Yazıya başlamadan önce kullandığım bazı kelimeleri tarif edersem daha az
yanlış anlaşılırım.
YOZLAŞMA:
Türkçedeki en güzel kelimelerden biri. Toplumdaki çürümüşlüğün bir norm
halini alması ve değerlerde geri dönülemez çöküş yaşanması anlamına
geliyor.
CAHİL:
Bu yazıda, okula gitme gün sayısı az olan kişi olarak değil, toplum
normlarına uyabilecek düzeyde eğitilmemiş veya tersi yönde eğitlerek
toplumun günlük hayatına tehdit oluşturan kişi olarak kullanılmıştır.
Örneğin, herkes devlet dairesinde sıraya girerken, sıraya girmeyip
kurnazlık yaptığını düşünen, Yaya geçidinden geçen yayaya yol vermesi
gerektiğini kavrayamayan kişi isterse 4 üniversite bitirmiş olsun
cahildir.
APTAL: Türkiye
dışında bu kelimenin aşağılama sayıldığı bir başka ülke var mı
bilmiyorum ama Dünya üzerindeki her 3 kişiden 1’i Ortalamanın altında
zekaya sahipken, Ortalama Zeka’nın IQ-90 civarı olduğu Türkiye gibi
ülkelerde, bu 3 kişiden birinin zekası malesef, “akıllı” olarak tarif
ettiğimiz bazı şempanzelerin(IQ-85) altında kalıyor. Sonuç olarak
toplumda gördüğünüz tanıdığınız her 3 kişiden biri için Aptal demek bir
hakaret değil, durum tespitidir. Bu insanların aptal olduğunu bilerek
hayata yaklaşmak, pek çok durumda “ama niye böyle yapıyorlar
anlayamıyorum?” sorunuzun cevabıdır. Öyle yaparlar çünkü kapasiteleri o
kadardır. (Türkiye’nin de içinde bulunduğu dünya IQ tablosuna buradan
bakılabilir:
Sözlük bitti, yazıya geleyim:
Gelelim Türkiye’den neden taşındım
sorusuna;
Bu durumda en komiğime giden ise “CHP adam gibi muhalefet yapsa”
gibisinden günlük hayatta hiçbir pratiği olmayan bir durumun olası tek
kurtuluş olarak görülmesi.
Yakın tarihte bunun bir çok örneği yaşandı. Örneğin, 1960 lar
Afganistan’ına, İran’ına Lübnan’ına, Mısır’ına bakın. Bir de bu günkü
haline bakın.
Türkiye yozlaşmada komşularına göre biraz yavaş hareket etti. Bunu ister
“Atatürk’lü yıllar sayesinde” diye tarif edin, isterseniz de “Avrupa’nın
burnunun dibinde tüm bu ortadoğu pisliği ile arasındaki tampon olduğu
için, Avrupa tarafından kollandı” diye tanımlayın ama Türkiye için de
süre sonunda doldu.
Birey olarak eğer insanlığa bir faydanız olsun istiyorsanız,
milliyetçiliği bir tarafa bırakıp, bu faydayı, sizden bunu talep eden
toplumlara yönlendirmeniz çok daha doğru olacaktır. Ben bu noktada, bana ayrılan sürenin sonuna geldiğime, bir birey olarak hayatımın kalanını düzelmesi mükün olmayan bu durumun içinde yaşamaya çalışmamın anlamsız olduğuna karar vererek Türkiye’den taşındım. Gün geçtikçe de aldığım kararın ne kadar doğru olduğunu anlıyorum. Özlem yok mu? Var tabi. Ama daha çok heba ettiğim onca yılın hayal kırıklığı var üstümde.
Okuyana not:
Beni veya yazıyı eleştirmek isterseniz, şunu unutmayın. Bu yazıyı size
yazmadım, sizi buraya girip okuyun diye zorlamadım ve beni
tanımıyorsunuz. Ufak bir fikir vermesi açısından, şunu da okumanız
faydalı olabilir.: http://www.melihkarakelle.com/hakkinda
Yorum yapmadan önce: |
YORUMLAR Yazınızı
çok üzülerrk okudum. Ülkemde herşeye rağmen yaşamaya çalışan ve geleceğe
dair umutları olan birisiyim. bahsettiğiniz tüm yozlaşma tespitlerinizi
kabul etsek dahi Batı medeniyetlerinin ortaçağda başlayan aydınlanma
süreci ve milyonlarca insanın ölümüyle sonuçlanan bir süreçten sonra
yaşadığımız günlere geldiğni unutmamak gerek. Evet biz tam
aydınlanamamış, aydınlanma yolunda süreci hep kesintiye uğratmış bir
toplumuz ancak bu duruma karşı mücadele eden bir çoğunluk olduğunu da
unutmamak gerekir. Siyasi görüşü ne olursa olsun hala bu ülke için bir
şeyler yapmak isteyen milyonlar var. Ve bence sizde her ne kadar terk-i
diyar etmiş olsanızda, vicdanen ülkemize katkı sağlayamadığınızdan
rahatsızsınız. Cagdas yazdı: 01 Kasım 2014 at 11:46
Kaçmışsın, adını da taşınmak koymuşsun. Serkan Zengin yazdı: 01 Kasım 2014 at 10:13 Rahmetli
babam, Almanya ya işçi olarak gitmiş, bir toplumun gerisinde olmayı
hissetmiş birisi olarak derdi ki; yaşadığın toplumun önünde olursan, her
gördüğün her yaşadığın sana ızdırap, gerisinde kalıp cahil ve mutlu
olacaksın, senden ileri olanlar sana bakıp kahrolacak. İşim gereği çok
yurt dışı seyahatim oluyor. Yazdığınız gibi ülkemizde yozlaşma had
safhada ve kimse aksi için çalışmıyor. Çocuklarım için, bütün
alışkanlıklarıma rağmen ben de bu ülkeden gitmem gerektiğini
düşünüyorum. Türker yazdı: 01 Kasım 2014 at 07:56 Yazinizim bizim
icin yazilmadigi belli
Tespitler
harika ancak bu kadar genis kitleye ulasmis olmasida gitmemizi
engelleyen sebep olmali… Gürkan yazdı: 01 Kasım 2014 at 07:26 1900’lü
yılların başında nüfusun %90’ı okuma -yazma bilmiyordu. Yani sizin aptal
– cahil olarak tanımladığınız haldeydi. İyi ki o zaman geri kalan %10
sizin gibi düşünüp gitmemiş. Cumhuriyeti kurmuş ve elindeki imkanlarla
ülkesine katkıda bulunmuş. Unutmayın ki gittiğiniz yerde de hayal
kırıklıkları yaşayabilirsiniz. Örneğin Abd’yi ele alalım. Olmayan kitle
imha silahları nedeni ile Irak’a savaş açtı ve 1 milyondan fazla
Iraklıyı evlerinde üstün teknoloji ürünü silahları ile katletti. Abd’ye
taşınıp böyle bir canavarlığın parçası olmak sizin için hayal kırıklığı
olmaz mı? Nusret Atayman yazdı: 01 Kasım 2014 at 05:53 4 aydır
Amerikada kızımın yanındayım. Bu arada 1 ay oğlumu ziyaret için sydney e
gittim.Bir çoğunuzun kaçmak için hedeflediği bu yerler yaşadığım İzmir
Urladan daha cazip ve yaşanası yerler olarak ilgimi çekmedi açıkçası.Bu
yazıyıda şu anda bulunduğum Sanfrancısco dan yazıyor ve evime dönmek
için gün sayıyorum.Kızımın oturduğu 85 yıllık ahşap evdeki katın kirası
3 bin dolar oğlanın Sydneydeki 100 yıllık tuğla binadaki 70 m2 daireside
aynı fiyat. Benim Havuzlu site içersindeki tripleks bahçe içi müstakil
150 m2 evimin rayiç kirası 500 tl.Gerek evimin önü ve gerek her türlü
sosyal ihtiyacımızı karşıladığımız Urlada arabamın hiç bir park masrafı
olmazken bahsettiğim bu iki gelişmiş ülke şehrinde de çarşı pazar park
ücreti can acıtacak miktarlarda. Yılın 300 günü güneşli.Dünyanın en
nadir güzellikteki çeşme plajları arabayla 35 diika. Buraları gördükten
sonra, evrimini tamalamamış maymunlar alt kültürün henüz egemen
olamadığı İzmir ve çevresinde yaşamanın nasıl bir şans olduğunu gördüm. Hassan Bokhari yazdı: 01 Kasım 2014 at 03:53 While I
am not Turkish but I happened to live in Istanbul and fell in love with
the country and its people. Coming back to your blog, I think you are
100% correct. I am a Pakistani American who can very easily relate to
your arguments. I also think Pakistan is well past that point. I hope
your assessment about Turkey is wrong because that would be so sad. But
I do fear that the current government is becoming more and more
autocratic and people are turning into sheep. In other words, the
ignorant will rule. In Muslim countries the logic tends to lose out to
ignorance. Mehmet Emin Coşkun yazdı: 01 Kasım 2014 at 00:45 Melih Merhabalar, Taşınma
gerekçen -kişisel- perspektiften bakılırsa çok makul ve mantıklı. Bunun
nedeni Tükiye’de ya da bir insanın doğup büyüdüğü bir yerde ciddi
problemlerin olması değil. Fakat burda dikkat edilmesi gereken birşey var. Senin isteğin ve hissiyatın bu yönde olduğu için bunu rasyonelleştirme çabasındasınki bu birçok -sözüm ona- eğitimli ve birçok analitik altyapılı insanda mevcut olan bir problemdir, sende de var. Bunları sana bir taarruzda bulunmak amacı ile yazmıyorum, bundan emin olmanı isterim. Tarihe bakışın ve tarih ışığında analiz yapmaya çalışman da bana göre biraz eksik kalmış. Özal döneminden bahsetmişsin fakat Özal’ı iktidara taşıyan 12 Eylül dönemini atlamışsın. Benzer şekilde günümüz iktidarından bahsetmişsin fakat günümüz iktidarını iktidara taşıyan 12 Eylül benzeri süreçleri atlamışsın. Bu çok takın tarih perspektifinden böyle. Bir de tarihe daha derin baksan, meseleye yaklaşımındaki eksiklikler daha farklı ortaya çıkabilir. Bunun yanında yine bana göre, çok entresan bir durum var; neden bilinçaltında CHP ve CHP’den medet uman insanlar var? Bunu kendine hiç sordun mu? Eğer bu konuda biraz düşünürsen derinlerde senin kendinde keşfedeceğin farklı şeyler çıkabilir. Tarih
perspektifine geri dönecek olursak; memleketten gitmek bir tercihtir ve
bunu genel yani çok sayıda insan için rasyonelleştirmek imkansıza yakın
derecede zordur. Böyle günlerde birçok insan gitmeti tercih ederken ve edecekken birileri kalmayı tercih edebilir ve bunu rasyonelleştirmeye de kalkabilir. Örneğin taşındığın yer İngiltere’yi bir düşün; demokrasi, özgürlük, insan hakları ve görece gelişmişliğin hatırı sayılır derecede var olduğu bir ülkedir. Ama ahlaki duruma ve insanlar arasındaki ilişkilerin derinliğine baktığında tahmin etMEdiğin şeyler görebilirsin.
İngiltere’de yaşamış bir insan olarak bir örnek vereyim. Örneğin kendine
şunu bir sor; Herneyse. Yine de duygu ve düşüncelerini paylaşman ve -bana göre- analizinde eksikler/yanlışlar da olsa güzel. İngiltere’deki yaşamında sana başarılar ve mutluluklar dilerim.
Saygılarımla, Süreyya Gökçeoğlu yazdı: 31 Ekim 2014 at 21:01 Vakitli
karar vermiş, doğru bir yol tutmuşsunuz… Dönmemeye bakın… Yazıyı okurken
keşke 20-25 yaş daha genç olsaydım diye düşündüm… Seren yazdı: 31 Ekim 2014 at 18:44 Bu ülkede
yaşamaktan sokağa çıkmaktan araba kullanmaktan hatta nefes almaktan
nefret ediyorum..duygularımı daha iyi anlatan bir kelime bulamadım.Hangi
çarpıklığı anlatsam? Anlatmakla bitmez…..dinimden soğudum artık Müslüman
Değilim…dine inansam dinimi değiştirirdim….şu anda on onbir Yaşında
çocuklar okullarda açılması zorunlu mescitlerde namaz kılıp derslere
girmiyor……Hangi Atatürk? Hangi cumhuriyet ? Şimdi Avrupa Birliği’ne
girsek adamların memleketini işgal edip on yılda uygarlıklarını kanser
gibi yok ederiz….feci cahil yobaz bir çoğunluk Tarafından ezilen azınlık
tek çareyi kaçmakta buluyor…param olsa bir dakika durmazdım ve asla bir
günlüğüne dahi geride dönemezdim…..eğitilmesi imkansız bu güruha karşı
yapabileceğim yek şey Ege’de bir Köye taşınmak ve televizyon da bile
Türk kanallarını seyretmemek….bu memleket Çoktan satıldı ya sev ya
terket diyenlerde parasını yiyor…yiyin efendiler yiyin…patlayıncaya
tıksırıncaya kadar yiyin….!! Selda yazdı: 31 Ekim 2014 at 17:55 Yazınız
ve yorumlar gerçekden çok yararlı oldu. Çoğu zaman kendimi bu ülkeye ait
hissetmiyorum. Çocuklarım böyle bir ülkede yaşasınlar istemiyorum. Bende
çekip gitmek istiyordum ama fikrimi değiştirdim.Bu ülkenin bana
verdikleri çok fazla. İşçi çocuğu iken Türkiye’nin en iyi
üniversitelerinden birinde eğitim aldım ve meslek sahibi oldum. Diğer
iki kardeşimde aynı şekilde. Doktora, ilaca para vermedik, eğitime para
vermedik. Malesef Türkiye’de kutuplar var. Beyaz Türkler denilen babadan
dededen zengin iyi eğitim ve ahlaklı fakat aşırı kibirli ve taşralı-iyi
eğitim almamış-giyinmesini bilmeyenleri hakir gören, kendi sınıfından
olmayanı aşağı gören ve şimdiye kadar diğer tarafı hor görmüş. Diğer
kutup AKP iktidarına kadar ezilmiş, aşağılanmış ve sonra bir kısmı
parayı bulmuş – çocuklarını sübyan mektebine gönderen, Başbakan’da
kendini bulan, değer yargısı TV dizilerinde racon kesen ağır abiler
sayesinde gelişen, özenti şeklinde başını kapatıp aşırı makyajlanan.
Diğer bir kutup ne camilik ne kliselik, umutsuzluk içinde
uyuşturucu-esrar bağımlısı ahlaki yozlaşmanın had safhada olduğu grup.
Diğer bir kutup çocuklarını anaokulundan en pahalı özel okula yazdırıp
iyi bir yabancı dil eğitimi aldırarak-ilerde yurtdışına gitme şansı
olsun diye- gelecek kaygısına çözüm bulmaya çalışan grup. Ama
inanıyorumki iyiler daima kazanacak. Sevgi, şefkat ve hoşgörüye
ihtiyacımız var. Eniz Erten yazdı: 31 Ekim 2014 at 17:29 sen
yanmasan maalesef yüzyıllardır bütün toplumlarda bazı fedakarlıklar yapılmadan iyiye güzele ulaşılmıyor. bu bir mücadele. cahilliğe, yobazlığa, sömürüye karşı yapılan bir mücadele. hiçbir şey yapmadan Türkiye’de yaşamak bile bu mücadeleye katılmak demek. “bak biz hala buradayız, gezi parkı için de, validebağ korusu için de, ilerde kıyılacak diğer parklar için de buradayız. korumayı başaramasak da buradayız”. umarım yakında biz de örgütlenmeyi öğreneceğiz. o zaman biz de güç olacağız, parklarımızı koruyabileceğiz. işin
diğer bir yönü, AB ve ABD’de birkaç yıl yaşadıktan sonra gördüm ki bütün
o konformist ve kapitalist düzenin içinde müthiş bir ikiyüzlülük var.
Harika bir Tiergarten, harika bir Central Park, ama nükleer artıklarını
gizlice Afrika ülkelerine ihraç et; maden şirketlerin 3.dünya ülkelerini
talan etsin; kendi insanı aç olan Latin Amerika, Afrika ülkeleri senin
Fast Food lokantaların için milyonlarca sığır yetiştirsin; kendi ülkende
yayalara yol ver, 3.dünya ülkelerinde yüzbinlerce çocuk çıkarttığın
savaşlarda öldürülsün (güzel bir belgesel “The French African
Connection”). bir kere maske düştü mü insan sözde “GELİŞMİŞ” ülkelerde
yaşamak istemiyor. insan maskesi takmış zombie’lerin arasında yaşamak
gibi… Kubra yazdı: 31 Ekim 2014 at 16:56 Merhaba, Madem
fikirlerinizi özgürce halka arzettiniz, o halde ben de haddime
düşmeyerek birkaç şey yazmak isterim.. Umutlu ve
güzel yarınlara! Hakan ÖZER yazdı: 31 Ekim 2014 at 16:16 Yazınızı
ülke dışına çıkmayı bir dönem ciddi ciddi (avusturalya) düşünen ama
sonra ülkenin belkide en ileri şehirlerinden birine yerleşmeyi(izmir)
çözüm olarak bulan bir meslektaşınız olarak yazınızı çok beğendiğimi
söylemeliyim, benimde birkaç yorumum olacak bu konuda artık değindiğiniz
gibi bu hükümet gitse bile ülkenin yönetilemeyiceği bir gerçektir, iyi
kötü bizi bağlayan kürt-türk, sünni-alevi akp-chp gibi gruplar arasında
inanılmaz boyutta bir nefret oluşmuştur, bunun sonucu olarak ülkenin ya
dağılması yada en iyi ihtimal olarak federe bir cumhuriyetin kurulması
gerekir, izmirde devlet ile rantın en yüksek derecede döndüğü imar
işinde çalışıyorum, gözlemlerime göre sadece rant elde edebilmek için
müteahhitlerin siyasi baskı kurarak bir çok işlerini torba yasalar ile
geçirdiğini ve belediyelerinde el mecbur bu işleri onayladığını gördüm
ve de artık bunun sonucu olarak en iyi ihtimalin federe devlet olması
gerektiğini düşünüyorum, çünkü sadece din ve çıkar oyları ile orta ve
doğu anadoludan seçilen insanların izmir ve bunun gibi ülkenin biraz
daha özgür ve refah şehirlerinde istediği gibi at koşturması biraz
hümanist insanları ezip çiğnemesini izlemekten bıktım, böylece en
azından yönetilen insanların yerel yönetime biraz daha fazla baskı
yapabileceğini düşünmekteyim, bazı insanlar üniter yapıyı hala
savunabilir ama şu duruma geldikten sonra üniter yapının belkide tek
yolunu soykırım olarak görüyorum ki bunu kesinlikle istemem. Hakan Raif yazdı: 31 Ekim 2014 at 15:24
ingilterede burnun sızlayacak,ülkeyi çok özleyeceksin….umarım geri
gelmezsin lütfen gelme Hakan yazdı: 31 Ekim 2014 at 14:24 Benim
analizim şudur ki sen kendini toplumun diğer kısmından üstün ve zeki
sanıyorsun. Bu yanılsama içerisinde sağlıklı düşünme ihtimalin zaten
yok. Tek çözüm yolun psikoloğa gidip düzelmeyi ummandır. Üzülerek
söylüyorum maalesef toplumda senin gibi çok insan var. Can Savaş yazdı: 31 Ekim 2014 at 13:53
Yozlaşmışlar,cahiller,aptallar
öyleyse ben gidiyorum.Bu bir tercih meselesidir.Ancak aklın
rasyonelleştirilerek aşağılanması ne kadar üzücü ki, bunu yazan kişide
birilerine göre, hemde oldukça cahildir. Yazı ne anlatıyor pek belli
değil aslında; hali olan uğraşsın ben sıramı savdım mı? bu ülkeden bi
bok olmaz siz de kaçın mı? yoksa benzerleri gibi bir iç rahatlatma
yazısı mı? üstümüze kıran minibüs şöförünü zaten hergün gören bir
millete 70 yıl daha bunun çocuğuyla yaşayacağımızı hatırlatmış olduğu
için emeğine sağlık. Şuradan ufuk açmalı,başka bir dünya mümkünlü bir
video :https://www.youtube.com/watch?v=uToIZz6dVD4
O. İlbey Akıncıoğlu yazdı: 31 Ekim 2014 at 13:43 Haddinden
fazla karamsar düşünceler. bu ülkede ilginç bir denge var. bazen doğuya,
bazen batıya ; bazen kuzeye, bazen güneye kayan. ama merkezden çok
uzaklaşmayan. işte dengeyi sizin düşünce tarzınız bozuyor. firariler!
kolaycılar! bu dünyaya bir kere geldim yeter artıkcılar! 300.000likler!
madem bu kadar zor durumda ülken madem ki karanlık çökmüş boş beyinlerin
kuytularına senin ne işin var el diyarlarda madem ki farkındalığın ağrı
dağının doruğunda esen sert boran neden bu kadar onulmazsın ovanın
meltemiyle savrulan çalılara. çok uğraşmışlıktan dem vurmuşsun görmez
misin? biz hala uğraşıyoruz kızoğlan kız AYDINLIK karanlığa cariye
olmasın diye!! Leon yazdı: 31 Ekim 2014 at 13:19 Bende sizin gibi “cehaletin hışmından” uzaklaşmak için Türkiye’yi terkedenlerdenim. Bu yüzden ne ifade etmek istediğinizi iyi anlıyorum. Ancak bir sorun var: Yazıyı kime hitaben yazdığınız belli olmadığından çok fazla elektrik çekmiş. Türkiye Matrix’inde varolan, bahsettiğiniz o TV dizileri ve medyanın beyin yıkamasına maruz kalmış insanların bu yazıyı anlaması beklenemez, keza yorumlar da bunu net olarak gösteriyor. Sayın yorumcular: Yurtdışına çıkıp belirli bir süre o toplumun içinde varolmadan bu yazıyı anlamanıza imkan ihtimal yok. Burası Avrupanın en iyi durumdaki ülkesi varsayılıyor. Eğitimin, milli gelirin, kişibaşına düşen yıllık gelir ortalamasının en yüksek olduğu ülke. Şimdi biraz örnekler verelim. – Alışveriş yapacak olan kimse, mağazaya gitmeden önce, ilk olarak 2.el mağazalarını ve online sayfalarını ziyaret ediyor. – Dünyanın 3 büyük cep telefonu üreticisinden biri olsa da, halen 5 yıllık telefon kullananlar çoğunlukta. – Neredeyse her evin bir otomobili olsa da, herkes işine tren, otobüs ve bisikletle gidiyor (-20C’de bile !) – Okullarda herkese karşı anlayışlı ve saygılı olması öğretiliyor. – Bir çok evde televizyon, çamaşır makinası veya bulaşık makinası yok! – Fikirlerinden ötürü kimse hor görülmüyor, insanlar olduğu gibi kabul ediliyor. – Ülkenin temel dini hristiyanlık olsa da, çok azı kiliseye gidiyor. Liste
uzadıkça uzar. O yüzden tekrar ediyorum, sevgili yurttaşlar, çoğunuz
Melih arkadaşımızın yazısını hakaret veya karalama olarak algılayabilir,
hatta umursamayabilirsiniz de. Ancak doğruları söylemiş. Tolga Sümer yazdı: 31 Ekim 2014 at 11:22 Ters
giden birşeyler olduğunda, bunu içsel olarak tüm benliğinizle
kavrarsınız ama, nedenini aklınız ve kelimeler yoluyla ifade edip bir
tanım ortaya koyamazsınız ya… Siz net bir şekilde bunu tanımlayıp, gün
yüzüne çıkarmışsınız. Bir tez gibi ortaya koyduğunuz ve onay gören
argümanlara sahip “cehalet” ve “aklın” toplum üzerindeki etkileri, aksi
ispatlanana veya çok kuvvetli alternatifi ortaya çıkana kadar hipotez,
hatta teori muamelesi görecektir.. Benim neznimde ise “gerçek”…
Toplumun, “Ak-kıl” değil, “Akıl” sahibi insanlara ihtiyacı var. Aklınıza
sağlık. M yazdı: 31 Ekim 2014 at 10:59 Yazdiklariniza
tamamen katiliyorum. Ulke dindarlasmadi, yozlasti, Toplum korkunc bi
hale geldi. Ve ben de eger bugun Turkiye’de yasamaya devam etseydim
cocuk yapmayi dusunmezdim bile cunku aynen dediginiz gibi ben evde ne
egitim verirsem vereyim muhtemelen 60 kisiyi bulan siniflarda yoz
hocalar tarafindan yoz bir sistem dahilinde yetistirilecekti, Hele bir
de allah korusun o cocuk kiz olsa al basina belayi, 32 yasinda bir kadin
olarak omrumun 11 yili AKP hukumetiyle gecti ve bu hukumet doneminde
nasil donustugumuz ve kadin olarak toplumda varolmanin nasil zorlastigi
ortada, 1.5 yildir Londra’da yasiyorum ve komik gelecek ama uzun zaman
sonra korkmadan etek giyebiliyorum, aksam bir yerden donerken sokakta 40
kere paranoyak olmuyorum, kronik mutsuz degilim yuzume renk geldi.
Turkiye’de son yillarda `demokrasi ve ozgurluk` adi altinda yasanan
zalim degisimleri deneyimlemis bi kadin olarak en buyuk korkum bu yeni
turkiye dedikleri ucubede kiz cocuk sahibi olmakti. Yurtdisinin
zorluklari yok mu? Var. En zoru da ozellikle beyaz turkler arasinda
yaygin olan birbirine yuz cevirmeye alismak ve diger milletlerin kendi
aralarinda kaynasmasina sahit olmak. Ama gunun sonunda birey olarak
varolabildiysem, sarikli sapiklardan, cahil ve zorbalardan uzaktaysam
diger zorluklar asilir, o kadar da muhim degil. Mustafa Tongar yazdı: 31 Ekim 2014 at 10:21 Uzun yorumlar
başkalarının hakkını ihlaldir 1incisi.
Almanya,
FR,
SWEDEN,
nORGE Belgıum parlamentolarına halkın
temsilcileri nasıl gelmiş.TCnin TBMMne halkın değil birilerinin
temsilcileri nasıl giriyor.Oraların partilerinde ÜYE-DELEGE ilişkileri
nası bize benziyormu bi araştırsanız. Emin Yaren yazdı: 31 Ekim 2014 at 09:04 Her ne
kadar tespitleriniz doğru da olsa ben “Bir ihtimal daha var” diyorum. Aysegul yazdı: 31 Ekim 2014 at 03:40 Uzunca bir ayrilik sonrasi ulkeme dondugum ilk iki gunde yasadiklarim; 1. Gun : ilk bindigim minibus soforune gitmek istedigim duragi soyledigim halde beni bilincli olarak (cunku zaten o duraktan gecmiyormus ve ben binmeden once sordugum halde alacagi 1,75 tl yi kaybetmek istemedigi icin… ) yanlis bir durakta indirmesi sonucu yolun kalan kismini yuruyerek tamamlamak zorunda kalmam , 2. soforun benden 15 kr. fazla para aldigini indikten sonra tesadufen baska bir musteriden ogrenmem, yine ayni soforun yayalarin uzerine araba surerek ve kufrederek araba kullanmasi, 2. Gun hasta olan annem icin aldigim meyva presinin ise yaramadigini farkedip, daha 24 saat gecmeden aldigim magazaya geri goturup, alternatif bir urunleri ile degistirmek isteyip ” yok ” cevabi aldigimda iade etme istedigimin reddedilmesi ve iadesi icin verdigim mucadelem, Ve sonraki gunlerde yasanan abeslikleri caresizce kabullenmek zorunlulugunun hasil oldugunu hissetmem de benim icin ” Turkiyeden neden tasindim ? ” sorusunun cevabini hatirlatti … Gecmisde
” sosyetik” kustahlarla yasama zorunlulugum yetti, omrumun kalan kismini
onetime erkini eline gecirmis ” varoş ” kustahlarin golgesinde yasamaya
mahkum olmayi reddettim ve tasindim guzel ulkemden, caresizce… Mustafa Ergenç yazdı: 31 Ekim 2014 at 02:24 Sizi bu
yazınızdan dolayı tebrik ederek söze başlıyorum ben üniversite 1.sınıf
öğrenciyim ve siz gibi birinin yazısını okuyup daha yolun basındayken
örnek almak büyük bi sans olsa gerek sizin gibi insanların değerli ve
anlamlı görüşleri bizim gibi gençlere ışık oluyor sağolun varolun
hayatta başarılar İnşallah bende sizin gibi bir birey olurum yolunuzda
bahtınızda açık olsun Aras Akarsel yazdı: 31 Ekim 2014 at 01:12 Göç etmek
insanlık tarihi kadar eski bir eylem. Herkesin bunu yapmak için geçerli
bir sebebi olabilir. Bugün bu sebepler var ki yazıdaki tespitler oldukça
doğrudur. Yarın başka sebepler bu ihtiyacı doğurabilir. Mühim olan
insanın geride bıraktıkları ile yüzleşebilmesidir. Kişi yanlız
kaldığında yaşar bu hesaplaşmayı. Bunu başarabilen insan için yeryüzünde
sınır diye bir kavram yoktur. Tüm dünya devletlerinin kapıları siz gibi
insanlara sonuna kadar açıktır aynı bu cennet vatanın kapılarının da
sonuna kadar açık kalacağı gibi. Yasin Erenay yazdı: 30 Ekim 2014 at 22:01 Haklı olduğun noktalar var, ama kalkıp gitmek konusunda aynı fikirde değiliz. Saygı duyarım düşüncene. Ben şair değilim o yüzden başkalarının yazdığı bir şarkının sözleriyle kendi düşüncemi seninle paylaşayım.
Sanırsın,dağlarda yol olmaz Umudunu
kaybetmemelisin… Zeynep Atabay Taşkent yazdı: 30 Ekim 2014 at 19:30 Bu kadar
okunmuş , cevap verilmiş bir yazı keşke ‘neden taşındım?’ değil de
Türkiye’de kalıp herşeye rağmen neler başardım ve halen uğraşıyorum
şeklinde olsaydı.. Atilla yazdı: 30 Ekim 2014 at 18:53 Yazdıklarınız etkileyici ancak, cehalet ve yozlaşma toplumun ileri gelen düşünce , bilim ve ilim sahibi insanlardan başlamaktadır. Para için geleceğini, sözünü bil Hassa özünü ipotek altına alan lardan başlar, aşağı katmanlara inildik çe facia halini alır. Bana göre her şey kendinizi sorgulamak la başlayacak Nerede sonuclanacagi ise bun da ne kadar samimi olduğumuz la alakalı. Her kez e
mutluluk dileğiyle. Omer Dundar yazdı: 30 Ekim 2014 at 18:46 Sozluk
basta olmak uzere tespitleri ve bu tespitlerin yalin anlatimini cok
begendim. Ayrilma karari ayri bir konu ama tespitlere herhalde katilan
cok olacaktir. Turkiyeden ayrilma karari ise bence o kadar kisisel ki
boyle bir ortamda yazarin bu kararini tartismak abesle istigal. Z. Kurtuluş yazdı: 30 Ekim 2014 at 18:06 Sakarya savaşında 90.000 kişilik ordunun 60.000 inin firar ettiğini bilir mi acaba vatan millet sakarya edebiyatı yapanlar? Bu cahil ordusunun o firar edenlerin ve askerlikten zaten muaf olan imamların torunlarından oluştuğunu da. Ya sev ya
terk diyenler kaldırıma park eden araçlarını çekseler de bebek
arabasıyla asfalta inmek zorunda kalmasak bu cennet vatanda, değil mi? Deniz yazdı: 30 Ekim 2014 at 17:14 Bazi
seyleri anlamakta ben de zorlaniyorum cok. Ornekleri de oyle cok
uzaklarda aramaya gerek yok. Cebe yazdı: 30 Ekim 2014 at 16:33 Yazınıza
gelen agresif tepkiler, “Cehalet” tanımınızın keskin kanıtları olsa
gerek. Sonuçta bu şekilde ifşa olmak çok tatsız bir duygudur sanırım.
Diğer yandan, aynı coğrafyada, tek bir yönetim altında feodal, sanayi ve
bilgi toplumu gerçeklerini yaşayan, bu bakımdan hayli kozmopolit bir
ülkeyiz. Bu kimliklerin yönetime dair ayrı ayrı normları var. Siyaset de
işine gelen kolay normları kullanıyor, vahşi kapitalizm ve haksız
rekabeti körüklüyor. Çözüm derseniz, önce sağlam bir duvara toslamamız,
sonra da başarabilirsek çağdaş bir Toplum Sözleşmesi yapmamız gerekecek.
Dilerim ki başarırız. Orhan yazdı: 30 Ekim 2014 at 16:15 Güzel
yurdum, güzel insanlarım.
Ağzımızdan köpükler çıkarmak için fırsat kolluyoruz. Hiç bir fikre saygı
duymadan, kalem kırıyoruz. Süleyman yazdı: 30 Ekim 2014 at 16:01 Öncelikle
yazınızın dili ve anlatım gücü için teşekkür ederim. Çoğu zaman
anlatılanlardan çok anlatım yolunuz çok daha efektiftir cümlesinin hayat
bulmuş hali sanırım yazınız. İşim dolayısı ile çok fazla ülkede kısa ve
uzun periyodlar halinde kalma fırsatı yakaladım. Tabi bu da doğal olarak
sizi toplum ve sosyal hayat olarak ya da devletin bu yaşamlara
müdahalesi konusunda kendi ülkenizle kıyaslama yapma fırsatı bulmanızı
sağlıyor. Erguvan Yücel yazdı: 30 Ekim 2014 at 15:25 Bir başka
ülkeye, bir başka denize giderim’, dedin Yeni bir
ülke bulamazsın, başka bir deniz bulamazsın. ( Çeviren: Cevat Çapan ) Konstantinos Kavafis Sizi
anlıyor ve tamamen katılıyorum. Fe yazdı: 30 Ekim 2014 at 15:13 Cahil
diye tanımlananların yorumlarını, yorumlardaki “çirkinlik”ten
tanıyabiliyoruz Melih Bey, sakın takmayın. Bir de çok güzel laf
soktuklarını, gezideki espriler ayarında nükte yapabildiklerini
sanıyorlar ya, işte gülünçlük tam da orada. Size narsist bile denilmiş.
Bir kere narsisist o, madem kitaplar ve uzmanlardan sözediyoruz. Bir de
uzman olmadan tedavi önermek? Ben uzmanım ve burada npd göremiyorum,
ancak aşağılık kompleksini çokça yorumda görebiliyorum ne yazık ki. Bisiklet yolu yapılsa da ya arabalar ya mangalcılar ya da bisikleti müstehcen olarak görenler tarafından rahatsız ediliriz. Avrupada olmayan doğal güzellikler bizde var işte çöp atıp bırakmıyor muyuz? Denizleri kirletmiyor muyuz? Tarihi eserlerimizi kaç kişi gidip görüyor? Denize girenlerin tanına gidip cehennemde yanacaksın diye huzursuzluk veren adam ceza aldı mı? Aynı Atatürk devrimleri gibi bu nimetlere de mücadelesiz kavuştuğumuz için kıymeti bilinmiyor. Katılıyorum, bu hükümet dibe vurmaya yarayacak enazından. Melih Bey istatistik sunmuş hala belki kurtulur diyoruz, hükümete laf ediyoruz. Hükümet bir sebep değil sonuçtur. İnsanlar yemekteyiz i izleyip çatalbıçağı öğrenmekten çok birbirlerinin arkalarından konuşmayı öğreNip yozlaştılar. Diziker ahlaksızlık ve şiddet dolu. Dizilerde bile çalışan emek veren ünsanlar değil kabadayılık prim yapıyor, fakir edebiyatı izliyoruz.Ütopik bir şey yapıp köy enstitülerini kurmak, ilkokula adam gibi görgü kuralları trafik kuralları dersleri koysak bile en az iki nesil sürecektir bunun etkileri. Bu sırada da kapitalist devletler ya da dinciler meydanı bunu yapmak için boş bırakmayacaktır zaten Biraz
küfürü bol ama neden pek umut yok’u anlatan bir yazı da bu: Murat Gürkan yazdı: 30 Ekim 2014 at 13:37 Çok güzel
tespitler ve araştırmalar. Anlatılan hikayede Türkiye konu bahsidir.
Bana göre yozlaşma tüm gezegende ilerleme kaydetmektedir. Kaynak
kullanımından sera gazı salınımına kadar. Osman Kemal Kadiroğlu yazdı: 30 Ekim 2014 at 12:57 Çok güzel
bir yazı. Tümüyle katılıyorum ama ben sizin kadar şanslı değilim. Ben
işin sonununa geldim, bu güzel ülkede bu berbat halkımla defteri
kapatmak zorundayım. Asker çocuğu olarak devlet okullarında okudum,
makine mühendisi oldum, o devirlerde NATO bursu denen TBTAK bursu ile
MIT’de nükleer Mühendislik MS ve Sc.D. dereceleri aldım. Hemen ülkeme
döndüm, devlet maaşı ile yıllarca öğrenci yetiştirdim ve bir çoğu ABD’de
nükleer endüstri ve üniversitelerde iş bulup önemli görevlere geldiler.
Çalıştığım üniversiteyi iyileştirme çabalarım hep ters tepti, erken
emekli oldum. Afrikada bölüm kurdum ve tanrı sınıfına girdim. Oysa
emekli olduğumda sarı zarfta yarım kağıda yazılmış bir not aldım.
Yıllarca ülkeme nükleer teknoloji girsin diye uğraştım entel solcular,
rüşvet yiyen teknokratlar galip geldiler, kimseye sormadan rüşveti iyi
olan nükleer santral seçtiler ve ülkemi deneme tahtası yapma yolunda
ilerliyorlar. Dönüp geriye baktığımda Vanlıların değişiyle “kendime
yazığım geliyor”. Şimdilik ülkemde vatandaşlarım içinde bir azınlık
olarak yaşamayı tadıyorum. Bu yaştan sonra yapacağım bir şey kalmadı ama
tüm öğrencilerime ve gençlere dünyaya açılmalarını, özellikle de ABD’ye
gitmelerini öneriyorum. Eşim yurtdışına yolladığım ve oraya yerleşen
öğrencilerime acıyor vatan hasreti çekiyorlar diye. Ya Türkiye’de
yaşayıp vatan hasreti çekmek daha mı kolay? Yılmaz yazdı: 30 Ekim 2014 at 12:38 Eğitimli
insanların kendilerini hayatın işleyişi için vazgeçilmez görmeleri Tesadüf
eseri yazınızı okudum, sizin gibi narsist yurttaşlarımız toplum sağlığı
için cahil insanlardan daha tehlikeli olduğunu düşünüyorum. Bu arada
yine de yurt dışına çıkmaya karar verirseniz New York a gitmemenizi
öneririm , giderseniz de kendinize dikkat edin Nesrin Kanca yazdı: 30 Ekim 2014 at 12:35 Ben de 6 sene evvel Amerika`dan İstanbul`a taşındım. Tüm olumsuzluklara rağmen bu ülkede olduğuma, çocuğumu bu ülkede büyüttüğüme çok memnunum. Asla da pişmalık duymadım. Tabi ki ister istemez Türkiye`nin gidişatı hepimizi endişelendiriyor ve ilerisi için bir bilinmezlik söz konusu. Ama bunu da o naktaya geldiğimizde düşüneceğim. Kendime öz eleştiri olarak da yıllarca bu ülkenin en önemli sorunu olan eğitime birey olarak katkıda bulunmamam. Hepimiz kapitalizimin yarattığı modellere hayran olarak çocuklarımızı kurstan kursa, özel okuldan özel okula koşturuyoruz. Bir baksanıza kaç tane durumu belli düzeyde olan aile çocuğunu devlet okuluna gönderiyor son 30 yıldır. Özel okulları devleştirdik. Yok efendim yüzme dersi, yok bale dersi derken gözümüzü boyadılar. Devlet okulları dünyanın birçok yerinde olduğu gibi içinde ki veliler tarafından desteklenir madden ve manen. Eğitimi konularddan yalnızca bir tanesi. Tüm devleti ilgilendiren konularda gözümüzü kapadık ve hayatımıza baktık. Son
olarak da hayatını 15 senesini Amerika`da Washington, DC de geçirmiş
biri olarak yurt dışında insanların kurallara uyma sebebi eğitimden
ziyade yaptırımlar olduğunu düşünüyorum Bu yaz Amerika`da geçirdiğimiz
15 gün süre zarfında arkadaşlarımın hep bir korku içinde olduğunu
gördüm. Aman dikkat et stop işaretinde 10 a kadar say yoksa kamera var
ceza alırsın, aman çimlerin boyu biraz uzamış hemen kes yoksa para
cezası alırsın, vs bir sürü örnek var. Geçenler de çalıştığım İsviçreli
bir iş adamına bu gözlemimi anlatırken bana dedi ki Nesrin işler
İsviçre`de daha da zıvanadan çıktı şimdi insanları birbirlerine ihbar
ettiririyorlar dedi. Demek istediğim eğitim çok ama çok önemli ama
kurallara uyulması için kuvvetli bir devlet ve yaptırımların uygulanması
gerekiyor. Yoksa insan her yer de insan. İnanın eğitimlisi gelişmiş
ülkelerde de çalıyor, çırpıyor, her türlü ahlaksızlığı yapıyor… Asime Can Ozozer yazdı: 30 Ekim 2014 at 12:03 Merhaba, Faruk Okçu yazdı: 30 Ekim 2014 at 12:01
Umutsuzluk ve sinir harbinden çıkmışçasına yazılmış bir yazı, çoğu fikre
katılmakla birlikte hala yapacak güzel şeyler olduğunu düşünüyorum.
Milli mücadele de imkansız gibi görünüyordu ama gerçekleşti, bu ülkenin
eskiden olduğu gibi, cahillerin kendi dünyalarından çıkmalarını
engelleyecek, insanca yaşamak isteyen vatandaşları sürükleyecek bir
LİDER’e ihtiyacı var sadece, bana göre. Kerim Izce yazdı: 30 Ekim 2014 at 11:55 Yazida
ülkede son dönemlerde artan semptomlar tetkik edilmiş ama bence ne
teşhis yerinde ne de sunulan tedavi dogru. Sadece Tek yaptığı ‘vay anam
yandım’ demesi. Benzer hissedenlere terapik bir teselli olması.
Yorumlarda genelde pozitif elestriler post edilmis. Umarım benim ki de
post edilir. Can yazdı: 30 Ekim 2014 at 11:36 Arkadaşı
anlıyorum, empatiyle yaklaşıyorum ancak söylemek gerekir ki kabuğunu bu
kadar beğenmemek, bir yerlerde muhteşem hayatlar var sanrısıyla yaşamak
esasında bizim toplumda daha yaygın gibi. Evet, çok sorunlar var
Türkiye’de, gündelik yaşamda da insanların çok rahatsız olduğu sorunlar.
Ama bunlar bize hasmış gibi bir yansıtma pek adil gelmiyor. Şimdiye
kadar birçok ülkede belirli sürelerle yaşama ve diğer birçoğunu da gezip
görme imkanı buldum. Fırat yazdı: 30 Ekim 2014 at 10:26 eklem; Ulku Tokcan yazdı: 30 Ekim 2014 at 10:14
Yazdıklarınız ne derece doğru. Doğruluğunun tek kanıtı da Recep İvedik
gibi birisini anlatan filmin 4 tane olması ve gişe rekorları kırması.
Yazınızda doğru olmadığını düşündüğüm tek şey, “kendilerinden başkasına
saygı duymamaları” ifadesi. Kendilerine de saygı duymuyorlar bu
insanlar. Ve ben de şahıs olarak ne yapacağımı bilmiyorum. İki küçük
çocuğum var ve onlar için üzülüyorum. Tüm imkanları zorlayarak özel
okula yolluyorum ki, bir gün gerektiğinde başka bir ülkede yaşamak için
gerekli donanımları olsun… Kara yazdı: 30 Ekim 2014 at 10:01 Öyle
derin bir üzüntü ile okudum ki yazınızı. Çok yakın zamana kadar
Amerika’da yaşıyordum. Türk İslam medeniyetinin bizlere sağlamış olduğu
kültür ve geleneksel öğelerle büyüyüp Amerika’ya gittiğimde muazzam bir
kültür şoku yaşamıştım. Yıllarca gavur diyerek büyüdüğüm bir çok insanın
tanıdığım bir çok müslümandan daha çok müslümanmış gibi yaşıyor olmaları
beni çok derinden sarsmıştı. Toplumsal haklar ve sorumluluklar düzeyinde
her sabah trafiğe çıkışımla başlayan süreçte Türkiye’ye tekrar uyum
sağlamak hiç de kolay gözükmüyor. Devletimin vatandaşını korumaktaki
acziyeti ise beni her geçen gün daha da umutsuz depresif ve agresif bir
kişilik haline dönüştürüyor. İki kız evladı annesiyim ve evlatlarımı
ülkemde büyütmek ve onları her gün Allahıma emanet edip işe gelmek çok
zoruma gidiyor. Benim insanım milletim daha iyisini hak ediyor diyorum
her gün. Fıtrat olarak kuralcı olmamdan kaynaklanan uyum sorunları
süreki neden nasıl yani sorularıyla yaşamamı zorunlu hale getiriyor.
Amerikada çalıştığım üniversitede her gün akademik görgüm ve becerimin
arttığını hissetmişken geri döndüğümde bildiğiniz kelli felli mobing
uygulamalarının geleneksel akademik tavır olarak bana yutturulmaya
çalışılmasına dayanamıyorum. velhasılı kelam tekrar ABDye geri dönmek
için iş arıyorum ve ilk fırsatta da herşeyi ardımda bırakıp gideceğim. Hakan yazici yazdı: 30 Ekim 2014 at 09:58 harika
bir yazı. Ben aslında istiyorum ki hepberaber çıkıp gidelim bu ülkeden
ve tüm bu yobazlar bir başına kalsınlar. Uzaklardan bu yobazların
birbirine tecavüz etmesini, birbilerini palalarla kovalamasını izlemek
istiyorum. Belki şanslı olursak birbirlerini tamamen yok ederler ve biz
geri dönüp baştanb ir sayfa yazabiliriz. Körk yazdı: 30 Ekim 2014 at 09:46
Federasyon bir çözüm. Ege, Trakya, İstanbul, vb iç işlerinde bağımsız
dış işlerini Ankara’ya devretmiş eyaletler olsun. Onur yazdı: 30 Ekim 2014 at 09:31 Keşke
eşimi alıp Türkiye’den gitme şansım olsaydı… Pazarlama Müdürü yazdı: 30 Ekim 2014 at 08:42 Bilader, umarım hesapladığın artılar eksilerden fazladır ve senin için doğru olanı yapıyorsundur. İnsan bazen öyle alışmış oluyor ki Anadolu kültürüne, o kuyruğa lambur lumbur dalmayı serbestçe trafiğe atlayıp karşıya geçmeyi, kısaca bize has olan o düzensizliği özletiyor. Kardeşim ben Ankaralayım, İstanbul’da yaşadım uzun süre. Yakında döneceğim Türkiye’ye. İyilikler seni bulsun. Los
Angeles’dan selamlar Deniz yazdı: 30 Ekim 2014 at 08:30 Toplumun
aldığı son hali tanımlar nitelikte. Herkes birbirine çamur atıyor ama
kimse davranışını düzeltmeyi düşünmüyor. Sevgi yazdı: 30 Ekim 2014 at 08:30 Cok guzel
yazmissin. Yazdigin herseyi iyice aciklamak zorunda hissetmene uzuldum
ama o duyguyu cok iyi taniyorum. Neyse bu duygudan da yakinda
kurtulacaksin .) Mutluluklar.. Ozlem yazdı: 30 Ekim 2014 at 08:22 Hala umut
var,ben hala mucizelere inanıyorum… Server Nafi yazdı: 30 Ekim 2014 at 07:13 Aslında yazınızda o kadar çok argüman kullanmamışsınız. Ama yine de bu aralar sizin gibi düşünenlere destek olacak orijinal bir yazı olmuş. Kader insanlara olduğu gibi ülkelere de yol çiziyor. Türkiye’deki bu “olumsuz” durum, belki başka bir ülkeye olumlu yansıyacaktır. Olumsuz durumlarla ülkeden ayrılan kişiler gittikleri yerlerde belki de güzel işler yapacaklar. Bunlar da ülkemiz adına doğrudan artı değer olacaktır. Tabii ki o artı değerin o zamanki ülkemizce nasıl değerlendirilebileceği konusunda şüphelerim yok değil. İnsanları illa da ülkesini sevmek, ülkesinden ayrılmamak vb. konularda kimse zorlayamaz, tehdit edemez. Bilinmeli ki hayat sadece kendi ülkemizden ibaret değildir. Ülkemiz güzeldir belki yaşayanlar olarak en güzel ülke olarak iddia edebiliriz. Ama bunu kabullenmeyi bir başkasına dikte etmek kimsenin hakkı ve görevi değildir. Ülkesini bağnazlıkla seven (yalnızca kendine göre doğrularıyla gören) insanların başka ülkeleri fazla görme imkanı olmadığını düşünmekteyim. Bu konunun doğruluğunu genelde 60 yaş üstü kendi memleketinden başka hiçbir memleketi görmemiş yaşlılarımız üzerinde test etmek imkanı mevcuttur. Umarım
taşındığınız ülkede başarılı ve mutlu olursunuz. Nalan dolma yazdı: 30 Ekim 2014 at 03:11 sanki
benim düşüncelerimi yazmışsınız.yurt dışından yeni döndüm ve her dışarı
çıkıpta ülkeme döndüğümde eşime tek söylediğim cümle (ben artık bu
ülkede yaşamak istemiyorum) evet dediğiniz gibi bizim ülkemizde insana
değer yok herşey rayından çıkmış durumda allah banada sizin gibi
dışarıda yaşayabilmem için imkanlarımı artırmasını diliyorum.sizide
tebrik ediyorum.sevgiler Tufan yazdı: 30 Ekim 2014 at 01:01 Merhaba SuperSuper yazdı: 30 Ekim 2014 at 00:39 Yazı, analizler, tespitler süper. Yorumlar ayrı süper. İnsanların fikirlerine, gündemdeki baskın fikre dair iyi bir fikir veriyor. Özellikle hırsızlığı, arsızlığı, aptallığı anlatan kısımları üstüne alınıp “elitistsin”, “bi sen akıllısın” diyenlere çok… gülmek istedim. Ama içim acıdı. “Gitmek istediysen seninle ilgili başka hiçbir şey önemli değil, kahrol, belki atom mühendisisindir umrumda değil, zaten lazım değilsin” diyenlere biraz güldüm ama, çok değil. İhanete uğramış hissediyor olmalılar. Onu da anlarım da, bu kadar şiddetli duygusal tepkilere çok saygı duyamıyorum.
“Kalaydın, hala umut var, böyle böyle düzelir” diyenlerin ümidine
imrendim. Bunun arkasından “Ama vatan bu, aha Atatürk şöyle demiş”
diyenlere daha geniş pencereden dünyayı görebilme gücü temenni ediyorum.
İnsanlık Türklerden yada Türkiyelilerden ibaret değil. Toprak da üstünde
yaşayan insana hizmet etmediğinde çamurdan başka bir şey değil. Üstüne
bir de putlaştırılıp üstünde yaşayan insanların canına kasteden,
parazitik bir fikre dönüşüyorsa bu çamur (Varlığım varlığına armağan
olmuş bir kere… “Bir oğlum daha olsa onu da şehit olmaya göndersem” Gel
Darwin, burdan yak şimdi.) yemişim toprakta çizili hayalet sınırları… Evren yazdı: 30 Ekim 2014 at 00:37 Öncelikle
objektifliğinizden dolayı teşekkür ederim. Burak yazdı: 30 Ekim 2014 at 00:03 Oncelikle
elinize saglik. Gunumuz turkiyesini cok guzel ozetleyen bir yazi olmus.
Umarim bende sizin buldugunuz cikis kapısini bulur ve buradan giderim. İnanç Arkan yazdı: 29 Ekim 2014 at 23:19 Ülkenin
içinde bulunduğu durumun tespiti doğru ve gerçekçi teşekkürler
öncelikle;fakat sevgili bayım burdan nereye giderseniz gidin gideceğiniz
ülke israil-filistin çatışmalarındaki katliama sessiz kalmış
elbirliğiyle ortadoğunun anasını ağlatıp mültecilerle de gram
ilgilenmemiştir suriyede aynı şekilde havadan bombalayıp silah atıyorlar
kime düştüğü belirsiz ekmek göndereceğine silah yollamış durumdalar
dolaylı veya dolaysız. Sinan Kezer yazdı: 29 Ekim 2014 at 21:45 Tebrik ederim – çok güzel yazmşıssınız. Bugün, araçla ancak 1. viteste çıkabildiğim diklikteki bir yokuşta, koşturararak yokuş aşağı bebek arabasını ittiren bir baba gördüm – karısı da arkasından elinde diğer çocukla koşuyordu. Bu insana tehlike konusunda neyi anlatacaksınız ? Bunun için eğitime gerek var mı artık ? Sobaya da elini sokup yakınca “fıtratndandır” mı diyecek? Bu kadar aptal bir insana neyi anlatacaksınız ? Neden anlatmaya çalışıp o vakti kaybedeceksiniz ? Hele anlattığınız da dayak da yiyebilecekseniz ? Benim
veremediğim o kararı siz vermişssiniz. Tebrik ederim. Herhalde 12
yaşında preste ezilen parmak görmediğim için o kadar cesur olamadım Hllsn yazdı: 29 Ekim 2014 at 21:41 Yazınız
için teşekkürler, düşünüp dillendiremedigim bazı noktaları çok iyi
aciklamissiniz. Aşağıdaki istatistikten belki haberdar değilsiniz
diyerek paylaşmak istedim. İsterseniz yorum olarak da
onaylayabilirsiniz. Mavi Yelken yazdı: 29 Ekim 2014 at 21:30
Podcastimde okuyacağım, izninle. Burhan yazdı: 29 Ekim 2014 at 21:26 Saçmalık.
Bu yazıyı yazmakla tek akıllı kendin olduğunu zannetmek. Asıl aptallık
o. Elf yazdı: 29 Ekim 2014 at 21:17 Hayat
seçimlerden ibarettir, herkes kendi seçimlerini yaşar… Saygılar… Volkan yazdı: 29 Ekim 2014 at 20:55 Son
günlerde birlikte büyüdüğümüz çevreye ait olan akranlarımızdan ve
arkadaşlarımızdan ülkede son yıllarda ters gitmekte olan durumdan ötürü
ülkeyi terk etme kararı alan ve de üstüne üstlük içinde bulunduğumuz acı
durumu uzun bir yazıyla kaleme alarak çevresini de buna ikna etme isteği
duyan arkadaşlarımızı sıklıkla görüyoruz. Sosyal mecralarda paylaşılan
aynı içerikteki yazılar altına ne kadar hak verdiğini paylaşan birçok
kişinin yorumuyla ve paylaşımlarıyla sanal ortamda ve kafalarda daha da
yaygınlaşıyor. Peki nedir gerçek? Cehalet kelimesiyle medeniyet kelimesini aynı kulvarlarda tanımlarsak ve ülkesini terk eden arkadaşımızın muhtemelen Afrika’ya yerleşme kararı almadığını düşünürsek, o batı ülkelerinde medeniyetin başlangıcı milliyetçilik olarak görülür. Tarihte nice toplumlar cehaletin pençesine düşüp birçok felaketler yaşamalarına rağmen sahiplenme ve cesaretin getirdiği çalışma ile ileri refah seviyelerinde bulunmaktadırlar günümüzde. Çünkü kişiler birey olarak güçlü insanlar olabilecekleri gibi birlik olduklarında mucize işlere imza atabilirler. Bizim ülkemizde ise medeniyet kavramı tam tersi olarak tanımlanıyor özellikle “Özal döneminden itibaren”. Bunu batı dünyasıyla eğlence kültürü üzerinden bağı bulunan az buçuk eğitimli kişilerin aşağılama, satma ve terk etme kültürü olarak tanımlayabiliriz. Bu kişilerin ülkeleriyle olan bağı belki de sadece örtünmelerini engelleyecek bir kavramı içermesinden ötürü edindikleri Atatürk Futbol Kulübü taraftarlığından ileri gitmemektedir ve de medeniyet anlayışları üzerlerine giydikleri elbiseye veya dinlediği müzik türüne, veya bilimsel şekilde blogunda ülkeyi terk etme sebebini anlatmaya indirgenmektedir bu durumda. Çünkü yanlış ülkede doğmuşuzdur, doğduğumuzdan itibaren refah ve huzur elimize verilmiş olmalıdır. Bu da aşırı tüketen, başarıyı kısa sürede isteyen sabırsız gençliğimizin aynı şekilde ailesini, çevresini ve ülkesini satıp yenisini almayı istemesine varıyor gerçekten Atatürk’ün, “Benden sonrakiler, bizim aşmak zorunda olduğumuz çetin ve köklü zorluklar karşısında, belki gayelere tamamen erişemediğimizi, fakat asla taviz vermediğimizi, akıl ve ilmi rehber edindiğimizi tasdik edeceklerdir.” demiştir, çünkü sanırım kişi 80 yaşına geldiğinde arkasına baktığında ilim, bilim ve değişim yolunda cesaretle verilen mücade dolu bir hayatı amacına ulaşmasa bile en değerli ve anlamlı şekilde yaşanmış bir ömür olarak görecektir. Belki de şuan söylemiş olsaydı o sözü Atatürk, “…ve de Facebook’tan manifesto yayınlayıp ülkemizi terk etmediğimizi” diye de eklerdi araya. Selamlar,
iyi akşamlar Özge yazdı: 29 Ekim 2014 at 20:36 Değer
beklemek,fayda sağlamak,fayda görmek sanırım yazınızın boşluklarını
doldurmuş.Bilim kurgu filmleri bir şeyi gösterir :;vahşiler ve diğer
tarafta ileri olanlar.Bireysel olarak dayanılmaz acılar
çekiyoruz,toplumumuz tam da tarif ettiğiniz cehalet şarkısını
söylüyor.Var olmak ,değerli olmak yaşamak için yeterli mi?Bütün
değerliler batıya kalanlar bu tarafa.Distopya gerçekleşiyor.Bu aralar
herkes yazıyor.Yazmak eylemi beraberinde bir sorumluluk taşır
aslında.Hayatınız için güzel olanı yapmanız ne hoş.Ancak bunun
doğruluğunu kanıtlamak için yozluk karşısında olması gereken budur gibi
bir önermeyi sunmanız ilginç.İçinde yaşamış olduğunuz toplumla ezen
ezilen ilişkisi kurmak,sizinle de başka toplum ve bireylerin aynı
ilişkiyi kuracağının göstergesidir. Yusuf yazdı: 29 Ekim 2014 at 20:31 Esasen
yozlaşma, yapılan cumhuriyet devrimlerinin, ankara ve diger büyük
vilayet merkezleri ile sınırlı kalması halka inememesi ve siyasilerin
bunu halka indirmek yerine , oy kaygısıyla yapmış oldukları cahil
edebiyatını destekleyecek feodal yapıların muhafazasina çalışmışlardır.
Maalesef cumhuriyetin ilk yillarinda kazanılmış devinim, ikinci dunya
savaşı ve ardından patlak veren soğuk savas döneminde ülkeyi korumak
adına heba edilmiştir. Köy Enstitülerinin kapatılması bunun en somut
örneğidir. Böylece devrimlerin daha iyi anlaşılmasını sağlayacak en
büyük olanak yok edilmiş, ardından hayat pahalılığı ve işsizlik
nedeniyle oluşan köyden sehire göç dalgası ile sehirde yaşayan ama
itilip kakilan hor görülen bir köylü sınıfı doğmuştur. Bu köylü,
kendisine yapılanlardan, gördüğü haksizliktan mütevelli nefret dolmuş ve
ayrıştırma böylelikle başlamıştır. Çocuklarını yetiştirmekten aciz
kalmış bir cumhuriyet uzun ömürlü olamaz. Sefalet ve cahillik bu ülkenin
en önemli ve süratle çözülmesi gereken iki konusudur. Yeni ve geleceğe
güvenle bakabilecek bir nesil yetiştirmek için bu ülkenin herşeyi sil
baştan yapmaya ihtiyacı var. Eger bu süreç son aakli basindalarin
varlığını sürdürdüğü ve hareket edebilecek yüzdeyi elinde tuttuğu bu
günlerde başlamaz ise herşey yok olur gider. Bur Cin yazdı: 29 Ekim 2014 at 19:59 2011-2012 donemin de Turkiye de yasama sansim oldu, gorduklerimden, sahit olduklarimdan, gunluk yasam tarlarinda prensip ve ahlak kurallarini goz ardi eden kisileri ve neden Turkiyede yasamak istemedigimi soranlara anlatamadim, siz cok guzel dile getirmissiniz tesekkurler. Turkiyede
ki milletinim bir prensip ile yasiyor ve bana utanc veriyor Ali yazdı: 29 Ekim 2014 at 19:51 Turkiye
buyuyecek ve dunyanin en güçlü devletlerinden olacak Allahin izniyle
sizin gibiler de pişman olacak Feylezofriza yazdı: 29 Ekim 2014 at 19:34 Adam diyor ki “Dinamikler boyle, bu dinamiklerin onunde demokratik metodlarla durulamaz, cunku 50%den fazlasi bu sistemden ya rahatsiz degil, ya da daha kotu olmasi icin canla basla calisiyor. Yalanla, darbecilikle, tepeden inmecilikle iktidari ele gecirmeye calisacak degiliz. O yuzden bosa kurek cekmeyi birakip, emegimin ziyan olmayacagi yere gittim. Bari burdakine bi faydam olsun, Turkiyede dursam kimseye faydam yok.” Karsisindakiler 3 sekil: 1: “Aha!
Monser iste seni! Sen nasil kucumsersin halki!? Zaten git gelme sen.” 1inci gruba laf anlatilmaz. Kore renk anlatamazsin, dogustan sagira muzik tarif edemezsin. Adamlar irza tecavuzun, ensestin, din baskisinin, aile ici siddetin, hirsizligin, yolsuzlugun, ugursuzlugun icinde yasayip, bu durumun farkinda degillerse soylenecek soz yok. “Peki canim!” deyip kapatmak lazim mevzuyu. 2inci gruba sormak lazim, o dizeyi yazan memleketinde mi olmus yoksa baska tarafa mi kacmis? Nazim fikirleri nedeniyle 10 sene hapiste yatti, sonra da siterim ben boyle askin izdirabini deyip basti gitti. Bu adam da bunu yapmis. Bunun cesaret veya korkaklikla bi alakasi yok. Gerceklerle yuzlesmekle ve gitme imkaninin olup olmamasi ile alakasi var. 3uncu
grup 1inci kadar kotu degil ama Polyanna felsefesi. Birisi demis: “Tamam
butun okullar imam hatip oldular nerdeyse ama bu gelecekte degismez
demek degil.” Yani, “Allah’tan umut kesilmez.” Peki kardesim kesilmez
de, olmayacak duaya da amin denmez. Bu okullar matbaa makinasi gibi
hoduk basiyor piyasaya, sen daha “ama belki simdi benim nasil olacagini
hayal edemedigim bir mucizeyle hersey duzelir” diyorsun. Allah akil
fikir versin. Bi de sen borsa falan oynama bu bakis acisiyla. Ece M yazdı: 29 Ekim 2014 at 19:17 Ayrıca Yurtdışına gitmenin kolaya kaçmak ve bencillik olduğunu düşünen gerçek benciller. Orada ayakta kalmak o kadar da kolay değil. Siz işinizi düzgün yapmak için bile rahatınızı bozmayacak kadar bencilken yepyeni bir düzene alışmak, tanıdığınız kimse olmadan hayatta kalmak, iş dünyasına girip kendinize güvendirmek … Bi kayıran olmadan, bir kısa yol olmadan… Bunlar sizin beceremeyeceğiniz, yürek gücünüzün ve kapasitenizin yetmeyeceği şeyler olduğu için meyvalı ağacı taşlıyorsunuz. Sofranızdaki çeşit azalmasın diye oy veren bencil makarnacılar, gidip yurtdışında taneyle meyva sebze alıp israf etmeyerek kulllanıp mutfak masrafını hakedemezler. Beceremezler. Becerebilen insanlar da bu cahiller yüzünden, şansları olmadığı için kaçamayabiliyorlar. Onlara karşı üzülüyorum bir tek, ruh hallerini anlayabiliyorum Umarım gurbetçi Türkler olarak daha güçlü olur daha çok kişinin elinden tutabiliriz bir gün.. Tarihi bu
kadar büyük olan, harika toprakları olan Türk milletinin bu hale
gelmesinden utanıyorum. Ece M yazdı: 29 Ekim 2014 at 18:59 elitizmi maddi olarak kaymak tabaka olmaya bağlayan cahillerin yorumlarını görüp bir kere daha diyorum ne kadar doğru bir yazı. Başarılı çalışkan doğru insanı kıskanan bu zihniyet, o çalışkan kişi emeğinin karşılığını alınca ya da düzeni beğenmeyince de kıskanmaya devam ediyor. Ben doktorum, yurtdışına gitmeden önce mesleğimi bırakmayı tam 3 kez düşündüm. Ancak geçim kaynağım buydu ve küfrederek işe gidiyordum. Şu anda görüyorum ki mesleğime dair sevmediğim her şey bu yoz cahil insan kitlesi ve zihniyetmiş. Geçen hafta İstanbula döndüm. Metro kapısı açılınca çıkanların inmesini beklemeyen, bu sırada fortlayan, kendisini geçtim çevresine de saygısı olmadığı için leş gibi ter kokan, yanındakinin gözü saçı üstü başı komar mı diye umursamadan sigara içen hıyarları görünce “iyi ki” dedim yine. Yurtdışında Türkiyede olanın iki katı yardımsever insan var. Orada da yol kaybedince size eşlik edip gösteren, yeni taşınınca kurabiye yapaıp getiren, hadi sağlık güvencen yokmuş madem bu aşı bedava olsun diyen insanlar var. Üstelik samimiyet sınırını aşıp sırnaşmadan, bir gün bana da yarar mı diye çıkar düşünmeden yardım ediyorlar. Yabancılar soğuktur diyenler ya hiçbir yer görmemiştir ya da gidip gurbette yavşaklıklarının işe yaramamasıyla daha komplekse kapılmıştır. Pediatri servisinde bir çocuğun babası IQ ölçümü yaptırmıştı. Sonuç:40. Nasıl olur diyorsunuz değil mi? Varoşla, en alt tabakayla işi olmayan meslekler bu halkın ne kadar aptal olabileceğini tahmin bile edemezler. İyi ve doğru olanı kötüleyen bu insanlardan kurtulduğum için her gün şükrediyorum. Kaçmasaydım bu cühela değişmeyecekti ama ben bu olanları normalize edecektim. Benim çocuğum ya o minibüsçe ezilecek ya da minibüsçünün yetiştirdiği (evet burda hakir mi görüyorsun diye fakir edebiyatı yapan akkılları duyabiliyorum) çocuk benim çocuğumun arkadaşı olacaktı. Biz 1 çocuk yapıp sayıca azaldıkça cühela 3-5 tane yapıp onların sorumluluğunu da bize atacaktı. Başka 7-13 çocuk yapıp daha da cahil olan bir kesim var ki onlara değinmiyorum bile. Kötüye kötü demek suç oldu ki her kesim bunlara fakir edebiyatı yapıyor. Gerçekten milliyetçi olanlar şu anda kendilerini olabildiğince korur saklarlar. Benim gibi insanların az olmadığını ama herkesin kaçma imkanının olmadığını biliyorum. Sadece onlara üzülüyorum. Kalıp yem edileceğim kitlenin de baştakilerle layığını bulduğunu düşünüyorum.
Yazık… Benjamin Kastaryan yazdı: 29 Ekim 2014 at 18:21
Abi kaçıp gitmiş kurtulmuşsun bir de andavallar bunun
izahatını yapmışsın. İyi ki gitmişsin. HorriFido yazdı: 29 Ekim 2014 at 18:08
Yazınız için çook teşekkürler. Toplumla ne alıp
veremediğimi yıllardır bi gerçekliğe oturtamamıştım. Direkt aptal
insanlarla bi problemim yoktu. Devletin niye kırmızıda geçenlerw
hayatları tehlikeye atanlara dahi ses çıkarmadığını ve dahasını zihnimde
netleştirdim. Kabül edeydilerde londranın en ücra köşesinde haklarıma
tecavüz edilmeden yaşaya bilseydim… Rana yazdı: 29 Ekim 2014 at 18:07 Dünyayı dört
dönmüş, sonrada kürkçü dükkanında karar kılmış biri olarak; evet çok da
medeni bir ortamda yaşamıyoruz. Dikensiz gül bahçesinde değiliz.
Sürücüler her gün üstümüze üstümüze sürüyor araçlarını, omuz vurup
geçilirken Tunalıya yere yıkılıp kolu bacağı kırılanlardanız. Cehalet,
aptallık, fırsatçılık, kolaycılık, vurdumduymazlık, bilinçsizlik, sözde
aydınlık, tatlı su sosyal demokratlığı vb vb… bilmem ne derseniz deyin
işte onlardan bolca var yaşam ortamımızda. Acaba daha da fena olurmu?
diye kaygılananlardanız. Ama ne olursa olsun yine de burada olmaktan ,
burda yaşamaktan
mutluyuz. Mazoist bir mutluluk diyebilirsiniz, ama biz
buyuz, burda doğduk, burda öleceğiz. Alpaslan yazdı: 29 Ekim 2014 at 17:43
Herkes kararında özgürdür. Ben kutsal davaya inanmış bir
insan olarak hiçbir yere gitmemeye karar verdim. Hepiniz gidebilirsiniz!
Asker Mustafa Kemal olarak ben; mavzerimi elime alır, fişekleri göğsüme
dizerim. Bir elime de bayrağımı alır, Elmadağ’ a çıkarım. Orada tek
kurşunum kalana kadar Vatanımı savunurum. Kurşunlarım bitince değersiz
vücudumu bayrağıma sarar; temiz kanımı, kutsal bayrağıma içire içire tek
başıma can veririm. Ben buna ANT içtim.” Gazi Mustafa Kemal Tanju yazdı: 29 Ekim 2014 at 17:28 Elitizm Ne Demek
Yazıdaki fikir ve tespitlerin bazılarına katılmasam da,
gelen yorumlardaki “elitist” yargısı hakkındaki düşüncemi aktarma gereği
duydum. Bu toplumun “sakil” taraflarının dile getirilmesi elitizmin bir
tezahürü değildir. Zira sıraya kaynamanın, rüşvet alıp vermenin, güce
tapmanın, etrafında olup bitene gözünü kapayıp izdivaç programı
seyretmenin eleştirilmesi karşısına normal bir argüman koyamayacağınız
bir şeydir. Bunlardan şikayet edenleri “elitist” diye yaftalarsanız, bu
davranışların kişiye bağlı olarak normal olduğunu iddia ediyorsunuz
demektir. Oysa rüşvetin, cehaletin, baskının, sakilliğin “bence normal
bu” denecek bir tarafı yok. Bunları beğenmemek insanı elit falan yapmaz.
Türküleri beğenmezsin, köylü yaşamını beğenmezsin, adetleri beğenmezsin;
bunun sebebi “elitist” olman olabilir. Ama yozlaşmayı beğenmiyorsan
elitist olmazsın. Toplumun bugünkü pespaye konumuna eleştiri getiren
herkes elitist değildir. Asıl elitizm 301 tane işçi öldüğünde kaybın
sorumluluğunu hissetmek yerine, kaybı fıtrata bağlayıp işi kapatmaktır. Erik yazdı: 29 Ekim 2014 at 16:44
Sizin adınıza sevindim ve dediklerinizin çoğunda
haklısınız. Adnan Aysen yazdı: 29 Ekim 2014 at 15:58
Adnan Aysen, Ali Osman Koca aracılığıyla Burcu Y yazdı: 29 Ekim 2014 at 15:48
Ben de gitmek mi kalmak mi ikilemindeyim. Bir sure
uzaklasarak kafami ve fikirlerimi toparlamak istiyorum. Cok
cebellesiyorum ve moralimi bozan bir sey hep oluyor. Hak vermemek elde
degil. Mert Mert yazdı: 29 Ekim 2014 at 15:31
Bence bu yazının en önemsiz kısmı yazarının yurtdışına
taşınmış olması.
Esas önemli olan kafamızda çok dönüp dolaşan gerçekleri
sakin ve yalın bir dille anlatmış olması değil mi? Geçenlerde pek sevdiğim ve mesleği tamircilik olan bir arkadaşım bana hüzünle şöyle dedi: “Türkiye’yi görüyorum ve bir tamirci olarak tamir edilemez durumda oluşuna çok üzülüyorum.” İstanbul’dan ayrılmış biri olarak ben Türkiye’den ayrılmayı düşünmüyorum, zira çok defalar yurtdışında bulunmuş birisi olarak buradaki doğal güzellikleri ve sürdüğüm yaşam biçimini yurtdışında sürmemin mümkün olmadığını biliyorum. Aklınızda olsun, insana az ve doğaya çok yaklaşarak aslında müthiş bir yaşam sürülebilir Türkiye’de. Öte yandan yazılmış bir yoruma da tam katılıyorum: Avrupa’da Türklere karşı çok büyük ve maalesef haklı bir önyargı var ve bu insanın yaşamını hayli zorlaştırıyor. Orada yaşamaya çalışmak o kadar da parlak bir senaryo olmayabilir. Saygılar. Cigdem Atahan yazdı: 29 Ekim 2014 at 15:26
8 yildir yurt disinda yasiyorum, ve tam da sizin
bahsettiginiz sebeplerden dolayi, tum sevdiklerimi 29 yilimi gecirdigim
Turkiyede birakip cekip gittim. Kararimin dogrulugundan da hic suphe
duymadim. Kimligimi, tarihimi, kulturumu gururla tasiyorum yasadigim
ulkede. Bir tane omrumuz var sadece, evrenin tarihiyle kiyaslarsak
devede kulak bir omur…Onu da insanca yasamak en buyuk hakkimiz.
Yozlastikca insanligimizi unutuyoruz maalesef. Unutmamak icin gittim
ben. Insan oldugunu unuttun mu bir kere, ne milletin onemi kalir, ne
hurriyetin, ne hakkin ne hukukun…Geride kalanlara, yasamak icin baska
bir ulkeyi secme sansi olmayanlara sabir ve selamet dilemekten baska
elimden birsey gelmiyor. Melih Karakelle, ellerinize saglik, yazinizi
buyuk bir empatiyle okudum. Hoze yazdı: 29 Ekim 2014 at 14:53 elitist bir yazı. kaymak tabaka görüşünü çok güzel yansıtmış. sanırım yazar değiştirme ve değişim gücünü kendinde bulamayıp en kolayı ve bencil olanını seçerek sorundan uzaklaşmış. sorunu analiz edebilme yeteneği var, uğraşma & çaba yok, kendiliğinden olsun güzel şeyler.
bu modellerle dolu memleketim, sanırım bu yazıyı beğenip
“like”layan cesaret ve özgüven garibanları bu yazıyı okuyup gözyaşı
döküyorlardır. Sanane Kactiysam da? yazdı: 29 Ekim 2014 at 14:43
Kendimi ifade ozgurlugum var mi su anda yasadigim ulkede?
Var.. Gerisi hikaye. Bana bunu verin Turkiye’ye, geri donerim. Bora yazdı: 29 Ekim 2014 at 14:38
MBA icin gidip sonrasinda calismaya basladigim icin 2,5
yil gibi bir sure Londra’da kaldiktan sonra ulkemde daha degerli olurum
belki diye geri dondugum gune 2 yildir lanet ediyorum. Insanlarin
birbirine gram saygisinin olmadigi Turkiye’de yasamak ya her gecen yil
zorlasiyor yada ben saygili insanlarin birarada yasadigi bir ulkede kisa
bir sure kalsam da iyiye alistigim icin bana batiyor. Yazdiklarinizda
size sonuna kadar katiliyorum. Ingiltere’de tanistigim ve beraber
Turkiye’ye donus yaptigim kiz arkadasimla biz de cocugumuz oldugunda bu
insanlarin icinde nasil buyutecegiz diye kara kara dusunuyoruz.
Savasmaya deger birseyler kalmadiginda birakip gidebilmek, vazgecebilmek
bir erdemdir. Bunu herkes anlayamaz. Hayatiniza ailenizle birlikte
insanin insan oldugu icin deger gordugu Ingiltere de mutlu bir sekilde
devam etmenizi dilerim. Cem yazdı: 29 Ekim 2014 at 14:16
Türkiye’de yaşayan milyonlarca seküler, eğitimli insanın
hissiyatını, pesimist ve izole eden boyutuyla; bir yerlere kaçıp kendini
kurtarma eğilimini güçlendirecek şekilde kaleme almış. Esasında global
dünyadaki dönüşümler merkeze alınıp bakıldığında o kadar da çağdaş
Türkiye elden gidiyor bunalımına kapılacak bir boyut oluşmuş değil.
Hakiki İnsan yazdı: 29 Ekim 2014 at 14:14
Güzel kardeşim çok haklısın demek isteredim ama mücadele
eden atalarımız niçin terketmemişler… tabiki bu ülke gerçekten çok zor
bir yola girdi dediğin çok doğru 70 sene bu kafa değişmeyecek… yolun
açık olsun geride kalanlar olarak bu ülkeyi kurtaracağız bu bizim
borcumuz hayata kendi hayatımızı iyi yaşamaya gelmedik ben buna
inanmıyorum bizimde görevimiz savaşmak bu memleket için başarılı olunur
olunmaz…. sonuçta ben pişman ve keşkeler içinde yaşlanmak istemiyorum… Fatma yazdı: 29 Ekim 2014 at 14:10
insanliga yararli olmayi amac haline getirmis bireyler
icin mantikli bir karar bence. Sonucta bu ulkede bilim ya da sanat
yaparsan bir degeri yok. Ama daha egitimli toplumlar artik ulkelerine bu
konularda fayda saglayabilecek kisileri ulkelerine aliyor. Ornegin ben
saglikciyim ve meslegim bu ulkede kabul gorulmezken neredeyse on tane
gelismis ulke bu meslek mensuplarini gocmen olarak aliyor. Cunku bizim
ulkemizde insan sagliginin bir onemi yok. Bu durumda ben bu ulkede sirf
para kazanmak icin tiyatro yapacagima gider insanlara faydali olurum.
Bunun korkaklikla alakasi yok bence. Evet turkuz falan da herseyden once
insaniz. Insanligin da irki yok bence. Ayrica oraya gidince turklugunuz
ucup gitmiyor. Guzel isler basarinca yine ulkenizi temsil ediyorsunuz.
Burada birsey yapamayarak daha iyi temsil etmiyoruz ulkemizi. Yani
kapasitesi daha iyi olan gidebilirse gitsin gelismis ulkelere. Ülkü Özdoğan yazdı: 29 Ekim 2014 at 14:05
Batının medeni yüzü burada olduğu gibi kadınları sokak
ortasında kıtır kıtır kesmediği için sohbeti kesip kaçarlar elbette. Yurt Disi yazdı: 29 Ekim 2014 at 13:58
5 senedir yurt disinda yasiyorum ve yakin zamanda
Turkiye’ye donmeyi dusunmuyorum. Yazidaki dusunceleri paylasiyorum ve
biliyorum ki etrafimda Turkiye’den gelen pek cok kisi ayni fikirleri
paylasiyor, yazinin cok fazla okunmasina sasirmadim. Almanya ile ilgili
not: Almanya’yi demokratik yola donduren mutlak bir Amerikan isgali ile
demokrasinin gerek anayasaya gerek ders kitaplarina yazdirilmasi ve
Nazilerden arindirma politikasi olmustu. Turkiye’nin
demokratiklesmesindeki en buyuk etken olan Avrupa Birligi sureci yok
olduguna gore Almanya’nin (ve Japonya’nin) demokrasiye donusmesi gibi
disardan bir etki gelmesi soz konusu degil. Tam tersine hukumet Rusya,
Cin, Iran gibi devletlere ozeniyor. Yazinin en hosuma giden kismi sondan
ikinci paragraf. Turkiye’de okuduktan sonra egitimimi yurt disinda
kullanmak biraz garip geliyor ama ayni okuldan mezun olup devlete giren
arkadaslarim korkunc seyler anlatiyorlar, o yuzden yurt disina cikma
kararimdan pismanlik duymuyorum. Tolga Kızılkaya yazdı: 29 Ekim 2014 at 13:47
Buna benzer bir yazıyı newyork da yaşayan istanbula gelip
Turklere barbar vs diyen barda hatunların birbirini yiyecek gibi bakıyor
gibi zevzek anektodlardan toplumun bütününü genelleyen bir yazı vardı ki
zaten o da sizin yazıya çok benziyor!! topluma tepeden bakan başkalarını
hor gören daha doğrusu bir şekilde eğitim alamamış gariban milletimizin
kadersizliği veya kaderi üzerinden sığ ”ama bizim toplum cahil cuheyla
yaklaşımı” Engin Öke yazdı: 29 Ekim 2014 at 13:45
Türkiye’ den ayrılma açıklamanız gündemi meşgul ederken
size son derece katılmak ile beraber; yazınızın paylaşılması sonucu size
hakaretler yağdırmaya çalışan kişilerle hala aynı ülkede anlattığınız
işkenceleri yaşayan biri olarak söylemek isterim ki; Bu kişiler kendi
kutsal saydıkları kitapta yazanları bile okuyup tek seferde anlayamazken
sizin bu sosyolojik tespitinizi ve gelecek 60-70 yıllık sürecin
çözülemeyeceğini anlaması pek mümkün değil! Zira peygamberin aktardığı
kitapta da hırsızlığın, tecavüzün, rüşvetin kötü olduğu yazılmasına ve
1400 küsür senedir anlatılmasına rağmen, sadece “ben sizin gibi 3 harfli
fantastik yaratıklara ve olmayan cennetin iyi koruyucuları ile olmayan
cehennemin kötü elçilerine inanmıyorum” dediği için ateisleri şeytanın
oyuncağı gibi anlatıp nefret aşılarken, kendilerini bunca pisliklerine
rağmen, sütten çıkma ak kaşık gibi gösterenler bu ülkede çoğunlukta ve
oy veriyorlar! ayrıca kanatlı görünmez yaratıklar ile görünmez ve
insandan insana giren çıkan 3 harfli varlıklara inanan kişiler lütfen
her yerde insanları akla ve mantığa davet ediyorum gibi laflar etmesin!
komik oluyor. Saygılarımla. Tuncay SEÇKİN yazdı: 29 Ekim 2014 at 13:36 Merhaba Melih Bey;
Sınırlı bir yaşam sonunda hepimiz yok olup gideceğiz.
Hayata geliş amaçlarına bakış açıları kişilerin yaşam biçimine ve hayat
çizgisine yansır. Eğer Allaha inanır ve bu dünyada bir imtihanda
olduğunuzu düşünürseniz bulunduğunuz toplumdaki bireysel hareketler sizi
bu derece kötü düşüncelere ve umudu kaybetmeye sevketmez. Ancak bireyler
için bu hayatın öncesi ve sonrası olmadığını düşünürseniz
Saygıyla… Verşan Gür yazdı: 29 Ekim 2014 at 13:30
Yazınız için kutlarım. Hislerime tercüman olmuşssunuz.
Aptallık hakkındaki saptamalarınız ise müthiş. Cipolla’nın “Aptallığın
Temel Yasaları” adlı yazısını eğer okumadı iseniz tavsiye ederim.
Aptallık paradigması her şeyi açıklıyor. Muhammet YILDIZ yazdı: 29 Ekim 2014 at 13:02
Kaçana korkak denir Engin yazdı: 29 Ekim 2014 at 13:02 Oldukça düşünülmüş ve gerçekçi bir yazı. Yorumlar da bir o kadar düşünülerek yazılmış. Keşke bu motivasyon hayatımızın farklı alanlarına aksetse. Benim inancımsa yarın Türkiye içinde bulunduğu durumdan kurtulursa bu idealist insanlar sayesinde olacağı yönünde, realist insanlar sayesinde değil. Bize neden bir şeyin yapılamayacağını anlatanlara yine de nasıl yapılabileceğini anlatmamız lazım. Gençliğe hitabenin son paragrafı bizlere ilham vermeli. Evet bir jenerasyona şark kurnazlığı, marifetmiş gibi, öğretilerek yetiştiriliyor. Fakat Atatürk, Osmanlı’nın 300 senelik duraklaması sonrasında toplum bilincini tekrar canlandırdı. İsterse araya 5 jenerasyon girsin, toplumların temel değerleri ve kültürleri vardır. Bunlar 2 tane uyanık siyasi liderle değişmeyecektir. Problemin büyük olması çözüm için daha çok inanç ve daha çok uğraş anlamına geliyor. İnanıyorum ki manevi değerleri ağır basan doğru anlamdaki “muhafazakar” insanlarımız kişi başı cahil insan oranını düşürmek üzere toplum için fedakarlıklar yapacaklardır, belki de buna hazırlanıyorlardır.
Son olarak bir noktayı vurgulamak istiyorum. Bir milletin
mensubu olmak bir takımın taraftarı olmak gibi değildir. O sizin
kimliğinizdir, vazgeçilmezinizdir. Cinsel kimliğimizi de seçemeyiz, ama
kimimiz için zor da olsa onu benimser, onun için mücadele ederiz. Aile
veya millet de böyledir. Sizi siz yapan bir değerdir. Kimse bilmese de,
dünyanın öbür ucuna da gitseniz onu taşırsınız. Yarın dünya üzerinde
ülkeler ve sınırlar olmayabilir (en büyük temennim, “imagine there’s no
countries”) ama milletler yok olamaz. Turgut Karabekir yazdı: 29 Ekim 2014 at 13:01
Batan gemiyi önce fareler terk eder. Mehmet Yücesan yazdı: 29 Ekim 2014 at 12:53
1930 ların başındaki Almanya”yı okuyun. Okur yazarlık
yüksekliğine rağmen akedemik eğitimi bile olmayan, askeri komuta rütbesi
onbaşılık üzerine geçmemiş bir deliyi Führer -Baş komutan- ilan edip,
delice bir hevesle peşinden gittiler. Demem odur ki her ülkenin eğitim,
cehalet seviyesinden bağımsız kendini uçuruma atma potansiyeli
taşımasıdır. İngiltere’yi iyi tanıyorum. İngiltere’yi seçtim diyorsun.
Özkan O yazdı: 29 Ekim 2014 at 12:50
yolun açık olsun…hiç arkana bakma..iyice çürüdükten sonra
kül oluruz. belki ozaman gelirsin.. Burak yazdı: 29 Ekim 2014 at 12:46
Su yurtdisinda yasamaya ozene yorumcular. Ozellikle de
genc erkek arkadaslar. Hayat burada o kadar toz pempe degil haberiniz
olsun. Barda yarim saat sizi kesen kiz, sohbete baslayipta Turk
oldugunuzu ogrendiginde shobeti kesince avrupanin aci ve gercek yuzuyle
tanismis olursunuz. O zaman gorursunuz batinin medeni yuzunu! Mehmet Müftüoğlu yazdı: 29 Ekim 2014 at 12:46
Merhaba, Tam da İstenen Şey Bu yazdı: 29 Ekim 2014 at 12:41
Sizden istenen de tam bu.Geçmiş yıllarda yugoslavyada
devlet televizyonlarında gelin kaynana tarzı pprogramları bilerek
yayınlayarak az da olsa ülkesi için birşeyler yapmak isteyenlere bu ülke
için değmez algısı yaratmak ve potansiyel muhalefeti kendiliğinden ülke
çıkmasını sağlamıştır. Kalanlar için zaten olağan hale gelmişti. İsmail yazdı: 29 Ekim 2014 at 12:23
20 Yildir yurt disinda calisiyorum hergun konustuklarimi
bir makale yazip yayinlamis olmanizi tebrik ederim.Durum Rusyadan da
sizin gordugunuz gibi gorunuyor. Ahmet Şahin yazdı: 29 Ekim 2014 at 12:18
Bir toplumda eğer yayalar araçlara yol veriyorsa,
trafikte gerekli olan sinyal ve ışıkları kullanmıyorsa, yaya
geçitlerinde trafik ışıklarının rengini dahi öğrenmeyen insanlar varsa,
kırmızı ışıkta yaya geçişine yasak olduğu anda küfür ederek karşıdan
karşıya geçenlerin 90% Üniversite ve Lise öğrencileri oluyorsa bu
toplumdan ne beklenir ne verim alınabilir, Milli Eğitim diyerek sadece
tabelalarda kalmış her an değişken olabilen sarhoş bir eğitim sisteminin
ve onun verdiği eksik, yoz, çalma, toplama, yıpranmış, bilgiler ile
donatılmış geleceğin insanları hali ile ülkedeki Cahil ve Aptal
yüzdesini de her geçen gün artırmaktadır.
Size Sağlık mutluluk başarılar dilerim.
Ahmet Şahin Gamze yazdı: 29 Ekim 2014 at 12:09 Selamlar,
Aynı sebeplerden ben de 5 sene önce taşındım bu ülkeden.
4 sene kaldım Almanya’da. İlk defa bu kadar ben, ilk defa bu kadar
özgürdüm. Ama… Evet ama, Almanya’yı Almanya yapan neydi? Basıp başka
ülkelere göçen akl-ı selim insanları mıydı? Hayır. Kendimi kurtarmış
olmak bana bir şey ifade etmedi. Ülkem izlediğim okuduğum bir haber
olarak kalmamalıydı. Kimse ülkemi bırakıp Almanya’yı temsil ettiğim için
beni tebrik etmedi. Milliyetçi bir görüşüm de yok. Ama bu topraklara
bizim gibi insanların bir borcu olduğunu düşünüyorum. Projelerde ben de
çok çalıştım, kalsam daha çok çalışıp daha çok katkım da olabilirdi, o
üzerime kıran minibüsçünün çocuğuna ulaşmanın daha önemli, daha zor ve
daha anlamlı olacağını düşünüyorum. Bunu yapmak için burada olmak
zorunda da değiliz tabii, yurtdışından yaşarken de bu ülkenin insanları
için çok, çok güzel şeyler yapılabilir.. Başarı dileklerimle… Koray yazdı: 29 Ekim 2014 at 12:04
Tamamen kopamasam da zaman zaman uzun hava değişimlerine
kaçıyorum, o bile yetiyor. Engin yazdı: 29 Ekim 2014 at 11:59
Şu yazıyı ve yazar ile aynı görüşte olmayanların
yorumlarını okuyorum ve yazarın haklılığı bir kez daha kanıtlanıyor. Git
bir dallama eksik olsun diyenler, cehalet güzellemesi yapanlar, dalga
geçenler, şovenist yorumlar… Eda Çankaya yazdı: 29 Ekim 2014 at 11:46
Merhabalar Melih Bey, Hakan SE2GİN yazdı: 29 Ekim 2014 at 11:43
Me too….. Kadriye Dalbay yazdı: 29 Ekim 2014 at 11:29
Sevgili Evlat, duyguların da seçeneğin de düşüncelerine
çok uygun. 75 yaşına gelince benim gibi hangi şartlarda olursa olsun
ülke özlemin seçeneğini yener mi diye düşündüm.. Hayatı istediğin gibi
yaşamak senin doğal hakkın. Benim kızım ve oğlum da senin yaptığını
yaptılar. Anlattığın cehaleti yaşamak istemediler. İnan bana; 60 lı
yıllar benim üniversite yıllarımda Ankara’da çok başka yaşadık. Hala
tadı damağımda !!! DİLERİM HERŞEY GÖNLÜNCE OLUR !!!!! SEVGİLER…. Müge Çevik yazdı: 29 Ekim 2014 at 11:17
Melih Bey
Herkesin Cumhuriyet Bayramı kutlu olsun. Nice daha güzel
bayramlara… Barış yazdı: 29 Ekim 2014 at 10:53
Merhaba, Yunus Emre Püskülcü yazdı: 29 Ekim 2014 at 10:45
Merhaba Melih Bey, Derya Demir yazdı: 29 Ekim 2014 at 10:07
Ben de geçen yıl benzer nedenlerle işimi ve herşeyi
bırakıp Master bahanesiyle İtalya’ya geldim.Hayat özellikle başta
tozpembe değil ama nerede öyle ki zaten..Elimden geleni yapıyorum.
Burada Türkiye’deyken sahip olmadığım huzura ve evden çıktığımda sağ
salim dönebilme inancına sahibim en azından ve insanca
yaşıyorum..Dediğiniz gibi aileye,dostlara, ülkeye özlem var ve olacak.
Bir gün Atatürk karakterinde bir yönetim olursa ancak o zaman ülkeme
geri dönmek isteyebilirim. Ali Tonuç yazdı: 29 Ekim 2014 at 10:05
Elimden geldiğince hızlı terketmeye çalışıyorum, ne zaman
gittin bilmiyorum ama artık yaşanacak düzeyin binlerce kat altına indi
zeka seviyesi. Yul yazdı: 29 Ekim 2014 at 10:01 selamlar melih bey, yazınızdaki tespitlere katılıyorum ve akıcı üslubunuzu da ayrıca takdir ediyorum…
ben 40lı yaşlarını ortalamak üzere olan bir
akademisyenim. apolitize özal dönemi sırasında onlu yaşlarımda bir süre
yurtdışında bulunduğum için, dürüstlüğü, hak hukuk kavramlarını, insana
verilen değeri uygulamalı olarak gördüm, yaşadım. okulumdaki hiç bir
öğrencinin sınavlarda kopya çekmek aklının ucundan bile geçmezdi en
basitinden… bunlar ne yazık ki bizim artık sahip olmadığımız değerler.
önceki yorumlarda yozlaşmanın çok eskilere dayandığından bahsedilmiş
evet elbette öyle ancak ben sadece kendi yaşam süremde tanık olduklarımı
değerlendiriyorum. anayasayı bir kere delmekle bir şey olmaz ya da benim
memurum işini bilir deyişlerinin bizi getirdiği nokta ortada..
ben son birkaç yıldır yine yurtdışında çalışmaktayken
yazın istanbul’a geri döndüm. seçtiğim meslek itibarıyla gençlere
ulaşabiliyorum ve becerebildiğim kadarıyla öğrencilerin bakış açılarını
genişletmeye, grilerin farkına varmalarını sağlamaya çabalıyorum.. bu
benim öncelikle kendime karşı görevim… henüz pişman değilim ancak her
insanın önceliğinin kendisinin ve ailesinin mutluluğu ve refahı
olduğunun da farkındayım. sizin hayatınızın bu döneminde yurtdışında
yaşamak kararınızın sizin için doğru ve gerekli olduğunu görüyorum..
umarım aradığınız huzuru bulur ve yeni bir enerjiyle bir süre sonra geri
dönersiniz… iyi şanslar… Askin COŞKUN yazdı: 29 Ekim 2014 at 09:58
Mustafa Kemal Atatürk de ayni saptamalarda bulunmustu ama
nedense yurtdisina tasinmadi. Cahil miydi? Aptal miydi? Derya Demir yazdı: 29 Ekim 2014 at 09:55
Sizi çık iyi anlıyorum, sizin kadar güzel ifade
edemeyecek olsam da 1 yıl önce aynı nedenlerden işimi ve herşeyi bırakıp
Master bahanesiyle İtalya’ya geldim. Hayat tozpembe değil ama elimden
geleni yapıyorum. En azından insan gibi yaşıyorum ve evden çıkınca sağ
salim eve döneceğimi bilmenin huzuru içindeyim. Türkiye’de birgün
Atatürk karakterinde bir yönetim olursa ki umudum yok o zaman ülkeme
geri dönmeyi düşünebilirim. Murat yazdı: 29 Ekim 2014 at 09:48
ben universite hayatimda bu ulkenin cok cahil oldugunu
anladim ve universiteyi bitirmeden yurtdisina yerlestim. 8 senedir
turkiyeye gitmedim ve gitmedigim icinde hic uzulmuyorum Emre yazdı: 29 Ekim 2014 at 09:47
Yazınızı bir solukta okudum, aynen benim düşüncelerimi
yansıtıyor.. Aydin yazdı: 29 Ekim 2014 at 09:41
Gemiyi ilk önce fareler değil, yüzme bilenler terk eder. Nejat Aksel yazdı: 29 Ekim 2014 at 09:24
Anladığım kadarı ile mücadele etmeyi değil çekip gitmeyi
tercih etmişsiniz. Türkiye’nin bugün içinde bulunduğu durum, ne
aptallık, ne de cahillikten geliyor. Evvela bunu iyi irdelemek lazım.
Bizde bir ata sözü vardır bilirsiniz: “Tahsil cehaleti alır, eşeklik
baki kalır” deriz. Bu çok doğrudur! Türkiye Atatürk’ten sonra onun
getirdiği eğiktim sistemini Batı’nın eğitim sistemine benzemeye kalktı
Eğitim bitti “Öğretim” başladı. Bizim kuşağımız Atatürk’ün yetiştirdiği
son öğretmenler ve onun koyduğu eğitim sistemi tamamen yozlaşmadan
yetiştirilen son kuşağız.
Son olarak, Haklısınız CHP bitirilmiştir. Parti
Kürtlüğünden kurtulamamış, doğum yeri olan Tunceli iline Cumhuriyetin
verdiği bu isim yerine Kürtçe ismi “Dersim” diyen, fikri melekeleri
sınırlı bir kişinin yönetiminde CHP olmaktan çıkmıştır. Herkese “CHP’den
medet umacağınıza neden parti kurmuyorsunuz?” diyorsunuz! Bizim yaşımız
70 i geçmiş, bugün yarın yokuz. Pekala neden siz bir parti kurup
mücadele etmek yerine kaçıp gitmeyi tercih ettiniz? Ben bu Akşam Bağdat
Caddesindeki Cumhuriyet Yürüyüşüne katılacağım! Bundan evvel devletin
kutlamadığı tüm milli bayram kutlamalarına katıldım. Sizin de Cumhuriyet
Bayramınız Kutlu olsun! Enver yazdı: 29 Ekim 2014 at 08:41 2013 Bir
semirde TURSAB Başkanı Başaran ULUSOY açıkladı, 1999 da yurtdışana çıkan
kişi sayısı 12 bin, 2013 yılında 9 Milyon, evet bir yozlaşma söz konusu Medya Günlüğü yazdı: 29 Ekim 2014 at 08:40 İzninizle
yazınızı link vererek sitemizde yayınlıyoruz. Emre Demirkol yazdı: 29 Ekim 2014 at 08:36 Super. Pinar Sandikci yazdı: 29 Ekim 2014 at 08:24 Bu aralar
kafamda bu kadar gitme fikri varken onume cikti bu yazi. Tum tespit
lerine katilmasamda. Bence tablo o kadar vahim degil. Bence bir cok
konuda en azindan Istanbul icin cok buyuk iyileşmeler var, ama asil
mesele biz egiyimli belli standartlari olmadan yasayamacak insanlari
sistemin buna mecbur ediyor olmasi.. ayda ortalama 3-5 bin arasinda mas
alan orta halli bir insanin yilda 35bin ozel okul parasini karsilamasi
cok zor. Avrupada 20-30€ izleyeceği bir gösteriye 150 lira vermesi cok
zor. En onemli temel ihtiyaclar 700-900 bine ev sahibi olmasi cok zor..
sanki sistem bize gitmeyi zorunlu kiliyor?? Hasan yazdı: 29 Ekim 2014 at 08:21 Tespitler cok yerinde, ama tavsiyeler “Birey olarak eğer insanlığa bir faydanız olsun istiyorsanız, milliyetçiliği bir tarafa bırakıp, bu faydayı, sizden bunu talep eden toplumlara yönlendirmeniz çok daha doğru olacaktır.” cok yersiz, depresif ve sinirlayici. Zaten
onun icin yaziyi okuyan herkes bi afalliyo, bu kadar “IQ’su yuksek” bir
arkadasin nihai tavrinin daha kahramanca olmasini bekliyoruz yazinin
sonuna gelirken. Ben kactim pacayi kurtardim, siz de gelin arkamdan. Bu
mudur? Son paragrafi kurken gozlerimi devirmekten sonunu zor getirdim. Osman Safak yazdı: 29 Ekim 2014 at 07:39 Ulkeyi
terk etmenize cok sevindim. Ulke icin hayirli olmus. Betül Cedel yazdı: 29 Ekim 2014 at 07:00 Ancak bu
kadar güzel izah edilebilirdi… Zihninize ve onu yazan yüreğinize sağlık.
Ama şu da var ki bu kadar da aslında umutsuz olmaya gerek yok. Karalar
bağlayıp oturmak bizlere bir şey kazandırmayacak, aksine temelli dibe
batıracaktır. Sizler gibi farkında ve sosyal bilimler kapasitesi
kuvvetli olan insanlar topluma bir blog yazısı dahi olsa bu şekilde ışık
tutacaktır. Çünkü inanıyorum ki bu devran böyle gitmeyecek ve sizde
takdir edersiniz ki yaratılan hasarı ancak sağlıklı bir eğitim sistemi
ile bir ülke yeni baştan inşa edilebilir. Volkan yazdı: 29 Ekim 2014 at 06:55 Yazınızı
özenle okudum. Konuyu bu kadar güzel kaleme aldığınız için sizi tebrik
ediyorum. Bende bu ülkede geçen yıllarıma acıyorum. Sizinle iletişime
geçmemiz mümkün olursa sevinirim. Seren yazdı: 29 Ekim 2014 at 05:13 Hayatımda 2. defa bir blog’a comment yazıyorum… Türkiye’de bekar bir kadın olmayı tercih etmenin ve kadın olmanın ne kadar zor olduğunu anlatırdım herhalde ben bu başlıkta bir yazıyı kaleme alsaydım. Çok iyi okullarda, iyi kariyere sahip, iyi para kazanan, iyi yaşayan biriydim. Ve ben bir kadın olarak 3,5 sene önce Los Angeles’ta kariyerimin en güzel noktasında hayata sıfırdan başlama kararı aldım. Bu kararın cesaret istediğini bunu benimle aynı deneyimlere sahip olup aynı kararı alanlar anlayabilir. Siz kaçış deyin ben nefes almaya başlamak diyorum. Benim tarif edeceğim/edebileceğim yozlaşmaya gelince hayatında bir taş üstüne taş koymamış eğitimli cahillerden yaka silktim ben Türkiye’de. Hiçbir gönüllülük programında yer almayan, eğitim bağışlarında eli titrerken lüksün en görgüsüzüne akıl almaz paralar harcayan, ülkeyi kurtarmayı sosyal medyada küfrederek yapmaya çalışanlardan, hayatı 3 semtten öte bilemeyenlerden yaka silktim. Kendi “sınıfından”!?!? olmayanlarn elini sıkmak yerine omzuna vurduğu insanlardan yaka silktim. Eşitsizlikten, samimiyetsizlikten, erkek egemenliğinin çirkinliğinden yaka silktim… Ben nefes alamadım, ben sesimi de duyuramadım. Ben her an boğuldum. Şimdi nefes alıyorum. Özgürlüğümün diğer insanların özgürlüğünün başladığı yere kadar olduğunu bilip, tadını çıkarıyorum. Herkes benim elimi sıkıyor. Ben de herkesin elini sıkıyorum. Ben kadın olmanın özgürlüğünü yaşıyorum, korunduğumu bilerek. Ve biliyorum ki devletin öğrettiği “Sen kendini ifadeni istediğin gibi yaşa ama karşındakine saygı duyacaksın, yoksa karşında ben varım”. Türkiye’de soğuduğum dinime burada ısındım. Din, radikal dindarlık, milliyetçilik, bir görüşe körü körüne ait olma,uç olma; demokrasinin işlediğinde bunların korkulacak şeyler olmadığını gördüm. Ben
yazsaydım bu başlıkta bir yazıyı bitişi aynı olurdu. Gezi olaylarında başlayan bir şarkı da döner beynimde her “memleketimle” ilgili birşey okuduğumda: Orada bir köy var uzakta, gitmesek de görmesek de o köy bizim köyümüzdür. Canınızın istediği gibi karar almış, canınızım istediği gibi yazmışsınız, sizin blogunuz, sizin hayatınız… Saygı duymak düşür her birimize. Ben dahil olmak üzere birçok kişi de birşeylere tetiklediğiniz ise kesin çıkarılacak sonuçtur. Sevgilyle kalın
Oz in Oz yazdı: 29 Ekim 2014 at 04:38 40
yaşımdayım ve 25 yılı Türkiye 15 yılı 3 farklı ülkede (Türkiyeyi asya
kabul edersek 4 farklı kıtada 4 farklı ülkede) yasamış biri olarak
söylemeliyim ki, heryerde her çeşit insan var, cahil, eğitimili, ırkçı,
barışcıl, dürüst, ikiyüzlü vs. Ve her yerde zaman zaman çok iyi işler
başaran bazen de çok basiretsiz hükümetlerin olduğu dönemler yaşanıyor. Elif Koraltay yazdı: 29 Ekim 2014 at 04:12 Doğru
tespitleriniz bir yana ifade yeteneğinize hayran kaldım! Son derece
akıcı bir uslupla yazıyorsunuz ve düşuncelerinizi kelimelere dökme
gücünüz müthiş. Uzun zamandır hissettiğim ancak bir cümle haline getirip
ortaya koyamadığım duygularıma tercüman olmuşsunuz. Yazdıklarınızı
okuyunca yüreğimdeki sıkışma hafifledi, hissettiklerimi benim yerime
benim yapamayacağım şekilde tarif eden biri olduğunu görmenin
mutluluğunu yaşadım. Bence mutlaka deneme türünde yazmalısınız, sizinki
gibi bir zihinden eminim pek çok konuda ilginç düşünceler çıkacaktır.
Onları en güzel şekilde yazıya dökeceğinizden eminim. Türk edebiyatına
büyük katkınız olur, deneme yazarımız yok denecek kadar az. Harun yazdı: 29 Ekim 2014 at 03:57 Düzeltme:
Erol Bey’in iddialarına cevap veriyorum demek istemiştim. Harun yazdı: 29 Ekim 2014 at 03:53 Yazınız bence biraz köşeli olmuş. İddialarınız da oldukça abartılı. Ancak bu şekilde tezahür eden bir hissiyata sahip olan çok insan var. Ben Melih
Bey’in dediklerine cevap vermek istiyorum. Bu iktidar halk iktidarıdır,
öncekiler değildi gibi bir iddianın su tutar tarafı yok. Eğer
ezilmişlikten bahsedeceksek ta tarihin başına kadar dönmemiz lazım.
Ezilenlerin el üstünde tutulduğu, korunduğu bir tarih ben bilmiyorum.
Evliya menkıbelerinde falan ancak olur. Ayrıca “halk iktidarı” gibi folk
hale getirilmiş bir demokrasinin işlediği bir yer de bilmiyorum.
Toprakları paylaşan insanların ortak menfaati gibi çok basit, birleştirici bir yol varken hep yok şunlar düşman, yok bunlar yabancı, vatana canını vereceksin gibi açıkçası 19. yy’dan kalma, insanları birbirine düşürmekten başka bir işe yarayamayan ve şahsi menfaatle vatanseverliği bir türlü üst üste getiremeyen, insanın hem başarılı hem de iyi vatandaş olamadığı aptalca, zalimce bir zero-sum durumda çakılıp kaldık. Ben de bu
sebepten ötürü memleketten gittim. Mustafa Soydemir yazdı: 29 Ekim 2014 at 03:34 Sanırım
İngiltere’ye gidiyorsunuz. Gittiğiniz ülke güneşin batmadığı bir
imparatorluk olarak bilinir. Bunda ilimde ve medeniyette ki aldıkları
yok elbet katkı sağlamıştır kendilerine ancak bir gerçekten ne siz, ne
de o medeni memleket kaçamaz ki o da şudur: Medeniyette ve ilimde bunca
ilerlemiş olmaları, içine giriyor olduğunuz kültürün de insanlığın büyük
bir bölümüne karşı nice haksızlıklar ettiği ve insanlığı sömürerek suç
işlediğidir. Ramazan Köse yazdı: 29 Ekim 2014 at 03:14 Sende o
sözünü ettiğin yozlaşmış ülkede yetişmiş bir çocuksun ve böyle uzun uzun
cümleler kurabilecek seviyelere getirmiş seni o yozlaşan ülke.Şimdi
gittiğin ülkenin yozlaşmamış olmasındaki sebebi de bir araştır bakalım
senin gibi iq su çok yüksek insanlar sayesinde mi yoksa coğrafi
konumlarınından kaynaklı avantajlarıyla bizim gibi ülkeleri basamak gibi
kullanan emperyalistlerin eylemleri mi? Ben 3 üniversite bitirdim iq’um
132 civarı, insanları çok severim her türlü kötü huya karşı bile
gülümser eğer çok bilmiş gibi gözükmeyeceksem telkin veririm. Sukran yazdı: 29 Ekim 2014 at 02:37 Son 5
yıldır Türkiye’de benzer nedenlerden kaynaklı kaygı düzeyimin artması
nedeniyle 2 ay önce Kanada’da geldim. Doğum günümün tüm yurtta coskuyla
kutlandığı o eski 29 Ekim Cumhuriyet Bayramlarının bile mazide kalmış
olmasının derin hayal kırıklığını yaşayarak buralara geldim…Buraya
gelirken yolda okuduğum Ömer Hayyam’dan başlayıp İran tarihini anlatan
romanı, benzer durumları yaşayan ama duruş sergilemek konusunda maalesef
başarılı olamayan ülkemi düşünerek, gözleri dolu dolu okuyan tek kişi
ben miyim bilemiyorum… Hasan Erdem yazdı: 29 Ekim 2014 at 02:35 İyi de,
yazıda anlatılanlara hak veren ve üç aşağı beş yukarı aynı düşünen
herkes bir yerlere giderse, kalanlarla bu ülke nereye varacak? Terkedip
gitmek, kaçmak değil midir ? Kalıp mücadele etmek zor ve onurlu bir iş
malesef….! Esra Unal yazdı: 29 Ekim 2014 at 02:03 Bu ülkede
yaşadığımız her günün ayrı bir mücadele olduğunu ve insanın akıl
sağlığını korumasının her gün daha da zorlaştığını ben de düşünüyorum.
Cehalet, saygısızlık, sevgisizlik yaşamın her alanına ve hemen her yere
yayılmış durumda. Bu durumda kaçıp gitmek en kolayı olurdu. Zor olan tüm
bunlara rağmen kalmak. Burası bizim yurdumuz; bu ülkeyi toptan terk
etmediğimiz sürece, giden herkes kendisi gibi düşünen azınlığı geride ve
yalnız bırakıyor diye düşünüyorum. Gokhun yazdı: 29 Ekim 2014 at 02:03 Üniversiteye başladığım 2006’dan beri yazmayı hayal ettiğim yazı bu.
Partizanlığa girmeden, bu kadar iyi yazılabileceğini hayal edememiştim
bile. “Akılımı okumuş” tabirini hayatımda ilk kez kullanıyorum galiba.
Hem tebrikler, hem teşekkürler. Deniz Kurt yazdı: 29 Ekim 2014 at 02:01 Bundan
daha dogru bir aciklama okumadim simdiye dek.Ingilizceye de cevirin de
bana ulkenin son durumunu soranlara okutayim ben de orda artik yasamayan
biri olarak.! Bakkaldan sokaktaki çöpcuye herkes ulkemin akibetinin ne
hale geldigini soruyor 2.Soruda! Ustelik ben 1 tek memlekette de
yasamiyorum.Heryerdeyim.ve dunyanjn her yerinden soru ayni. Cidden. Zeynepce yazdı: 29 Ekim 2014 at 01:38 kalsam
tesiri yok gitsem gönül razı değil diye düşünüyorum ben de bu aralar.
gidebilmek kolay bir karar değil. Selcuk yazdı: 29 Ekim 2014 at 01:34 vallahi melih bey, helal olsun…sahsen tanismak isterdim sizinle! dediginiz gibi, yazinizi sosyal medyadan, sizin gibi imkanlari olmayan, ama algi idrak derinlikleri “yuzunden” bahsettiginiz ve edemediginiz onlarca sosyal, bence “turksel” problemin, turkiyede caresiz magdurlari olan, yazınıza yazılmıs bazı yorumlarda da tesbitlerinizin ne kadar haklı oldugunu gosteren cahil ve aptal cogunlugundan birkac tanesinin de self-evidence teskil ettigi gibi, azınlıktan bir arkadasimin tavsiyesi uzerine okudum… yazınıza yorum yazmamın sebebi, sadece sahsinizi tanimamama ragmen fikrinize destek vermek; umitsizlik aile vatanseverlik vs tarzi kavramlarla kritize eden insanlar zaten pointinizin en az yuzde 50sini kaçırmış insanlar.. durum tesbitleriniz sonucunda, mantıgınızı dinleyerek rasyonel bir karar vermissiniz…aileniz ve hayatinda pozitif degisiklik yapabileceginiz insanlar acisindan yaptiginiz takdire şayan, şahsınız ve aileniz içinse buyuk fedakarlık…gerçekten hem size hem kararınıza destek “verebilenlere” ben de herşeyden evvel insanlık adına teşekkür ediyorum! zaten korudugunuz duruşunuzu anlayabilecek cok insan olmadigindan; acizane onerim, kritize ederken olmayan IQ ve fazlasıyla olan ruhsal, karakteristik cokuntulerini yazılarina bulaştırmış insanlari gormezden gelin…bildiğiniz gibi, hiçbir zaman anlamadılar, hiçbir zaman anlayamayacaklar…just let them bark on and off and away… Hayatta
hem siz, eşiniz, çocuklarınız için hem de sizin gibi “düşünebilip
hareket edebilen” insanlar için sayısız başarılar ve iç dış huzuru
diliyorum… Yiğit yazdı: 29 Ekim 2014 at 01:30 Siz zaten
gidiyormuşsunuz dostum. Okuyarak, düşünerek, tartışarak diğerlerinden
ayrılıyormuşsunuz yavaş yavaş. Düşüncelerinizi ve nihai kararınızı
hararetle ve hakaretle eleştiren bu insanlarla yanyana olsanız bile
beraber sayılamazdınız. Aileniz ve kendiniz için en doğru kararı
verdiğinizi düşünüyorum. Captive yazdı: 29 Ekim 2014 at 01:25 ab üyesi
bir ülkede yaşayan biri oalrak yazılan bu yazıyı utançlık abidesi oalrak
görüyorum.dünyanın en umutsuz adamı atatürktü ve hem yobazlarla hemde
ülkesinin topraklaır için savaştı..şimdi ise siz ve sizin gibi jenrasyon
sanki kaçışı ve kolayı marifetmiş gibi görüp bu tarz milleti caydırıcı
yazılarla halkın motiasyonunu düşürüyor.yani siz ülkenizi düşünseniz
bunları söylemezsiniz kendiniz de çok iyiy biliyorsunuz ki yaşadığınız
yerler ülkenizden daha beter 3. sınıf vatandaş muamalesesi ezilmeler
çemkirilmeler vs vs..gün gelicek siz ve sizin gibiler ah keşke burda
verdiğim savaşı kendi ülkem adına verseymişim diyecek.eğer türkiye özel
bir ülke olmasa bu kadar oyun üzerinde oynanmazdı.kavalyesini
yapamayacığın güzel ülkede durmasın senin gibiler anca fitnelik sokup
daha da yıkıcı hale getiriyorunuz. Remzi Seven yazdı: 29 Ekim 2014 at 00:46 Melih Bey Murat yazdı: 29 Ekim 2014 at 00:38 hocam
gemiyi önce fareler terk eder. Dolu Sözlük yazdı: 29 Ekim 2014 at 00:36 Yazınızı okudum ve çok beğendim. Altında hezeyana kapılan ve savunmaya geçen bazılarını da anlıyorum aslında. Haklılar. Ya dünyaya çok uzaklar “burada” (Türkiye’de), ya da buradan (Türkiye’den) dünyaya çok uzaklar. Ülkemiz insanının %90 ömrü boyunca, yurtdışına çıkmadan ölüyor. Evet ölüyorlar başka bir ülkeyi hiç görmeden. Yapılan bir araştırmaya göre %50’si şehir dışına bile çıkmadan ölmüş 1999 yılı itibarı ile. Dışarıda neler olduğunun aslında farkında olmayan bir milletiz. Bu ülke bizim ve bu ülkedeki doğrular evrensel doğrular sanıyoruz. Yaşadığımız koşuşturmayı, huzursuz didişmeyi yaşam sanıyoruz milletçe. Gidip görenler hayatın aslında nasıl bir şey olduğunu anlıyorlar. Sonra da buradan gitmek istiyorlar. Belli zorunluluklar olmasa ben de gitmekten yanayım ve yukarıdaki yazıda yazanlarla üç aşağı beş yukarı aynı sebepler söz konusu bu gidiş isteğinde. Konuyla ilgili daha uzunca ve güzel bir yazı da bizim sözlükte bir yazar tarafından yazılmış. Onun da linkini vererek katkı vermek isterim.
http://dolusozluk.com/#?i=235047 Mehmet yazdı: 29 Ekim 2014 at 00:35 Yazınızı
ve aşağıdaki yorumları bir solukta okudum. Aykut Kilic yazdı: 29 Ekim 2014 at 00:29 2,5 yıl önce benzer nedenlerle Almanya’ya taşındım. Ne kültürünü severim, ne ülkeyi. Sadece işçiyim burada. Yazınız doğrudur. Yozlaşmışlığın yaptığı geri akımı karşılayacak kadar bilgelik kalmamış ve çöküşe geçilmiştir. Küresel güçler toplumu modellemiş, ve de kontrol etmeyi başarmış. Kısaca artık Türkiyenin içinde bu gidişhata neredeyse bir çözüm kalmamış. Derseniz kalın savaşın canınız pahasına. Savaşalım da arkadaş, daha kaç kere ölecez? Kurtuluş savaşında dedelerimiz ölmüş, malında mülkünde olmuş, ailelerimiz hayatlarına 0dan başlamış. Sonra terör örgütlerine kaptırmış insanlar canlarını. Şimdi bu kayıpları verenlere insanlar enayi gözüyle bakıyor, hakaret ediliyor. Türkiye’de 100 yıldır hayvan gibi yaşamak için kendini yırtan insanlar burada bana beş benzemez ama en azından insanlık paydasında birleştiğimiz Almandan daha mı yakın? Ben daha ölmek istemiyorum. Gözümü biber gazı atıp kör edecek öküzlükte insanın beyninde 1 nöronun akımını değiştirmek istemiyorum. Kalanlara üzülüyorum. Gidenlere de üzülüyorum. Bizden misliyle fazlası zarar görmüş yokolmuş ailelere üzülüyorum. Küresel sistemin kıyma makinesinden geçeceğiz. Gayrı kaçış kalmadı. En iyi ihtimalle malezya olacağız. Bu saçmalıklarla ziyan olmaktansa şansımı burada denemek istiyorum. Belki doktora yaparım, en azından insanlığa bir katkım olur. Umarım
düşündüğümüzden daha iyisi olur. Cahit yazdı: 29 Ekim 2014 at 00:23 Açık ve
net çok güzel anlatmışsınız ellerinize sağlık ancak keşke bu yazıya kafa
yorduğunuz kadar bir çaba sarfedip iki yozlaşmışa bu olanları anlatmayı
deneseydiniz. Sizin bahsettiğiniz afganistan değiliz yada libya. Biz
toplum olarak külliyen çürümedik. Toplumun en zor ve en yozlaşmış olduğu
dönemde bir adam ve o adamın inancı sayesinde cumhuriyet ateşi
filizlendi. Ama o ülkesini terketmedi. Yılmaz yazdı: 29 Ekim 2014 at 00:17 Merhaba
Melih, Sinan Yucel yazdı: 29 Ekim 2014 at 00:04 Su andaki hal ve gidisat hakkinda dogru tespitleriniz var, ama dogal olarak eksik ve yanlis tespitler de var bence. Zaten ulkenin geneli hakkina uzanmak biraz fazla kacmis, daha cok kisisel dusunce ve duygularinizi yazmissiniz, ne ala. Saygiyla yaklasip, ortaya koydugunuz durumu gozden gecirme firsati olarak kullanip, buyumek lazim. Bu
fikirleri ifade ederken bahsettiginiz ve temeli saglam olmayan bir iki
yer var: Durumu
daha iyi anlamak icin bunlari da gormek lazim bence. Ayrica bu ulkenin
insanlari olarak cok daha karanlik gunler atlattik. Bu bahsettiginiz ve
hissettiginiz umitsizlige, artik ulkeye faydali olmaya calismanin bosa
enerji harcamak olacagi fikrine hic katilmiyorum. Erol Toksoy yazdı: 28 Ekim 2014 at 23:36 Merhaba Sevgili Melih Yazını sonuna kadar okudum kim olduğunla ilgili kısmı da ayrıca okudum. Dolayısıyla yazıyı bebekteki yatından yazmadığını bilerek cevap vericem.(not: bir metin yazarı olarak yazını son derece akıcı buldum kalemine sağlık) Öte yandan yazına üzüldüm ve kızdım. Sana iki tür cevap vericem biri kısa, diğeri uzun. Önce kısa olanı vereyim ilgini çekerse uzunu okursun. Kısa cevap: Keşke İngiltereye giderken chpyi de yanında götürseydin. Eminim ingilterede acayip iş yapardınız sen mesleğinde ilerlerken onlar da millibande siyaset dersi verir tez zamanda muhafazakarları devirir İngiltereyi ve İngilizleri hak ettiği gibi yönetirlerdi. Uzun cevap: Yazın çok doğru tespitlerle başlayıp sonra Afganistan fotoğrafında error veriyor.Genelleme yapıcam burada biraz( sen yüzde 50 hırsızlığı aklıyor derken ona buna cahil aptal derken genellemenn dibini yapmışın benim genellememe de bozulma bir zahmet) Efendim afganistan eskiden çok medeniydi iranda kadınlar sırtı açık elbiseyle gezerdi bir de şimdiki hllerine bakın demek cahilliğin dibidir. Evet bizim için de aynısını söylemek cahilcedir. O fotoğrafların 2-3 km ötesinde fakirik sefalet gerçek anlamda cehalet ve ilgisizlik vardır. Yani kısacası bu saydığın coğrafyalar ileriden geriye dönmemşlerdir tam tersine aslında hep geride kalmışlardır. İlerlemek batılı gibi giyinmekle olmaz ilerlemek için batılı gibi düşünmek hatta batılıyı da aşıp daha ileride dşünce üretmek gerekir. Refahı eğitimi modernizmi bir ülkenin her köşesine yaymadan o ülkeyi ilerletemezsin.Kabil paris gibiyken, tahran londra gibiyken, istanbul new york gibiyken, o ülkenin kırsalı varoşu kasabası nahiyesi hala kerbelaysa o ülke ilerlemiş medenilemş sayılmaz. Halkı da bir anda Norveçli olma yoluna girmez. Bugünkü o yozlaşmış dediğin Türkiye resmi gerçek Türkiye resmidir sen beğen beğenme.Bugünkü iktidar gerçek halk iktidarıdır. Halkın yarısı bu iktidardan memnundur çünkü kendi dilinden konuşan onunla aynı sıkıntıları çekmiş insanları başında görmektedir. Hırsızlığa gelince evet bu iktidar hırsızın daniskasıdır. Hatta insanlık tarihinin en yoz en yolsuz iktidarı da olabilir. Ama güzel kardeşim bu topraklarda her iktidar her lider her parti çalmıştır. Atatürk kutsalına dokunmadan geçiyorum. Ama savarona yatına senin gibi tornada çalışmış kaç halk çocuğu binmiştir diye sorsam eminim mesajı anlarsın belli ki zeki çocuksun. Şu anki durum Cumhuriyet tarihinin başından beri ezilen sömürülen bir zümrenin içinden çıkmış bir adamın onların anladığı dilden sağa sola çemkirmesi ve arada sırada alın size köprü yaptım stad yaptım iki akrabanızı da belediyede işe aldım diye başlarını okşamasından ibarettir.( makarnadan 2-3 level ilerisi yani) Senin bahsettiğin monşerler aynı şekilde çalıp çırparken yolu köprüyü yarım bırakıp üstüne kendi gibi monşer çocuklarını sağa sola atamışlar bir de halk sesini çıkardığında hadi oradan lan cahiller diye kafalarına vurmuşlardır. Al sana medeniyet tolunda Türkiye. İşte bu yüzden senin bahsettiğin yozlaşma Özaldan beri değil ittihat ve terrakiden beri hızla devam etmektedir. Senin gibi potansiyeli ve akıllı beyinlerin bu kadar kolayca ülkesinden vaz geçmesi ve bunlardan adam olmaz diyerek çözümü başka diyarda araması da zaten bu elitist yozlaşmanın tezahürüdür.Çocukluğu mevsimlik işçi olarka geçen memur çocuğunu bile belli bir eğitime ulaşınca halktan nefret ettirmek halka karşı yabancılaştırmak onları aptal ve cahil olarka yaftalatmak oligarşik bir ideolojinin sonuunda ortaya çıkan bir görüntüdür . İşin özü güzel kardeşim elini taşın altına koyan akıllı adam kalmayınca elini taşın altına koyan hırsızlara gün doğar. Senin görevin hem CHP’ye alternatif oluşturmak, hem CHPiçinde siyaset yapmak hem de halk olarak chpyi yerden yere vurmaktır. Zira 2014 iktidarıyla mücadele etmek için 1923 model bir ideolojiyi sahiplenemezsin. not:
tashihler için kusura bakma bu satte kendime redaksiyon yapamıcam. Yasemin yazdı: 28 Ekim 2014 at 23:26 Melih
bey, yazınızı her satırını buruk bir tebessümle okudum. Aceyhan yazdı: 28 Ekim 2014 at 23:15 bence ne
zaman ve nereye taşındığınıza bağlı olarak biraz anlam kazanabilir
yazınız ama,projelerinde kullandığı işlemci modellerini yazarak
vizyonunu belli eden ve ülkesini, beğenmediği hale sokmasına sebep olan
topraklarda, onlara hayran hayran bakarak kaçışını meşrulaştırmaya
çalışan biri gibi görünüyorsunuz… Serkan yazdı: 28 Ekim 2014 at 23:09 Valla en güzel karar… Aynı yaştayız, benim de kızım var, benzer meslek yapıyoruz, ben de gecemi gündüzüme katıp çalışıyorum. Senelerdir bu ülkenin cahili cühelası, özellikle burada net kategorize edilmeyen “saygısızı” ile uğraşmaktan bıktım. O kadar fırsatımız vardı, dilimiz de yeterliydi, babam öldükten sonra annemleri bırakamadım. Kısacası biz cesaret edemedik bir türlü. Şimdi çocuğumun geleceği ne olacak diye düşünüyorum. Bu ülkeye senelerdir yapılanlardan sonra geldiğimiz nokta, önümüzdeki 20-30 sene toparlanamaz. Bu 20-30 sene kızımın hayatının en verimli yılları olacak. Bundan sonra da ne yapacaksam onun için yapacağım. Burada yorumlarıyla ahkam kesen; “zaten gitmeniz iyi olmuş” diyenler, “savaşmak lazım” diyenlerin samimiyetine katılmıyorum. Bugün hiçbir anne baba, çocuğu için daha iyi bir gelecek sunabiliyorsa, bir saniye daha düşünmez. Savaşıp ne elde ettik? Türkiye’ye dair hiçbir ümidim, hiçbir planım yok. Benim içinde yaşadığım eski İstanbul, eski İstanbul’lu yok. Eh kendimin de neyi sahiplendiğimi anlayamıyorum. Sadece ortak dil kaldıysa, başka dil de biliyorum. Ben kızımın gözlerine bakınca o ışığı görüyorum ve size yüzde yüz katılıyorum. Ailenizin, özellikle çocuğunuzun bahtının açık olmasını gönülden diliyorum. Sevgiler Giden Biri Daha yazdı: 28 Ekim 2014 at 23:07 ben de gittim…
Benzer sebeplerden.. Cok da mutluyum buralarda…. Ama gene de havai fisek
gösterisini 29 ekimde izleyememek çok fena
ben
de duygusal takiliyorum bugünlerde.. Noname yazdı: 28 Ekim 2014 at 23:02 Son gunlerde buna benzer yazilar cok ilgi goruyor. Sanirim sebebi de bir cok insanin “artik gitme vakti geldi” seklinde dusunuyor olmasi. Ben de yaklasik 3 sene once ayrildim ulkeden, cok da memnunum. Fakat senin durumun bir nebze daha farkli ve isin ciddiyetini daha da arttiriyor. 38 yasinda, evlenmis ve cocugu olan duzenini kurmus birisi olarak ulkesini yasamini cevresini degistirmek gercekten zor. 20li yaslarda bekar olan birinin ortama entegre olmasi cok daha kolay ancak senin pozisyonunda ulkeyi terketmek hem takdir edilesi hem de Turkiye’deki son durumun ne kadar dusundurucu oldugunun gostergesi. Ancak onemli olan “gelecek”, ve gelecek de cocuklarinin gelecegi olunca en dogru hamle olmus. Kolay gelsin diyorum ve paylasimin icin tesekkurler. Bunun disinda gocmenlik ile ilgili benim de corbada bir tuzum olsun. Seneler senesi yurtdisina gitmek hep bir zenginlik gostergesi gibi algilandi, hatta alti ustu ziyaretci olarak gidecek olan bile “beni mi alacaklar ingiltereye, bana vize vermezler” seklindeki eziklik kanimiza isledi, isletildi. En tatsizi da “Parasi olan gidiyor ya” seklinde bir sacmalik turedi. Halbuki yurtdisina, hatta daha da belirginlestirelim, 1. dunya ulkelerine gocmen olarak gidebilmek icin 4 ihtimal var ; 1 – Maddi
durum Bunlardan birisi durumunuza uyuyorsa istediginiz ulkede yasayabilirsiniz. Iltica epeyce ekstrem ama o da bir yol. Ancak tum bu opsiyonlarin ortak bir noktasi var ; risk alabilme! Turkiyede stardard duzenini kurmus, sabah isine gidip aksam gelen ve sonra da “yahu parasi olan gidiyor” demeyi birakabilmekle basliyor konu. Konunun ozu risk. Yukaridaki ihtimaller uymuyorsa bile ziyaretci vizesi alip, orada ihtimalleri zorlayip is bulan ve calisma iznini kapatan insanlarla dolu burasi. Bahsettigim turkler de degil, portekizlililer, almanlar, fransizlar, italyanlar vs. Daha iyi bir yasama sahip olmak o kadar kolay degil, taviz vermek ve risk almak gerekiyor.
Son olarak ben de paragraflar uzunlugunda bir
yazi yazabilir deneyimimi paylasabilirim ama yurtdisi deneyiminin bana
kattigi en onemli seyi soyleyecegim ; insanlara olan guvenimi tekrar
kazandim arkadas. Bu bana kazik atar mi, yaya gecidinden gecerken
arabanin altinda kalirmiyim, bar cikisi mis sokaktan gecerken bi
tarafimdan sislenir miyim, devleti, kurumlari ya da kisileri
elestirdigim icin basima is gelir mi sorularindan kurtuldum. Gerisi de
teferruat zaten. “You can’t win’em all” Ahmet Karlı yazdı: 28 Ekim 2014 at 23:00 Öncelikle şunu düzelterek başlayayım. Zekaya dair vermiş olduğunuz bilgiler yanlış. Yüksek lisansla birlikte 6 senelik psikoloji eğitimim var ve şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki farklı ülkelerin ve etnik grupların zekasını mukayese etmek mümkün değil. Bu tip veriler, haritalar akademiden dışlanmış akademisyenler tarafından ortaya atılıyor ve internette sizin gibi bilgisi olmayan kişiler tarafından yayılıyor. Göç ettiğiniz ülke de o grafiğe göre çok yüksek bir ortalamaya sahip değil ayrıca. Halkın hırsızlığı onayladığı kısmına gelince bence halk onayladıklarından yana değil nefret ettiklerine karşı oy kullanıyorlar. Düzgün seçenekler ortaya çıksa şu anki isimlerin tamamının 90’lardakiler gibi silineceği görüşündeyim. İnsanlığa bir faydanız olmasını istiyorsanız bunu sizden talep eden bir ülkeye gidin falan demişsiniz. Çoğu insanın insanlığa fayda sağlayacak kapasitesi yoktur. Bu tür bir karar çoğu zaman ancak bireyin kendisine fayda sağlar. Kusura bakmayın ama sizin de orada atomu parçalayacağınızı falan zannetmiyorum. Daha konforlu ve rahat bir hayat yaşayacaksınız. Kendi çıkarınız için gitmişsiniz. Farklı anlamlar yüklemenin bir lüzumu yok. Bence bu yazıyı başkaları için değil kendiniz için yazmışsınız. Türkiye’yi terk etme kararınızın haklı olduğuna kendinizi ikna etmek için. Gerçekten geride bırakabilseydiniz Türkiye ve bu konular zaten aklınıza hiç gelmez, sadece yaşadığınız ülkeyi ve oradaki geleceğinizi düşünüyor olurdunuz. İşinizi yapmak için gitmiş olmanız oradan Türkiye için bir şeyler yapmaya çabalamanıza engel değildi. Üstelik Türkiye için de henüz her şey bitmiş değil. Bence sizinkisi sıkıntıları kaldıramama durumundan çok bir konfor isteği (mecburiyetten yurt dışında çalışmakla Türkiye’ye sırt çevirip inancını kaybetmenin farklı şeyler olduğuna inanarak bunu yazıyorum elbette). Üstelik bu kararı dayandırdığınız gerekçelerin aynı o cehaletle suçladığınız insanların kararlarının gerekçeleri gibi gerçek değil ve bilgisizliğinizden besleniyor. Ülkeden
ayrılan, ayrılanlar arasında da sırt çeviren arkadaşlarım var. Kim bilir
belki ben de günün birinde bu yönde kararlar alırım. Ama alırsam umarım
sizin öne sürdüğünüzden daha makul gerekçelerim olur. Yıldız yazdı: 28 Ekim 2014 at 22:57 Merhabalar. İyi ki böyle bir yazı yazıp, yayınlamışsınız. Sayenizde “gitmek mi, kalmak mı?” konusunda farklı bakış açılarını görme fırsatımız oldu. Herkes yaşamını dilediği gibi biçimlendirmekte özgür. Umarım verdiğiniz karar hem size ve eşinize, hem de küçük kızınıza iyi gelir. Gittiğiniz yerde mutlu bir yaşamınız olur ve çok hasret çekmezsiniz. Biz vatanda kalmayı seçenler ise; umarım burayı değerlerin yaşadığı ve değerlerle yaşanan bir ülke haline getirmeye, yaşamımız ve yapacağımız seçimlerle katkıda bulunuruz. Nihayetinde emniyet şeridine girmeyen, sırada öne geçmeyen, hırsızlık yapmayan pek çok insan da var.
Öngörülerin hangisinin doğru olduğunu zaman gösterecek. Şahsen yanılmış
olmanızı diliyorum. Emre yazdı: 28 Ekim 2014 at 22:56 Melih Bey
sizi içten tebrik ederim, çok doğru bir karar vermişsiniz. Doğru
olduğuna inandığım kadar aynı zamanda cesaret de isteyen bir karar,
bunun için de ayrıca tebrik ederim. Neticede semt değil, şehir değil
bambaşka bir ülkede hayat kurmak, sevdiklerini geride bırakmak cesaret
ister. Kimileri buna, mücadeleden kaçtı-kendini kurtardı, ne cesareti,
falan der, hamaset yapan klişe sloganlara aldırmayın. Fakat bir yandan
da üzüntü duydum; zorluklar içinde okuyup makine mühendisi olarak
yetişmiş bir beynin ülkesini ekonomik-maddi sebeplerden değil ama yazıda
bahsedilen manevi huzursuzluktan dolayı terk etmesini tebrik edecek
halde oluşumuzdan üzüntü duydum. Yaşamınızda başarılar dilerim. Windy yazdı: 28 Ekim 2014 at 22:44 Aynı
düşünceleri paylaşıyorum. Gitmek ve çabalamaya vazgeçmek neden kötü
olsun ki? Hem elimizden ne geliyor bunca geçim derdi arasında? Her şey
iyi bile olsa İngiltere çocuk yetiştirmek için çok güzel. Bir şansım
olsa ben de yerleşirdim sırf çocuğum için. Fehmi atasoy yazdı: 28 Ekim 2014 at 22:38 Üç
kavramı tanımlamanız ve 70 lerden günümüze ülke için yapmış olduğunuz
durum tesbitiniz mükemmel Teşekkürler Meltem yazdı: 28 Ekim 2014 at 22:30 iyi ki
gitmişsiniz…umarım bir daha dönmezsiniz..tabi gerçekten gittiyseniz… Nazli yazdı: 28 Ekim 2014 at 22:26
Tespitlerin dogru …Ben Ataturkcu’yum umutsuz , karamsar konusana acirim Seyit yazdı: 28 Ekim 2014 at 22:20 Ben de bir yıl önce aynı gerekçelerle Turkiye’yi kalıcı olarak terkettim. Türkiye’nin şu anki toplumsal yapısı ve değer yargıları bana hiç uymuyor. Benim hayat sürecimde bu konuda bana uyan bir yönde bir değişiklik olmayacağına inanıyorum.
Çocuklarımın böyle bir toplumda, insana ve doğaya saygısı olmayan,
cahil-kurnaz, önyargılı, sorgulamadan kabul eden, eleştiriye kapalı,
sürekli saldırgan bireyler olarak yetişmesini istemiyorum. Léo yazdı: 28 Ekim 2014 at 22:18 Dogru
tespitler. S yazdı: 28 Ekim 2014 at 21:48
Gercekleri yazmak bile zordur bazen. bak yazmissin ve nasil tepkiler
almissin. Bir insana salak dersin kizar, ama salakligindan vazgecmez.
basarilar Fehmi Atasoy yazdı: 28 Ekim 2014 at 21:22 Üç Kavram
için tanımlamanız ve durum tesbitiniz harika Rana yazdı: 28 Ekim 2014 at 21:17 3 senedir
Ingilterede yasiyorum. 2 hafta once Turkiyedeydim. Yemek yedigim ve
eskiden sikca gittigim lokantadaki tanidik garson nerelerde oldugumu
sordu. Ingiltereye tasindim deyince, git abla ya, bizim insanimiz gibisi
hicbir yerde yok dedi. Dusundum, evet yok. Yasadigim ulkede bizimki gibi
cahil, aptal, sevgisiz, saygisiz insan yok. Karsidan gelen yuzune
gulumsuyor burda. Istnbuldaysa iki tarafli omuz yedigimi bilirim ayni
anda. Ornekler o kadar cok ki, anlatmakla bitmez. Neyse, yalniz
Ingilterede cok Turk olmaya basladi, bazen bakiyorum da o cahil kulturu
buraya da hafiften kayiyor. Neyse, hayatta bol sanslar! İsimsiz yazdı: 28 Ekim 2014 at 21:13 Melih Bey yazınızı çok beğendim , aynı şeyleri senelerdir çektiğim ve farkettiğim için artık hayatımı 22 yaşında olmama rağmen Avrupa’da devam ettirme kararı aldım . Şuanda bulunduğum ülke Avrupa’nın en fakir ülkelerinden biri , ekonomik olarak Türkiye’den güçlü değil . Fakat burada orta halli insanların bile ne kadar güzel yaşadığını gördükten sonra ,Türkiye’de çok iyi bir işim ve gelirim olsa bile onlar kadar mutlu bir hayat süremeyeceğimi acı da olsa anlamış bulunmaktayım . Yurttan ümidi
kestiğimi düşündükçe ve ailemi , herkesi orada bıraktığımı hatırladıkça
üzülüyorum fakat gerçekten yaşanması zor bir ülke haline geldi Türkiye .
Ömrünüz ve ailenizle birlikte sağlıklı ve huzurlu bir hayat yaşarsınız
umarım bulunduğunuz ülkede
Barış Kurt yazdı: 28 Ekim 2014 at 21:12
Yazdıklarınıza kesinlikle katılıyorum Melih Karakelle. Bazıları kaçmakta
bir tercihtir mücadele etmekte filan yazmış. Ne mücadelesi ? Türkiye de
bir entellektüele kaç cahil düşüyor haberin varmı ? Hiç öyle narsistlik
filan değil,realist bir durum: bu kadar kitleleşmiş,yoğunlaşmış bir
cehaletle devlet desteği olmaksızın savaşmak hayatını boşa harcamak
olur. Hükümet düşecek,çağdaş bir hükümet gelecekte bu yığınla cahili
eğiteceğiz! Bunun en kısa süresi 100-150 yıldır. Sosyolojik bir olgudan
bahsediyoruz şak diye aydınlanmıyor halk. Ömrümü cahillere
harcayamam,burası bizim değil bizi öldürmek isteyenlerin ülkesi…. Akif yazdı: 28 Ekim 2014 at 20:52 Hayırlı
olsun Berkant yazdı: 28 Ekim 2014 at 20:49 merhaba
özellikle Türkiye’deki büyük şehirlerinde bu sorun kendini göstermekte,
bende bundan sıkılmış bir bireyim açıkçası, ama halen ufakta olsa umudum
var, siyaset umurumda bile değil, Türkiye’de her kafadan her konu için
başka bir ses çıkıyor, bu benim canımı sıkıyor, trafik ile ilgili
verdiğin tüm örneklere katılıyorum, insan nerde mutlu oluyorsa orada
yaşaması gerektiğine inanıyorum.Hayırlısı olsun, olay sadece para değil,
bir etken sadece, Türkiye’de yaşayıp da gerçekten zengin olanlar görmek
istemedikleri insanlardan izole olarak yaşayabilirler ama normal
insanlar için bu zor, üstüne üstük, sorumsuz ve cahilce davranan
insanlar normal insanlarıda bir süre sonra kendilerine çekiyorlar,
trafikte herkes emniyet şeridinden gidip siz gidemeyince o kişi ben
salak mıyım ya diye soruyor ve oda sisteme katılıyor ve böylece sistem
içinden çıkılmaz bir hale geliyor.60ların başından beri başlayan çarpık
kentleşme insanı çileden çıkarıyor. Bahadir yazdı: 28 Ekim 2014 at 20:29 Bu
arkadasimizin yazisini gerisinden anlayan cok insanimiz var, kimisi bu
ulkenin sahibi ilan etmis, kimi ya sev ya terketci, kimi korkak ilan
etmis kimi kahraman. Aslinda bir nevi yine yazinin ana fikri de bu ya
zaten. Husnu Bebek yazdı: 28 Ekim 2014 at 20:14 Basit,
sade, süssüz, kibirden uzak, alcak gonullu ve dibine kadar hislere
tercuman. Filiz
Thomas
yazdı:
28 Ekim 2014 at 19:58
Oncelikle ingiltere’nin hangi bolgesinde yasadiginizi merak ettim. Bben
Sheffield sehrinde yasiyorum 14 yildir ve benzer sebeplerle buradayim.
Bir de Istanbul’da hangi okullara devam ettiginizi sormak istiyorum,
cunku yazim yanlislariniz rahatsiz edici ve APTAL kelimesinin
aciliminda, Turkiye disindaki ulkelerin bu kelimeyi asagilama olarak
kullanilmadigini ongormeniz bana bu yaziyi, kendi deyiminizle APTAL
kisilere mi yonlendirdiginizi sorgulatti. Ingiltere’de yasayan ve umarim
inglizceye hakim biri olarak “stupid” kelimesinin asagilama oldugunu
bilmeniz gerekmez mi? Almanca ogretmeniyim ve otoritemle kesin olarak
belirtebilirim ki, “bloed” kelimesi de ayni amacla kullanilir. Ve
yazlari Ispanya’da ikamet ettigim icin estupido kelimesinin de ayni
anlamda ve ayni amacla kullandigildigini biliyorum.(bu arada
bilgisayarimda Turk karakterlerleri olmadigi icin ozur dilerim) A.Duygu AKTAŞ yazdı: 28 Ekim 2014 at 19:44 Yolunuz
açık, ömrünüz aileniz ile birlikte sağlıklı ve huzurlu olsun, darısı da
başıma olsun:)) 23 senelik mühendisim, göz göz emeklilik bekliyorum ki
basıp gideyim bende bu ülkeden.Bunu vatan sevgisi ile anlamak mümkün
değil.Belki de ülkemi çok sevdiğim ve artık bu halini görmeye
dayanamadığım için gitmek istiyorum.Belki de yıldığım ve artık geleceğe
dair bir umut besleyemediğim için gitmek istiyorum.Ama kesinlikle bu
rezilliğin bir parçası olmamak için, gözden ve gönülden ırak olmak için
ve en önemlisi akıl sağlığımı korumak, içimde her gün durmadan büyüyen
öfkeye yenilmemek ve iyi bir insan olarak kalabilmek için gitmek
istiyorum.Becerip yaban ellere yerleşemezsem de döndüğümde mühendislik
yapmayacağım.Çünkü artık benim bildiğim benim yaşadığıma yetmiyor… Tonguç yazdı: 28 Ekim 2014 at 19:40 tebrik ederim Melih en iyisini yapmışsın. Türkiye’deyken birşeyler düzelsin diye uyarıda bulunan insanlara “ya sev, ya terket” diye cevap veren zihniyeti ve terkedenlere ettiği lafları kaale almamak lazım. Vicdanlı, dürüst, eğitim düzeyi yüksek insanların geri kalmış ülkelerde dışlanması yeni birşey değil. Bu dışlanma durumu nefes aldırmayacak boyutlara ulaşınca insana terketmekten başka bir çare de kalmıyor zaten. Belki birey olarak cahillerle savaşmayı bir yere kadar göze alabilirsiniz ama eğer çoluk çocuk sahibi iseniz evladınızdan bunu bekleyemezsiniz. Çocuklarınız adına da ancak bir yere kadar savaşabilirsiniz.
Türkiye’de büyüyen her çocuk günümüz şartlarında ister istemez
cahilliği, zorbalığı, haksızlığı benimsemek zorunda kalıyor. Çocuğunun
gelişim çağını böylesine kısır böylesine negatif bir ortamda geçirmesini
aklı selim hiçbir evebeyn kabul etmez, etmemelidir. Ben özellikle kız
çocuk sahibi ailelere bir an evvel kaçmalarını salık veriyorum. Pinar Kahraman yazdı: 28 Ekim 2014 at 19:26 Melih,
gozlemlerine katilmakla beraber sonunda vardigin karar beni cok uzdu.
Dunyadaki tum rezillikler boyle bir tavirla karsilansaydi ne kolelik, ne
cocuk isciligi, ne (…) kalkardi, ne kadin haklari, ne gay haklari, ne
(…) kazanilirdi. Kotuluk, rezillik, acgozluluk her zaman dunyanin bir
parcasi olmus, boyutu ya da sekli ne olursa olsun. Senin gibi egriyi
dogrudan ayirt edebilen akli basinda insanlar tarih boyunca pes etseydi
hicbir kazanim elde edilemezdi. Murat yazdı: 28 Ekim 2014 at 19:23 Biz ne
afganız ne arap ız ne diğerleri Mehmet yazdı: 28 Ekim 2014 at 19:14 once
Yorumları okuyup sonra Yazıyı okudum arkadasım okadar haklisin ki
yorumlarda bile ne demek istediğini anlamayan okadar insan yine
cehaletinin at gözlüklerinin içerisinden yazını okuyup yorumlamışlar
bende senin gibi en kısa sürede bu ülkeden çekip gideceğim ve bazılarına
sunu Söyleyeyim Müslümanlar Avrupa’da daha mutlu bir sekilde yaşıyor
Müslüman ülkelerde nazaran sana ve ailenin Allah yolunu acık etsin ve
mutlu etsin taşındığın ülkede Gurk yazdı: 28 Ekim 2014 at 19:09 negatif yorumlarin cogu yaziyi okuyup bu durumu duzeltmek icin alevlenen degil de “biz boyle iyiyiz artizliin luzumu yohhhh” diye oz guven yoksunu insanlardan gelince durum baya ironik bir hal almis. cok guzel
yazmissin kardesim hepsine katiliyorum. halim vaktim birgun yerine
gelirse (isim, kariyerim ve boyle umutlarim var artik. turkiye’de
yoktu…) ailemi de o cehennemden kurtarmak istiyorum en kisa zamanda. Alper Ayrancı yazdı: 28 Ekim 2014 at 19:04 Yazınız
oldukça kısa ve hedefe yönelik. Gün geçtikçe aileden gelen terbiye,
dürüstlük ve değerler doğrultusunda bu toplumun içerisinde azınlık
olduğunu hisseden kişilerden birisi olarak aynı duygular içerisindeyim.
Hırsızlığı, terbiyesizliği, şark kurnazlığını marifet sayan ve buna
değer veren bir toplum insani değerleri olan kişiler için uygun değil.
Ve maalesef artık yüksek oranda azınlıkta olduğumuzu düşündüğüm için
umut kalmadığına katılıyorum. Umarım yeni yaşantınızda mutlu olursunuz.
Yapılan saçma sapan “liboş, elitist” tarzındaki yorumlara lütfen kafayı
takmayın. Zira onlar da elbet bir şeylerden nemalanıp bu düzenden
paylarını alan kişilerdir… Aysun yazdı: 28 Ekim 2014 at 19:01 Yazınızı
okudum. Bu tarz yazılara yorum yapmak çok adetim değildir ama yorumları
okuyunca tutamadim kendimi. Yapılan yorumların bir kısmından da neden
gittiğiniz çok açık. Yazdiginiz yazının bile altına sizi tanımadan size
ait olan düşüncelere saygı göstermeden yapılan yorumlar Türkiye de
yaşayanların küçük bir örneği. Sizi korkaklik burjuvalikla suçlayan mi
istersiniz size iyi ki gitmissin diyen mi? Çok fazla söze gerek yok
aslında çok uzağa bakmaya da gerek yok yazdığınız küçücük yazıyı bile
saygıyla tarafsız okuyamayan bir milletiz. Içi çürümüş, Orta Asya da
sahip olduğumuz erdemlerden uzak saygısız bilgisiz Doğu kültürüyle batı
kültürü arasına sıkışmış ruh hastalarından başka bir topluluk değiliz.
Keşke yapılabilecek bir şey olsa ama toplumun büyük bir oranı bu
durumdaysa ruh sağlığınızı korumak için çok iyi bir şey yapmışsınız.
Aslında çözüm çok basit sizinde bahsettiğiniz gibi önemli olan bilgi
değil sadece tek bir erdemi öğrenmek her şeyi çözer : SAYGI SAYGI SAYGI
her türlü düşünce ve inanca saygı. Stk974 yazdı: 28 Ekim 2014 at 18:55 Şimdi şöyle düşünelim. Bir göl var, bu gölde kazlar ördekler kuğular ve diğer kuşlar var. Ama göle acayip bir canlı türü dadanıyor. Kuşların hayatını cehenneme çeviriyor. Bir tek kar yağarken gölden ayrılıyor ve göl buz tutunca bazı kuşlar ölüyor ama buz eriyince o iğrenç canlılar geri dönüyor. Kuşlar bir karar alıyor. Bir daha ki buz tutuşunda kanatlarını açıp dışarıda bırakacaklar ve hep birlikte kanat çırpıp buzla birlikte başka yere göçecek, gölü yani anayurtlarını memleketlerini her neyse hem kurtaracak hem de iğrenç canlılardan kurtulacaklar… Hal böyleyken gölümüzü bir buz kalıbı misali başka yere kanat çırparak taşıyıp kurtaramayacağımıza göre bu gölde kalıp o iğrenç canlılarla savaşıp topluca kurtulacağız. Buna örgütlenme bilinci denir yüzyıllardır hala bilmeyen kaldıysa…boyacı küpü değil ki daldır çıkar iki günde hophop tüm sorunlar çözülsün oh ne ala! Bu arada kimilerimiz erken ayrılacak aramızdan, anılarımızda kalacak kimi de böyle gölünden ayrılıp başka memleketlere göçecek ve bize uzaktan blog yazılarında dertlerini anlatacak, ebedi gurbetten iç dökecekler. Olsun. Onları anlamak da önemli. Buna da empati denir. Blog yazarlarından bazıları (!) bundan nasibini almamış, yaşadıkları coğrafyayı ve pek bi methettikleri o tek dişi kalmış medeni canavar BATI’yı da hiç ama hiç anlamamış olsalar da. Bu yazıyı yazan kişi de bu arada pek çok Avrupa ülkesi, ABD görmüş, İngiltere’de 1 yıl yaşamıştır. Zannetmeyin ki ben bu çelişkileri hiç yaşamadım. Ama oralardaki insanların kibar küstahlığını, Ortadoğu coğrafyasından gelmiş herkese tepeden bakışını, yıllardır emperyalist ayak oyunlarıyla nice devletleri içten çökertip halkları sömürdüklerini de unutmadım ve unutamam. Özenti göçmen olmak da bir seçim. Pek çok kişinin seçimi ama benim değil. Herkesin seçimi kendine. Herkese iyi şans dilemek gerek. Ama
göldeki kuşların şanstan daha çok başka şeyleri görüp anlamaya ihtiyacı
var. Bu blog yazarının göremediği ya da kolaya sığınıp kaçtığı herşeyi
yeniden sorgulamaya. zamanı geldi de geçiyor. Cumhur yazdı: 28 Ekim 2014 at 18:29 Ben
bahsettiğiniz CAHİL ve APTAL insanlardanım. Tahmin edebiliyorum bunu da
bir hakaret fırsatı olarak değerlendireceksiniz ama bu halimden gayet
memnunum. Atalarım ve ecdadımın yaftaladığın gibi CAHİLLİK ve APTALLIĞI
(senin tarifinle) olmasaydı bu cennet köşesi ülkede var olabilirmiydik.
Düşün demek isterim ama boş lakırtı. İyiki gitmişsin diyenler çok bende
onlarda biriyim. İyiki gitmişsin. Gittiğin ülke turşunu kursun senin.
Keşke senin gibi bağnazlarıda yanında götürsen. Bu ülkeye yapacağın
ikinci iyilik de bu olur eminim.. Emre Bozcan yazdı: 28 Ekim 2014 at 18:27 Merhaba Melih Bey, Yazınızı sanki kendim yazmışım gibi dikkatle okudum. Sonra sizin kim olduğunuza bakınca yaşadıklarınızı öğrendim ve kendimden çok şey buldum. Yani çok ortak noktamız var. Ben 8 yaşımdan 14 yaşıma kadar abimle beraber her yaz çocuk işci olarak çalıştım. Sanayide press başında veya birçok değişik işte. Babam bir ayyaştı ve yıllarca bizi öldürmek için kovaladı durdu. Ondan kaçarak geçti küçüklüğümüz. Hapse girdi de en sonunda kurtulduk. Sonra abim ve benim en son kazandığımız parayla annem bize bilgisayar almıştı. Yani yine kendi kazandığımzı parayla oldu bu. O bilgisayar sayesinde bugün büyük bir aşkla yaptığım meslek ile tanıştım. Alamadığımız oyuncaklar veya oyunlar benim için işim oldu. Bugün dahi iş bitiminde bile eve gittiğimde kendi projelerimle uraşıyorum. Malesef türkiyede yaptığım işin bir değeri olmadığını acı tecrübelerle anladım. Bende sizin yolunuzdan gidip yurtdışına taşınabilmeyi başarmak istiyorum. Yazınızda çok mütevazi bir şekilde taşındım yazmışsınız bu bile ne kadar ince ruhlu olduğunuzu ortaya koyuyor bence. Çünkü yurt dışında iş bulma ve yerleşmek söz ettiğiniz cahil Türk toplumunda çok kolay birşeymiş gibi algılanıyor. İlk önce
yan gelip yatan adam bunları yapamaz. Çalışkan adam bile bunları kolay
kolay başaramaz. Bu işler baba parası ile ingiltere ye gidip tatil
yapmaya benzemez. Bir kere yaptığın iş her neyse o işte dünya
standartlarını yakalaman gerekir. Bizim gibi toplumlarda; 1- hiç bir
üniversitede birşey öğretilmediği için Kendi başına araştırmalarınla veya yurt dışından alacağın online eğitimlerin üzerine çok şey koyarsanız işte orada çalışabilecek standarta erişirsiniz. Bunu başarmak için de iş veya okul harcici zamanlarınızda işinize odaklanmanız anlamına gelir. Bunun yanında kişiliğinizden gelen azim vs. vizyon gibi birçok değişik parametreye de sahip olmanız lazım. Şunu da unutmamak lazım. Global olarak sektörler küçülürken ülkeler kendi vatandaşlarına sağladığı istihdam azalırken yani işsizlik avrupada da artarken sizi oraya kabul etmeleri cidden çok iyi olduğunuz manasına gelir. Zaten bu düzeydeki insanları Türkiye’de verimlimli kullanabileceğiniz projeler zaten pek yoktur. 1-2 tane varsa da Türk kafasıyla yönetildiğini görürsünüz ve yine soğursunuz. Cahillik, yobazlık, hırsızlık! vs. konularına girmeyeceğim siz zaten nokta atışı tespitler yapmışsınız o konuda. Ben bu konularda en çok hırsızlıktan muzdaribim. Hırsızlığa karşı bu kadar müsamahalı bir toplum görmedim açıkçası. Neyse girmeyeceğim!… Sonuç
olarka benim de nihayi amacım sizin gibi gitmek ve en iyilerin arasında
yerimi almak. Asıl mücadele budur bence. O zamana kadar yazınızı ara ara
okuyup amacımı kendime tekrar tekrar hatırlatmak istiyorum. Ray yazdı: 28 Ekim 2014 at 18:18 Bebegim
olacak diye 17 yil sonrasinda turkiyeye dondum. Uzaktan iyi gorunuyordu.
Cocugumu turkiyede yetistirebilirim diye dusundum. Cocugum oldu 1 yasini
doldurdu. gelecegi ve aile refahimiz icin en kisa surede ve ilk firsatta
turkiyeden ayrilacagim.. ..Ayaklarin bas oldugu, cahiliye donemine dogru
engellenemeyen bir akimin yasandigi canim memleketimi cehenneme
cevirdikleri icin kalmam buralarda kalamam…. Ömer Karadeniz yazdı: 28 Ekim 2014 at 18:12 sayın
karakelle, İpek yazdı: 28 Ekim 2014 at 17:59
http://youtu.be/9F5yeW6XFZk Murat yazdı: 28 Ekim 2014 at 17:54 Yazınizda
bir çok katıldığım yer var fakat şöyleki Türkiyeyi bırakıp Ingiltereye
gittiniz ama verdiğiniz örnekte mesela Afganistanı karıştıran bugünki
haline getiren ingilteredir. Irakta 2 milyon insan öldürdü o ingiltere
ve suriyede gene 2 milyon insanı yurdundan etti orda herşey iyi mi ? Eyüp Ali Bal yazdı: 28 Ekim 2014 at 17:52 Yazıyıda
okudum, yorumlarıda. Yazık olmuş size, göremediğiniz o kadar çok değeri
tepip gitmişsiniz. Burnunuzun büyüklüğünden önünüzü görememişsiniz. Siz
neymişsiniz be. Ama sorun değil yurdum sizden kurtuluvermiş. Bir söz
var, “YA SEV YA TERKET” söz dinlediğiniz için sizi takdir ettim. Gitmeye
meyilliler var yorumculardanda, hadi sizede güle güle. Sahin Yilmaz yazdı: 28 Ekim 2014 at 17:46
Kesinlikle katilmiyorum. Berbat bir yazi. Bireysel kurtulusu ve
sorumluluktan kacisi ozendiren son derece bencil bir yaklasim.
Afganistan, Lubnan ve Iran ornekleriyle retorik yapmaya calismaktan ote
hicbir teorik destegi yok. Sanki tarih, toplum yapisi, ic dinamikler
birebir ayniymis gibi. Tut ki oyle olsun, hangi sosyolojik veya baska
bir bilimsel yontemle bu esigin asildigini tespit etmis belli degil.
Hakli oldugu tek bir sey var; bu yaziyi yazan ve kendini aydin olarak
goren, cahil olmayan kesimin boyle bencil yazilarina inanan gercek aydin
kesim bu ulkeden kacarsa yazida soylediklerinin gerceklesme ihtimali
artar. Yani vazoya dikkat et dedigim icin mi kirildi yoksa zaten
kirilacakti da ben seni uyardim mi sorusu. Emre yazdı: 28 Ekim 2014 at 17:25 Yorumlara bakinca uzuluyorum. Arkadas zaten ben kimim bolumunde cok da varlikli bir aileden gelmedigini belirtmis. Bilgili olmak elit olmakla bir algilaniyor. Ben de ailemin durumu elvermedigi icin burslarla okudum. Turkiye’de ozgur hissetmedigim icin 2 sene once Almanya’ya tasindim. Yurtdisina gidenler sadece zengin cocuklari degil. Belki kimilerimiz sanssiz bu konuda ama kararli olup da bu idealini gerceklestirmeyeni gormedim. Bazi yorumlarda sadece sorunlardan bahsesildigine dem vurulmus. Tum yasanan problemlere cozum uretmek arkadasin isi degil. Birey olarak sadece yasanan duruma tepki gosterebiliyoruz. Eminim icinde bulundugu pozisyonda yanlis birsey gordugunde duzeltmeye calismistir ama yazisinda da bahsettigi gibi kritik esik asildiysa artik bireysel caba da yeterli olmuyor. Umarim
biraz empati kurup, cok ovundugumuz gecmisimizi daha iyi anlayabiliriz.
Hosgoru ve bilgi toplumunda yoz bir kalabaliga dogru evriliyoruz. Umarim
sonumuz kotu olmaz. Sevgi yazdı: 28 Ekim 2014 at 17:25 Yazınızı
ben de okudum.Yayınlayan benim arkadaşımın oğluydu.benim de siz yaşlarda
Londrada ün. okumuş bir oğlum var.Şu anda evli ve 4 yaşında bir kızı
var.Sizin yaptığınızı ben onlara anne olarak öneriyorum.Yazınızın bu
kadar ilgi çekmesi o yüzde ellilik kesimin sizin yaptığınızı isteyip
yapamamasından kaynaklanıyor.Diğer yorumları okuduğumda geç kalmış bir
Milliyetçilik anlayışıyla eleştirenleri gördüm.İsteyen her kes harekete
geçebilir.Bunun parayla filan hiç ilgisi yok.Londrada ki Sofra
lokantalarının sahibi bir zamanlar binbir zorlukla garson olarak oraya
giden ve başarılı olan birisidir.Kaçma olayına gelirsek ,az önce de
bahsettiğim gibi,tüm değerlerin yerini alan para için seslerini
çıkarmayıp hatta gizlice oy verenler,devletten aldığı ihaleler
sallanmasın diye 12 yıldır yalakalık yapanlar,sadece konuşup hiçbir
sosyal olaya katılmayanlar,sözde sol cu geçinip laftan başka birn şey
üretmeyen romantik anarşistler ve ahkam kesen elitistler,GEÇ kaldınız
geç.Taksimde yüzlerce genç gaz altında böğulurken tv lerden macera filmi
izler gibi izleyenler (Ki ben oradaydım),açılım var ama deyip oyları
bölenler Ülkenin bütün Silahlı kuvvetleri hapislere tıkılmışken bir gün
bile merak edip mahkemeye gelmeyenler hatta “oh iyi oldu” diye iç
geçirenler,GEÇ kaldınız geç..Sevgili oğlum,(İzninizle .sizin kadar oğlum
var )Karar ve seçim sizindir.Yavrunuzun geleceği için verdiğiniz kararı
ben de onaylıyorum ve size yol açıklığı diliyorum. Selma yazdı: 28 Ekim 2014 at 17:24
Tasindigin yerdeki “faydan” hakkinda suphelerim var. Umur yazdı: 28 Ekim 2014 at 17:19 Yazıyı
okuyanların bir kısmı bana hiçte yabancı gelmeyen liboş ağzı ile Melih
Karakelle’yi eleştirip, onu kibirli, halkına üstten bakan, ayrımcı vb
ifadelerle suçlamış. Oysa anlatılmaya çalışılan “Türkiye dışına taşınmak
için bahane bulmak” değil, ülkenin genel insan kalitesinin ne denli
bozulmuş olduğuna vurgu yapmak. 58 yaşında, ve hayatımın 15 yılını
Avrupada yaşamış biri olarak bu tespitlere katılmamak mümkün değil.
Gerçi hiç yurt dışında yaşamasaydım da düşüncelerim değişmezdi çünkü
sağduyu, ahlak, mantık ve vicdan sahibi biriyim. Bu, kızılacak
öfkelenilecek bir yazı değil, hüngür hüngür ağlanacak bir tespitler
dizisi… Seçkin yazdı: 28 Ekim 2014 at 17:17 Yazıda
bahsedilen IQ listesi bir literatür taraması sonucunda oluşturulmuş bir
liste, ve akademisyenlerin değer vermediği bir liste. Liste yazarlarının
yöntemleri, sonuçları, yorumları çok eleştirildi; internette ararsanız
onları da bulursunuz. Ersan Okan yazdı: 28 Ekim 2014 at 17:16 Sen
yanmazsan Erdem yazdı: 28 Ekim 2014 at 17:15 Tespitleriniz kesinlikle dogru. 2 ay once ben ulkemde daha mutlu olurum, ulkeme bir faydam dokunsun diye Turkiye’ye geri dondum lakin bu kadar kisa sure bile yetti her seyi anlamama. Sokakta insanlarin kimseye saygisi ve sevgisi kalmadigini rahatlikla gorebiliyorsunuz. Ulkemin
bu durumu her ne kadar beni uzsede herkes hakettigi gibi yasar diyorum.
Bizede bu kadar cahil, dusuncesiz ve aptal! insanlarin oldugu
vatanimizdan gitmekten baska yapacak bir sey kalmiyor. Anlatmaya ve
ogretmeye calismak faydasiz… Arif Hamil yazdı: 28 Ekim 2014 at 17:12 Kendi iq sunu çok yüksek bulan insana bakar mısın? Bir kısım yabancı kaynakları referans göstererek ki onlarda Türk düşmanı, Türk millerine aptal demiş. Sen önce atanı soyunu sopunu iyi tanı ve mümkünse geri dönme. Çünkü bu zekayla, bu sabit fikirlerinle orada daha huzurlu yaşayacağına inanıyorum!
Cumhuriyetimizin 91. yılı kutlu olsun. Melih Karakelle yazdı: 28 Ekim 2014 at 17:07 Eşim
dostum okusun diye bloguma yazdığım bir yazı, telif gerektirecek bir şey
göremiyorum.. Aşırıp herhangi bir yerde yayınlayabilirsiniz. Bir Varmış Bir Yokmuş yazdı: 28 Ekim 2014 at 16:20 Çekip
gitmen iyi olmuş. Zira pes edip bu toplumu bu hale düşürenlere,
kimliğini kaybettirenlere sığınmak(kolaya kaçmak – bahsettiğin
yozlaşmanın bir parçası olarak) büyük resmi gördüğünün bir kanıtı.
Yaşadığın sadece bir hayat, anladığınsa hiç bir şey yok. Onur yazdı: 28 Ekim 2014 at 16:18 O hırsızlıgı destekleyen yuzde 50, bu güne kadar bastırılmıslıgın getirdiği etki yuzunden hırsızlıgı hos gorurur olmustur. Tespit dogurdur ama eksiktir, bu tamamen etki tepki meselesidir. Bu güne kadar cahil kesmi yok sayan ve anlamayan yönetimler yüzünden, şimdi bu kesimi anlamış gibi yapan bir takım insanların ortaya çıkması, bu kesmin gözünde bir kurtuluş olmustur. Mantık
basit, ben zaten yok sayılıyordum, şimdi varım öyleyse gerisi çokta
önemli değil. Bunun sorumlusu bu güne kadar bu kesim için sesini
çıkartmayan ve bu kesmin eğitilmesi için gerekeni yapmayanlardır. Ozan yazdı: 28 Ekim 2014 at 16:11 Çok güzel
ve basit açıklamışsın. Yeni hayatında mutluluklar.. Bulent yazdı: 28 Ekim 2014 at 16:08 Agzina
saglik, bu gügune kadar okuduğum, konu hakkındaki en guzel yazilardan
birtanesi. Hanife yazdı: 28 Ekim 2014 at 16:07 Melih bey merhaba, Ellerinize saglik. Cok guzel yazmissiniz. Esim
Isvicre vatandasi. Dort sene once memlekete duygusal sebepler ile
donduk. Hersey
gonlunuzce olsun.. Isil Ozel yazdı: 28 Ekim 2014 at 15:51 Iki yil
once, yaklasik 2-3 yil suren bir karar verme surecinden sonra
ingiltere’ye geldim. Sebebini soranlara anlatmaya calistigimda
soylediklerim bu yazida yazanlarin daha parca pincik, dersiz topsuz
haliydi. Turkiye’deki durumu aslinda hic fena olmayan bir bilgisayar
muhendisi olarak buraya gelme sebeplerimi benim yerime de bu kadar guzel
acikladigin icin tesekkur ederim. Chp’li degilim ve her bir
yazdiklarinin her bir satirinin altina imzami atarim ama Chp
elestirileri ile ilgili yazdiklarina hem imza hem paraf atarim:) Mehmet Subasi yazdı: 28 Ekim 2014 at 15:35 Cok
akilli bir yazi olmus. Ama maalesef akil ile dirayet beraber olmadikca
ulkeye pek faydasi olmuyor. Sizin gibi akillilarin arasindan bolca
dirayetli olanlarin cikmasi dilegiyle. Alp yazdı: 28 Ekim 2014 at 15:35 Neden Türkiye’den taşındım adlı yazınızı okudum. Biraz negatif olmakla beraber evet gerçekleri yansıtıyor. Yazılanlar doğru, ama bu ülkemizdeki hayatın sadece bunlardan oluştuğunu göstermez. Yazdıklarınıza bakarak İstanbul’da bulunmuş olabileceğinizi tahmin ediyorum. Zira ben de bu şehirde doğdum, büyüdüm ve yaşamaya devam ediyorum. Değilse bile herhalde bir başka kalabalık şehirdeydiniz. İstanbul kalabalık, 20 milyona yaklaşan nufusuyla, trafiği ile ve üstelik saygısızlığı ile. Ne yaya şeridinde dururlar ne de kuyrukta insan gibi beklerler. Üstelik yaya şeridinde durduğunuzda neden duruyorsun diye bağırırlar, daha sonra trafikten ve şehirden şikayet ederler. Şehrin kendilerinden oluştuğunu ve değişimin de kendilerinden başladığını algılayamazlar. Neyse, konumuz neden bir ülkenin vatandaşının kendini oraya ait olamayacak kadar uzak görüp ülkesini terk ettiği. Herkesin hayatı algılaması, anlaması farklıdır elbette, her bireyin kendisine göre yorumları ve o ana kadar öğrendiklerine göre anlamlandırdığı bir hikayesi var, bu sebepledir ki yağmurda trafikte beklerken kimisi sıkılır, kimisi arkadaşlarını aramak ve konuşmak için fırsat bulduğunu düşünür, kimisi müzik dinleyebildiği için mutlu olur, kimisi arabasının içinde ıslanmadan sıcak oturabildiği için şükreder. Bence bunların hepsi, ama zamanları farklı ve tabii diğer girdiler. İş yaşantısı, özel hayat, bankalara olan kredi borcu, ev, kullanılan araba, cepteki kaleme kadar hayatımızdaki en ufak öğe bile o anki ve takip eden zamandaki durumumuzu etkileyebilir. Lafı fazla uzatmadan, demek istediğim; hayat sadece politika ve cahil insanlardan oluşmuyor, hayat bireyle başlıyor ve biz nasıl istersek öyle geçiyor. Tüm değişim içimizde, ne istersek o şekilde. Bir başka ülkeye gitmek istediğiniz için gidin, ama buradaki yozlaşmışlıktan kaçmak için degil (yozlaşma yok demiyorum), çünkü bu şekilde orada da aradığınızı bulamayabilirsiniz. Umarım bu
yolculuğunuzda biraz da kendinize vakit ayıraiblirsiniz. Kerem yazdı: 28 Ekim 2014 at 15:30
Duygularıma daha iyi tercüman olamazdınız. Yalvarırım benimde gitmem
icin bana yol yordam gösterin. Yıllardır deniyorum olmuyor. Tarık Yılmaz yazdı: 28 Ekim 2014 at 15:14 Yazınıza
gönülden katılıyorum. Rengin yazdı: 28 Ekim 2014 at 14:53 İçinde
olduğumuz durumun daha iyi bir yorumunu okumadım. Tüm aklım ve kalbimle
katılıyorum. Ismail Orel yazdı: 28 Ekim 2014 at 14:18 Sayin Karakelle,
Yazdiklariniza katilmamak cok zor, bende artik defalarca denedigim halde
Turkiye’de yasamiyorum ancak vazgecmis olmanin verdigi rahatsizligida
hissediyorum. Ozan yazdı: 28 Ekim 2014 at 13:33 Hislerime
tercuman oldunuz. Yurtdisinda yasayan biri olarak söylüyorum ve hala
bana Turkiye’de kalsam cok daha fazla para kazanirdin diyen zihniyete
parayla satin alamayacaklari bir hayat var oldugunu belirtmek istiyorum.
Saygılarımla. Ozan yazdı: 28 Ekim 2014 at 13:32 Melih
Bey, yazdıklarınızı beğenerek ve birçoğuna katılarak okudum ve genel
olarak sizinle aynı fikirdeyim. Ve şu anda bende yurtdışında yaşayan bir
Türk vatandaşı olarak olayı dışarıdan analiz etme şansım var elbette ve
maalesef ki durum da aşağı yukarı böyle. Ancak “Bu noktada artık
yapılabilecek hiçbirşey olmadığı gibi birşeyler yapmaya çalışmak da
enerjinin boşa harcanması dışında bir sonuç doğurmaz.” cümlenize pek
katılmıyorum. Çünkü bana göre her zaman bir çıkış kapısı vardır ve
zararın neresinden dönerseniz kardır diye inanıyorum. Evet hiç kolay
değil ama bence imkansızda değil. Teşekkürler. Saygılarımla, Numan yazdı: 28 Ekim 2014 at 13:28 Sıradan bir tespit. sözlük olsun çevre olsun bi ton senin gibi ülkeyi terkeden insanlar neden terkettiklerini güzel güzel yazıp çizip kendilerince vicdanlarını rahatlatıyorlar, su çok güzel gelsenize tarzındaki yazılar empatiden de çok uzak. Sen şimdi
bunları söylüyorsun da belli ki gidecek durumun imkanın var kalanların
da moralini bozuyorsun resmen. Kalıp mücadele edenlerin de şevkini
kırıyorsun. arkadaşım gittiysen ne ala sana aferin ama bırak da kalanlar
mücadelesine sevdiği topraklarda devam etsinler. Ersin Uysallar yazdı: 28 Ekim 2014 at 13:18 Icimi
okudunuz sanki, ama daha neler var anlatilacak, egitimden sagliga
adalete , ekonomiye kötü gidise ses etmeyen soyuyosa beni soyuyo
diyebilen vatandasa, ici bosaltilan universitelere… Ahmet yazdı: 28 Ekim 2014 at 13:04 Yazınızı
çok iyi anlıyorum. Birsen Siekkinen yazdı: 28 Ekim 2014 at 13:04 Sizinle
ayni dusundugum icin 10 yil önce bende terkettim guzelim vatanimi. Ilhan BAGOREN yazdı: 28 Ekim 2014 at 13:03 Ben de 10
senedir “Turkiye’ye neden tasindim” konusunda izahlar yapmakla mesgulum.
Bu oldukca oznel bir konu, dogrusu yanlisi yok. Buyuk resme bakinca,
aslinda Turk insaninin, ya da gelismekte olan ulke insanlarinin elinde
fazla bir guc yok. Buyuk guclerin cikarlarini destekleyecek sekilde
buyumesi ve gelismesi denetlenecek, once militer, bir ara muhafazakar,
sonra solcu, bugun dinci, yarin kimbilir kim toplum icinde guclu
yapilarak, boyle gidecek. mutlu yazdı: 28 Ekim 2014 at 12:49 yazı
berbatmış bu arada, bu vatandaş kimse sorunun temel sebeplerinden bir
tanesi kar tanesi. Kapitalist bir modda küreselleşen dünyada malesef
zeka da merkez noktalarda birikip, geriye Türkiye gibi çöl bölgeleri
bırakıyor. Olağan akışa kapılıp sonra tavuk la yumurtayı karıştırmış bir
kaç yüzyılı aşan bir süreçin faturasınıda mevcut iktidara yapıştırmış.
Bu durum kendisininde toplumsal yada sosyal zekadan pek pay alamadığını
gösterir. Bi de kaldı ki şöyle bir durum var, IQ ölçüm birimi olarak
daha çok bireysel ve soyut ve esasen testin kendine yönelik bir beceriyi
ölçer. Bu durumdan ben zararlı çıkıyorum ama, IQ’yu toplumsal hayatın
çekilmezliğine vurgu yapmak için kullanmak konunun uzmanı birini heralde
kahkahadan kırardı. Bir de son olarak, şu bi tane fotoraf koyup, “aha
işte şura şöyle bakın” demek ya ağır süzme olmayı gerektirir yada
karşında kinin süzme olmasını beklediğin durumlarda işe yarar. Fotoraf
kareleri birer resimdir, ve ttıpkı yağlı boya resimleri gibi çevçeveyi
oluşturanın amacına yönelik çalışırlar. Örneğin o resim, duvarın
arkasında çocukların kellesini kesmek için bekleyen mollalar varlığı
yada yokluğu konusunda bir şey söylemiyor. Yada aynı resim tam olarak bu
gün etiyopyanın Hindistan Büyükelçiliğinde oynayan çocuklar olarak
çekilmiş olabilir. Olası böyle bir karede Etiopyanın yaşam koşulları
yada ortalama iq’su ile ne öğrenebiliriz ne düşünebiliriz bilemiyorum…
Neyse melih iiki uzamış bi dallama daha eksiğiz kısaca… Özcan yazdı: 28 Ekim 2014 at 12:48 Bu gune
kadar okudugum en kisa en oz ve en kesin tespit sizin gibi bende tasi
taragi toplayib avustralya tasindim ,ne yazikki sadece tasinanlarin
arasinda yanliz ben degil kurtulamadigim cahillerde var simdi
avustralyanin icine etmekle mesguller Göktuğ Kurter yazdı: 28 Ekim 2014 at 12:30 Bunun
Ingilizcesi olsa, paylasmak istedigim o kadar cok arkadasim var ki.. Anti Elitist yazdı: 28 Ekim 2014 at 12:25 Buram buram elitizm… Yazının neresinden tutsam elimde kalır. O nedenle Cem Karaca’nın şarkısından bir kaç mısra ile geçiştireyim. Bu yaz
yine güneydeydiniz Ahmet Filmer yazdı: 28 Ekim 2014 at 12:19 Sevgili
Melih, Göktuğ Kurter yazdı: 28 Ekim 2014 at 12:18 Bu kadar
katildigim bir yaziyla karsilasmamistim. Hatta ben niye yazmadim zaman
bulup da? Tesekkurler bu dogru ifade icin, Melih. Mustafa Turgut yazdı: 28 Ekim 2014 at 12:09 izin verirseniz makalenizi olduğu gibi blogumda linklerinizle birlikte yayınlamak istiyorum.. Olumlu ya
da olumsuz bilgi vermenizi rica ediyorum.. İlknur yazdı: 28 Ekim 2014 at 11:32 Bence en
doğru kararı almışsınız. Yeni yaşamınızda huzur ve mutluluk diliyorum.
Biz de eşimle, aynı şeylerin içinde batağa saplanmış hissediyoruz
kendimizi. Kaçacak yer arıyoruz, ülke arıyoruz. Yaşayacak, nefes alacak
yer arıyoruz. Burası artık BİZİm TÜRKİYEMİZ olmaktan çıktı YENİ TÜRKİYE
oldu. Ve YENİ TÜRKİYE’nin değerleriyle bizim değerleriiz örtüşmüyor. Ne
yazık!!! Cesaretiniz için kutluyorum. Mutlu yaşayın! Haşmet Bener yazdı: 28 Ekim 2014 at 11:31 melih bey
merhaba ; Necdet Dogan yazdı: 28 Ekim 2014 at 11:30 Kalıp
mücadele etmek yerine Aslıhan yazdı: 28 Ekim 2014 at 11:28 Merhaba,
yazdıklarınızı büyük bir ilgi ile okudum ve aynı şeyleri düşündüğümüzü
söyleyebilirim. Sadece son noktada size katılamıyorum çünkü ülkenizi,
ailenizi ve sadece sizin anlayabileceğiniz bir kültürü terk etmek bu
kadar kolay mı gerçekten? Bence pek değil. yaklaşık 3.5 sene New York’da
yaşadım. Çok seviyordum New York’u ama bir yandan da iyi yada kötü ait
olduğum başka bir kültür vardı ve ben hiç bir zaman tam olarak Amerikalı
olmayacağımı hissettim. Belkide bu herkesin hissettiği birşey değil.
Kendi kendime çok fazla sorguladığım birşey; gerçekten bir ülkede
doğduğun için o ülkeye ve kültüre aidiyet hissetmeli miyiz yoksa
“normalarını” kendimize daha yakın bulduğumuz bir ülkede ve kültürde
yaşamak mı doğru olan? Bazı zamanlarda kendimi bu ülkeye ait
hissetmiyorum, yobaz insanlarla, sokaktaki bana uzaylı gibi gelen sosyo-
kültürel seviyedeki insanlarla bir araya geldiğimde (bunlar çok zengin
olabilir de olmayabilir de farketmiyor – aynı sığlık hepsinde var) ancak
sorun nerde ve bunu nasıl aşabilirizi sorguluyorum sürekli. Sanırım
sizin bu noktadaki pesimistliğinize de katılmıyorum. Bizler iyi eğitim
alma şansına sahip olduğumuz ve yobaz bir aileye dünyaya gelmediğimiz
için bu noktada “bilinçli olmanın” bir sorumluluğu olmalı diye
düşünüyorum, kolaycılık değil. Özellikle de devletten bekleme
kolaycılığı. Bir de şimdiki hükümetin seçilebilmesi için oluşan
faktörleri de iyi analiz etmeli ve bu noktaya nasıl gelindiğini de
sorgulamak lazım. Belkide hiç kimsenin suçlamadığı Süleyman Demirel
vblerini sorgulamak lazım. Ne yaptılar bu ülke için diye… Şimdiki
cahiliyet dönemini oluşturan sistem aktörlerinin – iktidarın / devletin-
bir sebep değil sonuç olduğunu düşünüyorum. Üzerinde çokça düşünüp,
yaşadığım ülke insanları için sırt çevirmek yerine birşeyler yapmak
gerektiğini ve aslında bizim eskiden görmediğimiz – invisible –
insanların bugün sadece görünür olduğu ve iktidara taşındığını, yani
varoşların iktidar oluşunun kutlandığını düşünüyorum. O yüzden bu azılı
varoşluğun yüceltilmesi ama bugün ki durum Türkiye için fırsata
dönüşebilir ve biz bunu varoşların eğitilmesine çevirebilirsek kazanırız
diye düşünüyorum. Bu yazıdan benim kadar ülkesini düşünen bir insanın
serzenişi olduğunu gördüğüm için yazıyorum. Çünkü sizin gibi gerçekleri
görebilen insanlarla bir araya gelip, fikir alışverişleri yapabilmek ve
akışları tersine çevirebilme ihtimali bile değerli. Gürkan Kılıç yazdı: 28 Ekim 2014 at 11:24 Sıra arkadaşım Melih, Umarım herşey sen ve ailen için çok daha iyi olur dostum.Uzun zamandır çevremdekilere anlatmaya çalıştığım sıkıntıları çok güzel özetlemişsin. Ben şimdilik Bodrum’a yerleşerek kendimce geçici bir çözüm üretmeye çalıştım. Belki gelecekte ben de senin gibi tercihimi yurtdışından yana kullanmak zorunda kalabilirim. Sevgiler. Ozgun yazdı: 28 Ekim 2014 at 11:20 Hocam,
sorması ayıp nereye taşındın? D yazdı: 28 Ekim 2014 at 11:07 yozlaşma
yetersiz ingilizcededki corruption bence buraya daha uygun. Ümit Kaplan yazdı: 28 Ekim 2014 at 11:04 Genel
olarak neden taşındığınız sorusu üzerinden Türkiye’deki bir çoğumuzun
rahatsızlık duyduğu yozlaşmışlığı çok güzel ifade etmişsiniz..
Yazdıklarınızın çoğuna katılsam da, kesinlikle tüm umutların tükendiğine
ve (zerre kadar bile olsa) hiç bir kurtuluş çaresi olmadığına
katılmıyorum. Eğer bu ülkenin yozlaşmadan zerre kadar kurtulma şansı
varsa onu da sizin gibi bilinçli bireylerin ülkeyi terk etme
girişimlerinin domino etkisine girerek artmasıyla kaybedileceğini ve o
örneğinize katıldığım Afganistan sürecinin hızlanacağı kanaatindeyim…
Ama diğer yandan da düşününce toplumda pozitif yönde değişikliğe sebep
olan yaşam sürdüremiyorsak, değişime katkımız hırsızlıkla sonuçlanan “oy
atma” süreci ile sınırlıysa (-ki bu yurt dışından da yapılabilir)
gitmenin kalmaktan pek bir farkı da yok da diyebiliriz.. Özetle üzerine
düşünmeye sevk edici güzel bir yazı olmuş elinize sağlık… Zengo yazdı: 28 Ekim 2014 at 10:20 Türkiyeden neden kaçtım yazını okudum. Biraz narsist ve empatiden çok yoksun bir yazı olmuş. Yani ‘babişkomdan bana ev al dedim amerikadan bana ev aldı siz çok eziksiniz fakirlerrr’ diyebilecek bir insanın yazacağı blog yazısının kalitesiyle farksız geldi. Yani yazının içinde nispet kırıntılarıda var ve bunun gerçekten hiç luzumu yok. Sen ‘yurtdışından’ gelip türkiye hakkında esiyorsan ve bu durum ile ilgili konstrüktif bir hamle almıyorsan zaten o yazı sürecinde itham ettiğin ‘cahilliği’ yapmış oluyorsun. Yani baya hava atıyorsun ve bireylere yüksekten bakıyorsun. Sen o ezdiğin insanları kendinden daha düşük görerek zihinin ‘yozlaşmışlığını’ da gösteriyorsun. Ayrıca bunların farkında olmadağın için aptalsın da. Öss kitaplarını ezberleyince akıllı olunmuyor malesef. İnsan kendini farketmeli. Neyi neden yaptığını farketmeli. Aaa bak ne oldu. Hani sen ‘bütün türkler aptal cahil ve yoz’ dedin ya. sen de gittiğin yerde zaten türkiyede kendinden ufak zannettiğin insanların en büyük temsilcilerinden olacaksın. umarım ilerde bu damarın/yaran/gocunmandan dolayı başka insanların canına zarar vermezsin. Çünkü zaten burda zıvanadan çıkmış döner bıçaklı lavuklardan zihniyetinin gidişatında hiç bir fark yok. asosyal ve sosyopat. neyse
kısaca diyeceğim, eğer birşeyi kötüleme yazısı yazıyorsan temelin
olmalı. bu kadar teknik konuları paylaştığın bir blogda (yani çözüm
ürettiğin) sadece yerici ve yıkıcı yorumlarını onaylamıyorum. madem
beğenmiyorsun ve kendini üstün görüyorsun, çözümünü de söyle.
kıraathanede elinde incebelli çay bardağı ile konuşmak kolay. Nihat Candan yazdı: 28 Ekim 2014 at 01:12 İyi ki Türkiye’den gitmişsiniz. Keşke sizin gibi düşünenlerin hepsi aynı şeyi yapsa da biz “cahil” ve “yobaz” halimizle mutlu mesut yaşayıp gitsek şu sahibi olduğumuz ülkede. Geri
gelmeyin ve mümkünse sizin gibi düşünen aydın (!) insanları da yanınıza
çağırın. Volkan yazdı: 27 Ekim 2014 at 23:20 Neden Trden
tasindim yazisini okudum biraz evvel. Ben esim ve 2 yasindaki ogluma
2003 deri USA deyim, birkac yil sonra donmeyi dusunuyoruz bir ihtimal
derken bu yaziiy okuyunca biraz sasirdim
Hangi
ulkeye tasindin? Kagan yazdı: 27 Ekim 2014 at 22:55 Sevgili Melih, Az once sans eseri `Turkiye`den neden tasindim` baslikli post unu Fb da okuma ve paylasma firsatini yakaladim. Sana sonsuz tesekkurlerimi sunuyorum. Turkiye disinda yasamaya calisan bir birey olark,yillardir dusundugum,bildigim hissettigim ne varsa herseyi yazmissin. Gorunen o ki kafamin icinde donen ve bir yandan kucukde olsa rahatsiz eden bu hissiyatlarla benden uzundur mucadele ediyorsun.Aslinda bizimkine tam olarak mucadele denemez cunku bizler zaten teshisi koymus bulunmaktayiz.Ancak Turkiye disinda yasamamizi ucundanda olsa mucadele diye nitelendirebilecegimizi dusunuyorum. Sana ve ailene selamlar ve bol sans diliyorum. Hersey
gonlunce olsun. Dünya Gezgini Çelebi Alper yazdı: 27 Ekim 2014 at 13:06 Blogunuzu Türkiye’den ayrılma nedeninizi açıklayan yazınızla buldum. Doğru bir tespitte bulunmuşsunuz, iç karartıcı durum. Ben 42 ülke gezdiğim halde ülkemden ayrılmayı denemedim ama yazınızı okuyunca durumun umutsuzluğu belirginleşiyor. |