CircassianCanada
Notu:
Aşağıda
yayınlanan metinler Denetim Kurulu Üyelerimizce denetlenip yayına
verilmiştir.
Mitat
Şengün
Bu başlık iddialı gibi değerlendirilmesin. İçinde yaşadığımız dünya
şartlarında xabzenin içi zamana dayanamamak boşalmış, işlevsiz
kalmıştır. Çok kısa bir zamanda da tarihteki yerini alacaktır.
Zamanın, üretim şeklinin, sosyal hayatın değişmesiyle xabze denilen bir
çok uygulama kökten geri dönüşümsüz olarak yok olmuştur. Bunları
yenilemek ya da yeni bir forma sokmak da mümkün değildir.
''At öldü'' derler ya ona dair xabzede yok artı. Bu en basit örnek.
Ben burada xabzenin yitiklerini yazmayacağım. Herkes biliyor bunları.
Dilin unutulması ile xabze mantığının uygulanmasını bırakın
anlaşılamayacağı gerçeğini kabul edelim.
Xabze adına elimizde kalan, büyüklerin dayattığı bir takım uygulamalar
ise pasif, sözü dinlenmeyen önemsenmeyen bir gençlik profiline götürür
bizi.
Kaç genç bildiği xabzeyi uygulayabilir? Haçeş olmadan bildiğinizin
anlamı ne? Düğünler zaten çoktan şehirli oldu da proje ile çare
aranmıyor mu?
Kafkasya bunları aşalı çok olmuş çok. Sizin Türkiye'de xabze dediğinizin
yarısının xabze olmadığını diğerlerinin de hükümsüz olduğunu görürsünüz.
Mesela içinizde mutfakta yemek yemeyen var mı? Anlayana...
Bu kadar dış evlilik yapmışken, kimden isteyebilirsiniz xabzeyi. Kısaca
xabze evrensel insanlık değerlerine kadar gerilemiş içeriği kalmamış bir
hikayedir artık. Efendim falan bölge yaşıyor, bizim köy de değişti.
Sorunların etkisi göreceli de olsa her bölgede aynı sonucu verecektir.
Çok bilme göstergesi dışında anlamı olmayan xabze severliği bırakıp
çağın gereklerini görelim. Yeteri kadar geri kaldık. Bu ortamda Çerkes
gericiliğine de tavır koyalım.
Saygılar.
Derya Hazır
03.05.2007
Bizim diğer milletler gibi xabze için sadece örf-adet diye es geçme
sansımızın bu günkü şartlar itibariyle mümkün olmadığı kanısındayım.
1) Millet: "Aynı topraklar üzerinde ortak ekonomik ve toplumsal
çıkarlara sahip bireylerin aynı yönetsel birime aidiyet duygusuyla
bağlanması."
2) Millet: "Dil, din, inanç, tarih ve kültür birliğine sahip topluluk."
3) Millet: "Bir topluluğun yaşam tarzı"
1.ve 2. tanımların bizi kapsadığını söylemek mümkün değil. Farklı
coğrafyalarda farklı inançlar, sadece günlük konuşma seviyesinde bulunan
bir dil ve kendi dilimizle yazılmayan yazılsa da pek çoğumuzun
okuyamadığı, dahası tarih bilincinden yoksun ve hayata bağlanarak
varolmaya inanmayan bir toplum eğer hala bir milletten bahsediyorsak
bunu xabzeye borçlu değil miyiz? Xabze bizim toplumumuzun yaşam tarzı
değil mi ? Xabzeyi ayak bağı olarak görmek toplumsal bir intihar olmaz
mı? Hiç kuşku yok ki zaman değişimi zorunlu kıldığı gibi; geleceği de en
iyi şekliyle biçimlendirecektir. İyi niyetinizden hiç kuşkum yok, ancak
değerlerimiz konusunda biraz daha sağduyu lütfen.
Saygılarımla.
Hamit Esen
03.05.2007
Bu aralar bir curcunadır gidiyor... Bizleri Çerkes olmaya zorlamayın ya
da xabze artık ayak bağıdır falan... Birilerinin birileri bir şey olmaya
zorladığı yok ya da bir şeyler sizin ayağınıza bağsa çıkartın atın. Niye
böyle genellere taşıyorsunuz anlayabilmiş değilim... Varsa sizin gibi
düşünen
-ki, olduğunu pek sanmıyorum- sizin gibi yazıp çizmiyor. O zaten teslim
olmuştur baskın kültüre...
Kusura bakmayın ama sizin ''Xabze Ayak Bağıdır'' sözünüz benim
değerlerime HAKARETTİR. Dolayısı ile bana hakarettir...
Siz gidin nasıl mutlu iseniz öyle yaşayın ama en azından XABZE ya da
ÇERKESLİK adına sanalda dahi olsa bir şeyler yapmaya çalışan insanlar
arasında yazıp çizmeyin...
Madem xabze size artık ayak bağı, gidin öyle ise başka forumlara size
ayak bağı olmayan kültürle yaşayın...
Derseniz ki, ''burası demokratik bir ortam, istediğim gibi
yazar-çizerim'' bir itirazım yok. Yazın-çizin ama değerlerime dolayısı
ile bana HAKARET etmeden yazın-çizin.
Saygılarımla...
Beykul Duran
03.05.2007
Xabze bence ayak bağı değil. Tersine çok büyük bir ihtiyaçtır. Hele biz
Adigelerin her gün biraz daha fazla ihtiyacı vardır. Hepimiz tek bir
coğrafya içinde yaşamıyoruz. Dilimizi konuşamıyoruz. Bağımsız bir devlet
değiliz. Göçte diasporada benliğimizden biraz kaldıysa şüphesiz yarı
buçuk devam ettirebildiğimiz; xabzelerimizin sayesindedir.
Xabzeleriyle hiç ilgisini kesmeyen, ona çok önem veren, büyük
milletlerde var. Örneğin Japonya, İngiltere gibi.
Xabze bizim modern olmamıza mani değildir. Bence xabze ayak bağıdır,
cümlesi biz Adigelere göre değil.
Saygı ve sevgiler.
‘Çuvaldız Kime Batmalı’ Diyen Biri
06.05.2007
Xabze sanık değil, mağdurdur. Xabzeye bizler maalesef sadık kalamadık,
şimdi tutup xabzeyi suçlamak kolay. İsmini unuttuğum bir Anadolu bilgesi
şöyle bir laf etmiş ‘'bir toplum kültürünü, bilimini, sanatını ve diğer
değerlerini korumazsa bu değerler o halkı terk eder ve bir daha asla
gelmez’'. Xabze yüzyılların getirdiği bir birikimdir ve bizi doğrulara
sevk eder. Zamanın şartlarıyla bazı rötuşlar yapılması gerekirse de
temeli değişmemelidir.
Xabze bizim yol haritamızdır. Xabze olmasaydı, Kafkasya dışında bu kadar
tutunamazdık. En fazla 50 yıl içinde biterdik. Geldiğimiz durumdan xabze
sorumlu olamaz.
Bence çuvaldızı biraz kendimize batıralım, xabzeye değil.
Saygılarla
Setenay Büyükyıldırım
06.05.2007
Xabzeyi ayak bağı bulan birisi için, sanıyorum Adigelikte hiçbir şey
ifade etmiyordur.
Size ayak bağı gibi geliyor olabilir (bu da Adige'yim diyen biri için
ilginç) fakat lütfen genelleme yapmayınız. Bizi biz yapan kültürümüzdür
diğer toplumlardan Adigeleri farklı kılan da yine xabzedir. Siz ne
düşünürseniz düşünün, bu böyledir. Asla ayak bağı değildir ki, olacağını
da hiç zannetmiyorum ama tabi ki istisnalar her zaman vardır değil mi?
Şamil Nartoğlu
06.05.2007
Sayın Mitatbey,
Size hiç katılmıyorum, xabze bin yılların içinden süzülerek bugüne kadar
gelebilmişse her şeye (sizin gibilere) rağmen bundan sonra da devam
edecektir. Bize nerede, nasıl davranacağımız konusunda yol göstermeye
devam edecektir.
Xabzeyi kendi menfaatlerine kullanan insanlar tabi ki tiksinti verici
ama xabze özünde çok doğru bir yoldur. Ayrıca xabzenin içi de boş
değildir. Atlarla ilgili xabzenin ortadan kalktığına da inanmıyorum.
Köye bir atla girilirken atın önünde normal bir yürüyüşle gelmek, köyde
savaş hariç at koşturulmaması xabzesine şimdi köy içinde motorlu
araçların yavaş süratte seyretmesini örnek gösterebiliriz. Örnekleri
çoğaltabiliriz de.
Özetle; ben xabzemi seviyorum ve olmazsa olmaz diyorum. Xabzenin
olmadığı yerde ben yokum. Siz xabzeden çıkabilirsiniz. Benim için de
diğer yabancılardan farkınız kalmaz. Yabancıların xabzesini 3 aşağı 5
yukarı bildiğim için ona uygun davranırım ama size nasıl davranırım onu
bilemiyorum. Xabzeyi hor gören bir insana nasıl davranılır ki? Yani
varlık sebebimize saldıran bir insana.
Her türlü provokasyon ve yıkıcılığına rağmen yine de wopsow.
Mithat Şengün
07.05.2007
Sayın Katılımcılar,
Sorunu görmezlikten gelerek ya da istediğiniz şekilde yorumlayarak bir
yere varamazsınız. Son 24 saatinizde xabzenize ait ne vardı ki
konuşuyorsunuz.
Sizlere başarılar havanda su dövmede.
Adige Ayhan
08.05.2007
Sayın Şengün,
Bin yıllardır bizlere yol gösteren xabzemizin, ayak bağımız olduğunu
düşündüğünüze göre safınızı belirlemiş ve kendiniz için yeni bir kültür
belirlemişsiniz. Xabzeden daha güzel benim bilmediğim bir kültürü
seçmişsiniz.
Bence artık benimsemediğiniz, ayak bağı olan xabzeyi (!) arkanızda
bırakarak yeni katıldığınız kültürün geliştirilmesi için nasıl büyük
çalışmalar yapacağınıza kafanızı yorun. Hatta arkanıza bile bakmayın biz
bize kalan, olmayan xabzemizle mutluyuz.
Siz ve sizin gibiler gölge etmeyin yeterli.
Karaemilyano
08.05.2007
Sayın Mitat Şengün
Yazınızı okuduğum dakikalarda misafiri geldi habersiz. Çok önemli
işlerimde vardı ama işi erteledim xabzemiz gereği. Adige için xabzesiz
geçen saat yoktur. Aslında farkında olmayabilirsiniz. Öğrencilik
yıllarımda davranışlarını gözlediğim arkadaşlardan ''sen Çerkes misin''
sorusunu sorduklarım yüzde doksan Çerkes çıktı tesadüf mü dersiniz?
Xabzenin özü önemlidir. O da iyi güzel doğru olandır. Saygı sevgi
gerektirir. Zamana göre gelişmesi değişmesi de doğaldır.
Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir.
Saygılar, sevgiler.
K. Dokuz
08.05.2007
Sayın Şengün
Xabzenin tam anlamıyla yok olduğunu söylemek fazla abartılı oldu. Xabze
ile yaşamak, yaşatmak bizlerin görevi olduğu kanısındayım. Yok öyle
düşünmüyorum, diyorsanız çağın gerektiği gibi yaşamak istiyorum,
diyorsanız birkaç örnek vermeniz gerekirdi.
Nasıl oluyor bu çağın gerektirdiği yaşama şekli benim gördüğüm çağın şu
an ki yaşam tarzının kapitalin kanımızın son zerreciğine kadar işlemiş
para hırsı, kepazelik, hırsızlık, kapkaççılık, daha sayamadığım onlarca
olumsuzluk xabze öğretilerinde veya yaşam tarzında bu saydığım
olumsuzlukların bir zerresini göremezsin. Saygı ve sevgiden korkmayalım
diyorum.
Birde bu Çerkes gericiliğini açarsanız sevinirim. Ne demek istediğinizi
pek anlayamadım doğrusu.
Sevgi ve saygılarımla. Hoşçakal.
Şamil Nartoğlu
08.05.2007
Sayın Mitat bey,
Size çok hak verdim. Sizin gibi vizyonsuz ve geleceği bile olmayan
birine günümüzde xabze nasıl uygulanır anlatarak havanda su dövemeye hiç
niyetim yok. Ne yazarsanız yazın, sizin seviyenize inmeyeceğim. Kara
mizah yazınıza da bundan böyle cevap vermeyeceğim. Kendini nasıl görmek
istiyorsan öyle kal.
Taymi Mutlucan
08.05.2007
Sayın Şengün,
Kendi kültürümüz olan xabzeyi yaşamımızda insanlara saygılı ve
küçüklerimize sevgili olmayı gerektiren bir araç gibi düşünebiliriz.
Büyüklerimizden öğrendiğimiz bu yaşama aracı bizi pek çok ulustan üstün
tutmuştur. Xabze bir görenek olduğundan dolayı 'artık' diye bir kelime
göreneği yalanlıyor. Çünkü biz atalarımızdan ne gördüysek o göreneği
devam ettiriyoruz. Sizin deyiminizle aslında 'Artık xabze ayak bağıdır'
yerine 'Biz xabzeyi koruyamadık ve artık yeni nesle ayak bağı olarak
geliyor' demek daha uygun olur. (Eğer bunu düşünüyorsanız ki öyle.)
Biz xabze geleneğini yeni nesle aktaramadıysak, bu düşünce xabzenin ayak
bağı olduğunu göstermez.
SAYGILARIMLA. (Xabzeyi dikkate alan Çerkes tarafından yazılmıştır...)
Meshpev
09.05.2007
Bugün mail grubuna düşen bir yazı, olay hayali olabilir ama birçok
gerçeğe ışık tutuyor.
DEĞİŞİM Mİ?
Anne - Çok mutluyum! İlk çocuğumuz dünyaya geliyor. Adını ne koysak
acaba? Son derece önemli çocuğun adı. Anlamlı olmalı, kültürümüzü
yansıtmalı. Bizden olmalı, rengimizi, kokumuzu, dokumuzu taşımalı
mutlaka bu isim.
Baba - Katılıyorum size hanım. İsmin anlamı yansıyor kişinin
karakterine. Herkes adından bilmeli insanların hangi topuma, hangi
kültüre ait olduğunu. Ne o yabancı, garip, tuhaf isimler! İğreniyorum
benliğini hiçe sayıp evladına yabancı isimler takan anne babalardan.
Yozlaşmanın ta kendisi değil mi bu? Her şeyden önce Adige kültürünü
öğretmeliyiz çocuğumuza; diliyle, yaşantısıyla, her yönüyle. Evde hep
ana dilimizi kullanmalıyız. Böyle büyümeli çocuk.
Anne - O halde NART olsun oğlumuzun adı. Nartlar gibi yaşasın benliğini,
kimliğini, kişiliğini.
Baba - Çok güzel, Nart olsun tabii, yakışır sevgili yavrumuza. Yakışır
soylu ailemize, geniş sülalemize.
Baba - Bu ikinci çocuğumuz. Çok heyecanlandım yine! Ne koysak adını?
Anne - Bilmem ki, şey... Yoksa KAYA mı olsa?
Baba - Olur hanım, neden olmasın! Komşuların oğlu KAYA gibi o da yüksek
puanla büyük okullar okusun, meslek sahibi olsun, çok para kazansın!
Anne - O halde KAYA olsun. En güzel üniversiteyi bitirsin benim aslan
oğlum. Layık olsun ailesine. Biz zengin olamadık. Bari o yaşasın
gönlünce. Olsun en güzelinden arabası, evi, yatı katı...
Baba - Hem öyle sivrilmesin kültürdür, kimliktir diye. Ne o küçük yaşta
düğün dernek davası? Okulunu, mesleğini düşünsün önce! Benim oğlum
mutlaka bilmeli iki yabancı dil. Çerkesce sonraki iş. Bu Adigelik
dikkati dağıtmamalı erkenden! Hem genç yaşta tanışmasın düğünlerle,
kızlı erkekli toplantılarla. Toparlayamaz kendini, başarısız olur okul
hayatı. Anne - Derneklere, düğünler, toplantılar? Zarardır bunlar,
gelişmekte olan çocuklara zarar. Marjinal olmamalı bizim çocuk. Okusun,
meslek sahibi olsun, evlensin, mutlu olsun! Sonra düşünülebilir bu
ayrıntılar ama o yaşa kadar asla!
Anne - Üçüncü çocuğumuz kız oldu, adı, KAROLINA.
Baba - İsim dediğin biraz da Batı toplumlarını çağrıştırmalı. Doğulu
olduğu hissedilmemeli. Kızımız öğrenimini ne yapıp edip Avrupalarda,
Amerikalarda yapmalı. Ne bu yaşadığımız toplumlardan çektiğimiz bizim.
Dünya vatandaşı olmalı. Neymiş Allah aşkına Türklük, Çerkeslik?
Anne - Katılıyorum size. Geniş açıdan bakmalıyız artık olaylara. Dünya
küçüldü bak! Kültürler karıştı birbirine. Ayrıntıları düşünmeye vakit mi
var? Ben evladım için her fedakârlığa razıyım.
....
Karolina - Ben Karolina. Büyük bir işletmede üst düzey yöneticiyim.
Bildiğim kadarıyla annem, babam Çerkes'miş! Üç kardeşmişiz. Sadece
adlarını biliyorum, hayattalar mı bilemiyorum. İki çocuğumuz var,
Justinya ve Peter. Eşim bir İngiliz. Samimi bir Katolik. Sımsıkı bağlı
kültürüne. Biliyor yedi göbek atasını. Her birinin, albümünde özel yeri
var. Üç dil biliyorum. Çocuklarım da çok güzel konuşuyor iki dili.
Seviyorlar kiliseye gitmeyi, seviyorlar Noel'i ve diğer bayramları.
Benim ise, içimde sebebini anlayamadığım bir burukluk var. Sık sık
soruyorum kendime Yoksa ait olmadığım bir kültürün içinde miyim?
Yaşlandım evet, farkındayım, fakat geriye dönüp baktığımda, çocukluğumda
yaşadığım, şimdilerde hayal meyal hatırladığım her şey, tarifsiz haz
veriyor bana. Büyük ağabeyimin ismini duymak nedenini bilmediğim bir
mutluluğa çekiyor beni. Ya o yıllarda duyduğum, şimdi hatırlamaya
çalıştıkça yüreğimi titreten, benliğimi saran o düğün müziği... Evet,
galiba ben yabancı bir kültürle beslendim. Doyurmadı bu kültür beni,
açlık hissediyorum, acı çekiyorum. Kaybolmuş, yok olmuş biri gibiyim!
Yalnız kalabalıklarda boğuldum! Kendimi arıyorum! Ben kimim? Hani
kimliğim? Nerde kültürüm? Nasıl olmalı inancım? Nedir bu içimdeki
dayanılmaz acı, artıp giden sancı? Bir ana dilim mi olmalıydı benim?
Neden eşim gibi mazime ait bilgi ve birikimim yok? Neden, anne ve
babamın dışında, "Bu büyük annem, bu dedem!" diyebileceğim bir
fotoğrafım yok? Kim yardım edecek bana? Kim tanıştıracak beni gerçek
kimliğimle? Kimler sorumlu benim bu hale gelişimden? Mutlu olamıyorum,
bir şeyler arıyorum, bulamıyorum! Yaşamın anlamı kalmadı! Karmakarışık
kafam! Yardım edin bana ne olur! Ne olur yardım edin!
Taymi
Mutlucan
09.05.2007
Evet yoruma bile gerek yok...İnsanların benliğini bilmemesi çok kötü.
Evet Mithat bey, bizde mi o yolda ilerliyoruz acaba? Yoksa şimdilik mi
ayak bağı olup da dolanıyor?
Kaberdey
09.05.2007
Yazılanlara bakılırsa Mithat Şengün 9 köyden kovulacak gibi, bana göre
de arzu ettiğim bir durum olmazsa da Mithat Şengün'ün yazdıkları diğer
katılımcıların yazdıklarından daha samimi geldi... Herkes kendisiyle bir
yüzleşsin, ne dersiniz gerçeklerden kaçıyoruz gibi geliyor bana!
Cerpecej-Hajıyıgo
09.05.2007
Merhabalar,
Konu hakkında yazılanları çizilenleri okudum ve kendimce yorumluyorum.
Bunlar benim şahsi fikirlerim olarak yazıya dökülecek diyeceğim ama
maalesef yetiştirilme tarzım ve kendimi yetiştirme tarzım bulunduğum
ortamlar gen yaşıma rağmen eski kafalı diye adlandırılan insanlardanım.
Hatta o kadar abartıyorum ki, bu durumumu geçmişteki adet ve gelenekleri
günümüzde yaşayamayacağımızı bildiğim halde şansımı olaylar ve insanlar
karşısında zorluyorum.
Elimden geldiği kadar, bilinçli-bilinçsiz tüm engellemelere rağmen...
Artık xabze ayak bağıdır başlığıyla cümleler kuran Mithat bey, aslında
art niyetli değildir bana göre ama çok fazla gerçekçi yaklaşıyor. Belki
de yazdığı bazı cümleleri içinden gelerek bile yazmamıştır.
Diğer yazıları okudum ve hemen Mithat bey kılıflara sokulmaya başlanmış,
hayırlısı olsun ne diyelim!
Eeeee sonuç nedir? Kim daha fazla xabzeci? Kim daha fazla Çerkesliği
yaşıyor? Nedir yani durum? Ne kazandık bu söylemlerden?
Biz zaten bunların hepsini biliyoruz, bu hayatta her şeyin
olabilirliğini de biliyoruz insanlar için. Eee bizde insanız. Ne olacak
o zaman? Volehi kafam karıştı yine!
Yok yok ben uzatmıyorum daha fazla...
- Xabze uygun olan davranıştır.
- Xabze bilmeyenin bildiği de yoktur.
- Nasıl söylersen öyle cevap alırsın.
Uzatmayım diyorum ya bakmayın yine uzatırım ben; ben bu davranışların
asimilasyonundan dolayı sıkıntı çeken bir gencim yaşım 29'dur. (Genç
sayılırım deği mi?)
Her neyselerle devam edeyim cümlelerime: Her neyse kim nasıl yaşar
bilmem ama ben vicdanen Çerkes gibi yaşmayı kendime yakıştırıyorum ve
böylece huzur buluyorum. Bugün insanlarımızın ilişkilerinden dolayı
(ilişkinin adı önemli değil, dost, arkadaş, akraba, aşk, iş vs.) ASLINDA
bir çoğumuz (kendimi de katıyorum ukalalık yapmayım) İŞİMİZE GELDİĞİ
ZAMAN ÇERKESLİK YAPIYORUZ, işimize geldiği zaman XABZE diyoruz ve bu işe
gelmelerde genellikle bulunduğumuz ortama ve çevremizdeki insanlara göre
değişiyor! İstisnalar kaideyi hala bozmuyor.
Soruyorum haddim olmayarak, affınıza sığınarak; HANGİMİZ XABZEyi tam
olarak uyguluyoruz, ÇERKESLİĞİ yaşıyoruz. Büyüklerimize gösteriyor,
küçüklerimize öğretiyoruz!
TAM OLARAK diyorum ama tam olmayacağını hepimiz biliyoruz! Bu açıdan
Mithat bey biraz haklı mıdır ki? Ama olay şu mudur; xabze şöyledir,
Çerkeslik böyledir, zaten kitaplarda da yazar, zaten büyükler anlatır!
Eeee yine çözüm nedir? Sonuç nedir? Demek ki, bizim konuşmak yazmak gibi
bir sorunumuz yok! BİZİM EN BÜYÜK sorunumuz İŞLEVSELLİK! İcraat yok
bizde sanırım! Sen küçüğüne göstermezsen, büyüğünden öğrenmezsen!
Çevrendeki davranışlara iyi veya kötü tepkisiz kalırsan! Çerkesliği
bilsen ne olur xabzeyi yazsan çizsen uyguluyorum desen ne olur! Ben
görmedikten sonra senden öğrenmedikten sonra! Senin mevki ve konumun
benim Çerkesliğime hiç bir yarar getirmez. Ha senin mevki ve konumun
benim ekmeğime suyuma katkıda bulunur (Gerçi senin bana bu konuda
katkıda bulunduğunda meçhul).
Bu arada ''SEN'' kimdir acaba? Evet sensin o kendini çok iyi biliyorsun,
beni hiç bir zaman kandıramadın kandıramayacaksın da! Ve SEN senin
gibileri arttırmaya çalıştığın kadar benlere yardım etseydin, biz şu
anda xabzeyi Çerkesliği asimilasyonu bu kadar konuşmayacaktık!
Harbiden SEN KİMSİN ya? Safını belli eder misin? Ne olduğunu bilelim ki
sana o derece yaklaşalım. Bir gün öylesin bir gün böylesin! Ben buyum de
saygı duyalım kabul etmemekte ama yanar dönersen ancak yanar döner
olursun senin ışığının bana faydası olmaz! SEN, SEN OL bize katıl ama
samimiyetini gözlerinde göreyim. Tek başınayken bile xabze
uygulamalarını inanayım!
Ooo konu dağılmış... Yine her neyse hayırlısı olsun...
Nemrut ateşini yakmış Hz. İbrahim'in içine atacak ve bir karınca su
taşıyor ateşe, çok küçük bir karınca! Ve ateşe odun taşıyan katır
soruyor nereye götürüyorsun o suyu diyerekten karıncaya, karınca
Hz.İbrahimin ateşine götürüyorum demiş! Katır kahkaha ile gülmüş ve
demiş ki sen küçücük bedenin o suyu taşıyorsun ne hiç mi hiç faydası
olmaz o suyun ateş söndürmek namına, KARINCA cevap vermiş evet biliyorum
fayda etmeyecek götürdüğüm su ateşe AMA BEN YİNE DE SAFIMI BELLİ EDEYİM.
(Hangi tarafta olduğumu göstereyim anlamında.) Siz ne taraftasınız?
Samimi misiniz? Bilelim ki saygı duyalım bilelim ki örnek alalım
peşinizden koşalım! Ortada duranların bence kendisine saygısı da yoktur.
(Ortada durmaktan kastım yanar döner olanlardan bahsediyorum.)
YOLUNUZ AÇIK OLSUN
Tokmak Sacit
09.05.2007
LÜTFEN xabzeyi bilmeden eleştirmeye kalkmayın. Dünyada ''insan hakları''
dedikleri XABZEyi bir masa kabul edersek onun bir köşesi olur.
Ancak bizim insanımız bilmediği şeyi eleştirmeyi çok sever.
Selamlar.
Adige
09.05.2007
Değer verilmediği apaçık belli...BU KONUYA KARŞI ÇIKMAYANLAR KESİNLİKLE
ÇERKESLİĞİ TOPRAĞA GÖMMÜŞLER...
Benliğinizi kaybetmeyin... HİÇ YAKIŞTIRAMADIM BU DAVRANIŞI... Çerkeslik
bu kadar basit değil, lütfen yazılarınıza dikkat ediniz...
Benliğinizi ne çabuk unuttunuz...
Jade Wumar
09.05.2007
Sorunun xabzede değil asimilasyonun bizi getirdiği boyutta olduğunu
düşünüyorum.
"Hadrıxi xabze şi'" saygılar...
Karaemilyano
09.05.2007
Hani Doğu Batı farkı vardır. Bilimci rasyonel Batı, mistik derinsel
Doğu.
Birde Kuzey Güney var sanırım. Törelerine bağlı soğuk Kuzey, piyasacı
yaygaracı Güney.
Kuzey'den biraz Güney'e inmek değiştirmiş bazılarını diye düşünüyorum.
Sosyolog değilim tamamen yanılıyor olabilirim. Xabzesi çözüleni bu
bağlamda düşünüyorum. Soğuğunda özgür olabildiğini çok iyi biliyorum.
Saygılar, sevgiler.
Hun'e Ediz
10.05.2007
Aslında çok güzel bir şekilde tartışılabilecek bir konu. Belki Mithat
bey konuya ilgi olsun diye bu şekilde yazmış olabilir ama yinede xabze
hakkında bu şekilde bir yorum bence hoş değil. Tam olarak xabzenin ne
olduğu bilinmiyor, örf adetlerle xabzenin aynı olduğu düşünülüyor.
Bence xabzeye uymak toplumumuzca ayıp sayılan durumları yapmamak ahlaklı
davranmak anlamına gelmektedir en basit şekliyle. Gelenek
göreneklerimizle xabzemizi ayrı tutmalıyız. Geleneklerimizi modern
hayata uyacak şekilde düzenleyebiliriz ama ahlaki yapımızı
değiştiremeyiz. Bu bizim yok olmamız demektir.
Xabze konusunda detaylı bilgisi olan bir vatandaşımızın CC sitesinde
bizlerle paylaşmasını talep ediyorum. En azından konuya yaklaşım
kişileşmeden özüyle tartışılır ve eksiklerimiz var ise öğrenmiş oluruz.
Saygılarımla
Blatse
10.05.2007
Bu konu başlığı son dönemlerde kanımca durgunlaşan form trafiğini
patlatmak için açıldı. Kim neyi eleştiriyor? Aranızda xabzeyi bilen var
mı da, tutup burayı işgal ediyorsunuz? Daha önce bas bas bağırıyordunuz
ben xabzeyi bilmem ama vs.vs. diye. Yetkisiz ağızlar mı tartışacak bu
konuyu? Tercih yapacaksınız bu kadar basit. Zor oyunu bozar
katılımcılar.
Çerkeslik yer yiğidin harcı değildir.
Cerpecej
10.05.2007
Selamlar;
Evet Sayın Blatse, haklısınız belki de. Ancak, kullandığınız
cümlelerinde sizinde bu tartışmaya yeni boyut kazandıracağı da kesin?
Belki de xabzeyi kimse bilmiyor? O zaman buradakilerde bende dahil sizde
dahil olmayan bir şeyi tartışıyoruz yada tartıştığımızı sanıyoruz? Belki
de fikir beyan ediyoruz? Yetkiliden bahsetmişsiniz? Pardon bizlerin
yetkilileri kimlerdir ve bu yetki neye göre onlara verilmiştir diyerek
bende sert cümleler kursam neler olur acaba?
Biz tek baştan yönetilen bir toplum değiliz; ki, toplum olduğumuzda
muallakta... Bu arada siz xabze hakkında neler biliyorsunuz ya da
bildiğiniz şeyler gerçekten xabze ile bire bir örtüşüyor mu?
Hoş görün ben öğrenciyim daha, kaba deyimle talebeyim amacım burada
öğretici olmak değil bana düşmez ama öğreneceğim bir şeylerde varsa
noktasına, virgülüne kadarda takip ederim öğrenmeye çalışırım. Ve yine
hoş görün ki bence biraz sert cümleler kurmuşsunuz ya da bana öyle
geliyor!
Xabze dediğimiz şey a'dan z'ye tanımı yapılacak bir şey mi? Yoksa
yazımda da bir cümleyle belirttiğim gibi "XABZE UYGUN OLAN DAVRANIŞTIR"
mı? Eğer ki öyleyse bu uygunluk kişiye göre uygunluk mu? Çerkeslere göre
uygunluk mu? Yoksa ortama göre uygunluk mu?
Hadi farz edelim bu soruların cevabı EVET. O zaman bizim
davranışlarımızın çeşitlilik göstermesi de bir xabzedir tartışmaya da
gerek yok, herkes kendi bildiğini okusun herkes doğrudur demekte yanlış
bir sonuç olmaz mı?
Benim kafam yine karıştı! XABZE nedir?
O zaman şöyle yapalım? BURADAKİ KATILIMCILARA YENİ BİR BAŞLIKLA fikir
beyan etmelerini isteyelim, herkes xabze diye nitelendirdiği 3-4 cümleyi
bu başlık altında toplasın ve herkes okusun bakalım neler xabze imiş
neler değilmiş? Ama biz yine uzlaşamayız, çünkü biz doğruları bile
eleştirecek durumlara gelmişiz bu asimilasyonla bu yaşantıyla?
Ha unutmadan okuduğum yazılarda şöyle bir cümle geçti, belki de yanlış
okudum? Adet ve geleneklerle xabze yi bir tutmayalım ayıralım gibi bir
cümleydi?
YA BENİM KAFAM YİNE KARIŞTI?
Nasıl yani?
Kaberdey
10.05.2007
Sayın Hajıyıgo,
Xabze anlatılmaz demiyorum ama "xabze yaşanır" anlatmayla ne kadar
anlar, ne kadar uygularsın ki? "Bir Çerkes gelinin su isteyen büyüğüne
suyunu verdikten sonra arkasını misafire dönmeden geri geri giderek
suyunun içip bitirinceye kadar ayakta bekleyip bardağını alıp yine geri
geri giderek odadan çıkması"nı bunu görmeyen birine, yaşamayan birine ne
kadar anlatabilirsin/kadar anlar ki! Bu xabzemizin en basit bir örneği.
Di xabze daxehar, Di xabze daxehar...Yok oldu demeye dilim varmıyor, yok
oluyor!
Merzeykxe Agur
10.05.2007
Günümüzde Adigabze işlevini gençler arasında yitirmiş olabilir. Bu
konuda elimizden geldiğince bir şeyler yapıyoruz, yapmaya çalışıyoruz.
Ama xabze geri getirilemez. Çünkü xabze binlerce yıllık bir kavramdır.
Binlerce yıl içerisinde Adige boyları arasında şekillenmiştir. Şimdi
kimse çıkıp da xabzeye sahip çıkın demesin. Artık xabze yok. Son 25
yılda yaşlıların dilinde kaldı. Biz bu kavramı 150 yıl barındıramadık.
Maalesef. Ama en acı olanda şu ki, evlatlarımız bize baba bana miras
bırakılan ama bana aktarmadığın xabzenin hesabını ver, bile demiyor.
Saygılar.
Aşşına
10.05.2007
Katılıyorum. Xabze artık külfettir.
Sayın Hamit Esen, ''xabze artık ayak bağıdır'' sözünü neden saldırı
olarak aldığınızı anlamadım.
Blatse
10.05.2007
Sayın Cerpecej,
Sorularına tek tek cevap vermeyeceğim. Çünkü tutulur yanları yok. Bu çok
basit bir matematik. Ucundan, kuyruğundan tutup çekelemek ne sizin ne de
başkalarının hakkı. İşinize gelirse mevcut adet örf ananeye uyarsınız ya
da uymazsınız bu kadar basit. Fakat işin kolay tarafı bu gibi durumlarda
tercih sebebidir. Ne gibi, canı düğünlerde atlamak zıplamak isteyenler
Çerkes'im der, gözüne kestirdiği kızla oynar ego tatmin eder, yahu bende
Çerkes'im der, kendisine sosyal çevre oluşturmaya çalışır ve Çerkeslik
mefhumunun meyvesini ve kültürün iyi niyetini suiistimal eder.
Siz hiç kendinize sordunuz mu "BANA VERİLEN BU DEĞER ŞAHSIMDAN DEĞİL,
KÜLTÜRÜMDEN" diye (siz derken nezdinizde genele soruyorum). Adamın teki
çıkar, önüne gelen genç kızla bizim kültürümüzde bu mubahtır der
saygısız ve fütursuzca gönül eğlendirir, Çerkes'im der... YAPTIĞINIZ EN
BÜYÜK YANLIŞ XABZEYİ-TÖREYİ- INTERNET SAYFALARINDAN ÖĞRENMEYE
ÇALIŞMAKTIR. BU KÜLTÜRÜ ANNE, EVLADINA ÖĞRETİR. BAŞKADA BİR AÇIKLAMASI
YOKTUR. EĞER ANNE EVLADINA BU KÜLTÜRÜN EN İNCE AYRINTILARINI MOTİF MOTİF
İŞLEMEDİYSE YAPILACAK HİÇBİR ŞEY OLMADIĞI GİBİ O KİMSENİN DE BU MEFHUMU
BENİMSEMESİ KABULLENEMEZ.
Akabinde toplumsal bir yargı nasıl olurda şahsileştirilir? Bu cüreti
kendinde gören kimse apaçık cahildir. Yetkili birilerini aramaksa
Çerkes'im diyen biri için ancak utanç kaynağı olabilir kanaatindeyim.
Xabze geri getirilemez diyenlere de müsaade buyurun adam akıllı bir
gülelim. Sende kalmamışsa başkalarını ne diye mesul tutarsın ki? Elbette
toplumsal sorumluluğu üzerine alma yetisi olanlar bu gibi cevaplar
vereceklerdir hoş görmek lazım.
Aslına bakarsak konu başlığı çok ta doğru: Xabzeyi taşıyamayan kişiler
ÇERKESLİK MEFHUMUNA AYAK BAĞIDIR.
Hun'e
Ediz
10.05.2007
Türkçe’de “gelenek” kavramı genellikle “gelenek ve görenek”, “örf,
adet”, “an’âne”, “töre”, “görgü kuralları” gibi deyimlerle ifade edilir.
Ahlak kurallarıyla birlikte bütün bu deyimlerle ifade edilen kavramlar,
toplumu düzenleyen geleneksel kurallar kapsamında değerlendirilebilir.
“Din kuralları” ile “hukuk kuralları” da toplumu düzenleyen diğer iki
temel kural grubudur. Geleneksel kurallar içinde yer alan kurallar
nispeten farklı olmakla birlikte bu farklar çok belirgin ve kesin
değildir.
Görgü kuralları: İnsan ilişkilerinde uyulması hoş olan nezaket ve saygı
kurallarıdır. Bu kurallara uyanlar nazik veya kibar insan olarak takdir
edilirken uymayanlar ise “kaba” ya da argo deyişle, “kıro” gibi olumsuz
nitelemelerle dışlanırlar.
Görenek: Daha çok iş ve meslek yaşamında bir şeyi eskiden beri görüldüğü
şekilde yapma alışkanlığıdır. Uyulması uyan kişiye bir takım kolaylıklar
sağlarken, teknoloji gelişimi açısından da geciktirici , olumsuz rol
oynayabilir.
Gelenek: Daha çok sözlü kültür alanında olup, uzun süreden beri kuşaktan
kuşağa aktarılan mitolojik ve tarihsel olaylar, öyküler öğretiler
toplumsal alışkanlık ve yapış-ediş-lerdir. Aynı geleneksel değerleri
paylaşan insanlar aynı şeylerden aynı biçimde haz alırlar ve kendilerini
birbirleriyle daha yakın hissederler. Bunlara an’âne de denir.
Adet: Toplumda aynı şekilde yapılagelen davranışlar, uyulması gereken
davranış kuralları olup, öncekilere göre daha etkilidir. Adetlere
uymayanlar ayıplama, kınama gibi geleneksel yaptırımlarla
karşılaşabilirler. Adet ile Töre aşağı yukarı aynı değerdedir. Töre bir
toplumda benimsenmiş toplumsal alışkanlık ve uygulamalar bütünü
demektir. Her ne kadar genellikle örf-adet biçiminde söyleniyor olsa da
örf kavramı, adetten daha önemli kurallar içermekte olup, yaptırımlarda
daha etkilidir. Hatta örf kuralları yerine göre hukuk kurallarına
dönüşebilir, veya kaynaklık edebilir veya hukukun referans kabul ettiği
somut bir dayanak oluşturabilir. Ahlak kuralları ise iyi veya kötü
biçiminde değerlendirilebilen insan davranışlarına ilişkin olup, manevi
boyutu da olan, toplumun daha önemli saydığı davranış kural ve
kalıplarını ifade eder.
Sosyoloji bilimi bu kavramlar arasında daha belirgin sınırlar buluyorsa
da sosyolog olmayanlar için sınırlar o kadar belirgin değildir. Din
kuralları genel olarak Tanrısal kökenli ve inanç temeline dayanması ile
ayrılır. Hukuk kuralları ise yetkili yasa koyucu otoriteler tarafından
oluşturulan aynı yolla değiştirilebilen veya yürürlükten kaldırılabilen
pozitif kurallardır. Çerkes kültürü içinde “geleneklerimiz” denildiği
vakit (din kuralları dışında) bütün bu kurallar ve kavramlar ifade
edilmiş olur.
Esasen hepsinin amacı insanı ve toplumu daha iyiye daha güzele götürmek,
birey ve toplumun huzur ve güvenini sağlayacak mutlu bir dünya ve yaşam
kurmak ve bunu korumaktır. Adige gelenekleri, geniş kapsamlıdır Görgü
kurallarından hukuk kurallarına kadar bütün toplumsal davranış
kurallarını içerir. Neredeyse İslam dini gibi, doğum öncesinden ölüm
sonrasına kadar insan yaşamının ve toplum ilişkilerinin her evresini
kapsar.
Toplumsal yaşam pratiği içinde doğa-insan, insan toplum ilişkileri
çerçevesinde kendiliğinden oluşan, tam anlamıyla “geleneksel” boyutu ve
kesimi olduğu için, doğrudan demokrasi ilkeleri çerçevesinde bilinçli,
istençli çabalarla oluşturulan doğal hukuk kuralları denilebilecek
boyutu ve kısmı da vardır. Bu anlamda gelenek daha doğru ve özgün
deyişle “xabze” , “Xase”nin aldığı veya yasama organının kabul ettiği
kanun anlamına gelir. *Bu kelimedeki “x” harfi “ks” değil, Adigece'deki
ince “k” ve “h” seslerinin karışımı olan özel bir sesi ifade eder.
Evet, Xase’nin aldığı karar xabzedir. Xase toplumun en yetkili ve
biricik yasama organıdır. Bir toplum kesiminde (örneğin bir yerleşim
merkezinde, köyde) geneli ilgilendiren bir konuda bağlayıcı bir karar
almak gerektiği takdirde, toplumun ileri gelenleri tarafından Xase için
toplantı çağrısı yapılır. Buradaki “ileri gelenler” daha önceden
seçilmiş, görevlendirilmiş yöneticiler olabileceği gibi, böyle
yöneticiler yoksa toplumun yaşlılarından, bilgelerinden bir grup, o da
yoksa soruna vakıf olan, toplumun nispeten saygı duyup ciddiye alacağı
duyarlı bir grup da olabilir. Ancak yine de toplantının yöneticiliğini
yaşlı ve bilge kişilerin yapması esastır, daha önemli ve etkili sonuçlar
doğurur.
Köy bazında Xase toplantısını el alalım. Girişimci grup, toplantının
konusunu, uygun yer ve zamanını belirleyip tüm köylüye duyurur. Her
ailenin büyüğü, ailenin diğer ileri gelenleriyle, katkıda
bulunabileceğini düşündüğü bireyleriyle görüşüp görüşlerini belirler,
netleştirir. Xase’ye doğrudan kendisi katılır veya güvendiği birini
gönderir. Böylece aile temsilcilerinden oluşan kurultay açılır.
Toplantıyı yönetmek üzere en az üç kişilik bir kurul seçilir.
(Thamade/Thamade: Başkan, Thamade Guadze/Thamade Khuedze: Başkan
yardımcısı, Pşeriha/ Pşşaf’e: Yaver, ulak).
Başkan toplantıyı yönetir. Herkese söz verilir. Genel eğilime göre
farklı görüş ileri sürenler ikna edilmeye çalışır. Tam ikna olmayanlar
bile nezaketen çoğunluğun görüşüne katılır ve kararlar oybirliğiyle
alınır. Alınan kararlar delegeler tarafından aileye, aile bireylerine
tebliğ edilir.
Artık kararlara uymak zorunludur. Bu zorunluluğun temel nedeni saygı,
özsaygı ve sözünde durma ilkesine dayanan disiplin anlayışıdır.
Toplantıya katılan ve kendisine söz hakkı verilen kişi, kendi iradesi
ile o kararın oluşmasına katıldığına göre ; bundan sonra öyle yapacağına
söz vermiş olmaktadır.
İyi bir Çerkes sözünde durmalıdır, öyleyse bu karara uymaması sözünde
durmamak anlamına gelecektir. Sözünde durmamak ise onur kırıcı, aşağılık
bir davranıştır. Kişinin kendisine saygı duymaması anlamına gelir.
Alınan karar, kişinin kendi görüşüne aykırı bile olsa, çoğunluğun aldığı
karara uymak, topluma saygının gereğidir. Köy bazındaki bu Xase
uygulaması, bölge ve ülke düzeyinde de aynıdır. Yalnızca bölge Xasesinde
aile temsilcileri değil köy temsilcileri, ülke düzeyinde de bölge
temsilcileri görev yapar. Bu görevler ilke/kural olarak onursal
görevlerdir. Adige xabze Thamate/Thamade odaklıdır. Denilebilir ki Adige
Xabze Thamate/Thamade çevresinde örülmüştür. Thamade: Thame yate :
Tanrılara veren (sunakta yiyecekler sunan) demektir. Thamade: Thaxem
yade: Tanrıların (huzura ) kabul ettiği kimse demektir. Tanrıların
huzuruna çıkmak onlara yiyecekler, kurbanlar sunmak sıradan insanların
değil ancak seçkin kişilerin işidir. Dolayısıyla Thamate/Thamade
toplumun en bilge, yetenekli, becerikli, ehliyetli, seçkin kişilerine
verilen bir onursal unvandır. Thamade, belirli toplum kesimine özgü bir
görev, yada nitelik değildir.
İslam’daki imamlık statüsüne benzer. Herkes, kendisinden daha ehliyetli
birinin bulunmadığı bir toplumda, ortamda, imamlık yapabilir. Thamadelik
de öyledir. Herkes kendisinin herhangi bir zamanda, herhangi bir zamanda
bir şekilde thamade olabileceğini hesaba katarak buna hazırlanmak
zorundadır. Her aile de çocuğunu buna hazırlar ona göre yetiştirir.
Adige toplumu, örgütlü bir toplumdur. Xabzeye göre iki kişi birlikte bir
iş yapacak olsa, biri thamade, diğeri yardımcısıdır (Khuedze/Guadze).
Her iş olabildiğince grup halinde yapılmaya çalışılır. Her ailenin,
mahallenin, köyün, bölgenin ve ülkenin bir thamadesi vardır. Ayrıca
yapılacak işlere ve toplum kesimlerine göre grup thamadesi de (Gup
Thamade) olur. Düğün Thamadesi, Gençlerin Thamadesi, Genç Kızların
Thamadesi v.b gibi. Thamade, bu görevi yerine getirdiği sürece sorumlu
O’dur ve O mutlak otoritedir. Ama bu otoritenin kaynağı da toplumsal,
yani demokratik ve Xase’de olduğu gibi saygı, özsaygı ve disiplindir.
Zira thamade, bu görevi yürüttüğü sürece kararlarını xabze gereği ve
xabzeye göre davranarak oluşturur. Kararlarını mümkünse toplumun tümüne
veya değişik kesimlerine, küçük grup Thamadeleri’ne, en azından, varsa
Nexhıjj thamadeye, hiç değilse yardımcısına danışarak alır.
Nispeten demokratik olarak alınan kararların uygulanmasında
merkeziyetçilik esastır. Bu anlamda thamade otoritedir. Genel olarak ona
mutlak itaat esastır. Thamade, toplumun yapılacak işe göre en bilgili,
birikimli ve dirayetli kişisidir. Bu kişi genellikle toplumun en
yaşlılarından biri olur. Çünkü dirayetli olmak, öncelikle bilgi birikimi
gerektirir.
Geleneksel toplumda bilginin yegane kaynağı tecrübedir. Çok yaşayıp çok
görmüş olan, çok bilgi sahibi olduğundan daha dirayetli olma şansına da
sahiptir. Dolayısıyla thamade olmaya daha layıktır. Amacı bir kez daha
vurgulayalım ki ; genellikle yaşlının thamade olmasının temel nedeni
bilgili ve dirayetli olmasıdır. Thamade olmak için yaşlı olmak değil,
bilgili, becerikli ve dirayetli olmak esastır. “Savaşta kılıcı, barışta
dili ile önde olan başımızdır” sözü, Adige kültüründeki demokrasi ve
thamade anlayışının özlü bir anlatımıdır. Thamadelik, yalnızca bir
saygınlık statüsü değil aynı zamanda bir görevdir, bir sorumluluk ve
yükümlülük ifade eder.
Dolayısıyla thamadelik bir külfettir de. Bu nedenledir ki; hem bu
külfetten esirgenerek korunması, hem de thamadenin saygınlığından
yararlandırılmak üzere, bir bakıma eylemsi, thamade denilebilecek bir
Nexhıjj Thamade (Yaşlı Thamade) statüsü vardır. Thamade kim olursa
olsun, yaşlı thamade daha saygın yerde, thamadenin sağında ve doğal
danışmanlık konumunda bulunur. Adige toplumunda bilgisi, birikimi,
yeteneği, dirayeti ne olursa olsun her yaşlı daima saygıdeğerdir ve
saygı görür. Yaşlıya kayıtsız, şartsız saygı esastır. Ama itaat yaşlıya
değil, thamadeye, yani fiilen toplumu yöneten, sorumluluk taşıyan
kimseye yapılır.
Adige xabze, geniş ve etkili bir oto kontrol mekanizması ile denetlenir.
Klasik Adige toplumunda, toplumun en uç kesimlerine kadar uzanan etkili
ve geniş bir sanal devlet örgütlenmesi var gibidir. Zira herkes her
koşulda kendisi ve toplum karşısında, xabze kurallarına uymakla ve
uyulmasını sağlamakla yükümlüdür.
Bu kavramdaki temel ilke şudur: “Pfeşuaşer ğetsaç’e, selheç’ı P’ow
şüaşem Wyimıç’!/ Pxuefaşşer ğezaş’e solheç’ır jip’ew şşapxhem wyimıç’!:
Sen sana layık olanı yerine getir! Gücüm yetiyor diye sınırı/haddi
aşma!”
Buna göre her Çerkes, her yerde daima kendisinin, ailesinin, toplumunun
kendisinden beklediği, bekleyeceği, hiç değilse onaylayabileceği biçimde
davranmalı, başka türlü davranmaya gücü, fırsatı ve olanağı var olsa
bile başka türlü davranmamalıdır. Bu Adige xabzenin en büyük
güvencelerinden biridir.
Bu etkili ve yaygın oto kontrol mekanizmasının, başka deyişle, Adige
yaşamının ve anlayışının temel dayanağı ve kaynağı olan bir başka ilke
de şöyle ifade edilebilir. “Zıfeşuaşem feşüaşer feğeşüaş! Zıfemışüaşem
pfemışüaşe khızfyemığeşüaş! Zıxueffaşşem xuefaşşer xueğefaşşe,
Zıxuemıfaşşem pxuemıfaşşer khızxuyemığefaşşe!: Layık olana layık olanı
layık gör! Layık/haddi olmayanın sana, layık olmadığını layık görmesine
izin/fırsat verme!” Bunun en önemli anlamı; toplumda herkese karşı
ölçülü, saygılı, adalet ve hakkaniyet ilkelerine uygun davranmak,
herkesten de aynı şekilde bir davranış beklemektir.
Adıge xabze geniş bir aile ve akrabalık ilişkisini öngörür. Denilebilir
ki; insan, çevre ile zamanın ürünüdür. Yaratılış/oluş ilke ve
kurallarını/doğa yasalarını Tanrı koymuş/kurmuştur. Ancak bu kurallar
gereğince yaratılış veya oluşa, insanın da katılması Tanrı iradesinin
gereği olup, bu; insanın sorumluluğunun da kaynağıdır. Bir bebeğin,
şöyle veya böyle, şu veya bu yetenekte olmasında anne ve babasının, yedi
kuşak boyu dede ve ninelerinin, onların aldığı gıdaların, yaşadıkları
ortamların, bedensel, ruhsal/psişik yapılarının dahi etkisi/katkısı
vardır. Bu anlamda her Adige bireyi, Adige anlayışının, Adige yaşam
biçiminin, Adige xabzenin, anayurt Kafkasya doğal çevresinin ve bu doğal
çevrede doğup, oluşmuş Adige toplumsal çevresinin ve tarihsel yaşam
deneyim, birikimlerinin (yani zamanın) ortak ürünü ve bileşkesidir. Bu
yüzdendir ki; özgündür, özeldir, daha güzeldir. Ve başka yerde
yaşatılması, korunması, kendi iç dinamiği ve anlayışı içinde
geliştirilmesi hiç kolay değildir, hatta olanaksızdır.
Evet, insan ve değerleri çevre ile zamanın ürününün bileşkesidir.
İnsanın en önemli ürünü ise sözdür. Her söz bir öz taşır, bir yaşam
deneyiminin ifadesidir. İnsanın başka insanlara karşı bulduğu ilk sözler
belki selamlaşmaya ilişkin sözlerdir. Adige kültüründe eylemden soyut
bir selamlaşma söylemi yoktur. Bütün selamlaşma söylemleri bir eyleme
bağlıdır. Bu selamlaşma söylemlerine burada giremiyorum. Ancak bu
söylemlerin hemen hepsinden sonra söylenen “yeblağ/yeblağe!” veya
“Gyeblağ/geblağe!” söylemi üzerinde duracağız. Adigece’de “blı” yedi
demektir ve en ilginç eklerden biridir. Sanki biraz kutsal gibidir.
Adigelerin, haftanın yedi günü olduğunu öteden bildikleri anlaşılıyor.
Pazartesi: Blıge/blışha: ”yedinin başı” demektir. Gökteki takım yıldızı
“jöğue zeşibl / veğue zeşibl: Yedi yıldız kardeştir. Yedi gün, yedi yıl,
yedi kuşak Adıge kültüründe önemlidir. Selamlaşma sözlerinden sonra
söylemler gelen “yeblağe/gyeblağe” söylemi “yaklaş”, “yakınlaş”, “akraba
ol”, “akraba arasına katıl”, “yedi kuşak arasına gir” anlamlarına gelir.
“L’ewıjjır bjjiblç’e mawe:soy/gen yedi kuşak öteye sıçrar deyişi hem
tıbbi/genetik bir yaşam pratiğine, bilimsel ve teknolojik bir düzeyde
işaret eder, hem de Adigelerde ki geniş akrabalık anlayışını belirtir.
Adigelerde aynı soydan gelen yedi kuşak, akraba sayılır ve bu akrabalar
arasında evlenme olmaz. Bu anlayışın tam olarak geçerli ve egemen olduğu
dönemlerde Adigelerde doğuştan, zeka engelli veya özürlü insanların
görülmediği, yabancı gözlemcilerin tespitlerindendir. İşte “Yeblağe” bu
yedi kuşak arasına katıl anlamına gelir ki Adigelerde bir aileye hamil
olan kimse ile o aile arasında, akrabalık düzeyinde bir saygı ve
bağlılık oluşur.
Blağe: Yakın akraba hısım demektir. “Blaner gızşalhfiğem yek’uel’ejı /
blaner şşalhxuam yok’uel’ej: yiğit olan doğduğu yere döner” anlamına
geldiği gibi “hiç değilse yedincisi doğum yerine döner anlamına da
gelir.”
Kısacası, Adige xabzede yedi kuşağı kapsayan geniş bir akrabalık
anlayışı esastır. Bu da sağlıklı ve güçlü bir toplum oluşumu ve düzeni
açısından büyük önem taşır. Adige xabzeye göre toplumda herkes özgürdür.
Gençler daha da özgürdür. Denilebilir ki; Adige yaşamının temeli
bireysel özgürlük ve buna karşılık bireysel sorumluluktur. Toplum
özgüveni tam, kişilikli özgür bireylere dayanır ve böyle bireyler
yetiştirmeyi hedefler.
Adige toplumunda, feodal dönemde kölelere bile dahili ölçüler içinde hak
ve özgürlükler tanınmıştır. Başka bazı toplumlarda görüldüğü gibi, Adige
toplumunda kölelerin mal yerine konulduğu, eza ve cefa edildiği (belki
bazı çok özel istisnalar dışında) görülmemiştir. Adige toplumunda her
birey, oluşumuna aileler bazında özgürce katıldığı düzenleyici toplumsal
kurallara xabzeye veya Adıgağe’ye (Çerkeslik ilke ve kurallarına,
değerlerine, anlayışına) veya Ts’ıfığe’ye (insanlık değerlerine) uygun
davranma sorumluluğu dışında tam anlamıyla özgürdür. Bu kurallar
evlenmemiş gençlere daha büyük ve geniş bir özgürlük tanır. Ancak gencin
de bu geniş özgürlüğü hak edecek biçimde Xabze kurallarını öğrenmesi,
ona uygun davranmayı becermesi, o şekilde yetişmesi/yetiştirilmesi
esastır.
“Wıç’eleme wıdyel, wıdyeleme wetxhe/wış’elexu wodyele, wıdyelexu wotxhe:
Gençsin/genç olduğun sürece delisin, deliysen/deli olduğun sürece
mutlusun” deyişi gençlere gösterilen hoşgörünün tanınan geniş özgürlüğün
mizahi bir anlatımıdır. İnsan evlendikten sonra ise artık sorumluluğu
armış, doğal olarak özgürlük oranı daralmıştır. Kabul ve itiraf etmek
gerekir ki; burada kadının özgürlüğü kocasına göre daha dardır. Örneğin
evli erkek evlilik öncesinde olduğu gibi düğünlere katılarak gönlünce
oynayıp eğlenebildiği halde, evli kadın düğünlerde ancak pasif bir
seyirci olarak yer alır. Evli erkek dilediği her yere gidip dilediği
herkesle dilediğince görüşüp ilişki kurabilirken, evli kadının özgürlük
alanı kendi ailesi ve yakın akrabaları, kocasının ailesi ve yakın
akrabaları ve yakın arkadaşlarıyla sınırlı gibidir. Kocasının,
büyüklerinin bilgisi ve izni dışında bu sınırı aşamaz. Bu anlayış da
toplumda ailenin taşıdığı büyük önem ve değerden kaynaklanır.
Aile toplumun temel yapı taşıdır. Aile oluşturan bireylerin bu yapı
taşını koruyup, güçlendirme, örnek olma sorumlulukları da vardır. Yeni
evlenen delikanlı da zaman içinde bu ölçülere uymak zorundadır, bu
ölçülere uyduğu ölçüde ailesini ve toplumunu temsil yeteneği kazanır,
saygınlık ve itibarı artar. Adige xabze katı, dogmatik kurallar bütünü
olmayıp, kendi mentalitesi içinde esnek, devingen ve değişkendir. Her
Çerkes, bulunduğu yer, zaman ve konuma göre davranır. Bu duruma uygun
bir Xabze kuralı yoksa veya bilmiyor olsa bile, o, kendisinin ve
toplumun kendisinden bekleyebileceği biçimde davranırsa xabzeye uygun
davranmış olur.
Nitekim “Yek’ur Xabzeşş: Uygun olan töredir” ve “Mıxhume zerexhow ş’ı!:
olmuyorsa olduğu gibi yap/nasıl oluyorsa öyle yap!” deyişleri bunu ifade
eder. Bu ikinci söylemin bir başka anlamı da şudur: “Giriştiğin bir işi,
baştan kararlaştırdığın gibi gerçekleşemeyecek olsa bile, vazgeçme, bir
başka biçimde; o işi gerçekleştir, sonuca ulaştır. Adige xabze, esas
olarak feodal dönemde ve sınıfsal temelli olarak oluşturulmuş olsa da
bireysel başarı ve üstünlük temelinde biçimlenir. Adige xabze, aslında,
feodal öncesi dönemden, belki en eski, ilkel dönemden bu yana oluşan
yaşam deneyimi, birikimleriyle oluşmuş olmakla birlikte, feodal dönemin
derin izlerini ve damgasını taşır, hatta Adige xabzeye “Werkh Xabze”:
soylu töresi de denilir. Ancak Adige feodal/sınıfsal yapısı, başka bazı
toplumlarda olduğu gibi doğuştan ve aşılmaz sınırlarla çevrili bir kast
yapısı taşımaz. Yukarıdan aşağıya doğru Pşı: Prens,
“l’ekhuel’eşkhşövalye, Werkh: Soylu sanları, liyakat ölçüsüne göre Xase
tarafından demokratik usullerde oy birliğiyle verilir ve geri alınır.
Yukarıda değinildiği gibi, savaşta kılıcı, barışta dili ile önde olan
başımızdır.” ilkesi esastır. Daha çok Batı Adigelerinde egemen olan
wıl’ime wıl’akhu: Erkeksen/yiğitsen soysun/soylusun/sülalesin/ailesin
deyişi bu ilkenin daha açık bir başka anlatımıdır. Adige xabzenin erkek
egemen bir toplumsal yapının damgasını taşıdığı inkar edilemez. Bununla
birlikte, Adige töresinde kadının çok özel, çok saygın bir yeri ve
konumu vardır. Çerkes toplumunda, erkek egemen görüntüye rağmen, asıl
egemenlik kadındadır. Özellikle bilge Adige kadını, bilge kadınlar piri
Setenay Guaşe örneğini izleyerek, erkeğin egemen görüntüsünü bozmadan,
onu yönetir ve yönlendirir. Zorunluluk olmadıkça kadın evi dışında
çalıştırılmaz. Çalışıp kazanmak erkeğin, kazanılan şeyi evde
değerlendirmek, kullanmak, kadının işidir. Evde, avluda, bahçede kadın
egemendir. Toplumsal yaşamda en saygın yer ve statü öncelikle kadına,
sonra konuğa, sonra yaşlıya, sonra thamadeye ve sonra da toplumsal statü
önceliklerine göre diğerlerine aittir. Kadın, kim olursa olsun, ilke
olarak erkeğin sağında, daha saygın konumda yer alır. Yalnızca o erkeğin
kendi karısı, bu özel ilişkiyi belirtmek üzere solunda yer alır.
Adige xabze korunmalı mı? Adige xabze elbette korunmaya çalışılmalıdır
ama tümüyle korunması elbette düşünülemez. Çağa, yaşam koşullarına uygun
düşmeyen, gelişmeyi, ilerlemeyi engelleyen ve zorlaştıran kalıplar
elbette ayıklanmalı ve terk edilmelidir. Atın toplumsal yaşamdan
çekildiği bu dönemde ata bağlı kuralların, davranış kalıplarının
korunması hem anlamsız hem olanaksızdır. Aynı şekilde, feodal sınıflara
bağlı kurallar ancak sosyal statüye uygulanarak korunabilir.
Çocuk eğitimine ilişkin P’ur veya Khan uygulaması aynı biçimde
uygulanamaz ama tatil dönemlerine uyarlanarak sürdürülmesi
düşünülebilir. Bilindiği gibi ailede çocuğun eğitimi, babadan çok
dede-nine, amca-dayı vb. büyüklere, aileye aittir. Çocuk, bu geniş aile
ortamında eğitilir ancak bu tür genel ve doğal eğitim de yeterli
olmadığından, çoğu zaman aileler annesine bağımlılıktan kurtulan
çocuklarını eğitilmek üzere, güvendikleri başka bir aileye gönderirler.
10-12 yaşlarına kadar özel bir özenle yetiştirilen ve eğitilen çocuk, o
ailenin P’uru yani Khan’ı olur. 10-12 yaşında özel hediyelerle ve
törenlerle çocuk kendi ailesine götürülür, teslim edilir. Bu ilişki
nedeniyle iki aile akraba haline gelir. Bu uygulamanın, aynen
korunamayacağı açıktır. Ancak bu uygulama, tatil dönemlerinde, bir
bakıma staj mahiyetinde olmak üzere, çocuğun bir iki hafta/ay süreyle,
başka bir aileye, tercihen de anayurt Kafkasya’ya gönderilmek suretiyle
günümüze uygulanabilir ve taşınabilir. Adige xabze gerçekten korunabilir
mi?
Başta da belirtildiği gibi insan, çevre ve tarihin ortak ürünü/bileşkesi
olduğuna göre Adige xabzenin gerçek yapısıyla kendi mentalitesi
doğrultusunda, kendi iç dinamiği ile geliştirilerek sürdürülmesi ancak o
kuralların oluşup doğduğu çevrede yani anayurt Kafkasya’da mümkün
olabilir. Başka deyişle Kafkasya’da oluşup biçimlenen değerlerin başka
yerlerde aynen korunması ve yaşatılması hiç de kolay değildir, hatta
olanaksızdır. Buna rağmen, Adige törelerini öğrenmek, çağdaş yaşam
koşullarına uygulayarak yaşamaya ve yaşatmaya çalışmak, her Adige için
ve onların örgütlü oldukları yegane sivil toplum kuruluşları olan kültür
dernekleri için en önemli doğal ulusal görevlerden biri olarak
değerlendirilmelidir.
Av. Fahri Huvaj’ın 19-01-2002 tarihinde Bursa’da ve 20-01-2002 tarihinde
Bandırma’da verdiği konferansların özetidir.
Saygılarımla
Zeki Beshnibe
11.05.2007
Sayın Ediz Hun,
Yazdıklarınıza harfi harfine katılıyorum. Bunlar biz Çerkeslerin uyması,
yani yapmamamız gereken xabze kuralları ya birde öteki yüzünden
bakarsak, hani xabze bize ayak bağı diyen zihniyetin uymaya çalıştığı şu
genel olarak kanıksanmış yaşam kurallarına ne demeli?
Acizane bende bunları yazmak istedim anlayana.
- Evindeki çöpleri camdan sokağa atmak
- Araba ile giderken camdan izmarit, pet şişe, meyve kabukları atmak
- Piknik yerlerinde insanların kullandığı alanları tuvalete çevirmek ve
yapılan bütün çöpü olduğu yerde bırakmak
- Memleketin bütün sahil boylarını parası olan bir avuç insanı mutlu
etmek uğruna ve hiç bir güzelliği olmayan beton yığınları olduğunu göre
göre arı kovanları gibi villa siteleri ile donatmak
- Kenar mahalle sokakları, caddeleri pislikten görünmeyen ama sosyete
mahallelerini sabunlu sularla yıkayan belediyelere tahammül etmek
- Varoşlarına bakımsızlıktan girilemeyen, alt yapısı ile hiç
ilgilenilmeyen ama sosyete semtlerini güllerle, lalelerle donatan
belediyelere tahammül etmek zorunda olmak
- Sadece göz önünde olan birkaç kaldırım veya bir kaç parkın
yenilenerek, çiçeklendirilerek insanların gözünü boyayan belediyelere
katlanmak zorunda kalmak
- Rögar çukurlarına çocukların düşüp öldüğü fakat sorumlularının ceza
almadan tahliye olduğu bir düzende yaşamak
- Otobüslerde yolculuk yaparken yaşlıları, görmemiş gibi yapıp, camdan
dışarı bakarak onlara yer vermemek
- İnsanların sapıklar ve hırsızlar yüzünden otobüslere, trenlere binmeye
cesaret edemediği
- Otobüste kontrol yok diye Almanya gibi bir ülkede bile memleketin
koskoca fabrikatörünün bilet atmadan otobüse binmesi ve seninde böyle
insanlarla bir arada yaşamak zorunda kalman
- Otobüse bilet atılması gerektiğini öğretmesi gerekirken 70 yaşında bir
dedenin bile torununa bilet attırmayıp, kaçak binmeyi öğretmesi
- Ana babasına saygısı ve hürmeti kalmamış bir gençlikle yaşamak zorunda
kalmak
- Çocukları tarafından sokağa atılan yaşlıları görmek ve böyle bir
nesille yaşamak zorunda kalmak
- Bakıma muhtaç yaşlılarının kesinlikle bir güvencelerinin olmadığı ve
büyük çoğunluğunun köpeklerin bile yaşayamayacağı yerlerde yaşamak
zorunda kalmaları ve seninde bunu görerek yaşamak zorunda kalman
- Çöplerden yiyecek toplayarak yaşamaya çalışan insanları göre göre
yaşamak
- Yardım derneklerine bile hırsızlığı, yolsuzluğu sokan insanlarla
yaşamak - Karısını ve çocuklarını dövmeyi kahramanlık ve maharet sayan
insanlarla yaşamak zorunda olmak
- Kendi karısının süslenmesini ayıp sayıp başkalarının hanımlarına,
ağızlarının suyu akarak bakan magandalara tahammül etmek zorunda kalmak
- Çalışmayan ev hanımlarının kesinlikle bir güvencelerinin olmaması
- Eşinden boşanmış dul kadınların, adlarının hemen kötü kadına çıkarılıp
onlardan cinsel olarak faydalanılmaya çalışıldığı ve bu yüzden de dul
kadınların fuhuş batağına sürüklendiği bir ortamı görerek yaşamak
- Çarpık aile düzeni yüzünden evinden kaçan çocukların sokaklara düşmesi
ve her türlü pisliğe bulaşıp çok tehlikeli bir nesil olarak
yetişmelerine seyirci kalmak
- Herhangi bir yerde olan bir kuyrukta kesinlikle hakkına razı olmayan
insanlar tarafından kargaşa çıkarılması ve bu tip sıraların kavgasız
bitmemesine katlanmak
- Sokak ortasında halı, kilim yıkamak
- Teraslarda çamaşır yıkayıp, çamaşır sularını apartmanların tepesinden
sokağa fırlatmak
- Sokakta çocuklar kavga etti diye ailelerin birbirine girip, kavgaların
cinayete kadar varması
- Aynı apartmanda oturan insanların birbirini tanımadığı
- Hiçbir komşunun birbirleriyle dostça yaşayamadığı
- Arazi sahiplerinin büyük çoğunluğunun komşuları ile mutlaka sınır
kavgaları yapması
- İnsanların 10 santimetreye bile tenezzül edip sınırları ile oynaması
- Sınır kavgaları yüzünden cinayetler işlenmesi
- Adliye saraylarında, mahkemelere güvenmeyip, zanlıları, insanların
kendileri cezalandırmaya kalkması
- Durumu müsait yani zenginlerin hiç birisinin can güvenliğinin olmaması
ve devamlı mafya denilen illeti beslemek zorunda kalmaları
- Para getiren her yerin mutlaka mafyanın hedefinde olması ve mafyanın
silah zoruyla ele geçirmesi
- Çalınan arabanın mafyadan, para vererek tekrar almak durumunda kalmak
- Her gün hırsızlık olayları ile yaşamak
- Kadınların her gün tecavüz korkusu ile yaşaması
- Kadınların gece sokağa çıkamaması
- Esnafın kepenksiz, korkuluksuz, güvenliksiz dükkan çalıştıramaması
- Sadece kışı geçirecek (hapishanelerin kışı geçirmeye müsait olması)
yer bulmak için suç işleyen insanlarla bir arada yaşamak durumunda
kalmak
- Ne zaman, nerede, karşına çıkacağını kestiremediğin kapkaççılarla,
gaspçılarla yaşamak zorunda kalmak
- Üç kuruş menfaat uğruna bir memleketin can damarları olan ormanların
yakılıp talan edilmesi
- Sokaklara çöp atanları uyardığında, ''sana ne ulan!'' diye
karşılaştığın bir cevapla yaşamak zorunda kalmak
- Hastanelerinde insanların büyük çoğunluğunun iyileşemeden çıktığı
- İnsan canının kıymetinin hiç olmadığı
- Sadece devlet için, devleti yaşatmak için insanları eze eze ayakta
kalmaya çalışan bir devlete katlanmak zorunda kalmak
- Devlet dairelerinde uğradığın haksızlıkları şikayet edecek yer
bulamamak - Yasak olduğu halde göz göre göre okullara kayıt parası,
diploma parası vermek zorunda kalmak ve kesinlikle şikayet edememek
- Okullarda alınan bu paralardan da siyasilerin kesinlikle haberleri
olduğunu bilmek ve bin türlü yalan dolanla insanların kandırılmasına göz
yumulması
- Eğitildiğine kesinlikle inanmadığın halde çocuklarını okula göndermek
ve iş işten geçip çocuklar büyüdükten sonrada bir yerlere kına yakmak
zorunda kalmak
- Milletvekillerinin kendi aldıkları 8-10 milyarı beğenmeyip de, halkını
350-400 milyonluk asgari ücretle yaşamak zorunda bırakmaları
- Çoğu işyerinde sigortasız çalışmaya mecbur kalmak
- Sık sık kriz yaşandığı içinde devamlı bir işte çalışamamak ve her
krizde, kriz bahane edilerek işten kovulmak
- Hiç çalışmadan sadece parası ile devleti soyup soğana çevirenlere
tahammül etmek
- Devleti trilyonlarca lira dolandırıp elini kolunu sallayarak gezen
insanlara tahammül etmek zorunda kalmak
- Sadece yemek için baklava çalan insanın aldığı ceza ve buna karşılık
trilyonları çalan insanlara ceza veremeyen bir adaletin olduğu yerde
yaşamaya mecbur kalmak
- Bu tip insanlar yüzünden de çıkan her krizin faturasını halka maledip
zamlarla çıkartmaya çalışan zihniyetle mücadele etmek zorunda kalmak
- Hak arayanların sokaklarda polisler tarafından joplanmaları
- Hak arayamayıp koyun gibi birilerinin istediği gibi yaşamaya mecbur
kalmak
- Siyasetçiler tarafından verilen binlerce sözün yerine getirilmeyip,
gözünün içine baka baka, bir sürü yalan söyleyerek, senden tekrar oy
istemesi ve böyle siyasilerin tekrar seçilmesi
- Seçim zamanlarında insanların sadece bir çuval un veya bir torba
çimento ya da 5-10 milyon liralık erzak paketlerine aldanarak ve
geleceklerini ipotek altına alma pahasına bu tip siyasetçilere oy
vermelerine şahit olmak ve bu tip insanlara ve seçtiği idarecilere
katlanmak zorunda kalmak
- Yılarca memleketin idaresinde olan fakat elle tutulur hiç bir icraatı
olmadığı da aşikare göz önünde olan, benim memurum işini bilir diyerek
insanları rüşvete yönlendiren, zamanında dövizi, borsayı insanların
kafasına sokarak insanları paraya tapar hale getiren siyasetçilerine de
kahraman gözüyle bakılan bir ülkede yaşamak zorunda olmak
- Ve böyle siyasilerin yönettiği bir düzende yaşamak zorunda kalmak
- Asgari ücret görüşmelerinde sadece işverenlerin memnun kalacağı bir
ücretin kararlaştırılması
- Siyasi partilerin yerel yönetimlerinde ihalelerden başka hiç bir işin
konuşulmadığı bir düzende yaşamak
- Mahkemelerinde davaların yıllarca sürüklenip bir türlü karara
varılamaması -hiç kimsenin başkasının hakkına saygı göstermediği bir
düzende yaşamak zorunda kalmak
- Hiç kimsenin kendi işini beğenmediği, ama yapacak başka bir işte
olmadığı için devam etmek mecburiyetinde olduğu
- Kesinlikle, bağkur pirimi, dükkan kirası, elektrik parası, su parası,
vergi için ödenecek parayı kazanamadığı halde esnaflık hayatını devam
ettirmek zorunda kalmak
- Her on yılda bir ihtilal yaşamak ve her ihtilalde de tüm düzenin alt
üst olmasına katlanmak zorunda kalmak
- Tam işler düzeldi dediğin anda birinin çıkıp anayasa kitabını
fırlatması veya irtica hotladı diyerek ihtilal yapması ve düzenin bir
anda alt üst olması
- Yolsuzluklarla kaybedilen paraların ortaçağ derebeyleri gibi mazlum
esnafın sırtına yüklenen vergilerle çıkarılmaya çalışılması
- Zaten hiçbir caydırıcı özelliği olmayan cezaları hiçe sayan trafik
canavarları ile bir arada yaşamak
- Trafik kurallarını hiçe sayan minibüsçülerin olduğu trafikte ve canın
Allah'a emanet bir vaziyette araç kullanmak ve yolculuk yapmak zorunda
olmak
- Eğitimsiz,uykusuz,sarhoş şoförlerin kullandığı otobüslere binmek
zorunda kalmak
- Elleri kornadan ayrılmayan şoförlerin yaptığı gürültü kirliliğine
katlanmak -düğün magandaları ile yaşamak
- Spor magandaları ile yaşamak -futbol maçlarına döner bıçakları ile
gidenlerle yaşamak
- 15 yaşındaki çocukların silahlarla, bıçaklarla gezdiği bir ortamda
yaşamak -okullarında cinayetsiz, kavgasız bir günü bile olmayan bir
yerde çocuk okutmaya mecbur kalmak
- Çocuklarının dini eğitim alamadığı ve dinsiz yetişmek zorunda kaldığı
bir düzende yaşamak
- Sıfır eğitimle mezun olup diplomalı işsizler olarak kahvehane
köşelerinde pinekleyen gençliğin olduğu bir düzende yaşamak
- Herhangi bir konuda kesinlikle uyaramadığın veya uyardığında sana ne
ulan diye cevap aldığın bir gençlikle yaşamak zorunda kalmak
- Televizyonlarını homoseksüellerin işgal ettiği ve seninde ailenle
bunları seyretmek zorunda bırakıldığın bir ortamda yaşamak zorunda
kalmak
- Zerre kadar insanlığa faydası olmayan sabah programlarının
kadınlarımıza seyrettirilmek zorunda bırakılması
- İnsanların bomboş fikirlerle donatılıp, sonucunda da işe yaramaz insan
müsvettelerinin oluşturulması
- Böyle boş programlarla insanların oyalanıp daha başka önemli konuları
düşünmemesini sağlamak ve seninde bunu ister istemez kabullenip böyle
bir düzende yaşamak zorunda olmak
- Devletin her türlü kumarı kendi eliyle yaparak ve insanlara güzel
görünmesi içinde elindeki tüm imkanlarla reklam yapıp insanlık onurunun
yerle bir olduğu düzende yaşamak
- Haftanın her günü at yarışı,haftada bir kere sayısal loto, haftada bir
spor toto, haftada bir on numara, haftanın her günü iddia, haftada bir
5+1, on günde bir milli piyango, her gün kazı kazan, yani ayın her günü
bir çeşit kumar oynatarak, zaten kıt şartlarda yaşayan insanların
elindeki üç beş Kuruş'u da umut tacirliği yaparak ve bunu da bir sürü
süslü yalanlarla (çocuk esirgemeye, milli savunmaya, milli eğitime,
THK'ya gidiyor gibi) alıp insanların bunalıma sürüklenmesine sebep olmak
- Ne zaman kriz çıkacağı belli olmayan bir ortamda yaşamak zorunda olmak
- Yıllardan beridir sadece irtica tehlikesinden bahsedip ama kendi işi
ile ilgili hiç bir bilimsel faaliyeti olmayan profesörlere, dekanlara,
rektörlere tahammül etmek zorunda kalmak
- Bu tip insanların altlarındaki koltuğu kaybetmemek uğruna
Atatürkçülüğün arkasına saklanmalarını seyretmek zorunda kalmak
- Devlet dairelerinde rüşvetsiz hiç bir işin görülmediği
- Devlet dairelerinde çalışan güvenlikçilerin, kapıcıların, hademelerin
oraların sahibi gibi davranmaları ve halkında buna kendi işlerini
yaptırmak için yalakalık yaptığı ve ses çıkaramadığı
- Ne yazık ki bunları şikayet edecek mercii'nin de bulunmaması
- Çevre kirliliğine hiç ama hiç kimsenin dikkat etmemesi
- Erozyona çare bulunmadığı için tarım alanlarının helak olması
- Su kıtlığı olduğu halde içme sularının lüzumsuz işlerde kullanılması
- Ülkenin git gide çölleştiğini ilgilenenler söylediği halde
hükümetlerin bunun için hiç bir şey yapmaması
- Seçilenlerin sadece 4-5 yıllık hükümetlerini doldurmaya çalışmaları
- Bu 4-5 yıl sonunda da sadece avucumuzu yaladığımızı görmek zorunda
kalışımız vs. vs. vs. vs. vs. ben yaza yaza yoruldum.
Xabzeyi ayak bağı gören arkadaşlar, bu yazdıklarım zamane gerçekleri.
Belki önüne geçilemez gerçekler kabul edebilirsiniz. Ne kadar gerçek
olursa olsun bana uygun gelmiyor. Daha sayamadığım belki binlerce
sorunlarla yaşamak zorunda kaldığımız bir düzen eğer size daha uygun
geliyorsa, xabzeden daha güzel geliyorsa, size mutluluklar diliyoruz.
Eğer bu güzellikleri siz kendinize daha uygun bulduysanız ve bunları
yaşamaktan memnunsanız, Allah yolunuzu açık eylesin. Bize xabzemiz
yetiyor. Bırakın bizi de, bizde kendi başımızın çaresine bakalım. Biz
böyle daha mutluyuz olur mu xabzeyi ayak bağı gören arkadaşlar.
Saygılar xabzeyi yaşayanlara ve yaşatmaya çalışanlara.
Mitat
Şengün
12.05.2007
Yazılanlara bakınca sadece gülümsemek geliyor içimden. Meğer neler
xhabzeymiş neler. Xhabzenin, feodal beylerin, basitçe düzeni sağlamak
kendi döngüsü içinde tebaayı kontrol etmekten öte anlamı olmayan
kurallar olduğunu bilen yok.
Birde buna dinsel etkilerin kaynaşmasıyla, müthiş bir afyon elde
edilmiş. Baksanıza adı bile yetiyor.
Saygılarımla
Adige Ayhan
12.05.2007
Sayın Şengün,
Sizin, şu ana kadar; xhabzenin yanlışlıkları ve feodal beylerin düzeni
sağlamak için anlamı olmayan kurallar olduğunu belirtmekten öte hiç bir
fikrinizi göremedik. Anladığım kadarıyla Adigelerin bundan sonra yaşam
tarzıyla alakalı fikirlerinizi finale saklıyorsunuz zannediyorum. Şu ana
kadar ki yazılarınızdan xhabzeyi eleştirecek kadar bile bilginiz
olduğundan kuşku duyuyorum. Eğer bilginiz varsa bu bilgileri
paylaşmanızı merakla bekliyorum.
Duğuj Kenan
12.05.2007
Anlamamakta ısrar eden kişiler; en sonunda fikir hırsızlığı yaparak, bir
zaman sonra aynı düşünceleri kendi düşüncesiymiş gibi ortaya koyarlar.
İnsanlarımızın bir kısmı maalesef bu şekilde yaklaşırlar ama olsun
yinede o eğitimi almış olurlar. Bu da güzel bir durum. Doğru olan her
zaman tektir. Herkesin bakış açısıyla şahsi yorumlar katılarak değişik
şekillerde ortaya konur ama sonuçta doğru aynı doğru ve tektir.
Xhabzemizde bizlere doğru olanı gösterir. Blatse kardeşim kendisine
yapılan güzel uyarıyı farklı yerlere çekerek benim yazdıklarıma "Siz
varken asabiyet bize düşmedi, hayırdır bu şiddet ne celal? Hiç bir
yerden çekilmedim bunu nereden çıkarttın? Sanırım paronaya halleri.
Birisini veya bir mevzuu savunacaksan sağlıklı bir ruh halini elinden
bırakmamanı tavsiye ederim." diye cevap vermiş.
Ne oluyor?
Yahu sen Adige değil misin? Ayıp nerde kaldı? Xhabze nerde kaldı? Senin
büyüklerin bunu mu öğrettiler? Sana bir büyüğün olarak yaptığın yanlışı
düzeltmen için uyarıda bulunuyorum ama sen beni yermeye çalışıyorsun.
Kaç yaşındasın? Kimlerdensin?
Yazıyorsun ama kimlerle konuştuğuna dikkat etmelisin. Bir büyükle mi
konuşuyorum, diye önce bir tanışmaya çalış.
Sanal ortam diye iyice Adigeliğinizi unuttunuz!
67 yaşındayım. Duğuj lakabım sülalem değil. Agresif olabilirim ama bu
benim Adige olmadığımı göstermez. Yazdıklarımla da senin delikanlılığını
veya hanımlığını ezip geçmedim. Sadece Adigeliğe uyarak yazmanı
belirttim agresif kişiliğimle.
Sende yaşını ve sülaleni belirt. Tanışalım, yanlışları düzeltelim.
Misafir
12.05.2007
Arkadaşlar boşuna tartışıyorsunuz. Çerkeslerin xhabze dediği şey, her
zaman için toplumu ayakta tutan olmuştur. Bundan sonra yine olacaktır.
Günümüze göre değişenler olacak ama yerine yine iyi olanı gelecek.
Benim annem Çerkes değildi ama öğrendi, benden de Çerkes genci gibi
durmamı istedi. Ben bu güne kadar zararını görmedim. Bana ayak bağı
olmadı. Tam tersine hayatımı kolaylaştırdı.
Xhabze toplum kuralları demek. Bizde bir toplumsak xhabzemiz olacak.
Cerpecej
12.05.2007
Sayın Blatse,
Sanırım sadece benimle frekans sorunuz yok gördüğüm kadarıyla ama ben
size saygı duyuyor, hoş görüyorum. Siz tarihsel ve bilimsel
örneklemelerle XHABZEye ulaşın! Bende günümüz yaşamında bire bir
yaşadığım davranışlar ve ortamlardaki gelişmeler, değişmelerle bakayım.
BEN ZATEN, TARİH VE BİLİM ADAMI DEĞİLİM. Eski kafalıyım ya, ilkel
şekilde yaşıyorum. Sonuca ulaşamasam da ve ulaşılmazlık bana rahatsızlık
verse de ben böyleyim.
Beni anlamamaya devam edebilirsiniz sorun değil. Çünkü beni anlamak
cidden zordur.
Thamyıabsuoğ Blatse,
Ayrıca burada herkes tuttuğunu koparmaya çalışıyor maalesef tuttuğunuz
şeye dikkat ediniz ki ''XHABZE''den bahsediyoruz! İçimizdeki veya
dışarıya yansıttığımız xhabze duygu ve davranışlarını bizden kimse
kopartamaz! Herkes kendince xhabzeyi yorumlasın dursun, herkes kendince
haklıdır diyelim geçelim! Ya da bunların hepsinin olabilirliği vardır;
yani xhabze modernleştirilmeli ya da xhabze geçmişten geldiği gibi
kalmalı veyahut xhabze günümüze uyarlanmalı aslından saptırılmamalı!
Yada xhabze diye bir şey yok herkes rahatına baksın!
Çerkes'im deyip atalarını ansın, kitaplar okusun okuduğu kitaplarda
öğrendiklerini yeni nesle göğsünü gere gere anlatsın: Bak evladım bunlar
senin ataların, iyi at binerlerdi,iyi savaşırlardır, milyonlarca Rus
bunlarla baş edemedi, düğünlerimiz güzeldi, dernek faaliyetlerimiz vardı
bakın bunlarda resimler, CD'ler.
Rahatladık mı?
Bilmiyorum ben hiç bir zaman rahat olmadım Çerkeslik konusunda da rahat
edeceğim günleri göremiyorum. AMA ŞUNU İYİ BİLİYORUM. Ben birey olarak
elimden geleni yapacağım, hemşerilerim nasıl yaşar kendi tercihleri
sonuçta vicdan muhasebesi yapacak olan onlardır! Ya da ego tatminiyle
çevreye gülümseyecek yine onlardır yada her zaman ızdırap çekip ah şöyle
olsaydı ah böyle olsaydı diyecekleri de göz ardı etmeden Çerkeslik
gidebileceği yere kadar gidecektir.
KİMSEYE SAYGISIZLIK ETMEK İSTEMİYORUM.YAZDIĞIM HER ŞEYİ KABUL EDİLEMEZ,
BOŞ FASA FİSO ŞEYLER SAYIN, BENİ CEVAPSIZ BIRAKIN, MUHATAP OLMAYIN.BOŞ
VERİN BEN KİMİM Kİ? BİZ KİMİZ Kİ? NEREYE GİDİYORUZ Kİ? KİME KARŞI
SAVAŞIYORUZ? BİZİ YOK ETMEYENLERE KARŞI MI?YOKSA KENDİMİZE KARŞI MI?
VE EKLİYORUM; BASİT SÖYLEMLERLE İFADE EDİLEN CÜMLELERİ HİÇBİR ZAMAN
HAFİFE ALMAYIN. ORTAMINDA BULUNDUĞUM SÜRECE ŞUNU GÖRDÜM, KÜÇÜK
AYRINTILAR, ÖNEMSENMEYEN DAVRANIŞ VE SÖYLEMLER HER ZAMAN BİZİM BAŞIMIZI
AĞRITMIŞTIR. BİZLER TEKNOLOJİ İNSANI DEĞİLİZ, KÜLTÜR BAĞLAMINDA,
DAVRANIŞ ANLAMINDA!
Fikrimce şunu beyan etmek istiyorum, XHABZE bir yaşam felsefesi ise
teknoloji ve global yaşam bizi etkiliyorsa, içine çekiyorsa boş yere
XHABZE de Kafkasya'dan bahsediyoruz.
KENDİMİZİ BAZI DURUMLARDAN AYRIŞTIRMAYI BİLMİYORSAK BİZİM FARKIMIZ VE
ÖVÜNDÜĞÜMÜZ YAŞAMIMIZ HİÇ OLARAK HAYATINA BİR SÜRE DAHA DEVAM EDECEKTİR.
BEN ŞU KİTABI OKUDUM, KAFKASYA'YI GEZDİM, ATAMDAN ŞUNU ÖĞRENDİM
DEMİYORUM AMA ORTAMINDA BULUNDUĞUM ÇERKESLİK DERS ALMAK VE GERÇEKTEN
DOĞRUYA YÖNELMEK ADINA DERS ALINACAK OLAY VE İNSANLARLA DOLUDUR. İYİ YA
DA KÖTÜ....
BU Internet Çerkesliği nedir bu arada bunu bana biri açıklayabilir mi
acaba? (Uzayda da mı Çerkesler mevcut? Uzaylı mıdır burada yazı
yazanlar? Sanki hiç karşılaşmayacağız buradakilerle? Ben internet
ortamında karşılaştığım kişilerle, Cenaze'de, Düğünde, festivalde,
Şenlikte, Dernekte yüz yüze tanışma imkanı buldum. Bilmiyorum bu sizlere
neler anlatıyor. AMAÇ ÇERKESLİKSE, AMAÇ XHABZE ise bakın basit
söylemlerle cümle kuruyorum, tarihsel olaylardan bahsetmiyorum ya da
bilimsel yaklaşımlarda değilim. BEN YAŞADIĞIM, GÖRDÜĞÜM YORUMLADIĞIM
şekilde fikirlerimi beyan ediyorum. Eğer ki; zarar verici teknolojik bir
gelişme istiyorsanız, buyurun TELEVİZYON, önceleri şehirlerde vardı
şehirsel kültürle beraber yaşayan hemşerilerimiz buna bir şekilde ayak
uyduruyoruz ya da ayırt edebiliyordu, iyi ya da kötü tercihini
yapabiliyordu! VE DİASPORA DA kültürün devamını sağlayan KÖYLERİMİZ,
ONLARI UNUTMADIK MI SİZCE? ORADA UZAKTA BİR KÖY VAR GİTMESEK DE GÖRMESEK
DE SAHİPLENDİĞİMİZ KÖYLERİMİZ EVET ONLARI UNUTTUK VE ONLAR ŞİMDİ
TELEVİZYON SAYESİNDE KENTSEL YAŞAMI SÜRDÜREN İNSANLARDAN DAHA HIZLI BİR
ŞEKİLDE ASİMİLASYONA UĞRUYOR!KENT YAŞAMINDA INTERNET VE VS TEKNOLOJİK
İLETİŞİM ARAÇLARI SAYESİNDE BİZ DÜNYADAKİ ÇERKESLİĞİN NE BOYUTTA
OLDUĞUNU BİLİYORUZ.YA BIRAKTIĞIMIZ KÖYÜMÜZDEKİ HEMŞERİLERİMİZ NE DURUMDA
HİÇ DÜŞÜNDÜNÜZ MÜ? Sadece dil konuşuyorlar, farkında olmadan xhabze
yapıyorlar? Ya da dil bitmiş gelenek görenek bitmiş!! BUYURUN XHABZEyi
tartışmaya devam edelim AMA BU BENİM XHABZE KONUSUNDA son yazım,
açıkçası rahatsızlık duydum! Duyduğum rahatsızlığında saygısızlığa
dönüşmesini istemiyorum....
SAYGILAR VE SEVGİLER HAKKEDENE....
Turkiweywey
12.05.2007
Xhabze ayak bağı olmadı ama bazen sıkıntı oldu. Ben küçükken bahçeli bir
evde oturduk. Dedemle nenemde bizde kalırdı. Babam büyük evlat olduğu
için hep bizdelerdi. Ben arkadaşlarla oynarken annem bana Celeji diye
seslenirdi. Yahu benim adım yok mu derdim annem dedenlere ayıp olur,
derdi. Ama arkadaşlarım dövüştüğümüzde Celeji diye benimle dalga
geçerdi. Etraftakiler Çerkes olsa kimse dalga geçmezdi.
Bu gün babam bende kalıyor hanımda Çerkes ama hepimiz aynı sofrada
yiyoruz. Ben çocuğa hanımın işi varsa babamın yanında bakıyorum.
Yaptığım xhabzeye uymuyor ama ne yapayım? Zorumuza gitse de bazı
xhabzeler değişiyor.Bende işime geldiği gibi xhabze yapıyorum başka
yapacak şey olmuyor.
Karaemilyano
12.05.2007
Mitat bey,
Xhabze feodal beylerin ıvır zıvırı demek tamam da feodaliteyi sadece
Adigeler yaşamadı ki. Türkler de Kürtlerde Yunan'da Arap'ta yaşadı niye
farklı peki yaşamlar cevap bekliyorum. Derinliği olmayan materyalistler
gibisiniz. Marks en çok onlara kızarmış.Her kültürün kendine ait dokusu
olabileceğini neden kabul etmiyorsunuz?
Saygılar, sevgiler.
Mitat Şengün
12.05.2007
Sayın Karaemilyano,
Kültürel dokular tabu mudur yoksa fetişizm mi? Konu marksa kadar
dayandıysa sırada Freud ve Engels var demektir. Bana olmazları değil
olanı tahlil edin lütfen.
Arda Ayberk
12.05.2007
Merhaba, benim kısacık bir yanıtım olacak Mithat Şengün'e. Sizin gibiler
bizlere ayak bağıdır.
Saygılarımla.
Meshpev
12.05.2007
Selamlar,
Freud ve Engels'te kendimizi aramaya başladık hadi hayırlısı.
Rüyamda balığın kavağa çıktığını gördüm, şapkadan tavşan çıktığını
gördüm. Freud acaba nasıl yorumlardı yada Freud'e gerek yok bize
sosyolojik devrimi bilinçaltımızda her türlü değerimize açacağımız
savaşla kazanacağımızı taahhüt edenlerde yorumlayabilir.
Aynı suda iki kere boğuldum acaba Engels buna ne derdi? Engels babasının
fabrikasını batırmış bir idealistti baba parasıyla idealist olmakta ayrı
bir lüks "baba para versene idealist olacağım" ama takdir edilesi bir
idealizm ona lafım yok. Engels'e gerek yok zaten bizim sıfır sermayeli
idealistlerimiz var her şeye sıfırdan başlamak o kadar kolay geliyor ki.
Sanki bir toplum olabilmişiz de reset atıp vaadedilmiş güzel günlere
koşacak sistematiğe sahibiz de her şey halloldu da tek engel xhabze (!)
Fetişizm ise ayrı mevzu, örneğin marjinaliteden tatmin olmak, genel
olarak kabul gören şeyleri red ederek "ben farklıyım" avunmasından
özgüven tazelemekte bir fetişizmdir. (Tabi fetişizm tanımlamasının
çeşitliliğine bağlı olarak değişebilir.) Hegel'in marjinalite krinizi
iktidarın içleyerek aşması tespitine inanasım da gelmiyor değil.
Hazır Freud'dan bahsetmişken, kendisini kalabalıklardan ayıran farklı
sıradışı hissetmek isteyen insanlarla ilgili pek iyi demiyor... Freud'la
sizin aranızda laf taşımış olmayayım diye ne dediğini söylememeyi tercih
ediyorum siz biliyorsunuzdur zaten. Bakın ne diyor bir Prof. Doç. Fuat
Aziz Göksel Marjinalite sosyal patolojinin vahim bir belirtisidir.
İstatistik olarak marjinalite arttığı zaman bir toplumda, o toplumun
ateşi yükselmiş demektir. Eksantrisite, orijinallik, çok aykırı ve moral
değerlere çok ters gelen fikirlerin avukatlığı.... elbette ki
özgürlük..., ama bunların sayısı, belirli bir istatistik değerin üstüne
çıktığı zaman toplum, ateşi yükselmiş olan toplum, hayati tehlike içine
girmiş demektir. O toplumun birliği, varlığı, sürekliliği tehlike içine
girmiş demektir.
Toplumda o zamana kadar kabul edilen en yüksek değerler hafife alındığı
zaman ve o değerlerin en yücesi olan milli şuur ve milli birlik fikri,
“ben muhtariyet hazır, her şeyi konuşmaya hazırım” gibi politik zarflar
içinde sorgulandığı zaman, o toplumun hakikaten istikbali tehlikede
demektir. Ne güzel söylemiş değil mi?
Sanırım yine kızıp ucu sivriltilmiş laflar edeceksiniz sizin için
değersiz benim için değerli xhabzenin gereği olarak. "Nıve bğot'ım
yekengesh" (Taş olsa da danış) sözünden hareketle yine fikirlerinize
saygı duyarım ama doğru doğru ya da yanlış olsa da insanların kıymet
verdiği değerlerine "fetiş" gibi benzetmeler yapmamanızı rica ederim.
Saygılarımla.
Şhafit
12.05.2007
Tebrikler sayın Şengün, tebrikler. Çok güzel eksiksiz oluyor. Ne
diyebilirim ki ama unutmayın sıra sizin görüşlerinize de gelecek.
İrfan Şahin
12.05.2007
Sevgili Mithat,
Senin her zaman farklılıkların olmuştur hatırlar bilirim. Ancak burda ki
tavrın gerçektende yenilir, yutulur cinsten değil. Rahmetli İhsan amca
sağ olsaydı ne derdi acaba? Xhabze yoğun bir bölgenin insanısın bu kadar
değişmenin sebebi nedir?
Bir ara uğrayacağım.
Selam ile.
Yılmaz Kendirci
12.05.2007
Mitatcım merhaba,
Şimdi İrfan aradı. Ben o diyorsa doğrudur, dedim. Evet gerçektende bu
ayak bağı absürd uygulamalardan ivedilikle kurtulalım. Popüler kültür
her şeyi berbat etmeden değişimi biz kendimiz gerçekleştirelim. Sonuçtan
ben eminim.
Saygı, selam sağlık diliyorum.
Karaemilyano
12.05.2007
Sayın Mitat bey,
Benim cevabım elbette tabu değildir. Misal; evlenen Çerkes kızı baba
evine dönmesi bilirsiniz xhabzeye uymazmış. Ancak berduş birine evlenen
baba evine dönünce de geri gönderilen ve bu yüzden intihar eden biri
varsa xhabze değişmeli demektir, yok olmalı değil. İnsanı değerler
gelişirse xhabzede değişir doğal değil mi? Demiştim değişmeyen tek şey
değişimin kendisi.
Saygılar, sevgiler.
Mitat Şengün
12.05.2007
Buraya kadar çeşitli bazen bir biriyle çelişen, bazen de hazır linkten
aktarmacılık olan yazılar benim haklılığımın en büyük delilidir. Sitenin
dilcileri, kültürcüleri, tarihçileri xhabze kelimesinden başlayarak
buyurun olayı aydınlatın. Xhabze: xe+bze , xe:alt, aşağı, yani avam,
teba bze:dil =tebanın mecburiyetleri bundan ötesi var mı?
Kadına, çocuğa bir at kadar değer vermeyen xhabze mi kutsal? Atlarına
bin bir güzel ismi veren onları efsanelerine konu kılan halkın xhabzesi
çocuklarına habuk, bıbukh diye mi isim vermesi normal mi?.
Buyurun hep beraber bekliyorum. At gitti, xhabze askıda kaldı. Kalanı
bilen varsa buyursun.
Necdet Hatam
12.05.2007
Sayın Şengün,
Xhabze konusundaki görüşlerimi daha önce açıkladığım için o konuya
girmeyeceğim. Ancak xhabze sözcüğünü anlamlandırma yönteminiz başta
birçoklarının da yaptığı bir hata. Dilimizin hece temeli, yani her
hecenin dilimizde bir anlamı olması böyle yanlış değerlendirmelere temel
oluyor diye düşünüyorum. Bilmemiz gereke her hecenin anlamları olması;
ancak her hecenin, her sözcükte aynı anlamı vermediği.
Sizin çözümlemenizin bir an için doğru olduğunu düşünürsek: Xeku xe ku
halk avam arabası xetın xe avam tın hediye xetın avam hediyesi xame
yabancı size göre xe avam me avam kokusu xate tarla xe avam te ver halk
nesi mesela...
Yani sözcüğün anlamı, her zaman sözcüğü oluşturan hecelerin anlamları
ile ilişkili olmak zorunda değil. Onlardan bağımsız ayrı bir anlamı
olabilmektedir.
Karaemilyano
12.05.2007
Başımıza taş yağacak galiba. Cahiliye devri Müslümanlarına benzedik. Ben
her değerii mihenk taşına vuracak cesareti olanların sağlam değerleriyle
ilerleyeceğine inanıyorum.
Saygılar, sevgiler.
Mitat Şengün
13.05.2007
Merhaba aziz ve değerli katılımcılar.
Sayın Hatam tam konuya katıldığınız noktada bende ''yeter artık bu dil,
xhabze Hatam'ın tekelinde değildir. Hatam misyonuna sahip çıkmalıdır.
Dilin, xhabzenin bu halde olmasının temelinde Hatam'ın suçu vardır''
diye başlayan uzun bir nutuk atmak isterim. Ama ne yazık ki akrabanız
değilim.
Yeri gelmişken belirteyim. Size nasıl bir yanıt vereyim diye düşünürken
alfabeniz gözüme çarptı. En kısa zamanda öğrenmeye çalışacağım.
Gerçekten alışıla gelmiş önden kesme yandan yırtmaçlı basit taklitlerden
farklı bu çalışmanız için tebrik ederim sizi.
Belirttiğiniz konu gereği, sizden xhabze kelimesinin farklı açılımlarını
beklerdim. Ben xhabze diyorum siz xate diyorsunuz. Önce xhabzeye bir
açılım getirin ya da benim yaklaşımımla beraber bütün yaklaşımları red
edin.
Xeku kelimesini ele alalım hiçte iyi bir örnek değil. Bu kelime aslında
tek kelime son ''u'' sesi yarımdır ve araba anlamı vermez. Sizin
alfabenizle xekuı olsa da bu durum tam anlamıyla ismin hallerinden
-örneğin- ergativ kalıbında ya da ççewx olarak kullanıldığında oluşur ve
geçiş gösterir. Xameyi aslına döndürüp xıme olarak düşünün birde. Çok
önemli. Sizin ifadenizle kelime köklerinden bağımsız anlamlar çıkabilir.
Ama bu her zaman da böyle değildir. Xetın kelimesini de bir propasation
ile kullanıyorsunuz. Konuya prefiks suffix ya da padej olarak ya da
yapım ekleri açısında bakarsak yine de çok şey değişmez. Xeku demiştiniz
de öbür açıdan bakalım xeğegu aynı mantıklı avamın merkezi idi anlamı
net olarak ortaya çıkar. Evet gerçekte savaşçı ihraç eden hazarda
kazanda koloni kurup lejyonerlik yapanlarda basit avam değildi herhalde.
Saygılar.
Not: Bu yazıya katkısı olan sayın Ahmet Olgun ve Kemal Şengün'e çok
teşekkür ederim. Zira ben dil uzmanı değilim.
Mitat Şengün
13.05.2007
Merhaba aziz katılımcılar çok saygıdeğer C.C çalışanları,
Sayın derya hazır sözünü ettiğiniz değerlerimiz konusunda sağ duyu ne
demektir nasıl yorumlamalıyım biraz açarsanız konuyu sevineceğim.
Sayın Esen, xhabze temelde demokrasinin ürünü değildir böyle bir şartta
yoktur. C.C. demokrasi bağlamında zaten yeteri kadar demokrattır.
Sayın Beykul Duran, xhabze ve modernite arasında bir üstü örtülü ilişki
anımsatır gibi olmuşsunuz. Nefis bir yaklaşım. İşte ihtiyaç buradan
başlıyor ama görüşleriniz çok net anlaşılmıyor.
Sayın Çuvaldız, kime batmalı farkında değilsiniz galiba? Çuvaldız
hepimize batıyor. Adı Nart olup nart'ın ne olduğunu bilmeyen
çocuklarımızdan bağlıyarak hepimize batıyor.
Bende içinde bulunulan durumdan birebir xhabze sorumlu demedim ki.
Xhabze ayrıdır. Xhabze algısı farklıdır. Günümüzde bu fark ise uçuruma
dönüşmüştür.
Sayın Setenay Büyükyıldırım, tespitiniz doğru ama tedavide yoksunuz.
Basitçe sokakta yürürken farklılığınızı belirtebileceğiniz neyiniz var?
Kalpak, kama, dil ya da meşhur kimin yanındakinin nesi olduğunu belli
eden yürüyüş şekli, hiç biri yok değil mi?
Sayın Şamil Nartoğlu, aniden aklıma sayın Hatam'a yapılan eleştirileri
getirdiniz. Benim gibilerin ıslahı ile her şey düzelecekse ben hazırım.
Xhabzenizi tabi ki seviniz ama bu sevginiz bir büyük özlemden,
yokluktan, kıtlıktan kaynaklanıyor olmasın.
Sayın Adige Ayhan, size basitçe soruyorum binlerce yıldır yolunuzu
aydınlatan xhabzenizin kaç yıllık yakıtı kaldı?
Sayın Karaemilyano, madem xhabze ağırlıklı misafir ağırlıyorsunuz, o
halde her şeyi de biliyorsunuz demektir. Sizden rica ediyorum bir
merakımı giderin. Mesela bir atlı Adige grubu tanımadığı bir bölgede bir
Adige köyünden nasıl ağırlanma ister? Nasıl misafir edilmelerini
istediklerini anlatır? Grupta 15 atlı diyelim.
Sayın K. Dokuz, İleri öngörmeyen 19 yüzyıl değerleri ile fantezi yapan,
bunun istisnası dildir her şey gericiliktir. Örneğin el öpme, baş
gericiliktir.
Sayın Nartoğlu, varsayalım ki beni görmek istediğiniz vizyonu çok merak
ettim. Var mı bir vizyon ve misyonunuz? Bekliyorum, buyursunlar.
Sayın Taymi Mutlucan, perspektifiniz güzel. Tabi sonunu
getirebilirseniz.
Sayın Meshpev, tebrikler. Herkesin yardıma daha da önemlisi dayanışmaya
ihtiyacı var.
Sayın Mutlucan, arzu ederseniz ayak bağı sözümü nefes darlığı yapan
boyun bağı olarak değiştirebilirsiniz.
Gerçekler adına sayın Kabardey'e saygı ve sevgiler benden olsun.
Sayın cerpecej, bu konuda dolu dolu bilgiye, sorun tespiti dirayetine
gerçekçi bir bakış açısına sahip olduğunuz anlaşılıyor. Konuyu size
anlatmaya gerek yok. Aksine sizden herkesin öğrenebileceği çok şey var.
Sayın Sacit bey, çok haklısınız bilmeyi de önemseyeceğimiz günler
yakındır inşallah.
Sevgili Denetim Kurulu, çok uzun olmasını istemiyorum. Yazıyı bölümlerle
yazacağım. Anlayış ve takdirlerinize bırakıyorum.
Mitat Şengün
13.05.2007
Sayın Adige4, keşke karşı çıkmak değerlerimizi var etmede yeterli olsa.
Sayın J.W, doğru söze ne denebilir ki.
Sayın Karaemilyano, artı sizden xhabze ve global vahşi çok uluslu
kapitalist şirketler analizini bekliyorum.
Sayın Ediz bey, konuya dair gayretleriniz inşalah faydalı olmuştur. Bunu
kendi açınızdan sonra genel açıdan değerlendirebilirsiniz ya da hep
beraber değerlendiririz.
Sayın Blatse, bu konuya dair önceden çalışma ya da araştırmalarınızın
olduğu hissini verseniz de ulaştığınız sonuç çok umutsuz galiba.
Sayın Cerpecej, haklı bir çıkışta bulunmuş her bölgede zaman zaman
hatırlanan, çok bilen xhabze çınarları mevcut ama bunların kendileri
dahi şikayetçi. Bu sitede zaten uygulanabilir xhabze söz konusu
edilemez.
Sayın Kabardey, evet xhabze yok oluyor çare nedir sevgili Kabardey, çare
nedir?
Sayın Agur, xhabze klasik bir miras değildir. Kültür taşıyıcılığı işlevi
ancak onun mantığını ifade eden dil ile örtüşürse anlamlı olur. Bunu
gözden kaçırmayın lütfen.
Sayın Aşşına, konuyu kişiselleştirmişsiniz sayın esen gereğini
yapacaktır.
Sayın Blatse, polemik ve çok nitelikli derinsel ifade gücünüze saygı
duyuyorum ama bunu lütfen çözüme katkı yönünde kullansanız daha iyi
olmaz mı?
Sayın Hun'e Ediz, konuyu uzun uzun yazmakla anlaşılmaz hale
getirmişsiniz. Konumuz xhabze terimleri değil. Unuttunuz galiba. Konu
xhabze terimleri olsa çok daha basit bir tanım yapmalısınız. Ardından
madde madde yazdıklarınız özgün xhabzeden çok insani değerlere yönelik
bir kapsam olmuş desteğinize teşekkürler. Yani vatanını sevmek xhabze
sevmemek xhabzesizlik öyle mi sayın Hun'e Ediz?
Sayın Ceppecej, sizin de ifadeleriniz anlamlı ve derinlikli. Bunu lütfen
çözüme yönelik olarak kullanır mısınız?
Sayın Yb, evet çok şey devam etmeliydi ama etmedi. Şimdi travma
kursayıcılığı xhabze ağıtçılığımı yapalım.
Sayın Karaemilyano, o dediğiniz Shapsugh değil Adige parası olacak.
Sayın Duğuj Kenan, buyurun yazılması gerekenleri siz yazın.
Sayın Türküweywey, sizin yazdıklarınıza hiç bir anlam veremedim.
Sayın Zeki Beshnıbe, sizin uzun uzun örneklemeye çalıştığınız şeyi
basitleştirirseniz sevinirim. Kimse başka bir galakside yaşamıyor.
Eleştirdiğiz şeyler xhabzeniz çöp imha fabrikası mı kurmuş ya da xhabze
inanlılarını kutsamıştı bizler korunaklıyız? Bunca insan neyi tartışıyor
bir düşünün isterseniz.
Sayın Adige Ayhan, kuşkularınızı gidermek için ne yapabilirim? Mesela?
Sayın Duğuj Kenan, yazısında basit xhabze kurallarını hatırlatmış.
Teşekkürler. Alınan yanıtı kendisi daha iyi değerlendirecektir.
Sayın Misafir, yani bizle beraber xhabzede dimdik ayakta ve hiç bir
sorun yok öyle mi? Nerede bu yer adresini verir misiniz?
Sayın Cerpecej, son yazınız epeyi sınırları ve sinirlerinizi zorlamış.
Sizde hak vereceksiniz bizlerde sevgi ve saygı hak edip etmeme gibi ön
şarta bağlı değildir. En basit ritüel düzeyimiz bile bunu göstermiyor
mu?
Sayın Türkiweywey, çok basit örnekle hepimizin şikayetlerini
örneklediniz ama yazınızdan mevcut durumu çok elzem zorunlu sonuçmuş
gibi de kanıksamış gözüküyorsunuz. Umarım yanılıyorumdur.
Sayın Arda Ayberk, xhabzene verdiğin önemi ifade eden refleksinizi
saygıyla karşılıyorum. Yeter ki, sorun benim gibiler olsun. Onu
hallederiz.
Sayın Meshpev, taş yerine danışmaya şapkada olur mu? İşin esprisi bu...
Sayın Şhafit, xhabzede özgürlük genelin çıkarlarıyla sınırlıdır
haberiniz vardır umarım. İrfan ve Yılmaz bir arada ne oluyor Allah
aşkına ? Anlaşıldı tamam, tamam hesaplar benden.
Sayın Hatam, size gerçekten büyük iş düşüyor ama önce sabır.
Hun'e Ediz
13.05.2007
Yeniliğe açık olmanın hiç bir zaman zararı olmaz ama sistemli bir
şekilde olmalı. Hayatın akışına kendimizi bırakırsak kimliğimizi daha
çabuk kaybedebiliriz kanaatindeyim.
Sayın Şengün'e katıldığım yerler var. Değişen şartlar bazı konularda
bizleri geride bırakıyor. Ne Adigelik ne xhabze, xhabzenin tam olarak
yaşanması, xhabzeyi bireysel yorumlarla yaşanılacak hale getirme
düşüncesi vb gibi durumlar aslında toplumumuza zarar vermektedir. Toplu
hareketler azalmakta bireysel çabalar oluşmaktadır. Bireysel çabaların
çoğu da asimilasyonu destekleyebilir.
Ne yapılmalı?
Benim yorumum şu an için tabi ki bireysel çünkü toplu bir hareket uzun
soluklu bir çalışmanın sonucu olabilir ve imkansız (böyle bir çalışmamız
var) değildir bence. Örnek olarak bir atlının yaklaştığını düşünelim,
bir büyüğün yanında durup atından inecektir. O atın sağından veya
solundan inmesi anlam yüklüdür ama değişebilir ancak o yapılan hareketin
içerdiği saygı değişmemeli. Çağımızda en azından saygıyı ve görgü
kurallarını bireysel olarak uygulayabiliriz. Yani görgü kurallarını en
azından xhabzenin varlığıyla yaşatabiliriz. Aksi taktirde değişimimiz
kimliğimizi kaybetme riskini doğurabilir.
Atalarımızın bunca sene bizlere bıraktığı mirası bizler, bizden sonraki
nesillere taşıyamamış oluruz. Bu yüzden bu konuyu çok basitmiş gibi
düşünmeden, şahsileştirmeden ortak payda da ne yapabilirize bakmak
bizler için daha uygun olur düşüncesindeyim.
Saygılarımla.
Karaemilyano
13.05.2007
Sayın Mithat Şengün,
Başıma 3 taş düştü. Yanıtlamaya çalışayım:
1) Herşeyi bilenlerden değilim. Atım hiç olmadı Rus ije motorum var.
Motorlu arkadaşlarım var. 15 arkadaş ziyaret ederse ağırlarım. 15 kişi
köye gidecek olursak, yordamı motorların köy girişi bırakılması olur.
1'i hariç. Sonra köyün çocuk bayramı başlar. Bugünkü aklım onu diyor.
2) Global, vahşi çok uluslu şirket kursak mesele MC Donalds'a rakip
haluj, şelame fas food mesela fena mı olur?
3) Thaepsugh Adige parası düzeltirim. Feodaliteden değil komünal
toplumdan kalma kurallardan bile kalan var. Kelime olarak mağaranın üstü
ile evin tavanı aynı sözcük. Nart dergisinde okumuştum.
Saygılar, sevgiler.
Jade
Wumar
13.05.2007
Sayın Mitat Şengün,
Xabze: xaxığe + bze / xaxığe: seçilmiş, ayıklanmış, arınmış, ayrılmış
vb. Bze: dil. Xabze: seçilmiş dil (herkesin ortak dili). Tarih boyunca
anlatılan tasvirlere bakarsanız, anlamın böyle olduğunu görürsünüz. Xe:
Altı kez anlamı da taşır. Artı fiil başındaki xe alt anlamı vermez.
Saxeplheğ derseniz xe'nın ne anlama geldiğini daha iyi anlarsınız. Xe ya
alt anlamı vermek istiyorsanız yixe demeliydiniz bence. Şimdi size göre
Axeme axet cümlesinden onların altında anlamı çıkar. Alt, aşağı demek
istiyorsanız ççeğ demelisiniz. Avam içinde çıle kelimesi yeterlidir.
Xabzeye xeti yibze herkesin dili anlamını verenlerde vardır. XABZE:
SEÇİLMİŞ DİLDİR. "Adıghe xabz auağ nah werk xabz auağep", "ttsıfığer
ahmıwgueş", "şım wıkhızfanerem şı waseççe wişen" "bzılfığe zıdeşısım aşe
şıraxırep". Bu atasözlerini açarsanız bazı tanımlamalarınızı tekrar
gözden geçirmeniz gerektiğini göreceksiniz.
Günümüzün gerçeklerini mi yoksa xabzeyi mi yargılıyorsunuz sayın Mitat
Şengün?
Saygılar...
Necdet Hatam
13.05.2007
Sayın Şengün,
Yazdığınız kısacık yazı ve bulunduğunuz itirazlardan anlaşılıyor ki,
dile gerçekten vakıfsınız. Önce bundan mutluluk duyduğumu, yeterince
işlenmemiş, kuralları da yeterince belirgin bilinir hale getirilememiş
dilimiz konusunda özelinizde de yazışmak tartışmak istediği dile
getireyim. Dili kimi sözcükleri bu şekilde çözümlemekten ben kendi
payıma hep çekindim çözümlemeleri de kuşku ile karşıladım, karşılıyorum.
Bunu yapabilmem için genel dil bilgimin, özelde Adigece bilgimin
yeterince derin olmadığını düşünüyorum. Sözcüklerin nasıl bir evrim
geçirdikleri, dilimize özgü evrim kuralları bunların bol örnekleri
konusunda yeterince bilgi sahibi olmadan, diyalektlere göre farklı
söyleyişleri göz ardı ederek böylesi çözümlemeler yapmanın çok gerçekçi
olmadığını düşünürüm.
Yine de bu dil bilginizle beni haklı çıkartacak ve benim verdiğim
örneklerden daha güzellerini bulabileceğinize de inanıyorum. Xabze
konusuna gelince: Biz arada yazmaya çalışanlar yazdıklarımızın hem
okunduğu, özümsendiği, eleştiri gelmediği için de içselleştirildiği
zehabına kapılırız. Yanlış tabi... Ancak her yeri geldiğinde, her soru
sorulduğunda da daha önce yazdıklarımızı yeniden yazmayı, bak böyle
yazmıştım demenin biraz "xebzenşağe" olarak karşılanmasından korkarız.
Daha önce yayınladığım xabze konulu ve halen CC'de yayında bulunan
yazılarımı bu sayfada yeniden anımsatmamı da mazur görün lütfen.
Xabze kültürün bir kesiti, bir parçası ve elbette ki üst yapı kurumu ve
bence elbetteki sosyal statüsü, gelir durumu bu kuralları
uygulayabilecek konumda olan kesimi ilgilendiriyordu. Bilimadamlarının,
sosyologların söylediklerini hiçe sayarak, çevrelerindeki her halkın
gelenek, göreneklerinin de değiştiğini görerek nasıl xabzenin
değişmezliği savunulabilir bilmem ki... Ama eğer kopma olmasaydı, eğer
kendi topraklarımızda baskın halk olsaydık yine değişmiş olan ama bizim
olan ve bizi diğer halklardan ayıran çoğu kuralı da anayasamızda,
yasalarımızda yer bulan xabzemiz olacağından da kuşku duymuyorum...
Bu konuda yazdıklarımın bir bölümüne geçmeden önce: Yaşamak ve anlatmak
adlı dağarcıktaki yazım çerçevesinde bugün yaşadığım olayı da bir
değerlendirin. "khğeğeştah" çiçek açma zamanı. Önceki kültür
bakanlarımızdan Sayın Çemışö Gazi'nin incelemelerinden Adigelerin
kutladığı bir gün olduğu belirlenmiş. Her yıl da kutlanıyor artık Kültür
Bakanlığı programı ile. Milliyetine bakılmaksızın tüm halkların
çocukları öğrencilerinin rengarenk giysileri ile katıldığı, Adigece,
Rusça şarkıların söylendiği, dansların edildiği, birlikte mutlu olma
türkülerinin söylendiği güzel bir gün geçirdik. Evet belki eski içeriği
ile değil ama bize özgü ve bizim geleneğimiz için kutladığımız bir
gün... İşte yazılar... Gerekli görürseniz konuda derinleşmeye çalışır,
bilimadamlarımızdan da görüş alırız diyorum...
Xabze, bilmem dünyanın neresinde olursa olsun birkaç Çerkes'in bir araya
gelip de “xabze”den söz etmedikleri olur mu?
Sanmıyorum.
Peki, xabze bilimsel gerçekler çerçevesinde mi tartışılır?
Keşke…
“Xabze” ye ilişkin dinlediğimiz konuşmalar, okuduğumuz yazıların çoğu,
“xabze”nin geçmişten bu güne hiç değişmediğini, değişmemesi gerektiğini,
tüm Çerkeslerin (Adige-Abaza) “Xabze”sinin aynı olduğu ve herkeslerin
buna uyduğu dönemlerin yaşandığını düşündürür.
Xabze çoğun idealize edilir.
Kanıt mı?
Kaf-Fed’in yayınlamış olduğu “Biz Çerkesler” adlı kitapçıkta
aramadığınız kadar var. Örneğin altmışıncı sayfada: “Çerkes toplumu,
günümüz dünyasındaki İngiltere örneğine benzer biçimde, yazılı olmayan
geleneksel hukuk kurallarıyla yönetilir.” denmiş. “Xabze”, anayasal
kuralları, 13. yüzyıldan bu yana yayınlanmış olan hukuk belgelerinde
(Magna Carta 1215; Haklar Bildirisi, 1688; Habeas Corpus yasası, 1679;
Parlamento Yasası 1911)…” yer alan İngiltere anayasasına benzetilmiştir.
Yine, J.S. Bell anılarında: “Şu da unutulmamalıdır ki, bu insanlar
arasında şiddetli bir şekilde iç savaşlar ve kan davalarının (İrlanda ve
İskoçya’daki kabileler arasında olduğu gibi) sona erdirilmesinden sadece
elli yıl kadar geçmiş bulunuyor...” demesine, ünlü romancımız, Ç’eraşe
Tembot, “Şıw Zakhu – Tek Atlı” adlı romanını “lhı ş’ej – kan davası”
üzerine kurgulamış olmasına,. ünlü ozanımız Khuyekhue Nalbıy, Adigey’in
ilk ve tek uzun metrajlı filmin senaryosunda kan davasını işlemiş
olmasına karşın sözü edilen kitapçıkta, “Çerkes sosyal yaşamında
öldürmeyi gerektirecek düzeyde gerginlik ve çatışma çok az görülür”
denebilmiştir.
Halbuki “xabze” kültürün bir parçası ve kültür de her toplum için bir
süreçtir, değişkendir. Bu değişimin önemine Ankara Kuzey Kafkasya Kültür
Derneği Gençlik Kolu Bülteni “Nartlar’ın Sesi”nde (sayı 8 Mart-Nisan
1975) şöyle dikkat çekmiştik. “İşte derneklerimiz bu anlayışla yola
çıkmalı, Çerkes Halk Bilimi'ni araştırmalı, incelemeli ve bir bireşime
varmalıdırlar. Ancak buna geç kalınmaması gerekmektedir. Çünkü “halk”ın
bize yakın gelen bir tanımı “dil, din ve objektif koşul birliği içinde
olan topluluklar” dır. Çerkes dilinin çoğu bölgelerde unutulmaya yüz
tuttuğu, Çerkeslerin karşı, karşıya bulunduğu farklı objektif koşullar
nedeni ile hızlı değişime uğradığını bildiğimiz bu dönemde, Çerkes halk
değerlerinin doğru olarak saptanmasının yukarıdaki halk tanımına uygun
dönemde yaşayanlardan, yada bu değerleri onlardan öğrenenlerden
edinilecek verilere bağlı olduğu kuşkusuzdur. Kısa bir dönemde buna
çözüm bulunmadığında, sonradan yapılacak araştırmalarla, çeşitli
bölgelerde değişime zorlayan objektif koşulların farklılığı nedeni ile
temelde tek olan bir halk değeri değişik biçimlerde bulunacaktır.”
Anavatanda yerleştiğimden bu yana gözlemlerim, Çerkeslerin hiçbir
dönemde, değişmemiş yada değişmez xabzesi olmadığını ortaya koymuştur.
Her kabileye göre değişen aynı kabilede köyden köye değişen geleneklerin
az olmadığına tanık oldum ve bu durumun hep böyle olageldiği hep
olageldiği sonucuna vardım. Bu görüşlerimi de doğruladığını sandığım şu
atasözümüz, xabzenin komşudan komşuya bile değişebileceğini bakın ne
güzel anlatmış: “Zeğuıneğuit’u ya çem şıççe zefedep – zeğuıneğuit’ı ya
jem şıççe zexuedekhım” (Iki komşunun inek sağışı bile farklıdır).
Örneğin şimdilerde, Adigey'deki kimi köylerde hala titizlikle uygulanan,
beni çok şaşırtan, hele Uzunyaylalıları çok şaşırtacak olan bir xabzeden
söz edeyim size.
Cenaze kaldırılmaya hazır hale geldiğinde bulunduğu odadan çıkarılmazdan
önce, ölünün çok yakını erkeklerden bir grup yaş sırasına girer ve
yüksek sesle ağlama sesi çıkartarak ölünün bulunduğu odaya girer
çıkarlar. Odadan çıkarılması mezarlığa götürülmesi işlemleri ondan
sonradır.
Peki eskiden evliliklerde; kız tarafının, erkek tarafına wase almak
üzere gittiğini duymuş muydunuz ya da Uzunyayla’da çok önemsenen bir
tören olan “neçıhıtx”ın her yörede aynı şekilde önemsenmemesine ne
demeli? Uzunyaylada imam nikahı anlaşma sağlandıktan sonra kız evinde
kıyılır. Reyhanlı’da ise gelin alındıktan sonra erkek evinde kıyılır.
Zaten imam nikahı İslamiyet'ten sonra adet olduğuna göre çok yeni olmalı
değil mi?
Adige-Abazaların Müslüman olmayanlarında, Uzunyaylada’ki bu şekli ile
“neçıhıtx” geleneği olması zaten mümkün değil. Sizler de evlilik
“nısaşe” sırasında köyden köye değişen bu farklıkların konuşulduğunu,
kimileyin aralarında tartışmalar çıktığını yaşamışsınızdır.
Bence birçok xabze kuralı daha Kafkasya’da iken bölgelere göre farklık
gösteriyordu.. Aslında kültürün, -elbetteki xabzenin de- değişkenliğini,
kültürü konu edinen hemen her kitapta bulabilirsiniz. Toplumlardaki
sosyo-kültürel değişme ise, sosyolojinin en önemli araştırma
konularından biri olma özelliğini her dönem korumuştur.
Kaf-Der’in yayınlamış olduğu Türkiye Çerkeslerinde sosyo-kültürel
değişme adlı kitapta araştırmacılarımızdan sayın Cahit Aslan kültürün
değişimin kaçınılmaz olduğunu bakın ne güzel anlatmış: “Ne zaman
Çerkesler kendi aralarında konuşmaya başlasalar sitemlerin ardı arkası
kesilmez. Hep bir ağızdan değişiyoruz, yok oluyoruz, kayboluyoruz demeye
varan sözler sarf ederler. Sanki değişilmemesi gerekiyormuş gibi
tepkiler gösterilmekte: varlıklarını değişmezliğin içinde
aramaktadırlar. Bu bağrışmalar, doğruluk payları olduğu kadar eksiktir
de. Bir kere değişmezlik eşyanın tabiatına aykırıdır. Çünkü her şey
hareket halindedir, değişmek zorundadır. Yalnız aralarında bir fark
vardır, o da değişmenin niteliği, değişmenin hızı ve değişen birimlerin
tüm yapıya olan etkisidir.
Değişmeyi bir kültür için problem haline getiren değişmenin ardından bir
çözülmenin gelip gelmediğidir. Yada değişen birimin kültür bütününe
bozucu etkide bulunup bulunmadığıdır. Değişmenin bir problem haline
gelmesinin bir diğer yönü de, o’nun olan ile olması gereken arasındaki
çelişkisidir. Toplumların normal koşullarında olan değişimi, kendi iç
çelişkilerinin bir ürünüdür ve olması gerekeni yansıtır. Yani olan aynı
zamanda olması gerekendir. Şayet olan, olması gerekenden uzaklaşıyorsa
normal değişim sürecinden sapma var demektir. Göç (zorunlu göç-sürgün)
buna en açık bir örnektir. Çünkü göç, kültürleri uymak zorunda veya bir
süreliğine çatışmak zorunda bırakan yeni bir sosyal hayat alanıyla bir
sosyal yapıyla yüz yüze getirmektedir. Diğer taraftan yeni sosyal mekan
da kendi değişimini yaşamakta ve bu da değişimin boyutlarının
anlaşılmasını biraz daha zorlaştırmaktadır. Her şeyden önce Çerkesler de
değişmek zorundadır. Yalnız çözülmeden kültürel kimliği sürdürerekten.”
Evet “xabze” toplumun içinde yaşadığı dönemdeki anayasası. Çeşitli
konulara ilişkin kurallar da günümüz yasalarıdır. Çerkes toplumu,
döneminde kendi devletini kurabilseydi, xabze de olabildiğince devletin
yasalarına yansıyacaktı. Çok basit bir örnekle evli bayanların,
kocalarının değil kendi soyadlarını taşımaları yasal olacaktı. Çünkü
“xabze” ye göre, Çerkes kadınının soy adı evlenmeyle değişmez.
Ben yaşta olanlar, analarımızın baba akrabalarımız için hiç bir zaman
“di lhepkh, tiwınekhueş demediklerini fi lhepkh, şüiwınekhueş”
dediklerini anımsayacaklardır. Adları anılmayan analarımız çoğunlukla
filanların kızı, örneğin “Yağanxe yapxhu” diye çağrılmışlardır.
Şimdilerde bile kimi yörelerde bu kuralın geçerli olduğunu sanıyorum.
Kimlerdensiniz, sorusunu evli bir Çerkes kadını önce kimlerin kızı
olduğunu sonra da kimlerin gelini olduğunu söyleyerek yanıtlar. “Xabze”
ye ilişkin sorunlarımızı da dilerseniz bir dahaki yazıya irdeleyelim.
Meşfeşşu Necdet Hatam Xabze Üzerine-2 >>>
Meşfeşşu Necdet Hatam CC'de halen yayında bulunan “Biz
Çerkesler” adlı kitapçığın eleştirisinden ÇERKESLERDE SOSYAL
YAŞAM “1767 ve 1790 (tartışmalı bir tarih en şiddetli çarpışmalar
1796’da gerçekleşti) yıllarında Kuban yöresi Çerkeslerinin ayaklanmaları
sonucu bey ve pşıler Ruslara sığınmak zorunda kaldılar.”
Olayın özünü anlatmaktan uzak bu bilgilerin kaynağı da çok merak konusu.
Kimler ayaklanmıştır? Ruslara sığınan pşıler kimlerdir? Köleler mi,
özgür çiftçiler mi baş kaldırmıştır? Aslında yanlışlık başlı başına bir
inceleme konusu olan çok önemli bir olayın kısacık bir cümle ile
anlatılsın isteğidir. Ayaklanmanın sınıfsal temeli olmakla birlikte
Shapsugh, Nathuac ve Abdzax özgür köylülerinin (zaten bunlarda pşı
yoktur) Bjedugh pşılarına karşı başkaldırısıdır. Ruslardan yardım
istenmiş ve lojistik destek sağlanmıştır. Ancak Bjedugh köle ve özgür
çiftçileri, özgür çiftçilerin yanında değil, kendi pşılerinin yanında
savaşa katılmıştır (Adigey Devlet Üniversitesi Öğretim üyesi Yemij
Ruslan). Bizce bu bölüm kitapçığın yayımlanma (...Günümüzde Çerkesler
nerelerde ve nasıl yaşıyorlar?) amacı ile hiç bağdaşmıyor.
Yazar kendisinin yaşamadığı, ideal bir toplum modeli çizmiştir, hala az
bilinen geçmişimizde gezinip durmuştur. Yazarımız, hoşnut olmamalı ki,
bir türlü günümüzü Çerkeslerini anlatmaya yanaşmamış ancak eylemlerde de
geçmiş zamanı kullanmamıştır. Geleneksel Çerkes toplumu diyerek sözü
edilen toplumun günümüz toplumu olmadığını söylemiş. Ancak bu toplum
yapısının hangi yıllarda var olduğu belirtilmemiştir. Bu bölüm yazarının
bence en takdire değer yanı Ürdün diasporası anlatılırken sözü edilmeyen
Ürdün prensi Ali bin Al Hüseyin’in “Çerkeslerin anavatanlarına geri
dönüşlerini sembolize eden atlı yürüyüşü” anımsatmış olmasıdır.
Bizce bu bölümde idealize edişte de aşırıya kaçılmış, kimileyin
yenilerde uygulamaya giren kimi davranışlar xabzeye temelden aykırı
olduğu halde Çerkes xabzesi gibi sunulmuş, kimileyin de toplumun
bilincinde yer etmiş kimi gelenekler yok sayılmıştır. Kimi konularda da
yazarımızın nev-i şahsına münhasır yaklaşımları olmuştur. Örneğin elli
altıncı sayfada; “Konuklar, bölge veya köy girişinde gençler tarafından
karşılanarak, yiyecek ve bje içinde içecek ikram edilir’’ üst yazısı ile
ulusal giysiler içinde, iki çocuk fotoğrafı verilmiştir. ‘’Geleneksel
toplum kurallarına uymayan bu görenek yenilerde anavatan kesiminde
gelenek haline gelmeye başlamıştır’’ denseydi itirazımız olmayabilirdi.
Çünkü ben, bu geleneği kendi köyünde görmüş hiçbir muhaceret Çerkes’inin
olmadığından eminim bulamayacağız. Gelenek bir Rus geleneği olup adı da
‘’tuz-ekmek’’tir. Sunumunda da içki yoktur. Özel pişirilmiş bir
ekmek-çörek ve yanında ekmeğin batırıldığı bir azcık tuz işlemeli
örtülerle süslenmiş tepsilerde sunulur. Kitapçığın deyimi ile geleneksel
Çerkes toplumunda ise sokakta, görünür şekilde yemek içmek en çok
ayıplanan davranışlardan biridir.
Halen Kafkasya’da belirli bir yaşın üzerinde sokakta sandviç yiyen,
dondurma yiyen ya da yiyeni ayıplamayacak kişi bulmak bir hayli zordur.
Yetişkinlerle ilgili hiçbir konuda çocukların ortada bile ortalarda
görünmesinin bile hoş görülmediği bir toplumda konuğu karşılamak gibi en
onurlu görevin çocuklara verilemeyeceği nasıl bilinmez. Dahası, biz
dönüş yapanların, burada değiştirmek istediğimiz geleneklerden biri de
çocukların, gençlerin konuğun yanına çıkarılmaması uygulamasıdır.
Geçmişte var olan bu geleneğin yararını değil artık zararını gördüğümüze
inandırmaya çalışıyoruz.. Sayfa elli yedi: “Geleneksel Çerkes yaşamında
bütün bu alanlar, xabze (khabze) adı verilen, yazılı olmayan, yaşanarak
kuşaktan kuşağa aktarılan ve dünya halklarınca da bilinen belirli
kurallarla düzenlenmiştir.’’
Dünya halkları xabzemizi bile biliyorsa kitapçığın yayınlanmasına neden
gerek duyulduğunu anlamakta zorlanmaz mısınız? Sayfa elli yedi: “Çerkes
toplumunda her birey, bu ilke ve anlayışa uygun biçimde yaşamayı
hedefler. Her zaman her yerde kendisine yaraşır biçimde, sonra da
muhatabın layık olduğu biçimde davranır, saygı-sevgi gösterir, takdir
eder, yardım, müdahale eder, yönlendirir, eleştirir, azarlar, engel
olur. Yapılması gerekeni yapar. Ama ‘adam sen de bana ne?’ demez.
Başkalarının da, öyle davranmalarını gerektirecek biçimde hareket eder.”
denen paragraf ile sonraki iki paragrafta söylenenler, azıcık
derneklerimizde çalışmış birinin, internet sitelerini, sanal
platformlardaki tartışmaları izleyen birinin, zor inanacağı bir
değerlendirme değil mi, sizce de? Ben bir de üç paragraf boyunca sayılan
hasletler içerisinde “Çerkesin sözünün eri” olduğunun belirtilmeyişine
de şaştım kaldım. Sayfa elli dokuzda birlikte yola çıkan iki kişiden
birinin başkan diğerinin de yarımcı olduğu, Çerkes toplumunun ne kadar
örgütlü olduğunun örneği olarak veriliyor. Sanırım burada da biraz
ileriye gidilmiş. Iki kişiden biri “nahıj” biri “nahıç’e” ya da çok yaş
farkı varsa “xeğrıy”dır. Thamade kavramının gündeme gelmesi için grup
olunması gerekmektedir. Çerkeslerde de en küçük grup üç kişidir ve
“nebğırişır kup mexhuı” deyimi vardır.
Sayfa altmış: “Çerkes geleneğinde konuğa, üç gün geçmedikçe gelişinin
özel bir amacı olup olmadığı sorulmaz”. Bu bir övgü ise eğer; konuğa
soru sorulmadığı süre Eskimolarda on beş gün imiş. Sayfa altmış: “gen
yedi kuşak öteye sıçrar” diye bir deyişimiz varmış. “Ah Biz Çerkesler”
biz neymişiz biz. Her ne kadar deyişin aslı “lhır l’eş’eğuible mawe –
kan yedi kuşak etkendir” ise de kan sözcüğünü gen olarak çevirir
Çerkeslerin ne kadar ileri görüşlü olduğunu da kanıtlamış oluruz. Bilmem
bu kadarına gerek var mıydı?
Sayfa altmış bir: Çerkeslerde çocuğun anne soyunun, aşina olduğumuz
toplumlardan daha çok önemsendiği doğru. Ama asıl vurgulanması gereken
bence Çerkes kadınlarının evlilikle soyadlarını değiştirmediği idi. Hele
yakın geçmişte T.C vatandaşı bir bayan avukatın kullanmasına izin
verilmeyen kızlık soyadını kullanabilmek için Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi’ne başvurduğu da biliniyorsa. Eşini adı ile çağırmak ayıp
olduğu için birçok erkek; eşinden “filanların kızı” diye söz ederdi.
Şimdi sıkı durun. Sayfa altmıştaki, herkesleri bizlere güldürecek (hele
kitapçığın İngilizce’si yayınlandıktan sonra) şu iddiaya bakın: “Çerkes
toplumu, günümüz dünyasındaki İngiltere örneğine benzer biçimde, yazılı
olmayan geleneksel hukuk kurallarıyla yönetilir.”
Breh, breh, breh…
Üslubundan Av. Fahri Huvaj’ın yazdığını sandığım bu cümle ile konuya
ilişkin Ana Britanica’daki şu bilgileri bir karşılaştırın: “Geleneksel
anayasa, yazılı olmayan ya da kısmen yazılı belgelere dayanmayan
kurallardan oluşur. Bir anayasanın geleneksel olması, tüm anayasal
kuralların yazılı belgelerde yer alması demek değildir. Gene de birçok
anayasal kuralı içeren belgeler vardır. Örneğin geleneksel anayasa
düzenine sahip olan İngiltere’de anayasal kurallar 13. yüzyıldan bu yana
yayınlanmış olan hukuk belgelerinde yer almıştır. (Manga Carta 1215;
Haklar Bildirisi, 1688; Habeas Corpus yasası, 1679; Parlamento Yasası
1911)…”
Geleneksel hukuk kurallarımızın İngiltere’nin geleneksel hukuk kuralları
ile ne kadar benzeştiğini görmüş, bu engin analiz yeteneğinden dolayı da
yazarımızı içinizden kutlamışsınızdır. Toplumumuzun gerçeklerine
temelden çelişmek pahasına, var olan değil olsun istediğimiz ideal
toplumu anlatmayı sürdürüyoruz. Sayfa altmış: “Çerkes sosyal yaşamında
öldürmeyi gerektirecek düzeyde gerginlik ve çatışma çok az görülür”
Elbetteki bu yargı J.S. Bell’in anılarındaki şu gözlemi ile bağdaşmıyor:
“Şu da unutulmamalıdır ki, bu insanlar arasında şiddetli bir şekilde iç
savaşlar ve kan davalarının (Irlanda ve Iskoçya’daki kabileler arasında
olduğu gibi) sona erdirilmesinden sadece elli yıl kadar geçmiş
bulunuyor...” Yine de ünlü romancımız, rahmetli Ç’eraşe Tembot iyi ki bu
“özlü” kitapçığı okumadı diyorum. Kim bilir belki de “lhı ş’ej – kan
davası” üzerine kurguladığı “Şıw Zakhu – Tek Atlı” adlı romanını
yazmaktan vazgeçer, bize de yazık olurdu. Ünlü ozanımız Khuyekhue
Nalbıy’de, Adigey’in ilk ve tek uzun metrajlı filminde kan davasını
işlemez, başka bir konu aramak durumunda kalırdı. Sayfa altmışbeş:
“HAPISHANESI OLMAYAN TEK HALK” başlığının altına “Kızılderililerin var
mıydı?” notunu düşmüşüm. Sürdürelim; “Çerkes halklarının Kafkas-Rus
savaşlarını kaybedip (Rus- Kafkas olmasın) anavatandan sürüldükleri
1864’lü yıllara (1864’lü kaç yıl var acaba?) kadar, hiçbir zaman
suçluların barınacağı hapishaneleri olmamıştır.” Yazarımız Muhammed
Emin’in muhalifleri kuyulara attırdığı hikayeleri duymamış olsa gerek.
Bir de barınak, kişinin kendi isteği ile seçtiği konut değil mi?
Hapishane deyimi Arapça olduğu için kullanılmayacaksa tutuk evi demek
gerekmez miydi? Sayfa altmış sekizdeki “ÇERKES MÜZİK ALETLERİ” konusuna
gelindiğinde, Çerkes’in bütün Kuzey Kafkasyalılar anlamına geldiği
unutulmuş olmalı ki, mandolin benzeri üç telli müzik aletine sadece
“apepşıne” denmiş, kemençe benzeri müzik aletine de “şıç’e pşıne”,
“Phadarp” (Phaçiç’in Abazaca’sı) adlı ritim aracı da Abazalar ve sadece
Karadenizli Adige köylerinde değil, başka kimi Adige köylerinde bu arada
Reyhanlı’nın Adige köylerinde de çalınıyor. Sabır konusuna gelince...
Bilindiği gibi sabrın kaynağı inançtır... imandır... İmanın derinliği
ile sabrın büyüklüğü doğru orantılıdır.. Benim Dönüş ve dönüşün
gerçekleşeceğine hem de hep dile getirdiğimiz dostluk temeli üzerinde
gerçekleşeceğine sarsılmaz inancımız olduğu için sabrımız da sonsuz
inanın. Diasporadan kimilerinin bilinçli bilinçsiz bizlere layık
gördükleri güzel lakapları duymazdan görmezden gelecek o kadar güzel
şeyler yaşıyoruz ki...
Saygı, sevgi ile.
Zeki
Beshnibe
14.05.2007
Sayın Mithat Şengün,
Evet düşündüm sayın Mitat Şengün, bunca insan neyi tartışıyor düşündüm.
Hem de çok düşündüm ve bu tartışmalardan ne anladığımı, ne çıkardığımı
size tekrar söyleyeyim, bir daha söylememek kaydıyla.
Öncelikle bu tartışma konusunu açarken xabzenin kaybolduğunu, tarihe
gömüldüğünü söylemişsiniz. Xabzenin kelime olarak ne anlama geldiğini
sormamışsınız. Ama görüyorum ki tartışma, xabzenin kelime olarak ne
anlama geldiği yönünde gelişti ve devam ediyor.
İsterseniz ilk yazdığınız yazıdaki cümlelere bir açıklık getirelim.
Diyorsunuz ki;
1) İçinde yaşadığımız dünya şartlarında xabze içi zamana dayanamayarak
boşalmış, işlevsiz kalmış, çok kısa zamanda da tarihteki yerini
alacaktır. Türkiye veya diğer tüm dünya ülkeleri anayasalarında da olan
değiştirilemez ve değiştirilmesi dahi teklif edilemez maddeler var.
Bunların ne olduğunu anlatmama gerek yok sanırım. Xabzede tüm Çerkes
boylarının, sayın Necdet Hatam'ın da dediği gibi, bölgesel farklılıkları
olmasına rağmen anayasası niteliğinde yaşam kurallarıdır. Sizde bunu
Hun'e Ediz'e verdiğiniz cevapta, bunlar genel insani değerler diye kabul
etmişsiniz zaten.
Biz Çerkesler insanüstü bir varlık mıyız ki bizim değerlerimizin insani
değerlerden farklı olmasını bekliyorsunuz? Herkes gibi bizde dünyada
yaşayan insanlar olarak, olması gereken yaşam kurallarını kendimize göre
yorumlayıp bir yaşam modeli oluşturmuşuz. Çok doğaldır ki, zaman
içerisinde mutlaka, yeni oluşan şartlara göre bazı kuralları da
değişecektir ama bu temel değerler kapsamında olamaz. Örneğin; gençlerin
ana babaya veya yaşlılara karşı saygısızlık yapmasını, değişen dünya
şartlarına bağlayamazsınız. Bu dünya yıkılana kadar devam etmesi gereken
bir kuraldır. Bu kuralı kaybettiğinde insanlık, hayvanlardan ne farkımız
kalır? Yani sizce belli bir yaşa gelince insan ana babayı yok sayıp,
kendi kendine mi yaşamalı?
Size tekrar tekrar örnekler vererek laf kalabalığı yapmak istemiyorum.
Örnekler için önceki yazdığım yazıyı tekrar okuyup, tekrar düşünürseniz
anlarsınız zannediyorum.
2) Bunları yenilemek ya da yeni bir forma sokmak da mümkün değildir.
Xabze yok artık. diyorsunuz.
Belki bunda birazda olsa haklı tarafınız olabilir. Xabzenin bazı
kuralları uygulanmıyor veya uygulanamıyor olabilir ama bu Çerkesler
arasında xabzenin tamamen kalkmış olduğu anlamına gelmez. Eğer böyle bir
şey olmuş olsa idi, hani sizinde kabul ettiğiniz şu insani değerlerimizi
tamamen kaybettiğimiz anlamına gelir ki, bunu hiç kimseye de söyleme
hakkınız olamaz. Bu yönü sadece sizi bağlar.
Bazı kuralların yenilenmesi de gerekmiyor zaten. Değişen şartlara göre,
değişmiş veya terkedilmiş alışkanlıklarımızda geçmişte kalmıştır veya
bazı kuralları tekrar xabze içine koymak bizim gibi, göçmen kabul
edildiğimiz bir ortamda da mümkün değildir. Bunu da size, sayın Hatam
cevaben yazısında güzel açıklamış, anlarsanız. Bence de tek yolu
anavatanda anayasallaştırmak ile mümkün.
3) Dilin unutulması ile, xabze mantığının uygulanmasını bırakın,
anlaşılamayacağı gerçeğini kabul edelim.diyorsunuz.
Bizim dilimiz o kadar karışık bir dilmidir ki, dile göre xabzeyi
yorumlayalım. Türkiye'deki bazı hukukçuların anayasa ile ilgili
yaptıkları çok çeşitli yorumlar gibi ya da İslam alimlerinin Kur'an-ı
Kerim'den ayetleri yorumlarken Arapça ile ilişkilendirip; değişik
değişik fikirler üretmesi gibi, bizde xabzeyi dile göre mi
şekillendireceğiz?
Yani, yüz elli sene önce şu kelime bu anlamda kullanılıyordu, xabzenin
bu kuralı da bu kelimeye göre şimdi şöyle veya böyle olmalı gibi bir
yorum mu yapacağız?
Bu safsatadan başka bir şey değil. Dilin unutuluyor olması xabze
kurallarının değişmesine sebebiyet vermez. Böyle bir şey, gene sizinde
kabul ettiğiniz, şu insani değerlerin kaybedilmesi anlamına gelir ki,
böyle bir şey de mümkün değil.
4) Xabze adına elimizde kalan büyüklerin dayattığı bir takım uygulamalar
ise, pasif, sözü dinlenmeyen, önemsenmeyen bir gençlik profiline götürür
bizi, diyorsunuz.
Sayın Hun'e Ediz'in listelendirdiği kurallar içinde, bence de bugünün
şartlarına göre, uygulanması zor ya da başka bir deyişle, çok gerekli
olmadığını düşündüğüm şu 3 maddeden hangisi sizce mantıksız ya da
uygulanmamalı?
a) Baba, amca, ağabey gibi büyüklerin yanında sofraya oturmak.
Bunun bence zamanın şartlarına göre, uygulanması zor. Çünkü şehirlerde
yaşayan insanların genelinin, çalışma saatleri çakıştığı için, yemek
saatlerinin de kısıtlı olmasından ötürü ve çekirdek ailenin fert sayısı
da küçüldüğü için beraber yemek yeme zaruriyetini doğurmuştur. Böyle
olmasına rağmen, belli günlerde kalabalık bir ortam olduğu zaman ister
istemez bu kural gene uygulanıyor zaten.
b) Erkek kardeşin, ablasından veya ağabeyinden önce evlenmesi.
Bu da bana zamane şartlarına göre uygulanması zor gelenlerden birisi.
Şöyle ki; zamanın geçim şartlarının zorluğundan ötürü evlenmeye cesaret
edemeyen ağabeyi, kısmeti çıkan bir kız kardeş neden beklesin. Mesela,
benim şu an kırk bir yaşında ve hala bekar olan erkek kardeşim,
gençliğinde, ''ben evlenmeyeceğim, evlenip de elalemin kızını mı
besleyeceğim'' gibi aptalca bir fikre kapılıp, bu yaşına kadar
evlenmedi. Şimdi ondan iki yaş küçük kız kardeşimin ağabeyini beklemek
adına evlenmemesini nasıl bekleyebiliriz ki? Tabii ki kısmeti çıkınca
evlendi.
Bir konuda, erkek kardeşin abladan önce evlenmesi. Evlilik tamamen
kısmet işidir. Siz kızım evde kalacak diye, gidip herhangi birine zorla
kızınızı veremeyeceğinize göre, belli bir yaşa kadar kısmeti çıkmayan
abladan önce kardeşin evlenmesi de bence uygun. Bu da zamanın
şartlarının oluşturduğu bir durum. Örneğin ana babadan uzakta çalışmak,
yaşamak zorunda kalan bir gencin ablasını beklemeden, evlenip düzenli
bir hayata geçmek istemesinden daha doğal ne olabilir ki? Ablanın da
evlenmesi, kısmetinde var ise zamanı geldiğinde o kısmet, haliyle
evlenecektir.
c) Ağabeyi ve ablası evlenmemiş kardeşin düğüne katılması.
Bunun ne maksatla uygulandığını ben çözemedim ama bunun da vardır bir
sebebi. Bilenler aydınlatırsa sevinirim.
Şimdi bana bu üç maddeden başka hangisin uygulanmasının zor veya yanlış
olduğunu söyleyebilirsiniz. Tüm bu insani değerleri, her insan
başarabildiği ölçüde uygulamak zorundadır. Uygulamayan da kendisinde
aramalıdır kusuru, xabzede yada xabzeyi oluşturanlarda değil. Bu
kuralları hiçe sayıp ve saçma gibi kabul ederek uygulamayan gençliğinde
sözüne itibar edilmesini, dinlenilmesini, kusura bakmayın da hiç
kimsenin isteme hakkı olamaz.
5) Kaç genç xabzeyi uygulayabilir? Xaçeş olmadan bildiğinizin anlamı ne?
Düğünler zaten çoktan şehirli oldu da projelerle çare aranmıyor mu,
diyorsunuz.
Bu söyledikleriniz xabzenin eksikliği, saçmalığından ya da ayak bağı
olmasından değil. Yaşadığımız ülkede mecburen uymak zorunda kaldığımız
kurallar çerçevesinde ve iş, okul gibi nedenlerle ailesinden köyünden
ayrılmak zorunda kalan gençlerin asimilasyon belasına kapılıp xabzeyi
uygulayamıyor olması, xabzenin kusuru değil. Tamamen şartların
oluşturduğu bir durum bu.
Hangi gence yaşamında, hangi kuralları ile ayak bağı olmuştur xabze?
Söylediğiniz bu problemleri eleştirmek değil, çare aramak düşerdi size.
Evet çok büyük problem. Hayat şartlarının getirdiği mecburiyetten,
gençlerin aile ve sülalesinden uzak kalıp xabzeyi uygulayamaması,
unutmuş olması ya da hiç öğrenememiş olması. Aslında bu cümleyi
kullanmış olmakta bana hiç hoş gelmiyor, yani gençlerin xabzeyi unutması
veya öğrenememiş olması. Çünkü bu başından beri söylediğim insani
değerlere ters gelen bir durum. Gene yazdığım önceki yazımdan örnekle;
oradaki yazdığım pis yaşantının, hangisini yaşamak ister ki insan ya da
hangi ana baba, çocuğunun böyle yaşamasını ister.
Ancak ne yazık ki, asimilasyon belası geçirdi ilmeği boğazımıza, o
boğuyor bizi, xabze değil.
6) Kafkasya bunları aşalı çok olmuş çok. Türkiye'de xabze dediğinizin
yarısının xabze olmadığını diğerlerinin de hükümsüz olduğunu görürsünüz,
diyorsunuz.
Evet Kafkasya aşmış bunları. Çünkü Kafkasya'da hüküm koyma şansımız var.
Türkiye'de hangi ilde veya illerde kendi kendimize hüküm koyup, uygulama
şansımız var.
Binlerce kilometre uzaklara dağılmışız, darmadağın olmuşuz. Kiminle her
gün, her an görüşme şansımız var ki, bazı kuralları xaçeşte görüşüp
zamana uyduralım.
Zaten dağınık olan köylerimiz, bir de boşalmış. Herkes yaşam kavgasına
düşmüş. Kiminle görüşerek xabzeyi zamana uyduracağız. Bu xabzemizin
değerini tükettiği anlamına gelmez. Yukarıda da söylediğim gibi, o üç
maddeden başka hangisinin değeri kayboldu da değişmesi gerekiyor sizce
ya da bu maddelerden hangisi Kafkasya'da değişime uğradı. Değişime
uğraması için insani değerlerimizin kaybolmuş veya değişmiş olması
gerekmiyor mu?
7) Xabze, mesela içinizde mutfakta yemek yemeyen var mı, diyorsunuz.
Bunu yukarıda açıkladım zannediyorum. Anladıysanız. Değişen yaşam şekli,
küçülen çekirdek aile ve alışkın olduğumuz mutfağı ayrı evlerin artık
olmayışı veya şehirlerde bunu uygulama şansımızın olmayışı böyle bir
alışkanlığı doğurdu. Bunun Kafkasya'da da Türkiye'de de değişen
şartlardan ötürü uygulama şansı olmadığı için eleştirilecek bir yanının
da olduğunu da düşünmüyorum.
8) Bu kadar dış evlilik yapmışken kimden isteyebilirsiniz ki xabzeyi,
diyorsunuz.
Bunun da tek cevabı var. Bir insanın yabancı ile evlenmesi insanlığını
kaybetmesi anlamına mı geliyor. Xabzenin değerlerinin başka ırklara ters
gelen kaç maddesi vardır? Genel olarak zaten evrensel insani değerlerle
örtüşmüyor mu ya da hangi insan, bu da neymiş, bu nasıl bir adet böyle,
diyebileceği kaç madde vardır xabzede? Bende dahil, dış evlilik yapmış
bir çok insan tanıyorum, kendi çapında da xabzeyi yaşayan ve yaşamaya
çalışan.
9) Xabze evrensel insanlık değerlerine kadar gerilemiş, içeriği kalmamış
bir hikayedir artık.
10) Çok bilme göstergesi dışında anlamı olmayan xabze severliği bırakıp
çağın gereklerini görelim.
11) Yeteri kadar geri kaldık. Bu ortamda Çerkes gericiliğine de tavır
koyalım, diyorsunuz.
İşte burada kopuyorsunuz zaten. Başından beri bahsettiğimiz evrensel
insani değerlerle, örtüştüğünü söylediğimiz xabzenin, evrensel insanlık
değerlerine kadar gerilemiş ve içeriği kalmamış bir hikaye olduğunu
söylemenize nasıl bir anlam yüklemek gerekir anlamadım doğrusu. 9.cu
maddede söylediğiniz bu hikaye yakıştırmasını 10. maddede söylediğiniz
çağın gereklerini görelim artık dediğiniz cümle ile nasıl
bağdaştırıyorsunuz? Sizce çağın gerekleri önceki yazımda gösterdiğim
örnekler midir? Yani öylemi yaşamalıyız? İstesek de, istemesek de
kabullenmeli miyiz o gerçekleri? Sizce hayatın olmazsa olmaz gerçekleri
midir o yazdıklarım? Yoksa evrensel insani değerler mi olmalı hedefimiz?
Evet, yeteri kadar geri kaldık bence de. Ne zaman insani değerlerimizi
kaybetmeye başladık, işte o zamandan beridir geriliyoruz. Maalesef
geriliğimizin tek göstergesi de siz ve sizin gibiler. Ne konuştuğunu
kendi de bilmeyenler. Bunun en açık örneği de sizin cümlelerinizle,
yukarıda 9. ve 10. maddede söylediğiniz söylemleriniz. Bana karşı
verdiğiniz cevapta ''kimse başka galakside yaşamıyor'' demişsiniz ya,
ben bundan şüpheliyim. Galiba siz başka alemlerden düştünüz buralara.
Birde insanlar neyi tartışıyor bir düşünün demişsiniz ya düşündüm ve
merak ettim. Siz konuyu açarken xabzenin kelime anlamını merak edipte
öğrenmeye çalışıyordunuz, yoksa xabzenin artık gereksiz bir şey olduğunu
mu anlatmaya çalışıyordunuz. İsterseniz siz kendi yazdıklarınızı tekrar
okuyun da kim neyi, nasıl tartışıyor siz anlayın.
Saygılarım xabzeyi yaşayanlar ve yaşatanlara.
Jade Wumar
14.05.2007
Sayın Zekibeshnibe,
Bakış açınızı sayın Şengün'ü haklı çıkaracak şekilde
temellendirmişsiniz. Dil ve xabze bağlantısı yada bağlantısızlığı
yorumunuzu yorumlamaya bile değer bulmuyorum. Xabzenin içeriği konusunda
hiç mi düşünmediniz? Bence tartışmaya ''Adıghağe nedir?'' diye başlayın.
Xabzeyi neye göre yorumladığınızı da açıklayın.
Evlilik konusunda kimseyi kırmak istemediğim için uzun yazmayacağım.
Sizin bakış açınızın büyük katkılarından haberdar değilim ama olmak
isterim.
Sayın Hatam, diasporadaki xabzeyi, diasporaya bırakıp anavatanda xabze
algısı ve sizin paradigmalarınızdaki yerinden bahsederseniz daha iyi
olur diye düşünüyorum. Konuya buradan başlayacağız anlaşılan.
Adıghağe ne idi? Şimdi ne? Ne olmalı? Ne olacak?
Saygılar...
Zeki Beshnibe
14.05.2007
Sayın Jade Wumar,
Sizinle polemiğe girmek gibi bir niyetim yok. Ben bu forum köşesinde
sadece, yazılanları okumaya çalışıyorum mümkün olduğunca. Çünkü
görüyorum ki, her zaman şikayetçi olduğum, sadece tartışmaktan başka bir
şey yapamıyor ve hiç bir konuda da çözüm adına en ufak bir ilerleme
kaydedemiyoruz. Bunun için de genellikle müdahil olmak istemiyorum
tartışmalara.
Benim xabzeyi nasıl yorumladığım değil tartışma konusu. Ben sadece
xabzeyi, bu zamanda gereksiz gören ve konuyu da bu şekilde açan arkadaşa
sitemimi açıklamak için yazıyorum. Hiç taraftar olmadığım, yeni bir
tartışma konusu açmak gibi de bir niyetim yok. Ben tartışmaktan çok
icraat olmasından yanayım. Konuşulması gereken bir konu varsa
konuşulmalı mutlaka ama sonucunda da çözüm adına bir şeyler konmalı
ortaya. Yıllardan beridir bu köşede belki binlerce konu açıldı ve de
tartışıldı.
Söyler misiniz bana hangisini neticelendirebildik veya çözebildik.
Sizden rica ediyorum lütfen yeni bir polemik yaratmayın cevap vermem
gerektiğinde iyi cevap verebilirim. Değerlendirecekseniz yazıları, daha
dikkatli okuyun. Çünkü burada yazılan yazılar bir önceki yazılan
yazıların devamı niteliğinde olabiliyor ve ona göre de örneklemeler
yapabiliyoruz. Onun için cevap vermeniz gerektiğinde bir kişiye, yazdığı
tüm yazıları okuyarak cevap yazın.
Saygılarımla.
Jade Wumar
15.05.2007
Sayın Zekibeshnibe,
Size sorduğum sorulara yanıt vermeyi bir polemik olarak
değerlendiriyorsanız, polemik bakış açınız sizde kalsın. Madem ki bu
forumdaki fikir alışverişlerinin polemik derecesine geldiğini
düşünüyorsunuz takdir edersiniz ki bu başlıktan itibaren sizde bir
polemik içersindesiniz.
"Jade Wumar 4/1/2007 4:46:12 PM ..... Uzun zamandır yazmadığım C.C.
formunda gördüklerim maalesef üzülmeme sebeptir ki hala çözüme ve
anlaşmaya yönelik bir tutum Denetim Kuruluna rağmen görülmemektedir.
Üstatlar Necdet HATAM ve Süleyman YAVUZ, maalesef C.C.'de değişen hiç
bir şey yok!" Çözümle ilgili sitemimi zaten daha öncede gördüğünüz gibi
dile getirmiştim.
Bence çözümsüzlüğün sebebi sanalda gösterilen kesin tavırların reelde
akla bile gelmeyişi klavye başında fikir yarıştırmanın bir sanat haline
gelişinden başka bir şey değildir. Bana tuhaf gelen sadece dil olmadan
xabzenin mevcudiyetinden söz etmenizdi. Dilsiz xabzenizde muvaffakiyet
dilerim size.
Bence bir imza kampanyası da xabzeye binaen açın hiç vakit yitirmeden.
Evet icraat misalinize de imza kampanyanız açıkça meal oluyor. Madem
burada açılan başlıklardan bir sonuç alınamıyor imza kampanyanızdan
sonuç adına ne beklediğinizin takdiri de size kalsın.
Size cevap vermek için değil bazı hususlarda fikrinizi almak için bir
kaç sual sordum, nasıl bazı şeyler size lafı güzaf geliyorsa bırakında
bazıları da başkalarına saçma gelebilsin. Bütün yazdıklarınızı madde
madde irdeleyip, polemik teşekkül edemediğim için kusuruma bakmayın.
Konuyu esas ele alınması gereken çizgiye getirmeye çalıştım. Konu insan
hakları evrensel beyannamesi değil. Adıghe xabze. "Wızşımıtxhuıj
wışşüıme wıkhalheğuın."
Saygılar...
Blatse
15.05.2007
Değerli Jade Wumar, bir şeyde takıldım. "Bana tuhaf gelen sadece dil
olmadan xabzenin mevcudiyetinden söz etmenizdi. Dilsiz xabzenizde
muvaffakiyet dilerim size. Bence bir imza kampanyası da xabzeye binaen
açın hiç vakit yitirmeden" yazılarını takip ediyorum. Dilde iyi olduğunu
da söyleyebilirim. Ancak şanssızlığın şurada, tarzın kötü (benimki kadar
değil merak etme xabze dilsiz, dil xabzesiz hiç bir şey ifade etmez.
Havasız nefes alınamayacağı gibi...
Sana bir kaç örnek vereyim: Çocuğuyla sürekli Adiğebze konuşan bir
arkadaşım var, Eskişehirli. Çocuğu da ona Adiğebze cevap veriyor
dolayısıyla. Çok güzel değil mi? Ancak bu vatandaş thamadelerin önünde
çocuğunu kucağına alıp, öpmekten vs de geri kalmıyor. Eşiyle şakalaşıyor
vs vs vs... İstersen seni o ufak yeğenimle tanıştırabilirim. Pratik
yaparsınız. Sağlık olsun.
Şahsımla ilgili bir sürü yorum okudum. Cevap vermeyeceğim. Algılanmıyor.
Yaşımı vs. merak etmişler. Merak eden arkadaşlar açık kimliklerini,
ikametgah adreslerini ve muhtardan onaylı nüfus suretleriyle, varsa
Çerkeslik belgelerini bize sunarlarsa, benden de bir şeyler isteme
hakkına sahip olacaklar.
Herkese iyi günler dilerim.
Misafir
15.05.2007
Kaç gündür fırsat bulunca burada yazdıkların okudum. Kafam iyice
karıştı. Haksız olan biri yok haklı olan biride yok. Dil xabze bugün ki
davranışlar eskiden iyi olanlar derken hepsi bana haklı geldi.
İnşallah bir sonuç alınır.
Jade Wumar
15.05.2007
Değerli Blatse,
Öncelikle şunu ifade edeyim. Dilde iyi olduğumu göstermek veya benzeri
bir duruma binaen forum sayfalarında yazılarıma dili zammetmiyorum. Dil
ile alakalı kısımlara da aynı surette. Sadece olduğum gibi olmaya
çalışıyorum ve "bze zimıem lhepkhi yiep" sözünü anımsatmaya çalışıyorum.
Bir Adige'nin kendi diliyle konuşması ve yaşaması maharet değildir,
bence tabii olandır. Bahsi geçen vatandaşın thamadelerin önünde
sergilediği tutum ferdi hatasıdır. Bu da günümüzde gelinen noktaya
aşikar bir misaldir.
Yapılan hata sadece dille her şeyin bitmediğinin ibresidir belki de ama
bazılarının da tek sığınma noktasıdır. Bunu sanalda misallendirmek
istiyorsanız, üzgünüm biraz geç kaldınız. O zaman her şey sil baştan
başlasın, herkes olduğu gibi olsun. Kimliğiyle yazsın küçük büyüğüne,
büyükte küçüğüne vakıf olsun. Eğer bu şekilde olursa bence her şey daha
hakiki ve yararlı olacaktır.
Buyurun hep beraber sanaldan uzaklaşalım, reelde toplanalım veya bazı
şeyleri gerçekten yaşayalım, yaşamaya çalışalım.
Şunu da ifade edeyim; kimseyle tanışıp, pratik yapma gibi bir merakım
yok. Varsa pratik ihtiyacı olan ve kendine güvenen, gelsin pratik
yaptırırım.
Tarz konusunda da şunu diyebilirim ki, ortama ayak uyduruyorum sadece.
Aslında bunda daha çok karşımdakinin tarzı da etkili oluyor. Bu bağlamda
bir şansızlığım olduğunu da düşünmüyorum. Tarz konusunda size neyi ne
kadar izah eder bilemiyorum.
Buyurun bir atasözüyle yazımı bitiriyorum. "Wiyewaççe fed sikhéş'açç"
Saygılar...
Derya Hazır
15.05.2007
Sayın M.Şengün,
Sağduyu; öfke, kin düşmanlık yerine, aklın iş göreceği bir alan
açmaktır. Son derece insani olan bu yetenekten bahsederken doğrusu aynı
duyarlılığı göstermek için, bir Türk şairden bir kaç mısrayı paylaşmayı
uygun görüyorum.
Ben tanırım
Bu bulut bizim oranın bulutu
Hemşeriyiz ne de olsa
Yurdumun bulutu
Başımın üstünde yeri var
Ben bilirim
Bu rüzgar bizim oranın rüzgarı
Hemşeriyiz ne de olsa
Benim için kopup gelmiş
Yayladan
Yurdumun rüzgarı kurutsun diye
Akan kanlarımı
Ben anlarım
Bu acı bizim ora işi
Hançer acısı bir ülkendeniz ne de olsa
Aynı dili konuşsak da anlamayız birbirimizi
Hançerin nakışı tanıdım
Acısından ben duyarım
Duyumsarım
Bizim oranın sızısı
Bu ey yüreğimin onmaz acıları
Ey beynimin dinmez sancıları
Suç ne bende ne sende
Suç seni karanlıklara gömenlerde
Ne de olsa yurttaşımsın kapalı da olsa
Tüm vicdan kapıları yüzüne
Bilmelisin bir yerin var can evimde
A.N.
Selam ve saygılar
A. Gökçümen
15.05.2007
Sayın Blatse,
Ben doğma büyüme Eskişehirliyim. Eskişehir'de tanımadığım Çerkes
olduğunu sanmıyorum. Bu kadar tanıdığım olmasına rağmen maalesef
Adigece'm çok zayıf. Beni yeğeninizle tanıştırır mısınız? Gerçekten
biraz pratik yapmak istiyorum. Yardımlarınız için şimdiden teşekkür
ederim.
E-ail adresim
agokcumen@hotmail.com
Yemlıç
15.05.2007
Çok değerli Blatse,
Ne oldu? ağabeylerimizle aramız mı bozuldu? Bunca zaman çok değer
verdiğin ağabeylerin seni yarı yolda mı bıraktılar? Toz kondurmazdın,
üzmezdin ne oldu da bu kadar kızgınsın?
Yanlış yapıyorsun, düne kadar senden başka Adige tanımazdık ama şimdi...
Çok yazık çok! Ama yinede biz seni seviyoruz. Her zaman kalbimizde bir
yerin var. Ne yazdıklarınla nede düşüncelerinle biz sana kızmıyoruz.
Selametle...
M. Emin Yasar
15.05.2007
Merhabalar,
Ya klavye gerisinde görünmezliğimizden ya da sadece alternatif olmanın
dayanılmaz hafifliğinden olsa gerek, bazen abartıyoruz sanırım
arkadaşlar...
Hem konuyu başlatan arkadaş hem meseleyi hakim kültürler karşısında
kaçınılmaz asimilasyonun yıkıcı ve değiştirici özelliğini anlamadan
duygusal ve saldırgan yazılarla cevap veren arkadaşlar.
Evet, xabze ve dilimiz kaybediyoruz. Ama bunun tek bir sebebi var
kazanmak istemediğimizden. Ben annesi ve babası Çerkes olan bir insanim.
Rusça, İngilizce, İtalyanca biraz Arapça birazda Çerkesce bilirim: -((.
Eğer ben Çerkesce öğrenmek isteseydim (her ne kadar kendi kendime çok
istiyorum desem de) bu işi öğrenirdim ya da öğrenebilirim.
Zamanımdan feragat etmeden, emek vermeden, sahip çıkmadan ne dilimize ne
xabzemize, aşkımıza sahip olabilir ne de onu yaşatabiliriz. Dille ilgili
ne yaparsak yapalım ihtiyacı yüzde yüz hasıl olmadıkça bilsek bile atıl
kalacak ve unutacağız. Lazım mı değil mi iler ki nesillerde göreceğiz
yansımasını.
Xabzeye gelince; ayak bağı diye başlık atmış arkadaşımız, sanki biraz
provokatif bir başlık gibi geldi ya neyse...
Yapılmazsa kanuni yaptırımları olan bir yazılı kanun değil ki bu xabze,
ayak bağı olsun. Yaşadığımız toplumun yılların birikimi ile kabul görmüş
denenmiş insan ilişkilerinde kıstas kabul edilen uygulamalar zinciri...
Uygulamayan Çerkes'te, uyulmayan Çerkes'te Çerkes'tir. Hoş, bir çoğu
kültürde genel itibari ile bir çok benzerlik olsa da bizim xabzemiz
deyince akan sular durur, biz Çerkesler için. (Olması gerekende budur
bana göre ama pozitif olarak.) Sahip olduğumuz belki de biz olduğumuzu
anlatabilecek bir elbise gibi... İşine gelen giyer, işine gelmeyen
giymez, nitekim de bu böyledir.
Kimse kimseye kızmasın, germesin. Diline ve kültürüne sahip çıkmak
isteyen insan bir takım dış etkenler olsa da ve bunlardan etkilense de
ona sahip çıkmasına kimse engel olamaz. Sadece normale yakın düşünme
potansiyeli var ise, hatta ne devletler ne baskıcı kültürler ne asimile
politikaları dahi engel olamaz.
Wubıh dili öldü. Şimdi bu işte sadece Türk kültürünün asimilasyonumu ya
da sürgün mü sebep sadece? Diline sahip çıkmayan Wubıhların hiç mi
etkisi yok bu dilin yok olmasın da. Fransa'dan profesörler gelip
günlerce arşiv yapmışlar. Hiç bir Wubıh genci diz çöküp öğrenmek
istememiş kendi dilini.
Bu meseleyi kendi toplumunun ideolojisi haline getirememiş Wubıhlardan
ve Adigelerden başka sorumlu yoktur bana göre. Bir örnek vermek
istiyorum: Bir donem Kamerun'a gitmiştim bir iş için. Yıllarca ülke
yarısı Fransız yarısı İngiliz kolonisi olarak kalmış. İlginç olan nokta
ülkede 200'ü geçkin dil ve diyalekt konuşuluyor. Bir o kadarda millet ve
kabile var. Fransızlar istila etmiş, ve başlamışlar asimile
politikalarına. Herkes Fransızca konuşmaya başlamış. Fransızlardan evvel
sürekli savaşan, birbirine kız alıp vermeyen kabileler birbirleri ile
anlaşabilecekleri ve konuşacakları bir dil bulmuşlar. İşte bu nokta
istilacıların kırılma noktası olmuş. Örgütlenmişler, ve
bağımsızlıklarını almışlar. Herkes kendi bölgesinde kendi dilini
konuşur, yazar ama resmi dil Fransızca'dır. Her resmi evrakta o bölgenin
dili ile yazılsa da Fransızca'sı vardır.
Bilmem farkettiniz mi? Sanki biraz bizlere de benzerlileri var gibi
degil mi? ''Dil ne için vardır'' sorusunun yanıtını kendi kafamızda
çözebilirsek, dil konusunda bir adım ileri gideriz. Xabze konusunda da
eğer biz onunla yaşamaktan mutlu isek yaşarız, kimsede bunu
değiştiremez.
Zamana göre adaptasyonlar dinlerde bile var ki, geleneklerde mutlaka
olacaktır. Var olmanın önemli sebeplerindedir ama ana sebep değildir
üzerinde tartıştıklarımız.
Hemen bazı arkadaşlar klavyenin başına geçtiklerini görür gibi oluyorum.
Ben sahip çıktığım sürece bende yaşar, toplumun ideolojisi, çıkarları
doğrultusunda örgütlenirse toplumda yaşar bu konular. Bir bardak suda
fırtına çıkarmanın anlamı yok, bütün bu konuşulanların hepsi siyasi
oluşum olmadan, toplumun çıkarları için birlik ve beraberlik için hizmet
ediyor olmadan tartışmalar sonuçsuz ve çözümsüz olarak birileri
tarafından kapattırılan forumlar listesine eklenmekten öteye gitmez,
gitmeyecektir de.
Milletin inanıp, kabul etmesini istediklerinizi tam anlamıyla sizler
uygulamıyorsanız bizleri kandırdığınız yetmiyor gibi, kendi kendinizi
kandırıyorsunuz. Naçizane bana göre mükemmel, asil kültür, toplum millet
yoktur, dayanışması ile, örgütlenmesi ile, mücadele tarzı ve
geliştirdikleri siyaset ile bunu hak eden toplumlar vardır.
Saygı ve selam.
Şimar
15.05.2007
Sayın Blatse,
Sizi kutluyorum. Çok light Çerkeslik örneğini nasıl buldunuz da çoook
üzülerek bizlerle paylaştınız. Çok üzgünsünüz değil mi? Güzel
Türkçe'nize bakarak, sizi kimlerle karıştırmışlar yukarıda gördük. Ama
sizin birinin kullandığı dile iyi ya da kötü diyecek kadar diliniz var
mı? Bunun için ikametgah senedi yetmeyecektir değil mi? Yok yok ben sizi
kimseye benzetmedim. Siz artık yalnızda yazabileceğinizi ispata
çalışıyorsunuz.
Sizin thamadelik kavramını hiç ama hiç bilmediğiniz nasılda belli.
Birinin yanında sizin çok talihsiz çocuğunu seviyorsa muhakkak o thamade
değildir.
Eskişehir nedense sevdiğim bir yer bir ara rica ederim sizden dostunuzun
tanıdığınızın adresini verirsinizde muhakkak son Çerkesce konuşan nesli
tanımak isteyenler çıkacaktır.
Şahsınızla ilgili yorumlar ne kadar isabetli olmuş ki, cevap
vermişsiniz. Yakındada ağabeyleriniz size kıyamaz, damlarlar bundan
eminiz. Ama yinede belli olmaz belki de siz gerek duymazsınız. Hemen
buradan çok bildiğiniz Adıgabze ile yazmaya başlarsınız. Belki pratik
örnekleri de sunarsınız. Kimliğinizi merak etmiyoruz zira bazılarımız
çok iyi tanıyoruz sizi.
Denetim Kurulu Notu (MK): Değerli Katılımcılar, böyle birbirinizi
iğneleyici yazılar olmuyor, yayınlamakta da zorlanıyoruz. Lütfen
kişileri değil, fikirleri tartışalım.
Jade Wumar
17.05.2007
Sayın Blatse,
Konuyla ilgisiz yorumlarınızla katılımcıları sıkmanın gereği yok bence.
Pratik konusundaki düşüncelerinizi buyurun anlayalım. Telefon numaramı
ve mail adresimi yazıyorum. İstediğiniz zaman ararsınız. Bu da yeterli
gelmiyorsa tribünlere oynamak istiyorsanız buyurun açın bir başlık
istediğiniz alfabeyle Adigece yazışalım, kimin neye ne kadar ihtiyacı
olduğunu da görelim.
Zinıbjıkhu şışınerer xet şşüa? querben fewlewew sımıwlew...
Saygılar...
Hun'e Ediz
17.05.2007
Bu önemli konunun kişiselleşmesine çok üzüldüm. İnsanlarımız neden bu
şekilde yazılar yazarak konudan uzaklaşırlar, hala anlamış değilim.
Böyle güzel bir konunun güzelce tartışılmasını rica ediyorum.
Yazıların kişiselleşmesi maalesef ortamı geriyor, gereksiz birbirimize
sataşarak, birbirimizi üzüyoruz ve sonuçta da bizlere pek bir şey
kazandırmıyor.
Bu şekilde yazılara cevap vermemek en doğrusu diye düşünüyorum. Özür
dileyerek bende çok kısa bir şekilde kişiselleştirmek istiyorum.
Anladığım kadarıyla tek marka da olsa birileri var. Ben bunlardan
gerekli yardımı rica ediyorum. Özellikle Jade Wumar'dan dil konusunda
yardım istiyorum. Genelde % 30'umuz Adigece'yi bilsek de alfabeyi
bilenimiz çok az. Dolayısıyla Jade Wumar alfabeyi bilerek bizlere daha
çok destek verebilir kanaatindeyim. İnternette de olsa bir çok şeyi
öğreneceğime inanıyorum.
Her şeyi biliyorum demekte zaten abes bir durumdur. Böylelikle Jade
Wumar'dan dil konusunda ben ve benim gibi bilmeyenlere internet
üzerinden destek verilmesi toplumumuz için iyi bir faydadır.
Saygılarımla
Erkin Gürlen
17.05.2007
Xabze, yazılı olmadığı için sabit değildir, dinamik ve canlıdır. Eskisi
de yenisi de xabzedir. Ayak bağıysa zaten xabze değildir. Sofrayı
hazırlayıp, ailesini buyur ettikten sonra kapının arkasına çekilen eski
gelinin davranışı xabzedir. Bugün sofrada yer verilen, konuşan, ikram
eden, çocuklarıyla ilgilenen, okşayan gelinin ki de xabzedir.
Bu durumdan memnun olmayıp asimile olduklarını söyleyenler yanılıyorlar
galiba, sadece Adigelerde değil, çoğu kültürde bu böyledir zaten. Xabze
kapısı açıktır ve kendini yeniler. Xabze de önemli olan edep ve
saygıdır. Toplum içinde saygılı ve edepli olmak yeterli değildir,
Adige'nin kendine de saygılı olması gerekir. Tek başına ya da topluluk
içinde davranış maksimum seviyede aynı olmalıdır.
Blatse
17.05.2007
Ailesi içerisinde ve çevresinde, çocukluğundan itibaren xabze ile ilgili
bir ayrıntıyı yaşamamış olan kimselerin sözünün muteber olacağını ve bu
kişilerin Çerkeslik hakkında atıp tutmaları da kabullenebilir değildir.
Ayrıca, sanal ortamın maharetlerinden bu kadar rahatsız olup akabinde
çareyi sanalda aramaksa akıl karı değil. Bu nedenle bu sayfaya son
yazımdır. Bu kültüre ayak bağı olmayın yeter. Bu güne kadar sizler siz
de biz vardık.
Bundan sonrada var olacağız. Üstelik seçici olarak ve çürükleri
ayıklayarak.
Hun'e Ediz
17.05.2007
Maf sayın Bılatse,
Nasılsınız, iyi misiniz? Aslında renk katmıştınız foruma ama bize
haksızlık etmeyin. Son olarak seçicilik ya da çürüklük kriterlerinizi
yazsaydınız bu büyük hizmetinizle sizi anardık.
Güle güleyin. Gogumaf.
Yemlıç
18.05.2007
Seçici ve ayıklayıcı olacağız derken aynı akıbete uğramakta var.
Evet Gogumaf.
Duğuj Metin
18.05.2007
''Siz
varken asabiyet bize düşmedi, hayırdır bu şiddet ne celal? Hiç bir
yerden çekilmedim bunu nereden çıkarttın. Sanırım paranoya halleri.
Birisini veya bir mevzuu savunacaksan sağlıklı bir ruh halini elinden
bırakmamanı tavsiye ederim."
Bu yazıyı hatırlatmak için kopyaladım.Blatse ve bunun gibi rumuzlarla
yazan arkadaşlar beni çıldırtıyor. Başından beri yazıları dikkatle
okuyorum. Gir yak, yık, eleştir ve çık. Başka hiç bir şey yok.
Birilerine kafayı takıyor, yazıyor, egolarını tatmin edip sonrasında yok
oluyor.
Kenan amcama hak veriyorum. Blatse kardeşim neye hizmet ediyorsun?
Amacın nedir, ben bir türlü anlayamadım. Ne kendini tanıttın ne de
topluma faydalı bir şey yaptın. Giriyorsun eleştirip, yakıp, yıkıp
sonrada kayboluyorsun. Amcamın dediği doğru demek ki! Yazmayı da
bıraktın, yani kayboldun.
İşte senin Çerkes kimliğinde böyle yok olup gider, bir şeyler yapmazsan.
Önce kendin, sonra çevren, sonrada yeğenlerin için bir şeyler yap ama
birilerini karalamak için değil, laf söylemek için değil, gerçekten bir
şeyler yapmak için.
Büyüklerine karşı saygını kaybetme Çerkes olarak. Hadi şimdi bana kız
başka bir rumuzla benimle uğraş. Ne olacak bu işin sonu nereye varacak?
Git kendine çeki düzen ver. Seni çeşitli etkinliklerde görelim. Sadece
klavyeyle olmaz. Korkma bizden. Biz senin vatandaşlarınız, sana zarar
vermeyiz. Mertçe kendini tanıt. Bir proje üret bizlerde seni takip
edelim. Güzel bir iz bırakalım hep beraber. Çok zor değil buna inan.
Yarın torunlarına anlatacağın şeylerin olsun.
Mehmet Kılınc
19.05.2007
Sayın Blatse, y
Yazdığınız bu ucuz ve anlamsız yazılarınızdan bir Adige olarak
utanıyorum. Hiç bir Adige bu kadar basit şeylere takılmamalı. Ucuz ve
basit söylemlerinizden dolayı tüm izleyenlerin önünde sizi kınıyorum.
Recep PAR
19.05.2007
Fesapş Sayın Denetim Kurulu Üyeleri,
Lütfen bu konu başlığını kapatır mısınız? ''Artık Xabze Ayak Bağıdır''
diye başlık açılıyor, Denetim Kurulu Üyeleri de bu başlığı C.C.'ye
koyuyor. Bu nasıl denetleme kuruludur? Bu başlığı okuyan çocuklarımız,
gençlerimiz ne düşünmezler? Size soruyorum Denetim Kurulu?
Ben çocuğuma bu başlığı göstermek istemiyorum, görsün istemiyorum. Bana
karşı, size karşı benim çocuklarım saygısızlık etsin istemiyorum.
İstemiyorum!
Sayın Denetim Kurulu... Lütfen konu başlığını kapatın veya konu
başlığının adını başka bir şey koyun.
Denetim Kurulu
19.05.2007
Konu başlığı kapanmıştır Recep Par'ın talebi, konuyu açan Mitat
Şengül'ün onayıyla konu başlığı yayına kapatılmıştır.
|