...................
...................

PSIJHABL   -3

Murat Becan
Çeviri: İbrahim Çetao

                         
...................
...................

MAFE HACEBIY’İN ÖLDÜRÜLÜŞÜ

Düşman Adigey’e girdikten yedi gün sonra köyümüze ulaştı. Dün sahip olduğumuz devleti bugün kaybetmiştik. Düşman ordusunun ilerleyişinin durdurulamadığı söyleniyordu. Düşmanın top, tank ve uçağı fazla olduğundan üstünlük sağladığı belirtiliyordu ama bu kadar kısa zamanda köyümüze kadar geleceği tahmin edilmiyordu. Halbuki bize herhangi bir saldırı yapıldığında savaşı düşman topraklarında vereceğimiz, devletimizi yenebilecek bir gücün bulunmadığı öğretilmişti.

İlk bir iki gün ortalık sessizdi. İnsanlar ne yapacaklarını, ne söyleyeceklerini bilemiyorlardı. Ortada ne Sovyet ne de Alman iktidarı vardı. İnsanlar ne olacağını merak ediyor, gelişmeleri bekliyorlardı. Tarımsal faaliyetler durmuş, kolhozlar lağvedilmişti. Harman yerindeki tahılı, düşman eline geçmemesi için ilçe yönetimi kararı ile köylüler evlerine taşımışlar, kolhoz mülkünü de paylaşmışlardı. Düşman umduğu ürünü bulamamıştı.

Faşistler büyük küçük önlerine geleni öldürüyor diye insanlara korku salmışlardı. Bir alman sözü duyduğumuzda tüylerimiz diken diken oluyor ve fısıldaşarak: “Halimiz ne olacak, yarabbi bizi koru, faşistleri mahvet'' diyorduk. Kötü bir şey olacaksa yürekler seziyordu ve beklenen de oldu.

Sıcak bir yaz günü öğle vaktiydi. İnsanlar sıcaktan iyice bunalmışlardı. 1942 yılı Ağustos ayı çok sıcaktı ve böyle bir sıcak bir daha 2006 yılı Ağustos'unda olmuştur. Sıcaklık 40 dereceyi aşıyordu. Böyle bir sıcak günde faşistlerin askeri aracı köyümüze gelmişti. İçinde bir subay ve yedi er vardı. Hepsi otomatik silahlıydı. Bağırarak konuşuyorlar, dünya kendilerininmiş gibi davranıyorlardı ve hepsinde zalim görünümlüydü.

Askeri araç köy halkından Alman asıllı Mariya’nın evinin önünde durmuştu. Mariya büyük bir sevinçle evden çıkıp soydaşı Almanları karşıladı. Askerler başlarını eğerek kendisine saygı gösterdiler, o doğruca subayın yanına giderek kendisini kucakladı.

- Sizi  büyük bir heyecanla bekliyordum. Buraya geldiğinizi görebileceğimi hayal edemezdim.
- Anlıyorum, dedi subay. Seni ve anneni burada Bolşeviklerin elinde bırakmayacağız, beraberimizde götüreceğiz. Sizin gibi insanlar bize lazımdır.

Mariya, Mafe Hacebiy’in Sovyet düzeninin adamı olduğunu ve kendisine kötü davrandığını subaya anlattı. Arı kovanları dağıtılırken kendisine bir kovan dahi vermeden kovduğunu da söylemeyi unutmadı. Aralarında Almanca olarak yaptıkları konuşmada Hacebiy ile ilgili kararı vermişlerdi. Subay ve Mariya askeri araca binip Hacebiy’in mahallesine doğru yola çıktılar. Hacebiy’in evi görününce aracı durdurup Mariya’yı indirdiler ve evine gönderdiler. Onun askerler işlerini bitirip gelinceye kadar hazırlanması gerekiyordu.

Paletlerinden toprak parçaları fırlatan askeri araç Hacebiy’in evinin avlusuna girdi. Asırlık çınar ağacı avluya güzellik katıyordu. Çınarların köy ile yaşıt oldukları söylenirdi. Araç evin köşesindeki direğe çarparak yıktı ve doğruca giriş kapısının önüne durdu. Askerler araçtan atladılar. Bir kısmı evin içine daldı,diğerleri dışarıda kaldılar. Faşistlerin ani baskınına uğrayan ev halkı korkuya kapılmış, ne olduğunu anlayamamışlardı. Hacebiy bir damla kanı kalmamışçasına kapkara kesilmişti. Çocuklarına bakıyor, gelenlerin niyetlerinin iyi olmadığını anlıyordu. Birbirinden küçük çocuklar analarının etrafına toplanmış, eteklerine yapışmış ağlaşıyorlardı. Henüz altı aylık olan bebek anasının kucağındaydı. Faşist subay otomatik silahın dipçiği ile Hacebiy’e vurdu ve yüzüne bir tokat indirdi. Bozuk Rusça'sıyla “Haydi! Bal getir,haydi! „ diye bağırdı. Askerler ev ve ahirin her tarafını aradılar. Evin önündeki ot yığınını da devirdiler ama bir şey bulamadılar. Hacebiy Müslüman olduğunu anlatmak istercesine Kuran gösterdiyse de bir faydası olmadı. Zavallı ev halkı ağlıyor, inliyor, çevreden bir yardım bekliyordu ama kim yardım edebilirdi? Mafelerin evinde olup biteni anlayamayan köylüler oraya toplanmışlardı ama ellerinden bir şey gelmiyor, herkes kendinden korkuyordu. Evi basan askerlerden biri ev halkının düştüğü durumdan üzüntüye kapılmış olmalı ki arka kapıdan kaçması için Hacebiy’e göz işareti yapmışsa da Hacebiy anlayamadı.

Faşist subayın emriyle Hacebiy evden çıkarılarak askeri araca bindirildi. Nereye götürüldüğünü kimseye söylenmeden uzaklaştılar. Hacebiy yürekleri dağlatırcasına son olarak çocuklarına baktı ve başına gelecekleri anlamış olmalı ki gözyaşlarını tutamadı.

Toplananlar Hacebiy’i götüren araca arkadan baktılar. “Zavalli Hacebiy, eline düştüğün katillerden sağ kurtulamazsın,mahvoldun'' dediler.

Söylendiği gibi de oldu, hiçbir suçu ve günahı olmayan Hacebiy köyden dört yüz metre kadar çıkarıldıktan sonra orman kıyısında öldürüldü. Tüm köy Hacebiy için gözyaşı döktü. Faşist dendiğinde artık köylülerin tüyleri diken diken oluyordu. Hazuv’un harman yerinde ettiği sözlerin doğruluğu anlaşıldı, düşmanın mutlu etmek için gelmediği  gözle görüldü. Faşistler gelsin diyenlerde sus pus olmuşlardı. Herkesin dünyası kararmıştı.

Askeri araç geri dönüp Mariya ve anasını aldı. Bu güne dek onlardan bir daha haber alınamadı.

Burada şüpheler uyanıyor: Mariya diğer Almanlar gibi düşman gelmeden neden köyden çıkarılmamıştı? Faşistler onu köyde bırakmadan neden beraberlerinde götürmüşlerdi? Faşistler köye geldiğinde doğrudan onun evine neden gitmişlerdi? Anlaşılan o ki, faşistler önceden her şeyi planlamışlardı.

2003 yılı Mayıs ayında, Hacebiy’in büyük oğlu Cahfar ile gazeteci Savuko Aslanguas Adige Mak gazetesinde “Hainler yüzünden öldürüldü'' başlıklı bir makale yayımladılar. Cahfar bu makalede babasını öldürtenin Alman kadın olmayıp Gume Tituv olduğunu söylüyor. Cahfar makalede şunları dile getiriyor: “Çokları babamı faşistlere teslim edenin Mariya olduğunu sanıyorlarsa da ben inanmıyorum. Çünkü babam Mariya’nın ailesine yardım ediyordu. Alman asıllılar köyden çıkartılırlarken ondan bir zarar gelmeyeceğini söyleyerek köyde kalması için destek olmuştu.''

Bundan da Mariya’nın köyde kalmasını Hacebiy’in sağladığı anlaşılıyor. Cahfar yine makalede olayı şu şekilde anlatmaya devam ediyor: “22 Ağustos tarihinde Alman askeri aracı evimizi geçip akrabamız Mafe İbrahim’in evinin önünde durdu. Bu esnada Alman Mariya (Köyde bu şekilde adlandırılırdı) ile Gume Tituv evimizin önüne geldiler. Faşistlere yanlış yere gittiklerini anlatırcasına el edip bize doğru çağırdılar. Kendileri evimizden uzaklaştı, Alman askeri aracı kapımızın önüne geldi.''

Gerçekler eğer Cahfar’ın dediği gibi olsaydı, Mariya Almanlara söyleyip Hacebiy’i bıraktırabilirdi. “Öldüreceğiniz adamın evi şurasıdır“ diyerek gösterip Tituv ile birlikte oradan uzaklaşmazdı. Durum böyleyken Cahfar Mariya’yı masum gösterip babasını öldürtenin Tituv oldugunu iddia etmektedir. Olayı bilen ve halen sağ olan Bgane Nazım, Shakumida Abdullah, Neciko Halid ve başkalarından  tekrar soruşturdum. Hepsi de Hacebiy’i Almanlara öldürtenin Gume Tituv olmayıp Mariya olduğunu söylediler. Tituv’un o tarihte Alman polisi olduğu söyleniyorsa da doğru değildir. Çünkü  o tarihte 80 yaşındaydı ve kendini zor idare ediyordu.

Hanuko’ya dair yazmış olduğum kitabımda bu olaya geniş yer verip Hacebiy’i öldürtenin Mariya olduğunu yazmıştım. O tarihte sağ olan Cahfar buna bir itirazda bulunmamıştı. Köy halkından da bunun yanlışlığını dile getiren kimse çıkmamıştı.

Cahfar konu ile ilgili iddialarını şu şekilde sürdürmekte ve Tituv’u suçlamaya devam etmektedir: “Suçsuz insanları mahvetmek istiyordu. Herkese kini vardı. Kendisi gibi yoldan çıkmış bir gurupla birlikte Almanlara yanaşarak suçladıkları kişilerin isimlerini vermişlerdi. Yaptıkları toplantıya çeviri yapması için Alman Mariya’yı da çağırmışlardı. Yaptıkları listede on beş kişinin adı vardı. Köyün yaşlısı Tliptseko Osman, babam Hacebiy, Cesebej Tituv, Biste Cebehan, Biste Kizuv, Hasir Kuts ve başkaları.''

Bu bilgi doğru olsaydı ilk önce benim bilmem gerekirdi. Köyün tarihini yazdığım duyulduğunda herkes sahip olduğu bilgiyi bana ulaştırmıştı. Seksen yaşındaki bir insan nasıl olurda bu kadar gücü kendinde bulur, Alman subayına ve düzene karşı olan herkese söz dinletebilir, öldürüleceklerin isimlerini belirleyebilirdi? Oysa faşistler köyümüzde bir gece dahi kalmamışlardı. Cahfar’ın anlatımına göre toplantı geceleyin yapılmış ve ertesi günü Alman subay Tliptseko Osman’a listeyi göstermiştir. Osman da Atına binerek köyden uzaklaşmıştır. Cahfar tüm bu senaryoyu Tituv’un suçluluğunu kanıtlamak için yapmıştır ama köyümüzde herkes Hacebiy’in ölümünden Tituv’u değil Alman Mariya’yı sorumlu tutmaktadır.

Sonraki bölüm ''Hava’ya kırbaç cezası'' >>>