Yazıya başlamadan önce kullandığım bazı kelimeleri tarif edersem daha az yanlış anlaşılırım.

YOZLAŞMA: Türkçedeki en güzel kelimelerden biri. Toplumdaki çürümüşlüğün bir norm halini alması ve değerlerde geri dönülemez çöküş yaşanması anlamına geliyor.

CAHİL: Bu yazıda, okula gitme gün sayısı az olan kişi olarak değil, toplum normlarına uyabilecek düzeyde eğitilmemiş veya tersi yönde eğitlerek toplumun günlük hayatına tehdit oluşturan kişi olarak kullanılmıştır. Örneğin, herkes devlet dairesinde sıraya girerken, sıraya girmeyip kurnazlık yaptığını düşünen, Yaya geçidinden geçen yayaya yol vermesi gerektiğini kavrayamayan kişi isterse 4 üniversite bitirmiş olsun cahildir.

APTAL: Türkiye dışında bu kelimenin aşağılama sayıldığı bir başka ülke var mı bilmiyorum ama Dünya üzerindeki her 3 kişiden 1’i  Ortalamanın altında zekaya sahipken, Ortalama Zeka’nın IQ-90 civarı olduğu Türkiye gibi ülkelerde, bu 3 kişiden birinin zekası malesef, “akıllı” olarak tarif ettiğimiz bazı şempanzelerin(IQ-85) altında kalıyor. Sonuç olarak toplumda gördüğünüz tanıdığınız her 3 kişiden biri için Aptal demek bir hakaret değil, durum tespitidir. Bu insanların aptal olduğunu bilerek hayata yaklaşmak, pek çok durumda “ama niye böyle yapıyorlar anlayamıyorum?” sorunuzun cevabıdır. Öyle yaparlar çünkü kapasiteleri o kadardır. (Türkiye’nin de içinde bulunduğu dünya IQ tablosuna buradan bakılabilir: 
http://www.photius.com/rankings/national_iq_scores_
country_ranks.html
)

Sözlük bitti, yazıya geleyim:

Toplumlarda cehaletin önüne geçmenin kritik bir eşiği vardır.
Bu eşik, birim aklı selim kişi başına düşen cahil sayısı olarak ifade edilebilir ve eşiği var eden şey de aklı selim kişinin eğitebileceği cahil sayısının sınırlı olmasıdır.

Bu eşik değer aşıldığında yozlaşma’nın önündeki tek engel Devlettir.
Devlet, toplum içerisindeki cahillerin ve aptalların, toplumun geri kalanına zarar vermeyecek düzeyde eğitiminden sorumludur.

Bunun en tipik örneğini hani yurtdışına giden herkesin söylediği, “Abi adamlar sıraya giriyorlar, kimse kimsenin hakkını çiğnemiyor, yaya geçidine ayağını atıyorsun duruyorlar” gibi yorumlarda görebilirsiniz.
Bahsedilen toplumlarda herkes bir filozof falan değildir, sadece Devlet, öncelikle vatandaşlarının hepsini topluma zarar vermeyecek düzeyde eğitmiştir. Bunun sonucu olarak karşınızdaki insanın aptal olması sizin için problem teşkil etmez, kapasitesi kadar bir işte çalışır ve toplum için faydalı bir birey olur. Çünkü cahil değildir. Daha yüksek kapasitesi olanlar da aynı temel eğitimi aldıkları için, kapasitelerini kurnazlık için değil toplum yararına kullanmaları gerektiğini aksi durumda hayatın sürdürülebilir olmadığını bilir. Bu sayede uygar toplumlardan daha az dolandırıcı, daha çok bilim adamı çıkar.

Gelelim Türkiye’den neden taşındım sorusuna;

Çünkü Türkiye son 12-13 yılda artarak devam etmekle beraber son 30 yıldır, Özal ile başlayan bir çürüme süreci sonucu artık tam olarak yozlaşmış bir ülke.

Bunu ağzımdan salyalar akarak falan söylemiyorum, bunu tüm ailemi ve arkadaşlarımı bırakıp taşınmak zorunda kalmış biri olarak son derece büyük bir hayal kırıklığı ile söylüyorum.

Şu an Türkiye’de cehalet bir norm olarak toplumun genelinde kabul görüyor ve kişi başına düşen cahil sayısı, bu kişilerin kişisel emek ve finansmanları ile eğitebileceğinin çok ötesinde.

Üstelik, Cehalet’in iktidar olduğu bir noktadayız ve zaten fazla sağlıklı olmayan devlet geleneğimiz de yerlebir olduğu için devletin var olan durumda cehaleti bırakın önlemek, körüklediği gerçeği ile karşı karşıyayız. Bu durumda, günümüz Türkiye’si basitçe, yozlaşmış bir toplum olarak tarif edilebilir, çünkü kritik eşik aşılmış, çürüme toplumun genelini sarmıştır.

Bu durumda en komiğime giden ise “CHP adam gibi muhalefet yapsa” gibisinden günlük hayatta hiçbir pratiği olmayan bir durumun olası tek kurtuluş olarak görülmesi.

Bu sözleri sıklıkla dile getirenlerden tek talebim kendilerine bir siyasi parti kurup CHP yi beklemekten vazgeçmeleri. Bunu CHP den daha iyi muhalefet yapacaklarını düşündüğüm için istemiyorum. Aksine, cehalet ve yozlaşmadan beslenen bir toplumun artık akıl-mantık ile kurtarılamayacağını anlamalarını umduğum için istiyorum. Çünkü gördükleri güçlü muhalefet hayalinin toplumu kurtarması artık mümkün değil, Ülkede hırsızlığın kötü birşey olduğunu düşünen kişi sayısı %50 nin altında ise siz bu insanlara değerler ve uzun vadeli planlar üzerinden hiçbirşey anlatamazsınız.

Yakın tarihte bunun bir çok örneği yaşandı. Örneğin, 1960 lar Afganistan’ına, İran’ına Lübnan’ına, Mısır’ına bakın. Bir de bu günkü haline bakın.

Aşağıdaki fotoğraf 1960 lar Afganistan
'ından. 1970-80 ler Türkiye’sine ne kadar benziyor değil mi?



Afganistan’ın ve diğerlerinin bu noktada kaybettiği şey, dini özgürlükler falan değildi. Onlar, cehalet’in önlenmesi ile ilgili savaşı kaybettiler. Toplumlarında cahil olmak geçer akçe oldu, iktidara gelenler meydanlarda eğitimli insanları “monşerler” diye yuhalatıp da cehaletten beslenince oldu bunlar. Sonrasında cahil bir milleti yönetmenin en kolay yolu olan din öğesi ön plana çıkmış olabilir ancak bütün bu ülkeler yozlaşarak bu duruma geldiler, dindarlaşarak değil.

Türkiye yozlaşmada komşularına göre biraz yavaş hareket etti. Bunu ister “Atatürk’lü yıllar sayesinde” diye tarif edin, isterseniz de “Avrupa’nın burnunun dibinde tüm bu ortadoğu pisliği ile arasındaki tampon olduğu için, Avrupa tarafından kollandı” diye tanımlayın ama Türkiye için de süre sonunda doldu.

Şu an, günde ortalama 12 saatini TV de bol tecavüzlü, aldatmalı, dolandırmalı, abisinin karısına sulanmalı diziler ve evlilik programları izleyerek geçiren, Kendisi dışında kimseye saygı göstermeyen, Çıkarı uğruna yaptığı herşeyi mübah sayan, Kaba davranmayı geçer akçe sanıp ülke yönetimini bile kabadayılığa teslim eden bir topluma dönüşmüş durumdayız. Ve bu toplum çocuk yetiştiriyor, bu çocuklar siz ne kadar uğraşsanız da aynı okula gittiği çocuğunuzun davranışlarını şekillendirecek. en az bir 70 yıl aynı toplumda yaşayacak. Bu noktada artık yapılabilecek hiçbirşey olmadığı gibi birşeyler yapmaya çalışmak da enerjinin boşa harcanması dışında bir sonuç doğurmaz.

Birey olarak eğer insanlığa bir faydanız olsun istiyorsanız, milliyetçiliği bir tarafa bırakıp, bu faydayı, sizden bunu talep eden toplumlara yönlendirmeniz çok daha doğru olacaktır.

Ben bu noktada, bana ayrılan sürenin sonuna geldiğime, bir birey olarak hayatımın kalanını düzelmesi mükün olmayan bu durumun içinde yaşamaya çalışmamın anlamsız olduğuna karar vererek Türkiye’den taşındım. Gün geçtikçe de aldığım kararın ne kadar doğru olduğunu anlıyorum. Özlem yok mu? Var tabi. Ama daha çok heba ettiğim onca yılın hayal kırıklığı var üstümde.

Okuyana not:

Yukarıdaki yazıyı beni tanıyan, hayatımın aşağı yukarı ne kadar mücadele ile geçtiğini bilen. Taşınma kararı ve sürecimdeki olaylara hakim olan eşim dostum okusun diye bloguma yazmıştım.  Bu yüzden yazı içerisinde beni tanımanızı sağlayacak herhangi bir ip ucu bulunmuyor
.

Ancak sanırım sosyal medyada fazlaca paylaşılmış olacak ki, normalde projelerime ayda 500 kişi bakarken bu yazıyı ilk 24 saatte 100.000 kişi okumuş. Aynı şeyi düşünen insanların ne kadar çok olduğunu mu gösterir? yoksa her fırsatta ne kadar ezildiğinden dem vuran ülke cehaletinin aslında ne kadar çok insanı ezip hayatını yaşanmaz hale getirdiğini mi? bu konuda yorum yapmayacağım.

Beni veya yazıyı eleştirmek isterseniz, şunu unutmayın. Bu yazıyı size yazmadım, sizi buraya girip okuyun diye zorlamadım ve beni tanımıyorsunuz. Ufak bir fikir vermesi açısından, şunu da okumanız faydalı olabilir.: http://www.melihkarakelle.com/hakkinda

Yorum yapmadan önce:

Öncelikle pek çok insan siyaset konuşmayı seviyor, yorumlardan onu anladım ancak dikkat ederseniz yukarıda CHP örneğini bile sadece yozlaşmış bireyler üzerinde siyasetin etkili bir kurtarıcı olamayacağından bahsetmek için verdim. Çünkü bu siyasi görüşlerimi değil, sokakta her gün beraber yaşadığım insanlarda gözlemlediğim durumu yazdığım bir yazı. Bu günkü iktidarı ya seviyor ya nefret ediyorsunuz, tamam, sizin için sevindim. Ancak o iktidar buhar olsa bile üstünüze kıran minibüs şöförünün yetiştirdiği çocuk daha bir 70 yıl sizinle aynı ülkede olacak.
Afganistan örneği ve IQ tablosu güvenilirliği konusunda((konunun özü ile pek alakası olmasa da) çok fazla yorum oldu, aynı şeyi tekrar etmezseniz sevinirim.Yazmadan önce okumanız iyi olabilir.

Bir de çok uzun destan gibi yazmasanız da sayfa bu kadar uzamasa ne güzel olur değil mi?

Tüm yorumları kabul etmeye çalışıyorum ama küfürlü olanları insanlara saygısızlık olmasın diye paylaşmıyorum. Küfredenlerin de canı sağolsun, Okuyorum üzülmesinler.

Yazıyı araklamak isteyenler de sormasın buyursun araklasın lütfen.

 

YORUMLAR


Faith
yazdı: 01 Kasım 2014 at 13:24

Yazınızı çok üzülerrk okudum. Ülkemde herşeye rağmen yaşamaya çalışan ve geleceğe dair umutları olan birisiyim. bahsettiğiniz tüm yozlaşma tespitlerinizi kabul etsek dahi Batı medeniyetlerinin ortaçağda başlayan aydınlanma süreci ve milyonlarca insanın ölümüyle sonuçlanan bir süreçten sonra yaşadığımız günlere geldiğni unutmamak gerek. Evet biz tam aydınlanamamış, aydınlanma yolunda süreci hep kesintiye uğratmış bir toplumuz ancak bu duruma karşı mücadele eden bir çoğunluk olduğunu da unutmamak gerekir. Siyasi görüşü ne olursa olsun hala bu ülke için bir şeyler yapmak isteyen milyonlar var. Ve bence sizde her ne kadar terk-i diyar etmiş olsanızda, vicdanen ülkemize katkı sağlayamadığınızdan rahatsızsınız.
Herşeye rağmen kalmak ve cehaletle savaşmak, uzaktan seyretmekten daha huzur verici.

Cagdas yazdı: 01 Kasım 2014 at 11:46

Kaçmışsın, adını da taşınmak koymuşsun.

Serkan Zengin yazdı: 01 Kasım 2014 at 10:13

Rahmetli babam, Almanya ya işçi olarak gitmiş, bir toplumun gerisinde olmayı hissetmiş birisi olarak derdi ki; yaşadığın toplumun önünde olursan, her gördüğün her yaşadığın sana ızdırap, gerisinde kalıp cahil ve mutlu olacaksın, senden ileri olanlar sana bakıp kahrolacak. İşim gereği çok yurt dışı seyahatim oluyor. Yazdığınız gibi ülkemizde yozlaşma had safhada ve kimse aksi için çalışmıyor. Çocuklarım için, bütün alışkanlıklarıma rağmen ben de bu ülkeden gitmem gerektiğini düşünüyorum.

Türker yazdı: 01 Kasım 2014 at 07:56

Yazinizim bizim icin yazilmadigi belli :)Tespitler harika ancak bu kadar genis kitleye ulasmis olmasida gitmemizi engelleyen sebep olmali…
Cesitli sebeplerle ulkemin her yerini dolastim yurt disina cikmaya OZENEN Biri olarak yinede atesi sonduremesekte en azindan safhimiz belli olur
Saygilarimla..

Gürkan yazdı: 01 Kasım 2014 at 07:26

1900’lü yılların başında nüfusun %90’ı okuma -yazma bilmiyordu. Yani sizin aptal – cahil olarak tanımladığınız haldeydi. İyi ki o zaman geri kalan %10 sizin gibi düşünüp gitmemiş. Cumhuriyeti kurmuş ve elindeki imkanlarla ülkesine katkıda bulunmuş. Unutmayın ki gittiğiniz yerde de hayal kırıklıkları yaşayabilirsiniz. Örneğin Abd’yi ele alalım. Olmayan kitle imha silahları nedeni ile Irak’a savaş açtı ve 1 milyondan fazla Iraklıyı evlerinde üstün teknoloji ürünü silahları ile katletti. Abd’ye taşınıp böyle bir canavarlığın parçası olmak sizin için hayal kırıklığı olmaz mı?

Nusret Atayman yazdı: 01 Kasım 2014 at 05:53

4 aydır Amerikada kızımın yanındayım. Bu arada 1 ay oğlumu ziyaret için sydney e gittim.Bir çoğunuzun kaçmak için hedeflediği bu yerler yaşadığım İzmir Urladan daha cazip ve yaşanası yerler olarak ilgimi çekmedi açıkçası.Bu yazıyıda şu anda bulunduğum Sanfrancısco dan yazıyor ve evime dönmek için gün sayıyorum.Kızımın oturduğu 85 yıllık ahşap evdeki katın kirası 3 bin dolar oğlanın Sydneydeki 100 yıllık tuğla binadaki 70 m2 daireside aynı fiyat. Benim Havuzlu site içersindeki tripleks bahçe içi müstakil 150 m2 evimin rayiç kirası 500 tl.Gerek evimin önü ve gerek her türlü sosyal ihtiyacımızı karşıladığımız Urlada arabamın hiç bir park masrafı olmazken bahsettiğim bu iki gelişmiş ülke şehrinde de çarşı pazar park ücreti can acıtacak miktarlarda. Yılın 300 günü güneşli.Dünyanın en nadir güzellikteki çeşme plajları arabayla 35 diika. Buraları gördükten sonra, evrimini tamalamamış maymunlar alt kültürün henüz egemen olamadığı İzmir ve çevresinde yaşamanın nasıl bir şans olduğunu gördüm.
Hepinize saygılar

Hassan Bokhari yazdı: 01 Kasım 2014 at 03:53

While I am not Turkish but I happened to live in Istanbul and fell in love with the country and its people. Coming back to your blog, I think you are 100% correct. I am a Pakistani American who can very easily relate to your arguments. I also think Pakistan is well past that point. I hope your assessment about Turkey is wrong because that would be so sad. But I do fear that the current government is becoming more and more autocratic and people are turning into sheep. In other words, the ignorant will rule. In Muslim countries the logic tends to lose out to ignorance.

Mehmet Emin Coşkun yazdı: 01 Kasım 2014 at 00:45

Melih Merhabalar,

Taşınma gerekçen -kişisel- perspektiften bakılırsa çok makul ve mantıklı. Bunun nedeni Tükiye’de ya da bir insanın doğup büyüdüğü bir yerde ciddi problemlerin olması değil.
Kararının makul olması bunu sen böyle istiyor ve böyle hissediyorsun diye.

Fakat burda dikkat edilmesi gereken birşey var. Senin isteğin ve hissiyatın bu yönde olduğu için bunu rasyonelleştirme çabasındasınki bu birçok -sözüm ona- eğitimli ve birçok analitik altyapılı insanda mevcut olan bir problemdir, sende de var.

Bunları sana bir taarruzda bulunmak amacı ile yazmıyorum, bundan emin olmanı isterim.

Tarihe bakışın ve tarih ışığında analiz yapmaya çalışman da bana göre biraz eksik kalmış. Özal döneminden bahsetmişsin fakat Özal’ı iktidara taşıyan 12 Eylül dönemini atlamışsın. Benzer şekilde günümüz iktidarından bahsetmişsin fakat günümüz iktidarını iktidara taşıyan 12 Eylül benzeri süreçleri atlamışsın.

Bu çok takın tarih perspektifinden böyle. Bir de tarihe daha derin baksan, meseleye yaklaşımındaki eksiklikler daha farklı ortaya çıkabilir.

Bunun yanında yine bana göre, çok entresan bir durum var; neden bilinçaltında CHP ve CHP’den medet uman insanlar var? Bunu kendine hiç sordun mu? Eğer bu konuda biraz düşünürsen derinlerde senin kendinde keşfedeceğin farklı şeyler çıkabilir.

Tarih perspektifine geri dönecek olursak; memleketten gitmek bir tercihtir ve bunu genel yani çok sayıda insan için rasyonelleştirmek imkansıza yakın derecede zordur.
Her memlekette her dönem zorluklar ve sıkıntılar, bir de yozlaşmalar olabilir. Bu, senin bulunduğun sınıfın ne olduğu ve ne olabileceği ile de yakından ilgilidir. Bunlar sadece en temel birkaç parametre. Bir insanın bir memleketten -sorunlar var, yozlaşma var- diye gitmesi çok parametreleri olabilecek, kişisel bir durumdur.

Böyle günlerde birçok insan gitmeti tercih ederken ve edecekken birileri kalmayı tercih edebilir ve bunu rasyonelleştirmeye de kalkabilir.

Örneğin taşındığın yer İngiltere’yi bir düşün; demokrasi, özgürlük, insan hakları ve görece gelişmişliğin hatırı sayılır derecede var olduğu bir ülkedir. Ama ahlaki duruma ve insanlar arasındaki ilişkilerin derinliğine baktığında tahmin etMEdiğin şeyler görebilirsin.

İngiltere’de yaşamış bir insan olarak bir örnek vereyim. Örneğin kendine şunu bir sor;
İngiltere’de doğup büyüyüp te 20 yaşına gelip herhangi bir uyuşturucu kullanMAmış insanların tüm örneklemdeki insanlar arasındaki oranı nedir. BekleMEdiğin bir sonuçla karşılaşabilirsin.

Herneyse. Yine de duygu ve düşüncelerini paylaşman ve -bana göre- analizinde eksikler/yanlışlar da olsa güzel.

İngiltere’deki yaşamında sana başarılar ve mutluluklar dilerim.

Saygılarımla,

Süreyya Gökçeoğlu yazdı: 31 Ekim 2014 at 21:01

Vakitli karar vermiş, doğru bir yol tutmuşsunuz… Dönmemeye bakın… Yazıyı okurken keşke 20-25 yaş daha genç olsaydım diye düşündüm…

Seren yazdı: 31 Ekim 2014 at 18:44

Bu ülkede yaşamaktan sokağa çıkmaktan araba kullanmaktan hatta nefes almaktan nefret ediyorum..duygularımı daha iyi anlatan bir kelime bulamadım.Hangi çarpıklığı anlatsam? Anlatmakla bitmez…..dinimden soğudum artık Müslüman Değilim…dine inansam dinimi değiştirirdim….şu anda on onbir Yaşında çocuklar okullarda açılması zorunlu mescitlerde namaz kılıp derslere girmiyor……Hangi Atatürk? Hangi cumhuriyet ? Şimdi Avrupa Birliği’ne girsek adamların memleketini işgal edip on yılda uygarlıklarını kanser gibi yok ederiz….feci cahil yobaz bir çoğunluk Tarafından ezilen azınlık tek çareyi kaçmakta buluyor…param olsa bir dakika durmazdım ve asla bir günlüğüne dahi geride dönemezdim…..eğitilmesi imkansız bu güruha karşı yapabileceğim yek şey Ege’de bir Köye taşınmak ve televizyon da bile Türk kanallarını seyretmemek….bu memleket Çoktan satıldı ya sev ya terket diyenlerde parasını yiyor…yiyin efendiler yiyin…patlayıncaya tıksırıncaya kadar yiyin….!!

Selda yazdı: 31 Ekim 2014 at 17:55

Yazınız ve yorumlar gerçekden çok yararlı oldu. Çoğu zaman kendimi bu ülkeye ait hissetmiyorum. Çocuklarım böyle bir ülkede yaşasınlar istemiyorum. Bende çekip gitmek istiyordum ama fikrimi değiştirdim.Bu ülkenin bana verdikleri çok fazla. İşçi çocuğu iken Türkiye’nin en iyi üniversitelerinden birinde eğitim aldım ve meslek sahibi oldum. Diğer iki kardeşimde aynı şekilde. Doktora, ilaca para vermedik, eğitime para vermedik. Malesef Türkiye’de kutuplar var. Beyaz Türkler denilen babadan dededen zengin iyi eğitim ve ahlaklı fakat aşırı kibirli ve taşralı-iyi eğitim almamış-giyinmesini bilmeyenleri hakir gören, kendi sınıfından olmayanı aşağı gören ve şimdiye kadar diğer tarafı hor görmüş. Diğer kutup AKP iktidarına kadar ezilmiş, aşağılanmış ve sonra bir kısmı parayı bulmuş – çocuklarını sübyan mektebine gönderen, Başbakan’da kendini bulan, değer yargısı TV dizilerinde racon kesen ağır abiler sayesinde gelişen, özenti şeklinde başını kapatıp aşırı makyajlanan. Diğer bir kutup ne camilik ne kliselik, umutsuzluk içinde uyuşturucu-esrar bağımlısı ahlaki yozlaşmanın had safhada olduğu grup. Diğer bir kutup çocuklarını anaokulundan en pahalı özel okula yazdırıp iyi bir yabancı dil eğitimi aldırarak-ilerde yurtdışına gitme şansı olsun diye- gelecek kaygısına çözüm bulmaya çalışan grup. Ama inanıyorumki iyiler daima kazanacak. Sevgi, şefkat ve hoşgörüye ihtiyacımız var.

Eniz Erten yazdı: 31 Ekim 2014 at 17:29

sen yanmasan
biz yanmasak,
nasıl çıkar karanlıklar
aydınlığa..

maalesef yüzyıllardır bütün toplumlarda bazı fedakarlıklar yapılmadan iyiye güzele ulaşılmıyor. bu bir mücadele. cahilliğe, yobazlığa, sömürüye karşı yapılan bir mücadele. hiçbir şey yapmadan Türkiye’de yaşamak bile bu mücadeleye katılmak demek. “bak biz hala buradayız, gezi parkı için de, validebağ korusu için de, ilerde kıyılacak diğer parklar için de buradayız. korumayı başaramasak da buradayız”. umarım yakında biz de örgütlenmeyi öğreneceğiz. o zaman biz de güç olacağız, parklarımızı koruyabileceğiz.

işin diğer bir yönü, AB ve ABD’de birkaç yıl yaşadıktan sonra gördüm ki bütün o konformist ve kapitalist düzenin içinde müthiş bir ikiyüzlülük var. Harika bir Tiergarten, harika bir Central Park, ama nükleer artıklarını gizlice Afrika ülkelerine ihraç et; maden şirketlerin 3.dünya ülkelerini talan etsin; kendi insanı aç olan Latin Amerika, Afrika ülkeleri senin Fast Food lokantaların için milyonlarca sığır yetiştirsin; kendi ülkende yayalara yol ver, 3.dünya ülkelerinde yüzbinlerce çocuk çıkarttığın savaşlarda öldürülsün (güzel bir belgesel “The French African Connection”). bir kere maske düştü mü insan sözde “GELİŞMİŞ” ülkelerde yaşamak istemiyor. insan maskesi takmış zombie’lerin arasında yaşamak gibi…

Kubra yazdı: 31 Ekim 2014 at 16:56

Merhaba,

Madem fikirlerinizi özgürce halka arzettiniz, o halde ben de haddime düşmeyerek birkaç şey yazmak isterim..
Yazınızda doğru tesbitler bulunsa da katılmadığım çok nokta var.
Bahsettiğiniz akl-ı selim insanlar hiçbir koşulda ümitsizliğe düşmez, çözüm odaklı olurlar.
Birlikte yaşadıkları insanların refahı için fedakarlık yapanlar da bu insanların en erdemli olanlarıdır. Mücadele yıllarındaki Atatürk ve ona destek verenler gibi..
Bu nedenle çıkar odaklı düşünerek şartlar kötüleştiğinde kaçmak yerine savaşmayı tercih ederler, hem de o bahsettiğiniz “cahiller” için..
Oldukça güzel hayallerle yerleşeceğiniz yeni toprakların insanları da emin olun sizin IQ nuz hakkında bir önyargıya sahipler..
Yazık ki bu bir önyargıdan ibaret olsa da, o muasır medeniyet toplumlarının zihnine de bu kazınmıştır uzun yıllardır.. Belki çook uzun yıllar da bununla yüzleşmek zorunda kalınabilir.
Bu güzel memleketi dikeniyle seven biri olarak :
Başka bir ülkede refah içinde ama kimliğini unutarak yaşamaktansa ; kendi ülkemde koşullar değişmese bile umutla yaşamayı tercih ederim..

Umutlu ve güzel yarınlara!

Hakan ÖZER yazdı: 31 Ekim 2014 at 16:16

Yazınızı ülke dışına çıkmayı bir dönem ciddi ciddi (avusturalya) düşünen ama sonra ülkenin belkide en ileri şehirlerinden birine yerleşmeyi(izmir) çözüm olarak bulan bir meslektaşınız olarak yazınızı çok beğendiğimi söylemeliyim, benimde birkaç yorumum olacak bu konuda artık değindiğiniz gibi bu hükümet gitse bile ülkenin yönetilemeyiceği bir gerçektir, iyi kötü bizi bağlayan kürt-türk, sünni-alevi akp-chp gibi gruplar arasında inanılmaz boyutta bir nefret oluşmuştur, bunun sonucu olarak ülkenin ya dağılması yada en iyi ihtimal olarak federe bir cumhuriyetin kurulması gerekir, izmirde devlet ile rantın en yüksek derecede döndüğü imar işinde çalışıyorum, gözlemlerime göre sadece rant elde edebilmek için müteahhitlerin siyasi baskı kurarak bir çok işlerini torba yasalar ile geçirdiğini ve belediyelerinde el mecbur bu işleri onayladığını gördüm ve de artık bunun sonucu olarak en iyi ihtimalin federe devlet olması gerektiğini düşünüyorum, çünkü sadece din ve çıkar oyları ile orta ve doğu anadoludan seçilen insanların izmir ve bunun gibi ülkenin biraz daha özgür ve refah şehirlerinde istediği gibi at koşturması biraz hümanist insanları ezip çiğnemesini izlemekten bıktım, böylece en azından yönetilen insanların yerel yönetime biraz daha fazla baskı yapabileceğini düşünmekteyim, bazı insanlar üniter yapıyı hala savunabilir ama şu duruma geldikten sonra üniter yapının belkide tek yolunu soykırım olarak görüyorum ki bunu kesinlikle istemem.

Hakan Raif yazdı: 31 Ekim 2014 at 15:24

ingilterede burnun sızlayacak,ülkeyi çok özleyeceksin….umarım geri gelmezsin lütfen gelme

Hakan yazdı: 31 Ekim 2014 at 14:24

Benim analizim şudur ki sen kendini toplumun diğer kısmından üstün ve zeki sanıyorsun. Bu yanılsama içerisinde sağlıklı düşünme ihtimalin zaten yok. Tek çözüm yolun psikoloğa gidip düzelmeyi ummandır. Üzülerek söylüyorum maalesef toplumda senin gibi çok insan var.

Can Savaş yazdı: 31 Ekim 2014 at 13:53

Yozlaşmışlar,cahiller,aptallar öyleyse ben gidiyorum.Bu bir tercih meselesidir.Ancak aklın rasyonelleştirilerek aşağılanması ne kadar üzücü ki, bunu yazan kişide birilerine göre, hemde oldukça cahildir. Yazı ne anlatıyor pek belli değil aslında; hali olan uğraşsın ben sıramı savdım mı? bu ülkeden bi bok olmaz siz de kaçın mı? yoksa benzerleri gibi bir iç rahatlatma yazısı mı? üstümüze kıran minibüs şöförünü zaten hergün gören bir millete 70 yıl daha bunun çocuğuyla yaşayacağımızı hatırlatmış olduğu için emeğine sağlık. Şuradan ufuk açmalı,başka bir dünya mümkünlü bir video :https://www.youtube.com/watch?v=uToIZz6dVD4

O. İlbey Akıncıoğlu yazdı: 31 Ekim 2014 at 13:43

Haddinden fazla karamsar düşünceler. bu ülkede ilginç bir denge var. bazen doğuya, bazen batıya ; bazen kuzeye, bazen güneye kayan. ama merkezden çok uzaklaşmayan. işte dengeyi sizin düşünce tarzınız bozuyor. firariler! kolaycılar! bu dünyaya bir kere geldim yeter artıkcılar! 300.000likler! madem bu kadar zor durumda ülken madem ki karanlık çökmüş boş beyinlerin kuytularına senin ne işin var el diyarlarda madem ki farkındalığın ağrı dağının doruğunda esen sert boran neden bu kadar onulmazsın ovanın meltemiyle savrulan çalılara. çok uğraşmışlıktan dem vurmuşsun görmez misin? biz hala uğraşıyoruz kızoğlan kız AYDINLIK karanlığa cariye olmasın diye!!

Leon yazdı: 31 Ekim 2014 at 13:19

Bende sizin gibi “cehaletin hışmından” uzaklaşmak için Türkiye’yi terkedenlerdenim. Bu yüzden ne ifade etmek istediğinizi iyi anlıyorum.

Ancak bir sorun var: Yazıyı kime hitaben yazdığınız belli olmadığından çok fazla elektrik çekmiş. Türkiye Matrix’inde varolan, bahsettiğiniz o TV dizileri ve medyanın beyin yıkamasına maruz kalmış insanların bu yazıyı anlaması beklenemez, keza yorumlar da bunu net olarak gösteriyor.

Sayın yorumcular: Yurtdışına çıkıp belirli bir süre o toplumun içinde varolmadan bu yazıyı anlamanıza imkan ihtimal yok.

Burası Avrupanın en iyi durumdaki ülkesi varsayılıyor. Eğitimin, milli gelirin, kişibaşına düşen yıllık gelir ortalamasının en yüksek olduğu ülke. Şimdi biraz örnekler verelim.

– Alışveriş yapacak olan kimse, mağazaya gitmeden önce, ilk olarak 2.el mağazalarını ve online sayfalarını ziyaret ediyor.

– Dünyanın 3 büyük cep telefonu üreticisinden biri olsa da, halen 5 yıllık telefon kullananlar çoğunlukta.

– Neredeyse her evin bir otomobili olsa da, herkes işine tren, otobüs ve bisikletle gidiyor (-20C’de bile !)

– Okullarda herkese karşı anlayışlı ve saygılı olması öğretiliyor.

– Bir çok evde televizyon, çamaşır makinası veya bulaşık makinası yok!

– Fikirlerinden ötürü kimse hor görülmüyor, insanlar olduğu gibi kabul ediliyor.

– Ülkenin temel dini hristiyanlık olsa da, çok azı kiliseye gidiyor.

Liste uzadıkça uzar. O yüzden tekrar ediyorum, sevgili yurttaşlar, çoğunuz Melih arkadaşımızın yazısını hakaret veya karalama olarak algılayabilir, hatta umursamayabilirsiniz de. Ancak doğruları söylemiş.

Tolga Sümer yazdı: 31 Ekim 2014 at 11:22

Ters giden birşeyler olduğunda, bunu içsel olarak tüm benliğinizle kavrarsınız ama, nedenini aklınız ve kelimeler yoluyla ifade edip bir tanım ortaya koyamazsınız ya… Siz net bir şekilde bunu tanımlayıp, gün yüzüne çıkarmışsınız. Bir tez gibi ortaya koyduğunuz ve onay gören argümanlara sahip “cehalet” ve “aklın” toplum üzerindeki etkileri, aksi ispatlanana veya çok kuvvetli alternatifi ortaya çıkana kadar hipotez, hatta teori muamelesi görecektir.. Benim neznimde ise “gerçek”… Toplumun, “Ak-kıl” değil, “Akıl” sahibi insanlara ihtiyacı var. Aklınıza sağlık.

M yazdı: 31 Ekim 2014 at 10:59

Yazdiklariniza tamamen katiliyorum. Ulke dindarlasmadi, yozlasti, Toplum korkunc bi hale geldi. Ve ben de eger bugun Turkiye’de yasamaya devam etseydim cocuk yapmayi dusunmezdim bile cunku aynen dediginiz gibi ben evde ne egitim verirsem vereyim muhtemelen 60 kisiyi bulan siniflarda yoz hocalar tarafindan yoz bir sistem dahilinde yetistirilecekti, Hele bir de allah korusun o cocuk kiz olsa al basina belayi, 32 yasinda bir kadin olarak omrumun 11 yili AKP hukumetiyle gecti ve bu hukumet doneminde nasil donustugumuz ve kadin olarak toplumda varolmanin nasil zorlastigi ortada, 1.5 yildir Londra’da yasiyorum ve komik gelecek ama uzun zaman sonra korkmadan etek giyebiliyorum, aksam bir yerden donerken sokakta 40 kere paranoyak olmuyorum, kronik mutsuz degilim yuzume renk geldi. Turkiye’de son yillarda `demokrasi ve ozgurluk` adi altinda yasanan zalim degisimleri deneyimlemis bi kadin olarak en buyuk korkum bu yeni turkiye dedikleri ucubede kiz cocuk sahibi olmakti. Yurtdisinin zorluklari yok mu? Var. En zoru da ozellikle beyaz turkler arasinda yaygin olan birbirine yuz cevirmeye alismak ve diger milletlerin kendi aralarinda kaynasmasina sahit olmak. Ama gunun sonunda birey olarak varolabildiysem, sarikli sapiklardan, cahil ve zorbalardan uzaktaysam diger zorluklar asilir, o kadar da muhim degil.

Uzgunum ama ulke elden gitmisken ancak korkaklar gider diyenlere anlam veremiyorum ve ben de bu ulkenin artik ilim, egitim vs gibi insancil yollarla duzeltilmekten cok uzak oldugunu dusunuyorum,

Mustafa Tongar yazdı: 31 Ekim 2014 at 10:21

Uzun yorumlar başkalarının hakkını ihlaldir 1incisi. Almanya, FR, SWEDEN, nORGE Belgıum parlamentolarına halkın temsilcileri nasıl gelmiş.TCnin TBMMne halkın değil birilerinin temsilcileri nasıl giriyor.Oraların partilerinde ÜYE-DELEGE ilişkileri nası bize benziyormu bi araştırsanız.

Emin Yaren yazdı: 31 Ekim 2014 at 09:04

Her ne kadar tespitleriniz doğru da olsa ben “Bir ihtimal daha var” diyorum.

Aysegul yazdı: 31 Ekim 2014 at 03:40

Uzunca bir ayrilik sonrasi ulkeme dondugum ilk iki gunde yasadiklarim;

1. Gun : ilk bindigim minibus soforune gitmek istedigim duragi soyledigim halde beni bilincli olarak (cunku zaten o duraktan gecmiyormus ve ben binmeden once sordugum halde alacagi 1,75 tl yi kaybetmek istemedigi icin… ) yanlis bir durakta indirmesi sonucu yolun kalan kismini yuruyerek tamamlamak zorunda kalmam , 2. soforun benden 15 kr. fazla para aldigini indikten sonra tesadufen baska bir musteriden ogrenmem, yine ayni soforun yayalarin uzerine araba surerek ve kufrederek araba kullanmasi,

2. Gun hasta olan annem icin aldigim meyva presinin ise yaramadigini farkedip, daha 24 saat gecmeden aldigim magazaya geri goturup, alternatif bir urunleri ile degistirmek isteyip ” yok ” cevabi aldigimda iade etme istedigimin reddedilmesi ve iadesi icin verdigim mucadelem,

Ve sonraki gunlerde yasanan abeslikleri caresizce kabullenmek zorunlulugunun hasil oldugunu hissetmem de benim icin ” Turkiyeden neden tasindim ? ” sorusunun cevabini hatirlatti …

Gecmisde ” sosyetik” kustahlarla yasama zorunlulugum yetti, omrumun kalan kismini onetime erkini eline gecirmis ” varoş ” kustahlarin golgesinde yasamaya mahkum olmayi reddettim ve tasindim guzel ulkemden, caresizce…

Mustafa Ergenç yazdı: 31 Ekim 2014 at 02:24

Sizi bu yazınızdan dolayı tebrik ederek söze başlıyorum ben üniversite 1.sınıf öğrenciyim ve siz gibi birinin yazısını okuyup daha yolun basındayken örnek almak büyük bi sans olsa gerek sizin gibi insanların değerli ve anlamlı görüşleri bizim gibi gençlere ışık oluyor sağolun varolun hayatta başarılar İnşallah bende sizin gibi bir birey olurum yolunuzda bahtınızda açık olsun

Aras Akarsel yazdı: 31 Ekim 2014 at 01:12

Göç etmek insanlık tarihi kadar eski bir eylem. Herkesin bunu yapmak için geçerli bir sebebi olabilir. Bugün bu sebepler var ki yazıdaki tespitler oldukça doğrudur. Yarın başka sebepler bu ihtiyacı doğurabilir. Mühim olan insanın geride bıraktıkları ile yüzleşebilmesidir. Kişi yanlız kaldığında yaşar bu hesaplaşmayı. Bunu başarabilen insan için yeryüzünde sınır diye bir kavram yoktur. Tüm dünya devletlerinin kapıları siz gibi insanlara sonuna kadar açıktır aynı bu cennet vatanın kapılarının da sonuna kadar açık kalacağı gibi.

Yasin Erenay yazdı: 30 Ekim 2014 at 22:01

Haklı olduğun noktalar var, ama kalkıp gitmek konusunda aynı fikirde değiliz. Saygı duyarım düşüncene.

Ben şair değilim o yüzden başkalarının yazdığı bir şarkının sözleriyle kendi düşüncemi seninle paylaşayım.

Sanırsın,dağlarda yol olmaz
Usanırsın,kalbinde güç kalmaz
Uzanırsın, yarın olmaz
Zor günlerin,ardında huzur olmaz ki
Her zaman umutlar yön bulmaz
Yarın olsa da,beklenen gün olmaz
Sanırsın,yalnızlık tek dostun
Aldanırsın kaçmakla bitmiyor
Hiçbir zaman,yalnızlığın

Umudunu kaybetmemelisin…

Zeynep Atabay Taşkent yazdı: 30 Ekim 2014 at 19:30

Bu kadar okunmuş , cevap verilmiş bir yazı keşke ‘neden taşındım?’ değil de Türkiye’de kalıp herşeye rağmen neler başardım ve halen uğraşıyorum şeklinde olsaydı..

Atilla yazdı: 30 Ekim 2014 at 18:53

Yazdıklarınız etkileyici ancak, cehalet ve yozlaşma toplumun ileri gelen düşünce , bilim ve ilim sahibi insanlardan başlamaktadır. Para için geleceğini, sözünü bil Hassa özünü ipotek altına alan lardan başlar, aşağı katmanlara inildik çe facia halini alır. Bana göre her şey kendinizi sorgulamak la başlayacak Nerede sonuclanacagi ise bun da ne kadar samimi olduğumuz la alakalı.

Her kez e mutluluk dileğiyle.

Omer Dundar yazdı: 30 Ekim 2014 at 18:46

Sozluk basta olmak uzere tespitleri ve bu tespitlerin yalin anlatimini cok begendim. Ayrilma karari ayri bir konu ama tespitlere herhalde katilan cok olacaktir. Turkiyeden ayrilma karari ise bence o kadar kisisel ki boyle bir ortamda yazarin bu kararini tartismak abesle istigal.

Z. Kurtuluş yazdı: 30 Ekim 2014 at 18:06

Sakarya savaşında 90.000 kişilik ordunun 60.000 inin firar ettiğini bilir mi acaba vatan millet sakarya edebiyatı yapanlar? Bu cahil ordusunun o firar edenlerin ve askerlikten zaten muaf olan imamların torunlarından oluştuğunu da.

Ya sev ya terk diyenler kaldırıma park eden araçlarını çekseler de bebek arabasıyla asfalta inmek zorunda kalmasak bu cennet vatanda, değil mi?

Deniz yazdı: 30 Ekim 2014 at 17:14

Bazi seyleri anlamakta ben de zorlaniyorum cok. Ornekleri de oyle cok uzaklarda aramaya gerek yok.
En basitinden bu yaziya yapilan bazi yorumlardaki usluplar ve kullanilan bazi kelimeler. Gayet duzgun ifadelerle, kendinize ait blogunuzda, kimseye hakaret etmeden, paylasmissiniz dusuncelerinizi.
Kimse kimse ile ayni fikirde olmak zorunda degil ama bunu saygili bir sekilde ifade etmek zorunda bence. Hele kufur etmeyi anlamak hic ama hic mumkun degil.. Biz birbirimize karsi saygimizi ve sabrimizi buyuk oranda kaybetmisiz bence..

Cebe yazdı: 30 Ekim 2014 at 16:33

Yazınıza gelen agresif tepkiler, “Cehalet” tanımınızın keskin kanıtları olsa gerek. Sonuçta bu şekilde ifşa olmak çok tatsız bir duygudur sanırım. Diğer yandan, aynı coğrafyada, tek bir yönetim altında feodal, sanayi ve bilgi toplumu gerçeklerini yaşayan, bu bakımdan hayli kozmopolit bir ülkeyiz. Bu kimliklerin yönetime dair ayrı ayrı normları var. Siyaset de işine gelen kolay normları kullanıyor, vahşi kapitalizm ve haksız rekabeti körüklüyor. Çözüm derseniz, önce sağlam bir duvara toslamamız, sonra da başarabilirsek çağdaş bir Toplum Sözleşmesi yapmamız gerekecek. Dilerim ki başarırız.

Orhan yazdı: 30 Ekim 2014 at 16:15

Güzel yurdum, güzel insanlarım.
Keşke sanal alemde olduğumuz kadar pratik hayatta da ” DEMOKRAT” olabilsek.

Ağzımızdan köpükler çıkarmak için fırsat kolluyoruz. Hiç bir fikre saygı duymadan, kalem kırıyoruz.
Gidişat çok kötü ve ötesi, ülkemde kendi kendine bile, özgürce düşünmeye, yazmaya, mırıldanmaya, nefes almaya, istediğin mezera bile girmeye izin yok.

Süleyman yazdı: 30 Ekim 2014 at 16:01

Öncelikle yazınızın dili ve anlatım gücü için teşekkür ederim. Çoğu zaman anlatılanlardan çok anlatım yolunuz çok daha efektiftir cümlesinin hayat bulmuş hali sanırım yazınız. İşim dolayısı ile çok fazla ülkede kısa ve uzun periyodlar halinde kalma fırsatı yakaladım. Tabi bu da doğal olarak sizi toplum ve sosyal hayat olarak ya da devletin bu yaşamlara müdahalesi konusunda kendi ülkenizle kıyaslama yapma fırsatı bulmanızı sağlıyor.

Kendi gözlemlerime dayanarak, farklılığın belirttiğiniz üzere eğitim pratikleri farklılıklarından kaynaklandığı konusunda hemfikirim. Gelişmiş ülkelerde devletin en temel doğru yaklaşımının toplum saygısı ve insana verilen ”değer” olduğunu söyleyebilirim. Gerçekten en temel fark bireylerin hayatlarının en önemli unsur olması. Bu da zaten kendi fiziksel alanınızı yaratmanızı ve toplumsal reaksiyon olarakta saygıyı da beraberinde getiriyor.

Yalnız bence eğitim ve gelişim konusunda sizin aksinize -belki de tepki çekmemek için , ya da insanların hassasiyetinden bu şekilde değerlendirdiniz bilemiyorum- dinlerin varlığının ikinci değil aksine birinci planda olduğunu düşünüyorum. Dinlerin nihai bir amaç değil araç olduğu fikrinize katılmakla beraber, insanların ne kadar eğitilebileceği konusunun zaten sertçe çizilmiş çizgilerle dinler tarafından belirlendiğini ve sizin bu çizgileri aşamayacağınızı düşünüyorum. Yozlaşmanın da gelişimin sınırını da ne yazık ki dinler belirliyor.

Asıl değişimin ise kapital ve inanış sistemlerinin reformları ve gelişimiyle gelecek ve ancak bu şekilde istenilen özlenilen hayatlara sahip olabiliriz diye düşünüyorum. Özetle dediklerinize katılıyorum ve fakat orada ki hayatların da istenilen ve özlenilen yaşamlar olmadığı konusunda da kendi adıma eminim.

Benim de yurtdışı düşüncelerim olmasına rağmen, şu an ege de küçük bi yerde önümüzde ki 5 sene içinde yaşama gibi bir fikrim var..Eğer bu da tutmazsa sonrasında londra denemek istiyorum.3 senedir evliyim henüz çocuk yok. Zaman aldığım kararları ne kadar ve nasıl etkiler bilemiyorum. Sevgiler…

Erguvan Yücel yazdı: 30 Ekim 2014 at 15:25

Bir başka ülkeye, bir başka denize giderim’, dedin
‘bundan daha iyi bir başka şehir bulunur elbet.
Her çabam kaderin olumsuz bir yargısıyla karşı karşıya;
-bir ceset gibi- gömülü kalbim.
Aklım daha ne kadar kalacak bu çorak ülkede?
Yüzümü nereye çevirsem, nereye baksam,
kara yıkıntılarını görüyorum ömrümün,
boşuna bunca yıl tükettiğim bu ülkede.’

Yeni bir ülke bulamazsın, başka bir deniz bulamazsın.
Bu şehir arkandan gelecektir.
Sen gene aynı sokaklarda dolaşacaksın,
aynı mahallede kocayacaksın;
aynı evlerde kır düşecek saçlarına.
Dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin sonunda.
Başka bir şey umma-
Ömrünü nasıl tükettiysen burada, bu köşecikte,
öyle tükettin demektir bütün yeryüzünü de.

( Çeviren: Cevat Çapan )

Konstantinos Kavafis

Sizi anlıyor ve tamamen katılıyorum.

Ve hukukçu gözüyle bakıldığında anlattıklarınıza,ortada çok daha dehşetli bir tablo olduğu fark ediliyor.

Ancak sorun şu ki;dünyada ekonomik ve sosyal açıdan güvenli,insan haklarına saygılı olan,Irkçı,aşırı milliyetçi,dinsel körlüğün etkisi altında ve bağnaz olmayan toplum yok sayılır.

Sanırım,bir tek henüz modern insanla temas etmemiş yağmur ormanlarındaki ilkel küçük kabilelerde yaşanabilir.

Bir çok ülkeye gittim.Gördüğüm kentli toplumların modern çağda altından kalkamadıkları pek çok sorun var.Vahşi kapitalizmin yansımaları her ülkenin cehalet düzeyine göre farklı oluyor.

Her günüm ülkeyi terk etmeyi tasarlayarak ama bunun belki sadece çocuğum için mümkün olabileceğini bilerek ve bunun için çalışarak geçiyor.Bu bağlamda sizin de yaşınızın kırkında altında olduğu yada önceki yıllarda yurt dışı bağlantınız olduğu sonucu çıkarılabilir.

Bir yaştan sonra ülke değiştirmek,bir tür dolaylı tehcir; dil,ekonomi,gündelik alışkanlıklar ve kırık dökük iyilikleri olsun geri bırakama telaşı karşısında yaşamın sürdürülmesi açısından bir seçenek olmaktan çıkıyor.

Bu ülke düzelemez kadar,cahil,yobaz ve aptalla dolu olsa da;bir o kadar da benim ve sizin gibi insan var.

Cehaletin en son noktada gideceği bir yer yok,sonsuza kadar süremez aptallık.

Bu elbette burada kalmanın faydasız tesellisi, hatta bahanesi sayılabilir.
Aşık Veysel’in gözüyle bakmaya çalışıyorum,Nazım Hikmet gibi sevmeye.

Ama ortalama yetmiş yıllık bir ömürde “güzel günler göreceğiz çocuklar” dan payıma bir şey yetişmeyeceğinin de farkındayım.

Fe yazdı: 30 Ekim 2014 at 15:13

Cahil diye tanımlananların yorumlarını, yorumlardaki “çirkinlik”ten tanıyabiliyoruz Melih Bey, sakın takmayın. Bir de çok güzel laf soktuklarını, gezideki espriler ayarında nükte yapabildiklerini sanıyorlar ya, işte gülünçlük tam da orada. Size narsist bile denilmiş. Bir kere narsisist o, madem kitaplar ve uzmanlardan sözediyoruz. Bir de uzman olmadan tedavi önermek? Ben uzmanım ve burada npd göremiyorum, ancak aşağılık kompleksini çokça yorumda görebiliyorum ne yazık ki.
Aman geri gelme istemez demenin varoşluğunu nasıl anlatabiliriz ki şimdi? Neyse, ailenin öğretmediği şeyleri öğretebileceğimizi sanma ahmaklığı geride kalmalı.

Bisiklet yolu yapılsa da ya arabalar ya mangalcılar ya da bisikleti müstehcen olarak görenler tarafından rahatsız ediliriz. Avrupada olmayan doğal güzellikler bizde var işte çöp atıp bırakmıyor muyuz? Denizleri kirletmiyor muyuz? Tarihi eserlerimizi kaç kişi gidip görüyor? Denize girenlerin tanına gidip cehennemde yanacaksın diye huzursuzluk veren adam ceza aldı mı? Aynı Atatürk devrimleri gibi bu nimetlere de mücadelesiz kavuştuğumuz için kıymeti bilinmiyor. Katılıyorum, bu hükümet dibe vurmaya yarayacak enazından.

Melih Bey istatistik sunmuş hala belki kurtulur diyoruz, hükümete laf ediyoruz. Hükümet bir sebep değil sonuçtur. İnsanlar yemekteyiz i izleyip çatalbıçağı öğrenmekten çok birbirlerinin arkalarından konuşmayı öğreNip yozlaştılar. Diziker ahlaksızlık ve şiddet dolu. Dizilerde bile çalışan emek veren ünsanlar değil kabadayılık prim yapıyor, fakir edebiyatı izliyoruz.Ütopik bir şey yapıp köy enstitülerini kurmak, ilkokula adam gibi görgü kuralları trafik kuralları dersleri koysak bile en az iki nesil sürecektir bunun etkileri. Bu sırada da kapitalist devletler ya da dinciler meydanı bunu yapmak için boş bırakmayacaktır zaten

Biraz küfürü bol ama neden pek umut yok’u anlatan bir yazı da bu:
https://medium.com/@guvenindahouse/turk-milleti-ve-sikinin-ucuyla-i-s-yapmak-gerce-i-e7b170699056

Murat Gürkan yazdı: 30 Ekim 2014 at 13:37

Çok güzel tespitler ve araştırmalar. Anlatılan hikayede Türkiye konu bahsidir. Bana göre yozlaşma tüm gezegende ilerleme kaydetmektedir. Kaynak kullanımından sera gazı salınımına kadar.
Türkiye de kurmamızı salık verdiğiniz siyasal oluşum, eş zamanlı olarak tüm dünya ülkelerinde kurulması gereken bir global yapılanma olmalı. Universal parti ve Universalizm.
Ben tohumu ekerim. Sularım. Hasat zamanını belki göremem.
Başlangıç olarak bir manifestoya ihtiyacımız var mesela.

Osman Kemal Kadiroğlu yazdı: 30 Ekim 2014 at 12:57

Çok güzel bir yazı. Tümüyle katılıyorum ama ben sizin kadar şanslı değilim. Ben işin sonununa geldim, bu güzel ülkede bu berbat halkımla defteri kapatmak zorundayım. Asker çocuğu olarak devlet okullarında okudum, makine mühendisi oldum, o devirlerde NATO bursu denen TBTAK bursu ile MIT’de nükleer Mühendislik MS ve Sc.D. dereceleri aldım. Hemen ülkeme döndüm, devlet maaşı ile yıllarca öğrenci yetiştirdim ve bir çoğu ABD’de nükleer endüstri ve üniversitelerde iş bulup önemli görevlere geldiler. Çalıştığım üniversiteyi iyileştirme çabalarım hep ters tepti, erken emekli oldum. Afrikada bölüm kurdum ve tanrı sınıfına girdim. Oysa emekli olduğumda sarı zarfta yarım kağıda yazılmış bir not aldım. Yıllarca ülkeme nükleer teknoloji girsin diye uğraştım entel solcular, rüşvet yiyen teknokratlar galip geldiler, kimseye sormadan rüşveti iyi olan nükleer santral seçtiler ve ülkemi deneme tahtası yapma yolunda ilerliyorlar. Dönüp geriye baktığımda Vanlıların değişiyle “kendime yazığım geliyor”. Şimdilik ülkemde vatandaşlarım içinde bir azınlık olarak yaşamayı tadıyorum. Bu yaştan sonra yapacağım bir şey kalmadı ama tüm öğrencilerime ve gençlere dünyaya açılmalarını, özellikle de ABD’ye gitmelerini öneriyorum. Eşim yurtdışına yolladığım ve oraya yerleşen öğrencilerime acıyor vatan hasreti çekiyorlar diye. Ya Türkiye’de yaşayıp vatan hasreti çekmek daha mı kolay?

Yılmaz yazdı: 30 Ekim 2014 at 12:38

Eğitimli insanların kendilerini hayatın işleyişi için vazgeçilmez görmeleri
cahil insanların batıl inançlarından daha tehlikelidir.
Umberto Eco

Tesadüf eseri yazınızı okudum, sizin gibi narsist yurttaşlarımız toplum sağlığı için cahil insanlardan daha tehlikeli olduğunu düşünüyorum.
Jean M. Twenge ve W. Keith Campbell in yazdığı “Çağımızın Vebası Narsizm” adlı kitabını size öneririm.
kitabı okuduktan sonra panik yapmayın bu rahatsızlığın tedavisi var.
uzun süreli grup terapisi ile düzelebiliyor.
şimdiden geçmiş olsun

Bu arada yine de yurt dışına çıkmaya karar verirseniz New York a gitmemenizi öneririm , giderseniz de kendinize dikkat edin
http://videonuz.ensonhaber.com/izle/new-york-ta-10-saatte-108-tacize-ugrayan-kiz

Nesrin Kanca yazdı: 30 Ekim 2014 at 12:35

Ben de 6 sene evvel Amerika`dan İstanbul`a taşındım. Tüm olumsuzluklara rağmen bu ülkede olduğuma, çocuğumu bu ülkede büyüttüğüme çok memnunum. Asla da pişmalık duymadım. Tabi ki ister istemez Türkiye`nin gidişatı hepimizi endişelendiriyor ve ilerisi için bir bilinmezlik söz konusu. Ama bunu da o naktaya geldiğimizde düşüneceğim.

Kendime öz eleştiri olarak da yıllarca bu ülkenin en önemli sorunu olan eğitime birey olarak katkıda bulunmamam. Hepimiz kapitalizimin yarattığı modellere hayran olarak çocuklarımızı kurstan kursa, özel okuldan özel okula koşturuyoruz. Bir baksanıza kaç tane durumu belli düzeyde olan aile çocuğunu devlet okuluna gönderiyor son 30 yıldır. Özel okulları devleştirdik. Yok efendim yüzme dersi, yok bale dersi derken gözümüzü boyadılar. Devlet okulları dünyanın birçok yerinde olduğu gibi içinde ki veliler tarafından desteklenir madden ve manen. Eğitimi konularddan yalnızca bir tanesi. Tüm devleti ilgilendiren konularda gözümüzü kapadık ve hayatımıza baktık.

Son olarak da hayatını 15 senesini Amerika`da Washington, DC de geçirmiş biri olarak yurt dışında insanların kurallara uyma sebebi eğitimden ziyade yaptırımlar olduğunu düşünüyorum Bu yaz Amerika`da geçirdiğimiz 15 gün süre zarfında arkadaşlarımın hep bir korku içinde olduğunu gördüm. Aman dikkat et stop işaretinde 10 a kadar say yoksa kamera var ceza alırsın, aman çimlerin boyu biraz uzamış hemen kes yoksa para cezası alırsın, vs bir sürü örnek var. Geçenler de çalıştığım İsviçreli bir iş adamına bu gözlemimi anlatırken bana dedi ki Nesrin işler İsviçre`de daha da zıvanadan çıktı şimdi insanları birbirlerine ihbar ettiririyorlar dedi. Demek istediğim eğitim çok ama çok önemli ama kurallara uyulması için kuvvetli bir devlet ve yaptırımların uygulanması gerekiyor. Yoksa insan her yer de insan. İnanın eğitimlisi gelişmiş ülkelerde de çalıyor, çırpıyor, her türlü ahlaksızlığı yapıyor…

Asime Can Ozozer yazdı: 30 Ekim 2014 at 12:03

Merhaba,
Yazınız ve samimiyetiniz için çok teşekkür ederim. Gezi olaylarından beri ilk defa bu kadar heyecanlandım. Size yeni hayatınızda başarılar diliyorum. Şikayet edip hiçbirşey yapmamaktansa cesaret edip yaşadığınız ortamı değiştirmişsiniz, ne güzel.
Ben de son 10 senedir yurtdışında yaşıyorum ve her ülkemi ziyaretimde ondan bucak bucak uzaklaştığımı görüyor ve üzülüyorum. Ama ben çok umutluyum. Bence biz Atatürk’ü ve ilkelerini hiç ama hiç anlamadık. Ezberden sev dediler, seviyor gibi yaptık. Gerçek değişimin içten gelmesi gerekiyor. Ama Atatürk’ün getirdiği modernleşme bize dışarıdan, yani tepeden geldi, bir halk ayaklanması sonucu olmadı, dolayısıyla biz aslında, en Atatürkçü geçinenler de dahil, devrimleri hiç anlamadık, değerlerini bilmedik. Ama şimdi esas değişim başladı. Önce dibe vuracağız, sonra gerçek değişimi, bu sefer içten dışarı, yani halktan yönetime doğru yaşayacağız. Ben bu nedenle RTE ve hükümetine hiç kızmıyorum. Onlar sadece bizler Atatürk’ü ve devrimlerini gerçekten anlayalım diye farkında olmadan hizmet ediyorlar. Karanlığı yaşamalıyız ki gerçek aydınlığın değerini bilelim.
Herkese iyi günler diliyorum, saygılarımla

Faruk Okçu yazdı: 30 Ekim 2014 at 12:01

Umutsuzluk ve sinir harbinden çıkmışçasına yazılmış bir yazı, çoğu fikre katılmakla birlikte hala yapacak güzel şeyler olduğunu düşünüyorum. Milli mücadele de imkansız gibi görünüyordu ama gerçekleşti, bu ülkenin eskiden olduğu gibi, cahillerin kendi dünyalarından çıkmalarını engelleyecek, insanca yaşamak isteyen vatandaşları sürükleyecek bir LİDER’e ihtiyacı var sadece, bana göre.

Kerim Izce yazdı: 30 Ekim 2014 at 11:55

Yazida ülkede son dönemlerde artan semptomlar tetkik edilmiş ama bence ne teşhis yerinde ne de sunulan tedavi dogru. Sadece Tek yaptığı ‘vay anam yandım’ demesi. Benzer hissedenlere terapik bir teselli olması. Yorumlarda genelde pozitif elestriler post edilmis. Umarım benim ki de post edilir.

Can yazdı: 30 Ekim 2014 at 11:36

Arkadaşı anlıyorum, empatiyle yaklaşıyorum ancak söylemek gerekir ki kabuğunu bu kadar beğenmemek, bir yerlerde muhteşem hayatlar var sanrısıyla yaşamak esasında bizim toplumda daha yaygın gibi. Evet, çok sorunlar var Türkiye’de, gündelik yaşamda da insanların çok rahatsız olduğu sorunlar. Ama bunlar bize hasmış gibi bir yansıtma pek adil gelmiyor. Şimdiye kadar birçok ülkede belirli sürelerle yaşama ve diğer birçoğunu da gezip görme imkanı buldum.

Asya ve Ortadoğu’da gördüğüm keşmekeşi, hengameyi bir yana bırakıyorum, hayatımda ilk defa fastfood lokantalarda kasiyer ile müşteri arasındaki koruma camını Brooklyn’de gördüm, hayatımda ilk defa güpegündüz uyuşturucu satıcıları Golden Gate parkta peşime takılıp yakamdan düşmediler, hayatımda ilk defa kafama silah dayayıp New Orleans’ta gasp ettiler, hayatımda ilk defa Washington DC’nin arka sokaklarında bu ne kabus Allah dedim, hayatımda ilk defa Seattle’in ortasında bir grup etrafımı sarıp gasp etmeye yeltendi, hayatımda ilk gangster mezarlığını Oakland’da gördüm, hayatımda ilk defa bir şehir merkezinin üst geçitlerinde gündüz vakti etrafa işeyen, sidik kokusundan geçilemeyen sokakları San Francisco’da yürüdüm
.

Hayatımda ilk defa yankesici terörü yüzünden Barcelona’da çantama kilit taktım, hayatımda ilk defa Atina’da turistik alanların hemen arka sokaklarında kollarına eroin enjekte eden göçmenleri ve korkudan o sokaklara giremeyen insanları gördüm, hayatımda ilk defa Amsterdam’ın göbeğinde etrafta bir sürü polisin gezdiği bir alanda bir arkadaşım itile kakıla zorla cüzdanını kaptırdı, hayatımda ilk defa Helsinki’de vodkadan kafayı bulmuş insanların sokak terörünü izledim, hayatımda ilk defa Paris’te metronun belirli noktalarına gidemeyen, gittiğinde başına ne geleceğini bilen insanları gördüm, Paris’in gettolarında Afganistan’ı yaşadım..

Türk insanının ne kadar saygısız, sıraya girmez, üçkağıtçı olduğunu filan yazmış mesela arkadaş, evet doğru çok yaşıyoruz bu örnekleri ama neden Avrupa’da insanların sosyal güvenlik sistemlerini ne tür dalaverelerle, yalan beyanlarla dolandırdıklarını, Black Friday geldiğinde Amerika’da insanların nasıl birbirini ezip geçtiğini atlamış. Bu örnekleri çok uzatmam mümkün ama bir gerçeği yadsıyamayız. Hala bu ülkeye gelip otostopla şehir şehir gezen insanlar var. Elbette istisna olaylar yaşanıyor ancak Amerika’da, İngiltere’de otostopla gezmeyi göze bile alamaz birçok insan. Şehir yaşamına dair çarpıklıklara gelindiğinde, evet çok isterdim her yerde bisiklet yolları olsa İstanbul’da, var olan bisiklet yollarının üzerinde de birileri yürüyüp, mangallarını koymasa; geniş park alanları olsa, her adım yemyeşil ağaçlarla dolu parklar olsa da insanlar kendilerini atabilseler ara ara ama her büyük metropolde benzer sorunlar var.

New York’ta da kırmızı ışıkta geçiyor, yaya geçidini dinlemiyor insanlar. Bence batıda olduğu gibi, Türkiye’de de insanlar gündelik yaşam kalitesini artıracak düzenlemeler yapabilirler metropol hayatında. Elinden gelen imkanlarla evini daha düzgün, daha yeşil bir alana taşıyabilir. Şehir değiştirmeyi dahi düşünüp, daha tenha, daha düzenli bölgelere yerleşmeyi, oralarda tutunmayı deneyebilir. Türkiye İstanbul, Ankara, İzmir’den ibaret değil. Diğer şehirlerde ekmek yok demek de kesin bir mazeret değil. Benim gözlemlediğim, şikayeti olanların çoğu esasında metropol hayatının düzensizliklerinden bezen insanlar.

Avrupa’da, Amerika’da gidip insanların yerleşebileceği küçük temiz kasabalar Türkiye’de de yavaş yavaş çoğalıyor. Evet henüz bütünüyle o standartlara varıldığı söylenemez ama hala insanlar kendi yaşam tarzına yatkın bölgeler bulabilir ve yaşam kalitelerini artıracak düzenlemeler yapabilir Türkiye’de. Bunları tamamen bu ülkeden bir balta olmaz anlayışına yönelik yazıyorum. Yoksa, insanlar çok değişik nedenlerle başka ülkelere gidip yerleşebiliyorlar. Ben de yerimde duramayıp ülke ülke dolanıyorum. Bunlar son derece içinde bulunduğumuz yüzyıl insanının davranışları.

rat yazdı: 30 Ekim 2014 at 10:26

eklem;
bu kötüye gidiş 12-13 sene değil çok daha önceden başladı.eğitim eşitsizliği ,gelir düzeyi adaleti,kentleşme,göç ve en büyük ülkemizin sorunu olan hırsızlık.Anadolu unutuldu,özal zamanında ise unutulan anadolu batı ile tanıştı.Göç artı,terör arttı neden çünkü batı ile anadolunun farkı ortaya çıktı.Cumhuriyetin ilk yıllarındaki ruh geçen zamanda toplumun tüm kesimine yayılsaydı bu günkü durum oluşmazdı.Eğitim en büyük eksik
(kaliteli eğitim)

Ulku Tokcan yazdı: 30 Ekim 2014 at 10:14

Yazdıklarınız ne derece doğru. Doğruluğunun tek kanıtı da Recep İvedik gibi birisini anlatan filmin 4 tane olması ve gişe rekorları kırması. Yazınızda doğru olmadığını düşündüğüm tek şey, “kendilerinden başkasına saygı duymamaları” ifadesi. Kendilerine de saygı duymuyorlar bu insanlar. Ve ben de şahıs olarak ne yapacağımı bilmiyorum. İki küçük çocuğum var ve onlar için üzülüyorum. Tüm imkanları zorlayarak özel okula yolluyorum ki, bir gün gerektiğinde başka bir ülkede yaşamak için gerekli donanımları olsun…

Kara yazdı: 30 Ekim 2014 at 10:01

Öyle derin bir üzüntü ile okudum ki yazınızı. Çok yakın zamana kadar Amerika’da yaşıyordum. Türk İslam medeniyetinin bizlere sağlamış olduğu kültür ve geleneksel öğelerle büyüyüp Amerika’ya gittiğimde muazzam bir kültür şoku yaşamıştım. Yıllarca gavur diyerek büyüdüğüm bir çok insanın tanıdığım bir çok müslümandan daha çok müslümanmış gibi yaşıyor olmaları beni çok derinden sarsmıştı. Toplumsal haklar ve sorumluluklar düzeyinde her sabah trafiğe çıkışımla başlayan süreçte Türkiye’ye tekrar uyum sağlamak hiç de kolay gözükmüyor. Devletimin vatandaşını korumaktaki acziyeti ise beni her geçen gün daha da umutsuz depresif ve agresif bir kişilik haline dönüştürüyor. İki kız evladı annesiyim ve evlatlarımı ülkemde büyütmek ve onları her gün Allahıma emanet edip işe gelmek çok zoruma gidiyor. Benim insanım milletim daha iyisini hak ediyor diyorum her gün. Fıtrat olarak kuralcı olmamdan kaynaklanan uyum sorunları süreki neden nasıl yani sorularıyla yaşamamı zorunlu hale getiriyor. Amerikada çalıştığım üniversitede her gün akademik görgüm ve becerimin arttığını hissetmişken geri döndüğümde bildiğiniz kelli felli mobing uygulamalarının geleneksel akademik tavır olarak bana yutturulmaya çalışılmasına dayanamıyorum. velhasılı kelam tekrar ABDye geri dönmek için iş arıyorum ve ilk fırsatta da herşeyi ardımda bırakıp gideceğim.

Hakan yazici yazdı: 30 Ekim 2014 at 09:58

harika bir yazı. Ben aslında istiyorum ki hepberaber çıkıp gidelim bu ülkeden ve tüm bu yobazlar bir başına kalsınlar. Uzaklardan bu yobazların birbirine tecavüz etmesini, birbilerini palalarla kovalamasını izlemek istiyorum. Belki şanslı olursak birbirlerini tamamen yok ederler ve biz geri dönüp baştanb ir sayfa yazabiliriz.

Körk yazdı: 30 Ekim 2014 at 09:46

Federasyon bir çözüm. Ege, Trakya, İstanbul, vb iç işlerinde bağımsız dış işlerini Ankara’ya devretmiş eyaletler olsun.

Onur yazdı: 30 Ekim 2014 at 09:31

Keşke eşimi alıp Türkiye’den gitme şansım olsaydı…
Artık kendimizi azınlık olarak görüyorum sanki göçmenmişiz gibi kendi vatanımızda…öyle hissediyorum bu insanlar yüzünden…ve arkadaşın yazdığı gibi değiştiremeyiz..Ya bir tufan çıkacak bütün pislikleri alıp götürecek..ya da imkansız başarılacak toplum aydınlanacak..
Amerikada bekarken yaşamıştım düzen ve refah gerçekten cezbediyor.

Pazarlama Müdürü yazdı: 30 Ekim 2014 at 08:42

Bilader, umarım hesapladığın artılar eksilerden fazladır ve senin için doğru olanı yapıyorsundur.

İnsan bazen öyle alışmış oluyor ki Anadolu kültürüne, o kuyruğa lambur lumbur dalmayı serbestçe trafiğe atlayıp karşıya geçmeyi, kısaca bize has olan o düzensizliği özletiyor. Kardeşim ben Ankaralayım, İstanbul’da yaşadım uzun süre. Yakında döneceğim Türkiye’ye.

İyilikler seni bulsun.

Los Angeles’dan selamlar

Deniz yazdı: 30 Ekim 2014 at 08:30

Toplumun aldığı son hali tanımlar nitelikte. Herkes birbirine çamur atıyor ama kimse davranışını düzeltmeyi düşünmüyor.

Sevgi yazdı: 30 Ekim 2014 at 08:30

Cok guzel yazmissin. Yazdigin herseyi iyice aciklamak zorunda hissetmene uzuldum ama o duyguyu cok iyi taniyorum. Neyse bu duygudan da yakinda kurtulacaksin .) Mutluluklar..

Ozlem yazdı: 30 Ekim 2014 at 08:22

Hala umut var,ben hala mucizelere inanıyorum…

Server Nafi yazdı: 30 Ekim 2014 at 07:13

Aslında yazınızda o kadar çok argüman kullanmamışsınız. Ama yine de bu aralar sizin gibi düşünenlere destek olacak orijinal bir yazı olmuş.

Kader insanlara olduğu gibi ülkelere de yol çiziyor. Türkiye’deki bu “olumsuz” durum, belki başka bir ülkeye olumlu yansıyacaktır. Olumsuz durumlarla ülkeden ayrılan kişiler gittikleri yerlerde belki de güzel işler yapacaklar. Bunlar da ülkemiz adına doğrudan artı değer olacaktır. Tabii ki o artı değerin o zamanki ülkemizce nasıl değerlendirilebileceği konusunda şüphelerim yok değil.

İnsanları illa da ülkesini sevmek, ülkesinden ayrılmamak vb. konularda kimse zorlayamaz, tehdit edemez. Bilinmeli ki hayat sadece kendi ülkemizden ibaret değildir. Ülkemiz güzeldir belki yaşayanlar olarak en güzel ülke olarak iddia edebiliriz. Ama bunu kabullenmeyi bir başkasına dikte etmek kimsenin hakkı ve görevi değildir.

Ülkesini bağnazlıkla seven (yalnızca kendine göre doğrularıyla gören) insanların başka ülkeleri fazla görme imkanı olmadığını düşünmekteyim. Bu konunun doğruluğunu genelde 60 yaş üstü kendi memleketinden başka hiçbir memleketi görmemiş yaşlılarımız üzerinde test etmek imkanı mevcuttur.

Umarım taşındığınız ülkede başarılı ve mutlu olursunuz.

Nalan dolma yazdı: 30 Ekim 2014 at 03:11

sanki benim düşüncelerimi yazmışsınız.yurt dışından yeni döndüm ve her dışarı çıkıpta ülkeme döndüğümde eşime tek söylediğim cümle (ben artık bu ülkede yaşamak istemiyorum) evet dediğiniz gibi bizim ülkemizde insana değer yok herşey rayından çıkmış durumda allah banada sizin gibi dışarıda yaşayabilmem için imkanlarımı artırmasını diliyorum.sizide tebrik ediyorum.sevgiler

Tufan yazdı: 30 Ekim 2014 at 01:01

Merhaba
Sizin çalışmalarınızı uzun süredir takip ediyorum. Yazınızı okudum. Yazdıklarınızın tamamına katılıyorum. Umarım her şey istediğiniz şekilde olur. Saygılar.

SuperSuper yazdı: 30 Ekim 2014 at 00:39

Yazı, analizler, tespitler süper. Yorumlar ayrı süper. İnsanların fikirlerine, gündemdeki baskın fikre dair iyi bir fikir veriyor.

Özellikle hırsızlığı, arsızlığı, aptallığı anlatan kısımları üstüne alınıp “elitistsin”, “bi sen akıllısın” diyenlere çok… gülmek istedim. Ama içim acıdı.

“Gitmek istediysen seninle ilgili başka hiçbir şey önemli değil, kahrol, belki atom mühendisisindir umrumda değil, zaten lazım değilsin” diyenlere biraz güldüm ama, çok değil. İhanete uğramış hissediyor olmalılar. Onu da anlarım da, bu kadar şiddetli duygusal tepkilere çok saygı duyamıyorum.

“Kalaydın, hala umut var, böyle böyle düzelir” diyenlerin ümidine imrendim. Bunun arkasından “Ama vatan bu, aha Atatürk şöyle demiş” diyenlere daha geniş pencereden dünyayı görebilme gücü temenni ediyorum. İnsanlık Türklerden yada Türkiyelilerden ibaret değil. Toprak da üstünde yaşayan insana hizmet etmediğinde çamurdan başka bir şey değil. Üstüne bir de putlaştırılıp üstünde yaşayan insanların canına kasteden, parazitik bir fikre dönüşüyorsa bu çamur (Varlığım varlığına armağan olmuş bir kere… “Bir oğlum daha olsa onu da şehit olmaya göndersem” Gel Darwin, burdan yak şimdi.) yemişim toprakta çizili hayalet sınırları…

Evren yazdı: 30 Ekim 2014 at 00:37

Öncelikle objektifliğinizden dolayı teşekkür ederim.
Aynı kaygıları taşımakla birlikte, izole yaşam sürmek şeklinde alternatif bir çözüm planlamaktayım.Deneyip göreceğim. Ülkenin ne gündemi, ne popüler kültürü, ne eş dost akraba sohbetleri zerre kadar ilgimi çekmiyorken “buralı” olmanın beni bağlayan bir tarafı oldupunu düşünmüyorum. Sanatsal faaliyetler dışında çok da içi dolu bir sosyalliğimiz olduğunu sanmıyorum.. Çok güzel bir ülkemiz var. Keşke insanlarımız da öyle olsa. Umudunu yitirip birsürü zorluklara göğüs germe pahasına başka ülkeye yerleşen insanlara saldıranlara da umutsuz vaka gözüyle bakıyorum. Kim durduk yere sıfırdan naşlamak ister ki şu kısacık ömrümüzde?

Burak yazdı: 30 Ekim 2014 at 00:03

Oncelikle elinize saglik. Gunumuz turkiyesini cok guzel ozetleyen bir yazi olmus. Umarim bende sizin buldugunuz cikis kapısini bulur ve buradan giderim.

İnanç Arkan yazdı: 29 Ekim 2014 at 23:19

Ülkenin içinde bulunduğu durumun tespiti doğru ve gerçekçi teşekkürler öncelikle;fakat sevgili bayım burdan nereye giderseniz gidin gideceğiniz ülke israil-filistin çatışmalarındaki katliama sessiz kalmış elbirliğiyle ortadoğunun anasını ağlatıp mültecilerle de gram ilgilenmemiştir suriyede aynı şekilde havadan bombalayıp silah atıyorlar kime düştüğü belirsiz ekmek göndereceğine silah yollamış durumdalar dolaylı veya dolaysız.

Diyeceksiniz ki Türkiye daha mı masumdur öyle olduğunu iddia edemem ama diğer emreyalist bencil modern sadece kendine adil o ülkelerde de kim sizi her kim kabul ettiyse bundan daha fazlasını bulamayacaksınız trafikte çarpmazlar o kadar onun dışındaki özenilecek tutumların çoğunu çevremdeki insanlardan alabiliyorum ben ülkemde saygı vb gibi iş ki az empati kurmaya başlayın dahası vatandaşlık alabilecek düzeye gelene kadar ne kadar kölelik ettiğinizi düşünün konsoloslukta sorgulayan memura tatlı görünme çabanızı hatırlayın sizi kabul eden ülkenin sizi karşılıksız olarak almadığını aksine sizin onların işine yarayacağınız için sizi tercih ettiklerini bilin.

Bu isviçredeki kara para aklama filmleri, bankaların ünü filan türkiyenin oyunu değil herhalde yani aq nuz yüksekmiş tebriker ama bu gerçekleri unutup mu gittiniz bu aq seviyesiyle? o zaman hatırlamayı sağlayan kısımlarda sorun olabilir diyelim sevgiler saygılar tabi ki…

Sinan Kezer yazdı: 29 Ekim 2014 at 21:45

Tebrik ederim – çok güzel yazmşıssınız.

Bugün, araçla ancak 1. viteste çıkabildiğim diklikteki bir yokuşta, koşturararak yokuş aşağı bebek arabasını ittiren bir baba gördüm – karısı da arkasından elinde diğer çocukla koşuyordu.

Bu insana tehlike konusunda neyi anlatacaksınız ? Bunun için eğitime gerek var mı artık ? Sobaya da elini sokup yakınca “fıtratndandır” mı diyecek? Bu kadar aptal bir insana neyi anlatacaksınız ? Neden anlatmaya çalışıp o vakti kaybedeceksiniz ? Hele anlattığınız da dayak da yiyebilecekseniz ?

Benim veremediğim o kararı siz vermişssiniz. Tebrik ederim. Herhalde 12 yaşında preste ezilen parmak görmediğim için o kadar cesur olamadım

Hllsn yazdı: 29 Ekim 2014 at 21:41

Yazınız için teşekkürler, düşünüp dillendiremedigim bazı noktaları çok iyi aciklamissiniz. Aşağıdaki istatistikten belki haberdar değilsiniz diyerek paylaşmak istedim. İsterseniz yorum olarak da onaylayabilirsiniz.
http://utkukaynar.com/2014/07/20/turkiyeistatistik/

Mavi Yelken yazdı: 29 Ekim 2014 at 21:30

Podcastimde okuyacağım, izninle.

Burhan yazdı: 29 Ekim 2014 at 21:26

Saçmalık. Bu yazıyı yazmakla tek akıllı kendin olduğunu zannetmek. Asıl aptallık o.

Elf yazdı: 29 Ekim 2014 at 21:17

Hayat seçimlerden ibarettir, herkes kendi seçimlerini yaşar…
Memleketin durumu ne yazık ki içler acısı ve sizin seçiminiz için sizi yargılamak bence kimsenin hakkı değil. Nasılsa memleketinde kalma ( gitmek onlar için eğer ellerinde ve hiç de imkansız değil de) kararını alan kişiler gibi siz de kendi hayatınızı nasıl yaşamak istediğinizle ilgili bir seçim yapmışsınız.

Yalnız lütfen, Türkiye’den gitmeyi düşünmeyen birisi olarak sizden ricam, olur da memleketim ilerideki senelerde bu bahtsızlığından kurtulur, yaşanması keyifli, adeletli, hak yemeyen, sistemi tıkır tıkır işleyen bir memleket olursa, daha doğrusu kalan kişiler tarafından böyle bir memleket haline getirilirse ( ütopik gelebilir ama çevremizde olmaz dediğimiz şeyler olmuyor mu ki), lütfen geri dönmeyin, her nerede iseniz orada kalın, hani ziyaret için gelin
:)ama kalıcı olmayın. İnanın öyle bir zaman olursa ben hakkımı helal etmem…

Saygılar…

Volkan yazdı: 29 Ekim 2014 at 20:55

Son günlerde birlikte büyüdüğümüz çevreye ait olan akranlarımızdan ve arkadaşlarımızdan ülkede son yıllarda ters gitmekte olan durumdan ötürü ülkeyi terk etme kararı alan ve de üstüne üstlük içinde bulunduğumuz acı durumu uzun bir yazıyla kaleme alarak çevresini de buna ikna etme isteği duyan arkadaşlarımızı sıklıkla görüyoruz. Sosyal mecralarda paylaşılan aynı içerikteki yazılar altına ne kadar hak verdiğini paylaşan birçok kişinin yorumuyla ve paylaşımlarıyla sanal ortamda ve kafalarda daha da yaygınlaşıyor.
Yukarıda tanımlanan “cahil” kavramında (“CAHİL: Bu yazıda, okula gitme gün sayısı az olan kişi olarak değil, toplum normlarına uyabilecek düzeyde eğitilmemiş veya tersi yönde eğitilerek toplumun günlük hayatına tehdit oluşturan kişi”) cehaletin okula gitmeyle olmasa da yine de ‘eğitimle’ ilintili olduğu belirtilmektedir; halbuki Atatürk’ün de dediği gibi onlar cahil dediklerinde eğitim görmemiş olan kişiyi kastetmemektedirler. Çünkü bahsettikleri ilim gerçeği görmektir.

Peki nedir gerçek? Cehalet kelimesiyle medeniyet kelimesini aynı kulvarlarda tanımlarsak ve ülkesini terk eden arkadaşımızın muhtemelen Afrika’ya yerleşme kararı almadığını düşünürsek, o batı ülkelerinde medeniyetin başlangıcı milliyetçilik olarak görülür. Tarihte nice toplumlar cehaletin pençesine düşüp birçok felaketler yaşamalarına rağmen sahiplenme ve cesaretin getirdiği çalışma ile ileri refah seviyelerinde bulunmaktadırlar günümüzde. Çünkü kişiler birey olarak güçlü insanlar olabilecekleri gibi birlik olduklarında mucize işlere imza atabilirler. Bizim ülkemizde ise medeniyet kavramı tam tersi olarak tanımlanıyor özellikle “Özal döneminden itibaren”. Bunu batı dünyasıyla eğlence kültürü üzerinden bağı bulunan az buçuk eğitimli kişilerin aşağılama, satma ve terk etme kültürü olarak tanımlayabiliriz. Bu kişilerin ülkeleriyle olan bağı belki de sadece örtünmelerini engelleyecek bir kavramı içermesinden ötürü edindikleri Atatürk Futbol Kulübü taraftarlığından ileri gitmemektedir ve de medeniyet anlayışları üzerlerine giydikleri elbiseye veya dinlediği müzik türüne, veya bilimsel şekilde blogunda ülkeyi terk etme sebebini anlatmaya indirgenmektedir bu durumda. Çünkü yanlış ülkede doğmuşuzdur, doğduğumuzdan itibaren refah ve huzur elimize verilmiş olmalıdır. Bu da aşırı tüketen, başarıyı kısa sürede isteyen sabırsız gençliğimizin aynı şekilde ailesini, çevresini ve ülkesini satıp yenisini almayı istemesine varıyor gerçekten

Atatürk’ün, “Benden sonrakiler, bizim aşmak zorunda olduğumuz çetin ve köklü zorluklar karşısında, belki gayelere tamamen erişemediğimizi, fakat asla taviz vermediğimizi, akıl ve ilmi rehber edindiğimizi tasdik edeceklerdir.” demiştir, çünkü sanırım kişi 80 yaşına geldiğinde arkasına baktığında ilim, bilim ve değişim yolunda cesaretle verilen mücade dolu bir hayatı amacına ulaşmasa bile en değerli ve anlamlı şekilde yaşanmış bir ömür olarak görecektir.

Belki de şuan söylemiş olsaydı o sözü Atatürk, “…ve de Facebook’tan manifesto yayınlayıp ülkemizi terk etmediğimizi” diye de eklerdi araya.

Selamlar, iyi akşamlar

Özge yazdı: 29 Ekim 2014 at 20:36

Değer beklemek,fayda sağlamak,fayda görmek sanırım yazınızın boşluklarını doldurmuş.Bilim kurgu filmleri bir şeyi gösterir :;vahşiler ve diğer tarafta ileri olanlar.Bireysel olarak dayanılmaz acılar çekiyoruz,toplumumuz tam da tarif ettiğiniz cehalet şarkısını söylüyor.Var olmak ,değerli olmak yaşamak için yeterli mi?Bütün değerliler batıya kalanlar bu tarafa.Distopya gerçekleşiyor.Bu aralar herkes yazıyor.Yazmak eylemi beraberinde bir sorumluluk taşır aslında.Hayatınız için güzel olanı yapmanız ne hoş.Ancak bunun doğruluğunu kanıtlamak için yozluk karşısında olması gereken budur gibi bir önermeyi sunmanız ilginç.İçinde yaşamış olduğunuz toplumla ezen ezilen ilişkisi kurmak,sizinle de başka toplum ve bireylerin aynı ilişkiyi kuracağının göstergesidir.

Yusuf yazdı: 29 Ekim 2014 at 20:31

Esasen yozlaşma, yapılan cumhuriyet devrimlerinin, ankara ve diger büyük vilayet merkezleri ile sınırlı kalması halka inememesi ve siyasilerin bunu halka indirmek yerine , oy kaygısıyla yapmış oldukları cahil edebiyatını destekleyecek feodal yapıların muhafazasina çalışmışlardır. Maalesef cumhuriyetin ilk yillarinda kazanılmış devinim, ikinci dunya savaşı ve ardından patlak veren soğuk savas döneminde ülkeyi korumak adına heba edilmiştir. Köy Enstitülerinin kapatılması bunun en somut örneğidir. Böylece devrimlerin daha iyi anlaşılmasını sağlayacak en büyük olanak yok edilmiş, ardından hayat pahalılığı ve işsizlik nedeniyle oluşan köyden sehire göç dalgası ile sehirde yaşayan ama itilip kakilan hor görülen bir köylü sınıfı doğmuştur. Bu köylü, kendisine yapılanlardan, gördüğü haksizliktan mütevelli nefret dolmuş ve ayrıştırma böylelikle başlamıştır. Çocuklarını yetiştirmekten aciz kalmış bir cumhuriyet uzun ömürlü olamaz. Sefalet ve cahillik bu ülkenin en önemli ve süratle çözülmesi gereken iki konusudur. Yeni ve geleceğe güvenle bakabilecek bir nesil yetiştirmek için bu ülkenin herşeyi sil baştan yapmaya ihtiyacı var. Eger bu süreç son aakli basindalarin varlığını sürdürdüğü ve hareket edebilecek yüzdeyi elinde tuttuğu bu günlerde başlamaz ise herşey yok olur gider.

Bur Cin yazdı: 29 Ekim 2014 at 19:59

2011-2012 donemin de Turkiye de yasama sansim oldu, gorduklerimden, sahit olduklarimdan, gunluk yasam tarlarinda prensip ve ahlak kurallarini goz ardi eden kisileri ve neden Turkiyede yasamak istemedigimi soranlara anlatamadim, siz cok guzel dile getirmissiniz tesekkurler.

Turkiyede ki milletinim bir prensip ile yasiyor ve bana utanc veriyor
“Bana dokunmiyan yilan bin yil yasasin.”

Ali yazdı: 29 Ekim 2014 at 19:51

Turkiye buyuyecek ve dunyanin en güçlü devletlerinden olacak Allahin izniyle sizin gibiler de pişman olacak

Feylezofriza yazdı: 29 Ekim 2014 at 19:34

Adam diyor ki “Dinamikler boyle, bu dinamiklerin onunde demokratik metodlarla durulamaz, cunku 50%den fazlasi bu sistemden ya rahatsiz degil, ya da daha kotu olmasi icin canla basla calisiyor. Yalanla, darbecilikle, tepeden inmecilikle iktidari ele gecirmeye calisacak degiliz. O yuzden bosa kurek cekmeyi birakip, emegimin ziyan olmayacagi yere gittim. Bari burdakine bi faydam olsun, Turkiyede dursam kimseye faydam yok.”

Karsisindakiler 3 sekil:

1: “Aha! Monser iste seni! Sen nasil kucumsersin halki!? Zaten git gelme sen.”
2: “Yaw tamam da, sen yanmazsan ben yanmazsam nasil cikar karanliklar adinliga? Kacip saklanacagina cesur olmak lazim.”
3: “Yaw tamam da, abarttin. Anadolunun mayasi saglam, durum o kadar da kotu degil. Iyi seyler oluyor, olacak. Bu halk elbette kendine gelecek bir gun.”

1inci gruba laf anlatilmaz. Kore renk anlatamazsin, dogustan sagira muzik tarif edemezsin. Adamlar irza tecavuzun, ensestin, din baskisinin, aile ici siddetin, hirsizligin, yolsuzlugun, ugursuzlugun icinde yasayip, bu durumun farkinda degillerse soylenecek soz yok. “Peki canim!” deyip kapatmak lazim mevzuyu.

2inci gruba sormak lazim, o dizeyi yazan memleketinde mi olmus yoksa baska tarafa mi kacmis? Nazim fikirleri nedeniyle 10 sene hapiste yatti, sonra da siterim ben boyle askin izdirabini deyip basti gitti. Bu adam da bunu yapmis. Bunun cesaret veya korkaklikla bi alakasi yok. Gerceklerle yuzlesmekle ve gitme imkaninin olup olmamasi ile alakasi var.

3uncu grup 1inci kadar kotu degil ama Polyanna felsefesi. Birisi demis: “Tamam butun okullar imam hatip oldular nerdeyse ama bu gelecekte degismez demek degil.” Yani, “Allah’tan umut kesilmez.” Peki kardesim kesilmez de, olmayacak duaya da amin denmez. Bu okullar matbaa makinasi gibi hoduk basiyor piyasaya, sen daha “ama belki simdi benim nasil olacagini hayal edemedigim bir mucizeyle hersey duzelir” diyorsun. Allah akil fikir versin. Bi de sen borsa falan oynama bu bakis acisiyla.

Ece M yazdı: 29 Ekim 2014 at 19:17

Ayrıca

Yurtdışına gitmenin kolaya kaçmak ve bencillik olduğunu düşünen gerçek benciller.

Orada ayakta kalmak o kadar da kolay değil. Siz işinizi düzgün yapmak için bile rahatınızı bozmayacak kadar bencilken yepyeni bir düzene alışmak, tanıdığınız kimse olmadan hayatta kalmak, iş dünyasına girip kendinize güvendirmek … Bi kayıran olmadan, bir kısa yol olmadan… Bunlar sizin beceremeyeceğiniz, yürek gücünüzün ve kapasitenizin yetmeyeceği şeyler olduğu için meyvalı ağacı taşlıyorsunuz.

Sofranızdaki çeşit azalmasın diye oy veren bencil makarnacılar, gidip yurtdışında taneyle meyva sebze alıp israf etmeyerek kulllanıp mutfak masrafını hakedemezler. Beceremezler.

Becerebilen insanlar da bu cahiller yüzünden, şansları olmadığı için kaçamayabiliyorlar. Onlara karşı üzülüyorum bir tek, ruh hallerini anlayabiliyorum

Umarım gurbetçi Türkler olarak daha güçlü olur daha çok kişinin elinden tutabiliriz bir gün..

Tarihi bu kadar büyük olan, harika toprakları olan Türk milletinin bu hale gelmesinden utanıyorum.

Ece M yazdı: 29 Ekim 2014 at 18:59

elitizmi maddi olarak kaymak tabaka olmaya bağlayan cahillerin yorumlarını görüp bir kere daha diyorum ne kadar doğru bir yazı. Başarılı çalışkan doğru insanı kıskanan bu zihniyet, o çalışkan kişi emeğinin karşılığını alınca ya da düzeni beğenmeyince de kıskanmaya devam ediyor.

Ben doktorum, yurtdışına gitmeden önce mesleğimi bırakmayı tam 3 kez düşündüm. Ancak geçim kaynağım buydu ve küfrederek işe gidiyordum. Şu anda görüyorum ki mesleğime dair sevmediğim her şey bu yoz cahil insan kitlesi ve zihniyetmiş.

Geçen hafta İstanbula döndüm. Metro kapısı açılınca çıkanların inmesini beklemeyen, bu sırada fortlayan, kendisini geçtim çevresine de saygısı olmadığı için leş gibi ter kokan, yanındakinin gözü saçı üstü başı komar mı diye umursamadan sigara içen hıyarları görünce “iyi ki” dedim yine.

Yurtdışında Türkiyede olanın iki katı yardımsever insan var. Orada da yol kaybedince size eşlik edip gösteren, yeni taşınınca kurabiye yapaıp getiren, hadi sağlık güvencen yokmuş madem bu aşı bedava olsun diyen insanlar var. Üstelik samimiyet sınırını aşıp sırnaşmadan, bir gün bana da yarar mı diye çıkar düşünmeden yardım ediyorlar. Yabancılar soğuktur diyenler ya hiçbir yer görmemiştir ya da gidip gurbette yavşaklıklarının işe yaramamasıyla daha komplekse kapılmıştır.

Pediatri servisinde bir çocuğun babası IQ ölçümü yaptırmıştı. Sonuç:40. Nasıl olur diyorsunuz değil mi? Varoşla, en alt tabakayla işi olmayan meslekler bu halkın ne kadar aptal olabileceğini tahmin bile edemezler.

İyi ve doğru olanı kötüleyen bu insanlardan kurtulduğum için her gün şükrediyorum. Kaçmasaydım bu cühela değişmeyecekti ama ben bu olanları normalize edecektim. Benim çocuğum ya o minibüsçe ezilecek ya da minibüsçünün yetiştirdiği (evet burda hakir mi görüyorsun diye fakir edebiyatı yapan akkılları duyabiliyorum) çocuk benim çocuğumun arkadaşı olacaktı.

Biz 1 çocuk yapıp sayıca azaldıkça cühela 3-5 tane yapıp onların sorumluluğunu da bize atacaktı. Başka 7-13 çocuk yapıp daha da cahil olan bir kesim var ki onlara değinmiyorum bile. Kötüye kötü demek suç oldu ki her kesim bunlara fakir edebiyatı yapıyor.

Gerçekten milliyetçi olanlar şu anda kendilerini olabildiğince korur saklarlar.

Benim gibi insanların az olmadığını ama herkesin kaçma imkanının olmadığını biliyorum. Sadece onlara üzülüyorum. Kalıp yem edileceğim kitlenin de baştakilerle layığını bulduğunu düşünüyorum.

Yazık… 



Benjamin Kastaryan yazdı: 29 Ekim 2014 at 18:21

Abi kaçıp gitmiş kurtulmuşsun bir de andavallar bunun izahatını yapmışsın. İyi ki gitmişsin.

HorriFido yazdı: 29 Ekim 2014 at 18:08

Yazınız için çook teşekkürler. Toplumla ne alıp veremediğimi yıllardır bi gerçekliğe oturtamamıştım. Direkt aptal insanlarla bi problemim yoktu. Devletin niye kırmızıda geçenlerw hayatları tehlikeye atanlara dahi ses çıkarmadığını ve dahasını zihnimde netleştirdim. Kabül edeydilerde londranın en ücra köşesinde haklarıma tecavüz edilmeden yaşaya bilseydim…

Rana yazdı: 29 Ekim 2014 at 18:07

Dünyayı dört dönmüş, sonrada kürkçü dükkanında karar kılmış biri olarak; evet çok da medeni bir ortamda yaşamıyoruz. Dikensiz gül bahçesinde değiliz. Sürücüler her gün üstümüze üstümüze sürüyor araçlarını, omuz vurup geçilirken Tunalıya yere yıkılıp kolu bacağı kırılanlardanız. Cehalet, aptallık, fırsatçılık, kolaycılık, vurdumduymazlık, bilinçsizlik, sözde aydınlık, tatlı su sosyal demokratlığı vb vb… bilmem ne derseniz deyin işte onlardan bolca var yaşam ortamımızda. Acaba daha da fena olurmu? diye kaygılananlardanız. Ama ne olursa olsun yine de burada olmaktan , burda yaşamaktan mutluyuz. Mazoist bir mutluluk diyebilirsiniz, ama biz buyuz, burda doğduk, burda öleceğiz.

Alpaslan yazdı: 29 Ekim 2014 at 17:43

Herkes kararında özgürdür. Ben kutsal davaya inanmış bir insan olarak hiçbir yere gitmemeye karar verdim. Hepiniz gidebilirsiniz! Asker Mustafa Kemal olarak ben; mavzerimi elime alır, fişekleri göğsüme dizerim. Bir elime de bayrağımı alır, Elmadağ’ a çıkarım. Orada tek kurşunum kalana kadar Vatanımı savunurum. Kurşunlarım bitince değersiz vücudumu bayrağıma sarar; temiz kanımı, kutsal bayrağıma içire içire tek başıma can veririm. Ben buna ANT içtim.” Gazi Mustafa Kemal

Tanju yazdı: 29 Ekim 2014 at 17:28

Elitizm Ne Demek

Yazıdaki fikir ve tespitlerin bazılarına katılmasam da, gelen yorumlardaki “elitist” yargısı hakkındaki düşüncemi aktarma gereği duydum. Bu toplumun “sakil” taraflarının dile getirilmesi elitizmin bir tezahürü değildir. Zira sıraya kaynamanın, rüşvet alıp vermenin, güce tapmanın, etrafında olup bitene gözünü kapayıp izdivaç programı seyretmenin eleştirilmesi karşısına normal bir argüman koyamayacağınız bir şeydir. Bunlardan şikayet edenleri “elitist” diye yaftalarsanız, bu davranışların kişiye bağlı olarak normal olduğunu iddia ediyorsunuz demektir. Oysa rüşvetin, cehaletin, baskının, sakilliğin “bence normal bu” denecek bir tarafı yok. Bunları beğenmemek insanı elit falan yapmaz. Türküleri beğenmezsin, köylü yaşamını beğenmezsin, adetleri beğenmezsin; bunun sebebi “elitist” olman olabilir. Ama yozlaşmayı beğenmiyorsan elitist olmazsın. Toplumun bugünkü pespaye konumuna eleştiri getiren herkes elitist değildir. Asıl elitizm 301 tane işçi öldüğünde kaybın sorumluluğunu hissetmek yerine, kaybı fıtrata bağlayıp işi kapatmaktır.

Ben hiçbir yere gitmiyorum. Zira insanlığın geldiği son hali itibariyle gidip rahat edecek bir yer yok. Her yer aynı. İngiltere’de on yıl kalınca oranın da başka hastalıklar ile mücadele ettiği, yozların orada da arttığı görülür.

Erik yazdı: 29 Ekim 2014 at 16:44

Sizin adınıza sevindim ve dediklerinizin çoğunda haklısınız.
IQ konusunda emin değilim. Ortalama bir Türk’in IQ’sü ortalama bir İran’lıdan fazla olması güç. İki ülkede de uzun süreler yaşadım
:)
Umarım kalanlar ellerinden gelen her şeyi yapar; umarım gidenler nerede iseler mutlu olurlar. Ama kalanların, gitmek isteyenlere öfkesi ne kadar sosyal zekalarının düşük olduğunu gösteriyor yorumlardan.

Adnan Aysen yazdı: 29 Ekim 2014 at 15:58

Adnan Aysen, Ali Osman Koca aracılığıyla
1 saat ·
Yazidaki herkesin kabul edebilecegini dusundugum ulkemize iliskin toplumsal sosyal siyasal ekonomik kulturel naturel vs tum tespit ve elesrtilere katiliyorum zaten bu tesbit ve goruslere sahip olmak icin allame olmaya gerek yok.

Yaziyi yazan kisinin en basindan tevazuu kilifi altina gizlemeye calistigi korkakligi elestirilerden ettikenmiyecegini beyan eden kibri kendi dusunce ve kararina duydugu guvensizligi ortaya koyuyor Kacip giderek kendinini koruma altina aldigini dusundugu ulkelerin dunyadaki yozlasma ve cahilligin en buyuk dinamizmlerinden biri oldugunu kurnazca gizlemeye calisarak.İnsan rasyonel oldugu kadar duygusal zekaya sahip bir varliktir İnsan soz konusu oldugunda iki kere iki herzaman dort etmiyebilir Dunya tarihi degismez denilen nice seylerin degistiginin yilgin kurnazlara ogretildiginin tarihidir birazda Yozlasmanin cahil kurnaz zalimlerin insan yasamina iliskin en buyuk savunmalari degisimi inkar etmeleridir.Boyle gelmis boyle gider lafi bir cahil temenni ve iddasidir mesela

Soz konusu yazi iq su yuksek birinin cahilligi elestirisinden cok cahiller arasi bir kapisma gibi geliyor bana

Burcu Y yazdı: 29 Ekim 2014 at 15:48

Ben de gitmek mi kalmak mi ikilemindeyim. Bir sure uzaklasarak kafami ve fikirlerimi toparlamak istiyorum. Cok cebellesiyorum ve moralimi bozan bir sey hep oluyor. Hak vermemek elde degil.

Mert Mert yazdı: 29 Ekim 2014 at 15:31

Bence bu yazının en önemsiz kısmı yazarının yurtdışına taşınmış olması.
Ne diye adama suçlamalar getiriyorsunuz anlamıyorum. O gitmiş ve siz bunu beğenmiyorsanız siz gitmeyiverirsiniz olur biter.

Esas önemli olan kafamızda çok dönüp dolaşan gerçekleri sakin ve yalın bir dille anlatmış olması değil mi?
Ben anlatılanların hemen hemen hepsine katılmadan edemedim.
Son seçimlerde artık oy bile kullanmayışım da bundandır, zira yazar gibi bende de bir pes ediş var ve Türkiye’de geriye alınamayacak bir zarar olduğuna inanıyorum.

Geçenlerde pek sevdiğim ve mesleği tamircilik olan bir arkadaşım bana hüzünle şöyle dedi: “Türkiye’yi görüyorum ve bir tamirci olarak tamir edilemez durumda oluşuna çok üzülüyorum.”

İstanbul’dan ayrılmış biri olarak ben Türkiye’den ayrılmayı düşünmüyorum, zira çok defalar yurtdışında bulunmuş birisi olarak buradaki doğal güzellikleri ve sürdüğüm yaşam biçimini yurtdışında sürmemin mümkün olmadığını biliyorum.

Aklınızda olsun, insana az ve doğaya çok yaklaşarak aslında müthiş bir yaşam sürülebilir Türkiye’de.

Öte yandan yazılmış bir yoruma da tam katılıyorum: Avrupa’da Türklere karşı çok büyük ve maalesef haklı bir önyargı var ve bu insanın yaşamını hayli zorlaştırıyor. Orada yaşamaya çalışmak o kadar da parlak bir senaryo olmayabilir.

Saygılar.

Cigdem Atahan yazdı: 29 Ekim 2014 at 15:26

8 yildir yurt disinda yasiyorum, ve tam da sizin bahsettiginiz sebeplerden dolayi, tum sevdiklerimi 29 yilimi gecirdigim Turkiyede birakip cekip gittim. Kararimin dogrulugundan da hic suphe duymadim. Kimligimi, tarihimi, kulturumu gururla tasiyorum yasadigim ulkede. Bir tane omrumuz var sadece, evrenin tarihiyle kiyaslarsak devede kulak bir omur…Onu da insanca yasamak en buyuk hakkimiz. Yozlastikca insanligimizi unutuyoruz maalesef. Unutmamak icin gittim ben. Insan oldugunu unuttun mu bir kere, ne milletin onemi kalir, ne hurriyetin, ne hakkin ne hukukun…Geride kalanlara, yasamak icin baska bir ulkeyi secme sansi olmayanlara sabir ve selamet dilemekten baska elimden birsey gelmiyor. Melih Karakelle, ellerinize saglik, yazinizi buyuk bir empatiyle okudum.

Hoze yazdı: 29 Ekim 2014 at 14:53

elitist bir yazı. kaymak tabaka görüşünü çok güzel yansıtmış. sanırım yazar değiştirme ve değişim gücünü kendinde bulamayıp en kolayı ve bencil olanını seçerek sorundan uzaklaşmış. sorunu analiz edebilme yeteneği var, uğraşma & çaba yok, kendiliğinden olsun güzel şeyler.

bu modellerle dolu memleketim, sanırım bu yazıyı beğenip “like”layan cesaret ve özgüven garibanları bu yazıyı okuyup gözyaşı döküyorlardır.

Sanane Kactiysam da? yazdı: 29 Ekim 2014 at 14:43

Kendimi ifade ozgurlugum var mi su anda yasadigim ulkede? Var.. Gerisi hikaye. Bana bunu verin Turkiye’ye, geri donerim.
Kacmak diyorsunuz, kactiysak da sizene? Ayrica oldugunuz yerde kalirsaniz da o da sizin tercihiniz, banane!
Blogun yazari , ne siyasetci, ne de toplumbilimci. Kendi deneyimleri uzerinden , Turkiye’den neden tasindigini yazmis. Bizim milletin yorum mantigi da bu iste, onaylayacak ya da onaylamayacak. Yaziya odaklanmak yok, kisiye saldirmak var. Bu yorumlari okudukca da iyi ki ben de tasinmisim diyorum. Herkesin kendince nedenleri var. Bunlari yargilamak size mi kaldi haddini bilmezler!

Bora yazdı: 29 Ekim 2014 at 14:38

MBA icin gidip sonrasinda calismaya basladigim icin 2,5 yil gibi bir sure Londra’da kaldiktan sonra ulkemde daha degerli olurum belki diye geri dondugum gune 2 yildir lanet ediyorum. Insanlarin birbirine gram saygisinin olmadigi Turkiye’de yasamak ya her gecen yil zorlasiyor yada ben saygili insanlarin birarada yasadigi bir ulkede kisa bir sure kalsam da iyiye alistigim icin bana batiyor. Yazdiklarinizda size sonuna kadar katiliyorum. Ingiltere’de tanistigim ve beraber Turkiye’ye donus yaptigim kiz arkadasimla biz de cocugumuz oldugunda bu insanlarin icinde nasil buyutecegiz diye kara kara dusunuyoruz. Savasmaya deger birseyler kalmadiginda birakip gidebilmek, vazgecebilmek bir erdemdir. Bunu herkes anlayamaz. Hayatiniza ailenizle birlikte insanin insan oldugu icin deger gordugu Ingiltere de mutlu bir sekilde devam etmenizi dilerim.

Cem yazdı: 29 Ekim 2014 at 14:16

Türkiye’de yaşayan milyonlarca seküler, eğitimli insanın hissiyatını, pesimist ve izole eden boyutuyla; bir yerlere kaçıp kendini kurtarma eğilimini güçlendirecek şekilde kaleme almış. Esasında global dünyadaki dönüşümler merkeze alınıp bakıldığında o kadar da çağdaş Türkiye elden gidiyor bunalımına kapılacak bir boyut oluşmuş değil.

Meseleye dünya görüşleri, eğitim düzeyleri, şehir-kır davranışları merceğiyle bakıldığında birçok batılı ülkede bile benzer sıkışmaların yaşandığını; bir kaçma, kendini başka diyarlara atma arzusu belirdiğini gözlemlemek çok mümkün. Türkiye’de sosyal yapı ve değişimler analiz edilirken geniş ölçekli mukayese elden bırakılmamalı bence. Aynı ülkede bugün azınlıkların, farklı etnik kimliklerin haklarıyla ilgili açık konferanslar düzenleniyor; elle tutulur uygulamalar hayata geçiriliyor.

Farklı eğilim ve kimlikler daha belirgin ve cesur bir şekilde kendini gösteriyor. Kürt olmak, kadının toplumdaki yeri, eşcinsellik vb. konular artık çok daha fazla konuşulup, işleniyor. Şöyle bakmak doğru belki biraz da, esasında cehaletle tanımladığı kitlenin oluşturduğu iktidar düzlemi – ki Afganistan örneğinden öte çok başka bir sosyo-ekonomik düzlem bu – eğitimli muhaliflerin bu bireylere yukarıdan bakıp, onları doğrudan pasifize etme yetkinliklerini indirgeyip, kritik etme ve empati geliştirme kabiliyetlerini de güçlendiriyor.

Toplumda; görünümler, davranış öğeleri, simgeler bağlamında bir huzursuzluk havası oluşsa bile esasında tüm taraflar bir ölçüde kendini diken üzerinde ve ötekinin kritiğine muhatap olma algısında buluyor. Bir anlamda spontane münazara çeşitliliği ortaya çıkıyor. Bu stresler, fiziki itme-kakma, kabul ettirme, kendi alanını baskılayarak genişletme çıktısı oluşturmadığı sürece sosyal değişim bağlamında hala ilerleyen, revizyonunu sürdüren, dinamik bir zemindeyiz bence.

Yazıyı kaleme alan kişi, biraz mesela hem doğu hem batıdan başka ülkeler de görüp, oralarda sosyal yapıları gözlemlese; İngiltere’de yaşadığını söylemiş kişisel sayfasında. İngiltere’deki çevresellikleri, eklenti sosyal yapıları bir inceleme imkanı bulsa; meselelere biraz daha empati ve geniş algıyla baksa, toplayın çantaları gidin; eğitiminizi, yeteneklerinizi başka toplumlarda faydaya dönüştürün söylemiyle yaklaşacağını sanmıyorum.

Başka bir toplumda, oradaki sosyal etkileşim kanallarına bütünüyle girmeden önerilerde bulunup; yolsuzluklara, kabadayılara, çürümüşlüklere oralarda da çok defa rastlamanın mümkün olabildiği gerçeğinden fazla uzaklaşmamak gerek bence. Sorgu; birey, globalleşme, kapitalizm, din etrafında daha evrensel bir boyutta işletilmeli.

Türkiye’deki dinamikler çok fazla insanın ilgisini çekiyor ve buradan kopup gitmek isteyenlerin aksine başka diyarlardan buraya gelmek isteyen insanlara da çok sık rastlamak mümkün artık. Bu biraz, her toplumdaki bireyin içinde farklı alt referansları bulunan huzursuzlukları ve göçme isteğinin bulunduğu gerçeğini gösteriyor.

Değişik toplumlardan farklı bireylerle ve yine değişik sistemlerden farklı kurumlarla (geniş anlamda kurum kavramı) etkileşimi artırıp; yönlendirme yapmadan önce analizi sağlam temellere oturtmak daha faydalı olabilir. Mesele biraz “bu cahillerle nereye kadar” demekten öte dünya nimetlerinden faydalanma bağlamındaki uçurumlarda aranmalı.

Hakiki İnsan yazdı: 29 Ekim 2014 at 14:14

Güzel kardeşim çok haklısın demek isteredim ama mücadele eden atalarımız niçin terketmemişler… tabiki bu ülke gerçekten çok zor bir yola girdi dediğin çok doğru 70 sene bu kafa değişmeyecek… yolun açık olsun geride kalanlar olarak bu ülkeyi kurtaracağız bu bizim borcumuz hayata kendi hayatımızı iyi yaşamaya gelmedik ben buna inanmıyorum bizimde görevimiz savaşmak bu memleket için başarılı olunur olunmaz…. sonuçta ben pişman ve keşkeler içinde yaşlanmak istemiyorum…

Fatma yazdı: 29 Ekim 2014 at 14:10

insanliga yararli olmayi amac haline getirmis bireyler icin mantikli bir karar bence. Sonucta bu ulkede bilim ya da sanat yaparsan bir degeri yok. Ama daha egitimli toplumlar artik ulkelerine bu konularda fayda saglayabilecek kisileri ulkelerine aliyor. Ornegin ben saglikciyim ve meslegim bu ulkede kabul gorulmezken neredeyse on tane gelismis ulke bu meslek mensuplarini gocmen olarak aliyor. Cunku bizim ulkemizde insan sagliginin bir onemi yok. Bu durumda ben bu ulkede sirf para kazanmak icin tiyatro yapacagima gider insanlara faydali olurum. Bunun korkaklikla alakasi yok bence. Evet turkuz falan da herseyden once insaniz. Insanligin da irki yok bence. Ayrica oraya gidince turklugunuz ucup gitmiyor. Guzel isler basarinca yine ulkenizi temsil ediyorsunuz. Burada birsey yapamayarak daha iyi temsil etmiyoruz ulkemizi. Yani kapasitesi daha iyi olan gidebilirse gitsin gelismis ulkelere.

Ülkü Özdoğan yazdı: 29 Ekim 2014 at 14:05

Batının medeni yüzü burada olduğu gibi kadınları sokak ortasında kıtır kıtır kesmediği için sohbeti kesip kaçarlar elbette.

Yurt Disi yazdı: 29 Ekim 2014 at 13:58

5 senedir yurt disinda yasiyorum ve yakin zamanda Turkiye’ye donmeyi dusunmuyorum. Yazidaki dusunceleri paylasiyorum ve biliyorum ki etrafimda Turkiye’den gelen pek cok kisi ayni fikirleri paylasiyor, yazinin cok fazla okunmasina sasirmadim. Almanya ile ilgili not: Almanya’yi demokratik yola donduren mutlak bir Amerikan isgali ile demokrasinin gerek anayasaya gerek ders kitaplarina yazdirilmasi ve Nazilerden arindirma politikasi olmustu. Turkiye’nin demokratiklesmesindeki en buyuk etken olan Avrupa Birligi sureci yok olduguna gore Almanya’nin (ve Japonya’nin) demokrasiye donusmesi gibi disardan bir etki gelmesi soz konusu degil. Tam tersine hukumet Rusya, Cin, Iran gibi devletlere ozeniyor. Yazinin en hosuma giden kismi sondan ikinci paragraf. Turkiye’de okuduktan sonra egitimimi yurt disinda kullanmak biraz garip geliyor ama ayni okuldan mezun olup devlete giren arkadaslarim korkunc seyler anlatiyorlar, o yuzden yurt disina cikma kararimdan pismanlik duymuyorum.

Tolga Kızılkaya yazdı: 29 Ekim 2014 at 13:47

Buna benzer bir yazıyı newyork da yaşayan istanbula gelip Turklere barbar vs diyen barda hatunların birbirini yiyecek gibi bakıyor gibi zevzek anektodlardan toplumun bütününü genelleyen bir yazı vardı ki zaten o da sizin yazıya çok benziyor!! topluma tepeden bakan başkalarını hor gören daha doğrusu bir şekilde eğitim alamamış gariban milletimizin kadersizliği veya kaderi üzerinden sığ ”ama bizim toplum cahil cuheyla yaklaşımı”

Benimde hoşlanmadığım,keşke bizde de böyle olsa dediğim birçok konu, uygulama vs var. lakin herşeye rağmen bu memlekete gelişiyor eiğitim duzeyi duzeliyor (birçok imam hatip açılması bu okulların ilerde başka formasyonlara dönmeyeceği anlamına gelmez.) suan tabela universiteleri ilerde gerçek üniversitelere dönmemesi için hiçbir sebep yok. Doğu ile bati kuzey ile guney arasında bariz gelir eğitim vs farklılıkları olabilir fakat bilenler bilir padova da oturanlar kuzey italyanın bağımsizliğini istemekte ve napolilelere sanki örümcek gibi bakmaktadır.Butun avrupa da istisnasız ten rengi koyulaştıkça adam yerine konma insan muamelesi görme ihtimali nin azaldığını yine bilen bilir!!

bu memlekette hiçbir zaman siyahilere farklı gözle bakılmamış bilakis tam tersine severiz. Bu memleket suan bir AVM çöplüğü beton yığını olabilir imar şehir planlama o da ne durumu hala devam ediyor olabilir lakin ilelebet böyle olacağı anlamına gelmez!!

Bu memlekette eskiden tarih bilinci tarihe saygı yok iken gunden gune ziyaretçi sayısı artmakta ve bilinci de artmaktadır.

Daldan dala atlıyorum farkındayım fakat eksileri artıları teraziye koyduğumuzda siz daha fazla eksi ben ise daha fazla artı görüyor olabilrim fakat benim de yurtdışı yurtiçi özellikle de anadolu bağır bağır anadolu izlenimlerim bizim mayamız herşeye rağmen çok sağlam zaten bu yuzden hala bu memleket batmadı ve siz gidince de batmayacak.

Sadece istanbul dan ve buranın kermekeşliğinden tum toplumu zaten IQ düşük hepsi cahil lan bunların genellemesi yapmanız bana göre bilgisayar başında ve sosyal sitelerde fazla vakit geçirip burdan memleketi beğenmeme kendini üstün görme kibir lede biraraya gelince normal sizin böyle düşüncelere görmeniz.

Engin Öke yazdı: 29 Ekim 2014 at 13:45

Türkiye’ den ayrılma açıklamanız gündemi meşgul ederken size son derece katılmak ile beraber; yazınızın paylaşılması sonucu size hakaretler yağdırmaya çalışan kişilerle hala aynı ülkede anlattığınız işkenceleri yaşayan biri olarak söylemek isterim ki; Bu kişiler kendi kutsal saydıkları kitapta yazanları bile okuyup tek seferde anlayamazken sizin bu sosyolojik tespitinizi ve gelecek 60-70 yıllık sürecin çözülemeyeceğini anlaması pek mümkün değil! Zira peygamberin aktardığı kitapta da hırsızlığın, tecavüzün, rüşvetin kötü olduğu yazılmasına ve 1400 küsür senedir anlatılmasına rağmen, sadece “ben sizin gibi 3 harfli fantastik yaratıklara ve olmayan cennetin iyi koruyucuları ile olmayan cehennemin kötü elçilerine inanmıyorum” dediği için ateisleri şeytanın oyuncağı gibi anlatıp nefret aşılarken, kendilerini bunca pisliklerine rağmen, sütten çıkma ak kaşık gibi gösterenler bu ülkede çoğunlukta ve oy veriyorlar! ayrıca kanatlı görünmez yaratıklar ile görünmez ve insandan insana giren çıkan 3 harfli varlıklara inanan kişiler lütfen her yerde insanları akla ve mantığa davet ediyorum gibi laflar etmesin! komik oluyor. Saygılarımla.

Tuncay SEÇKİN yazdı: 29 Ekim 2014 at 13:36

Merhaba Melih Bey;

Sınırlı bir yaşam sonunda hepimiz yok olup gideceğiz. Hayata geliş amaçlarına bakış açıları kişilerin yaşam biçimine ve hayat çizgisine yansır. Eğer Allaha inanır ve bu dünyada bir imtihanda olduğunuzu düşünürseniz bulunduğunuz toplumdaki bireysel hareketler sizi bu derece kötü düşüncelere ve umudu kaybetmeye sevketmez. Ancak bireyler için bu hayatın öncesi ve sonrası olmadığını düşünürseniz

Bu hayata bir dahamı geleceğim yaklaşımı ile daha rahat, modern ve huzurlu bir yaşamı tercih edip size göre kendinizi ve ailenizi kurtarırsınız ama kan ve gönül bağıyla bağlı olduğunuz yüzlerce kişiyi tarif ettiğiniz o toplumun içinde sıkıntılarla başbaşa bırakırsınız… İNSANLAR İYİ ŞEYLERE LAYIKTIR felsefesi ile verdiğim kendi yaşam mücadalemi düşündüğümde sizin kararınızı onaylamam mümkün değil.

Sizin gibi derin düşüncelere sahip bireyler, içinde bulundukları iş yada aile ortamlarında güvenilirlikleri nisbetinde büyük bir kitle ile kaliteli yaşam biçimleri oluşturup gittikçe büyüyen kitleler haline gelerek toplumdaki sizin tabirinizle yozlaşmanın önüne geçebilirler. Bence; VAZGEÇMEK VE KENDİNİ KURTARMAK, ÇÖZÜM OLMAYIP HAYATA GELİŞ AMACI DÜŞÜNCENİZLE DOĞRU ORANTILIDIR.

Saygıyla…

Verşan Gür yazdı: 29 Ekim 2014 at 13:30

Yazınız için kutlarım. Hislerime tercüman olmuşssunuz. Aptallık hakkındaki saptamalarınız ise müthiş. Cipolla’nın “Aptallığın Temel Yasaları” adlı yazısını eğer okumadı iseniz tavsiye ederim. Aptallık paradigması her şeyi açıklıyor.
Artık izleyicinizim.
Esen kalın.
Verşan Gür

Muhammet YILDIZ yazdı: 29 Ekim 2014 at 13:02

Kaçana korkak denir

Engin yazdı: 29 Ekim 2014 at 13:02

Oldukça düşünülmüş ve gerçekçi bir yazı. Yorumlar da bir o kadar düşünülerek yazılmış. Keşke bu motivasyon hayatımızın farklı alanlarına aksetse. Benim inancımsa yarın Türkiye içinde bulunduğu durumdan kurtulursa bu idealist insanlar sayesinde olacağı yönünde, realist insanlar sayesinde değil. Bize neden bir şeyin yapılamayacağını anlatanlara yine de nasıl yapılabileceğini anlatmamız lazım. Gençliğe hitabenin son paragrafı bizlere ilham vermeli.

Evet bir jenerasyona şark kurnazlığı, marifetmiş gibi, öğretilerek yetiştiriliyor. Fakat Atatürk, Osmanlı’nın 300 senelik duraklaması sonrasında toplum bilincini tekrar canlandırdı. İsterse araya 5 jenerasyon girsin, toplumların temel değerleri ve kültürleri vardır. Bunlar 2 tane uyanık siyasi liderle değişmeyecektir.

Problemin büyük olması çözüm için daha çok inanç ve daha çok uğraş anlamına geliyor. İnanıyorum ki manevi değerleri ağır basan doğru anlamdaki “muhafazakar” insanlarımız kişi başı cahil insan oranını düşürmek üzere toplum için fedakarlıklar yapacaklardır, belki de buna hazırlanıyorlardır.

Son olarak bir noktayı vurgulamak istiyorum. Bir milletin mensubu olmak bir takımın taraftarı olmak gibi değildir. O sizin kimliğinizdir, vazgeçilmezinizdir. Cinsel kimliğimizi de seçemeyiz, ama kimimiz için zor da olsa onu benimser, onun için mücadele ederiz. Aile veya millet de böyledir. Sizi siz yapan bir değerdir. Kimse bilmese de, dünyanın öbür ucuna da gitseniz onu taşırsınız. Yarın dünya üzerinde ülkeler ve sınırlar olmayabilir (en büyük temennim, “imagine there’s no countries”) ama milletler yok olamaz.

Turgut Karabekir yazdı: 29 Ekim 2014 at 13:01

Batan gemiyi önce fareler terk eder.
Gerçek bir aydına, bir vatansevere düşen sorumluluk, sıkıyı görünce kaçmak değil, o ortamda kalıp düzeltmeye katkıda bulunlmaktır. Ben bunu uzun yıllar sonra anladım. Umarım ki sizin gibi düşünenler benden daha çabuk uyanırlar.

Mehmet Yücesan yazdı: 29 Ekim 2014 at 12:53

1930 ların başındaki Almanya”yı okuyun. Okur yazarlık yüksekliğine rağmen akedemik eğitimi bile olmayan, askeri komuta rütbesi onbaşılık üzerine geçmemiş bir deliyi Führer -Baş komutan- ilan edip, delice bir hevesle peşinden gittiler. Demem odur ki her ülkenin eğitim, cehalet seviyesinden bağımsız kendini uçuruma atma potansiyeli taşımasıdır. İngiltere’yi iyi tanıyorum. İngiltere’yi seçtim diyorsun.

Övmek istersen sabaha kadar översin de, emperyalizmin ve sömürgeciliğin muciti olduklarından, ölçüsüz alkol bağımlılıkları, insani konulara getirdikleri çifte standartlarından dolayı sabaha kadar lanet de okursun. Her ne kadar bilim kurgu bir film de olsa V for Vandetta’nın İngiltere fonlu çekilmesi bence tesadüf de değildir. Yani İngiltere de doğru seçim olmayabilir. Asıl konu bunlar da değildir bana göre üstelik. 1920 lerde yaşıyor olsanız muhtemel ülkeyi ilk terk edenlerden olurdunuz. Buysa zaten yapılması gereken size hayatta başarılar dilerim. Ama er geç bir yere, bir fikre ve ideale sahip çıkmak ve uğrunda savaşmak zorunda kalmazsınız umarım. Saygılarımla. Mehmet Yücesan.

Özkan O yazdı: 29 Ekim 2014 at 12:50

yolun açık olsun…hiç arkana bakma..iyice çürüdükten sonra kül oluruz. belki ozaman gelirsin..

Burak yazdı: 29 Ekim 2014 at 12:46

Su yurtdisinda yasamaya ozene yorumcular. Ozellikle de genc erkek arkadaslar. Hayat burada o kadar toz pempe degil haberiniz olsun. Barda yarim saat sizi kesen kiz, sohbete baslayipta Turk oldugunuzu ogrendiginde shobeti kesince avrupanin aci ve gercek yuzuyle tanismis olursunuz. O zaman gorursunuz batinin medeni yuzunu!

Mehmet Müftüoğlu yazdı: 29 Ekim 2014 at 12:46

Merhaba,
Yapılan tüm tespitler doğru. %100 katılıyorum bir tek kısmı hariç. Vizyon sahibi olan insanlar bu ülkeyi süratle terk etmeye başlayanlar orta okulda muhtemelen size de ezberletilen ancak çevre görgünüzün yardımıyla ezberlemenin ötesine geçip özümsediğinizi düşündüğüm gençliğe hitabeyi hiçe saymış olmazlar mı? Unutmayınki bugün bu vizyona sahip olmanızda emeği geçen insanların çoğu zamanında yurt dışında yaşama imkanı ayağına kadar gelip yaşamamış insanlardır. Elbette dışarda yaşayıp kendinizi geliştirin ancak birgün mutlaka geri dönün. Akademisyen olarak ya da mahallenin dedesi olarak tecrübelerinizi yüzyüze paylaşın. Sevgiyle kalın. Son olarak İskandinav ülkeleri hariç diğer çoğu avrupa ülkesini sadece kendi sınırlarında vatandaşlarına sağladıklarıyla değil, kendi sınırlarının dışında yol açtıkları zulümlerle değerlendirmelisiniz. Ayağını yola attığında duran söförlerin oy verdiği liderler ırakta afganistanda libyada çocukların üstüne bomba yağdıran liderler. Sevgiyle kalın

Tam da İstenen Şey Bu yazdı: 29 Ekim 2014 at 12:41

Sizden istenen de tam bu.Geçmiş yıllarda yugoslavyada devlet televizyonlarında gelin kaynana tarzı pprogramları bilerek yayınlayarak az da olsa ülkesi için birşeyler yapmak isteyenlere bu ülke için değmez algısı yaratmak ve potansiyel muhalefeti kendiliğinden ülke çıkmasını sağlamıştır. Kalanlar için zaten olağan hale gelmişti.

İsmail yazdı: 29 Ekim 2014 at 12:23

20 Yildir yurt disinda calisiyorum hergun konustuklarimi bir makale yazip yayinlamis olmanizi tebrik ederim.Durum Rusyadan da sizin gordugunuz gibi gorunuyor.
Saygilarimla

Ahmet Şahin yazdı: 29 Ekim 2014 at 12:18

Bir toplumda eğer yayalar araçlara yol veriyorsa, trafikte gerekli olan sinyal ve ışıkları kullanmıyorsa, yaya geçitlerinde trafik ışıklarının rengini dahi öğrenmeyen insanlar varsa, kırmızı ışıkta yaya geçişine yasak olduğu anda küfür ederek karşıdan karşıya geçenlerin 90% Üniversite ve Lise öğrencileri oluyorsa bu toplumdan ne beklenir ne verim alınabilir, Milli Eğitim diyerek sadece tabelalarda kalmış her an değişken olabilen sarhoş bir eğitim sisteminin ve onun verdiği eksik, yoz, çalma, toplama, yıpranmış, bilgiler ile donatılmış geleceğin insanları hali ile ülkedeki Cahil ve Aptal yüzdesini de her geçen gün artırmaktadır.

77 milyon nüfusumuz var diyerek övünmenin bir anlamı bence hiç yoktur, insanlığa ve toplumlara hiç bir faydası olmadan zarar içerisinde geçirilen asalak bir ömür ülkemizi de asalak yapmaktadır, Bende sizin gibi yıllardır Türkiye den ayrılmış durumdayım ve kendi insanımı yurt içinde ve yurt dışında gördüğüm zaman üzüntüye gömüldüğümü açıkça ifade edeyim.

Bugün temiz toplum olarak her yıl seçilen ülkelere baktığınız zaman bunu hakkettiklerini de dilimizle söylüyoruz, imreniyoruz ve içimizde bir özlem ve arzunun olduğunu hissediyoruz ama % kaçımız. Biz neden olamıyoruz Cevabı ortada eksik ve yanlış eğitim..en büyük handikap ise İslamın yanlış anlaşılması ve yanlış uygulanması hatta insanlarımızın onu kendi istekleri doğrultusunda menfaat kökenli arzuları için kullanmaları en büyük faktör olmuştur, Bugün İslam dünyasındaki 56 ülkelere baktığınız zaman açlık sefalet öldürme savaş ne ararsan var hale gelmiş, Türkiye de artık okumuş okumamış eğitimli eğitimsiz fark etmez duruma gelmiş, cahil ve aptal dediğimiz insanların yaptıklarını Üniversite mezunları hatta Prof larda yapmaktadır.

Bana göre bizim toplumun beklenen faydalı ve temiz toplum haline gelmesi bir rüyadan veya teoriden öteye gitmesi mümkün değildir. Benim inancım ve görüşlerim kesit olarak bu şekildedir. Sizin yazdıklarınıza katılıyorum.

Size Sağlık mutluluk başarılar dilerim.

Ahmet Şahin
Makine Y. Müh.

Gamze yazdı: 29 Ekim 2014 at 12:09

Selamlar,

Aynı sebeplerden ben de 5 sene önce taşındım bu ülkeden. 4 sene kaldım Almanya’da. İlk defa bu kadar ben, ilk defa bu kadar özgürdüm. Ama… Evet ama, Almanya’yı Almanya yapan neydi? Basıp başka ülkelere göçen akl-ı selim insanları mıydı? Hayır. Kendimi kurtarmış olmak bana bir şey ifade etmedi. Ülkem izlediğim okuduğum bir haber olarak kalmamalıydı. Kimse ülkemi bırakıp Almanya’yı temsil ettiğim için beni tebrik etmedi. Milliyetçi bir görüşüm de yok. Ama bu topraklara bizim gibi insanların bir borcu olduğunu düşünüyorum. Projelerde ben de çok çalıştım, kalsam daha çok çalışıp daha çok katkım da olabilirdi, o üzerime kıran minibüsçünün çocuğuna ulaşmanın daha önemli, daha zor ve daha anlamlı olacağını düşünüyorum. Bunu yapmak için burada olmak zorunda da değiliz tabii, yurtdışından yaşarken de bu ülkenin insanları için çok, çok güzel şeyler yapılabilir.. Başarı dileklerimle…

Koray yazdı: 29 Ekim 2014 at 12:04

Tamamen kopamasam da zaman zaman uzun hava değişimlerine kaçıyorum, o bile yetiyor.

Engin yazdı: 29 Ekim 2014 at 11:59

Şu yazıyı ve yazar ile aynı görüşte olmayanların yorumlarını okuyorum ve yazarın haklılığı bir kez daha kanıtlanıyor. Git bir dallama eksik olsun diyenler, cehalet güzellemesi yapanlar, dalga geçenler, şovenist yorumlar…

Abi iyi ki gitmişsin.

Dediklerinin hepsi doğru fakat umut konusunda ne diyeyim, benim hala umudum var. Her şey için çok geç ama hala umut var. Mayıs 2013’te umudum yoktu ama Haziran 2013’ten bu yana az da olsa umudum var. Henüz dibe vurmadık ama çok yakınız. Karanlığın en yoğun olduğu anı yaşıyoruz gibime geliyor. Bu fikrime dayanak yaptığım sağlam delillerim de yok, dedim ya umut işte. Gerçi umut kahvaltıda iyidir ama akşam yemeğinde mide bozar. Kafam karışık işte.

Gitme fikri(mesleğimi yurt dışında yapamayacak olmama rağmen) zaman zaman tüm zihnimi ele geçiriyor. Birbirlerine saygısız, bencil, pis, cahil, eğitimsiz yığınlardan uzaklaşmak istiyorum. İnsan batılı ile Türk arasındaki kontrastı oraya gidince de göremiyor hemen ama tekrar Türkiye’ye (vatan özlemiyle) dönünce 2 ay yetiyor.

İnsanın vatanı neresidir? bence mutlu olduğu yerdir. Sanırım bizim vatanımız Türkiye değil.

Eda Çankaya yazdı: 29 Ekim 2014 at 11:46

Merhabalar Melih Bey,

Ben 3. sınıf endüstri mühendisliği öğrencisiyim. İki yıldır aktif olarak Girişimcilik Kulübü yönetiminde yer almaktayım. Takdir edersiniz ki, yeni teknoloji, inovasyonlar, girişimlerin yanı sıra sosyal farkındalığı kazandırmak adına çalışmalar yapmaya çalışıyoruz. Geçen sene mühendislik fakültesi öğrencilerinin kolay kolay erişmesi zor olan isimlere ulaşmasını ve ilgili oldukları konularda eğitim almalarını sağladık. Microsoft partnerliği, bilgeadam eğitimleri, yüksek cirolu şirketlerin ceo ları vs. Asıl amacımız kendimizi ve öğrenci dostlarımızı geliştirmekti. Bir koca senenin sonunda anladık ki, yüzlerce Visual studio eğitimleri de sunsak, teknoloji ve girişimcilik zirveleri de yapsak öğrencilerin tek amacı sertifika almaktı. Sertifika almak için extra para talep edenler bile oldu.

Ve o an anladık ki bizim çabalarımız hüsranla sonuç buldu. Konferanslarımıza katılan çoğu öğrenci sadece kuru kalabalıktı. Onlar bizim kadar heyecanlı ve özverili değillerdi. Amaçları öğrenmek değil, sadece iyi bir şirkette staj kapmaktı, ya da okulumuzdaki hocalarının size katılırsanız extra puan vereceğim demesiydi. Tüm bu hezeyanın arasında sizi yazılarınızdan birini buldum. Daha sonra tüm bloğuzunu incelemeye başladım. Bizim ihtiyacımız olan sosyal farkındalık ve bilinci farklı bir şekilde öğrencilere gösterebileceğinizi hissettim.

Onlara keşfetmenin, yeni bir icat yapmanın bir yazılım geliştirmenin, ses çıkarmanın, yenilik peşinde koşmanın, ama bir yandan değerlere sahip çıkmanın belki tüm o ben kariyerden başka bir şey düşünmem diyenlere bir ailenin önemini gösterebileceğinize inandım. Sizi tanımıyorum ama bu his, keşfetme ve ses çıkarma arzusu olan biriyseniz bizim için çok kıymetlisiniz demektir. Türkiye için yaptıklarınızı düşünürken beyin göçü olgusunun ne kadar acı bir gerçek olduğunun farkına vardım. Sizinle iletişim kurmak daha çok dinlemek ve anlamak istiyorum. En yakın zamanda iletişime geçmeniz dileğiyle.

Hakan SE2GİN yazdı: 29 Ekim 2014 at 11:43

Me too…..

Kadriye Dalbay yazdı: 29 Ekim 2014 at 11:29

Sevgili Evlat, duyguların da seçeneğin de düşüncelerine çok uygun. 75 yaşına gelince benim gibi hangi şartlarda olursa olsun ülke özlemin seçeneğini yener mi diye düşündüm.. Hayatı istediğin gibi yaşamak senin doğal hakkın. Benim kızım ve oğlum da senin yaptığını yaptılar. Anlattığın cehaleti yaşamak istemediler. İnan bana; 60 lı yıllar benim üniversite yıllarımda Ankara’da çok başka yaşadık. Hala tadı damağımda !!! DİLERİM HERŞEY GÖNLÜNCE OLUR !!!!! SEVGİLER….

Müge Çevik yazdı: 29 Ekim 2014 at 11:17

Melih Bey
Yazınızı ilk okuduğumda size kızmıştım sonra hayat hikayenizi okuyunca sizin adınıza üzüldüm. Gerçekten zor bir hayatınız olmuş burada yorum yazan hiç kimsenin 12 yaşından beri çalıştığını sanmıyorum. Anladığım kadarıyla üniversite de okumamışsınız ya da dışardan bitirdiniz bilemiyorum, kısacası zor bir hayatınız olduğu için daha da fazla zorluğu taşıyamamışsınız bu kadarını anlayabiliyorum.

Yurtdışına şu yada bu sebeple giden insanları da suçlamıyorum. Çünkü yurtdışında yaşamak ülkeden vazgeçmeyi gerektirmez bakınız geçen ayki New York Birleşmiş Milletler protestosu ya da Indiegogo’da para toplama eylemleri falan…

Benim yazınızda karşı çıktığım ve burada yorum yazanların da yarısının desteklediği (nedense yarısı bu çok ilginç geldi bana) “Türkiye için de süre sonunda doldu” argümanı. Bu tamamen hiç bir kanıtı olmayan ben söyledim oldu argümanıdır.

Bunda sonra yazacaklarım bu ülkeden bir cacık olmaz diyen herkesedir:
Milliyetçiliğin kalmadığını söyleyenlere biraz daha dünyayı gezmelerini öneririm. Özellikle Çinliler inanılmaz milliyetçiler, ben Çin firmasında çalıştım, bilgilerini almayalım diye bize mümkün olduğunca az bilgi verirler ve hep aralarında Çince konuşurlardı. Ayrıca bir de oradaki trafiği görmenizi isterim İstanbul’daki trafiği mumla ararsınız.

Yani her yer İngiltere değil, hiç bir ülkede bu kadar kabuğunu beğenmeyen başka bir millet de ben görmedim. Bu ülkeden gidebilirsiniz ama bu ülkeyi yok sayamazsınız, bu ülkeden aldığınız eğitimle başka bir ülkeye gittiğinizi yadsıyamazsınız.

Hayat hiç bir zaman kolay olmadı olmayacak. İngiltere’de de olmayacak, Çin’de de olmayacak. Esas 1914-1923 yılları arasında yaşasaydınız ne yapardınız merak ediyorum, İngiliz saflarına mı katılacaktınız yani? Yazıklar olsun. Bugünün de anlam ve önemiyle Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları ve o zamanki cefakar halk önünde yeniden saygıyla eğiliyorum.

Aslında bizim sorunumuz bu yozlaşmayı bitirecek güce sahip olmamamız değil, her kafadan bir ses çıkması herkesin her şeyi en iyi bilmesiyle sürekli gruplaşmalar oluşması ve hiç birlik olamamamız. Ama adamlar en kötü durumda bile birlik oluyor?? Bu yüzden kaybediyoruz anlamıyorsunuz. Artık milliyetçiliğin kalmadığı falan da yalan, dünyada her zamankinden daha çok milliyetçilik var bana göre.. Çünkü ekmek aslanın ağzında..

Son olarak bu yazı gerçekten bu kadar paylaşılmasaydı, bu yazı eminim şu an AKPli trollerin eline geçmiştir, işte CHPlilier hala aynı hala size cahil aptal diyorlar diye paylaşıyorlardır. Hem gittiniz “kendiniz kurtardınız” hem de bize çok büyük bir kazık attınız hala buna destek olanlar da bu tekmelemeye devam ediyor.. Tekmeleyin tekmeleyin Kurtuluş Savaşı’nı kazanan ülke bence bu “Kurtuluş Savaşı”nı da kazanacaktır.

Herkesin Cumhuriyet Bayramı kutlu olsun. Nice daha güzel bayramlara…

Barış yazdı: 29 Ekim 2014 at 10:53

Merhaba,
Yazınız durumumuzun kapsamlı bir özeti gibi. Siz gidip kendinizi kurtarabilmişsiniz ama maalesef biz hala buradayız. Bu arada, yazdıklarınızın altına gönül rahatlığı ile imzamı atabilirim.
Saygılarımla.

Yunus Emre Püskülcü yazdı: 29 Ekim 2014 at 10:45

Merhaba Melih Bey,
Yurtdışına göçmek için yardım ve bilgi talebinde bulunanlardan sıkıldığınızı ve meşgul olduğunuzu tahmin ediyorum. Buna rağmen e-posta adresinizi paylaşabilirseniz çok mutlu olurum.
Saygılarımla.

Derya Demir yazdı: 29 Ekim 2014 at 10:07

Ben de geçen yıl benzer nedenlerle işimi ve herşeyi bırakıp Master bahanesiyle İtalya’ya geldim.Hayat özellikle başta tozpembe değil ama nerede öyle ki zaten..Elimden geleni yapıyorum. Burada Türkiye’deyken sahip olmadığım huzura ve evden çıktığımda sağ salim dönebilme inancına sahibim en azından ve insanca yaşıyorum..Dediğiniz gibi aileye,dostlara, ülkeye özlem var ve olacak. Bir gün Atatürk karakterinde bir yönetim olursa ancak o zaman ülkeme geri dönmek isteyebilirim.

Ali Tonuç yazdı: 29 Ekim 2014 at 10:05

Elimden geldiğince hızlı terketmeye çalışıyorum, ne zaman gittin bilmiyorum ama artık yaşanacak düzeyin binlerce kat altına indi zeka seviyesi.

Yul yazdı: 29 Ekim 2014 at 10:01

selamlar melih bey,

yazınızdaki tespitlere katılıyorum ve akıcı üslubunuzu da ayrıca takdir ediyorum…

ben 40lı yaşlarını ortalamak üzere olan bir akademisyenim. apolitize özal dönemi sırasında onlu yaşlarımda bir süre yurtdışında bulunduğum için, dürüstlüğü, hak hukuk kavramlarını, insana verilen değeri uygulamalı olarak gördüm, yaşadım. okulumdaki hiç bir öğrencinin sınavlarda kopya çekmek aklının ucundan bile geçmezdi en basitinden… bunlar ne yazık ki bizim artık sahip olmadığımız değerler. önceki yorumlarda yozlaşmanın çok eskilere dayandığından bahsedilmiş evet elbette öyle ancak ben sadece kendi yaşam süremde tanık olduklarımı değerlendiriyorum. anayasayı bir kere delmekle bir şey olmaz ya da benim memurum işini bilir deyişlerinin bizi getirdiği nokta ortada..

kurnazlığı pratik zeka, fırsatçılığı girişimcilik, saygıyı korkaklık, kurallara uymayı enayilik olarak nitelendiren bir toplumuz… tarihimizde anlatılan hikayelerde dikkat edin düello ile değil pusu kurulan ölümler var… ne mutlu türküm diyene ama kimsenin soyunu sopunu kurcalamadan duramıyoruz ve ne yazık ki ırkçıyız, muhafazakarlığı sadece dindarlık olarak görüyoruz ve dindarlığı yorumlama biçmimiz de son derece sorunlu… mutsuz ve stresli bir toplumuz ve çıkış yoluna ihtiyacımız var… eğer stadlarda küfredemezseniz, sevgilinizle dolaşamazsanız, dansedemez, spor yapamazsanız, akraba evi dışında tatile çıkamazsanız deşarj olamazsınız ve bu stres ve öfke birkimi hepimize toplumsal infial olarak geri döner ve dönüyor da…

ben son birkaç yıldır yine yurtdışında çalışmaktayken yazın istanbul’a geri döndüm. seçtiğim meslek itibarıyla gençlere ulaşabiliyorum ve becerebildiğim kadarıyla öğrencilerin bakış açılarını genişletmeye, grilerin farkına varmalarını sağlamaya çabalıyorum.. bu benim öncelikle kendime karşı görevim… henüz pişman değilim ancak her insanın önceliğinin kendisinin ve ailesinin mutluluğu ve refahı olduğunun da farkındayım. sizin hayatınızın bu döneminde yurtdışında yaşamak kararınızın sizin için doğru ve gerekli olduğunu görüyorum.. umarım aradığınız huzuru bulur ve yeni bir enerjiyle bir süre sonra geri dönersiniz… iyi şanslar…

Askin COŞKUN yazdı: 29 Ekim 2014 at 09:58

Mustafa Kemal Atatürk de ayni saptamalarda bulunmustu ama nedense yurtdisina tasinmadi. Cahil miydi? Aptal miydi?

Derya Demir yazdı: 29 Ekim 2014 at 09:55

Sizi çık iyi anlıyorum, sizin kadar güzel ifade edemeyecek olsam da 1 yıl önce aynı nedenlerden işimi ve herşeyi bırakıp Master bahanesiyle İtalya’ya geldim. Hayat tozpembe değil ama elimden geleni yapıyorum. En azından insan gibi yaşıyorum ve evden çıkınca sağ salim eve döneceğimi bilmenin huzuru içindeyim. Türkiye’de birgün Atatürk karakterinde bir yönetim olursa ki umudum yok o zaman ülkeme geri dönmeyi düşünebilirim.

Murat yazdı: 29 Ekim 2014 at 09:48

ben universite hayatimda bu ulkenin cok cahil oldugunu anladim ve universiteyi bitirmeden yurtdisina yerlestim. 8 senedir turkiyeye gitmedim ve gitmedigim icinde hic uzulmuyorum

Emre yazdı: 29 Ekim 2014 at 09:47

Yazınızı bir solukta okudum, aynen benim düşüncelerimi yansıtıyor..
Liberal siyasi görüşümle örtüştüğü için uzun bir süre AKP’yi destekledim. CHP ve Kemalist zihniyet bana her zaman korkunç gözükmüştür. Fakat son yıllarda, giderek artan bir şekilde insan haklarının göz göre göre çiğnenmesi, hukukta adaletsizliğin eskisinden de beter ve göz önünde yapılması, hükümetin “farklı” olana tahammülsüzlüğü ve cumhuriyetin ilk yıllarındaki toplum mühendisliğini aratmayan uygulamalar beni de korkutuyor, ve sadece insan hakları açısından değil, bu gidişle ekonomiyi de doğrudan etkileyeceğinden ve işsiz kalmaktan korkuyorum ve bana da en mantıklısı çok beklemeden yurt dışına taşınmak gibi geliyor. Birileri yorum yapmış türküz ve gidecek başka bir vatanımız yok diye.. yemişler türklüğünü.. umurunda değil türk olmak. insanların kendi seçmedikleri bir takım etiket değerleri bu kadar yüceltmesine anlam veremiyorum. seni sen yapan başarılarındır, yaptıklarındır, türklük ile övünmek galatasaraylı olmakla övünmek ile aynı şey. o yüzden umurumda bile değil..

Aydin yazdı: 29 Ekim 2014 at 09:41

Gemiyi ilk önce fareler değil, yüzme bilenler terk eder.

Nejat Aksel yazdı: 29 Ekim 2014 at 09:24

Anladığım kadarı ile mücadele etmeyi değil çekip gitmeyi tercih etmişsiniz. Türkiye’nin bugün içinde bulunduğu durum, ne aptallık, ne de cahillikten geliyor. Evvela bunu iyi irdelemek lazım. Bizde bir ata sözü vardır bilirsiniz: “Tahsil cehaleti alır, eşeklik baki kalır” deriz. Bu çok doğrudur! Türkiye Atatürk’ten sonra onun getirdiği eğiktim sistemini Batı’nın eğitim sistemine benzemeye kalktı Eğitim bitti “Öğretim” başladı. Bizim kuşağımız Atatürk’ün yetiştirdiği son öğretmenler ve onun koyduğu eğitim sistemi tamamen yozlaşmadan yetiştirilen son kuşağız.

Eğitim ailede başlar. Fakat her aile tesadüfen bizim mensup olduğumuz aile gibi toplum içinde nasıl hareket edilmesi gerektiği bilen bir aile değildi. Ama Atatürk’ün eğitim sistemi bunu sağlıyordu.. Çocuk aileden alamadığını okuldan alıyordu. Hayat bilgisi diye bir dersimiz vardı. Bu derste yolda nasıl yürünmesi gerektiği, sofrada çatılın bıçağın kaşığın nasıl kullanılması gerektiği toplum içinde nasıl davranılması gerektiği öğretilirdi. O eğitimi alanlar, Amerikan sistemi ile yetişenler gibi umumi yerlerde cep telefonu ile bangır bangır bağırarak konuşmazlar. Kuyruklarda uyanıklık yapıp sıraya kaynak yapmazlar.

Trafik kurallarına uyarlar asla ters yola girmezler. Yani sizin şikayet ettiklerinizi bizim kuşağın %90 ı yapmaz. Çünkü toplum halinde yaşamak konusunda eğitilmişlerdir. Kendi hürriyetlerinin başkalarını hürriyetleri sınırlı olduğunu bilirler. Başkalarını rahatsız etmekten çekinirler. Ama sizin kuşak yapıyor. Maalesef Özal ile kökleştirilen “Kır şişeyi dön köşeyi” kültürü ile yetişmiş, parayı mabut olarak gören, hakketmedikleri her şeyi para ile yaptırmaya kalkan bir kuşak yetişti. Türkiye’nin asıl problemi Atatürk(ün eğitim sistemini terk etmekti. Bu büyük bir hata idi ama yapıldı. Bizim ilkokul öğretmenlerimiz Türkçe’yi doğru konuşurdu, Hemen her birisi bir müzik aleti çalmasını bilirdi. Şimdi bırakın ilkokul öğretmenini, adam profesör olmuş ama, Türkçeyi doğru dürüst konuşamıyor, bölgesel ağzını kullanıyor. Ben 52 yıldır araba kullanırım. O zaman trafik ehliyeti verilirken çok sıkı sınavlar yapılırdı. Özal kalktı , şoför okullarını açtı. Bir sürü trafik cahili yollara salındı. Şimdi biz burada trafik kurallarını ön planda tutarak değil “Karşıdaki cahil şimdi ne yapacak bundan nasıl kurutulurum” diye düşünerek araba kullanıyoruz.

Son olarak, Haklısınız CHP bitirilmiştir. Parti Kürtlüğünden kurtulamamış, doğum yeri olan Tunceli iline Cumhuriyetin verdiği bu isim yerine Kürtçe ismi “Dersim” diyen, fikri melekeleri sınırlı bir kişinin yönetiminde CHP olmaktan çıkmıştır. Herkese “CHP’den medet umacağınıza neden parti kurmuyorsunuz?” diyorsunuz! Bizim yaşımız 70 i geçmiş, bugün yarın yokuz. Pekala neden siz bir parti kurup mücadele etmek yerine kaçıp gitmeyi tercih ettiniz? Ben bu Akşam Bağdat Caddesindeki Cumhuriyet Yürüyüşüne katılacağım! Bundan evvel devletin kutlamadığı tüm milli bayram kutlamalarına katıldım. Sizin de Cumhuriyet Bayramınız Kutlu olsun!


Enver yazdı: 29 Ekim 2014 at 08:41

2013 Bir semirde TURSAB Başkanı Başaran ULUSOY açıkladı, 1999 da yurtdışana çıkan kişi sayısı 12 bin, 2013 yılında 9 Milyon, evet bir yozlaşma söz konusu

Medya Günlüğü yazdı: 29 Ekim 2014 at 08:40

İzninizle yazınızı link vererek sitemizde yayınlıyoruz.

Emre Demirkol yazdı: 29 Ekim 2014 at 08:36

Super.

Pinar Sandikci yazdı: 29 Ekim 2014 at 08:24

Bu aralar kafamda bu kadar gitme fikri varken onume cikti bu yazi. Tum tespit lerine katilmasamda. Bence tablo o kadar vahim degil. Bence bir cok konuda en azindan Istanbul icin cok buyuk iyileşmeler var, ama asil mesele biz egiyimli belli standartlari olmadan yasayamacak insanlari sistemin buna mecbur ediyor olmasi.. ayda ortalama 3-5 bin arasinda mas alan orta halli bir insanin yilda 35bin ozel okul parasini karsilamasi cok zor. Avrupada 20-30€ izleyeceği bir gösteriye 150 lira vermesi cok zor. En onemli temel ihtiyaclar 700-900 bine ev sahibi olmasi cok zor.. sanki sistem bize gitmeyi zorunlu kiliyor??

Hasan yazdı: 29 Ekim 2014 at 08:21

Tespitler cok yerinde, ama tavsiyeler “Birey olarak eğer insanlığa bir faydanız olsun istiyorsanız, milliyetçiliği bir tarafa bırakıp, bu faydayı, sizden bunu talep eden toplumlara yönlendirmeniz çok daha doğru olacaktır.” cok yersiz, depresif ve sinirlayici.

Zaten onun icin yaziyi okuyan herkes bi afalliyo, bu kadar “IQ’su yuksek” bir arkadasin nihai tavrinin daha kahramanca olmasini bekliyoruz yazinin sonuna gelirken. Ben kactim pacayi kurtardim, siz de gelin arkamdan. Bu mudur? Son paragrafi kurken gozlerimi devirmekten sonunu zor getirdim.

Osman Safak yazdı: 29 Ekim 2014 at 07:39

Ulkeyi terk etmenize cok sevindim. Ulke icin hayirli olmus.
Mutlu bir hayat dilerim size.

Betül Cedel yazdı: 29 Ekim 2014 at 07:00

Ancak bu kadar güzel izah edilebilirdi… Zihninize ve onu yazan yüreğinize sağlık. Ama şu da var ki bu kadar da aslında umutsuz olmaya gerek yok. Karalar bağlayıp oturmak bizlere bir şey kazandırmayacak, aksine temelli dibe batıracaktır. Sizler gibi farkında ve sosyal bilimler kapasitesi kuvvetli olan insanlar topluma bir blog yazısı dahi olsa bu şekilde ışık tutacaktır. Çünkü inanıyorum ki bu devran böyle gitmeyecek ve sizde takdir edersiniz ki yaratılan hasarı ancak sağlıklı bir eğitim sistemi ile bir ülke yeni baştan inşa edilebilir.

Volkan yazdı: 29 Ekim 2014 at 06:55

Yazınızı özenle okudum. Konuyu bu kadar güzel kaleme aldığınız için sizi tebrik ediyorum. Bende bu ülkede geçen yıllarıma acıyorum. Sizinle iletişime geçmemiz mümkün olursa sevinirim.

Seren yazdı: 29 Ekim 2014 at 05:13

Hayatımda 2. defa bir blog’a comment yazıyorum…

Türkiye’de bekar bir kadın olmayı tercih etmenin ve kadın olmanın ne kadar zor olduğunu anlatırdım herhalde ben bu başlıkta bir yazıyı kaleme alsaydım. Çok iyi okullarda, iyi kariyere sahip, iyi para kazanan, iyi yaşayan biriydim. Ve ben bir kadın olarak 3,5 sene önce Los Angeles’ta kariyerimin en güzel noktasında hayata sıfırdan başlama kararı aldım. Bu kararın cesaret istediğini bunu benimle aynı deneyimlere sahip olup aynı kararı alanlar anlayabilir. Siz kaçış deyin ben nefes almaya başlamak diyorum.

Benim tarif edeceğim/edebileceğim yozlaşmaya gelince hayatında bir taş üstüne taş koymamış eğitimli cahillerden yaka silktim ben Türkiye’de. Hiçbir gönüllülük programında yer almayan, eğitim bağışlarında eli titrerken lüksün en görgüsüzüne akıl almaz paralar harcayan, ülkeyi kurtarmayı sosyal medyada küfrederek yapmaya çalışanlardan, hayatı 3 semtten öte bilemeyenlerden yaka silktim. Kendi “sınıfından”!?!? olmayanlarn elini sıkmak yerine omzuna vurduğu insanlardan yaka silktim. Eşitsizlikten, samimiyetsizlikten, erkek egemenliğinin çirkinliğinden yaka silktim…

Ben nefes alamadım, ben sesimi de duyuramadım. Ben her an boğuldum. Şimdi nefes alıyorum. Özgürlüğümün diğer insanların özgürlüğünün başladığı yere kadar olduğunu bilip, tadını çıkarıyorum. Herkes benim elimi sıkıyor. Ben de herkesin elini sıkıyorum. Ben kadın olmanın özgürlüğünü yaşıyorum, korunduğumu bilerek. Ve biliyorum ki devletin öğrettiği “Sen kendini ifadeni istediğin gibi yaşa ama karşındakine saygı duyacaksın, yoksa karşında ben varım”. Türkiye’de soğuduğum dinime burada ısındım. Din, radikal dindarlık, milliyetçilik, bir görüşe körü körüne ait olma,uç olma; demokrasinin işlediğinde bunların korkulacak şeyler olmadığını gördüm.

Ben yazsaydım bu başlıkta bir yazıyı bitişi aynı olurdu.
“Gün geçtikçe de aldığım kararın ne kadar doğru olduğunu anlıyorum. Özlem yok mu? Var tabi. Ama daha çok heba ettiğim onca yılın hayal kırıklığı var üstümde”

Gezi olaylarında başlayan bir şarkı da döner beynimde her “memleketimle” ilgili birşey okuduğumda: Orada bir köy var uzakta, gitmesek de görmesek de o köy bizim köyümüzdür.

Canınızın istediği gibi karar almış, canınızım istediği gibi yazmışsınız, sizin blogunuz, sizin hayatınız… Saygı duymak düşür her birimize. Ben dahil olmak üzere birçok kişi de birşeylere tetiklediğiniz ise kesin çıkarılacak sonuçtur.

Sevgilyle kalın :)

Oz in Oz yazdı: 29 Ekim 2014 at 04:38

40 yaşımdayım ve 25 yılı Türkiye 15 yılı 3 farklı ülkede (Türkiyeyi asya kabul edersek 4 farklı kıtada 4 farklı ülkede) yasamış biri olarak söylemeliyim ki, heryerde her çeşit insan var, cahil, eğitimili, ırkçı, barışcıl, dürüst, ikiyüzlü vs. Ve her yerde zaman zaman çok iyi işler başaran bazen de çok basiretsiz hükümetlerin olduğu dönemler yaşanıyor.
Başka bir ülkede başka bir kültürün ağırlıkta olduğu bir ortamda yaşamak insana hem daha farklı daha geniş bakış açıları kazandırıyor hem de içinde olduğu ve geride bıraktıklarını daha çok gözlemleme, eleştirme fırsatı veriyor.

Yurtdışında yaşayan biri olarak -en azından yakın çevreme- Türkiye ile ilgili keskin bir dille eleştiride bulunmaktan kaçındım. Nedenini diğer bazı yorumlarda açıkca görebilirsiniz. Benim, sizin, bir başkasının memleketini, ailesini herşeyini geride bırakıp başka bir yerde yaşamayı seçme nedenlerini anlatmak böyle kısa yazılarla mümkün değil. Kaldı ki sizin anlattığınızı bir başkası kendi birikimi, algı sınırları ve duyguları kapsamında değerlendirecek ve ne kadarını tarafsızca dinleyip anlamak isteyecek bilinmez.

Bir de işin içine politika soktunuz mu, iyice çetrefilli
:)Sizin gibi çalışkan akıllı insanların bu tür düşüncelerde olmasının ardında kızgınlık ve kırgınlık olduğunu sanıyorum. Şu an bulundugunuz yerde başardığınız işleri, tatmin hissinizi kendi ülkenizde yaşayamamanız (şu ya da bu sebeple diyelim), bunun için vazgeçtikleriniz (aile/sosyal ortam vs), gidişatı izledikçe daha da ümitsizliğe düşüyor olmanız vs vs..

Bizler işlerimiz için, çocuklarımızın geleceği için vs ayrılmayı tercih etmiş olsak da hala çok sevdiğimiz insanlar orda olduğundan Türkiyenin refahı bizi hep çok çok ilgilendiriyor olacak, orası kesin. UZakta kalmayı seçerek bunun için birşey yapmadığımızı söyleyenlere şunu söylemek isterim. Bu çok kısa vadeli bir düşünce. Yurtdışında akademide ve diğer alanlarda artan bir türk nüfusu/etkisi yurtiçinde eli kolu bağlı kalmış bir gruptan çok daha etkili olacaktır uzun vadede ve gelecek nesiller için. Size çalışmalarınızda başarılar hayatınızda güzellikler dilerim. Melbourne’den selamlar!

Elif Koraltay yazdı: 29 Ekim 2014 at 04:12

Doğru tespitleriniz bir yana ifade yeteneğinize hayran kaldım! Son derece akıcı bir uslupla yazıyorsunuz ve düşuncelerinizi kelimelere dökme gücünüz müthiş. Uzun zamandır hissettiğim ancak bir cümle haline getirip ortaya koyamadığım duygularıma tercüman olmuşsunuz. Yazdıklarınızı okuyunca yüreğimdeki sıkışma hafifledi, hissettiklerimi benim yerime benim yapamayacağım şekilde tarif eden biri olduğunu görmenin mutluluğunu yaşadım. Bence mutlaka deneme türünde yazmalısınız, sizinki gibi bir zihinden eminim pek çok konuda ilginç düşünceler çıkacaktır. Onları en güzel şekilde yazıya dökeceğinizden eminim. Türk edebiyatına büyük katkınız olur, deneme yazarımız yok denecek kadar az.

Harun yazdı: 29 Ekim 2014 at 03:57

Düzeltme: Erol Bey’in iddialarına cevap veriyorum demek istemiştim.

Harun yazdı: 29 Ekim 2014 at 03:53

Yazınız bence biraz köşeli olmuş. İddialarınız da oldukça abartılı. Ancak bu şekilde tezahür eden bir hissiyata sahip olan çok insan var.

Ben Melih Bey’in dediklerine cevap vermek istiyorum. Bu iktidar halk iktidarıdır, öncekiler değildi gibi bir iddianın su tutar tarafı yok. Eğer ezilmişlikten bahsedeceksek ta tarihin başına kadar dönmemiz lazım. Ezilenlerin el üstünde tutulduğu, korunduğu bir tarih ben bilmiyorum. Evliya menkıbelerinde falan ancak olur. Ayrıca “halk iktidarı” gibi folk hale getirilmiş bir demokrasinin işlediği bir yer de bilmiyorum.

Hani bu, insanlar el ele, 10’ar 100’er birleşip kendilerine bir çavuş seçtiler hikayesi değil. Bir kere, devlet ve iktidar dediğimiz şeyler, öyle metafizik bir iradenin vücuda gelmiş hali değil, ilmik ilmik dokunmuş, sonuna kadar insan ürünü, suni bir yapı. Obama, halkın sesi mi? Fransız halkı gerçekten Hollande’la aynı dili mi konuşuyor?

Angela Merkel Alman halkının vücuda gelmiş hali mi? Bence bu soruların hepsinin cevabı hayır. Oralarda güçlü bir devlet geleneği var (bizim “vesayet” dediğimiz şeyin bir türevi) ve sosyal yollardan kendini bir şekilde yeniden üretmeyi başarıyor. Bizim devletimiz ise agresif eğitim ve disiplin politikalarına rağmen bir vatandaşlık eğitimi veremiyor ve kendini yeniden üretemiyor. Siyasi dilimiz, sağlıklı, abartısız bir aidiyet hissi yaratamıyor.

Toprakları paylaşan insanların ortak menfaati gibi çok basit, birleştirici bir yol varken hep yok şunlar düşman, yok bunlar yabancı, vatana canını vereceksin gibi açıkçası 19. yy’dan kalma, insanları birbirine düşürmekten başka bir işe yarayamayan ve şahsi menfaatle vatanseverliği bir türlü üst üste getiremeyen, insanın hem başarılı hem de iyi vatandaş olamadığı aptalca, zalimce bir zero-sum durumda çakılıp kaldık.

Ben de bu sebepten ötürü memleketten gittim.

Mustafa Soydemir yazdı: 29 Ekim 2014 at 03:34

Sanırım İngiltere’ye gidiyorsunuz. Gittiğiniz ülke güneşin batmadığı bir imparatorluk olarak bilinir. Bunda ilimde ve medeniyette ki aldıkları yok elbet katkı sağlamıştır kendilerine ancak bir gerçekten ne siz, ne de o medeni memleket kaçamaz ki o da şudur: Medeniyette ve ilimde bunca ilerlemiş olmaları, içine giriyor olduğunuz kültürün de insanlığın büyük bir bölümüne karşı nice haksızlıklar ettiği ve insanlığı sömürerek suç işlediğidir.

Anladığım kadarıyla siz Batı’nın iyi yanlarını almayı tercih etmişsiniz.
:)Unutmayın ki gerçekten sağduyulu ve insanlığa karşı dürüst bir insansanız sizi esas orada yalnız bir hayat bekliyor olacak şahsi kanaatim. Çünkü orada mazlum bir millet yok ve sesiniz pek soluksuz çıkacak adaletsizliğe karşı. Bu arada yazdığınız yazıda çok doğru tespitleriniz var, asla gözardı edemem ancak tamamına bakınca ben bir düşün sapması, bir mantıksal çelişki görüyorum.

Siz sanki gerçekten sadece ”ben bu işlerle uğraşamam kimse kusura bakmasın” der gibisiniz. İnsanlığa bari faydam olsun düşüncesini elbette anlıyorum ancak ben ce bu görüşün içini yanlış bir yerde ve yanlış bir şeyle doldurmaya çalışıyorsunuz. Burada yapabilecekleriniz çok daha fazla insanlık için. Haaa zor geliyordur, tercih etmezsiniz… Onu bilemem, hayat size ait.

Ramazan Köse yazdı: 29 Ekim 2014 at 03:14

Sende o sözünü ettiğin yozlaşmış ülkede yetişmiş bir çocuksun ve böyle uzun uzun cümleler kurabilecek seviyelere getirmiş seni o yozlaşan ülke.Şimdi gittiğin ülkenin yozlaşmamış olmasındaki sebebi de bir araştır bakalım senin gibi iq su çok yüksek insanlar sayesinde mi yoksa coğrafi konumlarınından kaynaklı avantajlarıyla bizim gibi ülkeleri basamak gibi kullanan emperyalistlerin eylemleri mi? Ben 3 üniversite bitirdim iq’um 132 civarı, insanları çok severim her türlü kötü huya karşı bile gülümser eğer çok bilmiş gibi gözükmeyeceksem telkin veririm.

Ben mühendislik profesörü olsamda psikoloji bilimini iyi bilirim. Sen ne yazık ki başarılı eğitimli ve iyi bir insan olmanın yan etkisi olan neden herkes en az benim gibi olamıyor sendromunu yaşıyor ve bunu o çaktırmadan övündüğün zekanı kullaranak farkedemiyorsun bile.Peki sen niye mi böylesin? Hani burada geçirdiğin hayatta karşılaştığın o iyi insanlar var ya onların sayesinde böylesin,Ne yazık ki sosyal yaşam bir taylor serisi ile açıklanamıyor.

Sen ben burada kalıp insanları eğitmeye başlasam bile matematiksel olarak bu yeterli değil denklemini burada kuramazsın.Bu toplum şu andaki durumundan kat kat daha yozlaşmış durumundan 25 senede şu an içinde bulunduğumuzdan çok daha ileri ve aydın(teknolojik değil etik ve zihniyet açısından) seviye ye gelmişti.Bunun için gerekli olan 2 şey vardı. Birincisi birikim ikincisi cesaret, sende o cesaretin olmadığı aşikar ancak işe yarar bir piyon olabilirdin…

Sukran yazdı: 29 Ekim 2014 at 02:37

Son 5 yıldır Türkiye’de benzer nedenlerden kaynaklı kaygı düzeyimin artması nedeniyle 2 ay önce Kanada’da geldim. Doğum günümün tüm yurtta coskuyla kutlandığı o eski 29 Ekim Cumhuriyet Bayramlarının bile mazide kalmış olmasının derin hayal kırıklığını yaşayarak buralara geldim…Buraya gelirken yolda okuduğum Ömer Hayyam’dan başlayıp İran tarihini anlatan romanı, benzer durumları yaşayan ama duruş sergilemek konusunda maalesef başarılı olamayan ülkemi düşünerek, gözleri dolu dolu okuyan tek kişi ben miyim bilemiyorum…

Ülkemde yetişkin eğitimi konusunda çalışan ve didinen bir insan olarak ağacın yaş iken eğilmesi gereken dönemi geçtiğimize maalesef çok yakından tanık oldum. Cehaletin sınır tanımazlığı maalesef çok büyük bir tehtit ve söylediğiniz gibi hükümetle alakalı değil. Otobüsten inenlere yol vermenin zaman kaybından çok kazanmak olduğunu bilen, vatandaşına toplu taşıma araçlarının ön camlarındaki “Arka tarafa iletleyiniz lütfen” uyarısından sonra, arka cama “Arka tarafa ilerlediğiniz için teşekkür ederiz” diyen bir zihniyet için ne kadar geç kaldık hesap edemiyorum… Ancak insanların “insanlık” paydasında birleştiği bir yerde, sürekli rüzgara karşı yürümenin verdiği yorgunluk yerine yoluma devam edebilmenin hafifliğini hayatımda ilk defa yaşamanın garip huzuru ve burukluğunu yaşıyorum…

Hasan Erdem yazdı: 29 Ekim 2014 at 02:35

İyi de, yazıda anlatılanlara hak veren ve üç aşağı beş yukarı aynı düşünen herkes bir yerlere giderse, kalanlarla bu ülke nereye varacak? Terkedip gitmek, kaçmak değil midir ? Kalıp mücadele etmek zor ve onurlu bir iş malesef….!

Esra Unal yazdı: 29 Ekim 2014 at 02:03

Bu ülkede yaşadığımız her günün ayrı bir mücadele olduğunu ve insanın akıl sağlığını korumasının her gün daha da zorlaştığını ben de düşünüyorum. Cehalet, saygısızlık, sevgisizlik yaşamın her alanına ve hemen her yere yayılmış durumda. Bu durumda kaçıp gitmek en kolayı olurdu. Zor olan tüm bunlara rağmen kalmak. Burası bizim yurdumuz; bu ülkeyi toptan terk etmediğimiz sürece, giden herkes kendisi gibi düşünen azınlığı geride ve yalnız bırakıyor diye düşünüyorum.

Ben kalıp kendim olma mücadelesi vermekle bile bir faydam olduğuna inanıyorum. Bu ülkede genele vurulduğunda sayıca çok fazla olmasa da saygın kişiler, aydınlar da var. Dünyanın pek çok yerinde kolay olan demokrasi mücadelesini çok şeyi göze alarak veriyorlar; kendileri için değil, ülkenin menfaatleri için mücadele ediyorlar. Kendini aydın gören herkes bireysel sebeplerle kaçarsa, onlar bu mücadelelerinde yalnız kalırlar. Sadece bu bile kalmak için bir sebep benim için. Bir de çocuklar. Bu ülkeyi çocuklarımıziçin yaşanır hale getirmemiz gerekir. Bizler gibi düşünen herkes giderse, bunu sağlamak ne yazık ki mümkün olmaz. Bugünlere gelmiş olmamız çok yazık…

Gokhun yazdı: 29 Ekim 2014 at 02:03

Üniversiteye başladığım 2006’dan beri yazmayı hayal ettiğim yazı bu.

Partizanlığa girmeden, bu kadar iyi yazılabileceğini hayal edememiştim bile. “Akılımı okumuş” tabirini hayatımda ilk kez kullanıyorum galiba. Hem tebrikler, hem teşekkürler.

Deniz Kurt yazdı: 29 Ekim 2014 at 02:01

Bundan daha dogru bir aciklama okumadim simdiye dek.Ingilizceye de cevirin de bana ulkenin son durumunu soranlara okutayim ben de orda artik yasamayan biri olarak.! Bakkaldan sokaktaki çöpcuye herkes ulkemin akibetinin ne hale geldigini soruyor 2.Soruda! Ustelik ben 1 tek memlekette de yasamiyorum.Heryerdeyim.ve dunyanjn her yerinden soru ayni. Cidden.

Zeynepce yazdı: 29 Ekim 2014 at 01:38

kalsam tesiri yok gitsem gönül razı değil diye düşünüyorum ben de bu aralar. gidebilmek kolay bir karar değil.

Selcuk yazdı: 29 Ekim 2014 at 01:34

vallahi melih bey, helal olsun…sahsen tanismak isterdim sizinle!

dediginiz gibi, yazinizi sosyal medyadan, sizin gibi imkanlari olmayan, ama algi idrak derinlikleri “yuzunden” bahsettiginiz ve edemediginiz onlarca sosyal, bence “turksel” problemin, turkiyede caresiz magdurlari olan, yazınıza yazılmıs bazı yorumlarda da tesbitlerinizin ne kadar haklı oldugunu gosteren cahil ve aptal cogunlugundan birkac tanesinin de self-evidence teskil ettigi gibi, azınlıktan bir arkadasimin tavsiyesi uzerine okudum…

yazınıza yorum yazmamın sebebi, sadece sahsinizi tanimamama ragmen fikrinize destek vermek; umitsizlik aile vatanseverlik vs tarzi kavramlarla kritize eden insanlar zaten pointinizin en az yuzde 50sini kaçırmış insanlar.. durum tesbitleriniz sonucunda, mantıgınızı dinleyerek rasyonel bir karar vermissiniz…aileniz ve hayatinda pozitif degisiklik yapabileceginiz insanlar acisindan yaptiginiz takdire şayan, şahsınız ve aileniz içinse buyuk fedakarlık…gerçekten hem size hem kararınıza destek “verebilenlere” ben de herşeyden evvel insanlık adına teşekkür ediyorum!

zaten korudugunuz duruşunuzu anlayabilecek cok insan olmadigindan; acizane onerim, kritize ederken olmayan IQ ve fazlasıyla olan ruhsal, karakteristik cokuntulerini yazılarina bulaştırmış insanlari gormezden gelin…bildiğiniz gibi, hiçbir zaman anlamadılar, hiçbir zaman anlayamayacaklar…just let them bark on and off and away…

Hayatta hem siz, eşiniz, çocuklarınız için hem de sizin gibi “düşünebilip hareket edebilen” insanlar için sayısız başarılar ve iç dış huzuru diliyorum…

Yiğit yazdı: 29 Ekim 2014 at 01:30

Siz zaten gidiyormuşsunuz dostum. Okuyarak, düşünerek, tartışarak diğerlerinden ayrılıyormuşsunuz yavaş yavaş. Düşüncelerinizi ve nihai kararınızı hararetle ve hakaretle eleştiren bu insanlarla yanyana olsanız bile beraber sayılamazdınız. Aileniz ve kendiniz için en doğru kararı verdiğinizi düşünüyorum.

Captive yazdı: 29 Ekim 2014 at 01:25

ab üyesi bir ülkede yaşayan biri oalrak yazılan bu yazıyı utançlık abidesi oalrak görüyorum.dünyanın en umutsuz adamı atatürktü ve hem yobazlarla hemde ülkesinin topraklaır için savaştı..şimdi ise siz ve sizin gibi jenrasyon sanki kaçışı ve kolayı marifetmiş gibi görüp bu tarz milleti caydırıcı yazılarla halkın motiasyonunu düşürüyor.yani siz ülkenizi düşünseniz bunları söylemezsiniz kendiniz de çok iyiy biliyorsunuz ki yaşadığınız yerler ülkenizden daha beter 3. sınıf vatandaş muamalesesi ezilmeler çemkirilmeler vs vs..gün gelicek siz ve sizin gibiler ah keşke burda verdiğim savaşı kendi ülkem adına verseymişim diyecek.eğer türkiye özel bir ülke olmasa bu kadar oyun üzerinde oynanmazdı.kavalyesini yapamayacığın güzel ülkede durmasın senin gibiler anca fitnelik sokup daha da yıkıcı hale getiriyorunuz.

sorun ne biliyor musun ben ab üyesi ülkelerin ispanyolun italyanı yada birbirlerine laf söylettiklerini görmedima ama bizde aile sülale kavramları beter kimse kimseye güvenmez işte asıl sorun burdn kaynaklanıyor..bu kulaklar neler duymadı buralra gelip hemen ülkesini kötlemeye başlayanlar,kendi ülkesinde sırf iktidarda diye atatürkçülüğü bırakanlar çocuğunu onun okullarına sokmaya kalkanlar vs..

ab neden dalga geçiyor biliyor musnuz türk kafalı diye işte bu yüzden.yani arap kafalı tembel kopyacı kendi ülkesi için hayrı olmayan üretmeyen sorgulamayan düşünmeyen ama ancak kendi pis çıkarları için her haltı yapan…yatığınız projelerden önce keşke kendi cehlaetiniz yenecek projeler üzerinde çalışsaydınız keşke..çünkü işten önce bu ülkeyi bir ttan şey bağlılık ve birlik hissidir..29 ekim cumhuriyet bayramınız kutlu olsun

Remzi Seven yazdı: 29 Ekim 2014 at 00:46

Melih Bey
Ben 20 YIL önce ülkemi terkettim ve Avrupaya (Federal Almanya ya) yerleştim.
Özet olarak ülkemi yalnızca AKP ve RTE için Terketmedim
Bu ülkede Ne yazıkki AKP yi ve RTE yi yerin dibine Sokan Milyonlar yaşıyorken Aynı Kesimler Farkında olmadan Süleyman Demirel Bülent Ecevit Kenan Evren Tansu Çiller Alparslan Türkeş Gibi Siyasetçileri Dolaylı olarak yüceltmekteler
Katılmam olanaklı deģil
Bu Kesimler RTE a oy veren Kesimler i rahatlıkla Cahil olarak suçlarlarken Kenan Evren e 92% oranında Evet oyu Kullanan Kesimler bu Cahil Tanımının Dışında tutmaktadırlar.
Öyleki Bu Kesimler RTE ve AKP yi ABD nin Uşağı BOP eş Başkanı ilan ederlerken 12 Eylül Askeri Darbesinin icazetinin Orgeneral Tahsin Şahinkaya tarafından ABD den alındığını es geçmektedirler.ve %92 oranında Evet oyu verme AYIBI /UTANCI üzerine ciddi bir özeleştiride bulunmamışlardır
Cahil Lafları Havalarda uçuşmakta Ancak Bu Milyonları kimler Cahil Bırakmışlardır.
En Ufak bir özeleştiri yok
Örneģin 16 Yaşında ki Erdal Erenin Kemik Yaşı Büyütülüp 18 Yaşındadır diye Dar ağacına çekilmiştir.
Kırmızı Bültenle Aranan Abdullah Çatlılar Alaadin Çakıcı gibi Şahıslar Kırmızı Diplomatik Pasaportlarla yakalanmışlardır. Daha Binlerce örnek yazmak olanaklı.
Ancak Sanki AKP ve RTE gökten Zembille inmiş bir Hava esiyor
Memlekette
Edep Yahu Tarihimizle Ne Zaman gerçek anlamda yüzleşeceğiz.
Ancak Mektup 2014 itibarıyla büyük oranda gerçeklikleri içermektedir. Katılıyorum.
Bende Pek Ümitli değil im. Bundan sonra da Almanyadaki Yaşamıma devam edeceğim.
Remzi Seven

Murat yazdı: 29 Ekim 2014 at 00:38

hocam gemiyi önce fareler terk eder.

Dolu Sözlük yazdı: 29 Ekim 2014 at 00:36

Yazınızı okudum ve çok beğendim. Altında hezeyana kapılan ve savunmaya geçen bazılarını da anlıyorum aslında. Haklılar. Ya dünyaya çok uzaklar “burada” (Türkiye’de), ya da buradan (Türkiye’den) dünyaya çok uzaklar.

Ülkemiz insanının %90 ömrü boyunca, yurtdışına çıkmadan ölüyor. Evet ölüyorlar başka bir ülkeyi hiç görmeden. Yapılan bir araştırmaya göre %50’si şehir dışına bile çıkmadan ölmüş 1999 yılı itibarı ile. Dışarıda neler olduğunun aslında farkında olmayan bir milletiz. Bu ülke bizim ve bu ülkedeki doğrular evrensel doğrular sanıyoruz. Yaşadığımız koşuşturmayı, huzursuz didişmeyi yaşam sanıyoruz milletçe. Gidip görenler hayatın aslında nasıl bir şey olduğunu anlıyorlar. Sonra da buradan gitmek istiyorlar. Belli zorunluluklar olmasa ben de gitmekten yanayım ve yukarıdaki yazıda yazanlarla üç aşağı beş yukarı aynı sebepler söz konusu bu gidiş isteğinde.

Konuyla ilgili daha uzunca ve güzel bir yazı da bizim sözlükte bir yazar tarafından yazılmış. Onun da linkini vererek katkı vermek isterim.

http://dolusozluk.com/#?i=235047

Mehmet yazdı: 29 Ekim 2014 at 00:35

Yazınızı ve aşağıdaki yorumları bir solukta okudum.

Yazdıklarınızda haklısınız. Ülkemizden gitseniz de, bir duyarlılık ile bu yazıyı kaleme almışsınız. Bu içinizde, küçükte olsa bir umut olduğunu gösteriyor.

Biz ve çevremde şikayet ediyoruz. Ancak harekete geçmediğimiz ve geçtiğimiz zamanda fikir ve düşencelerimizi mikro değil, makrolarda birleştirmemiz gerekiyor. Yani önce hedef, amaç belirlenmeli.
Gitmek. Biz de çok düşündük. Seslendirdik.

Eşim “Atatürk bırakıp gitti mi” dedi. Evet bırakıp, gitmedi ve bir yola çıktı. Tabii ki onun yaşadığı dönem ile bizim ki farklı. Fakat onun fikir ve düşünceleri evrensel.

Gezi olayları ile bir çok insan, bağımsız, örgütlü olmadan, destek verdi. Gezi ile kendisini ifade etti. O bir kırılmaydı ve geri kalan %42’nin tepkisiz olmadığını ve reflekslerinin çalışabildiğini gösterdi. Bir yorumunun dediği gibi “aman politikaya bulaşma” bu maalesef 70-80 doğumlu nesli pasifize etti. İşte o kuşaktan birisi olarak, gezi ile reflekslerimizin çalıştığını gördük. Tabii ondan önce Cumhuriyet yürüyüşleri vs vardı. Ancak bu daha bir başkaydı. Zaten hükümet te şaşırdı ve sert müdahale etti.

Neyse, mücadele ve bedel ödemeden, maalesef, bu topraklarda varlığımızı koruyamayız.

BİZ TÜRKÜZ ve GİDECEK BAŞKA VATANIMIZ YOK.
görsel ve her çeşit medyada beyin yıkar gibi, bakmayın ulus devletler çöküyor, olmayacak vs dediklerine tam bir emperyalist yalandır.
Yolunuz açık olsun, İngiltere’de başarılar.

VE UMARIM BİR GÜN YURDUMUZA YENİDEN DÖNERSİNİZ…

Aykut Kilic yazdı: 29 Ekim 2014 at 00:29

2,5 yıl önce benzer nedenlerle Almanya’ya taşındım. Ne kültürünü severim, ne ülkeyi. Sadece işçiyim burada. Yazınız doğrudur. Yozlaşmışlığın yaptığı geri akımı karşılayacak kadar bilgelik kalmamış ve çöküşe geçilmiştir.

Küresel güçler toplumu modellemiş, ve de kontrol etmeyi başarmış. Kısaca artık Türkiyenin içinde bu gidişhata neredeyse bir çözüm kalmamış.

Derseniz kalın savaşın canınız pahasına. Savaşalım da arkadaş, daha kaç kere ölecez? Kurtuluş savaşında dedelerimiz ölmüş, malında mülkünde olmuş, ailelerimiz hayatlarına 0dan başlamış. Sonra terör örgütlerine kaptırmış insanlar canlarını. Şimdi bu kayıpları verenlere insanlar enayi gözüyle bakıyor, hakaret ediliyor.

Türkiye’de 100 yıldır hayvan gibi yaşamak için kendini yırtan insanlar burada bana beş benzemez ama en azından insanlık paydasında birleştiğimiz Almandan daha mı yakın?

Ben daha ölmek istemiyorum. Gözümü biber gazı atıp kör edecek öküzlükte insanın beyninde 1 nöronun akımını değiştirmek istemiyorum.

Kalanlara üzülüyorum. Gidenlere de üzülüyorum. Bizden misliyle fazlası zarar görmüş yokolmuş ailelere üzülüyorum.

Küresel sistemin kıyma makinesinden geçeceğiz. Gayrı kaçış kalmadı. En iyi ihtimalle malezya olacağız. Bu saçmalıklarla ziyan olmaktansa şansımı burada denemek istiyorum. Belki doktora yaparım, en azından insanlığa bir katkım olur.

Umarım düşündüğümüzden daha iyisi olur.

Cahit yazdı: 29 Ekim 2014 at 00:23

Açık ve net çok güzel anlatmışsınız ellerinize sağlık ancak keşke bu yazıya kafa yorduğunuz kadar bir çaba sarfedip iki yozlaşmışa bu olanları anlatmayı deneseydiniz. Sizin bahsettiğiniz afganistan değiliz yada libya. Biz toplum olarak külliyen çürümedik. Toplumun en zor ve en yozlaşmış olduğu dönemde bir adam ve o adamın inancı sayesinde cumhuriyet ateşi filizlendi. Ama o ülkesini terketmedi.

Biz millet olarak geçici bir adamın rüzgarına kapıldıysak ÷50 oranında biliyoruzki gelip geçici. Niceleri gelir niceleri gider ama kaçarak bu ülkeden aynı sizin bahsettiğiniz endeks gibi cehalet oranındaki payda küçülterek bir yere varılmaz.Siz bu ülkeden vebalı gibi bahsederken üzülerek değil acıyarak bahsetmişsiniz. Yara aldık ama kaçmadık siz giderseniz o giderse biz gidersek burdaki bilmeyen garibanın hakkını hangisi koruyacak. Yada boşverin siz gidin biz burdayız.

Yılmaz yazdı: 29 Ekim 2014 at 00:17

Merhaba Melih,
Öncelikle buradaki tüm aydınların ve özellikle gurbetteki senin Cumhuriyet Bayramını kutlarım.

Muhtemelen yarın bir daha kimsenin bayramını kutlamayacağım, çünkü artık Cumhuriyetin ne anlama geldiğini bilen pek fazla insan kalmadı.
Yazını çok beğendim, zekana sağlık. Durum biraz kongreler döneminde birçok aydının mandacılığı savunmasına benzemiş. Birçok tespitin tamamen doğru, ancak mevcut durumdan kurtuluş sadece inanmak ve mücadele etmekten geçiyor. Aksi taktirde şu anda Afganistanda yaşamakta olan aydın düşünceli insanların yaşamak için hiç bir sebepleri kalmıyor. Akıl her zaman cehaletten üstündür ve cehaleti yenmek aslında zor değildir. Mühim olan, aklı cehalete karşı nasıl kullanacağını bilmektir (Şu anda muhalefetimizin yapmayı beceremediği şey).

Sinan Yucel yazdı: 29 Ekim 2014 at 00:04

Su andaki hal ve gidisat hakkinda dogru tespitleriniz var, ama dogal olarak eksik ve yanlis tespitler de var bence. Zaten ulkenin geneli hakkina uzanmak biraz fazla kacmis, daha cok kisisel dusunce ve duygularinizi yazmissiniz, ne ala. Saygiyla yaklasip, ortaya koydugunuz durumu gozden gecirme firsati olarak kullanip, buyumek lazim.

Bu fikirleri ifade ederken bahsettiginiz ve temeli saglam olmayan bir iki yer var:
1. Mesela Afganistan, Iran orneklerinde o zamanki demokratik yonetimleri devirip yerine Sovyet Rusya’nin etrafina tampon olarak dinci yonetimleri gecirenlerden hic bahsetmemis, bu degisimin faturasini tamamen o milletlerin cahilligine cikarmissiniz, haksizlik olmus. (Turkiye de benzeri uluslararasi planlardan etki payini aliyor tabii.)
2. IQ gibi cok eksik ve sorunlu bir veriyle herhangi bir yerdeki herhangi bir insani sempanzelerle kiyaslamak kimseye yakismaz.
3. Bugunun dagilmis ve istila altinda olan bir imparatorluktan daha kotu olabilecegine, ic savasli/darbeli gunlerden daha kotu olduguna inanmak mumkun degil (hatta bana sorarsaniz Tansu Ciller’li gunlerden daha kotu oldugu da savunmasi zor bir iddia olur.)
4. Bu daha insanca yasayan, bu konuda bize ornek teskil eden ulkeler, genelinde emperyalist tarihleri olan, uzun yillarca baska ulkelerin ekmegini yiyen, hatta bazilari bugun bile buna devam eden ulkeler. Bu emperyalizmin maruzu olan, Hindistan’dan Vietnam’a, Afrika’dan, Latin Amerika’ya, bir cok ulke de bu bahsettiginiz yolsuzluk, hirsizlik vs’den payini almis durumda. Kaynaklarin yetersiz oldugu veya yetersiz birakildigi yerlerde paylasim dogal olarak problemli oluyor.

Durumu daha iyi anlamak icin bunlari da gormek lazim bence. Ayrica bu ulkenin insanlari olarak cok daha karanlik gunler atlattik. Bu bahsettiginiz ve hissettiginiz umitsizlige, artik ulkeye faydali olmaya calismanin bosa enerji harcamak olacagi fikrine hic katilmiyorum.

Erol Toksoy yazdı: 28 Ekim 2014 at 23:36

Merhaba Sevgili Melih

Yazını sonuna kadar okudum kim olduğunla ilgili kısmı da ayrıca okudum. Dolayısıyla yazıyı bebekteki yatından yazmadığını bilerek cevap vericem.(not: bir metin yazarı olarak yazını son derece akıcı buldum kalemine sağlık)

Öte yandan yazına üzüldüm ve kızdım. Sana iki tür cevap vericem biri kısa, diğeri uzun. Önce kısa olanı vereyim ilgini çekerse uzunu okursun.

Kısa cevap: Keşke İngiltereye giderken chpyi de yanında götürseydin. Eminim ingilterede acayip iş yapardınız sen mesleğinde ilerlerken onlar da millibande siyaset dersi verir tez zamanda muhafazakarları devirir İngiltereyi ve İngilizleri hak ettiği gibi yönetirlerdi.

Uzun cevap: Yazın çok doğru tespitlerle başlayıp sonra Afganistan fotoğrafında error veriyor.Genelleme yapıcam burada biraz( sen yüzde 50 hırsızlığı aklıyor derken ona buna cahil aptal derken genellemenn dibini yapmışın benim genellememe de bozulma bir zahmet)

Efendim afganistan eskiden çok medeniydi iranda kadınlar sırtı açık elbiseyle gezerdi bir de şimdiki hllerine bakın demek cahilliğin dibidir. Evet bizim için de aynısını söylemek cahilcedir.

O fotoğrafların 2-3 km ötesinde fakirik sefalet gerçek anlamda cehalet ve ilgisizlik vardır. Yani kısacası bu saydığın coğrafyalar ileriden geriye dönmemşlerdir tam tersine aslında hep geride kalmışlardır. İlerlemek batılı gibi giyinmekle olmaz ilerlemek için batılı gibi düşünmek hatta batılıyı da aşıp daha ileride dşünce üretmek gerekir. Refahı eğitimi modernizmi bir ülkenin her köşesine yaymadan o ülkeyi ilerletemezsin.Kabil paris gibiyken, tahran londra gibiyken, istanbul new york gibiyken, o ülkenin kırsalı varoşu kasabası nahiyesi hala kerbelaysa o ülke ilerlemiş medenilemş sayılmaz. Halkı da bir anda Norveçli olma yoluna girmez.

Bugünkü o yozlaşmış dediğin Türkiye resmi gerçek Türkiye resmidir sen beğen beğenme.Bugünkü iktidar gerçek halk iktidarıdır. Halkın yarısı bu iktidardan memnundur çünkü kendi dilinden konuşan onunla aynı sıkıntıları çekmiş insanları başında görmektedir.

Hırsızlığa gelince evet bu iktidar hırsızın daniskasıdır. Hatta insanlık tarihinin en yoz en yolsuz iktidarı da olabilir. Ama güzel kardeşim bu topraklarda her iktidar her lider her parti çalmıştır. Atatürk kutsalına dokunmadan geçiyorum. Ama savarona yatına senin gibi tornada çalışmış kaç halk çocuğu binmiştir diye sorsam eminim mesajı anlarsın belli ki zeki çocuksun. Şu anki durum Cumhuriyet tarihinin başından beri ezilen sömürülen bir zümrenin içinden çıkmış bir adamın onların anladığı dilden sağa sola çemkirmesi ve arada sırada alın size köprü yaptım stad yaptım iki akrabanızı da belediyede işe aldım diye başlarını okşamasından ibarettir.( makarnadan 2-3 level ilerisi yani)

Senin bahsettiğin monşerler aynı şekilde çalıp çırparken yolu köprüyü yarım bırakıp üstüne kendi gibi monşer çocuklarını sağa sola atamışlar bir de halk sesini çıkardığında hadi oradan lan cahiller diye kafalarına vurmuşlardır. Al sana medeniyet tolunda Türkiye.

İşte bu yüzden senin bahsettiğin yozlaşma Özaldan beri değil ittihat ve terrakiden beri hızla devam etmektedir.

Senin gibi potansiyeli ve akıllı beyinlerin bu kadar kolayca ülkesinden vaz geçmesi ve bunlardan adam olmaz diyerek çözümü başka diyarda araması da zaten bu elitist yozlaşmanın tezahürüdür.Çocukluğu mevsimlik işçi olarka geçen memur çocuğunu bile belli bir eğitime ulaşınca halktan nefret ettirmek halka karşı yabancılaştırmak onları aptal ve cahil olarka yaftalatmak oligarşik bir ideolojinin sonuunda ortaya çıkan bir görüntüdür .

İşin özü güzel kardeşim elini taşın altına koyan akıllı adam kalmayınca elini taşın altına koyan hırsızlara gün doğar. Senin görevin hem CHP’ye alternatif oluşturmak, hem CHPiçinde siyaset yapmak hem de halk olarak chpyi yerden yere vurmaktır. Zira 2014 iktidarıyla mücadele etmek için 1923 model bir ideolojiyi sahiplenemezsin.

not: tashihler için kusura bakma bu satte kendime redaksiyon yapamıcam.

Yasemin yazdı: 28 Ekim 2014 at 23:26

Melih bey, yazınızı her satırını buruk bir tebessümle okudum.
Çocukluğumu , ergenliğimi, erken yetişkinlik dönemlerimi , sınavlara hazırlanarak, ders çalışarak, test çözerek, tez savunarak ve okuyup ülkeme , vatanıma faydalı bir birey olma inancıyla gecem gündüzüme karışmış şekilde geçirmiş , 80 ler kuşağından biriyim. Bu ülkede mühendisliğe ihtiyaç olmadığını anlamam 5 senemi aldı. Okuyarak biryerlere gelme konusunda kandırılmış olmanın verdiği hayalkırıklığı yetmezmiş gibi hergün cehalete methiyeler düzülmesi de canımı çok yaktı.Ve 2014 nisanında yurtdışına gitme kararımızı verdik, şu an eşim yurtdışında düzenimizi kurunca ben de yanına gidip 0 dan tekrardan mesleğime başlamayı düşünüyorum, ha gidilen ülkelerde de kötü olaylar muhakak oluyor ama kendinizi bunlardan sorumlu hissetmiyorsunuz, ama burda , kendi vatanında , elitizm ile suçlanıp , azınlık muamelesi görmek ve yine tüm bu cehalettin suçlusu olarak itham edilmek çok daha acı verici oluyor. İnternet çağında yaşadığımız şu dönemde , Cahil kalmak bir tercih meselesidir, kimse lütfen bu konuda ajitasyon yapıp haklı çıkmaya çalışmasın.
Okumuş insanlar ülke dışına gittikçe ellerini ovuşturanlar , ülke bize kaldı diye sevinenler de ne yazıkki mühendisliğin olmadığı madenlerde göçük altında , depremlerde enkaz altında kalıp canlarını yitirecekler…

Aceyhan yazdı: 28 Ekim 2014 at 23:15

bence ne zaman ve nereye taşındığınıza bağlı olarak biraz anlam kazanabilir yazınız ama,projelerinde kullandığı işlemci modellerini yazarak vizyonunu belli eden ve ülkesini, beğenmediği hale sokmasına sebep olan topraklarda, onlara hayran hayran bakarak kaçışını meşrulaştırmaya çalışan biri gibi görünüyorsunuz…

Serkan yazdı: 28 Ekim 2014 at 23:09

Valla en güzel karar…

Aynı yaştayız, benim de kızım var, benzer meslek yapıyoruz, ben de gecemi gündüzüme katıp çalışıyorum.

Senelerdir bu ülkenin cahili cühelası, özellikle burada net kategorize edilmeyen “saygısızı” ile uğraşmaktan bıktım. O kadar fırsatımız vardı, dilimiz de yeterliydi, babam öldükten sonra annemleri bırakamadım.

Kısacası biz cesaret edemedik bir türlü.

Şimdi çocuğumun geleceği ne olacak diye düşünüyorum. Bu ülkeye senelerdir yapılanlardan sonra geldiğimiz nokta, önümüzdeki 20-30 sene toparlanamaz. Bu 20-30 sene kızımın hayatının en verimli yılları olacak. Bundan sonra da ne yapacaksam onun için yapacağım.

Burada yorumlarıyla ahkam kesen; “zaten gitmeniz iyi olmuş” diyenler, “savaşmak lazım” diyenlerin samimiyetine katılmıyorum. Bugün hiçbir anne baba, çocuğu için daha iyi bir gelecek sunabiliyorsa, bir saniye daha düşünmez. Savaşıp ne elde ettik? Türkiye’ye dair hiçbir ümidim, hiçbir planım yok. Benim içinde yaşadığım eski İstanbul, eski İstanbul’lu yok. Eh kendimin de neyi sahiplendiğimi anlayamıyorum. Sadece ortak dil kaldıysa, başka dil de biliyorum.

Ben kızımın gözlerine bakınca o ışığı görüyorum ve size yüzde yüz katılıyorum. Ailenizin, özellikle çocuğunuzun bahtının açık olmasını gönülden diliyorum.

Sevgiler

Giden Biri Daha yazdı: 28 Ekim 2014 at 23:07

ben de gittim… Benzer sebeplerden.. Cok da mutluyum buralarda…. Ama gene de havai fisek gösterisini 29 ekimde izleyememek çok fena :(ben de duygusal takiliyorum bugünlerde..

Noname yazdı: 28 Ekim 2014 at 23:02

Son gunlerde buna benzer yazilar cok ilgi goruyor. Sanirim sebebi de bir cok insanin “artik gitme vakti geldi” seklinde dusunuyor olmasi. Ben de yaklasik 3 sene once ayrildim ulkeden, cok da memnunum.

Fakat senin durumun bir nebze daha farkli ve isin ciddiyetini daha da arttiriyor. 38 yasinda, evlenmis ve cocugu olan duzenini kurmus birisi olarak ulkesini yasamini cevresini degistirmek gercekten zor. 20li yaslarda bekar olan birinin ortama entegre olmasi cok daha kolay ancak senin pozisyonunda ulkeyi terketmek hem takdir edilesi hem de Turkiye’deki son durumun ne kadar dusundurucu oldugunun gostergesi. Ancak onemli olan “gelecek”, ve gelecek de cocuklarinin gelecegi olunca en dogru hamle olmus. Kolay gelsin diyorum ve paylasimin icin tesekkurler.

Bunun disinda gocmenlik ile ilgili benim de corbada bir tuzum olsun. Seneler senesi yurtdisina gitmek hep bir zenginlik gostergesi gibi algilandi, hatta alti ustu ziyaretci olarak gidecek olan bile “beni mi alacaklar ingiltereye, bana vize vermezler” seklindeki eziklik kanimiza isledi, isletildi. En tatsizi da “Parasi olan gidiyor ya” seklinde bir sacmalik turedi. Halbuki yurtdisina, hatta daha da belirginlestirelim, 1. dunya ulkelerine gocmen olarak gidebilmek icin 4 ihtimal var ;

1 – Maddi durum
2 – Egitim
3 – Is Deneyimi
4 – Iltica

Bunlardan birisi durumunuza uyuyorsa istediginiz ulkede yasayabilirsiniz. Iltica epeyce ekstrem ama o da bir yol. Ancak tum bu opsiyonlarin ortak bir noktasi var ; risk alabilme! Turkiyede stardard duzenini kurmus, sabah isine gidip aksam gelen ve sonra da “yahu parasi olan gidiyor” demeyi birakabilmekle basliyor konu. Konunun ozu risk.

Yukaridaki ihtimaller uymuyorsa bile ziyaretci vizesi alip, orada ihtimalleri zorlayip is bulan ve calisma iznini kapatan insanlarla dolu burasi. Bahsettigim turkler de degil, portekizlililer, almanlar, fransizlar, italyanlar vs. Daha iyi bir yasama sahip olmak o kadar kolay degil, taviz vermek ve risk almak gerekiyor.

Son olarak ben de paragraflar uzunlugunda bir yazi yazabilir deneyimimi paylasabilirim ama yurtdisi deneyiminin bana kattigi en onemli seyi soyleyecegim ; insanlara olan guvenimi tekrar kazandim arkadas. Bu bana kazik atar mi, yaya gecidinden gecerken arabanin altinda kalirmiyim, bar cikisi mis sokaktan gecerken bi tarafimdan sislenir miyim, devleti, kurumlari ya da kisileri elestirdigim icin basima is gelir mi sorularindan kurtuldum. Gerisi de teferruat zaten. “You can’t win’em all”


Ahmet Karlı yazdı: 28 Ekim 2014 at 23:00

Öncelikle şunu düzelterek başlayayım. Zekaya dair vermiş olduğunuz bilgiler yanlış. Yüksek lisansla birlikte 6 senelik psikoloji eğitimim var ve şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki farklı ülkelerin ve etnik grupların zekasını mukayese etmek mümkün değil. Bu tip veriler, haritalar akademiden dışlanmış akademisyenler tarafından ortaya atılıyor ve internette sizin gibi bilgisi olmayan kişiler tarafından yayılıyor. Göç ettiğiniz ülke de o grafiğe göre çok yüksek bir ortalamaya sahip değil ayrıca.

Halkın hırsızlığı onayladığı kısmına gelince bence halk onayladıklarından yana değil nefret ettiklerine karşı oy kullanıyorlar. Düzgün seçenekler ortaya çıksa şu anki isimlerin tamamının 90’lardakiler gibi silineceği görüşündeyim.

İnsanlığa bir faydanız olmasını istiyorsanız bunu sizden talep eden bir ülkeye gidin falan demişsiniz. Çoğu insanın insanlığa fayda sağlayacak kapasitesi yoktur. Bu tür bir karar çoğu zaman ancak bireyin kendisine fayda sağlar. Kusura bakmayın ama sizin de orada atomu parçalayacağınızı falan zannetmiyorum. Daha konforlu ve rahat bir hayat yaşayacaksınız. Kendi çıkarınız için gitmişsiniz. Farklı anlamlar yüklemenin bir lüzumu yok.

Bence bu yazıyı başkaları için değil kendiniz için yazmışsınız. Türkiye’yi terk etme kararınızın haklı olduğuna kendinizi ikna etmek için. Gerçekten geride bırakabilseydiniz Türkiye ve bu konular zaten aklınıza hiç gelmez, sadece yaşadığınız ülkeyi ve oradaki geleceğinizi düşünüyor olurdunuz.

İşinizi yapmak için gitmiş olmanız oradan Türkiye için bir şeyler yapmaya çabalamanıza engel değildi. Üstelik Türkiye için de henüz her şey bitmiş değil. Bence sizinkisi sıkıntıları kaldıramama durumundan çok bir konfor isteği (mecburiyetten yurt dışında çalışmakla Türkiye’ye sırt çevirip inancını kaybetmenin farklı şeyler olduğuna inanarak bunu yazıyorum elbette). Üstelik bu kararı dayandırdığınız gerekçelerin aynı o cehaletle suçladığınız insanların kararlarının gerekçeleri gibi gerçek değil ve bilgisizliğinizden besleniyor.

Ülkeden ayrılan, ayrılanlar arasında da sırt çeviren arkadaşlarım var. Kim bilir belki ben de günün birinde bu yönde kararlar alırım. Ama alırsam umarım sizin öne sürdüğünüzden daha makul gerekçelerim olur.

Yıldız yazdı: 28 Ekim 2014 at 22:57

Merhabalar. İyi ki böyle bir yazı yazıp, yayınlamışsınız. Sayenizde “gitmek mi, kalmak mı?” konusunda farklı bakış açılarını görme fırsatımız oldu.

Herkes yaşamını dilediği gibi biçimlendirmekte özgür. Umarım verdiğiniz karar hem size ve eşinize, hem de küçük kızınıza iyi gelir. Gittiğiniz yerde mutlu bir yaşamınız olur ve çok hasret çekmezsiniz.

Biz vatanda kalmayı seçenler ise; umarım burayı değerlerin yaşadığı ve değerlerle yaşanan bir ülke haline getirmeye, yaşamımız ve yapacağımız seçimlerle katkıda bulunuruz. Nihayetinde emniyet şeridine girmeyen, sırada öne geçmeyen, hırsızlık yapmayan pek çok insan da var.

Öngörülerin hangisinin doğru olduğunu zaman gösterecek. Şahsen yanılmış olmanızı diliyorum.
Size de, bize de bol şanslar…

Emre yazdı: 28 Ekim 2014 at 22:56

Melih Bey sizi içten tebrik ederim, çok doğru bir karar vermişsiniz. Doğru olduğuna inandığım kadar aynı zamanda cesaret de isteyen bir karar, bunun için de ayrıca tebrik ederim. Neticede semt değil, şehir değil bambaşka bir ülkede hayat kurmak, sevdiklerini geride bırakmak cesaret ister. Kimileri buna, mücadeleden kaçtı-kendini kurtardı, ne cesareti, falan der, hamaset yapan klişe sloganlara aldırmayın. Fakat bir yandan da üzüntü duydum; zorluklar içinde okuyup makine mühendisi olarak yetişmiş bir beynin ülkesini ekonomik-maddi sebeplerden değil ama yazıda bahsedilen manevi huzursuzluktan dolayı terk etmesini tebrik edecek halde oluşumuzdan üzüntü duydum. Yaşamınızda başarılar dilerim.

Windy yazdı: 28 Ekim 2014 at 22:44

Aynı düşünceleri paylaşıyorum. Gitmek ve çabalamaya vazgeçmek neden kötü olsun ki? Hem elimizden ne geliyor bunca geçim derdi arasında? Her şey iyi bile olsa İngiltere çocuk yetiştirmek için çok güzel. Bir şansım olsa ben de yerleşirdim sırf çocuğum için.
Her şey gönlünüzce olsun

Fehmi atasoy yazdı: 28 Ekim 2014 at 22:38

Üç kavramı tanımlamanız ve 70 lerden günümüze ülke için yapmış olduğunuz durum tesbitiniz mükemmel Teşekkürler

Meltem yazdı: 28 Ekim 2014 at 22:30

iyi ki gitmişsiniz…umarım bir daha dönmezsiniz..tabi gerçekten gittiyseniz…

Nazli yazdı: 28 Ekim 2014 at 22:26

Tespitlerin dogru …Ben Ataturkcu’yum umutsuz , karamsar konusana acirim
Yeni hayatinda mutluluklar

Seyit yazdı: 28 Ekim 2014 at 22:20

Ben de bir yıl önce aynı gerekçelerle Turkiye’yi kalıcı olarak terkettim. Türkiye’nin şu anki toplumsal yapısı ve değer yargıları bana hiç uymuyor. Benim hayat sürecimde bu konuda bana uyan bir yönde bir değişiklik olmayacağına inanıyorum.

Çocuklarımın böyle bir toplumda, insana ve doğaya saygısı olmayan, cahil-kurnaz, önyargılı, sorgulamadan kabul eden, eleştiriye kapalı, sürekli saldırgan bireyler olarak yetişmesini istemiyorum.

Léo yazdı: 28 Ekim 2014 at 22:18

Dogru tespitler.
Yazinizda zaten zeka ve o zekanin eksikligi ile ilgili -IQ, sosyolajik acidan uygun bir zeka dinamigi degil ama…- uygun bir aciklama getirmisiniz.
Yorumlar arasinda zeka eksikligi ile alakali olan cikariminizi dogrulayan, ispatlayan bir cok kisi var.
Geri kalan, farkindaligi olan bireylere sabir dilerim.

S yazdı: 28 Ekim 2014 at 21:48

Gercekleri yazmak bile zordur bazen. bak yazmissin ve nasil tepkiler almissin. Bir insana salak dersin kizar, ama salakligindan vazgecmez. basarilar

Fehmi Atasoy yazdı: 28 Ekim 2014 at 21:22

Üç Kavram için tanımlamanız ve durum tesbitiniz harika

Rana yazdı: 28 Ekim 2014 at 21:17

3 senedir Ingilterede yasiyorum. 2 hafta once Turkiyedeydim. Yemek yedigim ve eskiden sikca gittigim lokantadaki tanidik garson nerelerde oldugumu sordu. Ingiltereye tasindim deyince, git abla ya, bizim insanimiz gibisi hicbir yerde yok dedi. Dusundum, evet yok. Yasadigim ulkede bizimki gibi cahil, aptal, sevgisiz, saygisiz insan yok. Karsidan gelen yuzune gulumsuyor burda. Istnbuldaysa iki tarafli omuz yedigimi bilirim ayni anda. Ornekler o kadar cok ki, anlatmakla bitmez. Neyse, yalniz Ingilterede cok Turk olmaya basladi, bazen bakiyorum da o cahil kulturu buraya da hafiften kayiyor. Neyse, hayatta bol sanslar!

İsimsiz yazdı: 28 Ekim 2014 at 21:13

Melih Bey yazınızı çok beğendim , aynı şeyleri senelerdir çektiğim ve farkettiğim için artık hayatımı 22 yaşında olmama rağmen Avrupa’da devam ettirme kararı aldım .

Şuanda bulunduğum ülke Avrupa’nın en fakir ülkelerinden biri , ekonomik olarak Türkiye’den güçlü değil . Fakat burada orta halli insanların bile ne kadar güzel yaşadığını gördükten sonra ,Türkiye’de çok iyi bir işim ve gelirim olsa bile onlar kadar mutlu bir hayat süremeyeceğimi acı da olsa anlamış bulunmaktayım .

Yurttan ümidi kestiğimi düşündükçe ve ailemi , herkesi orada bıraktığımı hatırladıkça üzülüyorum fakat gerçekten yaşanması zor bir ülke haline geldi Türkiye . Ömrünüz ve ailenizle birlikte sağlıklı ve huzurlu bir hayat yaşarsınız umarım bulunduğunuz ülkede :)

Barış Kurt yazdı: 28 Ekim 2014 at 21:12

Yazdıklarınıza kesinlikle katılıyorum Melih Karakelle. Bazıları kaçmakta bir tercihtir mücadele etmekte filan yazmış. Ne mücadelesi ? Türkiye de bir entellektüele kaç cahil düşüyor haberin varmı ? Hiç öyle narsistlik filan değil,realist bir durum: bu kadar kitleleşmiş,yoğunlaşmış bir cehaletle devlet desteği olmaksızın savaşmak hayatını boşa harcamak olur. Hükümet düşecek,çağdaş bir hükümet gelecekte bu yığınla cahili eğiteceğiz! Bunun en kısa süresi 100-150 yıldır. Sosyolojik bir olgudan bahsediyoruz şak diye aydınlanmıyor halk. Ömrümü cahillere harcayamam,burası bizim değil bizi öldürmek isteyenlerin ülkesi….

Akif yazdı: 28 Ekim 2014 at 20:52

Hayırlı olsun
Abi yaşım 21. Avrupa’da 1 yaz geçirdikten sonra buradan taşınmayı düşünmüştüm vazgeçmiştim. Şu an tekrar düşünüyorum ve bu sefer kesin karar vereceğim, bu yazı da Avrupa’da geçirdim o etkili oldu galiba. Yorumları da hesaba katarsak herkes aynı şeyi düşünüyor galiba. Düşüncelerine katılıyorum. Hayatımı sahil kesiminde kendi mikroçevremi kurmaya çalışarak ya da Avrupa’da bir Avrupalı olarak yaşayarak geçirmek arasında seçim yapmaya çalışırken her haberlere baktığımda düşündüklerimi yazmışsın. Eline sağlık.

Berkant yazdı: 28 Ekim 2014 at 20:49

merhaba özellikle Türkiye’deki büyük şehirlerinde bu sorun kendini göstermekte, bende bundan sıkılmış bir bireyim açıkçası, ama halen ufakta olsa umudum var, siyaset umurumda bile değil, Türkiye’de her kafadan her konu için başka bir ses çıkıyor, bu benim canımı sıkıyor, trafik ile ilgili verdiğin tüm örneklere katılıyorum, insan nerde mutlu oluyorsa orada yaşaması gerektiğine inanıyorum.Hayırlısı olsun, olay sadece para değil, bir etken sadece, Türkiye’de yaşayıp da gerçekten zengin olanlar görmek istemedikleri insanlardan izole olarak yaşayabilirler ama normal insanlar için bu zor, üstüne üstük, sorumsuz ve cahilce davranan insanlar normal insanlarıda bir süre sonra kendilerine çekiyorlar, trafikte herkes emniyet şeridinden gidip siz gidemeyince o kişi ben salak mıyım ya diye soruyor ve oda sisteme katılıyor ve böylece sistem içinden çıkılmaz bir hale geliyor.60ların başından beri başlayan çarpık kentleşme insanı çileden çıkarıyor.

Geçenlerde bir yerde okumuştum Hollandalı birisi şöyle diyordu
“1453’de tapusunu aldığınız İstanbul’a halen yerleşemediniz” bende aynen katılıyorum, halen yerleşilemedi…

Bahadir yazdı: 28 Ekim 2014 at 20:29

Bu arkadasimizin yazisini gerisinden anlayan cok insanimiz var, kimisi bu ulkenin sahibi ilan etmis, kimi ya sev ya terketci, kimi korkak ilan etmis kimi kahraman. Aslinda bir nevi yine yazinin ana fikri de bu ya zaten.
Turkiye kotu durumda. Disariyi da iceriyi de iyi bilen, yurtdisinda yasamis, calismis, ulkeye donup is kurmus, yine yurtdisinda cok sik bulunan biri olarak yaziyorum. Turkiye iyiye gitmiyor. Bunu soylemek bu ulkede yetismis biri olarak cok aci. Hayatinda burnunu memleket disina cikarmamis insanlar icin iskembeden sallamak cok kolay, anlamaniz ise mumkun degil. Cok zordur disarida yasamak. Dilini konusamadiginiz icin degil, ben uc yabanci dili iyi konusurum. O insanlarin esprilerini yasam tarzlarini da anlayamadiginizdan degil. Orda para kazanamadiginiz, veya ac kaldiginizdan da degil. Orada dogup buyumediginizden, o kulturun icerisinde yogurulmadiginizdan zordur. Sevdiginiz yerler, insanlar geride kaldigi icin zordur. Hatta cocuklugunuzda beyninize kazilan havadaki koku bile farklidir ve eksikligi cok zordur. Diyebilirsiniz ki kendi kasinmis, gitmeseydi, kafasina silah mi dayadilar diye. Ben de size derim ki, bazen kafaya silah dayamak gerksizdir, hatta silah dayiyarak kimseyi gonderemezsiniz de geleceklerini calarak, kalplerini kirarak gonderebilirsiniz. Ben giden ama uzulerek giden herkeste bu gercegi ve buna ragmen cesurca hareket edebilen insanlar gorurum. Cogu zaman donenler olur, ama yine dayanamazlar. Bir o yana bir bu yana savrulur gider yasamlar. Bu yalnizca Turkler icin gecerli degil. Ulkesinden giden, gitmek zorunda olan her milletten insanin ortak duygusu, ortak yasamidir.
Bu ulkedeki cogu insan kotuye gidisi inkar durumunda. Inkar edemeyecek kadar cesur olanlar da dayanilmaz acilar icerisinde. Siz hayatta bu bilinc seviyesine ulasmadan bu yorumlari yapabilen insanlar farkinda bile degilsiniz bu giden insanlarin sizin hayatiniza hatta sofraniza kadar kattiklari zenginlikleri. Kaybettiginiz zaman anlar misiniz, cok cok zor.
Gitmek mi zor kalmak mi? Bu sorunun anlamini anlayan arkadaslar icin yazayim bundan sonrasini, gerisi okumasin.
Gitmemek her gecen gun zorlasiyor bu memleketten. Biliyoruz ki bu daha baslangic. Ortadogu toplumlarinin basina on yillar once gelmeye baslayan isler bugun bu topraklara ithal edildi ve sonucu uc asagi bes yukari gorebiliyoruz. Elinizdeki secim yarin Kobane’dekiler gibi arabanizi Bugaristan sinirinda birakip sinirin biraz otesinde bir kampa yerlesmek ile, bugunden imkan varken gidip yeni bir hayata baslamak, cocuklarinizin gelecegini guvence almak arasinda bir secim gibi duruyor.Ancak sunu da unutmamak gerekli ki, sinirin ote tarafindaki cimler buradan gorundugu kadar da yesil degil. Oralarin da oyle sorunlari var ki ilk etapta gormezden geldikleriniz sdonradan buyuyor, ve bu yabanci memleketin sizin olmayan sorunlari ile ugrasmak cok daha fazla yoruyor. Omur boyle gelip geciyor. Bizler icin yine de en iyisi, bu ulkede mucadele vererek bu cahil ordusunu ve bu topraklarin kara talihini bir kez daha yenmek, kendi halkimizi bu karanliga teslim etmemek. Ataturk’un bize biraktigi yegane miras iste bu.

Husnu Bebek yazdı: 28 Ekim 2014 at 20:14

Basit, sade, süssüz, kibirden uzak, alcak gonullu ve dibine kadar hislere tercuman.
Kalemine saglik dostum.
(Eng karakterler icin kusura bakmayin)

Filiz Thomas yazdı: 28 Ekim 2014 at 19:58 Oncelikle ingiltere’nin hangi bolgesinde yasadiginizi merak ettim. Bben Sheffield sehrinde yasiyorum 14 yildir ve benzer sebeplerle buradayim. Bir de Istanbul’da hangi okullara devam ettiginizi sormak istiyorum, cunku yazim yanlislariniz rahatsiz edici ve APTAL kelimesinin aciliminda, Turkiye disindaki ulkelerin bu kelimeyi asagilama olarak kullanilmadigini ongormeniz bana bu yaziyi, kendi deyiminizle APTAL kisilere mi yonlendirdiginizi sorgulatti. Ingiltere’de yasayan ve umarim inglizceye hakim biri olarak “stupid” kelimesinin asagilama oldugunu bilmeniz gerekmez mi? Almanca ogretmeniyim ve otoritemle kesin olarak belirtebilirim ki, “bloed” kelimesi de ayni amacla kullanilir. Ve yazlari Ispanya’da ikamet ettigim icin estupido kelimesinin de ayni anlamda ve ayni amacla kullandigildigini biliyorum.(bu arada bilgisayarimda Turk karakterlerleri olmadigi icin ozur dilerim)
Umarim yikici degil yapici bulusunuz elestirilerimi,
Iyi calismalar
Filiz Thomas

A.Duygu AKTAŞ yazdı: 28 Ekim 2014 at 19:44

Yolunuz açık, ömrünüz aileniz ile birlikte sağlıklı ve huzurlu olsun, darısı da başıma olsun:)) 23 senelik mühendisim, göz göz emeklilik bekliyorum ki basıp gideyim bende bu ülkeden.Bunu vatan sevgisi ile anlamak mümkün değil.Belki de ülkemi çok sevdiğim ve artık bu halini görmeye dayanamadığım için gitmek istiyorum.Belki de yıldığım ve artık geleceğe dair bir umut besleyemediğim için gitmek istiyorum.Ama kesinlikle bu rezilliğin bir parçası olmamak için, gözden ve gönülden ırak olmak için ve en önemlisi akıl sağlığımı korumak, içimde her gün durmadan büyüyen öfkeye yenilmemek ve iyi bir insan olarak kalabilmek için gitmek istiyorum.Becerip yaban ellere yerleşemezsem de döndüğümde mühendislik yapmayacağım.Çünkü artık benim bildiğim benim yaşadığıma yetmiyor…

Tonguç yazdı: 28 Ekim 2014 at 19:40

tebrik ederim Melih en iyisini yapmışsın. Türkiye’deyken birşeyler düzelsin diye uyarıda bulunan insanlara “ya sev, ya terket” diye cevap veren zihniyeti ve terkedenlere ettiği lafları kaale almamak lazım.

Vicdanlı, dürüst, eğitim düzeyi yüksek insanların geri kalmış ülkelerde dışlanması yeni birşey değil. Bu dışlanma durumu nefes aldırmayacak boyutlara ulaşınca insana terketmekten başka bir çare de kalmıyor zaten. Belki birey olarak cahillerle savaşmayı bir yere kadar göze alabilirsiniz ama eğer çoluk çocuk sahibi iseniz evladınızdan bunu bekleyemezsiniz. Çocuklarınız adına da ancak bir yere kadar savaşabilirsiniz.

Türkiye’de büyüyen her çocuk günümüz şartlarında ister istemez cahilliği, zorbalığı, haksızlığı benimsemek zorunda kalıyor. Çocuğunun gelişim çağını böylesine kısır böylesine negatif bir ortamda geçirmesini aklı selim hiçbir evebeyn kabul etmez, etmemelidir. Ben özellikle kız çocuk sahibi ailelere bir an evvel kaçmalarını salık veriyorum.

Pinar Kahraman yazdı: 28 Ekim 2014 at 19:26

Melih, gozlemlerine katilmakla beraber sonunda vardigin karar beni cok uzdu. Dunyadaki tum rezillikler boyle bir tavirla karsilansaydi ne kolelik, ne cocuk isciligi, ne (…) kalkardi, ne kadin haklari, ne gay haklari, ne (…) kazanilirdi. Kotuluk, rezillik, acgozluluk her zaman dunyanin bir parcasi olmus, boyutu ya da sekli ne olursa olsun. Senin gibi egriyi dogrudan ayirt edebilen akli basinda insanlar tarih boyunca pes etseydi hicbir kazanim elde edilemezdi.

Murat yazdı: 28 Ekim 2014 at 19:23

Biz ne afganız ne arap ız ne diğerleri
Biz TÜRKÜZ
ATAMIZI İYİ ANLAMAMIŞ SINIZ
İstiklal Marşımızı unutmuşsunuz
Yazık!!
Bu Vatan Benim ,Bizim
Hiç bişey olmazsada vergi verip
İyi evlat yetiştirmek bile yeterdi.
Mevzu bahis VATAN sa gerisi teferruattır.
Ya sev Ya terk et.

Mehmet yazdı: 28 Ekim 2014 at 19:14

once Yorumları okuyup sonra Yazıyı okudum arkadasım okadar haklisin ki yorumlarda bile ne demek istediğini anlamayan okadar insan yine cehaletinin at gözlüklerinin içerisinden yazını okuyup yorumlamışlar bende senin gibi en kısa sürede bu ülkeden çekip gideceğim ve bazılarına sunu Söyleyeyim Müslümanlar Avrupa’da daha mutlu bir sekilde yaşıyor Müslüman ülkelerde nazaran sana ve ailenin Allah yolunu acık etsin ve mutlu etsin taşındığın ülkede

Gurk yazdı: 28 Ekim 2014 at 19:09

negatif yorumlarin cogu yaziyi okuyup bu durumu duzeltmek icin alevlenen degil de “biz boyle iyiyiz artizliin luzumu yohhhh” diye oz guven yoksunu insanlardan gelince durum baya ironik bir hal almis.

cok guzel yazmissin kardesim hepsine katiliyorum. halim vaktim birgun yerine gelirse (isim, kariyerim ve boyle umutlarim var artik. turkiye’de yoktu…) ailemi de o cehennemden kurtarmak istiyorum en kisa zamanda.

Alper Ayrancı yazdı: 28 Ekim 2014 at 19:04

Yazınız oldukça kısa ve hedefe yönelik. Gün geçtikçe aileden gelen terbiye, dürüstlük ve değerler doğrultusunda bu toplumun içerisinde azınlık olduğunu hisseden kişilerden birisi olarak aynı duygular içerisindeyim. Hırsızlığı, terbiyesizliği, şark kurnazlığını marifet sayan ve buna değer veren bir toplum insani değerleri olan kişiler için uygun değil. Ve maalesef artık yüksek oranda azınlıkta olduğumuzu düşündüğüm için umut kalmadığına katılıyorum. Umarım yeni yaşantınızda mutlu olursunuz. Yapılan saçma sapan “liboş, elitist” tarzındaki yorumlara lütfen kafayı takmayın. Zira onlar da elbet bir şeylerden nemalanıp bu düzenden paylarını alan kişilerdir…

Aysun yazdı: 28 Ekim 2014 at 19:01

Yazınızı okudum. Bu tarz yazılara yorum yapmak çok adetim değildir ama yorumları okuyunca tutamadim kendimi. Yapılan yorumların bir kısmından da neden gittiğiniz çok açık. Yazdiginiz yazının bile altına sizi tanımadan size ait olan düşüncelere saygı göstermeden yapılan yorumlar Türkiye de yaşayanların küçük bir örneği. Sizi korkaklik burjuvalikla suçlayan mi istersiniz size iyi ki gitmissin diyen mi? Çok fazla söze gerek yok aslında çok uzağa bakmaya da gerek yok yazdığınız küçücük yazıyı bile saygıyla tarafsız okuyamayan bir milletiz. Içi çürümüş, Orta Asya da sahip olduğumuz erdemlerden uzak saygısız bilgisiz Doğu kültürüyle batı kültürü arasına sıkışmış ruh hastalarından başka bir topluluk değiliz. Keşke yapılabilecek bir şey olsa ama toplumun büyük bir oranı bu durumdaysa ruh sağlığınızı korumak için çok iyi bir şey yapmışsınız. Aslında çözüm çok basit sizinde bahsettiğiniz gibi önemli olan bilgi değil sadece tek bir erdemi öğrenmek her şeyi çözer : SAYGI SAYGI SAYGI her türlü düşünce ve inanca saygı.

Stk974 yazdı: 28 Ekim 2014 at 18:55

Şimdi şöyle düşünelim. Bir göl var, bu gölde kazlar ördekler kuğular ve diğer kuşlar var. Ama göle acayip bir canlı türü dadanıyor. Kuşların hayatını cehenneme çeviriyor. Bir tek kar yağarken gölden ayrılıyor ve göl buz tutunca bazı kuşlar ölüyor ama buz eriyince o iğrenç canlılar geri dönüyor. Kuşlar bir karar alıyor. Bir daha ki buz tutuşunda kanatlarını açıp dışarıda bırakacaklar ve hep birlikte kanat çırpıp buzla birlikte başka yere göçecek, gölü yani anayurtlarını memleketlerini her neyse hem kurtaracak hem de iğrenç canlılardan kurtulacaklar…

Hal böyleyken gölümüzü bir buz kalıbı misali başka yere kanat çırparak taşıyıp kurtaramayacağımıza göre bu gölde kalıp o iğrenç canlılarla savaşıp topluca kurtulacağız. Buna örgütlenme bilinci denir yüzyıllardır hala bilmeyen kaldıysa…boyacı küpü değil ki daldır çıkar iki günde hophop tüm sorunlar çözülsün oh ne ala! Bu arada kimilerimiz erken ayrılacak aramızdan, anılarımızda kalacak kimi de böyle gölünden ayrılıp başka memleketlere göçecek ve bize uzaktan blog yazılarında dertlerini anlatacak, ebedi gurbetten iç dökecekler. Olsun. Onları anlamak da önemli. Buna da empati denir. Blog yazarlarından bazıları (!) bundan nasibini almamış, yaşadıkları coğrafyayı ve pek bi methettikleri o tek dişi kalmış medeni canavar BATI’yı da hiç ama hiç anlamamış olsalar da.

Bu yazıyı yazan kişi de bu arada pek çok Avrupa ülkesi, ABD görmüş, İngiltere’de 1 yıl yaşamıştır. Zannetmeyin ki ben bu çelişkileri hiç yaşamadım. Ama oralardaki insanların kibar küstahlığını, Ortadoğu coğrafyasından gelmiş herkese tepeden bakışını, yıllardır emperyalist ayak oyunlarıyla nice devletleri içten çökertip halkları sömürdüklerini de unutmadım ve unutamam. Özenti göçmen olmak da bir seçim. Pek çok kişinin seçimi ama benim değil. Herkesin seçimi kendine. Herkese iyi şans dilemek gerek.

Ama göldeki kuşların şanstan daha çok başka şeyleri görüp anlamaya ihtiyacı var. Bu blog yazarının göremediği ya da kolaya sığınıp kaçtığı herşeyi yeniden sorgulamaya. zamanı geldi de geçiyor.

Cumhur yazdı: 28 Ekim 2014 at 18:29

Ben bahsettiğiniz CAHİL ve APTAL insanlardanım. Tahmin edebiliyorum bunu da bir hakaret fırsatı olarak değerlendireceksiniz ama bu halimden gayet memnunum. Atalarım ve ecdadımın yaftaladığın gibi CAHİLLİK ve APTALLIĞI (senin tarifinle) olmasaydı bu cennet köşesi ülkede var olabilirmiydik. Düşün demek isterim ama boş lakırtı. İyiki gitmişsin diyenler çok bende onlarda biriyim. İyiki gitmişsin. Gittiğin ülke turşunu kursun senin. Keşke senin gibi bağnazlarıda yanında götürsen. Bu ülkeye yapacağın ikinci iyilik de bu olur eminim..

Emre Bozcan yazdı: 28 Ekim 2014 at 18:27

Merhaba Melih Bey,

Yazınızı sanki kendim yazmışım gibi dikkatle okudum. Sonra sizin kim olduğunuza bakınca yaşadıklarınızı öğrendim ve kendimden çok şey buldum. Yani çok ortak noktamız var. Ben 8 yaşımdan 14 yaşıma kadar abimle beraber her yaz çocuk işci olarak çalıştım. Sanayide press başında veya birçok değişik işte. Babam bir ayyaştı ve yıllarca bizi öldürmek için kovaladı durdu. Ondan kaçarak geçti küçüklüğümüz. Hapse girdi de en sonunda kurtulduk.

Sonra abim ve benim en son kazandığımız parayla annem bize bilgisayar almıştı. Yani yine kendi kazandığımzı parayla oldu bu. O bilgisayar sayesinde bugün büyük bir aşkla yaptığım meslek ile tanıştım. Alamadığımız oyuncaklar veya oyunlar benim için işim oldu. Bugün dahi iş bitiminde bile eve gittiğimde kendi projelerimle uraşıyorum. Malesef türkiyede yaptığım işin bir değeri olmadığını acı tecrübelerle anladım.

Bende sizin yolunuzdan gidip yurtdışına taşınabilmeyi başarmak istiyorum. Yazınızda çok mütevazi bir şekilde taşındım yazmışsınız bu bile ne kadar ince ruhlu olduğunuzu ortaya koyuyor bence. Çünkü yurt dışında iş bulma ve yerleşmek söz ettiğiniz cahil Türk toplumunda çok kolay birşeymiş gibi algılanıyor.

İlk önce yan gelip yatan adam bunları yapamaz. Çalışkan adam bile bunları kolay kolay başaramaz. Bu işler baba parası ile ingiltere ye gidip tatil yapmaya benzemez. Bir kere yaptığın iş her neyse o işte dünya standartlarını yakalaman gerekir. Bizim gibi toplumlarda; 1- hiç bir üniversitede birşey öğretilmediği için
2- kimse kendini gelişirmeye meraklı olmadığından
3- İnsanlar kendini çok geliştridiğini ve ve yettiğini sandığından(Ben oldum).
Yerimizde sayıyoruz ve işin acı kısmı bundan kimsenin haberi yok!

Kendi başına araştırmalarınla veya yurt dışından alacağın online eğitimlerin üzerine çok şey koyarsanız işte orada çalışabilecek standarta erişirsiniz. Bunu başarmak için de iş veya okul harcici zamanlarınızda işinize odaklanmanız anlamına gelir. Bunun yanında kişiliğinizden gelen azim vs. vizyon gibi birçok değişik parametreye de sahip olmanız lazım.

Şunu da unutmamak lazım. Global olarak sektörler küçülürken ülkeler kendi vatandaşlarına sağladığı istihdam azalırken yani işsizlik avrupada da artarken sizi oraya kabul etmeleri cidden çok iyi olduğunuz manasına gelir. Zaten bu düzeydeki insanları Türkiye’de verimlimli kullanabileceğiniz projeler zaten pek yoktur. 1-2 tane varsa da Türk kafasıyla yönetildiğini görürsünüz ve yine soğursunuz.

Cahillik, yobazlık, hırsızlık! vs. konularına girmeyeceğim siz zaten nokta atışı tespitler yapmışsınız o konuda. Ben bu konularda en çok hırsızlıktan muzdaribim. Hırsızlığa karşı bu kadar müsamahalı bir toplum görmedim açıkçası. Neyse girmeyeceğim!…

Sonuç olarka benim de nihayi amacım sizin gibi gitmek ve en iyilerin arasında yerimi almak. Asıl mücadele budur bence. O zamana kadar yazınızı ara ara okuyup amacımı kendime tekrar tekrar hatırlatmak istiyorum.

Ray yazdı: 28 Ekim 2014 at 18:18

Bebegim olacak diye 17 yil sonrasinda turkiyeye dondum. Uzaktan iyi gorunuyordu. Cocugumu turkiyede yetistirebilirim diye dusundum. Cocugum oldu 1 yasini doldurdu. gelecegi ve aile refahimiz icin en kisa surede ve ilk firsatta turkiyeden ayrilacagim.. ..Ayaklarin bas oldugu, cahiliye donemine dogru engellenemeyen bir akimin yasandigi canim memleketimi cehenneme cevirdikleri icin kalmam buralarda kalamam….
hoca nasreddin ne demis : AKLIN VARSA GOLE KACARSIN…!! akli ve imkani olan kacsin..onune gecilemez ve durdurulamaz bir yobazlik bir cig gibi buyuyor memlekette..

Ömer Karadeniz yazdı: 28 Ekim 2014 at 18:12

sayın karakelle,
türkiyenin bugünkü durumu, kurucu babalarımızdan kaynaklanmaktadır. ruhları şad olsun ittihat ve terakkiyi oluşturanlar, mevcut yönetimden o kadar muzdariptiler ki, yeni bir organizasyon kurmak istediler. sonunda başardılar. ama yüz yıl önce konjüktür bambaşka idi. devlet- vatan sadece öncelikli değil tek amaçtı. bu ülkede yaşayan halk, kurucu babalarımızın marabası idi.
CHP bu düşüncenin devamı olduğu için sizde herşeyi devletten bekliyorsunuz. fakat şikayetçi olduğunuz konular tamamen bir insanlık projesidir. bu da sizin gibi insanlardan başlayarak topluma yayılır. siz kendinizi, çocuklarınızı diğer insanlara karşı saygılı olmayı öğretirseniz, bunu sizden gören cahiller de kendilerine çeki düzen vermek zorunda kalırlar. elbette bir günde on yılda düzelecek konular değil bunlar ama bir nesilde istediğiniz sonuçları almaya başlarsınız. ittihat ve terakki de yirmi yılda iktidar olmayı başarmıştır. yukarıdaki eleştirilerde çok haklı bir kaç kişi gördüm. diğerleri zaten doğru soru sormayı başaramamışlar. sizse en kolay yolu seçmişsiniz. hayranı olduğunuz batı bugünkü seviyesine çok acı çekerek ulaştı. biz bu acıları yaşamadık. onüç milyon nufustan seksen milyon nufusa ulaştık. dönüşüm yavaş ve sancılı oluyor. evet yol gösterecek kimse de yok. ama yazınızın ana fikri; “bu memleketten bir şey olmaz yakalım bu insanları” şeklinde geliyor. hiç de hoş bir şey değil. şikayet ettiğiniz cahilliğin başka bir boyutu sadece. bu konular şikayet ederek değil, yol göstererek çözüm arayarak, bilinç oluşturarak düzelir.

İpek yazdı: 28 Ekim 2014 at 17:59

http://youtu.be/9F5yeW6XFZk

“Hersey bitmis, hicbisey degismez artik” diyebileceginiz bir ulkede kucucuk bi kiz cikip ben okumak istiyorum dedigi icin once babasini yitirip sonra basindan kursunlanip iyilesip hala cehaletle savasmaya devam edebiliyorsa, bu cesareti ve umudu yureginde barindirabiliyorsa, kusura bakmayin “hersey bitti” demek korkakliktan baska bisey degil.. Ayrica cok mucadele etmis olmak pes etmeyi hakli kilmaz.. Bu ulke “amaaan ben cok ugrastim cok savastim yeter benden bukadar” diyip arkasini donen insanlar tarafindan kazanilmadi.. Bu ulkenin ekmegini yiyen bu topraklarda dogup buyuyen akli selim hickimsenin “bu ulke bitmis” demeye hakki yok! Bunun vatana ihanetten farki yoktur.. 6 senedir is sebebiyle yurtdisinda yasiyorum ve gezdigim ulkelerdeki gozlemlerime de dayanarak soyluyorum, “yasamak amacli” dunyanin hangi gelismis ulkesine giderseniz gidin kendi ulkeniz disinda heryerde 2. Sinif istenmeyen vatandas olucaksiniz. Vatanimizin kiymetini bilelim ve ne pahasina olursa olsun sahip cikalim.

Murat yazdı: 28 Ekim 2014 at 17:54

Yazınizda bir çok katıldığım yer var fakat şöyleki Türkiyeyi bırakıp Ingiltereye gittiniz ama verdiğiniz örnekte mesela Afganistanı karıştıran bugünki haline getiren ingilteredir. Irakta 2 milyon insan öldürdü o ingiltere ve suriyede gene 2 milyon insanı yurdundan etti orda herşey iyi mi ?

Eyüp Ali Bal yazdı: 28 Ekim 2014 at 17:52

Yazıyıda okudum, yorumlarıda. Yazık olmuş size, göremediğiniz o kadar çok değeri tepip gitmişsiniz. Burnunuzun büyüklüğünden önünüzü görememişsiniz. Siz neymişsiniz be. Ama sorun değil yurdum sizden kurtuluvermiş. Bir söz var, “YA SEV YA TERKET” söz dinlediğiniz için sizi takdir ettim. Gitmeye meyilliler var yorumculardanda, hadi sizede güle güle.

Sahin Yilmaz yazdı: 28 Ekim 2014 at 17:46

Kesinlikle katilmiyorum. Berbat bir yazi. Bireysel kurtulusu ve sorumluluktan kacisi ozendiren son derece bencil bir yaklasim. Afganistan, Lubnan ve Iran ornekleriyle retorik yapmaya calismaktan ote hicbir teorik destegi yok. Sanki tarih, toplum yapisi, ic dinamikler birebir ayniymis gibi. Tut ki oyle olsun, hangi sosyolojik veya baska bir bilimsel yontemle bu esigin asildigini tespit etmis belli degil. Hakli oldugu tek bir sey var; bu yaziyi yazan ve kendini aydin olarak goren, cahil olmayan kesimin boyle bencil yazilarina inanan gercek aydin kesim bu ulkeden kacarsa yazida soylediklerinin gerceklesme ihtimali artar. Yani vazoya dikkat et dedigim icin mi kirildi yoksa zaten kirilacakti da ben seni uyardim mi sorusu.

Emre yazdı: 28 Ekim 2014 at 17:25

Yorumlara bakinca uzuluyorum. Arkadas zaten ben kimim bolumunde cok da varlikli bir aileden gelmedigini belirtmis. Bilgili olmak elit olmakla bir algilaniyor. Ben de ailemin durumu elvermedigi icin burslarla okudum. Turkiye’de ozgur hissetmedigim icin 2 sene once Almanya’ya tasindim. Yurtdisina gidenler sadece zengin cocuklari degil. Belki kimilerimiz sanssiz bu konuda ama kararli olup da bu idealini gerceklestirmeyeni gormedim.

Bazi yorumlarda sadece sorunlardan bahsesildigine dem vurulmus. Tum yasanan problemlere cozum uretmek arkadasin isi degil. Birey olarak sadece yasanan duruma tepki gosterebiliyoruz. Eminim icinde bulundugu pozisyonda yanlis birsey gordugunde duzeltmeye calismistir ama yazisinda da bahsettigi gibi kritik esik asildiysa artik bireysel caba da yeterli olmuyor.

Umarim biraz empati kurup, cok ovundugumuz gecmisimizi daha iyi anlayabiliriz. Hosgoru ve bilgi toplumunda yoz bir kalabaliga dogru evriliyoruz. Umarim sonumuz kotu olmaz.

Sevgi yazdı: 28 Ekim 2014 at 17:25

Yazınızı ben de okudum.Yayınlayan benim arkadaşımın oğluydu.benim de siz yaşlarda Londrada ün. okumuş bir oğlum var.Şu anda evli ve 4 yaşında bir kızı var.Sizin yaptığınızı ben onlara anne olarak öneriyorum.Yazınızın bu kadar ilgi çekmesi o yüzde ellilik kesimin sizin yaptığınızı isteyip yapamamasından kaynaklanıyor.Diğer yorumları okuduğumda geç kalmış bir Milliyetçilik anlayışıyla eleştirenleri gördüm.İsteyen her kes harekete geçebilir.Bunun parayla filan hiç ilgisi yok.Londrada ki Sofra lokantalarının sahibi bir zamanlar binbir zorlukla garson olarak oraya giden ve başarılı olan birisidir.Kaçma olayına gelirsek ,az önce de bahsettiğim gibi,tüm değerlerin yerini alan para için seslerini çıkarmayıp hatta gizlice oy verenler,devletten aldığı ihaleler sallanmasın diye 12 yıldır yalakalık yapanlar,sadece konuşup hiçbir sosyal olaya katılmayanlar,sözde sol cu geçinip laftan başka birn şey üretmeyen romantik anarşistler ve ahkam kesen elitistler,GEÇ kaldınız geç.Taksimde yüzlerce genç gaz altında böğulurken tv lerden macera filmi izler gibi izleyenler (Ki ben oradaydım),açılım var ama deyip oyları bölenler Ülkenin bütün Silahlı kuvvetleri hapislere tıkılmışken bir gün bile merak edip mahkemeye gelmeyenler hatta “oh iyi oldu” diye iç geçirenler,GEÇ kaldınız geç..Sevgili oğlum,(İzninizle .sizin kadar oğlum var )Karar ve seçim sizindir.Yavrunuzun geleceği için verdiğiniz kararı ben de onaylıyorum ve size yol açıklığı diliyorum.

Selma yazdı: 28 Ekim 2014 at 17:24

Tasindigin yerdeki “faydan” hakkinda suphelerim var.

Umur yazdı: 28 Ekim 2014 at 17:19

Yazıyı okuyanların bir kısmı bana hiçte yabancı gelmeyen liboş ağzı ile Melih Karakelle’yi eleştirip, onu kibirli, halkına üstten bakan, ayrımcı vb ifadelerle suçlamış. Oysa anlatılmaya çalışılan “Türkiye dışına taşınmak için bahane bulmak” değil, ülkenin genel insan kalitesinin ne denli bozulmuş olduğuna vurgu yapmak. 58 yaşında, ve hayatımın 15 yılını Avrupada yaşamış biri olarak bu tespitlere katılmamak mümkün değil. Gerçi hiç yurt dışında yaşamasaydım da düşüncelerim değişmezdi çünkü sağduyu, ahlak, mantık ve vicdan sahibi biriyim. Bu, kızılacak öfkelenilecek bir yazı değil, hüngür hüngür ağlanacak bir tespitler dizisi…

Seçkin yazdı: 28 Ekim 2014 at 17:17

Yazıda bahsedilen IQ listesi bir literatür taraması sonucunda oluşturulmuş bir liste, ve akademisyenlerin değer vermediği bir liste. Liste yazarlarının yöntemleri, sonuçları, yorumları çok eleştirildi; internette ararsanız onları da bulursunuz.

Ersan Okan yazdı: 28 Ekim 2014 at 17:16

Sen yanmazsan
Ben yanmazsan
Nasıl çıkar
Karanlıklar Aydınlığa !

Erdem yazdı: 28 Ekim 2014 at 17:15

Tespitleriniz kesinlikle dogru. 2 ay once ben ulkemde daha mutlu olurum, ulkeme bir faydam dokunsun diye Turkiye’ye geri dondum lakin bu kadar kisa sure bile yetti her seyi anlamama. Sokakta insanlarin kimseye saygisi ve sevgisi kalmadigini rahatlikla gorebiliyorsunuz.

Ulkemin bu durumu her ne kadar beni uzsede herkes hakettigi gibi yasar diyorum. Bizede bu kadar cahil, dusuncesiz ve aptal! insanlarin oldugu vatanimizdan gitmekten baska yapacak bir sey kalmiyor. Anlatmaya ve ogretmeye calismak faydasiz…

Arif Hamil yazdı: 28 Ekim 2014 at 17:12

Kendi iq sunu çok yüksek bulan insana bakar mısın? Bir kısım yabancı kaynakları referans göstererek ki onlarda Türk düşmanı, Türk millerine aptal demiş. Sen önce atanı soyunu sopunu iyi tanı ve mümkünse geri dönme. Çünkü bu zekayla, bu sabit fikirlerinle orada daha huzurlu yaşayacağına inanıyorum!

Cumhuriyetimizin 91. yılı kutlu olsun.

Melih Karakelle yazdı: 28 Ekim 2014 at 17:07

Eşim dostum okusun diye bloguma yazdığım bir yazı, telif gerektirecek bir şey göremiyorum.. Aşırıp herhangi bir yerde yayınlayabilirsiniz.

Bir Varmış Bir Yokmuş yazdı: 28 Ekim 2014 at 16:20

Çekip gitmen iyi olmuş. Zira pes edip bu toplumu bu hale düşürenlere, kimliğini kaybettirenlere sığınmak(kolaya kaçmak – bahsettiğin yozlaşmanın bir parçası olarak) büyük resmi gördüğünün bir kanıtı. Yaşadığın sadece bir hayat, anladığınsa hiç bir şey yok.

Onur yazdı: 28 Ekim 2014 at 16:18

O hırsızlıgı destekleyen yuzde 50, bu güne kadar bastırılmıslıgın getirdiği etki yuzunden hırsızlıgı hos gorurur olmustur. Tespit dogurdur ama eksiktir, bu tamamen etki tepki meselesidir.

Bu güne kadar cahil kesmi yok sayan ve anlamayan yönetimler yüzünden, şimdi bu kesimi anlamış gibi yapan bir takım insanların ortaya çıkması, bu kesmin gözünde bir kurtuluş olmustur.

Mantık basit, ben zaten yok sayılıyordum, şimdi varım öyleyse gerisi çokta önemli değil. Bunun sorumlusu bu güne kadar bu kesim için sesini çıkartmayan ve bu kesmin eğitilmesi için gerekeni yapmayanlardır.

Ozan yazdı: 28 Ekim 2014 at 16:11

Çok güzel ve basit açıklamışsın. Yeni hayatında mutluluklar..

Bulent yazdı: 28 Ekim 2014 at 16:08

Agzina saglik, bu gügune kadar okuduğum, konu hakkındaki en guzel yazilardan birtanesi.

Hanife yazdı: 28 Ekim 2014 at 16:07

Melih bey merhaba,

Ellerinize saglik. Cok guzel yazmissiniz.

Esim Isvicre vatandasi. Dort sene once memlekete duygusal sebepler ile donduk.
Ancak ozellikle cocugumuzun okul caginin yaklastigi su gunlerde -anlayacaginiz uzere- endisemizin boyutlarini anlatamam.
Is bakiyoruz Isvicre’de , hayirlisiyla tasinanlardan olmak icin.

Hersey gonlunuzce olsun..

Isil Ozel yazdı: 28 Ekim 2014 at 15:51

Iki yil once, yaklasik 2-3 yil suren bir karar verme surecinden sonra ingiltere’ye geldim. Sebebini soranlara anlatmaya calistigimda soylediklerim bu yazida yazanlarin daha parca pincik, dersiz topsuz haliydi. Turkiye’deki durumu aslinda hic fena olmayan bir bilgisayar muhendisi olarak buraya gelme sebeplerimi benim yerime de bu kadar guzel acikladigin icin tesekkur ederim. Chp’li degilim ve her bir yazdiklarinin her bir satirinin altina imzami atarim ama Chp elestirileri ile ilgili yazdiklarina hem imza hem paraf atarim:)

Mehmet Subasi yazdı: 28 Ekim 2014 at 15:35

Cok akilli bir yazi olmus. Ama maalesef akil ile dirayet beraber olmadikca ulkeye pek faydasi olmuyor. Sizin gibi akillilarin arasindan bolca dirayetli olanlarin cikmasi dilegiyle.

Alp yazdı: 28 Ekim 2014 at 15:35

Neden Türkiye’den taşındım adlı yazınızı okudum. Biraz negatif olmakla beraber evet gerçekleri yansıtıyor. Yazılanlar doğru, ama bu ülkemizdeki hayatın sadece bunlardan oluştuğunu göstermez.

Yazdıklarınıza bakarak İstanbul’da bulunmuş olabileceğinizi tahmin ediyorum. Zira ben de bu şehirde doğdum, büyüdüm ve yaşamaya devam ediyorum. Değilse bile herhalde bir başka kalabalık şehirdeydiniz. İstanbul kalabalık, 20 milyona yaklaşan nufusuyla, trafiği ile ve üstelik saygısızlığı ile. Ne yaya şeridinde dururlar ne de kuyrukta insan gibi beklerler. Üstelik yaya şeridinde durduğunuzda neden duruyorsun diye bağırırlar, daha sonra trafikten ve şehirden şikayet ederler. Şehrin kendilerinden oluştuğunu ve değişimin de kendilerinden başladığını algılayamazlar.

Neyse, konumuz neden bir ülkenin vatandaşının kendini oraya ait olamayacak kadar uzak görüp ülkesini terk ettiği. Herkesin hayatı algılaması, anlaması farklıdır elbette, her bireyin kendisine göre yorumları ve o ana kadar öğrendiklerine göre anlamlandırdığı bir hikayesi var, bu sebepledir ki yağmurda trafikte beklerken kimisi sıkılır, kimisi arkadaşlarını aramak ve konuşmak için fırsat bulduğunu düşünür, kimisi müzik dinleyebildiği için mutlu olur, kimisi arabasının içinde ıslanmadan sıcak oturabildiği için şükreder. Bence bunların hepsi, ama zamanları farklı ve tabii diğer girdiler. İş yaşantısı, özel hayat, bankalara olan kredi borcu, ev, kullanılan araba, cepteki kaleme kadar hayatımızdaki en ufak öğe bile o anki ve takip eden zamandaki durumumuzu etkileyebilir.

Lafı fazla uzatmadan, demek istediğim; hayat sadece politika ve cahil insanlardan oluşmuyor, hayat bireyle başlıyor ve biz nasıl istersek öyle geçiyor. Tüm değişim içimizde, ne istersek o şekilde. Bir başka ülkeye gitmek istediğiniz için gidin, ama buradaki yozlaşmışlıktan kaçmak için degil (yozlaşma yok demiyorum), çünkü bu şekilde orada da aradığınızı bulamayabilirsiniz.

Umarım bu yolculuğunuzda biraz da kendinize vakit ayıraiblirsiniz.

Kerem yazdı: 28 Ekim 2014 at 15:30

Duygularıma daha iyi tercüman olamazdınız. Yalvarırım benimde gitmem icin bana yol yordam gösterin. Yıllardır deniyorum olmuyor.

Tarık Yılmaz yazdı: 28 Ekim 2014 at 15:14

Yazınıza gönülden katılıyorum.
Yazınızı http://www.manset.at adlı sitemde yayımlamama izin verir misiniz?

Rengin yazdı: 28 Ekim 2014 at 14:53

İçinde olduğumuz durumun daha iyi bir yorumunu okumadım. Tüm aklım ve kalbimle katılıyorum.

Ismail Orel yazdı: 28 Ekim 2014 at 14:18

Sayin Karakelle,

Yazdiklariniza katilmamak cok zor, bende artik defalarca denedigim halde Turkiye’de yasamiyorum ancak vazgecmis olmanin verdigi rahatsizligida hissediyorum.

Ozan yazdı: 28 Ekim 2014 at 13:33

Hislerime tercuman oldunuz. Yurtdisinda yasayan biri olarak söylüyorum ve hala bana Turkiye’de kalsam cok daha fazla para kazanirdin diyen zihniyete parayla satin alamayacaklari bir hayat var oldugunu belirtmek istiyorum. Saygılarımla.

Ozan yazdı: 28 Ekim 2014 at 13:32

Melih Bey, yazdıklarınızı beğenerek ve birçoğuna katılarak okudum ve genel olarak sizinle aynı fikirdeyim. Ve şu anda bende yurtdışında yaşayan bir Türk vatandaşı olarak olayı dışarıdan analiz etme şansım var elbette ve maalesef ki durum da aşağı yukarı böyle. Ancak “Bu noktada artık yapılabilecek hiçbirşey olmadığı gibi birşeyler yapmaya çalışmak da enerjinin boşa harcanması dışında bir sonuç doğurmaz.” cümlenize pek katılmıyorum. Çünkü bana göre her zaman bir çıkış kapısı vardır ve zararın neresinden dönerseniz kardır diye inanıyorum. Evet hiç kolay değil ama bence imkansızda değil. Teşekkürler. Saygılarımla,

Numan yazdı: 28 Ekim 2014 at 13:28

Sıradan bir tespit. sözlük olsun çevre olsun bi ton senin gibi ülkeyi terkeden insanlar neden terkettiklerini güzel güzel yazıp çizip kendilerince vicdanlarını rahatlatıyorlar, su çok güzel gelsenize tarzındaki yazılar empatiden de çok uzak.

Sen şimdi bunları söylüyorsun da belli ki gidecek durumun imkanın var kalanların da moralini bozuyorsun resmen. Kalıp mücadele edenlerin de şevkini kırıyorsun. arkadaşım gittiysen ne ala sana aferin ama bırak da kalanlar mücadelesine sevdiği topraklarda devam etsinler.

Ersin Uysallar yazdı: 28 Ekim 2014 at 13:18

Icimi okudunuz sanki, ama daha neler var anlatilacak, egitimden sagliga adalete , ekonomiye kötü gidise ses etmeyen soyuyosa beni soyuyo diyebilen vatandasa, ici bosaltilan universitelere…

Ahmet yazdı: 28 Ekim 2014 at 13:04

Yazınızı çok iyi anlıyorum.
Ben bir grafik tasarımcıyım. Bu günlerde bu düşünce aklımdan çıkmıyordu öyle ki geçtiğimiz cuma işimden ayrıldım. İş yerimde öyle çok büyük bir yer değildi, patronlarımla her gün yüzyüze çalışmak zorundaydım. Gözlerimin içine bakarak öyle rahat yalan söylüyorlardı ki göz göre göre iş yerimdeki patronlarımın (Ben çok akıllıyım, 40 küsür yaşındayım, hayat tecrübelerim var.) vs. gibi düşüncelerini her an dinlemek zorunda kalıyordum ama düşünemedikleri bir şey vardı o da benim düşünebilme yeteneğim olduğu elbette para ihtiyacı yüzünden bir süre çalışmam gerekiyordu. Her gün cehaletten doğan egolarını tatmin etmek için kendilerini yalan dolan hikayelerle avutuyordı. Bel ki de o çürümüş beyinlerini böyle rahatlatıyordı, bilmiyorum. Fakat bildiğim tek şey var artık buna dayanamadığım çünkü bir çok reklam ajanslarında çalıştım bu bir çoğunda böyle işliyor. Ben sadece iş hayatımdan bahsetmek istemiyorum. Geçenlerde otobüste 2 kadın aralarında sakız yüzünden kavga ettiler, sözlü kavga değil. Bildiğiniz otobüs içinde saç baş yolundu. Yerde tutam tutam saçlar vardı. Düşünün insan cehaletten artık birbirlerine o kadar kinle yaklaşıyorlar ki bir sakız çiğneyişi yüzünden bunlar oluyor. Bu durum benim psikolojimi çok etkiliyor keşke biraz maddi durumum iyi olsa da bende taşınabilsem.

Birsen Siekkinen yazdı: 28 Ekim 2014 at 13:04

Sizinle ayni dusundugum icin 10 yil önce bende terkettim guzelim vatanimi.
Saygilar.

Ilhan BAGOREN yazdı: 28 Ekim 2014 at 13:03

Ben de 10 senedir “Turkiye’ye neden tasindim” konusunda izahlar yapmakla mesgulum. Bu oldukca oznel bir konu, dogrusu yanlisi yok. Buyuk resme bakinca, aslinda Turk insaninin, ya da gelismekte olan ulke insanlarinin elinde fazla bir guc yok. Buyuk guclerin cikarlarini destekleyecek sekilde buyumesi ve gelismesi denetlenecek, once militer, bir ara muhafazakar, sonra solcu, bugun dinci, yarin kimbilir kim toplum icinde guclu yapilarak, boyle gidecek.
Bu kesmekesi yaratanlarin isine yarayabilecek kadar secilmis olanlarin, kesmekesten izole edilmis sartlarda yasamasi da bir secenek, kesmekese karsi savasmalari da, kesmekese teslim olmalari da.

mutlu yazdı: 28 Ekim 2014 at 12:49

yazı berbatmış bu arada, bu vatandaş kimse sorunun temel sebeplerinden bir tanesi kar tanesi. Kapitalist bir modda küreselleşen dünyada malesef zeka da merkez noktalarda birikip, geriye Türkiye gibi çöl bölgeleri bırakıyor. Olağan akışa kapılıp sonra tavuk la yumurtayı karıştırmış bir kaç yüzyılı aşan bir süreçin faturasınıda mevcut iktidara yapıştırmış. Bu durum kendisininde toplumsal yada sosyal zekadan pek pay alamadığını gösterir. Bi de kaldı ki şöyle bir durum var, IQ ölçüm birimi olarak daha çok bireysel ve soyut ve esasen testin kendine yönelik bir beceriyi ölçer. Bu durumdan ben zararlı çıkıyorum ama, IQ’yu toplumsal hayatın çekilmezliğine vurgu yapmak için kullanmak konunun uzmanı birini heralde kahkahadan kırardı. Bir de son olarak, şu bi tane fotoraf koyup, “aha işte şura şöyle bakın” demek ya ağır süzme olmayı gerektirir yada karşında kinin süzme olmasını beklediğin durumlarda işe yarar. Fotoraf kareleri birer resimdir, ve ttıpkı yağlı boya resimleri gibi çevçeveyi oluşturanın amacına yönelik çalışırlar. Örneğin o resim, duvarın arkasında çocukların kellesini kesmek için bekleyen mollalar varlığı yada yokluğu konusunda bir şey söylemiyor. Yada aynı resim tam olarak bu gün etiyopyanın Hindistan Büyükelçiliğinde oynayan çocuklar olarak çekilmiş olabilir. Olası böyle bir karede Etiopyanın yaşam koşulları yada ortalama iq’su ile ne öğrenebiliriz ne düşünebiliriz bilemiyorum… Neyse melih iiki uzamış bi dallama daha eksiğiz kısaca…

Özcan yazdı: 28 Ekim 2014 at 12:48

Bu gune kadar okudugum en kisa en oz ve en kesin tespit sizin gibi bende tasi taragi toplayib avustralya tasindim ,ne yazikki sadece tasinanlarin arasinda yanliz ben degil kurtulamadigim cahillerde var simdi avustralyanin icine etmekle mesguller

Göktuğ Kurter yazdı: 28 Ekim 2014 at 12:30

Bunun Ingilizcesi olsa, paylasmak istedigim o kadar cok arkadasim var ki..

Anti Elitist yazdı: 28 Ekim 2014 at 12:25

Buram buram elitizm… Yazının neresinden tutsam elimde kalır. O nedenle Cem Karaca’nın şarkısından bir kaç mısra ile geçiştireyim.

Bu yaz yine güneydeydiniz
Bol rakı güneş ve deniz
Her şey bir harikaydı ancak
Yerli halkı beğenmediniz
Burda da orda da o aynı barlar
Hep o yarım porsiyon aydınlık
Aynı çehreler aynı laflar
Vallahi hiç değişmemişsiniz

Ahmet Filmer yazdı: 28 Ekim 2014 at 12:19

Sevgili Melih,
Yazını okudum, hayal kırıklığını da gayet iyi anlıyorum. Annem, babam bana ellerinden gelen tüm imkanları sağladılar; ben de onların sayesinde “düzgün” bir insan olarak var kalabildiğimi düşünüyorum. Sadece bir yanlış yaptılar, “oğlum ne istersen yap, ama politikaya bulaşma” gibi bir öğüt verdiler. Bu ülkedeki tüm aklı başında ebeveynlerin de benzeri tembihlerde bulunuyor olduklarından da eminim. İşte tam da bu nedenle, yani soyluların politikadan uzak durmaları neticesinde meydan soysuzlara kalıyor.

Normalde iyiler örgütlenmezler, çünkü iyiliğin örgütlenmeye gereksinimi olmadığını, örgütün kötünün iyiyi yenmek için kullanılan bir mekanizma olduğuna inanırlar. Bu şekilde de meydan sokak köpeklerine kalır, onlar ürer çoğalır, sonra da asiller sokağa çıkamaz olurlar.

Savaşlar genel olarak ahmakları ve soysuzları yer yüzünden süpüren, geriye kalanların da bir birlerine sıkı sıkıya kenetleyen bir mekanizmadır. Savaşçı olup da, bizim gibi yüz yıldır savaşmayan milletlerin öfkeleri içe döner ve onlar bir birlerini yemeye başlarlar.

Bilgi, birikim ve bellekten oluşan zeka seviyesi üst düzeyde olan bireylerin haksızlıklara tahammülü en alt seviyede olduğundan acı çekmeleri olağandır. Acıya son vermenin iki yolu vardır, ya kaçarsın kurtulursun ya da savaşırsın. Savaşın sonunda ölmek de var kalmak da. Kimi zaman bok yoluna gitti Niyazi olursun, kimi zaman da kahraman. Tarihe Mustafa Kemal bir vatan haini olarak yazılacaktı, kaybetmiş olsaydı. Mahatma Ghandi, Martin Luther King ya da Nelson Mandela da acı çekmeyi göze alarak ezici güce karşı koymayı göze alan diğer isimler olarak aklıma geliyor.

Ülkeni özleyeceğinden eminim, on yıl mı sürer, yoksa onbeş mi, geri döneceksin bundan da eminim. Cumhuriyet Bayramı’nı kutlar, gözlerinden öperim.

Göktuğ Kurter yazdı: 28 Ekim 2014 at 12:18

Bu kadar katildigim bir yaziyla karsilasmamistim. Hatta ben niye yazmadim zaman bulup da? Tesekkurler bu dogru ifade icin, Melih.

Mustafa Turgut yazdı: 28 Ekim 2014 at 12:09

izin verirseniz makalenizi olduğu gibi blogumda linklerinizle birlikte yayınlamak istiyorum..

Olumlu ya da olumsuz bilgi vermenizi rica ediyorum..
Saygı ve selamlarımla..

İlknur yazdı: 28 Ekim 2014 at 11:32

Bence en doğru kararı almışsınız. Yeni yaşamınızda huzur ve mutluluk diliyorum. Biz de eşimle, aynı şeylerin içinde batağa saplanmış hissediyoruz kendimizi. Kaçacak yer arıyoruz, ülke arıyoruz. Yaşayacak, nefes alacak yer arıyoruz. Burası artık BİZİm TÜRKİYEMİZ olmaktan çıktı YENİ TÜRKİYE oldu. Ve YENİ TÜRKİYE’nin değerleriyle bizim değerleriiz örtüşmüyor. Ne yazık!!! Cesaretiniz için kutluyorum. Mutlu yaşayın!

Haşmet Bener yazdı: 28 Ekim 2014 at 11:31

melih bey merhaba ;
yazınızı facebook ta bir arkadaşım kanalıyla okudum. müsaadenizle görüşümü iletmek isterim. hırsızlığın kötü birşey olduğunu düşünenleri %50 nin altında varsayıyorsunuz. bunun anlamı birçok muhalif kişinin yapmakta olduğu gibi AKP ye oy verenleri bağnaz dinci yobaz, kömürecü, cahil, avantacı (hatta daha da ileri gidip bölücü atatürk düşmanı hain diyenler de çok) şeklinde etiketlemek oluyor. bu son yıllarda ülkemizde anti-akp duruşlu kitlenin büyük bir kısmı tarafından maalesef yapılıyor. böyle düşünenler duru bir zihinle şu soruya yanıt versinler önce: bir seçim olsa ve akp %15 de kalsa ve mesela chp %55 oy alsa. seçmen aynı kişiler olduğundan hareketle toplum aniden bilinçlendi, cahillik giderildi, hırsızlığın suç olduğunu farketti diyebilecek misiniz.? topyekün toplumun her yönden kalitesinin yükselmesi onlarca hatta yüzlerce yıllar sürer. bir başka yerden bakalım 2002 den önceki seçimlerde dsp yi oylarıyla iktidar yapan toplum aniden mi kötüleşti akp yi iktidar yaptı.?
gelelim aptallık-cahillik vs meselesine. Melih bey, çocuğunun her konusuna burnunu sokan, her derdini bilfiil çözen, onu her alanda yöneten, hiç özgür bırakmayan, ikmale kalmasın diye despotlukla ders çalıştıran, özel hocalar tutan bir anne-baba düşünelim. bu çocuk genellikle yaşamda başarılı olamaz, ilişkilerini sağlıklı yürütemez, birey olamaz, kendi sorunlarını kendisi çözemez. oysa ailesi onu en iyi okullarda okutmuştur, en iyi sporu yaptırmıştır, en şık giydirmiştir vs. işte bizim toplumumuz ile devletin ilişkisi de böyle. özgürlük sadece istediği yere gidebilmek, istediğini yemek değil. özgürlük lafından aslında kastedilen zihinsel özgürlük. özgür bir zihin inanılmaz yaratıcıdır, akıllıdır, beceriklidir. işte bu nedenle tarihteki önemli buluşlar özgür toplumlardan çıkmıştır. ben mevcut iktidarı eleştiriyorum ve değişmesini arzu ediyorum, işte bu nedenlerle Melih bey. ülkemizin en önemli ihtiyacının özgürlükler olduğuna inanıyorum. özgürlükleri şemsiye olarak görüyorum. demokrasi, insan hakları çoğulculuk, katılımcılık vs nin ancak bu şemsiyenin altında var olabileceğine inanıyorum.
hepsinin ötesinde ben ülkeme güveniyorum ve bunları aşacağına, çok uzak olmayan gelecekte geriye dönüp bugünlere baktığımızda belki de “iyi ki bunlar da yaşanmış ki bugünlere gelebildik” diyeceğimizi düşünüyorum.
siz bir başka ülkeye göçseniz de aslında bizdensiniz diye düşünüyorum. çünkü buraya kafa yoruyorsunuz, önemsiyorsunuz, endişeleniyorsunuz. bu ülke sizin gündeminizde durmaya devam ediyor.
saygılarımla ;

Necdet Dogan yazdı: 28 Ekim 2014 at 11:30

Kalıp mücadele etmek yerine
Pısıp kaçmak da bir yöntemdir
neticede.Bunun yüceltilmesi doğru değil.

Aslıhan yazdı: 28 Ekim 2014 at 11:28

Merhaba, yazdıklarınızı büyük bir ilgi ile okudum ve aynı şeyleri düşündüğümüzü söyleyebilirim. Sadece son noktada size katılamıyorum çünkü ülkenizi, ailenizi ve sadece sizin anlayabileceğiniz bir kültürü terk etmek bu kadar kolay mı gerçekten? Bence pek değil. yaklaşık 3.5 sene New York’da yaşadım. Çok seviyordum New York’u ama bir yandan da iyi yada kötü ait olduğum başka bir kültür vardı ve ben hiç bir zaman tam olarak Amerikalı olmayacağımı hissettim. Belkide bu herkesin hissettiği birşey değil. Kendi kendime çok fazla sorguladığım birşey; gerçekten bir ülkede doğduğun için o ülkeye ve kültüre aidiyet hissetmeli miyiz yoksa “normalarını” kendimize daha yakın bulduğumuz bir ülkede ve kültürde yaşamak mı doğru olan? Bazı zamanlarda kendimi bu ülkeye ait hissetmiyorum, yobaz insanlarla, sokaktaki bana uzaylı gibi gelen sosyo- kültürel seviyedeki insanlarla bir araya geldiğimde (bunlar çok zengin olabilir de olmayabilir de farketmiyor – aynı sığlık hepsinde var) ancak sorun nerde ve bunu nasıl aşabilirizi sorguluyorum sürekli. Sanırım sizin bu noktadaki pesimistliğinize de katılmıyorum. Bizler iyi eğitim alma şansına sahip olduğumuz ve yobaz bir aileye dünyaya gelmediğimiz için bu noktada “bilinçli olmanın” bir sorumluluğu olmalı diye düşünüyorum, kolaycılık değil. Özellikle de devletten bekleme kolaycılığı. Bir de şimdiki hükümetin seçilebilmesi için oluşan faktörleri de iyi analiz etmeli ve bu noktaya nasıl gelindiğini de sorgulamak lazım. Belkide hiç kimsenin suçlamadığı Süleyman Demirel vblerini sorgulamak lazım. Ne yaptılar bu ülke için diye… Şimdiki cahiliyet dönemini oluşturan sistem aktörlerinin – iktidarın / devletin- bir sebep değil sonuç olduğunu düşünüyorum. Üzerinde çokça düşünüp, yaşadığım ülke insanları için sırt çevirmek yerine birşeyler yapmak gerektiğini ve aslında bizim eskiden görmediğimiz – invisible – insanların bugün sadece görünür olduğu ve iktidara taşındığını, yani varoşların iktidar oluşunun kutlandığını düşünüyorum. O yüzden bu azılı varoşluğun yüceltilmesi ama bugün ki durum Türkiye için fırsata dönüşebilir ve biz bunu varoşların eğitilmesine çevirebilirsek kazanırız diye düşünüyorum. Bu yazıdan benim kadar ülkesini düşünen bir insanın serzenişi olduğunu gördüğüm için yazıyorum. Çünkü sizin gibi gerçekleri görebilen insanlarla bir araya gelip, fikir alışverişleri yapabilmek ve akışları tersine çevirebilme ihtimali bile değerli.

Gürkan Kılıç yazdı: 28 Ekim 2014 at 11:24

Sıra arkadaşım Melih,

Umarım herşey sen ve ailen için çok daha iyi olur dostum.Uzun zamandır çevremdekilere anlatmaya çalıştığım sıkıntıları çok güzel özetlemişsin. Ben şimdilik Bodrum’a yerleşerek kendimce geçici bir çözüm üretmeye çalıştım. Belki gelecekte ben de senin gibi tercihimi yurtdışından yana kullanmak zorunda kalabilirim.

Sevgiler.

Ozgun yazdı: 28 Ekim 2014 at 11:20

Hocam, sorması ayıp nereye taşındın?
Zira Dünya kapitalizminin tepesinde oturan ülkelerden birine taşındıysan bu argümanlarının çoğunu alıp çöpe atarsın. Ama yok Küba’ya, Arjantin’e vb. gittim diyorsan işin rengi değişir tabi..

D yazdı: 28 Ekim 2014 at 11:07

yozlaşma yetersiz ingilizcededki corruption bence buraya daha uygun.

Ümit Kaplan yazdı: 28 Ekim 2014 at 11:04

Genel olarak neden taşındığınız sorusu üzerinden Türkiye’deki bir çoğumuzun rahatsızlık duyduğu yozlaşmışlığı çok güzel ifade etmişsiniz.. Yazdıklarınızın çoğuna katılsam da, kesinlikle tüm umutların tükendiğine ve (zerre kadar bile olsa) hiç bir kurtuluş çaresi olmadığına katılmıyorum. Eğer bu ülkenin yozlaşmadan zerre kadar kurtulma şansı varsa onu da sizin gibi bilinçli bireylerin ülkeyi terk etme girişimlerinin domino etkisine girerek artmasıyla kaybedileceğini ve o örneğinize katıldığım Afganistan sürecinin hızlanacağı kanaatindeyim… Ama diğer yandan da düşününce toplumda pozitif yönde değişikliğe sebep olan yaşam sürdüremiyorsak, değişime katkımız hırsızlıkla sonuçlanan “oy atma” süreci ile sınırlıysa (-ki bu yurt dışından da yapılabilir) gitmenin kalmaktan pek bir farkı da yok da diyebiliriz.. Özetle üzerine düşünmeye sevk edici güzel bir yazı olmuş elinize sağlık…

Zengo yazdı: 28 Ekim 2014 at 10:20

Türkiyeden neden kaçtım yazını okudum. Biraz narsist ve empatiden çok yoksun bir yazı olmuş. Yani ‘babişkomdan bana ev al dedim amerikadan bana ev aldı siz çok eziksiniz fakirlerrr’ diyebilecek bir insanın yazacağı blog yazısının kalitesiyle farksız geldi. Yani yazının içinde nispet kırıntılarıda var ve bunun gerçekten hiç luzumu yok. Sen ‘yurtdışından’ gelip türkiye hakkında esiyorsan ve bu durum ile ilgili konstrüktif bir hamle almıyorsan zaten o yazı sürecinde itham ettiğin ‘cahilliği’ yapmış oluyorsun. Yani baya hava atıyorsun ve bireylere yüksekten bakıyorsun. Sen o ezdiğin insanları kendinden daha düşük görerek zihinin ‘yozlaşmışlığını’ da gösteriyorsun. Ayrıca bunların farkında olmadağın için aptalsın da. Öss kitaplarını ezberleyince akıllı olunmuyor malesef. İnsan kendini farketmeli. Neyi neden yaptığını farketmeli.

Aaa bak ne oldu. Hani sen ‘bütün türkler aptal cahil ve yoz’ dedin ya. sen de gittiğin yerde zaten türkiyede kendinden ufak zannettiğin insanların en büyük temsilcilerinden olacaksın. umarım ilerde bu damarın/yaran/gocunmandan dolayı başka insanların canına zarar vermezsin. Çünkü zaten burda zıvanadan çıkmış döner bıçaklı lavuklardan zihniyetinin gidişatında hiç bir fark yok. asosyal ve sosyopat.

neyse kısaca diyeceğim, eğer birşeyi kötüleme yazısı yazıyorsan temelin olmalı. bu kadar teknik konuları paylaştığın bir blogda (yani çözüm ürettiğin) sadece yerici ve yıkıcı yorumlarını onaylamıyorum. madem beğenmiyorsun ve kendini üstün görüyorsun, çözümünü de söyle. kıraathanede elinde incebelli çay bardağı ile konuşmak kolay.

Nihat Candan yazdı: 28 Ekim 2014 at 01:12

İyi ki Türkiye’den gitmişsiniz. Keşke sizin gibi düşünenlerin hepsi aynı şeyi yapsa da biz “cahil” ve “yobaz” halimizle mutlu mesut yaşayıp gitsek şu sahibi olduğumuz ülkede.

Geri gelmeyin ve mümkünse sizin gibi düşünen aydın (!) insanları da yanınıza çağırın.

Volkan yazdı: 27 Ekim 2014 at 23:20

Neden Trden tasindim yazisini okudum biraz evvel. Ben esim ve 2 yasindaki ogluma 2003 deri USA deyim, birkac yil sonra donmeyi dusunuyoruz bir ihtimal derken bu yaziiy okuyunca biraz sasirdim :)
buradan bakinca trde sanki her sey cok iyiye gidiyor gibi gozukuyor (suriyeli gocmenlerin mafyaligi disinda).

Hangi ulkeye tasindin?

Kagan yazdı: 27 Ekim 2014 at 22:55

Sevgili Melih,

Az once sans eseri `Turkiye`den neden tasindim` baslikli post unu Fb da okuma ve paylasma firsatini yakaladim.

Sana sonsuz tesekkurlerimi sunuyorum. Turkiye disinda yasamaya calisan bir birey olark,yillardir dusundugum,bildigim hissettigim ne varsa herseyi yazmissin.

Gorunen o ki kafamin icinde donen ve bir yandan kucukde olsa rahatsiz eden bu hissiyatlarla benden uzundur mucadele ediyorsun.Aslinda bizimkine tam olarak mucadele denemez cunku bizler zaten teshisi koymus bulunmaktayiz.Ancak Turkiye disinda yasamamizi ucundanda olsa mucadele diye nitelendirebilecegimizi dusunuyorum.

Sana ve ailene selamlar ve bol sans diliyorum.

Hersey gonlunce olsun.

Dünya Gezgini Çelebi Alper yazdı: 27 Ekim 2014 at 13:06

Blogunuzu Türkiye’den ayrılma nedeninizi açıklayan yazınızla buldum. Doğru bir tespitte bulunmuşsunuz, iç karartıcı durum. Ben 42 ülke gezdiğim halde ülkemden ayrılmayı denemedim ama yazınızı okuyunca durumun umutsuzluğu belirginleşiyor.