Uygun olan xabze ise, onun uygunluğuna karar verecek
olanda toplumdur. Toplumdan onay almayan hiç bir şeyde
xabze olarak nitelendirilemez.
Fertler arası karşılıklı etkileşimden hareketle, kişi
ile toplum ve de toplumun kendi ivmesi olarak xabze
gündeme gelir.
Yazılı hukuk sistemi ve organize olmuş devlet yapısı
ortaya çıkmayan toplumlarda, toplumu yöneten ve
yönlendiren kurallar silsilesinin Çerkes toplumunca
isimlendirilmesidir xabze.
Fertler arası ilişkilerde saygı esastır diyoruz. Ki,
günümüz dünyasında insanca yaşam denilen şeyde de
kişilerin karşılıklı saygıları ilkesi esastır. Bizlerde
saygı esaslı ilişkilerde xabzeyi ararız.
Geçmişteki büyük ailelerimizde xabzede esas büyüğe saygı
ve ona öncelik vermek diye nitelenirdi. Aile reisinin
önceliği aileyi bir arada tutmaktı. Büyükbaba ve büyük
anne, çocuklarını, gelinlerini, torunlarını bir arada
tutmak. Ailenin kasası büyükbabaydı. Daha doğrusu
büyükbabanın kontrolünde büyükannenin sandığı idi. Eğer
büyükanne yoksa evin bekar genç kızının çeyiz sandığı
idi kasa.
Traktörün köye girmesiyle, emek yoğun çiftçilikten,
makinalı tarıma geçilmiştir. İlk köyü terk edenler köyün
zenginleri ve az topraklı fakirleri olmuştur. Makinalı
tarımla açığa çıkan istihdam fazlaları şehrin yolunu
tutmuş ve büyük ailede ilk çatlaklar oluşmaya
başlamıştır. Büyük ailenin parçalanmaya başlamasıyla,
toplumda başkalaşım ve değişim ile birlikte
asimilasyonda hızlanmıştır.
Akla gelen soru: Toplumu xabze mi yönlendirir, yoksa
toplum değişimle xabzesini kendi mi yaratır veya
oluşturur?
Yumurta ve tavuk gibi klasik ve basit benzetme.
Toplumsal değişimin yavaş olduğu dönemlerde xabze
toplumun önünde ve genellikle yönetir ve yönlendirirdi.
Ancak günümüzde toplumsal değişim ve dönüşüm o kadar
hızlı ki toplumu xabze yöneteceğine, tersine toplum
değişimi ile xabze ye öncülük etmektedir.
Toplumsal gelişmede, aşama olarak ilk site devletleri ve
köleci toplum bir kaç bin yıl sürmüştür. Feodal toplum
ise yaklaşık bin yıl sürmüştür. Toplumlar bu aşamaları
kendi iç dinamikleri ile tabi dışarıdan hızlandıran
etkenlerle kendileri geçmişlerdir. Çerkeslerde ise yarı
köleci yarı feodal yapı kendi iç dinamikleri ile değil
tamamıyla dış etkenlerce tasfiye edilmiştir. Köleciliği
tasfiye edip feodal toplumsal yapıyı oluşturmadan ikisi
birlikte dış güçlerin müdahalesi ile tasfiye edilmiştir.
Eğer ki, toplumsal değişimleri, toplumun iç dinamikleri
ile gerçekleştirmiş olsaydı, bu gün xabze ağıtları
yakmazdık. Bir tarafta hala feodalite özlemleri, öte
yanda xabze bitti bizde bittik söylemleri.
Saygılarımla
Erhan Hapae
07. 02. 2009
KUŞHA Faruk Merhaba,
Feodallerin (kölecilerin) tasfiyesi bizzat Adigeler
tarafından yapılamadığı, Ruslar ve Osmanlılar tarafından
yapıldığı için mi toplum içindeki masumiyetleri sürüyor
diyorsun. İlginç bir yaklaşım. Sürgün onları da mağdur
etti sonunda, eskiden mağdur eden iken onlarda mağdurlar
arasına mı katıldılar? Masumiyetleri o nedenle, öyle mi?
KUŞHA Faruk Özden
08. 02. 2009
Belirleyici olan yarı köleci, yarı feodal yapıdan,
köleciliğin ve nihayetinde feodalitenin toplumun kendi
dinamikleri tarafından, tasfiye edilip edilmemesi
olgusudur. Eğer iç dinamikler tarafından tasfiye
edilseydi, onların yerine yeni bir yapılanma ortaya
çıkardı.
Tamamıyla tek partili (Türkiye ve Sovyetler içinde
geçerli) merkezi ve de dışarıdan gelen otoritelerce
toplumun yönetilmesi ve tasfiyenin onlar tarafından
tamamlanması, toplumsal gelişmede bir eksiklik olarak
ortaya çıktı. Yani köleci toplum dahi feodalite
tarafından tasfiye edilmemiş, feodalitenin hükümranlığı
kesinleşmemişti ve de feodalitede kendi xabzesini tam
olarak oluşturamamıştı.
Toplumsal gelişmenin hareketi sarmal olarak nitelenir.
Önde toplumsal gelişme ve arkasında onun oluşturduğu
ilişkiler yumağı yani xabze. Toplumsal gelişme ve
değişim köleciliği tamamlayıp ve de tasfiye edip, feodal
yapı tamamen hakim olsaydı, xabze de bu yapıya göre
oluşurdu. Ancak toplum henüz köleciliği tamamlayamadığı
için, xabze de köle sahipleri ile yeni yeni oluşmaya
başlayan feodalleri de kapsayan bir yapı arzetmiştir.
Tasfiye edilen sınıfın masumiyetinden söz edebilir
miyiz? Hayır. Tasfiye gerek yerel güçler tarafından
yapılsın, gerekse dışarıdan müdahale ile yapılsın
tasfiye edilen masum değildir. O miadını yani son
kullanma tarihini doldurmuştur veya son kullanma tarihi
gelmese dahi yürürlükten kaldırılmıştır.
Masumiyetinde ısrar edersek, sadece toplumsal gelişme
tamamlanmadan, erken emekli edildikleri için
mağduriyetlerinden söz edebiliriz. Bu mağduriyet, yani
gelişimini tamamlayamama, kendi xabzesini oluşturamama
gibi bir eksikliği de beraberinde getirir. Esas mağdur
olan toplum ve xabzedir. Toplum doğal gelişimini
tamamlayarak sıçramalarını yapmış ve kendi xabzesini de
olgunlaştıramamış olur.
ZemskySabor
08. 02. 2009
Sayın KUŞHA, açtığınız konu başlığı diğer konudaki gibi
katılıma kapalı değilse birkaç cümle eklemek istiyorum
müsaadenizle.
Öncelikle Adige halkının sosyal değişim, gelişim
sürecinin yarıda kesildiğini bende düşünüyorum.
Bu konudaki cümlelerinize katılıyorum.
Sonrasında xabze ve Adigage ile ilgili düşüncelerin
olaraktan öyle zannediyorum ki, hukuk ile ahlakı
birbirine karıştırıyoruz.
Xabze Çerkeslerin (Adigeler) toplumsal hukuku görevini
ifa ediyordu…
Xabzeyi toplumsal yaşantıda bireyin günlük davranış
kalıpları olarak değerlendirmek, xabzeyi küçültmek ve
anlamsızlaştırmak anlamına gelir.
Xabze bireyin, ailenin, sülalenin, kabilenin ülkenin
genel teamüllerine kesin kez uymak zorunluluğudur.
Xabze yasa veya hukuk demektir.
Bu çerçevede xabze; milleti bir arada tutmayı
hedefleyen, toplumun bütün katmanlarının içerisinde
buluşabildiği ve benimseyebildiği, ortak bir bütünlüğe
gövde olmayı amaçlayan, değişik zaman ve mekanlarda,
ülkenin içinde bulunduğu değişik sorunlar sebebiyle,
toplanan genel özellikli Adige Xaselerin, üyelerinin
halkın temsilcileri (vekil) vasfıyla değişik konularda
aldığı kararların bütünüdür. Bu yönüyle xabze , bireyin
davranış sosyal davranış kalıpları değil, yasama erkinin
uygulamaya koyduğu kanunlar, yasalar bütünüdür.
Herkes uymak mecburiyetindedir ve aksi durumlarda
yaptırımı elbette mevcuttur.
Adigage ise, bireyin toplum içerisinde kabul edilebilir
seviyede olgun duruşa sahip olmasını hedefleyen ahlak
öğretisidir.
Ahlak deyince hemen cinsellik akla gelmesin.
Ahlaklı olmak; yardımsever, cesur, mert vb. erdem içeren
hasletleri bünyesinde barındırmak demektir.
Bu yönden bakıldığında Adigeler (Çerkesler) Adigage
(Adigelik) deyimi ile bireyin hareketlerini toplum
içerisindeki genel yaşantıya uyarlaması, iyi
hareketlerde bulunan şahısların davranışlarının genel
kabul görerek örnek alınması, birey üzerinde sosyal
sorumluluk bilincinin aşılanmasını hedefler.
Adigage, Adigelerin birey-birey ve birey-toplum
ilişkileri bütünsel olarak düzenleyen davranış
kalıplarıdır.
Bu hukuk normu değildir. Kısaca Fransızların nezaketi,
İngilizlerin centilmenliği vb. gibi tanımlanabilecek
Adigelerin sosyal hayatı düzenleme tarzıdır.
Bireyin ülkeye, topluma, hayata ve olaylara karşı
ahlaklı bir duruş sergilemesinin sosyal
parametreleridir.
Günümüz tabiri ile standartların üstünde erdemli ve
vakur insanların davranışları Adigage'ye dahil
edilirken, bu kişilerde aynı zamanda birer fenomene
dönüşmüştür.
Mesela; çokça tartıştığımız iki konu var.
Birincisi saygı, ikincisi birlik!
İnsanlar arasında ilişkilerde saygı bir nezaket
kuralıdır.
Bunu xabze olarak değerlendiremezsiniz.
Bunun yeri Adigage’dir.
Benzer şekilde, insanları sosyal ortamlarda değişik
amaçlar için birleştirmeye çalışmak Adigage’nin
yükümlülüğü değildir.
Bir arada yaşamasını, iş görmesini istediğiniz
insanlara, o yapıda varoluşlarının ve de iş
yapabilmelerinin önün açacak, yapının düzenli ve sürekli
etkin olmasını sağlayacak, iş disiplini ve bilincini
verecek kurallar yasalar kabul ettirmek zorundasınızdır.
Bu o yerin, o işletmenin, o derneğin, o yörenin, o
ülkenin xabzesi, yasası olur.
Birlikteliğin ortak paydasını yaratacak yasaları
işletmeye alırsanız bu, değişik statü ve
beceriklilikteki değişik düşünce ve eğitimdeki
insanların bir arada iş görebilmelerini ve
yaşayabilmelerinin alt yapısı olan kuralları yani
xabzeyi işler hale getirirsiniz.
Büyüğe saygı, yardımseverlik, mertlik vb. iyi
hasletlerin yüceltildiği ahlak ve sosyal his mekanizması
Adigage, başka bir şeydir, toplumda herkesin şartsız-şurtsuz
uymak mecburiyetinde olacağı kanunlar yani xabze başka
bir şeydir.
Kısaca, birey ilişkilerinizde nazik ve centilmen bir
Adige olamayabilirsiniz, Ancak bu sizin Adige ülkesinde
yaşamanıza engel değildir.
Ancak halkın hukuku olan xabzeye uymamanız cezai
yaptırımlara uğramanıza neden olur.
Mesela; bölgenizde çıkan bir savaşa katılmak tamamen hür
iradenize kalmıştır. Katılmazsanız Adigage’ye göre
yanlış yapmışsınızdır. Sizi ayıplarlar ama köyünüzde
yüzünüz tutarsa yaşamaya devam edersiniz.
Ancak savaş sırasında düşmana şu veya bu şekilde yardım
etmişseniz, sizi öldürürler bu kanundur, yasadır.
Bu xabzedir.
Okuduğunuz için teşekkür ederim. :-)
Saygılarımla.
KUŞHA Faruk Özden
09. 02. 2009
Sayın Z. Sabor,
Diğer başlıklarda da ben herhangi bir sınırlamada
bulunmadım, bulunamam da. Ancak aykırı başka seslerin
sabote tavırlarına karşı çıktım.
Değerlendirmelerinize de kısa bir açılımda bulunmak
istiyorum:
Toplumumuzda fert ile fert, fert ile toplum ve de
toplumun iç ilişkilerini düzenleyen kurallara xabze
dememiz gerektiğini yinelemiştik.
Sizinde yinelediğiniz gibi yazılı hukuk kuralları ve
normları olmayan Adige toplumunda hukuk sistemine xabze
denmiştir. Günümüzde saygı esaslı davranışları da
toplumumuz xabze olarak nitelemektedir. Bence de xabze
bu değildir. Ancak kişinin toplum içinde nasıl
davranması gerektiğinin de xabze ye uygun olup olmadığı
sorgulanır ki, yanlıştır. Kişinin toplum içinde nasıl
davranacağının müeyyidesi yemıku/haynapedir. Eylemin
mihenk taşı Adigage’dir.
Adigage’ye uymanın ölçütü work olmak, work gibi
davranmaktır. Davranmazsan yemıku olur, daha ağırı
haynapedir. Bütün toplum tarafından ayıplanır.
Adigage’de de eylem biçiminin ölçütü sosyal sınıftır,
yani work gibi davranmak.
Saygılarımla.
Soner Kocsav
09. 02. 2009
Sayın Özden,
Bunu söyleyecektiniz madem neden bugüne dek eleştirip
durdunuz beni ve bazı arkadaşları.
"Yani köleci toplum dahi feodalite tarafından tasfiye
edilmemiş, feodalitenin hükümranlığı kesinleşmemişti. Ve
de feodalitede kendi xabzesini tam olarak
oluşturamamıştı."
Oluşturabilseydi eğer dış güçler tarafından yıkılmaz,
dış mihrakların kışkırtmaları ile kendi halkı tarafından
alaşağı edilmezdi. Tamam mıdır şimdi? :-)
Saygılar.
KUŞHA Faruk Özden
10. 02. 2009
Sayın Kocsav,
Yine yanlış ata oynuyorsunuz. Toplumdaki gelişmenin
kesintiye uğradığını, normal gelişimini
tamamlayamadığını her zaman söylüyorum. Geçmişteki
saptama ile;temiz kan, feodalizm ve otorite
savunuculuğunun ne alakası var.
Eğer ki, toplum normal gelişimini sürdürebilseydi;
feodalite köleciliği tasfiye edecekti, ortaya merkezi
bir krallık yapılanması çıkacak, belki de bütün
Kafkasya’da hükümran olacaktı. Toplum kendi
burjuvazisini oluşturacak, gelişimine devam edecekti.
Bütün bunların olması gerektiğini söylemekle günümüz de
feodalizmi ve otoriteyi savunmanın ne alakası var?
ZemskySabor
10. 02. 2009
Sayın KUŞHA,
Herhalde work kelimesini edilgen anlamda kullanıyor
olmalısınız.
Yani burada Work gibi olmak davranmak derken, kelimenin
asıl manası olan hayata karşı asilane bir duruşu
kastediyor olmalısınız.
Aksi taktirde iyi-güzel davranış sergileyen herkesin
cismani olarak work-work soyundan olması düşünülemez ya
da tam tersi; yanlış-kötü davranış sergileyen herkesinde
soy olarak avam takımından olduğu da varsayılmaz!
Erhan Hapae
10. 02. 2009
Değerli Arkadaşlar
Adigelerde çok ciddi köleci bir dönem yaşandığı
konusunda şüphelerim var. Çünkü köleci toplumlar güçlü
merkezi devletler kurdular, bin yıldan fazla bir dönem
boyunca bir yandan köleleri kontrol altında tutabilen
bir otorite vardı. Bunun sonucu toplu üretimler
yapılabildi, Roma, İskenderiye gibi çok önemli şehirler
kuruldu. Roma Hukuku, Mısır Medeniyeti gibi insanlık
tarihinin çok önemli sıçrama noktaları birazda köleci
toplumun eseridir.
Adigelerde böyle bir merkezi durum yok. Daha çok köleci
imparatorlukların yıkılması sonucu Orta Avrupa’da ortaya
çıkan feodalizme benzer bir şey var sanki.
Köle değil de serf. Mesela öldürülemiyor gibi hakları
var. Yine bu efendilerin ortaya çıkması sayesinde
toplumsal yasalar ve insanlığı geliştiren incelikler
(sanat-estetik) ortaya çıkabilmiştir diye düşünüyorum.
Her gün toprakla uğraşıp duran yorgun serfler oluşturmuş
olamaz xabze'yi herhalde. Geçimini bedeniyle
kazanmayanların işi olsa gerek.
Değerli arkadaşlar,
Xabze yerel bir şey olmakla birlikte, birazda küresel
şeyler çağrıştırıyor. Yekure xabze, Adıgager Tsıfığe
gibi tüm insanlığa şamil felsefeler içeriyor.
Çok abartmadan yerli yerine oturtabilirsek ne mutlu.
Sizlere kolay gelsin.
Sevgilerimle.
KUŞHA Faruk Özden
10. 02. 2009
Sayın Sabor,
Ferdin fert ile ilişkisini de bir yönüyle xabze diğer
yönüyle Adigage olarak nitelendirebiliriz. İnsanlar
arası ilişkilerde nezaket kurallarına Adigage diyelim.
Ancak toplumda çok önemli yeri olan, at ve atlı ile
ilgili ritüellere ne diyeceğiz? Aynı şekilde ‘’Nısaşe
Gup’’ın nasıl davranması gerektiğine dair kurallar
silsilesine ne diyeceğiz?
Cenaze haberi vermeye giden atlı, gittiği eve 30-40 m.
kala attan sağdan iner, atın soluna geçer, kamçısını sol
ele alır ve atın gemini kısa tutardı. Bunu görenler de
cenaze haberi vermeye geldiğini anlarlardı. Ki, bu da
xabzedir. Ancak günümüzde uygulama imkanı kalmamıştır.
Nısaşe Gup misafir gittiği köye yaklaşırken, misafir
gidilen aileye gup thamade; şu kadar kişi olarak, şu
kadarı genç kız, diye bir sayı bildirirdi. hıbar yeğaşe
gönderilir, ev sahipleri de buyurun diye bir ulak
gönderirlerdi.
Dönüşte köye yaklaşılırken thamade yine haber gönderir,
kazsız belasız gelinin aldık geliyoruz, diye. Düğün
sahipleri de pehaje ile nısaşe gupu karşılarlardı.
Pehajenin:söğüş et, thurij, halıve veya thurımbey
değişmez mönüsü idi. Tabii ki, gelin eve geldikten sonra
nısaşe nışın yenmesi. Bütün bunları Adigage olarak
nitelendiremeyiz. Bunlar xabzenin küçük uygulamalarıdır.
Xabzeyi günümüzdeki anlamı ile hukuk olarak
nitelendirmek ne kadar doğrudur?
Yine günümüzde uygulanması kalmayan başlık. 50 yıl önce
vit, zış, şığınaphe (iki öküz, bir at ve elbiselik için
bir miktar para) iken nakde dönüşen uzun tartışma ve
toplantılarla 3 bin Lira’ya indirilen, ancak bir iki
sene geçmeden artısının el altından alındığı uygulama.
Uzunyayla’da xabze için yapılan son toplantı, başlık ile
ilgili idi. Müeyyidesi olmadığı için uygulanamadı.
Kızların artık mal yerine konmak istememeleri ve
toplumdaki bilinçlenme bu uygulamanın sonunu
getirmiştir. Xabze ortadan kalkmıştır.
Son iletinizdeki work gibi davranmak ile ilgili sorunuz
cevabını da içermektedir. Asilane duruş, centilmen
davranışı diye de niteleyebiliriz.
Saygılarımla.
KUŞHA Faruk Özden
10. 02. 2009
Sayın Hapae Erhan,
Adigelerdeki kölecilik hiçbir zaman Eski Roma Köleci
Toplumu gibi olmamıştır. Her şeyden önce köle
sahiplerinin büyük malikaneleri, binlerce dönüm
arazileri, yüzlerce kölesi olmamıştır. Orta Çağ
Serfliği’ne yakın bir uygulama diyebiliriz. Yarı köleci
yarı feodal yapılanmada efendilerden o kadar zenginleşip
malikaneler, konaklar yapanlar olmamıştır. Pşıların
evleri dahi diğer evlerden biraz daha düzenli, bir kaç
odası fazla olurdu. Köleler efendileri için çalışırken
hem efendinin yiyeceğini, hem kendi yiyeceğini
çıkartırdı. Artı değeri fazla değildi. Çünkü artı değeri
fazla olsaydı, büyük paralar biriktirirler, Avrupa’da
olduğu gibi efendilerine malikaneler, şatolar
yaparlardı.
Osmanlı toprağına geldikten sonra, askeri bürokraside
yer alanlar ancak diğer evlerden daha gösterişli evler
veya konaklar yapmışlardı.
Sizinde yazdığınız gibi köleci imparatorlukların
yıkılmasından sonra Orta Avrupa’da ortaya çıkan
feodalizmi çağrıştıran, çok küçük iz düşümü bir
toplumsal yapı.
Kabardey’de toplumsal yapının omurgasını workler
oluştururdu. Kundetey tamamen bir workler federasyonu
idi. Ki, pşıların hegemonyasını kabul etmediler.
Xabzeyi uygulayan ve de uyana work gibi tabiri kullanıla
gelmiştir. Demek ki xabze ile work olmanın bir illiyedi
vardı. Xabzenin yapıldığı, oluşturulduğu yer xase.
Xaseye katılanlarda avam olacak değillerdi herhalde.
Tabii ki worklerdi. Xabze yapıcı ve uygulayıcısı
workler.
Xabze her ne kadar lokal olsa dahi, küresel değerleri
içermesi onun ilerici yönünü gösterir. Sizin de
söylediğiniz gibi genel kabul; yekur xabzes. Uygun olan,
uygun görülen xabzedir ve de Adigager tsıhuğas yani
Adigelik insanlıktır gibi saygı ve insani değerleri de
içermesi en iyi göstergedir.
Saygılarımla.
ZemskySabor
10. 02. 2009
Aydınlatıcı bilgileriniz için teşekkür ederim sayın
KUŞHA.
Sizin yazdıklarınız ile kendi düşüncelerimi
birleştirdiğimde şu kanaate vardım: Geçmişte Adigeler
kanunu töreyi veya nezaketi sırası gelince uygulansınlar
diye icat etmemişler, bizatihi yaşayarak yazmışlar,
adetleştirmişler!
Canlı ve dinamik bir halk bu demek galiba.
Saygılar, selamlar.
Soner Kocsav
10. 02. 2009
Sayın Özden yanlış ata oynayan kim?
"Sayın Kocsav,
Yine yanlış ata oynuyorsunuz. Toplumdaki gelişmenin
kesintiye uğradığını, normal gelişimini
tamamlayamadığını her zaman söylüyorum. Geçmişteki
saptama ile temiz kan, feodalizm ve otorite
savunuculuğunun ne alakası var" dediniz.
Temiz kan, feodalizm… Ben bunları eskinin feodal
düzenini getirelim diye mi savundum? Pşi, work v. s.
Otorite savunuculuğu çıktı şimdi de. Evet doğrudur,
gereklidir. Peki bunu hangi faşist/baskıcı ideoloji ile
bağdaştırıyorsunuz da karşı çıkıyorsunuz?
Sayın Özden benden bilgili olabilirsiniz ama bunu ima
etmek için yazılanları en uç düşünceler olarak görüp
ders vermeye kalkmayın.
"Eğer ki, toplum normal gelişimini
sürdürebilseydi:feodalite köleciliği tasfiye edecekti,
ortaya merkezi bir krallık yapılanması çıkacak, belki de
bütün Kafkasya da hükümran olacaktı" dediniz.
Biz ne dedik? Rusların yaptığını biz yapardık hiç
olmadı. Kimse de ayaklanmaz, kendi insanlarını öldürmez,
Rus oyunlarına alet olmazdı. Sonuçta kazanan, kazandıran
yine otorite, yine feodalite olurdu. Sayın Hapae'nin
verdiği örnekler feodalitenin tanımlanmasında kullanılan
tarihi verilerdir. Bunları söylemiştim.
Ancak siz ilk yazımdan itibaren söylenen şeyleri
görmezden gelip almışınız sazı elinize ta başından beri
aynı melodiyi çalıyorsunuz.
Satranç oynamıyorum. Kimseyi mat etmek gibi bir derdim
de yoktur.
KUŞHA Faruk Özden
10. 02. 2009
Sayın Kocsav,
Sizi üzdüysem özür dilerim. Yalnız taviz vermediğim bir
kaç konu var: Bunlardan birisi Çerkes olduğum
ikincisi her türlü baskı ve otoriteye karşıyım ve
demokrasiyi savunuyorum.
Şimdiye kadarda bilgimle kimseyi de ezmeye çalışmadım,
hatalarım ve de yanlışlarım hatırlatıldığında da özür
dilemesini biliyorum.
Bu platformda herkes bildiği konuları işlerse,
karşılıklı olarak kendimizi geliştiririz.
Yineliyorum: Demokrasiyi savunuyorum, ırkçılığa
karşıyım, her türlü despotizm ve baskıcılığa karşıyım ve
de Çerkes’im.
Saygılarımla.
Turgut Janxot
10. 02. 2009
Sayın Koçsav,
aruk ağabeyle ilgili forum tartışmalarınızı hayranlıkla
izliyorum. Açıkça söylemek gerekirse aranıza da girmek
istemiyorum.
Ancak şunu da belirtmeden geçemeyeceğim.
Tartışmalarımızda özellikle Faruk ağabeyin sadece size
karşı değil, herkese karşı takınmış olduğu tutum beni
çok mutlu ediyor,
Konulara vakıf, eleştirisini yaptıktan sonra
karşısındakini kırdıysa hemen ondan özür dileme, kısaca
pek alışık olmadığımız şeyleri yeni katılımcılarımızdan,
bu değerli büyüklerimizden görmek, örnek olması
açısından bence çok değerli.
Bu anlamda ben herkese bu tutumlarından dolayı teşekkür
ederim. hepimiz bir amaç için mücadele ediyorsak zaten
olması gereken davranış şekli de bu olmalı.
Selam ve saygılarımla.
Soner Kocsav
11. 02. 2009
Estağfurullah.
Bende "öncelikle" siz Faruk bey ve sayın Sabor’un benim
sözlerime bakarak hakkımda söylediklerini yanlış
anlayabilecek/anlayan insanlardan ve son olarak da
kabalık ettiysek sizden özür dilerim. Çünkü genelde
bizim toplumda alışkanlıktır. Kişinin ne
söylediklerinden çok, onun hakkında orada burada
söylenenleri dikkate alırız. Bu hatayı bende çok
yapmışımdır. Tartışmayı bu kadar çok uzatmamın nedeni;
kendimi savunmam gerektiğinden ve en önemlisi yanlış
anlaşılmaktan korkmamdan dolayıdır. İnsanlarla
ilişkilerde en çok korktuğum yanlış anlaşılmaktır.
Ayrıca sayın Özden bu tartıştığımız konuda en açık
sözler "genetik özelliklerimiz" başlıklı yazının
içindedir, başka yerde değil.
Tekrar bir tartışma açma niyetinde değilim. Sadece şunu
diyeceğim. Benim savunduğum düzen(otoriter, kısmi
feodal, milliyetçi) gençler ve yeni nesil adınadır.
Yoksa sizler gibi büyüklerimize, (bu tabiri kabul
etmeseniz de) thamadelerimize yol gösterme amacında
değilim. Benim derdim yeni nesildir ve onların
Adigeliği, Çerkesliğidir. Sonuçta bende o gençlerden
biriyim.
Demokrasi insanları daha çok böler, çünkü her kafadan
ses çıkar düşüncesinde olan biriyim. Bu yaşadığımız
sözde demokrat ülkede neden her kafadan ses çıkıyor ama
bunların çoğunu kimse dikkate almıyor. İşte demokrasiyi
isteseniz de uygulayamıyorsunuz. Çünkü bu milli
değerlere, birlikteliğe zarar verir. Kaldı ki, bizim
gibi daha millet olamamış, bu bilince sahip olmayan
insanlar için kesinlikle çözüm değildir bu. Otorite
olmadan da demokrasi bir şey ifade etmez. Ben bunu
söyledim, başka bir derdim yok.
Yineliyorum. Her konuda otoriteye tarafım. Bu,
savunduğunuz demokrasiyi bile bitirmez, aksine
demokrasiyi işe yarar hale getirir. Irkını sevmek
milletini sevmektir, diğer ırkları düşman görmek
değildir. Başkasının kölesi olmaktansa kendi milletimin
kölesi olmayı yeğlerim. Başkasının dilini konuşmaktansa
kendi milletimin hangi lehçesi olursa olsun dilini
konuşmayı yeğlerim. Anavatanımda yaşamadıktan sonra
kendimi özgür sayamayacağımı, tam anlamıyla Adige
olamayacağımı kabul ederim. Çünkü özgürlüğü orada
bıraktık başka yerlerde ne kadar uğraşsak da kazanamayız
diyenlerdenim. Xabze Adigelik içindir, kendine Adige
demeyen için xabze bir anlam ifade etmez.
Tanıştığıma memnun oldum sayın Özden. Sizin adınızda
saygıdeğer Doğan Özden thamademize de selamlarımı
gönderiyorum.
Saygılar.
B. Atcı
11. 02. 2009
Değerli CC katılımcıları Faruk ağabeyin foruma yazmaya
başlaması ile ciddi bir yazı trafiği oluşmuştur.
Kendilerine teşekkür ederim.
Xabze denilince sadece saygı düzleminde algılanır duruma
gelmesi xabzenin sofra düzlemine indirgenmiş olması bir
çokları tarafından xabzenin doğru algılanmadığının ve
xabzeye dolayısı ile de feodaliteye bir noktada
haksızlık edilmesine neden olduğu kanısındayım. Xabze
içi boşalmış halde adı kaldı, en asgari insani davranış
olan saygı gibi tek ayak üstünde bırakılmıştır. Aslında
xabzenin bir çok ayağı vardır. Tek başına örf adet
değildir toplumun ve ferdin yaşam biçiminden tutunda
mezara girişine kadar
Hak, hukuk, miras , ceza ve definine kadar her şeyini
düzenleyen bir kurallar silsilesidir diye biliyorum.
Xabze, sosyal statüsü, yaşı cinsiyeti gözetmeksizin her
bireye mutlak yaptırımı ödülü ve cezası olan bir hukuk
sistemidir. Xabze asla feodal despotizm değildir, yanlış
uygulamalar istisnadır. Demokraside de hukukta da yanlış
uygulamalarını çokça görebiliriz.
KUŞHA Faruk Özden
11. 02. 2009
Xabze bir yönüyle fertler arası ilişkilerden başlayarak,
ferdin toplum içindeki davranışlarıyla genişleyen
ilişkiler yumağı, bir tarafı örfi öte yanı hukuki
kurallar ve ritüeller manzumesidir. Yazılı değildir,
çünkü toplumun yazısı yoktur. Eğitiminin alındığı yer
haşeş, çünkü toplumun okulu yoktur.
Heşeş, Türkçe karşılığını misafirevi olarak
söyleyebiliriz. İşlev ve uygulama alanı olarak hem okul,
hem kulüp, hem de haber merkezi durumunda idi.
Haşeş başlı başına bir kültür kurumu idi. Gençler toplum
içinde nasıl davranılacağını haşeşte yhamadelere hizmet
ederek öğrenirlerdi.
Köye gelen misafirler haşeşte ağırlanırdı. Ailenin
büyükleri haşeşte otururlardı. Köyün yaşlıları da
haşeşte toplanırlardı. Ailenin reisi dışarıdan dönerse,
atını haşeş'ın önüne çeker ve oraya inerdi.
Tek iletişim aracı başka köylerden gelenler olduğu için
en taze haberler haşeşte anlatılırdı. Haşeş hizmet yapan
gençler için eğitim kurumu görevi görürdü. Toplum içinde
nasıl davranılacağı ve uygulamaları orada öğrenilirdi.
Xabzenin okullarından biri haşeş ise diğeri de gurup
eylemleri idi. Nısaşe gupte thamadelerin yakınında
bulunarak, şhağırıt olarak görevlendirilmekte xabze yi
öğrenmek için uygun ortamı sağlardı.
Xabze yaşanarak öğrenilirdi.
İlk gençlik yıllarımda dedem; Si şale şha nasıl kırılır
öğreteyim, dedi. Sofrada kelle vardı, ki koyun kesilince
haşlama et ile kellenin sağ tarafı dedeme gelirdi. Önce
tarif etti, sonra uygulamasını yaptırdı. "Artık
delikanlı oldun, gittiğiniz bir yerde eğer sofraya kelle
gelirse, nasıl kırılacağını bilmen gerekir" dedi. Ki,
kelleyi kurallarına göre parçalayamamak büyük ayıp
sayılırdı.
ÇAŞE Osman
11. 02. 2009
Kocsav kardeş, madem sen otorite ve birazda feodaliteyi
savunuyorsun adının başına diğer ağabeylerin gibi sülale
adını da yaz. Yazmadığına göre var bir şeyler ama
çözemedim. Kafam karıştı diyaloglarınızdan. Eski
topraklar sülale adlarına meraklıdır. Sanki bu ülkede
bir şey ifade ediyormuş gibi. En demokratları bile böle
ise Adigelik sülalecilik olmuş demektir.
DAVUR Kocsav senin sülaleden anavatanda baya var. Boş
ver bu ülkede zaman kaybetme. Ağabey tavsiyesi sana.
Soner Kocsav
12. 02. 2009
Bildiği konuları işlemekte ayrı bir muamma. Bana
diyordunuz ya sayın Özden, workmişsin, bunun cihazı mı
var ‘’work ölçer’’ diye.
Hangi konulara kim vakıftır, bunu da ölçecek cihaz
yoktur. İkimiz tartışıyoruz, kim karar verecek ve neye
göre karar verecek haklılığa?
Beş tane N bir tane de K var. O da ''kim''
sorusu. Bu tartıştığımız konuya vakıf olan kişi kimse
çağıralım bize öğretsin eğrisini doğrusunu. Şiirsel oldu
ama :-) var mı öle biri sayın Özden?
Soner Kocsav
12. 02. 2009
Son yazınız geç düştü sayın Özden. O nedenle son yazıma
ekleme yapmam lazım. Xabzenin anlatıldığı yerde dinlemek
lazım. Buyurun devam edin… Bilmeyenlerde öğrensin, bizde
tazelemiş oluruz. Elinize sağlık.
KUŞHA Faruk Özden
12. 02. 2009
Sayın ÇAŞE Osman,
Adigeler kendilerini diğer Adigelere tanıtırken,
bildiğim kadarıyla aile isimlerini kullanırlar. Aile
ismini kullanmakla demokratlığın ne alakası var
anlayamadım?
Demokrat olmak siyasi bir duruştur. Kabul edersiniz
etmezsiniz, sizin bileceğiniz bir şey.
Yanlış görmediysem siz de aile isminizi kullanmışsınız.
Demek ki bu ülkede de bir şey ifade ediyormuş ki siz de
kullanıyorsunuz.
ÇAŞE Osman
12. 02. 2009
Demokrat bir Çerkes (sizin gibi) herkesi eşit görür.
Abzegh, Kabardey ayrımı yapmaz. Her ortamda bırak
kabilesini sülale adını bile ön planda gereksiz yere
tutmaz. Yani bu adlandırma bir mesaj içermiyor ise
gereksizdir. Ben sizin mesela bu Çerkes tanımından ne
anladığınızı merak ediyorum. Kendinize Adige değil
Çerkes diyorsunuz. Çerçevesi geniş ise bu tanımınızın
daha da anlamsız olur sülale adınızı kullanmak. Haksız
mıyım?
Ben Adige’yim, Abzeh’im, ÇAŞElerdenim. Yazılarınızı
okuyunca o kadar da demokrat olmadığımı söyleyebilirim.
Çerkes Adige demektir, derseniz bu saçma olur. Ki, Adige
xabze yerine Çerkes xabze demeniz lazım. Bir tarafta öle
öbür tarafta farklı tanımlama olmaz. Çünkü her iki
isimlendirmeyi de Türkiye diasporasına hitaben
yapıyorsunuz. Neden bu farklılık o zaman demezler mi?
KUŞHA Faruk Özden
12. 02. 2009
Sayın ÇAŞE Osman,
İletinizde adımdan bahsetmeseniz de zannedersem benden
yani KUŞHA Faruk Özden’den bahsediyorsunuz.
Demokratlığım veya Adigeliğim ile ilgili size veya
başkalarına bir şey ispat etmek zorunda olduğumu
hissetmiyorum. Kimlere mesaj verdiğimi veya vermeye
çalıştığımı da istediğin gibi yorumlaya bilirsin.
Ben Kabardey’im. Uzunyaylalıyım, Eğer ki Türkiye’nin
başka bir yöresinden Abzeghler veya Shapsughlar ile
ilgili bir şeyler yazmaya kalkarsan ukalalık yapmış
olurum. Mesela siz kendi yörenizi veya kabilenizi niye
yazmıyorsunuz?
Bazıları gibi Türkiye den Kafkasya’yı yönetme ve
düzeltme ukalalığında da bulunmuyorum. Xabze ile ilgili
söyleyeceğiniz sözünüz varsa buyurun tartışalım. Kişisel
polemiklerden kaçınmaya çalışıyorum.
Ptlıjı
13. 02. 2009
Xabze ye bu kadar önem verilmesinin sebepleri neler
olabiliri düşününce; acaba diyorum sürgün dolayısıyla
kendini çeşitli alanlarda geliştirememiş gelişmesi
kesintiye uğratılmış bir halkın savunduğu son kale mi?
Saygılarımla.
KUŞHA Faruk Özden
14. 02. 2009
Değerli Kardeşlerim,
Bir konuya açıklık getirmek gerekir. Anlattığımı
zannettiğim ancak yeterince açmadığım, feodal kültür ve
feodal xabze ile ilgili açılımlarda bulunayım.
Literatürde toplumların çeşitli aşamalardan geçtiği
kabul edilmiştir. Tabii ki tarihi ve sosyolojik kanıtlar
olmazsa bu görüşler kabul görmez. Basit olarak fazla
teferruata girmeden:insanlar toprağa yerleşip , toprağı
işlemeye başladıktan sonra köyler oluşmuş, köylerin
birleşmesiyle şehirler ortaya çıkmıştır. İlk şehirlerin
Mezopotamya’da Sümer’de kurulduğu söylenir. Şehir
yerleşim yerleriyle birlikte güçlü olanlar başkalarının
emeğine konmak için onları köleleştirmişler ve de köleci
toplum ortaya çıktı. Her şehri ayrı bir devlet olarak,
site devleti olarak Antik Yunan’da görürüz. Köleci
şehirlerden köleci imparatorluk ortaya çıktı. En
önemlisi Roma İmparatorluğu’dur. Köleci şehir devletleri
ve köleci imparatorluklar kendi hukukunu ortaya çıkardı.
İlk yazılı hukuki metinler Sumer’de Hammurabi Kanunları,
site devletinde Antik Yunan’da Solon Kanunları ve köleci
Roma İmparatorluğu’nda Roma Hukuku. Günümüzde ki hukuk
normlarının kaynağı kabul edilir. Roma Köleci
İmparatorluğu’nun parçalanması ile Avrupa’da karanlık
çağ başlar: Feodalite dönemi. Doğu’da ise yeni bir dünya
görüşü ve inanç sistemi ile yükselen bir medeniyet ve
toplumsal yaşam: İslam. Ancak İslam’da köleciliği
tasfiye etmemiş ancak en büyük sevaplardan birisinin
köle azadetmek olduğunu vurgulamıştır.
Adigeler bir taraftan Batı ile öte taraftan Doğu ile
ilişki içindeydiler.
Toplumlardaki bütün bu değişim ve gelişimler, kendi
kültürünü, yaşam biçimini ve hukukunu yarattı.
Adigelerde toplumsal yaşam yarı köleci yarı feodal yapı
arz ettiği için, bu toplumsal yaşamın kültürü oluşmuştu
ve ondan öteye gidemedi.
Daha önceki açıklamalarımızda Adigelerde toplumsal
gelişmenin kesintiye uğradığını söylemiştik. Toplumsal
gelişme köleciliği tasfiye edemeden, yarı köleci yarı
feodal yapıda iken kesintiye uğradı.
Toplumsal gelişme feodal yapıda kesintiye uğradığı için
bir yönüyle feodal kültür ve de bu kültürün ögelerinden
olan feodal xabzede takılı kalmıştır.
Kültür; müziğinden edebiyatına, giyim kuşamından toprağı
işlemesine, sanatından xabzesine kadar toplumun
oluşturduğu değerler yekunudur.
Sürgünle kesintiye uğrayan toplumsal gelişme ile
kültürel gelişim ve değişimde akamete uğramıştır.
Son otuz yılda Adige Toplumu diasporada o kadar
saldırıya uğramıştır ki, ya her şeye karşı tepkili veya
tamamıyla teslimiyetçi bir tavır sergilemiştir. Topluma
saldırı daha çok mecazi anlamda olmuştur. Üretim
ilişkilerindeki aynilik beraberinde kültürel alanlardaki
benzeşmeleri de hızlandırmıştır.
Diaspora Adigelerinin kendi dillerini kullanamamaları,
zaten yazılı olmayan sözlü geleneğe sahip edebiyatlarını
da bitirmiştir. Yeni nesiller dillerini bilmemekte veya
kullanamamaktadır. İçinde yaşadıkları toplum ile farklı
olduğunun farkında, Ancak farklılığını nasıl savunacak?
Üretim ilişkilerinde bir fark yok. Giyim kuşamda da bir
fark kalmadı. Dili farklı, ancak kullanamadığı için,
içinde bulunduğu toplumda da savunma mekanizması
olamamaktadır.
Adigelerin diasporada, içinde yaşadıkları toplumdan
farklılıklarını öne sürebilecekleri tek savunma
mekanizmaları xabze kalmaktadır. Hangi xabze?
Dağarcığında kalanı kadar. kimine göre büyüğe saygı,
kimine göre bayanlara saygılı davranmak, kimine göre
zexeste katı ritüellere uymak.
Saygılarımla.
Soner Kocsav
15. 02. 2009
Sayın Özden işte bu yazıya diyecek sözüm yoktur. Keşke
ta başlarda demokrasi adı altında tartışma yapmayıp
bunları söyleseydiniz de bizde, bende gerekli gereksiz
diyaloglara girmeseydik. Sonuçta düşüncelerim üzerinde
herhangi bir değişme olmamıştır. Herhalde olayları
anlayış farklılığımız var. Siz bu anlattığınız durumu
önceden de biliyordunuz ya da hatırlatıldı bir şekilde
ve tarihsel olarak günümüze başka yorumladınız, ben
bildiğim bu durumu başka yorumladım. Olay bundan ibaret.
Hangisi doğru 20 yıl sonra tartışan kalırsa tekrar
tartışılır ve inşallah çözüme kavuştururlar.
Saygılar.
Erhan Hapae
18. 02. 2009
KUŞHA Faruk Merhaba,
Biliyorsun diğer taraflarda palavra vs. gibi çok ciddi
işlerle uğraştığım için senin köşeni ihmal ettim biraz,
sanma ki seni rahat bırakacağız.
Kavram kargaşalarından kurtarmak için, feodalizmin iyi
veya kötü olduğuna dair fikir yürütmeden ne olduğunu
anlamaya çalışırsak aydınlatıcı olur düşüncesindeyim.
Feodalizm önemli, birden fazla fikir var ve sonuç olarak
Fransız Devrimi bizzat feodalizmin içinden doğdu. Diğer
yandan xabze dediğimiz şey biz Çerkeslere
feodalizmden miras. Eğer Çerkesya feodalizmini
kavrayabilirsek ancak xabze'yi kavrayabiliriz
diye düşünüyorum.
Mesela feodalizmin ekonomik alt yapısı toprak. Bir
mülkiyet ve varidatla direkt ilişkili. Özgürleşen ve
bir takım kahramanlıklar sonunda (belki de birtakım
eşkıyalıklar sonucu) soylu sınıfa kabul edilen kişiler
var ama soyluların beceriksiz çocuklarının herhangi bir
kahramanlık yapmasına gerek kalmadan soyluluğunu
sürdürmesi, varidatla izah edilebilir ancak.
Siz felsefe ile ilgili birisi olarak dış dünyayı
bilirsiniz biraz, diğer yandan dile hakim ve Türkiye
Çerkesleri arasında feodal etkilerin en çok hissedildiği
Kabardey geleneğine de vakıfsınız. Bu bakımdan mülkiyet
meselesinden başlayıp, onun oluşturduğu yaşam kültürü
olan xabze'yi adım adım anlatırsanız, konuyla
ilgili arkadaşların katkılarıyla değerli bir tartışmaya
dönüşebilir bu başlık. Ricamız belki biraz daha çok
çalışarak bizlere yardımcı olman.
Kolay gelsin diyorum şimdiden.
Sevgilerimle.
KUŞHA Faruk Özden
19. 02. 2009
Sayın Hapae Erhan,
Konuları adım adım, anlatarak ve de tartışarak
irdeleyelim.
Öncelikle dünya tarihinde feodalizm nedir ve de nasıl
bir yönetim biçimidir sorusuna yanıt vermeye çalışalım:
Köleci Roma İmparatorluğu’nun çökmesiyle oluşan
Avrupa’da oluşan toplumsal sistemdir feodalizm. Roma
İmparatorluğu’nda, büyük tarımsal çiftliklerde,
özellikle kuzeyden gelen barbar akınlarının da etkisiyle
ticaret gerilemiş ürünler satılamaz olmuştur. Tarım
işletmeleri içine kapandı, köle emeği kendi şahsi
ihtiyacını dahi karşılayamaz oldu. Köleler efendileri
için gereken miktarda ürün üretemez duruma gelince köle
sahipleri tarafından azat edildiler. Ferdi özgürlükleri
olan, ancak toprağı terk edemeyen, toprağa bağlı
köylülük sistemi ortaya çıktı ki, bu köylülere serf
denirdi. Serfler feodalin toprağında kiracı durumunda
idiler. Toprağın kirasını da ya ürün olarak veya feodale
çalışarak emek olarak öderlerdi.
Azat edilmiş eski köleler yeni küçük çiftçiler tümüyle
özgür değildiler. Üzerinde çalıştıkları toprakları terk
edemeyen ve de onun sahibi olamayan sözde özgür
köylüler.
Feodal düzenin siyasi yapılanması piramit gibidir. En
üstte kral veya imparator, onun altında büyük soylular,
onun altın da küçük soylular ve en altında ise en geniş
tabakayı oluşturan serfler bulunurdu.
Feodal sistemde üretim araçlarının yanında, askeri güçte
feodal beyler arasında paylaşılmıştı. Piramidin en
üstünde kral olsa dahi, o kadar güçlü değildir. Kralın
yetkileri de sınırlıdır. Nedeni de temel üretim aracı
olan toprağın feodal beyler arasında bölünmüş olmasıdır.
Donanımlı askerlerden oluşan askeri birliğin
masraflarını kral karşılayamamakta, askeri güçte feodal
beyler tarafından karşılanmaktadır. Kralın savaşta
başarısı feodal beylerin başarısına bağlıdır. Savaş
teknolojilerinin gelişmemiş olması şatolara gizlenen
feodalleri, kralın gücünden dahi korumuştur.
Feodalizmde ekonomik yapı basittir. Feodalin toprağını
işleyen serf, kendi yiyeceğini ayırdıktan sonra kalan
ürünün tamamını beyine toprağın kirası olarak öder.
Bazen kira, beyin kendi işlettiği toprakta çalışmak veya
şatosunu yapmak, tamir etmek şeklinde de ödenmekte idi.
Feodal sözleşme soylular arasında veya efendi ile serf
arasında koruyan, korunan şeklinde yazılı veya sözlü bir
antlaşmadır. Karşılıklı hukuki, mali ve de askeri
yükümlülükleri kapsar. Feodal sözleşmeye göre koruyana
süzeren, korunana vassal denir. Feodal
sözleşmeye vassallık sözleşmesi de denir.
Feodalizm de toplum, asiller, ruhbanlar ve serf,
köylüler olmak üzere sınıflara ayrılmışlardı.
Asiller toprağın sahibi, üretime katılmayan, serflerden
aldıkları ürünlerle geçinen, savaşan askerlik yapan üst
tabaka insanları.
Ruhbanlar asil olmasa dahi kiliseyi temsilen papanın
vekili ve de asiller gibi büyük toprakları olan din
adamları.
Serfler toplumun tabanını oluşturan, üretim yapan, kendi
yiyeceğini aldıktan sonra ürünün büyük kısmını
efendisine veren, geniş kitle. Toprağa bağlı sözde
özgür, aslında toprakla birlikte satılabilen insanlar.
Özet olarak feodal sistem kısaca böyle tanımlana bilir.
Erhan Hapae
20. 02. 2009
KUŞHA Faruk, derli toplu bir şekilde gayet güzel
özetledi konuyu. Şimdi bazı sorularla konuyu açmaya
çalışalım.
Feodal bir ülkede düzen birazda federal bir yapı
içeriyor, öyle mi? KUŞHA'nın belirttiği gibi askeri güç
tek kişinin elinde değil artık. Bu nedenle kralın savaş
yapma girişimleri kendi kararına bağlı değil, muhakkak
diğer feodal efendilerin onayını ve desteğini almak
zorunda. Bu bütün hayati konularda da böyle. Bu ise
birden fazla güç odağını işaret ediyor. Bir nevi güçler
ayırımı.
Tek sesli diktatörlüklerin pek hazetmediği bir durum bu.
Birde kilise var bir üçüncü güç olarak. Kilisenin
gücünü sayın KUŞHA'ya soracağız ve muhtemel ki
detaylandıracak. Ancak feodalizmde; Kral, Derebeyler ve
Kilise olmak üzere üç ayrı güç odağı var ve her zaman
fikir birliği içinde değiller. Bu bir bakıma yönetim
zaafı oluşturuyor ama halk ve düşünce dünyası için daha
elverişli bir vaha.
Mesela Osmanlı’da bu tip bir feodalizm yok. Hatta
padişah aynı zamanda halife. Beylerbeyi gibi yöneticiler
var ama bunlar atanmış ve her an görevden alınabilir ve
hatta öldürülebilir. Mülkiyetleri yok ve kiracılar
sadece, dolayısıyla miras bırakamıyorlar. Bırakamayınca
üç yüz yıllık bir aile veya soyluluk oluşmuyor. Ülkenin
tek hakimi ve tanrının temsilcisi konumu farklı
düşüncenin gelişmesine imkan bırakmıyor.
Batı feodalizminde, farklı düşünen bir felsefeci, kralın
gazabına uğrarsa, kaçıp kiliseye sığınarak düşünce
üretmeye devam edebiliyor. Böyle temel bir fark var
galiba.
Kolay gelsin.
KUŞHA Faruk Özden
22. 02. 2009
Sayın Hapae,
Feodalizm ve kilise ilişkilerini biraz açalım derim:
Köleci Roma İmparatorluğu’nun parçalanmasından sonra
Hıristiyan Kilisesi de ikiye ayrılmıştır. Batı Roma’da
Katolik Kilisesi ve Doğu Roma’da yani Bizans’ta Ortodoks
Kilisesi.
Katolik Kilisesi’nin ruhani lideri Papa’nın çok büyük
bir yaptırım gücü vardı. Kralları dahi aforoz (yani
dışına atmak, dinden kovmak) edebiliyordu. Krallar
meşruiyet tescilini Papa’dsn alıyorlardı. İmparatorlar
dahi Papa’nın önünde eğilip, diz çöküp taç giyiyorlardı.
Öte yandan kilise büyük topraklar ele geçirmişti.
Ortaçağ Avrupa’sında ekonomik güç kaynağı toprak ve
hiyerarşik erk kaynağı olması kiliseyi inanılmaz
derecede güçlü hale getirdi. Bu arada kendilerine bağlı
silahlı güçlerde oluşturdular. Kilisenin topraklarının
çok büyük olması, iyi örgütlenmiş hiyerarşisi ve dinsel
etkisiyle düzenin en büyük politik ve ekonomik gücü
oldu. Kilise feodal düzenin Tanrı’nın istediği düzen
olduğunu gösterip onu haklı çıkarmaya ve korumaya
çalıştı. Skolastik düşünce yaygınlaştı.
Kilisenin toplum ve feodaller üzerindeki etkileri,
feodalitede mirasın büyük erkek evlada kalması gibi
nedenlerle haçlı seferleri başladı.
XI. yüzyıla kadar Hıristiyanlar, kutsal yerler ve
Kudüs’e rahatça gidebilirlerdi. Abbasi ve Fatımilerin
mücadeleleri, Hıristiyan hacıların can ve mal
güvenliklerini tehlikeye soktu.
Kilisenin gücünü göstermek istemesi, mirastan mahrum
kalan feodallerin çocuklarının doğunun zenginliklerinden
pay istemesi ve kutsal yerleri Müslümanlardan kurtarmak
için haçlı seferleri yapıldı.
Haçlı seferlerinin amaçlarına ulaşamaması Batı
Kilisesi’nin toplum ve egemenler üzerindeki gücünü
zayıflattı.
Doğu Roma ve onun takipçisi Osmanlı döneminde Batı’ya
nazaran toplumsal yapı daha farklı oluştu. Toprağın
mülkiyeti imparatora aittir. İmparator tabanın bir
kısmına, karşılığında asker beslemek kaydıyla toprağını
kiralamıştır. Buna Timar Usulü denir.
Osmanlı toplum yapısının temelini oluşturan timar
usulünü Bizans’tan almıştır. Gerek harem sistemini,
gerek bürokrat yetiştirme yani Enderun sistemini,
gerekse timar sistemini Osmanlı Bizans’tan almıştır.
Zaten Fatih, İstanbul’un fethinden sonra ve de sonraki
padişahlar unvanlarına Rum Hükümdarını eklemişler ve
kullanmışlardır. Yani günümüzde bazı tarihçilerinde
savunduğu gibi, kendilerini Roma İmparatorluğu’nun
devamı saymışlardır.
Osmanlıda mülkiyet hakkı padişahta olduğu için ve de
miras olarak çocuklarına bırakamadıkları için Batı’daki
gibi bir feodal yapılanma gözlenmemektedir.
Erhan Hapae
22. 02. 2009
Sevgili KUŞHA çok teşekkürler.
Batı feodalizminin 'biz Çerkeslere gerekli' olduğu
kadarı bu güzellikte özetlenebilir. Bu noktada Batı
derebeyleri ile Osmanlı beylerbeyleri arasındaki önemli
farkı biraz açalım ve Çerkes feodallerine gelmeye
çalışalım.
Batı feodalleri, kral veya kilise ile çeliştikleri
durumlarda yargılanabiliyor. Bu yargı sonunda
cezalandırılabiliyor. Bu ceza bazen ölümle
sonuçlanabiliyor. Ancak bu durumda dahi ailenin
mülkiyetine dokunulamıyor. Ailenin mirasçıları yeni
derebeyi olarak görev alıyorlar. Bu durum aile
iktidarının sürekliliği sağlıyor. Asalet denen kavram,
sürekliliğini koruyabilen sınıfın kendi içinde
birbirlerine karşı davranış biçimlerinden şekilleniyor.
Bu, oturup kalkmadan, birbirlerine karşı kibar ve özenli
davranış biçimine kadar bir terbiyeyi şekillendiriyor.
Hakaret-düello, problem çıktığında çözüm şekli vs. yani
hukuk.
Derebeyleri bu sürecin içinde sanat ve felsefenin (yani
birazda vicdanın) hamisi konumuna soyundukları durumlara
rastlanıyor. Bu konuyu biraz açıp sonra Çerkes
feodalizmine buradan geçebiliriz.
Tekrar kolay gelsin.
KUŞHA Faruk Özden
24. 02. 2009
Sayın Hapae,
Batı Feodalizmi’ni birazda felsefe ve sanat yönüyle
irdeleyelim.
Batı Feodalizmi’nin felsefi görüşü skolastik felsefi
görüşü savunmuştur. Skolastik Felsefe sözlük anlamı
olarak, okul felsefesi demektir. Skolastik Felsefe,
ortaçağ düşüncesinde doğrunun, zaten mevcut olduğu
düşüncesine ve felsefenin okullarda okutularak
öğretilmesine dayanır. Bu felsefi görüşün temeli
ilahiyat yani tanrıbilimidir, ona dayanır ve onu
desteklemeye çalışır.
Felsefe bilim olarak kilisede vücut bulmuş ve kilise
tarafından desteklenmiştir. Kutsal kitap ve Tanrı’nın
varlığının ispat ve desteklenmesi anlamında
kullanılmıştır. Ortaçağ filozoflarının tamamına yakını
Hıristiyan rahiplerdi. Zaten toplumda okuma yazma
bilenlerin büyük çoğunluğu rahiplerdi. Feodaller
arasında dahi okuma yazma bilenler parmakla sayılacak
kadar azdı.
12. yüzyıldan itibaren İslam Felsefesi’nin yapıtları
çevrilmeye başlandı ve okutuldu. Malta ve Endülüs’teki
İslam medreselerinde felsefe eğitimi aldılar. İslam
Felsefesi, Batı düşüncesinde Antikçağ Felsefesi ile
irtibatı sağlamış, kaynaklar çevirmiş ve gelişmeyi
etkilemiştir.
Resim sanatı, okuma yazması olmayan topluma dinsel
imgeleri anlatmak için kutsal mekanlara, İncil’den
konuları hatırlatacak şekilde basit resimlerle başladı.
İncil elle yazılırken konu başlıklarını anlatan mini
resimler yani minyatürler kitaplarda yer aldı. Minyatür
sanatının gelişmesinde rahiplerin rolü önemlidir. Çünkü
kitap yazmasını genellikle bilenler rahiplerdi.
Öte yandan kiliseler ve daha sonra katedrallerde dini
konular resimlerle anlatıldı. Sanatçılarda feodallerin
himayesinde kiliseye hizmet etmişlerdir. Feodalleri
fakirleşmesi ile ekonomik yönden güçlenen burjuvalar
sanatçıların hamiliğine soyunmuşlardır.
Bilim, felsefe ve sanat bir taraftan engellenirken öte
yandan gelişmesine kilisenin rolü inkar edilemez.
Batı Avrupa’da derebeyliğin evriminin yanında, Doğu Roma
ve takipçisi Osmanlı’da toprak mülkiyeti imparatora ait
olduğu için, imparatorun kiracısı olan timar
sahiplerinden söz edebiliriz.
Toprağı işleyen köylünün izinsiz olarak toprağı terk
edemez, çirf bozan resmi veya levend akçesi
toprağa bağımlılığı sağlardı. Belli miktarda bir ödeme
yapılırsa ancak o zaman toprağı terk edebilirdi. Yoksul
köylünün böyle bir ödeme yapma imkanı olmadığı için
toprağa bağımlılık babadan oğula geçerdi.
Osmanlı Toplum yapısında timar usulü, Rumeli, Anadolu ve
Suriye vilayetlerinde uygulanmıştır. Eğer Osmanlı’daki
timar Selçuklu’dan devralınan ve ikdanın değişmiş hali
olsaydı, bütün vilayetlerde uygulanırdı. Sadece eski
Bizans yönetiminde bulunan yerlerde timar sistemi
uygulanmıştır ki, bence bu sistem Bizans’tan alınmıştır.
Timar sisteminde belli akçe gelirine göre asker
beslenirdi ki, timar sahibi yörenin hem askeri, hem
mülki yöneticisi durumunda idi. Timar babadan oğula
miras olarak geçerdi. Ancak sistemin üst amiri
durumundaki valiler yani Beylerbeyi makamı sahipleri
padişah iradesine tabi idi. Yani fermanla atanırlar ve
azledilirlerdi. Hele bu tür yöneticiler
halledildiklerinde bütün varlıklarına padişah tarafından
el konulurdu. Yani çocuklarına miras bırakmak gibi
sermayenin gelecek nesillere aktarılması söz konusu
değildi.
Saygılarımla.
Erhan Hapae
25. 02. 2009
Sevgili KUŞHA teşekkürler.
Şimdi sıra geldi en zor konuya; Çerkesya Feodalizmi. Bu
konuya Cevdet ağabeyi de dahil edebilirsek,
anlayabildiğimiz kadarı ile o dönemin karanlık
köşelerini kavrayabiliriz belki.
Çerkesya coğrafyasını bir kaç kez dolaştım sayılır. Bu
gezdiğim yerler arasına daha 150 yıl önce feodal bir
düzenin hüküm sürdüğü Kabardey bölgesi ve Abhazya’da
dahil.
Bu gezi süresince gördüğüm tek feodal konak Gagrada idi
ve Çar'ın dünürü bir soylunun yazlığı idi. Yine Sohum
Gudouta arasında bir yerde bir Ortodoks manastırı.
Maykop Medeniyeti ile ilgili bir takım ziynet eşyaları
ve altın heykelcikler var ama bunlar çok eski ve
feodalizm öncesi. Bu tarihsel mimari yoksunluk
feodallerimizin ne kadar feodal olabildiği konusunda
bende kuşkular yarattı.
Benim kuşkularımı gidermek için değil elbette ama konuyu
irdeleme ihtiyacı hissediyorum. Xabzenin kökü orası
çünkü.
Kolay gelsin.
|