...................
...................

PSIJHABL   -2

Murat Becan
Çeviri: İbrahim Çetao

                         
...................
...................

HANUKO’NUN AĞIRLANIŞI

Tellal Hanuko’nun geleceğini duyurdu. Köylüler de nasıl ağırlayacaklarını düşünmeye başladılar. En iyi aşçıları fırınların başına geçirdiler. Konuğa  hangi Adige yemeklerini ikram edeceklerini tartışıyorlardı. Kimi sığır, kimi koyun kimi hindi eti diyordu. Sözü dinlenen köy imamı Cesebej Tituv tartışmalara müdahale etti.

- Biz tartışırken Hanuko gelip gidecek,
- Peki yemekle ilgili sen ne düşünüyorsun?
- Her Adige yemeğinden yaparız, sayın Hanuko istediğini yer.

Tituv’un önerisi kabul edildi ve çeşitli yiyecekler hazırlandı. Hanuko, Neciko Kasım’ın evinde ağırlanmıştı. Hanuko’nun sofrayla ilgili güzel sözler söylediği anlatılmaktadır.

Generali koruma görevi Burgomistir (1) Votesuko Askerbiy’e aitti. Generalin yakın korumalığını yapacak olan atlıları da o belirlemişti.

O tarihte henüz 27 yaşında olan Votesuko bu göreve nasıl gelmişti. Bunun da bir öyküsü var.

Savaş başladığında Votesukolar Maykop’ta oturuyorlardı, Askerbiy paraşütçüleri eğitiyordu. Faşistler yöreyi işgal ettiklerinde şehri terk edip dağlara sığınmaya giderlerken yolda esir edilenlerin arasında o da vardı. Şehir pazarının etrafı dikenli tellerle çevrilmiş, esirler  buraya hapsedilmişlerdi...

Hakurunhable (2) yaslilari Askerbiy’i kamptan kurtarıp Burgomistir yapma kararı almışlardı. Azesik Recep bu konu ile ilgili gizli bir toplantı düzenlemiş, toplantıya köyün saygıdeğer yaşlıları Andurhuay Aslan, Birsir Zabit, Thagapsov Ilyas, Kobl Mos, Kik Turkubiy ve başkaları katılmışlardı. Yönetici olacak kişinin kendilerinden biri olmasını istiyorlardı. Recep toplantıyı şu sözlerle açmıştı:

- Zor günler yaşıyoruz. Almanlar köylerimizi ele geçirdiler. İşgal süresince yönetimi elimizde tutmalıyız. İnsanlarımıza söz dinletebilecek birini yönetime getirmeliyiz.

İlçede yaşlıların görüşü alınmadan kimseye bir görev verilmezdi. Yaşlılar kendi aralarında gizlice konuşur, çeşitli görevlere gelmesini istedikleri kişileri atama yapacak makamlara önerirlerdi. Dilekleri ilçelerinde kimseye zulüm yapılmaması, kimsenin canının yanmamasıydı.

- İlçeye yönetici olabilecek isimleri söyleyiniz.

Bir iki kişi bakışarak aynı şeyleri söylediler:

- Recep, senin aklında bir isim olmalı. Lafi uzatmadan söyle de birlikte düşünelim.
- Ben Votesuko Seferbiy’in oğlu Askerbiy’i öneriyorum. Maykop’ta esir kampında bulunuyor. Rica edip bıraktırabiliriz.
- Destekliyorum seni, dedi Kobl Mos. Seferbiy Mamhig’in (3) saygıdeğer imamıydı. Onun oğlu da kötü biri olamaz.
- Olabilir, dedi Andurhuay de.

Diğerleri de onun bu  göreve getirilmesini uygun görerek gereğini yapmak üzere Azesik Recep, Kobl Mos ve Birsir Zabit’i görevlendirdiler. Üçlü ertesi gün Maykop’a giderek Askerbiy’in annesi Bitse’nin evine gittiler ve amaçlarını anlattılar.

- Sağolasın Recep, insanlarımızı düşünüyorsun, onları korumak istiyorsun ama bu görevi ben oğlum için uygun bulmuyorum. Oğlum Burgomistr olunca devletimizle savaşmak zorunda kalacak. Biz devletin düşmanı değiliz, olmakta istemiyoruz. İnsanlar babasının intikamını almak için bu görevi kabul ettiğini söyleyecekler. Babasının başına gelenlerin onun da başına gelmesini  istemiyorum.
- Kaygılarını anlıyoruz Bitse ama bizim söylediklerimizi de düşün. Askerbiy’in başına kötülük gelsin istemiyoruz. Onun hem kendini hem insanlarımızı korumasını umut ediyoruz. Kamptan kurtarmazsak başına gelecekleri de kim bilebilir. Özgür kalınca, insanlara yardımcı olmasını kendisinden isteyeceğiz. İstemediğimiz biri Almanlarla anlaşıp bu göreve gelirse “yandım anam” demenin bir faydası olmaz.
- Ne diyeceğimi bilemiyorum. Tek oğlumu tekrar sağ olarak görebilirsem, gerisini tanrı bilir, sizin için elimden geleni yaparım, -Bitse biraz yumuşadı.-  Vakit kaybetmeyin, haydi çocuğu kurtarmaya bakın.

Adige kalpakları başlarında, güzel görünümlü yaşlılar Alman komutanlığının önüne gelince nöbetçi kendilerini karşıladı. Tercüman,  yaşlıların isteklerini Almanlara tercüme etti. Almanlar yaşlılara bazı sorular yöneltip tatmin edici cevaplar alınca heyeti komutanın yanına götürdüler.

Söze Recep başladı:

- Size gelişimizin sebebi iki tarafın da yararına bir iş içindir. Maykop kampında esir tutulan Votesuka Askerbiy’i serbest bırakırsanız onu ilçemize Burgomistr yapmak istiyoruz.
- Siz kimsiniz ve kimi temsil ediyorsunuz? İstediğiniz kişiyi Burgomistr seçme hakkını size kim verdi?
- Bizde adet olduğu üzere bir göreve getirilecek kişinin durumu önce yaşlılar meclisine sorulur. Onların oluru alınmadan kimseye görev verilmez. Bizde bu nedenle Burgomistr olacak kişiyi düşündük, Votesuko Askerbiy’in bu iş için uygun bulduk.
- Sizi ciddiyetle dinledim. Yeni Alman iktidarı da sizinle işbirliği yapmak istiyor. Kafkasya’ya geliş sebebimiz komünizmi, Sovyet düzenini yok etmektir. Sizlerin özgür yaşamanızı istiyoruz. Toprağı çiftçilere dağıtacağız. Zengin olacaksınız .Size Avrupa ve Alman medeniyetini getireceğiz.

Kapı açıldı, içeriye bir Alman askeri girdi. Getirdiği evrakları komutanın önüne bıraktı. Komutan evrakları inceleyip:

- Evet, dediğiniz kişi kampta mevcut. Votesuko Askerbiy, babası Seferbiy, köy imamıydı. Sovyet düzenince yok edildi. Paraşütçüleri yetiştiriyordu, Apseronsk bölgesinde yakalandı. Bu adamı mı istiyorsunuz?
- Evet,general.
- Onu secme sebebiniz nedir?
- Babasının Sovyet düzenince yok edilmiş olmasını dikkate aldık.

General ayağa kalkıp bir süre durduktan sonra:

- Öneriniz bizim için önemlidir. İyi niyetli olarak bizimle çalışacağınıza kanaat getirdim. Yarın saat onda Votesuko’yu size vereceğiz.

Heyet komutanlıktan memnun olarak ayrıldı. Söylenen zamanda kampta hazır bulundular. Askerbiy’i perişan bir vaziyette kamptan alıp evine götürdüler.

Votesuko Burgomistr olmak istemiyordu ama yaşlılar kararlarından vazgeçmediler kendisini ikna ettiler. Ertesi gün Hakurunhable’ye döndüler ve yaptıkları toplantıda Votesuko’nun Burgimstr seçilmesini sağladılar. Goreve büyük bir hevesle başlamıştı ama talihi olmayan insan için yapılabilecek fazlaca bir şey yoktur. Altı ayı aşkın bu görevi ifa etmişken Almanların geri çekilmeye başlamaları üzerine onlarla birlikte  Cambeciy köyüne kadar gitmişse de burada hasımları tarafından oldurulmuştur.

Bu olay 1942 yılının Ekim ayı sonlarına doğru olmuştu.

Birkaç gün üst üste yağan yağmurlar nedeniyle yolda yürümek zorlaşmıştı ama Hanuko Psijhable’ye gitme fikrinden vazgeçmiyordu. Votesuko’nun emriyle onu götürecek olan yaylı araba polislerin görev yaptıkları binanın önüne çekildi. Hanuko’yu korumak üzere iki yüz atlı görevlendirilmişti. Polisler Adige kıyafeti giymişlerdi, genctiler, birkaç ay sonra başlarına gelecek felaketlerden habersizdiler.

Burgomistr ortaya çıktı. Endisesi yüzünden okunuyordu. Bir süre  bekledi. El işareti üzerine getirilen atına bindi, polislerin karşısına geçti:

- Bugün çok önemli bir görevimiz var, dedi Votesuko atlilara hitaben. Hanuko’nun üzerine sinek dahi kondurmadan Psijhable’ye oturup getirmeliyiz. Geçeceğimiz yol tehlikeli. Ormanda partizanların bulunduğu söyleniyor. Bir saldırıya hazırlıklı olmalıyız. Beni utandırmayacağınızı biliyorum. Yolumuz açık olsun.

Burgomistr ofisine gidip Hanuko’nun önünde durdu:

- Saygıdeğer general, Psijhabl’e sizi götürecek olan yaylı hazırdır.
- Peki Askerbiy, peki oğlum. Tanrı sana uzun ömür versin. Bizde hazırız, diyerek Votesuko’yu yanına çağırıp kucakladı.

Hanuko, Oset Albay ve Votesuko birlikte ofisten çıkıp yaylıya gittiler. Burgomistr’in emriyle hareket edildi. Votesuko atıyla Hanuko’nun arabasının ardında yerini aldı.

Atlılar yaylı arabanın sağ ve solunda yer almışlardı. Bir gurup atlı da arabanın önünden gidiyordu. Atlılar sıra ile numaralarını gösteriyor, eyerin üstünde amuda kalkıyorlardı.

Kafile Hatujukuay köyüne ulaştı. Köylüler sokaklardan ve çit arkalarından geçenleri süzüyorlardı. Daha sonra Psicevu köyünü de geçerek büyük ormana geldiler.

Hanuko yerinden doğruldu, çevresine bakındı ve anımsadıklarını Oset Albayla paylaşmak istedi.

- Bu gördüğün büyük ormanın üçte biri Hacemukohable’ye aitti. Bu köy iki bin aileden oluşurdu. Ondan daha küçük dört köyle birlikte 1888 yılında 12.000 kişi olarak Türkiye’ye göç ettiler. Bu olayda Kazak-Adige yöneticilerin ihanetleri vardı. Köyün elindeki verimli toprakları ele geçirmek için halkı göçe inandırmışlardı. Yeryüzünde Türkiye’den daha mutlu yer olmadığına, oranın cennet olduğuna  ikna ederek gitmelerini sağlamışlardı.

Gerçekten de orman gür ve meyve ağaçları ile doluydu ancak güzelliğine de aldanmamak gerekiyordu. Çünkü içinde çokça partizanın gizlendiği söyleniyordu.

Votesuko önemli misafiri korumak için her şeyi yapıyordu.Yolun iki kıyısına  atlıları dizmiş, ellerine otomatik silah ve bombaları vermişti. General geçtikten sonra atlılar toparlanıp ardından devam ediyorlardı.

Hanuko Psijhabl’i uzaktan görmüştü. Beyaz toprakla sıvanmış evler güneş altında parıldıyordu. Kendisinin son görmesinden bu yana köy değişmişti. İlgiyle köydeki bakımlı evleri seyrediyordu. Köy ortasına gelmişlerdi. İşte eskiden Brant Soveluh’a ait olan tuğla bina ki sonradan köy Sovyet'i olmuştu şimdi ise Almanlara hizmet veren polislerin merkeziydi. Bu binanın önünde yaylı araba durdu. İnsanlar Hanuko’yu görmek üzere köy meydanını doldurmuşlardı. Hanuko henüz yaşlanmadığını göstermek üzere yaylı arabadan atlayarak indi. Bina önünde polisler karşılama düzeninde bekliyorlardı. Hanuko’nun solunda Votesuko, sağında ise Oset arkadaşı yaralıyordu. Köyün yaşlısı Liptse Osman Hanuko’yu karşıladı ve yüksek sesle:

- Buyurun saygıdeğer, köyümüz sizi bekliyor, değerli misafirimizsiniz.

Sıcak sözler Hanuko’nun hoşuna gitmişti.

- Sağ olasın Osman, senden övgüyle bahsettiler, işini iyi yaptığını söylediler.
- Sağ olasın general. Elimizden geleni yapacağız...

Osman’ın elini sıktıktan sonra, polislerin her biriyle tokalaştı. Binanın merdivenlerine tırmanırken toplanan insanlara güler yüzle baktı ve sonra binaya girdi.

Odada uzunca bir masa vardı, Hanuko basa oturdu. Sağ tarafına Oset albay, onun yanına da Votesuko, sol yanına köy yaşlısı ve polislerin başkanı oturdular. İçlerinde generali daha önce görmüş olanlar da ilk defa görenler de vardı.

Hanuko uzun boylu, geniş alınlı, gözleri kestane rengi, seyrek kaşlı, sivri burunlu, büyük çeneli ve ince dudaklıydı. Yüzu gibi boynu da uzundu. Saçları ağarmış ve seyrelmişti. Üzerinde nedense general kıyafeti değil, Alman er kıyafeti vardı.

Toplantıda bulunanları gözden geçirdikten sonra sözlerine başladı:

- Oturunuz, toplantıyı başlatalım.
- Sağ olasın saygıdeğer, dedi köy yaşlısı. Zaman ayırıp köyümüze geldiğin için sizden memnunuz. General de arkadaşlarını Osman’a tanıttı. Bir diyeceği olan var mı? diye sordu.

Toplantıya katılanlardan biri söz aldı:

- İlk sözü aldığım için affedin saygıdeğer. İçimizde sözlerimden hoşnut olmayacaklar çıkacaktır. Yine de  ilk konuşmam gerektiğini düşündüm. Söyleyeceklerimi de benden başka kimse dile getirmez. Bu toplantıda bulunmaması gerekenler var aramızda. Toplantiya başlamadan onların dışarı çıkarılmasını öneriyorum. Yeter onların kanımızı içtikleri. Onlardan kiminin çocukları Kızılordu'da kimilerininki partizan. Kulak olmakla suçlayıp canımıza okudular, bizi yağmaladılar. Evlerinde  elimizden aldıkları yatak, yorgan ve yastıklar duruyor. Bizden aldıkları tabaklarla yemeklerini yiyorlar, gümüş çatal ve kaşıklarımızı kullanıyorlar. Bu tür insanlar bu toplantıda bulunmamalıdır. Onlar layık oldukları cezalara çarptırılmalıdır. Toplantıyı hemen terk etsinler ve onlar çıkmadan toplantıyı devam ettirmeyelim.

Toplulukta homurdanmalar başladı, öfkelenenler oldu ve işin buraya varacağını kimse düşünmemişti.

- Neden bahsediyor bu münasebetsiz? Saygıdeğer generalin önünde bizi mahcup ediyor. Ne malından mülkünden söz ediyor? Elinden alınacak bir şeyi mi vardı ki?

Hanuko’nun uzun yüzü daha da uzadı. Sesini çıkarmadan oturduğu yerden söylenenleri dinliyor, akılsız sözler eden adama ne cevap vereceğini düşünüyordu.

Topluluk içinde meydana gelen tartışmaları köy yaşlısı da Burgomistr de durduramıyordu. Shakumide Mahmut aniden ayağa kalkıp ortaya fırladı. Kara gözlerinden kıvılcımlar saçarak Hanuko’ya dondu. Adını ve rütbesini de söylemeden söze başladı: “Hakkında bu kadar konuşulup ismini veremedikleri kişi benim. Bana
Shapsugh Mahmut derler. Shapsugh’dan gelip buraya yerleştik. Soyadım da Shakumid. Bu söz alıp konuşan korkak ve utanmaz adamın söyledikleri tamamen yalandır. Adımı söyleyemeyen bu adam, doğruyu söyleyebilir mi? Ağzına ne gelirse konuşuyor... Tanrı şahidimdir ki benim evimde kendi emeğimizle kazanmadığımız, kimsenin bir tek mali  yoktur. Oğullarım için söyledikleri doğrudur. Onlardan biri savaşta diğeri ise komünisttir. Bunlardan başka, yaşları küçük olan iki oğlum ve kızım daha vardır. Gerektiğinde ben çocuklarımdan dolayı sorumluluk almaya hazırım. Onlar için canımı dahi verebilirim.

Polislerin başkanı ayağa fırladı ve elindeki tabancayı konuşan ihtiyara doğrulttu. Oturanlar korkuya kapılıp bağırıştılar, duvarın dibine doğru toplaştılar. Mahmut tek başına ortada kaldı. Polislerin başkanı bağırıyordu:

- Kapat ağzını, köpeğin doğurduğu! Kapat ağzını! Bir kelime daha konuşursan canını yakarım
- Vallahi bir şey yapamazsın, diyordu Mahmut elindeki bastonla yere vurarak.

Hanuko’nun yüzü buruştu, sabredemeyerek polislerin başkanına doğru uzanıp:

- Ver su elindeki tabancayı, kendini bilmez başkan. Hepiniz çenenizi kapatın. Bu halinizi görmek istemiyorum. Bu şekilde mi karşılayacaktınız beni?

Hanuko’nun sözlerinden sonra polislerin başkanı da toplantıya katılanlar da yerlerine oturup beklemeye başladılar.

Toplantı da tartışmalar gittikçe uzuyor, kimin hakli kimin haksız olduğuna bir türlü karar veremiyorlar, herkes sorunlarının Hanuko tarafından çözüleceğini umut ediyor ama söylenenler bağrışmalar arasında yok olup gidiyordu.

Köy imamı Cesebej Tituv kimseye sormadan sözü aldı:

- Saygıdeğer, karsılaştığınız manzarayı sana göstermemek için elimden geleni yapardım ama olan oldu bir kere. Ne olur bize akılsızlar güruhu deme. İnsanlar çok sıkıntılar çekmiş olduklarından söylenmeyecek şeyleri de söylüyorlar. Yalvarıyorum bizi bağışla. Köyümüz için çok önemli bir konuya değinmek istiyorum. Sovyet düzeni geldiğinde bize hiç danışılmadan köyümüzün toprakları bölünerek üzerine Veselka denen Rus köyü oturtuldu. İlçe merkezinden getirilen birkaç aile buraya yerleştirilerek, kolhozlarına da “Zafer'' adı verildi. Kimi yenmişler ki kolhozları bu şekilde adlandırılmıştır? Tabi ki bizi. Bu yüzden köyümüzün yeterli miktarda işleyecek arazisi kalmamıştır. Adaleti hakim kılmanızı ve topraklarımızı geri vermenizi sizden rica ediyoruz. Rus köyünü de topraklarımızdan çıkarmanızı diliyoruz.

Hanuko acınacak halde başı eğik oturuyordu. Onu geldiğine pişman etmişlerdi. Tituv’dan işittiği sözler nedeniyle kendini tutamayarak ağladı. Büyük üzüntüye kapılmıştı. Toplantıdakiler korkuya kapılmış olarak, ne diyeceklerini de bilemeden bakışarak oturuyorlardı. Kimse ağzını açmıyor, hepsi Hanuko’nun ağlamasını izliyordu. Hanuko cebinden beyaz bir mendil çıkararak gözyaşlarını sildi, ayağa kalkıp toplantıdakilere bakarak yüksek sesle konuşmaya başladı:

- Burada Sovyet mitinginde olduğunuzu mu sanıyorsunuz? Bağırıp çağırıyor, tartışıyorsunuz. Ne oldu Adige gelenek ve görenekleriniz? Birinizin söylediğini öteki duymuyor. Sabrınız yok, birbirinize acımıyorsunuz, kötü sözler sarf ediyorsunuz. Sizi böyle bulacağımı hiç düşünmemiştim. Sevinerek gelmişsem de kalbimi çok kırdınız. Nedir bölüşemediğiniz? Toprak mı? Oysa toprak hepinize yetip artacak kadar var. Bugün esas savaştan sağ salim nasıl kurtulacağınızı düşünmelisiniz. Savaş devam ediyor ve gece gündüz top seslerini duyuyorsunuz. Akşamları Maykop istikametine bakarsanız gökyüzünde yükselen alevleri görürsünüz. Bu şartlarda siz hala toprak bölüşemiyorsunuz. Sözünü ettiğiniz bu toprak parçası için beraber yaşamakta olduğunuz Rusların kalbini kırmayın. Ben bir çok halkla karsılaştım ama Rus insanından iyisini görmedim. Onlarla sonsuza dek beraber yaşayacaksınız. Bir karış toprağın sözünü etmeyin. Rus köyü de yerinde otursun. Onları yerlerinden çıkarma düşüncenizi unutun ve kimseye açmayın. Bu konuda kimse size destek olmaz. Bende bu tür münasebetsiz işlere karışmak istemem. Bir çok köyde söyledim, size de söylüyorum: Almanlar burada kalıcı olamayacaklar, Rusya’yı kimse ele geçiremez. Burası büyük bir ülke, toprakları geniş, insanı çok. Almanlarla beraber yasayamazsınız. Yaşam şekilleri de bize aykırıdır. Yalvarıyorum birbiriniz hakkında ispiyon yapmayın, kendinizi koruyun. Zaten burada bir avuç Adige kaldınız. Başka halklarla iyi geçinin. Tabancayı yaşlı adamın burnuna dayamak yiğitlik değildir, Adigeliğe de yakışmaz.

Bu sözlerim Almanlar tarafından duyulursa beni asabilirler ama korkmuyorum. Esas endişem sizlersiniz.

Toplantı sona erince Hanuko kimsenin elini tutmadan ayrıldı ve bu şekilde kendilerinden memnun kalmadığını da belli etmiş oldu. Yaylı arabasına binip konuk edileceği Neciko Kasım’ın evine gitti.

Kasım’ın güzel bir evi vardı.Yaşlılar Hanuko’yu konuk etmesini kendisinden istemişlerdi. İstemeyerek de olsa yaşlıların zoruyla kabul etmiş ve şöyle söylemişti:

- Hanuko’yu konuk etmenin bedelini  biliyorum. Hanuko uğursuzdur derler. Onun yüzünden az insan canından olmadı. Beni de onların listesine yazdınız. Ben ve ailem bu yüzden mahvolacağız. Buna rağmen, köyümüzün onuru ve sizlerin hatırı için kabul ediyorum.

Kasım’ın düşündükleri başına gelmiş, Almanlar gidince on yıl hapse mahkum edilmiş, cezanın yarısını çekince bırakılmış ve köyünde yaşama gözlerini kapamıştır.

Hanuko Rusya’da eski düzenle yeni düzenin yer değiştirdikleri zaman dileminde yaşamış ve bu dönemin olaylarının tam ortasında yer almıştır. Sovyet düzenini yaşamı süresince kabullenmemiştir. Yaşamı boyunca Rusya’yı çok sevmiş, Beyazordu'da görev almış olmaktan gurur duymuştur.

Adigelerin Hanuko hakkındaki düşünceleri  değişikti. Kendinden menfaat çıkacak biri olmadığı için ''Çıplak Hanuko'' dedikleri gibi, onun yüzünden çok insan canından olduğu için “Ugursuz Hanuko“ da derlerdi. Buna rağmen onun uğruna canını feda edecek pek çok insan da vardı.

Psijhable’ye geldiğinde kendisinden daha talihsiz birinin dünyaya gelmediğini söylediği anlatılır. Ölümü de bu söylediğini doğrular şekilde olmuştur. 16 Ocak 1947 tarihinde Moskova’da mahkemece olum cezasına çarptırıldıktan bir saat sonra asılarak cezası infaz edilmiştir. Onunla birlikte beş Beyazordu generali daha idam edilmişlerdir.


1) Almanca belediye başkanı
2) Socen ilçesinin yönetim merkezi
3) Socen ilçesinde bir köy


Sonraki Bölüm ''Mafe Hacebiy’in Öldürülüşü'' >>>