...................
...................

PSIJHABL   -4

Murat Becan
Çeviri: İbrahim Çetao

                         
...................
...................

HAVA'YA KIRBAÇ CEZASI

Ardına bakmadan hızla akan bir dağ ırmağına benzeyen yaşamın insan için biçtiği ömür ortalama altmış yılı geçmiyor. Sözünü edeceğim olayın meydana geldiği altmış yıldan biraz fazla olmuşsa da Psijhableliler onu bu güne dek unutamadılar. Olayın kahramanı, köyün en aktif kadınlarından, savaş zamanında kolhozda gurup başı -brigadir- olarak görev yapan Negoy Hava’dır. Hava, boylu poslu, insanlara moral ve umut aşılayabilen aktif bir kadındı. İki çocuğu vardı, eşi Husen savaştaydı. Özü sözü bir, kararlı bir insandı. Hem kadınlar hem savaşa gitmeden köyde kalmış erkekler ona saygı duyuyorlardı. Gizlisi saklısı olmadan açıkça konuşurdu. Bu huyundan dolayı bazıları ondan uzak durmaya çalışırlardı ama çoğunluk söylediklerini eksiksiz uygulardı. Merhametliydi, gerektiğinde herkesin önünde insanların yardımına koşardı.

Faşistler ilerliyordu, ülkemize girmelerine bir kaç gün kalmıştı ama Hava görevini yinede bırakmıyordu. Düşmanın ele geçirdiği yerlerde komünistleri, komsomol üyelerini, Sovyet düzeninin adamlarını astığı ve öldürdüğü  duyulmuştu ama o üzerine aldığı görevi büyük bir cesaretle sürdürüyordu.

Faşistler küçük Psijhable köyünü ele geçirmişse de, Sovyet düzeninden hoşnut olmayanlar onlarla işbirliği yapıyorlarsa da, insanlarımız yine de  köyümüzde kimsenin canının yanmayacağını umut ediyorlardı.

Fasitler köyümüzde kendi düzenlerini kurdular. Yeni düzenin görevlendirdiği kişiler, dünya kendilerinin olmuşçasına, göğüslerini kabartarak ortalıkta geziniyorlardı. Sovyet düzenine destek olanları bulsalar çiğ çiğ yiyeceklerdi ama onların bir kısmı savaştaydı, cephede olmayanlarda mücadele etmek üzere ormanlara sığınmışlardı. Onların anne babaları, eşleri ve çocukları ise köylerde korumasız kalmışlardı. Hem polisler hem de Almanlar onları rahatsız etmeye başladıkları takdirde tüm halkı karşılarına alacaklarını iyi biliyorlardı. Negoy Hava’yı da gurup başı olarak görev yapmış olmasından dolayı suçlamak uygun olmazdı. İnsanlar oldum olası çalışıp geçiniyorlardı, hava da onlardan biriydi. Ancak onu suçlamak için de bir bahane bulmuşlardı. Bu bahaneyi de onlara veren Hava’nın kendisiydi, onun insanlığı, merhameti ve Adigeliğiydi.

Ordularımız günden güne geri çekiliyor, darmadağın vaziyette dağlara doğru kaçıyorlardı. Günün birinde Hava’nın kapısını silahlı ve yaralı iki asker çaldılar:

- Evinde bir gece geçirebilir miyiz anne, dedi sessizce askerlerin biri.
- Tabi ki geçirebilirsiniz, yemeğimi de yersiniz, girin girin, diyerek Hava askerleri güler yüzle karşılayıp evinin kapısını açtı. Bu günlerde Faşistler Güney'den ilçemize girmişlerdi. Hava askerleri barındırmaktan, doyurmaktan ve tedavi ettirmekten dolayı suçlanacağını hiç önemsemeden elinden geldiğince onlara faydalı olmaya çalışıyordu.

Köy hastanesinde hemşire olarak çalışan Patiko Denekoz’dan yardım istemeye giderken top sesleri yeri göğü inletiyor, Alman uçakları köyün üstünde uçuyordu.

- Denekoz, canım benim, iki asker yaralı olarak evime sığındılar, yardıma ihtiyacları var... Kim bilir belki benim eşim Husen de senin kardeşlerin Kardan ve Murat'ta şimdi onlar gibi tanımadıkları birinden yardım görüyor olamazlar mı?
- Ne demek? O da Hava-Denekoz acı ve telaşla evin içinde gerekli ilaç ve tıbbi aletleri toparlamaya başladı.
- Onlar bizim askerlerimiz, elimizden geleni yapmazsak Tanrı'da bizden razı olmaz, haydi ben hazırım...

Denekoz genç yaşta hemşire kursunu bitirmiş ve kırk yıla yakın bu işte çalışmıştı. İşini çok sevmesi nedeniyle köylünün gözünde uzman bir doktor  olmuştu. Köyde tedavi etmediği bir kişi kalmadı denebilirdi. Kimin ne gibi bir sağlık sorunu olursa hastaneye gidilmez Denekoz çağrılırdı. Kendisi de bıkıp usanmadan, gece gündüz demeden hastaların yardımına koşardı. O zamanlar şimdiki gibi ilaçlar yoktu ve iğneler kaynatılarak bir çok kişiye uygulanırdı. İğne uygulanmadan önce deriye sürülen ispirto da bulunmazdı. Denekoz deriyi suyla temizleyip, iğneyi uygular, hastanın derdine deva olurdu. Temiz kalpli,insan halinden anlayan ve herkesin derdini paylasan kişiliğiyle Psijhablelilerin büyük sevgisini kazanmıştı.

Denekoz ve Hava yardımlaşarak beş gece askerleri tedavi edip, doyurdular ve ayağa diktiler. Daha fazla köyde kalmaları da uygun değildi. Almanlara gelmesine az bir zaman kala Hava askerleri köyden çıkarıp Maykop yoluna koydu.

Ertesi gün Faşistler köye girdiler, aynı gün Sovyet düzenine son verdiler ve o düzenin yanında yaralan kişileri de aramaya başladılar. Hava sıkıntılar içindeydi ve başına kötü bir olayın gelmesinden korkuyordu. Askerlere yardım etmiş olmasından hoşnut kalmayanlar da vardı. Gurup başı olarak görev yaparken işten kaçtığı ve tembellik ettikleri için cezalandırdığı kimi kişiler de polis olmuşlardı. Hava içinden: “Doğru çıkmayan Adige atasözü yok. Yaşam devir devirdir demişler. Şimdi çalışmayanların, işten kaçanların devri...
'' dedi.

Köyde Hava hakkında yalan ve uydurma haberler yayılıyordu. Onu sevmeyenler başına bir iş getirip; “işte layığını buldu'' diyebilmek için boş durmuyorlardı. Ancak köyde herkes Hava’yı tanıyordu ve onun kotu biri olduğunu aklı başında kimseye kabul ettirmek mümkün değildi.

Bununla birlikte Hava’nın korktuğu başına geldi. Aralık ayının ortalarında, bir günün akşamı polisler görev yerlerinde toplanmışlardı. Odanın ortasında kirden simsiyah olmuş uzun masa duruyor, polisler masanın etrafında sigara dumanından görünmez halde oturuyorlardı.Kapı açıldı ve Hava içeriye getirildi.Hava niyetlerinin iyi olmadığını anlamıştı ama korktuğunu belli etmiyor, gülümsüyor ve şakalar da yapıyordu: “Nedir benden istediğiniz? Sizin bana  ihtiyacınız olsa da benim size pek ihtiyacım yoktu''

- Her ağzına geleni dinlemek için buraya getirmedik seni, dedi polislerin başı.
- İstediğinizi söyleyin, cevabını vereyim.
- Seni sopalamak istiyoruz.
- Beni sopalamakla elinize ne geçecek? Bizim erkeklerimiz arkamızda değiller, savaş ateşinin içindeler. Siz ise köyde kadınlarla savaşıyorsunuz. Bunu yiğitlik sayıyorsanız beni sopalayabilirsiniz. Yapacağınız işi iyi düşünün, bununla elinize bir şey geçmez. Konuşunca Adige'yiz diyorsunuz ama gücünüz kadınlara yetiyor...
- Ne kadar fazla konuşturuyorsunuz bu gevezeyi, diyerek polislerin başı bağırdı. Ancak polislerin içinde Hava’nın konuşmasından etkilenenler, yaptıklarının doğru olmadığını düşünenler de vardı ama bir şey söylemeye de korkuyorlardı.
- Kapa çeneni! diye bağırdı Hava’ya polislerden biri. Sen değil misin yaralı askerleri barındırıp tedavi ettiren, sade bundan dolayı bile asılmayı hak ediyorsun.
- İyi düşün çocuğum. Onlar bizim çocuklarımız, koruyucularımız, onlara kendi çocuklarım gibi davrandım.
- Yapmaman gerekirdi, öldürmeliydin onları. Oysa sen tedavi ettin, doyurdun ve sakladın.
- Kimden saklamışım ki? Onlarla ilgilenmemden herkes memnun kaldı.
- Şunun söylediklerine bak, bizde ne yapacağımızı bilemeden oturuyoruz.

İyice kızmıştı polislerin başı.

- Assan bile hak ediyor.

Polislerden biri ortaya fırladı:

- Ne yapmamız gerektiği belli oldu: Kırbaçlayacağız. Ağzını tutmasını bilmeyene başka ne yapılabilir ki?

Oturanlar başlarını eğdiler, ağızlarını açmadılar. Hava ile göz göze gelmekten kaçınıyorlardı. Kim ne derse desin polis başının emri uygulanacaktı. Kimse onun emrine karşı çıkamazdı.

Hava’nın rengi sarardı, tüyleri diken diken oldu, sesi titreyerek:

- Kırbaçlamaktansa  öldürün beni. Ben bir kadınım, çocuklarım adına yalvarıyorum, böyle bir hakarette bulunmayın...

Polislere artık söz dinletmek mümkün değildi. Başkan emrini vermiş olduğundan hepsi ayağa fırlayıp Hava’nın üzerine çullandılar.

Sırtı yukarı gelecek şekilde uzun masanın üzerine yatırıldı, el ve ayakları sıkıca tutuldu.

- Ay,Ay ellerimi kırıyorsunuz...
- Kapa çeneni köpeğin doğurduğu.

Hava avazının çıktığı kadar bağırıyor, kendisine birinin yardıma gelebileceğini umut ediyordu.

- Kızılordu'nun askerlerini doyurup tedavi ettirmenin ne demek olduğunu göstereceğiz sana...

Gözü dönmüş polis elindeki kamçıyla Hava’nın sırtına vuruyor, Hava da avaz avaz bağırıyor ve iniliyordu. Bir süre vurduktan sonra gömleği kanlanmaya başladı. Soluğu azaldı ,el ve ayakları gevşedi. Polisler öldürdüklerini zannedip korkuya kapıldılar. Yüzüne soğuk su dökerek ayılttılar. Zorlukla masanın üzerinden kaldırıp sandalyeye oturttular.

- Haydi kalk git ve daha fazla gözümüze gözükme.

Hava adımlarını zorlukla atarak evine geldi. Uğradığı hakaretten dolayı büyük üzüntüye kapılmıştı. “Biricik Tanrı'm, devletimizi bir an önce muzaffer kıl ki bu kendini bilmez takımına haddini bildirsin. İnsanlara iyilikten başka bir şey yapmamama rağmen kırbaçlanan ben oldum...''

Denekoz Hava için elinden geleni yaparak onu iyileştirdi.

Hava için acılar birbirini izledi. Eşi Husen  cephede yaşamını yitirdi. Kızı Asiyet gelinlik yaşta vefat etti. Oğlu Asker talihliydi ve köyün iyi ailelerinden biri oldu, çoluk çocuğu var. Hava savaştan sonra uzun yıllar yaşadı. Onu kırbaçlayanlar cezalandırıldılar ve büyük sıkıntılar içerisinde yaşamlarını yitirdiler.


Sonraki Bölüm ''Devletimizin Dönüşü'' >>>