MAFE HACEBIY’İN ÖLDÜRÜLÜŞÜ
Düşman Adigey’e girdikten yedi gün sonra köyümüze ulaştı. Dün
sahip olduğumuz devleti bugün kaybetmiştik. Düşman ordusunun
ilerleyişinin durdurulamadığı söyleniyordu.
Düşmanın top, tank ve uçağı fazla olduğundan üstünlük sağladığı
belirtiliyordu ama bu kadar kısa zamanda köyümüze kadar geleceği
tahmin edilmiyordu. Halbuki bize herhangi bir saldırı yapıldığında
savaşı düşman topraklarında vereceğimiz, devletimizi yenebilecek
bir gücün bulunmadığı öğretilmişti.
İlk bir iki gün ortalık sessizdi. İnsanlar ne yapacaklarını, ne
söyleyeceklerini bilemiyorlardı. Ortada ne Sovyet ne de Alman
iktidarı vardı. İnsanlar ne olacağını merak ediyor, gelişmeleri
bekliyorlardı. Tarımsal faaliyetler durmuş, kolhozlar
lağvedilmişti. Harman yerindeki tahılı, düşman eline geçmemesi
için ilçe yönetimi kararı ile köylüler evlerine taşımışlar, kolhoz
mülkünü de paylaşmışlardı. Düşman umduğu ürünü bulamamıştı.
Faşistler büyük küçük önlerine geleni öldürüyor diye insanlara
korku salmışlardı. Bir alman sözü duyduğumuzda tüylerimiz diken
diken oluyor ve fısıldaşarak: “Halimiz ne olacak, yarabbi bizi
koru, faşistleri mahvet'' diyorduk. Kötü bir şey olacaksa yürekler
seziyordu ve beklenen de oldu.
Sıcak bir yaz günü öğle vaktiydi. İnsanlar sıcaktan iyice
bunalmışlardı. 1942 yılı Ağustos ayı çok sıcaktı ve böyle bir
sıcak bir daha 2006 yılı Ağustos'unda olmuştur. Sıcaklık 40
dereceyi aşıyordu. Böyle bir sıcak günde faşistlerin askeri aracı
köyümüze gelmişti. İçinde bir subay ve yedi er vardı. Hepsi
otomatik silahlıydı. Bağırarak konuşuyorlar, dünya kendilerininmiş
gibi davranıyorlardı ve hepsinde zalim görünümlüydü.
Askeri araç köy halkından Alman asıllı Mariya’nın evinin önünde
durmuştu. Mariya büyük bir sevinçle evden çıkıp soydaşı Almanları
karşıladı. Askerler başlarını eğerek kendisine saygı gösterdiler,
o doğruca subayın yanına giderek kendisini kucakladı.
- Sizi büyük bir heyecanla bekliyordum. Buraya geldiğinizi
görebileceğimi hayal edemezdim.
- Anlıyorum, dedi subay. Seni ve anneni burada Bolşeviklerin
elinde bırakmayacağız, beraberimizde götüreceğiz. Sizin gibi
insanlar bize lazımdır.
Mariya, Mafe Hacebiy’in Sovyet düzeninin adamı olduğunu ve
kendisine kötü davrandığını subaya anlattı. Arı kovanları
dağıtılırken kendisine bir kovan dahi vermeden kovduğunu da
söylemeyi unutmadı. Aralarında Almanca olarak yaptıkları konuşmada
Hacebiy ile ilgili kararı vermişlerdi. Subay ve Mariya askeri
araca binip Hacebiy’in mahallesine doğru yola çıktılar. Hacebiy’in
evi görününce aracı durdurup Mariya’yı indirdiler ve evine
gönderdiler. Onun askerler işlerini bitirip gelinceye kadar
hazırlanması gerekiyordu.
Paletlerinden toprak parçaları fırlatan askeri araç Hacebiy’in
evinin avlusuna girdi. Asırlık çınar ağacı avluya güzellik
katıyordu. Çınarların köy ile yaşıt oldukları söylenirdi. Araç
evin köşesindeki direğe çarparak yıktı ve doğruca giriş kapısının
önüne durdu. Askerler araçtan atladılar. Bir kısmı evin içine
daldı,diğerleri dışarıda kaldılar. Faşistlerin ani baskınına
uğrayan ev halkı korkuya kapılmış, ne olduğunu anlayamamışlardı.
Hacebiy bir damla kanı kalmamışçasına kapkara kesilmişti.
Çocuklarına bakıyor, gelenlerin niyetlerinin iyi olmadığını
anlıyordu. Birbirinden küçük çocuklar analarının etrafına
toplanmış, eteklerine yapışmış ağlaşıyorlardı. Henüz altı aylık
olan bebek anasının kucağındaydı. Faşist subay otomatik silahın
dipçiği ile Hacebiy’e vurdu ve yüzüne bir tokat indirdi. Bozuk
Rusça'sıyla “Haydi! Bal getir,haydi! „ diye bağırdı. Askerler ev
ve ahirin her tarafını aradılar. Evin önündeki ot yığınını da
devirdiler ama bir şey bulamadılar. Hacebiy Müslüman olduğunu
anlatmak istercesine Kuran gösterdiyse de bir faydası olmadı.
Zavallı ev halkı ağlıyor, inliyor, çevreden bir yardım bekliyordu
ama kim yardım edebilirdi? Mafelerin evinde olup biteni
anlayamayan köylüler oraya toplanmışlardı ama ellerinden bir şey
gelmiyor, herkes kendinden korkuyordu. Evi basan askerlerden biri
ev halkının düştüğü durumdan üzüntüye kapılmış olmalı ki arka
kapıdan kaçması için Hacebiy’e göz işareti yapmışsa da Hacebiy
anlayamadı.
Faşist subayın emriyle Hacebiy evden çıkarılarak askeri araca
bindirildi. Nereye götürüldüğünü kimseye söylenmeden uzaklaştılar.
Hacebiy yürekleri dağlatırcasına son olarak çocuklarına baktı ve
başına gelecekleri anlamış olmalı ki gözyaşlarını tutamadı.
Toplananlar Hacebiy’i götüren araca arkadan baktılar. “Zavalli
Hacebiy, eline düştüğün katillerden sağ kurtulamazsın,mahvoldun''
dediler.
Söylendiği gibi de oldu, hiçbir suçu ve günahı olmayan Hacebiy
köyden dört yüz metre kadar çıkarıldıktan sonra orman kıyısında
öldürüldü. Tüm köy Hacebiy için gözyaşı döktü. Faşist dendiğinde
artık köylülerin tüyleri diken diken oluyordu. Hazuv’un harman
yerinde ettiği sözlerin doğruluğu anlaşıldı, düşmanın mutlu etmek
için gelmediği gözle görüldü. Faşistler gelsin diyenlerde sus pus
olmuşlardı. Herkesin dünyası kararmıştı.
Askeri araç geri dönüp Mariya ve anasını aldı. Bu güne dek
onlardan bir daha haber alınamadı.
Burada şüpheler uyanıyor: Mariya diğer Almanlar gibi düşman
gelmeden neden köyden çıkarılmamıştı? Faşistler onu köyde
bırakmadan neden beraberlerinde götürmüşlerdi? Faşistler köye
geldiğinde doğrudan onun evine neden gitmişlerdi? Anlaşılan o ki,
faşistler önceden her şeyi planlamışlardı.
2003
yılı Mayıs ayında, Hacebiy’in büyük oğlu Cahfar ile gazeteci
Savuko Aslanguas Adige Mak gazetesinde “Hainler yüzünden
öldürüldü'' başlıklı bir makale yayımladılar. Cahfar bu makalede
babasını öldürtenin Alman kadın olmayıp Gume Tituv olduğunu
söylüyor. Cahfar makalede şunları dile getiriyor: “Çokları babamı
faşistlere teslim edenin Mariya olduğunu sanıyorlarsa da ben
inanmıyorum. Çünkü babam Mariya’nın ailesine yardım ediyordu.
Alman asıllılar köyden çıkartılırlarken ondan bir zarar
gelmeyeceğini söyleyerek köyde kalması için destek olmuştu.''
Bundan da Mariya’nın köyde kalmasını Hacebiy’in sağladığı
anlaşılıyor. Cahfar yine makalede olayı şu şekilde anlatmaya devam
ediyor: “22 Ağustos tarihinde Alman askeri aracı evimizi geçip
akrabamız Mafe İbrahim’in evinin önünde durdu. Bu esnada Alman
Mariya (Köyde bu şekilde adlandırılırdı) ile Gume Tituv evimizin
önüne geldiler. Faşistlere yanlış yere gittiklerini anlatırcasına
el edip bize doğru çağırdılar. Kendileri evimizden uzaklaştı,
Alman askeri aracı kapımızın önüne geldi.''
Gerçekler eğer Cahfar’ın dediği gibi olsaydı, Mariya Almanlara
söyleyip Hacebiy’i bıraktırabilirdi. “Öldüreceğiniz adamın evi
şurasıdır“ diyerek gösterip Tituv ile birlikte oradan
uzaklaşmazdı. Durum böyleyken Cahfar Mariya’yı masum gösterip
babasını öldürtenin Tituv oldugunu iddia etmektedir. Olayı bilen
ve halen sağ olan Bgane Nazım, Shakumida Abdullah, Neciko Halid ve
başkalarından tekrar soruşturdum. Hepsi de Hacebiy’i Almanlara
öldürtenin Gume Tituv olmayıp Mariya olduğunu söylediler. Tituv’un
o tarihte Alman polisi olduğu söyleniyorsa da doğru değildir.
Çünkü o tarihte 80 yaşındaydı ve kendini zor idare ediyordu.
Hanuko’ya dair yazmış olduğum kitabımda bu olaya geniş yer verip
Hacebiy’i öldürtenin Mariya olduğunu yazmıştım. O tarihte sağ olan
Cahfar buna bir itirazda bulunmamıştı. Köy halkından da bunun
yanlışlığını dile getiren kimse çıkmamıştı.
Cahfar konu ile ilgili iddialarını şu şekilde sürdürmekte ve
Tituv’u suçlamaya devam etmektedir: “Suçsuz insanları mahvetmek
istiyordu. Herkese kini vardı. Kendisi gibi yoldan çıkmış bir
gurupla birlikte Almanlara yanaşarak suçladıkları kişilerin
isimlerini vermişlerdi. Yaptıkları toplantıya çeviri yapması için
Alman Mariya’yı da çağırmışlardı. Yaptıkları listede on beş
kişinin adı vardı. Köyün yaşlısı Tliptseko Osman, babam Hacebiy,
Cesebej Tituv, Biste Cebehan, Biste Kizuv, Hasir Kuts ve
başkaları.''
Bu bilgi doğru olsaydı ilk önce benim bilmem gerekirdi. Köyün
tarihini yazdığım duyulduğunda herkes sahip olduğu bilgiyi bana
ulaştırmıştı. Seksen yaşındaki bir insan nasıl olurda bu kadar
gücü kendinde bulur, Alman subayına ve düzene karşı olan herkese
söz dinletebilir, öldürüleceklerin isimlerini belirleyebilirdi?
Oysa faşistler köyümüzde bir gece dahi kalmamışlardı. Cahfar’ın
anlatımına göre toplantı geceleyin yapılmış ve ertesi günü Alman
subay Tliptseko Osman’a listeyi göstermiştir. Osman da Atına
binerek köyden uzaklaşmıştır. Cahfar tüm bu senaryoyu Tituv’un
suçluluğunu kanıtlamak için yapmıştır ama köyümüzde herkes
Hacebiy’in ölümünden Tituv’u değil Alman Mariya’yı sorumlu
tutmaktadır.
Sonraki
bölüm ''Hava’ya kırbaç cezası''
>>> |