BUGÜNLERİN BİR ''GALAT''I

27.06.2010

                               
Dr. MEŞFEŞŞU Necdet Hatam
                                             
                                             
Osmanlı Devleti’nin Çerkes adını, tüm Kuzey Kafkasyalı halklar karşılığı olarak kullanmadığını kanıtlayan Osmanlı belgelerini sunduğumuz “Galat-ı Meşhur-2” başlıklı yazıyı “Tüm bu kanıtlara karşın inanıyorum ki, kimileri, özellikle de hep ötekileştirilen Adigelerin, ötekileştirmemesi gerektiğini savunup duranlar, ezberlerini bozmayacak, bilimsel süsü verdikleri nakaratlarını yineleyip duracaklar, nakaratlarından vazgeçmeyeceklerdir.

Vazgeçmeyeceklerdir çünkü...
” diye bitirmiştim.

Bu yazıda da bu nakarattan neden vazgeçilmediğini irdeleyelim.

Gerçekte, sadece adlandırma yanlışlarının değil, süregelen ve üzücüdür ki yakın gelecekte de sürmesi muhtemel yanlışların anası bize göre Türkiyelilik paradigmasıdır. Bilinçaltı da olsa geleceğini, Türkiye’de ve Türkiye ile birlikte görme paradigmasıdır. Bunun doğal sonucu diaspora merkezli, Türkiye merkezli düşünmektir. Türkiye merkezli düşünmenin doğal sonucu da ben merkezli düşünmektir...

Ben merkezli düşünme de sağlıklı öngörü için zorunlu olan sağlıklı durum değerlendirmesine engel olmaktadır. Türkiyeli Çerkes, çok sayıda ülkeye dağıtılmış olan halkımızın önemli bir parçası olmayı yeterli görmemekte, hacimce diğerlerinden daha büyük olmanın, diğer parçaları kendi anlayış ve kavrayışına göre düzenleme hakkını verdiği zehabına (sanısına) kapılmaktadır. Kurumlarımızın olgulara yaklaşımı yetkililerin tanımladığımız psikolojileri ile uyumlu olmakta, Türkiyeli Çerkes çemberi de bir türlü kırılamamaktadır.

Paradigma Türkiyelilik olduğunda söylem farklı da olsa gerçek muhatap, en azından bilinçaltı muhatap Türkiye Cumhuriyeti'dir, Türkiye’nin siyasal partileridir, kurumlarıdır, Türkiye’de yaşayan insanlardır. Aidiyet duygusu da insan ruhu için güven duygusu ve mutluluğu yakalamanın olmazsa olmazıdır. Dolayısı ile paradigması Türkiyelilik olan Çerkes’in, kendisini daha güvende duyması, daha mutlu olması için ya asimile olması, kendisini etnik olarak da Türk sayması ya da kendisini etnisiteyi öncelemeyen, etnisiteyi yok sayan gruplara ait sayması gerekmektedir. Çerkes olduğunun ve Çerkeslerin etnik olarak Türk olmadığının bilincinde olan Türkiyeli Çerkes ise, Türkiye’deki Çerkeslerin sayısı ve gücü oranında kendisini daha güvende görecek, daha huzurlu olacaktır. Temsil ettiği grubun büyüklüğü ölçüsünde temsilci, devlet, partiler, kurumlar, sıradan insanlar nezdinde daha güçlü sanılacak, daha büyük saygı görecek, çıkar ilişkileri de gelişebilecektir. Çerkes sözcüğüne tüm Kuzey Kafkasya yerli halklarının mı, etnisiteye bağlı olmaksızın tüm Kuzey Kafkasya halklarının mı, dahası tüm Kafkas halkalarının mı kapsatılacağı, kişinin bilinçaltı Türkiyelilik paradigmasının derinliğine ve asimilasyon derecesine bağlıdır. Kişinin bilinçaltı Türkiyelilik paradigması ne denli derin ve bağımlı ise Çerkes teriminin çerçevesi de o denli geniş tutulacak, yine asimilasyona yakınlığı ile ters orantılı olarak da kişinin, Çerkes saydığı halkların sayısında artış olacaktır.

Dolayısıyla, paradigması Türkiyelilik olan Çerkeslere göre; izin verilmediği ya da konuya ilişkin bilginin yeterli olmadığı ya da halkımızın diğer parçalarının farklı düşündüklerinin pek bilinmediği, ya da sosoyo-politk yönden yanlış sanıldığı ya da akla gelebilecek başka nedenlerden dolayı bir dönem örgütlerimize Çerkes ya da Adige adları verilemedi, tüm Kuzey Kafkasyalılar Çerkes sayıldı diye sürgit böyle kalmalıdır.

Çünkü bu paradigma sahipleri için;

- Anavatanda Adigeler dışında hiçbir halkın kendisini Çerkes saymaması...
- Ürdün ve Suriye’de düne kadar kendisini Çerkes sayan Abazaların, Abhazya Vatandaşlık Yasası’nın kabulünden sonra Abaza olduklarını anımsamaya başlamış olmaları...
-  Türkiye’de her halkın kendi adı ile örgütünü kurmuş olması...
- Kafkas-Abhaz Derneği’nin, Abhaz adı ile Kaf-Fed’e üye olmuş olması...
- Batı Anadolu’da, “Çerkes-Abaza ya da Abaza-Çerkes” söyleminin günümüzde de geçerli terminoloji olması...
- 1991’de kurulan DÇB içinde yer alan Abazaların, 1992’de dünya birliği kurmuş olmaları, “DÇB Abaza ve Adigelerin DAAB ise yalnız Abazalarındır” anlayışını, 2009’da gerçekleştirilen DÇB Genel Kurulu’a kadar sürdürmeleri ve bu kurulda -Adige kardeşlerini üzmemek için- ayrılmaları...
- Abhazya’nın tanınan bağımsız bir devlet olması...
- Bağımsız Abhazya Cumhuriyeti ve Rusya Federasyonu üyesi Adige cumhuriyetlerinin ayrı ülkeler olmalarına karşın çeşitli konularda ortak çalışma yapabilmeleri, Adige ve Abazalar dışındaki Kuzey Kafkasya halklarının önceliklerinin Anavatan ve Dönüş olmaması önemli değildir.

Önemli olan devlet, partiler, sıradan insanlar nezdinde daha güçlü sanılmak, daha büyük saygı görmek, çıkar ilişkilerini geliştirmektir. Tüm halkları aynı potada görmek de bu paradigmanın olmazsa olmazıdır.

Ancak, biz çözümü anavatanda görenler için doğru olan, halkların birbiri içinde erimeleri değil, her halkın kendisi olarak birlikte olmalarıdır. Dolayısıyla Abhaz Dernekleri Federasyonu’nun kurulmuş olmasını doğru buluyorum. Yanlış bulanların Türkiyeli Çerkes çemberini kıramadıklarını düşünüyorum. Önümüzdeki günlerde her iki federasyonun anavatan öncelikli dönüş öncelikli birlikteliğini gerekli görüyor, umuyorum.

Altmışlı yılların sonlarında Kafkas-Abhaz derneği kuruluş çalışmalarına destek veren dönüşçülerin, günümüzde bu desteği federasyonlaşmadan esirgemeleri kendini yadsımak olur diyorum. Bağımsız devleti olan, kendi adına dünya örgütü olan bir halkın Türkiye’deki Abhaz derneklerinin federasyonlaşmasına karşı olmaya Türkiyelilik paradigması dışında gerekçe bulamıyorum. Yıllar önce ayrı örgütlenmeye karşı olmayanların, 1992’de Dünya Abhaz Abazin Birliği’nin kurulmasına karşı çıkmayanların, DAAB’nin DÇB’den ayrılmasını onaylayanların, Abhaz Dernekleri Federasyonu’na karşı olmalarının politik gerekçelerle açıklanamayacağını biliyor, oluşumu destekleyenleri “mikro milliyetçi” diye nitelemelerini samimi bulmuyorum.

Abhaz Dernekleri Federasyonu’na da anavatanı önceleyecekleri, sağlıklı birlikteliğe yelken açacakları umuduyla başarılar diliyorum.