Konu hakkında yazan katılımcılarımız:  
(Alfabetik sıra ile)

A. Gökçümen, Adige, Adige Ayhan, Arda Ayberk, Aşşına, Beykul Duran, Blatse, Cerpecej, Cerpecej-Hajıyıgo, Çuvaldız, Derya Hazır, Duğuj Kenan, Duğuj Metin, Erkin Gürlen, Hamit Esen, Hun'e Ediz, İrfan Şahin, Jade Wumar, K. Dokuz, Kaberdey, Karaemilyano, M. Emin Yasar, Mehmet Kılınc, Merzeykxe Agur, Meshpev, Misafir, Necdet Hatam, Recep Par, Setenay Büyükyıldırım, Şamil Nartoğlu, Şhafit, Şimar, Taymi Mutlucan, Tokmak Sacit, Turkiweywey, Yemlıç, Yılmaz Kendirci, Zeki Beshnibe.

                     

CircassianCanada Notu: Aşağıda yayınlanan metinler Denetim Kurulu Üyelerimizce denetlenip yayına verilmiştir.



Mitat Şengün

Bu başlık iddialı gibi değerlendirilmesin. İçinde yaşadığımız dünya şartlarında xabzenin içi zamana dayanamamak boşalmış, işlevsiz kalmıştır. Çok kısa bir zamanda da tarihteki yerini alacaktır.

Zamanın, üretim şeklinin, sosyal hayatın değişmesiyle xabze denilen bir çok uygulama kökten geri dönüşümsüz olarak yok olmuştur. Bunları yenilemek ya da yeni bir forma sokmak da mümkün değildir.

''At öldü'' derler ya ona dair xabzede yok artı. Bu en basit örnek.

Ben burada xabzenin yitiklerini yazmayacağım. Herkes biliyor bunları. Dilin unutulması ile xabze mantığının uygulanmasını bırakın anlaşılamayacağı gerçeğini kabul edelim.

Xabze adına elimizde kalan, büyüklerin dayattığı bir takım uygulamalar ise pasif, sözü dinlenmeyen önemsenmeyen bir gençlik profiline götürür bizi.

Kaç genç bildiği xabzeyi uygulayabilir? Haçeş olmadan bildiğinizin anlamı ne? Düğünler zaten çoktan şehirli oldu da proje ile çare aranmıyor mu?

Kafkasya bunları aşalı çok olmuş çok. Sizin Türkiye'de xabze dediğinizin yarısının xabze olmadığını diğerlerinin de hükümsüz olduğunu görürsünüz. Mesela içinizde mutfakta yemek yemeyen var mı? Anlayana...

Bu kadar dış evlilik yapmışken, kimden isteyebilirsiniz xabzeyi. Kısaca xabze evrensel insanlık değerlerine kadar gerilemiş içeriği kalmamış bir hikayedir artık. Efendim falan bölge yaşıyor, bizim köy de değişti. Sorunların etkisi göreceli de olsa her bölgede aynı sonucu verecektir. Çok bilme göstergesi dışında anlamı olmayan xabze severliği bırakıp çağın gereklerini görelim. Yeteri kadar geri kaldık. Bu ortamda Çerkes gericiliğine de tavır koyalım.

Saygılar.


Derya Hazır
03.05.2007

Bizim diğer milletler gibi xabze için sadece örf-adet diye es geçme sansımızın bu günkü şartlar itibariyle mümkün olmadığı kanısındayım.

1) Millet: "Aynı topraklar üzerinde ortak ekonomik ve toplumsal çıkarlara sahip bireylerin aynı yönetsel birime aidiyet duygusuyla bağlanması."
2) Millet: "Dil, din, inanç, tarih ve kültür birliğine sahip topluluk."
3) Millet: "Bir topluluğun yaşam tarzı"

1.ve 2. tanımların bizi kapsadığını söylemek mümkün değil. Farklı coğrafyalarda farklı inançlar, sadece günlük konuşma seviyesinde bulunan bir dil ve kendi dilimizle yazılmayan yazılsa da pek çoğumuzun okuyamadığı, dahası tarih bilincinden yoksun ve hayata bağlanarak varolmaya inanmayan bir toplum eğer hala bir milletten bahsediyorsak bunu xabzeye borçlu değil miyiz? Xabze bizim toplumumuzun yaşam tarzı değil mi ? Xabzeyi ayak bağı olarak görmek toplumsal bir intihar olmaz mı? Hiç kuşku yok ki zaman değişimi zorunlu kıldığı gibi; geleceği de en iyi şekliyle biçimlendirecektir. İyi niyetinizden hiç kuşkum yok, ancak değerlerimiz konusunda biraz daha sağduyu lütfen.

Saygılarımla
.


Hamit Esen
03.05.2007

Bu aralar bir curcunadır gidiyor... Bizleri Çerkes olmaya zorlamayın ya da xabze artık ayak bağıdır falan... Birilerinin birileri bir şey olmaya zorladığı yok ya da bir şeyler sizin ayağınıza bağsa çıkartın atın. Niye böyle genellere taşıyorsunuz anlayabilmiş değilim... Varsa sizin gibi düşünen
-ki, olduğunu pek sanmıyorum- sizin gibi yazıp çizmiyor. O zaten teslim olmuştur baskın kültüre...

Kusura bakmayın ama sizin ''Xabze Ayak Bağıdır'' sözünüz benim değerlerime HAKARETTİR. Dolayısı ile bana hakarettir...

Siz gidin nasıl mutlu iseniz öyle yaşayın ama en azından XABZE ya da ÇERKESLİK adına sanalda dahi olsa bir şeyler yapmaya çalışan insanlar arasında yazıp çizmeyin...

Madem xabze size artık ayak bağı, gidin öyle ise başka forumlara size ayak bağı olmayan kültürle yaşayın...

Derseniz ki, ''burası demokratik bir ortam, istediğim gibi yazar-çizerim'' bir itirazım yok. Yazın-çizin ama değerlerime dolayısı ile bana HAKARET etmeden yazın-çizin.

Saygılarımla...


Beykul Duran
03.05.2007

Xabze bence ayak bağı değil. Tersine çok büyük bir ihtiyaçtır. Hele biz Adigelerin her gün biraz daha fazla ihtiyacı vardır. Hepimiz tek bir coğrafya içinde yaşamıyoruz. Dilimizi konuşamıyoruz. Bağımsız bir devlet değiliz. Göçte diasporada benliğimizden biraz kaldıysa şüphesiz yarı buçuk devam ettirebildiğimiz; xabzelerimizin sayesindedir.

Xabzeleriyle hiç ilgisini kesmeyen, ona çok önem veren, büyük milletlerde var. Örneğin Japonya, İngiltere gibi.

Xabze bizim modern olmamıza mani değildir. Bence xabze ayak bağıdır, cümlesi biz Adigelere göre değil.

Saygı ve sevgiler.


‘Çuvaldız Kime Batmalı’ Diyen Biri
06.05.2007

Xabze sanık değil, mağdurdur. Xabzeye bizler maalesef sadık kalamadık, şimdi tutup xabzeyi suçlamak kolay. İsmini unuttuğum bir Anadolu bilgesi şöyle bir laf etmiş ‘'bir toplum kültürünü, bilimini, sanatını ve diğer değerlerini korumazsa bu değerler o halkı terk eder ve bir daha asla gelmez’'. Xabze yüzyılların getirdiği bir birikimdir ve bizi doğrulara sevk eder. Zamanın şartlarıyla bazı rötuşlar yapılması gerekirse de temeli değişmemelidir.

Xabze bizim yol haritamızdır. Xabze olmasaydı, Kafkasya dışında bu kadar tutunamazdık. En fazla 50 yıl içinde biterdik. Geldiğimiz durumdan xabze sorumlu olamaz.

Bence çuvaldızı biraz kendimize batıralım, xabzeye değil.

Saygılarla


Setenay Büyükyıldırım
06.05.2007

Xabzeyi ayak bağı bulan birisi için, sanıyorum Adigelikte hiçbir şey ifade etmiyordur.

Size ayak bağı gibi geliyor olabilir (bu da Adige'yim diyen biri için ilginç) fakat lütfen genelleme yapmayınız. Bizi biz yapan kültürümüzdür diğer toplumlardan Adigeleri farklı kılan da yine xabzedir. Siz ne düşünürseniz düşünün, bu böyledir. Asla ayak bağı değildir ki, olacağını da hiç zannetmiyorum ama tabi ki istisnalar her zaman vardır değil mi?


Şamil Nartoğlu
06.05.2007

Sayın Mitatbey,

Size hiç katılmıyorum, xabze bin yılların içinden süzülerek bugüne kadar gelebilmişse her şeye (sizin gibilere) rağmen bundan sonra da devam edecektir. Bize nerede, nasıl davranacağımız konusunda yol göstermeye devam edecektir.

Xabzeyi kendi menfaatlerine kullanan insanlar tabi ki tiksinti verici ama xabze özünde çok doğru bir yoldur. Ayrıca xabzenin içi de boş değildir. Atlarla ilgili xabzenin ortadan kalktığına da inanmıyorum. Köye bir atla girilirken atın önünde normal bir yürüyüşle gelmek, köyde savaş hariç at koşturulmaması xabzesine şimdi köy içinde motorlu araçların yavaş süratte seyretmesini örnek gösterebiliriz. Örnekleri çoğaltabiliriz de.

Özetle; ben xabzemi seviyorum ve olmazsa olmaz diyorum. Xabzenin olmadığı yerde ben yokum. Siz xabzeden çıkabilirsiniz. Benim için de diğer yabancılardan farkınız kalmaz. Yabancıların xabzesini 3 aşağı 5 yukarı bildiğim için ona uygun davranırım ama size nasıl davranırım onu bilemiyorum. Xabzeyi hor gören bir insana nasıl davranılır ki? Yani varlık sebebimize saldıran bir insana.

Her türlü provokasyon ve yıkıcılığına rağmen yine de wopsow.


Mithat Şengün
07.05.2007

Sayın Katılımcılar,

Sorunu görmezlikten gelerek ya da istediğiniz şekilde yorumlayarak bir yere varamazsınız. Son 24 saatinizde xabzenize ait ne vardı ki konuşuyorsunuz.

Sizlere başarılar havanda su dövmede.


Adige Ayhan
08.05.2007

Sayın Şengün,

Bin yıllardır bizlere yol gösteren xabzemizin, ayak bağımız olduğunu düşündüğünüze göre safınızı belirlemiş ve kendiniz için yeni bir kültür belirlemişsiniz. Xabzeden daha güzel benim bilmediğim bir kültürü seçmişsiniz.

Bence artık benimsemediğiniz, ayak bağı olan xabzeyi (!) arkanızda bırakarak yeni katıldığınız kültürün geliştirilmesi için nasıl büyük çalışmalar yapacağınıza kafanızı yorun. Hatta arkanıza bile bakmayın biz bize kalan, olmayan xabzemizle mutluyuz.

Siz ve sizin gibiler gölge etmeyin yeterli.


Karaemilyano
08.05.2007

Sayın Mitat Şengün

Yazınızı okuduğum dakikalarda misafiri geldi habersiz. Çok önemli işlerimde vardı ama işi erteledim xabzemiz gereği. Adige için xabzesiz geçen saat yoktur. Aslında farkında olmayabilirsiniz. Öğrencilik yıllarımda davranışlarını gözlediğim arkadaşlardan ''sen Çerkes misin'' sorusunu sorduklarım yüzde doksan Çerkes çıktı tesadüf mü dersiniz? Xabzenin özü önemlidir.  O da iyi güzel doğru olandır. Saygı sevgi gerektirir. Zamana göre gelişmesi değişmesi de doğaldır.

Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir.

Saygılar, sevgiler.


K. Dokuz
08.05.2007

Sayın Şengün

Xabzenin tam anlamıyla yok olduğunu söylemek fazla abartılı oldu. Xabze ile yaşamak, yaşatmak bizlerin görevi olduğu kanısındayım. Yok öyle düşünmüyorum, diyorsanız çağın gerektiği gibi yaşamak istiyorum, diyorsanız birkaç örnek vermeniz gerekirdi.

Nasıl oluyor bu çağın gerektirdiği yaşama şekli benim gördüğüm çağın şu an ki yaşam tarzının kapitalin kanımızın son zerreciğine kadar işlemiş para hırsı, kepazelik, hırsızlık, kapkaççılık, daha sayamadığım onlarca olumsuzluk xabze öğretilerinde veya yaşam tarzında bu saydığım olumsuzlukların bir zerresini göremezsin. Saygı ve sevgiden korkmayalım diyorum.

Birde bu Çerkes gericiliğini açarsanız sevinirim. Ne demek istediğinizi pek anlayamadım doğrusu.

Sevgi ve saygılarımla. Hoşçakal.


Şamil Nartoğlu
08.05.2007

Sayın Mitat bey,

Size çok hak verdim. Sizin gibi vizyonsuz ve geleceği bile olmayan birine günümüzde xabze nasıl uygulanır anlatarak havanda su dövemeye hiç niyetim yok. Ne yazarsanız yazın, sizin seviyenize inmeyeceğim. Kara mizah yazınıza da bundan böyle cevap vermeyeceğim. Kendini nasıl görmek istiyorsan öyle kal.


Taymi Mutlucan
08.05.2007

Sayın Şengün,

Kendi kültürümüz olan xabzeyi yaşamımızda insanlara saygılı ve küçüklerimize sevgili olmayı gerektiren bir araç gibi düşünebiliriz. Büyüklerimizden öğrendiğimiz bu yaşama aracı bizi pek çok ulustan üstün tutmuştur. Xabze bir görenek olduğundan dolayı 'artık' diye bir kelime göreneği yalanlıyor. Çünkü biz atalarımızdan ne gördüysek o göreneği devam ettiriyoruz. Sizin deyiminizle aslında 'Artık xabze ayak bağıdır' yerine 'Biz xabzeyi koruyamadık ve artık yeni nesle ayak bağı olarak geliyor' demek daha uygun olur. (Eğer bunu düşünüyorsanız ki öyle.)

Biz xabze geleneğini yeni nesle aktaramadıysak, bu düşünce xabzenin ayak bağı olduğunu göstermez.

SAYGILARIMLA. (Xabzeyi dikkate alan Çerkes tarafından yazılmıştır...)


Meshpev
09.05.2007

Bugün mail grubuna düşen bir yazı, olay hayali olabilir ama birçok gerçeğe ışık tutuyor.

DEĞİŞİM Mİ?

Anne - Çok mutluyum! İlk çocuğumuz dünyaya geliyor. Adını ne koysak acaba? Son derece önemli çocuğun adı. Anlamlı olmalı, kültürümüzü yansıtmalı. Bizden olmalı, rengimizi, kokumuzu, dokumuzu taşımalı mutlaka bu isim.
Baba - Katılıyorum size hanım. İsmin anlamı yansıyor kişinin karakterine. Herkes adından bilmeli insanların hangi topuma, hangi kültüre ait olduğunu. Ne o yabancı, garip, tuhaf isimler! İğreniyorum benliğini hiçe sayıp evladına yabancı isimler takan anne babalardan. Yozlaşmanın ta kendisi değil mi bu? Her şeyden önce Adige kültürünü öğretmeliyiz çocuğumuza; diliyle, yaşantısıyla, her yönüyle. Evde hep ana dilimizi kullanmalıyız. Böyle büyümeli çocuk.
Anne - O halde NART olsun oğlumuzun adı. Nartlar gibi yaşasın benliğini, kimliğini, kişiliğini.
Baba - Çok güzel, Nart olsun tabii, yakışır sevgili yavrumuza. Yakışır soylu ailemize, geniş sülalemize.
Baba - Bu ikinci çocuğumuz. Çok heyecanlandım yine! Ne koysak adını? Anne - Bilmem ki, şey... Yoksa KAYA mı olsa?
Baba - Olur hanım, neden olmasın! Komşuların oğlu KAYA gibi o da yüksek puanla büyük okullar okusun, meslek sahibi olsun, çok para kazansın!
Anne - O halde KAYA olsun. En güzel üniversiteyi bitirsin benim aslan oğlum. Layık olsun ailesine. Biz zengin olamadık. Bari o yaşasın gönlünce. Olsun en güzelinden arabası, evi, yatı katı...
Baba - Hem öyle sivrilmesin kültürdür, kimliktir diye. Ne o küçük yaşta düğün dernek davası? Okulunu, mesleğini düşünsün önce! Benim oğlum mutlaka bilmeli iki yabancı dil. Çerkesce sonraki iş. Bu Adigelik dikkati dağıtmamalı erkenden! Hem genç yaşta tanışmasın düğünlerle, kızlı erkekli toplantılarla. Toparlayamaz kendini, başarısız olur okul hayatı. Anne - Derneklere, düğünler, toplantılar? Zarardır bunlar, gelişmekte olan çocuklara zarar. Marjinal olmamalı bizim çocuk. Okusun, meslek sahibi olsun, evlensin, mutlu olsun! Sonra düşünülebilir bu ayrıntılar ama o yaşa kadar asla!
Anne - Üçüncü çocuğumuz kız oldu, adı, KAROLINA.
Baba - İsim dediğin biraz da Batı toplumlarını çağrıştırmalı. Doğulu olduğu hissedilmemeli. Kızımız öğrenimini ne yapıp edip Avrupalarda, Amerikalarda yapmalı. Ne bu yaşadığımız toplumlardan çektiğimiz bizim. Dünya vatandaşı olmalı. Neymiş Allah aşkına Türklük, Çerkeslik?
Anne - Katılıyorum size. Geniş açıdan bakmalıyız artık olaylara. Dünya küçüldü bak! Kültürler karıştı birbirine. Ayrıntıları düşünmeye vakit mi var? Ben evladım için her fedakârlığa razıyım.
....

Karolina - Ben Karolina. Büyük bir işletmede üst düzey yöneticiyim. Bildiğim kadarıyla annem, babam Çerkes'miş! Üç kardeşmişiz. Sadece adlarını biliyorum, hayattalar mı bilemiyorum. İki çocuğumuz var, Justinya ve Peter. Eşim bir İngiliz. Samimi bir Katolik. Sımsıkı bağlı kültürüne. Biliyor yedi göbek atasını. Her birinin, albümünde özel yeri var. Üç dil biliyorum. Çocuklarım da çok güzel konuşuyor iki dili. Seviyorlar kiliseye gitmeyi, seviyorlar Noel'i ve diğer bayramları. Benim ise, içimde sebebini anlayamadığım bir burukluk var. Sık sık soruyorum kendime Yoksa ait olmadığım bir kültürün içinde miyim? Yaşlandım evet, farkındayım, fakat geriye dönüp baktığımda, çocukluğumda yaşadığım, şimdilerde hayal meyal hatırladığım her şey, tarifsiz haz veriyor bana. Büyük ağabeyimin ismini duymak nedenini bilmediğim bir mutluluğa çekiyor beni. Ya o yıllarda duyduğum, şimdi hatırlamaya çalıştıkça yüreğimi titreten, benliğimi saran o düğün müziği... Evet, galiba ben yabancı bir kültürle beslendim. Doyurmadı bu kültür beni, açlık hissediyorum, acı çekiyorum. Kaybolmuş, yok olmuş biri gibiyim! Yalnız kalabalıklarda boğuldum! Kendimi arıyorum! Ben kimim? Hani kimliğim? Nerde kültürüm? Nasıl olmalı inancım? Nedir bu içimdeki dayanılmaz acı, artıp giden sancı? Bir ana dilim mi olmalıydı benim? Neden eşim gibi mazime ait bilgi ve birikimim yok? Neden, anne ve babamın dışında, "Bu büyük annem, bu dedem!" diyebileceğim bir fotoğrafım yok? Kim yardım edecek bana? Kim tanıştıracak beni gerçek kimliğimle? Kimler sorumlu benim bu hale gelişimden? Mutlu olamıyorum, bir şeyler arıyorum, bulamıyorum! Yaşamın anlamı kalmadı! Karmakarışık kafam! Yardım edin bana ne olur! Ne olur yardım edin!


Taymi Mutlucan
09.05.2007

Evet yoruma bile gerek yok...İnsanların benliğini bilmemesi çok kötü. Evet Mithat bey, bizde mi o yolda ilerliyoruz acaba? Yoksa şimdilik mi ayak bağı olup da dolanıyor?


Kaberdey
09.05.2007

Yazılanlara bakılırsa Mithat Şengün 9 köyden kovulacak gibi, bana göre de arzu ettiğim bir durum olmazsa da Mithat Şengün'ün yazdıkları diğer katılımcıların yazdıklarından daha samimi geldi... Herkes kendisiyle bir yüzleşsin, ne dersiniz gerçeklerden kaçıyoruz gibi geliyor bana!


Cerpecej-Hajıyıgo
09.05.2007

Merhabalar,

Konu hakkında yazılanları çizilenleri okudum ve kendimce yorumluyorum. Bunlar benim şahsi fikirlerim olarak yazıya dökülecek diyeceğim ama maalesef yetiştirilme tarzım ve kendimi yetiştirme tarzım bulunduğum ortamlar gen yaşıma rağmen eski kafalı diye adlandırılan insanlardanım. Hatta o kadar abartıyorum ki, bu durumumu geçmişteki adet ve gelenekleri günümüzde yaşayamayacağımızı bildiğim halde şansımı olaylar ve insanlar karşısında zorluyorum.

Elimden geldiği kadar, bilinçli-bilinçsiz tüm engellemelere rağmen... Artık xabze ayak bağıdır başlığıyla cümleler kuran Mithat bey, aslında art niyetli değildir bana göre ama çok fazla gerçekçi yaklaşıyor. Belki de yazdığı bazı cümleleri içinden gelerek bile yazmamıştır.

Diğer yazıları okudum ve hemen Mithat bey kılıflara sokulmaya başlanmış, hayırlısı olsun ne diyelim!

Eeeee sonuç nedir? Kim daha fazla xabzeci? Kim daha fazla Çerkesliği yaşıyor? Nedir yani durum? Ne kazandık bu söylemlerden?

Biz zaten bunların hepsini biliyoruz, bu hayatta her şeyin olabilirliğini de biliyoruz insanlar için. Eee bizde insanız. Ne olacak o zaman? Volehi kafam karıştı yine!

Yok yok ben uzatmıyorum daha fazla...

- Xabze uygun olan davranıştır.
- Xabze bilmeyenin bildiği de yoktur.
- Nasıl söylersen öyle cevap alırsın.

Uzatmayım diyorum ya bakmayın yine uzatırım ben; ben bu davranışların asimilasyonundan dolayı sıkıntı çeken bir gencim yaşım 29'dur. (Genç sayılırım deği mi?)

Her neyselerle devam edeyim cümlelerime: Her neyse kim nasıl yaşar bilmem ama ben vicdanen Çerkes gibi yaşmayı kendime yakıştırıyorum ve böylece huzur buluyorum. Bugün insanlarımızın ilişkilerinden dolayı (ilişkinin adı önemli değil, dost, arkadaş, akraba, aşk, iş vs.) ASLINDA bir çoğumuz (kendimi de katıyorum ukalalık yapmayım) İŞİMİZE GELDİĞİ ZAMAN ÇERKESLİK YAPIYORUZ, işimize geldiği zaman XABZE diyoruz ve bu işe gelmelerde genellikle bulunduğumuz ortama ve çevremizdeki insanlara göre değişiyor! İstisnalar kaideyi hala bozmuyor.

Soruyorum haddim olmayarak, affınıza sığınarak; HANGİMİZ XABZEyi tam olarak uyguluyoruz, ÇERKESLİĞİ yaşıyoruz. Büyüklerimize gösteriyor, küçüklerimize öğretiyoruz!

TAM OLARAK diyorum ama tam olmayacağını hepimiz biliyoruz! Bu açıdan Mithat bey biraz haklı mıdır ki? Ama olay şu mudur; xabze şöyledir, Çerkeslik böyledir, zaten kitaplarda da yazar, zaten büyükler anlatır!

Eeee yine çözüm nedir? Sonuç nedir? Demek ki, bizim konuşmak yazmak gibi bir sorunumuz yok! BİZİM EN BÜYÜK sorunumuz İŞLEVSELLİK! İcraat yok bizde sanırım! Sen küçüğüne göstermezsen, büyüğünden öğrenmezsen! Çevrendeki davranışlara iyi veya kötü tepkisiz kalırsan! Çerkesliği bilsen ne olur xabzeyi yazsan çizsen uyguluyorum desen ne olur! Ben görmedikten sonra senden öğrenmedikten sonra! Senin mevki ve konumun benim Çerkesliğime hiç bir yarar getirmez. Ha senin mevki ve konumun benim ekmeğime suyuma katkıda bulunur (Gerçi senin bana bu konuda katkıda bulunduğunda meçhul).

Bu arada ''SEN'' kimdir acaba? Evet sensin o kendini çok iyi biliyorsun, beni hiç bir zaman kandıramadın kandıramayacaksın da! Ve SEN senin gibileri arttırmaya çalıştığın kadar benlere yardım etseydin, biz şu anda xabzeyi Çerkesliği asimilasyonu bu kadar konuşmayacaktık!

Harbiden SEN KİMSİN ya? Safını belli eder misin? Ne olduğunu bilelim ki sana o derece yaklaşalım. Bir gün öylesin bir gün böylesin! Ben buyum de saygı duyalım kabul etmemekte ama yanar dönersen ancak yanar döner olursun senin ışığının bana faydası olmaz! SEN, SEN OL bize katıl ama samimiyetini gözlerinde göreyim. Tek başınayken bile xabze uygulamalarını inanayım!

Ooo konu dağılmış... Yine her neyse hayırlısı olsun...

Nemrut ateşini yakmış Hz. İbrahim'in içine atacak ve bir karınca su taşıyor ateşe, çok küçük bir karınca! Ve ateşe odun taşıyan katır soruyor nereye götürüyorsun o suyu diyerekten karıncaya, karınca Hz.İbrahimin ateşine götürüyorum demiş! Katır kahkaha ile gülmüş ve demiş ki sen küçücük bedenin o suyu taşıyorsun ne hiç mi hiç faydası olmaz o suyun ateş söndürmek namına, KARINCA cevap vermiş evet biliyorum fayda etmeyecek götürdüğüm su ateşe AMA BEN YİNE DE SAFIMI BELLİ EDEYİM. (Hangi tarafta olduğumu göstereyim anlamında.) Siz ne taraftasınız? Samimi misiniz? Bilelim ki saygı duyalım bilelim ki örnek alalım peşinizden koşalım! Ortada duranların bence kendisine saygısı da yoktur. (Ortada durmaktan kastım yanar döner olanlardan bahsediyorum.)

YOLUNUZ AÇIK OLSUN


Tokmak Sacit
09.05.2007

LÜTFEN xabzeyi bilmeden eleştirmeye kalkmayın. Dünyada ''insan hakları'' dedikleri XABZEyi bir masa kabul edersek onun bir köşesi olur.

Ancak bizim insanımız bilmediği şeyi eleştirmeyi çok sever.

Selamlar.


Adige
09.05.2007

Değer verilmediği apaçık belli...BU KONUYA KARŞI ÇIKMAYANLAR KESİNLİKLE ÇERKESLİĞİ TOPRAĞA GÖMMÜŞLER...

Benliğinizi kaybetmeyin... HİÇ YAKIŞTIRAMADIM BU DAVRANIŞI... Çerkeslik bu kadar basit değil, lütfen yazılarınıza dikkat ediniz...

Benliğinizi ne çabuk unuttunuz...


Jade Wumar
09.05.2007

Sorunun xabzede değil asimilasyonun bizi getirdiği boyutta olduğunu düşünüyorum.

"Hadrıxi xabze şi'" saygılar...


Karaemilyano
09.05.2007

Hani Doğu Batı farkı vardır. Bilimci rasyonel Batı, mistik derinsel Doğu.

Birde Kuzey Güney var sanırım. Törelerine bağlı soğuk Kuzey, piyasacı yaygaracı Güney.

Kuzey'den biraz Güney'e inmek değiştirmiş bazılarını diye düşünüyorum. Sosyolog değilim tamamen yanılıyor olabilirim. Xabzesi çözüleni bu bağlamda düşünüyorum. Soğuğunda özgür olabildiğini çok iyi biliyorum.

Saygılar, sevgiler.


Hun'e Ediz
10.05.2007

Aslında çok güzel bir şekilde tartışılabilecek bir konu. Belki Mithat bey konuya ilgi olsun diye bu şekilde yazmış olabilir ama yinede xabze hakkında bu şekilde bir yorum bence hoş değil. Tam olarak xabzenin ne olduğu bilinmiyor, örf adetlerle xabzenin aynı olduğu düşünülüyor.

Bence xabzeye uymak toplumumuzca ayıp sayılan durumları yapmamak ahlaklı davranmak anlamına gelmektedir en basit şekliyle. Gelenek göreneklerimizle xabzemizi ayrı tutmalıyız. Geleneklerimizi modern hayata uyacak şekilde düzenleyebiliriz ama ahlaki yapımızı değiştiremeyiz. Bu bizim yok olmamız demektir.

Xabze konusunda detaylı bilgisi olan bir vatandaşımızın CC sitesinde bizlerle paylaşmasını talep ediyorum. En azından konuya yaklaşım kişileşmeden özüyle tartışılır ve eksiklerimiz var ise öğrenmiş oluruz.

Saygılarımla


Blatse
10.05.2007

Bu konu başlığı son dönemlerde kanımca durgunlaşan form trafiğini patlatmak için açıldı. Kim neyi eleştiriyor? Aranızda xabzeyi bilen var mı da, tutup burayı işgal ediyorsunuz? Daha önce bas bas bağırıyordunuz ben xabzeyi bilmem ama vs.vs. diye. Yetkisiz ağızlar mı tartışacak bu konuyu? Tercih yapacaksınız bu kadar basit. Zor oyunu bozar katılımcılar.

Çerkeslik yer yiğidin harcı değildir.


Cerpecej
10.05.2007

Selamlar;

Evet Sayın Blatse, haklısınız belki de. Ancak, kullandığınız cümlelerinde sizinde bu tartışmaya yeni boyut kazandıracağı da kesin? Belki de xabzeyi kimse bilmiyor? O zaman buradakilerde bende dahil sizde dahil olmayan bir şeyi tartışıyoruz yada tartıştığımızı sanıyoruz? Belki de fikir beyan ediyoruz? Yetkiliden bahsetmişsiniz? Pardon bizlerin yetkilileri kimlerdir ve bu yetki neye göre onlara verilmiştir diyerek bende sert cümleler kursam neler olur acaba?

Biz tek baştan yönetilen bir toplum değiliz; ki, toplum olduğumuzda muallakta... Bu arada siz xabze hakkında neler biliyorsunuz ya da bildiğiniz şeyler gerçekten xabze ile bire bir örtüşüyor mu?

Hoş görün ben öğrenciyim daha, kaba deyimle talebeyim amacım burada öğretici olmak değil bana düşmez ama öğreneceğim bir şeylerde varsa noktasına, virgülüne kadarda takip ederim öğrenmeye çalışırım. Ve yine hoş görün ki bence biraz sert cümleler kurmuşsunuz ya da bana öyle geliyor!

Xabze dediğimiz şey a'dan z'ye tanımı yapılacak bir şey mi? Yoksa yazımda da bir cümleyle belirttiğim gibi "XABZE UYGUN OLAN DAVRANIŞTIR" mı? Eğer ki öyleyse bu uygunluk kişiye göre uygunluk mu? Çerkeslere göre uygunluk mu? Yoksa ortama göre uygunluk mu?

Hadi farz edelim bu soruların cevabı EVET. O zaman bizim davranışlarımızın çeşitlilik göstermesi de bir xabzedir tartışmaya da gerek yok, herkes kendi bildiğini okusun herkes doğrudur demekte yanlış bir sonuç olmaz mı?

Benim kafam yine karıştı! XABZE nedir?

O zaman şöyle yapalım? BURADAKİ KATILIMCILARA YENİ BİR BAŞLIKLA fikir beyan etmelerini isteyelim, herkes xabze diye nitelendirdiği 3-4 cümleyi bu başlık altında toplasın ve herkes okusun bakalım neler xabze imiş neler değilmiş? Ama biz yine uzlaşamayız, çünkü biz doğruları bile eleştirecek durumlara gelmişiz bu asimilasyonla bu yaşantıyla?

Ha unutmadan okuduğum yazılarda şöyle bir cümle geçti, belki de yanlış okudum? Adet ve geleneklerle xabze yi bir tutmayalım ayıralım gibi bir cümleydi?

YA BENİM KAFAM YİNE KARIŞTI?

Nasıl yani?


Kaberdey
10.05.2007

Sayın Hajıyıgo,

Xabze anlatılmaz demiyorum ama "xabze yaşanır" anlatmayla ne kadar anlar, ne kadar uygularsın ki? "Bir Çerkes gelinin su isteyen büyüğüne suyunu verdikten sonra arkasını misafire dönmeden geri geri giderek suyunun içip bitirinceye kadar ayakta bekleyip bardağını alıp yine geri geri giderek odadan çıkması"nı bunu görmeyen birine, yaşamayan birine ne kadar anlatabilirsin/kadar anlar ki! Bu xabzemizin en basit bir örneği.

Di xabze daxehar, Di xabze daxehar...Yok oldu demeye dilim varmıyor, yok oluyor!


Merzeykxe Agur
10.05.2007

Günümüzde Adigabze işlevini gençler arasında yitirmiş olabilir. Bu konuda elimizden geldiğince bir şeyler yapıyoruz, yapmaya çalışıyoruz. Ama xabze geri getirilemez. Çünkü xabze binlerce yıllık bir kavramdır. Binlerce yıl içerisinde Adige boyları arasında şekillenmiştir. Şimdi kimse çıkıp da xabzeye sahip çıkın demesin. Artık xabze yok. Son 25 yılda yaşlıların dilinde kaldı. Biz bu kavramı 150 yıl barındıramadık. Maalesef. Ama en acı olanda şu ki, evlatlarımız bize baba bana miras bırakılan ama bana aktarmadığın xabzenin hesabını ver, bile demiyor.

Saygılar.


Aşşına
10.05.2007

Katılıyorum. Xabze artık külfettir.

Sayın Hamit Esen, ''xabze artık ayak bağıdır'' sözünü neden saldırı olarak aldığınızı anlamadım.


Blatse
10.05.2007

Sayın Cerpecej,

Sorularına tek tek cevap vermeyeceğim. Çünkü tutulur yanları yok. Bu çok basit bir matematik. Ucundan, kuyruğundan tutup çekelemek ne sizin ne de başkalarının hakkı. İşinize gelirse mevcut adet örf ananeye uyarsınız ya da uymazsınız bu kadar basit. Fakat işin kolay tarafı bu gibi durumlarda tercih sebebidir. Ne gibi, canı düğünlerde atlamak zıplamak isteyenler Çerkes'im der, gözüne kestirdiği kızla oynar ego tatmin eder, yahu bende Çerkes'im der, kendisine sosyal çevre oluşturmaya çalışır ve Çerkeslik mefhumunun meyvesini ve kültürün iyi niyetini suiistimal eder.

Siz hiç kendinize sordunuz mu "BANA VERİLEN BU DEĞER ŞAHSIMDAN DEĞİL, KÜLTÜRÜMDEN" diye (siz derken nezdinizde genele soruyorum). Adamın teki çıkar, önüne gelen genç kızla bizim kültürümüzde bu mubahtır der saygısız ve fütursuzca gönül eğlendirir, Çerkes'im der... YAPTIĞINIZ EN BÜYÜK YANLIŞ XABZEYİ-TÖREYİ- INTERNET SAYFALARINDAN ÖĞRENMEYE ÇALIŞMAKTIR. BU KÜLTÜRÜ ANNE, EVLADINA ÖĞRETİR. BAŞKADA BİR AÇIKLAMASI YOKTUR. EĞER ANNE EVLADINA BU KÜLTÜRÜN EN İNCE AYRINTILARINI MOTİF MOTİF İŞLEMEDİYSE YAPILACAK HİÇBİR ŞEY OLMADIĞI GİBİ O KİMSENİN DE BU MEFHUMU BENİMSEMESİ KABULLENEMEZ.

Akabinde toplumsal bir yargı nasıl olurda şahsileştirilir? Bu cüreti kendinde gören kimse apaçık cahildir. Yetkili birilerini aramaksa Çerkes'im diyen biri için ancak utanç kaynağı olabilir kanaatindeyim. Xabze geri getirilemez diyenlere de müsaade buyurun adam akıllı bir gülelim. Sende kalmamışsa başkalarını ne diye mesul tutarsın ki? Elbette toplumsal sorumluluğu üzerine alma yetisi olanlar bu gibi cevaplar vereceklerdir hoş görmek lazım.

Aslına bakarsak konu başlığı çok ta doğru: Xabzeyi taşıyamayan kişiler ÇERKESLİK MEFHUMUNA AYAK BAĞIDIR.



Hun'e Ediz
10.05.2007

Türkçe’de “gelenek” kavramı genellikle “gelenek ve görenek”, “örf, adet”, “an’âne”, “töre”, “görgü kuralları” gibi deyimlerle ifade edilir. Ahlak kurallarıyla birlikte bütün bu deyimlerle ifade edilen kavramlar, toplumu düzenleyen geleneksel kurallar kapsamında değerlendirilebilir. “Din kuralları” ile “hukuk kuralları” da toplumu düzenleyen diğer iki temel kural grubudur. Geleneksel kurallar içinde yer alan kurallar nispeten farklı olmakla birlikte bu farklar çok belirgin ve kesin değildir.

Görgü kuralları: İnsan ilişkilerinde uyulması hoş olan nezaket ve saygı kurallarıdır. Bu kurallara uyanlar nazik veya kibar insan olarak takdir edilirken uymayanlar ise “kaba” ya da argo deyişle, “kıro” gibi olumsuz nitelemelerle dışlanırlar.

Görenek: Daha çok iş ve meslek yaşamında bir şeyi eskiden beri görüldüğü şekilde yapma alışkanlığıdır. Uyulması uyan kişiye bir takım kolaylıklar sağlarken, teknoloji gelişimi açısından da geciktirici , olumsuz rol oynayabilir.

Gelenek: Daha çok sözlü kültür alanında olup, uzun süreden beri kuşaktan kuşağa aktarılan mitolojik ve tarihsel olaylar, öyküler öğretiler toplumsal alışkanlık ve yapış-ediş-lerdir. Aynı geleneksel değerleri paylaşan insanlar aynı şeylerden aynı biçimde haz alırlar ve kendilerini birbirleriyle daha yakın hissederler. Bunlara an’âne de denir.

Adet: Toplumda aynı şekilde yapılagelen davranışlar, uyulması gereken davranış kuralları olup, öncekilere göre daha etkilidir. Adetlere uymayanlar ayıplama, kınama gibi geleneksel yaptırımlarla karşılaşabilirler. Adet ile Töre aşağı yukarı aynı değerdedir. Töre bir toplumda benimsenmiş toplumsal alışkanlık ve uygulamalar bütünü demektir. Her ne kadar genellikle örf-adet biçiminde söyleniyor olsa da örf kavramı, adetten daha önemli kurallar içermekte olup, yaptırımlarda daha etkilidir. Hatta örf kuralları yerine göre hukuk kurallarına dönüşebilir, veya kaynaklık edebilir veya hukukun referans kabul ettiği somut bir dayanak oluşturabilir. Ahlak kuralları ise iyi veya kötü biçiminde değerlendirilebilen insan davranışlarına ilişkin olup, manevi boyutu da olan, toplumun daha önemli saydığı davranış kural ve kalıplarını ifade eder.

Sosyoloji bilimi bu kavramlar arasında daha belirgin sınırlar buluyorsa da sosyolog olmayanlar için sınırlar o kadar belirgin değildir. Din kuralları genel olarak Tanrısal kökenli ve inanç temeline dayanması ile ayrılır. Hukuk kuralları ise yetkili yasa koyucu otoriteler tarafından oluşturulan aynı yolla değiştirilebilen veya yürürlükten kaldırılabilen pozitif kurallardır. Çerkes kültürü içinde “geleneklerimiz” denildiği vakit (din kuralları dışında) bütün bu kurallar ve kavramlar ifade edilmiş olur.

Esasen hepsinin amacı insanı ve toplumu daha iyiye daha güzele götürmek, birey ve toplumun huzur ve güvenini sağlayacak mutlu bir dünya ve yaşam kurmak ve bunu korumaktır. Adige gelenekleri, geniş kapsamlıdır Görgü kurallarından hukuk kurallarına kadar bütün toplumsal davranış kurallarını içerir. Neredeyse İslam dini gibi, doğum öncesinden ölüm sonrasına kadar insan yaşamının ve toplum ilişkilerinin her evresini kapsar.

Toplumsal yaşam pratiği içinde doğa-insan, insan toplum ilişkileri çerçevesinde kendiliğinden oluşan, tam anlamıyla “geleneksel” boyutu ve kesimi olduğu için, doğrudan demokrasi ilkeleri çerçevesinde bilinçli, istençli çabalarla oluşturulan doğal hukuk kuralları denilebilecek boyutu ve kısmı da vardır. Bu anlamda gelenek daha doğru ve özgün deyişle “xabze” , “Xase”nin aldığı veya yasama organının kabul ettiği kanun anlamına gelir. *Bu kelimedeki “x” harfi “ks” değil, Adigece'deki ince “k” ve “h” seslerinin karışımı olan özel bir sesi ifade eder.

Evet, Xase’nin aldığı karar xabzedir. Xase toplumun en yetkili ve biricik yasama organıdır. Bir toplum kesiminde (örneğin bir yerleşim merkezinde, köyde) geneli ilgilendiren bir konuda bağlayıcı bir karar almak gerektiği takdirde, toplumun ileri gelenleri tarafından Xase için toplantı çağrısı yapılır. Buradaki “ileri gelenler” daha önceden seçilmiş, görevlendirilmiş yöneticiler olabileceği gibi, böyle yöneticiler yoksa toplumun yaşlılarından, bilgelerinden bir grup, o da yoksa soruna vakıf olan, toplumun nispeten saygı duyup ciddiye alacağı duyarlı bir grup da olabilir. Ancak yine de toplantının yöneticiliğini yaşlı ve bilge kişilerin yapması esastır, daha önemli ve etkili sonuçlar doğurur.

Köy bazında Xase toplantısını el alalım. Girişimci grup, toplantının konusunu, uygun yer ve zamanını belirleyip tüm köylüye duyurur. Her ailenin büyüğü, ailenin diğer ileri gelenleriyle, katkıda bulunabileceğini düşündüğü bireyleriyle görüşüp görüşlerini belirler, netleştirir. Xase’ye doğrudan kendisi katılır veya güvendiği birini gönderir. Böylece aile temsilcilerinden oluşan kurultay açılır. Toplantıyı yönetmek üzere en az üç kişilik bir kurul seçilir. (Thamade/Thamade: Başkan, Thamade Guadze/Thamade Khuedze: Başkan yardımcısı, Pşeriha/ Pşşaf’e: Yaver, ulak).

Başkan toplantıyı yönetir. Herkese söz verilir. Genel eğilime göre farklı görüş ileri sürenler ikna edilmeye çalışır. Tam ikna olmayanlar bile nezaketen çoğunluğun görüşüne katılır ve kararlar oybirliğiyle alınır. Alınan kararlar delegeler tarafından aileye, aile bireylerine tebliğ edilir.

Artık kararlara uymak zorunludur. Bu zorunluluğun temel nedeni saygı, özsaygı ve sözünde durma ilkesine dayanan disiplin anlayışıdır. Toplantıya katılan ve kendisine söz hakkı verilen kişi, kendi iradesi ile o kararın oluşmasına katıldığına göre ; bundan sonra öyle yapacağına söz vermiş olmaktadır.

İyi bir Çerkes sözünde durmalıdır, öyleyse bu karara uymaması sözünde durmamak anlamına gelecektir. Sözünde durmamak ise onur kırıcı, aşağılık bir davranıştır. Kişinin kendisine saygı duymaması anlamına gelir. Alınan karar, kişinin kendi görüşüne aykırı bile olsa, çoğunluğun aldığı karara uymak, topluma saygının gereğidir. Köy bazındaki bu Xase uygulaması, bölge ve ülke düzeyinde de aynıdır. Yalnızca bölge Xasesinde aile temsilcileri değil köy temsilcileri, ülke düzeyinde de bölge temsilcileri görev yapar. Bu görevler ilke/kural olarak onursal görevlerdir. Adige xabze Thamate/Thamade odaklıdır. Denilebilir ki Adige Xabze Thamate/Thamade çevresinde örülmüştür. Thamade: Thame yate : Tanrılara veren (sunakta yiyecekler sunan) demektir. Thamade: Thaxem yade: Tanrıların (huzura ) kabul ettiği kimse demektir. Tanrıların huzuruna çıkmak onlara yiyecekler, kurbanlar sunmak sıradan insanların değil ancak seçkin kişilerin işidir. Dolayısıyla Thamate/Thamade toplumun en bilge, yetenekli, becerikli, ehliyetli, seçkin kişilerine verilen bir onursal unvandır. Thamade, belirli toplum kesimine özgü bir görev, yada nitelik değildir.

İslam’daki imamlık statüsüne benzer. Herkes, kendisinden daha ehliyetli birinin bulunmadığı bir toplumda, ortamda, imamlık yapabilir. Thamadelik de öyledir. Herkes kendisinin herhangi bir zamanda, herhangi bir zamanda bir şekilde thamade olabileceğini hesaba katarak buna hazırlanmak zorundadır. Her aile de çocuğunu buna hazırlar ona göre yetiştirir.

Adige toplumu, örgütlü bir toplumdur. Xabzeye göre iki kişi birlikte bir iş yapacak olsa, biri thamade, diğeri yardımcısıdır (Khuedze/Guadze). Her iş olabildiğince grup halinde yapılmaya çalışılır. Her ailenin, mahallenin, köyün, bölgenin ve ülkenin bir thamadesi vardır. Ayrıca yapılacak işlere ve toplum kesimlerine göre grup thamadesi de (Gup Thamade) olur. Düğün Thamadesi, Gençlerin Thamadesi, Genç Kızların Thamadesi v.b gibi. Thamade, bu görevi yerine getirdiği sürece sorumlu O’dur ve O mutlak otoritedir. Ama bu otoritenin kaynağı da toplumsal, yani demokratik ve Xase’de olduğu gibi saygı, özsaygı ve disiplindir. Zira thamade, bu görevi yürüttüğü sürece kararlarını xabze gereği ve xabzeye göre davranarak oluşturur. Kararlarını mümkünse toplumun tümüne veya değişik kesimlerine, küçük grup Thamadeleri’ne, en azından, varsa Nexhıjj thamadeye, hiç değilse yardımcısına danışarak alır.

Nispeten demokratik olarak alınan kararların uygulanmasında merkeziyetçilik esastır. Bu anlamda thamade otoritedir. Genel olarak ona mutlak itaat esastır. Thamade, toplumun yapılacak işe göre en bilgili, birikimli ve dirayetli kişisidir. Bu kişi genellikle toplumun en yaşlılarından biri olur. Çünkü dirayetli olmak, öncelikle bilgi birikimi gerektirir.

Geleneksel toplumda bilginin yegane kaynağı tecrübedir. Çok yaşayıp çok görmüş olan, çok bilgi sahibi olduğundan daha dirayetli olma şansına da sahiptir. Dolayısıyla thamade olmaya daha layıktır. Amacı bir kez daha vurgulayalım ki ; genellikle yaşlının thamade olmasının temel nedeni bilgili ve dirayetli olmasıdır. Thamade olmak için yaşlı olmak değil, bilgili, becerikli ve dirayetli olmak esastır. “Savaşta kılıcı, barışta dili ile önde olan başımızdır” sözü, Adige kültüründeki demokrasi ve thamade anlayışının özlü bir anlatımıdır. Thamadelik, yalnızca bir saygınlık statüsü değil aynı zamanda bir görevdir, bir sorumluluk ve yükümlülük ifade eder.

Dolayısıyla thamadelik bir külfettir de. Bu nedenledir ki; hem bu külfetten esirgenerek korunması, hem de thamadenin saygınlığından yararlandırılmak üzere, bir bakıma eylemsi, thamade denilebilecek bir Nexhıjj Thamade (Yaşlı Thamade) statüsü vardır. Thamade kim olursa olsun, yaşlı thamade daha saygın yerde, thamadenin sağında ve doğal danışmanlık konumunda bulunur. Adige toplumunda bilgisi, birikimi, yeteneği, dirayeti ne olursa olsun her yaşlı daima saygıdeğerdir ve saygı görür. Yaşlıya kayıtsız, şartsız saygı esastır. Ama itaat yaşlıya değil, thamadeye, yani fiilen toplumu yöneten, sorumluluk taşıyan kimseye yapılır.

Adige xabze, geniş ve etkili bir oto kontrol mekanizması ile denetlenir. Klasik Adige toplumunda, toplumun en uç kesimlerine kadar uzanan etkili ve geniş bir sanal devlet örgütlenmesi var gibidir. Zira herkes her koşulda kendisi ve toplum karşısında, xabze kurallarına uymakla ve uyulmasını sağlamakla yükümlüdür.

Bu kavramdaki temel ilke şudur: “Pfeşuaşer ğetsaç’e, selheç’ı P’ow şüaşem Wyimıç’!/ Pxuefaşşer ğezaş’e solheç’ır jip’ew şşapxhem wyimıç’!: Sen sana layık olanı yerine getir! Gücüm yetiyor diye sınırı/haddi aşma!”

Buna göre her Çerkes, her yerde daima kendisinin, ailesinin, toplumunun kendisinden beklediği, bekleyeceği, hiç değilse onaylayabileceği biçimde davranmalı, başka türlü davranmaya gücü, fırsatı ve olanağı var olsa bile başka türlü davranmamalıdır. Bu Adige xabzenin en büyük güvencelerinden biridir.

Bu etkili ve yaygın oto kontrol mekanizmasının, başka deyişle, Adige yaşamının ve anlayışının temel dayanağı ve kaynağı olan bir başka ilke de şöyle ifade edilebilir. “Zıfeşuaşem feşüaşer feğeşüaş! Zıfemışüaşem pfemışüaşe khızfyemığeşüaş! Zıxueffaşşem xuefaşşer xueğefaşşe, Zıxuemıfaşşem pxuemıfaşşer khızxuyemığefaşşe!: Layık olana layık olanı layık gör! Layık/haddi olmayanın sana, layık olmadığını layık görmesine izin/fırsat verme!” Bunun en önemli anlamı; toplumda herkese karşı ölçülü, saygılı, adalet ve hakkaniyet ilkelerine uygun davranmak, herkesten de aynı şekilde bir davranış beklemektir.

Adıge xabze geniş bir aile ve akrabalık ilişkisini öngörür. Denilebilir ki; insan, çevre ile zamanın ürünüdür. Yaratılış/oluş ilke ve kurallarını/doğa yasalarını Tanrı koymuş/kurmuştur. Ancak bu kurallar gereğince yaratılış veya oluşa, insanın da katılması Tanrı iradesinin gereği olup, bu; insanın sorumluluğunun da kaynağıdır. Bir bebeğin, şöyle veya böyle, şu veya bu yetenekte olmasında anne ve babasının, yedi kuşak boyu dede ve ninelerinin, onların aldığı gıdaların, yaşadıkları ortamların, bedensel, ruhsal/psişik yapılarının dahi etkisi/katkısı vardır. Bu anlamda her Adige bireyi, Adige anlayışının, Adige yaşam biçiminin, Adige xabzenin, anayurt Kafkasya doğal çevresinin ve bu doğal çevrede doğup, oluşmuş Adige toplumsal çevresinin ve tarihsel yaşam deneyim, birikimlerinin (yani zamanın) ortak ürünü ve bileşkesidir. Bu yüzdendir ki; özgündür, özeldir, daha güzeldir. Ve başka yerde yaşatılması, korunması, kendi iç dinamiği ve anlayışı içinde geliştirilmesi hiç kolay değildir, hatta olanaksızdır.

Evet, insan ve değerleri çevre ile zamanın ürününün bileşkesidir. İnsanın en önemli ürünü ise sözdür. Her söz bir öz taşır, bir yaşam deneyiminin ifadesidir. İnsanın başka insanlara karşı bulduğu ilk sözler belki selamlaşmaya ilişkin sözlerdir. Adige kültüründe eylemden soyut bir selamlaşma söylemi yoktur. Bütün selamlaşma söylemleri bir eyleme bağlıdır. Bu selamlaşma söylemlerine burada giremiyorum. Ancak bu söylemlerin hemen hepsinden sonra söylenen “yeblağ/yeblağe!” veya “Gyeblağ/geblağe!” söylemi üzerinde duracağız. Adigece’de “blı” yedi demektir ve en ilginç eklerden biridir. Sanki biraz kutsal gibidir.

Adigelerin, haftanın yedi günü olduğunu öteden bildikleri anlaşılıyor. Pazartesi: Blıge/blışha: ”yedinin başı” demektir. Gökteki takım yıldızı “jöğue zeşibl / veğue zeşibl: Yedi yıldız kardeştir. Yedi gün, yedi yıl, yedi kuşak Adıge kültüründe önemlidir. Selamlaşma sözlerinden sonra söylemler gelen “yeblağe/gyeblağe” söylemi “yaklaş”, “yakınlaş”, “akraba ol”, “akraba arasına katıl”, “yedi kuşak arasına gir” anlamlarına gelir. “L’ewıjjır bjjiblç’e mawe:soy/gen yedi kuşak öteye sıçrar deyişi hem tıbbi/genetik bir yaşam pratiğine, bilimsel ve teknolojik bir düzeyde işaret eder, hem de Adigelerde ki geniş akrabalık anlayışını belirtir.

Adigelerde aynı soydan gelen yedi kuşak, akraba sayılır ve bu akrabalar arasında evlenme olmaz. Bu anlayışın tam olarak geçerli ve egemen olduğu dönemlerde Adigelerde doğuştan, zeka engelli veya özürlü insanların görülmediği, yabancı gözlemcilerin tespitlerindendir. İşte “Yeblağe” bu yedi kuşak arasına katıl anlamına gelir ki Adigelerde bir aileye hamil olan kimse ile o aile arasında, akrabalık düzeyinde bir saygı ve bağlılık oluşur.

Blağe: Yakın akraba hısım demektir. “Blaner gızşalhfiğem yek’uel’ejı / blaner şşalhxuam yok’uel’ej: yiğit olan doğduğu yere döner” anlamına geldiği gibi “hiç değilse yedincisi doğum yerine döner anlamına da gelir.”

Kısacası, Adige xabzede yedi kuşağı kapsayan geniş bir akrabalık anlayışı esastır. Bu da sağlıklı ve güçlü bir toplum oluşumu ve düzeni açısından büyük önem taşır. Adige xabzeye göre toplumda herkes özgürdür. Gençler daha da özgürdür. Denilebilir ki; Adige yaşamının temeli bireysel özgürlük ve buna karşılık bireysel sorumluluktur. Toplum özgüveni tam, kişilikli özgür bireylere dayanır ve böyle bireyler yetiştirmeyi hedefler.

Adige toplumunda, feodal dönemde kölelere bile dahili ölçüler içinde hak ve özgürlükler tanınmıştır. Başka bazı toplumlarda görüldüğü gibi, Adige toplumunda kölelerin mal yerine konulduğu, eza ve cefa edildiği (belki bazı çok özel istisnalar dışında) görülmemiştir. Adige toplumunda her birey, oluşumuna aileler bazında özgürce katıldığı düzenleyici toplumsal kurallara xabzeye veya Adıgağe’ye (Çerkeslik ilke ve kurallarına, değerlerine, anlayışına) veya Ts’ıfığe’ye (insanlık değerlerine) uygun davranma sorumluluğu dışında tam anlamıyla özgürdür. Bu kurallar evlenmemiş gençlere daha büyük ve geniş bir özgürlük tanır. Ancak gencin de bu geniş özgürlüğü hak edecek biçimde Xabze kurallarını öğrenmesi, ona uygun davranmayı becermesi, o şekilde yetişmesi/yetiştirilmesi esastır.

“Wıç’eleme wıdyel, wıdyeleme wetxhe/wış’elexu wodyele, wıdyelexu wotxhe: Gençsin/genç olduğun sürece delisin, deliysen/deli olduğun sürece mutlusun” deyişi gençlere gösterilen hoşgörünün tanınan geniş özgürlüğün mizahi bir anlatımıdır. İnsan evlendikten sonra ise artık sorumluluğu armış, doğal olarak özgürlük oranı daralmıştır. Kabul ve itiraf etmek gerekir ki; burada kadının özgürlüğü kocasına göre daha dardır. Örneğin evli erkek evlilik öncesinde olduğu gibi düğünlere katılarak gönlünce oynayıp eğlenebildiği halde, evli kadın düğünlerde ancak pasif bir seyirci olarak yer alır. Evli erkek dilediği her yere gidip dilediği herkesle dilediğince görüşüp ilişki kurabilirken, evli kadının özgürlük alanı kendi ailesi ve yakın akrabaları, kocasının ailesi ve yakın akrabaları ve yakın arkadaşlarıyla sınırlı gibidir. Kocasının, büyüklerinin bilgisi ve izni dışında bu sınırı aşamaz. Bu anlayış da toplumda ailenin taşıdığı büyük önem ve değerden kaynaklanır.

Aile toplumun temel yapı taşıdır. Aile oluşturan bireylerin bu yapı taşını koruyup, güçlendirme, örnek olma sorumlulukları da vardır. Yeni evlenen delikanlı da zaman içinde bu ölçülere uymak zorundadır, bu ölçülere uyduğu ölçüde ailesini ve toplumunu temsil yeteneği kazanır, saygınlık ve itibarı artar. Adige xabze katı, dogmatik kurallar bütünü olmayıp, kendi mentalitesi içinde esnek, devingen ve değişkendir. Her Çerkes, bulunduğu yer, zaman ve konuma göre davranır. Bu duruma uygun bir Xabze kuralı yoksa veya bilmiyor olsa bile, o, kendisinin ve toplumun kendisinden bekleyebileceği biçimde davranırsa xabzeye uygun davranmış olur.

Nitekim “Yek’ur Xabzeşş: Uygun olan töredir” ve “Mıxhume zerexhow ş’ı!: olmuyorsa olduğu gibi yap/nasıl oluyorsa öyle yap!” deyişleri bunu ifade eder. Bu ikinci söylemin bir başka anlamı da şudur: “Giriştiğin bir işi, baştan kararlaştırdığın gibi gerçekleşemeyecek olsa bile, vazgeçme, bir başka biçimde; o işi gerçekleştir, sonuca ulaştır. Adige xabze, esas olarak feodal dönemde ve sınıfsal temelli olarak oluşturulmuş olsa da bireysel başarı ve üstünlük temelinde biçimlenir. Adige xabze, aslında, feodal öncesi dönemden, belki en eski, ilkel dönemden bu yana oluşan yaşam deneyimi, birikimleriyle oluşmuş olmakla birlikte, feodal dönemin derin izlerini ve damgasını taşır, hatta Adige xabzeye “Werkh Xabze”: soylu töresi de denilir. Ancak Adige feodal/sınıfsal yapısı, başka bazı toplumlarda olduğu gibi doğuştan ve aşılmaz sınırlarla çevrili bir kast yapısı taşımaz. Yukarıdan aşağıya doğru Pşı: Prens, “l’ekhuel’eşkhşövalye, Werkh: Soylu sanları, liyakat ölçüsüne göre Xase tarafından demokratik usullerde oy birliğiyle verilir ve geri alınır.

Yukarıda değinildiği gibi, savaşta kılıcı, barışta dili ile önde olan başımızdır.” ilkesi esastır. Daha çok Batı Adigelerinde egemen olan wıl’ime wıl’akhu: Erkeksen/yiğitsen soysun/soylusun/sülalesin/ailesin deyişi bu ilkenin daha açık bir başka anlatımıdır. Adige xabzenin erkek egemen bir toplumsal yapının damgasını taşıdığı inkar edilemez. Bununla birlikte, Adige töresinde kadının çok özel, çok saygın bir yeri ve konumu vardır. Çerkes toplumunda, erkek egemen görüntüye rağmen, asıl egemenlik kadındadır. Özellikle bilge Adige kadını, bilge kadınlar piri Setenay Guaşe örneğini izleyerek, erkeğin egemen görüntüsünü bozmadan, onu yönetir ve yönlendirir. Zorunluluk olmadıkça kadın evi dışında çalıştırılmaz. Çalışıp kazanmak erkeğin, kazanılan şeyi evde değerlendirmek, kullanmak, kadının işidir. Evde, avluda, bahçede kadın egemendir. Toplumsal yaşamda en saygın yer ve statü öncelikle kadına, sonra konuğa, sonra yaşlıya, sonra thamadeye ve sonra da toplumsal statü önceliklerine göre diğerlerine aittir. Kadın, kim olursa olsun, ilke olarak erkeğin sağında, daha saygın konumda yer alır. Yalnızca o erkeğin kendi karısı, bu özel ilişkiyi belirtmek üzere solunda yer alır.

Adige xabze korunmalı mı? Adige xabze elbette korunmaya çalışılmalıdır ama tümüyle korunması elbette düşünülemez. Çağa, yaşam koşullarına uygun düşmeyen, gelişmeyi, ilerlemeyi engelleyen ve zorlaştıran kalıplar elbette ayıklanmalı ve terk edilmelidir. Atın toplumsal yaşamdan çekildiği bu dönemde ata bağlı kuralların, davranış kalıplarının korunması hem anlamsız hem olanaksızdır. Aynı şekilde, feodal sınıflara bağlı kurallar ancak sosyal statüye uygulanarak korunabilir.

Çocuk eğitimine ilişkin P’ur veya Khan uygulaması aynı biçimde uygulanamaz ama tatil dönemlerine uyarlanarak sürdürülmesi düşünülebilir. Bilindiği gibi ailede çocuğun eğitimi, babadan çok dede-nine, amca-dayı vb. büyüklere, aileye aittir. Çocuk, bu geniş aile ortamında eğitilir ancak bu tür genel ve doğal eğitim de yeterli olmadığından, çoğu zaman aileler annesine bağımlılıktan kurtulan çocuklarını eğitilmek üzere, güvendikleri başka bir aileye gönderirler. 10-12 yaşlarına kadar özel bir özenle yetiştirilen ve eğitilen çocuk, o ailenin P’uru yani Khan’ı olur. 10-12 yaşında özel hediyelerle ve törenlerle çocuk kendi ailesine götürülür, teslim edilir. Bu ilişki nedeniyle iki aile akraba haline gelir. Bu uygulamanın, aynen korunamayacağı açıktır. Ancak bu uygulama, tatil dönemlerinde, bir bakıma staj mahiyetinde olmak üzere, çocuğun bir iki hafta/ay süreyle, başka bir aileye, tercihen de anayurt Kafkasya’ya gönderilmek suretiyle günümüze uygulanabilir ve taşınabilir. Adige xabze gerçekten korunabilir mi?

Başta da belirtildiği gibi insan, çevre ve tarihin ortak ürünü/bileşkesi olduğuna göre Adige xabzenin gerçek yapısıyla kendi mentalitesi doğrultusunda, kendi iç dinamiği ile geliştirilerek sürdürülmesi ancak o kuralların oluşup doğduğu çevrede yani anayurt Kafkasya’da mümkün olabilir. Başka deyişle Kafkasya’da oluşup biçimlenen değerlerin başka yerlerde aynen korunması ve yaşatılması hiç de kolay değildir, hatta olanaksızdır. Buna rağmen, Adige törelerini öğrenmek, çağdaş yaşam koşullarına uygulayarak yaşamaya ve yaşatmaya çalışmak, her Adige için ve onların örgütlü oldukları yegane sivil toplum kuruluşları olan kültür dernekleri için en önemli doğal ulusal görevlerden biri olarak değerlendirilmelidir.

Av. Fahri Huvaj’ın 19-01-2002 tarihinde Bursa’da ve 20-01-2002 tarihinde Bandırma’da verdiği konferansların özetidir.

Saygılarımla


Zeki Beshnibe
11.05.2007

Sayın Ediz Hun,

Yazdıklarınıza harfi harfine katılıyorum. Bunlar biz Çerkeslerin uyması, yani yapmamamız gereken xabze kuralları ya birde öteki yüzünden bakarsak, hani xabze bize ayak bağı diyen zihniyetin uymaya çalıştığı şu genel olarak kanıksanmış yaşam kurallarına ne demeli?

Acizane bende bunları yazmak istedim anlayana.

- Evindeki çöpleri camdan sokağa atmak
- Araba ile giderken camdan izmarit, pet şişe, meyve kabukları atmak
- Piknik yerlerinde insanların kullandığı alanları tuvalete çevirmek ve yapılan bütün çöpü olduğu yerde bırakmak
- Memleketin bütün sahil boylarını parası olan bir avuç insanı mutlu etmek uğruna ve hiç bir güzelliği olmayan beton yığınları olduğunu göre göre arı kovanları gibi villa siteleri ile donatmak
- Kenar mahalle sokakları, caddeleri pislikten görünmeyen ama sosyete mahallelerini sabunlu sularla yıkayan belediyelere tahammül etmek
- Varoşlarına bakımsızlıktan girilemeyen, alt yapısı ile hiç ilgilenilmeyen ama sosyete semtlerini güllerle, lalelerle donatan belediyelere tahammül etmek zorunda olmak
- Sadece göz önünde olan birkaç kaldırım veya bir kaç parkın yenilenerek, çiçeklendirilerek insanların gözünü boyayan belediyelere katlanmak zorunda kalmak
- Rögar çukurlarına çocukların düşüp öldüğü fakat sorumlularının ceza almadan tahliye olduğu bir düzende yaşamak
- Otobüslerde yolculuk yaparken yaşlıları, görmemiş gibi yapıp, camdan dışarı bakarak onlara yer vermemek
- İnsanların sapıklar ve hırsızlar yüzünden otobüslere, trenlere binmeye cesaret edemediği
- Otobüste kontrol yok diye Almanya gibi bir ülkede bile memleketin koskoca fabrikatörünün bilet atmadan otobüse binmesi ve seninde böyle insanlarla bir arada yaşamak zorunda kalman
- Otobüse bilet atılması gerektiğini öğretmesi gerekirken 70 yaşında bir dedenin bile torununa bilet attırmayıp, kaçak binmeyi öğretmesi
- Ana babasına saygısı ve hürmeti kalmamış bir gençlikle yaşamak zorunda kalmak
- Çocukları tarafından sokağa atılan yaşlıları görmek ve böyle bir nesille yaşamak zorunda kalmak
- Bakıma muhtaç yaşlılarının kesinlikle bir güvencelerinin olmadığı ve büyük çoğunluğunun köpeklerin bile yaşayamayacağı yerlerde yaşamak zorunda kalmaları ve seninde bunu görerek yaşamak zorunda kalman
- Çöplerden yiyecek toplayarak yaşamaya çalışan insanları göre göre yaşamak
- Yardım derneklerine bile hırsızlığı, yolsuzluğu sokan insanlarla yaşamak - Karısını ve çocuklarını dövmeyi kahramanlık ve maharet sayan insanlarla yaşamak zorunda olmak
- Kendi karısının süslenmesini ayıp sayıp başkalarının hanımlarına, ağızlarının suyu akarak bakan magandalara tahammül etmek zorunda kalmak
- Çalışmayan ev hanımlarının kesinlikle bir güvencelerinin olmaması
- Eşinden boşanmış dul kadınların, adlarının hemen kötü kadına çıkarılıp onlardan cinsel olarak faydalanılmaya çalışıldığı ve bu yüzden de dul kadınların fuhuş batağına sürüklendiği bir ortamı görerek yaşamak
- Çarpık aile düzeni yüzünden evinden kaçan çocukların sokaklara düşmesi ve her türlü pisliğe bulaşıp çok tehlikeli bir nesil olarak yetişmelerine seyirci kalmak
- Herhangi bir yerde olan bir kuyrukta kesinlikle hakkına razı olmayan insanlar tarafından kargaşa çıkarılması ve bu tip sıraların kavgasız bitmemesine katlanmak
- Sokak ortasında halı, kilim yıkamak
- Teraslarda çamaşır yıkayıp, çamaşır sularını apartmanların tepesinden sokağa fırlatmak
- Sokakta çocuklar kavga etti diye ailelerin birbirine girip, kavgaların cinayete kadar varması
- Aynı apartmanda oturan insanların birbirini tanımadığı
- Hiçbir komşunun birbirleriyle dostça yaşayamadığı
- Arazi sahiplerinin büyük çoğunluğunun komşuları ile mutlaka sınır kavgaları yapması
- İnsanların 10 santimetreye bile tenezzül edip sınırları ile oynaması
- Sınır kavgaları yüzünden cinayetler işlenmesi
- Adliye saraylarında, mahkemelere güvenmeyip, zanlıları, insanların kendileri cezalandırmaya kalkması
- Durumu müsait yani zenginlerin hiç birisinin can güvenliğinin olmaması ve devamlı mafya denilen illeti beslemek zorunda kalmaları
- Para getiren her yerin mutlaka mafyanın hedefinde olması ve mafyanın silah zoruyla ele geçirmesi
- Çalınan arabanın mafyadan, para vererek tekrar almak durumunda kalmak
- Her gün hırsızlık olayları ile yaşamak
- Kadınların her gün tecavüz korkusu ile yaşaması
- Kadınların gece sokağa çıkamaması
- Esnafın kepenksiz, korkuluksuz, güvenliksiz dükkan çalıştıramaması
- Sadece kışı geçirecek (hapishanelerin kışı geçirmeye müsait olması) yer bulmak için suç işleyen insanlarla bir arada yaşamak durumunda kalmak
- Ne zaman, nerede, karşına çıkacağını kestiremediğin kapkaççılarla, gaspçılarla yaşamak zorunda kalmak
- Üç kuruş menfaat uğruna bir memleketin can damarları olan ormanların yakılıp talan edilmesi
- Sokaklara çöp atanları uyardığında, ''sana ne ulan!'' diye karşılaştığın bir cevapla yaşamak zorunda kalmak
- Hastanelerinde insanların büyük çoğunluğunun iyileşemeden çıktığı
- İnsan canının kıymetinin hiç olmadığı
- Sadece devlet için, devleti yaşatmak için insanları eze eze ayakta kalmaya çalışan bir devlete katlanmak zorunda kalmak
- Devlet dairelerinde uğradığın haksızlıkları şikayet edecek yer bulamamak - Yasak olduğu halde göz göre göre okullara kayıt parası, diploma parası vermek zorunda kalmak ve kesinlikle şikayet edememek
- Okullarda alınan bu paralardan da siyasilerin kesinlikle haberleri olduğunu bilmek ve bin türlü yalan dolanla insanların kandırılmasına göz yumulması
- Eğitildiğine kesinlikle inanmadığın halde çocuklarını okula göndermek ve iş işten geçip çocuklar büyüdükten sonrada bir yerlere kına yakmak zorunda kalmak
- Milletvekillerinin kendi aldıkları 8-10 milyarı beğenmeyip de, halkını 350-400 milyonluk asgari ücretle yaşamak zorunda bırakmaları
- Çoğu işyerinde sigortasız çalışmaya mecbur kalmak
- Sık sık kriz yaşandığı içinde devamlı bir işte çalışamamak ve her krizde, kriz bahane edilerek işten kovulmak
- Hiç çalışmadan sadece parası ile devleti soyup soğana çevirenlere tahammül etmek
- Devleti trilyonlarca lira dolandırıp elini kolunu sallayarak gezen insanlara tahammül etmek zorunda kalmak
- Sadece yemek için baklava çalan insanın aldığı ceza ve buna karşılık trilyonları çalan insanlara ceza veremeyen bir adaletin olduğu yerde yaşamaya mecbur kalmak
- Bu tip insanlar yüzünden de çıkan her krizin faturasını halka maledip zamlarla çıkartmaya çalışan zihniyetle mücadele etmek zorunda kalmak
- Hak arayanların sokaklarda polisler tarafından joplanmaları
- Hak arayamayıp koyun gibi birilerinin istediği gibi yaşamaya mecbur kalmak
- Siyasetçiler tarafından verilen binlerce sözün yerine getirilmeyip, gözünün içine baka baka, bir sürü yalan söyleyerek, senden tekrar oy istemesi ve böyle siyasilerin tekrar seçilmesi
- Seçim zamanlarında insanların sadece bir çuval un veya bir torba çimento ya da 5-10 milyon liralık erzak paketlerine aldanarak ve geleceklerini ipotek altına alma pahasına bu tip siyasetçilere oy vermelerine şahit olmak ve bu tip insanlara ve seçtiği idarecilere katlanmak zorunda kalmak
- Yılarca memleketin idaresinde olan fakat elle tutulur hiç bir icraatı olmadığı da aşikare göz önünde olan, benim memurum işini bilir diyerek insanları rüşvete yönlendiren, zamanında dövizi, borsayı insanların kafasına sokarak insanları paraya tapar hale getiren siyasetçilerine de kahraman gözüyle bakılan bir ülkede yaşamak zorunda olmak
- Ve böyle siyasilerin yönettiği bir düzende yaşamak zorunda kalmak
- Asgari ücret görüşmelerinde sadece işverenlerin memnun kalacağı bir ücretin kararlaştırılması
- Siyasi partilerin yerel yönetimlerinde ihalelerden başka hiç bir işin konuşulmadığı bir düzende yaşamak
- Mahkemelerinde davaların yıllarca sürüklenip bir türlü karara varılamaması -hiç kimsenin başkasının hakkına saygı göstermediği bir düzende yaşamak zorunda kalmak
- Hiç kimsenin kendi işini beğenmediği, ama yapacak başka bir işte olmadığı için devam etmek mecburiyetinde olduğu
- Kesinlikle, bağkur pirimi, dükkan kirası, elektrik parası, su parası, vergi için ödenecek parayı kazanamadığı halde esnaflık hayatını devam ettirmek zorunda kalmak
- Her on yılda bir ihtilal yaşamak ve her ihtilalde de tüm düzenin alt üst olmasına katlanmak zorunda kalmak
- Tam işler düzeldi dediğin anda birinin çıkıp anayasa kitabını fırlatması veya irtica hotladı diyerek ihtilal yapması ve düzenin bir anda alt üst olması
- Yolsuzluklarla kaybedilen paraların ortaçağ derebeyleri gibi mazlum esnafın sırtına yüklenen vergilerle çıkarılmaya çalışılması
- Zaten hiçbir caydırıcı özelliği olmayan cezaları hiçe sayan trafik canavarları ile bir arada yaşamak
- Trafik kurallarını hiçe sayan minibüsçülerin olduğu trafikte ve canın Allah'a emanet bir vaziyette araç kullanmak ve yolculuk yapmak zorunda olmak
- Eğitimsiz,uykusuz,sarhoş şoförlerin kullandığı otobüslere binmek zorunda kalmak
- Elleri kornadan ayrılmayan şoförlerin yaptığı gürültü kirliliğine katlanmak -düğün magandaları ile yaşamak
- Spor magandaları ile yaşamak -futbol maçlarına döner bıçakları ile gidenlerle yaşamak
- 15 yaşındaki çocukların silahlarla, bıçaklarla gezdiği bir ortamda yaşamak -okullarında cinayetsiz, kavgasız bir günü bile olmayan bir yerde çocuk okutmaya mecbur kalmak
- Çocuklarının dini eğitim alamadığı ve dinsiz yetişmek zorunda kaldığı bir düzende yaşamak
- Sıfır eğitimle mezun olup diplomalı işsizler olarak kahvehane köşelerinde pinekleyen gençliğin olduğu bir düzende yaşamak
- Herhangi bir konuda kesinlikle uyaramadığın veya uyardığında sana ne ulan diye cevap aldığın bir gençlikle yaşamak zorunda kalmak
- Televizyonlarını homoseksüellerin işgal ettiği ve seninde ailenle bunları seyretmek zorunda bırakıldığın bir ortamda yaşamak zorunda kalmak
- Zerre kadar insanlığa faydası olmayan sabah programlarının kadınlarımıza seyrettirilmek zorunda bırakılması
- İnsanların bomboş fikirlerle donatılıp, sonucunda da işe yaramaz insan müsvettelerinin oluşturulması
- Böyle boş programlarla insanların oyalanıp daha başka önemli konuları düşünmemesini sağlamak ve seninde bunu ister istemez kabullenip böyle bir düzende yaşamak zorunda olmak
- Devletin her türlü kumarı kendi eliyle yaparak ve insanlara güzel görünmesi içinde elindeki tüm imkanlarla reklam yapıp insanlık onurunun yerle bir olduğu düzende yaşamak
- Haftanın her günü at yarışı,haftada bir kere sayısal loto, haftada bir spor toto, haftada bir on numara, haftanın her günü iddia, haftada bir 5+1, on günde bir milli piyango, her gün kazı kazan, yani ayın her günü bir çeşit kumar oynatarak, zaten kıt şartlarda yaşayan insanların elindeki üç beş Kuruş'u da umut tacirliği yaparak ve bunu da bir sürü süslü yalanlarla (çocuk esirgemeye, milli savunmaya, milli eğitime, THK'ya gidiyor gibi) alıp insanların bunalıma sürüklenmesine sebep olmak
- Ne zaman kriz çıkacağı belli olmayan bir ortamda yaşamak zorunda olmak
- Yıllardan beridir sadece irtica tehlikesinden bahsedip ama kendi işi ile ilgili hiç bir bilimsel faaliyeti olmayan profesörlere, dekanlara, rektörlere tahammül etmek zorunda kalmak
- Bu tip insanların altlarındaki koltuğu kaybetmemek uğruna Atatürkçülüğün arkasına saklanmalarını seyretmek zorunda kalmak
- Devlet dairelerinde rüşvetsiz hiç bir işin görülmediği
- Devlet dairelerinde çalışan güvenlikçilerin, kapıcıların, hademelerin oraların sahibi gibi davranmaları ve halkında buna kendi işlerini yaptırmak için yalakalık yaptığı ve ses çıkaramadığı
- Ne yazık ki bunları şikayet edecek mercii'nin de bulunmaması
- Çevre kirliliğine hiç ama hiç kimsenin dikkat etmemesi
- Erozyona çare bulunmadığı için tarım alanlarının helak olması
- Su kıtlığı olduğu halde içme sularının lüzumsuz işlerde kullanılması
- Ülkenin git gide çölleştiğini ilgilenenler söylediği halde hükümetlerin bunun için hiç bir şey yapmaması
- Seçilenlerin sadece 4-5 yıllık hükümetlerini doldurmaya çalışmaları
- Bu 4-5 yıl sonunda da sadece avucumuzu yaladığımızı görmek zorunda kalışımız vs. vs. vs. vs. vs. ben yaza yaza yoruldum.

Xabzeyi ayak bağı gören arkadaşlar, bu yazdıklarım zamane gerçekleri. Belki önüne geçilemez gerçekler kabul edebilirsiniz. Ne kadar gerçek olursa olsun bana uygun gelmiyor. Daha sayamadığım belki binlerce sorunlarla yaşamak zorunda kaldığımız bir düzen eğer size daha uygun geliyorsa, xabzeden daha güzel geliyorsa, size mutluluklar diliyoruz. Eğer bu güzellikleri siz kendinize daha uygun bulduysanız ve bunları yaşamaktan memnunsanız, Allah yolunuzu açık eylesin. Bize xabzemiz yetiyor. Bırakın bizi de, bizde kendi başımızın çaresine bakalım. Biz böyle daha mutluyuz olur mu xabzeyi ayak bağı gören arkadaşlar.

Saygılar xabzeyi yaşayanlara ve yaşatmaya çalışanlara.


Mitat Şengün
12.05.2007

Yazılanlara bakınca sadece gülümsemek geliyor içimden. Meğer neler xhabzeymiş neler. Xhabzenin, feodal beylerin, basitçe düzeni sağlamak kendi döngüsü içinde tebaayı kontrol etmekten öte anlamı olmayan kurallar olduğunu bilen yok.

Birde buna dinsel etkilerin kaynaşmasıyla, müthiş bir afyon elde edilmiş. Baksanıza adı bile yetiyor.

Saygılarımla


Adige Ayhan
12.05.2007

Sayın Şengün,

Sizin, şu ana kadar; xhabzenin yanlışlıkları ve feodal beylerin düzeni sağlamak için anlamı olmayan kurallar olduğunu belirtmekten öte hiç bir fikrinizi göremedik. Anladığım kadarıyla Adigelerin bundan sonra yaşam tarzıyla alakalı fikirlerinizi finale saklıyorsunuz zannediyorum. Şu ana kadar ki yazılarınızdan xhabzeyi eleştirecek kadar bile bilginiz olduğundan kuşku duyuyorum. Eğer bilginiz varsa bu bilgileri paylaşmanızı merakla bekliyorum.


Duğuj Kenan
12.05.2007

Anlamamakta ısrar eden kişiler; en sonunda fikir hırsızlığı yaparak, bir zaman sonra aynı düşünceleri kendi düşüncesiymiş gibi ortaya koyarlar.

İnsanlarımızın bir kısmı maalesef bu şekilde yaklaşırlar ama olsun yinede o eğitimi almış olurlar. Bu da güzel bir durum. Doğru olan her zaman tektir. Herkesin bakış açısıyla şahsi yorumlar katılarak değişik şekillerde ortaya konur ama sonuçta doğru aynı doğru ve tektir.

Xhabzemizde bizlere doğru olanı gösterir. Blatse kardeşim kendisine yapılan güzel uyarıyı farklı yerlere çekerek benim yazdıklarıma "Siz varken asabiyet bize düşmedi, hayırdır bu şiddet ne celal? Hiç bir yerden çekilmedim bunu nereden çıkarttın? Sanırım paronaya halleri. Birisini veya bir mevzuu savunacaksan sağlıklı bir ruh halini elinden bırakmamanı tavsiye ederim." diye cevap vermiş.

Ne oluyor?

Yahu sen Adige değil misin? Ayıp nerde kaldı? Xhabze nerde kaldı? Senin büyüklerin bunu mu öğrettiler? Sana bir büyüğün olarak yaptığın yanlışı düzeltmen için uyarıda bulunuyorum ama sen beni yermeye çalışıyorsun. Kaç yaşındasın? Kimlerdensin?

Yazıyorsun ama kimlerle konuştuğuna dikkat etmelisin. Bir büyükle mi konuşuyorum, diye önce bir tanışmaya çalış.

Sanal ortam diye iyice Adigeliğinizi unuttunuz!

67 yaşındayım. Duğuj lakabım sülalem değil. Agresif olabilirim ama bu benim Adige olmadığımı göstermez. Yazdıklarımla da senin delikanlılığını veya hanımlığını ezip geçmedim. Sadece Adigeliğe uyarak yazmanı belirttim agresif kişiliğimle.

Sende yaşını ve sülaleni belirt. Tanışalım, yanlışları düzeltelim.


Misafir

12.05.2007

Arkadaşlar boşuna tartışıyorsunuz. Çerkeslerin xhabze dediği şey, her zaman için toplumu ayakta tutan olmuştur. Bundan sonra yine olacaktır. Günümüze göre değişenler olacak ama yerine yine iyi olanı gelecek.

Benim annem Çerkes değildi ama öğrendi, benden de Çerkes genci gibi durmamı istedi. Ben bu güne kadar zararını görmedim. Bana ayak bağı olmadı. Tam tersine hayatımı kolaylaştırdı.

Xhabze toplum kuralları demek. Bizde bir toplumsak xhabzemiz olacak.


Cerpecej
12.05.2007

Sayın Blatse,

Sanırım sadece benimle frekans sorunuz yok gördüğüm kadarıyla ama ben size saygı duyuyor, hoş görüyorum. Siz tarihsel ve bilimsel örneklemelerle XHABZEye ulaşın! Bende günümüz yaşamında bire bir yaşadığım davranışlar ve ortamlardaki gelişmeler, değişmelerle bakayım.

BEN ZATEN, TARİH VE BİLİM ADAMI DEĞİLİM. Eski kafalıyım ya, ilkel şekilde yaşıyorum. Sonuca ulaşamasam da ve ulaşılmazlık bana rahatsızlık verse de ben böyleyim.

Beni anlamamaya devam edebilirsiniz sorun değil. Çünkü beni anlamak cidden zordur.

Thamyıabsuoğ Blatse,

Ayrıca burada herkes tuttuğunu koparmaya çalışıyor maalesef tuttuğunuz şeye dikkat ediniz ki ''XHABZE''den bahsediyoruz! İçimizdeki veya dışarıya yansıttığımız xhabze duygu ve davranışlarını bizden kimse kopartamaz! Herkes kendince xhabzeyi yorumlasın dursun, herkes kendince haklıdır diyelim geçelim! Ya da bunların hepsinin olabilirliği vardır; yani xhabze modernleştirilmeli ya da xhabze geçmişten geldiği gibi kalmalı veyahut xhabze günümüze uyarlanmalı aslından saptırılmamalı! Yada xhabze diye bir şey yok herkes rahatına baksın!

Çerkes'im deyip atalarını ansın, kitaplar okusun okuduğu kitaplarda öğrendiklerini yeni nesle göğsünü gere gere anlatsın: Bak evladım bunlar senin ataların, iyi at binerlerdi,iyi savaşırlardır, milyonlarca Rus bunlarla baş edemedi, düğünlerimiz güzeldi, dernek faaliyetlerimiz vardı bakın bunlarda resimler, CD'ler.

Rahatladık mı?

Bilmiyorum ben hiç bir zaman rahat olmadım Çerkeslik konusunda da rahat edeceğim günleri göremiyorum. AMA ŞUNU İYİ BİLİYORUM. Ben birey olarak elimden geleni yapacağım, hemşerilerim nasıl yaşar kendi tercihleri sonuçta vicdan muhasebesi yapacak olan onlardır! Ya da ego tatminiyle çevreye gülümseyecek yine onlardır yada her zaman ızdırap çekip ah şöyle olsaydı ah böyle olsaydı diyecekleri de göz ardı etmeden Çerkeslik gidebileceği yere kadar gidecektir.

KİMSEYE SAYGISIZLIK ETMEK İSTEMİYORUM.YAZDIĞIM HER ŞEYİ KABUL EDİLEMEZ, BOŞ FASA FİSO ŞEYLER SAYIN, BENİ CEVAPSIZ BIRAKIN, MUHATAP OLMAYIN.BOŞ VERİN BEN KİMİM Kİ? BİZ KİMİZ Kİ? NEREYE GİDİYORUZ Kİ? KİME KARŞI SAVAŞIYORUZ? BİZİ YOK ETMEYENLERE KARŞI MI?YOKSA KENDİMİZE KARŞI MI?

VE EKLİYORUM; BASİT SÖYLEMLERLE İFADE EDİLEN CÜMLELERİ HİÇBİR ZAMAN HAFİFE ALMAYIN. ORTAMINDA BULUNDUĞUM SÜRECE ŞUNU GÖRDÜM, KÜÇÜK AYRINTILAR, ÖNEMSENMEYEN DAVRANIŞ VE SÖYLEMLER HER ZAMAN BİZİM BAŞIMIZI AĞRITMIŞTIR. BİZLER TEKNOLOJİ İNSANI DEĞİLİZ, KÜLTÜR BAĞLAMINDA, DAVRANIŞ ANLAMINDA!

Fikrimce şunu beyan etmek istiyorum, XHABZE bir yaşam felsefesi ise teknoloji ve global yaşam bizi etkiliyorsa, içine çekiyorsa boş yere XHABZE de Kafkasya'dan bahsediyoruz.

KENDİMİZİ BAZI DURUMLARDAN AYRIŞTIRMAYI BİLMİYORSAK BİZİM FARKIMIZ VE ÖVÜNDÜĞÜMÜZ YAŞAMIMIZ HİÇ OLARAK HAYATINA BİR SÜRE DAHA DEVAM EDECEKTİR. BEN ŞU KİTABI OKUDUM, KAFKASYA'YI GEZDİM, ATAMDAN ŞUNU ÖĞRENDİM DEMİYORUM AMA ORTAMINDA BULUNDUĞUM ÇERKESLİK DERS ALMAK VE GERÇEKTEN DOĞRUYA YÖNELMEK ADINA DERS ALINACAK OLAY VE İNSANLARLA DOLUDUR. İYİ YA DA KÖTÜ....

BU Internet Çerkesliği nedir bu arada bunu bana biri açıklayabilir mi acaba? (Uzayda da mı Çerkesler mevcut? Uzaylı mıdır burada yazı yazanlar? Sanki hiç karşılaşmayacağız buradakilerle? Ben internet ortamında karşılaştığım kişilerle, Cenaze'de, Düğünde, festivalde, Şenlikte, Dernekte yüz yüze tanışma imkanı buldum. Bilmiyorum bu sizlere neler anlatıyor. AMAÇ ÇERKESLİKSE, AMAÇ XHABZE ise bakın basit söylemlerle cümle kuruyorum, tarihsel olaylardan bahsetmiyorum ya da bilimsel yaklaşımlarda değilim. BEN YAŞADIĞIM, GÖRDÜĞÜM YORUMLADIĞIM şekilde fikirlerimi beyan ediyorum. Eğer ki; zarar verici teknolojik bir gelişme istiyorsanız, buyurun TELEVİZYON, önceleri şehirlerde vardı şehirsel kültürle beraber yaşayan hemşerilerimiz buna bir şekilde ayak uyduruyoruz ya da ayırt edebiliyordu, iyi ya da kötü tercihini yapabiliyordu!  VE DİASPORA DA kültürün devamını sağlayan KÖYLERİMİZ, ONLARI UNUTMADIK MI SİZCE? ORADA UZAKTA BİR KÖY VAR GİTMESEK DE GÖRMESEK DE SAHİPLENDİĞİMİZ KÖYLERİMİZ EVET ONLARI UNUTTUK VE ONLAR ŞİMDİ TELEVİZYON SAYESİNDE KENTSEL YAŞAMI SÜRDÜREN İNSANLARDAN DAHA HIZLI BİR ŞEKİLDE ASİMİLASYONA UĞRUYOR!KENT YAŞAMINDA INTERNET VE VS TEKNOLOJİK İLETİŞİM ARAÇLARI SAYESİNDE BİZ DÜNYADAKİ ÇERKESLİĞİN NE BOYUTTA OLDUĞUNU BİLİYORUZ.YA BIRAKTIĞIMIZ KÖYÜMÜZDEKİ HEMŞERİLERİMİZ NE DURUMDA HİÇ DÜŞÜNDÜNÜZ MÜ? Sadece dil konuşuyorlar, farkında olmadan xhabze yapıyorlar? Ya da dil bitmiş gelenek görenek bitmiş!! BUYURUN XHABZEyi tartışmaya devam edelim AMA BU BENİM XHABZE KONUSUNDA son yazım, açıkçası rahatsızlık duydum! Duyduğum rahatsızlığında saygısızlığa dönüşmesini istemiyorum....

SAYGILAR VE SEVGİLER HAKKEDENE....


Turkiweywey
12.05.2007

Xhabze ayak bağı olmadı ama bazen sıkıntı oldu. Ben küçükken bahçeli bir evde oturduk. Dedemle nenemde bizde kalırdı. Babam büyük evlat olduğu için hep bizdelerdi. Ben arkadaşlarla oynarken annem bana Celeji diye seslenirdi. Yahu benim adım yok mu derdim annem dedenlere ayıp olur, derdi. Ama arkadaşlarım dövüştüğümüzde Celeji diye benimle dalga geçerdi. Etraftakiler Çerkes olsa kimse dalga geçmezdi.

Bu gün babam bende kalıyor hanımda Çerkes ama hepimiz aynı sofrada yiyoruz. Ben çocuğa hanımın işi varsa babamın yanında bakıyorum. Yaptığım xhabzeye uymuyor ama ne yapayım? Zorumuza gitse de bazı xhabzeler değişiyor.Bende işime geldiği gibi xhabze yapıyorum başka yapacak şey olmuyor.


Karaemilyano
12.05.2007

Mitat bey,

Xhabze feodal beylerin ıvır zıvırı demek tamam da feodaliteyi sadece Adigeler yaşamadı ki. Türkler de Kürtlerde Yunan'da Arap'ta yaşadı niye farklı peki yaşamlar cevap bekliyorum. Derinliği olmayan materyalistler gibisiniz. Marks en çok onlara kızarmış.Her kültürün kendine ait dokusu olabileceğini neden kabul etmiyorsunuz?

Saygılar, sevgiler.


Mitat Şengün
12.05.2007

Sayın Karaemilyano,

Kültürel dokular tabu mudur yoksa fetişizm mi? Konu marksa kadar dayandıysa sırada Freud ve Engels var demektir. Bana olmazları değil olanı tahlil edin lütfen.


Arda Ayberk
12.05.2007

Merhaba, benim kısacık bir yanıtım olacak Mithat Şengün'e. Sizin gibiler bizlere ayak bağıdır.

Saygılarımla.


Meshpev
12.05.2007

Selamlar,

Freud ve Engels'te kendimizi aramaya başladık hadi hayırlısı.

Rüyamda balığın kavağa çıktığını gördüm, şapkadan tavşan çıktığını gördüm. Freud acaba nasıl yorumlardı yada Freud'e gerek yok bize sosyolojik devrimi bilinçaltımızda her türlü değerimize açacağımız savaşla kazanacağımızı taahhüt edenlerde yorumlayabilir.

Aynı suda iki kere boğuldum acaba Engels buna ne derdi? Engels babasının fabrikasını batırmış bir idealistti baba parasıyla idealist olmakta ayrı bir lüks "baba para versene idealist olacağım" ama takdir edilesi bir idealizm ona lafım yok. Engels'e gerek yok zaten bizim sıfır sermayeli idealistlerimiz var her şeye sıfırdan başlamak o kadar kolay geliyor ki.

Sanki bir toplum olabilmişiz de reset atıp vaadedilmiş güzel günlere koşacak sistematiğe sahibiz de her şey halloldu da tek engel xhabze (!)

Fetişizm ise ayrı mevzu, örneğin marjinaliteden tatmin olmak, genel olarak kabul gören şeyleri red ederek "ben farklıyım" avunmasından özgüven tazelemekte bir fetişizmdir. (Tabi fetişizm tanımlamasının çeşitliliğine bağlı olarak değişebilir.) Hegel'in marjinalite krinizi iktidarın içleyerek aşması tespitine inanasım da gelmiyor değil.

Hazır Freud'dan bahsetmişken, kendisini kalabalıklardan ayıran farklı sıradışı hissetmek isteyen insanlarla ilgili pek iyi demiyor... Freud'la sizin aranızda laf taşımış olmayayım diye ne dediğini söylememeyi tercih ediyorum siz biliyorsunuzdur zaten. Bakın ne diyor bir Prof. Doç. Fuat Aziz Göksel Marjinalite sosyal patolojinin vahim bir belirtisidir. İstatistik olarak marjinalite arttığı zaman bir toplumda, o toplumun ateşi yükselmiş demektir. Eksantrisite, orijinallik, çok aykırı ve moral değerlere çok ters gelen fikirlerin avukatlığı.... elbette ki özgürlük..., ama bunların sayısı, belirli bir istatistik değerin üstüne çıktığı zaman toplum, ateşi yükselmiş olan toplum, hayati tehlike içine girmiş demektir. O toplumun birliği, varlığı, sürekliliği tehlike içine girmiş demektir.

Toplumda o zamana kadar kabul edilen en yüksek değerler hafife alındığı zaman ve o değerlerin en yücesi olan milli şuur ve milli birlik fikri, “ben muhtariyet hazır, her şeyi konuşmaya hazırım” gibi politik zarflar içinde sorgulandığı zaman, o toplumun hakikaten istikbali tehlikede demektir. Ne güzel söylemiş değil mi?

Sanırım yine kızıp ucu sivriltilmiş laflar edeceksiniz sizin için değersiz benim için değerli xhabzenin gereği olarak. "Nıve bğot'ım yekengesh" (Taş olsa da danış) sözünden hareketle yine fikirlerinize saygı duyarım ama doğru doğru ya da yanlış olsa da insanların kıymet verdiği değerlerine "fetiş" gibi benzetmeler yapmamanızı rica ederim.

Saygılarımla.


Şhafit
12.05.2007

Tebrikler sayın Şengün, tebrikler. Çok güzel eksiksiz oluyor. Ne diyebilirim ki ama unutmayın sıra sizin görüşlerinize de gelecek.


İrfan Şahin
12.05.2007

Sevgili Mithat,

Senin her zaman farklılıkların olmuştur hatırlar bilirim. Ancak burda ki tavrın gerçektende yenilir, yutulur cinsten değil. Rahmetli İhsan amca sağ olsaydı ne derdi acaba? Xhabze yoğun bir bölgenin insanısın bu kadar değişmenin sebebi nedir?

Bir ara uğrayacağım.

Selam ile.


Yılmaz Kendirci
12.05.2007

Mitatcım merhaba,

Şimdi İrfan aradı. Ben o diyorsa doğrudur, dedim. Evet gerçektende bu ayak bağı absürd uygulamalardan ivedilikle kurtulalım. Popüler kültür her şeyi berbat etmeden değişimi biz kendimiz gerçekleştirelim. Sonuçtan ben eminim.

Saygı, selam sağlık diliyorum.


Karaemilyano
12.05.2007

Sayın Mitat bey,

Benim cevabım elbette tabu değildir. Misal; evlenen Çerkes kızı baba evine dönmesi bilirsiniz xhabzeye uymazmış. Ancak berduş birine evlenen baba evine dönünce de geri gönderilen ve bu yüzden intihar eden biri varsa xhabze değişmeli demektir, yok olmalı değil. İnsanı değerler gelişirse xhabzede değişir doğal değil mi? Demiştim değişmeyen tek şey değişimin kendisi.

Saygılar, sevgiler.


Mitat Şengün
12.05.2007

Buraya kadar çeşitli bazen bir biriyle çelişen, bazen de hazır linkten aktarmacılık olan yazılar benim haklılığımın en büyük delilidir. Sitenin dilcileri, kültürcüleri, tarihçileri xhabze kelimesinden başlayarak buyurun olayı aydınlatın. Xhabze: xe+bze , xe:alt, aşağı, yani avam, teba bze:dil =tebanın mecburiyetleri bundan ötesi var mı?

Kadına, çocuğa bir at kadar değer vermeyen xhabze mi kutsal? Atlarına bin bir güzel ismi veren onları efsanelerine konu kılan halkın xhabzesi çocuklarına habuk, bıbukh diye mi isim vermesi normal mi?.

Buyurun hep beraber bekliyorum. At gitti, xhabze askıda kaldı. Kalanı bilen varsa buyursun.


Necdet Hatam
12.05.2007

Sayın Şengün,

Xhabze konusundaki görüşlerimi daha önce açıkladığım için o konuya girmeyeceğim. Ancak xhabze sözcüğünü anlamlandırma yönteminiz başta birçoklarının da yaptığı bir hata. Dilimizin hece temeli, yani her hecenin dilimizde bir anlamı olması böyle yanlış değerlendirmelere temel oluyor diye düşünüyorum. Bilmemiz gereke her hecenin anlamları olması; ancak her hecenin, her sözcükte aynı anlamı vermediği.

Sizin çözümlemenizin bir an için doğru olduğunu düşünürsek: Xeku xe ku halk avam arabası xetın xe avam tın hediye xetın avam hediyesi xame yabancı size göre xe avam me avam kokusu xate tarla xe avam te ver halk nesi mesela...

Yani sözcüğün anlamı, her zaman sözcüğü oluşturan hecelerin anlamları ile ilişkili olmak zorunda değil. Onlardan bağımsız ayrı bir anlamı olabilmektedir.


Karaemilyano
12.05.2007

Başımıza taş yağacak galiba. Cahiliye devri Müslümanlarına benzedik. Ben her değerii mihenk taşına vuracak cesareti olanların sağlam değerleriyle ilerleyeceğine inanıyorum.

Saygılar, sevgiler.


Mitat Şengün
13.05.2007

Merhaba aziz ve değerli katılımcılar.

Sayın Hatam tam konuya katıldığınız noktada bende ''yeter artık bu dil, xhabze Hatam'ın tekelinde değildir. Hatam misyonuna sahip çıkmalıdır. Dilin, xhabzenin bu halde olmasının temelinde Hatam'ın suçu vardır'' diye başlayan uzun bir nutuk atmak isterim. Ama ne yazık ki akrabanız değilim.

Yeri gelmişken belirteyim. Size nasıl bir yanıt vereyim diye düşünürken alfabeniz gözüme çarptı. En kısa zamanda öğrenmeye çalışacağım. Gerçekten alışıla gelmiş önden kesme yandan yırtmaçlı basit taklitlerden farklı bu çalışmanız için tebrik ederim sizi.

Belirttiğiniz konu gereği, sizden xhabze kelimesinin farklı açılımlarını beklerdim. Ben xhabze diyorum siz xate diyorsunuz. Önce xhabzeye bir açılım getirin ya da benim yaklaşımımla beraber bütün yaklaşımları red edin.

Xeku kelimesini ele alalım hiçte iyi bir örnek değil. Bu kelime aslında tek kelime son ''u'' sesi yarımdır ve araba anlamı vermez. Sizin alfabenizle xekuı olsa da bu durum tam anlamıyla ismin hallerinden -örneğin- ergativ kalıbında ya da ççewx olarak kullanıldığında oluşur ve geçiş gösterir. Xameyi aslına döndürüp xıme olarak düşünün birde. Çok önemli. Sizin ifadenizle kelime köklerinden bağımsız anlamlar çıkabilir. Ama bu her zaman da böyle değildir. Xetın kelimesini de bir propasation ile kullanıyorsunuz. Konuya prefiks suffix ya da padej olarak ya da yapım ekleri açısında bakarsak yine de çok şey değişmez. Xeku demiştiniz de öbür açıdan bakalım xeğegu aynı mantıklı avamın merkezi idi anlamı net olarak ortaya çıkar. Evet gerçekte savaşçı ihraç eden hazarda kazanda koloni kurup lejyonerlik yapanlarda basit avam değildi herhalde.

Saygılar.

Not: Bu yazıya katkısı olan sayın Ahmet Olgun ve Kemal Şengün'e çok teşekkür ederim. Zira ben dil uzmanı değilim.


Mitat Şengün
13.05.2007

Merhaba aziz katılımcılar çok saygıdeğer C.C çalışanları,

Sayın derya hazır sözünü ettiğiniz değerlerimiz konusunda sağ duyu ne demektir nasıl yorumlamalıyım biraz açarsanız konuyu sevineceğim.

Sayın Esen, xhabze temelde demokrasinin ürünü değildir böyle bir şartta yoktur. C.C. demokrasi bağlamında zaten yeteri kadar demokrattır.

Sayın Beykul Duran, xhabze ve modernite arasında bir üstü örtülü ilişki anımsatır gibi olmuşsunuz. Nefis bir yaklaşım. İşte ihtiyaç buradan başlıyor ama görüşleriniz çok net anlaşılmıyor.

Sayın Çuvaldız, kime batmalı farkında değilsiniz galiba? Çuvaldız hepimize batıyor. Adı Nart olup nart'ın ne olduğunu bilmeyen çocuklarımızdan bağlıyarak hepimize batıyor.

Bende içinde bulunulan durumdan birebir xhabze sorumlu demedim ki. Xhabze ayrıdır. Xhabze algısı farklıdır. Günümüzde bu fark ise uçuruma dönüşmüştür.

Sayın Setenay Büyükyıldırım, tespitiniz doğru ama tedavide yoksunuz. Basitçe sokakta yürürken farklılığınızı belirtebileceğiniz neyiniz var? Kalpak, kama, dil ya da meşhur kimin yanındakinin nesi olduğunu belli eden yürüyüş şekli, hiç biri yok değil mi?

Sayın Şamil Nartoğlu, aniden aklıma sayın Hatam'a yapılan eleştirileri getirdiniz. Benim gibilerin ıslahı ile her şey düzelecekse ben hazırım. Xhabzenizi tabi ki seviniz ama bu sevginiz bir büyük özlemden, yokluktan, kıtlıktan kaynaklanıyor olmasın.

Sayın Adige Ayhan, size basitçe soruyorum binlerce yıldır yolunuzu aydınlatan xhabzenizin kaç yıllık yakıtı kaldı?

Sayın Karaemilyano, madem xhabze ağırlıklı misafir ağırlıyorsunuz, o halde her şeyi de biliyorsunuz demektir. Sizden rica ediyorum bir merakımı giderin. Mesela bir atlı Adige grubu tanımadığı bir bölgede bir Adige köyünden nasıl ağırlanma ister? Nasıl misafir edilmelerini istediklerini anlatır? Grupta 15 atlı diyelim.

Sayın K. Dokuz, İleri öngörmeyen 19 yüzyıl değerleri ile fantezi yapan, bunun istisnası dildir her şey gericiliktir. Örneğin el öpme, baş gericiliktir.

Sayın Nartoğlu, varsayalım ki beni görmek istediğiniz vizyonu çok merak ettim. Var mı bir vizyon ve misyonunuz? Bekliyorum, buyursunlar.

Sayın Taymi Mutlucan, perspektifiniz güzel. Tabi sonunu getirebilirseniz.

Sayın Meshpev, tebrikler. Herkesin yardıma daha da önemlisi dayanışmaya ihtiyacı var.

Sayın Mutlucan, arzu ederseniz ayak bağı sözümü nefes darlığı yapan boyun bağı olarak değiştirebilirsiniz.

Gerçekler adına sayın Kabardey'e saygı ve sevgiler benden olsun.

Sayın cerpecej, bu konuda dolu dolu bilgiye, sorun tespiti dirayetine gerçekçi bir bakış açısına sahip olduğunuz anlaşılıyor. Konuyu size anlatmaya gerek yok. Aksine sizden herkesin öğrenebileceği çok şey var.

Sayın Sacit bey, çok haklısınız bilmeyi de önemseyeceğimiz günler yakındır inşallah.

Sevgili Denetim Kurulu, çok uzun olmasını istemiyorum. Yazıyı bölümlerle yazacağım. Anlayış ve takdirlerinize bırakıyorum.


Mitat Şengün
13.05.2007

Sayın Adige4, keşke karşı çıkmak değerlerimizi var etmede yeterli olsa.

Sayın J.W, doğru söze ne denebilir ki.

Sayın Karaemilyano, artı sizden xhabze ve global vahşi çok uluslu kapitalist şirketler analizini bekliyorum.

Sayın Ediz bey, konuya dair gayretleriniz inşalah faydalı olmuştur. Bunu kendi açınızdan sonra genel açıdan değerlendirebilirsiniz ya da hep beraber değerlendiririz.

Sayın Blatse, bu konuya dair önceden çalışma ya da araştırmalarınızın olduğu hissini verseniz de ulaştığınız sonuç çok umutsuz galiba.

Sayın Cerpecej, haklı bir çıkışta bulunmuş her bölgede zaman zaman hatırlanan, çok bilen xhabze çınarları mevcut ama bunların kendileri dahi şikayetçi. Bu sitede zaten uygulanabilir xhabze söz konusu edilemez.

Sayın Kabardey, evet xhabze yok oluyor çare nedir sevgili Kabardey, çare nedir?

Sayın Agur, xhabze klasik bir miras değildir. Kültür taşıyıcılığı işlevi ancak onun mantığını ifade eden dil ile örtüşürse anlamlı olur. Bunu gözden kaçırmayın lütfen.

Sayın Aşşına, konuyu kişiselleştirmişsiniz sayın esen gereğini yapacaktır.

Sayın Blatse, polemik ve çok nitelikli derinsel ifade gücünüze saygı duyuyorum ama bunu lütfen çözüme katkı yönünde kullansanız daha iyi olmaz mı?

Sayın Hun'e Ediz, konuyu uzun uzun yazmakla anlaşılmaz hale getirmişsiniz. Konumuz xhabze terimleri değil. Unuttunuz galiba. Konu xhabze terimleri olsa çok daha basit bir tanım yapmalısınız. Ardından madde madde yazdıklarınız özgün xhabzeden çok insani değerlere yönelik bir kapsam olmuş desteğinize teşekkürler. Yani vatanını sevmek xhabze sevmemek xhabzesizlik öyle mi sayın Hun'e Ediz?

Sayın Ceppecej, sizin de ifadeleriniz anlamlı ve derinlikli. Bunu lütfen çözüme yönelik olarak kullanır mısınız?

Sayın Yb,  evet çok şey devam etmeliydi ama etmedi. Şimdi travma kursayıcılığı xhabze ağıtçılığımı yapalım.

Sayın Karaemilyano, o dediğiniz Shapsugh değil Adige parası olacak.

Sayın Duğuj Kenan, buyurun yazılması gerekenleri siz yazın.

Sayın Türküweywey, sizin yazdıklarınıza hiç bir anlam veremedim.

Sayın Zeki Beshnıbe, sizin uzun uzun örneklemeye çalıştığınız şeyi basitleştirirseniz sevinirim. Kimse başka bir galakside yaşamıyor. Eleştirdiğiz şeyler xhabzeniz çöp imha fabrikası mı kurmuş ya da xhabze inanlılarını kutsamıştı bizler korunaklıyız? Bunca insan neyi tartışıyor bir düşünün isterseniz.

Sayın Adige Ayhan, kuşkularınızı gidermek için ne yapabilirim? Mesela?

Sayın Duğuj Kenan, yazısında basit xhabze kurallarını hatırlatmış. Teşekkürler. Alınan yanıtı kendisi daha iyi değerlendirecektir.

Sayın Misafir, yani bizle beraber xhabzede dimdik ayakta ve hiç bir sorun yok öyle mi? Nerede bu yer adresini verir misiniz?

Sayın Cerpecej, son yazınız epeyi sınırları ve sinirlerinizi zorlamış. Sizde hak vereceksiniz bizlerde sevgi ve saygı hak edip etmeme gibi ön şarta bağlı değildir. En basit ritüel düzeyimiz bile bunu göstermiyor mu?

Sayın Türkiweywey, çok basit örnekle hepimizin şikayetlerini örneklediniz ama yazınızdan mevcut durumu çok elzem zorunlu sonuçmuş gibi de kanıksamış gözüküyorsunuz. Umarım yanılıyorumdur.

Sayın Arda Ayberk, xhabzene verdiğin önemi ifade eden refleksinizi saygıyla karşılıyorum. Yeter ki, sorun benim gibiler olsun. Onu hallederiz.

Sayın Meshpev, taş yerine danışmaya şapkada olur mu? İşin esprisi bu...

Sayın Şhafit, xhabzede özgürlük genelin çıkarlarıyla sınırlıdır haberiniz vardır umarım. İrfan ve Yılmaz bir arada ne oluyor Allah aşkına ? Anlaşıldı tamam, tamam hesaplar benden.

Sayın Hatam, size gerçekten büyük iş düşüyor ama önce sabır.


Hun'e Ediz
13.05.2007

Yeniliğe açık olmanın hiç bir zaman zararı olmaz ama sistemli bir şekilde olmalı. Hayatın akışına kendimizi bırakırsak kimliğimizi daha çabuk kaybedebiliriz kanaatindeyim.

Sayın Şengün'e katıldığım yerler var. Değişen şartlar bazı konularda bizleri geride bırakıyor. Ne Adigelik ne xhabze, xhabzenin tam olarak yaşanması, xhabzeyi bireysel yorumlarla yaşanılacak hale getirme düşüncesi vb gibi durumlar aslında toplumumuza zarar vermektedir. Toplu hareketler azalmakta bireysel çabalar oluşmaktadır. Bireysel çabaların çoğu da asimilasyonu destekleyebilir.

Ne yapılmalı?

Benim yorumum şu an için tabi ki bireysel çünkü toplu bir hareket uzun soluklu bir çalışmanın sonucu olabilir ve imkansız (böyle bir çalışmamız var) değildir bence. Örnek olarak bir atlının yaklaştığını düşünelim, bir büyüğün yanında durup atından inecektir. O atın sağından veya solundan inmesi anlam yüklüdür ama değişebilir ancak o yapılan hareketin içerdiği saygı değişmemeli. Çağımızda en azından saygıyı ve görgü kurallarını bireysel olarak uygulayabiliriz. Yani görgü kurallarını en azından xhabzenin varlığıyla yaşatabiliriz. Aksi taktirde değişimimiz kimliğimizi kaybetme riskini doğurabilir.

Atalarımızın bunca sene bizlere bıraktığı mirası bizler, bizden sonraki nesillere taşıyamamış oluruz. Bu yüzden bu konuyu çok basitmiş gibi düşünmeden, şahsileştirmeden ortak payda da ne yapabilirize bakmak bizler için daha uygun olur düşüncesindeyim.

Saygılarımla.


Karaemilyano
13.05.2007

Sayın Mithat Şengün,

Başıma 3 taş düştü. Yanıtlamaya çalışayım:

1) Herşeyi bilenlerden değilim. Atım hiç olmadı Rus ije motorum var. Motorlu arkadaşlarım var. 15 arkadaş ziyaret ederse ağırlarım. 15 kişi köye gidecek olursak, yordamı motorların köy girişi bırakılması olur. 1'i hariç. Sonra köyün çocuk bayramı başlar. Bugünkü aklım onu diyor.

2) Global, vahşi çok uluslu şirket kursak mesele MC Donalds'a rakip haluj, şelame fas food mesela fena mı olur?

3) Thaepsugh Adige parası düzeltirim. Feodaliteden değil komünal toplumdan kalma kurallardan bile kalan var. Kelime olarak mağaranın üstü ile evin tavanı aynı sözcük. Nart dergisinde okumuştum.

Saygılar, sevgiler.


Jade Wumar
13.05.2007

Sayın Mitat Şengün,

Xabze: xaxığe + bze / xaxığe: seçilmiş, ayıklanmış, arınmış, ayrılmış vb. Bze: dil. Xabze: seçilmiş dil (herkesin ortak dili). Tarih boyunca anlatılan tasvirlere bakarsanız, anlamın böyle olduğunu görürsünüz. Xe: Altı kez anlamı da taşır. Artı fiil başındaki xe alt anlamı vermez. Saxeplheğ derseniz xe'nın ne anlama geldiğini daha iyi anlarsınız. Xe ya alt anlamı vermek istiyorsanız yixe demeliydiniz bence. Şimdi size göre Axeme axet cümlesinden onların altında anlamı çıkar. Alt, aşağı demek istiyorsanız ççeğ demelisiniz. Avam içinde çıle kelimesi yeterlidir. Xabzeye xeti yibze herkesin dili anlamını verenlerde vardır. XABZE: SEÇİLMİŞ DİLDİR. "Adıghe xabz auağ nah werk xabz auağep", "ttsıfığer ahmıwgueş", "şım wıkhızfanerem şı waseççe wişen" "bzılfığe zıdeşısım aşe şıraxırep". Bu atasözlerini açarsanız bazı tanımlamalarınızı tekrar gözden geçirmeniz gerektiğini göreceksiniz.

Günümüzün gerçeklerini mi yoksa xabzeyi mi yargılıyorsunuz sayın Mitat Şengün?

Saygılar...


Necdet Hatam
13.05.2007

Sayın Şengün,

Yazdığınız kısacık yazı ve bulunduğunuz itirazlardan anlaşılıyor ki, dile gerçekten vakıfsınız. Önce bundan mutluluk duyduğumu, yeterince işlenmemiş, kuralları da yeterince belirgin bilinir hale getirilememiş dilimiz konusunda özelinizde de yazışmak tartışmak istediği dile getireyim. Dili kimi sözcükleri bu şekilde çözümlemekten ben kendi payıma hep çekindim çözümlemeleri de kuşku ile karşıladım, karşılıyorum. Bunu yapabilmem için genel dil bilgimin, özelde Adigece bilgimin yeterince derin olmadığını düşünüyorum. Sözcüklerin nasıl bir evrim geçirdikleri, dilimize özgü evrim kuralları bunların bol örnekleri konusunda yeterince bilgi sahibi olmadan, diyalektlere göre farklı söyleyişleri göz ardı ederek böylesi çözümlemeler yapmanın çok gerçekçi olmadığını düşünürüm.

Yine de bu dil bilginizle beni haklı çıkartacak ve benim verdiğim örneklerden daha güzellerini bulabileceğinize de inanıyorum. Xabze konusuna gelince: Biz arada yazmaya çalışanlar yazdıklarımızın hem okunduğu, özümsendiği, eleştiri gelmediği için de içselleştirildiği zehabına kapılırız. Yanlış tabi... Ancak her yeri geldiğinde, her soru sorulduğunda da daha önce yazdıklarımızı yeniden yazmayı, bak böyle yazmıştım demenin biraz "xebzenşağe" olarak karşılanmasından korkarız.

Daha önce yayınladığım xabze konulu ve halen CC'de yayında bulunan yazılarımı bu sayfada yeniden anımsatmamı da mazur görün lütfen.

Xabze kültürün bir kesiti, bir parçası ve elbette ki üst yapı kurumu ve bence elbetteki sosyal statüsü, gelir durumu bu kuralları uygulayabilecek konumda olan kesimi ilgilendiriyordu. Bilimadamlarının, sosyologların söylediklerini hiçe sayarak, çevrelerindeki her halkın gelenek, göreneklerinin de değiştiğini görerek nasıl xabzenin değişmezliği savunulabilir bilmem ki... Ama eğer kopma olmasaydı, eğer kendi topraklarımızda baskın halk olsaydık yine değişmiş olan ama bizim olan ve bizi diğer halklardan ayıran çoğu kuralı da anayasamızda, yasalarımızda yer bulan xabzemiz olacağından da kuşku duymuyorum...

Bu konuda yazdıklarımın bir bölümüne geçmeden önce: Yaşamak ve anlatmak adlı dağarcıktaki yazım çerçevesinde bugün yaşadığım olayı da bir değerlendirin. "khğeğeştah" çiçek açma zamanı. Önceki kültür bakanlarımızdan Sayın Çemışö Gazi'nin incelemelerinden Adigelerin kutladığı bir gün olduğu belirlenmiş. Her yıl da kutlanıyor artık Kültür Bakanlığı programı ile. Milliyetine bakılmaksızın tüm halkların çocukları öğrencilerinin rengarenk giysileri ile katıldığı, Adigece, Rusça şarkıların söylendiği, dansların edildiği, birlikte mutlu olma türkülerinin söylendiği güzel bir gün geçirdik. Evet belki eski içeriği ile değil ama bize özgü ve bizim geleneğimiz için kutladığımız bir gün... İşte yazılar... Gerekli görürseniz konuda derinleşmeye çalışır, bilimadamlarımızdan da görüş alırız diyorum...

Xabze, bilmem dünyanın neresinde olursa olsun birkaç Çerkes'in bir araya gelip de “xabze”den söz etmedikleri olur mu?

Sanmıyorum.

Peki, xabze bilimsel gerçekler çerçevesinde mi tartışılır?

Keşke…

“Xabze” ye ilişkin dinlediğimiz konuşmalar, okuduğumuz yazıların çoğu, “xabze”nin geçmişten bu güne hiç değişmediğini, değişmemesi gerektiğini, tüm Çerkeslerin (Adige-Abaza) “Xabze”sinin aynı olduğu ve herkeslerin buna uyduğu dönemlerin yaşandığını düşündürür.

Xabze çoğun idealize edilir.

Kanıt mı?

Kaf-Fed’in yayınlamış olduğu “Biz Çerkesler” adlı kitapçıkta aramadığınız kadar var. Örneğin altmışıncı sayfada: “Çerkes toplumu, günümüz dünyasındaki İngiltere örneğine benzer biçimde, yazılı olmayan geleneksel hukuk kurallarıyla yönetilir.” denmiş. “Xabze”, anayasal kuralları, 13. yüzyıldan bu yana yayınlanmış olan hukuk belgelerinde (Magna Carta 1215; Haklar Bildirisi, 1688; Habeas Corpus yasası, 1679; Parlamento Yasası 1911)…” yer alan İngiltere anayasasına benzetilmiştir. Yine, J.S. Bell anılarında: “Şu da unutulmamalıdır ki, bu insanlar arasında şiddetli bir şekilde iç savaşlar ve kan davalarının (İrlanda ve İskoçya’daki kabileler arasında olduğu gibi) sona erdirilmesinden sadece elli yıl kadar geçmiş bulunuyor...” demesine, ünlü romancımız, Ç’eraşe Tembot, “Şıw Zakhu – Tek Atlı” adlı romanını “lhı ş’ej – kan davası” üzerine kurgulamış olmasına,. ünlü ozanımız Khuyekhue Nalbıy, Adigey’in ilk ve tek uzun metrajlı filmin senaryosunda kan davasını işlemiş olmasına karşın sözü edilen kitapçıkta, “Çerkes sosyal yaşamında öldürmeyi gerektirecek düzeyde gerginlik ve çatışma çok az görülür” denebilmiştir.

Halbuki “xabze” kültürün bir parçası ve kültür de her toplum için bir süreçtir, değişkendir. Bu değişimin önemine Ankara Kuzey Kafkasya Kültür Derneği Gençlik Kolu Bülteni “Nartlar’ın Sesi”nde (sayı 8 Mart-Nisan 1975) şöyle dikkat çekmiştik. “İşte derneklerimiz bu anlayışla yola çıkmalı, Çerkes Halk Bilimi'ni araştırmalı, incelemeli ve bir bireşime varmalıdırlar. Ancak buna geç kalınmaması gerekmektedir. Çünkü “halk”ın bize yakın gelen bir tanımı “dil, din ve objektif koşul birliği içinde olan topluluklar” dır. Çerkes dilinin çoğu bölgelerde unutulmaya yüz tuttuğu, Çerkeslerin karşı, karşıya bulunduğu farklı objektif koşullar nedeni ile hızlı değişime uğradığını bildiğimiz bu dönemde, Çerkes halk değerlerinin doğru olarak saptanmasının yukarıdaki halk tanımına uygun dönemde yaşayanlardan, yada bu değerleri onlardan öğrenenlerden edinilecek verilere bağlı olduğu kuşkusuzdur. Kısa bir dönemde buna çözüm bulunmadığında, sonradan yapılacak araştırmalarla, çeşitli bölgelerde değişime zorlayan objektif koşulların farklılığı nedeni ile temelde tek olan bir halk değeri değişik biçimlerde bulunacaktır.” Anavatanda yerleştiğimden bu yana gözlemlerim, Çerkeslerin hiçbir dönemde, değişmemiş yada değişmez xabzesi olmadığını ortaya koymuştur. Her kabileye göre değişen aynı kabilede köyden köye değişen geleneklerin az olmadığına tanık oldum ve bu durumun hep böyle olageldiği hep olageldiği sonucuna vardım. Bu görüşlerimi de doğruladığını sandığım şu atasözümüz, xabzenin komşudan komşuya bile değişebileceğini bakın ne güzel anlatmış: “Zeğuıneğuit’u ya çem şıççe zefedep – zeğuıneğuit’ı ya jem şıççe zexuedekhım” (Iki komşunun inek sağışı bile farklıdır).

Örneğin şimdilerde, Adigey'deki kimi köylerde hala titizlikle uygulanan, beni çok şaşırtan, hele Uzunyaylalıları çok şaşırtacak olan bir xabzeden söz edeyim size.

Cenaze kaldırılmaya hazır hale geldiğinde bulunduğu odadan çıkarılmazdan önce, ölünün çok yakını erkeklerden bir grup yaş sırasına girer ve yüksek sesle ağlama sesi çıkartarak ölünün bulunduğu odaya girer çıkarlar. Odadan çıkarılması mezarlığa götürülmesi işlemleri ondan sonradır.

Peki eskiden evliliklerde; kız tarafının, erkek tarafına wase almak üzere gittiğini duymuş muydunuz ya da Uzunyayla’da çok önemsenen bir tören olan “neçıhıtx”ın her yörede aynı şekilde önemsenmemesine ne demeli? Uzunyaylada imam nikahı anlaşma sağlandıktan sonra kız evinde kıyılır. Reyhanlı’da ise gelin alındıktan sonra erkek evinde kıyılır. Zaten imam nikahı İslamiyet'ten sonra adet olduğuna göre çok yeni olmalı değil mi?

Adige-Abazaların Müslüman olmayanlarında, Uzunyaylada’ki bu şekli ile “neçıhıtx” geleneği olması zaten mümkün değil. Sizler de evlilik “nısaşe” sırasında köyden köye değişen bu farklıkların konuşulduğunu, kimileyin aralarında tartışmalar çıktığını yaşamışsınızdır.

Bence birçok xabze kuralı daha Kafkasya’da iken bölgelere göre farklık gösteriyordu.. Aslında kültürün, -elbetteki xabzenin de- değişkenliğini, kültürü konu edinen hemen her kitapta bulabilirsiniz. Toplumlardaki sosyo-kültürel değişme ise, sosyolojinin en önemli araştırma konularından biri olma özelliğini her dönem korumuştur.

Kaf-Der’in yayınlamış olduğu Türkiye Çerkeslerinde sosyo-kültürel değişme adlı kitapta araştırmacılarımızdan sayın Cahit Aslan kültürün değişimin kaçınılmaz olduğunu bakın ne güzel anlatmış: “Ne zaman Çerkesler kendi aralarında konuşmaya başlasalar sitemlerin ardı arkası kesilmez. Hep bir ağızdan değişiyoruz, yok oluyoruz, kayboluyoruz demeye varan sözler sarf ederler. Sanki değişilmemesi gerekiyormuş gibi tepkiler gösterilmekte: varlıklarını değişmezliğin içinde aramaktadırlar. Bu bağrışmalar, doğruluk payları olduğu kadar eksiktir de. Bir kere değişmezlik eşyanın tabiatına aykırıdır. Çünkü her şey hareket halindedir, değişmek zorundadır. Yalnız aralarında bir fark vardır, o da değişmenin niteliği, değişmenin hızı ve değişen birimlerin tüm yapıya olan etkisidir.

Değişmeyi bir kültür için problem haline getiren değişmenin ardından bir çözülmenin gelip gelmediğidir. Yada değişen birimin kültür bütününe bozucu etkide bulunup bulunmadığıdır. Değişmenin bir problem haline gelmesinin bir diğer yönü de, o’nun olan ile olması gereken arasındaki çelişkisidir. Toplumların normal koşullarında olan değişimi, kendi iç çelişkilerinin bir ürünüdür ve olması gerekeni yansıtır. Yani olan aynı zamanda olması gerekendir. Şayet olan, olması gerekenden uzaklaşıyorsa normal değişim sürecinden sapma var demektir. Göç (zorunlu göç-sürgün) buna en açık bir örnektir. Çünkü göç, kültürleri uymak zorunda veya bir süreliğine çatışmak zorunda bırakan yeni bir sosyal hayat alanıyla bir sosyal yapıyla yüz yüze getirmektedir. Diğer taraftan yeni sosyal mekan da kendi değişimini yaşamakta ve bu da değişimin boyutlarının anlaşılmasını biraz daha zorlaştırmaktadır. Her şeyden önce Çerkesler de değişmek zorundadır. Yalnız çözülmeden kültürel kimliği sürdürerekten.”

Evet “xabze” toplumun içinde yaşadığı dönemdeki anayasası. Çeşitli konulara ilişkin kurallar da günümüz yasalarıdır. Çerkes toplumu, döneminde kendi devletini kurabilseydi, xabze de olabildiğince devletin yasalarına yansıyacaktı. Çok basit bir örnekle evli bayanların, kocalarının değil kendi soyadlarını taşımaları yasal olacaktı. Çünkü “xabze” ye göre, Çerkes kadınının soy adı evlenmeyle değişmez.

Ben yaşta olanlar, analarımızın baba akrabalarımız için hiç bir zaman “di lhepkh, tiwınekhueş demediklerini fi lhepkh, şüiwınekhueş” dediklerini anımsayacaklardır. Adları anılmayan analarımız çoğunlukla filanların kızı, örneğin “Yağanxe yapxhu” diye çağrılmışlardır. Şimdilerde bile kimi yörelerde bu kuralın geçerli olduğunu sanıyorum. Kimlerdensiniz, sorusunu evli bir Çerkes kadını önce kimlerin kızı olduğunu sonra da kimlerin gelini olduğunu söyleyerek yanıtlar. “Xabze” ye ilişkin sorunlarımızı da dilerseniz bir dahaki yazıya irdeleyelim.

Meşfeşşu Necdet Hatam Xabze Üzerine-2 >>>

Meşfeşşu Necdet Hatam CC'de halen yayında bulunan “Biz Çerkesler” adlı kitapçığın eleş
tirisinden ÇERKESLERDE SOSYAL YAŞAM “1767 ve 1790 (tartışmalı bir tarih en şiddetli çarpışmalar 1796’da gerçekleşti) yıllarında Kuban yöresi Çerkeslerinin ayaklanmaları sonucu bey ve pşıler Ruslara sığınmak zorunda kaldılar.”

Olayın özünü anlatmaktan uzak bu bilgilerin kaynağı da çok merak konusu. Kimler ayaklanmıştır? Ruslara sığınan pşıler kimlerdir? Köleler mi, özgür çiftçiler mi baş kaldırmıştır? Aslında yanlışlık başlı başına bir inceleme konusu olan çok önemli bir olayın kısacık bir cümle ile anlatılsın isteğidir. Ayaklanmanın sınıfsal temeli olmakla birlikte Shapsugh, Nathuac ve Abdzax özgür köylülerinin (zaten bunlarda pşı yoktur) Bjedugh pşılarına karşı başkaldırısıdır. Ruslardan yardım istenmiş ve lojistik destek sağlanmıştır. Ancak Bjedugh köle ve özgür çiftçileri, özgür çiftçilerin yanında değil, kendi pşılerinin yanında savaşa katılmıştır (Adigey Devlet Üniversitesi Öğretim üyesi Yemij Ruslan). Bizce bu bölüm kitapçığın yayımlanma (...Günümüzde Çerkesler nerelerde ve nasıl yaşıyorlar?) amacı ile hiç bağdaşmıyor.

Yazar kendisinin yaşamadığı, ideal bir toplum modeli çizmiştir, hala az bilinen geçmişimizde gezinip durmuştur. Yazarımız, hoşnut olmamalı ki, bir türlü günümüzü Çerkeslerini anlatmaya yanaşmamış ancak eylemlerde de geçmiş zamanı kullanmamıştır. Geleneksel Çerkes toplumu diyerek sözü edilen toplumun günümüz toplumu olmadığını söylemiş. Ancak bu toplum yapısının hangi yıllarda var olduğu belirtilmemiştir. Bu bölüm yazarının bence en takdire değer yanı Ürdün diasporası anlatılırken sözü edilmeyen Ürdün prensi Ali bin Al Hüseyin’in “Çerkeslerin anavatanlarına geri dönüşlerini sembolize eden atlı yürüyüşü” anımsatmış olmasıdır.

Bizce bu bölümde idealize edişte de aşırıya kaçılmış, kimileyin yenilerde uygulamaya giren kimi davranışlar xabzeye temelden aykırı olduğu halde Çerkes xabzesi gibi sunulmuş, kimileyin de toplumun bilincinde yer etmiş kimi gelenekler yok sayılmıştır. Kimi konularda da yazarımızın nev-i şahsına münhasır yaklaşımları olmuştur. Örneğin elli altıncı sayfada; “Konuklar, bölge veya köy girişinde gençler tarafından karşılanarak, yiyecek ve bje içinde içecek ikram edilir’’ üst yazısı ile ulusal giysiler içinde, iki çocuk fotoğrafı verilmiştir. ‘’Geleneksel toplum kurallarına uymayan bu görenek yenilerde anavatan kesiminde gelenek haline gelmeye başlamıştır’’ denseydi itirazımız olmayabilirdi. Çünkü ben, bu geleneği kendi köyünde görmüş hiçbir muhaceret Çerkes’inin olmadığından eminim bulamayacağız. Gelenek bir Rus geleneği olup adı da ‘’tuz-ekmek’’tir. Sunumunda da içki yoktur. Özel pişirilmiş bir ekmek-çörek ve yanında ekmeğin batırıldığı bir azcık tuz işlemeli örtülerle süslenmiş tepsilerde sunulur. Kitapçığın deyimi ile geleneksel Çerkes toplumunda ise sokakta, görünür şekilde yemek içmek en çok ayıplanan davranışlardan biridir.

Halen Kafkasya’da belirli bir yaşın üzerinde sokakta sandviç yiyen, dondurma yiyen ya da yiyeni ayıplamayacak kişi bulmak bir hayli zordur. Yetişkinlerle ilgili hiçbir konuda çocukların ortada bile ortalarda görünmesinin bile hoş görülmediği bir toplumda konuğu karşılamak gibi en onurlu görevin çocuklara verilemeyeceği nasıl bilinmez. Dahası, biz dönüş yapanların, burada değiştirmek istediğimiz geleneklerden biri de çocukların, gençlerin konuğun yanına çıkarılmaması uygulamasıdır. Geçmişte var olan bu geleneğin yararını değil artık zararını gördüğümüze inandırmaya çalışıyoruz.. Sayfa elli yedi: “Geleneksel Çerkes yaşamında bütün bu alanlar, xabze (khabze) adı verilen, yazılı olmayan, yaşanarak kuşaktan kuşağa aktarılan ve dünya halklarınca da bilinen belirli kurallarla düzenlenmiştir.’’

Dünya halkları xabzemizi bile biliyorsa kitapçığın yayınlanmasına neden gerek duyulduğunu anlamakta zorlanmaz mısınız? Sayfa elli yedi: “Çerkes toplumunda her birey, bu ilke ve anlayışa uygun biçimde yaşamayı hedefler. Her zaman her yerde kendisine yaraşır biçimde, sonra da muhatabın layık olduğu biçimde davranır, saygı-sevgi gösterir, takdir eder, yardım, müdahale eder, yönlendirir, eleştirir, azarlar, engel olur. Yapılması gerekeni yapar. Ama ‘adam sen de bana ne?’ demez. Başkalarının da, öyle davranmalarını gerektirecek biçimde hareket eder.” denen paragraf ile sonraki iki paragrafta söylenenler, azıcık derneklerimizde çalışmış birinin, internet sitelerini, sanal platformlardaki tartışmaları izleyen birinin, zor inanacağı bir değerlendirme değil mi, sizce de? Ben bir de üç paragraf boyunca sayılan hasletler içerisinde “Çerkesin sözünün eri” olduğunun belirtilmeyişine de şaştım kaldım. Sayfa elli dokuzda birlikte yola çıkan iki kişiden birinin başkan diğerinin de yarımcı olduğu, Çerkes toplumunun ne kadar örgütlü olduğunun örneği olarak veriliyor. Sanırım burada da biraz ileriye gidilmiş. Iki kişiden biri “nahıj” biri “nahıç’e” ya da çok yaş farkı varsa “xeğrıy”dır. Thamade kavramının gündeme gelmesi için grup olunması gerekmektedir. Çerkeslerde de en küçük grup üç kişidir ve “nebğırişır kup mexhuı” deyimi vardır.

Sayfa altmış: “Çerkes geleneğinde konuğa, üç gün geçmedikçe gelişinin özel bir amacı olup olmadığı sorulmaz”. Bu bir övgü ise eğer; konuğa soru sorulmadığı süre Eskimolarda on beş gün imiş. Sayfa altmış: “gen yedi kuşak öteye sıçrar” diye bir deyişimiz varmış. “Ah Biz Çerkesler” biz neymişiz biz. Her ne kadar deyişin aslı “lhır l’eş’eğuible mawe – kan yedi kuşak etkendir” ise de kan sözcüğünü gen olarak çevirir Çerkeslerin ne kadar ileri görüşlü olduğunu da kanıtlamış oluruz. Bilmem bu kadarına gerek var mıydı?

Sayfa altmış bir: Çerkeslerde çocuğun anne soyunun, aşina olduğumuz toplumlardan daha çok önemsendiği doğru. Ama asıl vurgulanması gereken bence Çerkes kadınlarının evlilikle soyadlarını değiştirmediği idi. Hele yakın geçmişte T.C vatandaşı bir bayan avukatın kullanmasına izin verilmeyen kızlık soyadını kullanabilmek için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurduğu da biliniyorsa. Eşini adı ile çağırmak ayıp olduğu için birçok erkek; eşinden “filanların kızı” diye söz ederdi. Şimdi sıkı durun. Sayfa altmıştaki, herkesleri bizlere güldürecek (hele kitapçığın İngilizce’si yayınlandıktan sonra) şu iddiaya bakın: “Çerkes toplumu, günümüz dünyasındaki İngiltere örneğine benzer biçimde, yazılı olmayan geleneksel hukuk kurallarıyla yönetilir.”

Breh, breh, breh…

Üslubundan Av. Fahri Huvaj’ın yazdığını sandığım bu cümle ile konuya ilişkin Ana Britanica’daki şu bilgileri bir karşılaştırın: “Geleneksel anayasa, yazılı olmayan ya da kısmen yazılı belgelere dayanmayan kurallardan oluşur. Bir anayasanın geleneksel olması, tüm anayasal kuralların yazılı belgelerde yer alması demek değildir. Gene de birçok anayasal kuralı içeren belgeler vardır. Örneğin geleneksel anayasa düzenine sahip olan İngiltere’de anayasal kurallar 13. yüzyıldan bu yana yayınlanmış olan hukuk belgelerinde yer almıştır. (Manga Carta 1215; Haklar Bildirisi, 1688; Habeas Corpus yasası, 1679; Parlamento Yasası 1911)…”

Geleneksel hukuk kurallarımızın İngiltere’nin geleneksel hukuk kuralları ile ne kadar benzeştiğini görmüş, bu engin analiz yeteneğinden dolayı da yazarımızı içinizden kutlamışsınızdır. Toplumumuzun gerçeklerine temelden çelişmek pahasına, var olan değil olsun istediğimiz ideal toplumu anlatmayı sürdürüyoruz. Sayfa altmış: “Çerkes sosyal yaşamında öldürmeyi gerektirecek düzeyde gerginlik ve çatışma çok az görülür” Elbetteki bu yargı J.S. Bell’in anılarındaki şu gözlemi ile bağdaşmıyor: “Şu da unutulmamalıdır ki, bu insanlar arasında şiddetli bir şekilde iç savaşlar ve kan davalarının (Irlanda ve Iskoçya’daki kabileler arasında olduğu gibi) sona erdirilmesinden sadece elli yıl kadar geçmiş bulunuyor...” Yine de ünlü romancımız, rahmetli Ç’eraşe Tembot iyi ki bu “özlü” kitapçığı okumadı diyorum. Kim bilir belki de “lhı ş’ej – kan davası” üzerine kurguladığı “Şıw Zakhu – Tek Atlı” adlı romanını yazmaktan vazgeçer, bize de yazık olurdu. Ünlü ozanımız Khuyekhue Nalbıy’de, Adigey’in ilk ve tek uzun metrajlı filminde kan davasını işlemez, başka bir konu aramak durumunda kalırdı. Sayfa altmışbeş: “HAPISHANESI OLMAYAN TEK HALK” başlığının altına “Kızılderililerin var mıydı?” notunu düşmüşüm. Sürdürelim; “Çerkes halklarının Kafkas-Rus savaşlarını kaybedip (Rus- Kafkas olmasın) anavatandan sürüldükleri 1864’lü yıllara (1864’lü kaç yıl var acaba?) kadar, hiçbir zaman suçluların barınacağı hapishaneleri olmamıştır.” Yazarımız Muhammed Emin’in muhalifleri kuyulara attırdığı hikayeleri duymamış olsa gerek. Bir de barınak, kişinin kendi isteği ile seçtiği konut değil mi? Hapishane deyimi Arapça olduğu için kullanılmayacaksa tutuk evi demek gerekmez miydi? Sayfa altmış sekizdeki “ÇERKES MÜZİK ALETLERİ” konusuna gelindiğinde, Çerkes’in bütün Kuzey Kafkasyalılar anlamına geldiği unutulmuş olmalı ki, mandolin benzeri üç telli müzik aletine sadece “apepşıne” denmiş, kemençe benzeri müzik aletine de “şıç’e pşıne”, “Phadarp” (Phaçiç’in Abazaca’sı) adlı ritim aracı da Abazalar ve sadece Karadenizli Adige köylerinde değil, başka kimi Adige köylerinde bu arada Reyhanlı’nın Adige köylerinde de çalınıyor. Sabır konusuna gelince... Bilindiği gibi sabrın kaynağı inançtır... imandır... İmanın derinliği ile sabrın büyüklüğü doğru orantılıdır.. Benim Dönüş ve dönüşün gerçekleşeceğine hem de hep dile getirdiğimiz dostluk temeli üzerinde gerçekleşeceğine sarsılmaz inancımız olduğu için sabrımız da sonsuz inanın. Diasporadan kimilerinin bilinçli bilinçsiz bizlere layık gördükleri güzel lakapları duymazdan görmezden gelecek o kadar güzel şeyler yaşıyoruz ki...

Saygı, sevgi ile.


Zeki Beshnibe
14.05.2007

Sayın Mithat Şengün,

Evet düşündüm sayın Mitat Şengün, bunca insan neyi tartışıyor düşündüm. Hem de çok düşündüm ve bu tartışmalardan ne anladığımı, ne çıkardığımı size tekrar söyleyeyim, bir daha söylememek kaydıyla.

Öncelikle bu tartışma konusunu açarken xabzenin kaybolduğunu, tarihe gömüldüğünü söylemişsiniz. Xabzenin kelime olarak ne anlama geldiğini sormamışsınız. Ama görüyorum ki tartışma, xabzenin kelime olarak ne anlama geldiği yönünde gelişti ve devam ediyor.

İsterseniz ilk yazdığınız yazıdaki cümlelere bir açıklık getirelim. Diyorsunuz ki;

1) İçinde yaşadığımız dünya şartlarında xabze içi zamana dayanamayarak boşalmış, işlevsiz kalmış, çok kısa zamanda da tarihteki yerini alacaktır. Türkiye veya diğer tüm dünya ülkeleri anayasalarında da olan değiştirilemez ve değiştirilmesi dahi teklif edilemez maddeler var. Bunların ne olduğunu anlatmama gerek yok sanırım. Xabzede tüm Çerkes boylarının, sayın Necdet Hatam'ın da dediği gibi, bölgesel farklılıkları olmasına rağmen anayasası niteliğinde yaşam kurallarıdır. Sizde bunu Hun'e Ediz'e verdiğiniz cevapta, bunlar genel insani değerler diye kabul etmişsiniz zaten.

Biz Çerkesler insanüstü bir varlık mıyız ki bizim değerlerimizin insani değerlerden farklı olmasını bekliyorsunuz? Herkes gibi bizde dünyada yaşayan insanlar olarak, olması gereken yaşam kurallarını kendimize göre yorumlayıp bir yaşam modeli oluşturmuşuz. Çok doğaldır ki, zaman içerisinde mutlaka, yeni oluşan şartlara göre bazı kuralları da değişecektir ama bu temel değerler kapsamında olamaz. Örneğin; gençlerin ana babaya veya yaşlılara karşı saygısızlık yapmasını, değişen dünya şartlarına bağlayamazsınız. Bu dünya yıkılana kadar devam etmesi gereken bir kuraldır. Bu kuralı kaybettiğinde insanlık, hayvanlardan ne farkımız kalır? Yani sizce belli bir yaşa gelince insan ana babayı yok sayıp, kendi kendine mi yaşamalı?

Size tekrar tekrar örnekler vererek laf kalabalığı yapmak istemiyorum. Örnekler için önceki yazdığım yazıyı tekrar okuyup, tekrar düşünürseniz anlarsınız zannediyorum.

2) Bunları yenilemek ya da yeni bir forma sokmak da mümkün değildir. Xabze yok artık. diyorsunuz.

Belki bunda birazda olsa haklı tarafınız olabilir. Xabzenin bazı kuralları uygulanmıyor veya uygulanamıyor olabilir ama bu Çerkesler arasında xabzenin tamamen kalkmış olduğu anlamına gelmez. Eğer böyle bir şey olmuş olsa idi, hani sizinde kabul ettiğiniz şu insani değerlerimizi tamamen kaybettiğimiz anlamına gelir ki, bunu hiç kimseye de söyleme hakkınız olamaz. Bu yönü sadece sizi bağlar.

Bazı kuralların yenilenmesi de gerekmiyor zaten. Değişen şartlara göre, değişmiş veya terkedilmiş alışkanlıklarımızda geçmişte kalmıştır veya bazı kuralları tekrar xabze içine koymak bizim gibi, göçmen kabul edildiğimiz bir ortamda da mümkün değildir. Bunu da size, sayın Hatam cevaben yazısında güzel açıklamış, anlarsanız. Bence de tek yolu anavatanda anayasallaştırmak ile mümkün.

3) Dilin unutulması ile, xabze mantığının uygulanmasını bırakın, anlaşılamayacağı gerçeğini kabul edelim.diyorsunuz.

Bizim dilimiz o kadar karışık bir dilmidir ki, dile göre xabzeyi yorumlayalım. Türkiye'deki bazı hukukçuların anayasa ile ilgili yaptıkları çok çeşitli yorumlar gibi ya da İslam alimlerinin Kur'an-ı Kerim'den ayetleri yorumlarken Arapça ile ilişkilendirip; değişik değişik fikirler üretmesi gibi, bizde xabzeyi dile göre mi şekillendireceğiz?

Yani, yüz elli sene önce şu kelime bu anlamda kullanılıyordu, xabzenin bu kuralı da bu kelimeye göre şimdi şöyle veya böyle olmalı gibi bir yorum mu yapacağız?

Bu safsatadan başka bir şey değil. Dilin unutuluyor olması xabze kurallarının değişmesine sebebiyet vermez. Böyle bir şey, gene sizinde kabul ettiğiniz, şu insani değerlerin kaybedilmesi anlamına gelir ki, böyle bir şey de mümkün değil.

4) Xabze adına elimizde kalan büyüklerin dayattığı bir takım uygulamalar ise, pasif, sözü dinlenmeyen, önemsenmeyen bir gençlik profiline götürür bizi, diyorsunuz.

Sayın Hun'e Ediz'in listelendirdiği kurallar içinde, bence de bugünün şartlarına göre, uygulanması zor ya da başka bir deyişle, çok gerekli olmadığını düşündüğüm şu 3 maddeden hangisi sizce mantıksız ya da uygulanmamalı?

a) Baba, amca, ağabey gibi büyüklerin yanında sofraya oturmak.

Bunun bence zamanın şartlarına göre, uygulanması zor. Çünkü şehirlerde yaşayan insanların genelinin, çalışma saatleri çakıştığı için, yemek saatlerinin de kısıtlı olmasından ötürü ve çekirdek ailenin fert sayısı da küçüldüğü için beraber yemek yeme zaruriyetini doğurmuştur. Böyle olmasına rağmen, belli günlerde kalabalık bir ortam olduğu zaman ister istemez bu kural gene uygulanıyor zaten.

b) Erkek kardeşin, ablasından veya ağabeyinden önce evlenmesi.

Bu da bana zamane şartlarına göre uygulanması zor gelenlerden birisi. Şöyle ki; zamanın geçim şartlarının zorluğundan ötürü evlenmeye cesaret edemeyen ağabeyi, kısmeti çıkan bir kız kardeş neden beklesin. Mesela, benim şu an kırk bir yaşında ve hala bekar olan erkek kardeşim, gençliğinde, ''ben evlenmeyeceğim, evlenip de elalemin kızını mı besleyeceğim'' gibi aptalca bir fikre kapılıp, bu yaşına kadar evlenmedi. Şimdi ondan iki yaş küçük kız kardeşimin ağabeyini beklemek adına evlenmemesini nasıl bekleyebiliriz ki? Tabii ki kısmeti çıkınca evlendi.

Bir konuda, erkek kardeşin abladan önce evlenmesi. Evlilik tamamen kısmet işidir. Siz kızım evde kalacak diye, gidip herhangi birine zorla kızınızı veremeyeceğinize göre, belli bir yaşa kadar kısmeti çıkmayan abladan önce kardeşin evlenmesi de bence uygun. Bu da zamanın şartlarının oluşturduğu bir durum. Örneğin ana babadan uzakta çalışmak, yaşamak zorunda kalan bir gencin ablasını beklemeden, evlenip düzenli bir hayata geçmek istemesinden daha doğal ne olabilir ki? Ablanın da evlenmesi, kısmetinde var ise zamanı geldiğinde o kısmet, haliyle evlenecektir.

c) Ağabeyi ve ablası evlenmemiş kardeşin düğüne katılması. 

Bunun ne maksatla uygulandığını ben çözemedim ama bunun da vardır bir sebebi. Bilenler aydınlatırsa sevinirim.

Şimdi bana bu üç maddeden başka hangisin uygulanmasının zor veya yanlış olduğunu söyleyebilirsiniz. Tüm bu insani değerleri, her insan başarabildiği ölçüde uygulamak zorundadır. Uygulamayan da kendisinde aramalıdır kusuru, xabzede yada xabzeyi oluşturanlarda değil. Bu kuralları hiçe sayıp ve saçma gibi kabul ederek uygulamayan gençliğinde sözüne itibar edilmesini, dinlenilmesini, kusura bakmayın da hiç kimsenin isteme hakkı olamaz.

5) Kaç genç xabzeyi uygulayabilir? Xaçeş olmadan bildiğinizin anlamı ne? Düğünler zaten çoktan şehirli oldu da projelerle çare aranmıyor mu, diyorsunuz.

Bu söyledikleriniz xabzenin eksikliği, saçmalığından ya da ayak bağı olmasından değil. Yaşadığımız ülkede mecburen uymak zorunda kaldığımız kurallar çerçevesinde ve iş, okul gibi nedenlerle ailesinden köyünden ayrılmak zorunda kalan gençlerin asimilasyon belasına kapılıp xabzeyi uygulayamıyor olması, xabzenin kusuru değil. Tamamen şartların oluşturduğu bir durum bu.

Hangi gence yaşamında, hangi kuralları ile ayak bağı olmuştur xabze?

Söylediğiniz bu problemleri eleştirmek değil, çare aramak düşerdi size.

Evet çok büyük problem. Hayat şartlarının getirdiği mecburiyetten, gençlerin aile ve sülalesinden uzak kalıp xabzeyi uygulayamaması, unutmuş olması ya da hiç öğrenememiş olması. Aslında bu cümleyi kullanmış olmakta bana hiç hoş gelmiyor, yani gençlerin xabzeyi unutması veya öğrenememiş olması. Çünkü bu başından beri söylediğim insani değerlere ters gelen bir durum. Gene yazdığım önceki yazımdan örnekle; oradaki yazdığım pis yaşantının, hangisini yaşamak ister ki insan ya da hangi ana baba, çocuğunun böyle yaşamasını ister.

Ancak ne yazık ki, asimilasyon belası geçirdi ilmeği boğazımıza, o boğuyor bizi, xabze değil.

6) Kafkasya bunları aşalı çok olmuş çok. Türkiye'de xabze dediğinizin yarısının xabze olmadığını diğerlerinin de hükümsüz olduğunu görürsünüz, diyorsunuz.

Evet Kafkasya aşmış bunları. Çünkü Kafkasya'da hüküm koyma şansımız var. Türkiye'de hangi ilde veya illerde kendi kendimize hüküm koyup, uygulama şansımız var.

Binlerce kilometre uzaklara dağılmışız, darmadağın olmuşuz. Kiminle her gün, her an görüşme şansımız var ki, bazı kuralları xaçeşte görüşüp zamana uyduralım.

Zaten dağınık olan köylerimiz, bir de boşalmış. Herkes yaşam kavgasına düşmüş. Kiminle görüşerek xabzeyi zamana uyduracağız. Bu xabzemizin değerini tükettiği anlamına gelmez. Yukarıda da söylediğim gibi, o üç maddeden başka hangisinin değeri kayboldu da değişmesi gerekiyor sizce ya da bu maddelerden hangisi Kafkasya'da değişime uğradı. Değişime uğraması için insani değerlerimizin kaybolmuş veya değişmiş olması gerekmiyor mu?

7) Xabze, mesela içinizde mutfakta yemek yemeyen var mı, diyorsunuz.

Bunu yukarıda açıkladım zannediyorum. Anladıysanız. Değişen yaşam şekli, küçülen çekirdek aile ve alışkın olduğumuz mutfağı ayrı evlerin artık olmayışı veya şehirlerde bunu uygulama şansımızın olmayışı böyle bir alışkanlığı doğurdu. Bunun Kafkasya'da da Türkiye'de de değişen şartlardan ötürü uygulama şansı olmadığı için eleştirilecek bir yanının da olduğunu da düşünmüyorum.

8) Bu kadar dış evlilik yapmışken kimden isteyebilirsiniz ki xabzeyi, diyorsunuz.

Bunun da tek cevabı var. Bir insanın yabancı ile evlenmesi insanlığını kaybetmesi anlamına mı geliyor. Xabzenin değerlerinin başka ırklara ters gelen kaç maddesi vardır? Genel olarak zaten evrensel insani değerlerle örtüşmüyor mu ya da hangi insan, bu da neymiş, bu nasıl bir adet böyle, diyebileceği kaç madde vardır xabzede? Bende dahil, dış evlilik yapmış bir çok insan tanıyorum, kendi çapında da xabzeyi yaşayan ve yaşamaya çalışan.

9) Xabze evrensel insanlık değerlerine kadar gerilemiş, içeriği kalmamış bir hikayedir artık.

10) Çok bilme göstergesi dışında anlamı olmayan xabze severliği bırakıp çağın gereklerini görelim.

11) Yeteri kadar geri kaldık. Bu ortamda Çerkes gericiliğine de tavır koyalım, diyorsunuz.

İşte burada kopuyorsunuz zaten. Başından beri bahsettiğimiz evrensel insani değerlerle, örtüştüğünü söylediğimiz xabzenin, evrensel insanlık değerlerine kadar gerilemiş ve içeriği kalmamış bir hikaye olduğunu söylemenize nasıl bir anlam yüklemek gerekir anlamadım doğrusu. 9.cu maddede söylediğiniz bu hikaye yakıştırmasını 10. maddede söylediğiniz çağın gereklerini görelim artık dediğiniz cümle ile nasıl bağdaştırıyorsunuz? Sizce çağın gerekleri önceki yazımda gösterdiğim örnekler midir? Yani öylemi yaşamalıyız? İstesek de, istemesek de kabullenmeli miyiz o gerçekleri? Sizce hayatın olmazsa olmaz gerçekleri midir o yazdıklarım? Yoksa evrensel insani değerler mi olmalı hedefimiz?

Evet, yeteri kadar geri kaldık bence de. Ne zaman insani değerlerimizi kaybetmeye başladık, işte o zamandan beridir geriliyoruz. Maalesef geriliğimizin tek göstergesi de siz ve sizin gibiler. Ne konuştuğunu kendi de bilmeyenler. Bunun en açık örneği de sizin cümlelerinizle, yukarıda 9. ve 10. maddede söylediğiniz söylemleriniz. Bana karşı verdiğiniz cevapta ''kimse başka galakside yaşamıyor'' demişsiniz ya, ben bundan şüpheliyim. Galiba siz başka alemlerden düştünüz buralara. Birde insanlar neyi tartışıyor bir düşünün demişsiniz ya düşündüm ve merak ettim. Siz konuyu açarken xabzenin kelime anlamını merak edipte öğrenmeye çalışıyordunuz, yoksa xabzenin artık gereksiz bir şey olduğunu mu anlatmaya çalışıyordunuz. İsterseniz siz kendi yazdıklarınızı tekrar okuyun da kim neyi, nasıl tartışıyor siz anlayın.

Saygılarım xabzeyi yaşayanlar ve yaşatanlara.


Jade Wumar
14.05.2007

Sayın Zekibeshnibe,

Bakış açınızı sayın Şengün'ü haklı çıkaracak şekilde temellendirmişsiniz. Dil ve xabze bağlantısı yada bağlantısızlığı yorumunuzu yorumlamaya bile değer bulmuyorum. Xabzenin içeriği konusunda hiç mi düşünmediniz? Bence tartışmaya ''Adıghağe nedir?'' diye başlayın. Xabzeyi neye göre yorumladığınızı da açıklayın.

Evlilik konusunda kimseyi kırmak istemediğim için uzun yazmayacağım. Sizin bakış açınızın büyük katkılarından haberdar değilim ama olmak isterim.

Sayın Hatam, diasporadaki xabzeyi, diasporaya bırakıp anavatanda xabze algısı ve sizin paradigmalarınızdaki yerinden bahsederseniz daha iyi olur diye düşünüyorum. Konuya buradan başlayacağız anlaşılan.

Adıghağe ne idi? Şimdi ne? Ne olmalı? Ne olacak?

Saygılar...


Zeki Beshnibe
14.05.2007

Sayın Jade Wumar,

Sizinle polemiğe girmek gibi bir niyetim yok. Ben bu forum köşesinde sadece, yazılanları okumaya çalışıyorum mümkün olduğunca. Çünkü görüyorum ki, her zaman şikayetçi olduğum, sadece tartışmaktan başka bir şey yapamıyor ve hiç bir konuda da çözüm adına en ufak bir ilerleme kaydedemiyoruz. Bunun için de genellikle müdahil olmak istemiyorum tartışmalara.

Benim xabzeyi nasıl yorumladığım değil tartışma konusu. Ben sadece xabzeyi, bu zamanda gereksiz gören ve konuyu da bu şekilde açan arkadaşa sitemimi açıklamak için yazıyorum. Hiç taraftar olmadığım, yeni bir tartışma konusu açmak gibi de bir niyetim yok. Ben tartışmaktan çok icraat olmasından yanayım. Konuşulması gereken bir konu varsa konuşulmalı mutlaka ama sonucunda da çözüm adına bir şeyler konmalı ortaya. Yıllardan beridir bu köşede belki binlerce konu açıldı ve de tartışıldı.

Söyler misiniz bana hangisini neticelendirebildik veya çözebildik. Sizden rica ediyorum lütfen yeni bir polemik yaratmayın cevap vermem gerektiğinde iyi cevap verebilirim. Değerlendirecekseniz yazıları, daha dikkatli okuyun. Çünkü burada yazılan yazılar bir önceki yazılan yazıların devamı niteliğinde olabiliyor ve ona göre de örneklemeler yapabiliyoruz. Onun için cevap vermeniz gerektiğinde bir kişiye, yazdığı tüm yazıları okuyarak cevap yazın.

Saygılarımla.


Jade Wumar
15.05.2007

Sayın Zekibeshnibe,

Size sorduğum sorulara yanıt vermeyi bir polemik olarak değerlendiriyorsanız, polemik bakış açınız sizde kalsın. Madem ki bu forumdaki fikir alışverişlerinin polemik derecesine geldiğini düşünüyorsunuz takdir edersiniz ki bu başlıktan itibaren sizde bir polemik içersindesiniz.

"Jade Wumar 4/1/2007 4:46:12 PM ..... Uzun zamandır yazmadığım C.C. formunda gördüklerim maalesef üzülmeme sebeptir ki hala çözüme ve anlaşmaya yönelik bir tutum Denetim Kuruluna rağmen görülmemektedir. Üstatlar Necdet HATAM ve Süleyman YAVUZ, maalesef C.C.'de değişen hiç bir şey yok!" Çözümle ilgili sitemimi zaten daha öncede gördüğünüz gibi dile getirmiştim.

Bence çözümsüzlüğün sebebi sanalda gösterilen kesin tavırların reelde akla bile gelmeyişi klavye başında fikir yarıştırmanın bir sanat haline gelişinden başka bir şey değildir. Bana tuhaf gelen sadece dil olmadan xabzenin mevcudiyetinden söz etmenizdi. Dilsiz xabzenizde muvaffakiyet dilerim size.

Bence bir imza kampanyası da xabzeye binaen açın hiç vakit yitirmeden. Evet icraat misalinize de imza kampanyanız açıkça meal oluyor. Madem burada açılan başlıklardan bir sonuç alınamıyor imza kampanyanızdan sonuç adına ne beklediğinizin takdiri de size kalsın.

Size cevap vermek için değil bazı hususlarda fikrinizi almak için bir kaç sual sordum, nasıl bazı şeyler size lafı güzaf geliyorsa bırakında bazıları da başkalarına saçma gelebilsin. Bütün yazdıklarınızı madde madde irdeleyip, polemik teşekkül edemediğim için kusuruma bakmayın. Konuyu esas ele alınması gereken çizgiye getirmeye çalıştım. Konu insan hakları evrensel beyannamesi değil. Adıghe xabze. "Wızşımıtxhuıj wışşüıme wıkhalheğuın."

Saygılar...


Blatse
15.05.2007

Değerli Jade Wumar, bir şeyde takıldım. "Bana tuhaf gelen sadece dil olmadan xabzenin mevcudiyetinden söz etmenizdi. Dilsiz xabzenizde muvaffakiyet dilerim size. Bence bir imza kampanyası da xabzeye binaen açın hiç vakit yitirmeden" yazılarını takip ediyorum. Dilde iyi olduğunu da söyleyebilirim. Ancak şanssızlığın şurada, tarzın kötü (benimki kadar değil merak etme xabze dilsiz, dil xabzesiz hiç bir şey ifade etmez. Havasız nefes alınamayacağı gibi...

Sana bir kaç örnek vereyim: Çocuğuyla sürekli Adiğebze konuşan bir arkadaşım var, Eskişehirli. Çocuğu da ona Adiğebze cevap veriyor dolayısıyla. Çok güzel değil mi? Ancak bu vatandaş thamadelerin önünde çocuğunu kucağına alıp, öpmekten vs de geri kalmıyor. Eşiyle şakalaşıyor vs vs vs... İstersen seni o ufak yeğenimle tanıştırabilirim. Pratik yaparsınız. Sağlık olsun.

Şahsımla ilgili bir sürü yorum okudum. Cevap vermeyeceğim. Algılanmıyor. Yaşımı vs. merak etmişler. Merak eden arkadaşlar açık kimliklerini, ikametgah adreslerini ve muhtardan onaylı nüfus suretleriyle, varsa Çerkeslik belgelerini bize sunarlarsa, benden de bir şeyler isteme hakkına sahip olacaklar.

Herkese iyi günler dilerim.

Misafir
15.05.2007

Kaç gündür fırsat bulunca burada yazdıkların okudum. Kafam iyice karıştı. Haksız olan biri yok haklı olan biride yok. Dil xabze bugün ki davranışlar eskiden iyi olanlar derken hepsi bana haklı geldi.

İnşallah bir sonuç alınır.


Jade Wumar
15.05.2007

Değerli Blatse,

Öncelikle şunu ifade edeyim. Dilde iyi olduğumu göstermek veya benzeri bir duruma binaen forum sayfalarında yazılarıma dili zammetmiyorum. Dil ile alakalı kısımlara da aynı surette. Sadece olduğum gibi olmaya çalışıyorum ve "bze zimıem lhepkhi yiep" sözünü anımsatmaya çalışıyorum. Bir Adige'nin kendi diliyle konuşması ve yaşaması maharet değildir, bence tabii olandır. Bahsi geçen vatandaşın thamadelerin önünde sergilediği tutum ferdi hatasıdır. Bu da günümüzde gelinen noktaya aşikar bir misaldir.

Yapılan hata sadece dille her şeyin bitmediğinin ibresidir belki de ama bazılarının da tek sığınma noktasıdır. Bunu sanalda misallendirmek istiyorsanız, üzgünüm biraz geç kaldınız. O zaman her şey sil baştan başlasın, herkes olduğu gibi olsun. Kimliğiyle yazsın küçük büyüğüne, büyükte küçüğüne vakıf olsun. Eğer bu şekilde olursa bence her şey daha hakiki ve yararlı olacaktır.

Buyurun hep beraber sanaldan uzaklaşalım, reelde toplanalım veya bazı şeyleri gerçekten yaşayalım, yaşamaya çalışalım.

Şunu da ifade edeyim; kimseyle tanışıp, pratik yapma gibi bir merakım yok. Varsa pratik ihtiyacı olan ve kendine güvenen, gelsin pratik yaptırırım.

Tarz konusunda da şunu diyebilirim ki, ortama ayak uyduruyorum sadece. Aslında bunda daha çok karşımdakinin tarzı da etkili oluyor. Bu bağlamda bir şansızlığım olduğunu da düşünmüyorum. Tarz konusunda size neyi ne kadar izah eder bilemiyorum.

Buyurun bir atasözüyle yazımı bitiriyorum. "Wiyewaççe fed sikhéş'açç"

Saygılar...


Derya Hazır
15.05.2007

Sayın M.Şengün,

Sağduyu; öfke, kin düşmanlık yerine, aklın iş göreceği bir alan açmaktır. Son derece insani olan bu yetenekten bahsederken doğrusu aynı duyarlılığı göstermek için, bir Türk şairden bir kaç mısrayı paylaşmayı uygun görüyorum.

Ben tanırım
Bu bulut bizim oranın bulutu
Hemşeriyiz ne de olsa
Yurdumun bulutu
Başımın üstünde yeri var
Ben bilirim
Bu rüzgar bizim oranın rüzgarı
Hemşeriyiz ne de olsa
Benim için kopup gelmiş
Yayladan
Yurdumun rüzgarı kurutsun diye
Akan kanlarımı
Ben anlarım
Bu acı bizim ora işi
Hançer acısı bir ülkendeniz ne de olsa
Aynı dili konuşsak da anlamayız birbirimizi
Hançerin nakışı tanıdım
Acısından ben duyarım
Duyumsarım
Bizim oranın sızısı
Bu ey yüreğimin onmaz acıları
Ey beynimin dinmez sancıları
Suç ne bende ne sende
Suç seni karanlıklara gömenlerde
Ne de olsa yurttaşımsın kapalı da olsa
Tüm vicdan kapıları yüzüne
Bilmelisin bir yerin var can evimde
A.N.

Selam ve saygılar


A. Gökçümen
15.05.2007

Sayın Blatse,

Ben doğma büyüme Eskişehirliyim. Eskişehir'de tanımadığım Çerkes olduğunu sanmıyorum. Bu kadar tanıdığım olmasına rağmen maalesef Adigece'm çok zayıf. Beni yeğeninizle tanıştırır mısınız? Gerçekten biraz pratik yapmak istiyorum. Yardımlarınız için şimdiden teşekkür ederim.

E-ail adresim agokcumen@hotmail.com


Yemlıç
15.05.2007

Çok değerli Blatse,

Ne oldu? ağabeylerimizle aramız mı bozuldu? Bunca zaman çok değer verdiğin ağabeylerin seni yarı yolda mı bıraktılar? Toz kondurmazdın, üzmezdin ne oldu da bu kadar kızgınsın?

Yanlış yapıyorsun, düne kadar senden başka Adige tanımazdık ama şimdi...

Çok yazık çok! Ama yinede biz seni seviyoruz. Her zaman kalbimizde bir yerin var. Ne yazdıklarınla nede düşüncelerinle biz sana kızmıyoruz.

Selametle...


M. Emin Yasar
15.05.2007

Merhabalar,

Ya klavye gerisinde görünmezliğimizden ya da sadece alternatif olmanın dayanılmaz hafifliğinden olsa gerek, bazen abartıyoruz sanırım arkadaşlar...

Hem konuyu başlatan arkadaş hem meseleyi hakim kültürler karşısında kaçınılmaz asimilasyonun yıkıcı ve değiştirici özelliğini anlamadan duygusal ve saldırgan yazılarla cevap veren arkadaşlar.

Evet, xabze ve dilimiz kaybediyoruz. Ama bunun tek bir sebebi var kazanmak istemediğimizden. Ben annesi ve babası Çerkes olan bir insanim. Rusça, İngilizce, İtalyanca biraz Arapça birazda Çerkesce bilirim: -((.

Eğer ben Çerkesce öğrenmek isteseydim (her ne kadar kendi kendime çok istiyorum desem de) bu işi öğrenirdim ya da öğrenebilirim.

Zamanımdan feragat etmeden, emek vermeden, sahip çıkmadan ne dilimize ne xabzemize, aşkımıza sahip olabilir ne de onu yaşatabiliriz. Dille ilgili ne yaparsak yapalım ihtiyacı yüzde yüz hasıl olmadıkça bilsek bile atıl kalacak ve unutacağız. Lazım mı değil mi iler ki nesillerde göreceğiz yansımasını.

Xabzeye gelince; ayak bağı diye başlık atmış arkadaşımız, sanki biraz provokatif bir başlık gibi geldi ya neyse...

Yapılmazsa kanuni yaptırımları olan bir yazılı kanun değil ki bu xabze, ayak bağı olsun. Yaşadığımız toplumun yılların birikimi ile kabul görmüş denenmiş insan ilişkilerinde kıstas kabul edilen uygulamalar zinciri...

Uygulamayan Çerkes'te, uyulmayan Çerkes'te Çerkes'tir. Hoş, bir çoğu kültürde genel itibari ile bir çok benzerlik olsa da bizim xabzemiz deyince akan sular durur, biz Çerkesler için. (Olması gerekende budur bana göre ama pozitif olarak.) Sahip olduğumuz belki de biz olduğumuzu anlatabilecek bir elbise gibi... İşine gelen giyer, işine gelmeyen giymez, nitekim de bu böyledir.

Kimse kimseye kızmasın, germesin. Diline ve kültürüne sahip çıkmak isteyen insan bir takım dış etkenler olsa da ve bunlardan etkilense de ona sahip çıkmasına kimse engel olamaz. Sadece normale yakın düşünme potansiyeli var ise, hatta ne devletler ne baskıcı kültürler ne asimile politikaları dahi engel olamaz.

Wubıh dili öldü. Şimdi bu işte sadece Türk kültürünün asimilasyonumu ya da sürgün mü sebep sadece? Diline sahip çıkmayan Wubıhların hiç mi etkisi yok bu dilin yok olmasın da. Fransa'dan profesörler gelip günlerce arşiv yapmışlar. Hiç bir Wubıh genci diz çöküp öğrenmek istememiş kendi dilini.

Bu meseleyi kendi toplumunun ideolojisi haline getirememiş Wubıhlardan ve Adigelerden başka sorumlu yoktur bana göre. Bir örnek vermek istiyorum: Bir donem Kamerun'a gitmiştim bir iş için. Yıllarca ülke yarısı Fransız yarısı İngiliz kolonisi olarak kalmış. İlginç olan nokta ülkede 200'ü geçkin dil ve diyalekt konuşuluyor. Bir o kadarda millet ve kabile var. Fransızlar istila etmiş, ve başlamışlar asimile politikalarına. Herkes Fransızca konuşmaya başlamış. Fransızlardan evvel sürekli savaşan, birbirine kız alıp vermeyen kabileler birbirleri ile anlaşabilecekleri ve konuşacakları bir dil bulmuşlar. İşte bu nokta istilacıların kırılma noktası olmuş. Örgütlenmişler, ve bağımsızlıklarını almışlar. Herkes kendi bölgesinde kendi dilini konuşur, yazar ama resmi dil Fransızca'dır. Her resmi evrakta o bölgenin dili ile yazılsa da Fransızca'sı vardır.

Bilmem farkettiniz mi? Sanki biraz bizlere de benzerlileri var gibi degil mi? ''Dil ne için vardır'' sorusunun yanıtını kendi kafamızda çözebilirsek, dil konusunda bir adım ileri gideriz. Xabze konusunda da eğer biz onunla yaşamaktan mutlu isek yaşarız, kimsede bunu değiştiremez.

Zamana göre adaptasyonlar dinlerde bile var ki, geleneklerde mutlaka olacaktır. Var olmanın önemli sebeplerindedir ama ana sebep değildir üzerinde tartıştıklarımız.

Hemen bazı arkadaşlar klavyenin başına geçtiklerini görür gibi oluyorum.

Ben sahip çıktığım sürece bende yaşar, toplumun ideolojisi, çıkarları doğrultusunda örgütlenirse toplumda yaşar bu konular. Bir bardak suda fırtına çıkarmanın anlamı yok, bütün bu konuşulanların hepsi siyasi oluşum olmadan, toplumun çıkarları için birlik ve beraberlik için hizmet ediyor olmadan tartışmalar sonuçsuz ve çözümsüz olarak birileri tarafından kapattırılan forumlar listesine eklenmekten öteye gitmez, gitmeyecektir de.

Milletin inanıp, kabul etmesini istediklerinizi tam anlamıyla sizler uygulamıyorsanız bizleri kandırdığınız yetmiyor gibi, kendi kendinizi kandırıyorsunuz. Naçizane bana göre mükemmel, asil kültür, toplum millet yoktur, dayanışması ile, örgütlenmesi ile, mücadele tarzı ve geliştirdikleri siyaset ile bunu hak eden toplumlar vardır.

Saygı ve selam.


Şimar
15.05.2007

Sayın Blatse,

Sizi kutluyorum. Çok light Çerkeslik örneğini nasıl buldunuz da çoook üzülerek bizlerle paylaştınız. Çok üzgünsünüz değil mi? Güzel Türkçe'nize bakarak, sizi kimlerle karıştırmışlar yukarıda gördük. Ama sizin birinin kullandığı dile iyi ya da kötü diyecek kadar diliniz var mı? Bunun için ikametgah senedi yetmeyecektir değil mi? Yok yok ben sizi kimseye benzetmedim. Siz artık yalnızda yazabileceğinizi ispata çalışıyorsunuz.

Sizin thamadelik kavramını hiç ama hiç bilmediğiniz nasılda belli. Birinin yanında sizin çok talihsiz çocuğunu seviyorsa muhakkak o thamade değildir.

Eskişehir nedense sevdiğim bir yer bir ara rica ederim sizden dostunuzun tanıdığınızın adresini verirsinizde muhakkak son Çerkesce konuşan nesli tanımak isteyenler çıkacaktır.

Şahsınızla ilgili yorumlar ne kadar isabetli olmuş ki, cevap vermişsiniz. Yakındada ağabeyleriniz size kıyamaz, damlarlar bundan eminiz. Ama yinede belli olmaz belki de siz gerek duymazsınız. Hemen buradan çok bildiğiniz Adıgabze ile yazmaya başlarsınız. Belki pratik örnekleri de sunarsınız. Kimliğinizi merak etmiyoruz zira bazılarımız çok iyi tanıyoruz sizi.

Denetim Kurulu Notu (MK): Değerli Katılımcılar, böyle birbirinizi iğneleyici yazılar olmuyor, yayınlamakta da zorlanıyoruz. Lütfen kişileri değil, fikirleri tartışalım.


Jade Wumar
17.05.2007

Sayın Blatse,

Konuyla ilgisiz yorumlarınızla katılımcıları sıkmanın gereği yok bence. Pratik konusundaki düşüncelerinizi buyurun anlayalım. Telefon numaramı ve mail adresimi yazıyorum. İstediğiniz zaman ararsınız. Bu da yeterli gelmiyorsa tribünlere oynamak istiyorsanız buyurun açın bir başlık istediğiniz alfabeyle Adigece yazışalım, kimin neye ne kadar ihtiyacı olduğunu da görelim.

Zinıbjıkhu şışınerer xet şşüa? querben fewlewew sımıwlew...

Saygılar...


Hun'e Ediz
17.05.2007

Bu önemli konunun kişiselleşmesine çok üzüldüm. İnsanlarımız neden bu şekilde yazılar yazarak konudan uzaklaşırlar, hala anlamış değilim. Böyle güzel bir konunun güzelce tartışılmasını rica ediyorum.

Yazıların kişiselleşmesi maalesef ortamı geriyor, gereksiz birbirimize sataşarak, birbirimizi üzüyoruz ve sonuçta da bizlere pek bir şey kazandırmıyor.

Bu şekilde yazılara cevap vermemek en doğrusu diye düşünüyorum. Özür dileyerek bende çok kısa bir şekilde kişiselleştirmek istiyorum. Anladığım kadarıyla tek marka da olsa birileri var. Ben bunlardan gerekli yardımı rica ediyorum. Özellikle Jade Wumar'dan dil konusunda yardım istiyorum. Genelde % 30'umuz Adigece'yi bilsek de alfabeyi bilenimiz çok az. Dolayısıyla Jade Wumar alfabeyi bilerek bizlere daha çok destek verebilir kanaatindeyim. İnternette de olsa bir çok şeyi öğreneceğime inanıyorum.

Her şeyi biliyorum demekte zaten abes bir durumdur. Böylelikle Jade Wumar'dan dil konusunda ben ve benim gibi bilmeyenlere internet üzerinden destek verilmesi toplumumuz için iyi bir faydadır.

Saygılarımla


Erkin Gürlen
17.05.2007

Xabze, yazılı olmadığı için sabit değildir, dinamik ve canlıdır. Eskisi de yenisi de xabzedir. Ayak bağıysa zaten xabze değildir. Sofrayı hazırlayıp, ailesini buyur ettikten sonra kapının arkasına çekilen eski gelinin davranışı xabzedir. Bugün sofrada yer verilen, konuşan, ikram eden, çocuklarıyla ilgilenen, okşayan gelinin ki de xabzedir.

Bu durumdan memnun olmayıp asimile olduklarını söyleyenler yanılıyorlar galiba, sadece Adigelerde değil, çoğu kültürde bu böyledir zaten. Xabze kapısı açıktır ve kendini yeniler. Xabze de önemli olan edep ve saygıdır. Toplum içinde saygılı ve edepli olmak yeterli değildir, Adige'nin kendine de saygılı olması gerekir. Tek başına ya da topluluk içinde davranış maksimum seviyede aynı olmalıdır.


Blatse
17.05.2007

Ailesi içerisinde ve çevresinde, çocukluğundan itibaren xabze ile ilgili bir ayrıntıyı yaşamamış olan kimselerin sözünün muteber olacağını ve bu kişilerin Çerkeslik hakkında atıp tutmaları da kabullenebilir değildir. Ayrıca, sanal ortamın maharetlerinden bu kadar rahatsız olup akabinde çareyi sanalda aramaksa akıl karı değil. Bu nedenle bu sayfaya son yazımdır. Bu kültüre ayak bağı olmayın yeter. Bu güne kadar sizler siz de biz vardık.

Bundan sonrada var olacağız. Üstelik seçici olarak ve çürükleri ayıklayarak.


Hun'e Ediz
17.05.2007

Maf sayın Bılatse,

Nasılsınız, iyi misiniz? Aslında renk katmıştınız foruma ama bize haksızlık etmeyin. Son olarak seçicilik ya da çürüklük kriterlerinizi yazsaydınız bu büyük hizmetinizle sizi anardık.

Güle güleyin. Gogumaf.


Yemlıç
18.05.2007

Seçici ve ayıklayıcı olacağız derken aynı akıbete uğramakta var.

Evet Gogumaf.


Duğuj Metin
18.05.2007

''Siz varken asabiyet bize düşmedi, hayırdır bu şiddet ne celal? Hiç bir yerden çekilmedim bunu nereden çıkarttın. Sanırım paranoya halleri. Birisini veya bir mevzuu savunacaksan sağlıklı bir ruh halini elinden bırakmamanı tavsiye ederim."

Bu yazıyı hatırlatmak için kopyaladım.Blatse ve bunun gibi rumuzlarla yazan arkadaşlar beni çıldırtıyor. Başından beri yazıları dikkatle okuyorum. Gir yak, yık, eleştir ve çık. Başka hiç bir şey yok. Birilerine kafayı takıyor, yazıyor, egolarını tatmin edip sonrasında yok oluyor.

Kenan amcama hak veriyorum. Blatse kardeşim neye hizmet ediyorsun? Amacın nedir, ben bir türlü anlayamadım. Ne kendini tanıttın ne de topluma faydalı bir şey yaptın. Giriyorsun eleştirip, yakıp, yıkıp sonrada kayboluyorsun. Amcamın dediği doğru demek ki!  Yazmayı da bıraktın, yani kayboldun.

İşte senin Çerkes kimliğinde böyle yok olup gider, bir şeyler yapmazsan. Önce kendin, sonra çevren, sonrada yeğenlerin için bir şeyler yap ama birilerini karalamak için değil, laf söylemek için değil, gerçekten bir şeyler yapmak için.

Büyüklerine karşı saygını kaybetme Çerkes olarak. Hadi şimdi bana kız başka bir rumuzla benimle uğraş. Ne olacak bu işin sonu nereye varacak? Git kendine çeki düzen ver. Seni çeşitli etkinliklerde görelim. Sadece klavyeyle olmaz. Korkma bizden. Biz senin vatandaşlarınız, sana zarar vermeyiz. Mertçe kendini tanıt. Bir proje üret bizlerde seni takip edelim. Güzel bir iz bırakalım hep beraber. Çok zor değil buna inan. Yarın torunlarına anlatacağın şeylerin olsun.


Mehmet Kılınc
19.05.2007

Sayın Blatse, y

Yazdığınız bu ucuz ve anlamsız yazılarınızdan bir Adige olarak utanıyorum. Hiç bir Adige bu kadar basit şeylere takılmamalı. Ucuz ve basit söylemlerinizden dolayı tüm izleyenlerin önünde sizi kınıyorum.


Recep PAR

19.05.2007

Fesapş Sayın Denetim Kurulu Üyeleri,

Lütfen bu konu başlığını kapatır mısınız? ''Artık Xabze Ayak Bağıdır'' diye başlık açılıyor, Denetim Kurulu Üyeleri de bu başlığı C.C.'ye koyuyor. Bu nasıl denetleme kuruludur? Bu başlığı okuyan çocuklarımız, gençlerimiz ne düşünmezler? Size soruyorum Denetim Kurulu?

Ben çocuğuma bu başlığı göstermek istemiyorum, görsün istemiyorum. Bana karşı, size karşı benim çocuklarım saygısızlık etsin istemiyorum. İstemiyorum!

Sayın Denetim Kurulu... Lütfen konu başlığını kapatın veya konu başlığının adını başka bir şey koyun.


Denetim Kurulu
19.05.2007

Konu başlığı kapanmıştır Recep Par'ın talebi, konuyu açan Mitat Şengül'ün onayıyla konu başlığı yayına kapatılmıştır.