...................
...................
TOPLUMU YÖNLENDİREN XABZE  -1
KUŞHA Faruk Özden
06 Şubat 2009
                         
...................
...................
Konu hakkında yazan katılımcılarımız:

Erhan Hapae, ZemskySabor, Soner Kocsav, Turgut Janxot, B. Atcı, ÇAŞE Osman, Ptlıjı, HAPİ Cevdet Yıldız, Aytek Sey, Mehmet, K’EREF Albuz, Albuz Gergin, Cherkessia, Nartıj, Necdet Hatam, Morkano, Müzeyyen Kip, Şhaxyit

 
CircassianCanada Notu: Aşağıda yayınlanan metinler Denetim Kurulu Üyelerimizce denetlenip yayına verilmiştir.
                     

Uygun olan xabze ise, onun uygunluğuna karar verecek olanda toplumdur. Toplumdan onay almayan hiç bir şeyde xabze olarak nitelendirilemez.

Fertler arası karşılıklı etkileşimden hareketle, kişi ile toplum ve de toplumun kendi ivmesi olarak xabze gündeme gelir.


Yazılı hukuk sistemi ve organize olmuş devlet yapısı ortaya çıkmayan toplumlarda, toplumu yöneten ve yönlendiren kurallar silsilesinin Çerkes toplumunca isimlendirilmesidir xabze.


Fertler arası ilişkilerde saygı esastır diyoruz. Ki, günümüz dünyasında insanca yaşam denilen şeyde de kişilerin karşılıklı saygıları ilkesi esastır. Bizlerde saygı esaslı ilişkilerde xabzeyi ararız.


Geçmişteki büyük ailelerimizde xabzede esas büyüğe saygı ve ona öncelik vermek diye nitelenirdi. Aile reisinin önceliği aileyi bir arada tutmaktı. Büyükbaba ve büyük anne, çocuklarını, gelinlerini, torunlarını bir arada tutmak. Ailenin kasası büyükbabaydı. Daha doğrusu büyükbabanın kontrolünde büyükannenin sandığı idi. Eğer büyükanne yoksa evin bekar genç kızının çeyiz sandığı idi kasa.


Traktörün köye girmesiyle, emek yoğun çiftçilikten, makinalı tarıma geçilmiştir. İlk köyü terk edenler köyün zenginleri ve az topraklı fakirleri olmuştur. Makinalı tarımla açığa çıkan istihdam fazlaları şehrin yolunu tutmuş ve büyük ailede ilk çatlaklar oluşmaya başlamıştır. Büyük ailenin parçalanmaya başlamasıyla, toplumda başkalaşım ve değişim ile birlikte asimilasyonda hızlanmıştır.


Akla gelen soru: Toplumu xabze mi yönlendirir, yoksa toplum değişimle xabzesini kendi mi yaratır veya oluşturur?


Yumurta ve tavuk gibi klasik ve basit benzetme.


Toplumsal değişimin yavaş olduğu dönemlerde xabze toplumun önünde ve genellikle yönetir ve yönlendirirdi. Ancak günümüzde toplumsal değişim ve dönüşüm o kadar hızlı ki toplumu xabze yöneteceğine, tersine toplum değişimi ile xabze ye öncülük etmektedir.


Toplumsal gelişmede, aşama olarak ilk site devletleri ve köleci toplum bir kaç bin yıl sürmüştür. Feodal toplum ise yaklaşık bin yıl sürmüştür. Toplumlar bu aşamaları kendi iç dinamikleri ile tabi dışarıdan hızlandıran etkenlerle kendileri geçmişlerdir. Çerkeslerde ise yarı köleci yarı feodal yapı kendi iç dinamikleri ile değil tamamıyla dış etkenlerce tasfiye edilmiştir. Köleciliği tasfiye edip feodal toplumsal yapıyı oluşturmadan ikisi birlikte dış güçlerin müdahalesi ile tasfiye edilmiştir.


Eğer ki, toplumsal değişimleri, toplumun iç dinamikleri ile gerçekleştirmiş olsaydı, bu gün xabze ağıtları yakmazdık. Bir tarafta hala feodalite özlemleri, öte yanda xabze bitti bizde bittik söylemleri.

Saygılarımla

 

 

Erhan Hapae

07. 02. 2009

 

KUŞHA Faruk Merhaba,

Feodallerin (kölecilerin) tasfiyesi bizzat Adigeler tarafından yapılamadığı, Ruslar ve Osmanlılar tarafından yapıldığı için mi toplum içindeki masumiyetleri sürüyor diyorsun. İlginç bir yaklaşım. Sürgün onları da mağdur etti sonunda, eskiden mağdur eden iken onlarda mağdurlar arasına mı katıldılar? Masumiyetleri o nedenle, öyle mi?

 

 

KUŞHA Faruk Özden

08. 02. 2009

 

Belirleyici olan yarı köleci, yarı feodal yapıdan, köleciliğin ve nihayetinde feodalitenin toplumun kendi dinamikleri tarafından, tasfiye edilip edilmemesi olgusudur. Eğer iç dinamikler tarafından tasfiye edilseydi, onların yerine yeni bir yapılanma ortaya çıkardı.


Tamamıyla tek partili (Türkiye ve Sovyetler içinde geçerli) merkezi ve de dışarıdan gelen otoritelerce toplumun yönetilmesi ve tasfiyenin onlar tarafından tamamlanması, toplumsal gelişmede bir eksiklik olarak ortaya çıktı. Yani köleci toplum dahi feodalite tarafından tasfiye edilmemiş, feodalitenin hükümranlığı kesinleşmemişti ve de feodalitede kendi xabzesini tam olarak oluşturamamıştı.


Toplumsal gelişmenin hareketi sarmal olarak nitelenir. Önde toplumsal gelişme ve arkasında onun oluşturduğu ilişkiler yumağı yani xabze. Toplumsal gelişme ve değişim köleciliği tamamlayıp ve de tasfiye edip, feodal yapı tamamen hakim olsaydı, xabze de bu yapıya göre oluşurdu. Ancak toplum henüz köleciliği tamamlayamadığı için, xabze de köle sahipleri ile yeni yeni oluşmaya başlayan feodalleri de kapsayan bir yapı arzetmiştir.


Tasfiye edilen sınıfın masumiyetinden söz edebilir miyiz? Hayır. Tasfiye gerek yerel güçler tarafından yapılsın, gerekse dışarıdan müdahale ile yapılsın tasfiye edilen masum değildir. O miadını yani son kullanma tarihini doldurmuştur veya son kullanma tarihi gelmese dahi yürürlükten kaldırılmıştır.

 

Masumiyetinde ısrar edersek, sadece toplumsal gelişme tamamlanmadan, erken emekli edildikleri için mağduriyetlerinden söz edebiliriz. Bu mağduriyet, yani gelişimini tamamlayamama, kendi xabzesini oluşturamama gibi bir eksikliği de beraberinde getirir. Esas mağdur olan toplum ve xabzedir. Toplum doğal gelişimini tamamlayarak sıçramalarını yapmış ve kendi xabzesini de olgunlaştıramamış olur.

 

 

ZemskySabor

08. 02. 2009

 

Sayın KUŞHA, açtığınız konu başlığı diğer konudaki gibi katılıma kapalı değilse birkaç cümle eklemek istiyorum müsaadenizle.

Öncelikle Adige halkının sosyal değişim, gelişim sürecinin yarıda kesildiğini bende düşünüyorum.  
Bu konudaki cümlelerinize katılıyorum.  

Sonrasında xabze ve Adigage ile ilgili düşüncelerin olaraktan öyle zannediyorum ki, hukuk ile ahlakı birbirine karıştırıyoruz.

Xabze Çerkeslerin (Adigeler) toplumsal hukuku görevini ifa ediyordu…

 
Xabzeyi toplumsal yaşantıda bireyin günlük davranış kalıpları olarak değerlendirmek, xabzeyi küçültmek ve anlamsızlaştırmak anlamına gelir.


Xabze bireyin, ailenin, sülalenin, kabilenin ülkenin genel teamüllerine kesin kez uymak zorunluluğudur.  
Xabze yasa veya hukuk demektir.  

Bu çerçevede xabze; milleti bir arada tutmayı hedefleyen, toplumun bütün katmanlarının içerisinde buluşabildiği ve benimseyebildiği, ortak bir bütünlüğe gövde olmayı amaçlayan, değişik zaman ve mekanlarda, ülkenin içinde bulunduğu değişik sorunlar sebebiyle, toplanan genel özellikli Adige Xaselerin,  üyelerinin halkın temsilcileri (vekil) vasfıyla değişik konularda aldığı kararların bütünüdür. Bu yönüyle xabze ,  bireyin davranış sosyal davranış kalıpları değil, yasama erkinin uygulamaya koyduğu kanunlar, yasalar bütünüdür.
 
Herkes uymak mecburiyetindedir ve aksi durumlarda yaptırımı elbette mevcuttur.

Adigage ise, bireyin toplum içerisinde kabul edilebilir seviyede olgun duruşa sahip olmasını hedefleyen ahlak öğretisidir.
  
Ahlak deyince hemen cinsellik akla gelmesin.  

Ahlaklı olmak; yardımsever, cesur, mert vb. erdem içeren hasletleri bünyesinde barındırmak demektir.

Bu yönden bakıldığında Adigeler (Çerkesler) Adigage (Adigelik) deyimi ile bireyin hareketlerini toplum içerisindeki genel yaşantıya uyarlaması, iyi hareketlerde bulunan şahısların davranışlarının genel kabul görerek örnek alınması, birey üzerinde sosyal sorumluluk bilincinin aşılanmasını hedefler.  


Adigage, Adigelerin birey-birey ve birey-toplum ilişkileri bütünsel olarak düzenleyen davranış kalıplarıdır.  
Bu hukuk normu değildir. Kısaca Fransızların nezaketi, İngilizlerin centilmenliği vb. gibi tanımlanabilecek Adigelerin sosyal hayatı düzenleme tarzıdır.  


Bireyin ülkeye, topluma, hayata ve olaylara karşı ahlaklı bir duruş sergilemesinin sosyal parametreleridir.
Günümüz tabiri ile standartların üstünde erdemli ve vakur insanların davranışları Adigage'ye dahil edilirken,  bu kişilerde aynı zamanda birer fenomene dönüşmüştür.  

Mesela; çokça tartıştığımız iki konu var.  


Birincisi saygı, ikincisi birlik!

İnsanlar arasında ilişkilerde saygı bir nezaket kuralıdır.

Bunu xabze olarak değerlendiremezsiniz.  

Bunun yeri Adigage’dir.

 

Benzer şekilde, insanları sosyal ortamlarda değişik amaçlar için birleştirmeye çalışmak Adigage’nin yükümlülüğü değildir.


Bir arada yaşamasını, iş görmesini istediğiniz insanlara, o yapıda varoluşlarının ve de iş yapabilmelerinin önün açacak, yapının düzenli ve sürekli etkin olmasını sağlayacak, iş disiplini ve bilincini verecek kurallar yasalar kabul ettirmek zorundasınızdır.  


Bu o yerin, o işletmenin, o derneğin, o yörenin, o ülkenin xabzesi, yasası olur.


Birlikteliğin ortak paydasını yaratacak yasaları işletmeye alırsanız bu, değişik statü ve beceriklilikteki değişik düşünce ve eğitimdeki insanların bir arada iş görebilmelerini ve yaşayabilmelerinin alt yapısı olan kuralları yani xabzeyi işler hale getirirsiniz.  

Büyüğe saygı, yardımseverlik, mertlik vb. iyi hasletlerin yüceltildiği ahlak ve sosyal his mekanizması Adigage, başka bir şeydir, toplumda herkesin şartsız-şurtsuz uymak mecburiyetinde olacağı kanunlar yani xabze başka bir şeydir.

Kısaca, birey ilişkilerinizde nazik ve centilmen bir Adige olamayabilirsiniz, Ancak bu sizin Adige ülkesinde yaşamanıza engel değildir.


Ancak halkın hukuku olan xabzeye uymamanız cezai yaptırımlara uğramanıza neden olur.


Mesela; bölgenizde çıkan bir savaşa katılmak tamamen hür iradenize kalmıştır. Katılmazsanız Adigage’ye göre yanlış yapmışsınızdır. Sizi ayıplarlar ama köyünüzde yüzünüz tutarsa yaşamaya devam edersiniz.
Ancak savaş sırasında düşmana şu veya bu şekilde yardım etmişseniz, sizi öldürürler bu kanundur, yasadır.

Bu xabzedir.  

Okuduğunuz için teşekkür ederim. :-)

Saygılarımla.

 

 

KUŞHA Faruk Özden

09. 02. 2009

 

Sayın Z. Sabor,

Diğer başlıklarda da ben herhangi bir sınırlamada bulunmadım, bulunamam da. Ancak aykırı başka seslerin sabote tavırlarına karşı çıktım.

Değerlendirmelerinize de kısa bir açılımda bulunmak istiyorum:

Toplumumuzda fert ile fert, fert ile toplum ve de toplumun iç ilişkilerini düzenleyen kurallara xabze dememiz gerektiğini yinelemiştik.

Sizinde yinelediğiniz gibi yazılı hukuk kuralları ve normları olmayan Adige toplumunda hukuk sistemine xabze denmiştir. Günümüzde saygı esaslı davranışları da toplumumuz xabze olarak nitelemektedir. Bence de xabze bu değildir. Ancak kişinin toplum içinde nasıl davranması gerektiğinin de xabze ye uygun olup olmadığı sorgulanır ki, yanlıştır. Kişinin toplum içinde nasıl davranacağının müeyyidesi yemıku/haynapedir. Eylemin mihenk taşı Adigage’dir.


Adigage’ye uymanın ölçütü work olmak, work gibi davranmaktır. Davranmazsan yemıku olur, daha ağırı haynapedir. Bütün toplum tarafından ayıplanır. Adigage’de de eylem biçiminin ölçütü sosyal sınıftır, yani work gibi davranmak.


Saygılarımla.

 

 

Soner Kocsav

09. 02. 2009

 

Sayın Özden,  

Bunu söyleyecektiniz madem neden bugüne dek eleştirip durdunuz beni ve bazı arkadaşları.

"Yani köleci toplum dahi feodalite tarafından tasfiye edilmemiş, feodalitenin hükümranlığı kesinleşmemişti. Ve de feodalitede kendi xabzesini tam olarak oluşturamamıştı."

Oluşturabilseydi eğer dış güçler tarafından yıkılmaz, dış mihrakların kışkırtmaları ile kendi halkı tarafından alaşağı edilmezdi. Tamam mıdır şimdi? :-)

Saygılar.

 

 

KUŞHA Faruk Özden

10. 02. 2009

 

Sayın Kocsav,


Yine yanlış ata oynuyorsunuz. Toplumdaki gelişmenin kesintiye uğradığını, normal gelişimini tamamlayamadığını her zaman söylüyorum. Geçmişteki saptama ile;temiz kan, feodalizm ve otorite savunuculuğunun ne alakası var.

Eğer ki, toplum normal gelişimini sürdürebilseydi; feodalite köleciliği tasfiye edecekti, ortaya merkezi bir krallık yapılanması çıkacak, belki de bütün Kafkasya’da hükümran olacaktı. Toplum kendi burjuvazisini oluşturacak, gelişimine devam edecekti.


Bütün bunların olması gerektiğini söylemekle günümüz de feodalizmi ve otoriteyi savunmanın ne alakası var?

 

 

ZemskySabor

10. 02. 2009

 

Sayın KUŞHA,  

Herhalde work kelimesini edilgen anlamda kullanıyor olmalısınız.

  
Yani burada Work gibi olmak davranmak derken, kelimenin asıl manası olan hayata karşı asilane bir duruşu kastediyor olmalısınız.


Aksi taktirde iyi-güzel davranış sergileyen herkesin cismani olarak work-work soyundan olması düşünülemez ya da tam tersi; yanlış-kötü davranış sergileyen herkesinde soy olarak avam takımından olduğu da varsayılmaz!

 

 

Erhan Hapae

10. 02. 2009

 

Değerli Arkadaşlar

Adigelerde çok ciddi köleci bir dönem yaşandığı konusunda şüphelerim var. Çünkü köleci toplumlar güçlü merkezi devletler kurdular, bin yıldan fazla bir dönem boyunca bir yandan köleleri kontrol altında tutabilen bir otorite vardı. Bunun sonucu toplu üretimler yapılabildi, Roma, İskenderiye gibi çok önemli şehirler kuruldu.  Roma Hukuku, Mısır Medeniyeti gibi insanlık tarihinin çok önemli sıçrama noktaları birazda köleci toplumun eseridir.

Adigelerde böyle bir merkezi durum yok. Daha çok köleci imparatorlukların yıkılması sonucu Orta Avrupa’da ortaya çıkan feodalizme benzer bir şey var sanki.

Köle değil de serf. Mesela öldürülemiyor gibi hakları var. Yine bu efendilerin ortaya çıkması sayesinde toplumsal yasalar ve insanlığı geliştiren incelikler (sanat-estetik) ortaya çıkabilmiştir diye düşünüyorum. Her gün toprakla uğraşıp duran yorgun serfler oluşturmuş olamaz xabze'yi herhalde. Geçimini bedeniyle kazanmayanların işi olsa gerek.

Değerli arkadaşlar,  

Xabze yerel bir şey olmakla birlikte, birazda küresel şeyler çağrıştırıyor. Yekure xabze, Adıgager Tsıfığe gibi tüm insanlığa şamil felsefeler içeriyor.  

Çok abartmadan yerli yerine oturtabilirsek ne mutlu.

Sizlere kolay gelsin.  

Sevgilerimle.

 

 

KUŞHA Faruk Özden

10. 02. 2009

 

Sayın Sabor,

Ferdin fert ile ilişkisini de bir yönüyle xabze diğer yönüyle Adigage olarak nitelendirebiliriz. İnsanlar arası ilişkilerde nezaket kurallarına Adigage diyelim. Ancak toplumda çok önemli yeri olan, at ve atlı ile ilgili ritüellere ne diyeceğiz? Aynı şekilde ‘’Nısaşe Gup’’ın nasıl davranması gerektiğine dair kurallar silsilesine ne diyeceğiz?


Cenaze haberi vermeye giden atlı, gittiği eve 30-40 m. kala attan sağdan iner, atın soluna geçer, kamçısını sol ele alır ve atın gemini kısa tutardı. Bunu görenler de cenaze haberi vermeye geldiğini anlarlardı. Ki, bu da xabzedir. Ancak günümüzde uygulama imkanı kalmamıştır.


Nısaşe Gup misafir gittiği köye yaklaşırken, misafir gidilen aileye gup thamade; şu kadar kişi olarak, şu kadarı genç kız, diye bir sayı bildirirdi. hıbar yeğaşe gönderilir, ev sahipleri de buyurun diye bir ulak gönderirlerdi.


Dönüşte köye yaklaşılırken thamade yine haber gönderir, kazsız belasız gelinin aldık geliyoruz, diye. Düğün sahipleri de pehaje ile nısaşe gupu karşılarlardı. Pehajenin:söğüş et, thurij, halıve veya thurımbey değişmez mönüsü idi. Tabii ki, gelin eve geldikten sonra nısaşe nışın yenmesi. Bütün bunları Adigage olarak nitelendiremeyiz. Bunlar xabzenin küçük uygulamalarıdır.


Xabzeyi günümüzdeki anlamı ile hukuk olarak nitelendirmek ne kadar doğrudur?


Yine günümüzde uygulanması kalmayan başlık. 50 yıl önce vit, zış, şığınaphe (iki öküz, bir at ve elbiselik için bir miktar para) iken nakde dönüşen uzun tartışma ve toplantılarla 3 bin Lira’ya indirilen, ancak bir iki sene geçmeden artısının el altından alındığı uygulama.


Uzunyayla’da xabze için yapılan son toplantı, başlık ile ilgili idi. Müeyyidesi olmadığı için uygulanamadı. Kızların artık mal yerine konmak istememeleri ve toplumdaki bilinçlenme bu uygulamanın sonunu getirmiştir. Xabze ortadan kalkmıştır.


Son iletinizdeki work gibi davranmak ile ilgili sorunuz cevabını da içermektedir. Asilane duruş, centilmen davranışı diye de niteleyebiliriz.


Saygılarımla.

 

 

KUŞHA Faruk Özden

10. 02. 2009

 

Sayın Hapae Erhan,


Adigelerdeki kölecilik hiçbir zaman Eski Roma Köleci Toplumu gibi olmamıştır. Her şeyden önce köle sahiplerinin büyük malikaneleri, binlerce dönüm arazileri, yüzlerce kölesi olmamıştır. Orta Çağ Serfliği’ne yakın bir uygulama diyebiliriz. Yarı köleci yarı feodal yapılanmada efendilerden o kadar zenginleşip malikaneler, konaklar yapanlar olmamıştır. Pşıların evleri dahi diğer evlerden biraz daha düzenli, bir kaç odası fazla olurdu. Köleler efendileri için çalışırken hem efendinin yiyeceğini, hem kendi yiyeceğini çıkartırdı. Artı değeri fazla değildi. Çünkü artı değeri fazla olsaydı, büyük paralar biriktirirler, Avrupa’da olduğu gibi efendilerine malikaneler, şatolar yaparlardı.


Osmanlı toprağına geldikten sonra, askeri bürokraside yer alanlar ancak diğer evlerden daha gösterişli evler veya konaklar yapmışlardı.


Sizinde yazdığınız gibi köleci imparatorlukların yıkılmasından sonra Orta Avrupa’da ortaya çıkan feodalizmi çağrıştıran, çok küçük iz düşümü bir toplumsal yapı.


Kabardey’de toplumsal yapının omurgasını workler oluştururdu. Kundetey tamamen bir workler federasyonu idi. Ki, pşıların hegemonyasını kabul etmediler.


Xabzeyi uygulayan ve de uyana work gibi tabiri kullanıla gelmiştir. Demek ki xabze ile work olmanın bir illiyedi vardı. Xabzenin yapıldığı, oluşturulduğu yer xase. Xaseye katılanlarda avam olacak değillerdi herhalde. Tabii ki worklerdi. Xabze yapıcı ve uygulayıcısı workler.


Xabze her ne kadar lokal olsa dahi, küresel değerleri içermesi onun ilerici yönünü gösterir. Sizin de söylediğiniz gibi genel kabul; yekur xabzes. Uygun olan, uygun görülen xabzedir ve de Adigager tsıhuğas yani Adigelik insanlıktır gibi saygı ve insani değerleri de içermesi en iyi göstergedir.

Saygılarımla.

 

 

ZemskySabor

10. 02. 2009

 

Aydınlatıcı bilgileriniz için teşekkür ederim sayın KUŞHA.

Sizin yazdıklarınız ile kendi düşüncelerimi birleştirdiğimde şu kanaate vardım: Geçmişte Adigeler kanunu töreyi veya nezaketi sırası gelince uygulansınlar diye icat etmemişler,  bizatihi yaşayarak yazmışlar,  adetleştirmişler!

Canlı ve dinamik bir halk bu demek galiba.

Saygılar, selamlar.

 

 

Soner Kocsav

10. 02. 2009

 

Sayın Özden yanlış ata oynayan kim?

"Sayın Kocsav,

Yine yanlış ata oynuyorsunuz. Toplumdaki gelişmenin kesintiye uğradığını, normal gelişimini tamamlayamadığını her zaman söylüyorum. Geçmişteki saptama ile temiz kan, feodalizm ve otorite savunuculuğunun ne alakası var" dediniz.

Temiz kan, feodalizm… Ben bunları eskinin feodal düzenini getirelim diye mi savundum? Pşi, work v. s. Otorite savunuculuğu çıktı şimdi de. Evet doğrudur, gereklidir. Peki bunu hangi faşist/baskıcı ideoloji ile bağdaştırıyorsunuz da karşı çıkıyorsunuz?

Sayın Özden benden bilgili olabilirsiniz ama bunu ima etmek için yazılanları en uç düşünceler olarak görüp ders vermeye kalkmayın.

"Eğer ki, toplum normal gelişimini sürdürebilseydi:feodalite köleciliği tasfiye edecekti, ortaya merkezi bir krallık yapılanması çıkacak, belki de bütün Kafkasya da hükümran olacaktı" dediniz.

Biz ne dedik? Rusların yaptığını biz yapardık hiç olmadı. Kimse de ayaklanmaz, kendi insanlarını öldürmez, Rus oyunlarına alet olmazdı. Sonuçta kazanan, kazandıran yine otorite, yine feodalite olurdu. Sayın Hapae'nin verdiği örnekler feodalitenin tanımlanmasında kullanılan tarihi verilerdir. Bunları söylemiştim.

Ancak siz ilk yazımdan itibaren söylenen şeyleri görmezden gelip almışınız sazı elinize ta başından beri aynı melodiyi çalıyorsunuz.

Satranç oynamıyorum. Kimseyi mat etmek gibi bir derdim de yoktur.

 

 

KUŞHA Faruk Özden
10. 02. 2009


Sayın Kocsav,


Sizi üzdüysem özür dilerim. Yalnız taviz vermediğim bir kaç konu var: Bunlardan birisi Çerkes olduğum
ikincisi her türlü baskı ve otoriteye karşıyım ve demokrasiyi savunuyorum.

 
Şimdiye kadarda bilgimle kimseyi de ezmeye çalışmadım, hatalarım ve de yanlışlarım hatırlatıldığında da özür dilemesini biliyorum.


Bu platformda herkes bildiği konuları işlerse, karşılıklı olarak kendimizi geliştiririz.


Yineliyorum: Demokrasiyi savunuyorum, ırkçılığa karşıyım, her türlü despotizm ve baskıcılığa karşıyım ve de Çerkes’im.

Saygılarımla.

 

 

Turgut Janxot

10. 02. 2009

 

Sayın Koçsav,

aruk ağabeyle ilgili forum tartışmalarınızı hayranlıkla izliyorum. Açıkça söylemek gerekirse aranıza da girmek istemiyorum.


Ancak şunu da belirtmeden geçemeyeceğim.


Tartışmalarımızda özellikle Faruk ağabeyin sadece size karşı değil, herkese karşı takınmış olduğu tutum beni çok mutlu ediyor,


Konulara vakıf, eleştirisini yaptıktan sonra karşısındakini kırdıysa hemen ondan özür dileme, kısaca pek alışık olmadığımız şeyleri yeni katılımcılarımızdan, bu değerli büyüklerimizden görmek, örnek olması açısından bence çok değerli.


Bu anlamda ben herkese bu tutumlarından dolayı teşekkür ederim. hepimiz bir amaç için mücadele ediyorsak zaten olması gereken davranış şekli de bu olmalı.

Selam ve saygılarımla.

 

 

Soner Kocsav

11. 02. 2009

 

Estağfurullah.

Bende "öncelikle" siz Faruk bey ve sayın Sabor’un benim sözlerime bakarak hakkımda söylediklerini yanlış anlayabilecek/anlayan insanlardan ve son olarak da kabalık ettiysek sizden özür dilerim. Çünkü genelde bizim toplumda alışkanlıktır. Kişinin ne söylediklerinden çok, onun hakkında orada burada söylenenleri dikkate alırız. Bu hatayı bende çok yapmışımdır. Tartışmayı bu kadar çok uzatmamın nedeni; kendimi savunmam gerektiğinden ve en önemlisi yanlış anlaşılmaktan korkmamdan dolayıdır. İnsanlarla ilişkilerde en çok korktuğum yanlış anlaşılmaktır.

Ayrıca sayın Özden bu tartıştığımız konuda en açık sözler "genetik özelliklerimiz" başlıklı yazının içindedir,  başka yerde değil.

Tekrar bir tartışma açma niyetinde değilim. Sadece şunu diyeceğim. Benim savunduğum düzen(otoriter, kısmi feodal, milliyetçi) gençler ve yeni nesil adınadır. Yoksa sizler gibi büyüklerimize, (bu tabiri kabul etmeseniz de) thamadelerimize yol gösterme amacında değilim. Benim derdim yeni nesildir ve onların Adigeliği, Çerkesliğidir. Sonuçta bende o gençlerden biriyim.

Demokrasi insanları daha çok böler, çünkü her kafadan ses çıkar düşüncesinde olan biriyim. Bu yaşadığımız sözde demokrat ülkede neden her kafadan ses çıkıyor ama bunların çoğunu kimse dikkate almıyor. İşte demokrasiyi isteseniz de uygulayamıyorsunuz. Çünkü bu milli değerlere, birlikteliğe zarar verir. Kaldı ki,  bizim gibi daha millet olamamış, bu bilince sahip olmayan insanlar için kesinlikle çözüm değildir bu. Otorite olmadan da demokrasi bir şey ifade etmez. Ben bunu söyledim, başka bir derdim yok.

Yineliyorum. Her konuda otoriteye tarafım. Bu, savunduğunuz demokrasiyi bile bitirmez, aksine demokrasiyi işe yarar hale getirir. Irkını sevmek milletini sevmektir, diğer ırkları düşman görmek değildir. Başkasının kölesi olmaktansa kendi milletimin kölesi olmayı yeğlerim. Başkasının dilini konuşmaktansa kendi milletimin hangi lehçesi olursa olsun dilini konuşmayı yeğlerim. Anavatanımda yaşamadıktan sonra kendimi özgür sayamayacağımı, tam anlamıyla Adige olamayacağımı kabul ederim. Çünkü özgürlüğü orada bıraktık başka yerlerde ne kadar uğraşsak da kazanamayız diyenlerdenim. Xabze Adigelik içindir, kendine Adige demeyen için xabze bir anlam ifade etmez.

Tanıştığıma memnun oldum sayın Özden. Sizin adınızda saygıdeğer Doğan Özden thamademize de selamlarımı gönderiyorum.

Saygılar.

 

 

B.  Atcı

11. 02. 2009

 

Değerli CC katılımcıları Faruk ağabeyin foruma yazmaya başlaması ile ciddi bir yazı trafiği oluşmuştur. Kendilerine teşekkür ederim.


Xabze denilince sadece saygı düzleminde algılanır duruma gelmesi xabzenin sofra düzlemine indirgenmiş olması bir çokları tarafından xabzenin doğru algılanmadığının ve xabzeye dolayısı ile de feodaliteye bir noktada haksızlık edilmesine neden olduğu kanısındayım. Xabze içi boşalmış halde adı kaldı, en asgari insani davranış olan saygı gibi tek ayak üstünde bırakılmıştır. Aslında xabzenin bir çok ayağı vardır. Tek başına örf adet değildir toplumun ve ferdin yaşam biçiminden tutunda mezara girişine kadar
Hak, hukuk, miras , ceza ve definine kadar her şeyini düzenleyen bir kurallar silsilesidir diye biliyorum.
Xabze, sosyal statüsü, yaşı cinsiyeti gözetmeksizin her bireye mutlak yaptırımı ödülü ve cezası olan bir hukuk sistemidir. Xabze asla feodal despotizm değildir, yanlış uygulamalar istisnadır. Demokraside de hukukta da yanlış uygulamalarını çokça görebiliriz.

 

 

KUŞHA Faruk Özden

11. 02. 2009

 

Xabze bir yönüyle fertler arası ilişkilerden başlayarak, ferdin toplum içindeki davranışlarıyla genişleyen ilişkiler yumağı, bir tarafı örfi öte yanı hukuki kurallar ve ritüeller manzumesidir. Yazılı değildir, çünkü toplumun yazısı yoktur. Eğitiminin alındığı yer haşeş, çünkü toplumun okulu yoktur.


Heşeş, Türkçe karşılığını misafirevi olarak söyleyebiliriz. İşlev ve uygulama alanı olarak hem okul, hem kulüp, hem de haber merkezi durumunda idi.


Haşeş başlı başına bir kültür kurumu idi. Gençler toplum içinde nasıl davranılacağını haşeşte yhamadelere hizmet ederek öğrenirlerdi.


Köye gelen misafirler haşeşte ağırlanırdı. Ailenin büyükleri haşeşte otururlardı. Köyün yaşlıları da haşeşte toplanırlardı. Ailenin reisi dışarıdan dönerse, atını haşeş'ın önüne çeker ve oraya inerdi.


Tek iletişim aracı başka köylerden gelenler olduğu için en taze haberler haşeşte anlatılırdı. Haşeş hizmet yapan gençler için eğitim kurumu görevi görürdü. Toplum içinde nasıl davranılacağı ve uygulamaları orada öğrenilirdi.


Xabzenin okullarından biri haşeş ise diğeri de gurup eylemleri idi. Nısaşe gupte thamadelerin yakınında bulunarak, şhağırıt olarak görevlendirilmekte xabze yi öğrenmek için uygun ortamı sağlardı.


Xabze yaşanarak öğrenilirdi.
 

İlk gençlik yıllarımda dedem; Si şale şha nasıl kırılır öğreteyim, dedi. Sofrada kelle vardı, ki koyun kesilince haşlama et ile kellenin sağ tarafı dedeme gelirdi. Önce tarif etti, sonra uygulamasını yaptırdı. "Artık delikanlı oldun, gittiğiniz bir yerde eğer sofraya kelle gelirse, nasıl kırılacağını bilmen gerekir" dedi. Ki, kelleyi kurallarına göre parçalayamamak büyük ayıp sayılırdı.

 

 

ÇAŞE Osman

11. 02. 2009

 

Kocsav kardeş, madem sen otorite ve birazda feodaliteyi savunuyorsun adının başına diğer ağabeylerin gibi sülale adını da yaz. Yazmadığına göre var bir şeyler ama çözemedim. Kafam karıştı diyaloglarınızdan. Eski topraklar sülale adlarına meraklıdır. Sanki bu ülkede bir şey ifade ediyormuş gibi. En demokratları bile böle ise Adigelik sülalecilik olmuş demektir.

DAVUR Kocsav senin sülaleden anavatanda baya var. Boş ver bu ülkede zaman kaybetme. Ağabey tavsiyesi sana.

 

 

Soner Kocsav

12. 02. 2009

 

Bildiği konuları işlemekte ayrı bir muamma. Bana diyordunuz ya sayın Özden, workmişsin, bunun cihazı mı var ‘’work ölçer’’ diye.

Hangi konulara kim vakıftır, bunu da ölçecek cihaz yoktur. İkimiz tartışıyoruz, kim karar verecek ve neye göre karar verecek haklılığa?

Beş tane N bir tane de K var. O da ''kim'' sorusu. Bu tartıştığımız konuya vakıf olan kişi kimse çağıralım bize öğretsin eğrisini doğrusunu. Şiirsel oldu ama :-) var mı öle biri sayın Özden?

 

 

Soner Kocsav

12. 02. 2009

 

Son yazınız geç düştü sayın Özden. O nedenle son yazıma ekleme yapmam lazım. Xabzenin anlatıldığı yerde dinlemek lazım. Buyurun devam edin… Bilmeyenlerde öğrensin, bizde tazelemiş oluruz. Elinize sağlık.

 

 

KUŞHA Faruk Özden

12. 02. 2009

 

Sayın ÇAŞE Osman,

Adigeler kendilerini diğer Adigelere tanıtırken, bildiğim kadarıyla aile isimlerini kullanırlar. Aile ismini kullanmakla demokratlığın ne alakası var anlayamadım?

Demokrat olmak siyasi bir duruştur. Kabul edersiniz etmezsiniz, sizin bileceğiniz bir şey.

Yanlış görmediysem siz de aile isminizi kullanmışsınız. Demek ki bu ülkede de bir şey ifade ediyormuş ki siz de kullanıyorsunuz.

 

 

ÇAŞE Osman

12. 02. 2009

 

Demokrat bir Çerkes (sizin gibi) herkesi eşit görür. Abzegh, Kabardey ayrımı yapmaz. Her ortamda bırak kabilesini sülale adını bile ön planda gereksiz yere tutmaz. Yani bu adlandırma bir mesaj içermiyor ise gereksizdir. Ben sizin mesela bu Çerkes tanımından ne anladığınızı merak ediyorum. Kendinize Adige değil Çerkes diyorsunuz. Çerçevesi geniş ise bu tanımınızın daha da anlamsız olur sülale adınızı kullanmak. Haksız mıyım?

Ben Adige’yim, Abzeh’im, ÇAŞElerdenim. Yazılarınızı okuyunca o kadar da demokrat olmadığımı söyleyebilirim. Çerkes Adige demektir, derseniz bu saçma olur. Ki, Adige xabze yerine Çerkes xabze demeniz lazım. Bir tarafta öle öbür tarafta farklı tanımlama olmaz. Çünkü her iki isimlendirmeyi de Türkiye diasporasına hitaben yapıyorsunuz. Neden bu farklılık o zaman demezler mi?

 

 

KUŞHA Faruk Özden

12. 02. 2009

 

Sayın ÇAŞE Osman,


İletinizde adımdan bahsetmeseniz de zannedersem benden yani KUŞHA Faruk Özden’den bahsediyorsunuz. Demokratlığım veya Adigeliğim ile ilgili size veya başkalarına bir şey ispat etmek zorunda olduğumu hissetmiyorum. Kimlere mesaj verdiğimi veya vermeye çalıştığımı da istediğin gibi yorumlaya bilirsin.


Ben Kabardey’im. Uzunyaylalıyım, Eğer ki Türkiye’nin başka bir yöresinden Abzeghler veya Shapsughlar ile ilgili bir şeyler yazmaya kalkarsan ukalalık yapmış olurum. Mesela siz kendi yörenizi veya kabilenizi niye yazmıyorsunuz?


Bazıları gibi Türkiye den Kafkasya’yı yönetme ve düzeltme ukalalığında da bulunmuyorum. Xabze ile ilgili söyleyeceğiniz sözünüz varsa buyurun tartışalım. Kişisel polemiklerden kaçınmaya çalışıyorum.

 

 

Ptlıjı

13. 02. 2009

 

Xabze ye bu kadar önem verilmesinin sebepleri neler olabiliri düşününce; acaba diyorum sürgün dolayısıyla kendini çeşitli alanlarda geliştirememiş gelişmesi kesintiye uğratılmış bir halkın savunduğu son kale mi?


Saygılarımla.

 

 

KUŞHA Faruk Özden

14. 02. 2009

 

Değerli Kardeşlerim,


Bir konuya açıklık getirmek gerekir. Anlattığımı zannettiğim ancak yeterince açmadığım, feodal kültür ve feodal xabze ile ilgili açılımlarda bulunayım.


Literatürde toplumların çeşitli aşamalardan geçtiği kabul edilmiştir. Tabii ki tarihi ve sosyolojik kanıtlar olmazsa bu görüşler kabul görmez. Basit olarak fazla teferruata girmeden:insanlar toprağa yerleşip , toprağı işlemeye başladıktan sonra köyler oluşmuş, köylerin birleşmesiyle şehirler ortaya çıkmıştır. İlk şehirlerin Mezopotamya’da Sümer’de kurulduğu söylenir. Şehir yerleşim yerleriyle birlikte güçlü olanlar başkalarının emeğine konmak için onları köleleştirmişler ve de köleci toplum ortaya çıktı. Her şehri ayrı bir devlet olarak, site devleti olarak Antik Yunan’da görürüz. Köleci şehirlerden köleci imparatorluk ortaya çıktı. En önemlisi Roma İmparatorluğu’dur. Köleci şehir devletleri ve köleci imparatorluklar kendi hukukunu ortaya çıkardı. İlk yazılı hukuki metinler Sumer’de Hammurabi Kanunları, site devletinde Antik Yunan’da Solon Kanunları ve köleci Roma İmparatorluğu’nda Roma Hukuku. Günümüzde ki hukuk normlarının kaynağı kabul edilir. Roma Köleci İmparatorluğu’nun parçalanması ile Avrupa’da karanlık çağ başlar: Feodalite dönemi. Doğu’da ise yeni bir dünya görüşü ve inanç sistemi ile yükselen bir medeniyet ve toplumsal yaşam: İslam. Ancak İslam’da köleciliği tasfiye etmemiş ancak en büyük sevaplardan birisinin köle azadetmek olduğunu vurgulamıştır.


Adigeler bir taraftan Batı ile öte taraftan Doğu ile ilişki içindeydiler.
 

Toplumlardaki bütün bu değişim ve gelişimler, kendi kültürünü, yaşam biçimini ve hukukunu yarattı.
 

Adigelerde toplumsal yaşam yarı köleci yarı feodal yapı arz ettiği için, bu toplumsal yaşamın kültürü oluşmuştu ve ondan öteye gidemedi.


Daha önceki açıklamalarımızda Adigelerde toplumsal gelişmenin kesintiye uğradığını söylemiştik. Toplumsal gelişme köleciliği tasfiye edemeden, yarı köleci yarı feodal yapıda iken kesintiye uğradı.


Toplumsal gelişme feodal yapıda kesintiye uğradığı için bir yönüyle feodal kültür ve de bu kültürün ögelerinden olan feodal xabzede takılı kalmıştır.


Kültür; müziğinden edebiyatına, giyim kuşamından toprağı işlemesine, sanatından xabzesine kadar toplumun oluşturduğu değerler yekunudur.

Sürgünle kesintiye uğrayan toplumsal gelişme ile kültürel gelişim ve değişimde akamete uğramıştır.

Son otuz yılda Adige Toplumu diasporada o kadar saldırıya uğramıştır ki, ya her şeye karşı tepkili veya tamamıyla teslimiyetçi bir tavır sergilemiştir. Topluma saldırı daha çok mecazi anlamda olmuştur. Üretim ilişkilerindeki aynilik beraberinde kültürel alanlardaki benzeşmeleri de hızlandırmıştır.


Diaspora Adigelerinin kendi dillerini kullanamamaları, zaten yazılı olmayan sözlü geleneğe sahip edebiyatlarını da bitirmiştir. Yeni nesiller dillerini bilmemekte veya kullanamamaktadır. İçinde yaşadıkları toplum ile farklı olduğunun farkında, Ancak farklılığını nasıl savunacak? Üretim ilişkilerinde bir fark yok. Giyim kuşamda da bir fark kalmadı. Dili farklı, ancak kullanamadığı için, içinde bulunduğu toplumda da savunma mekanizması olamamaktadır.


Adigelerin diasporada, içinde yaşadıkları toplumdan farklılıklarını öne sürebilecekleri tek savunma mekanizmaları xabze kalmaktadır. Hangi xabze?


Dağarcığında kalanı kadar. kimine göre büyüğe saygı, kimine göre bayanlara saygılı davranmak, kimine göre zexeste katı ritüellere uymak.


Saygılarımla.

 

 

Soner Kocsav

15. 02. 2009

 

Sayın Özden işte bu yazıya diyecek sözüm yoktur. Keşke ta başlarda demokrasi adı altında tartışma yapmayıp bunları söyleseydiniz de bizde, bende gerekli gereksiz diyaloglara girmeseydik. Sonuçta düşüncelerim üzerinde herhangi bir değişme olmamıştır. Herhalde olayları anlayış farklılığımız var. Siz bu anlattığınız durumu önceden de biliyordunuz ya da hatırlatıldı bir şekilde ve tarihsel olarak günümüze başka yorumladınız, ben bildiğim bu durumu başka yorumladım. Olay bundan ibaret. Hangisi doğru 20 yıl sonra tartışan kalırsa tekrar tartışılır ve inşallah çözüme kavuştururlar.

Saygılar.

 

 

Erhan Hapae

18. 02. 2009

 

KUŞHA Faruk Merhaba,

Biliyorsun diğer taraflarda palavra vs. gibi çok ciddi işlerle uğraştığım için senin köşeni ihmal ettim biraz,  sanma ki seni rahat bırakacağız.

Kavram kargaşalarından kurtarmak için, feodalizmin iyi veya kötü olduğuna dair fikir yürütmeden ne olduğunu anlamaya çalışırsak aydınlatıcı olur düşüncesindeyim.  

Feodalizm önemli, birden fazla fikir var ve sonuç olarak Fransız Devrimi bizzat feodalizmin içinden doğdu.  Diğer yandan xabze dediğimiz şey biz Çerkeslere feodalizmden miras.  Eğer Çerkesya feodalizmini kavrayabilirsek ancak xabze'yi kavrayabiliriz diye düşünüyorum.

Mesela feodalizmin ekonomik alt yapısı toprak. Bir mülkiyet ve varidatla direkt ilişkili.  Özgürleşen ve bir takım kahramanlıklar sonunda (belki de birtakım eşkıyalıklar sonucu) soylu sınıfa kabul edilen kişiler var ama soyluların beceriksiz çocuklarının herhangi bir kahramanlık yapmasına gerek kalmadan soyluluğunu sürdürmesi,  varidatla izah edilebilir ancak.

Siz felsefe ile ilgili birisi olarak dış dünyayı bilirsiniz biraz, diğer yandan dile hakim ve Türkiye Çerkesleri arasında feodal etkilerin en çok hissedildiği Kabardey geleneğine de vakıfsınız. Bu bakımdan mülkiyet meselesinden başlayıp, onun oluşturduğu yaşam kültürü olan xabze'yi adım adım anlatırsanız, konuyla ilgili arkadaşların katkılarıyla değerli bir tartışmaya dönüşebilir bu başlık. Ricamız belki biraz daha çok çalışarak bizlere yardımcı olman.

Kolay gelsin diyorum şimdiden.

Sevgilerimle.

 

 

KUŞHA Faruk Özden

19. 02. 2009

 

Sayın Hapae Erhan,


Konuları adım adım, anlatarak ve de tartışarak irdeleyelim.


Öncelikle dünya tarihinde feodalizm nedir ve de nasıl bir yönetim biçimidir sorusuna yanıt vermeye çalışalım:
Köleci Roma İmparatorluğu’nun çökmesiyle oluşan Avrupa’da oluşan toplumsal sistemdir feodalizm. Roma İmparatorluğu’nda, büyük tarımsal çiftliklerde, özellikle kuzeyden gelen barbar akınlarının da etkisiyle ticaret gerilemiş ürünler satılamaz olmuştur. Tarım işletmeleri içine kapandı, köle emeği kendi şahsi ihtiyacını dahi karşılayamaz oldu. Köleler efendileri için gereken miktarda ürün üretemez duruma gelince köle sahipleri tarafından azat edildiler. Ferdi özgürlükleri olan, ancak toprağı terk edemeyen, toprağa bağlı köylülük sistemi ortaya çıktı ki, bu köylülere serf denirdi. Serfler feodalin toprağında kiracı durumunda idiler. Toprağın kirasını da ya ürün olarak veya feodale çalışarak emek olarak öderlerdi.


Azat edilmiş eski köleler yeni küçük çiftçiler tümüyle özgür değildiler. Üzerinde çalıştıkları toprakları terk edemeyen ve de onun sahibi olamayan sözde özgür köylüler.


Feodal düzenin siyasi yapılanması piramit gibidir. En üstte kral veya imparator, onun altında büyük soylular, onun altın da küçük soylular ve en altında ise en geniş tabakayı oluşturan serfler bulunurdu.


Feodal sistemde üretim araçlarının yanında, askeri güçte feodal beyler arasında paylaşılmıştı. Piramidin en üstünde kral olsa dahi, o kadar güçlü değildir. Kralın yetkileri de sınırlıdır. Nedeni de temel üretim aracı olan toprağın feodal beyler arasında bölünmüş olmasıdır.


Donanımlı askerlerden oluşan askeri birliğin masraflarını kral karşılayamamakta, askeri güçte feodal beyler tarafından karşılanmaktadır. Kralın savaşta başarısı feodal beylerin başarısına bağlıdır. Savaş teknolojilerinin gelişmemiş olması şatolara gizlenen feodalleri, kralın gücünden dahi korumuştur.


Feodalizmde ekonomik yapı basittir. Feodalin toprağını işleyen serf, kendi yiyeceğini ayırdıktan sonra kalan ürünün tamamını beyine toprağın kirası olarak öder. Bazen kira, beyin kendi işlettiği toprakta çalışmak veya şatosunu yapmak, tamir etmek şeklinde de ödenmekte idi.

 
Feodal sözleşme soylular arasında veya efendi ile serf arasında koruyan, korunan şeklinde yazılı veya sözlü bir antlaşmadır. Karşılıklı hukuki, mali ve de askeri yükümlülükleri kapsar. Feodal sözleşmeye göre koruyana süzeren, korunana vassal denir. Feodal sözleşmeye vassallık sözleşmesi de denir.


Feodalizm de toplum, asiller, ruhbanlar ve serf, köylüler olmak üzere sınıflara ayrılmışlardı.


Asiller toprağın sahibi, üretime katılmayan, serflerden aldıkları ürünlerle geçinen, savaşan askerlik yapan üst tabaka insanları.
 

Ruhbanlar asil olmasa dahi kiliseyi temsilen papanın vekili ve de asiller gibi büyük toprakları olan din adamları.


Serfler toplumun tabanını oluşturan, üretim yapan, kendi yiyeceğini aldıktan sonra ürünün büyük kısmını efendisine veren, geniş kitle. Toprağa bağlı sözde özgür, aslında toprakla birlikte satılabilen insanlar.
Özet olarak feodal sistem kısaca böyle tanımlana bilir.

 

 

Erhan Hapae

20. 02. 2009

 

KUŞHA Faruk, derli toplu bir şekilde gayet güzel özetledi konuyu. Şimdi bazı sorularla konuyu açmaya çalışalım.

Feodal bir ülkede düzen birazda federal bir yapı içeriyor, öyle mi? KUŞHA'nın belirttiği gibi askeri güç tek kişinin elinde değil artık. Bu nedenle kralın savaş yapma girişimleri kendi kararına bağlı değil, muhakkak diğer feodal efendilerin onayını ve desteğini almak zorunda. Bu bütün hayati konularda da böyle. Bu ise birden fazla güç odağını işaret ediyor. Bir nevi güçler ayırımı.

Tek sesli diktatörlüklerin pek hazetmediği bir durum bu.  Birde kilise var bir üçüncü güç olarak. Kilisenin gücünü sayın KUŞHA'ya soracağız ve muhtemel ki detaylandıracak. Ancak feodalizmde; Kral, Derebeyler ve Kilise olmak üzere üç ayrı güç odağı var ve her zaman fikir birliği içinde değiller. Bu bir bakıma yönetim zaafı oluşturuyor ama halk ve düşünce dünyası için daha elverişli bir vaha.

Mesela Osmanlı’da bu tip bir feodalizm yok. Hatta padişah aynı zamanda halife. Beylerbeyi gibi yöneticiler var ama bunlar atanmış ve her an görevden alınabilir ve hatta öldürülebilir. Mülkiyetleri yok ve kiracılar sadece, dolayısıyla miras bırakamıyorlar. Bırakamayınca üç yüz yıllık bir aile veya soyluluk oluşmuyor.  Ülkenin tek hakimi ve tanrının temsilcisi konumu farklı düşüncenin gelişmesine imkan bırakmıyor.

Batı feodalizminde, farklı düşünen bir felsefeci, kralın gazabına uğrarsa, kaçıp kiliseye sığınarak düşünce üretmeye devam edebiliyor. Böyle temel bir fark var galiba.

Kolay gelsin.

 

 

KUŞHA Faruk Özden

22. 02. 2009

 

Sayın Hapae,


Feodalizm ve kilise ilişkilerini biraz açalım derim:


Köleci Roma İmparatorluğu’nun parçalanmasından sonra Hıristiyan Kilisesi de ikiye ayrılmıştır. Batı Roma’da Katolik Kilisesi ve Doğu Roma’da yani Bizans’ta Ortodoks Kilisesi.


Katolik Kilisesi’nin ruhani lideri Papa’nın çok büyük bir yaptırım gücü vardı. Kralları dahi aforoz (yani dışına atmak, dinden kovmak) edebiliyordu. Krallar meşruiyet tescilini Papa’dsn alıyorlardı. İmparatorlar dahi Papa’nın önünde eğilip, diz çöküp taç giyiyorlardı.


Öte yandan kilise büyük topraklar ele geçirmişti. Ortaçağ Avrupa’sında ekonomik güç kaynağı toprak ve hiyerarşik erk kaynağı olması kiliseyi inanılmaz derecede güçlü hale getirdi. Bu arada kendilerine bağlı silahlı güçlerde oluşturdular. Kilisenin topraklarının çok büyük olması, iyi örgütlenmiş hiyerarşisi ve dinsel etkisiyle düzenin en büyük politik ve ekonomik gücü oldu. Kilise feodal düzenin Tanrı’nın istediği düzen olduğunu gösterip onu haklı çıkarmaya ve korumaya çalıştı. Skolastik düşünce yaygınlaştı.


Kilisenin toplum ve feodaller üzerindeki etkileri, feodalitede mirasın büyük erkek evlada kalması gibi nedenlerle haçlı seferleri başladı.


XI. yüzyıla kadar Hıristiyanlar, kutsal yerler ve Kudüs’e rahatça gidebilirlerdi. Abbasi ve Fatımilerin mücadeleleri, Hıristiyan hacıların can ve mal güvenliklerini tehlikeye soktu.


Kilisenin gücünü göstermek istemesi, mirastan mahrum kalan feodallerin çocuklarının doğunun zenginliklerinden pay istemesi ve kutsal yerleri Müslümanlardan kurtarmak için haçlı seferleri yapıldı.

 
Haçlı seferlerinin amaçlarına ulaşamaması Batı Kilisesi’nin toplum ve egemenler üzerindeki gücünü zayıflattı.


Doğu Roma ve onun takipçisi Osmanlı döneminde Batı’ya nazaran toplumsal yapı daha farklı oluştu. Toprağın mülkiyeti imparatora aittir. İmparator tabanın bir kısmına, karşılığında asker beslemek kaydıyla toprağını kiralamıştır. Buna Timar Usulü denir.


Osmanlı toplum yapısının temelini oluşturan timar usulünü Bizans’tan almıştır. Gerek harem sistemini, gerek bürokrat yetiştirme yani Enderun sistemini, gerekse timar sistemini Osmanlı Bizans’tan almıştır. Zaten Fatih, İstanbul’un fethinden sonra ve de sonraki padişahlar unvanlarına Rum Hükümdarını eklemişler ve kullanmışlardır. Yani günümüzde bazı tarihçilerinde savunduğu gibi, kendilerini Roma İmparatorluğu’nun devamı saymışlardır.


Osmanlıda mülkiyet hakkı padişahta olduğu için ve de miras olarak çocuklarına bırakamadıkları için Batı’daki gibi bir feodal yapılanma gözlenmemektedir.

 

 

Erhan Hapae

22. 02. 2009

 

Sevgili KUŞHA çok teşekkürler.

Batı feodalizminin 'biz Çerkeslere gerekli' olduğu kadarı bu güzellikte özetlenebilir.  Bu noktada Batı derebeyleri ile Osmanlı beylerbeyleri arasındaki önemli farkı biraz açalım ve Çerkes feodallerine gelmeye çalışalım.

Batı feodalleri, kral veya kilise ile çeliştikleri durumlarda yargılanabiliyor. Bu yargı sonunda cezalandırılabiliyor. Bu ceza bazen ölümle sonuçlanabiliyor. Ancak bu durumda dahi ailenin mülkiyetine dokunulamıyor. Ailenin mirasçıları yeni derebeyi olarak görev alıyorlar. Bu durum aile iktidarının sürekliliği sağlıyor. Asalet denen kavram, sürekliliğini koruyabilen sınıfın kendi içinde birbirlerine karşı davranış biçimlerinden şekilleniyor.

Bu, oturup kalkmadan, birbirlerine karşı kibar ve özenli davranış biçimine kadar bir terbiyeyi şekillendiriyor.  Hakaret-düello, problem çıktığında çözüm şekli vs. yani hukuk.

Derebeyleri bu sürecin içinde sanat ve felsefenin (yani birazda vicdanın) hamisi konumuna soyundukları durumlara rastlanıyor. Bu konuyu biraz açıp sonra Çerkes feodalizmine buradan geçebiliriz.

Tekrar kolay gelsin.

 

 

KUŞHA Faruk Özden

24. 02. 2009

 

Sayın Hapae,


Batı Feodalizmi’ni birazda felsefe ve sanat yönüyle irdeleyelim.


Batı Feodalizmi’nin felsefi görüşü skolastik felsefi görüşü savunmuştur. Skolastik Felsefe sözlük anlamı olarak, okul felsefesi demektir. Skolastik Felsefe, ortaçağ düşüncesinde doğrunun, zaten mevcut olduğu düşüncesine ve felsefenin okullarda okutularak öğretilmesine dayanır. Bu felsefi görüşün temeli ilahiyat yani tanrıbilimidir, ona dayanır ve onu desteklemeye çalışır.


Felsefe bilim olarak kilisede vücut bulmuş ve kilise tarafından desteklenmiştir. Kutsal kitap ve Tanrı’nın varlığının ispat ve desteklenmesi anlamında kullanılmıştır. Ortaçağ filozoflarının tamamına yakını Hıristiyan rahiplerdi. Zaten toplumda okuma yazma bilenlerin büyük çoğunluğu rahiplerdi. Feodaller arasında dahi okuma yazma bilenler parmakla sayılacak kadar azdı.


12. yüzyıldan itibaren İslam Felsefesi’nin yapıtları çevrilmeye başlandı ve okutuldu. Malta ve Endülüs’teki İslam medreselerinde felsefe eğitimi aldılar. İslam Felsefesi, Batı düşüncesinde Antikçağ Felsefesi ile irtibatı sağlamış, kaynaklar çevirmiş ve gelişmeyi etkilemiştir.


Resim sanatı, okuma yazması olmayan topluma dinsel imgeleri anlatmak için kutsal mekanlara, İncil’den konuları hatırlatacak şekilde basit resimlerle başladı.


İncil elle yazılırken konu başlıklarını anlatan mini resimler yani minyatürler kitaplarda yer aldı. Minyatür sanatının gelişmesinde rahiplerin rolü önemlidir. Çünkü kitap yazmasını genellikle bilenler rahiplerdi.


Öte yandan kiliseler ve daha sonra katedrallerde dini konular resimlerle anlatıldı. Sanatçılarda feodallerin himayesinde kiliseye hizmet etmişlerdir. Feodalleri fakirleşmesi ile ekonomik yönden güçlenen burjuvalar sanatçıların hamiliğine soyunmuşlardır.
 

Bilim, felsefe ve sanat bir taraftan engellenirken öte yandan gelişmesine kilisenin rolü inkar edilemez.
Batı Avrupa’da derebeyliğin evriminin yanında, Doğu Roma ve takipçisi Osmanlı’da toprak mülkiyeti imparatora ait olduğu için, imparatorun kiracısı olan timar sahiplerinden söz edebiliriz.
 

Toprağı işleyen köylünün izinsiz olarak toprağı terk edemez, çirf bozan resmi veya levend akçesi toprağa bağımlılığı sağlardı. Belli miktarda bir ödeme yapılırsa ancak o zaman toprağı terk edebilirdi. Yoksul köylünün böyle bir ödeme yapma imkanı olmadığı için toprağa bağımlılık babadan oğula geçerdi.
 

Osmanlı Toplum yapısında timar usulü, Rumeli, Anadolu ve Suriye vilayetlerinde uygulanmıştır. Eğer Osmanlı’daki timar Selçuklu’dan devralınan ve ikdanın değişmiş hali olsaydı, bütün vilayetlerde uygulanırdı. Sadece eski Bizans yönetiminde bulunan yerlerde timar sistemi uygulanmıştır ki, bence bu sistem Bizans’tan alınmıştır.
 

Timar sisteminde belli akçe gelirine göre asker beslenirdi ki, timar sahibi yörenin hem askeri, hem mülki yöneticisi durumunda idi. Timar babadan oğula miras olarak geçerdi. Ancak sistemin üst amiri durumundaki valiler yani Beylerbeyi makamı sahipleri padişah iradesine tabi idi. Yani fermanla atanırlar ve azledilirlerdi. Hele bu tür yöneticiler halledildiklerinde bütün varlıklarına padişah tarafından el konulurdu. Yani çocuklarına miras bırakmak gibi sermayenin gelecek nesillere aktarılması söz konusu değildi.


Saygılarımla.

 

Erhan Hapae

25. 02. 2009

 

Sevgili KUŞHA teşekkürler.

Şimdi sıra geldi en zor konuya; Çerkesya Feodalizmi. Bu konuya Cevdet ağabeyi de dahil edebilirsek,  anlayabildiğimiz kadarı ile o dönemin karanlık köşelerini kavrayabiliriz belki.

Çerkesya coğrafyasını bir kaç kez dolaştım sayılır. Bu gezdiğim yerler arasına daha 150 yıl önce feodal bir düzenin hüküm sürdüğü Kabardey bölgesi ve Abhazya’da dahil.


Bu gezi süresince gördüğüm tek feodal konak Gagrada idi ve Çar'ın dünürü bir soylunun yazlığı idi. Yine Sohum Gudouta arasında bir yerde bir Ortodoks manastırı.

Maykop Medeniyeti ile ilgili bir takım ziynet eşyaları ve altın heykelcikler var ama bunlar çok eski ve feodalizm öncesi. Bu tarihsel mimari yoksunluk feodallerimizin ne kadar feodal olabildiği konusunda bende kuşkular yarattı.

Benim kuşkularımı gidermek için değil elbette ama konuyu irdeleme ihtiyacı hissediyorum. Xabzenin kökü orası çünkü.

Kolay gelsin.

 
sayfa  1     2     3     4