlerini yapmaya devam etsin.
İşlerine karışmak veya onlara akıl vermek haddimize değil. Onlara
güveniyor, inanıyoruz. Ancak kimse de kayıtsız şartsız itaat edilmesini
istememeli. Kendilerine güven duyuluyor olmasını, hiçbir konuda farklı
düşünülmemesi gerektiği şeklinde yorumlamamalı ve farklı düşünce veya
önerileri, "akıl vermek" şeklinde... Kayseri Derneği’nden gönderilen
yazı böyle bir tarzın nasıl sonuçlara yol açabileceğine örnekler vermiş.
Ben diasporada yaşıyorum ve öncelikli görevim;
Necdet ağabeyin dediği gibi, diasporayı örgütlemek olmalı. Bir
anavatanımız, anavatanımızda bir cumhuriyetimiz, cumhuriyetlerimiz var
(devletimiz değil!). Yüzümüz anavatana dönmeli ama anavatan-diaspora
ilişkisi bir amir-memur düzeyine indirgenmemeli. Eski "Doğu Bloku"
ülkelerinde Moskova merkezli yapılanmanın ne hallere düştüğünü gördük.
Keza federasyonla dernekler arasındaki ilişkilere bakın.
Kişilikli, kendi ayakları üzerinde durabilen
alt örgütleri olan üst örgütler daha dinamik olurlar, daha sağlıklı
işlerler. Böyle bir ilişki aslında üst örgütlenmelerin geleceğinin de
garantisidir.
Uzatmayayım: Anavatan merkezli güçlü bir
diaspora örgütlenmesine ihtiyaç var. Ki; böylece, -sayın a-e açtığı için
sadece değinmek istiyorum-, anavatanın ihtiyaçlarına da daha hızlı ve
sağlıklı cevaplar verilebilsin. Hatta anavatanda alınan, diasporayı
ilgilendiren kararlar daha sağlıklı olabilsin. Son örnek, Abhazların
Abhazya vatandaşı olabileceklerine dair Abhazya'da çıkarılan yasa. Eğer
diasporada örgütlü ve güçlü olabilseydik bu yasanın etkisi çok farklı
olabilirdi. Keza Adigey vatandaşı olabilmeyle ilgili çıkarılan ve bugün
artık geçerli olmayan (bildiğim kadarıyla) yasa. Çıkarılan bu yasaları
büyük kazanımlar haline getirebilecek alt yapıdan yoksunuz. Ki bu örnek,
anavatanımızın da diasporanın durumunu pek de doğru analiz edemediğini
gösteriyor. Dönenlerin beklenenden az olması, yasanın sadece belli bir
süre yürürlükte kalması hem altyapı noksanlığının hem de anavatanın
diasporanın durumunu pek de doğru analiz edemediğinin göstergesi. Belki
de o süreçte diasporayı "temsilen" anavatanımıza gidip gelenlerimizin
manzarayı doğru aktaramamış olmasındandır, tam olarak bilemiyorum.
Ancak, her halükarda kesin olan bir şey varsa o da diasporanın ciddi bir
örgütlenmeden yoksun olduğudur.
Derneklerimiz bu yaraya merhem olamazlar. Elif
arkadaşımız kendi yöresinden örnekler vermiş. Kayseri’den iki arkadaş
kendi bildiklerinden. Diğer derneklerde de durum üç aşağı beş yukarı
aynıdır.
Çünkü; derneklerimiz "herkese" açık.
Çünkü; derneklerimiz politik formasyondan
yoksunlar.
Çünkü; derneklerimizde duygu-düşünce birliği
yok. Çağdaş değiller, nitelik değil nicelik kaygısına düşmüşler, heyecan
vermiyorlar vs vs...
Öncelikle bu "herkese açık”lıktan
kurtulmalıyız. Bizim örgütlenmemize anavatana dönmek isteyen, veya
kendisi dönmeyecekse bile dönülmesi gerektiğine inanan, bu doğrultuda
çalışmak isteyen insanlar gelsinler. Hangi düşünceye veya inanca sahip
olurlarsa olsunlar, sorunumuzun bir varolma sorunu olduğuna,
anavatanımızın geliştirilip güçlendirilmesi gerektiğine inananlar.
Bizim örgütlenmemizde farklı düşünceye veya
inanca sahip olmak bir ayrılık nedeni olmasın.
Halkların kardeşliğine, dostluğuna inanılsın.
Bu dostluk ve kardeşliğin pekiştirilmesi gerektiğine. Kuzey Kafkasya
halkları arasında kardeşliği, birliği hedeflesin. Nasıl ki Avrupa
Birliği bir Almanya’nın veya Fransa’nın varlığını (veya bir Alman’ın,
Fransız’ın ) yadsımıyor-inkar etmiyorsa bizim de herhangi bir varlığı
yadsımamamız-inkar etmememiz mümkündür.
Dünyanın neresinde olursa olsun, insan hakları
ihlallerine duyarlı olsun. Halkların bağımsızlık, özgürlük ve demokrasi
mücadelelerine destek versin.
Demokratik olsun.
Bireylerinin haklarına ve özgürlüklerine
saygılı olsun.
İnsanlarımızın siyasal, sosyal ve kültürel
gelişimlerini öncelikli görev olarak görsün. Güçlü toplumlar güçlü
bireylerle kurulabilir desin.
Kültürel faaliyetleri: halk dansları, tiyatro
vs. bu faaliyetlerin birer araç olduğunu unutmadan ve insanlarımızda
duygusal-düşünsel birlik yaratma, onların yüzünü anavatana döndürme
hedefinden sapmadan örgütlesin.
Hayatın her alanında uzmanlaşmaya çalışsın.
Tıp, mühendislik, hukuk vs alanlarında uzman komisyonlar kursun. Bu
komisyonlar anavatanla ilişki içersinde olsun, onların ihtiyaçlarına
kendi uzmanlık alanlarından maddi-manevi ve insani destek versin.
"Anavatana katkı" fonu olmalı; bütçesinin,
gelirlerinin bir kısmını öncelikle anavatana dönüşler için kullanılmak
ve yatırıma dönüştürmek üzere anavatana yollamalı.
(...)
Düşünün bir; böylesi bir örgütlenme en azından
son yaşananlar üzerine nasıl bir tepki geliştirebilirdi? Onların
hukuksal, tıbbi, insanı sorunlarına hızla eğilir, birilerinin onlardan
aman aman yardım istemesini beklemezdi. Bu onların görevidir çünkü.
Türkiye'nin en azından iki yüzlü tavrını teşhir eder, kamuoyu yaratırdı.
Türkiye'nin dört bir tarafından Çeçen sığınmacılara destek ziyaretleri
düzenlerdi. Bu, Çeçenlerle aramızdaki dostluğu ve kardeşliği
pekiştirir,duygusal-düşünsel yakınlaştırırdı.
Mültecilik İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi
ile tanınmış, tüm dünyada geçerli bir haktır. Birleşmiş Milletler’in bu
iş için bir bütçesi vardır ve sığınmacıları kabul eden ülkelere bu
bütçeden destek verir. Türkiye'nin tavrı protesto edilirdi.
Rusya Kafkasya'da savaş suçu isliyor, insanlık
sucu isliyor ve bu, dünyaya tam olarak anlatılamıyor. Gerek Beslan'da ve
gerekse Nalçik’te kirli işler oldu, oluyor. Hatta kimi gerçekleri dile
getiren Rus gazeteciler tutuklanıyor, yazıları yasaklanıyor. Bunlar
insanlarımıza daha iyi anlatılabilirdi.
Bunları yapmamızın önünde bugünde bir engel
yok denilebilir. Ancak bana Kafkasya'da neler oluyor yeterince
anlatmazsan, bunun kanalları yoksa, hatta Çeçenlerin nasıl bizden
olmadıklarına, anavatanımızın kimi yörelerinde nasıl Çeçenlerden nefret
edildiğine vurgu yaparsan bunu nasıl örgütleyeyim? Bu psikolojik desteği
nereden alayım. O Çeçenler ki Abhazya'mızın bağımsızlık savaşına ilk
destek verenler onlarca insanını bu topraklarda şehit verenlerdir.
Rusya Federasyonu veya Türkiye ile ilişkilerin
iyi olması gerektiğine bu kadar çok vurgu yaparsan (ki, bunun
gerekliliğine ben de inanıyorum ama bunun sağlanması için ilgili
tarafların hepsinin sorumluluk duyması gerekir yalnız bizim değil) ben
nasıl Türkiye'nin veya Rusya Federasyonu’nun yanlışlarını
eleştirebileyim, onların karşısında dik durabileyim?
Tekrar asil konuma döneyim. Binlerce insanın
katıldığı kitlesel çıkışlar olsa da, hiçbir örgütlenme aşağıdan yukarıya
olmaz. Örgütlenme "bu işi bilenlerin" iradi çabasıyla ve yukarıdan
aşağıya olur. Nasılı tartışılır!
Bu nedenle "bu işi bilen" insanlarımız bir
araya gelsinler, ciddi bir örgütlenme oluştursunlar, önümüzü görelim,
halkımıza-vatanımıza daha yararlı olalım. Sürgünün yıldönümünü
anavatanımızda analım, çevremizden bu etkinliğe en geniş katılımı
sağlayalım ve bu yıldönümünü anavatanda anma işini gelenekselleştirelim.
Kalın sağlıcakla.
Şhalaxhue
25.11.2005
Sayın a-e
Size katılıyorum. Teori pratik örtüşmesinde
sıkıntı ne? Aynı şeyleri söylüyoruz. Uygulama neden başarısız? Bende
tıpkı sizin gibi bunu soruyorum. Buyurun bunu tespit edin. Ona göre yol
haritası yapılsın. Salt bilinç bu konuyu da açıklamıyor. Çok bilinçli
dönüşü savunanlardan olup, bunu eyleme koyamayanlar var ya da anavatana
döndüğünü söyleyip bundan rucu edenlerde var.
Kafkasya’dan bizim çıkış şeklimiz belli. Buna
rağmen ne kadarımız pasaportla dönebilir ki?
Şahsen dönüşü bir şeylerin ölçütü kabul
etmiyorum. Benimde vatanıma hasretim en az dönenler kadar. Bu eylem
içinde yeterli olamıyor. Buna rağmen dönenleri de kutlamak ve onlara
sonsuz saygı duymak lazım.
Sayın Elif, sayın a-e ile ilintinizi
bilmiyorum. Benim a-e ile de sizinle de bir sorunum ya da ortak noktam
yok. Dikkatinize.
Sayın Talebe ile de anlaşamayacağım bir konu
söz konusu değil.
Sayın Özdemir hanımefendiye de saygılar. Sayın
Özdemir neyi tartıştığımızda belli değil. Ne istendiği de.
Saygılarımla.
Talebe
25.11.2005
Selamlar,
Politik ve pratik bir "yol haritası”nın
çıkarılması neye-nereden başlanacağını belirlemek açısından çok önemli.
Ciddi bir örgütlenme "hadi öyleyse yapalım" demekle olmaz.
Bu nedenle:
Önce bulunduğumuz her alanda, ilişkide
olduğumuz her insanla bu sorunu tartışmalıyız. Gerçeğimizi görmelerini
sağlamalıyız, duyarlılıklarını arttırmalıyız.
Yaraya merhem olmasalar da bugün derneklerimiz
yine de en duyarlı insanlarımızın en azından "uğrak yeleri". Buralara
gidilmeli, yanlışlar eleştirilmeli, eksikler tamamlanmalı. Ve en
önemlisi bizim gibi düşünen, düşünebilecek insanlar bulunmalı. Bunlara
Yol Haritamız anlatılmalı. Gücümüz oranında sosyal kültürel faaliyetlere
de katılabiliriz, ama asıl enerjimizi kendimizi örgütleme işine
harcamalıyız. İnsanlarımızın yaşadığı her yerde yeni oluşumdan söz
etmeli, gruplar kurmalıyız. Farkımızı anlatacak bir ismimiz
olabilir.Mesela "yaşasın Anavatan grubu" veya "Genç Dönüşçüler Grubu" vs
vs.
Bunları yapmak için en ince detayına kadar
tartışılmış, yazılmış programımızın olması gerekmiyor. Her iki işin bir
arada götürülmesi mümkün ki bu süreç bizi birçok insanla
tanıştıracaktır.
Ama yine de önce "bu işi bilen insanlarımız"
ın ve "ben bu işe varım" diyen insanlarımızın, şimdiye kadar ki
faaliyetlerine, içerisinde faaliyet gösterdikleri parti, örgüt veya
derneklerin kimliklerine bakılmaksızın bir İlk adımı atmaları gerekiyor.
İnsanlara ne anlatmak istediğimizi netleştirmemiz gerekiyor. Bu anlamda
bir tartışma platformu oluşturmalı veya bu siteyi böylesi bir platforma
dönüştürmeli. Burada tartışmalı, bu tartışmaları en yakın çevremize
aktarmalı, topladığımız düşünceler ve bilgiler ışığında netleşmeliyiz.
Kimi can alıcı konuların tartışılmasının önemi
ve yararı buradadır. Ama bunların entelektüel birer çalışma olarak
kalmamaları veya beyin jimnastiğine dönüşmemeleri için örgütlenmemize
hizmet edici olmaları gerekiyor.
Konuya ilgi duyan insanlarımız, böylesi bir
programda veya "yol haritası”nda hangi konuların açıklığa kavuşturulması
gerektiğini burada açıklasın. Ve yine konuya ilgi duyanlarımız açıklığa
kavuşturulması gerekir denilen konularda düşüncelerini yazsınlar.
Bunların şurada ve ya burada çoktan tartışılmış, yazılmış olması
bunların yeniden gözden geçirilmesinin önünde bir engel teşkil etmemeli.
Bu düşünceler veya sonuçlar bir "yol haritası"
olacak tarzda yine gönüllü olacak arkadaşlarca toparlansın, bütünlüklü
hale getirilsin. Bununla tüm diasporaya yayılalım ve örgütlenelim… Eğer
yetiştirilebilinirse Sürgünü Anma Günü, anavatanda ilk buluşma günümüz
olsun…
Kalın sağlıcakla.
Elif
25.11.2005
Selamlar Talebe,
Önerdiğiniz fikirler gayet olumlu ve olması
gerekenler. Acilen yeni bir yola ve programa ihtiyaç var. Aksi taktirde
kimse, asimile oluyoruz canım halkım güzel halkım yok oluyor lüksüne ve
riyaya kalkışmasın.
Bizleri bir arada tutacak ortak noktalarımız
bile kalmamış hedef yok amaç hiç yok. Lay lay lom'larla uğraşacak
zamanımızda yok. Adigexabze'yi yaşatalım, saygılı olalım zexes yapalım,
ekip kuralım bunlarla hiç bir halk ayakta kalamaz.
Türklerin arasında yaşıyoruz. Şöyle bir bakın
geçmişe ve bugüne. Halkı bir arada tutmak ve milliyetçilik duygusunu
pekiştirmek için devletin kendi çıkardığı olayları, bilmeyeniniz yoktur.
Ajanlarını harıl harıl çalıştırıp gerekirse Türk bayrağını yakan sinsi
ve zeki oyunlara gereksinim duyan, "bir Türk dünyaya bedeldir"
sloganlarını atan/attıran güçlenmek adına yaptıkları oyunları örnek
alsak mı biraz ne dersiniz?
Ki bu ülke bizden kat be kat güçlü bir
devletken gerektiğinde asil olmamayı göze alıp insanların milli
duygularını harekete geçirebiliyor. Bizler ise kendi aramızda henüz
milliyetçilik duygusunun, Çerkes'im, asilim, hoşum, oynarım, gülerim,
sayılırım, sevilirimden öteye götüremedik. Bu mu asillik bu mu milletini
sevmek?
Başka halkların bizleri ezip geçmesine bizleri
paramparça etmesine gönlünüz razı mı? Bizler o kadar bireysel
düşünüyoruz ki toplum bilincine ulaşmamız çok zor görünüyor. Ben olduğum
yerde rahatım iyiyim bana kim ne diyor ki, oyunumu da oynuyorum,
Çerkesce'mi de konuşuyorum. Ama sinsice aklımıza sokulan bu iyimser
düşüncelerin derinine inmeyi kimse düşünmüyor.
Benim içim yanıyor, 30 yıl sonrasında acaba
evimizde dahi konuşabileceğimiz Çerkesce'miz olacak mı? Düğünlerde dahi
olsa oyunlarımızı bilen Çerkes gençleri olacak mı?
Adigexabze'nin içeriği bugün bile kalmamışken
30 yıl sonra anlamı anlamsızlaşmayacak mı? Neden bütün bu gerçekleri
bize kim ne diyor ki hata kendimizde bize kim ne yapıyor ki haritamızda
var vatanımızda var, gitmek isteyene yol da var demenin cehaletini ve
sorumluğunu alan bazıları tarihsel hata yapmıyor musunuz?
Bu halkın yok oluşuna katkıda bulunmuyor
musunuz? O halde neden susmuyorsunuz. Bu bile çok şeydir hiç değilse
bunu yaparak hiçbir şey yapmayan konumunda olmayı zarar veren konumunda
olmaya yeğleyin!!
Talebe, seninde değindiğin gibi önerdiğin
fikirlerin yaşama geçmesi için önce destek almak onaylanmak ve bu fikre
evet diyenlerin olması gerekiyor. Sadece iki üç kişiyle başlanacak bir
şey değil bu ne yazık ki. Ama şu an için yapılacak tek şey yılmadan bu
fikri tekrarlamak ve duyurabildiğimiz kadar çok insana bu zorunlulukları
duyurmak olur.
Yeteri kadar destek sağlandığında gerekirse
toplantı düzenlenip bu oluşumun yaşama geçmesi için ilk adım atılır. İlk
anda büyük hedefler ve yanımızda büyük bir kalabalık göremeyeceğimiz
açık. Ama her şeye rağmen yılmadan bireysel olmayan ve Çerkes halkının
onurunu varlığını koruyacak zorunluluklarda ısrar etmekte çok onurlu bir
iş olsa gerek.
Şimdilik bu bile çok büyük bir ayrıcalık ve
gurur verici bir şey. Kendi adıma bu doğrularda ısrar edeceğim ve bu
doğruları göremeyen gerçekten beyninin büyük kısmını pervasızca başka
halkların çıkarına kullanan insanlara muhalif olmaya devam edeceğim.
Sevgiyle.
Özlem Özdemir
28.11.2005
Sayın Elif, Sayın a-e, Sayın Talebeye atfen...
... Erbab-ı Kemali çekemez nakıs olanlar,
Zira dide-i huffaş rencide olur ziyadan...
(Ziya Paşa)
Saygılarımla.
Talebe
28.11.2005
Sayın Özlem Özdemir,
Ziya Paşa’nın benim de çok sevdiğim bu
mısralarını kime hitaben yazdığınızı tam anlayamadım. Kimin "Erbab-i
Kemal", kimin "nakis" olduğunu veya "dide-i huffas" ile kastedileni.
Erbab-i Kemal değilim, "nakis" olduğumu zaten
kendim söylüyorum ama eğer Ziya'dan rencide olan "dide-i huffas" ile
kastedilen ben isem, Talebe rumuzuyla yazdığım için, bu sözlerin beni
"Ziya"dan daha çok rencide ettiğini bilmenizi isterim.
Eger bir rumuz ile değil de, gerçek ismimle
yazmış olsaydım yine aynı "sessizlikle ölüme mahkum edilen" düşünceleri
dile getirecektim, diğer arkadaşların düşüncelerini anlama yeteneğim de
değişmeyecekti.
"Öyle klavyenin başına geçip yazmak kolay,
şimdiye kadar ne yaptın, hangi taşın altına elini koydun" denilmesini,
bunun bu kadar kolay söylenebilmesini anlamıyorum.
Her yapılan işin yararının olmadığını, kimi
işlerin, üzerlerinde emek harcanmış olsalar da, zararlı; en azından
yararsız olabileceklerini düşünüyorum.
Mesela her kötülüğün altında yatanın para
olduğuna inanan kimleri zamanında, her şeyin üzerinde harcanan emeğe
göre değerlendirildiği bir "emek bankası" kurmuşlar. Herkes ürettiği
şeyi bu "emek bankası”na getirecek, karşılığında ihtiyaç duyduğu şeyi:
buğdayı, pirinci alacakmış. Kimi buğdayını getirmiş, kimi yumurtasını,
ekmeğini... Ama kimi "uyanıklar" da hiçbir değeri olmayan şeyleri.
Üzerine saatlerce bir çekiçle vurulmuş kaya parçasını veya öylesine
kesilip biçilmiş tahta parçalarını mesela. Karşılığında da buğday, ekmek
veya domates alıp gitmiş. Bir süre sonra banka böyle ıvır zıvır şeylerle
dolmuş ve sonunda hem banka hem de proje iflas etmiş. Kıssa’dan hisse...
Pratiğe yol gösterenin teori olduğuna
inanıyorum, bulanık suyun; puslu havaların bize bir yararının
olmadığına...
Düşüncelerin öyle vahiy yoluyla gökten
zembille inmedikleri bir yana, önümü göremediğim çalışmalara katılmamın
bir yararının olamayacağına inanıyorum. Benim gibi henüz çok şeyi
yeterince net olarak göremediği için tereddütleri olanlarımızın,
izlemekle yetinenlerimizin: Bir sessiz çoğunluğun olduğuna...
Bu sessiz çoğunluğun izleyici olarak
oturdukları o tribünlerden sahaya inmeleri gerektiğine, bunu sağlayacak
politikaların üretilmesi gerektiğine.
Bunun gerekli olmadığını söylüyorsanız
buyurun; siz kendi yolunuza ben kendi yoluma... Ancak birbirimizi
kırmadan-incitmeden, şu yeryüzünde yaşayan tek tek her Çerkes’in
yaşatılması gereken birer değer olduğunu, her birine ihtiyacımız
olduğunu unutmadan...
Not: Çeçenistan’da bir gün savaş şu veya bu
sonuçla biter, sular durulur ama biz birbirimizin yüzüne nasıl bakacağız
bilemiyorum?
Kalın sağlıcakla.
a-e
28.11.2005
Sayın Özlem Özdemir,
Erbab-i Kemali çekemez nakis olanlar, zira
dide-i huffas rencide olur ziyadan demişsiniz.
Bu beyiti anlayamayacak olan okurlara bunun
anlamını yazmakla size cevap vereyim.
Yukarıdaki beyitin anlamı; eksik, kusurlu
kimseler olgun insanları çekemezler, tıpkı yarasanın gözünün ışıktan
rahatsız olduğu gibi, ikinci mısradaki ziya kelimesi de ışık anlamına
geldiği gibi; şair, kendini çekemeyenlere hafiften dokundurmuştur, diye
düşünebiliriz.
Bize atfen yazdığınız bu cevapta sanırım siz
bizlerin çok eksik kusurlu insanlar olarak siz olgun insanları
çekemediğimizi dile getirmiş olup sizin gibi ışık olan insanları en
başta da sizi görmekten rahatsız olan yarasalar olduğumuzu demek
istemişsiniz.
Sizin bizi nasıl gördüğünüzü bilemem ama benim
sizi nasıl gördüğüm açık ve nettir.
Benim için siz ve sizin gibi düşünen insanlar
evrende her şeyi yutmaya çalışan birer kara delikten başka bir şey
değilsiniz ve sadece karanlığı görüyorum ve karanlığınızın içinde
kaybolmamak için mücadele etmeye devam edeceğim.
Kendini yazdığı iki kelimeyle anlatacağını
sanan, her yerde herkese katılan ve sadece iki kelimecikle yetinen
fikirlerini açamayan bir tartışmada söyleyecek söz bulamayınca hemen
karışsındakine saldıran insanlara kendimce ancak şunu diyebilirim ki;
yetersizliklerinizin içinde boğulmanın sorumluluğunu başkalarına
yıkmayınız.
Sayın Özlem Özdemir bizleri yetersiz
gördüğünüz ve sizi çekemediğimiz noktaları dile getirmekle yükümlüsünüz
madem ki, bize atfen bir söylemde bulunuyorsunuz bunu açıklamak
zorundasınız. Aksi taktirde bizi suçladığınız söylem size dönmüş
olacaktır.
Bizler tüm konularda tam olduğumuzu iddiada
etmiyoruz, eksiklerimiz olabilir ve bu dünyada hiçbir insanın eksiksiz
kusursuz olacağını da kimse diyemez ama bizim sizleri çekemediğimizi
ispatlamak zorundasınız.
Öyle şairlerin mısralarıyla iki şey yazıp
kenara çekilmek ve insanları suçlamak söylemlerin içini doldurmadan bir
yerlerden söylenmek bir töre olamaz.
Sizin töreniz fikirleriyle tartışanları olgun
saymıyorsa bir şey diyemiyorum artık.
Saygı hak edenin olur...
Özlem Özdemir
29.11.2005
Sayın a-e, Sayın Talebe,
En büyük hatanız olayı kişiselleştirmenizdir.
Kendi atmosferinizden sıyrılıp
değerlendirmenizi rica ederim.
Selamlarımla.
Şebatnik
29.11.2005
Kara delik. Müthiş bir güç. Her şeyi kendine
çekip yok eden bir muamma girdap.
Sayın Özdemir'e bunu yakıştırmak en basit
anlamıyla acziyet ifadesidir. Hiç bir şey bilmiyorsanız Ziya Paşa'nın
sözünün olumlu yönünü üzerinize alınınız. Hoş buda bir şeyi değiştirmez
ama siz kendinizi kandırmış olursunuz. Buda size yeter. Zira bugüne
kadar yaptığınız başka ne ki?
a-e
29.11.2005
Sayın Özlem Özdemir,
En büyük hatalarımızın olayı
kişiselleştirmemiz olduğunu demişsiniz, fakat gözden kaçırdığınız şey,
sizin ilk yazınızla ve daha sonraki ve şimdiki cevabınızla bu konunun
içine limon sıkmış olduğunuzdur.
Tüm site boyunca yaptığım taramalar sonucunda
sizin herhangi bir konuda düşüncelerinizi insanlarla paylaştığınıza
rastlamadım. Sadece bir kaç yerde burada da olduğu gibi çok kısa iki
cümleyle bir şeyler anlatmaya çalışmışsınız ama tıpkı benim gibi sizi
anlamakta güçlük çekenler olmuş. Bu nedenle size şunu deme gereğini
görüyorum; biraz emek harcasanız olmaz mı acaba?
Konulara gereksiz söylemler müdahil
olmadığında fikirlerin konu hakkında geliştiğini ve her yerde olmasa da
ortak noktalar bulunabildiğini görmekteyiz; ta ki, biri hiç olmadık
yerden taş atıp konuyu dağıtmayana kadar.
Şimdi bende birkaç güzel sözü size atfen
söyleyeyim…
Gerektiği yerde izah etmeyen, gerekmediği
yerde izah eden kişiye budala derler. (Alain)
Tabiatın insanlara en adilce dağıttığı nimet
akıldır derler; çünkü hiç kimse akıl payından şikayetçi değildir.
(Montaigne)
Büyükler omuzlarımızda taşıdığımız için
büyüktürler, fırlatıp atınca yerde sürünürler. (Mondantre)
Ne kadar geri bakarsanız o kadar ileriyi
görürsünüz. (Churchill)
İnsanlar genellikle başkalarına sürmek
istedikleri çamura bulanır. (Cenap Şahabettin)
Bir kör başka bir köre yol gösterirse ikisi de
çamura bulanırlar. (M. Henry)
Körler ülkesinde tek gözlü kral olur.
(Erasmus)
Işığı hiç kimse körler kadar sevemez. (Victor
Hugo)
KÖRLER DİYARINDA MUM TACİRİYİM. (Abdullah
Cevdet)
Ne alakası var diyebilirsiniz ama bunu önce
kendinize demeniz gerekir sizin yönteminizle size atfen bir şeyler
yazayım dedim...
Herkesin birlikte düşüncelerini kabul görsün
görmesin ortaya atıp tartıştığı bir konuyu bu hale getirmedeki bu büyük
katkınızdan dolayı teşekkürlerimi sunarım.
Sayın Sebatnik,
Sizde konuya belirli bir noktada katılmış
oldunuz ve bu gün itibariyle daha önce karşılaşmadığım için sizin
yazılarınızla yeni tanışmış oluyoruz.
Bu güne kadar kendimizi kandırmış olduğumuzu
diyerek konuya nerden itibaren dahil olduğunuzu göstermiş
bulunuyorsunuz.
Biz kendini kandıranlarla siz kendini
kandırmayanlar arasındaki farkları görmenizi dileyerek. Biz kendini
kandıranların yapmadığı şeyleri siz kendini kandırmayanların bir an önce
yapmasını ve şu andan itibaren konu hakkında düşüncelerinizi bu başlık
altında görmekten mutluluk duyacağımızı belirtmek isterim.
Saygı hak edenin olur…
Mezağo Esen
30.11.2005
Sayın Özlem hanımın yüksek müsaadeleri ile;
Sayın a-e,
Sizin kimseyi anlayıp anlayamamanız "ölçü"
olarak kabul edilebilinir mi?
Hangi ortak değere sahibiz ki, aynı dili
konuşalım? Sizinle ve benim sahip olduğum kültür arasındaki tek asgari
müşterek genel anlam itibarı ile; "kişiye ve topluma saygı" olabilir.
Tahminimce Özlem Özdemir hanımefendinin size
uzun uzadıya cevap yazmamasının da sebebi budur. Siteyi ne zamandan
itibaren takip ettiğinizi bilemiyor olmamız, kullandığınız "nick" ile
üyelik bilgilerinize ulaşılamayıp, "kim ile muhatap olunduğunun
bilinmiyor" olması elbette ki "değer" farklılıkları yaratacaktır. Ancak
bu davranışı yargılama gibi bir hakkınız olmadığını hatırlatırım. Biz
sizin kim olduğunuzu dahi bilmiyor ve varsayımlar üzerine "saygı"
duyuyoruz.
Bilmenizde fayda var, Özlem hanımın geçmişteki
yazılarına rastlayamıyor olmanız olağandır çünkü siz siteden ayrılma ve
ayrılışlarla ilgili haftayı meşgul edecek bir metininizi dahi bizlerle
paylaştınız. Bu durumda sorduğunuz sorunun içi boşalmaktadır.
Özlem hanımın harcadığı veya harcayacağı
emeğin tavsiyecisi olamazsınız çünkü ortak bir paylaşımınız ve paydanız
yok. Bu noktada diyeceksiniz ki; " Bizim muhatabımız Özlem Özdemir'dir,
sizi alakadar etmeyen bu konuya neden karışıyorsunuz?" cevabım
kesinlikle şudur ; Ben hiç tanımıyor (fiziksel olarak) olduğum Özlem
hanımla, tarih-dil-kültür-kan ve kader birliğine sahibim... Bir yabancı
olarak sizin "herhangi bir Adyghe kızına yapmış olduğunuz eleştiri,
(haddiniz olmasa da - gizli hakaretlerinizin) okları mutlaka kendini bu
mefhum için sorumluluk hisseden tüm kadın-erkek Çerkes'i ilgilendiren
bir durumdur. Yani bu genlerimize kodlanan otomatik bir savunmadır. Siz
bir Çerkes'e ilgi duyabilir ve hatta ileri derecede sevebilirsiniz de...
Bu hislerinizin hiç bir yerinde kendinizce haksız da değilsinizdir.
Oysa; hissettiğiniz o her ne ise ciddi bir gerçeğin üzerini örtemez. Siz
ne kadar da "hissediyorum" deseniz bu kültüre ait değilsinizdir. Kültür
ve xabze bütünlüğü sizi her zaman büyük bir hoş görü ve saygı ile
"MİSAFİR ODASINDA" ağırlamaya devam edecektir.
Tüm bunlar gerçekleşirken yani; ev sahibi
misafirine izzet-i ikramda kusur etmez ve üstün tutarken, misafirin ise
ölçüsünü ve haddini bilmesi ise ortak paydaya dayanan "EDEP"ten
olmalıdır.
Ehli irfan meclisini
aradım kıldım talep
her hüne makbul ise de,
illa edep, illa edep...
Yazdığınız özlü (!) sözlerin akabinde
yukarıdaki Ziya Paşa'nın beytini okuduğumda Hz. Mevlana'nın bir sözünü
hatırlamamak olmazdı;
... Siz ne kadar bilirseniz bilin,
anlattıklarınız sadece karşınızdakinin
anladığı kadardır....
Neyi ne kadar alıp değerlendirebildiğinizi
görebiliyor ve bu doğrultuda Sayın Şebatnik'ın düşüncelerine
katılıyorum.
Varın sizde; a-e, Elif, ve Talebe koalisyonuna
muhalif bir Mezağo, Özlem, Şebatnik mixi düşünün. Tasarruf sahibi
sizsiniz sayın a-e.
...Herkesin birlikte düşüncelerini kabul
görsün görmesin ortaya atıp tartıştığı bir konuyu bu hale getirmedeki bu
büyük katkınızdan dolayı teşekkürlerimi sunarım...
Şahsımda, kültürüm ve milliyetim adına sizinle
aynı yöne döndüğümüzü veya dönebileceğimizi sanmıyorum sayın a-e. Bu
noktada ise sizin için sadece bizim dışımızdaki ulaşabileceğiniz odakta
başarı iyi dileklerimi sunabilirim.
Tüm katılımcılara saygılarım ile...
Şebatnik
30.11.2005
Hepinizin anlayışına hayran kaldım. Sizlerin
bildiği karşınızdakine anlatabildiğiniz ile sınırlıdır. Hatta
karşınızdaki kusurlu bile olsa. Haklısınız nerden katıldığım çok önemli,
daha önemlisi ne işim vardı da katıldım. Bundan sonrada katılmamam
gerektiğini ifade ettiniz. Doğrudur, gereğini yapacağım. Sizleri ulvi
fikirlerinizle bırakmak daha iyi olacak.
Elif
30.11.2005
Mezağo,
Madem ölçü bizlerin bizleri anlaması; sizin
eleştirdiğiniz üç insanın ikisi Çerkes değil mi? Sizin ırkınızdan
olanları savunma refleksiniz Özlem hanıma özel kalmış o yüzden
gösterdiğiniz gerekçenin içi bom boş.
Gereksiz arka çıkmalar, gereksiz tartışmalar,
gereksiz basitlikler. PC karşısında kara kara düşünüp, Çerkesliğinizi
boş basit söylemlerin içinde aramak. Neyi savunduğunuzu kendinizin bile
bilmediği çelişkiler zinciri.
''Sizin kim olduğunuzu hiç bilmiyor ve
varsayımlar üzerinde saygı duyuyoruz'' demişsiniz. Siz zaten saygı
duymuyorsunuz. O yüzden bu çelişkiniz sizi üzmesin. Sayınlarla başlayan
ardından bir yığın hakaret içeren yazılarda saygı olmadığını gören
gözler görüyor. Yapmacık ve sanal saygınız sizlere kalsın.
Siz hiç tanımadığınızı söylediğiniz insanı
gereksiz yere savunurken, bir başkasına sizi tanımıyorum varsayımlar
üzerinde saygı duyuyorum demeniz ise çelişkinizin en vahimi. Gereksiz
savunma refleksiniz ve anlamsızlığınız karşısında ben açık, açık diyorum
size saygı duymuyorum.
Mezağo, kodlarımdan gelen uyarı sebebiyle;
şahsım, milliyetim, kültürüm adına sizinle aynı yönde dönemeyeceğim. Siz
dönebildiklerinizle dönebildiğiniz kadar dönün.
MAF
Mezağo Esen
01.12.2005
Sayın Elif,
Eleştirilen üç insanın ikisinin Çerkes olup
olmadığını bilebilmek için "istihareye" mi yatmamız gerekli? Her üçü de
kimliğini "nick"lerin ardına saklamış bu arkadaşların kimliklerini
kendileri bildirmediği takdirde nasıl anlayabiliriz? Üstelik sizin
"toplumunuza güvenmediğinizi" nick tartışmalarından gayet iyi
hatırlıyorum.
Özlem hanım için hissetmiş olduğum
hassasiyetin sizin düşünceniz aksine içinin boş değil saygıya bezeli bir
destek olduğunu ve bu desteği kazanmış olmasının sebebinin ise
"milliyetine ve kültürüne" gösterdiği ilgi doğrultusunda geliştiğinizi
bilmeniz (gerçi bildiğinizi düşünerek) gerekmektedir. Bu kültüre ve
milliyet bilincine "şahsi çıkmazlarını" giydirmeyen herkes tarafımızdan
veya aynı düşüncede olan kimselerce destek görecektir ve buda gayet
doğal insani bir tepkidir.
Size tavsiyem kendi çelişkilerinizi
isimlendirmenizdir.
Tarafınıza duyulan saygıdan rahatsız
oluyorsanız, bunun için yapılabilecek pek bir şey olduğunu düşünmüyorum.
Hiç endişeniz olmasın. Yönü Kuzey olan
herkesle bir şekilde buluşacağız. Umarım inancımıza da müdahale
etmeyeceksiniz... Çerkesliğiniz (veya bahsettiğiniz üç de iki) adına...
Selametle.
Tsey Volkan
01.12.2005
Merhaba,
Konuları tümüyle okuyamadım ama, temel
sorunlarımızdan ;
- Adigey in feshi, Çeçenya da soykırım,
Abhazya da ambargo, diaspora da dağınıklık- da olduğu gibi, asli veya
tali konularda ve tüm tartışmalar da rastlanılan; "Bazı zihniyetlerin
fikir önderleri, herkesin de çok iyi bildiğin gibi, oldukça tecrübeli ve
uzun zamandır çalışmalarında ‘taşeron’ kullanıyorlar. Taşeronlarını da
genç, heyecanlı ve halkı için her türlü fedakarlığa hazır ‘gerçekten iyi
niyetli’ insanlardan seçiyorlar. Bizler de, aslında iyi niyetli olmaları
ve perde arkasındaki ‘tecrübeli’ ağabeylerine inanmaları dışında hiç bir
suçu olmayan o pırıl pırıl gençlerle çatışmak zorunda bırakılıyoruz."
Yılların verdiği sürgün travması ile bir
şekilde elde edilmiş bir küçük cumhuriyetin pozisyonu
bozulmasın diye, sömürgeciyi kızdırmamaya
çalışıyorlar. Anlamıyorlar ki, zorba nasıl yağ çekersek çekelim,
gerekeni uygun zamanda yapacak ama zorbanın kazanması için tüm
Kafkasyalıların birbirine YABANCILAŞMASI ve mümkünse DÜŞMANLAŞMASI
gerektiğini iyi biliyorlar. Tüm dünya halklarına uyguladıkları gibi...
Her şey apaçık ortada. Herkes yaptığını
bilinçli yapıyor, en az bizim kadar. Çıkarları neredeyse o tarafa yelken
açmış. Arkadaşlar; saygı göstermek düşer bize ve yaptıklarımızla KİMİN
HALKININ GELECEĞİNİ ve ÇIKARLARINI ÖNE ÇIKARDIĞINI göstermek gerek.
Gelecek nesiller bir çok tekel ve
önyargılardan arınmış olacak; merak etmemeli. Söylenmesi gerekenleri
söyledik. Zaman kaybetmemeli; polemiklerden uzak durmalı...
Benim üzüldüğüm, alternatifsizlikten ve meydan
boşluğundan dolayı, onları dinleyenler onların söylediklerini doğru
sanmakta...
Saygılarımla.
NOT: Yazdıklarım kesinlikle birebir
tartışmalara taraf olmak değil, genel tartışmalara taraf olmak içindir.
Hukla
01.12.2005
Sayın Volkan merhaba,
Yazılarınızı dikkatle okumaya çalışıyorum.
Affedin ama meydanı boş bulanlar kim? Meydanı doldurmaya çalışanlar kim
ya da gerçekten bir meydan var mı?
En önemlisi; kendinizi bu açılardan bir
konumlandırsanız da akıllarda soru kalmasa.
Saygılarımla
a-e
02.12.2005
Sayın Mezağo Esen
Yazınızı daha önce görmüştüm ama zamanım
olmadığı için biraz gecikmelide olsa cevabınızı şimdi veriyorum.
‘’Sizin kimseyi anlayıp, anlayamamanız ‘ölçü’
olarak kabul edilebiliniz mi’’ demişsiniz. Bende size; ‘’sizin
birilerine kendinizi anlatmanız sorunlarınızı dile getirmeniz ölçü müdür
değil midir, diye sorayım ve hemen belirteyim.
Örneğin tüm dünyaya geçmişte yaşadıklarınız,
günümüzde içinde bulunduğunuz koşullar ve geleceğinizde karşılaşacağınız
sorunlar hakkında; Federasyonlarınızın dünya kamuoyuna saygıyla sunduğu
deklarasyonlar, yine özerk cumhuriyetlerinizde alınan kararların herkese
duyurulması, acaba ölçü olarak kabul edilebilir mi? Yoksa; bunlar ölçü
olarak kabul edilemez, deyip sizin mantığınızla yaklaşıp bana ne mi
diyelim, biz değişik halklardan insanlar olarak?
Eğer benim demiş olduğunuz gibi birilerini
anlamam ölçü olarak kabul edilir mi edilmez mi diye bir şeyi
soruyorsanız, öncelikle tüm insanlara açık olan bir yerde ve
düşüncelerini tüm dünya halklarıyla paylaşan insanların arasında
olduğunuzu unutmayınız
Hangi ortak değere sahibiz ki, aynı dili
konuşalım? Sizinle ve benim sahip olduğum kültür arasındaki tek asgari
müşterek genel anlam itibarı ile; "kişiye ve topluma saygı" olabilir,
diyorsunuz. O zaman bir bakalım hangi ortak değerlere sahibiz veya
kültürlerimiz arasındaki ortak değerlere bir göz atalım.
1) Benim kültürümde; örneğin büyüklerle alay
edilmez, sanırım sizinde kültürünüzde büyüklerle alay edilmez. Bakın
sizin ve benim ortak bir noktamız ama savunduğunuz hanımefendi, bir
büyüğümüze alaycı bir tavırla yaklaşmış, dolayısıyla ikimiz arasındaki
bu ortak nokta diğeri için söz konusu değildir.
2) Benim kültürümde; çok eşlilik yoktur, sizin
kültürünüzde yoktur. Bu da bir ortak noktamız.
3) Benim kültürümde; kadın, erkek eşitliği
vardır. Dolayısıyla kadın hanımefendidir, aman yanlışta dese ona bir şey
demeyeyim diye bir şey yoktur. Yani benim kültürümde cinsiyetinden
dolayı insanlar korunmaya muhtaç görülmezler ve yanlış davranışlar
içinde olan bir kadın; sırf bayan olduğu için kollanmaz ve korunma
altına alınmaz. Çünkü; bu, o bayana vurulacak en büyük darbedir ve
sanırım sizinde kültürünüzde böyledir.
Daha bir çok örnek verebilirim ama kısa kısa
geçiyorum.
Siteyi ne zamandan beri takip ettiğimi çok
bilmek istiyorsanız; sizde, tıpkı benim gibi oturun PC’nin karşısına,
hakkında bilgi edinmek istediğiniz kişinin tüm yazılarını tek tek arayın
bulun okuyun ve o kişiyi tanımaya çalışın, kolaycılığa kaçıp, hiç bir
çaba sarf etmeden karşınızdakinden bir şeyler beklemeyin de biraz
yorulmayı, uykusuz kalmayı göze alınız. Halkınıza ve en başta da
kendinize bir katkı da bulunmaya çalışmış olursunuz, benim gibi
misafirliğini bilmeyen birini burada çürüterek susturmayı
başardığınızda, size göre ben misafirliğimi bilmiyor ve size zarar
veriyorsam beni susturmanızın en güzel yolunu size göstermiş oluyorum.
Bakın dediğim şeyleri yapmış olsaydınız, sizin
gibi bana üyelik bilgilerim hakkında soran bir çok kişiye neler
yazdığımı görmüş olurdunuz.
Beni tanımak istiyorsanız düşüncelerim
ortadadır, hiçbir yazımı sildirmediğim için, boylu boyunca olduğum gibi
orta yerde gözünüzün önünde duruyorum. Yeter ki bakmasını bilin.
Düşüncelerim hakkımda size bilgileri verecek
yeterliliktedir. Yoksa ben bu siteye boyumla, posumla, kilomla, fiziksel
özelliklerimle katılmış değilim.
Düşüncelerimle katılmış olduğumdan dolayı
tanımanız gereken fiziksel özelliklerim değil tamamen düşünsel
özelliklerimdir.
Ne olduğumu, nerden katıldığımı, yaşımı,
geçmişimi, ne işle meşgul olduğumu, adımı soyadımı, tahsil durumumu
öğrenince ne olacak? Elinize ne geçecek ya da bunlar bana bakışınızda ne
gibi değişiklikler yaratacak? Bunları iyicene bir düşünün derim size.
Kaldı ki ben gerekli ve çok değerli gördüğüm insanlara istedikleri anda
hakkımda gerekli bilgileri vermekten de kaçınmıyorum.
Sevgili Kopsirgen Orhan, Necdet Hatam, Kuban
Seauhmann, Shu Zago ve benzeri eşdeğerde, çok değerli ve düşüncelerini
çok sevdiğim, yazılarını zevkle okuduğum, zaman zaman katılmadığım
görüşleri olmasına rağmen bazen de sorular sorduğum, cevaplar aldığım bu
değerli insanlara, diledikleri anda bilgilerimi verebilirim. Çünkü
onlardan yeterli güven hislerini almışımdır ve ne kadar düşünsel anlamda
ayrışsak bile olgunluk seviyesinin en üst basamaklarında olduklarına
olan inancımdan dolayı bu güzellikteki insanlara isteklerinde cevap
olmaya çalışırım.
Bunun tam karsısında Irkçıyım, Şövenistim,
faşistim... MUTLUYUM!! Diye yazan bir insana ve bu insani savunan
düşüncelere, ben nasıl güvenip de bilgi vereyim? Bu mümkün mü? Hayır.
Çünkü benim savunduğum değerlerin tam karşıtı bu söylemlerin sahipleri.
Yazmayacağım, diyorum dayanamıyorum...
Lütfen biri beni bir ara vursun...
Dayanamıyorum yahu…
Yazma ustalığına sahip birine neden kişisel ve
özel bilgilerimi vereyim ki, beni vurun diyenin, birilerini vurmayı
düşündüğünü ve düşündüğünü yapmamak için kendini vurdurmayı uygun
gördüğünü ama ne kimseyi vurmayı ne de kendini vurdurmayı düşünmeden
fikirlerini sunmayı bilmeyen bir zihniyete ve bu olgunluğu yakalayamamış
birine ben niye kişisel bilgilerimi vereyim ki?
Bir Kürt kardeş mi, deyip neyi vurguladığı
belli olmayan bir insana neyi anlatacağım ben?
...Ben Çerkes ailesine gelin gelen birçok Türk
gelinlerin aile ve toplum yapımıza son derece iyi uyum sağlayıp bir çok
Çerkes kızından daha iyi nısağa yaptıklarına tanık oldum. Tersine başka
topluluklara gelin gidip, evlenmeden önce aldıkları kültür sayesinde
içine girdikleri toplumda saygın yerler kazanan, saygıdeğer ve sözü
dinlenir bulunan çok Çerkes kızı ve kadını da gördüm...'' Kelimelerinin
sahibi olan siz, yukarıdaki gibi ben faşistim ve mutluyum diyen anlayışı
savunurken şuradaki kelimelerinizin tam tersi bir söylemle bana
yaklaştığınızın farkında mısınız?
Bir Çerkes ailesine damat ya da gelin
gidebilecek bir Ermeni’nin de ya da bir Ermeni ailesine giden bir gelin
ile damadın saygınlık kazanabileceklerine inanmadığınız için mi, yoksa
söz konusu ben olunca ve Türk olmayan biri olunca fikirleriniz
değişiyor.
Yine bir çok konuda bırakın Çerkes kızlarını
hakareti top yekun Çerkes halkına hakaretler edilirken siz nerdeydiniz?
Bir Çerkes kadını olan arkadaşımızın eşinin Türk olmasından dolayı
aldığı yazıyı ve ona verilen destek tepkilerinde siz neden genlerinizin
otomatik savunma haliyle bu Çerkes kadın kardeşimizi savunmadınız? Yoksa
sizin için Çerkes kadını demek bir tek savunmaya geçtiğiniz ve koalisyon
kurduğunuz hanımefendi midir?
Bahsi geçen, yani yüksek müsaadesiyle bana
yazdığınız, cevaptaki hanımefendinin yazdığı yazıları ben göremedim.
Neden acaba? Yoksa ayrıldığından mı? Bir ara uzaklaşanların arasında
olduğundan mı yazılarını göremiyorum ben ve hakkında düşüncelerinde bir
bilgi sahibi olamıyorum .
Yazılarını sildirenlerin, konu başlığı altında
yazan tüm düşünce sahiplerine ve o konuları okumak isteyen tüm
katılımcılara en büyük hakarette bulunduğunu düşünen biri olarak
gerçekleri görmenizi umuyorum.
Bir konu başlığı altında sayın Kaya Şenvar bu
savunduğunuz hanıma bir şeyler yazmış ve ben bakıyorum bu hanımın
yazılarını görmüyorum, dolayısıyla ne olduğunu, neden Kaya Şenvar beyin
böyle bir şey yazdığını anlayamıyorum. Şimdi böyle bir durumda bu
hanımefendi kardeşimiz, en başta kendi insanlarına, sonrada biz misafir
konumundaki insanlara hakaret etmiş olmuyor mu ve tüm bunlar olurken siz
neden tepkisiz kalıyorsunuz?
Sitenin bir katılımcısı olarak emeğini yok
ederek, emekleri boşa çıkaran insanlara tavsiyelerde de bulunabilir,
gerekliliğinde sorgulayabilirim de, herkes sorumluluğunu bilecek,
sorumluluklarını bilmeyen insanların sorumluluklar taşıması mantıklı mı
sizce? Buraya yazı yazan her insan siteye girip yazan yada okuyan
herkese karşı sorumluluk taşır.
Diğer Çerkes kardeşlerimi bilemem ama sizin
genlerinizde kodlanmış olan otomatik savunma sisteminiz tamamen
çökmüştür ve hiç bir işe yaramamaktadır.
Irkçıyım, Şövenistim, Faşistim... MUTLUYUM!!
Sizce bunları diyen ve bunu diyenleri savunan
insanların savunma sistemleri günümüzde bir işe yarar mı, bence hiç
yaramaz. Bayatlamış, günü geçmiş, tedavülden hızla kalkmakta olan, bu
tip düşüncelerin içinde olanları hiçbir zaman anlamayacağımı
diyebilirim.
Hiç kimse birbirinin dışında değildir,
dünyanın içinde hepimiz içice yaşamak zorundayız. Bunun bilincinde olan
bir insan olarak ben Çerkes’i, Kürt’ü, Laz’ı, Rum’u, Süryani’si,
Keldani’si ile bu ülkede; Alman'ı, Fransız'ı, İtalyan'ı, İngiliz’i,
Rus’u ,Türk’ü, Arap’ı Yahudi’si, Nijeryalısı, Mısırlısı, Brezilyalısı
ile de dünyada iç içe yaşamaya devam edeceğim.
Eleştirdiğiniz üç insandan ikisi Çerkes,
biride -dikkatinizi çekerim- bayan. Yani birini savunurken, diğerine
saldırdığınız iki bayandan biri ve sanırım sizin otomatik devreye giren
genetik savunma sisteminizin tamamen yıkılışının delilidir. Bana gelince
ben hangi halktan olduğumu defalarca dedim ve bir çok insanda biliyor
artık benim hangi milliyete sahip olduğumu.
Şimdi bakalım tarih, dil, kültür ve kan
bağıyla ortak noktada buluştuğunuzu dediğiniz siz ve savunduğunuz
insanla birlikte bir çok insan bu ortak yönlerini nasıl
değerlendirmişler?
1) Sayın Tsey
Volkan’ın da değinmiş olduğu gibi Adigey kendini fesh etmiştir
2) Abhazya’ya
ambargo vardır
3) Abhazya
tüm Abhazları vatandaş saymıştır ama kim umursamış ki Sayın Necdet
Hatam’ın dediği gibi,
4) Çeçenya’da
soykırım yapılmaktadır. (Çerkes olmadıkları deniyor.)
5) Çerkes
dili hızla yok olmaya gitmektedir
6) Bir Çerkes
kabilesinin dili tamamen yeryüzünden silinmiştir
7) Sosyetik
fişlenme adıyla Çerkes ileri gelenleri için fişlenme düşünülmüştür.
8) Çerkes
halkının tarihi hakkında bilgiler en aza indirilmiştir
9) Geçmişte
sürgün edilen ve soykırıma uğrayan bir halkın tümünün haklarına tecavüz
edilmiştir
10) Sitede
bir çok konu başlığı altında Çerkeslere hakaret edilmiştir
11) Sitede
bir çok konuda ciddi konular üstünde insanlar düşüncelerini dile
getirirken kimileri buna duyarsız kalmıştır
12)
Mülteciler konusu çıkmaza sürüklendiği gibi bu konuda çıkmaza
sürüklenmiştir
13) Çerkes
ünlüleri veya değerleri olarak sunulanların hiç birinin çalışmalarında
Çerkes halkına katkıda bulunacak çalışmalar olmamıştır. Tamamen kendi
olmayana hizmet etmişlerdir bunlar.
14) Çok daha
değerli olan bu sitede de yukarda isimlerini verdiğim insanların değeri
yeterince bilinmemektedir.
15) Yayın ve
eğitim hakları verilmesine rağmen yönetmeliklerle verilen hakların onunu
kapatan sisteme karşı bir çok insan uyumuştur.
16) Daha bir
çok şeyi sıralayacağım konularda tarih, dil, kültür ve kan bağıyla ortak
noktada bulunmuş olan bir çok insan duyarsızlıklarıyla gözlerini
kapatmıştır.
Şimdi tüm bunlar olurken sizin otomatikman
devreye giren genlerinizdeki kodlamalarla oluşan savunma sisteminiz ne
haldeydi?
Yoksa sizin savunma sisteminiz, sadece evlilik
konulu başlıklarda mı devreye giriyor ve Çerkes olduğunuzu bu gibi
konularda mı hatırlıyorsunuz?
Ben sizin daha önemli konu başlıklarında
savunduklarınızda dahil düşüncelerinize rastlamadım.
Ayrıca ben çok bildiğimi de iddia etmiyorum,
edenlere de bir şey diyemem.
İsterseniz neyi savunduğunuz belli olmayacak
yazılarla zaman harcayacağınıza, geri dönüş için neler yapılabilir,
göçmenler için nasıl çalışmalar düşünülebilir, fesh edilen cumhuriyet
neden fesh edilir? Yıllarca yasak olan diller neden gelişmez haklar niye
engellenir, verilmiş olsa da aslında verilmemiş olur, gibi konularda
düşüncelerinizi yazıya dökün bu daha anlamlı olur bence.
Genlerinizde kodlanan otomatik savunma
sisteminiz iflas etmemiş olsaydı ve gerçekten de böyle bir savunma
sistemine sahip olmuş olsaydınız ve savunma sisteminiz zamanında
çalışmış olsaydı. Acaba bunca şey yaşanır mıydı? Acısıyla, tatlısıyla
yaşanıyor diyoruz demesine de size de bize düştüğü gibi en çok düşen
acılar oluyor...
Elindekini korumayı bilmeyenlerin, genlerimde
kodlanmış otomatik savunma sistemlerim vardır diyenlere son bir şey
deyip yazıma ara vereyim .
Postallarıyla vatan topraklarına basanların
her gün, her saniye, her an, değerlerin imha edildiğini görmeyip,
kendini bir bayana centilmenlik ve kibarlık yaparak savunup
kurtaracağını sananlara tavsiyem, sitedeki her cümlenin içindeki
kelimelerin neler anlattığını görmeleridir.
Önemli olan genlerdeki kodlanmış otomatik
savunma sistemlerinin şahsıma karşı taarruza geçmesi değildir. Önemli
olan yukarda sıraladığımız şeyler olurken ve sorunlar yaşanırken bu
savunma sistemlerinin devreye girmesidir ve tüm bunların yaşanmasına
engel olmaktır.
Sizinle fikirlerini paylasan ve kendince
yapılması gerekenler üstüne ışık olmaya çalışanlara karsı otomatik
olarak çalışan, fakat sizi yok etmek için tüm silahlarıyla saldıranları
görüp, yakalayıp, etkisiz hale getiremeyen savunma sistemlerinin gözden
geçirilip yenilenmesi dileğiyle...
Saygı hak edenin olur...
Tsey Volkan
02.12.2005
Merhaba Sayın Hukla,
Yazdıklarımı dikkatle okuyarak, zaman ayırmaya
değer gördüğünüz için teşekkür ederim. Dikkatli okumanın, sizin de öyle
olduğunuzu düşünerek, herkesin birbirini anlamak, iletişimini artırmak
ve kendi gerçeğiyle yüzleşmek nedenine dayanmasını umut ediyorum.
Yazdıklarım da; bir alan gerçek sahiplerince
en verimli haliyle değerlendirilmediğinde, kimlerin bu alanları
evriltip, maniple edip kullandığı en açık haliyle ifadelendirilmiştir.
Konumlandırışımı her alanda yeterince deklere ettiğimi düşünmekteyim. Bu
durumu netleştirmek ya da pekiştirmek için bir internet sitesine
ihtiyacımız olmadığını düşünüyorum. Sizlerin akıllarda soru işareti
bırakmayacak konumlandırılışlar üretebileceğiniz konusunda umudumu
korumaktayım. Kusuruma bakmazsanız, gereksiz tekrarlarla hem sizin
zamanınızı almak hem de diğer katılımcıların tartışmalarını bölmek
istemem. Başarılar.
Saygılarımla.
Mezağo Esen
02.12.2005
Yapılan son rötuşlardan sonra nezaketen de
olsa cevap verme gibi bir hak oluşmuştur ve bu hakka istinaden şu an
muhatabımsınız.
Bizi son derece farklı sembolize edip
vurguladığınız "toplu, tüfekli, kılıçlı, gürzlü" sinsi siyasetinizin ve
kendinizce yıpratma politikalarınızın asla kimlik bulamayacağınızı
bilmelisiniz.
Hangi çağda yaşıyoruz? Faşizm mi kaldı? Bunlar
işe yaramaz diyorsunuz?
Şu sözlerinize ne kadar inanıyorsunuz?
Yakın "Türkiye Tarihinde" özellikle doğu
bölgelerde yapılan faşist hareketlere herkesin şahit olduğu bir tarihle
bunları dile getirebiliyor olmanızın tek sebebinin uyguladığınız bu
sinsi siyaset olduğunu düşünmemek için her hangi bir sebebim de yok...
Siz ne derseniz veya yazarsanız veya
anlarsanız tasarrufunuzdur demiştim. Tekrarlıyorum. Yeriniz sadece
misafir odasıdır. Kendi yaralarımızı kendimiz sarıp, tamirini de
gerektiği her şekilde yapabiliriz. Tercihleriyle bizden sıyrılanlar,
zaten hiç bir zaman bizim olmamışlardı. Arkalarından ne ağlayacak
gözümüz vardır nede sahte milliyetçilik rolleri ile egolarını tatmin
etmelerini seyredecek ve alkışlayacak ellerimiz...
Bu halkı, hakkı, davayı savunan ve
sahiplenenlere ise hiç bir şekil itibarı ile özellikle bu ve bu kimliğe
ait sitelerde veya benzeri ortamlarda hadsiz eleştirilere yer yoktur.
Çünkü biz hiç bir kültürel etkinliğin ortasına, konumuz olmamasıyla
iştirak etmiyoruz. Hiç kimse, hiç kimse Aristokrat genlere sahip bir
millet bilincinden demokratik eylemler beklemesin. En büyük kandırmaca
budur. Elbetteki bu yazılanlar pek çok yarayı kaşındıracak. Bu sebeple
geneli yormama adına bu formda ki son yazımdır.
Dilediğiniz örgütsel (!) birliktelikle ne gibi
paylaşımlar sağlanacak inanın merak ediyorum.
İletişim adresim: circassianpower@yahoo.com
Saygılarımla
Ediz Hun
02.12.2005
Değerli katılımcılar,
Öncelikle herkese ayrı, ayrı sevgi ve
saygılarımı sunarak başlamak istiyorum.
Sayın Mezağo Esen, sayın Özlem Özdemir, sayın
a-e, sayın Elif, sayın Talebe ve bu forma iştirak eden diğer arkadaşlara
öneri mahiyetinde bir davetimi sunmak istiyorum;
Ocak ayında Adana'da yapacağımız tanışma
toplantımıza her birinizi ayrı ayrı davet ediyorum. Böylelikle sağlıklı
ve verimli bir platform oluşturacağımız düşüncesindeyim.
Forma katılan herkesi ve tüm düşünceleri
değerli buluyor, herkese tekrar saygılarımı sunuyorum.
Azmi Berberoğlu
02.12.2005
Değerli Arkadaşlar,
Her konu baslığında olduğu gibi, tartışma
denilen olguyu sağlıklı bir biçimde götürememe alışkanlığımız, sürekli
olarak bizleri farklı alanlara taşımakta, konu yerine ilgisiz ve
sonuçsuz ikili diyaloglara yöneltmektedir.
"BİLGİ sahibi olmadan FİKİR sahibi olmak"
esasen çok ciddi bir rahatsızlıktır ve insanları verimsizleştirir.
Gereksiz sarf edilen sözcükler siz farkında
olmadan KASTI aşan hakaret sözcüklerine dönüşürler.
Tartışmalar TAKIM tutar gibi
yapılmaz/yapılmamalıdır. Bir insanın her konuda söyleyecek şeyi ÇOKSA,
uzmanı olduğu somut bir ALANIN olması zorlaşır. Zira bir konuda UZMAN
olabilmek, derinlemesine ARAŞTIRMA ve bilgilenme zorunluluğunu da
beraberinde getirir, ki bu olgu bile tek başına her konuda (uzmanı
olduğumuz alan dışında) ne kadar az konuşursak, doğru sonuçların
oluşmasına o ölçüde katkı sağlamış ve konunun dağılıp, gereksiz kelime
israfına son vermiş oluruz.
İnsanların temel yaklaşımları AKSİYON
olmalıdır, aksi halde sürekli REAKSİYON gösterir durumda olursunuz.
Alıntılanan bilgiler iyice gözden geçirilmek
durumundadır. Aksi halde yaptığınız ÇARPITMA olur. İLKELİ olmak ve
sağlıklı DURUŞ sergilemek önemlidir. Hem halkların kardeşliğini savunup,
öte yandan EGEMENLERİN yazdığı senaryoların PİYON’U olup, başka halkları
mesnetsiz suçlamak olmaz. Suçlarsanız bilin ki suçlanırsınız. Sizden
açık olmanız isteniyorsa AÇIK olmalısınız, pişkinlik yapmak ancak
kendinizi aldatmaya katkı sağlar.
Bir noktadan SONSUZ adet DOĞRU geçtiğini
dikkate alırsak, bilimsel verilerle desteklenip KANITLANMAMIŞ söylemler,
olsa olsa AYRIŞMAYI ve saflaşmayı getirir ki bu da EGEMEN güçlerin
hedefledikleri SONUÇ’TUR.
Bizlerin MAKRO hedefi; Tüm KAFKAS halklarının
birlik ve beraberlik içerisinde olmasıdır. Bizi bu HEDEF’E götürecek en
önemli olgu'da MİKRO birliktelikleri gerçekleştirip, ardından ANA
HEDEF’E yürümektir. Tüm Avrupalılar tarafından oluşturulmuş AMERİKA
BİRLEŞİK DEVLETLERİ olgusu bile bir yönüyle örnek oluşturabilir.
DÖNÜŞ tabiî ki çok önemlidir, ancak somut
koşullarının önceden sağlıklı biçimde oluşturulmaması halinde, bizleri
kaçınılmaz başarısızlıklara ve ÜMİT kırılmalarına taşır.
Üreteceğimiz POLİTİKA ve savunacağımız
görüşler bizleri HEDEF’E taşımaya katkı sağlamalıdır. DİASPORADAN
yapılması mümkün olan hizmet ve AKSİYON’LARI öncelikle gerçekleştirmek
zorunludur. ABHAZYA'nın, ADİGEY'in ve de tüm KAFKASYA'nın hali hazırdaki
durumunu iyi analiz etmeden salt kendi doğrularımızı savunmak adına
aramızdaki birlik ve beraberliği tehlikeye atacak yaklaşımlardan uzak
durmalıyız. İKİZ KULELER, BESLAN, NALCIK provakasyonlarının kimlerin
işine yaradığını iyi değerlendirmeliyiz. ABD ve BDT'nin " Tabiri caiz
ise" EKMEĞİNE YAĞ SÜRMEKTEN ve halklar arasında bağları zayıflatmaktan
başka, ne ise yaradıklarını iyi görmeli ve değerlendirmeliyiz.
Öncelikli HEDEF’ gerek ABHAZYA gerekse
ADİGEY'in GÖÇ olabilecek hale getirilmesine katkı vermek olmalıdır. Bunu
başardığımızda, zaten GÖÇ edelim, ya da etmeyelim olgusunun
tartışılmasına bile gerek kalmadığı görülecektir.
Hepimiz için geçerli bir realiteyi yineleyerek
sözlerime son veriyorum.
AYİNESİ İŞTİR KİŞİNİN LAF'A BAKILMAZ,
ŞAHSIN GÖRÜNÜR RÜTBESİ, AKLI ESERİNDE...Ziya
Paşa
Esen kalın.
Necdet Hatam
02.12.2005
Değerli Arkadaşlar,
İnanın çok uzun süre düşündüm ne yazılabilir
diye. Sayfa o denli kişiselleşti, gerçeklerden uzaklaştı ki...
Sevgili a.e. elbetteki en çok size kırıldım.
İçinde yaşadığımız, yaşamaktan mutluluk duyduğumuz cumhuriyetimizi
feshettiniz bir çırpıda. Sayın Volkan'ın yazdıklarından bu anlamı
çıkartmanız ilginç. Sayın Volkan Adıghéy fesh olmak üzere demiştir her
halde. Bir de yazdıklarınızda Çerkes halkının yaptıklarını tüm şeyleri,
sitede söylenenlerle sınırlama eğilimi sezdim ki çok yanlış. Site üyemiz
iki bin desek, iki milyon Çerkes'in binde biri bir halka örnek teşkil
etmez değil mi. Hele bunların da tartışan sayısını siz benden daha iyi
biliyorsunuz.
Daha ilginci Volkan beyin sizden sonra yazmış
olmasına rağmen bu yanlışlığı düzeltmemiş olması... Ama Sayın Volkan son
yazısını sizin yazıyı okumadan yazmış olmalı. Öyle ya bu yanlışlığa
"keşke öyle olsaydı diyecek hali yok ya..."
Sevgili Elif, yazılanlardan beğendiklerinize
beğendim deme, görüşlerini beğendiğiniz kişileri destekleme hakkınız
elbette ki var. Olmaz mı? Ama başkalarının da yanlış bulduğu
görüşlerinizi eleştiri hakkı olmamalı mı? Örneğin sizin kendine "talebe"
adını vermiş, öğreneceği şey kalmamış, sorar gibi yapıp ders vermeye
kalkan arkadaşa kapılıp "Bizleri bir arada tutacak ortak noktalarımız
bile kalmamış hedef yok amaç hiç yok. Lay lay lom'larla uğraşacak
zamanımızda yok. Adigexabze'yi yaşatalım, saygılı olalım Zexes yapalım,
ekip kuralım bunlarla hiç bir halk ayakta kalamaz." diyebiliyorsunuz.
Yazdığı uzun yazılara karşın somutta hiçbir şey söylememiş olan sayın
Talebe'nin "somut önerilerini" destekliyorsunuz.
Bu nasıl bir anlayıştır ki sizlerde olmayan
şeyin kimselerde olmadığını sanıyorsunuz. Bizlerin politikasını yanlış,
eksik bulabilirsiniz ama bu kadar yazıya, gerçekleştirilmiş şeylere
karşın politika yok diyemezsiniz.
Yoksa siz Anavatana Dönüş Politikası dışında
politika yok, dönüşçülerin dışında kimselerin hedefi yok mu demek
istediniz?
Bizler, nasıl bir dönüş düşlediğimizi,
Bağımsız Birleşik Kuzey Kafkasya'yı düşlerimizde bile görmediğimizi
defalarca yazdık. Dahası biz, dönüş olarak adlandırdığımız eylemin,
cumhuriyetlerimize, Rusya Federasyonu'na yerleşmenin, bir yönü ile
kişilerin seyahat özgürlüğünü kullanması kadar basit bir eylem olduğunu
biliriz. Nasıl aksini söyleyebiliriz bugün Rusya Federasyonu'na dönüş
yapan Çerkes'in on katı kadar Türk yerleşmişse. Ayrıca da Avrupa'ya,
Amerika'ya yerleşen, yerleşmek isteyen Türkiye vatandaşlarına, Rusya
Federasyonu'na yarleşen TC. vatandaşlarına karşı çıkılmayıp, dönüş diyen
Çerkeslere karşı çıkılmasına da hep hayret ederiz. Gidilen ülke kabul
ettiği halde seyahat özgürlüğümüz neden kısıtlanmak istenir, bizlere
illaki kahramanlık yaptırma isteklerini anlamayız. Özetle bizimkisi
böyle basit bir politika. Köprü politikası...
Evet yineliyorum örgüt "gel kardeşim bir örgüt
kuralım" demekle kurulmaz. Talebe arkadaşımız dönüşçü olduğunu, dönüşü
kabul etmeyenlerle dönüşü tartışmadığını söylemişti. Benimde Dönüş
politikasını dönüşü kabul etmeyenlerle tartışmam. Dahası dönüş
politikasını tartışmam için "nasıl bir dönüş"te de anlaşmamız gerekir.
Bizim nasıl bir dönüş özlediğimizi defalarca somutladık. Sizler de
somutlayın ilkelerinizi beğenenler çevrenizde toplaşır. İlkelerde
anlaşırsak birlikte oluruz. anlaşamaz isek Talebe arkadaşımızın dediği
gibi herkes doğru bildiği yolda gider...
Bu da çok ters bir olay değildir. Günümüze
kadar hiçbir halk hareketinin herkesi kapsayan bir siyasi çizgisi
olmamıştır. Hele başlangıçta. Görüşler bir olmadan hep birlikte
olunamaz. Bu sadece bizlere özgü değil evrensel ilkedir.
Gerçekten üretim isteniyorsa kişilerin
geleceğe ilişkin planlarını sorgulamaları gerekmez mi?...
Saygıyla
Talebe
03.12.2005
Necdet ağabey;
Size sayın diyorum, büyüğüm diyorum, saygıda
kusur etmemeye çalışıyorum. Siz ne derseniz deyin, ne kadar ağır
konuşursanız konuşun bu tarzımı da değiştirmeyeceğim.
Ancak size karşı gösterdiğim bu saygıyı yanlış
anlamayın: Bu, sizin her söylediğinizi kabul etmeliyim anlamına
gelmemeli. Görüşlerinizin kimine katılıyorum, kimine katılmıyorum. Hele
hele tarzınıza kesinlikle...
Kırıcısınız, bütünleştirici değilsiniz.
Tartışmaya hiç de açık değilsiniz. Size gösterilen saygıyı suiistimal
ediyorsunuz.
Yazdıklarınıza bir kez daha bakın. Sizden
farklı düşünen herkesi, onların düşüncelerini eleştirirken dahi, kişisel
düzeyde yargılıyorsunuz.
Size bir çok yazınızdan örnekler verebilirim
ama son yazınızdan bir iki örnekle yetineyim, yoksa yazı yine çok uzun
olacak.
"...Örneğin sizin kendine 'Talebe' adını
vermiş, öğreneceği şey kalmamış, sorar gibi yapıp ders vermeye kalkan
arkadaşa kapılıp...",
"Yazdığı uzun yazılara karşın somutta hiçbir
şey söylememiş olan...",
"Bu nasıl anlayıştır ki, sizlerde olmayan
şeyin kimselerde olmadığını sanıyorsunuz...".
Necdet ağabey, insanlar neden birilerine
kapılsınlar? Onların kendi muhakeme güçleri yok mu? Bu arkadaşlarla
benim düşüncelerim paralellik göstermiş olamaz mi? Yani sizin
söylediklerine katılanlar, düşüncelerinize kapılıp peşinizden
sürüklenenler mi?
Birinin herhangi bir konu üzerinde yazılanları
sorularla açmaya çalışması, bunu yaparken kendi düşüncelerini;
inandıklarını söylemesi nasıl mümkün olacak eğer siz bunu "sorar gibi
yapıp ders vermeye kalkan..." diye yorumlarsanız?
Öğreneceği şey kalmamış sonucuna nasıl
varıyorsunuz?
Necdet ağabey, kırıcı oluyorsunuz, insanları
küçümsüyorsunuz. Ki, hele hele eleştirdiğiniz kişiler bu sitede belki de
bunu en az hakkedenlerden bazıları. Doğru veya yanlış; inandıklarını
söylüyorlar. Kırıcı karşılıklar veriyorsunuz.
Yukarıda aktardığım sözlerinizi başka şekilde
dile getirebilirdiniz. "Örneğin..." ile başlayan cümle çok gereksiz ve
hatta Elif'e anlatmak istediğinizle alakasızdı. Elif'i küçümsüyorsunuz,
kendi başına böyle şeyler düşünemezdi demek istiyorsunuz. Bunu yaparken
bir tasla iki kuş vurma düşüncesiyle Talebe'yi kırıyorsunuz.
Bu sitede Orhan ağabeyden a-e'ye, Elif'e, Tsey
Volkan'a, Azmi ağabeye..."düzeysiz" veya "anlamsız" çıkışlar oldu.
Bunları uyarmak yerine, bunlarla "gizli ittifak" içerisindeymişçesine
sizden farklı düşündükleri için, düzeyli de olsa, alaya alınanları,
hakaret edilenleri eleştirme çabası içerisine giriyorsunuz. Yoksa başka
birilerinin de, sizin deyiminizle, bunlara "kapılmasından" mı
çekiniyorsunuz?
Yazınız, sizin deyimizle, çelişkilerle
dolu."Bizlerin politikasını yanlış, eksik bulabilirsiniz ama bu kadar
yazıya, gerçekleştirilmiş şeylere karsın politika yok diyemezsiniz..."
Bunu diyen mi var Necdet ağabey? Elif arkadaş, "...Adigexabzeyi
yaşatalım, saygılı olalım, zexes yapalım, ekip kuralım, bunlarla hiçbir
halk ayakta kalamaz" diyor; yani izlenen politika, en azından dışarıya
yansıyan görünümü bu, yanlış diyor, politika yok demiyor.
Ben de politika yok demedim.
Peki siz kimi eleştiriyorsunuz? Başkalarının
söylemedikleri şeyleri onlara mal edip, onları eleştirmek doğru mu, etik
mi?
Sonra birini eleştirirken genelleme yapıp,
sanki karşıda bir grup veya bir koalisyon varmış gibi yapıyorsunuz.
Olmasını isterdim ama böyle bir şey yok! Hiçbirini tanımıyorum bile.
Sonra "Talebe arkadaş dönüşçü olmayanlarla dönüşü tartışmadığını" ne
zaman söylemiş? Konuyu burada tartışmak ne anlama geliyor? Herhangi bir
yazımda "dönüşçü olmayanlar bu konuda görüş belirtmesin" diye bir şey
söylemiş miyim? Ben dönüşün ayrı örgütlenmesi gerektiğini söylüyorum, bu
düşünceye inanan insanların önce bunun politikalarını tartışmaları
gerektiğini. Hatta ardından "dağa-taşa, kurda kuşa anlatalım
derdimizi"...Nasıl bu sonuca vardınız anlamıyorum?
"Dahası dönüş politikasını tartışmam için
'nasıl bir dönüşte de anlaşmamız gerekir" diyorsunuz. Dönüşte anlaşmış,
nasılında anlaşmışsak, tartışacak ne var ki Necdet ağabey? Yok eğer
"nasıl”ı tartışmak gerekir demek istemişseniz bu cümleyle, benim
söylemek istediğim de zaten bu değil mi?
Ancak bir önceki paragrafa bakınca aslında
sizin "nasıl" sorusuna da cevap verdiğiniz görülüyor. Öyleyse açık açık
söyleyin: Sorunumuzun çözümü "dönüş". "Nasıl”ı, seyahat özgürlüğü
hakkımızı kullanarak!
Eğer bu bir Türk vatandaşının ABD'ye veya
Avrupa’ya yerleşmesi gibi bir şeyse öyleyse buna niye "Dönüş"
diyorsunuz? "Yerleşmek" diye tanımlasanıza bunu da!
Birleşmiş Milletler Sözleşmelerinde tanımlanan
"Dönüş Hakkı" bile sizin bu tanımınızdan daha ileri ve yanlış olan da
iste sizin bu, insanlarımızı bırakın meşru olan; yasal haklarını bile
isteyemeyecek psikolojiye sokan, dostunu-düşmanını karıştırmasına yol
açan, kendi kendine ve kardeş halklarına yabancılaştıran politikanız.
"Biz" derken federasyonu mu kastettiğinizi,
daha doğrusu neyi kastettiğinizi de anlamış değilim.
Saygılarımla
Not: Aslında federasyon seçimleri üzerine bir
şeyler söylemek istiyordum ama bunu da bir sonraki görüşmemize
bırakıyorum.
a-e
03.12.2005
Değerli büyüğüm Necdet Hatam,
Sizi, yazdığım yanlış bir cümlemden dolayı
kirmiş olduğum için çok üzgünüm, yukarıdaki yazımda bu yanlışlık adına,
sizden özür diler, daha önceki yazılarımda da dile getirmiş olduğum
şekliyle Adige özerk cumhuriyetinin fesholma sorunları yaşadığını
diyerek bu yanlışımı düzeltmek istiyorum.
Sevgili büyüğüm Necdet Hatam, inanın ki ben
burada sözünü ettiğiniz gibi, iki bin en son baktığımda, 3 bini asan
üyenin yaptıkları veya söylediklerini tüm Çerkes halkına örnek olarak
görmüyorum.
En başından beri ben konuların onunu tıkayacak
karşılıklı sürtüşmelere neden olacak davranışlardan kaçındım ve buna da
ilk başlayanın ben olmadığımın kanıtı olarak bu tür sorunlar yasadığım
konulardaki yazılarımı ve yazıları kanıt olarak sunuyorum. Bunun yanında
her konunun özüne dönülmesine işaret etmişimdir.
Ben hiç kimsenin kişiliğine saldırmak
istemediğim gibi, kimsenin de benim kişiliğime saldırmasını istemiyorum.
Düşüncelerimin yanlış olan kısımlarında, karşımdakilerin beni
eleştirmesine hiçbir diyeceğim yoktur.
Ve siz değerli Necdet Hatam bey benden çokça
büyük olduğunuz için bana kırılmanıza gönlüm asla razı olmayacağı gibi,
bana kızsanız da sert söylemlerde bulunsanız da size ve sizin gibi
değerli büyüklere asla cevap vermeyeceğim.
Ancak izin verdiğiniz kadarıyla düşüncelerimi
sizinle paylaşmak istiyorum, ha siz büyükler olarak bana sus diyorsanız,
o zaman ben susarım. Böyle bir isteminizde, sizi asla yanıltmam ve bir
nevi kalemlerimiz olan klavyeye bir daha dokunmam.
Ben hiçbir yazımı gelişi güzel araştırmadan
dayanağı olmadan yazmadığımı belirtmek isterim. Herhangi bir konuda
yazacak olduğumda yanlışlarımın da olma ihtimaline rağmen, ben en
azından 3-4 saat yanlışlarımı en aza indirmek için araştırma yapar öyle
yazarım ama tüm bunlara rağmen, gördüğünüz gibi, hata yapmaktan kendimi
alıkoyamamışım ve bu hatalarımdan dolayı da hoşgörünüze sığınıp siz gibi
incitmiş olduğum insanların hoşgörüsüne sığınarak beni bir kez daha
affetmenizi ve kırgınlığınızı unutmanızı temenni ediyorum.
Okuduğum ve baktığım bir kaç kitap ve
sitelerdeki, yazıların bundan bir, iki yıl ya da birkaç yıl eskiye ait
olmasından dolayı anavatanlarınızdaki en son gelişmeler hakkında yeterli
bilgilere ulaşamıyoruz.
Bu eksende sizlerden birkaç şey yazıp bunlar
hakkında bizleri bilgilendirmenizi rica edeceğim. Biliyorum siz
Çerkeslerde, el öpmek yoktur ama ben buna rağmen, bunca değerli yazılar
yazan benim için kutsallığı olan siz ve sizin düzeyinizdeki insanların
elini öperek aramızda oluşmuş olan bu kırgınlığın bitmesi dileğiyle beni
cevaplamanızı ümit etmesini pek sevmeyen bir insan olarak ümit ediyorum.
Dediğim gibi araştırıyorum ve araştırmama
rağmen eksiklerim mutlak suretle oluyor bu nedenle sizden ve sizin gibi
anavatana dönüş yapmış değerli insanların, biz bilgi yetersizliğinden
dolayı yanlışa meyilli insanlara oralardaki yasam hakkında birebir
yaşayanlar olarak siyasal, sosyal, ekonomik, kültürel en son durum
hakkında bilgiler vermesini rica ediyorum.
1) Adige
Cumhuriyeti’nin Krasnodar ile birleştirilmesi projesinin günümüz
itibariyle durumu nedir? Böyle bir projeye anavatandaki ve diasporadaki
insanların gündemdeyse şayet, bakışları nedir?
2) Günümüz
itibariyle Adige ve Abhazya ve diğer cumhuriyetlerin statülerinde
herhangi bir değişme var mıdır? Güney Rusya Valiliği adı altına bağlanan
bu cumhuriyetlerde devlet başkanları halk seçimleriyle mi yoksa atama
yoluyla mı seçiliyor? Çünkü böyle bir yasanın görüşüldüğünü ve bunun
neticesinde neye varıldığı hakkında bizi bilgilendirir misiniz? Bu yasa
kabul edilmişse cumhuriyetin varlığından söz edebilir miyiz ya da bu
cumhuriyetin özgürlüğünden, aldığı kararların geçerliliğinden söz
edebilir miyiz?
3) Sitenin de
Turizm Bölümü’nde gördüğümüz nüfus sayılarında değişim var mıdır?
Sizinde dile getirmiş olduğunuz gibi Abhazya tüm Abhazları vatandaşı
sayan yasayı çıkarmasına rağmen dönüşler olmuş mudur? Bu nüfus
oranlarını etkilemiş midir? Okuduğum sitelerde verilen bilgilere göre;
2003 yılına ait olan bir yazıda Adige Cumhuriyetine beklenen büyük
göçlerin tersine göç etmiş Çerkeslerin şayisinin 500’ü geçmediği,
Kosova’dan 174, Türkiye’den 135, Suriye’den 120, Ürdün’den 35,
İsrail’den 3; toplam 467 kişinin anavatana dönüş yaptığını görmekteyiz.
Acaba günümüz itibariyle bu durum nasıldır? Bunun hakkında bilgileriniz
varsa lütfen bize aktarır misiniz?
4) Anavatana
dönüşe katılmayan Çerkeslerin bu rakamlarına oranla o ülkelere göç
edenlerin büyük rakamlarla o ülkelerin yerlileri olmaması da beni
düşündüren kafamı karıştıran başka bir konu oldu. Kuskusuz insanların
serbestçe diledikleri yere gitme, yerleşme, yaşama hakları vardır ama
buna rağmen, her yıl binlerce Çerkes olmayanın Adige Cumhuriyeti’ne
yerleşmesine orda yaşayan yerli halkın yaklaşımı nedir ve bu durum
oranın gerçek sahiplerini rahatsız ediyor mu?
5) Eğer
bilginiz varsa günümüz itibariyle Adige ve Abhazya başta olmak suretiyle
diğer cumhuriyetlerin borçları var mıdır varsa bunlar federasyon
anlaşmalarındaki hala geçerlilerse şayet maddelere göre ters düşecek ve
fesih olmalarına neden olacak bütçenin yüzde otuzuna ne derecede uzak ya
da yakındır?
6) Dünyanın
herhangi bir yerinde elçiliğe sahip olan bir Çerkes Cumhuriyeti var
mıdır varsa nerdedir ?
7) Abhazlara
ambargo devam ediyor mu? Ediyorsa bu ambargoyu uyguludan ülkeler
hangileridir ve bu ülkelere anavatanlarındaki vatandaşların bakışları
nasıldır?
8) Abhazya’da
asayiş sorunlarındaki son durum nedir? Halkın ne kadarında silah vardır?
Suç oranlarında artma mı, düşme mi vardır?
9) 2002’de
yürürlüğe giren, yeni Rusya Vatandaşlık Yasası devam ediyor mu? Ediyorsa
bu dönmek isteyenler için ne tür engeller teşkil ediyor?
10) Sitede
okuduğum gibi Adige Cumhuriyeti Vatandaşlığı Yasası artık yürürlükte
değil, Abhazya’nın çıkardığı sizinde konu açıp dile getirdiğiniz,
vatandaşlık yasası ve bunu elde etmenin yol haritası hakkında bilgiler
verir misiniz mümkünse?
Sayın büyüğüm Necdet Hatam, bu sorularımın
hiçbiri art niyetli değil, sadece edindiğim bilgilerin eskiliğinden
dolayı şu andaki durumun, siz orda olan insanlar tarafından bizlere
aktarılması dileğidir.
Eğer bunlar hakkında bilgilere sahip olursak
düşüncem burada dönüş üstüne daha sağlıklı yazılarla geniş açılımlarla
konuyu rayına oturtabiliriz.
Kim bilir belki de sizin vatanınızda yaşamaya
gidenlerden biride ben olurum, araştırmalarım sonucunda vatanlarınızın
çok güzel, dünyada ender rastlanacak doğal harikalara sahip olduğunu
görmekteyim.
Tüm içtenliğimle bu güzelliklerin vereceği
tatları tüm Çerkeslerin yasamasını isterim…
Yanlışlarım olmuşsa beni uyarmanızı bekler
yürekten belirtirim ki, varsa eğer yanlış bir durum bunları maksatlı
yapmış değilim…
Köprü konusunda yazdıklarımın tek nedeni
olarak da ben hiçbir halkın bir diğer halkın mutluluğu için
kullanılmasını kabul edemiyorum..
Hiç kimse farklı algılamasın, sevgim bir tek
size değil. Sizin gibi bilgili ve doğru bulduğum tüm insanlaradır…
Saygılar
Teşekkürler.
Şıblekho
03.12.2005
Merhabalar,
Çok değerli arkadaşlarımızdan bazıları bir
büyüğümüze saygı gösterdiklerini ifade buyuruyorlar. Çerkes olmakla
olmamak arasındaki bariz fark temelde burada başlıyor. HİÇ BİR ÇERKES
GÖSTERDİĞİ SAYGIYI HİÇ BİR ŞEKİLDE BEYAN ETMEZ.
SAYGI DUYUYORUM ifadesi sanal ortamın
getirdiği bir aldatmacadır. Herkese saygı duyuyorum genellemesi dışında
özellikle bir şahsiyeti vurgulayarak ama bakın ben size saygı duyuyorum
demez. Burada da yanlış anlaşılmayalım; burada saygı duyuyorum ifadesi
bir savunma refleksi ile söylenmiştir. Denmek istenen şudur ben size
saygı duyuyorum ama siz beni eleştiriyorsunuz bunun içinde size saygı
duymam sizi eleştirmeme engel değil gibi Çerkeslik dışı tavırlar ayyuka
çıktı. Saygıyı hiç gündeme getirmeden buyurun istediğinizi
yazınız.Kimsenin sözü olmaz.
Sitenin bir çok başlığında pırıl pırıl
gençlerin bu konuyu özelde tartışalım demelerinin derinliğini anlamayı
sayın arkadaşlardan zaten beklemiyordum. Ama sabır taşını çatlaşırcasına
saygı kelimesi bir lütufkar tutum ifadesine dönüşünce yapacak bir şey
kalmadı. Saygı kelimesinin Çerkesce karşılığını bilenler ne demek
istediğimi anlayacaklardır. HER ŞEYİMİZİ KAYBETMİŞ OLABİLİRİZ ANCAK BİR
THAMADEMİZE HİTAP EDİLİRKEN NE AMAÇLANDIĞINI ANLAMAYACAK KADAR HENÜZ
ASİMİLE OLMADIK.
ASIL KONUMUZ İSE BAZI ARKADAŞLARIN örgütlenme
yapılanma çerçevesinde söylediklerini analiz etmek.
Arkadaşlarımızın ustaca gizlemeye çalıştıkları
üzerini süslü kelimelerle örttükleri şey çok ayrı.
Bakın madde madde yazılan konulara. Tümünde
açık ya da örtülü şekilde diasporayı anavatandan koparmak ona karşı
duygularımızı tamamen Türkiye içi yapılanmalara yönlendirmek.
Adigey fesh oldu. Abhazya ambargo altında
dönüş politikaları başarısız oldu. Bu söylemler Kafkasya’yı, anavatanı,
fikirsel düzeyde anlamsız kılabilme gayretinin göstergeleri.
Bunlara tezat gözükse de Türkiye Çerkeslerine
ait tespitler de var. Dil yok oldu. Fişleme var ve diğerleri. Bu
tespitler bizleri anavatana dönüşe değil Türkiye’de daha çok demokrasi
ve halkların kardeşliği temeline dayalı bir siyasi mücadeleye
yönlendirmenin çabaları.
Türkiye’de kalalım. Daha çok demokrasi
mücadelesi yapalım bu da sorunlarımızı çözer düşüncesi Türkiye
Çerkeslerinin ortaya koyduğu ve UYGULAMAya çalıştığı önemli fikri
yaklaşımlardan biridir.
Bunun karşısında sayın Hatam’ın da bulunduğu
hayır dönelim diyenler derneklerde iki temel yaklaşım olarak politikalar
üretmişlerdir. Zamanın gösterdiği Türkiye’de kalıp daha çok demokrasi
mücadelesi yapalım diyenlerinde, dönüş fikrine uygun tavır
sergiledikleridir.
Derneklerimizin adını değiştirip ona halk
kelimesini ekleyenler soluğu anavatanda almışlardır. Hepsi için bunu
söylemiyorum ama bu fikrin teorisyenlerinden Kafkasya’ya dönenler önemli
kişilerdir.
Bu konu başlığında enteresan olan TÜRKİYE’DE
DAHA ÇOK DEMOKRASİ MÜCADELESİ YAPALIM DİYENLER EN BÜYÜK DESTEĞİ KENDİ
HALKINDAN DEĞİL, HALKLARIN KARDEŞLİĞİ DİYEN ÇERKES OLMAYAN UNSURLARDAN
ALMIŞLARDIR.
Son yıllarda meydana gelen gelişmelerle
dernekler dönüş ya da demokrasi mücadelesinden çıkmıştır.
Birleşik Kafkasya ve vakıf benzeri oluşumlar
dernekleri fikirsel bir tekdüzelikten kurtarmıştır. Artık DÖNMEK YA DA
DAHA FAZLA DEMOKRASİ MÜCADELESİ DIŞINDA OLUŞUMLARDA VARDIR.
BU ARADA SAYIN C.C.,
Siz sitede neden Çerkeslere hakaret
ediyorsunuz? Baksanıza kardeş halklar Çerkesliği sizden çok düşünüyor.
Siz sitedeki bazı yazılarla Çerkesliğe hakaret ediyormuşsunuz. Buradaki
suçunuz yazıları yayınlamak yoksa yazıları da siz mi yazdınız?
Bu arada halkımız duyarsızlıkla suçlanıyor?
Ey halkım senin düşünmene gerek yok deniyor.
Halkların kardeşliği çerçevesinde bazı Çerkesler ve bazı kardeş halklar
senin adına düşünüyor ve çözüm üretiyor. Senin düşünmene gerek yok.
Sadece duyarsız kalma. Zaten senin düşüncelerin faşistçe ya da dinsel
ağırlıklı olur bunu sakın yapma. Ancak bu önemli şahsiyetlere saygı
göster deniyor.
Çerkes kültürünü bilmeden saygı kelimesinin
bile hurdahaş eden bir zihniyet için çok farklı şeyler beklemiyordum.
Örgütte örgüt. İyi düşünün beyler, bayanlar.
Çerkesler; thamade, pşerah, bısım gibi
kavramlarla en ufak grupta dahi pratikte anında örgütlenirler.
Arkadaşların bahsettiği örgütlenme ise çok farklı. Burada onlar ve halk
var. Onlar her şeyi bilir yapar. Herkes eşittir ama bazıları daha
eşittir.
Çerkes gençliği bilir ki, yapılacak şeyler
bizde daima spontane olmuştur.Genlere tavırlar kodludur. Bazı
katılımcılar çok bariz ifade etti. Yeriniz misafir odası diye.
Arkadaşların haçeşi bilmediklerinden olsa gerek ‘’vay olur mu’’ diyor.
Evet arkadaşlar çıle tharuo xasede son sözü
söylemek istiyor. Bir bayanımızın bunun olamayacağını ferasetle açıkça
dile getirmesini tebrik ediyor onun karşısında çhare pserece emret
kardeşim diyorum. Sizin gibilere layık olabilmenin gayreti motive olarak
bizlere yeter.
Sayın Necdet Hatam beyefendi herkesi kapsayan
bir halk hareketi olmadığını buyuruyor. BUNA YANIT VERME ÇABASINA
GİRENLERİ DE ÇERKES GENÇLİĞİ ÇOK İYİ DEĞERLENDİRMİŞTİR.
BİR ŞEY DAHA VAR Kİ ONU BAZI ARKADAŞLARIMIZ
BİLEMEZ.
Çerkes kültürü insanlarını örgütüne fikrine
göre değil Çerkeslik tavırlarına göre ağırlar.
Beyler yaptığınız hata çok basit, misafir
geldiniz. Ancak büyük bir hata yaptınız.
Son sözü Adige thamadesi buyurur, tıpkı sayın
Hatam gibi...
Al-Toy
03.12.2005
Sayın Hatam,
Size saygı duyuyorum efendim, sizi çok önemli
buluyorum demiyorum.
Sadece son yazınızın herkese hak ettiği yerde
konumlandırdığını düşünüyorum. Şunu da iyi biliyorum. Çerkes öncelikle
SAYGI YAPAN SAYGIYI AĞZINDAN DÜŞÜRMEYEN DEĞİL, SAYGISIZLIK YAPMAYANDIR.
SAYIN SİTEYE DE BENDEN KONUNUN SÖZÜ OLSUN.
SAYIN HATAM’IN BİR ÇOK GÖRÜŞÜNE KATILMIYORUM.
BU ONU ELEŞTİRMEMİN BİR SEBEBİ OLAMAZ.
Sayın Hatam’ın eyleme koyduğu bir fikri var.
Sadece onun tespitlerini dinlemeyi isterim.
Yeteri kadar örgütümüz, derneğimiz olduğunu
düşünüyorum. Arkadaşlar tabana daha yayılacak bir şeyler öneriyorlarsa
buyursunlar dinleyelim.
Dönüşü gerçekleştirmeyenleri, ardından da
‘’dönüşe inanmayanlarla tartışmam’’ diyenleri bir konuda karşımda taraf
olarak görmüyorum.
Evet lafa değil icraata bakarım.
Şıblekho
03.12.2005
Değerli katılımcılar,
Sayın Hatam’ın yazılarını tekrar okumayı
teklif ediyorum.
Çok merak ettim. Sayın Hatam hangi yazısında
KENDİNE GÖSTERİLEN SAYGIYI SUİİSTİMAL etmiş. Aranızda sayın Hatam’ı
tanıyan, onunla irtibatı olan arkadaşlar lütfen bu konuyu açıklığa
kavuştursun.
Aramızda birisine gösterdiği saygıyı, sen sana
gösterdiğimiz saygıyı suiistimal ediyorsun diyecek kaç Çerkes var merak
ediyorum.
AÇIKÇA SORUYORUM SAYIN HATAM’IN GİZLİ
İTTİFAKÇI BİR TEK YAZISI VAR MI?
Sayın site,
SON YAZILAR KİŞİSELLEŞTİ DİYE UYARI YAPARKEN,
SAYIN HATAM’A YAPILAN AÇIKÇA BÜHTANLARI (*) HEZEYANLARI NASIL
GÖRMEZLİKTEN GELİRSİNİZ?
YOKSA SİZ ÖRGÜT RÜZGARINA MI KAPILDINIZ?
Sayın CC, son yazımın çıkmamışsa, açıkça
sebebini merak ediyorum.
(*) Bühtan: Kara çalma, kötüleme, iftira atma.
(CC)
Şhalaxhue
03.12.2005
Guıpşıse kuwme athamate Necdet Hatamım
fesetxı.
Wi mafe şşuı ziwushannew tipaşer.
Ci mı sıkhızteguışıahıştım adıghe bzem
nemççıre bzeççe sıritxenır haynape khıcççüexuığ. Aş paye apededew
sıfamye khısıeççeççışt xebzençağexem apay khısfeğeğu seui skhıwelheuı.
Aş khınewjı rexhure reşşerer ğenefağededeba?
Seue. Zıguerexeme te şşüeş feşşıçe şşüeynah değuew tıbeneşt aue.
Sıkheşxıpttsı. Se lhepk zexedz guıpşıse tyeşeççağew sıkheguışıerep.
Anattaşham uıtın fayer se sithamatexer arıx seuenah. Mıra gubğenır. Que
guıbğenme guıbğen. Tığuasere tizedeguışıe khınewşı yikhune siguı beğığew
sışıs. Ar yımkhurem fedew, uerjuer bırsırım sıkhıxenağ.
Kuım yiguıpere quıtekhexer tede requexemi
ıwjırexeri aş lhuquexba? Aşığuem uefır Kuıbleşham xet desışt? Seri
s'uerer necdetım fedexer desışt. Zıkuıpımi ar deghuı, şşuı şhaççe teri
zıguerexer teş'e aue. Apew aş teri tıbğuedettıshan aui khxıradzağ.
Yetani te tizakhuemi mı kuır dğezequeşşuışt auew khırağejağ.
Aş khesi kuıblleguım ısıxeme aguıpşıse
ççewıpççenxew aguı yilhep. TERİ ZIWISHANIM NECDETIM IUERER ARI TEUE.
Zıguerem bue syeğape. Mı zerewıştıkhıjığe
kuıpım zıguereççe wiguı xiğeççew tızebneççıme seui syexherxhışe. Ar we
Adıghağem wıpıççızınççe arep. Şşüyape yeşşuığexu khapuekhueme seui
seghuımeççı. Ar teri khıtegueweşt.
Sıdığueççeni Adıghağer wıfayeme zışıplhenew
amırme ççebdzınew canejjım fede slheğuığep. Tişşıççe tizequaççi terezded
sıuerep aw Thamate zimıem xabzi ıeştep seue.
Zerepuağem fedew ığesaççemi ımğesaççeşşuımi
sixekuı ıuew gupşıse zıxemılhım ıuerem bededew syedeuınır sixabzep.
Mıxeme adıghağer xekuım khinejığep. Axabzi
aetıJığ axer wurısım ğeriyew şışşuıtı ççerısew ışığ aueni xekuır tiguı
ralheççıççışt. Aş khınewji mıççe turkuım şuekhezer tızfayer. Khyatetxıme
Adıghaxer şşuızerefayew jjüğeseççeşşuışt aueni a enettem tikhiralleşeşt.
Ziwushan; şşuelhır fabem khışıxhuıre ççırxer
şşuelhır çıem khışıxhuştep. Adıgher Adıghe zişşeğer adığe xekuır arıba?
A ççıguı ççasem tişıaççı tixabzi tilhap'exeri ZEXİĞEWÇÇÜAĞEX.
Ci mıxeme ççıguı ttasxem lejığe değuı khitxişt
aue.
Cı nemççıre Zıguerem ıwnaşşue kheççırağu. Mı
zekhueşnığ tıxılhım ığuısew jjueğoebın ıttsew txilhıjıye guere
khıdeççıştığ. Aş ççaleme apayew txıdejj daxexer, wuşşıy lhap'exer
khıradzeştığ. Axeme aşışew zawler kheptxıme şşuağeşxhue zıxel uef pşşağe
xuın. Aş zı lheuıguere khıpısıdzejın. TTequ Adıghebze nahıbew kheptxıme
tiguape xhuşt. Khberdeybzer zişıççağem khéretx. Aş serıççe mıxuın xelep,
şhaççe adıghabzer tequ kheğepıteçç.
Khestxığexer siguıpşıse thamışççexer arı.
Sızççenettsew sıkızfayexeri weriççe silheuıx. Axeme wyacen nemıemi ari
serıççe lhap'eded.
Be ğaşşe wıxhuınççe tişhağı witızeptınççe
zıfede şımaxe thaşxhuem sélheui mafe nefxemççe xekuım tızeşıuıççenççe
sexhuaxhue. Mı khestxığexer sıd aueni mıxer zeguewtıştıx. Thar
weseğelheuı aştew zıguere pşşekhuen. Mır meşfeş'uı zıslhıtağeççe
kestxığe guışa'.
Wepsew wetxhej
a-e
04.12.2005
Sayın Siblekho,
Mademki sizde konuya, bir noktadan sonra dahil
oldunuz. Size de bir cevap vereyim, belki bazı şeyleri daha iyi
anlarsınız.
‘’HİÇ BİR ÇERKES GÖSTERDİĞİ SAYGIYI HİÇ BİR
ŞEKİLDE BEYAN ETMEZ’’ diyorsunuz ve bunu da Çerkes olmakla olmamak
arasındaki ölçü olarak değerlendiriyorsunuz..
O halde sunu bilmenizde yarar vardır. Hiçbir
Çerkes yaşadığı yerin kurallarına saygı duymadan var olamaz ve yaşadığı
yerlerdeki uyumuyla da bunu zaten beyan etmiş olur.
Örneğin siz, ‘’ben Türkiye Cumhuriyeti Devleti
yasalarına saygı duymuyorum diyemezsiniz. Sizin Çerkes olmanız saygı
duymanızın önüne geçemez. Çerkes de olsanız, Ermeni de olsanız, Kürt de
olsanız saygı duymak zorundasınız ama kimileri bu zorunluluğa
aldırmadan, saygı duymadıklarını da açıkça beyan ediyorlardır ve
örneklersek Abhazya Cumhuriyeti’nin Anayasası’nın 32 maddesinde
cumhuriyet içerisindeki her insan çevresindekilere saygı duymak
zorundadır diyor, sitede yer almaktadır. Bu da sizin dediğinizin tam
tersine, bir halkın yani Çerkeslerin birbirlerine saygı duyduklarını ve
duyacaklarını açıkça beyan ettiklerinin kanıtıdır. Sizin deyiminizle
Çerkes saygısını açıkça beyan eden değilse o anayasa boşuna yapılmış
demektir.
Hangi halktan olursanız olun, diğer halklara
saygı duymak zorundasınız ancak saygı duyduğunuz oranda saygı
görürsünüz..
Eğer daha sağlıklı bir şekilde okumuş
olsaydınız, özellikle bir tek kişiye duyulan saygı değil o kişinin
düzeyinde düşünceler üretebilen katılayım ya da katılmayayım halkı için
üretenlere saygının var olduğunu görürdünüz.
Kimlere karşı savunma refleksinden söz
ediyorsunuz, bu kadar bitmiş ve sorunlarının çözümlerinden uzaklaşmış
olanlardan mı korunacağımızı düşünüyorsunuz.
Savunma güçlü olanlara karşı ayakta kalmak
için yapılır ve gerçekler savunması gerekenlerin kimler olduğunu göz
önüne seriyor. Ezilen her halk ezenlere karşı savunmalıdır kendini.
Hem kişi olarak hem de halk olarak sizden daha
zayıf olduğumuzu da sanmıyorum. Bu arada hangi halktan olduğumu da
biliyorsunuz zaten. Bin defada dünyaya gelsem Ermeni olmayı tercih
edeceğim gibi, şayet seçenek şansım olmuş olsa ve seçeneklerin içinde de
Ermenilik olmamış olsa diğer yanım Kürtlüğümü seçerdim ve seçeneklerimin
içinde bunlarda olmasaydı Çerkesliği seçerdim, ayrıca doğmadan önce
seçemediğim şeyleri yaşamda seçmiş bulunuyorum. Ermenilik ve Kürtlüğü
kendimde, Çerkesliği de yakında kısmet olursa birlikte olacağım insanla
yaşamış olacağım. Türklüğü zorunlu olarak yaşadığımı da eklersem,
bunların yanına da, doğup büyüdüğüm Kürt, Süryani, Keldani, Arap,
Çingene, Mirtipleri de eklersem çok renkli bir yaşamı sürdüren bir insan
olarak. Siz gibi hayati tek rengiyle yaşayanların yanında, yeterince
güçlü olduğumu görebiliyorum, her halktan bir şey alıp kendime katarak,
kendimden de onlara katarak, içine kapalı, hiç kimseyi beğenmeyen,
eskimiş, anlamsızlaşmış gelenek ve göreneklerden sıyrılmış olmanın
rahatlığıyla, kendimden oldukça eminim ve tek üzüntüm tek tip yaşayan
insanların çıkmazlarında kaybolmalarıdır.
Her şeyi anladığınızı demişsiniz ama
thamadenize kötü anlamda hiçbir şey demediğimizi anlamamışsınız. Üstelik
başımızın üstüne de taç etmişiz thamadelerinizi.
Madde, madde sıralanan konulara isterseniz bir
kez daha siz bakın,orda anavatanla bağların koparılması mı öneriliyor,
yoksa anavatanla bağların güçlendirilmesi için bilgilerin günlük olarak
herkese duyurulması talebimi var?
Sizin kadar belki komplo üretebilecek
ustalıkta olmadığımız için yeterli derecede anlatamıyor, anlaşılamıyoruz
sanırım.
Adige fesh oldu cümlesindeki yanlışlığımı
düzelttim, düzeltmeme rağmen de belirttim ki, fesh etme riski her zaman
vardır, yoksa anlatılır bizde öğrenmiş oluruz.
Abhazya ambargo altındadır ve ambargoyu
uygulayan ülkelere bırakın tepki vermeyi Çerkesler tarafından o ülkelere
ödüller veriliyor ve ben Çerkes değilim anlamıyorum siz Çerkessiniz
nasıl anlıyorsunuz, hayret ediyorum. Ülkenize ambargo uygulayan,
gelişmenizi engelleyen insanlarınızın kötü koşullarda yaşamasına neden
olan ülkelere, nasıl olurda onurlu bir Çerkes dayanır?
Ben ve ailem ve tüm çevrem, tüm tanıdıklarım,
soydaşlarımıza ambargo uygulayan ülkeye vatandaşları olmamıza rağmen
tepki olarak karşı ambargo uygularken sizler neler yapıyorsunuz acaba?
Yukarda bir arkadaşımız yazmıştı; ‘’kimse
kırılmasın ama her şeyden çok seviyorum Türk bayrağını’’ ve yine bir çok
Çerkes arkadaşımız (tabi bunlarla tüm bir halkı kıyaslayamayız). Kendi
topraklarından daha çok onlara ambargo uygulayan ülkelere bağlılar, bu
durumda ben değil siz Çerkesliğin tüm değerlerini bilenler şöyle oturup
iyicene bir düşünmeli.
Türkiye Çerkeslerine ait tespitlere gelince,
bunlar doğrudur ve sizlerin göremediğiniz, bulunduğunuz ülkelerde
haklarınız oldu mu? Yaşadığınız yerlerde güçlü örgütlenmelerinizle
siyasette aktif olup kültürünüzü ve kimliğinizi ayakta tutacak
değerlerinizi yaşatma talepleriniz oldu mu ve taleplerinizi vermeyen
sistemlere karşı güçlü isteminizi belirleyecek bir davranışınız oldu mu?
İşte bunlar olmadı mı ne anavatanınız kalır ne de dönüş için izlenen
politikalar tutar.
Nerdeyse 150 yıl olmuş Türkiye’desiniz
bırakalım öncesini cumhuriyetin kuruluşunda bile onca katkınız olmuş ama
bir kibrit çöpü bile almamışsınız hak olarak, tamam diyelim şartlar
elvermedi olmadı. Peki şimdi oluyor mu?
Türkiye’de kalalım demişsiniz sanki kalmayıp
da gidebiliyor musunuz? Hayır gidemiyorsunuz. O halde kaldığınız yerde
demokratik haklarınızı alıp, anavatanınıza güçlü olması için yollar
açsanız ya.
Sitedeki üyeleri baz alarak koca bir halkı
tabi ki duyarsızlıkla suçlayamayız ama dünya genelinde bir halkı baz
alıp bulunduğu konum itibariyle kendi haklarına ya da topraklarına ne
kadar duyarlı veya duyarsız olduğunu gözlemleyebiliriz.
Bana bir tane herhangi bir dünya ülkesi
tarafından resmen tanınan Adige, Abhaz cumhuriyeti ya da daha geniş bir
kavram olan Çerkes Cumhuriyeti gösterebilir misiniz?
Sizleri sömürmüş yurtlarından etmiş
birilerinin sizlere verdiği özerk cumhuriyeti lütuftan mı sayıyorsunuz?
Kimin malini kime veriyorlar ya da aldıklarından ne kadarını veriyorlar?
Verirken neleri alıyorlar? Düşündünüz mu hiç?
Bana söyler misiniz; Adige veya Abhazya özerk
cumhuriyeti olan bir vatandaşın taşıdığı pasaport ve bu pasaportun etkin
olduğu yerler neresidir? Bunları gerçekten de bilmiyorum siz
biliyorsanız aydınlatır mısınız?
Bazı arkadaşların yeri misafir odası diyerek
ben ve benim durumumdakileri kastetmişsiniz, yıllardır size misafirsiniz
dendiği için bakın ne hale geldiniz. Eğer sizde kendinizi misafir
psikolojisine sokmayıp, biz burada yaşayacağız misafirde olsak
haklarımız vardır demiş olsaydınız, bu gün diğer bolümde neden
anadilimizde konuşamıyoruz diye birileri sormazdı sanırım ve bu soruya
yanıtlar aranmaz çözümler üstüne düşünülmezdi.
Yoksa siz, misafir gelenlere de başınıza
gelenleri mi uygulamak istiyorsunuz? Benim sizin gibi, ben misafirim
deyip değerlerimden ödün verme gibi bir lüksüm yoktur, kusura bakmayın
hiç.
Ayrıca ister beğenin, ister beğenmeyin site
yönetimi beni kovmadığı sürece buradayım ve değer verdiğim büyükler bana
sus deyinceye kadar buradayım.
Ha o büyüklerin kimi düşüncelerine de
katılmıyorum her ne kadarda kutsal görsem bu kutsallıkları iyi niyetlen
çabaladıklarına olan inancım ve emekleridir.
Beni karşımdakinin karşısında eğen, büken tek
şey bilgi olur ve bilginin karşısında da bükülmekten yerlerde
sürünmekten de gocunmam. Cahil kalmaktansa kırılmayı tercih ederim.
Kaldı ki, dünyada kırılmamış ne bir insan ne de bir halk vardır. İnsan
kırılmadan, birleşmenin tadını bilemiyor.
Bu kadar kendinden uzaklaşmış halklar ve
insanlar dünyada yaşarken benim kırılmamın sözü olmaz bile. Bizler
sizler gibi kimsenin emir kulu değil, bizler; bizler gibi yüreği insan
sevgisiyle çarpan her kardeşimizle yoldaşız…
Çerkes gençleri bilir demişsiniz o halde
bildiklerinizi uygulayanda dünyanın her yanından insanlar görsünler bu
bildiklerinizi. Biliyoruz deyip de uyumakla olmuyor bu işler, atı alan
Üsküdar’ı geçerken, köprü olanların beli kırılırken, bir yere varılmaz,
devleri sırtında taşıyanların devleri kendilerinin yaratıp,
yarattıklarına da hamallık ettiklerini bilmedikleri halde, biliyorum
diyerek uykuya düşmekle kimse bir arpa boyu ilerleyemez.
Sizden daha zayıfken, sizden daha güçlü bir
konuma gelen halkları araştırarak işe başlayabilirsiniz, şayet yol
haritası istiyorsanız, sizin içinizde yaşarken, sizden haklarını
alanlara bir bakın birde içinde yaşadıklarınızdan haklarınızı alamayan
kendinize bir bakın.
Bende tıpkı sizin gibi lafa değil icraata
baktığım için buydun icraatlarınızı görelim diyorum.
Yok hala sizin icraatlarınızı görelim
diyorsanız yukarda dediğim gibi sağınızda, solunuzda yaşayan halklara
bakın, çok uzağa gidemiyorsanız, yakınınızdaki tam bağımsız devletlere
bakın derim…
Ha onların yaptığı gibi biz yapamayız
diyorsanız bilin ki siyaset çıkarlar üstüne yapılır ve çıkarlar için
politikacılar her kılığa girer, çünkü söz konusu olan çıkar gerçek bir
politikacı için halkının ve ülkesinin çıkarıdır. Çıkarlarınızı
koruduğunuz oranda varsınız .
Onurlu ya da onursuz güç hangi şekliyle
gelirse gelsin yaşamak için tek koşuldur.
Doğa zayıfı eleyen yasasını hiçbir zaman
yürürlükten kaldırmamıştır…
Kalbin varsa vücudun yaşar, kalbin varsa ve
çalışmıyorsa vücudun bir işe yaramaz, kalbiniz vatanlarınız ise ve
sizlerde vücutsanız, o halde kalbin dünyanın neresinde olursanız olun
kanı bedenin her hücresine ulaştırdığı gibi size ulaştırmasını
sağlayacak, tıkanmış damarları açın derim. Bunu açmanızın yolu da nerede
olursanız olun önceliğinizin kalbinizi çalışacak durumda tutacak
politikalarınızın sağlamlığı olması gerekir.
Kalbin kanı en çok pompaladığı yerin beyin
olduğunu düşünürsek, alt tabakadaki insanlardan değil de kanı beyne yani
bu halkın beyni olabilecek tüm vücuda direktifler verecek insanlara
ulaştırmanız gerekir ki, uygulanan politikalar bir işe yarasın.
Buna en iyi örnek Almanya’da yaşayıp,
üniversitede eğitimci olup, ilk görevi kendi olmayanı savunmak olan
arkadaşımızı, kalbin pompaladığı kanlan beslemek gerekir. İlk görevin
kendi olanı savunmak olduğunu anlayıp kendi için bir şeyler yapmasını
sağlamaktır. Hemen bu konumunu değerlendirip faydalı eylemlerin
başlatıcılarından biri olsun. Yine ajanslarda habercilik yapmış bir
arkadaşımız ve İsviçre’de yaşamış bir arkadaşımızın kurduğu Uzunyayla
hayallerinin yerine, anavatan hayallerinin geçmesiyle birçok şey yavaş
yavaş da olsa gelişir. Bu kadar aristokrat bir halkın kendi ülkesinde ne
kadar aristokrat barındırdığını düşünürsek durumun vahameti ortaya
çıkmaktadır.
Düşüncem; Adige ve Abhazların; Adige, Abhaz
cumhuriyetlerinin bayraklarına olan sevgilerinin, misafir olarak
kaldıkları ülkelerin bayraklarına olan sevgilerinin çok çok önünde
olması gerekir.
Tüm bunları, yani gördüklerimi size diyorum
diye kırıcı oluyorsam, kimse benden gördüklerimi demememi istemesin, ben
gördüklerimi demeye devam edeceğim…
Sayın C.C yönetimi.
Sayın Shalaxhue’nin, yazmış olduğu
anadilinizdeki yazısını, herkesin anlayabileceği bir dile çevirmeniz
mümkün müdür, yazılanları buradaki bir çok Çerkes olup da kendi dilini
bilmeyen ve de diğer halklardan arkadaşlarımızın da, bu konuyu takip
ettikleri ihtimalini göz önüne aldığımızda. anlamamız mümkün olmadığı
için, Türkçe’ye çevrilmesi teklifinde bulunuyor. Gerekenin yapılmasını
arz ediyorum.
Saygılarımla.
CircassianCanada Notu: Sayın
a-e, katılımcılarımızın farklı dilde yazdıklarını çevirme işini ancak
yazıyı yollayan katılımcının izniyle yapabiliriz. Saygılarımızla.
Uzunyaylalı Gubse
04.12.2005
Haceş odasında gördüğümüz bu kişilerin bir kaç
ay önce yazıları haftanın yorumuna kadar taşınmış, kendilerine
yöneltilen eleştirilerden dolayı koruma altına alınmıştı. Ortaya
koydukları görüşlerinden dolayı kendilerini değil de kendilerini
anlamayanları anlayamadıklarını söylenmişti.
Haddim olmadan bunu hatırlatmış olmamdan
dolayı özür diliyorum.
Fakat telafi ettiniz.
Saygılar thamade, duruma yerinde ve dozunda
müdahale ettiğiniz için.
Şıblekho
04.12.2005
Merhabalar,
Sayın a-e, öncelikle bir konuyu arz edeyim.
Önyargılarım hiç bir zaman olmadı. Sadece realitelerin önyargı
addedilmesinden her zaman şikayetçi oldum. Şahsi olarak siz ve diğer
arkadaşlar ile bir sıkıntı noktam yok. Sıkıntının ne olduğu belli.
Sayın a-e konuya dahil olduğum noktanın bir
önemi var mı? Yazdıklarınızın fasit bir dairede kalmasını tercih mi
edersiniz? Bu sitede yazı yazanlar mahdut (*) sayıda iken izleyenler
binlerle ifade ediliyor. Başlangıçta size yapılan eleştirileri bende
yadırgamıştım. Belli noktadan sonra müdahil olmak en azından izleyici
olarak hakkım diye düşünüyorum. Rahatsız mı oldunuz? Bir thamademin hak
etmediği bir şekilde ve tamamen Çerkes tavrı dışında eleştiri
sınırlarını aşan bir şekilde itham edilmesi karşısında sadece yazı
yazabilmenin üzüntüsünü taşıyorum. Sevgili thamademin huzuruna çıkıp
konuyu karşılıklı istişare (**) etmeyi çok arzulardım. Bunu da size
karşı olan bir tutum olarak değerlendirmeyin. Bunu anlayamazsınız.
Sayın a-e, toplumsal hayatı düzenleyen
kuralları birbirine karıştırmayın. Yasalar bunlardan yaptırım gücü olan
ve otorite tarafından tesis edilmiş olanı. Biz ise xabzeden söz ettik.
Sizin eleştirdiğim tavrınız yasalarca sadece eleştiri sayılır. Çok
zorlarsanız kişilik hakları bağlamında dava edilirsiniz. a-e şahsiyeti
de bu şekliyle bir şey ifade etmeyeceği için sonuç çıkmaz.
Töremiz anlamında yaptığınızı bilgi düzeyinde
bile algıladığınızı düşünmüyorsunuz. Sayın Şhalaxho yazısında anladığım
kadarıyla thamadesi olmayanın töresi olmaz diyor. Siz hiçbir ön koşul
olmadan thamade sayacağımız bir büyük şahsiyeti nelerle itham ettiniz?
Daha da önemlisi bunu yasa falan deyip hala demagoji yapıyorsunuz. Daha
da önemlisi sayın Hatam yıllardır verdiği emekle töresel thamadeliğin
ötesinde fikirsel thamade olarak halkımızın kalbinde yer almıştır. Sayın
Hatam’ı eleştirenler bile bu noktada Sezar’ın hakkını Sezar’a Hatam’ın
hakkını da Hatam’a verirler. BİZLERİ DAHA DA HASSAS KILACAK NOKTA BİR
BÜYÜĞÜMÜZÜ BİZDEN OLMAYAN BİRİLERİNİN ELEŞTİRMESİDİR. BUNDA ISRARCI
OLMAK SİZCE NASIL DEĞERLENDİRİLMELİ SAYIN A-E?
Beni Türkiye Cumhuriyeti’nin bağlayıcı
yasalarıyla işim yok. Zira benim önceliklerim ile şimdilik
çatışmıyorlar. Onlara saygı duymuyorum diye bir ifadem yok. Saygı
duymasam da bunu deklere etmem. Bu konu sizi hiç ama hiç ilgilendirmez.
Adigey Anayasası’nı okudum ama sapla samanı
sizin gibi karıştırmadım. Adigey Republikası’nda Adigey demez Adigey
yurttaşları diye ırka değil toprağa aidiyetlik anlamı yükler. Konuyu
buralara taşımanız suçluluk telaşından olsa gerek. Anayasa Abhazya falan
bunlara gerek yok.
Sayın a-e, reel politik kavramını ve
sosyolojik ve de demografik gerçekleri göz ardı ederek ezen ve ezilen
halklar mücadelesi söylemi tipik bir akademisyen tavrıdır. Ölenler
üzerine senaryoyu sıcak ortamlardan değerlendirmek çok kolaydır.
Bizlerin çözümlenmemiş sorunlarını biz çözeriz. Bunun size bağı ya da
bağımlılığı yok. Bir şey daha; sizin işiniz çok kolay. Duruma göre
Ermeni ya da Kürt tercihi yapabileceğinizi ifade ediyorsunuz. Faraziye
üzerine konuşmak istemem. Tercihiniz beni ilgilendirmez. Benim
ilgilendiğim ‘’Maf’’ kelimesini yazmakla bir kaç Çerkes’i tanımakla bir
bütün hakkında fikir yürütmeye hatta haddi aşarak bir thamadeye açıkça
saldırıda bulunmanızdır.
Ben bu sitede hatırlıyorum; bir thamadenin
isteğini yerine getirmeyeceğini söyleyen son sözü thamadeye bıraktı.
THAMADENİN İSTEĞİ DOĞRULTUSUNDA SİTEYİ TERK ETTİ.
AYNI THAMADEYE DE SİZİN ÜSLUBUNUZLA
YAKLAŞMASINI ENGELLEYEN ŞEY SİZDE OLMAYAN ŞEYDİR.
Anavatanla ilgili maddelerde neyi savunursanız
savunun Çerkes kamuoyunu yeterince takip etmiyorsunuz. Adigey’in feshi
konusunda dışarıdan müdahalenin fayda değil zarar vereceğini ifade eden
Adigey devlet yöneticileri ve Adigey aydınlarıdır. Adigey başbakanının
Türkiye’de verdiği demeci okuyun. Abhazya’ya ambargoda son söz
Rusya’nındır. Mevcut durumun mimarı da Rusya’dır. Abhazya’yı bu şekliyle
var edende Rusya desteğidir. Abhazya için başka bir eksende söz konusu
olamaz. Bunlara rağmen ne yapalım? Buyurun bir gemiye beraber binelim
ambargoyu delmeye uğraşalım.
Akıllara şu soru geliyor; Kafkasya sizin
yazdıklarınızdan sonra umutsuz vaka. Türkiye’ye dair tespitleriniz önce
sanki Kafkasya’ya dönüşü çağrıştıracak gibi gözükse de onların öncesinde
anavatanı ve Kafkasya’yı anlatan maddeleriniz akla geldiğinde Türkiye
sıkıntılı ama Kafkasya daha sıkıntılı imanız akla geliyor.
O halde yapılabilecek olan nedir? DAHA ÇOK
DEMOKRASİ MÜCADELESİ. BUNA BİR İTİRAZIM YOK. ETNİSİTEYİ ÖNCELLEYEREK
YAPILACAK DEMOKRASİ MÜCADELESİ İLKELDİR.
Zaten Türkiye’de bir mücadele var. Bu mücadele
neyin üzerinde inşa edildi biliniyor. Ortadoğu Kürtlüğü Türkiye ile
sınırlı değil. Big game var ortada. Bu denklemde Çerkeslerin yeri yok.
Etkilenmezler demiyorum ama ulusal olarak sizlerin örgütte örgüt
ifadelerinin kıymeti yok.
HALKLARIN KARDEŞLİĞİ ANLAMINDA ETNİSİTEYİ ÖNE
ÇIKARAN YAKLAŞIMLAR EMPERYALİZMİN İLERİ KARAKOLU VAZİFESİ YAPARLAR.
Sayın a-e, eğer bir hak alacaksak yada böyle
bir talepte bulunacaksak; farz edelim unutmuştuk, hatırlattınız teşekkür
ederiz. Sağ olun. Bırakın ne isteyeceğimize biz karar verelim.
Yukarıda yazdığım gibi anavatana
gidemiyorsunuz o zaman Türkiye’de mücadeleye katılın yaklaşımı size
yakışmasa da Şark kurnazlığıdır. Bizlerin varlığını korumasına dair
mücadele Türkiye ile sınırlı değil sayın a-e.
Siz diasporayı Türkiye’den ibaret
sanıyorsunuz, iyi düşünün.
Özerk bölgeleri lütuf saymıyoruz. Bunların
mevcut yönetimle de alakası yok. Sosyalizmin miraslarından biri. Sayın
a-e, demokrasiyi sizin kadar düşünecek halimiz yok.
BEN ŞAHSEN RUSYA TAM DEMOKRASİYE GEÇER DİYE
KORKUYORUM. ZİRA DEMOĞRAFYA SORUNUMUZ BİZİ BİR GÜNDE KAFKASYA’DA YOK
EDEBİLİR. İŞ PARMAK HESABINA GEDİĞİNDE ADİGEY YARIN KAZAK TAHAKKÜMÜNE
GİRER. TÜRKİYE’DE DAHA FAZLA DEMOKRASİ DEYİP ANAVATANIM SÖZ KONUSU
OLDUĞUNDA OLMAZ DEMEK DİLEMMASINI (***) ŞİMDİLİK YAŞAMAK İSTEMİYORUM.
Ne yapılabileceğini de bizler düşüneceğiz.
İlginize yinede teşekkürler.
Adigey pasaportunu ben Türkiye ile kıyaslarım.
Türkiye’de kimin pasaportu var aynı şekilde yada diğer beğenmediğiniz
kurumlar kimde var. Kürt enstitüsü Fransa’da değil mi? Adigey pasaportu
yanında Rusya Federasyonu pasaportu nerde geçerliyse o kadar o da
geçerli.
Sayın a-e bir konuda espri yaptınız gibime
geldi. Devlet ve millet sayıları dünyada paralellik arz ediyor mu?
Doğrudur özerk bölge yetmez ama sayıları da çok. Yani, ne yapalım, ne
arzu edersiniz?
Kafkasya’da ne yapalım yani?
Bizim yaşadığımız coğrafyada misafir olarak
görüldüğümüzü sizden duydum. Tam aksine en has Türk ilan edildik.
Türklük gibi bir payeyi ret etmeyin dendi bize. Sizin yeriniz Kafkasya,
siz burada misafirsiniz denmedi bize. Keşke siz misafirsiniz denseydi
bize.
Sizin misafirliğiniz ve konumunuz hakkında
önceki yazımın sansürlenen bölümünü C.C’den isteyin konumunuzu daha iyi
anlarsınız.
Sayın a-e, duygu sömürüsü yapmayın. Bizlerin
hiç bir halkla peşinen düşmanlığımız yok. Sizde buna dahilsiniz ama
Çerkesce bir sözde olduğu gibi sizin olmayan av sahasında gezinmeyin. O
xewaşha sahipsiz değil dedik, o kadar.
Sayın a-e benim ya da Çerkes gençliğinin
icraatlarını sizin görmeniz için önce Çerkes bakışı sahibi olmanız
lazım. Sayın Hatam herkesi kapsayan halk hareketi diye bir ifade
buyurdular, bu size yeter. Kaç Çerkes cemiyetine Çerkes gençlik
toplantısına katıldınız ki ne yapılıp yapılmadığını biliyorsunuz.
Kalp ve beyine dair anatomik bilgilere
teşekkür ederim ama ne yazık ki Çerkesler için bir şey ifade etmiyor.
ÇÜNKÜ BEYİNLE ALAKALI DEDİĞİNİZ BÜTÜN DÜŞÜNSEL EYLEMLER BİZDE KALPTEN
TÜRETİLMİŞ İFADELERLE ANLAMLANIR.GUPŞISE GİBİ.
Evet anavatan kalbimiz. O halde beyinsel
faaliyetlerde oraya bağlı.
Örnekleme bazında dahi olsa Uzunyayla’yı
cümlelerinize katmanız üzüntü vericidir. Uzunyayla coğrafyası itibarı
ile değil ORDA YAŞAYAN KABARDEY KARDEŞLERİMİZ BÜYÜKLERİMİZ İÇİN BİZDE
ÖNEM KAZANIR. SELAM OLSUN ONLARA YÜREKTEN SELAM.
(*) Mahdut: Sınırlı, belirli oranda, belli
sayıda. (CC)
(**) İstişare: Danışma, düşünce alışverişinde
bulunma. (CC)
(***) Dilemma: Çelişki. (CC)
Şıblekho
04.12.2005
Merhabalar,
Bu konu başlığı altında yazan arkadaşlarının
konunun netleşmesi açısından bazı yanıtlar rica edeceğim. Yanıtlarlarsa
sevinirim.
Bazı arkadaşlar halkın duyarsız tutumundan
bahsediyor. Doğru olabilir ya da tamamen doğru kabul edelim. Halkın bu
durumu salt halktan niye kaynaklansın? Arkadaşların ifade ettikler
fikirler yetersiz olamaz mı?
’’Türkleşmeden Çerkes kalan ve başka
milletlerin milliyetçisi olmayan tüm Çerkeslere saygı ve sevgilerimi
yolluyorum.’’ Bu ifade sayın Elif’e ait. Kendisi bu ifadelere göre nasıl
bir konumda?
Yahudi yapılanmasını bazı arkadaşlar ısrarla
vurguluyorlar. Bunu da dönmeyişe kılıf yapıyorlar. Yahudiler vatanlarına
dönmek için 2000 yıl uğraştılar. Üstelik Filistin’de ne bir alt yapıları
vardı ne de önemli demoğrafyaları. Onların sahip oldukları ekonomik güce
biz ne zaman ulaşırız ya da ulaşabiliriz?
- Tarihte Kafkasya
- Günümüzde Kafkasya
- Diaspora
- Anavatan ile diaspora ilişkileri nasıl
olmalı?
- Nasıl örgütlenmeli?
- Mücadele yöntemlerimiz ve araçlarımız
- Çevremizdeki ülkelerle ve örgütlerle
ilişkilerimiz, gibi konulara açıklık getirecek bir manifesto
hazırlanmalı ve aynı düşünceyi paylasan insanlarla harekete geçilmeli,
ayrı örgütlenilmeli.
Sayın Talebe, bu ifadeler sizin dönüş
düşüncesinin gelişimi hakkında yeterli araştırma yapmadığınız izlenimini
uyandırıyor. Bende aynen soruyorum yukarıda ifade ettiğiniz konular
hakkında görüşlerinizi bize yazar mısınız?
Sayın Azmi Berberoğlu beyefendi size de bir
ricam var. Ayhabılar ne zamandan beri Ayhabıların yanında eleştiriyi
aşan tarzda muhatap alınır oldu. Ben sizin sayın Necdet Hatam’la ya da
sayın Kopsirgen Orhan işle olacak tartışmalarınızda sadece izleyici
olurum ama sayın Kopsirgen’e ya da sayın Hatam’a haddi aşan tutumlar
takınıldığında ilk tepkiyi de sayın Ayhab’ım sizden beklerim. Abhaz
töresi demokrasi kurbanı mı oldu sayın Berberoğlu?
’’Muhacire aşta kellesi sunulmuş, ne
diyeceğini bilememiş’’tutumunuzdan bir şey anlayamadık sayın Berberoğlu.
Ben Abhaz töresinde thamade ve Ayhabı ayrımını bilirim. Siz, bizim
Ayhabımız mısınız yoksa thamademiz mi? Sizi Ayhab’ım gibi görmek
isterim, affınıza sığınarak arz ederim.
Bilgilerinize...
Elif
04.12.2005
Selamlar,
Herkese tek tek cevap vermeyeceğim. Buna hiç
gerek yok. Tek cevap yeterli hepinize çünkü zihniyet aynı. Ha bu arada
dönüş başlıklı konunun şimdilerde işe yaradığını görüyorum, küsüp, kızıp
giden üyelerin tekrar dönüş yaptıklarını görüp de sevinmemek ne mümkün.
Yeni nickleriniz hayırlı olsun (!)
Siz muhalifler, şimdiye dek yaptığınız her şey
doğruydu, olması gerekendi. Siz hatasız insanlar sayesinde bizler(yıllar
öncesinden başlayan asimilasyon ve entegrasyon mağdurları olarak) hak
ettiğimiz yerdeyiz.
Buyurun Talebe'yi sindirin, a-e'yi kovun
benden de şüphe etmeye devam edin. Çerkesliğimi çarpıp, bölün
istediğiniz değeri verin. İnanın umurumda bile değil!
Hiçbir zaman kişisel sancılarım olmadı. Benim
sancım kaybolan bir halkın bireyi olmamak için. Yanlışlarda hiçbir
katkısı olmayan mağdurlardan biri olarak bir şeyler yapabilmek ve
doğruyu bulabilmek. Şimdiye dek yapılan hataların telafisi oldu hep
umudum.
Ancak, anladım ki bu halk asla toparlanmaz ve
hiçbir mücadele içine giremez. Bu gerçeği anlamış durumdayım. Çok
üzülerek diyorum ki, buyurun yolunuzda ilerleyin.
Sitede hararet son safha da. Rahatsızlığınızın
bu kadar bariz görüntülenmesinden çok mutluyum.
Sizlerin kişisel rahatsızlıklarınızı
eleştirirken savunmaya geçiyordunuz! Şimdi dönün ve bakın şu halinize.
Hararetlendiğiniz durum ne yazık ki, sizin
kişilerden duyduğunuz rahatsızlığa bağlı her zamanki gibi çelişkilerle
dolusunuz ve kendi çelişiklerinizle boğuşuyorsunuz.
Bugün thamade diyerek arkasına geçtiğiniz
insan kısa bir süre önce sizlerin eleştirilerine maruz kalmıştı ve bugün
kabalık yapıldığını düşündüğünüz insana a-e'nin hiç bir kabalığı olmadı.
Siz içsel egolarınızı tatmin etmeye çalışırken
gözden kaçacağını düşündüğünüz. Hatalarınızı sanırım thamadeliği hak
etmiş ve bilgi düzeyi algılama yetisi gayet iyi olan sayın Hatam fark
edecektir.
Talebe'nin, a-e'nin ve benim sayın Hatam'a
saygısızlığımız söz konusu bile değil ve özür dilenecek bir durum yok.
Boşu boşuna özür beklemeyin.
Özür dilemesi gereken sizlersiniz. Neden mi?
Thamade kavramının içini tamamen boşalttığınız için ve sizin
doğrularınıza hitap ettiği ölçüde thamadelere saygı duyacağınızı çok net
biçimde gösterdiğiniz için. Buyurun özrü gerektiren hatalarınız için
sizler özür dileyin.
Muhalif grup şiddetli derecede gergin.
Sakinleşmenizi hiç istemiyorum. Mümkünse biraz daha sinirlenin. Ki, biz
de baştan bu yana gördüğümüz gerçeklerde netleşelim.
Kendi kendinize sayın Necdet Hatam adına
yorumlar yapmanız olayı nereye getirmek istediğinizi anlamamız için
yeterli. Ne kadar çabalarsanız çabalayın; aklı olan görür şu
yaptıklarınızın etik olmadığını ve sizlerin yanlışları umarım benim
doğrularına inandığım insanlar tarafından kabul görmez. Zamanım olmadığı
için burada kesmek zorundayım.
Bu arada Talebe'yi hala destekliyorum. a-e'nin
yazılarında bizi ilgilendiren gerçekler olduğunu düşünüyorum. Son olarak
a-e'ye yapılan yanlışlar için özür diliyorum. Bende ev sahibi olarak
a-e'nin misafirliğinden hoşnudum ve kalmasını istiyorum...
Sağlıklı günler.
Necdet Hatam
04.12.2005
Sevgili a-e,
Sağlıklı tartışabilmek için asgari bir bilgi
düzeyinin gerekliliği, sevgili Talebe zorunlu olmadığını söylese de
yadsınabilir mi? Yeni başlayan birine Cebir'i anlatmak için x ve y’den
başlayabilirsiniz. Ancak x ve y’yi anlatıldığı gibi, bilimin anladığı
gibi anlamak istemeyip, kendisi öyle istediği için, istediği anlamı
verenlerle Cebir'in daha üst düzey kuramları nasıl tartışılabilir. Peki,
daha önce defalarca yazılmış, tartışılmış halen tartışılan, bilinmesi
gerekli olan, biliniyor olan konularda hep yeniden aydınlatılmayı
beklemek ciddiyetle, muhataba saygı ile bağdaşır mı? Ben daha önce de
yazmıştım hakaret ve saygı konularında biraz farklı düşündüğümü. Örneğin
“anavatanda yaşayanların bedel ödemediğini söylenmesi, kendime karşı
kullanılan hakaret sözcüğünden daha çok yaralar beni. Anavatandakilerin
izlemedikleri sitelerde, anlamayacakları dilde, Kuzey Kafkasya
politikalarını tartışmanın onları hiçe saymak anlamına geldiğini
düşünürüm…
Sevgili a-e üzülerek söyleyeyim ki, sorduğunuz
sorular, Çerkeslerin neden anavatana dönmeleri gerektiği konusunu hiç
anlamadığınızı gösteriyor. Bunu anlamak, anlamak istemeyenler, eskiden
anlarken bugün anlamaz olanlar mebzul (*) yığınla… Ancak cumhuriyetlerin
statüsünü sorduğunuz soruda Abhazya ile Adıghéy’i aynı kefeye koymanız
anlaşılacak gibi değil… Halbuki bu sayfadaki daha ilk yazımda, eleştiri
de yöntem konusuna dikkat çekmiş şunları söylemiştim:
“Belirli bir düşünce eleştirilecekse
eleştiriye temel olması gereken, çıkış noktası yapılması gereken şey o
düşünce savunucularının söylemleri, yazıları olmalı. Eleştiriyi yapan
kişinin eleştirdiği kişilerin söylediklerini, yazdıklarını, yaptıklarını
değil de, kendi ürettiği söylemleri temel olarak almasının, nesnellikle,
doğrulukla, gerçekçilikle… Bağdaştırılabileceğini sanmıyorum.
Çıkarımlar, sanıya, öznel görüşe değil,
mutlaka bilgiye, bilgi, belgeye dayanmalı, gerektiğinde de bilgi
kaynakları gösterilebilmelidir.
Karşılaştırmalar benzer konularda, aynı ölçü
birimleri ile ve bilinen anlamları ile yapılmalıdır. Kullanılan
terimler, bilimsel anlamları ile kullanılmalıdır. Örneğin ağırlık ölçü
birimi olarak grama tüm dünyanın verdiği anlamın verilmesi nasıl bir
zorunluluk ise, asimilasyon, anadili kullanma özgürlüğü, etnisite, ulus
vb terimler de bilimin anlayıp anlattığı gibi algılanmalı kendimize özgü
anlamlar verilmemelidir..
Sorunun çözümü konusunda sorumluluk
duyuluyorsa, benimsenmeyen görüşler, sadece eleştirilmekle kalınmamalı,
çözüm önerileri de sunulmalıdır.
Sosyolojik olayların kişilere, kişilerin dünya
görüşlerine göre, algılama düzeylerine göre, farklı algılanabileceği hep
göz önünde bulundurulmalıdır. Örneğin “nerede olursan ol, ne yaparsan
yap, nasıl sahip olursan ol, ama mutlaka paralı ol“ gibi bir yaklaşımı
dünya görüşü olarak seçmiş birine, anadilin güzelliği, korunması
geliştirilmesi gerektiğinin anlatılamayacağının bilincinde olunmalıdır
ya da dini inancının gereklerini terine getirmeyi yaşamın amacı olarak
seçmiş (günlük yaşamında, dinin gereklerine de bir pay ayırma gibi
dindarlık değil demek istediğim) birine, ulusal-kültürel değerleri
koruyup geliştirmenin önemi, bunun için özveride bulunmanın
gerekliliğinin anlatılamayacağı bilinmelidir, gibi daha sayılabilecek
bir çok şey.”
Bu söylenenler doğrultusunda, daha önce
yazdıklarımda yanıtları bulunabilecek olmakla birlikte bence bana
yöneltmeniz gereken, “Dönüş Nedir?, Niçin Dönüş?, Nasıl Bir Dönüş?
Kimlerle Dönüş?” gibi sorular olmalıydı. Zaten sorularınız, Dönüş’ün ne
olduğu, anavatana niçin dönmememiz gerektiği bilinerek soruluyorsa,
“Dönüş’ün olmayabileceğini” sezdirecek yanıtlar alınması umudu ile
bağlanan, tuzak sorular olarak da değerlendirilebilir. Özetle sevgili
a-e bilerek ya da bilmeyerek Şıblekhue’nin yerinde tespiti ile “… açık
ya da örtülü şekilde diasporayı anavatandan koparmak ona karşı
duygularımızı tamamen Türkiye içi yapılanmalara yönlendirmek.” çabasını
gösterenlere katkıda bulunuyorsunuz.
- Bize göre Dönüş, Adıghe-Abaza halkları için
“ulusal idea” dır.
- Günümüzde, Anavatan ile Diaspora birbirine
muhtaçtır. Anavatan evlatlarına hasret, Anavatanın yaşam suyundan yoksun
diaspora öksüzdür.
- Halkımız için düşlediğimiz tüm güzel şeylere
kavuşmamız, ancak Anavatana Dönüş ile mümkün olabilecektir.
- Çok sayıda ülkeye dağıtılmış, yok olmanın
eşiğine gelmiş halkımızın büyük çoğunluğunu oluşturan diaspora için,
anavatana dönüş ulusal kültürel değerleri yaşatabilmenin, halk olarak
varlığını sürdürebilmenin tek yoludur. Anadilin okunup yazıldığı,
parlamentolarında kendilerine kontenjan ayrılan ülkelerde yaşayanlar
dahil diaspora Adığelerinin yok oluş hızı bunun, en belirgin
göstergesidir. Döneminde devlet yönetimine hakim olmuş Çerkes
Memluklarının akıbeti ise diaspora Adığelerinin varlıklarını
koruyamayacaklarının kesin kanıtıdır.
- Diaspora Adığelerinin Anavatana Dönüşü’nün
sağlanması, tarihsel topraklarında sürekli olarak baş kakıncı yapılan
anavatan kesimi için onurlu ulusal yaşamı geliştirme çabalarına en büyük
katkıyı sağlayacaktır.
- Bize göre bu yaklaşım, halkımızın.
ulusal-kültürel değerler için mücadele verdiğini söyleyen bilinçli her
bireyinin benimsemesi gereken bir paradigmadır.
- Ancak Anavatana Dönüş’ün, çok sıradan ikinci
bir boyutunun daha olduğunu, görmek, bilmek ve önemsemek durumundayız:
Diasporada ki insanlarımızın, diğer halklardan herhangi biri gibi Rusya
Federasyonu ve Federasyon üyesi cumhuriyetlerimizde, daha rahat
yaşayacaklarına, daha mutlu olacaklarına inanmaları, iş adamlarımızın da
Rusya Federasyonu’nda daha kazançlı işler kurabileceklerini
görebilmeleri, bu amaçlarla dönüşü gerçekleştirmeleridir. Ayrıca,
yıllardır başta ABD olmak üzere birçok gelişmiş ülkenin başvurduğu yeni
vatandaş kazanma yöntemlerinin, dramatik bir düzeyde nüfusa ihtiyacı
olan Rusya Federasyonu için de gündeme gelmesi hiç de uzak bir olasılık
değildir. Bu öngörüye uyumlu politika geliştirmek de bizim
sorumluluğumuzdadır.
- Anavatana anavatan olduğu için dönülmelidir.
- Anavatana, bu güne kadar anavatanın
bekçiliğin yapmış kardeşlerine kaderini paylaşmak için dönülmelidir.
- Anavatana, halkı ile birlikte üretme,
ürettiğini halkına da sunma mutluluğunu yaşamak için dönülmelidir.
- Dahası halkıyla birlikte çekilecek sıkıntıda
da bir mutluluk yaşanabileceği bilinci ile dönülmelidir… gibi.
Dönüş, böyle anlaşıldığında, yanıtları,
Diasporada kalacakların kesinlikle yok olacağı, ancak anavatan kesiminin
varlığını sürdürebileceği, geliştirebileceği gerçeğini değiştirmeyeceği
için sorularınızı şu aşama ve ortamda anlamsız buluyorum. “Diasporayı
anavatandan koparmak” için sorulmuş olabileceği düşüncesini de kendimden
uzaklaştıramıyorum.
Şimdi izninizle, ben de size eğer samimiyetle
yanıtlarsanız, dönüş konusunda samimi olanları diğerlerinden ayırmamızı
sağlayacak birkaç soru sorayım.
- Altmışlı yıllarda, bir kısım diaspora
Ermeni’si, sosyalist oldukları, sistemi çok beğendikleri için mi
dönmüştü Sovyetler Birliği’nde yer alan Ermenistan cumhuriyetine.
- Ermeni diasporası Ermenistan’ın yer aldığı
Sovyetler Birliği’ndeki sistemi eleştirerek Ermenistan’a dönebilir
miydi?
- Ermenilere soykırım uygulandığı tezini kabul
ettirmeyi, öncelikli görev sayan bir Ermeni’ye Türkiye Cumhuriyet’i
vatandaşlık verir mi? Seyahatlerini engellemez mi?
- Türkiye’nin bir bölümünü, Ermenistan kabul
eden ve bu toprakların bağımsız olması ya da Ermenistan’a bağlanması
için çalışan Ermenilere, Türkiye Cumhuriyeti oturma izni, vatandaşlık
verir mi?
- Türkiye cumhuriyeti cumhurbaşkanına,
başbakanına katil diyenlere Türkiye Cumhuriyeti, oturma izni,
vatandaşlık verir mi?
- Birlikte örgüt kuracakların, aynı amacı
paylaşıyor olması gerekmez mi?
- Amacı anavatana dönüş olan örgüt önermesine
karşın, Dönüş gibi bir derdi olmayanlarla aynı çatı altında olunması
gerektiğini ileri sürenlere, “bu ne biçim örgütçülük, bu ne biçim
dönüşçülük” deme hakkımız doğmaz mı?
- Günümüzde Talebe’nin önerdiği tipte güçlü
örgüt, güçlü finans kaynağı demek değil mi? Güçlü bir derneğin finanse
etmediği güçlü örgüt kurulabilir mi? Devletler kendi amaçları için
kullanamayacakları örgütleri finanse eder mi?
- Önerilir önerilmez toplumun bütünü ile
sahiplendiği, çözüm önerisi biliyor musunuz?
-Bir görüşün doğruluğu yada yanlışlığı, sizce
destek verenlerin sayısı ile mi orantılı?
-Rusya Federasyonu karşı çıkmasa bile, bilinen
nüfus oranı ile Adıgheler, benim hayalini bile kurmadığım Kuzey Kafkasya
Federasyonu’na üyeliği ne gibi demokratik bir yöntemle
sağlayabilecekler.
- Sadece tek bir siyasal örgütü olan halk
biliyor musunuz?
- Dönüşü kendi politikaları olarak seçen
yönetimlerimizi, yapabilecekleri konusunda denemeden, diasporada hayali
örgüt kurmanın anlamı var mı?
- Çerkeslerin ulusal sorunun tartışıldığı bir
Kürt ya da Ermeni sitesi biliyor musunuz?
- Çerkes ulusal sorununa bakış açıları
örtüşmediği için kendi aralarında tartışan, küsüşen, hakaret eden
Ermeniler, Kürtler tanıyor musunuz?...
Daha epeyce soru eklenebileceğini
görmüşsünüzdür. Ama zaten çok uzun bir yazı oldu…Ara vermekte yarar var…
Görüşlerimi paylaşan, paylaşmayan tüm
arkadaşlara çağrım, lütfen tartışmaları kişilikler üzerine kurmayalım.
Daha önce de belirttim. Günümüze kadar hiçbir halkın yapamadığını
halkımızdan beklemeyelim, tek dernek çatısı altında toplanabileceği
beklentisine girmeyelim. Sorunlara çözüm önerisi getirelim. Getirilen
çözüm önerisinin sadece olmazlığını söyleyerek puan toplamaya
çalışmayalım. Kendi önerimizi getirelim. Öneriler içerisinde yakın
geçmişte olduğu gibi günümüzde de, en gerçekçi olanını seçebileceği
konusunda halkımıza güvenelim.
Ben benim anladığım dönüşü özetle de olsa
anlatabildiğimi sanıyorum. Ayrı görüşte olanlar da -ki başka arkadaşlar
da rica etmişlerdi- kendi bakış açılarını ortaya koyarlarsa, tartışmayı
sürdürür, samimi isek çala, çala bir hava da tuttururuz..
İnanın hepinizi seviyorum. Tarzıma katılmayan
Talebe, sizi de…
Kalın Sağlıcakla… Necdet
Bugünkü gazetelerde kendime yakın bulduğum iki
görüş çıktı. Onları da paylaşayım istedim sizinle… İlki Çerkes ulusal
politikasını “ezeli ebedi Rus-Çerkes düşmanlığı” üzerine temellendirmek
isteyenler için:
Etyen Mahçupyan 2005 12 04 Zaman Gazetesi.
Türkiye medyasının görmediği veya görmek
istemediği bir haber geçen hafta bütün yurtdışı yayınların parçası oldu:
Ermenistan Devlet Başkanı Koçaryan verdiği demeçte şöyle demişti:
“Avrupa Birliği’nin Türkiye’nin önüne Kopenhag Kriterleri dışında bir
engel çıkarması kabul edilemez.” Avustralya’daki Türkçe yayın
programında dinlediğimiz bu önemli haber Ermenilerin içinde bulunduğu
büyük zihni değişimi ortaya koymakta.
En milliyetçi kesim olan Taşnaklar bile,
geçmişi donduran yaklaşımların geleceği rehin aldığını artık fark
ediyor.
Kısacası Türk resmi tezini savunanların bir
sürprize hazır olmaları lazım: Ermeniler ‘soykırım’ kelimesini bir
kenara koyarak tarihsel olayın kendisine bakan ve yaşananları
devlet/yurttaş ilişkisi içinde çözümleyen bir bakışa kaymaktalar. Bu
durum ‘soykırım olmadı’ repliğini tekrarlayarak ve hukukun ardına
gizlenerek tarih ‘üretme’ kolaycılığına pek izin vermeyecek. Türkiye
toplumu bundan sonra vicdanıyla çok daha baş başa kalırken, tarihe
mesafe alabilen bir kimlik geliştirme şansını da yakalayacak
İkincisi de anavatanımızı, cumhuriyetlerimizi,
halkımızın bugüne kadar ki üretimlerini rastlantı gören küçümseyenlere :
Hürriyet 2005 12 04 Murat Bardakçı
Bülent Ecevit’in Hint şairi Tagore’dan yaptığı
tercümede ‘Lambaya, aydınlığı için teşekkür et ama karanlıkta durarak
ışığı tutan eli unutma’ diye çok güzel bir cümle geçer…
Bilmem siz de beğendiniz mi…
(*) Mebzul: Bolca, Çokça. (CC)
Talebe
05.12.2005
Selamlar,
"Gece Yarısı Sohbetleri"me devam edeyim. :-)
Orhan ağabey, "yerinde ve dozunda müdahalen"
için teşekkür ederim. Güvenim bir kat daha arttı. En yakın zamanda
sizinle ilişkiye geçeceğimi belirtmek istiyorum.
Necdet ağabey, "olgun" yazın için sana da
teşekkür etmek istiyorum.
Beni Necdet ağabeye hakaret etmekle itham
edenlere ise yazımı tekrar okumalarını salık veririm. Evet; eleştiriyle,
hakaret arasındaki sınır kimi zamanlar çok incelir, kimi zaman ise
okuyanın istediği biçimde anlaması nedeniyle ve "bilgilenmesiyle"
orantılı birbirine karışır. Ancak benim yazımda Necdet ağabeye bir
hakaret yoktur.
Necdet ağabeyi eleştirdim evet ama bu o kadar
kötü bir şey mi? Onun her söylediğini kabul etmek zorunda mıyım? 70'li
yılların dergilerini açın okuyun. Necdet ağabey ve o dönemin
"Dönüşçü"leri büyüklerimizin her söylediklerini kabul etmişler mi? Eğer
kabul etselerdi Dönüş düşüncesi doğar mıydı? Peki o dönem bunu
yapanların içinde olduğunu bildiğim Necdet ağabey xabzelerimizi,
thamadeliği bilmiyor mu?
Elif arkadaşın yaptığı uyarı doğru:
Thamadeliğe yanlış misyonlar yükleniliyor. Onlar peygamber değiller ki,
her söyledikleri doğru olsun! Hem hangi thamademizin söylediklerine
kulak verelim? Kimdir thamade? Böyle bir thamadelik kurumumuz yok ki!
Artı, thamadelerimizin bugün geçmişte
oldukları konumda olmaları, aynı rolü oynayabilmeleri mümkün değil ki.
Aslında beni bu konuda eleştirenlerin kendi yaşamlarına, çevrelerine,
hatta kendi kendilerine bakmaları bile bunun mümkün olmadığını
görmelerine yeter.
Dahası uzak ve yakın geçmişimizde halkımıza
ihanet eden "thamadelerimiz" yok mu?
İsterseniz bu konuda sayın Batıray Özbek'ten
yeterince kaynak bulabilirsiniz.
Çerkesler genlerine kodlanmış değerleriyle bir
çırpıda thamadelerinin etrafında toplanır, diyen arkadaşlar: Peki niye
thamadelerimizin etrafında toplanıp anavatana dönmüyoruz? Nerede o
genlerimize kodlanmış değerler? Bunların ciddi olarak söylenmiş
olabileceğine inanmıyorum ama inandığım bir şey varsa o da, bu
tartışmaların da gösterdiği gibi, kimi xabzelerimizle birlikte
thamadenin rolü üzerinde de kafa yormamız gerektiği...
Konuya döneyim:
Dönüşçüler ulusal sorunumuza; asimilasyona
çözümler ararken bir doğruyu buldular: İnsanlarımızın
bilinçaltlarındaki, yüreklerindeki anavatana dönüş özlemini yani
sorunumuzun çözümünü bilince dönüştürdüler, bunun düşünsel altyapısını
hazırladılar. Yaptıkları fedakarlıkları, gösterdikleri çabaları kimsenin
inkar etmesi mümkün değildir.
Ancak, Dönüş düşüncesi artık yeni bir aşamaya
girmeli, hatta bunda geç bile kalındı.
Sayın Cihan Candemir, seçilmesi sonrasında
yaptığı konuşmada "Federasyonumuz bu anlamda toplumumuzun siyasi
kuruluşudur" diyor (Bu arada kimsenin 'ne o, Cihan ağabey devlet mi
kurmak istiyor' dememesine sevindim! :-)). Belki bilerek söylüyor, belki
de bilmeyerek. Belki de olması gereken budur, demek istiyor. Hatta
çalışmaların içerisinde olan biri olarak içgüdüleri ona bunu söyletiyor
olabilir. Spekülasyon yapmak istemiyorum ama doğrusu da budur:
Federasyon siyasileşmelidir, dönüş siyasileşmelidir.
Bu, öncelikle dönüş düşüncesinin tek bir ağız,
tek bir yürek olması demektir. Daha önceki bir yazımda, bırakın
insanlarımızı; dönüş düşüncesine inanan insanlarımız arasında bile bir
çok konuda birbirinden çok farklı, hatta birbirine tezat şeylerin
söylendiğini belirtmiştim. Bakın Muhittin ağabey açış konuşmasında neler
söylüyor:
- "Biz Çerkesler, Kuzey Kafkasya kökenli TC
vatandaşlarıyız."
- "Çerkesler (...) Kafkasya'da yaşayan
halklarla birlikte (...) Kafkas kültürünü yaratan..."
- "Çerkesler sürgün ve soykırıma
uğramışlardır"
- "Tarihi haklarımız uluslararası kuruluşlara
gitme yoluyla aranacaktır"
- "Yoksa azınlık olma peşinde değiliz"
- "Rus-Çeçen savaşlarıyla büyük bir nüfus
kaybına uğradığımız gibi..."
- "Milyonlarca insanın adını taşıyan ADİGEY
Cumhuriyeti’nin yeniden Krasnodar'a bağlanması istemini de kesinlikle
kabul etmiyoruz..."
Veya Cihan ağabey "Çeçen Kardeşlerimiz" diyor.
Şimdi tüm bunları bu sitede, hatta kimi dernek
yöneticilerinin çeşitli vesilelerle yazdıkları yazılarla karsılaştırın.
Sizin kafanız karışmıyor mu? Benim ki karışıyor.
Çeçenler kardeşimiz mi, değil mi?
Adigey Cumhuriyeti’nin Krasnodar'a
bağlanmasını kesinlikle istememek, Adigey Cumhuriyeti’mizin işlerine
karışmak değil mi?
Rus-Çeçen savaşlarıyla büyük bir nüfus kaybına
niye uğramış olalım? Çeçenler Çerkes değil ki? Biz Adige Abhaz Birliğini
hedeflemiyor muyuz? Hani diğer cumhuriyetlerin nüfus sorunu yoktu?
Biz azınlık mıyız, değil miyiz? "Azınlık olma
peşinde değiliz" ne anlama geliyor?
Tarihi haklarımızı almak için uluslararası
kuruluşlara nasıl gideceğiz? Rusya veya Türkiye bu ise bozulursa ya bu
başvurular Rusya ile veya Türkiye ile ilişkilerimizi zedelerse?
Çeçenler Ruslarla mı savaşıyor, yoksa Rusya
Federasyonuyla mı?
Çerkesler Kafkasya'da yaşayan diğer halklarla
birlikte mi yaratmışlar Kafkas kültürünü?
Nedir bu Kafkas kültürü? Hani "biz
Adige-Abhaz"lar ile diğer halklar arasında öyle abartılacak bir kültürel
bağ yoktu?
Tüm bu sorular sadece bir konuşmadan, yetkili
bir büyüğümüzün konuşmasından çıkan sorular? Şimdi sizin kafanız nasıl
karışmıyor ben anlamıyorum?
İşte önce bunları aşabilecek bir çalışma
içerisine girilmeli. Kıyısında, kösesinde dolaşmadan gerçekler ortaya
koyulabilmeli ve bu gerçeklerin gerektirtici tavırlar
geliştirilebilmeli.
Dünyada kurulan veya bozulup yeniden kurulan
ilişkiler ve dengeler yorumlanabilmeli. Bizim yerimizin neresi olduğu...
Biz "etliye-sütlüye" karışmasak bile çıkarları
gereği bize karışacak olanlar var. Yoksa niye geldi bu Alanlar,
Sarmatlar, Moğollar, Ruslar, Bizanslılar veya Ruslar, Osmanlılılar ve
İranlılar Kafkasya'ya? Bugün Kafkasya niye çatışma potansiyeli taşıyan
bölgeler arasında gösteriliyor? Kimlerin bölgemizde ve anavatanımızda
çıkarları veya çıkar çatışmaları var? Bizim pozisyonumuz ne olmalı?
Dostlarımız?
Eğer bunlara sağlıklı cevaplar verilebilse
daha hızlı gelişmez miyiz? Yanlışa düşme riski azalmaz mi?
Bunlar yapılabilse; bilsek
dostumuzun-düşmanımızın kim olduğunu, varsak ulusal çıkarlarımızın
farkına, günlerdir "sizin kurtuluşunuzu, sonsuza kadar varolmanızı canı
gönülden istiyorum" diyen birine, sırf Ermeni olduğu için, böyle
hakarete varan karşılıklar verilir miydi?
Siz hiç dünyanın bir yerinde kendisine destek
olmaya gelenlere, ‘’bu bizim isimiz karışmayın’’, dendiğini duydunuz mu?
İspanya’da, Yunanistan'da, Filistin’de mücadelerine destek olmaya
gelenlere kapıların kapatıldığını?
Bunların "Türkiye içi yapılandırmalara
yönlendirme" gibi algılanması ise ilginç. Evet özellikle 12 Eylül öncesi
böyle yapılanmalar ve tartışmalar vardı. "Kalış"çılar vardı. Her biri
bir örgüt mensubu veya sempatizanı. Devrim zaten sorunlarımızı çözecek,
ayrı örgütlenmeye gerek yok diye düşünürlerdi...
İflas ettiler! Çünkü ulusal sorunun kimi
özgünlüklerini göremediler.
İçerisinde yaşadığımız ülkelerin halklarıyla
ortak kimi sorunlarımız var elbette ama bizim başka sorunlarımız da var.
Kimi sorunlarımızın farklı olması yanında, kültür dokumuzda da
farklılıklar var. Sorunlarımızın kimilerinin çözüm yolları da farklı. Bu
anlamda ortak örgütlenmek doğru değildir. Bunu hiçbir zaman savunmadım.
Ne yapacaksak kendi öz örgütlülüklerimizle yapmalıyız.
İttifaklar yapabiliriz, dayanışma içerisinde
olabiliriz ama kendi örgütlülüğümüzle...
Ancak, belki bu tartışmaların da etkisiyle
Dönüş diğer bir uca savrulmuş, kendi öz örgütlenmesiyle siyasallaşma
yerine kültürel ve sosyal faaliyetlere yoğunlaşmıştır.
Benim söylemek istediğim herhalde dönüş ile
kalış arasında, "orta bir yerlerde".
Siyasallaşalım demek hemen kılıç-kalkan
kuşanalım anlamına da gelmiyor. Silaha sarılmak yerine, barışçıl ve
demokratik yöntemlerle siyasi mücadele yürütmek mümkündür. Ki, bizim
iktidar sorunumuz yoktur.
Kendi öz örgütlülüğümüzle ulusal, demokratik,
sosyal ve kültürel haklarımız için barışçıl ve demokratik yöntemlerle
mücadele etmeliyiz, istemeliyiz.
Hem Rusya'dan hem de Türkiye'den
isteyeceklerimiz var. Soykırımdan geçirilmiş, Anavatanından koparılmış
bir halkız. Bu haklarımızı dile getirirken Putin'e veya Erdogan'a
küfretmemiz gerekmiyor. Uygar, barışçıl, demokratik yöntemlerle bu
haklarımızı istememiz mümkündür. Alınacak her hak, asimilasyonun önüne
öreceğimiz barikatta bir tuğla olacaktır. İnsanlarımızın silkinip
bilinçlenmesine yarayacaktır. Anavatanı yakınlaştıracaktır...
Kalın sağlıcakla.
Tsey Volkan
05.12.2005
Sayın Katılımcılar,
Bu tartışmanıza ortadan girmek gibi bir
saygısızlık yapmak istemem. Fakat tartışmalar arasında ismim üzerinden
bir yanlış anlaşılmayı düzeltmek isterim:
Sayın Hatam’ın da tahmin ettiği gibi, Sayın
a-e’nin yazısını okumadan önce yani sitede yayınlanmadan önce yazımı
yazmıştım. Sadece Adigey’in fesh edilme tehlikesine dikkat çektim,
feshedildi demedim -Adigey FESHEDİLMEDİ, FESHEDİLEMEZ- demeyen, tarihsel
bir kazanımı teslim eden, bana göre ancak vatan haini olarak
değerlendirilebilir! Kişilikleri gibi vatanlarını da çoktandır
feshedenlerle isimlerimizin karıştırılmamasını önemle rica ederim.
“Öyle ya bu yanlışlığa "keşke öyle olsaydı
diyecek hali yok ya..." diyerek, -keşke öyle olsaydı-
diyebilme ihtimalim(iz) varmış gibi yansıtma ise bu yapılan, çok büyük
bir haksızlık yapılmış olur. Umarım yanlış okumuş, yanlış anlamışımdır.
Adigey’in feshedilmemesi için Adigey’de yaşayan diğer halklar bile yan
yana gelip örgütlenirken, Türkiye diasporasında bu konuda her bedeli
göze alabilecek binlerce gencimiz hala mevcuttur, yenileri de
yetişmektedir. Soyumu devam ettirecek tek oğlum bile Anavatanı için bu
konuda kendine yakışanı yapmazsa, bizlere ancak onları evlatlıktan
reddetmek düşer...
Sayın Hatam’ın yazısının başında “sayfa o
denli kişiselleşti, gerçeklerden uzaklaştı ki “ yaklaşımına, başta
öneren kişi olmak üzere her alanda sadık kalarak, rahatsızlık duyulan
şeylerin tersi yapılmalı düşüncesindeyim. En azından benim ismim
üzerinden, kendisiyle aynı yerde duran insanları -açık ya da üstü örtülü
olarak, bilindik yöntemlerle destekleme tarzlarını- değiştirmelerini
naçizane öneriyorum. Yaş itibariyle thamade konumunun bazı insanlarca
kalkan olarak değerlendirilmesi ve thamadelik konumunun mistik ve
dokunulmaz bir havaya girdirilmesi engellenmesi gerekirdi diye
düşünmekteyim. Affınıza sığınarak, tüm yurtsever Çerkesleri, bunca acil
ve büyük sorunumuz varken, oyuna gelmemeye, oyalayıcı, gereksiz, kırıcı
tartışma ve polemiklerden uzak kalmaya çağırıyor ve bir önceki yazımı
aynen aktarıyorum:
"Bazı zihniyetlerin fikir önderleri, herkesin
de çok iyi bildiğin gibi, oldukça tecrübeli ve uzun zamandır
çalışmalarında ‘taşeron’ kullanıyorlar. Taşeronlarını da genç, heyecanlı
ve halkı için her türlü fedakarlığa hazır ‘gerçekten iyi niyetli’
insanlardan seçiyorlar. Bizler de, aslında iyi niyetli olmaları ve perde
arkasındaki ‘tecrübeli’ ağabeylerine inanmaları dışında hiç bir suçu
olmayan o pırıl pırıl gençlerle çatışmak zorunda bırakılıyoruz."...
“Kafkasyalıları kendi içinde birbirine ve diğer halklardan Kafkasyalı
dostlarını yabancılaştırarak-düşmanlaştırarak, güdümlü zihniyetlerin
ekmeğine yağ sürmemeli...
Thamadelerimiz, fikir ve sanat insanımız;
ADİGEY’in FESİH TEHLİKESİ, ABHAZYA’DA AMBARGO, ÇEÇENYA’DA SOYKIRIM ve
DİASPORAnın DAĞINIKLIĞI/KARMAŞA HALİ gibi 4 ana sorunu, gerek reelde
gerekse de internet sitelerin de gündem yapmaktadırlar. Bizleri gerçek
sorunlarımızdan uzaklaştıran tali konularla meşgul
etmedikleri/oyalamadıkları, bizleri birbirimize düşürmedikleri, bizlere
polemiklerden uzak durma talimatlarıyla uyardıkları için, sayın Azmi
Berberoğlu büyüğüm başta olmak üzere, bu sitede olmayan fakat haberdar
olan diğer büyüklerimize teşekkürü bir borç biliriz. Bize yakışanı bize
hatırlattıkları için...
“Doğru büyüğün olduğu yerde, yanlış genç
yetişmez.”
Saygılarımızla.
CC
05.12.2005
Değerli katılımcılarımız, sizden daha önce sık
sık rica etmemize karşın hala, inanılmaz uzun metinler yazıyorsunuz.
Forumlarımızda elbette metin uzunluğu sınırlaması yok. Ancak Türkçe
karakterlerle yazılarınızı yazmadığınız için saatlerce yazınızı redakte
etmeye uğraşıyoruz. Klavyenizde yapacağınız basit bir değişiklikle bize
yardımcı omanızı rica ediyoruz.
Saygılarımızla.
Circassian Canada
Pşıçe
05.12.2005
Sayın Volkan bey,
İfade buyurduğunuz konularda çokta farklı
düşünenler olduğunu zannetmiyorum. Yadırgadığım tek yönünüz; gerçektende
bir vizyon ortaya koyabilen birinin birilerini savunmak adına komplo
teorileri ortaya koyma gayretidir. Karşınızda organize güçler olup
olmaması bir şeyi değiştirmez. Thamadeliğin kurum olarak tartışılması
ayrı, o kavramı hiç bir şekilde anlayamayacak olanların fikir
yürütmeleri çok ayrı.
Bir an için thamadelik hakkında doğru
düşündüğünüzü varsayalım. Doğru ya da yanlış yıpratılan kültürel bir
değerdir. Sizde bir thamadenizi buradan açıkça kutsuyorsunuz. Hangi
ölçüye göre? Öznel ölçütlerinizi beni niye bağlasın? Nihayette sizinle
anlaşabilmemek için bir sorun icadına gerek yok. Ancak savunmaya
çalıştıklarınızı Çerkeslik adına bir yere koyamazsınız. Örgütsel fikri
örtüşmeniz olması onların Çerkeslik adına ahkam kesmelerine müsaade
ediyorsa ardından neler gelebileceğini bende merak ediyorum.
Sizi yanınızdakilere göre değerlendirmekte
istemiyorum. Buyurun bir Çerkes olarak sizi sonsuza kadar dinleyelim ama
siz olun. Zoraki birilerini savunmanız size bir şey kazandırmaz.
Sayın Hatam savunulmaya ihtiyacı olabilecek
bir şahsiyet değildir. Kendisi gereğini de yapar.
Sayın Volkan, Ermeni sorunu hakkında biz
bugüne kadar bir şey düşünmedik. Site bu konuyu da Ermeni yanlısı
tutumuyla sona erdirdi.
Kısaca Çerkeslik içermeyen konular yazımı
engellendi ama Çerkeslik süslü konularla birtakım şeyler doğruymuşçasına
gündeme getiriliyor.
Eğer komplo teorisi üreteceksek baş rolde de
siz olursunuz.
Bu site, sizin sözünü ettiğiniz ağabey güdümlü
gruplarında sevmediği bir sitedir. En son muhatapları da sayın a-e olur.
Komplo teorisi beklediğimiz özrün yanıtıysa
buyurun siz karar verin.
Sayın CC, hepimiz ev sahibiysek lütfen
thamadeleri baş köşeye oturtun. Ermenileri de misafir odasının baş
köşesine.
Saygılar...
Tsey Volkan
05.12.2005
Sayın Pşıçe,
Çok samimi söylüyorum, 2 kez okudum ama bu
yazıları bana niye yazdınız anlayamadım. Galiba ya benim algılayışım
kıtlaştı ya da farkında olmadan bir şey yaptım.
Ben kimi savunmuşum, ne komplo teorisi, ne
örgütü, vallaha anlamadım. Gerçekten ben ne yaptım, biri bana açıklasın.
Sadece Adigey in feshi ile ilgili ismim geçtiği için, yanlış anlamayı
düzelttim. Ek olarak da tartışmaya bodoslama girmek adına değil, sadece
thamadelik konusunda abartılı ve herkesi olduğu yere çivileyen söylemler
konusunda fikirlerimi sundum. Sizinle eşit haklarım olduğunu düşünmekle
galiba hata yaptım. Tamam, siz yazın biz okuyalım, biraz farklı yazan
olunca da tüm şablon kavramlar üzerinden ağzınıza geleni yazın, bağırın
çağırın. Ne yapalım?
Sayın Pşıçe, galiba yanlış anladınız, sakin
olun... Ben thamade gördüğüm bir büyüğümü kutsamadım. Her zamanki
kavrayıcı yaklaşımlarından dolayı teşekkür ettim. Lütfen “benim thamadem
senin thamadeni döver” aşamasına getirmeyelim konuyu. Bu sizi bu kadar
rahatsız ettiyse, gerekirse site yetkilileri o bölümü çıkarıversin.
Allah aşkına ben kimseyi savunmadım ama
savunacak olsam da ne sizden ne de bir başkasından icazet almam. Bir
insanın başka bir halktan olması, Çerkeslik konusunda Çerkes olandan
daha duyarsız olduğu anlamına da gelmez. Biz ne Çerkesler gördük, ama
kol kırılır yen içinde kalır dedik...Bakın, beni hiç tanımadığınız
halde, bir yada birkaç yazımı ölçü alıp; “Eğer komplo teorisi
üreteceksek baş rolde de siz olursunuz” demişsiniz. Lütfen bu tür
aksiyonlarla beni de izi de oyalamayın. Ne komplo teorisi yaptım onu da
anlamadım ya!
Bence biraz sakinleşin, kızgınlığınızdan
sıyrılın öyle yazın. Aksi taktirde siper arkasından ateş ederek , bir
yere varamazsınız.
Galiba yaşınız daha çok genç. Size bir Çerkes
olarak naçizane bir öneride bulunabilir miyim? Çerkesler her zaman diğer
halklarla barışık yaşamıştır. Bence bir halkın adı üzerinden tartışma
yürütmeyin. Bize yapılanı başkasına yapmayın. Herkesin eşit koşullarda
yazdığı bir forum da, ev sahibi-misafir gibi traji-komik alanlar
yaratmayın. Sanal alanda ayrıcalıklı koltuklar yaratmayınız... a-e
nickli arkadaşı tanımam, etmem. Bazı gerçeklerimizle yüzleştiriyor olsa
da ne topyekün savunurum, ne de tartıştığımda etnik yapısı üzerinden
öteleme yaparım...
Bence, siz sizden farklı düşünenlere bu kadar
kolay yaftalar asmayın. “Çerkeslik süslü konularla birtakım şeyler
doğruymuşçasına gündeme getiriliyor” diyerek. Ben henüz hangi konu
Çerkeslikle ilgili hangisi değil bir makine icat edildiğini duymadım ya
da bir kurul mu var; bu ilgili bu değil diye ayıran ya da Çerkeslik
süslü cümleler olduğu anlaşılınca düt düt diye alarm veren?
Beni niye bu işin içine kattınız bilmiyorum
ama madem bana da çatarak sonlandıracaksınız, ne yapalım, kol kırılır
yen içinde kalır. Olsun... Ama isterseniz burada keselim ya da beni hiç
katmadan siz yolunuza devam edin. VALLAHİ ÇOK İŞİM VAR... Lütfen!
Sağlıcakla kalın.
Kopsirgen Orhan
06.12.2005
Değerli Kardeşim Talebe,
Benim sitede yazılı mailim aynen şöyle:
Kopsirgen@hotmail.com.
İster inan ister inanma. Bu mail adresi
kendiliğinden değişti. Ben bilgisayar işlerinden anlamam, bilen bir kaç
kişiye sordum. Konu üzerinde çalıştılar ama bir sonuca ulaşamadılar ve
akıl erdiremediler. İSTER İNAN, İSTER İNANMA
AZİZ KARDEŞİM,
Demek ki eski Çerkesliğimiz ve solaklıklımız
devem ediyor. İster etsin, ister etmesin ben Kopsirgen Orhan olarak
ortadayım. Doğru bildiğimi her zaman söyledim, yine de söylerim. Bundan
sonra yeşerip bostan olacak halim yok...
Ben, dün; Kafkasyalılar için "ÖLMEK
İSTEMİYORSANIZ, NESLİNİZİN DEVAMINI İSTİYORSANIZ; TEK KURTULUŞ ANAVATANA
DÖNMEK’’ demiştim. Bu gün aynı şeyi söylüyorum…
Sevgideğer Kardeşim Talebe,
Benim yeni mail adresim şöyledir:
Kopsirgengu@yahoo.com. Eğer Yazmak istersen, bu adrese
yazacaksın.Yalınız görevin sadece bana yazmakla bitmiyor, kusura bakma
ama sana bazı görevler vereceğim büyüğün olarak;
1) Yılmaz Berberoğlu’na (mailine yazı
yazmıştım, mailime yaz diye) yazarsa herhalde ulaşamaz benim için
bilgilendirme yap. Lütfen
2) Azmi Berberoğlu’na yaz ve yeni mail
adresimi bildir. Bana cevap yazısını yeni adrese yazsın.
3) Özlem Özdemir adlı bir kişi hem bana
yazdığı yazı ve hem de başkalarına yazdığı yazılarla dalga geçti.
Ben ona anne soyunu sormuyorum. Benim için
sorulacak soruları lütfen sen sor. Seni ve tüm Kafkasyalıları sevgi ve
saygıyla kucaklıyorum.
Talebe
06.12.2005
Selamlar,
Yine işten geldim, bir şeyler atıştırdım, önce
diğer sitelere bir göz attım ve şimdi sitemizdeyim! (Bunları uzun
zamandır yazmamıştım. :-))
Bugün okunacak yazı çoktu, artı Siblekho
arkadaşın uyarısı üzerine kimi kaynaklara ve Yamçı’ya göz atmam gerekti.
Sonra divana uzandım ve 70'li, 80'li yıllarda yasadıklarımızı
hatırlamaya çalıştım. Dönüşün billurlaştığı dönemleri...
Doğru, sonraki yıllarda teorik ve pratik bilgi
akışında bir aksaklık, eksiklikler var ama uzayda da yaşamıyorum!
Merak etmeyin sizden biriyim. a-e'ye hitaben
söylenirken çoğunlukla "çoğul" hitap edildiği için biraz da üzerime
alındığım eleştiriler pek de gerçekleri ifade etmiyor.
Thamadelik üzerine en az sizin kadar konuşma
hakkim var. Hatta herkesin her şey üzerine konuşma hakkı var.
Mihri Belli "Rigas'ın Dediği" adlı eserinde
Yunan iç savaşını değerlendirir, eleştirir; kimse de, hiçbir Yunan da
kalkıp "sen bizim işimize karışma" demez.
Kemal Pir, Kürt değildir ama Kürt Hareketi’nin
hem de önderlerinden biridir. Genlerdeki farklılıklar pek belirleyici
olmamıştır.
Geçmişte bir Polonya birliği Ruslara karşı
bizimle omuz omuza savaşmıştır. Kimse de onlara "bu bizim savaşımız"
dememiş...
"Başkalarının"da sorunlarımız üzerine kafa
yorması aslında olumlu bir gelişmedir.
Artı "başkalarından’’da öğreneceğimiz çok şey
var. Hele hele dünyanın böylesine küçüldüğü çağımızda... Yoksa zamanında
kimilerinin yaptığı gibi "gavur icadı" deyip, başkalarının bulup
geliştirdiklerini ret mi edelim?
"Thamadeye durum arz edilir. Biz onların
yazılarından ne anlamamız gerektiğini de biliriz. Ola ki; haddi aştık,
siz rahat olun, biz gereğini her şekilde yaparız." tarzından ürktüm.
Kendimi Moğol Hanı’nın çadırında hissettim
veya Başbuğ’un odasında!
"Thamadelerimiz"in de bu tarzdan rahatsız
olduklarına, ilgili insanları hiç olmazsa ikili yazışmalarında
uyardıklarına inanmak istiyorum...
Daha geri toplumsal ilişkilerin hakim, yaşamın
daha basit örgütlülüklerle idame ettirilebilmesinin mümkün olduğu,
sosyal kültürel birikimin ve yaşam deneyiminin çoğu soruna doğru
çözümler üretmeye yeterli olduğu bir dönemin kurumunun bugüne olduğu
gibi uyarlanmaya çalışılması sorunlarımızı daha da karmaşıklaştırmaktan
başka bir ise yaramaz diye düşünüyorum. Xase gibi daha geniş katilimi
mümkün kılan kurumlarımız, ‘’nasılı’’na cevap bulmak o kadar zor olmasa
gerek. Thamadelik kurumundan daha yararlı olabilirler herhalde.
Thamadelik yeniden gözden geçirilmeli...
Dünyanın böylesine küçüldüğü, gençlerimizin;
çocuklarımızın bizim dışımızdaki toplumlarla ve insanlarla, kültürlerle
böylesine sıkı fıkı olduğu günümüzde, yukarıda Psice arkadaşın
tanımladığı şekilde bir thamadeliği anlamaları mümkün değildir ve bunun
gereklerini yerine getirmesi... Hatta böylesi bir anlayışın kimilerinin
daha bastan kültürümüz içinde kendilerini rahat hissetmemelerine yol
açması...
Benden somut öneriler bekleyen arkadaşlar.
Söylediklerimin çok da soyut olduğunu sanmıyorum.
Anavatana dönüşün ulusal sorunumuzun tek çözüm
yolu olduğuna inandığımı söylüyorum. Anavatana dönüşün anavatanla güçlü
bağların kurulmasıyla mümkün olduğuna,
Bu güçlü bağları kurabilecek güçlü bir
diaspora örgütlenmesinin gerekli olduğuna,
Böylesi güçlü bir diaspora örgütlenmesinin,
kafa karışıklıklarını ortadan kaldıracak; en aza indirgeyecek bir siyasi
çalışmadan, siyasallaşmaktan geçtiğine, dönüşün siyasallaşması
gerektiğine inandığımı söylüyorum.
Dönüşün önderliğini yapan büyüklerimizin,
şimdiye kadar akademik-bilimsel araştırmalar düzeyinde dile getirilen,
birbirinden kopuk çalışmaları derleyip toparlayıp siyasi bir
perspektifle "Manifesto" hazırlamaları gerektiğini,
Böyle bir manifestonun en geniş kesimlerde
tartışmaya açılması, hatta tek tek her insanımıza ulaşılmaya
çalışılması, insanlarımızın görüş ve önerilerinin alınarak son seklinin
verilmesi gerektiğini,
Bunun için insanlarımızın yaşadıkları
yerlerde; dernek veya Vakıflarda toplantılar düzenlenebileceğini,
Ortaya çıkacak bu "Manifesto" çerçevesinde
yeniden örgütlenmeye gidilmesi gerektiğini,
Bu oluşacak örgütlenmenin bir Demokratik Kitle
Örgütleri olması gerektiğini; halkımızın siyasi, ekonomik, sosyal ve
kültürel hakları için barışçıl ve demokratik yöntemlerle aktif mücadele
etmesi gerektiğini,
Halkımızın çıkarlarına hizmet edecek bir
"müttefikler" politikası izlemesi gerektiğini,
Kuzey Kafkasya halkları arasında
Kardeşlik-Dayanışma-Birlik perspektifinden ayrılmaması gerektiğini,
Bunun sonucu veya aracı olabilecek bir
Xase'nin toplantıya çağrılması gerektiğini,
Böylesi kurumlarımızın veya
örgütlenmelerimizin kimlerden oluşabileceğinin, iç işleyişinin nasıl
olacağının tartışmalarla bulunulabileceğini,
Kısa ve uzun vadede önümüzü daha iyi görmemize
yarayacak bir yol haritası çıkartmaları gerektiğini,
Diasporada vakit kaybetmeden bir nüfus
sayımının, demografik yapısının ortaya çıkarılmasının gerekli olduğunu,
Anavatanımızın ekonomik haritasının
çıkarılması gerektiğini, gelişmeye acık sektörlerimizin hangileri
olduğunun, bu sektörlere diasporadan nasıl kaynak aktarılabileceğinin
belirlenmesi gerektiğini, diasporada gerekirse mahkemelere başvurulup
Çerkesce isimlerimizin alınması gerektiğini, söylüyorum.
Öyle; biz bunları yaparsak, birileri bundan
rahatsız olur, önümüzü tıkar kaygısına kapılmamalı, bu "sindirilmişliği"
üzerimizden atmalıyız. Politika bir güçler oyunudur, çıkarlar üzerine
yapılır. Ayağımızı yorganımıza göre uzatacağız elbette. Maceralara
atılmayacağız. Bölgede barış ve huzurun çıkarlarımıza daha uygun
olduğunu bileceğiz. Ancak haklarımızı ve çıkarlarımızı gözardı
etmeksizin...
Kalın sağlıcakla
Not:
- Ermeni diasporası, örnek verildiği, hatta
sorulduğu için değiniyorum. a-e arkadaş bir boyutunu anlattı. Diğer
boyutu ise Ermeni soykırımının neredeyse tüm dünyada tanınması, hatta
İsviçre’de bunu inkar etmenin suç kabul edilmesi öyle saman altından su
yürüterek sağlanmamıştır. Bu başarı da binlerce diaspora Ermeni’sinin
yıllarca bıkmadan usanmadan yolları aşındırması, ölmesi-öldürmesi
unutulmasın.
- Sayın CC yöneticileri, sabrınızı ve
tavrınızı takdir etmemek mümkün değil. Biraz da benim yüzümden gereksiz,
haksız eleştirilerin muhatabı oldunuz. Kusura bakmayın...Yazma delisi
olmadığımı, a-e gibi, eğer isterseniz başından beri izlediğim sitenizin
yine sadece izleyicisi olarak kalabileceğimi bilmenizi isterim.
CircassianCanada Notu: Maf
Talebe, CC sonuç olarak hepimizin sitesi. Prensiplerimiz doğrultusunda
her yazı yayınlanıyor. Eleştiri almamızı da doğal karşılıyoruz. Mutlak
bizim de hatalarımız oluyordur. Siz de bizim için son derece
değerlisiniz. Zaman ayırıp düşüncelerinizi bizimle paylaşmanızın
değerini biliyoruz. İzleyici olarak kalmanızın, toplumuza zarar
vereceğine inanıyoruz. Değerli a-e için yazdığımız not, tümüyle zaman
yitimiyle ilgiliydi. Forumlarımızdaki yazıların redakte edilmesindeki
amaç okuyucuların ve katılımcıların metinleri sağlıklı okuması ve
sağlıklı değerlendirmelerini amaçlıyor. Bu nedenle üşenmeden; her metni,
gerek imla hatalarının düzeltiyor, gerek Türkçe harfler kullanamayan
katılımcıların harflerini Türkçe’ye çeviriyoruz. Sizde takdir edersiniz
ki, bu çok uzun metinlerde bizde zaman kaybına neden olmaktadır. Nitekim
sayın a-e’nin son gönderdiği metin sizin şu anda gönderdiğiniz metnin
neredeyse 10 katı uzunluktaydı. Bu edenle uzun metinler yazan
katılımcılarımızdan, -en azından- Türkçe klavye kullanmalarını rica
ediyoruz. Maxu Nıbjeghuxer
Tsey Volkan
06.12.2005
Merhaba Sayın Talebe,
"Yazılarınız beni yormadı, tam tersine bir
çırpıda okuyuverdim. Hatta -anlamak ve iletişim kazalarını önlemek-
merkezli yazınızı 2. kez zevkle okudum." Bu cümlemi bugün 2. yazışım.
İlk olarak Sayın Ademey için uygun bulduğum bir cümleydi...
Sayın Talebe, bir fikir eğer yazıya dökülüp
tarihe belge anlamında not edilemiyorsa, suya yazı yazmaktan öteye
gitmiyor. Bu anlamda sitenin haricinde fikir ve önerilerinizi öğrenmek
isterim. Hatta bu somut önerilerinizin yayınlanması gerektiğini
düşünmekteyim. Site yetkilileri aracılığıyla sizinle irtibatlaşmak
isterim.
Mail adresim sayın Semra Ademey, sayın Ediz
HUN’da var.
Sayın site yetkilileri, -izleyici kalmayı-
engellemek anlamındaki son yaklaşımınızdan dolayı sizi bir katılımcı
olarak kutlarım. Sizler kamuya açık bir alan yarattığınız için,
eleştirmemiz gereken yerde eleştirmemiz kadar, desteklememiz gereken
yerlerde de görmezden gelmeyeceğiz. Çifte standartlı algılayışları ve
iletişim kazalarını aşma noktasında attığınız adımları olumlu
bulmaktayım.
Sevgilerimle, saygılarımla.
Pşıçe
06.12.2005
Sayın Talebe
Mihri Belli ya da Kürtlere önderlik yapan Kürt
olmayanlar ve de diğerleri...
Kırılma noktası burası. Kürt hareketinde hiç
bir zaman kuyruk ya da emir eri olmaktan kurtulmamışlardır. Türk ve Kürt
solunun ayrışması sürecini siz daha iyi bilirsiniz.
Thamade kavramı konusunda yeni yaklaşımlar
beyan ederken siz hala 200 yıl önceki thamade kavramına atıfta
bulunuyorsunuz. ÇAĞIMIZ DEĞERLERİ İLE YETİŞMİŞ VE BU ANLAMDA DONANIMLI
THAMADE YOKMUŞ GİBİ İMADA BULUNUYORSUNUZ. RAHATSIZ OLMAYIN.
MEVCUT YAPILANMALARIMIZI ÇOK İYİ TAHLİL
EDEBİLECEK ARKADAŞLAR BU KONUYU YÜZEYSEL GEÇİŞTİRİYORLAR. BU DA AYRI BİR
KONU.
Sonuçta bırakın herkes bir tarzda bir şeyler
yapsın.
Sayın a-e, sitenin sizi kovması gibi bir sözü
düşünmeniz bile bizleri tanımadığınızı gösteriyor. Sayın CC bu konu
sizlere havale.
Baki selamlar.
Elif
06.12.2005
Selamlar
Bu gün yüzümde mutlu bir gülümsemeyle
aranızdayım. Geleceğimizle ilgili büyük bir umutsuzluğa düştüğüm şu
günlerde; sizlerin bilincinde tekrar umutlanmanın sevinci bu!
Bu umudu Sayın Necdet Hatam’a, sayın Kopsirgen
Orhan'a, sayın Tsey Volkan’a, Talebe’ye a-e’ye dün gece Hilal tv de
izlediğim Çerkes kongresi sözcüsü soydaşımız Ali Biganey’e ve bizler
için çabalayan herkese ve tabi en önemlisi site çalışanlarına borçluyum.
Hepinize teşekkür ediyorum. Çok içten saygı ve
sevgilerimi sunuyorum.
(Bu anı çok sevdiğim şair Ahmet Telli şiiriyle
ölümsüzleştirmek istiyorum)
Tuzağa düşmüş bir ceylanın
bakışındaki hüzün değildir umut
Kınalı keklik gibi ürkek
bir kuş da değildir
Ne yalvar yakar olmuştur
zulmün pençesinde
ne de düşürmüştür
kırların ve türkülerin
onurunu yere
Baharda bir tomurcuk
gibi patlayan öfkedir umut
barajını yıkan bir ırmaktır
açılır serpilir
ve büyür kıyısında sevda
Emzirir aşkı
emzirir ve büyütür gül nakışlı sabırlardan
Ferhat'ın direncini
bin yılların sabır taşını çatlatırlar
açar bin yılların kapısını
Düşman dönük
bir mavzer gibidir umut
yaratır tetik ve parmak
en gürbüz çocuğunu tarihin
AHMET TELLİ
Talebe
06.12.2005
Selamlar,
Bugün izinliydim, bütün günüm sayın
Siblekho'nun "tarihimizi herhalde yeterince araştırmamışsınız" uyarısı
üzerine kimi kaynaklara bir daha göz atmakla geçti. Bir de durmadan bir
şeyler atıştırmakla. :-)
Sayın Psice,
Herhalde verdiğim örnekler (Kürt, Yunan)
önyargı duvarlarına çarpıyor. Aslında saflarımızda bizimle birlikte
Ruslara karsı savaşan Polonyalılardan da bahsetmiştim ama istersen
anavatanımızdan da örnekler bulabilirsin. Necdet ağabey Adigey'de
bizimle birlikte cumhuriyetimizin varlığı için mücadele eden Rus veya
Kazaklardan bahsetmişti.
Bir örneği de bakınız 1990'lı yıllarda Adige
Bilimsel Araştırma Enstitüsü başkanı sayın Mequle Cebrail nasıl veriyor:
"Kıyıboyu Shapsugh; yukarıda sözünü ettiğim
'Özerkliği Olmayan Etnik Toplulukların Asamblesi'nde 2 üye ile temsil
edilmektedir: Biri benim, biri de Avar asıllı bir Dağıstanlı olan (eşi
Çeçen) Prof.Dr. Ibrakimbeyli Hacı Murat’tır. Bizim ve tüm K.
Kafkasyalılar için canla başla çalışan tam bir yurtsever. 'Hacı Murat,
zor durumdayız, ülkenizi elimizden almak istiyorlar' dediğimizde
Moskova'dan atlayıp ilk uçakla soluğu Kıyıboyu Shapsugh'da alan yılmaz
bir savaşçı"
"İşte bizim böylesine canla başla çalışacak
dostlara ve gençlere gereksinimimiz var".
Uzatmaya aslında gerek yok. Anlaşılmayacak bir
şey de... Her şeye ve her dosta ihtiyacımız var...
Önce, biraz uzun da olsalar eski dergilerden
bir iki bölümü aktarmak istiyorum.
İlki, Kafdağı Dergisi’nin Nisan-Mayıs 1991
tarihli sayısından.Rahmetli Süleyman ağabeyin bir yazısı:
"...Gecen yıl Abhazya'da meydana gelen olaylar
karşısında Kuzey Kafkasya'daki kardeş halkların gösterdiği dayanışma,
Gürcistan üzerinde etkili olmuş, bir çok karar geri çekilmiştir. Daha
sonra Kuzey Kafkasya’nın otokhton halklarının dayanışmasını pekiştirmek
amacıyla, DAĞLI HALKLARI ASAMBLESİ kurulmuştur. Önümüzdeki günlerde bu
örgüte çok iş düşeceğe benzemektedir. Kafkasya'da meydana gelen siyasi
olaylara karşı, anavatanda ciddi çalışmalar başlarken, anavatan
dışındakilerde maalesef bir ilgisizlik ve duyarsızlık gözlenmektedir.
Abhazya ve Osetya'da insanlar şoven baskılarla öldürülürken, bizler
kafamızı kuma sokmuş, olayları seyrediyoruz. Oturduğumuz zaman mangalda
kül bırakmıyoruz ama iş anavatandaki kardeşlerimizin sorunlarına gelince
herkes sus pus. Kuzey Kafkasya'da meydana gelen siyasal çatışmalara
karşı mutlaka demokratik bir tepki geliştirilmelidir. Derneklerin
öncülüğünde açılacak olan imza kampanyaları, gazete ilanları, bildiri
yayınlama vb. gibi demokratik yollarla konu kamuoyuna aktarılmalıdır.
Çar kolonyalizmine karşı yıllarca vatanlarını savunmaya çalışan
insanların torunları, bu toprakları yürekleri, beyinleri ve elleriyle
korumaya çalışıyorlar. Gelecek kuşaklara vatan diyebilecekleri bir
toprak parçası bırakabilmek için kanlarını akıtan, canlarını veren bu
insanlara karşı, anavatan dışında yaşayan bizler ULUSAL NAMUS BORCUMUZU
ödemek zorundayız. Bu ödeme ekonomik alanda, kültürel alanda, DÖNÜŞ
seklinde nüfusun çoğaltılması alanında olabilir. Bunların hiçbirisini
yapamıyorsak, bir imza da atamayız mı? Tarihte vatanlarına sahip
çıkamayan, antik bir halk olmak istemiyorsak, ULUSAL NAMUS BORCUMUZU
ödemenin bir yolunu mutlaka bulmalıyız."
Diğeri yine Kafdağı Dergisi’nin Haziran-Temmuz
1991 tarihli sayısından. "Kafdağı" imzalı.
"(...) Sorunun çözümü tektir: Çerkes halkının,
kendi ulusal bilinç ve özgür iradesi ile dünya ülkelerinin ve insanlığın
politik destekleriyle yeniden kendi tarihsel topraklarında birleşip
bütünleşerek kendi kaderinin kendi tayin eden bir ulus olma hak ve
olanağına kavuşturulmasıdır.
(...) Muhaceret ülkelerinde ulusal varlığın,
hiç değilse anayurda dönüş olanakları sağlanıncaya kadar
korunabilmesinde bu ülkelerde, nispi de olsa, birtakım ulusal kültürel
hakların tanınmasının büyük önemi etkisi olacaktır. Bu da her şeyden
önce içinde yaşanılan ülkelerde ulusal-kültürel kimliğin kabul
edilmesinden geçecektir. Bu sonuç ise, uluslararası ciddi bir dayanışma
ve etkili bir politik mücadeleyle ancak sağlanabilir.
(...) Şu kadarını eklemek gerekir ki, içinde
bulunduğumuz tüm olumsuzluklara karşın, merkezi bir yapının yönetiminde
veya en azından eşgüdümünde yürütebileceğimiz anti-şovenist, anti-
asimilasyonist onurlu bir demokratik ulusal mücadele, şimdiden bize
evrensel ölçüde layık olabileceğimiz saygın bir yer kazandırmaya
başlayabilecektir.
(...) İnsanlarımız, artık kendilerini
bırakmış... Ulusal direncimiz, önemli ölçüde kırılmış...
Öyle anlaşılıyor ki, bütün sorularımızın en
başında toprak bütünlüğümüze ve bir arada yaşama olanaklarımıza
yöneltilen kolonyalist ve emperyalist eğilimli maddi ve politik baskılar
bulunduğu gibi, bütün çözümlerimizin başında da bu son sorunun çözümü
bulunmaktadır...
Bu denli kendini bırakmış, yabancılaşmış
olmayan, daha duyarlı insanlarımızın çabaları da hem çok cılız ve hem de
son derece ilişkisiz ve koordinesizdir. Her iyi niyetli çabayı saygı ve
takdirle anıyoruz. Ancak artık içtenlikli ve iyi niyetli çabaların tek
başına yeterli olmadığını, çok daha ciddi ve profesyonelce bir anlayış
ve yaklaşımla örgütlenmek ve mücadele etmek mecburiyetinde olduğumuzu
anlamalı ve kabul etmeliyiz."
Herhalde bu iki yazıdan şu sonuçları çıkarmak
mümkün:
1)
Profesyonelce örgütlenmek ve mücadele etmek zorundayız
2) Bütün
sorunlarımızın başında kolonyalist ve emperyalist maddi ve politik
baskılar gelmektedir
3) Ulusal
direncimiz önemli ölçüde kırılmıştır.
4) Merkezi
bir yapının yönetiminde veya en azından eşgüdümünde anti-şovenist ve
anti-emperyalist onurlu bir ulusal demokratik mücadele yürütmeliyiz
5) Muhaceret
ülkelerinde ulusal varlığımızın tanınması gerekmektedir.
6) Bunun için
ciddi bir uluslararası dayanışma ve etkili bir politik mücadele
verilmelidir
7) Çerkes
halkı kendi tarihsel topraklarında birleşip bütünleşerek kendi kaderini
kendi tayin eden bir ulus olmalıdır
8) Ulusal
namus borcumuzu ekonomik alanda, kültürel alanda veya anayurdumuza
dönerek ödemeliyiz.
9) Kuzey
Kafkasya'da meydana gelen siyasal çatışmalara karşı mutlaka demokratik
bir tepki geliştirilmelidir
10) Kuzey
Kafkasya'daki halklar kardeştir ve dayanışma içerisinde olmalıdırlar. Bu
dayanışma "düşmanı" da geriletir.
Sayın Siblekho,
Şimdi sorarım size, benim söylediklerimin bu
"en yetkili" ağızların söylediklerinden farkı ne?
En yetkili ağızlarımız bunları söylerken
bizim, hatta kimi dernek yöneticilerimizin bu kafa karışıklığının sebebi
ne?
Necdet ağabey,
Ne öğrendiysem demeyeyim ama çok şeyi sizden
öğrendim. Sizin talebenizim. Sizlerden öğrendiklerimle düştüm yollara.
Hayaller kurdum...
Öyle "dostlar alışverişte görsün" diye işlerin
orasından burasından tutan, işinden-eşinden-kariyerinden bir nebze olsun
fedakarlık yapmaya yanaşmayacaklardan değilim.
Sözlerim kimi benzerliklerden yola çıkılarak
oraya buraya çekilmesin lütfen. Ben samimiyim: düşündüklerimi,
inandıklarımı söylüyorum ve hatta sizden öğrendiklerimi.
Bu yukarıda aktardıklarım yazıldı, çizildi,
söylendi. Biz bunlara inandık. Bunlar gerçekleştirildi mi?
Gerçekleştirilmediyse bunun nedeni ne? Yoksa bunların gerekli olmadığı
yeni bir aşamada mıyız?
Ben böyle yeni bir aşamaya girmediğimize,
derneklerimizin kendi deklere ettikleri çerçevede bir yol açmaları
gerektiğine, yoksa bu halkın derneklerimizi aşacağına, yeni bir yol
açacağına inandığımı söylüyorum...
Kalın sağlıcakla.
Özlem Özdemir
07.12.2005
Değerli Büyüğüm Sayın Kopsirgen Orhan'ın
06.1.2005 tarihli yazısına istinaden,
Saygı değer büyüğüm,
Talebe ye yazmış olduğunuz metinde ismimi
gördüm ve kayıtsız kalmam mümkün değildi.
Öncelikle belirtmekte fayda görüyorum; işim
gereği bir müddet bulunduğum ortamdan ayrılmak zorunda kaldım ve iş
yoğunluğum nedeni ile gerekli zamanı ayıramamış olmam size olan
cevabımın gecikme sebebidir.
Sizin metninizin öncesinde farklı isimler
tarafından şahsınıza hakaret(!) ettiğim gibi bir dizi söylemi gördüğümde
kendimi gülmekten alamadım.
Öncelikle bahsi geçen bu durum bu konu başlığı
altında gerçekleşmediği gibi neden bu bölümde yargılanıyor anlamış da
değilim.
Hiç şüpheniz ve şüpheleri olmasın ki, ben
Nartok Özlem, kasti bir duygu ile siz ve sizin gibi değerli bulduğum
büyüklerimle asla bu tarz hadsizlik içerisine girmeyeceğim gibi aynı
düşünce sistemine sahip olmadığım büyüklerim ve hatta kendimden yaşça
küçüklerle de bu şekil itibarıyla muhatap olmam.
Size hitaben belirttiklerim sadece sizi tekrar
aramızda görmenin sevinci ve mutluluğudur. Ancak burada ciddi anlamda
değerlendirilmesi gerekli bir durum gözden kaçmamakta. Neden bu yorum
farklı algılatılmaya çalışılmıştır? Üzerinde durulması gereken budur.
Ben size yakıştırdığımız "THAMADE" kimliğiniz
ve kişiliğiniz ile bu durumun analizini çok net bir şekilde yapacağınız
ve bu yanlış anlaşılmanın düzeltilmesi ile ilgili olarak yolumuzu
aydınlatarak açacağınız konusunda güveniyorum.
Herkesin bilmesi gereken ciddi bir durumu daha
altını çizerek belirtiyorum.
Sayın büyüğüm ile aramda ki sorun her ne ise,
sebebi ne olursa olsun beraberinde getireceği tüm somluluğu da üzerime
alarak "ARAMIZDA HALLEDECEĞİMİZ" konusunda kimsenin endişesi olmasın.
Sadece Sayın Kopsirgen Orhan'ı değil, Sayın
Necdet Hatam'ı ve tüm çalışmalarını genç nesil olarak kanımızın ve
ömrümüzün yettiğince destekleyeceğiz.
Bu durumun birilerini rahatsız etmesi ile
ilgilenmiyorum.
Hakkımda bilmeniz gereken ve burada olmamı
gerektiren yegane sebep "ADİGE KİMLİĞİM"dir.
Irkçıyım, Şövenistim, Faşistim, dönüşü ve
dönüşçüleri, dil ve tarih konusundaki tüm çalışmaları desteklediğim gibi
yaşantımın hiç bir döneminde ADİGE KİMLİĞİNİ bir yabancı ile
paylaşanları hoş görmeyip, kişisel yetersizliklerini toplumuna
yamayanları kabul etmeyeceğim.
Bu açıklamalarımın ses getirmesinin tek sebebi
ise sanırım, tüm öfke ve kini ile "bu cümleleri sarfedecek kimselerin
yıpratma cümlelerini ağızlarından almış olmam"dır.
Sayın Kopsirgen Orhan,
Lütfen tüm sorularınızı siz yöneltin. Size
duyulan ve beslenen tüm sevgi ve saygıyı paylaşarak bölmeyi
düşünmüyorum. Hiç bir sorunuz cevapsız kalmayacaktır.
Saygılarımla.
a-e
07.12.2005
Yorumlu
Modayı, gündemi ve siteyi, günü gününe
izlediğim için, geri kalmak istemem doğrusu nede olsa tamamıyla bir
yarışma kültürüne doğru ışık hızıyla gitmekte bulunmaktayız.
Eh bu yarışma ruhu içindekilerle bir olmamak
gerekir ama ben bir yorumlu yazayım yeter, hem bulmaca gibi de olmaz.
İnsanların anlaması da güçleşmez. En azından adres belli olur kimlere ne
için dendiği açıkça görülür.
Gereksiz ırkçılarla doludur her yanımız,umarım
sonrasız bir hayatla çıkıp giderler, yuvaları olan karanlığın
sonsuzluğundaki boşluğa...
Yaşamı güzelleştirmek, yaşamı anlamlı kılmak,
yaşamı kurtarmak, yaşamı yenilemek içilen sudan yenilen ekmekten daha
çok toprağı sevmekse, vatana bağlılıksa ve bu bir gereklilikse eğer,
ırkçılıkla bir yere varacaklarını sanan düşünce sistemlerinin kölesi
olanlar, her halktan insanların, kendilerince bu var oluşa katkılar
sunabilecekleri gerçeğinden kaçmadan doğruları görmeli kendilerini
içlerindeki ırkçılıktan arındırarak tanıyabilmeli, tanıtabilmeli ve
insanın kılavuzunun insan olduğunu dürüstçe kabul etmeli.
Kılavuzu karga olanın yolu bulduğu görülmediği
gibi kılavuzu ırkçılık olanında yolu bulduğunu ben görmüş değilim.
Sevginin olmadığı yerde akılda olmaz,
kendinden başka kimseyi sevmeyenler de olmadığı gibi.
Bır şeyin dengesi bozulunca sendeler,
sendeleyen şeyinde düzeni alt üst olur, alt üst olan şeyinde hasta
olduğu bilinir, hasta olan şeyde sağlığa özlem duyar.
Baharı gelmiş gülleri katmerleşmiş bir
bahçede, bülbüllerin şakımasından daha doğal ne olabilir ki?
Bazen şeyleri rasyonalize ederiz, yani hem
kendimizi, hem de başkalarını yaptığımız şeyin gerçek nedeninden bir
başka nedeni olduğuna inandırmaya çalışırız çünkü gerçek nedenden
utanırız... Sigmond Freud
Kim bilir belki de en tutucu olanlardır en çok
çözülenler...
Saygı hak edenin sevgide değerini bilenin
olur...
Azmi Berberoğlu
07.12.2005
Değerli arkadaşlar,
Bir süredir yoğunluğum ve proje çalışmalarım
nedeniyle zaman ayıramadım ve epey gelişmeler olmuş. Değişiklik var mı
derseniz, ben fazla bir değişme göremedim.
Öncelikle belirtilmesi gereken önemli bir
hususu sizlerle paylaşmalıyım, BİZ ÇERKES'lerin misafirlerimizi kovmamız
ya da GİT kendi işine bak demek gibi bir TAVRIMIZ asla olamaz ve bu
konuyu böylece basit bir söyleme indirgemeyi anlamamızda bir hayli zor
olur. Lütfen tartışmaları ve eleştirel yaklaşımları böyle
değerlendirmeyelim.
Burası bizim evimiz, normal insanların
dışarıda giydikleri giysi'yi, ya da taktıkları maskeleri EV'de
çıkarmaları çok olağan olduğu gibi, bunu talep etmekte aynı derecede
olağan karşılanmalıdır. Ancak işi PİŞKİN'liğe vurup, olayı bir şekilde
pas geçmeye çalışmaları kendi sorunlarıdır.
THAMADE olmak, bizim kültürümüzün bir
parçasıdır, ancak THAMADEler yanlış yapmaz diye bir kuralda yoktur.
Yalnız bazı kavramların anlatılmasının yetersiz kaldığı haller vardır.
Sözgelimi, elinizi ateşte yakmamışsanız, ateş’in yakınca acı verdiğini,
anlatıldığı kadar anlayabilirsiniz, fakat HİSSEDEMEZSİNİZ. Hissetmek çok
farklıdır. ÇERKES bu farkı HİSSEDEN'dir.
Bazı eleştirilerin dozunun kaçtığı, THAMADE
arkadaşlarıma hakaret edildiği şeklinde ifadelere rastladım. Hoş değil,
ancak THAMADE kardeşlerim bu ve benzeri olaylarda SEVİYE'lerini
koruyarak olayları rahatlıkla çözerler. Kısaca Avukata ihtiyaç duymazlar
diyebilirim.
Sevgili Kopsirgen Orhan ağabeyim, e-mailinizi
not ettim, size yazacağım.
Sayın SIBLEKO kardeşim, biz bir aileyiz ve
hepimiz kişi ayırımı yapmaksızın birbirimizin yanında olmalıyız.
Redaksiyondaki kardeşlerimi yormamak adına
sözlerimi bitiriyorum. Bu sitede yazan herkim olursa olsun(IRK-DİN) fark
etmez, sever sayarız. Ancak yaklaşımlarındaki ya da söylemlerindeki
yanlışlıkları ELEŞTİRMEK hakkımızdır. Bunu kişisel karşı olmak şeklinde
algılamak iyi niyetli olmayan bir yaklaşımdır, şeklinde değerlendiririz.
Bu arada KAFKASYA'lıların gazetesi JINEPS bu
ay yayına başladı, hepinize okumanızı ve abone olmanızı öneriyorum.
Saygılarımla.
Talebe
08.12.2005
Merhaba S. Subutay,
"En yetkili ağızların söylediklerini hepimiz
biliyoruz" demişsiniz.
Daha önce de kimi arkadaşların bu "biz"li
cevaplarını görmüş ama pek önemsememiştim. Cevap vermek zorunda
değilsiniz ama gerçekten merak ediyorum: "Siz" kimsiniz? Bu "biz" ile
kastettiğiniz Federasyon mu? Yoksa herhangi bir dernek mi? "Birleşik
Kafkasya"cılar mı veya "kalış"cılar mı? Uzunyaylalılar mı? Adanalılar
mı?
"Hepiniz" neyi biliyorsunuz? Birbirinden,
hatta zaman zaman çok farklı şeyler söyleyen kimi arkadaşları da bu
"hepimiz"e dahil edebilir miyiz? Eğer edemezsek siz kimin adına
konuşuyorsunuz? Yok edersek, demek ki "hepiniz" bunları bilmiyorsunuz!
Yoksa bu kafa karışıklığı olmazdı.
Tekrarına gerek var mi, diye soruyorsunuz.
Var! Hem de binlerce kere tekrarlamaya gerek var. Çünkü bu
yazılanlar-söylenenler hala bilinmiyor, "Siz"i bilmiyorum ama yalnızca
bu sitede bile birçok arkadaşın bunları bilmediğini görmek mümkün. Onlar
bilsin diye yazıyorum, bir daha hatırlatıyorum!
"Siz" bilenlere de soruyorum: Madem
biliyorsunuz, neden bu bildiklerinizi pratiğe dönüştürmüyorsunuz?
Söyleyin "hepimiz" bilelim:
- Profesyonelce örgütlendiniz mi,
profesyonelce mücadele ediyor musunuz?
- Merkezi bir yapının yönetiminde veya en
azından eşgüdümünde anti-şovenist, anti-emperyalist onurlu bir ulusal
demokratik mücadele yürütüyor musunuz?
- Muhaceret ülkelerinde ulusal varlığımızın
tanınması için neler yaptınız veya yapıyorsunuz?
- Kimlerle uluslararası dayanışma
içerisindesiniz?
- Nasıl bir politik mücadele veriyorsunuz?
- Kuzey Kafkasya'da meydana gelen çatışmalara
karşı nasıl bir demokratik tepki gösterdiniz, örgütlediniz veya
örgütlüyorsunuz?
- Kuzey Kafkasya’daki halkların kardeşliği ve
dayanışması için neler yaptınız; yapıyorsunuz?
Yazın da insanlar bilsin! Bilsin de en azından
"hiç olmazsa şunlar şunlar yapılıyormuş" diyebilsinler, rahat etsinler
ve ellerinden geldikleri kadarıyla onlar da bu çalışmalara destek
olabilsinler.
Yok eksik olan veya yanlış olan şeyler varsa
önerilerini yapsınlar!
"Bugüne kadar bu konuda söylenmemiş söz,
ortaya konmamış fikir yok" diyorsunuz. Yani bilimin, siyasetin,
felsefenin, yaşamın sonuna mı geldik? Dünya durdu mu? Yoksa fikirlerin,
sözlerin nasıl sonuna gelmiş oluruz? Dünya durmuş olsa bile, durduğu ana
kadar ki düşünceler henüz yeterince bilinmiyor ki! Pratikte öyle uzun
boylu adımlar atılmamış ki! Yok atılmış ise yazın da biz de bilelim
lütfen!
Saygılarımla
Selamlar Özlem,
Bugün iş çıkışı sinemaya gittim. Bilmem adını
duydun mu: " Gökyüzünde Gibi" (Film orijinal olduğu için filmin adının
çevirisi bana ait). Şu 2005 En İyi Yabancı Film Dalında Oskar'a aday
gösterilen İsveç yapımı filme. Yönetmeni Kay Pollak herhalde.
Bir müzisyenin küçük bir kasabada koro
kurmasını, kasaba halkının bu süreçte yaptığı iç hesaplaşmayı konu
edinmiş. Bilmem ilginizi çeker mi?
Sonra eve geldim. Önce duş aldım. Ayakkabıları
çıkardığımda eve yayılan kokudan ben bile rahatsız oldum doğrusu... Hem
yeni bir ayakkabı hem de bir kaç çift çorap almanın zamanı geldi
herhalde?
Sonra makarna pişirdim. Burgulu makarna.
Üzerine sebze sosu. Bilmem makarnayı sever misiniz, ben her gün yesem
bıkmam. Bu arada her yemek yaptığımda olduğu gibi mutfağı altüst ettim.
Sonra şu yazdıklarımı yazdım, yazıyorum.
Bu vesileyle size de bir merhaba demek, iyi
bir pilav pişirmek için pirinç ile su oranı 2'ye 3 mü, yoksa 2'ye
4'müydü sormak istedim. En kısa zamanda cevap verirseniz sevinirim.
Saygılarımla
Selamlar Tsey Volkan,
En yakın zamanda sizinle ilişkiye girmeyi ben
de isterim. Bu süre zarfında eğer yazdıklarımdan yararlanmak istediğiniz
bir şey olursa bunu bana sormadan da yapabilirsiniz.
Ediz Hun'un mail adresini yazarsanız, beni
3000 küsur üye arasında Ediz'in mailini arama zahmetinden de kurtarmış
olursunuz.
Şimdiden teşekkürler ve saygılar.
Kalın sağlıcakla.
Tsey Volkan
08.12.2005
Sayın Talebe,
JİNEPS Gazetesi, tartışma sayfalarında yer
alan konu başlıkları çerçevesinde, yazarının da katılacağı aylık
toplantılar aracılığıyla söyleşiler düzenlemeyi hedeflemektedir. Bunda
amaç, ortak söylemi yakalamak merkezlidir.
Bu doğrultuda forumlarda verimli konularda
tartışan insanlarımızı, kimi zaman sanalın handikaplarına kapılıp
kişiselleşiyor olsa da söyleşilerde görmek hepimiz için daha iyi
olacaktır. Hem yüz yüze görüşmenin getirdiği duyma, görme, dokunma gibi
artılarla sosyal bir varlığın gereğini yerine getirerek, mimikleri
olmayan bir sanal alemin bağımlılığından bir nebze kurtulmuş oluruz.
Tüm tartışan tarafların, en az internette
olduğu kadar cesaretli olup, imkanları varsa yüz yüze görüşmeler
yapmaları naçizane önerimdir.
Bundan 2 yıl önce iki arkadaş, yine bizim
sitelerin birinde iki cümle yüzünden günlerce birbirine söylemediği söz
kalmamıştı. Bir gün bir etkinlikte, onları yaşamın içinde tanıyanlar,
küçük bir oyun oynayıp onları tanıştırdılar. Ne mi oldu...Şimdi bir
platformda tanıştıkları günden itibaren birlikte mücadele veriyorlar.
Onları ayırabilene aşkolsun...
Bir insan yeter ki ırkçı olmasın, birilerinin
gönüllü piyonu olmasın, yeter ki halkına ihanet etmesin, yeterki
dedikoduyu, spekülasyonu bir bilim dalı sanmasın, yeter ki bilgiye açık
olsun. İşte o zaman iletişim kazaları imkansız oluyor. Tabi bir de,
gözünün içine baka baka söylemeyi de dinlemeyi de bilsin...
Saygılarımla
NOT: Size kendi mailimi kurumumun network
bağımlı maili olması nedeniyle veremediğim için üzgünüm. Bana
www.jineps.com adresinde webmaster'ın mailinden arkadaşlar aracılığıyla
ulaşabilmeniz kolay olur.
Necdet Hatam
08.12.2005
Değerli arkadaşlar,
Foruma yazmaya başlamazdan önce nick konusunu
düşündüm. Düşünme nedenim sizlerin çoğundan daha yaşlı olmamın,
deneyimli olmamın sizler üzerinde psikolojik bir etki bırakmasından,
görüşleri rahat savunamayabileceğinizden korkumdu. Ancak bu kez de
görüşlerimi savunmaktan korkuyormuşum gibi bir izlenim edinilmesinden
korktum.
Sayfaların birinde adımla hitap edilmesinden
üzülmeyeceğimi, sadece Necdet denebileceğini yazdığım halde genç
arkadaşlar thamadeliği yakıştırdılar. Siz genç kardeşlerim bunu o kadar
içtenlikle söylüyor yazıyorsunuz ki, “bana sadece Necdet deyin” demekle
bu kurumu bu denli önemseyenlerinizi kırmaktan korkar oldum. Yineliyorum
istediğiniz şekilde seslenebilirsiniz bana ama lütfen düşünce bazında
birbirimizin ne dediğini anlamaya çalışalım, görüşleri, yaklaşıkları,
kavramları, çözüm önerilerini tartışalım.
Sevgili Talebe,
Yazılarınızdan belli oluyordu pek yeni bir
talebe olmadığınız. Ben de bunu ilk yazımda belirtmiştim.
Önce şu ‘’biz’’ meselesi. Benim bildiğim,
bugün sizin anlattığınız bir örgütümüzün olmadığı, yakın zamanda da
kurulamayacağı şu aşamada kurulmasına da gerek olmadığı.
Dolayısı ile “biz” bir örgütlülüğün ifadesi
değil. Peki nedir derseniz. Bilincinde olduğum, bilinçaltı da
denebilecek birkaç nedenden dolayı "biz" diyorum.
Nedenlerin biri benim, “ben” demek
istemeyişimdir. Çünkü öyle demediğim halde hep "ben" demişim gibi sıkça
eleştirilmişimdir. Bir de dersem "Allah korusun"...
İkincisi aramızda organik bağlar, örgütsel
bağlar olmasa da görüşlerimi paylaşan insanların olduğunu bilmemdir. Ben
dersem kendimi onlardan soyutladığım sanılır korkum.
Ancak en önemlisi savunduğum temel ilkelerin,
yere zamana göre savunma biçimi değişse de tek başıma benim ilkelerim
olmayışıdır. Bu denli doğru, bu denli yerinde temel ilkeleri nasıl
yalnız kendiminmiş gibi sunabilirim. Ben sözünü ettiğim ilkelerin
Sürgün'ün ilk günlerinden beri var olduğuna, Çerkes Teavün Cemiyeti
döneminde billurlaştığına, bizim kuşakla yeniden hayat bulup
yaygınlaştığına, dünyayı etkileyebildiğine inanıyorum. Dolayısı ile
benden "ben" demeyi bekleme lütfen.
İsteyene, Adıghéy isteyene Kheberdéy
Adıghece'sini gönderebilirim, dediğim ilkelerimizin sayıldığı ve benim
kaleme aldığım son taslak şöyle başlıyor:
Halkların halk olarak ortaya çıktığı ilk
günlerden beri, halkını seven, halkıyla gurur duyan, halkını yüceltmek,
güzelleştirmek için çaba gösteren halkseverler hep olagelmiştir.
Lhepkhxer duınayım khızıtéhağe apere mafaxem
şéğejağew, yılhepkhı feşıpkhe, aş rıguışxuere, lhepkhır yığelheghenım,
yığedexenım felajere lhepkhıpse xekuıpsexer şıew khıreque.
Лъэпкъхэр дунаим къызытехьагъэ апэрэ мафэхэм
щегъэжьагъэу илъэпкъы фэшъыпкъэ, ащ рыгушхорэ, лъэпкъыр игъэлъэгэным,
игъэдэхэным фэлажьэрэ лъэпкъыпсэ хэкупсэхэр щы1эу къырэк1уэ.
Buna koşut olarak da halkına olan sevgisinden
kaynaklı halkı için canlarını verenlerin az olmadığı da bir giz değil.
Aş daquewi, ya lhepkhı fırae lheğuınığem
khıpkhırıççew, khızxeççığe lhepkhım yıpse fezğeılhığexer zeremımaççeri
zımış'ere şıep.
Ащ дак1оуи, ялъэпкъы фыра1э лъэгъуныгъэм
къыпкъырык1эу, къызыхэк1ыгъэ лъэпкъым ыпсэ фэзыгъэт1ылъыгъэхэр
зэрэмымак1эри зымыш1эрэ щы1эп.
Onun için "ulusal sorunların çözümü
çalışmalarını ben başlattım, biz başlattık" dememek gerekir hiç bir
zaman
Arışı, "lhepkh uefığuexem yazeşşuexın
khézğejağer serı, terı" p'uenew şıtep.
Арышъы, «лъэпкъ 1офыгъохэм я зэш1охын
къезгъэжьагъэр сэры, тэры» п1о хъунэу щытэп.
Ancak değişikliklerin olduğu, halkın şansının
döndüğü dönemler de oluyor.
Aw mexhuı lhexhan zebleççığue, lhepkh nasıp
kheğezeğu.
Caş fede lhexhanxem, psewığe lhepkh
wıneşueşşıxer, lhepkhım yığessağexer, lhepkh guılhıte ziexer, lhepkhım
şış xetre zı ttsıfi nasıpışşüew kheplhıten plheççışt.
Ау мэхъу лъэхъан зэблэк1ыгъоэ, лъэпкъ насьп
къэгъэзэгъу.
Джащ фэдэ лъэхъанхэм псэуыгъэ лъэпкъ
унэшъош1ыхэр, лъэпкъым игъэсагъэхэр, лъэпкъ гулъытэ зи1эхэр, лъэпкъым
щьщ хэтрэ зы ц1ыыи насыпыш1оу къэплъытэн плъэк1ыщт.
İşte şansın döndüğü bu dönemlerde, halk için
yapılan çalışmaların getirisi de daha çok oluyor.
Nasıp kheğezeğuxem lhepkhım feblejırem
khıpequeri nah nerılheğuı mexhu.
Насып къэгъэзэгъухэм лъэпкъым фэблэжьырэм
къыпэк1уэри нэхь нэрылъэгъу мэхъу.
Ayrıca yetkililerine, güçlerine, bilgilerinin
gerektirdiği çalışmayı halkı için yapmayanlar da var ve bunların
eleştirilmesi, suçlaması gerekir. Tarih de suçlayacaktır onları.
Yet'ani, yaenatte, yakharıw, yaş'enığe
yelhıtığew, guılhıtew yaem yelhıtığew lhepkhım falejın fayer
fezımlejıxeri şıex, yıççi axer ğemısapxhex. Txıdemi yığekhuençeştıx
axer.
Ет1ани, я1энат1э, якъарыу, ящ1эныгъэ
елъытвгъэу, гулъытэу я1эм елъытыгъэу лъэпкъым фалэжьын фаер
фэзымылэжьхэри щы1эх, ик1и ахэр гъэмысапхъэх. Tхыдэми игъэкъуанчэщтых
ахэр.
Te zıtseççe şeç khıtétherep; tilhepkh
zıratekhuıhağe apere mafem şéğejağew lhepkhıpse, xekuıpsexer zıfelejağe,
zıççexhuepsığe, zılhıxhuığe zakhuer zı: Yıpxhah yıtekhuı yaşşığe
yılhepkh zefişesıjınır, aş yıççınalhe yeğeğuetıjığenır arı.
Тэ зыцэк1э щэч къытетхьэрэп; тилъэпкъ
зыратэкъухьагъэ апэрэ мафэм щегъэжьагъэу лъэпкъыпсэ хэкупсэхэр
зьфэлэжьагъэ, зык1эхъопсыгъэ, зылъыхъугъэ закъор, зы: ипхъахь итэкъу
аш1ыгъэ илъэлкъ ээфишэсыжыныр, ащ ич1ыналъэ егъэгъотыжьыныр ары.
Bizim hiç kuşku duymadığımız şey halkımızın
sürüldüğü, dağıtıldığı ilk günlerden beri, özlediği, aradığı tek şey;
perişan bir şekilde dağıtılan halkını toplamak, onu vatanına
kavuşturmaktır...
Yine uzun bir metin olmasın diye açıklamaları
kısa keseyim.
Yanlış bulduğunuza göre, Amerika örneğini
anlatamamışım demek ki. Halbuki beni tanıyorsanız ve anavatanda
yaşadığımı biliyorsanız Amerika’nın çekiciliği gibi bir çekicilikle
insanları anavatanlarına çağırmadığımı anlamanız gerekirdi. Sevgili
Talebe, bırakın tünelin artık aydınlık olduğu bu günleri; ışığın hiç
görünmediği günlerde bile ben halkımın dönüşü anlamayacağı, destek
vermeyeceği bir korkuya kapılmadım. Örnekte vurgulanmak istenen
Amerika'nın kendi politikasına ters insanlara vatandaşlık vermediği
gibi, Rusya Federasyonu’nun da vermeyeceğidir. Eskilerden olduğunuza
göre bu konudaki ilkelerin yeni olmadığını da bilirsiniz.
Dönüş-yerleşme konularını da anlatamadım.
Dönüş bir halkın tüm bireyleri için. Elbette Dönüşü ulusal kurtuluş
mücadelesi olarak görenleri dışlamaz bu yaklaşım. Ama aynı şekilde
ulusalcılar da salt evlenip yerleşenleri, işi için yerleşenleri, yani
her hangi bir nedenle yarleşenleri dışlamamalı anlamına. Yani önce bir
ulusalcılık sınavından geçecek sonra dönüş yapacaksınız denese idi bugün
Maykop’ta olanların kaçı burada olurdu bilebilmek zor.
Eskileri iyi hatırlayıp şimdi söylediklerimi
tam anlamamanda bütün kabahat benim değildir her halde. Her siyasal
örgütün devlet kurmayı hedeflediğin söylediğimi nasıl düşünürsünüz? Ama.
devleti olmayan halk örgütlerinin devlet kurmayı hedeflediklerini nasıl
görmezden gelebiliriz. Bu tip örgütler devlet kurulmazdan önce
güçleniyorlar ve devlet kurabilecek güce gelince de devlet yönetimini
örgüt belirliyor. Bizde ister cumhuriyet deyin, ister devlet, ister
belediye, ister muhtarlık ne derseniz deyin adımızı taşıyan yönetimler
var. Bu yönetimler karşıya alınarak bir şey yapılamayacağı, hele
diasporadan bu yönetimlerin etkilenemeyeceğini söylemek istemiştim.
Ben yazdıklarınızda iki somut şey gördüm;
Birincisi benden manifesto isteğinizdi.
İsteyene gönderebileceğim yazımdan sonra istekte bulunmadınız.
İkincisi de çok açık değilse bile alıntı
yaptığınız dergilerin yayınlandığı günler ile günümüz arasında bir
şeylerin değişip değişmediği sorunuz.
Olumluya yönelik o kadar çok şey değişti ki...
İyi bir talebe olarak bunları bilmeyişinize gerçekten hayret ettim.
Demek ki, bir ara verdik öğretime...
Geçmiş, günümüz ve geleceği ile bütün dönüşü
nasıl anlatabiliriz bu sayfalarda. Yine de arkası yarın diyelim gelecek
yazıda gelişmelerden söz edelim...
Bu arada siz de Kafkas Halkları
Federasyonu'nun sizin atfettiğiniz önemi ve gücü olsaydı bugün ayakta
kalmaz mıydı sorusunu da siz bir düşünün…
Saygıyla..
Talebe
08.12.2005
Selamlar,
Diğer bir sayfada bir büyüğümüzün,
"Kaf-Kur'dan günümüze izlenen politikaların yeniden değerlendirilmesi
gerekir" çağrısını okuyunca sevindim. Zaten ben de bu siteye izleyici
olmaktan çıkıp katılımcı olmaya karar verdiğimdeki ilk yazılarımda
benzeri bir çağrıyı yapması gerektiği "çağrı”sı yapmıştım. Bunun zamanı
geldi de geçiyor demiştim.
Önerim, süreci değerlendirmeye Kaf-Kur'dan
değil çok daha gerilerden başlamalı ve günümüze kadar getirmeli. Bu
değerlendirmelerin ışığında geleceğe yönelik politikalar belirlenmeli.
Büyüklerimiz bu işe el atsınlar. Bu
tartışmaların kamuoyuna açık yapılması gerekmiyor. Elbette
katılımcıların artması; bir Xase'nin toplanması daha iyidir ama buna
büyüklerimiz karar versinler.
Daha fazla vakit kaybedilmemeli...
Kalın sağlıcakla.
Talebe
10.12.2005
Merhaba Necdet
ağabey,
Tevazuu için teşekkürler. "Elif"e Elif,
"a-e"ye a-e diye hitap edebilirim ama istesem de sana "Necdet ağabey"den
başka bir şekilde hitap edemem. Düşüncelerini, söylemlerini seninle
tartışabilmek bana yetiyor da artıyor bile...
Yazını ilgiyle ve dikkatle okuyorum. Her
satırını anlamaya çalışıyorum. Devamını da sabırsızlıkla bekliyorum.
Deklarasyona talebim olmuştu. 24.11.2005 tarihli yazımda, "2003 yılında
da bir deklarasyon yayınlandığını Necdet ağabey söylemişti. Okumadım.
Varlığından bile haberim yoktu. Ama okumayı çok isterim..." diye
yazmıştım. Sanırım uzun yazılar arasında kaybolup gitti. Ama okumayı
hala çok istiyorum.
Dönüşe inanan insanlarımızın, ağabeylerimizin,
büyüklerimizin daha fazla vakit kaybetmeden ciddi bir "değerlendirme"
sürecine girmeleri gerektiği inancımı hala koruyorum. Halkımızın
yüreğinde, bilinçaltında hiçbir zaman kaybolmamış, 1970'lerde
billurlaşmış, su veya bu şekilde 1990'lara ve bugünlere gelebilmiş
"Dönüş" düşüncesinin objektif ve sübjektif nedenlerle yıpranma
tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu düşünüyorum. Ve bir düşünce veya
inanış bir kez yıprandı mi onu bir kez daha ayağa kaldırmanın çok zor
olduğunu. Bu birinci neden. Dönüş düşüncesinin daha sistematize edildiği
1970'lerden 1990'lara ve günümüze dünyada büyük değişiklikler oldu.
Dönüş düşüncesinin bu değişikliklere, gelişmelere paralel kendini
yenileyebildiğini, örgütlenebildiğini, ve bu örgütlülüğünü
güçlendirebildiğini söyleyebilmenin mümkün olmadığına inanıyorum. Bu da
ikinci neden.
İşte bu iki ana başlıkta toplanabilecek
nedenlerle, Dönüş’ü A'dan Z'ye yeniden tartışmak ve yeniden örgütlemek
gerektiğine inanıyorum. Tek tek Dönüşlerin olması elbette sevindirici
ama yeterli değil. Potansiyelimizin daha büyük olduğuna inanıyorum. Daha
yoğun ve sistematize dönüşleri örgütleyebilmemiz gerekiyor. Eğer
Anavatanımız bugün için bunu kaldıramayacak durumdaysa, Anavatanımızı
daha da güçlendirebilmek için neleri yapmamız gerektiğinin ortaya
konulması gerektiğine. Ama tüm bunları dahi ancak ciddi bir
örgütlenmeyle, idealist insanlarla, tutarlı bir önderlikle,
planlı-programlı bir çalışmayla, iyi hazırlanmış bir "yol Haritasıyla"
gerçekleştirebileceğimize inanıyorum. Anavatan merkez olacaktır. Atılan
har adımdan önce bu adımın anavatana ne kazandırıp ne kaybettireceği
binlerce kez düşünülecektir.
Ancak böylesi bir güçlü diaspora
örgütlenmesinin halkımızın siyasi olarak bilinçlenmesine katkısı büyük
olacaktır. Kazanımları diasporadaki asimilasyonu yavaşlatacaktır.
Anavatanımıza da arkasında daha güçlü bir desteğin olduğunu
hissettirecektir. Bu, anavatanımızın da güçlenmesi demektir.
Anavatanımızın bizden umudunu kesmesi kendisinin de zayıflaması
demektir... Kimseyle savaşmak, kavga etmek zorunda değiliz. Tam tersine
bölgede hakim olacak barış ve huzur çıkarımızadır. Rusya Federasyonu ve
Türkiye ile uyumlu ilişkiler lehimizedir ama bunun bile teminatı güçlü
bir diasporadır. Bölgeyi karıştırmak isteyen güçlerin karşısına
dikilebilecek örgütlü halkımızdır.
Kafkas Vakfı’nın sitesinde dün bir haber
geçti. Rusya'daki Çeçenlere mal edilen patlamaların Rusya gizli servince
gerçekleştirildiğini ispat eden veya iddia eden bir Rus görevli ve
avukatı tutuklanmış. Yani susturulmuş! Eğer bölgemizde yaşanan
gelişmeler daha doğru değerlendirilebilse, bunlar daha ciddi bir
örgütlülüğümüzün ve önderliğimizin süzgecinden geçerek halkımıza
ulaşabilse halklarımız arasındaki kardeşlik-dayanışma ve birlik
zemininin bu kadar kolay zedelenemeyeceğine inanıyorum.
Bugün olması mümkün görülmeyen ama hem
geçmişte hem de gelecekte mümkün olan; hatta gerekli olan birliğin
dinamitlenmesinin önlenebileceğine... Nalçik’te yaşananlardan sonra ilk
tepkilerin "Terörü lanetliyoruz" biçiminde olmasından ürkmüş, kendimi
kimi olaylardan sonra benzeri başlıkları atan "Hürriyet" gazetesini
okuyor gibi hissetmiştim. Bunun insanlarımızın ne kadar siyasi bilinçten
uzak olduğunu ve Kuzey Kafkasya halkları arasındaki ilişkilerin ne kadar
zedelendiğini gösterdiğini düşünüyorum. Bunun önüne gecikmeli diyorum...
Dönüş ve Dönüşçüler ciddi bir eleştiri ve
özeleştiri sürecine girmeliler ve yeniden örgütlenme... Hiçbir şey
olmamış gibi yola devam edemezler. Yoksa yıpranan "Güya Dönüşçüler"
değil "Dönüş" düşüncesi olacaktır. Buna da kimsenin hakki yok herhalde?
Sitede yazılan yazıların satır aralarında "biz 'dönüş' diyenleri çok
gördük" tarzında çıkışların olması bu yıpranmanın başladığını
gösteriyor. Bizler sözünün eri insanlar olmalıyız. Söylediğini yapan,
yaptığını savunan! Yıllardır yapılmayan, yapılamayan bu hesaplaşmanın
artık kapıya dayandığını düşünüyorum. Yeni Federasyon yönetiminin
yapacağı en iyi işin bunu örgütlemek olduğunu…
Bu hesaplaşmanın sonucu ne olur bilemiyorum
ama hiç olmazsa aynılar aynı ayrılar ayrı yerlerde toplanır. Dönüş
homojen değildir ve sorunların başında da bu gelmektedir. Billurlaştığı
dönemlerde bir Sovyetler Birliği vardır. Artı Türkiye'de yükselen bir
Sol söylem ve pratik. Bu dönem gerek; dönmek isteyenlerin 'Sovyetler
Birliğine', veya 'sosyalizme' muhalefet ederek dönemeyeceği kaygısıyla
ve gerekse Türkiye'de yükselen bu Sol muhalefetin etkisiyle dönüşün
"Jargonu" da "Sol" dur, en azından "Demokrat”tır.
Necdet ağabeyin bugün için söylediğini o güne
uyarlarsak, Sovyetler Birliği’ne veya sosyalizme düşmanlık yaparak
anavatana dönmek mümkün değildi. Bu nedenle sol söylemden etkilenmişti.
Ancak halklarımızın özlemine tercüman oluşu ve öz örgütlülük iddiası
daha geniş bir kesimi bünyesine toplamasına yaradı. Emekleme döneminde
12 Eylül 1980'le faaliyetleri sınırlandı. Derneklerin tekrar
faaliyetlere geçmesiyle yeniden örgütlenme ve yaygınlaşma sürecine
girdi. 12 Eylül'ün apolitilikleştirme politikasından nasibini aldı.
Apolitik kesimlere hitap etti. Sosyal ve kültürel faaliyetlere ağırlık
verdi. Apolitikleşmenin bir gün kendi kuyusunu kazacağını göremedi.
Sonra Sovyetler Birliği çözüldü, sosyalizm geriledi ve daha önce nasıl
Sovyetler Birliği’ne düşmanlık yaparak anavatana dönülemeyecektiyse,
şimdi de Rusya Federasyonu’na düşmanlık yaparak dönülemeyeceği ikilemine
düştü. Kendi içinde tutarlıdır bu görüş, bu yorum. Ancak açık değildir!
Hepsinden önemlisi; özellikle "Kalış"ın alternatif olduğu dönemlerde
bünyesine toplamış olduğu "güya dönüşçüler" veya "tatlı su
dönüşçüleri”nce teslim alınmıştır.
Dönüş Hareketi bugün kamburludur, parçalıdır.
İçerisinde sol düşünceden etkilenenler, sağcılar ve apolitikler vardır.
Kariyeristler, 25 yıldır üniversitede, iş hayatında kariyer yapanlar,
"emekliliğine 2 yıl kalanlar" vs. (Emekli olduktan sonra dönmeyi
planlayan biri nasıl insanları dönmeye çağırabilir anlamış da değilim
ya!...) vardır. "Dostlar alışverişte görsün" hesabı iş yapanlar vardır.
Yanlış anlaşılmasın, herkese ihtiyacımız var.
Bunlar da içimizde olsun. Şu veya bu faaliyetlerine devam etsinler.
Ancak bunlar yönetici olmamalı. Kurmaylık ayrı örgütlenmeli! "Güya
Dönüşçüler"in hareketi teslim almasına izin verilmemeli. İlkeleri
olmalı. Ne bileyim mesela: "Kurumlarımızın belli mevkilerinde yer alan
insanlarımızın 2, 3 veya 5 yıl mı; görev süreleri dolduktan sonra
yerlerini kendilerinden sonrakilere devredip anavatana dönmeleri
gerektiği" gibi. Böylesi ilkeler niceliği sınırlar belki ama niteliği
yükseltir.
Daha fazla uzatmayayım. Önce Necdet ağabeyin
yazılarını okumak istiyorum. Sonra konuyu derinleştirmeye devam ederim,
tabii sizlerin de katkısıyla... Sizin de katkılarınız olursa sevinirim
sayın Özdemir hanım. Mesela Mevlana'dan bir beyit hiç de fena olmazdı...
Kalın sağlıcakla.
Bu arada anavatanımızı çok yakında
koklayabilecek olmanın mutluluğu içerisinde olduğumu müjdeleyeyim.
Necdet Hatam
10.12.2005
Sevgili Talebe,
Şimdi daha somutlaşmaya başladı yazılarınız.
“Dönüş Politikası” ya da herhangi bir politikanın tartışılması
gerektiğine aklı başında kim karşı çıkabilir?
Olayları yakından takip ettiğinize göre
yıllardır bu mücadelenin içinde olduğumu, dönemimizde “dönüş”ü
benimsemiş, yaygınlaştırmış arkadaşları özeleştiri için, yeni gelişmeler
ışığında yol haritası belirlemek için bir araya getiremediğimi de bilmen
gerekir. Kendini yenileme, hatalarından arınma, yeni koşullara göre
taktik geliştirme, soyutu, somutlaştırmanın nasılını belirleme
çalışmaları için, özeleştiri için arkadaşları bir araya getiremediğimiz
içindir ki; bir çok eleştiriyi genele ilgilenen herkesle paylaşma yolunu
tuttum. Bilmem benim gibi federasyon çalışmalarını, yayınlarını temel
alarak eleştiren oldu mu? Ancak yine de “dönüş” ile daha yeni tanışan
arkadaşların ayrıntıya inecek bu tartışmalardan sıkılacağı korkum var.
Birbirimizi tam anlayamamamızın temelinde,
kuşak anlayış farkı mı var acaba? Örneğin ben bildirinin varlığından söz
edip “isteyene Adigey, isteyene Kabardey Adigece’sini gönderirim”
iletimden sonra; ilgilenenlerin, birinden birini mail adreslerine
göndermemi isteyeceklerini sandım. Siz "2003 yılında da bir deklarasyon
yayınlandığını Necdet ağabey söylemişti. Okumadım. Varlığından bile
haberim yoktu. Ama okumayı çok isterim..." i yeterli buldunuz. Ben de
çok uzun bir metni, anadili ile okur yazarların az olduğu bir platforma
taşımayı uygun bulmadım. Sözünü ettiğiniz cümleye, bildiriyi çok görmek
istediğiniz anlamını vermekte hala çok zorlanıyorum.
Federasyonun yayımladığı “Biz Çerkesler”
kitapçığına kitap oylumunda eleştirimiz oldu. Federasyon’dan çıt
çıkmadı. Anakara’daki II. Gençlik Toplantısı ve Sonuç Bildirisi’ne olan
eleştirimizin yayınlanması için üzerinden yıllar geçmesi gerekti.
Yayınlandı ama yine çıt yok. Başka platformlarda daha değişik içerikte
çok eleştirilerimiz oldu eski dava arkadaşlarımıza. Dergilere,
platformlara yazdıklarımı daha yakından incelerseniz, kaygılarınızı
paylaşan bir çok bölüm göreceğinizi sanıyorum.
Sitemizin (CircassianCanada) Araştırma
Bölümü’nde yayımda duran eleştirinin giriş bölümü, bu konudaki
kaygılarımı, son bölümü de hastalığa ilişkin tanımızı yeterince ortaya
koyuyor sanırım. Ancak siz, lütfen tamamını yeniden okuyun.
“Kasım'ın ilk günlerinde Ankara'da idim.
Kafkas Derneği Gençlik Toplantısı konuşuluyordu yöneticiler arasında.
İstanbul'daki derneğimiz yöneticilerinin toplantıya katılma istekleri
olduğundan söz ediliyordu.
Yöneticilerin sadece açılışa katılacakları;
sonra gençlerin, sorunları kendilerinin tartışması olanağının
sağlanacağı söyleniyordu. Aynı gerekçe ile olsa gerek, tartışılacak
konunun pek uzağında olmadığımı bildikleri halde, toplantıya davet
almadım. Normalde, toplantıya kalmam, Maykop'a dönüşümü ertelemem için
ısrarlı olurlar diye düşünüyordum. Ne de olsa, Kaf-Der'in de üye olduğu
DÇB'nin, başkan yardımcısı idim. Adigey Cumhuriyeti Anavatana Dönenler
Vakfı başkan yardımcısı idim. "Anavatana Dönüş Olanaklarını"
tartışacakların, bu görevlerimi önemsemeseler de, 1992'de anavatana
dönmüş olmamı, on yıldır Maykop'ta yaşıyor olmamı önemsemelerini
bekledim, yanıldım. Doğrusu garipsedim de...
Defalarca anavatanda bulunmuş, konuyu yıllar
boyu defalarca tartışmış, anavatana dönüş yapıp sonra yeniden Türkiye'ye
dönmüş büyüklerin, deneyimlerini gençlerle paylaşmak istemeyişine anlam
veremedim. Ancak amaç; herhalde gerekeni yapmak değil "yaparmış gibi"
görünmek idi. Öyle olunca da deneyimli büyüklerin toplantıya katılmaması
doğaldı elbette ki... Benim gibi, üzerinde konuşulacak sorunu, kişisel
düzeyde olsa da çözebilmiş olanların, anavatanda yaşıyor olanların ise
toplantıda bulunmaları değil, bulunmamaları daha iyi olurdu.. En
azından, yapılabilecekleri yapmıyor olmanın verdiği suçluluk duygusunun
rahatsızlığını azaltırdı...
Evet sevgili gençler,
Toplantınızı gerçekleştirmiş, coşkulu
konuşmalar, tartışmalar yapmış, halk adına büyük işler başarmış olmanın
huzuru ile evlerinize, işlerinize dönmüş olmalısınız. Büyükleriniz de
böylesine önemli bir toplantı için sizlere ortam hazırlamış olmanın,
dönüş yolunda önemli gelişmelere vesile olmanın mutluluğunu
yaşıyorlardır herhalde. Benim gibilerin eleştirileri de, müşkülpesent
birilerin sevimsiz sözleri olarak değerlendirilebilirse, mutluluk da
sürgit olur. Kendini kandırmaca da...
Ancak, ben sözlerimi anlayacak samimi
gençlerin de var olduğunu biliyor, onların uzak olmayan bir gelecekte
yollan üzerindeki engelleri ayıklayacaklarına inanıyorum. Çünkü ben de
döneminde, anavatandaki akrabalarımız ile mektuplaşmaya karşı, anavatana
-görmek için bile olsa- gidilmesine karşı, anavatandan gelmiş,
kanımızdan olan insanların ağırlanmasına karşı, anadilimizle okuyup
yazma öğrenmemize karşı, kısacası Çerkeş varlığımıza karşı
"büyüklerimizin(!)" engellerini, sayısı çok az olan gerçek
büyüklerimizin yol göstericiliğinde, aşabilmiş gençlerden biriydim.
Ancak doğrusu, kimin kim olduğu netleşinceye kadar, günümüz samimi
gençlerinin görevi daha zor. Değişen dünya koşulları ulusal-kültürel
varlığımızı korumanın geliştirmenin tek yolunun Anavatana Dönüş olduğunu
bütün çıplaklığı ile ortaya koyduğu, Anavatana Dönüş’ü güçleştirmek bir
yana, çok kolaylaştırdığı halde neden mi göreviniz daha zor? Çünkü bizim
gençliğimizde, bizleri engellemeye çalışan -kimileri günümüzde de taze
güç desteklerle görevlerini sürdüren- "sayın büyük!erimiz(i)" açık
oynuyorlardı.
Ulusal kültürel varlığımızı yaşatma,
geliştirme çalışmalarımızı engelleyici tavırları netti. Yürüyüşümüze de
umdukları kadar engel olamadılar. Ancak sizlerin "sayın büyükleri (!)"
öyle mi ya? İşin en acı yönü, çok ince taktiklerle Dönüş'ü engellemeye
çalışanların, azından dönüşü desteklemeyenlerin arasında, hem de en ön
saflarda, geçmişte birlikte mücadele ettiğimiz eski dönüşçülerin de
bulunması. Kim bilir; belki de bu engelleme çabalarının nedeni,
anavatana dönenler, yerleşenler, mutlu olanlar çoğalırsa, kendi
utançları da büyür korkusudur. Ancak hiç kuşku duyulmasın, günü gelecek
bu eskilerin kimler olduğu daha açık konuşulur yazılır olacak. Son
yıllardaki davranışlarının, daha önce söyledikleri, yazdıkları ve
yaptıkları ile ne kadar çeliştiği ve çözümü nasıl geciktirdikleri de
belgeleriyle ortaya konacaktır.
Aslında bunların kimler olduğunu bilmeniz,
kimin kim olduğunu anlamanız için, önceki yayınlarımızı okumanız,
günümüzdekilerle karşılaştırmanız yeterli sevgili gençler. Daha kestirme
olanı ise, toplantınız öncesi ve sonrasında gerçekçi uyarıları yapmayan,
toplantınızı başarılı sayan her ''eskiyi'', bu kategoriye koymanız.
Neden mi? Bildirinizi birlikte değerlendirerek bunu daha iyi
anlatabileceğimi umuyorum. Bildirinizin eleştirisine geçmeden önce küçük
bir açıklama: Aslında bildiriyi okuduğum günden beri, sizleri üzmeden,
az üzerek, yanlışlarınızı sizlere nasıl anlatabileceğimi düşündüm,
durdum. Metni birkaç kez yeniden yazdım. Bu arada 1946'da doğmuş,
Adigece alfabe hazırlayıp yaygınlaşmasına çalışmak dahil halkının her
türlü sorunu ile ilgilenmiş bir yurtseverle Antsuekhue Hacıbeç ile
tanıştım. Doğumunun155. yılında, örnek yurtseveri anma etkinlikleri
çerçevesinde yayınlanan yazıları okudum, araştırma enstitümüzün
gerçekleştirdiği bilimsel toplantıya katıldım. Çok da etkilendim. Bir
ömür; bu kadar dolu, bu denli halk yararına da yaşanabilirmiş demek.
Eleştirileri yalındı, dolaysızdı. En çok etkilendiğim yönlerinden
biriydi bu. Döneminde, belki de eleştirilerinin çok acımasız, kendisinin
çok kaba olduğu düşünüldü. Ancak doğrusu; benim, konumumuzun dolaylı
anlatıma tahammülü kalmadığına olan inancımı pekiştirdi. Sonunda, sert,
kaba olarak değerlendirilebilecek olmasına karşın, eleştirilerimin
yalın, dolaysız olması gerektiği sonucuna vardım.”
(…)
Setenay Nil Doğan’ın yazısını da iyi
incelenirse hastalığı bütünü ile açıklayabilecek bilimsel başlayıp,
öznel biten bir yazı olarak değerlendirdim. Evet yazının "Geleceğe Dair"
alt başlığına kadar olan bölümü değerlerimizin diasporada
yaşatılamayacağının kanıtlandığı bir bölüm olarak değerlendirilebilir.
Ancak Setenay hanım, değerlerimizin
geliştirilerek yaşatılabilecek tek yerin anavatan ve sorunumuzun tek
çözüm yolunun da "mümkün olan en kısa sürede en çok sayıda Çerkes'in
anavatana sağlıklı dönüşünü sağlamak" olduğunu söyleyemez. Bu çözüm
yolunu doğru bulmak bir yana varlığından bile habersiz görünür, çözüm
olarak olmayacak duaya "amin" der, bizlerin de demesini ister. Sekiz
maddede özetlediği yapılması gerekenleri Türkiye'deki Çerkes diasporası
"kaçınılmaz değişimi'' biraz olsun kontrol altına alabilmek için
yapmalıdır.
Sorum da şu; insanımız "kaçınılmaz değişimi"
yani etnik kültürel değerlerimizin yok oluşunu "biraz olsun kontrol
altına alabilmek için" önerilen çalışmaları yapar mı? Bizce yapmaz,
yapmıyor ve kan kaybı da son derece yoğun bir şekilde sürüyor...
Paradigmamızın ne olması gerektiği, nelerin
yapılabileceği konusu da bir daha ki buluşmaya.
Kalın sağlıcakla..
Tüm bunlara karşın, kendini sorumluluğunun
bilincinde olanların, politikasını gazete sayfalarında site sayfalarında
tartışarak belirlemedikleri konusunda, böyle yapılırsa bunun yanlış
olacağı konusunda sanırım siz de bana hak verirsiniz.
Bugünlük de bu kadar…
Sevgiyle…
Semra Ademey
10.12.2005
Maf,
Sayın Talebe, konuya daha geniş olarak girmek
istiyorum fakat hemen şu anda dile getirmek daha uygun diye sadece bir
düşüncenize katılamayacağımı söylemek isterim. Emekliliğine son iki yılı
kalmış bir kişinin emekli olduktan sonra gitmesini ben şahsen
yadırgayamam sadece saygı duyarım. Neden mi? Kolay mı yıllarını vermiş,
karşılığını almakta en doğal hakkı. Sadece dönüyorum diye bilinçsizce
dağıtmak, haklarını, emeğini ziyan etmek yazık olur.
Maxu Nıbjoghuxer
Lheperuj
10.12.2005
Talebe arkadaşımıza
sormak istiyorum. Benim 9 ve 12 yaşlarında iki çocuğum var, emekliliğime
de 2,5 yıl. Ben yarın döneceğimi garanti ediyorum. Siz benim
yaşayabileceğim kadar bir geliri garanti ediyor musunuz bana? Öyle
uluorta söz söylemek kolay olsa da hayat zordur iki gözüm.
Talebe
11.12.2005
Necdet ağabey, yazını okudum. Birkaç kez daha
okuyacağım. Tam olarak anlayıncaya kadar...
2003 Deklarasyonu’nu okumayı isterdim, diye
geçiştirdim doğru ama Türkçe’ye çevrilsin deme cesaretini gösteremediğim
için. Şimdi söyleyebilirim: Eğer tartışmalara ve herkese bir yararı
olacaksa çevrilmesini de isterim, okumayı da. Bu aşamaya gelince adres
de verebilirim.
Sayın Ademey'in uyardığı bölümü okuyunca çıkan
anlamın saçmalığı beni de biraz şaşırttı. Kötü bir örnek, söyleyeceğim
fazla bir şey yok. Böylesine kötü bir örnekle incittiğim arkadaşlar
kusuruma bakmasın.
Yazıyı uzatmamak için başlıklara değinip
geçmiştim. Bir de yayınlanan biçimi benim yazdığımdan farklı. Yayınlanan
biçiminde birçok paragraf veya cümle içice geçmiş. Okumak ve anlamak
zorlaşmış.
Bu cümleyi sarf ettiğim bölümde, Dönüş
Hareketi’nin ve bunun belli mevkilerinde yer alan insanlarımızın kimi
ilkelerinin olması gerektiğine değinmek istemiştim. Aslında bu da, benim
eğer diaspora Çerkesleri olarak ciddi bir değerlendirme ve yeniden
örgütlenme sürecine girebilirsek, "Nasıl Örgütlenmeli" ana başlığı
altında tartışmak istediğim bir konuydu.
Bir hareketin başarıya ulaşabilmesi için o
hareketin politikasının, örgütlenme biçiminin ve yöntemlerinin doğru
olması gerekir. Ancak günümüzde bunlar yetmiyor.
Bu politikayı geniş kitlelere ulaştıracak,
yorumlayacak, anlatacak; aktaracak unsurların da doğru seçilmesi
gerekiyor.
Derneklerimizin "herkese açık" niteliğinin,
çalışmalarında dernekleri neredeyse merkez üs gibi kullanan Dönüş
Hareketi’nin önünde aslında bir handikap gibi durduğuna inanmamın nedeni
budur.
Bir hareketin politikalarını yapan, onu
örgütleyen ve başkalarına ulaştıran insanlar titizlikle seçilmelidirler.
Bu insanlar o hareketin "vitrin"idirler.
Herhangi bir insanın yaptığı veya söylediği o kadar önemli olmayabilir
ama bir hareketin "vitrin"inde oturan insanların her yaptıkları, her
söyledikleri önemlidir.
Bu insanlar, mimiklerine varıncaya kadar
gözlem altına alınırlar. Kimi zaman davranışları, kimi zaman da sözleri
örnektir "başkaları" için. Hatta kimi gençlerin "idol"ü olurlar böyle
insanlar.
Onun için bir hareketin politikası
belirlendikten, nasıl örgütleneceğine karar verildikten sonra belirlenen
görevlere "en uygun insan" konusunda kafa yorulur.
Bu belirlenen insanların yakın veya uzun
vadede ne getirip ne götüreceği görülebilmelidir. Herhangi bir niteliği
bir görev için uygun olan insanın başka bir zaafı, "vitrin"deki konumu
itibariyle, harekete zarar verebilir. Böylesi durumlarda mesela bu
insanın olumlu yönlerinden başka yollarla yararlanılmaya çalışılır.
Elbette herkes hata yapabilir. İnsan seçiminde
de yanlışlar olabilir. Ancak ilkeleri net, politikası net hareketlerde
bunlar "en aza" indirgenebilir. Eğitim çalışmalarına ağırlık verilerek
"kadro" yaratma süreci hızlandırılabilir.
Bunlara ek olarak örgütlenmenin yapısı başlığı
altında insanların göreve gelmeleri ve görevden alınmaları net olarak
belirlendiğinde, kimi zaafları nedeniyle zarar verdiklerine inanılan
insanlar başka görevlere kaydırılarak, verebilecekleri zararlar
önlenebilir...
Çevremizden bunun gerekliliğine bir çok örnek
verilebilir.
Mesela Diyanet İşleri Başkalığı’na dinsiz
birini getiremezsiniz. Ağzı ne kadar iyi laf yaparsa yapsın, hatta ne
kadar zengin olursa olsun. Parasıyla, hatipliğiyle daha yararlı
olabileceği bir görev verirseniz daha yararlı olur bu insan.
Veya bir Ahlak Dersi öğretmeni sınıfta bir kız
öğrenciye sarkıntılık yaparsa mesela, o sınıfta ne ahlak öğretmenine ne
de ahlaka bir güven kalır.
Özelde Dönüş Hareketi, genelde ise Çerkeslerin
diaspora örgütlülükleri ne yazık ki böylesi konulara, örgütlenme
sanatının inceliklerine yeterince kafa yormadı. Ciddi politikalar
yapamadı; politikayı yapanlar, şu veya bu ölçüde, örgütlenmeyi yapamadı
ve örgütsüz hiç bir iş olamayacağı için de yıllardır yerimizde
sayıyoruz. Hatta asimilasyonun hızını, görevlerimizin önemini ve
aciliyetini göz önüne aldığımızda geriliyoruz...
Şimdi verdiğim örneklere veya Necdet ağabeyin
değindiği konuya dönelim. Yıllardır "Dönüş, Dönüş" diyen biri, bir
ağabey, bir yönetici şimdi bunun yolları açılmışsa ve hatta anavatan
acilen ihtiyaç duyarken dönmüyorsa, inandırıcılığını yitirir. Dönüşün
inandırıcılığını zedeler...Hatta dönüş düşüncesine zarar verir.
Bu durumdaki kişi kendi eksik ve zaaflarıyla
bir hareketi veya örgütlenmeyi teslim almış demektir. Dönüş, dönüş diyor
ama ne dönüyor, ne de koltuğu bırakıyor (burada elbette örgütlenmenin de
zaafı var).
Aslında bu kişi Dönüş’e inanmıyor. Samimi
değil...
Peki bu insan, kendisi Dönüş’e inanmayan bu
kişi nasıl insanları anavatana döndürebilmek için canla başla çalışsın?
Çalışmaz ki!
Kendisinin bugün neden dönemeyeceğine bin bir
dereden su getirerek gerekçeler bulan biri bir başkasının gerekçelerine
nasıl ikna olmasın? Olacaktır. Hatta için için böyle "gerekçeleri" olan
insanların varlığına sevinecektir. Ne de olsa "gerekçeleri" olan yalnız
kendisi değildir!
Peki böylesi insanlar "görevli", "sorumlu"
mevkilerde iseler, nasıl dönüş düşüncesine inandığı halde, vatansever
olduğu halde dönmekte tereddüdü olan birine tereddütlerini asma yolunda
yardımcı olabilsinler. Böylesi insanlara yol yordam gösterebilsinler? Bu
mümkün mü?
Düşünün bir Necdet ağabey gibi, düşünceleriyle
pratiğiyle dönüş düşüncesine örnek bir insanımızı aslında çok önemli bir
toplantıya çağırmıyorlar bile. Neden? Çünkü insanların dönmesini
istemiyorlar ki. Söyleyeceklerinden korkuyorlar. Dönmenin mümkün ve
gerekli olduğunun bilinmesinden.
Çıkmışlar "vitrin"e inmiyorlar, "modanız
geçti" diyorsun, "benim modam geçmez" diyor. "Yahu en akıllı sen misin"
diyorsun, "ya ne zannettin" diyor.
Yöneticilik sanki onun kanında, sanki
"genlerine kodlanmış" (Bu "genlere kodlanma" kavramını kim buldu
bilmiyorum ama hoşuma gitti dogrusu :-)
İşin bir boyutu bu (yanlış örnekle bir cümlede
geçiştirdiğim aslında böyle, hatta biraz daha geniş bir konuydu.
Kırdığım arkadaşlardan tekrar özür dilerim).
Diğer boyutu ise aslında bu sonucun nedeni
"politikasızlık" ve "örgütsüzlüktür. Ancak bu politikasızlığın ve
örgütsüzlüğün sonuçları yukarı da sadece bir yanına değindiğim ama
aslında çok daha büyük olumsuzluklar olmakta. Necdet ağabeyin bunu neden
anlamadığını da ben anlamıyorum?
Kalın sağlıcakla.
Necdet Hatam
11.12.2005
Değerli Arkadaşlar,
Yılardır doğruluğuna inandığım savunduğum bir
görüş var. Sizlerin, Ademey ve Lheperışü'ün tepkileriniz ne kadar haklı
olduğumuz kanıtı. Dönüşün ilk günlerinden beri dönüşün "Dönüşçü; valizi
hazır kişidir" gibi algılanması, bu algılamanın yaygınlaştırılmasına her
platformda karşı çıktım. Bana göre dönüşün en büyük düşmanı bu bakış
açısı bu algılama. Bizlerle birlikte dönüşü savunmuş arkadaşlarımızı,
anavatana dönüş yapmadıkları dahası, yeniden diasporaya dönenleri de bu
davranışlarından dolayı eleştirmediğimi bir çok platformda yazdım,
anlattım. Arkadaşlarımızın eleştirileri, yeni koşullara göre dönüş
programı yapmadıkları, yapanlara katkıda bulunmadıkları, dönüşü
gündemden düşürdükleri için hak ettiklerine inanıyorum. Dönüşün temel
ilkelerinden bazıları şunlardır:
1) Diasporada
kalan er ya da geç yok olacaktır.
2) Var
olabilmek ancak anavatanda mümkündür.
3) Dönüşün
Adige ve Abaza halkları anavatan kesimi için de yaşamsal önemi vardır.
4) Anavatan
kesimi için yaşamsal önemi olan dönüş, ulusal kültürel değerlerini ancak
anavatanı öz suyu ile yaşatabilecek olan diaspora için de yaşamsaldır.
5) Hedef
mümkün olan en kısa sürede mümkün olan en çok sayıda insanın anavatan
sağlıklı yerleşmesini sağlamak olmalıdır.
Yani hiçbir gerçek; dönüşçü emekliliğine iki
yıl kalan birinin emekliliğinden vazgeçip, dönüş yapmasını beklemez.
Dönüş yaptığında geçimini temin edemeyecek birine hemen dönüş yapmasını
önermez. Yaşama koşullarını sağlayamadığı için geri dönüş yapanları
suçlamaz. Aksi kendisi ile çelişkili olur. Çünkü ana hedef sağlıklı
dönüştür. Ancak; gerçek dönüşçü, dönüşçüyüm diyen herkesin dönüşe
katkıda bulunmasını bekler. Yine gerçek dönüşçü, anavatan için
emekliliğinden vazgeçemeyenlerin, işsiz kalmayı göze alamayanların,
aylığının diyelim yüzde beşini anavatandaki çalışmalara katkı olsun diye
gönderemeyenlerin; anavatanı demokratlaştırma, bağımsızlaştırma,
birleştirmeyi amaçlamış gibi tartışmalarının mantığını anlayamaz, gülünç
bulur.
Aylığının belirli bir kesimi ile anavatana
katkıda bulunmayanların, hayatlarının her günü, bir başka alanda bedel
ödeyerek, gerektiğinde tüm yaşamını bağışlayarak anavatan bekçiliği
yapanlara tahammül edemez.
Ancak iki şeyin altını çizmek istiyorum.
1) Bu
söylediklerim siz iki kardeşimin özeline değildir.
2) Sevgili
Talebe’de öyle sanıyorum ki, emeklilik konusunu sizler için gündeme
getirmemiştir.
Talebe'nin, kendisi gibi bu konuda biraz
eskilerin anlayacağı bir gönderme yaptığını, ayrıca bu yapıda olanların
dönüş hareketinin kurmayları olamayacaklarını, dönüşü
planlayamayacaklarını vurgulamak istemiştir. Sanırım bu konuda, sizler
de Talebe'ye hak verirsiniz değil mi?
Sevgiyle...
Lheperuj
11.12.2005
Doğrusu bu
tartışmaya katılmaya niyetim yoktu. Fakat renkli paketler halinde
süsleyip, püsleyerek sarıp sarmalayarak sağa sola fırlattığınız taşlar
nihayetinde yine taştır ve birilerinin camını kırar. Her şey hayata
çarpar sonunda. Dönmüş olan fakat 7-8 yıldır hala pasaport alamamış
olanlar var. Dönmüş olan fakat yıllardır bir iş bulamadığı/kuramadığı
için buradan ailenin gönderdiği ile geçinenler var. Dönmüş olan fakat
Mafya müsaade etmediği için başka şehirlere gidip yerleşenler var.
Dönmüş olan fakat...
Neyse.
Görüldüğü gibi sırça köşkte oturanlar başka
camlara taş atarken dikkat etmelidirler. Buradakiler oraya yüklenmesin
diyoruz sürekli ama oradakiler de eleştiri de biraz daha insaflı
davranmalılar bence. O nedenle sürekli birilerini suçlayıp mahkum
etmeden, doğal seyrini doğal bir şekilde nasıl hızlandırabileceğimizi
düşünsek daha iyi olur bence. Sürekli birileri ''en kahraman Rıdvan''
olmak zorunda değil. Bütün bunlara rağmen dönüş bizim halkımızı
kurtaracak yegane çözümdür.
Dönebilen döner, dönemeyen dönebilecek
olanlara yardım eder, teşvik eder. Bu konu burada tartışılamayacak kadar
hassas bir konudur şahsi fikrimce.
Saygıyla.
Talebe
11.12.2005
Bazı arkadaşlar
acaba kimi konuları bu, böylesi platformlarda tartışmak doğru mu
türünden, kaygılarını dile getiriyorlar. İyi niyetli olduklarından
şüphem yok. Bu yöndeki kaygısını bugün dile getiren arkadaş da iyi
niyetli. "Dönüş bizim halkımızı kurtaracak yegane çözümdür" diye
düşündüğü için olsa gerek, dönenlerin karşılaştıkları kimi sorunların
böyle "uluorta" tartışılmasının, dönüş hareketine zarar verebileceğini
düşünmüş olmalı. Ancak, kimsenin böyle bir kaygıya kapılmasına gerek yok
diye düşünüyorum. Bu ve benzeri konular zaten her yerde şu veya bu
biçimde konuşuluyor. Hatta çok daha olumsuz olanları, yalan yanlış bir
çok şey konuşuluyor.
Açıkça konuşamayanlar da düşünüyor... Bu
konular böyle açıkça konuşulduğunda ne olacak? Merak etmeyin dünyanın
sonu gelmeyecek. Eğer bu anlatılanlar doğru değilse birileri çıkıp,
"doğru değil bunlar arkadaş" deyip doğrusunu anlatacak. Yok eğer
doğruysa ve eğer ilgili insanlar bunları şimdiye kadar göremedilerse,
görecek ve çözülmeleri yönünde adımlar atacaklardır. Bunun neresi kötü?
Ne gerçeklerden kaçmak mümkündür, ne de bunun bize bir yararı var. Tam
tersi, her şeyimizi her insanimizin görebileceği açıklıkla gözler önüne
serme zamanı geldi de geçiyor bile. Bir çözüm bulabilmek için önce
sorunu görebilmek gerekiyor. Öyle kıyısında köşesinden değil tam "on
iki"den vurmak... Bu yapılamadığında, her hangi bir sorunu çözmek için
bir araya geliyoruz. Bu sorunun çözümünün, tüm sorunlarımızı da
çözebileceğini sanıyoruz. Çalışıyoruz çabalıyoruz ama fazla bir ilerleme
kaydedemiyoruz. Kimi ürünler çıkıyor belki ortaya ama asıl sorun bütün
çıplaklığıyla hala ilk günkü gibi duruyor ortada. Nerede hata yaptık
diyor, yeniden bir çaba içerisine giriyoruz ama sonuçta değişen yine bir
şey yok. Bu kısır döngü kimilerimizin yorulmasına, umutsuzluğa
kapılmasına yol açıyor. Bunu değiştirmeliyiz! Bir tartışma platformu
yaratmalıyız.
Bütün araç ve yöntemlerle her insanimizin bu
tartışmaya katılmasını sağlamalıyız. Düşüncelerini, önerilerini
almalıyız. Bunların ışığında, yolumuzu çizmeliyiz. Gerekirse gazetelere
yazmalı, sokaklara çıkmalıyız. Duvarlara yazılama yapmalı, pankart
asmalı. Kuslamalar, pullamalar... Mümkün olan her yöntemle ta ki; "sağır
sultanlarımız" duyuncaya kadar anlatmalıyız derdimizi. Görev dağılımı
yapmalı, sorumluluklar almalıyız. Herkesin yapabileceği bir şey var
aslında ama yazık ki, bunları örgütleyecek, bu çalışmaları bir güç
haline dönüştürecek önderliğimiz yok. Diğer bir sayfada bir başka
arkadaş "yeter artık, birilerinin arkasından yürüyelim" diyor ama öne
çıkıp "arkamdan gelin" diyebilen yok; bu güç yok! Kimi zaman soruluyor:
Niye hala kimse şu kadar veya bu kadar bağış bile yapmıyor, maddi katkı
da bile bulunmuyor diye? Hatta imkanı olanlarımız bile
yapmıyormuş...Arap’, Kürt’ü, Ermeni’si, yerlisi bunu yapabiliyor da biz
neden yapamıyoruz, diye. Bizim bu gücümüz yok mu? Biz bu kadar "kötü"
bir halk mıyız? Değiliz elbette, bu gücümüz de var! Ancak bağış veya
yardım toplayanlar bilirler. Kafalarda eğer "acaba doğru yere mi
yardımda bulunuyorum", "acaba yerine ulaşacak mı" gibi sorular varsa,
yardım veya bağış toplamak mümkün değildir. Vermez insanlar...
Herhangi bir kurumun veya örgütün en çok ve en
az bağış topladığı dönemleri karşılaştırın. En çok iş yapılan, en çok
güven verilen dönemlerde toplanılan bağışlar da aynı oranda yüksek olur.
Evet bağışı insanlar toplar ama bağış o insanin temsil ettiği kuruma,
derneğe veya örgüte verilir. Belirleyici olan kurumların yaptıkları
işler, verebildikleri güvendir. Ortada böylesi somut işler olmalı,
başarılar ve bunlar insanlara anlatılabilmeli. İşte o zaman yardımlar da
artar! Ne yapmalı, 'nasıl yapmalı'yla birlikte "nereden başlamalı"
sorusunu sormalıyız.
Bana sorarsanız; şimdiye kadar yapılanlardan
da dersler çıkararak "sıfırdan". Neler yapmalı, nereden başlamalı gibi
sorular sorulurken kimi hedeflerin konulması, kimi niteliklere vurgu
yapılması hiçbir insanımızı ürkütmemeli. Kendimizden, kendi kişisel
gerçekliğimizden; kaygılarımızdan, korkularımızdan veya olanaklarımızdan
yola çıkarak çalışmaların sınırlarını çizemeyiz. Ben bunu yapamam
öyleyse bu yapılmasın diyemeyiz. Bir halkın, hareketin çıkarlarını
kişisel gururumuza kurban edemeyiz. Objektif olarak; dışarıdan veya
yukarıdan soruna bakabilmeliyiz. Böylesi bir objektiflikle yapılması
gerekenleri belirleyebilmeliyiz. Bu belirlendikten sonra, yapılması
gerekenler bunlar ve/ama ben bu kadarını yapabilirim, diyebilmeliyiz.
Böyle olunca hem bir gelişmenin, hem de gelişecek böylesi bir hareketin
bizi kişi olarak da daha da geliştirmesinin önünü tıkamamış oluruz.
Kalın sağlıcakla.
Şhalaxhue
12.12.2005
Merhaba sevgili
Talebe,
Diğer bir sayfada bir başka arkadaş "yeter
artık, birilerinin arkasından yürüyelim" diyor ama öne çıkıp "arkamdan
gelin" diyebilen yok; bu güç yok! Bu cümleler yüksek fikirlerinizi
ihtiva eden gayet müstefit (*) olunabilineceğini düşündüğüm yazınızdan.
Siz zâtâli hazretleri nasıl düşünüsünüz bilemiyorum ancak "Adıghabze
Txen" konu başlığına atıfta bulunduğunuzu düşünüyorum. Bu tespitinize de
acizane reddiyemi lütfen makuldür buyurun. Arkamdan gelin deme mantığı
bizlerin geleneksel seciyesine uyan bir tespit değil. Aksine her
katılımcı adedince alfabe mevcut. Karşılıklı teatilerle en münasip olanı
bulmaya çalışıyoruz. Bu konuda sizi haklı kılacak olan başından beri
ısrarla altını çizdiğiniz teşkilatlanma ve ittihat meselesidir. Orada
katkıda bulunanlar bugüne kadar muhaberat eksikliği nedeniyle yıllar
önce vuku bulması gerekenler bugün tezahür ediyor. Sizlerin iddiasının
aksine alfabe tanzimi konusunda Türkiye temamına teşmil çalışmaların
olduğu bu konuya dair izahatnamelerin yayınlandığı malumunuzdur. Sonuçta
bizler bir ittihat ve tekamul (**) sonucuna vasıl olacağız. Aynı
tezahürlerin bu konu başlığı altındada vaki olmasını diler saygılar
sunarım.
(*) Yaralanma. (CC)
(**) Olgunluk, olgunlaşma, gelişim,gelişme
(CC)
a-e
12.12.2005
Selamlar
Benim bir önerim var belki de bu yapılmış bir
şeydir. Acaba Türkiye’de herhangi bir Tv kanalında çalışan bir Çerkes
yok mu? Varsa bu ve bu gibi Çerkeslerin küçük bir katkısıyla dünyanın
her bölgesine gidip tanıtım amaçlı belgeseller yapan bir program Çerkes
ülkelerine gidip oraları tüm gerçekleriyle herkese gösteremez mi? Böyle
bir programı bence tüm Türkiye’deki Çerkesler ve diğer halklardan
insanlar izler. Ayrıca video görüntüleri sitede de verilmelidir varsa en
azından dönmek isteyenlerin yurtlarını tanımalarına imkanlar sağlanmalı.
Çerkes yurtlarının canlı görüntülerine ve varsa bu yurtlar hakkında
tanıtım videolarına nerden, nasıl ulaşabilirim?
Saygılar.
CircassianCanada Notu: Sayın
a-e, daha önce müzikleri dinleyebileceğiniz ve bilgisayarınıza
yükleyebileceğiniz bir sayfamız vardı. Ancak server şirkleriyle yapılan
anlaşmalarda belli bir boyutta hizmet verebiliyorsunuz. Bunun dışına
taştığınızda yıllık ödediğiniz ücretin neredeyse iki katına çıkan ücret
ödememiz gerekiyor. Aynı sorun video yayınları için de geçerli. Bizim ne
yazık ki, bu tür dosyaları yayınlanacak denli ekonomik gücümüz yok. Bu
nedenle bu hizmetleri veremiyoruz.
Saygılarımızla.
Talebe
12.12.2005
Merhaba Sayın
Shalaxhue,
Ne dediğinizi tam anlayamadığım için bir yorum
yapamayacağım. Ama şu "simyacı" titizliğiyle, bir cümlenin iki
kelimesini, hem de tırnak içerisine alarak kendisinden önceki ifade
tarzına uygun olması kaygısıyla yazdığım iki kelimeyi baz alıp bana
geleneklerimizi hatırlattığınız için teşekkür ederim. Daha önce de bana
" falan feşmakan" anlatmamam gerektiği uyarısı yapmıştınız. Naçizane!...
Abregeyapşaşe'nin hoşcakalın yazısına ilk olumlu tepkiyi -gitmemesi
gerektiği anlamında- göstermenize hem sevindim hem de şaşırdım. Sevindim
çünkü Abregeyapşaşe'nin hem de bu nedenle ayrılmasını istemiyorum. Ve bu
tavrınız sevindirici. Şaşırdım çünkü (Eğer bu takma ad, Shalaxhue ile
yazanlar aynı kişi ise) Abregeyapşaşe'nin kırılmasına, üzülmesine neden
olanların başında geliyorsunuz. "Bir Çerkes’in Çerkes Olmayanlarla
Yaptığı Evlilik" başlıklı sayfada yazılanlara tekrar göz atın
isterseniz. Özellikle "Shalaxhue" imzalı yazılara. Şu Birleşik Arap
Emirliklerinden verdiğiniz örneğe. Hani bir yabancı ile evlenen bir Arap
kızının vatandaşlıktan çıkarıldığı örneğine. Bunu herhalde yabancılarla
evlenen kızlarımızı daha çok sevelim diye vermemiştiniz. Ve ya şu
"Adigaghe bayrağını yükselten" diyerek selamladığınız Hatko Vural’ın
27.10 tarihli yazısına. Hatko Vural'a herhalde Abregeyapşaşe'ye
anlayışla yaklaştığı için destek vermemiştiniz? Hem de öncesinde bu
bayan arkadaşımızın "ben Çerkes"im çığlıklarını hiçe sayarak... Arzu
hanıma "siz de bir nevi günah çıkarıyorsunuz" demeyi de ihmal
etmemiştiniz!
Soruyorum gerçekten: Siz o sayfada yazan
"Shalaxhue" ile ayni kişi misiniz? Cevabınız evet ise, sizi nasıl
ciddiye alıp da cevap vereyim? Zaten ne desem, siz yine
geleneklerimizden, thamadelerimizden bu tavrınızı da haklı çıkaracak
örnekler bulabilirsiniz. Bana çaresiz sizi dinlemek düşüyor...
Kalın sağlıcakla.
Özlem Özdemir
12.12.2005
Sevgili Talebe,
Seni kırmak olmazdı... Tahir efendi bana kelp
demiş iİltifatı bu sözde zahirdir. Malikî benim mezhebim zira İtikadımca
kelp Tahir’dir. (Ziya'dan)
Sevgilerimle.
Not: Yukarıda
kullanılan Ziya kelimesi, aydınlık anlamında kullanılmıştır. Nefi'ye ait
bu dizelerin farklı yorumlanmasını önlemek adına.
Talebe
12.12.2005
Sevgili Özlem,
Daha önce de "...kervan yürüyor, yürüyecek"
diyerek bana üstü örtülü bir laf demiştin. Şimdi de "kelp" diyorsun.
Aynı anlama geliyor... Böyle mısraları ortaya atıp, daha sonra "sen niye
üzerine alınıyorsun" demenin kapısını açık bırakıyorsun. Başkasını
kastetmiş olsan bile bu tarzını onaylamam mümkün değil. Daha önce kendi
tarzımda bu tavırlarına tepkimi göstermiştim. Ama herhalde anlamadın. O
gelenek göreneklerimizi de çok iyi bilen büyüklerimizin tepkisiz
kalmasından yola çıkarak bu sitede yerimin olmadığını düşünmeye
başladım. Sana/size yürüdüğünüz yolda başarılar diliyorum. Ben "Yaşasın
Anavatan", "Yaşasın Dönüş", "Yaşasın Birleşik Örgütlü Diaspora" şiarını
haykırmaya devam edeceğim.
Kalın sağlıcakla.
Şiar: Ülkü, Düstur (CC)
Şhalaxhue
12.12.2005
Merhaba sayın
Talebe,
Öncelikle Şhalaxhue benim aile adım. Adım da
kimliğim de sitede bilinmesi gerekenlerce malum. Bunun dışında sitede
yazanların bir çoğu ile de çeşitli vesilelerle tanışıklığım iletişimim
mevcut. Sizin gibi bir şeyleri gizleme ihtiyacımda yok ya da gizlenme
ihtiyacında değilim. Gerçi böyle esrarengiz oluyorsunuz, size de
yakışıyor. Sakın üzerinize alınmayın ama buna biraz kharabğağe derler
bizde. Tabi biz sizin çok önemli mevkilerde ve çok değerli örgütsel
eylemlerde bulunup bulunmadığınızı bilemediğimiz için yanılıyor da
olabiliriz. Varsa yanılgılarımızı düzeltmek lütfunda bulunursanız
sevinirim.
Sizin taktik strateji ve de fonksiyonel
örgütlenme üzerine epeyce önemli gayretleriniz gözdende kaçmıyor.
Buyurduğunuz gibi ardımdan gelin demenizi bekliyoruz. Bu güç sizde var.
Sanalda bu başarıyı gösterdiğinize göre ortaya çıkıp zatı şahaneleri
sizin kimliğini öğrenirsek daha da ileri adımların atılacağı tartışılmaz
bir gerçekliktir. Evlilik konusundaki görüşlerimden önce müsaadenizle
farklı konularda bir kaç acizane görüşümü de arz edeyim. Mesela dil
konusu. Açıkça kişinin kullandığı dilin ait olduğa kültüre hizmet
ettiğine inanırım. Ana dilim dışındaki özellikle sizin gibi duru Türkçe
ile yazanların görüşlerini bilgi düzeyinde irdelerim. Daha ötesi yok.
Onun için bana ait bir dille söylenmeyen görüşler öncelikle beyanda
bulunan şahsiyetle tarafımdan ilişkilendirilir. Arkası da malum. Bu
anlamda gizil kişiliğinizi yazılarınızdan tanımasak da fikirlerinizde
hala tekrar ötesi bir şey bulamadığımı arz ederim.
Evlilik konusunda silinen yazılarımı
hatırlamadığınız anlaşılıyor. Önemi de yok. Açıkça yazayım; yabancı
evliliklere karşıyım. Bunda da gerçekleşen evlilikler bazında bir fikir
beyan etmedim. Verdiğim örnek yalansa buyurun ispat edin. Anlatmak
istediğim sosyolojik gerekçeleri dikkate almadan bu konunun tartışılması
anlamsızdır. Evlenmiş, barklanmış aramızda namus şeref ve haysiyet bağı
kurulmuş kimselere de laf etmeyi hiç bir şekilde de mazur görmem. Alınan
birileri yazıma yanıt vermemişlerse bugün bunu sizin gündeme getirmenizi
de hava puslu diye yorumlarım.
Sayın Talebe ‘’ben Çerkes’im’’ çığlıklarını
hiç bir zaman önemsemedim. Önemsemem de. Düşüncelerim o kadar net ki,
çığlığın ardından neler geldiğine o kadar aşina olduk ki...
Teşkilatlanma anlamında ya da ilmi siyaset bazında benden olmayan
insanlara şartlı ya da şartsız güvenmemi gerektirecek bir sebep
göremiyorum. Bunlar benden olmayan uzantılardır. Farklı görüşlere mensup
Çerkeslerle her şeyi paylaşırım, onlarla Çerkeslik gibi yeterli bir
paydam var.
Kürt, Ermeni ya da başkaları ile sosyal
ilişkiler ötesi hiç bir ortak noktam olamaz. Bunu yaklaşım olarak
savunanların tutumları da neye göre değerlendirilecektir sorusunda da
kriter bellidir. Siz rahatınıza bakın.
Seviyorum bu atasözlerini ne yapayım, benim
onlar işte bana ait. Size Türkçe’sini yazayım; ‘’kuytu köşe
yiğitliğinden’’ söz eder atasözüm. Atalarım seni ne zamandan görmüş
sayın Talebe. Aksilik işte. Evet sayın Talebe fikirleriniz çok yerinde;
buyurun ardından geleceğim ama önce bir cemalini olmasa da aile adını
bağışla bizlere lütfet. Korkmayın primitif yaklaşımlarla werkh, pşı,
wuneut diye yaklaşımda bulunmayacağım. Evet sende o güç var. Yaptığın
planı artık eyleme dök, pratiğinin de iyi olacağına eminim. Sayın Talebe
thamadelerimizin geleneksel olarak sizin gibilere verdiği önem, sizi
zafer sarhoşluğuna sürüklemiş. Galiba bu kadarı da size yetecek gibi
görünüyor.
Artık somut işler zamanı sayın Talebe Sayın
Talebe, adınızı çok gizli konumunuzdan dolayı açıklayamazsanız, birine
icazet verin o da kabulümüz. Sayın Şenvar’ı burada saygıyla
selamlıyorum. Sayın Şenvar yüksek tecrübelerinizden istifade ettik.
Dernek ve örgütlenme üzerine bizlere lütfettiğiniz fikirler arasında
nick al sonra uzaktan örgütü kurarsın diye bir şey yoktu. Hayret
öğreneceğiz hep beraber. Size başarılar sayın Talebe ama bizleri eylem
bazında fazla bekletmeyin.
a-e
12.12.2005
Selamlar Sayın
Talebe,
Size bir önerim var. Ben böyle bir karar
almayı düşünüyorum, bilmem siz ne dersiniz? Biz bu konu başlığına
yazmaktan vazgeçelim. Özlem hanımda mısralarıyla her gün öncülük etsin
burada onu dizeleriyle asla anlamayacak olan insanlara yol göstermeye.
Hiç bir büyüğün mısralarıyla insanlara hakaretler yağdıran hanımefendiyi
uyarmıyor olması onun haklı olduğunu düşündürüyor. Haklı olan
hanımefendinin dediği gibi yolunda yürür. Belki de ilk defa ortak bir
noktada buluşulabilecek bir konu Özlem’in mısralarına kurban gitti. Size
başarılar özlem hanım Bende yaşasın halkların kardeşliği şiarını
haykırmaya devam edeceğim.
Saygılar.
Elif
12.12.2005
Selamlar Talebe,
Öncelikle yazılarından büyük zevk alarak
okuduğumu ve takip ettiğimi bilmeni isterim. Bak sana ne diyeceğim!
BİLİNÇLE VE EMEKLE Çerkes halkı için mücadele verenlere. Muhalif
oldukları halde. Saygılı görünmek adına dişlerini sıkarak aba altından
sopa gösteren şahsiyetlere bakıp ta, Çerkesliği sadece Çerkesle
evlenmenin mantığında arayan boş düşünceler ile yolumuz çok zor ve uzun
görünüyor. Sakın yılma!
Hepimize kolay gelsin.
SEVGİYLE.
Baykaldı H.
12.12.2005
Sayın Talebe,
Sayın Şhalaxo’ya yazdığınız yazının bir
kısmını da ben üzerime alıyorum. Çünkü bir Çerkes kızının evlilik
yaparken dikkat etmesi gereken en önemli konu; bana göre yabancı evlilik
yapmamasıdır. Eğer Çerkesliğimizi ön planda tutarak uğraş veriyorsak,
saatlerce ekranın karşısında bu konularda kafa yoruyorsak, çok seçici
olmak zorundayız. Biz günlerce asimile olmamızdan dem vururken, sürekli
dilimizi kültürümüzü kaybettiğimizden yakınırken, elbette bu konudaki
hassaslığımızı vurgulamamız gerekecek.
Benim Sayın Abrek hanımla bir husumetim yok.
Kendini de tanımam. Ki, kendisi dil bilmese de bizim saf Çerkes kızımız.
Yaptığı yabancı evlilikte de yargılayamam, onun kendi tercihidir. Bu
bizim Uzunyayla’da daha katıdır. 4 kız kardeşimden biri bir Türk’le
evli. Eniştemizin çok iyi bir insan olmasına rağmen sülale tarafından
yabancı evlilik benimsenmedi ve dışlandı. Sadece görebildiği biz
kardeşlerimiz var. Aynen Abrek hanım gibi içinde müthiş bir Çerkeslik
duygusu var ama yapabileceği pek fazla bir şey yok. Karşı taraftan zaten
anne babası dahil kimseyle görüşmüyoruz, istesek de olmuyor. Çünkü
konuşmalar doyurucu değil, ortak hiçbir özelliğimiz yok. Çocukları ise
ne oradan ne buradan. Ya Çerkes olacaksın her şeyinle ya da bırakacaksın
bu davayı, aksi takdirde sayın Abregeyapşaşe’ye olanlar gibi sürekli
eleştiri alır, kimileri tarafından dışlanırsınız. Bu kültür çatışması
her zaman olacaktır, tabi tamamen yok olmadan. Benim asıl vurguladığım,
eleştirim genellemedir. Abregeyapşaşe hanımı bir kenara bırakarak
soruyorum; acaba siz yabancı evliliğe karşı değil misiniz?
Saygılar.
Elif
12.12.2005
Selamlar Özlem,
CC'nin sansürüne takılıyor yazılarım. O yüzden
sana, senin üslubunla cevap veremiyorum. Saygısızlığına devam etmeye
niyetliysen şairleri, paşaları alet etme buna direk kendi yorumlarını
alalım. Varsa tabi (!)
CC
12.12.2005
Maf Şhalaxhue,
Yurtdışından gelen yazılar saat farkı
nedeniyle daha önce girmektedir. Aynı sorunu sayın Z. Besleney beyde de
yaşadık. Bizim katılımcılarımız arasında bir ayrımımız yoktur. Hepinize
aynı sevgi ve saygıyı duyuyoruz. Bu nedenle kimseye ayrıcalıklı
davranamayız.
Maxu Nıbjeghuxer
CircassianCanada
Şhalaxhue
12.12.2005
Merhabalar,
Yeni bir imtihana hep beraber hoş bulduk.
Adige kızıyla hayat arkadaşlığı kurmak, ona layık olmak, sonu ölüm gibi
bir olağan üstü olayla bitecek bir yola çıkmak yürek ister yürek.
Kendisine dünyayı hayran bırakmış Fransızca’ya "Çerkes kızı asaleti
gibi" diye bir deyimi hediye etmiş Adige kızının gönlünü almak ona evet
dedirttirebilmek ise ayrı bir maharet ister. Gelecek neslini bir Adige
kızına teslim edebilmek ise feraset konusudur.
Sevmek, aşk gibi konular gündemiyle de olsa
Çerkes kızını bir şekilde; hem cinsleriyle kıyaslayanları, o
kızlarımızın asil duygularına havale ediyorum. Hele hele maddiyat gibi
bir gerekçe ile kıyas yapanları toplumsal vicdanımıza havale ederim. Bir
önemli konu sakın ola kimse efendim Çerkes kızları şimdilerde şöyle
böyle falan, feşmekan örneklemelerini gündeme getirmesin. Bunlar bile
kızlarımızı bu tartışmaya taraf yapamaz. Eğer kızlarımız istisna ya da
değil bir eleştiriye muhatap kılınacaksa onların sosyo-kültürel
ihtiyaçlarına cevap veremeyen bu anlamda özgün bir görünüm arz etmeyen
gençlerimiz ilk öz eleştiri yapanlar olmalıdır. Bu iş böyle, Adige
kızına layık olabilmek gerçekten çok ama çok zor. Bu zorluğa kılıf
bulanlara da hayırlı işler dilerim. Onlarında gösterdikleri performans
önemlidir. Yani Eros'un oku falan doğruysa; bunu toplumsal
duyarlılıklarını kaybetmediklerini ispat ederlerse, bir parça mazur
görebilirim. Kötü emsal, misal olmaz. İstisnalarda kaide değildir.
Çerkes kızı dillere destandır. Biz bunun idrakinde değilsek hiç bir
şeyinde önemi yok. Çerkes olmayanlarla evlilik yapanlara da özel bir
eleştiriyi şu ana kadar düşünmedim. Onlarında sadece yörüngelerine
bakarız. Şahsi seçimleri de kendilerini bağlar. Ancak Çerkes kızını da
basit bahanelerle bir tercih kıyasında asla görmedim görmemde. Bahane
aşk meşk falanda olsa...
Sayın Talebe sözünü ettiği konu başlığındaki
görüşlerim bunlar. Aynı konu başlığındaki bütün yazılarımdaki
görüşlerimde bir değişiklik yok.
Talebe
13.12.2005
Selamlar, S.
Shalaxhue,
Yukarıda aktardığınız yazıyı 18 Ekim tarihinde
yazmışsınız. Hemen başlarda... Sonra başka katılımcılar görüşlerini
belirtmişler. Siz de devam etmişsiniz görüşlerinizi açmaya... BAE'den
örneği aktarmışsınız. Yabancılarla evlenenlerin (kızların) bu ülkede
vatandaşlıktan çıkarıldığını söylemişsiniz. Niye vermiştiniz bu örneği?
Sayın Hatko Vural’ın 27 Ekim tarihli yazısını
tekrar okuyun. Herkes okusun! Bu yazıyı "Adigaghe bayrağını
‘’yükselttiği’’ için "kutsamışsınız". Sayın Abreg Julat, 2 Kasım tarihli
yazısında "asimile olmaya bu kadar meraklıysanız ne işiniz var bu
sitede?" diye sormuş. Abregeyapsase, "ben tasvip ediyorum demedim ki,
sadece artık insanları gücendirmeyin dedim" diye cevaplamış. Sesiniz
çıkmamış. Niye çıksın ki? Abregeyapsase'nin olgun bir insana yakışan
tavrını selamlıyorum. İzleyicileri, sizin buraya sadece bir kısmını
aktardığınız yazılarınızla ve sizi de vicdanınızla baş başa bırakıyorum.
Not: Bırakın
artık bu "Kimlik, Nüfus Cüzdanı, Pasaport..." gibi soruları. Tartışalım,
anlaşalım, bir toplantı yapar tanışırız demişim. Ötesi demagoji! Sayın
Kaya Şenvar'a atıfta bulunduğunuz için değiniyorum. Sorun bakalım
kendisine: Eğer insanlar, onun bir yabancıyla evlenen teyzesinin oğluna
sizin gibi tavır almış olsalardı, o insan bugün aramızda, sevdiğimiz;
saydığımız bir çalışanımız olur muydu? Şimdi kimse "kişiselleşiyor" vs.
gibi uyarıda da bulunmasın lütfen. Şimdiye kadar neredeydiniz?
Sayın Baykaldı H., Sorunuzu söyle
cevaplayayım. "Dönüş", "Kalış" tartışmalarının yoğun olduğu dönemlerde
iki arada bir derede kalırdım. Bu yabancılarla ilişkiler- evlilikler her
iki tarafla da anlaşamadığım bir konuydu. "Kalış"cı arkadaşlar
asimilasyon sorununu gözardı ediyor, küçümsüyorlardı. Halkımızın
asimilasyona karşı, önlem mahiyetindeki tepkilerini, reflekslerini
anlamıyor; hatta "milliyetçi", "kafatasçı" gibi suçlamalar
getiriyorlardı. "Dönüş"çü arkadaşlar da kimi geleneklerimizi,
güzelliklerimizi olduğundan fazla abartıyor (benzeri çıkışlara zaman
zaman bu sitede de rastlamak mümkün), dünyanın küçüldüğünü; halkların ve
kültürlerin özellikle Türkiye gibi birden çok ulusun, ulusal azınlığın
içice yaşadığı ülkelerde birbirine yakınlaştığını göremiyor, koruma
içgüdüsüyle gereğinden fazla içine kapanıyorlardı. Eğer asimilasyon
varsa, eğer bir azınlık milliyet olarak yaşıyorsak yabancılarla evlilik
de olacaktır. Bunun altında da öyle mutlaka maddi vs. nedenler yatmıyor
ama yabancılarla evlilikler de asimilasyonu hızlandırıyor. Asimilasyona
karşı bugünden yarına hemen alınabilecek önlerden biri de mümkün olduğu
kadar bu evlilikleri önleyebilmek, en aza indirmeye çalışmaktır. Bunu
yaparken ama ne kendi güzelliklerimizi abartmalı ne de "yabancıları"
yerin dibine sokmalıyız. Her halkın güzel insanları var ve iç içe
yaşadığımız bu güzel insanlar şu veya bu gencimizin veya kızımızın
kalbini çalabilirler. Asimilasyonu hızlandırdığı için "yabancılar"la
evliliği kategorik düzeyde reddederken, böyle evlilikler yapan
insanlarımızı dışlamamalı, onların güzelliklerini görebilmeli ve
katılmak isteyen herkese, bize ve çalışmalarımıza saygılı oldukları
ölçüde kurumlarımızı, örgütlerimizi açmalıyız.
Saygılarımla
Talebe
13.12.2005
Selamlar a-e,
Siteye bir daha yazmamayı aslında çoktandır
düşünüyorum ama bunun kime bir yararı olacak bilemiyorum. Karar
veremiyorum... Neyse... İnceldiği yerden kopsun diyor, bekliyorum.
Tekrar "buradayım" demene sevindim.
Sevgiler, saygılar.
Abregeyapşaşe
13.12.2005
Merhabalar Sayın
Talebe,
Aslında sana güzel kardeşim hitabıyla
başlayacaktım fakat bir gaf yapmamak adına(benden küçük ya da büyük olup
olmadığını bilmediğimden) genel hitap şekli ile başladım. Benim adıma
daha önceki söylemlerden rahatsızlık duyduğunu farkedince yazmadan
edemedim. Şöyle yazdıklarına ve geçmiş yazılara baktığımda evet biz
Çerkes kızlarını incitebilecek yazılar gördüm ve bazı arkadaşların mail
adreslerine gereken cevabı verdim.
Daha sonra yine bir yazıda Abreg Julat özür
diledi ve bende kabul ettim. Onun haricinde bana şahsıma değil de genel
konuşulurken bir bayan olmamız hasebiyle alınacağımız sözler olmuştur
ama bu konuda herkes konuştu bazı şeyler vardır yaşayarak öğreniriz o
nedenle yaşamadan afaki konuşmalarımızda sağlıksız olur. Belki bende bir
Çerkes evliliği yapmış olsam şimdi burda efendim asla dışarıya gitmezdim
on kalbim olsa birini bir yabancıya vermezdim gibi konuşmalar yapıyor
olacaktım belki de kısacası herkes yaşadığı kadarını bilir konuşur ve
düşünür.
İnsanların fikirleri değişkendir dünkü
düşüncelerimiz bugün bize saçma gelebilir ya da kişisine duruma hale
göre her an değişim gösterebilir. Sizin hiç tasvip etmeyeceğiniz bir
davranışı en sevdiğiniz en yakınınız biri yaptığında dışardaki daha az
tanıdığınız birine göre ona daha toleranslı davranabilirsiniz. Neticede
kim ne derse desin insanları olduğu gibi kabul etmekte fayda var yoksa
her söylediklerini takip eder sen dün böyle diyordun ama bugün farklı
konuştun diye takip edersek biz yorulur biteriz. Bana o zaman bazı
arkadaşlarım bak biz bunları yazıyoruz ama sen bizim canımızsın alınma
bunları anlatmamız gençlerimize yol göstermemiz bunu yaparken de
örneklememiz gerekiyor dediler bende o zaman istediğinizi yazın
demiştim. Sonradan doz kaçırılan yerlerde de lütfen artık insanları
incitmeyin dediğim oldu. Şimdi ben benim için düşüncelerinden dolayı
sana yürekten teşekkürlerimi sevgi saygılarımı sunarken üzülmemeni rica
ediyorum.
Hoşçakal.
Kaya Şenvar
13.12.2005
Talebe’ye,
1)
Hatırlanırsa eğer, NICK'le yazanlara cevap vermeyeceğim demiştim.
2) Fakat
Şhalaxue'ya yazdığınız ve sorduğunuz birkaç soruda ismim geçiyor,
dolayısıyla öncelikle ne demek istediğinizi anlamadığımı belirtirim.
3) Bahse konu
ettiğiniz teyzemin oğlu hangisi anlamadım? Benim bir çok teyzem var.
Hangisinin oğlu?
4) Tahmin
ettiğim kişi ise; o kişinin memleketimde aktif olarak dernek
faaliyetleri sürmektedir ve Şhalaxue ile yakın görüşmektedir. Ayrıca
eğer bahsettiğiniz kişi o ise, hanımı da Çerkes'tir. (İsim vermiyorum.)
5) Şhalaxue
arkadaşımla ben sık sık görüşüyorum. Kendisi benim memleketimde 4 yıl
gibi bir süre öğretmenlik yaptı. Orada çok güzel ve seviyeli ilişkiler
ve dostluklar kurdu ve dernek dahil birçok kişiyle de gücünün ölçüsünde
çalıştı. Bahsettiğiniz teyzemin oğluyla da çok yakın arkadaştır.
6) Sonuç
olarak hedefinizi anlamadım?
7) Özel mail
adresinizi verin ya da telefon numaranızı bilsem sizi ararım, orada
görüşürüz.
8)
Asimilasyon mücadelesiyle ne şekilde ve hangi meşakkatle mücadele
ettiğimi beni tanıyanlar bilirler. Size de anlatırım gerekirse ama
gerçek isminizi ve kimliğinizi açıklarsanız.
9)
Kimliğinizi açıklamazsanız, son olarak deklere ediyorum "Hiç muhatabım
değilsiniz". Bir daha da bana ve benim tarafıma Nick'li yazdığınız
yazılarda ithafta bulunmayınız.
Selamlar...
Bülent Atçı
13.12.2005
Sayın Talebe'nin
teşhisi doğrudur, yabancı evlilikler olacaktır. Ancak bunun bize zarar
verdiği gerçeği de unutulmamalıdır. Bunun asgari de olası yönüne
bakılmalı bence. Zarar vermezse şu an Abregkızı neden küstü? Çünkü fiili
olarak yabancı evlilik yapanlar konunun muhatabı oluveriyor, yani
kişiselleşiyor. Ben bir yazımda bahsetmiştim; Abregkızı yine de olgunluk
göstermiştir. Tebrik ederim. Bekar olan bay, bayan arkadaşlar iş sizlere
düşüyor. Olmuşa yapılacak bir şey yok.
Saygılar
Guğoj Sami
13.12.2005
Sayın Kaya Şenvar,
Si Nibjeğu Lhape,
Senin K. Kafkasya ve Adigeliğe yaptığın
hizmetleri camiamız çok iyi bilmektedir. Adigelik nezaketi gereği
yaptığın çalışmaları bu sayfadan açıklayamayacağını biliyorum. Senin
emek ve çalışmaların halkımız nedzinde değerini bulmuş ve bulacaktır da.
Lütfen kimliğini açıklamadan Nick'li yazı yazıp ortalığı bulandırmaya ve
forumu konusundan saptıranlara cevap verip prim yaptırma. İyi ki varsın
sigoş ve bizler için gereklisin.
Saygı ve sevgilerimle
CC
13.12.2005
Maf Şenvar,
Siz bizim son derece değer verdiğimiz bir
hemşehrimizsiniz. Bizi her platformda onere ettiğinizi de biliyor bundan
büyük mutluluk duyuyoruz. Bize destek olduğunuz ve anlayış gösterdiğiniz
için çok teşekkür ediyoruz.
Maxu Nıbjeghuxer
CircassianCanada
Kaya Şenvar
13.12.2005
Sayın CC,
Nick konusunda aylardır söylediklerim şimdi
tek tek karşımıza sorun olarak çıkıyor... Her neyse polemik konusu yapıp
sizi üzmek değil amacım. Fakat Talebe ve diğer kim olduğu belli olmayan
kişilerle muhatap olmayı istemesem de konu içerisine çekiliyorum.
Anlayış gösterebiliyorsam ne ala... Neyse demek istediğinizi anladım.
Biraz sinirlenmiştim galiba... Sizde kusuruma bakmayın...
Selamlar, iyi çalışmalar.
Bülent Atçı
13.12.2005
Değerli
katılımcılar,
Formun konu başlığından epey uzaklaştık
sanırım. Şu nick meselesi fazla uzamasın. Zaten sürekli yazan nick
sahiplerini yeteri kadar kanıksadık. Süreklilik adına olanlar
kabulümüzdür. Artık Kayacığım sende uzatma, asıl konu güme gitmesin. İKİ
KUTUPLU DÜNYADA DÖNÜŞÇÜ OLMAK VE GÜNÜMÜZ DÜNYASI DA DÖNÜŞÇÜLÜK
Arkadaşlar yıllarca evet biz ‘’dönüş’’ dedik, durduk. Şimdi birileri
hala diyor buyurun ütopya falan. Hiç düşündünüz mü iki kutuplu dünyada
dönüşçü olmanın ne kadar zor olduğunu? Bir tarafta ABD bütün dünyada
anti Sovyet propagandası yapıyor, yeşil kuşak projesini dantel gibi
örüyorken, milyon dolarları harcarken siz kalkıp 100’lerce aileyi ikna
edip anavatana götüreceksiniz. Biraz insaf. Adamı bir gecede ABD’ye
bırakmadan hallederler hiç şüpheniz olmasın. Bunu kendi hemşerilerimize
bile yaptırabilirler kendi operasyonel güçlerini kullanmadan. Diasporada
çözüm vardır diyen kesimde ABD’nin işini kolaylaştırmıştır. En azından
dönüşü güdükleştirerek. Şimdi asimilasyon mu entegrasyon mu gibi laflar
dönüyor ya; entegre olamayan bizler ne olacağız? Bunlar demagojidir.
Artık korkmayın. Tek kutuplu global dünyada inkara yer yok. O cesur
insanlar o zaman imkanları ölçüsünde dönüşü dillendirdiler. Bu günü
onlara borçluyuz gelecek daha iyi ve daha fazlada konuşulacak. Dönüş
adına konuşulsun. Aklın yolu birdir. Yeter ki, bizler birbirimizi rakip
görmeyelim. Kalış diyenlerinde, dönüşü teşvik etmeleri, kendileri içinde
gerekli olduğuna inansınlar.
Saygılar
Talebe
13.12.2005
Selamlar,
Parantezi kapatıp (!) kaldığım yerden devam
edeyim. Sayın CC yöneticilerine de Forum sayfasını kapatmayı akıllarına
bile getirmemelerini önerim. Forum gibi oluşumlar, taa antik çağdan beri
en sıradan insanların bile katılım hazzına varabildikleri yegane
platformlar olmuşlardır. Kendilerini yönetenlere, kendileri hakkında
karar verenlere "biz de varız", "biz böyle düşünüyoruz" diyebildikleri
platformlar. Konularına hakim insanlar, konumlarının; sorumluluklarının
sınırlarının, gerçek yaşamdan ve gerçek kimliklerden soyutlanmış
yaşamlarının ötesine böylesi platformlarda geçebilmişlerdir.
Böylesi platformlarda; insanların
düşüncelerini, inandıklarını dile getirmelerinin önünde tüzükler,
kurallar, yasalar vs. anlamında sınırlamalar yoktur. Agoralar, arenalar,
mitingler, gösteriler ve forumlar insanların "var olduklarını"
hissettikleri ve hissettirdikleri platformlardır.
İnsanlık tarihine, büyük hareketliklerin
yaşandığı ülkelere bakın. Heyecanın doruğa çıktığı, sorunların yakıcı
bir boyut kazandığı; halkın her kesimini sarıp sarmaladığı dönemlerde
sokakta, çarşıda-pazarda, işyerlerinde, meydanlarda ve hatta köy
kahvelerinde böylesi forumların oluştuğunu görürüz. İradi veya
kendiliğinden...
12 Eylül'den önce de birçok üniversite bir
forumdan diğerine koşardı. Hatta bu forumlar iradi olarak örgütlenirdi.
Sağcısı, solcusu hepsi bunu yapardı. Bu forumlarda bir yandan verilmek
istenen mesajlar dolaysız bir şekilde başkalarına ulaştırılır ama diğer
yandan "başkalarının" duyguları, düşünceleri öğrenilir ve bu yeni
verilerin ışığında izlenen politikalar yeniden gözden geçirilir veya
düzeltilir, geliştirilirdi.
Elbette forumların hepsinde istenilen düzeyin
tutturulması mümkün değildir. Ancak zaman içerisinde, bazen "divan"ın;
yani düzenleyicilerin, bazen de katılımcıların birbirlerini
uyarmalarıyla bir düzey yakalanır. Ben katılımcıların birbirlerini
uyarmalarını daha uygun buluyorum. Ki, zaten bizim gelenek
göreneklerimize uyanı da bu değil mi? Siz köyünüzde-kasabanızda her
anlaşmazlıkta veya tartışmanızda bir büyüğünüze gidip ne yapmanız, ne
söylemeniz gerektiğini mi soruyorsunuz? Yoksa "haynape" vb. uyarılarla
yanlışı düzeltmeye mi? Büyüklere ancak kendimiz bir sorunu
çözemediğimizde başvururuz/ başvurmalıyız. Bu forumda da yapılması
gereken bu olmalı diye düşünüyorum.
Eğer üslupta, tarzda, yöntemde yanlış
yaptığını düşündüğümüz bir arkadaş olursa söylediklerinin, genel olarak
düşüncelerinin kendimizinkiyle paralel olup olmadığına bakmaksızın
uyarabilmeliyiz. Bir özdenetim mekanizması kurabilmeliyiz. Forumu
yaşatabilmeliyiz... Bir yazımda değinmiştim. Forum benzeri karakteri
olan "Xase" kurumumuzu canlandırmak gerekir diye düşünüyorum. Bugün şu
veya bu politik çizgiye yakın, sorunumuza şu veya bu şekilde çözüm
getirmek isteyen kişiler, gruplar var. Bunların hemen hepsi de
derneklerini, vakıflarını, klüplerini kurmuşlar. Bunlara kendinizi
feshedin demek mümkün değil ve bu kurumlarımızın kimi ön yargıları veya
farklılıkları aşıp bir çatı altında toplanmaları da mümkün görünmüyor.
Dönüşçü arkadaşlara düşen görev, bulundukları
her alanda bir yandan dönüş düşüncesine inanan insanların bir araya
gelmelerini sağlamak; dönüş düşüncesini örgütlemek ama diğer yandan da
en geniş kesimlerin; dönüşçü olsun olmasın herkesin katılımının
sağlanabileceği "xase"leri canlandırmak olmalıdır. Dönüş
örgütlenmelidir, hem de ayrı örgütlenmelidir. Çünkü Dönüş’ün
öncelikleri, görevleri bu görüşte olmayanların önceliklerinden,
görevlerinden bir çok noktada farklıdır. Anavatana dönmek isteyenle
istemeyenin öncelikleri nasıl aynı olabilir? Dönüşçü kendini anavatanın
ihtiyaçlarına göre şekillendirir, "kalış"çı kaldığı yerin...
Anavatana turlar düzenlensin vs. deniyor.
Dönüşçü olmayan bunu örgütlemez ki? Kendi gitmeyeceği bir yere
başkalarının gitmesini ister mi? Anavatan hakkında olumsuz propaganda
yapılmasının önüne geçer mi? Kaynakları, yatırımları anavatana
yönlendirir mi? Anavatanda vatandaşlık haklarımızın olduğunu
insanlarımıza duyurur mu? Dönüşçünün kurduğu halk dansları ekibinin
oynadığı oyunlar, bu oyunlarla halkımıza verdiği mesajlar bile
farklıdır. Bizim oyunlarımızda elbette estetik kaygılar da olacaktır ama
her sahnelenen gösterimiz anavatanı insanlarımıza biraz daha
yakınlaştırmayı, anavatan özlemini derinleştirmeyi hedefleyecektir.
Onların yapacakları tüm çalışmalar ise asimilasyonun biraz daha
yavaşlatılması, asimilasyonun daha "acısız" olması merkezlidir.
Derneklerimizin, vakıflarımızın veya
klüplerimizin gerçekleri görmelerini beklemeye gerek yok. Biz
örgütlenelim. İnsanlarımızı ikna eder bir derneğin veya vakfın
yönetimini ele geçirebilirsek ne ala ama bu kendi gruplarımızı
kurmamızın, kendi örgütlenmemizi yaratmamızın önünde bir engel olmamalı.
Çalışmalarımızın diğer bir boyutu, diasporada halkımızın en geniş
birliğini yaratma eksenli olmalıdır. Gerek kurumlarımıza ve gerekse
doğrudan halkımıza çağrılarak yaparak kendi öz örgütlülüklerimiz olan
"Xase"lerimizi canlandırmalıyız. "Uzunyayla Xase"den "Samsun Xase"ye,
"Reyhanlı Xase"den "Bandırma Xase"ye ve giderek "Türkiye Xase", Suriye,
Ürdün Xase örgütlenmelerini yaratmayı hedeflemeliyiz.
Bu mümkündür!
Kalın sağlıcakla.
Şhalaxhue
13.12.2005
Bu konuda da kendim açısından nokta koymak
istiyorum. Sayın Talebe merhaba. Son yazdıklarında çok farklılaşacağımız
konular yok. Benim dönüşçü ya da kalışçı olduğuma dair bir şeyleri merak
ediyorsanız Adığabze yazma konu başlığına bakınız orda ne düşündüğümü
anlayacaksınız. Evlilik konusunda yazdıklarımı sizde okuyun. Aldığım
tepkilere de bir daha bakınız. Artık kimliğinizin de önemi yok.
Yeterince ipucu da verdiniz. Önemsemiyorum artık. Sanal ortamda beni
yanlış anladıysanız, suç bendedir. Acizane verdiğim dil kurslarında
annesi Çerkes olanlara da artık eşit davranacağım. Onlara daha fazla
önem veriyormuşum diğer gençler sitem ettiler. Sayın Talebe olur böyle
şeyler. Halklar zaten kardeştir. Malumu haykırmanın anlamı yok.
Sayın Bülent Atçı beyefendi sizi de izlemeye
devam edeceğim. Bizleri daha fazla bilgilendirirseniz sevinirim.
Saygılarımla…
Esra Demiröz
13.12.2005
Merhaba,
Form başlığı altında değerli ve saygıya değer
büyüğüm Kaya Şenvar'ın adı farklı bir şeklide lanse ediliyordu ve konuya
müdahil olmak istedim. Kuzey Kafkasyalı kişiliği ile örnek aldığım
sevgili büyüğümün rencide edilmesine razı olmayacağım gibi "Adyghaghe
schachafe"yi dava edinmiş kimselerde benimle aynı düşünce ve doğrultuda
hareket edeceklerdir. Adyghaghe kimliğimin oturmasında ciddi önem ve
yere sahip olan büyüklerim Sayın Kaya Şenvar ve Shalohxo' nun
sahiplendikleri davalarının peşinden takipçi olacağıma her pahasına
Adyghelik onurumu ve şerefimi koruyacağıma, Adyghe Bayrağını
yücelteceğime tüm varlığımla söz veriyorum. Baj Kaya, Shalohxo Ragıp;
Diaspora kaderimin bir yerlerinde yolumun sizlere ulaşmasının onurunu
yaşıyorum. Nedzinizde, Yönü anavatana dönük olan tüm vatan
sevdalılarının, yolları ve bahtları açık olsun...
Selametle...
Kaya Şenvar
13.12.2005
Sayın Talebe, Sayın Şhalaxue, Sayın Bülent
Atçı ,
Takıntı halindeki "NICK" konusunu uzattığım ya
da konuyu başka yerlere çektiğimi ya da saptırdığımı tarafıma ilettiniz.
Peki herkesten özür diliyorum... Takıntı halindeki Nick konusu benim
için önemli. Değilse isimlerini birçok nedenden dolayı açıklamayan
kişileri de daha fazla zorlayamam... (Ama Nick'lilere benden cevap yok.)
Konu başlığına dönersek; bu konuda çok
yazıldı, çok yorum yapıldı, çok da pratikte yapılması gerekenler
konuşuldu ve tartışıldı diye düşünüyorum.
Anavatana gitmek isteyenler için; kapılar
ardına kadar açık.. İşinizi, ortamınızı, ailenizin geleceği ve oraya
uyumu için gerekli alt yapıyı hazırladıysanız ve de en önemlisi
gerçekten gitmek düşünceniz varsa; buyurun vatan yerinde duruyor. Bu son
yazdığım cümleye; ''evliler için hanımlarını da ikna ettilerse ya da
dönüşü kendileri gibi savunan bayanlarla evlendilerse''yi ekliyorum. (En
önemli sorunlardan birisi çünkü.)
Bu söylediklerimi kendime de söylüyorum tabi
ki.. Boş boş konuşmanın, sanal dünyada vatanı kurtarmanın, klavyenin
başında dönüşü gerçekleştirmenin çok bir anlamı yok. İlla da dönün
diyende yok ya da ben demiyorum. Yönünüzü vatana dönmenizde önemli bir
adımdır. Oraya ne kadar, ne gibi katkılarım olur diye düşünmek ve
pratiğe dökmekte bir iş... Dahası oraya giden öğrenci, emekçi, yatırımcı
vs. için destekte verilebilir. Ayrıca orada bir öğrenci okutulabilir ya
da çok başarılı, bizi biz yapan değerleri yaşatan, bu kültürün yaşaması
için emek sarfeden kültür adamlarımızı destekleyebilirsiniz. Örneğin;
bildiğim kadarıyla birkaç kişiden bahsedeyim. Ğuc'e Zamudin'i, yaptığı
otantik Çerkes müzik aletlerinden ve bu diğer Adige kültürüyle ilgili
yapmış olduğu eserlerinden dolayı destekleyebiliriz. Örneğin; Lopaş'e
Nurbiy, Arkeolog araştırmacı, bilim adamı. Bu kişiye daha geniş ve somut
çalışma yapabilmesi için destek verebiliriz. Örneğin; Islamey direktörü,
Nalmes direktörü ve grupları, Adige Tiyatro sanatçıları, Adige yazarları
ve yazdığı ama mali durumlardan dolayı basamadıkları kitapları bastırmak
ve dağıtımında destek olmak gibi çalışmalara katkıda bulunabiliriz.
Örneğin; Başarılı, zeki ve duyarlı öğrencileri yurt dışında okutarak
kariyer yapmalarını sağlayıp, kendimizi dünyada daha iyi tanıtmalarını
sağlayabiliriz.
İşte bu örneklerden yola çıkılabilir ve inanın
sizlere bir çok örnek verebilirim. Sadece anlatmak istediğimi, net
anlatmak adına bunları şimdilik belirttim. Benden bu kadar. Herkese
yolunda ve çalışmalarında başarılar diliyorum. Yönünüz, yüreğiniz,
düşünceleriniz, pratikte çalışmalarınız hep vatana doğru olsun...
Selamlar.
Metin Çelik
13.12.2005
Merhabalar,
Ben yıllardır internet sitelerini takip
ederim. Gerek forumlarda gerek sitenin genelinde tarafsızlığı yakalamış
tek site olarak görüyorum CC’yi. Solcusu, sağcısı, ateisti, Hıristiyan'ı
Müslüman'ı, Türk’ü, Kürt’ü, Ermeni’si herkes yazabiliyor.
Şimdi bunu niye yazdım? Bu başlıkta Ermeni bir
kardeşimizin yazdığı çok önemli sorular vardı. Bu sorulara yanıt vermek
yerine Ermeniliği sorgulanmaya başlandı. Bence bu ne Çerkes’e yakışır ne
de çağı yakalamış insana. Bir Ermeni’nin Çerkes sorununa ilgi
göstermesine tepki gösterenleri; yıllardır bir Çerkes sitesinde resmen
haber yazan, yorum yazan (…)’in Türk olduğunu herkes biliyor.
Ben yıllardır internette dolaşırım bir gün
olsun bu şahsın Türk olarak nasıl yazı yazdığı sorgulanmadı. Bence doğru
da yapıldı. Türk olması bizimle ilgili bir şeyler yapmasına engel değil
ki. Ancak Ermeni yazıca olmaz deyip Türk yazıca amenna demek çağ
dışılıktır. İlkesizliktir. İşin daha da kötüsü Türk yazar çoğu yazısında
Kafkasya’yı negatif gösteren, oradaki olayları Türk gözüyle
değerlendiren bir yazar. İnce politika bunlar. Altını eşelerseniz, -ne
kadarda inkar edilse de- din kardeşliği çıkar.
Bu Ermeni arkadaş Müslüman olsaydı bu
tepkileri çoğu göstermezdi. (…)’in Müslüman olduğu için kimsenin sesi
çıkmıyor.
Asıl konuya dönersek. Ermeni arkadaşın sorduğu
sorulardan kendimce en önemlisini yeniden soruyorum. Ben Ermeni
olmadığıma göre konu dağılmaz zannedersem.
Sitenin de Turizm Bölümü’nde gördüğümüz nüfus
sayılarında değişim var mıdır? Sizinde dile getirmiş olduğunuz gibi
Abhazya tüm Abhazları vatandaşı sayan yasayı çıkarmasına rağmen dönüşler
olmuş mudur? Bu nüfus oranlarını etkilemiş midir? Okuduğum sitelerde
verilen bilgilere göre; 2003 yılına ait olan bir yazıda Adige
Cumhuriyeti'ne beklenen büyük göçlerin tersine göç etmiş Çerkeslerin
sayısının 500’ü geçmediği, Kosova’dan 174, Türkiye’den 135, Suriye’den
120, Ürdün’den 35, İsrail’den 3; toplam 467 kişinin anavatana dönüş
yaptığını görmekteyiz. Acaba günümüz itibariyle bu durum nasıldır? Bunun
hakkında bilgileriniz varsa lütfen bize aktarır misiniz?
Saygılarımla
Şhalaxhue
13.12.2005
Sayın Şenvar aile adımı nickten sayıyorsanız, hemen değiştiriyorum. Nick
konusunda da size tamamen katılıyorum arz ederim
Bende sorunun cevabını merak ediyorum sayın
Çelik? Ancak ben bu soruyu sayın a-e sormadan önce de merak ediyordum.
Sorunun yanıtı verecek olanlar bizler mi Ermeniler mi? Bu sitede sayın
a-e yerine Türk yazsa da sorgulanmayacağına garantiniz var mı? Bu soruda
sorgulamayı yapanlara. Sonra sorgulama yapılamaz mı?
Nedir yani?
Semra Ademey
13.12.2005
Maf değerli katılımcılar,
Bu sayfayı dürüst olmak gerekir ise üzüntü
verdiği için çok takip etmek istemedim. Şimdi okuyorum ama lütfen beni
yanlış anlamayın; bir şeyleri anlamakta sıkıntı yaşıyorum. Sonuçta bizim
için sadece 2 seçenek yok mu? Ya döneceğiz ya da entegre, asimilasyon
adına ne dersek işte ondan olacağız. Var mı üçüncü bir yolu? Bence yok.
O zaman yüreğimizin sesini dinleyip ona göre düşüneceğiz. Kalana da
gidene de saygı duymak zorundayız. Peki gitmeyi düşünürsem neden bana
engel olunsun? Ben gelirken gitmek ister misin diye sordular mı?
Anavatana gitmek isteyen beyler özellikle sizlerin yüreği yolu açaçak.
Eşleriniz gitmiyor mu bırakın, onları bırakın ve gidin. Nitekim öyle
yapanlarda oldu. Sizde ne ilk olursunuz ne de son. Sizin yanınızda
olamayan eşinizi sizde olmak istediği yerde bırakın ve gidin.
Dedelerimizde çok şeyler bıraktı. Yollarda canlarını bıraktı. Kimi
eşini, kimi çocuğunu bıraktı. Sıkıntıyı göze alın. Dedelerimizin hiçbiri
de geldiği yerde servete konup lüks hayat yaşamadı. Bekara karı boşamak
kolay diyecek bir çoğu ama işin özü bu.
Maxu Nıbjoghuxer
Şhalaxhue
13.12.2005
Merhaba
Sayın Kaya Şenvar beyden kısa bir SMS aldım.
Sayın Talebe ile sanal ortam handikapları nedeniyle anlaşamadığımızı bu
konunun tarafımla ilgili olan kısmında artık yazmamam gerektiği ricası
ile biten mesaj gereği bu konuyu ebediyete kadar kapatıyorum. Sayın
Talebe ile olan diyaloglarımızdan üzülenlere de biz işte böyleyiz,
diyorum. Sayın Talebe konu bence kapanmıştır. Size başarılar dilerim.
Sayın Şenvar ricalarınız bundan sonrada emir telakki edilecektir.
Saygılarımla
Semra Ademey
13.12.2005
Maf Sayın Şhalaxhue,
Üzüldüm diyen bendim ama ben diyaloglara değil
de istediğim gibi bir anlamı çıkaramadığıma üzüldüm. Aslında satır başı
yapınca anlatmak istenen de sağlanamamış oldu. Sonuçta 2 seçenek var,
ikisi de bizim için. Siz bu konudan bir sonuç alabildiniz mi? Yani ne,
nasıl yapılır ya da yapılamaz ben anlamış değilim. Demek istediğim
buydu. Yoksa burada yazanları kastetmedim. Her kişi inandığını söyler.
Garip bir çıkmaza girdim ve üzülüyorum. Umarım demek istediğimi bu defa
anlatabildim.
Saygılarımla.
Maxu Nıbjoghuxer.
Demircan Muharrem
14.12.2005
Bir büyüğümüzün sözüdür “diğer milletler
sonuca ulaşmak için Çerkesler tartışmak için tartışır” aslında bütün
mesele bu. Bizde sonuca ulaşmak içi tartışmayı öğrensek çok problemi
çözeriz. Geri dönüş tüm Çerkes kalmak isteyenlerin ideali olmalı. Ait
olduğumuz yer orası. Çölde kardelen yetişmez. Diasporada kaldıkça
Çerkesler de yok olmaya mahkumdur. Bunun tartışılacak bir tarafı yok.
Son zamanlarda dedem Çerkes'miş diyen çok insana rastlıyorum. Diasporada
sonumuz budur. Birde şunu hatırlatmak istiyorum. Yazı yazanların hepsini
Çerkes iyi niyetli zannetmeyin. Kafa karıştırmaya çalışan insanlarda var
maalesef.
Saygılar.
Kaya Şenvar
14.12.2005
Sevgili Şhalaxue ve Esra Demiröz kardeşlerim,
Şahsıma ithaf ettiğiniz duygularınızdan ve
saygınızdan dolayı çok teşekkür ediyorum. Çok büyük işler yapmış biri
gibi beni yücelttiniz, herhangi bir Çerkes'im ben, kimseden farkımda
yok. Yine de güzel övgüleriniz için sağolun, varolun. Uzun yıllar
birlikte bir çok şey, paylaştık ve çalıştık, dolayısıyla birbirimizi
tanıdığımız için; açık, net ve samimi olduk birbirimize. Her neyse; bu
konu başlığındaki yorumlarda ve tartışmalarda her şey söylendi bence.
Çözümler ortaya kondu,yol gösterildi. Varsa kendine güvenen, dönüşe
inanan ve kararlılığını gösterebilen buyurun meydana... Diğer Talebe
nick'li arkadaşıma da; bazen anlaşılmasa da, yorumları ve çözüm
önerileri için teşekkürler ediyorum. Herkese
Selamlar...
Talebe
14.12.2005
Selamlar,
Hop hop sayın Şenvar, öyle hemen çekip gitmek
yok! :-) Bu ise inanan "bir avuç insanımızı" da hemen öyle anavatana
götürürseniz diaspora daha sonra ne yapsın? Dönüş planlı-programlı,
örgütlü olmalı. Tek tek gidişlere başlamadan, bunu hızlandırmadan önce
yapmamız gereken daha çok iş var. Sadece bu sitede bile gerebildiğimiz
kadarıyla dönüş’ü "tek Çözüm" olarak gören yeterince, en azından
başlamaya yetecek kadar, insanımız var. Sayın Atçı, Çelik, Demiröz,
Demircan...
Önce bir "Diaspora Dönüşçüleri Tanışma ve
Örgütlenme" toplantısı düzenlemek gerekir diye düşünüyorum. Ankara,
İstanbul veya Uzunyayla... Bir derneğimizde böyle bir toplantıyı
örgütlemek mümkündür. Yer sorunu çözüldükten sonra tüm Türkiye'ye çağrı
yapılmalı: Dönüşe inanan, kendisi dönsün dönmesin; dönüşün örgütlenmesi
gerektiğine inanan ve bu çizgide çalışmaya hazır herkese,
dincisiyle-dinsiziyle, sağcısıyla-solcusuyla, işçisiyle-işsiziyle tüm
Çerkeslere...
Mümkün olan en geniş katilimin sağlanabileceği
bir gün seçilmeli. Bu toplantıda sorunlarımız ve görevlerimiz
tartışılmalı ve mutlaka bir sonuca varılmalı. Bu nedenle toplantıya
katılacak insanlarımız hazırlıklı olmalı. Nereye, niçin geldiğini, ne
söylemek istediğini ve kendisinin ne yapabileceğini bilmeli ve ardından
bir görev dağılımı yapılmalı. Herkes konumuna, yaşına, isine uygun bir
görev üstlenebilmeli. Şimdiye kadar ki birçok yapılanmadan farklı olarak
bizde mümkünse pasif izleyici olmamalı. Herkesin yapabileceği bir şey
vardır.
Örgütlenmemizin ilkelerinden, perspektifimiz
ve politikalarımıza kadar her şeyde netleşmek bir hedef olmakla birlikte
Çerkes ve Dönüşçü olmayı birlikte hareket etmek veya en azından birlik
içinde kalmak için yeterli görebilmeliyiz. Asgari müşterekimizdir bu...
Bu perspektif çalışmasının yanında ve buna paralel hemen bugün
katılımcıların sayısı ve gücümüz oranında yapabileceklerimiz de var. Bir
nüfus sayımı mesela ve buna bağlı olarak diasporanın demografik yapısını
ortaya çıkarmak. Yasal engelleri vs. konuşmaya gerek yok. Bunun
yöntemleri bulunur. Artı bu bizim meşru hakkımızdır ve gereklidir.
Başta! Kafkasya'daki bugünkü durumumuz da net olarak gözler önüne
serilebilmeli. Ekonomik haritası çıkarılmalı. Hangi sektörde hangi
meslekten insanlara ihtiyaç olduğu belirlenmeli.
Dönecek insanlarımızı nelerin beklediği, ne
tür haklarının olduğu, hangi zorluklarla karsılaşabilecekleri, hangi
kurumların dönecek insanlarımıza ne türden yardımda bulunabilecekleri,
yaşam düzeyi vs. açıklığa kavuşturulmalı. "Sınırlar açıldı, gelin
anavatanınızı görün" demekle olmaz. Bizler iradi turlar düzenlemeliyiz
anavatana. Fena mı olur şimdi 3 otobüs "günübirlik" Maykop'a gitsek,
Selame'mizi yesek, anavatanımıza merhaba desek, insanlarımızı
kucaklasak... Artı ben aidat sistemine geçilmesi gerektiğine inanıyorum.
Herkes belirlenecek bir oranda aidatı bu isten sorumlu olacak birime
düzenli olarak ödemeli. Bunun da yasal engelleri vs. konuşulmasın. Yolu
bulunur... Eğer katılımcılar da düşüncelerini acarlarsa daha bir sürü
güzel önerinin yapılacağından eminim. Atalım adımları artık. Eğer
bunların yapılması gerekir deniyorsa çıksın birileri, gönüllü olarak ve
üstlensin bu toplantıyı örgütleme işini...
Not: Sayın Ademey, "Gerekirse bırakın eşinizi,
dönün vatanınıza" diyen sesinizi, yüreğinizi saygıyla ve coşkuyla
selamlıyorum. CC katılımcıları Adana Toplantısını düzenleyen arkadaşlar.
Sanırım sayın Mecit Tav sormuştu soruyu: Toplanalım da gündemimiz ne
olsun diye? Birinci gündem maddesinin "dönüş" olmasını öneriyorum...
Necdet ağabey, belki şimdilik hala bir "hayal" ama eğer somut adımlar
atar bir ilerleme kaydedebilirsek, sizi en önümüzde görebilmek düşüncesi
beni şimdiden heyecanlandırıyor. :-)
Kalın sağlıcakla.
Şhalaxhue
14.12.2005
Sayın Ademey Semra
Size atfen bir şey yazmayı düşünmedim. Sizi ve
fikirlerini anlıyorum. Aynen de katılıyorum. Bilgilerinize.
Bülent Atçı
14.12.2005
Sayın Talebe,
Sizi ilgi ile izliyorum, devam ediniz. Dönüş
konusuna epey bir ivme kazandırdınız, sağolun. Örgütlenme konusuna
gelirsek; hali hazırda bilmem bilyor musunuz bizim KAF-FEDin bir dönüş
komisyonu var ve çalışıyor. Ona destek olunsa şimdilik yeterli değil
midir? Kaya'nın da bir yere gideceği yok merak etme.
Wuzınsheke
Talebe
14.12.2005
Selamlar,
Belki aynı sorunları sizlerde yaşıyor,
duyuyorsunuz. Şu işten çıkarılmalar vs... Benim de başımda bu aralar
öyle bir dert var. Pazartesi’den beri "zorunlu olarak" senelik iznimi
kullanıyorum. Aslında fena da olmadı. Böylece kimi projelerimi hayata
geçirme fırsatı buldum/bulacağım. İlk sırada Soçi-Maykop-Nalçik üçgenine
bir gezi planlıyorum. "Yabancı" bir arkadaşla birlikte. Bizi en az bizim
kadar sevdiğine inandığım, bildiğim bir arkadaşla...
Sevgili Bülent, Kaf-Fed'in "Dönüş Komisyonu"
neler yapıyor tam olarak biliyorum dersem yalan olur. Tüm bildiklerim,
yakınlardan izlediklerim, kimi dostlardan duyduklarımla sınırlı.
Yapılanları, planları eğer burada aktarırsanız düşüncelerimi daha net
dile getiririm. "Dönüş Komisyonu"na veya yaptıklarına değil benim
Kaf-Fed'in ilk ortaya çıkışından günümüze yaptıklarına, örgütlenme
biçimine, ilkelerine yönelik eleştirilerim var. Dolayısıyla "Dönüş
Komisyonu" da bundan nasibini alıyor.
Bu eleştirilerimin bir kısmını sıralayayım:
(Bazıları tekrar olacak belki ama sabır göstermenizi rica ediyorum.) -
Gerek derneklerimiz ve gerekse onların bir "Üst Örgütlenmesi" olarak
ortaya çıkan Kaf-Fed günün ihtiyaçlarına cevap verebilen örgütlenmeler
değiller. Sosyal kültürel faaliyetlerle zaman geçirildiği, asimilasyonu
yavaşlatıcı çalışmaların merkeze konulduğu dönemde bu yapılar yeterli
olabilirlerdi. Gelenek-göreneklerin yaşatılması, sosyal-kültürel
faaliyetler eksenli çalışmalar için dernekler "yeterliydi". Anavatan,
anavatana dönüş gibi şeyleri konuşmak; gerek dünyadaki politik dengeler
ve gerekse insanlarımızın politik düzeyi anlamında pek mümkün değildi.
Ancak dünya değişti! Politik dengeler değişti. Anavatanda çok şey
değişti. Anavatanda devletleşmek, bağımsız olmak artık bir hayal değil.
Bunun hangi evrelerden geçeceğini bugünden noktası virgülüne
söyleyebilmek mümkün değil elbette ama bu artık eskisinden daha çok
mümkün.
İnsanlarımızın bilinçlenme düzeylerinde de
değişme-gelişme var. Son yıllarda ortaya çıkan örgütlenmelere; Kafkas
Vakfı, Birleşik Kafkasya vb. örgütlenmelere bakın. Hepsi aslında
öncelikle politik kimlikleriyle öne çıkan örgütlenmeler. Tersi de
olamazdı. Anavatanımızda, Kafkasya'da yaşananlar politik olaylar.
Bunlara amatör yöntemlerle, sosyal-kültürel düzeyde açıklamalar
getiremezsiniz. Gelişmelere uygun politikleşmeyi gerçekleştirmek
zorundasınız. İnsanlar, savaştan; bağımsızlıktan; Dönüş’ten bahsederken,
anavatanımız ve tüm Kafkasya dünyanın ilgi odağı olmuşken, bizim
dışımızda hemen herkes bu konuda konuşur-yazarken, dünyanın birçok
ülkesinde, AB'de komisyonlar, komiteler kurulur, ardı ardına
konferanslar düzenlenirken siz bu düzeyde kalamazsınız. Kalırsanız
ihtiyaçlara cevap veremez olursunuz, ilgi odağı olmaktan çıkarsınız.
Düşünün bir, Kafkasya'da yaşanan bir olayda
Kaf-Fed'den hemen bir açıklama veya reaksiyon görebiliyor musunuz? Ne
yapıyor insanlar, bilgi alabilmek için; bir şeyler yapabilmek için hemen
diğer kurumlara yöneliyor. Bu kurumlardan alınan yanıtlar yanlış da
olsalar daha "doyurucu". Son Nalçik olayları bir örnek. Olaylar
yatıştıktan, herkes söyleyeceğini söyledikten sonra yapılan o açıklama
neydi öyle. " Bilimsel Tarafsızlık" kaygılarıyla gerçekleri kuru kuru,
yaşananları tarafsız bir gözle aktarmak mı olmalıydı yapılması gereken?
Artı büyüklerimizin sabırla, emekle geliştirip bugüne getirdikleri bir
dönüş düşüncesi var artık. Dönüş öyle teori, tez falan değil gerçekliği
tartışılmayacak bir doğrudur artık.
İşte bu değişimler-gelişimler çerçevesinde
kendisi de niteliksel bir dönüşüm göstermeli, hatta bu dönüşümün öncüsü
olmalıydı, olmadı. Bunu yapmamakta da hala direniyor. - Bu
politikleşmeyle at başı gitmesi gereken, örgütlenmede ve çalışma
yönteminde profesyonelleşmeyi gerçekleştiremiyor. Derneklerimiz hala
birçok insanlarımızın boş zamanlarındaki bir uğrak yerleri. Bunun
değişeceği, kadrolaşmanın gerçekleşeceği yönünde bir umut da
göremiyorum. - Dönüş öyle bir komisyonun ilgileneceği iş değil. Ulusal
sorunumuzun çözüm yoludur. Derneklerimiz ve federasyon dönüşü merkezine
koyarak örgütlenmelidir. Dönüş bir komisyonun işi değil, örgütlenmenin
kendisi olmalı; dönüşün alt komisyonları olmalıdır. - Peki dönüş
düşüncesine inanmayan veya dönmeyecek insanlarımız ne olacak? Bunu
sağlayacak, halkımızın her kesimini kucaklayacak bir başka örgütlenme bu
ikinci aşamada gündeme gelmelidir. Bu da gereklidir. Dünyanın her
yerinde de böylesi örgütlenmeler, kısa veya uzun vadeli birlikler,
platformlar oluşturuluyor. Güç ve eylem birlikleri yapılıyor. Bakın
şöyle bir dünyaya. Her ülkede böylesi ittifaklar, birlikler vardır ama
kısa vadeli ama uzun vadeli... Işte Irak'taki Şii İttifakı. 17 Örgüt bir
araya gelmiş. Filistin Kurtuluş Örgütü veya onlar ittifakı. Avrupa'daki
birçok sivil toplum örgütleri, sendikalar...
Gerekli olduğu zamanda "birlikten güç
doğduğunu" bizim dışımızda herkes biliyor ve derneklerimizin olsun,
federasyonumuzun olsun bu konuda yeterince çaba göstermediğini
düşünüyorum. Yine de her şeyi bastan reddeder konumda olmak istemiyorum.
Zaten bugün en duyarlı insanların şu veya bu nedenle gidip geldikleri
derneklerimizde veya vakıflarımızda bulacağız birlikte çalışacağımız
insanları. Derneklerimizi bu yönde zorlamaya devam etmeliyiz ama onlara
da mahkum olmamalı, gerekirse ayrı örgütlenmemiz gerektiğini aklımızın
bir kenarında tutmalı, bu yönde gruplar oluşturmaya çalışmalıyız.
Sonsuza kadar bekleyemeyiz! Kalın sağlıcakla
Not: Eğer
Kaf-Fed'in somut çalışmalarından daha ayrıntılı bahsederseniz sevinirim.
Abregeyapşaşe
14.12.2005
Merhabalar,
Çok acele etmeyin rica ederim CC'den sonra
dönüş toplantısı projem vardı. Söyleyecektim birileri fikrimi çalmış
anlaşılan:))) Ama bu sene yaza bir iki arkadaşla prova yapmayı
düşünüyoruz katılmak isteyen olursa eğer gerçekleştirebilirsek umarım
gerçek olur.
Saygılar sevgiler.
Semra Ademey
14.12.2005
Maf Lhabe, Şhalaxhue, o kadar mutlu oldum ki
şu anda anlatamam. Çok teşekkür ediyorum. Sevgilerimi ve saygılarımı
sunuyorum. Bu sayfada yazan, düşüncesine katıldığım veya katılmadığım,
başta çok sevgili sayın a-e bey olmak üzere hepinizi sevgi ve saygı ile
selamlıyorum. (Sayın a-e bey'in Çerkes olmadığını bildiğimiz için
özellikle ismini verdim. Düşüncelerinden dolayı değil, beni yanlış
anlamamasını dilerim.) Çok değerli büyüğümüz Orhan Kopsirgen bey'in
Adana'daki toplantıya gelecek olması konu ile ilgili sağlıklı bilgiler
almamız açısından son derece faydalı olur diye düşünüyorum. Tüm kalbimle
sayfada yazan her kişi ile Adana'da görüşebilmeyi diliyorum. Özellikle
sayın Talebe sizi de görmekten çok mutlu olurum.
Maxu nıbjoghuxer.
Necdet Hatam
14.12.2005
Ne güzel. Bende gidebilsem de "Dönüş"ü
anlatsam acaba nasıl olur diyordum...
Sevgiyle.
Semra Ademey
14.12.2005
Maf,
Çok değerli büyüğüm Sayın Necdet Hatam, sizin
Adana'daki varlığınız, düşüncelerin yerine oturabilmesi acısından, bizim
için tahmin edemeyeceğiniz kadar büyük bir anlam ifade edecektir.
Saygılarımı sunarım. Değerli katılımcılar, sonuçta Anayurda dönüş
hayA-Taıyanlar var ve bu bizim üzerinde hassasiyet ile durmamız gereken
bir konu. Hepimiz biliyoruz ki yaşadığımız ülkeler başta olmak üzere
kırıp dökmek istediğimiz hiçbir yer yok. Bizler yurdun ne olduğunu bilen
insanlarız. 150 yıl önce terk edilen anayurda halen özlem duyanlarız.
Bizler yüreğinin sesini dinleyenleriz. Bizi dönüş fikrine katılanda
katılmayanda bu şekilde bilmek zorunda.
Maxu Nıbjoghuxer
Semra Ademey
14.12.2005
Maf,
Sayın Talebe, derneklerin veya kuruluşların
içi mi boş, o zaman hep beraber dolduralım. :)) Sayın Demirel'in müthiş
bir lafı vardı, herkes bilir. "Benzin vardı da biz mi içtik" diye. Onun
gibi derneklere gittik de, projeler sundukta "sizin ne işiniz mi var"
dediler. :)) Şaka bir yana bireysel olarak üstesinden gelinemeyecek ve
hiçbir ülkeye zarar vermeden, ciddi kurumlarca yürütülmesi gereken bir
organizasyon. Her şeyden önce bunun mantığını anlatmak yeterince
sıkıntılar verecektir. Bırakın başka insanları ailelerimize dahi
anlatmakta zorlanacağız. Fakat eskiden ne yapıldı ve nerelerde yanlış
yapıldı, asıl olması gerekenler nelerdi onların üzerinde durmalıyız.
Şahsen bu güne kadar yapılan hiçbir şeyi olumlu veya olumsuz
sorgulayamam. Fakat hataları görerek aynı yanlışlar üzerine inşa
edilmeye çalışılan düşünceleri de sorgulama hakkına sahip hissederim
kendimi. Haksız mıyım?
Maxu Nıbjoghuxer
Psıne (Ergun Yıldız)
15.12.2005
Dönüş... Bu fikrin tarihi, Kafkasya'nın sürgün
tarihi kadar eskidir. Kafkasya'dan sürgün edilen bir kısım Çerkes'in
yeniden Kafkasya'ya dönmek istemeleri ile başlayan bu hareket,
1900'lerın başlangıcında Çerkes Teavün Cemiyeti'nin dönüşe yönelik yoğun
faaliyetleri ile paralel gelişen ve Kafkasya'da kalan diğer yarımız ile
bütünleşilmesi, ülkemize ve geleceğimize yeniden sahip çıkılması
yönündeki net tavır ile bir ortak hedef haline gelmeye başlamıştır.
Çerkes halkının yaşadığı her ülkede taraftar bulan bu fikir o günden bu
güne bütün dönemlerin "belirleyici tavır"ı olmuştur. Daha çok, kültürel
faaliyetler çerçevesinde varlık gösteren dernek çevrelerinde örgütlenen
dönüş fikri, her dönem olduğu gibi karşıtlarını da yaratmış, Çerkes
halkının geleceğine dair ortaya konulan politikaların ve önermelerin de
asli belirleyici unsuru olmuştur.
Diasporada yok oluşa karşı bir tavır,
asimilasyona karşı bir direniş, anayurdunda kendi kaderini tayin hakkına
sahip çıkma anlamına gelen dönüş düşüncesi, 1970'lerden 1980'li yılların
ortalarına kadar süregelen dönemde her ne kadar organize bir hareket
olarak güç kazanmaya çalışmışsa da, dağınık dernek yapılanmaları
içerisinde örgütlenen dönüş taraftarı gruplar merkezi disiplin ve
otoriteden bağımsız yapıları nedeni ile ortak karar alma mekanizmaları
oluşturamadıkları gibi pratik ve uygulanabilirliği olan bir dönüş
projesini de hayata geçirememişlerdir.
Dönüşün siyasal ifadesi en basit tarifi ile
kendi vatanına, kültürüne, tarihine ve geleceğine sahip çıkan bir halk,
bir ulus olunabilmesi talebinden başka bir şey değildir. Bu talep 2 ana
başlık altında tanımlanabilir:
1) Anayurtta kendi kaderini tayin hakkına
sahip bir halk olmak, Kafkasya toprakları üzerinde Kafkasya halklarının
ve kültürünün asli unsur olarak varlığını sürdürebilmesi amacına hizmet
etmek.
2)Bulunduğumuz ülkelerde kültürel anlamda yok
oluşa karşı çıkmak, bu karşı çıkışın bir ifadesi olarak ta diaspora ve
anayurt kültürünün birbirinden beslenmesini sağlayarak asimilasyona
karşı güç ve direnç kazandırmak.
Dönüş fikrinin temel çıkış noktaları olan
asimilasyon olgusu ve gelecek endişesi, önceki dönemlerde olduğu gibi bu
gün de hala geçerli olan, doğruluğu tartışılamayacak kadar net
sosyolojik tesbitlerdir. Halkımızın geleceğini tehdit eden bu sorunların
ortadan kalkabilmesi için uygulamaya konulması gereken olmazsa olmaz
yegane çözümdür dönüş. *** Fakat asıl sorun bu tespitin yapılmasından
sonra başlamaktadır.
1980'li yılların sonlarında dünyada ve
Kafkasya'da değişen koşullar çerçevesinde anayurt diaspora ilişkileri
sıklaşmış, diasporadan anayurt'a gidenlerin sayısı artmış, kişisel
olarak dönüş düşüncesini uygulamaya koyan bireyler çoğalmıştır. Ilk
dönemde büyük bir heyecan ile hayata geçirilmeye çalışılan bu fikrin,
öyle çok kolay bir şekilde uygulama alanı bulamayacağı zaman içerisinde
yaşanan pratikten anlaşılmıştır. Anayurt'a dönen insanların büyük bir
kısmı oradaki yaşam tarzına uyum sağlamakta başarısız olmuşlardır.
Sosyal kültürel ve ekonomik anlamda farklı bir hayata ayak uydurmakta
zorlandıkları gibi bu hareketin başarı kazanarak kitleselleşmesini
istemeyen harici güçlerden kaynaklanan pek çok sıkıntı ile de yüz yüze
gelmişlerdir. (Yaşanan güvenlik sorunları, bürokratik işlemlerde yaşanan
pürüzler vb.)
O dönemlerde geçerli olan eski Sovyet
mantığının kırılamamış olması; bu insanların üstlendikleri misyonun tam
olarak ne anlama geldiğinin toplumda yeterince anlaşılmasını engellediği
gibi, bir yandan da salt ticari amaçlarla bölgeye akın eden bir grup
maceraperest insanın yarattıkları olumsuz imaj ilk başlarda karşılıklı
yaşanan heyecanı sona erdirmiştir. Dönüşün her iki tarafta da hak ettiği
şekilde anlaşılmasına ve öneminin kavranmasına engel olan bu gelişmeler
sonucu hayatın gerçeklerine çarpan dönüş hareketi, aynı zamanda her iki
tarafta yürütülen olumsuz ve moral bozucu bir karşı propaganda ile
duraksama sürecine girmiş ilk yıllardaki heyecanını yitirmiştir. Dönüş
hareketinin bu kadar çabuk ve böylesine kolay durdurulabilmesinin pek
çok nedenleri vardır elbette.
Bu nedenlerin başında;
a)
Yukarıda da söylediğimiz gibi, merkezi bir disiplin ve bağlayıcı karar
alma mekanizmalarından yoksun olarak örgütlenen dönüş hareketinin, aynı
zamanda izlenecek yol ve yöntem konusunda tam bir hedef gösterememiş
olması gelmektedir.
b) Dönüşün
nasıl ve ne şekilde olacağı, bir başka deyişle kitlesel dönüşün mü yoksa
bireysel dönüşün mü hedeflendiği net olarak ortaya konulamamıştır.
c) Dönüş
hareketinin ana çıkış noktası diasporada asimilasyonu önlemek, anayurtta
ise kendi kaderine ve toprağına sahip bir halk olmak olduğuna göre, bu
hedeflere ulaşmakta izlenecek yol ve yöntem nasıl olmalıdır, dönüşçüler
burada ve orada hangi rotayı izlemelidir sorusunun kesin cevabı
verilememiştir.
d) Dönüş
hareketi bizim dışımızda Rusya ve Türkiye'yi de yakından
ilgilendirdiğine göre, bu ülkelerle hangi düzeyde ilişki kurulacağı ve
ne tür taleplerle muhatap olunacağı henüz net olarak bilinmemektedir.
e) Dönüş
hareketinin doğru ve kesin çözüm olduğu fikri tabanda kabul ediliyor
olmakla birlikte örgütlülüğü tam olarak oluşturulamamış, geçmişte ortaya
çıkan yapı da dağılmıştır.
f) Hedefleri
ve yöntemleri henüz netleşmemiş olan bu hareketin, ekonomik kaynakları
da yaratılamamış ve her iki tarafta da yönetim organizasyonu tam olarak
oluşturulamamıştır. Dönüş düşüncesinin, kendisini doğuran neden
konusunda yeni bir tanımlamaya, yeni bir tarife ihtiyacı yoktur. Çünkü,
halkımızın geleceğine yönelik ortaya atılan fikirler ve geliştirilen
projeksiyonlar arasında, bu gün hala doğruluğunu ve geçerliliğini
koruyan yegane çözüm dönüş düşüncesidir.
Fakat ne yazık ki doğruluğu bu kadar kesin
olan dönüş hareketinin, "nasıl" sorusunu yeniden sorması gerekmektedir.
Bu projenin hayata geçirilememe nedenlerinin tespit edilmesi ve bu yönde
çalışması gereken dağılmış kadroların toparlanarak hedeflerin yeniden
tarif edilmesi gerekmektedir. Artık anayurt koşulları daha iyi
bilindiğine göre, anayurttaki sosyal siyasal ekonomik durum daha iyi
bilindiğine göre, bilgi ve deneyimlerinden istifade edilebilecek öncü
grup anayurtta olduğuna göre, tüm bu bilgiler bir araya getirilerek
dönüşün nasıl olması gerektiği yeniden tarif edilmelidir.
Rusya'nın bizim için ne olduğu,
Türkiye'nin bizim için ne olduğu,
Bu ülkelerle ilişkilerimizin nasıl, ne şekilde
ve hangi düzeyde hangi taleplerle olacağı,
Anayurtta çıkartılan dönüş yasalarından nasıl
istifade edileceği, (ben bunları yazdığımda o yasalar henüz iptal
edilmemişti)
Kurulan dönüş komiteleri ile nasıl ilişki
kurulacağı,
Dönmek isteyen insanlara ne şekilde ekonomik
ve sosyal destek sağlanabileceği,
Dönen insanların hukuki sorunlarının, oradaki
ve buradaki haklarının nasıl takip edilip çözümlenebileceği, uyum
sorunlarının nasıl ortadan kaldırılabileceği, Bölgede mevcut politik
durum hakkında nasıl bir duruş sergilenebileceği, Bulunduğumuz ülkede ve
anayurtta olumsuz propagandalara neden olan koşullar ve kişiler hakkında
nasıl bir tutum takınılması gerektiği...
Bütün bu konular, gelinen noktada yeniden ele
alınarak tartışılmalıdır. En önemlisi ise diasporanın kendi
organizasyonu ile gönderdiği insanların arkasında durduğunu,
desteklediğini, sahip çıktığını ve gerektiğinde o insanlara hesap
sorabileceğini de gösterebilecek bir yapı oluşturulmalıdır.
Dönüş fikrine inanan ve savunan insanların,
dönen insanların anayurt insanı ile ilişkilerinde dikkat etmeleri
gereken hususlar çok net şekilde tespit edilerek, bu konulara gerekli
hassasiyetin gösterilmesi sağlanmalıdır. Dönüşün anayurtta siyasal bir
hareket olarak algılanmasına engel olunmalı, bu hareketin ana amacının
parçalanmış milletimizin diasporadaki kültürel varlığını anayurt ile
birleştirme çabası olarak anlatılmalıdır. Dönüşün sistem ile değil
toplum ile ilgilendiğini, anayurtta yaşayan insanların geleceği hakkında
rota tayin etmek gibi bir amacı olmadığını anlatmalı; asıl ilgi
alanımızın anayurdumuzun demografik, sosyal, ekonomik ve kültürel
sorunlarına katkı sağlamak olduğu konusunda insanlar ve yönetimler ikna
edilmelidir.
Dönüşçülerin ana faaliyet alanlarından birisi
de politik ve dinsel argümanlardan bağımsız bir şekilde, yurt millet ve
gelecek bilincini yerleştirmek olmalıdır. Dönüşün bir başka önemli
misyonu ise anayurt kültürünün diasporaya, diaspora kültürünün anayurtta
ulaşmasını sağlayacak faaliyetler olmalı, her iki tarafta yaşayan
insanlar birbirinin yaşantısı hakkında doğru bilgilendirilmelidir.
(Besmele ile içki içiyorlar, din nedir bilmiyorlar, hepsi Ruslaşmışlar
vs. gibi oradan buraya pompalanan demoralize edici bilgiler
engellenmeli, aynı şekilde buradan oraya giden insanların da o toplumun
değer yargıları üzerine ahkam kesmemeleri gerektiği iyice
anlatılmalıdır.) Hem anayurtta hem diasporada bilgi akışına yönelik bir
yayın çıkartılmalı, bu iki parçanın birbiri hakkında en doğru ve en
sağlıklı bilgiye ulaşması sağlandığı gibi aynı zamanda ortak tarihsel
bilgilerle donanmaları için çaba sarfedilmelidir.
Kafkasya gerçeği en doğru şekilde
insanlarımıza anlatılmalı, daha sonra büyük hayal kırıklıkları yaşamak
yerine, bu günden koşullar hakkında bilgilenmeleri temin edilmelidir.
Dönüşün bir yurt bilinci ve geleceğine sahip çıkma hareketi olduğunu
anlamaları sağlanmalıdır. Pek çok insanı hareketten alıkoyan başarısız
olma veya tutunamama durumunda geri dönmek zorunda kalabilecekleri
gerçeği en net şekilde ortaya konulmalı, bu konuda hiç kimsenin hiç
kimseyi yargılama hakkı olmadığı ve başarısız olunması durumunda geri
çekilmenin normal karşılanması gerektiği fikri toplumda
yerleştirilmelidir. Dönüşün kısa sürede kitleselleşemeyeceği göz önünde
bulundurularak, buradaki varlığımızın kültürel anlamda güçlendirilmesi
için gerekli çalışmalar yapılmalı yaşadığımız ülkedeki demokratik
haklarımız için mücadele edilmelidir. Bütün bu faaliyetleri yeniden
organize edebilecek bir hareketin doğru hedeflere doğru yöntemlerle
yürümesi durumunda ,dönüşün yeniden toplumun gündeminde hak ettiği yeri
alacağından en küçük bir şüphe yoktur. Halkımızın anayurttaki ve
diasporadaki varlığının devamı bu hareketin başarısı ile doğrudan
ilişkilidir. Bu gerçeğin tüm çıplaklığı ile anlatılması ve toplumun
gündemine sokulması yurt ve millet bilinci olan her bireyin öncelikli
görevidir.
Saygılarımla.
Talebe
15.12.2005
Selamlar,
Sayın Ademey,
Biraz şakayla karışık olarak dile getirdiğiniz
"Derneklerimize gittik de, somut projeler sunduk da 'sizin ne işiniz var
mı' dediler" cümlenize biraz takıldım. Bir daha tekrarlayayım: ilkesel
düzeyde ne derneklerimize ne de federasyona karşıyım. Ancak bunların
bugünkü karakterleriyle veya işleyişleriyle "yaraya merhem
olamayacaklarına" inanıyorum. Bir başka sayfada sayın Musa Cangir ve
sayın Erkan Batır imzalı, 23. 11. 2005 tarihinde yazılmış bir yazı var.
Kimi siyasi tespitlerine katılmıyorum ama bu sayfadaki konumuzu
ilgilendiren kısımları hayli "ilginç".
- "İletişim ve karşılıklı enformasyon
akışındaki tıkanıklıklardan" bahsediyorlar mesela.
- "Kayseri Kafkas Derneği de dahil olmak üzere
pek çok derneğin öncelikle Kaf-Der ve sonrasında Federasyonlaşma
sürecinde, Federasyon ya da Kaf-Der genel kuruluna taşınan delege ya da
Yönetim Kurulu üyelerinin belirlenmesi/seçilmesi konularında bilgisi
yoktur" diyorlar.
- "Hatır ilişkileri çerçevesinde yürüyen bir
mekanizmadan..."dan ve "...aynı kadroların anti-demokratik
girişimleriyle derneklerden uzaklaşan yetkin/dinamik/demokrat kadroların
eksilmesi"nden bahsediyorlar.
- "...sorunun Kayseri Kafkas Derneği’ne
özgü..." olmadığını söylüyorlar. - "
Binlerce Adige-Abhaz'ın yaşadığı kentlerde
kurulu derneklerin '100'ün altındaki sayıyla 'lütfen' toplandıklarına",
bunun "kitle örgütü olamamamız ve demokrasi zaafından kaynaklandığı"na
vurgu yapıyorlar. - "Karar alma mekanizmalarımızın demokratikleşmesinin
fiilen imkansız olduğuna inanıyoruz" diyorlar. - "Kurumsal bakışın
yerleşik olmadığı..." cümlesiyle başlayan ve takip eden paragraflarda
daha bir çok şey söylüyorlar ve sonunda "Kaf-Fed'in yetkili kurullarının
hiç birinde yer almayacak"larını ilan ediyorlar.
Daha sonra ne yaptılar veya şimdi ne
yapıyorlar bilmiyorum ama bu yazıyı bir okuyun lütfen, hatta herkes
okusun. (Aslında kafamı kurcalayan o kadar çok şey var ki! Böyle bir
yazı yazılıyor, aslında eleştiriler çok ağır ama kimseden "çıt" yok.
Bunlar doğru mu yanlış mı? Bu yazıyı yazanlar da gerisini getirmiyor?
Niye? Sorunları çözdüler mi? Tabiri caiz'se, kulakları mı çekildi?)
Sonra sorayım size: Bu yanlışlıklar düzeldi mi ki "artık dernekler
yaraya merhem olabilirler" diyebileyim? Düzelmediyse bu kadar insanin
beceremediğini ben nasıl becereyim? Daha önce yaptığım bir yanlışı niye
bir daha yapayım? Yok eğer yeni yönetime bir şans verelim, bekleyelim
diyorsanız bekleyelim veya bekleyin! Ben bu sorunların yapısal olduğuna,
radikal önlemler alınmadıkça, yeni oluşumlara gidilmedikle
çözülemeyeceğine inanıyorum. En fazla yeni bir yönetim gelecek ama eski
yapının kendilerine sağlayacağı olanakları bu kez kendi düşüncelerini
hayata geçirmek için kullanacaklardır. Eskinin olanaklarından bu defa
kendileri yararlanmaya çalışacaklardır.
Ancak, siz aksi düşüncedeyseniz buna da saygım
var. Bu zaten şimdilik yazdığım/yazacağım son yazı. Hem kimi işlerim
nedeniyle bir süre burada yokum, hem de en son, hatta kendisini
telefonla arayıp kim olduğumu açıkladığım arkadaşın bir başka sayfada
dile getirilen, ayrım yapmaksızın, takma adla katılımın bir sonucu
olduğunu tekrar etmesi beni yaralıyor. Töhmet altında kalıyorum. Belki
Çerkes olarak değil ama insan olarak destek olabileceğim, yardım
edebileceğim onlarca halk, binlerce insan var. Hem onlar bana "Nüfus
Cüzdanımı"da sormuyorlar. Halkımı seviyorum, anavatanımı seviyorum ama
bir süredir düşünüyordum. Bu şartlar altında devam etmem mümkün değil.
Tekrar burada olduğumda ne yapacağıma döndükten sonra karar vereceğim.
Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyor, en samimi duygularla
kucaklıyorum.
Kalın sağlıcakla.
Tuncay
15.12.2005
Henüz yeni ivme kazanmıştı dönüş konusu.
Nereye gidiyorsunuz talebe? Rahatsız oluyorsanız kimliğinizi açıklayın.
Siz yoksanız da sayın Atçı sizi aratmaz.
Saygılar
Bülent Atçı
15.12.2005
Sayın Talebe, KAF-FED'in elbette
eleştirilebilecek yönleri vardır. Saygı duyarım. Tespit edilen
eksikliklerin giderilmesinde; ne kadar çaba ve katılımcı iseniz,
eleştirileriniz de o kadar samimi algılanır. Ancak bazıları gibi sadece
kenarda eleştirmek olmaz. Mevcut olanı daha faal duruma getirmek için
çalışmalıyız derim. Dönüş konusu için geçtiğimiz dönem çalışmaları
hakkında Şamil JANE'den ve Federasyon Merkezi'nden bilgi alabilirsiniz.
Sayın PSINE sizi tebrik ediyorum yazınızdan
dolayı.
Wuzınsheke
Talebe
15.12.2005
Selamlar,
Bu akşam treniyle yola çıkmam gerekiyor ama
birkaç saatim daha var. Gitmeden bir iki satır daha karalayayım dedim.
Sevgili Tuncay,
Bulunmaz Bursa kumaşı değilim, biliyorum. Bu
hareket benden önce de vardı, benden sonra da var olacak; bundan da
kuşkum yok. Evet her şey biraz daha netleşiyor, netleşecek de... Ama şu
kimliğime kafanızı takmanızı hala anlamış değilim. Veya siz dünyaya
yalnızca kendi bildiğiniz ilişkiler çerçevesinde bakıyorsunuz gibime
geliyor. Bulundukları yerler, girdikleri ilişkiler, sahip oldukları
sorumluluklar nedeniyle öyle rahatlıkla ortalıkta dolaşamayacak
insanların olduğunu bilin. Şartlar uygun olduğunda alnıma nüfus
cüzdanımı yapıştırıp köy köy, kasaba kasaba da dolaşırım merak etmeyin.
Elimi taşın altına koymama kaygım yok. Elim,
hatta tüm gövdem zaten yıllardır taşın altında... Benim konumumda olan
başka insanlar da var, daha da çıkacaktır. Yapmayın etmeyin, bırakın
kimlikleri düşüncelere bakın, onları tartışın. Hatta yalnız kendi
inanlarımızın söylediklerini değil! Zaten biz politik arenada daha çok
yeniyiz. Öyle uzun boylu bir deneyimimiz ve bunun ürünü literatürümüz
yok. Ama yine de tam umutlarımı yitirirken, Sayın Psıne'nin yazısı beni
kurtardı. İşte size imzalı bir yazı. Sayın Ergun Yıldız’dan. Her
satırını tartışın bu insanımızın yazdıklarının. Benim somut şeyler
söylemediğimden, kendimi tekrar ettiğimden vs. dem vuruluyordu. İşte
sayın Ergun Yıldız da aynı şeyleri söylüyor: "Dönüş Hareketinin bu kadar
çabuk ve bu kadar kolay durdurulabilmesinin pek çok nedeni vardır
elbette. Bunların başında: a- (...) merkezi bir disiplin ve bağlayıcı
karar alma mekanizmalarından yoksun olarak örgütlenen dönüş hareketinin,
aynı zamanda izlenecek yol ve yöntem konusunda tam bir hedef
gösterememiş olması gelmektedir. b- Dönüşün nasıl ve ne şekilde
olacağı...net bir şekilde ortaya konulmamıştır. c- (...) izlenecek yol
ve yöntem nasıl olmalıdır sorusunun...cevabı net bir şekilde
verilmemiştir. d- Dönüş Hareketi bizim dışımızda Rusya ve Türkiye'yi de
ilgilendirdiğine göre, bu ülkelerle hangi düzeylerde ilişki kurulacağı
ve ne tür taleplerle muhatap olunacağı henüz net olarak bilinmemektedir.
e- Dönüş Hareketinin...örgütlülüğü tam olarak oluşturulamamış, geçmişte
ortaya çıkan yapı da dağılmıştır. f- Hedefleri ve yöntemleri henüz
netleşmemiş bu hareketin ekonomik kaynakları da yaratılamamış ve her iki
tarafta da yönetim organizasyonu tam olarak oluşturulamamıştır.
...doğruluğu bu kadar kesin olan dönüş hareketinin, "nasıl" sorusunu
yeniden sorması gerekmektedir. Bu projenin hayata geçirilememe
nedenlerinin tespit edilmesi ve bu yönde çalışması gereken kadroların
toplanarak hedeflerin yeniden tarif edilmesi gerekmektedir. (...)".
Yazının tamamını, her satırını tekrar tekrar
okuyun. Günlerdir, dilim döndüğünce anlatmaya çalıştıklarım bunlar değil
mi? "Necdet Ağabey, yap çağrını: Yalnız dönüşçülere..." ile başladığım,
bu platformda ve her yerde tartışmaya açılması gerektiğini söylediğim
şeyler bunlar değil mi? Artık bunların da önemi yok... İşte size imzalı
bir yazı. Artık oraya buraya da kaçamazsınız. Günlerdir bende
sorguladığınız o samimiyeti, açıklığı şimdi siz gösterin ve tartışın...
Sevgili Bülent Atçı,
Samimiyetin ölçüsünün içerisine girmekten,
çalışmaktan geçtiğine inanmıyorum. Öyle olsaydı, kimsenin içerisine
girmediği, herhangi bir organında çalışmadığı hiçbir şey hakkında
konuşmaması gerekirdi. Bu mümkün mü? Buna sen bile uyabilir misin? Yani
sen sadece içerisinde çalıştığın kurumlar üzerine mi konuşma hakkını
görüyorsun kendinde? Sanmam!... Derneklerimizin ve Federasyonun, birçok
olumsuzluklarına karşın, ki bu olumsuzlukların bazılarının yapısal
olmaları ve çok zor değişebilecekleri bir yana, var olmaları gerektiğine
inanıyorum. Ama dönüş hareketinin, sayın Ergun Yıldız’ın da vurguladığı
gibi, "Merkezi bir disiplin ve bağlayıcı karar alma mekanizması”nın
olması gerektiğine inanıyorum. Bir demokratik kitle örgütü bile olamamış
derneklerimizle bu mümkün değildir. Bunu yapabilecek dernek de dernek
olmaz. Yapılması gereken her düzeyde olduğu gibi derneklerde de bu
sorunu gündeme getirmek, tartışma platformları yaratmak olmalı. Sonucun
olumlu olacağına inancım sonsuz...
Saygılarımla.
Bülent Atçı
16.12.2005
Sayın Talebe, içinde yaşadığımız topluma
illaki benzeşeceğiz bunun en bariz örneği örgütsel yapımızın da
demokratik kitle örgütü olamayışımızdan anlaşılabilir. Türkiye'nin 80
küsur yılda demokratikleşme surecine benzemiyor mu? Sayın Talebe,
yapısal değişiklikler inanmış insanların gayretleri ile mutlaka
olacaktır. Bahsettiğiniz deklarasyon da bunların bir başlangıçıdır.
Dönüşün durdurulduğunu nereden çıkartınız anlamış değilim. Aksine
dönüşün çok daha zor koşullarda dillendirildiği zamana bakarsanız umut
verici bir durum var. Şahsen ben dönüş konusunda hiç bir zaman
umutsuzluğa kapılmadım. Psıne, yakın tarihimizde yapılan dönüşün üzerine
analiz yapmış saptamaları gerçekleri yansıtıyor. Katılmamak mümkün değil
sizin yol haritası manifesto dediğiniz şeylerin kılavuzu olacak
niteliktedir. Kendilerini tebrik ediyorum.
Wuzınsheke.
Necdet Hatam
16.12.2005
Değerli arkadaşlar,
Dönüşe ilişkin konuşur yazarken Türkiyelilik
çemberini, sonra da kendi çemberinizi bir kırabilseniz; dönüş adına
günümüzün çok daha umut var olacağını göreceksiniz. Dönüş politikamızın
anavatanda nasıl karşılanacağını bilemediğimiz günlerden, dönüşün devlet
politikası olduğu günlere geldik. Değerlendirmeler Türkiye için gerçekçi
olabilir. Ancak sorunlarını tartıştığınız anavatanın, dönüş konusundaki
adımlarını görmezden gelmeniz çok şaşırtıcı. Hem de defalarca yazıldığı
halde... Dönüş yolunda yitirdiğimiz önder, bu yaz ki son görüşmemizde
hiç bir zaman olmadığından çok daha umutluydu…
Saygılar...
Tle-Ta-
20.12.2005
Herkese Merhaba,
İlgiyle izlediğim belki de tek sayfaydı burası
ama Talebe gittikten sonra sanki herkesin üzerine bir ölü toprağı
serpilmiş gibi... Aslında sayın Ergun Yıldız’ın yazısı konuyu çözüm
rotasına sokmuştu. Kimseden bir ses çıkmadı. Sayın Yıldız, sizin
yaklaşımınızla, sayın Hatam’ın yaklaşımları biraz farklı. Belki de
sadece ayrıntılarda, ama bence bazı farklar var. Size üç sorum olacak.
Yanıtlarsanız sevinirim:
1) Yazınızda "...Dönüş Hareketinin 'nasıl'
sorusunu yeniden sorması gerekmektedir" diyorsunuz, yanılmıyorsam. Peki
ben bu soruyu size yöneltsem, yanıtınız ne olurdu acaba?
2) "Merkezi bir disiplin ve bağlayıcı karar
alma mekanizmalarından yoksun olarak örgütlenen Dönüş Hareketi" derken,
bu mekanizmaların olması gerektiğini mi söylüyorsunuz? Eğer yanıtınız
'evet'se, ana hatlarıyla nasıl bir örgütlenme olmalıydı?
3) Dönüş Hareketi kadrolarının toparlanması
gerekir, demişsiniz. Bu kadrolar dağılmış durumda mı? Kimi bilinen
isimleri hala "orada, burada" görüyoruz, duyuyoruz. Bunlar arasında
belli bir örgütlülük yok mu? Artık farklı şeyler mi söylüyorlar? Bu
farklar nelerdir? Tekrar bir araya gelme çabası var mı?
Yanıtlarınız için şimdiden teşekkürler,
Saygılarımla.
Bülent Atçı
20.12.2005
Değerli katılımcılar,
Dönüş tarihinin en rahat hareket bulabileceği
zamanını yaşadığına inanıyorum. Dönüş, karşıt görüşlerinin en yumuşak
olduğu dönem olarak günümüzde karşıt görüşler bile dönüşe daha ılımlı
daha teşvik edici olmasa da engelleyicide olmaması nedeni ile
dönüşçülerden oluşan bir örgütlenme biçimine gerek yok gibime geliyor.
Yalnız dönüşçülerinde şöyle bir zafiyeti varmış gibime geliyor. Kopukluk
gibi birbirleri ile daha sıkı ilişkiler içerisinde olunulması gerekli
inancıdayım. Merkezi otorite ve bağlayıcı karar alma sorunu da bundan
kaynaklanıyor sanırım.
Wuzınsheke
Necdet Hatam
20.12.2005
Sayın Lh-Ta,
Evet sayın Yıldız ile olaya yaklaşımımızda
biraz farklılık olabilir. Sizden rica etsem yaklaşımlarımız ya da olayı
nasıl anladığımız, detaydaki farkları sizin anladığınız gibi yazabilir
misiniz? Çünkü, neyi ne kadar anlatabildiğimi gerçekten merak ediyorum.
Yardımlarınızla konuyu daha somutlaştırabileceğimizi umuyorum.
Saygıyla...
Lh-Ta
20.12.2005
Merhaba sayın Hatam,
Sorunuzu cevaplamak o kadar zor ki... Bu
sitedeki kimi yazılarınızı tekrar okudum. Aslında bu sorunuzu
cevaplamak, daha doğrusu daha net cevaplayabilmek için sayın Yıldız’ın
cevaplarını görmem gerekirdi ama yine de söyleyebileceğim bir iki şey
var. Yanlış anlaşılmama dileğiyle; daha doğrusu "yanlış anlaşılır miyim
acaba" kaygısına düşmeme umuduyla...
* Her şeyden önce "kendini ifade tarzı"
farklı. Sayın Yıldız’ın bu konuda -bu sayfada- bir tek yazısı var ama
anlaşılması daha kolay.
* Sizin "güya Dönüşçülere" yönelik
eleştirilerinizi tam olarak anlamak mümkün değil. Dönüşçü gibi
görünüyorlar, hatta kimilerinin yönetici olma konumları var ama bu
konuda pek de samimi değiller diyorsunuz mesela. Kimi ipuçları
veriyorsunuz ama arıyorum bulamıyorum. Ardından, "yeni yönetime bir şans
vermek gerekir" deyince (Federasyon) iş, daha da içinden çıkılmaz hale
geliyor. Dışarıdan bakınca sanki herkes dönüşçü ama pek samimi
olunmadığını da hissediyor insan. Yazılarınız bu netliği sağlamaya
yetmiyor. Halbuki sayın Yıldız çok net söylüyor: "Dönüş projesinin
hayata geçirilememe nedenlerinin tespit edilmesi ve... dağılmış
kadroların toparlanarak hedeflerin yeniden tarif edilmesi
gerekmektedir."
* Siz anavatandaki gelişmelere çok fazla vurgu
yapıyorsunuz. Dönüşün anavatanda bir devlet politikası olduğunu, bugün
her zamankinden daha umutlu olmamız gerektiğini söylüyorsunuz mesela.
Bunu böyle dile getirince "diaspora"nın sorunları ister istemez
silikleşiyor. Bu konuda yapılan eleştiriler anlamsızlaşıyor. Sayın
Yıldız daha açık dile getiriyor: "...her iki tarafta da yönetim
organizasyonu tam olarak oluşturulamamıştır." Bugün kısmi bir
dağınıklığın veya kopukluğun yaşanıyor olması, en azından dönüşün
istenilen düzeyde ve anavatandaki gelişmelere paralel gelişememesine
bakınca sanki sayın Yıldız’ın tespiti daha doğruya yakın gibime geliyor.
* Siz ‘dönüş’ün nasıl olması gerektiğine kendi
açınızdan bir cevap verebiliyorsunuz ama sayın Yıldız: "...Dönüşün nasıl
ve ne şekilde olacağı... net olarak ortaya konulamamıştır" ,
"...izlenecek yol ve yöntem konusunda tam bir hedef
gösterememiştir..."diyor. * Siz, " ...bana göre diaspora Abazalarının
sorunu o denli çözülmüştür ki, Abaza dernekleri bile artık zorunlu
değildir... ya da derneklerin tek görevi, birincil görevi irtibat bürosu
gibi çalışmak olmalıdır. Çünkü Abhazya Cumhuriyeti, diasporasının
Abhazya'ya dönüşünü devlet politikası olarak benimsemiştir..."
diyorsunuz ama sayın Yıldız: "...gerektiğinde o insanlara (dönenleri
kastediyor elbette) hesap sorabileceğini de gösterebilecek bir yapı
oluşturulmalıdır." diyor.
* Sizin yazılarınızı okuyunca gerek Rusya'ya
ve gerekse anavatana yönelik herhangi bir şey söylemeye korkuyor insan
inanın. Lütfen yanlış anlamayın beni ama bu konuyu o kadar
vurguluyorsunuz ki, insan kafasına takılan bir soruyu sormaktan bile
çekiniyor. Halbuki sayın Yıldız bu konuda biraz daha esnek gibi
görünüyor. "Rusya’nın bizim için ne olduğu, Türkiye'nin bizim için ne
olduğu; bu ülkelerle ilişkilerimizin nasıl, ne şekilde ve hangi düzeyde
hangi taleplerle olacağı, bölgede mevcut politik durum hakkında nasıl
bir duruş sergileneceği, bütün bu konular gelinen noktada yeniden ele
alınarak tartışılmalıdır." diyor mesela. O böyle deyince kafasında soru
işaretleri olan insanlar en azından tartışmak için daha bir
cesaretleniyor.
Ben tartışmanın gerekli olduğunu düşündüğüm
için, en azından hala kimi tereddütlerim olduğu için, bilmiyorum yalnız
ben miyim bu durumda olan, sayın Yıldız’ın yaklaşımı daha "sempatik"
geliyor bana. Sonra siz anavatanımızdaki insanlarımızın, büyüklerimizin
bizim davranışlarımıza, yaptıklarımıza yönelik kaygılarının
olabileceğini, bu nedenle yaptıklarımızda ve söylediklerimizde çok
dikkatli olmamız gerektiğini o kadar öne çıkarıyorsunuz ki, "ya anavatan
da biraz bizi anlasın, anlamaya çalışsın" diyesi geliyor insanın.
"Gelişmeleri izleyin ve açılan yolda yürüyün" şeklinde karikatürize
edilebilecek bu yaklaşım kimi tereddütleri aşmama/aşmamıza yetmiyor.
Sayın Yıldız, bizim o kadar da kötü niyetli
olmadığımız konusunda anavatandaki büyüklerimize de bir şeyler anlatmak
gerektiğini söylüyor. Kimi tereddütlerin karşılıklı aşılması
gerektiğini... Uzatmayayım, ilk anda görebildiklerimi böyle
özetleyebilirim ama aslında sayın Yıldız’ın cevabını beklemem gerekirdi
diye de düşünüyorum hala... Kimi ayrıntılar netleştikten sonra, bugün
yapmış olduğum karsılaştırmalarda hata yapma hakkımın saklı olması
dileğiyle...
Saygılarımla
Psıne (Ergün Yıldız)
20.12.2005
Sayın Lh-Ta,
Öncelikle belirtmek isterim ki, o mesajı
buraya koymamak için epeyi bir zaman direndim. O mesajı, içeriğinde
kısmen işaret edilen sorunların dönüş ile ilgili olan ya da öyle
olduğunu beyan eden insanlar arasında tartışılması ve bir durum
değerlendirmesi yapılması ümidi ile 2 yıla yakın zamadır oradan oraya
gönderiyorum. Yazı aynı yazı, sorunlar aynı sorunlar. Ne yazık ki kimse
cevap vermedi, tartışmak istemedi, tartışılmasına gerek görmedi.
*** Sayın Necdet Hatam ile aramızda büyük bir
yaklaşım farklılığı olduğunu düşünmüyorum açıkçası. Sayın Hatam diyor
ki: "Arkadaşlarımızın eleştirileri, yeni koşullara göre dönüş programı
yapmadıkları, yapanlara katkıda bulunmadıkları, dönüşü gündemden
düşürdükleri için hak ettiklerine inanıyorum." Ben de bundan farklı bir
şey yazmış değilim. Yeni koşullara göre değerlendirme yapalım, eski
şartlar artık geçerli değil diyoruz. Önceki hamle başarısız oldu
nedenlerini tartışalım diyoruz. Kendi koşullarımıza göre yeniden bir
organizasyon,yeniden bir planlama yapalım diyoruz. Bireysel çabalar
olmaktan çıkartıp öncü grubun tecrübelerinden de istifade ederek ortak,
organize bir hareket haline getirelim diyoruz. Eğer bunun aksi bir
yaklaşım varsa aynı düşünmüyoruz demektir, o zaman oturur farklı
yaklaşımlarımız üzerine tartışırız yenibaştan. Fakat hiçbir farklı
yaklaşım; dönüşün halkımızın diaspora da ve anayurtta varlığını devam
ettirmesi için atılması gereken zorunlu bir adım olduğu gerçeğini
değiştirmez.
*** Şu iki konuda artık tartışmanın bir manası
yok.
a) Kafkasya
bizimdir, halkımızın orada güçlü bir şekilde var olması, ayakta kalması
amacı bizim öncelikli sorumluluğumuzdur.
b) Anayurda
dönüşün gerçekleştirilmesi ise bu sorumluluğun gereğidir.
Bunlar cemiyetin geneli için geçerli
doğrulardır, asıl sıkıntı bu tespitin yapılmasından sonraki aşamaların
hayata geçirilememesinden kaynaklanmaktadır. Böyle bir sorumluluğunuz
olduğunu tespit etmişseniz, gereğini yerine getirmelisiniz. Yerine
getiremiyorsanız en azından bunun nedenlerini doğru şekilde
tanımlamalısınız. Bizler tam da bu noktadayız şu anda. Sayın Hatam ile
farklı gibi görünen yaklaşım buradan ortaya çıkıyor bana göre, o diyor
ki "bu sorumluluğun tespiti yıllar önce yapıldı, artık gereğini yapmak
zamanıdır" Ben ise, bu beklentinin gerçekleşmediğini, yani gereğinin
yapılamadığını görüyorum ve bunun nedenlerine dikkat çekmeye
çalışıyorum.
Eminim sayın Hatam'da bunu bir zaman kaybı ve
samimiyetsizlik olarak algılıyor genel manada. Sayın Hatam da harekete
geçilmesi gerektiğine dair beklentisini "Türkiyelilik çemberini kırmak"
biçiminde bir ifade ile işaret etti zaten. Haklıdır muhtemelen. Yıllar
geçiyor fakat dönüş konusunda net somut sonuçlar yok elimizde. Dönen,
orada bin bir fedakarlıkla tutunan insanlar diasporadan bir hareket
bekliyorlar, sabırsızlanıyor, belki de öfkeleniyorlar. Oysa bizler hala
meselenin kıyısından köşesinden dolanıp duruyor, bir türlü harekete
geçemiyoruz. İşte benim önceki mesajım bu durumun tespitinden,
nedenlerinin tahlilinden ibaretti. Bu sorunları yok saymakla, yok olmaz.
Gerçekler olduğu gibi kabul edilerek tartışılmak ve çözülmek istenir,
harekete geçilirse bir sonuca ulaşılır. Aksi halde aynı çember etrafında
sonu gelmeyen turlarımıza devam ederiz.
Gelelim sizin sorularınıza. Öncelikle şunu
belirtmek isterim ben bu konuda kişisel bir tespit yaptım, kimse adına
söz söylüyor değilim, cevaplarım da bu manada şahsi kanaatlerimdir
sadece.
1) Yazınızda
"...Dönüş Hareketinin 'nasıl' sorusunu yeniden sorması gerekmektedir"
diyorsunuz, yanılmıyorsam. Peki ben bu soruyu size yöneltsem, yanıtınız
ne olurdu acaba? Bu sorunuzun cevabı uzun uzun yer alıyor zaten mesajın
içerisinde. Aşağıdaki bölümleri tekrar okumanızı rica ediyorum.
En önemlisi ise diasporanın kendi
organizasyonu ile gönderdiği insanların arkasında durduğunu,
desteklediğini, sahip çıktığını ve gerektiğinde o insanlara hesap
sorabileceğini de gösterebilecek bir yapı oluşturulmalıdır. Dönüş
fikrine inanan ve savunan insanların, dönen insanların anayurt insanı
ile ilişkilerinde dikkat etmeleri gereken hususlar çok net şekilde
tespit edilerek, bu konulara gerekli hassasiyetin gösterilmesi
sağlanmalıdır. Dönüşün anayurtta siyasal bir hareket olarak
algılanmasına engel olunmalı, bu hareketin ana amacının parçalanmış
milletimizin diasporadaki kültürel varlığını anayurt ile birleştirme
çabası olarak anlatılmalıdır. Dönüşün sistem ile değil toplum ile
ilgilendiğini, anayurtta yaşayan insanların geleceği hakkında rota tayin
etmek gibi bir amacı olmadığını anlatmalı; asıl ilgi alanımızın
anayurdumuzun demografik, sosyal, ekonomik ve kültürel sorunlarına katkı
sağlamak olduğu konusunda insanlar ve yönetimler ikna edilmelidir.
Dönüşçülerin ana faaliyet alanlarından birisi
de politik ve dinsel argümanlardan bağımsız bir şekilde, yurt millet ve
gelecek bilincini yerleştirmek olmalıdır. Dönüşün bir başka önemli
misyonu ise anayurt kültürünün diasporaya, diaspora kültürünün anayurtta
ulaşmasını sağlayacak faaliyetler olmalı, her iki tarafta yaşayan
insanlar birbirinin yaşantısı hakkında doğru bilgilendirilmelidir.
(Besmele ile içki içiyorlar, din nedir bilmiyorlar, hepsi Ruslaşmışlar
vs. gibi oradan buraya pompalanan demoralize edici bilgiler
engellenmeli, aynı şekilde buradan oraya giden insanların da o toplumun
değer yargıları üzerine ahkam kesmemeleri gerektiği iyice
anlatılmalıdır.) Hem anayurtta hem diasporada bilgi akışına yönelik bir
yayın çıkartılmalı, bu iki parçanın birbiri hakkında en doğru ve en
sağlıklı bilgiye ulaşması sağlandığı gibi aynı zamanda ortak tarihsel
bilgilerle donanmaları için çaba sarfedilmelidir. Kafkasya gerçeği en
doğru şekilde insanlarımıza anlatılmalı, daha sonra büyük hayal
kırıklıkları yaşamak yerine, bu günden koşullar hakkında bilgilenmeleri
temin edilmelidir. Dönüşün bir yurt bilinci ve geleceğine sahip çıkma
hareketi olduğunu anlamaları sağlanmalıdır. Pek çok insanı hareketten
alıkoyan başarısız olma veya tutunamama durumunda geri dönmek zorunda
kalabilecekleri gerçeği en net şekilde ortaya konulmalı, bu konuda hiç
kimsenin hiç kimseyi yargılama hakkı olmadığı ve başarısız olunması
durumunda geri çekilmenin normal karşılanması gerektiği fikri toplumda
yerleştirilmelidir. Genel manası ile yukarıdaki niteliklere sahip bir
hareket "Nasıl" sorusunun cevabıdır.
2) "Merkezi
bir disiplin ve bağlayıcı karar alma mekanizmalarından yoksun olarak
örgütlenen Dönüş Hareketi" derken, kastettiğim şey şudur : Derneklerde
kendiliğinden bir araya gelen fakat hiçbir zaman dernek yönetimlerinden
gerekli desteği görmeyen,hatta sorun kaynağı olarak algılanan insanların
yönetimlere bağlı komiteler komisyonlar şeklinde örgütlenmeleri
desteklenmeleri sağlanmalıdır. Bunun bir üst kurumu olarak Federasyon ve
DÇB bünyesinde Rusya ve Türkiye cephelerinde dönüş hareketinin genel
sorunları ile ilgilenen bir dönüş komitesi olmalıdır. Sosyal ve hukuki
meseleleri takip edebilecek bir hukuk komitesi olmalıdır. Dönecek
insanları oradaki koşullar, amaç, hedef, topluma uyum konularında
bilgilendirecek bir eğitim ve propaganda komitesi olmalıdır. Bütün bu
ortak yapının desteğini arkasına alarak giden kişi orada yalnız
olmadığını hissetmeli, oraya gitmekle görevinin bitmediğinin bilincinde
olmalıdır. Bu yolla giden kişinin burada ve orada sorunlarına her türlü
yardımcı olunmalı fakat o kişi de arkasında duran ve kendisine cemiyet
adına destek sağlayanlara karşı bir sorumluluk taşımalıdır. Yani tamamen
başına buyruk hareket etmemeli,edememelidir. Bunlar tabii ilk adımda
yapılabilecek basit şeyler. Böylesi bir yapının gerekliliğinde
uzlaşılırsa nasıl olacağı ayrıca tartışılır zaten.
3) Dönüş
Hareketi kadrolarının toparlanması gerekir, demişsiniz. Bu kadrolar
dağılmış durumda mı? Kimi bilinen isimleri hala "orada, burada"
görüyoruz, duyuyoruz. Bunlar arasında belli bir örgütlülük yok mu? Artık
farklı şeyler mi söylüyorlar? Bu farklar nelerdir? Tekrar bir araya
gelme çabası var mı? Burada söylemek istediğim tam olarak şudur : Önceki
dönemde Kafkasya’ya yönelik bazı tespitler yanlış yapıldı, dolayısıyla
dönen insanların büyük kısmı başarısız oldu. Hedef doğrudur, çıkış
noktası doğrudur, fakat hareket başarısızdır. Ve başarısızlığa uğrayan
veya tespitlerinde hatalar olduğunu gören pek çok insan bu gün bir
kenara çekilmiş durumdadır. Bu mağlubiyet psikolojisi artık ortadan
kalkmalıdır bence. Herkes bu doğru olarak konulan hedefe ulaşılmasında
nasıl katkı sağlayabileceğini yeniden gözden geçirmelidir. Dönemeyebilir
insan, koşulları elvermeyebilir, dönmüş ama tutunamamış olabilir, taşa
mı tutacaksınız adamı? Fakat bu insanlar yenilmişlik psikolojisini alt
ederlerse yeniden harekete katılır dönebileceklere bir şekilde el
verir,destek olur,dönebileceklerin en fazla sayıya ulaşabilmesi için
çalışırlar. Bu konuda bir organizasyon oluşmasına bir güç oluşmasına
katkı sağlarlar.
Aslolan anayurduna karşı vefa duygusunu ve
samimiyetini yitirmemek değil midir?
Saygılarımla.
Lh-Ta
21.12.2005
Sayın Yıldız,
Yanıtınız için teşekkürler. Kimi sorularım
cevaplandı, kimi sorunları ise yanıtınızdan sonra daha iyi
anlayabiliyorum. Ancak yeni bazı sorular oluştu kafamda. Bunları yazıya
dökmeden önce yazınızı bir kez daha okumak istiyorum. Tekrar görüşmek
dileğiyle.
Saygılarımla
Not: Eğer bu
konuyu burada tartışmak sakıncalıdır diyorsanız, yazmak zorunda
olmadığınızı, bunu yanlış anlamayacağımı bilmenizi isterim.
Kaya Şenvar
21.12.2005
Sayın Ergün Yıldız'ın, Sayın Tlhepserk'o'nun,
Sayın Necdet Hatam'ın, yazılarını dikkatlice okudum ve anladığım
kadarıyla bende kimseyi eleştirmeden, dönüş konusunda küçük bir tahlil
yapmak istedim. Yıllarca dönüş konusunda; teori ve pratik için çok
şeyler söylendi, yapıldı, çalışıldı vs… Kimilerinde başarılı olundu,
kimilerinde de başarısız...
Dönüş için, sizlerinde yazdığı DÇB ve
KAF-FED'in çözüme yönelmesi ve bu konuda dönüş için Rusya ve Türkiye'den
kolaylıkların sağlanması çalışmaları, komisyonlar ve komitelerin
kurulması vs. Bunlar hepsi güzel ve maalesef şu anda teori olarak
gündemde… Bu teorinin pratiğe ve hemen günümüze uygulanması da zaman
alacağa benzer. Dolayısıyla dönüş hareketinin ivme ve hız kazanması
anlamında Federasyon ve DÇB'nin yapacaklarını ya da belki de
yapamayacaklarını beklemekten ziyade; dönmeyi düşünen samimi insanların
artık düşünmeyi bırakıp alt yapılarını nasıl oluşturacaklarını ve
pratiğe geçirmek için somut adımlarını atmaları gerekmektedir.
Nedir bu somut adımlar?
1) İdealist
ve kararlı olmak: Yönünüzü çevirip , döneceğiniz vatanınız için orada
geçim ve idame şartlarını net şekilde ortaya koymaktır. Mali anlamda
küçük de olsa bir birikiminiz yoksa, orada bir işle uğraşmak için yetkin
olduğunuz bir zanaat veya meslek vs. yoksa, ilk 1 yıl içerisinde hiçbir
şekilde iş yapamayacağınızı ve Rusça bilmeden de ekonomik anlamda iş
yapamayacağınızı bilmeli ve bunu kabullenerek gitmelisiniz.
2)
Evliyseniz, en başta eşiniz ve ailenizin sizin gibi düşünmesi şart.
Sadece düşünmek değil, inanması da lazım. Değilse orada yaşam size
hüsranlarla ve sıkıntılarla dolu olacaktır. Bununla birlikte ailenizin,
eşinizin, çocuklarınızın uyum sorunu ve dil sorunları nedeniyle bir sürü
sahneler yaşanacak ama bir süre sonra her şey rayına da oturacaktır.
Işte o süreyi atlatmak önemlidir.
3) Oturma
izni ve akabinde vatandaşlık hakkı için, bir hayli yol kat etmeniz
gerekecektir. Eskisi gibi oturma izni başvurusu dahil işlemler artık
kolay değil ve meşakkatlidir. Ancak bunu bir problem olarak görürseniz,
her şeye sorun penceresinden görmeye de başlarsınız. Dolayısıyla, orada
idame, uyum, oturma izni, dil öğrenimi (özellikle Rusça), komşuluk
ilişkileri (oralı insanlarla), iş kurma ve yürütme, mali konulardaki
yatırım ve gelecekteki ekonomik yön tayini, okuyan çocuklarınız varsa
onların gelecekte iş ve hayatını idamesi ile ilgili düşünceleriniz ve de
en son söyleyeceğim; oralı olmayı istemek düşünceniz çok önemlidir ve
idealinize yön verir ivme kazandırır. Mentalite farklılığı, yaşam
standardı, hayata hangi pencereden baktığınız, gelecekle ilgili var olma
derdinizin olması ve beklentileriniz bunların hepsini bir arada ve
samimi düşünen ve size el uzatan kişi ve kuruluşlarla irtibat kurmakta
fayda vardır. Değilse orada her şey için bir kulp takılabilir.
Size bir örnek vermek isterim; bu yıl KAF-FED
Maykop'a 3 öğrenci okumak üzere burs sağladı. Yani her yıl Kabardey
Balkar Cumhuriyeti ve Adigey Cumhuriyeti için; 10'ar kişilik kontenjan
KAF-FED’e veriliyor. Bu kontenjandan Maykop için 3 kişi Türkiye'den
talip çıktı. Bu 3 öğrenciden 2 kişisinin aileleriyle temas kurdum. Daha
doğrusu 1 tanesinin babası çok yakın arkadaşımdı ve bana bu konuda
danışınca haberim olmuştu. Diğeri de dolaylı tanıdığım çıktı. Tabi hemen
bu öğrenciler için bir şeyler yapmak gerektiğini düşündüm ve daha
önceden geçmiş yıllarda yaşanan polemikler ve sorunlar tekrar yaşanmasın
diye; kendi bildiğim ve pratikte yaşadığım kadarıyla bilgilerimi ve
önerilerimi bu çocuklara (gençlere) aktardım ve her şeyi açık açık
anlattım. Özellikle o samimi arkadaşımın oğluna kendisiyle birebir temas
kurduğum ve Ankara'da oturduğu için direkt görüşme ve anlatma imkanım
oldu. Bu delikanlıya söylediklerimi aynen aktarıyorum. Kesinlikle oraya
okumaya gitme mantığının sonucu ve okulu bitirme sonrası; "…ORALI OLMAK,
ORADA ÜRETMEK VE YAŞAMAK OLMALI…" dedim.. Orada vatanım diye her şey
senin istediğin gibi olmayacak ya da olmayabilir. Dolayısıyla yurtta
kalma, yemek problemleri, tanışma ve uyum, dil öğrenimi aşamasındaki
sıkıntılar gibi problemlerden direkt olarak bahsettim. Bir genç için
olağan üstü özgür ve güzel bir ortam. Dolayısıyla oradaki tüm
hareketlerinin takip edileceğini ve yorum yapılacağını, okuldaki
başarısından tutunda, yaşam biçimi ve ahlakı için sürekli kontrol
mekanizması olacağını anlatmaya çalıştım. En son babasının da eski ve
samimi bir dönüşçü olması sebebiyle, "…Orada yürekli ve iyi bir Adige
delikanlısı ol ve eskiden gidip de geri dönenlere orada kalmayı
başararak ve uyum sağlayarak örnek ol ve hatta bunu ispat et..." dedim.
Şimdi bu anlattığım örnekten ne demek istediğimi anladığınızı tahmin
ediyorum. Şimdilik bu kadar… Yönünüz, yüreğiniz, düşünceleriniz ve
samimi adımlarınız vatan için olsun…
Kalınız sağlıcakla…
Psıne (Ergün Yıldız)
22.12.2005
Sayın Lh-Ta,
Bir şeyleri aramızda tartışalım, fikrimizi
ortaya koyalım diyoruz; fakat öte yandan da mesele uzadıkça bu konuda
"ahkam kesen adam" durumuna düşmekten endişe ederim. Çünkü sizin
mesajınızda sözünü ettiğiniz "sokaktaki insan" benim. Yani dönüş fikrine
inanan, gelecekteki varlığımızın bu fikrin gerçekleşebilmesi ile direkt
ilişkili olduğunu düşünen, bu cemiyetin bir ferdi olarak söylüyorum
söylediklerimi. Her hangi bir kesiminin veya kurumun fikirlerini size
yansıtıyor ya da birileri adına söz sarf ediyor değilim, onlar adına
konuşmak da üstüme vazife değil. Sorduğunuz bu sorulara resmi manada
muhatapları isterlerse cevap verirler.
*** Ben, önceki mesajlarımda olduğu gibi yine
üzerine basa basa belirtmek isterim ki, söylediklerim sadece kendi şahsi
kanaatlerimdir.
*** Diyorsunuz ki: Sokaktaki insan nasıl
düşünüyor? Yönetim kademesindeki büyüklerimiz hangi kaygıları dile
getiriyorlar? Anavatanımızın, diasporadan dönebilecek insanlarımızdan
yana bir kaygısı var mı?
Yukarıdaki sorularınız konusunda şahsi
düşüncelerim olduğuna bir kez daha vurgu yaparak kanaatlerimi yazayım:
Bana göre sokaktaki insanlar, yani cemiyetimizin ezici çoğunluğu dönüş
konusuna olumlu bakıyorlar. En azından benim edindiğim izlenim bu yönde.
Fakat bu olumlama, sadece genel manada bir sempati ve destek biçiminde
yansıyor. Yani temelinde bir bilinç, bir kararlılık yok. Bu mesele hala
cemiyet tarafından geleceğimizi doğrudan ilgilendiren bir dava olarak
algılanamıyor. Hal böyle olunca, hareket geleceğe yönelik bir planlama
ve organizasyonu olan, uzun soluklu bir mücadele haline gelemiyor. En
küçük sorunda, en küçük karşı propagandada vazgeçilebilecek öylesine bir
ciddiyetsiz örgütlenme olarak kalıyor.
Yönetim kademesindeki büyüklerimizin
sıkıntılarını ve özel konuşmalarına yansıyan kaygılarını ben
bilemiyorum, bilsem bile kalkıp burada yazmam ayıp olur, zaten kimse de
gelip bana dert yanmış değil bu konuda. Ben yine bu cemiyetin bir bireyi
olarak gözlemlerimden edindiğim kanaati yazayım size: Cemiyetimiz
içerisinde bazı kesimlerin, bazı insanların davranışları bizi temsilen
toplum önüne çıkan insanlarımızı zor duruma düşürüyor, sıkıntıya sokuyor
zaman zaman. Bizler, her ne kadar şimdi olduğu gibi bilgisayarımızın
başında, dernekte, kahvede veya arkadaş grubumuzda çok rahat aklımıza
geleni ağzımıza geleni söylüyor olsak da bu meseleler resmi bir hüviyete
büründüğünde, bizim davranışlarımızın faturası adımıza temsil yetkisi
kullanan insanların önüne konuyor. O nedenle her birey bu konularda
sorumlu davranmak durumundadır şahsi fikrimce.
Anavatanın diasporadan dönenler için bir
kaygısı korkusu, bir endişesi olduğunu düşünmüyorum şahsen.
Karşınızdakiler Afrika’da bir kabile değil, en nihayetinde yüzde 90
üzerinde yüksek eğitimli nüfusa ve komünizmden gelen katı kurumsal
disipline sahip bir devlet. Her ne kadar bizim alıştığımıza benzemese de
bir düşünme, algılama hayatı yorumlama ve yaşama biçimleri var. Şimdi
kalkıp onların arasına gider, sonrada onları yargılamaya kalkarsak bu
normal midir sizce? Biz içerisine gittiğimiz topluma uyum sağlamak
yerine, o toplumu kendi inançlarımız yargılarımız yönünde dönüştürmeye
kalkarsak; üstelik bunu radikal tavırlarla yapmak istersek bu normal
midir? Üstelik bizim ısrarla dayattığımız inanç, itikat, politika -veya
her ne ise- bunu alıp bir başkaları kendi çıkarları için kullanıyorlarsa
ve biz, bize kucak açan o topluma bilerek veya bilmeyerek zarar verir
pozisyona gelmişsek bu normal midir?
İşte bu tür uyumsuzluklar ortaya çıkmadığı
sürece, onları yargılayıp; onlara nizam, intizam vermeye kalkışmadığımız
sürece, yaşam biçimlerini, sosyal yapılarını politik istikrarlarını
değiştirecek, tehdit edecek risk kaynakları haline gelmediğimiz sürece
anavatanın bizden rahatsız olacağını düşünmüyorum. Bizlerden rahatsız
olsalar dönüş yasalarını çıkartırlar mıydı ? Bizlerden rahatsız olsalar
dönün diye sürekli çağrıda bulunurlar mıydı ? Bizlerden rahatsız olsalar
orada yerleşenlere izin verirler miydi?
Rusya meselesi ile ilgili sorularınıza bir
cevap olacaksa o konuda şöyle düşünüyorum. Rusya, -Yeltsin döneminde-
bizim tarihsel bir sürgün yaşadığımızı ve büyük kayıplara uğradığımızı
yarım ağız ifade etti. Peki bizler tarihsel bir haksızlığa maruz kalmış,
acı bir sürgün yaşamış bir halkın bireyleri gibi mi davranıyoruz, o
günden bu güne bir bakın. Tarihsel bir sürgün yaşamış halkın ilk talebi
ne olur sizce ? Kendi topraklarında yeniden bir araya gelmek ve o
topraklara döktüğü canların anısına o topraklarda yok olmadığını
gösterecek güçlü, modern kendi ayakları üzerinde durabilen bir toplum
yaratmak değil midir görev? Peki biz ne yapıyoruz bu konuda? Dönüşü
gerçekleşebilir kılmak yerine, insanlarımızı birer, üçer, beşer, onar
oraya transfer etmek yerine; bunu da yapamıyorsak oradaki idarelerimizi
cemiyetlerimizi toplumsal yapımızı istikrarlı ve güçlü kılmaya çalışmak
yerine inançlarımızı, politikalarımızı transfer etmeye çalışıyoruz.
Rusya bizim dönüşümüzü kendisi için hayati bir
mesele gibi ele almaz, bizim üzüleceğimiz sorunlara bizden fazla üzülmez
de. O nedenle Rusya’nın gündemine sokacağımız bir meseleyi önce ciddi
şekilde kendi gündemimize almamız gerekir. Ilk dönüş hamlesinin
başarısız olmasının nedeni tek başına anavatan veya diasporadır
demeyelim. Bu başarısızlık; anavatanın güçsüz, diasporanın da örgütsüz
ve hazırlıksız olmasından kaynaklandı bence. Daha sonraları ise bu
nedenlerin başına samimiyetsizlik geldi oturdu. Anavatanda Dönüş Vakfı
var, burada da Dönüş Komisyonu var. Oradaki vakıf, buradaki komisyondan
(dolayısıyla federasyondan) güç alırsa bir iş yapabilir. Buradaki
komisyon da temsil ettiği insanlardan güç alırsa oradaki vakıfa güç
verebilir. Işte bu noktada mesele yine bireylere gelip dayanıyor. Eğer
cemiyetin bireyleri konuyu bir "yeniden millet olma", "anayurduna sahip
çıkma" meselesi gibi algılarlarsa bu kurumlara güç verirler, sorunu
sahiplenirler. (Gördüğünüz gibi tam bir kısır döngü içerisindeyiz.) Eğer
bireylerimiz toplumun çoğunluğunu oluşturan sayıda bu konuyu
sahiplenmiyor, hala bir bilinç ile sorunu ele alıp bir irade
gösteremiyorlarsa bunun nedenlerini er ya da geç birileri tartışılmak
üzere cemiyetin önüne getirecektir. Benim böylesi bir iddiam yok. Sadece
gözlem yapıyor gördüklerimi de yazıyorum.
Saygılarımla.
Lh-Ta
21.12.2005
Merhaba Sayın Yıldız,
Konuyu biraz daha açmak anlamında sormak
istediğim bir iki şey daha var. Anavatanımızın, Diasporadan dönebilecek
insanlarımızdan yana bir kaygısı var mı? ''Sokaktaki insan" nasıl
düşünüyor Yönetim kademesindeki büyüklerimiz hangi kaygıları dile
getiriyorlar? (Kimi geziler yapan insanlarımız dergilerde çıkan
yazılarında çok sıcak yaklaşımlar sergilendiğini söylüyorlar. Ama ben
kimi tartışmalard |