Konu hakkında yazan katılımcılarımız:
(Alfabetik sıra ile)

KUŞHA Faruk Özden, B. Atcı, Wubıh, Özarslan, Ahçıps, Misafir, M. Emin Yaşar, Khalejj, Okur, Ptlıjı, Talebe, Adigezeky, Hukla, Tatış, Adıgebze, Mefewun Nartan, Dzibe, Bjintsine, Tlaps, CERICE Selahaddin Şekercan, Monark, Necdet Hatam, Batıray Özbek, Turgut Janxot
                     
CircassianCanada Notu: Aşağıda yayınlanan metinler Denetim Kurulu Üyelerimizce denetlenip yayına verilmiştir.
                     


Erhan Hapae

Değerli arkadaşlar,

Her millette olduğu gibi biz Çerkeslerde de fena değildir bu konu. Bizim Abzeghlerde Hatkolar iyidir bu konuda benim bildiğim, ayrıca Zıbelerde fena değilmiş.

Olgun Özbaş'ın anlattığı bir Hendek yöresinin hikayesi vardı ki, gerçeküstü bir şeydi. Olgun'a ulaşamıyorum ama Apsuwa arkadaşlardan bilenler vardır. Buraya yazarlar ise sözlü edebiyat yazılı edebiyata dönmüş olur.

Kabardey kardeşlerimizde iyiler Allah için şimdi. KUŞHA Faruk'un dağarcığında vardır bir şeyler.

Değerlendirme yine CC okurları tarafından yapılacaktır.

Kolay gelsin arkadaşlar


KUŞHA Faruk Özden
12.02.2009

Sayın Hapae,

Değil palavra atmak, başkasının attığı palavraları da aktaramam. Orijinali tabii ki Adigebze olan fakat Kiril klavyesini yazmayı bildiğim halde buraya aktaramadığım için Türkçe anlatmaya çalışacağım.

Çok sevdiğim fabllerimizden biri:

Tilkinin at yemeyi öğretmesi

Tilki bir gün kurda misafir gider.

Kurt:
- Tilki sen hiç at yedin mi?

Tilki şaşkınlıkla:
- Yoook,hiç yemedim! der.

Kurt öne düşer ve tilkiyi bir tepeye götürür. Aşağı otlukta bir at sürüsü yayılmaktadır. Kurt tilkiye ''beni izle'' der.

Kurt, at sürüsünün etrafını koşarak dolaşır ve tilkinin yanına gelir ve tilkiye:
- Gözlerim kızardı mı, der.
- Kızardı.

Kurt yine at sürüsünün etrafını koşarak dolaşır döner ve tilkiye:
-A rkam girip çıkıyor mu?

Tilki arkasına dolanır.
- Evet.

Kurt yine at sürüsünün etrafını koşarak dolanı ve döndüğünde, tilkiye:
- Ense tüylerim kabardı mı, der.

Tilki:
-Vallahi kabardı...

Kurt ''öyleyse ben oldum'' der ve yılkının kenarında daha önce gözüne kestirdiği ata saldırır. Atı yıkar ve tlkiyi de davet eder. Beraber karınlarını doyururlar.

Tilki bu öğrendiklerini kime satsın? Tabii ki tavşana...

Tilki bir gün kendisine misafir gelen tavşana:
- Tavşan sen hiç at yedin mi, der.

Tavşan:
- Yook!

Tilki kurttan öğrendiklerini tavşana satacaktır. Onu yanına alır ve kurdun onu götürdüğü tepeye götürür. Aşağıda at sürüsü yine yayılmaktadır. Tilki sürünün etrafını koşarak dolanır ve tavşanın yanına gelir:
- Gözlerim kızardı mı, diye sorar.

Tavşan:
-  Yook der. Şaşkınlıkla tilkiye. Tilki daha şaşırmıştır, tavşanın cevabına. Olsa da olmasa da devam etmek zorundadır. Tilki at sürüsünü etrafını koşarak dolanır ve tavşanın yanına tekrar gelir ve sorar:
- Arkam girip çıkıyor mu?

Tavşan tilkinin arkasını dolanır fakat hiç bir değişiklik göremez.
- Yook! der. Tilkinin yapacağı bir şey yoktur. At sürüsünün etrafını koşarak dolaşır ve nefes nefse, tavşana:
- Ense tüylerim kabardı mı?

Yine şaşkınlıkla tavşan:
- Yook! der. Tilkinin yapacağı bir şey yoktur artık. Olsa da olmasa da der ve bir ata saldırır, at çifte ile tilkiyi fırlatır.

Tavşan koşarak yanına gelir. Yerde yatan tilkiye;
- Vallahi gözlerinde kızardı, arkanda girip çıkıyor, ense tüylerinde kabardı der.

Der demesine ancak tilki ruhunu teslim etmiştir.

Beğeninize sunuyorum.

Saygılarımla



B. Atcı
13.02.2009

İki Kabardey genci sohbet ediyorlarmış.

- Woley lazım benim dedemin bir shesi (at ahırı) varmış shıbz ön kapıdan girermiş arka kapıdan çıkarken yanında Nebğaf (tay) ile çıkarmış o kadar uzundu demiş.

- O da bir şey mi benim dedemin bir mesesi varmış evin avlusunda semaverle çay içerken şo dağın arkasında yılkısı vardı, atlardan birisi dağı aşmaya kalksa
dedem o mesesle atın burnuna vurup engellermiş, demiş

- Diğeri hadi lan demiş o kadar uzun mesesi nerede saklıyordu, diye itiraz edince,

- Ulen dedenin shesi ne gününe duruyordu orada saklıyordu, demiş.



Erhan Hapae
13.02.2009

Farukçuğum sağol ama bu yazdığın palavra değil masal.

Kueyeko Nalbiy'in 'Ölülerin Şarabı'ndan Günay Çetao çevirisi küçük bir alıntı size...

Adige savaşçılardan bahsediyor.

''İçlerinden bir yiğit günbatımına kadar zafere ulaşamayacağını anlayıp güneşi alıkoymak için atını gökyüzüne sürmüştü, ne var ki ışık gözlerini kör etti ve ayın ucuna çarptı. Yamçısının eteği diğer uçta takılı kaldı. Böylece tam yedi gün yedi gece ayın ucunda asılı bekledi. Ne zamanki yamçının bağları koptu, bütün o günler boyunca dizlerinin arasında tuttuğu atının üzerinde usulca yeryüzüne indi.''

Sevgilerimle



Wubıh
13.02.2009

Faruk beyin anlatısı yaşanmış bir gerçektir. Bahsi konu olay Nüfren vadisinde yıllar önce vuku bulmuştur. Tilkinin izini sürüyordum aylardır, Iğdır'da görmüştüm ilkin, tilkiyi. Böylece başlamıştı aramızdaki kovalamaca.

Bir akşam, hava yeni kararmıştı. Gerede tepesinde çadır kurmuş yatmaya hazırlanıyordum ki bu olayı gördüm Nüfren'de yaşanırken. Gözlerime inanamadım, güneş gözlüğümü çıkardım gözümden, bir baktım ki aylardır kovaladığım tilkinin ta kendisi.

Hemen toparlandım, tilki öldü bari kurt benim olur, dedim. Koşa koşa Nüfren'e vardım, tam o ara bir başka avcı avlamış benim canım avımı.

Bu olaydan geriye kalan tek şey ise, Faruk beyin anlatısıdır.


Özarslan
13.02.200

Sayın Faruk Özden hikayenizin 2 versiyonu var. Biri sizin arkam girip çıkıyor mu bu yaşıtlar ve bayansız ortamlardaki versiyon.

Diğeri daha resmi. Orda da arkam yerine ''burun deliklerim hızla açılıp oynayıp kapanıyor'' mudur.

Hayret bir Uzunyaylalı bunu nasıl kaçırmış.


Ahçıps
13.02.2009

30-35 kişilik Abhaz gurubu ufak bir yol kesme eylemi için hareket halinde iken 3-5 kişilik bir gurup tarafından faka bastırılıp soyulurlar. Abhazlar çar-nacar geri dönerler ve olayı hemen anlatmaya başlarlar.

'Biz gidiyoruz 30-40 kişilik tenhamı tenha bir gurup karşıdan geliyor kalabalık mı kalabalık bir gurup. Silahları istediler verdik  Ceketleri istediler verdik. Pantolonları istediler verdik  Atları zaten aldılar. Eğerr kiii silahların kılıflarını isteselerdi ufak bir harp kopacaktı...''



Ahçıps
13.02.2009

Adigey'de iki Adige bir meyhaneye gider sonuna kadar kafayı bulurlar. Çıktıklarında gökteki bir cisme bakıp tartışmaya başlarlar bu aydır, güneştir, diye.

Bir türlü anlaşamazlar.

Bu arada Nalçik'ten Adigey'e gelip gitmekte olan bir Kabardey karşıdan gelmektedir. İki Adige aralarında karşıdan gelen Kabardey'i hakem yapmaya karar verirler.

İkisi birden Kabardey'in önüne çıkıp gökyüzünü gösterip; şu gökteki cisim ay mıdır güneş midir, diye sorarlar.

Kabardey adamların haline bakar konuyu kavrar ve yanıt verir.

- Beyler bana niye soruyorsunuz? Ben buralı değilim ki.


Erhan Hapae
13.02.2009

Arkadaşlar Ahçıps önde gidiyor, Abazalarınki de iyi ama Kabardey muhteşem.

Sevgiler



B. Atcı
13.02.2009

Arkadaşlar sayın Hapae fıkra demedi yawe. Müslüman'a zarar vermeyen cinsten palavra (mavra) yarışması.

Sayın Hapae eskiden haçeşlerde mevzu tıkandı mı veya gerilim oldu mu ya shıkepshe çalınırdı veya bir nüktedana palavra attırırlardı. Kıxedze derlerse bu ikisinden birine geçilirmiş. Acaba CC'da da aynı durum mu oldu diye düşündüm.



Ahçıps
13.02.2009

Gezgin ve sokak dövüşü ustası bir Amerikalı Adigey'e turist olarak gelir, yer, içer, bol bahşiş verir. Oteline dönmek için bir meyhaneden çıkar.

Bu zengin Amerikalıyı gözüne kestiren 2 Adige, ''şundan gündelikte olsa bir şeyler koparalım'' diye yolda karşısına çıkarlar.

İşaret diliyle Amerikalıdan para isterler. Amerikalı oralı bile olmaz. Bizimkiler biraz üsteleyince Amerikalı ikisini yan yana gayet seri bir hareketle serer ve ellerini çırparak -bu da bu kadar dercesine- ''Yeeesss'' diye bağırır.

Bunu duyan iki Adige birbirine bakarak asfaltta yüzme figürleriyle oradan sürünerek uzaklaşırlar.

Epeyce uzaklaştıktan sonra Adigelerden biri ''yeter artık uzaklaştık'' der ve dururlar.

Diğer Adige ''vallahi yeess, dedi düz asfaltta yüzdük ama dalın deseydi ne yapacaktık diye epey düşündüm ama neyse ki onu demedi'' der...


Ahçıps
13.02.2009

Sayın Hapae güzel bir konu açmış ama bazen incitici olunabilir korkusuna kapılıyoruz. Aslında meşhur Teyyo pehlivanı aratmayacak şahsiyetler bizlerde de vardı.

Ben, kabak kökünden çıkan sürgüne 2 günde tırmanıp, üzerine merdiven koyup içinde ayrı bir dünyanın olduğu ''şöe xadze''nin yapıldığı, orduların cenk ettiği ama kahramanımızın ana kraliçeye pas vermemesinden dolayı o dünyadan atıldığını, söyleyen abartıcılarımızı dinledim.

Av hikayeleri ise anonim sayılır ama bizdekilerde bir başkadır hani.

Mesela; dev ayının diline iple düğüm atıp onu işkenceyle kapısının önüne getiren, ayının eşinden 30 kovan kara kovan balı alıp ayıyı serbest bırakan mavracılarımız da vardır.

Atıcılık ve atçılıktaki hünerlerimiz ise anlatılamaz.

Bu konular çeşitli mitolojik dini hikayelerle karışmıştır.

Mesela atının kendisini jandarmalardan kurtardığını iddia eden mavracılarda gördük.

En yaygın olanı ise Kayseri'de ya da Kahramanmaraş'ta nasıl ağırlandığını, şerefine nasıl her gün nışı/aşta kesildiğini ballandıra ballandıra anlatanları gördük.

Gerçekte kahramanımız kaldığı evin kümesindeki tavuklar bittiğinde misafirliği bitirmiş hatta ev sahibine ''eee artık kümeste tavukta kalmadı'' demiştir.

Abartı bazen realize edilir.

Meşhur hikayedir; Düzce Abhazlarından birinin yolu Eskişehir'e düşer. Kendini tanıtır, ağırlanır. Bu arada bir eşek görür ve Düzceli hemen silahına asılır zavallı eşeği vurur. ''Abhaz köyünde eşek olmaz, şanımıza yakışmaz'' der. Dahası ''belli asaleti taşımayan at bile Abaza köyünde tutulmaz, rüzgar yapar'' diye sözünü bitirir.

Abaza'ya ilgi daha da artmıştır. Misafirlik biraz daha uzar. Neyse Abaza yarım ağızla ''bize de buyurun. Hani kuzum gencin vakti saati belli olmaz'' der gider.

Bir müddet sonra Eskişehirli Abaza'nın yolu Düzce'ye düşer. Abaza'yı arar ama ara ki bulasın. O meşhur asil atlardan da eser yoktur. Neyse Eskişehirli evine döner.

Eskişehir'de sorarlar nasıldı oradaki atlar, diye.

- Sormayın bizde bir eşek vardı onu Düzceli vurdu ama Düzce'deki eşekleri vura vura bitiremezsin...

Birde anonim yönü olsa da definecilerimizin abartıları vardır. Bunların bir kısmı alıntı da olsa bize özgü yönleri de ağırlıklıdır.

Örneğin ghuaşe otuna basıp kaybolan, ta ki ezan sesine kadar kendini düğünde zanneden, yemek yerine aslında at gübreleriyle haşır neşir olan, cinlerin düğününe katılan uyandığında ya ağaç kovuğunda ya da bir mağarada olan kahramanlarımızda vardır.

Fenerli dede vudı. Gızmal hikayeleri biraz mitoloji, biraz anonim ve çoğunluklada mavra karışımıdır.

Ben şimdi bunlardan birini yazmaya kalsam uzun iş valla hayırlısı...


Ahçıps
13.02.2009

Merhabalar,

Köyümüzde kalabalık sülale olarak bizim sülale Shaşok-Abzegh ve Tseğoşlar vardır. Kulakları çınlasın Ekrem amca oğlu da arkadaşımdır; tavuk keseyim, tosun keseyim, dedikçe babamlar ''tmeşdeg'' diye kapatırlardı ağzını. Hep gülüşürlerdi, anlam veremezdim hiç.

Gençlik yıllarımda köye gittiğimde kimlerdensin, diye sorduklarında sülalemi söyleyince ''Ptsivuslerdensin yani'' dediler anlam veremedim. Ekrem amcanın oğlu ile beraber büyüdük. Yanımda aynı şekilde ona da takıldılar. Bu işin sırrını öğrenmem lazım ben bir Çerkes olarak Tseğoşların hikayesini anlatayım.

:-)))

Ekrem amca köye ne misafir gelse hemen ağır thamade görünene bölüşmek için atlarmış; ''bize gelin şöyle tavuk keseriz, kuzu keseriz'' diye. Tabi misafir hemen atlarmış. Gel zaman git zaman bu işin sırrını misafirler kahve konuşurken ortaya çıkmış. ''Akşam ne yediniz''diye sorduğunda birisi; Yaaawww, demiş kuzu diye gittik ama nasibimize kuru çıktı demiş. Ekrem amcayı sıkıştırınca geçek ortaya
çıktı. Herkes meğerse kuru fasulyeye kuzu, nohuta da tavuk dermiş. Misafir gittikten sonra oturur kıs kıs gülermiş... Çok cömert adamım ben, diye.... Allah hepsine sağlık versin..

Not: ''Bizimkilerinkini bizimkilerden'' versiyonlarını duyunca ileteceğim söz....

Sağlıcakla...


M. Emin Yaşar
13.02.2009

Bir palavra daha....

İstanbul Küçükköy'de GOP derneği yakınında yaşayanlar bilir bir kahve vardır. Kocaman tabelası vardır Kafkas Kıraathanesi yazar. Bir masada arkadaşlarla oturmuş iddialı bir oyun oynuyoruz harala gürele. Selamünaleyküm, dedi bir ses döndük aleykümselam dedik.

- Arkadaşlar biraz zamanınızı alabilir miyim müsaade ederseniz.
- Buyurun
- Ben Kayseri'nin meşhur Çerkes peynirlerinden satıyorum, diye garibim Kabardey'im ilk bizim masaya sokuldu.
- Allah, dedim. Kayseri mi? Meşhur olan peynir mi, dedim. ''Dünyaca meşhur Çerkes peyniri Kayseri'den çıkar'' demez mi küfür eder gibi..

- Ne özelliliği var bu peynirin Dinozor sütümü bu koyun inek sütü neticede
- Çalıntı sütten yapmışsınızdır vs...
-  Adama sütün inek, koyun anatomisinden Kabardeylerin at binişlerine kadar iki saat anlattırdık. Kim nereden gelmiş ne kadar uzun yaşamış, ne kadar sağlığa yararlı, kolesterol faydası, satmak için nasıl samimi sallıyor, çatlama üzereyiz...

Tam o sıra kahveci geldi ''Mamav kuayexe, hajığeyi nesiğa fayexe karokej (Mamov amca köylerden peynir, yumurta, mısır unu getirir satar, direk rekabet)'' dedi. Bizim Kabardey peynirci dükkanına peynir satmaya geldiğini anladı. Saatlerce gülüştük, garibim tabelayı görmemiş. Peynirlerini aldık ama en az 3 kalıp peynirini kahveye tattırdık, meşhur Çerkes peyniri diye... Adamın peynirine herkes bir yorum yaptı ''ne biçim peynir'' diye adam müşteri kızmasın diye alttan alıyor ama yedi bitirdi kendini, kavga etmemek için zor tuttu...

Karşılıklı Kabardey-Abzegh palavraları arasında peynir ticareti hepsi satılmış olarak bitti...

Selametle...


Ahçıps
13.02.2009

Ruslar uzaya ilk kozmonot Yuri Gagarin'i göndermişler. O zamanki basın yayın iletişim imkanlarıyla tüm Sovyet halkına olay duyurulmuştur.

Nihayetinde konu bizim yaşlı Kabardey'e ulaşır.  Yaşlı Kabardey gayet keyifle ''villahi bizim Kabardeylerin gitmeyeceği yer yok'' der...



Ahçıps
13.02.2009

Abhazya'nın üzüm bağları meşhurdur. Abhaz ayhabı asmayı budaması için bir Laz ile anlaşır. Laz asmaya çıkar budamaya başlar. Bu arada gözle kaş arasında sağanak bir yağmur yağar. Her taraf sel, çamur olu. Laz işçiyi indirmek isterlerken oluşmuş çamura saplanır.

Birkaç Abaza onu çıkarmaya çalışırlar ama çıkaramazlar.

Abhaz ayhabı olaya dahil olur. Gelir o da uğraşır ama yine işçiyi çıkaramazlar çamurdan.

Ayhaba Abhaz der ki; ne kadar oldu bunun çamura saplandığı?

Bir buçuk saat, diye yanıtlar gençler.

İhtiyar ''tamam o zaman bırakınız kuzum, o çoktan kök salmıştır'' der...


Khalejj
13.02.2009

Yaşanmış olaydan aktarıyorum...

Doksanlı yıllar Kafkasya'dan ekiplerin geldiği köylerde heyecanla ağırlandığı yıllardır.

Yine bir meşhur ekip bir köyde ağırlanmaktadır.

içki su gibi akmakta, muhabbet koyumu koyu.

Ancak şişede durduğu gibi durmuyor meret. Bir misafir diaspora ile Kafkasya'dakileri kıyaslıyor. Hiçbir benzerlik, yakınlık ilgi alaka kalmadığını iddia ediyor. Bizim diasporikler de ''illa biz aynı kökteniz'' diye bir şeyler ispatlamak için uğraşmakta. Misafirde ısrarla ''hiç bir benzerlik yok aramızda, biz farklı dünyalardanız'' demektedir.

Bu arada diasporiklerden birinin ''yahu bu komünistlerde insanmış hem de aynı bizim gibiler'' demesi ortamı yumuşatır.

Bizim misafir Kafkasyalı da Türk içkilerinin etkisiyle artık isyanları oynamaktadır.

Misafir bir söyleyeceğim var diyerek kalabalık gurubu durdurur. herkes can kulağı ile onu dinlemeye hazırdır.

Ayağa kalkan misafir ısrarla gökteki dolunaya bir kaç dakika bakar bunun etkisiyle herkes yüzünü gökyüzüne dönmüş dolunayı seyretmektedir.

Bir müddet daha geçer misafir nefis bir hitabetle; ''her şey bir yana, sizin ayınız ne kadarda bizim ayımıza benziyor ''diye gökyüzünü işaret eder. Sinirler boşalmış, herkes yerlerde kahkahalarda gülmektedir.

Bu arada misafir ''bu sizin dediğiniz benzerlikle aynı değil'' dese de artık onu kimse duymaz. Herkes birbirine sarılır ve geceyle beraber şafak sökene kadar eğlence devam eder...


Erhan Hapae
13.02.2009

Yuri Gagarin aya indiği sabah birde bakmış ki, Baksan'lı Kabardey kadınlar yola dizilmiş elma satıyorlar.


Ahçıps
13.02.2009

Nerde organik elmalar...


Khalejj

13.02.2009

Bu yazacaklarıma ister palavra deyin, ister mavra ya da benim asla gerçekleşmeyecek hayalim. Adı ne olursa olsun fikri hür yorum adamına göre değişir ama her halükarda atış serbest.

Bir seferinde -yıllar önce- Kafkasya'daydım. Toplanmış ufak tefek yazar çizer takımı. Ne olacak Adigey bir avuç, Kabardey bir karış yer. Toplanmış mühim zevat bende acizane misafirim işte.

Takdim ettiler bir gurup insanı bunlar; Ş'enıghe Lej diye biliminsanı mı ne işte. Pek önemsemedim.

Kimler mi vardı, neler mi yaptılar kısaca anlatayım size.

Önce gözüme Hançeriy çarptı. Şöyle kenarda oturuyordu. ÇUYEKHO Yunus ''Kırmızı Ev'' adlı romanından biraz okudu ama bana ağır geldi ''kes'' dedim. Peşinden HADAGHALHE Asker çok ciltli ''Nartlar''dan birkaç hikaye okudu. Teşekkür ettim. Döndüm ÇÇERAŞE Tembot'a ''Şu Kızlarımız adlı hikayenle şu Tek Atlı'yı kısaca özetle, dedim. Kırmadı beni sağ olsun.

Baktım ŞOCENTSIKU Ali sus pus. Ona da ''Khambotre Latsere''yi özetlettim.

Değişiklik olsun, dedim. BİTSU Anatole'ye rica ettim, bir iki şiir okudu. Fena değildi. MEÇBEŞ'E o zamanlar bu kadar meşhur değildi; ''sen dedim sıranı bekle''.

KHUYEKHO Cahfere sen şu Adige-Tatar ilişkileri hakkında bir roman yaz, dedim. Olur, dedi. Blaner Zışalhfıghem Yekuıjı işte o zamandan sonra yazıldı.

Bir ara Adige Devlet Tiyatrosu geldi. NATXHO Devlethan'dan HATKO Ahmet'ten TSEY İbrahim'den kısa parçalar sergiledi. Teşekkür ettim.

Piposu elinden düşmeyen, ince, zayıf biri vardı. Bu kim, dedim. KHUYEKHO Nalbiy, dediler. İyi tamam, dedim. Pek ilgilenmedim.

Kabardey gurubu ilerleyen saatlerde izin istedi, müsaade ettim. KİŞOKO Alim, TEUNE Haçim, NALO Ahmethan, ELGAR Kaşif, THAGHEZİF Zubeyr hatırladıklarım...

UTIJ Boris rahmetli ile ŞORTEN Askerbi onlar kaldı, müsaade ettim.
Arada ANZERIKHO Çeslaw

Bir kısa konser verdi önemsemedim. Dimitri Kestan ile JANE Kırımız'da ordaydılar ama biraz tutuk gibi geldiler bana...

Bu arada KOŞBEYE Pşımaf ''Mefibl Way Ve Ççıfe'' adlı eserlerini bana sundu. Güzel güzel, böyle devam et, dedim.

EŞŞINE Hazret'le KHUMPIL Kadirbeç'i biraz onere ettim. Misafirim hepte azarlamak olmaz ya...

ŞHALAHO Abubeçir geldi. ''Ben Türkiye'den HAGUR Ahmet'i, HATKO Ömer Seyfettin'i araştırıyorum'' dedi. Sinirlendim. Başka işin mi yok, dedim. Çok canım sıkıldı ama ''neyse'' dedim...

Arada bir bir hikayeci, Adige halk hikayelerinden örnekler okudu ''XHUÇÇ Tıghujj'', ''YESEMIKHO Yesxot'' dedi 'MEFAKO Wurusbiy'' dedi. ''Ya ne zaman biter bu'' dedim. ''Arşivde dahası var ama burada bir kaç bin sayfa hazırda var'' yanıtı geldi. ''Yeter yevmiyecimi tuttunuz beni'' dedim.

Meşhur ekipler varmış. Nalmes, Yislamey, Kabardinka falan. Kalsın izleyemem, dedim. Biraz kırıldılar ama renk vermediler.

İşte ''okuma yazman var mı bilmiyoruz ama biraz kitap verelim'' dediler. Kaç tane kitabınız var, dedim. Abarttılar biraz. Milyonlarca kitap basıldı anadilimizde, dediler. Bende ''ne bu ya... Ben kargo gemisi sahibi miyim?'' Nezaketen bir iki tane verin, dedim. Bir kaç alfabe kitabı verdiler.

Bir ara ZERAMIKU, TIGHUJJ, HAPAÇE Peneşuı, WUTSUJIKHU Aqile adını taşıyan yazar çizer takımı kendini tanıttı. Ne diyeyim, mecburen katlandım.

en çok köylü lheptserıkho ismaili tuttum.garibandı ama kendi çapında mütevazı biriydi.

Bu ara TOLUISTEN Yusuf gelmez mi! ''Geç kaldım, özür dilerim'' dedi. Neyse yaşına verdim, dedim. O da biraz edebiyattan söz etti fazla uzatmadım. ŞEŞ'E Kazbek diye biri geldi. Eleştirmenmiş. ''Bana göre, diye başlayınca ben ''eleştirmeye değer yazar yok'' dedim, konuyu kapattım. Mahcupça ''misafir bilir'' dedi. Bende uzatmadım.

Arşivden, sözlü arşivleri istettim. Takdim ederiz, dediler. Khızbeçin Destanı'nı hazırlayın götüreceğim, dedim. Hayhay, dediler.

Arşivleri de varmış. Pöh yani.

Bakan, eski başbakan, biliminsanı, ressam, yazar, sporcu bir çok insan hepsi Adigece konuşuyorlar. Ne bu ya, dedim. Açıktan nasıl Adige'yiz dersiniz, dedim. Bölücülük yapmayın. Bak biz Türkiye'de bölücülük olmasın diye aile adlarımızı kullanmıyoruz. Medeni olun biraz, dedim. Sustular tabi, ne olacak...

Şimdi bunlardan pek çoğu sağ değil biliyorum ama anısı kaldı bende işte. Fena mı oldu... Bakın sizinle bile paylaştım.

Bir gecelik anı bu kadar.  Ben ise orada bir hafta kalmıştım. Bu kadarı yeterde artar, gerisini yazarsam propagandaya girer. Rusçu, dönüşçü falan derler. Neme lazım dikkatli olmak lazım.


Okur
14.02.2009

Rusya'nın glasnost döneminde bir Avrupalı gazeteci Şoçi'ye gelmiş.

Önce bir Rus'u çevirip sormuş "ülkenizdeki demokratikleşme hakkında ne düşünüyorsunuz" diye.

Rus tuhaf tuhaf gazetecinin suratına bakmış 'demokrasi nedir ki' demiş.

Gazeteci şaşırmış ama bir deneme daha yapmaya karar vermiş. Yoldan geçen bir Shapsugh'u çevirmiş bu kez.

"Ülkenizdeki demokratikleşme hakkında ne düşünüyorsunuz" diye sormuş.

Shapsugh tuhaf tuhaf gazetecinin suratına bakmış 'düşünmek nedir yaw' demiş.


Ptlıjı
14.02.2009

Şamil Gunip'te otururken, silahlı bir Rus süvari yüzbaşısı üzerine saldırmış. Şamil hızla kılıcını çekip savurmuş, yüzbaşı atıyla beraber ikiye bölünmüş.


Erhan Hapae
14.02.2009

Yahu KHALEJJ, muhteşemsin be yav. Devam et lütfen.


Khalejj
14.02.2009

Şimdi biri çıkıp ''Hatko musun, iyi attın'' demesin. Hatko değilim, Hatkoları da severim. Malum rivayeti bende biliyorum ama içeriğe dikkat edelim biraz.



B. Atcı
14.02.2009

Khalejj konuyu anlamış anladığım kadarıyla. Bu da normal, zira başlığı açan Hapae bile unutmuş konuyu. Fıkra rüzgarına kaptırmış kendini. Hapae de Abzegh olduğu için normaldir. KHALEJ de muhtemelen Hatko'dur, zira onlardan hep topçu çıkarmış. İyi atış yaptı da accık şüphelendim. :-)


Talebe
14.02.2009

Hapae de bizi palavracı yaptı ya, helal olsun doğrusu. Yani bir Mustafa Kemal Tamtürk'ün ünlü "yalandan kim ölmüş" sözünü bize mal etmediği kaldı!

Adımız çıkmış ya bir kere, ne yapsak değişmeyecek! Olsun, zaten Einstein bile "atomu parçaladım ama önyargıları parçalayamıyorum" dememiş mi? Şimdiye kadar yapılan 197 bin 725 bilimsel araştırma önyargıların kolay kolay kırılamayacağını ortaya çıkarmamış mı?

Şimdi size anlatacağım gerçekten yaşanmış bir olaya da siz inanmayacaksınız, biliyorum ama anlatması benden; inanıp inanmaması sizden.

Aslında bu başlık anlatacaklarıma uymuyor. Çünkü benim anlatacaklarım gerçekten yaşanmış ama tam tarihlerini bilmiyorum, onun için burada anlatmaya karar verdim.

Hikayeyi bana dedemin dedesinin babası anlatmıştı. Ona da dedesinin babası anlatmış. Ben onu görmedim ama dedemin dedesinin babası hala yaşıyor. Eğer bana inanmazsanız ona sorun. Anlatacağım her şeyi noktası virgülüne teyit edecektir.

Dedemin dedesinin babası halen Tikhya'da yalnız başına yaşıyor, küçük bir astro köyde. Bu köyler 3000'li yıllarda dünyanın her yerine yayılacak ama Tikhya'da çoktan kurulmuş. Dedemin dedesinin babasının esi rahmetli ninem gecen sene bir kaza sonucu ölmüş. Daha 923 yaşında gencecik bir kadınmış ama kaza geliyorum demez işte.

Laboratuarda moleküler biyoloji üzerinde araştırmalar yapıyormuş. Kubarij sıvısından çıkan ekzomanik mikros gazından zehirlenmiş. Aslında bu gazın zehirli olduğunu biliyormuş da ölümcül olduğunu bilmiyormuş. Tarihte bilimsel araştırma yaparken ölen ilk biliminsanı işte benim büyük ninemdir. Adına her yıl "Yılın Biliminsanı'' ödülü veriliyor. Bundan ben kendi adıma gurur duyuyorum...

Dedemin dedesinin babası, -ismi Kurantav- büyük ninemle tanıştığında henüz 628 yaşında bir gençmiş. Büyük ninem bu deneyi yapmadan önce büyük dedem Kurantav kendisini uyarmış, o gazın 127 yıl önce bulunduğunu ve çok tehlikeli olduğunu söylemiş ama ninem onu dinlememiş.

Zaten o zamanlar kadın erkek eşitmiş. Kimse kimseyi azarlamaz, dediğim dedik olmazmış.

Her evde bir laboratuar varmış ve kadınlar da en azından her gün birkaç saat bilimsel araştırma, laboratuarda deney vs yapabilsin diye erkekler günde üç saat çocuklara bakmak, yemek yapmak, bulaşık yıkamak zorundaymışlar.

Yedinci kuşaktan dedem, ismi Akuray, Satürn'den gelmiş. Prensmiş. Bizim memlekette çok güzel atların olduğunu duymuş, görmek istemiş. Geliş o geliş! Ancak ailesine de çok bağlı olduğu için her gün uydu telefonuyla anne-babasıyla görüşmeye devam etmiş. O zamanlar uydu telefonuyla görüşmek zaten çok ucuzmuş. Dakikası 3 Kut (Kut o zamanlar geçerli para olan Tamtur'un % 1'ine deniyordu. Bir işçi ayda 4 bin 700 Tamtur kazanıyordu. Bir ekmek 2 Tamtur'du...)

Akuray dedem içki içmezmiş ve öyle yakışıklıymış ki (Hatkolar zaten yakışıklılıklarıyla ünlüdür Satürn'de) herkes kızını onunla evlendirmek istiyormus. Köyün yaslilari birgün bu sorunu cözmek ve Akuray dedemi evlendirmek için Tatramanteler Kurulunu (O zamanlar yaşlı bilgelere Tatramante deniyordu. Bir Tatramante dünyaya bedeldi) toplamışlar. Büyük dedemi büyük ninemle tanıştırmaya karar vermişler.

Büyük ninem, ismi Net, çok güzelmiş, çok zekiymiş, simsiyah saçları ayak uçlarına değermiş ama kimse onunla evlenmiyormuş. Çünkü 17. kuşaktan dedesi köleymiş. İsminin üç harfli olması da zaten köle kökenli olduğunu gösteriyormuş, çünkü kölelerin üç harften uzun isimleri olmazmış. Yasakmış! O  zamanlar bir kölenin kanının temizlenmesi için 33 kuşak geçmesi gerekiyormuş.

Tatramanteler kızın haline üzülüyorlarmış ama ellerinden de bir şey gelmiyormuş. Tapkeler (yasa gibi bir şey, tam ne olduğunu kimse bilmiyor) böyleymiş. Bir köleyle evlenmek olmazmış. Belki Satürn'de kölelik yoktur, tapkeler değişmiştir diye düşünmüşler.

Akuray dedem, Net nineme bir görüşte aşık olmuş. Köleliğin ne olduğunu da zaten bilmiyormuş (bilmeyenler için söylüyorum: Kölelik Satürn'de 17 bin 483 sene önce kaldırıldı!).

Akuray dedemi en çok etkileyen, güzelliğinin yanında Net ninemin fizik ve kimya üzerine yaptığı araştırmalarmış. Laboratuarını görünce ağzı açık kalmış. Gerçi o zamanlar her evde bir laboratuar varmış ama nineminki bir başkaymış. İşte aradığım kız bu, demiş ve evlenmeye karar vermiş. Hazırlıklara başlamışlar...

Önce her köye haber salmışlar. Bu, öyle kolay değilmiş o zamanlar. Çünkü Tikhya'lilar o zamanlar dünyanın her yerinde yasıyorlarmış, hatta her gezegende ve telefonla davet etmek "tuynepe" sayıldığı için (tuynepe, birine yanlış bir şey yaptığında söylenirmiş. Böyle yanlış yapana "tuynepe" deyince akan sular dururmuş. Hatta bir dedem bir gün bir Prensi tepikleyen bir ata "tuynepe" demiş de, at utancından intihar etmiş) her köye davete çıkılıyormuş. Asya'ya, Avrupa'ya, Amerika'ya, Afrika'ya... Merkür'e, Venüs'e, Satürn'e...

Düğün günü gelmiş çatmış. Önce davetlilere yemek verilmesi gerekiyormuş. 996 tane koyun kesmişler. O zamanlar bir koyun bugünün fili büyüklüğündeymiş. Ateş yakmak için Tezedeku ormanının yarısını kesmek zorunda kalmışlar. Ağaçların dallarını kesip atıyor, gövdelerini çaprazlamasına üst üste yığıyorlarmış.

Ancak tam ateşi yakacaklarmış ki, 996 koyunun sığacağı kadar büyük tencerelerinin olmadığını fark etmisler. Evdeki en büyük tencereye sadece 478 tanesi sığıyormuş. Ne yapalım, ne edelim, diye düşünürlerken, Tatramante Gosarisa Demirci Kiowa'ya gidilmesini önermiş. Kavga dövüş derken kabul etmişler öneriyi. Zaten fazla da vakitleri yokmuş. Yoksa böyle önemli sorunları tartışmak o zamanlar birkaç sene sürermiş. Sonunda zaten anlaşamazlarmış ama çözmek istedikleri sorun, sorun olmaktan çıktığı için tartışma bitermiş.

Demirci Kiowa'ya gitme isini Prof. Dr. Sertekuk'a vermişler. Sertekuk atlamış atına, dörtnala koşturuyor atı ama fazla vakti yok. Kamçısıyla dövdükçe dövüyormuş atı daha hızlı koşsun diye. Sertekuk ne yaptıysa olmamış. At saatte 800 km'den hızlı koşmamış. Bakmış olacak gibi değil, inmiş attan, almış sırtına ve başlamış koşmaya.

Varmış Demirci Kiowa'nin yanına, anlatmış derdini. Kiowa çok yardımsever bir adammış. Tikhya'lilari da severmiş. "Sorun değil" demiş ve 13 dakikada yapmış koca tencereyi. Sertekuk önce tencereyi almış sırtına, Demirci Kiowa da içine atı koymuş ve Sertekuk gerisin geriye köye doğru koşmaya başlamış. İşte saate 1270 km hızla yaptığı o ünlü koşuyu (bu rekor hala kırılamamıştır) bu sırtında koca tencere olduğu halde yapmıştır Sertekuk.

Tam zamanında varmış köye. Yakmışlar ateşi. Alevler Merkür'den görülebiliyormuş. Bir ara gökyüzünde bulutlar görününce yağmur yağacak diye üzülmüşler ama biraz dikkatli bakınca bunun Amerika'dan Tapachi'lerin yazdığı kutlama mesajı olduğunu anlamışlar. Bir de davet edilmedikleri için biraz sitem etmişler ama fazla da bozulmamışlar; çünkü bizde düğünlere yabancıların davet edilmediğini onlar da biliyorlarmış.

Hemen dedemler de yine dumanla "teşekkür" mesajı atmışlar ve bir gün politikacı veya işadamı olduklarında onları da düğünlerimize davet edeceklerine dair söz vermişler.

O zamanlar Tikhya'lilar yazılı sözlü, ateşli dumanlı her dili biliyorlarmış. Zaten okullarda en az 72 dil öğrenmek zorunluymuş.

Yemekler yenilmiş, teksimeler içilmiş ve düğün halakasi kurulmuş. Davetli herkes gelememiş ama yinede sırada 768 bin 341 genç kız ile 693 bin 458 erkek varmış. Temiyakotlar atlar üzerinde yönetiyorlarmış düğünü.

Alanı güneş enerjisi ile ışıklandırmışlar. Bu teknoloji hala bulunamadı ama o zamanlar bizde çok yaygınmış. Petrole çevreye zarar verdiği için kimse elini bile sürmezmiş. Zaten Tikhyalılar çevreye ve doğaya en duyarlı halktır. Bunu bütün biliminsanları da söyler.

Doğa ve cevre tatramantesi Tiray her eve güneş enerjisiyle çalışan sistemler kurdurmuş. Doğaya zarar veren plastik kesinlikle yasakmış. Çöpleri de kağıt, cam, yiyecek içecek artığı vs diye ayrı ayrı çöp kutularında toplar, kesinlikle birbirine karıştırmazlarmış.

Yemişler, içmişler, dans etmişler... Ancak çok içtiklerinden olsa gerek tan ağarırken uyuya kalmışlar. O zamanlar herkes bir düğünde en az 127 bardak teksime içmek zorundaymış ama o akşam her biri en az 186 bardak içmiş.

Bir ara uyanmışlar, bakmışlar etrafa. Ortalıkta birileri dolaşıyor. Trütkler, Traptlar, Trusplar... Hepsi yerlerden bir şeyler topluyor, Tikhya'larin ceplerini karıştırıp bulduklarını alıp kaçıyorlarmış. Kalkmak, "ne oluyor, ne yapıyorsunuz" demek istemişler ama ayağa kalkmaya takatleri yokmuş, tekrar dalmışlar uykuya...

Ne zaman uyanacaklarını dedemin dedesinin babası da bilmiyor.



Erhan Hapae
14.02.2009

Velehi B. Atçı söylediği iki konuda da haklı. Hem palavra ile mavrayı karıştırdığım konusunda hem de Abzegh olduğum konusunda. Bu ikisi birbiri ile ilişkili de olabilir ama tam emin değilim, belki de öyledir.

B. Atçı'nın ki sıkı bir palavraymış gerçekten ama Ahçıps'ınkide çok iyi bir mavra idi, kabul edin ki.

Yalnız Khalejj'in ikinci yazısı şimdiden bir başyapıt, Kuban'a rica edelim o yazıyı redakte edip ön sayfaya alsın veya (Çalej) kendi bir kere daha elden geçirsin yazıyı ve arşive girsin diye öneriyorum.

Hatkolar konusunda yanılmadığımızı Talebe ortaya döküverdi hemencecik ama fazla entelektüel bu Talebe'de yauv. Ula halk işi bi şey yok mu anlatacağın bize, halk halk deyip duruyorsun.

Yinede biraz uyanık olup hep birlikte fıkra düzeyine düşürmeden devam edelim derim ben ama biraz mavra serbest olsun.

Hepinize sevgilerimle.


Ahçıps
14.02.2009

Aşağıdaki gelişmeleri kronolojik olarak sıralamadım. Sıralamayı sevgili okurlarımızın mavra gücüne bırakıyorum. Mavra, palavra hep şu ana ya da geçmişe yönelik olmak zorunda mıdır? Biraz Nostramavra olsun.

Sevgili Necdet Hatam'ın dönün çağrıları her nasılsa yanıt bulur. Dönenler artık Adigey'e sığmaz olur, Kıyıboyu yerleşime açılır ama yeterli olmaz. Dağ taş dönüşçü olmuştur. Sayın Hatam isyan halindedir. Yahu bu kadarda çabuk olmazsa olmaz mıydı. Hatta hakkında soruşturma açılır...

Sayın Hapi kurulan ultra Shapsugh Kıyı Devleti'nin En Üst icra Kurulu Üyesi olmuştur. Her şey onun isteğine göre düzenlenmiş artık yazacak bir şeyi kalmamıştır. Artık o yeni ezberler arayan biridir bu arada arada bir sayın Hatam'la ne olacak bu Shapsughların hali, diye dertleşmektedir.

Samsun'dan şaceye kürek çekme anma günleri Adige Deniz Filosu'nca muhteşem şekilde kutlanmaktadır bu seneki kutlamaları 1. Kabardey Oshamaxue Amfibik Çıkarma Birlikleri organize edecektir.

Sayın Talebe tüm Teşkilatlar Genel Sekreteryası'na yükselmiştir. Ancak itirazı vardır. Kanaryaseverlerin briç kulübünün yönetiminden çıkarılmasını istemektedir.

Aborjin ve Apaçi teşkilatlarını da alt birimlere devredecektir.

Yaptığı Çerkes tanımı kabul görmüş. Dünyada herkes Çerkes sayılmakta aile adlarının sayısı literatüre yazılamayacak kadar çoğalmıştır. Artık yeni kayıtlar içim POŞETKHO ibaresi düşülmektedir.

Sayın Nartan kürek çektiği kayığı müze haline getirmiş. CC'nın sansürleyeceğini sandığı yazılar yazmakta ancak bir türlü sansüre uğramamaktadır. Son yazısı merakla bekleniyor. Sansür an meselesi deniyor.

Sayın Koçsav ve sayın Janxot'un başı dertte. Sayın Talebe'nin Çerkes tanımının kabul görmesi ile talep patlaması olmuş, pşı ve vork ihracı gündeme gelmiş, talep karşılanamaz olmuştur. Yakında fekolh sayısının bile vork olarak atanmaya ihtiyacı karşılamayacağı düşünülüyor. Zaten bir çok yerdeki vork açığı önümüzdeki 10 yılda kapanmayabilir.

Sevgili Nevzat bey uzun zamandır inzivada 40'lar meclisine karışmış manevi koruyucu olarak varlığını sürdürmektedir.

Sevgili Erhan Hapae için artık dünyada gözde şehir kalmamıştır. Abadzehkaya'da malikanesinde antik devirler devrim dönüş tarihi üzerine çalışmalar yapıyor.

Kafkasya'daki bütün yönetim binaları onun eseri uzaydaki yeni kolonilere yönelik şehir planlayıcısı olarak görev almıyor ısrarlara karşı nasıl dayanacak merak ediliyor.

Son alınan karar dünyayı şaşırttı. Büyük Birleşik Yanaşık Tarihi Adigey Devleti aldığı son kararla 1864'ten sonra sürülen her Adige'nin yaşadığı toprağı 1. derece SİT alanı ilan etti.

Buralar insandan arındırılıp, kutsal mekanlar haline getirilecek.Uzunyayla'nın öncelikli olması kararlaştırıldı.

Bazı yoğun nüfuslu bölgelerin koruma dışına çıkarılması isteği gündeme alınmadı. Karar uygulanacak. Bu kararla en çok Türkiye'nin sıkıntıya düşmesi bekleniyor. Karardan sonra Rusya Adigey'e 2.dereceden bağlılığı rica edip durumu kurtarmaya çalışıyor. Aynı kararı alacak ülke sayısı merak konusu. Uzmanlar söz konusu karardan Antarktika ve Kuzey Kutbu'nun etkilenmeyeceğini belirtiyorlar.

Sayın Keç-ı Süleyman Wubıhca'nın diriltilmesi konusunda tam yetkili ilan edildi. Projeye göre Wubıhca'yı öğrenen sayısı 50 bin kişiye ulaşırsa Wubıhya devreye sokulacak. Shapsughya'yla Wubıhya arasına sayın Kuban'ın tam yetkili müfettiş olarak atanması kesinleşti.

Xabze konusundaki belirsizlik sürüyor. Xabze koruma konseyi başkanı sayın Faruk Özden bazı yerel Afrika uygularlarının yerel xabze kabul edileceğini bu uygulamaların gri xabze kitabında yer alamayacağını, ancak pembe aday kitaba geçici madde ile yazılabileceğini belirtip tartışmaya son noktayı koydu.

Adigece'nin yoğun baskısı altında kalan dilleri korumaya yönelik olarak Adige hükümeti elinden gelen katkıyı yapacağını açıkladı. İngilizce konuşanların sayısı artık binlerle ifade ediliyor.

Halk Dansları Yüksek Kurulu, antik dansları korumak için acil müdahale eylem planı açıkladı. Kafe'ye karışan Önasya figürleri ile Lheperüş'e karışan Trakya havaları artık koreografiden çıkarıldı. Komisyon geçiş müddeti bile vermeyerek bu yanlışı yapanlara 10 yıl dans ve düğün yasağı getirileceğini ilan etti.

Flaş gelişme...

Sayın Talebe muhibbi Çerkes derneklerinin amacından saptığını açıkladı. Ayrıca yüksek xabze koruma mahkemesi bir Eskimo'nun Adigey'e yerleşerek tipik Eskimo evi iglo yaparak yaşamak için hükümet desteği alabileceği kararına vardı. Kararın sonuçları öngörülemiyor.

Nostra Mavralar şimdilik bu kadar...



Adigezeky
14.02.2009

Bu harikaydı yaaa. Sağ olasın Talebe. Eline, yüreğine sağlık.


Hukla
14.02.2009

Site içi mavra..

Sayın Talebe'nin yazıları kısa ve öz hale getiriliyor.



Okur
14.02.2009

Günün Palavrası: CC, palavra yazmaz, yazdırmaz...


Tatış
14.02.2009

Bir öğleden sonraydı. Hayır mı şer mi bilmem. Rüya mı hayal mi belli değil. İşte öyle bir kaylule haliydi.

Büyük bir ödül töreniydi son Çerkes'inde Kafkasya'ya dönüşü adına büyük kutlamalar yapılıyordu. Bu tören için uzun yıllar araştırma yapılmış genetik testler uygulanmış zanzibarda kalan son Çerkes törenle ana vatana getirilmişti.

Baş köşede Repetriant Derneği kurucuları tam bir matem havasında oturuyorlardı.  Artık dernek fes edilecekti. Bir yanda PATIKHO Aslan makamını kaybetmenin üzüntüsü yanında vazifesini yapmanın gururunu yaşıyordu. Kosova Adigelerinin getirmesindeki öncü rolünden dolayı ÇEMIŞĞE Gazi'ye özel onur ödülü verildi. Bu arada bütün Adige lehçelerine tahsis edilmiş uydu kanallar yayın halindeler. Son olarak da WubıhTv üç Wubıh diyalektiyle yayına başladı. O ayrı bir mutluluktu.

Yüksek Yayın ve Talim Kurulu müfredatlarından sürgünle, göçle, savaşla ilgili bütün konuların çıkarılacağını açıkladı.

Derken ''Krasnodar'a inmek üzereyiz'' anonsuyla kendime geldim. İşte benim vatan ziyaretim böyle olmuştu. Sonrası yılda bir gider, gelirim...



Erhan Hapae
16.02.2009

Ahçıps'ın CC'da hepimizi ti'ye alan mavrası da çok güzelmiş, atlamışız. Devam.


Misafir
16.02.2009

Bursa'da 1900'lü yıllarda dağlılar tarafından uydurulmuş ve hala anlatılan 'gerçek'...

Kaplıcanın ismini yazmayayım da sonra dava konusu olmasın. :-)

Bursa da kaplıcalara normalde sabah ezanında gidilip öğlene kadar kalınır.
Bizimkilerden bir bayan, bir sabah gitmiş ama kaplıca da sadece iki bayan daha var. Yıkanmaya başlamış, tam sabunlanmış bakmış ki, hamam tasını unutmuş. Beş metre kadar uzağında olan bayana ''hamam tasını atar mısın bana'' diye seslenmiş.

Bayan gülerek tası almış ve olduğu yerden eline kadar uzatmış. Bizimki korkudan deli gibi diğer bayanın yanına koşmuş ''ya gördün mü beş metreden bana tas uzattı'' demiş.

Bu sefer bu bayan kahkahayla gülmüş ''o da bir şey mi ki' demiş ve neredeyse yirmi metre yükseklikte ki tavana ayağını dayamış.

Bizimki korkudan yarı baygın eve gitmiş, olayı aktarmış ve sonra da vefat etmiş.
İster inanın, ister inanmayın ama bu olay hala Bursa' da anlatılır..
.


Adıgebze
16.02.2009

Sürgünle gelen yaşlı, pazarda gördüğü bal kabaklarını gösterip anlatıyormuş,
''Yahu sikoş bunlarda kabak mı Allah'ını seversen. Biz Kafkasya'da bir kabak hasat ederdik, tek bir kabak bir kağnı arabasına sığmaz, sağını solunu yontar öyle sığdırırdık. Sağından solundan yonttuğumuz kabakları fakire fukaraya dağıtırdık, kışlık kabakları çıkardı.

Bir başka yaşlı: ''Kafkasya da mısır ekerdik. Bazen yaban domuzları sürü ile Mısır tarlasına girer biz canımızı mısır koçanının arasına saklanarak kurtarırdık.''

Saygılarımla


Ptlıjı
17.02.2009

75 model Sovyet malı Planet motorumla İstanbul'a yola çıkmıştım (buradan 8 saat çekiyor). Bu planet motorlar çok güçlüdür.Çünkü SSCB'de kamyon fabrikasında çalışan işçiler iş olmadığı zaman boş durmamak için bunlardan yapıyorlarmış; gücü oradan yani. (Benim alma sebebim ise yoldaş Adigelerin de emeği vardır diyeydi.)

Hesabıma göre Bandırma arabalı vapuruna 4,5 saatte yetişecektim ama susurluk bandırma arası yol yapım çalışması olduğundan hesap tutmadı. Arayı kapatmak için motora son gaz verdim. Bandırma'ya yaklaştığım sıra önüme yaşlı bir at fırladı onu ezmemek için kazık firen yaptım. Motordan havaya doğru öyle bir uçtum ki sormayın gitsin. Bir ara aşağıya doğru baktığımda yol ince bir şerit arabalar ise karınca gibi görünüyordu. (Yanımda dürbün olmadığı için Oşamahfe'ye doğru bakamadım. Baksam kesin görürdüm.)

Bu duyguyu ancak Gagarin anlar. Maraza çıkaran olmazsa ''yere inince''yi anlatırım.

Palavrada, mavrada maraza çıkarmak olmaz..Çıkaran olursa da biri bir çimdik atar çıkarana.

Ben devam edeyim:

Aşağıya büyük bir hızla düşüp öleceğimi anlayan at, tam düşeceğim yere kendini siper etmez mi? Meğer Karacabey Harası'ndan yılkıya salınan bir Kabardinka atıymış. Eyerine değil (zaten eyerini çalmışlardı), yan yatıp yumuşak karnına düşmemi ve hayatta kalmamı sağladı. Atın yumuşak karnından çıvınca (zıplayınca) kendimi Bandırma feribot iskelesinde buldum. Başım iskelenin baba demirine çarptığı için biraz ağrıyordu. Feribottaki koltuğumda kalan İstanbul yolculuğunu tamamlamak için düşünceli otururken (bilet almamıştım çünkü son paramı ata vermek zorunda kalmıştım beni denize atarlar mı acaba diye meraktaydım.)

Beni bir üşüme aldı. Titriyordum. Biraz tıp bilgim vardı. Acaba kazanın etkisiyle iç kanama mı geçiriyordum? Ölür müyüm, derken yanda oturan Manyaslı yolcunun ''Yawe bu kader klima açılır mı? Donuyoruz'' bağırışıyla rahatladım. Oh çektim.

Saygılar.


Ahçips
17.02.2009

Sayın HAPAE Erhan'dan geçmişin çok ciddi bugünün palavrası sayılabilecek bir anısını rica ediyorum.


Misafir
18.02.2009

Sn HAPAE'den geçmişte ciddi olan ve bugün palavra sayılacak anı istemişler.

Ben tersini yazayım. Yıllarca 'dönüş'e palavra deniliyordu. Ciddiye alan olmuyordu. Bugun bu 'ciddi' oldu. :-)

İroni gibi geliyor değil mi?



Ptlıjı
18.02.2009

Türkiye'den Nalçik ve Maykop'a gitmek isteyen yolcu sayısında öyle büyük bir patlama yaşanıyor ki; seyahat firmaları en erken 11 ay sonraya bilet verebiliyor, yer ayırtmak yok peşin para.

Saygılar.



Adıgebze
18.02.2009

01 Ocak 2025 yılbaşı kutlamaları öncesi Pravda gazetesine ortak açıklama yapan Rusya Devlet Başkanı Dimitri Medvedev ve Başbakan Vladimir Putin "Dünyanın dört bir yanından akın, akın Kuzey Kafkasya'ya göç eden Çerkeslerin nüfusunun 50 milyonu geçtiğini, mevcutlarla birlikte bu nüfusun 125.000 km2 alan sığmadığından büyük bir kaos yaşandığı, yaşanan bu kaosun bir an önce ortadan kaldırılması için Duma'da görüşülüp kesinleşen acil eylem planına göre Kırım Yarımadası'na kadar bütün Karadeniz sahilinin, denizden 200 km derinlikte bir toprak parçasından tamamen çekildiklerini ve bu toprakları "dönüşçülerin" iskanı için feda ettiklerini" söylediler.


Erhan Hapae
18.02.2009

Merhaba palavracı kardeşlerim.

Reyhanlı'dan Hasip Amca (Hasip Hatuk) Allah rahmet eylesin çok ciddi birisiydi. Reyhaniyelilerin guruplar halinde yaptıkları Halep gezilerine filan thamadelik yapar, xabzeyi iyi bilir, iyi bir gazete ve kitap okuru olarak bilinirdi. Ancak ne var ki Hatko idi ve o çok ciddi insan hakkında bile bir palavra anlatılır.

Gökçeada gibi bir adada askerlik yapmış. Orada deniz öyle bir azarmış ki, kıyıya vuran dalgalar yükselir, adaya bir zerre damlatmadan yirmi kilometre gökte gezip adanın öbür tarafına dökülürmüş.

Akbaba dergisinde çıkmış Tebriz'li bir şair'in palavra bir şiirini yarım yamalak hatırlarım. Meşhedi idi sanırım şairin adı.

Bizde öyle müezzinler vardır ki
Tehran'da okur amma, Mekke dinler ezani
Bizim boksörden bir yumruk yiyen
Yedi yıl gökte gezer sonra bulur İrani

Meşhedi kadar olmasa da Hasip amcanın palavrası da az değilmiş hani.

Ahçıps kardeşim benden (geçmiş gelecek) bir palavra istemiş. Yahu ben öbür tarafa her hafta yazıyorum ya yeterince palavra desem, canımı kurtarabilir miyim.

Hepinize sevgilerimle.


Ahçıps
18.02.2009

ŞAHAN ÇORUMİ HAZRETLERİ NAMI DİĞER CARI BABA

Bir var mıymış yok muymuş beni ilgilendirmez. Devenin tellal,  tellak pirenin ise berber ya da kuaför olmasının konumuzla da hiç bir alakası yoktur. Ağaçların göğe kök saldıkları güneşin hep tepeden doğduğu insanların bir sıçrayışta aya vardıkları, avc bin ankın tuttuğu balinayı kaldırıp güneşte kızartıp yediği Bir dönemdi.

Aniden insanlar heyecanlanırlar büyük bir şahsiyet zuhur etmiştir. Onu sevenler hemen örgütlenmiş, bütün büyük şehirlerde adına üniversiteler araştırma merkezleri kurulmuştu. Türkiye'ye dönmesinin gecikmesi halkta büyük huzursuzluk yaratmıştı. Şahan Çorumi'den söz ediyorum. Hacca 125. gidişinde Arabistan hükümeti bütün kutsal mekanları ona 10 günlüğüne boşaltmıştı. Huşu içinde Dönmeye hazırlanırken suudi krallığının kendine hediye ettiği 450 petrol kuyusunu ret etmiş Araplar epey üzülmüştü.

Dönüşte bütün güzergah kırmızı halı, gül ve mısırlarla süslenmişti. Niye mısır demeyin, Şahan Çorumi'nin mısıra özel ilgisi vardır. Güzergah dedim zira Şahan hazret yolculuğunu hep yayan yapmaktadır. Zor olanı seçmektedir.
Neyse dönüş muhteşem olmuş Türkiye ve Kafkasya dengeleri yoluna oturmuştur.

Ak sakallı, nurani yüzlü, kurban olunası asası elinde, dilinde devamlı mırıldandığı kutsal duası ile Şahan Çorumi hocanın dönmesi bereket ve rahmet kapılarını ardına kadar açmıştır. O kadar derin bir alimdir ki son olarak ''carı'' dediğinde karşısındakiler erimekte, şartsız ram olmaktadırlar.

Çok az ve öz konuşur Şahan Çorumi. Genelde Süleyman Keçevi aracılığıyla beyanat verir. Bazen sayın Keçevi'nin üstadul azam müftüüssakaleyn ''carı'' buyurdu dediği vakit; ülkenin ufukları kararır, borsa-döviz tepetaklak olur, hatta uzay da kaos çıkardı.

Peki kimdi bu Şahan Çorumi? Hakkında başka boyuttan geldiğine, uzaylı olduğuna, hatta saf enerji olduğuna dair rivayetler dolaşıyor.

Enel hakk çizgisini ne zaman aştığı bilinmiyor. Bütün inanç sistemlerinin en kutsalı olmuş bütün dinleri, izmleri, mezhepleri, tasavvufu ondan iyi bilen yok. Eski Yunan felsefesini yaşamış olabileceği de düşünülüyor.

Onun zuhurundan sonra İsrail, İran, Filistin sorunu bitmiş, kitle imha silahları uzayın derinliklerine gönderilmiş, dünyada kurtla kuzu kanki olmuşlardır.

Dünya bir çokları için sıkıcıdır. Artık tek amaç bir saniyede olsa Şahan Çorumi'yi görebilmektir.

Şahan Çorumi'nin gittiği yer gizli tutulmaktadır. Yakın adres bilindiğinde kitleler oraya çekirge sürüsü gibi akın etmekte her şey tarumar edilmektedir.

Bütün herkes carı, carı diye sayıklamaktadır. Carı adı verilen çocuk sayısı 12 katrilyon 258 milyon 455 bin 666'ye ulaştı...

Son olarak Keçevi hazretin carı sözünün metalica müziğinde de kullanılabileceğini açıkladı.

Carı ne demek üzerine sayısız yorum yapıldı ama herkes sonunda kendi bilir diye nokta koydu.

Peki kim bu Carı Baba?

Onu da tek kelimeyle açıklayabiliriz: CARIR CARI. CAR CARIBA?



Mefewun Nartan
18.02.2009

:-)

Sayın Ahçıps size ulaşabilmem mümkün mü acaba?

mefewud@yahoo.com adresine mail adresinizi gönderirseniz çok sevineceğim.

Carı.  :-)



Erhan Hapae
18.02.2009


Ahçıps kardeşim.

Carı için yazdıkların içinde, abartılmış hemen hiç bir şeye rastlamadım. Hepsi doğru.

Tanrı sizi korusun.



Ahçıps
18.02.2009

Hoşgörünüze teşekkür ederim.


Dzibe
18.02.2009

Sayın Hapae,

Konuyu açarken Abzeghlerden Hatko ve Dzıbelerin palavra konusunda oldukça iyi olduklarını belirtmiştiniz. Bende bir Dzıbe olarak baştan beri merakla takip ediyorum. Artık bu gün bir Dzıbe palavracı da kendi uzmanlık konusunu anlatacak diye ama nafile. Bir kaç Hatko hikayesini okuduk ama maşallah diğer sülalelerimizin de bu konuda ilerlemiş olduklarını gördük. Ben tam olarak Dzıbelerin belirtmiş olduğunuz karakterini yansıttığımı söyleyemeyeceğim. Bizimde geride kalmamamız için bildiğiniz palavralarımızdan bir kaç tane yazarsanız severek takip edeceğim. Kim bilir belki bende wunekoşlarımdan feyz alırım.

Saygılarımla.


Bjintsine
18.02.2009

Uzunyayla'da olağan palavra seansları için toplanan bir kaç dede öğle namazı sonrası ince ince başladıkları ısınma turlarını aşmışlar.

Mal, mülk, l'ığe, Adıghağe ile ilgili birbirlerine birer ikişer tur bindirecek kadar hızlanmışlar ama herkes temkinli ve dikkatli, olayın ısınma turu ile hız kazandığı anda heyecanla ayarları biraz fazla açmış dede şöyle demiş;

Woley dışer puwud khoati j'aler sğag'ori kilowuiyt ghezğaşexoam.
(Woley altın ucuzladı dedilerdi çocuğu gönderdim 2 kilo aldırdım.)  :-)

Favori palavramdır.  :-)

İstanbul'da beraber çalıştığım Uzunaylalı bir ağabeyim vardı. O da derdi;
Wula bu İstanbul'da kafama göre yalan söyleyebileceğim biri yok. Memlekete gitsem bizim Tahsin'le otururuz kapı önündeki taşların oraya Tahsin'de hanımına bir çay demlettirir bir o yalan atar, bir ben atarım çayı da demli demli çekerdik. Akşama kadar birbirimize yalan söylerdik. Güneş batarken kalkardık... Heeeey gidi si Tahsinıj...  :-)

Sağlıcakla kalın...


Tlaps
19.02.2009


Adige köylerinden birinde çok palavra atan iki kişi varmış. Bir gün bu ikisini yarıştıralım ''hangisi daha iyi palavra atıyor'' demiş, bir araya getirmişler.

Biri demiş ki, ''ben hayatımda palavra atmadım.''

Öbürü de ''valla ben bundan daha büyük bir palavra atamam, beni yendi'' demiş.



CERICE Selahaddin Şekercan
19.02.2009

Sayın HAPAE,

Napolyon'dan gerçek bir mavra beklerken uğradığım hayal kırıklığı üzerine bu olayı anlatma ihtiyacı duydum. Olay; 1955 - 1960 yılları arsında köyümüzde aynen yaşanmıştır. (Sivas İli Gürün İlçesi, -gerçek adıyla MARAŞLI- yeni uydurma adıyla Erdoğan köyünde.)

Vakit bir öğle namazı sonrası cami önündeki mutat sohbetlerden birinde TIAŞ Yumar adındaki zat, ahırlarındaki yeni danalardan birisinin bitlendiğini, bunun çaresinin bilen olup olmadığını soruyor ve cemaat arasındaki genel fikir alış verişinden sonra eğer bu dana üzerine bir-iki insan biti bırakılırsa danadaki hayvan bitinin kaybolacağı üzerinde fikir birliğine varılıyor. (O dönemde bit olayı her köyde ve her evde son derece yaygın.)

Bunun üzerine, TIAŞ Yumar; ''yahu şimdi insan bitini nereden bulacağız'' diye yüksek perdeden sorunca, aynı sülalenin en büyüğü olan Kılar Haj Zekrey (ki, kendisi son derece küfürbaz biri olup, rahmetli ile daha ileride -eğer maceralarını hatırlarsam- daha fazla haşır neşir olabiliriz) daha yüksek perdeden: Pek sunturlu bir küfürden sonra, "(...) ''bak hele şu densize. Gönder bana, Kuran hakkı için her biri kuş yumurtasından küçük olmamak üzere bir -Tlesekue mate- (buğday yıkama sepeti) dolusu göndermezsem benden adisi yoktur" diye son noktayı koymuş.


Erhan Hapae
19.02.2009

Sayın CERICE Selehattin Şekercan, CC'ya hoş geldiniz.

Size kısaca ''Selo'' diyebilir miyim lütfen?

Yahu sorma, Napolyon (KUŞHA Faruk) biraz zayıf çıktı gördüğün gibi,. Gitmiş ciddi işlerle uğraşıyor, feodalizm modır mıdır. Bu arada sen fena başlamadın sayılır ama Kılar Haj Zekrey'in hikayelerinden mahrum bırakma bizi.

Tekrar hoş geldin, sevgilerimle.


Monark
19.02.2009

Bu Napolyon başka galiba. Bu ''para, para, para'' demiyor. Bu ''xabze, feodalite, dönüş'' diyor.


Ptlıjı
20.02.2009

Bazı Shapsugh abrekleri o kadar güçlü kuvvetliymişler ki, savaşa silahsız giderlermiş. Düşmanın üzerine atlayıp bir eliyle omzundan diğeriyle başından tutup asılıp kopararak kafayı gövdeden ayırırlarmış.

Savaşın birine hazırlanırlarken küçük yaşta bir delikanlı da çok ısrar etmiş. Mecburen onu da götürmüşler. Ancak toy delikanlı savaşta yaralanmış. Onun yere düştüğünü gören babası atını hızla sürerek Afganların buzkaşı oyunu (Kessel'in Atlılar romanı buzkaşıyı çok güzel anlatır bu arada belirteyim) gibi yanından geçip yerden kapıp terkisine almış. Bir yandan da söyleniyormuş. Toy delikanlının ''ah anneciğim'' diye ağladığını duyunca onu yeniden yere atmış. Annen gelsin de kurtarsın, demiş. Çok kızmış.

Saygılar
.


Nart tv
22.02.2009

Son mavra; kursa kaydını yaptıran Adigece öğrenmeye otomatik başlıyor. Son çıkışta eline meşhur kitap verilirse artık literatür ve diyalekt uzmanı oluyor.


Khalejj
22.02.2009

Bu başlığı sayın HAPAE Erhan açtığı için yazmıştım buraya.

Kendisi beni mazur görsün bu konuyu kapatmasını rica ediyorum.

Madem bazı arkadaşlar Adığabze'yi kurtaracak -palavra yarışması buna engel- sayın HAPAE Erhan bu başlığı lütfen kapatsın da arkadaşlara engel teşkil etmesin. Görelim arkadaşların Adigecelerini ve kurtarma operasyonunu buyurun meydana.

Sayın HAPAE'ye saygılarımla arz ederim.


Erhan Hapae
22.02.2009

Sevgili Khalejj merhaba.

Tepkinizi anlıyorum. Palavra Yarışması, Adıgebze'yi kurtarma projesinin önünde engel değil, diye düşünüyorum hatta Büyük Adigey'in kurtarılmasına da.

Siz onları hoşgörün, lütfen kurtarabildiklerinizi buraya yazmaya devam edin de hiç olmasa kurtarabildiklerimizi kurtaralım.

Sevgilerimle.



Ahçıps
22.02.2009

Zafer beyin yazıları buraya taşınsın yanlış yere yazılmış.



CERICE Selahaddin Şekercan
23.02.2009

Sayın HAPAE,

Bana Selo demende hiç bir sakınca yok. Daha da iyi olur. Eski günlere dönmüş oluruz. Bu arada ben de Haj Zekrey'den bir anı daha hatırladım.

Aktarayım bari:

Bir yaz başı, bizim ağılda koyunlarımız kırkılıyor. Haj Zekrey'de bir yandan kendisine verilen "şent" üzerinde otururken, bastonuyla yeri eşeleyerek çok sevimli ton ton bir ihtiyar olarak azıcık abartılı maceralarına devam ediyor.

Sırada "Şokura" (Çukurova) maceraları var. Malum, Uzunyalya ile daha doğrusu bizim köy ile Çukurova arasında Tahtalı dağlar vardır ve bu dağların bizdeki yöresel adı "Goydeli", namı diğer Göğüdeli dağları vardır. Bu dağların zirvesinin beyazlanması kışın habercisidir. Bizimkiler sonbahar gelince yılkıyı kendine güvenen bir kaç gence emanet ederler, onlar da bu Goydeli'den yılkıyı aşırarak Çukurova havalisinde kışlattıktan sonra, baharla birlikte aynı güzergahtan uzun yaylaya geri getirirler.

İşte Haj Zekrey'de bir zamanlar bu gençlerden biriymiş. Bir sene Şokura'ya giderken Goydeli'nin zirvesinde yaktıkları kamp ateşinden bizim "Karakura" literatürde de sanırım "sığır kuyruğu" tabir edilen bir odunsu bitkinin, takriben azamı yumruk büyüklüğündeki kök kısmının közünü toprağa gömdüğünü ve ertesi yıl bahar ayında geri dönerken, topraktan çıkararak o malum közle önce sigarasını sonra da yeni kamp ateşini yaktığını, "Vallahil Ğazim" desteğiyle ve son derece ciddiyetle anlatıyordu.

Bu arada beni çeşmeye, soğuk su getirmeye gönderdiler.

Devamı sudan sonra.

Saygılar...


Necdet Hatam
23.02.2009

Nart Efsanelerinden.

Dünya henüz pelte halinde,
ve yeryüzü henüz katılaşmaya başlamışken.
Gökyüzü koza gibi örülür,
ovalara koyunlar salınırken.
Beştaw volkanı henüz karınca yuvası kadar,
İncic ırmağı bir adımda aşılırken.
Sakalları henüz yarı ağarmış birisiydim ben.

Birde Adige Avcı Hikayesi.

İki avcı arkadaş bir sohbete giderlerken, birisi diğerinden ricada bulunur.

- Aşırı bir şey söyleyecek olursam, beni bir şekilde kurtar uyarısında bulunur.

Sohbet başlar ve avcı anlatmaya başlar.

- Günlerden bir gün bir yaban keçisini tek kurşunla vurmuştum, birde baktım ki keçinin ön tırnağı, çenesi ve boynuzuna isabet etmiş kurşun.

Arkadaşı vaziyeti kurtarmak için araya girmiş.

- Keçi oturmuş çenesini kaşıyordu herhalde, demiş.

Diğeri dayanamamış,

- Hayır demiş koşuyordu.

Sevgiler.



Erhan Hapae
23.02.2009

Selo beni çok güldürdün, Tanrı'da seni güldürsün.

Haj Zekrey muhteşemmiş, öyle görünüyor. Bu işin ustaları Ahçıps ve Khalejj de takdir ederler herhalde. Devamını bekliyoruz.

Sevgilerimle.



Ahçıps
23.02.2009

Sene gelecekte bir zaman aralığı artık dünya futbol tarihi değişmiştir. FK 1864 futbol yanında 42 branşta daha şube açmış bütün dallarda 12 yıl üst üste şampiyonluklar almıştır.

Ancak artık seyirci değişim istemekte; ''yeter bu carı sultası, yeter bu artık KEC hegomanyası'' demektedir. Kendini ebedi başkan seçtiren carı ise eleştirilere kulak tıkamaktadır.

Başkan artık kongreyi bile lüzumsuz görmektedir. Real Madrid, Barselona, River Plate ancak FK 1864'ün C takımıyla maç yapmaktadır. Artık bütün branşlarda ikincilik için yarışılmaktadır. Birincilik kupası yeni sezonun açılışında FK 1864 kulübüne törenle verilmektedir. FK 1864'ün sadece reklam gelirleri 15 trilyon 223 milyar 344 milyon 555 bin 666 herhangi bir para birimi kadardır.

Dünya spor komiteleri FK 1864'ü ırkçılıkla yapmakla suçlamaya kalkınca carı tek sözüyle bütün kurumları fesh etmiştir.

Son alınan bazı kararların futbolcularda isyan yarattığı fakat KEC Süleyman'ın olayı bastırdığı söyleniyor.

Carı takımları Uzunyayla'ya götürmüş, orta Nartıjj 38 takımıyla hazırlık karşılaşmaları yaptırmıştır. Maçın 1-1 bitmesi tribünleri harekete geçirdi.
Tuapse tribün önderleri yaptığı açıklama ile ''Tuapse denize bakar bu başkan bize ne yarar'' sloganları atmıştır. Protestoları kaale almayan başka paste şıps için özel uçağı ile Nalçik'e hareket etti.

Basının açıkça carının kontrolünde olduğu artık yadsınmıyor. Talebenin FK 1864 örgütlenmesi üzerine yazmaya kalkması CC tarafından protesto edildi.
Bu hafta en çok satanlar listesinde zirveyi ''Tek Adam HAPAE Erhan'' adlı kitap aldı.

Tam işte böyle derken sahi yahu bizim FK 1864'ün ilk maçı ne zaman, haber yok muuu?


CERICE Selahaddin Şekercan
24.02.2009

Sevgili dostlar,

Bizim Haj Zekrey, adam olacak çocuk misali istikbalde nasıl biri olacağını, çocuk yaşlarda ispatlamıştır.

Nasıl mı?

Haj Zekrey'i bir gün ayak çobanın (bizim koyun sürülerimizin başında bir çobanın yanı sıra da ayak çoban tabir edilen bir de yardımcı çoban bulunurdu) mazereti nedeniyle büyükleri bu göreve uygun görmüşler, Tabi Haj Zekrey o zamanlar yeni yetme, delikanlılık ile çocukluk arasında bir yaşlarda. Son derece de cesur ve gözüpek birisi!

Geceyi dağda sürünün peşinde geçirip köye döndükten sonra, akranlarına maceralarını anlatırken; Thav Zikuıran bu gece dağda yüz tane kurt gördüm, demiş. Ancak bu hatıraları duyan yetişkin biri müdahale etme ihtiyacı duymuş ve hadi oradan, olan bizim yazılarda toplasan o kadar kurt olmaz, sen olmarı nasıl bir araya getirdin, diye tersleyince, Thav zikuıran elli tane vardı demiş, bu da kabul görmeyip, sıkıştırma devam ettikçe ine ine on kurda inmiş ve sonuçta ya neydi o karartılar, demek zorunda kalmış.

Not: Bizim dağlarda maalesef çalılar da son derece seyrektir. Yani, yüz çalıyı bir arada görmekte mümkün değildir.

Saygılarımla...


Batiray Özbek
02.03.2009

Хьаткъом икъэбар
Анкара къалэ унэ щыти1агъ, ащ адыгэ к1элэеджак1охэм тыкъыщыуцущтыгъ. Пчъэм 1унк1ыбзэ 1улъыгъэп, ащ къыхэк1ык1э къихьэри ик1ыжьри тш1эщтыгъэп. Ау зи к1одыщтыгъэп, сыда п1омэ къак1охэрэр зэк1э адыгагъэх. Мафэ горэм илъэс пш1ык1убл фэдиз ыныбжьэу к1алэ горэ унэм исэу, сэлам етхи тихьагъ, тыт1ысыгъ.

- Тэ укъик1ырэ?
- Сирием сыкъек1ы.
- Хэтмэ уащыщ?
- Сы Хьаткъу.

Зэк1эми тызэплъыжьыгъ.
- Сы Хьаткъу п1ок1э, Хьаткъо ухъущтэп, къэбгъэлъэгъон фае, – ри1уагъ тащыщ горэм.
- Таущтэу?
- къэупч1агъ к1алэр.
- Къэда1у ащыгъум. Тэ тыжъо зыхъук1э пхъэ1ашэм дихырэ хьэсэбэкъум цухэр зыдафэк1э, ерагъоу къыдэтэхыжьых.

Ар зызэхехым, к1алэр щхыпц1ыгъэ.
- Сшырэ сэрырэ, - ы1уагъ, - «джипым» тисэу шъоф нэк1ыр зэпытчызэ, блэшхо горэ тлъэгъугъэ. Тщыт1энэу тытелъэдагъ. Блэм тимашинэ зыкъырищэк1и, ы1эти дзык1аеу ыдзыгъ...

Ардэдэм тэ т1уагъэ:
- Щыгъэт, щыгъэт узэрэ Хьаткъор къэбгъэлъэгъогъах.

Дзыбэ Алый дзэ къулыкъум ащэ зэхъум...

Дзэ къулыкъум ащэрэ ныбжьык1эхэм ахэтэу Дзыбэ Алый мэш1окум рагъэт1ысхьагъ, ау т1ысып1эхэр зэк1эмэ афикъугъэхэп, ыныкъор щытынхэ фае хъугъэ. Щытыгъэхэм Дзыбэ Алый ахэфагъ. К1охэ пэтзэ ащ игъунэгъур къыщыхьагъ. Езэонэу фаепти, Дзыбэм ы1уагъ:
- Зы1уегъэх!

Ау адрэм зыхиш1агъэп, зыкъыпигъэнагъ.

Арыти е1эбэхи, ицуакъэ къызщихи, къызэрихьак1и, ынэт1эгу зеом, нэбгырэ пш1ык1ут1у риутыгъ. Япш1ык1ущэнэрэм еупч1агъ:
- Уадыга?
- Ары, сыадыг,- зе1ом, зэ1угуш1охи, 1апл1 зэращэк1ыгъ.


Erhan Hapae
03.03.2009

Batıray ağabey merhaba,

Vallahi Zıbeleri kurtardın ne deyim. Dzibe kardeşimiz merakla bir Zıbe palavrası bekliyordu, nihayet iyi bir şey çıktı. Teşekkür ederiz.

Yalnız, ben Adıgabze konusunda 'ÜMMİ'yim. Peygamber efendimizde öyleymiş galiba. Yani okuma-yazmam yok. İlkokul çocukları gibi bu felaket alfabeyi sökmeye çalıştım.

Hatkoların yüksek seviye palavra kabiliyetine birde şimdi 'Hatko Yılan'ı eklendi anladığım kadarıyla. Jeep'e sarılıp bir hamlede kenara atan bir yılan.

Trende ayakta seyahat ederken, kendisine çarpmaları sonucu ayakkabısını çıkarıp ayakkabı ile attığı tek bir tokatla on iki kişiyi devirip, ön üçüncüyü Adige olduğu için devirmeden es geçen Zıbe'nin hikayesi.

Ağabey senden ricamız, bu iki güzel palavranın bütün incelikleri ile Türkçe olarak buraya bir daha yazman.

Sevgilerimle.



Ptlıjı

04.03.2009

Şehirlerde yaşayan Çerkesler için ata binme özlemini giderecek motosiklet yapıldı.

Dört tane ayağı olan orijinal motorlar Japon malı.

Çinliler daha ucuzunu yapmışlar. Ancak motorun 4 ayağı yok. Çember şeklinde tekerlek yerine, elips şeklinde bir tekerlek var. Motor giderken ata biner gibi gitmesini sağlıyor. Ses için de yan jantlara zil takmışlar ''dıgıdık'' sesi veriyor.

Saygılar.


Bjintsine
04.03.2009

Uzunyaylalı Davut beyamcanın bu hikayesine palavra demek -onun hayal gücüne ve Adige mizahı açısından- ününe haksızlık olur.

Eskiden bir kasetten yine doğaçlama bir hikayesini duymuştum. O da çok güzeldi. Abaza dostlarımıza hoş bir doğaçlama şakası ile takılmış. :-)

Ses kaydı linki aşağıda

http://www.youtube.com/watch?v=A0Hi2KU4uOE&feature=related


Ptlıjı
05.03.2009

Yaşadığım şehirde HATKO Nebi namıyla Reyhanlılı bir ağabeyimiz var. Uzun yıllar THY'da çalışmış, hosteslere fal bakmaktan kalan bazı meziyetleri var, o inkar ediyor.

Palavra atıyor ama büyüğüm olduğu için ses etmiyorum. Ancak dikkat ettim, palavrasına "walla bak inanmayacaksın ama" diye başlıyor. Temiz biri olduğu için günahı yoktur sanırım. Ne demiş şair: Eğer yalan atacaksan, bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.

Yalan var, iftira yok.

Saygılar.



Batiray Özbek
05.03.2009

ZIBE Ali askere almışlar. Asker adayları trene bindirilerek sevk ediliyorlar. Tren asker ağzına kadar dolu. Dikilecek yer bile yok denecek kadar azdı. Adaylardan birisi her nedense ZIBE Ali’ye sataşıyor. ZIBE aşağıdan alıyor kavga istemiyor ama diğeri kavgada ısrarlı.

Ne yapsın ZIBE Ali?

Başka çıkar yol yok. Eğiliyor, kuru potinini çıkarıyor, olanca gücüyle kollunu geriyor, potinle alnının ortasına vuruyor. Kavgacı adam sırt üstü devriliyor. Onun arkasından da bir birlerinin üstüne düşe düşe tam on bir kişi daha devriliyor.
On ikinci si ise dimdik gülümseyerek duruyor.
- Adige misin? diye ZIBE Ali soruyor.
- Adige'yim diye karşılık geliyor.

Hemen kucaklaşıyorlar.



Sene 1968. Ankara Anıttepe Gençlik caddesi 59/1. Altmışlı kuşaktan bilmeyen var mı bu mekanı? Sanmıyorum. Eve gelen giden eksik olmuyordu. Kapının anahtarı hep kapının ağzında olurdu. Yalnız Türkiye’de değil Çerkeslerin yaşadıkları ülkelerde de tanınan bir adres ki bir gün eve dönünce tanımadığımız genç birisiyle karşılaştık.. Selam verdikten sonra nereden geldiğini sorduk. Suriye'den okumaya geldiğini ve Hatko olduğunu söyledi. Hatko adını duyunca içimizden birisi ‘’Hatko’yum demekle Hatko olunmaz. Önce Hatkoluğunu kanıtlaman gerekir’’dedi.

Genç şaşırdı .Nasıl kanıtlayayım, diye sordu. Asetin arkadaşımız Sururi. ben sana açıklama yaparım dedi.
- Biz tarlayı sürerken, karasaban o kadar derin toprağı kazardı ki, öküz kazaran içine düşünce kendiliğinden çıkamazdı der.

Hepimiz gülmeye başladık.

Misafir de olayı anlar ve gülerek anlatmaya başladı.
- O da ne ki. Ağabeyimle ciple çölde gidiyorduk. Kocaman bir yılan yolumuzu kesti. Cipi üstüne sürünce, yılan cipe sarıldı ve kaldırarak yüz metre kadar uzağa savurdu, deyince ''tamam tamam devam etme Hatkoluğunu kanıtladın'' dedik.

Gülmek İstiyorsan Buyurun Gelin (Ущхыoтмэ Къэблагъ) adlı Maykop'ta 2008'de yayınlanan kitabımdan.


S
elo (Cerıce)
10.03.2009

Çok değerli. kadim dostum (her ne kadar on yıllarca görüşmesek ve konuşmasak ta...) Batıray'dan duyunca, ben de başımdan geçen bir yılan hikayesini sizlerle paylaşmak istedim:

Ben tahminen, dokuz-on yaşlarında bir delikanlı olarak, köyümüzde kara sabanla çift sürerken, saban aniden bir şeye takıldı. Benim öküzler -Pehuı ve Gemıde- son derece güçlü ve sağlıklı. Hoouu, diye zorlayınca yerden çıkan şey neredeyse evleğin başına kadar çıkmaya devam etti ve ancak başını görünce yılan olduğunu anladım. Bu yılan rahatsız edildiği için biraz sinirlenmiş olacak ki, bizin öküzlerden Gemıde'yi beline dolanıp bir sıkışta öldürdü. Bunun üzerine, yukarıda Allah var. ben de biraz korktum hani, Pehuıjı çözüp sakin bir şekilde köye dönerken Haj Zekrey'e rasladım ve durumu anlattım. Haj Zekrey'de bana geçen yıl bizim tarlaya yakın kendi tarlalarında -arada yüz metre var- aynı yılanın kuyruk kısmının kendisine rastladığını, o nedenle öküzlerine zarar vermediğini, bunun için biraz korkmakta haklı olduğumu söyleyince teselli buldum. Yoksa kendimin çok korkak biri olduğum kuruntusuna kapılacaktım. Allah korusun...

İzninle sayın Hapae -CARI-.



Erhan Hapae
10.03.2009

Selo çok iyi yav, yine çok güldürdün. Seninde Haj Zekrey'den bir gram eksiğin yok maşallah.

Sevgilerimle.



Selo (Cerıce)
11.03.2009

Yahu Erhancığım, sen beni mavramı sıktım sanıyorsun, inan olsun alakası yok, ayniyle vaki. Bu sayfaya hasbelkader girmiş. Yoksa ben haddimi bilirim, Haj Zekrey'in eline su bile dökemem.

Selamlar...



Erhan Hapae
22.03.2009

Merhaba Palavracı Kardeşlerim.

Neyse ki bizim Çerkes milleti o kadarda palavracı değilmiş meğer.


Turgut Janxot
22.03.2009

Ya Selahattin ağabey, iyisiniz inşallah.

CC'da adını sadece bu başlıkta değil, diğer başlıklarda da görmek arzusunda olduğumu bilmeni isterim.

Ağabey, hadi Selo'yu anladım, bizler ellerinizde büyüdük, çocukluğumuz yanınızda geçti ama niye ''gerige'' değil de ''cerıce'' yazdığını inan anlayamadım.

Ailece selam ve saygılarımla ağabey.


Selo (Cerıce)
23.03.2009

Sevgili Turgutcuğum,

Yunağue adımızın aslı CERICE, Gerige ise Uzunyayla versiyonu -ced yerine ged, cedu yerine gedu dendiği gibi- bu nedenle CERICE, yani aslı... Yoksa Haj Zekrey'in palavralarından utandığım için takma ad kullanıyor değilim. Kaldı ki, bu yazılanlar da asla palavra değil...

Gözlerinden öpüyorum...



Turgut Janxot
23.03.2009

Ya ağabey, ben sessizce hep okudum anılarını. Sen yazdıysan da doğrudur zaten, şüphem yok. Cerice'yi de öğrenmiş olduk bu yaştan sonra.

Takma adını anlıyorum demiştim, o gençlik arkadaşlarının sana takmış oldukları lakap.

O sayede bazı forum yazarlarının da yaşını öğrenmiş oluyorum. Onlarla ilgili gençlik anılarını da bekleriz.

Mesela HAPAE Erhan gibi.

Selam ve saygılarımla.


Selo (Cerıce)
02.04.2009

Sevgili Dostlar...

Mavra konusunda ben şahsen sükutu hayale uğradım. Bizim millet bu kadar beceriksiz olamaz... Olsa, olsa bu mavrayı kötü bir şey sanıp, bu yeteneği gizlemeye kalkıyorlar.

Her ney se...

Bu arada bizim Haj Zekrey'in bir macerası daha aklıma geldi:

Bizimki hac maceralarını anlatırken, zeka ve cesaretinden de sık sık örnekler verirdi. Birinde de bir aylık hac ziyaretinde, Arapça'yı fov kalade öğrendiğini ve kafile arkadaşlarına rehberlik yaptığını anlatırken, başlarındasın geçen ufak tefek maceralara da değinirdi. Bunlardan birinde Haj Zekrey kafileyi gezdirirken, çok iri yarı bir Arap'ı yanına ''Taal ya Arap'' diye çağırdığını kafiledekilerin şaşkınlıkla kendilerini izlediğini, bu arada yanındakilerden birinin bilmeden Arapça küfür sayılan bir kelime sarfetmesi üzerine bu Arap'ın hışımla üzerlerine yürüdüğünü, kendisinin o mükemmel Arapça'sıyla, bastonunu da kılıç gibi kaldırmak suretiyle; ''GERİ TAAL YA ARAP'' diye gürlediğinde, Arap'ın nasıl korkarak ters istikamete kaçtığını, son derece sakin bir eda ile nakletmişti rahmetli.

Yattığı yer nurolsu...

CAARI...




Erhan Hapae
02.04.2009

Selocuğum merhaba.

Haj Zekrey, Vunerov'a konu olmuş, artık ünü Amerika'ya bile ulaştı sayende, sağol. Haklısın biraz, bizimkiler sandığımızdan da ciddiyet sahibi insanlarmış meğer. Palavra pazarında mühim bir yerleri yok.

Sevgilerimle.


Selo (Cerıce)
03.04.2009

Erhancığım, bu Vunerov nerenin köyüdür, cahilliğimi bağışla. Eğer küfür falansa, benden önce Haj Zekrey kızar ona göre!


Erhan Hapae
03.04.2009

Selo'cuğum cahilliğini bağışlıyorum.

Bende merak edip Kuban'a sordum ama senin gibi köy-möy diye değil. Kim bu adam ya dedim CC de en büyük köşenin sahibi. İsim vermedi, tekbirşey söyleyebilirim sana dedi; Brooklyn'de oturuyor o kadar. Anlayacağın, senin benim gibi değil yani.

Aksi birisi, hepimizle mavra geçiyor. Ne zaman çatacağıda hiç belli değil. Aslında buluşturabilsek, Haj Zekrey'le iyi anlaşırlardı. Zekrey New-York doğumlu değilmiydi hem?

Sevgilerimle.



Selo (Cerıce)
07.04.2009

Erhancığım, hani vardır ya peygamberler şu milletten, bu milletten tartışması üzerine, meşhur laf: "Vuelehi Lağzim Allah'ın Kabardey olduğunu biliyorum, gerisi mühim değil" lafı gibi, eğer Bruclin denen yer eskiden Maraşlı'ya (bizim köyün asıl adı) bağlı bir mezra olan yer ise, Vurenov denen zatın, fazla hava atmasına da gerek yok... Ben bile Maraşlı olmakla pek hava atmıyorum...

YİTIANE...



Erhan Hapae
07.04.2009

Selo bu başlık aramızda muhabbete dönüştü, biraz millete ayıp oluyor ama ''Bende şüphelenmiyor değildim ama tam emin olamıyordum bir türlü. Demek, Kaderdeymiş ha!!''

Anladım şimdi, sen onun için Brooklyn'i de Kabardeyce (Bruclin) yazmışsın.

Valla, Maraşlı köyünden olmakla ne kadar övünsen azdır. Beşgür'ü biraz gülümsetecek olsan da çekinme.

Sevgilerimle.



Ömer İder
07.04.2009

:-)


Turgut Janxot
07.04.2009

Selahattin ağabey, emeklilik yaramış sana.

Yalnız bir şeyi merak ettim.

Şimdi bu başlık kapanırsa Erhan Hapae'yle hangi başlıkta buluşacaksınız.


Aman ha Edü ve Büdü gibi.

Bizleri mahrum bırakmayın.

Selam ve saygılarımla.



Vedat Meker
08.04.2009

Aktaracağım palavranın kaynağını isim olarak yazma şansım yok, Fatih Bozkurt okursa hatırlayacaktır, bir de sadece Bülent Atçı'nın kulağına, sessizce söyleyebilirim...

İki Kabardey büyüğü, ben ve Fatih Bozkurt Ankara'da bir Kabardey ailesine, bir kardeşimiz için kız istemeye gitmiştik. Gereği gibi karşılandık, meramımız dinlendi, olumlu cevap verildi ve sıra sohbete geldi.

Torununu istediğimiz büyüğümüz (rahmetli oldu) ve bizim gurubun başındaki thamade toplumumuzda bilinen hoş sohbet insanlar ama bizim kendilerine göre çok genç olmamız nedeniyle sohbetin tadını çıkararak gülme şansımız da yok doğal olarak. Epeyce uzun bir sohbetin ardından sıra geldi Uzunyayla atlarına ve at binmede gösterilmiş maharetlere...

Bizim thamadenin gençlik yıllarında başından geçen ve burada anlattığı olayı kendi anlatımıyla nakletmek istiyorum:

"Bir gün bizim köyden iki arkadaş atlarımıza bindik ve Pınarbaşı'na gitmek üzere yola çıktık. İkimiz de genciz, atlarımız da bizim yaşımıza uygun atlar, hareketli ve hızlı. Yolun sıkıcılığını azaltmak için yarışlar yapıyoruz, bazen ben bazen arkadaşım kazanıyor.

Derken Altıkesek köyünü geçtik. Aslanhable Köyüne yaklaşırken gündüz gözüyle önümüze bir tilki çıkmaz mı? Haydi şu tilkiyi yakalayalım diye düştük peşine... Önde tilki arkasında iki atlı başladık bir kovalamaya. Çıplak arazide sağa sola koşuştururken tilki başladı bir rampadan tırmanmaya. Ben atımı şöyle bir mahmuzladım ve tilkiyle aynı hizaya gelince sağıma doğru eğilip tilkiyi kuyruğundan yakaladım ve başladık birlikte koşmaya. Ancak yokuş dikleştikçe benim eyer atın gerisine kaymaya başladı. Böyle giderse atın arkasından yere düşeceğimi anlayınca tilkinin kuyruğunu daha sıkı kavradım ve bu durumdayken atın arkasından yere oturuverdim. Fakat bir de baktım ki kuyruğunu sıkı sıkı elimde tuttuğum tilki, kuyruğunu bana bırakmış koşarak benden uzaklaşıyor. Bu tilki kuyruğunu hala evimde saklarım ve zaman zaman bakıp tilkinin kalan ömrünü kuyruksuz sürdürdüğüne güler, Uzunyayla atlarını anarım..."

Hikayenin burasında gülmemek için Fatih ve ben göz göze gelmemek için epey bir gayret sarfettik. Gecenin ilerleyen saatlerinde büyükleri evlerine bırakıp sokakta bir yarım saat, karnımız ağrıyana kadar güldükten sonra da kızı verdiklerini gönderen tarafa bildirebildik.
 


Batıray Yedic
08.04.2009

Reyhanlılar Salih Bogatir'i iyi tanırlar. Rahmetli ''biz habbeciği kubbecik yapıp anlatıyoruz'' demişti.

Bu abartılı anlatım her halkın arasında yaşayan bir anlatım tarzıdır. Almanlarda Baron von Munchhausen, İspanyollarda Cerwantez vs gibi.

Sevgilerimle
.


B. Atcı
10.04.2009

Sene 1992 kışıydı sanırım. Bir hafta sonu Adana derneğine gittim. Sobalı uzunca bir odamız vardı. Pencere kenarında uzunca bir masanın etrafına epey bir dinleyici toplamıştı. bir Çeçen arkadaş avdan (balık avı) bahsediyor ama mavranın mavrası anlattıkları.

Anamur tarafında Meleş diye bir köyde sahil köyü orada bir sandalı var. Sandal duruma göre tekne oluyor, şilep oluyor. Neyse aynı odada olunca kulak misafiri de oldum. Bir süre baktım sıkıyor odadan çıkacağım, tam yanlarından geçerken ''yaw ben avdan falan anlamam ama bildiğim en iyi olta gümüş oltadır. Lagos dersen lagos çekersin, çipura de çipura'' dedim.

Çeçen hemen atıldı tabi ''ama nerede gümüş olta'' dedi. Ardından Göksunlu bir Kabardey ''woley ben Almanya'da gördüm'' diye devam etti.

''İşte iki sazan'' dedim. Odadan çıktım. Aradan en az 1 saat geçti. Odaya tekrar bir girdim ki, Çeçen ve Kabardey kafalarına göre birer tane gümüş olta tarifi yapmış hala gümüş olta anlatıyorlar.

''Duruma müdahale etmem lazım'' diye lafa karıştım .
- Ulan Aveller, gümüş olta paradır. Gidersin balıkçı Hüsnü'ye Lagos, der alırsın Levrek, der alırsın...

Sonra çıktım dışarı. Yemin olsun 1 dakika geçmedi masa çil yavrusu gibi dağıldı. Baktım Çeçen ve Kabardey suspus halde oturuyorlar bir birlerine bakıp.

Biri omzuma dokundu. Baktım masa ahalisinden sessiz bir genç;
- Yaw ağabey bize neden kıydın? Bir saat önce desende bu zulmü yaşamasak olmaz mıydı?

Ben koptum tabi.