HAVA'YA
KIRBAÇ CEZASI
Ardına bakmadan hızla
akan bir dağ ırmağına benzeyen yaşamın insan için biçtiği ömür
ortalama altmış yılı geçmiyor. Sözünü edeceğim olayın meydana
geldiği altmış yıldan biraz fazla olmuşsa da Psijhableliler
onu bu güne dek unutamadılar. Olayın kahramanı, köyün en aktif
kadınlarından, savaş zamanında kolhozda gurup başı -brigadir-
olarak görev yapan Negoy Hava’dır. Hava, boylu poslu, insanlara
moral ve umut aşılayabilen aktif bir kadındı. İki çocuğu vardı,
eşi Husen savaştaydı. Özü sözü bir, kararlı bir insandı. Hem
kadınlar hem savaşa gitmeden köyde kalmış erkekler ona saygı
duyuyorlardı. Gizlisi saklısı olmadan açıkça konuşurdu. Bu
huyundan dolayı bazıları ondan uzak durmaya çalışırlardı ama
çoğunluk söylediklerini eksiksiz uygulardı. Merhametliydi,
gerektiğinde herkesin önünde insanların yardımına koşardı.
Faşistler ilerliyordu, ülkemize girmelerine bir kaç gün kalmıştı
ama Hava görevini yinede bırakmıyordu. Düşmanın ele geçirdiği
yerlerde komünistleri, komsomol üyelerini, Sovyet düzeninin
adamlarını astığı ve öldürdüğü duyulmuştu ama o üzerine aldığı
görevi büyük bir cesaretle sürdürüyordu.
Faşistler küçük Psijhable köyünü ele geçirmişse de, Sovyet
düzeninden hoşnut olmayanlar onlarla işbirliği yapıyorlarsa da,
insanlarımız yine de köyümüzde kimsenin canının yanmayacağını
umut ediyorlardı.
Fasitler köyümüzde kendi düzenlerini kurdular. Yeni düzenin
görevlendirdiği kişiler, dünya kendilerinin olmuşçasına,
göğüslerini kabartarak ortalıkta geziniyorlardı. Sovyet düzenine
destek olanları bulsalar çiğ çiğ yiyeceklerdi ama onların bir
kısmı savaştaydı, cephede olmayanlarda mücadele etmek üzere
ormanlara sığınmışlardı. Onların anne babaları, eşleri ve
çocukları ise köylerde korumasız kalmışlardı. Hem polisler hem de
Almanlar onları rahatsız etmeye başladıkları takdirde tüm halkı
karşılarına alacaklarını iyi biliyorlardı. Negoy Hava’yı da gurup
başı olarak görev yapmış olmasından dolayı suçlamak uygun olmazdı.
İnsanlar oldum olası çalışıp geçiniyorlardı, hava da onlardan
biriydi. Ancak onu suçlamak için de bir bahane bulmuşlardı. Bu
bahaneyi de onlara veren Hava’nın kendisiydi, onun insanlığı,
merhameti ve Adigeliğiydi.
Ordularımız günden güne geri çekiliyor, darmadağın vaziyette
dağlara doğru kaçıyorlardı. Günün birinde Hava’nın kapısını
silahlı
ve yaralı iki asker çaldılar:
- Evinde bir gece geçirebilir miyiz
anne, dedi sessizce askerlerin biri.
- Tabi ki geçirebilirsiniz, yemeğimi
de yersiniz, girin girin, diyerek Hava askerleri güler yüzle
karşılayıp evinin kapısını açtı. Bu günlerde Faşistler Güney'den
ilçemize girmişlerdi. Hava askerleri barındırmaktan, doyurmaktan ve
tedavi ettirmekten dolayı suçlanacağını hiç önemsemeden elinden
geldiğince onlara faydalı olmaya çalışıyordu.
Köy hastanesinde hemşire olarak
çalışan Patiko Denekoz’dan yardım istemeye giderken top sesleri
yeri göğü inletiyor, Alman uçakları köyün üstünde uçuyordu.
- Denekoz, canım benim, iki asker yaralı olarak evime sığındılar, yardıma
ihtiyacları var... Kim bilir
belki benim eşim Husen de senin kardeşlerin Kardan ve Murat'ta
şimdi onlar gibi tanımadıkları birinden yardım görüyor olamazlar
mı?
- Ne demek? O da Hava-Denekoz acı ve
telaşla evin içinde gerekli ilaç ve tıbbi aletleri toparlamaya
başladı.
- Onlar bizim askerlerimiz, elimizden geleni yapmazsak Tanrı'da bizden
razı olmaz, haydi ben hazırım...
Denekoz genç yaşta hemşire kursunu
bitirmiş ve kırk yıla yakın bu işte çalışmıştı. İşini çok sevmesi
nedeniyle köylünün gözünde uzman bir doktor olmuştu. Köyde tedavi
etmediği bir kişi kalmadı denebilirdi. Kimin ne gibi bir sağlık
sorunu olursa hastaneye gidilmez Denekoz çağrılırdı. Kendisi de
bıkıp usanmadan, gece gündüz demeden hastaların yardımına koşardı. O
zamanlar şimdiki gibi ilaçlar yoktu ve iğneler kaynatılarak bir
çok kişiye uygulanırdı. İğne uygulanmadan önce deriye sürülen
ispirto da bulunmazdı. Denekoz deriyi suyla temizleyip, iğneyi
uygular, hastanın derdine deva olurdu. Temiz kalpli,insan halinden
anlayan ve herkesin derdini paylasan kişiliğiyle Psijhablelilerin
büyük sevgisini kazanmıştı.
Denekoz ve Hava yardımlaşarak beş
gece askerleri tedavi edip, doyurdular ve ayağa diktiler. Daha fazla
köyde kalmaları da uygun değildi. Almanlara gelmesine az bir zaman
kala Hava askerleri köyden çıkarıp Maykop yoluna koydu.
Ertesi gün Faşistler köye
girdiler, aynı gün Sovyet düzenine son verdiler ve o düzenin
yanında yaralan kişileri de aramaya başladılar. Hava sıkıntılar
içindeydi ve başına kötü bir olayın gelmesinden
korkuyordu. Askerlere yardım etmiş olmasından hoşnut kalmayanlar da
vardı. Gurup başı olarak görev yaparken işten kaçtığı ve tembellik
ettikleri için cezalandırdığı kimi kişiler de polis olmuşlardı. Hava
içinden: “Doğru çıkmayan Adige atasözü yok. Yaşam devir devirdir
demişler. Şimdi çalışmayanların, işten kaçanların devri...''
dedi.
Köyde Hava hakkında yalan ve
uydurma haberler yayılıyordu. Onu sevmeyenler başına bir iş
getirip; “işte layığını buldu'' diyebilmek için boş durmuyorlardı. Ancak
köyde herkes Hava’yı tanıyordu ve onun kotu biri olduğunu aklı
başında kimseye kabul ettirmek mümkün değildi.
Bununla birlikte Hava’nın korktuğu başına geldi. Aralık ayının
ortalarında, bir günün akşamı polisler
görev yerlerinde toplanmışlardı. Odanın ortasında kirden simsiyah
olmuş uzun masa duruyor, polisler masanın etrafında sigara
dumanından görünmez halde oturuyorlardı.Kapı açıldı ve Hava
içeriye getirildi.Hava niyetlerinin iyi olmadığını anlamıştı ama
korktuğunu belli etmiyor, gülümsüyor ve şakalar da yapıyordu: “Nedir benden
istediğiniz? Sizin bana ihtiyacınız olsa da benim size pek
ihtiyacım yoktu''
- Her ağzına geleni dinlemek için
buraya getirmedik seni, dedi polislerin başı.
- İstediğinizi söyleyin, cevabını
vereyim.
- Seni sopalamak istiyoruz.
- Beni sopalamakla elinize ne geçecek? Bizim erkeklerimiz
arkamızda değiller, savaş ateşinin içindeler. Siz ise köyde
kadınlarla savaşıyorsunuz. Bunu yiğitlik sayıyorsanız beni
sopalayabilirsiniz. Yapacağınız işi iyi düşünün, bununla
elinize bir şey geçmez. Konuşunca Adige'yiz diyorsunuz ama gücünüz
kadınlara yetiyor...
- Ne kadar fazla konuşturuyorsunuz
bu gevezeyi, diyerek polislerin başı bağırdı. Ancak polislerin
içinde Hava’nın konuşmasından etkilenenler, yaptıklarının doğru
olmadığını düşünenler de vardı ama bir şey söylemeye de
korkuyorlardı.
- Kapa çeneni! diye bağırdı
Hava’ya polislerden biri. Sen değil misin yaralı askerleri
barındırıp tedavi ettiren, sade bundan dolayı bile asılmayı hak
ediyorsun.
- İyi düşün çocuğum. Onlar bizim çocuklarımız, koruyucularımız, onlara kendi
çocuklarım gibi
davrandım.
- Yapmaman gerekirdi, öldürmeliydin onları. Oysa sen tedavi ettin, doyurdun ve
sakladın.
- Kimden saklamışım ki? Onlarla
ilgilenmemden herkes memnun kaldı.
- Şunun söylediklerine bak, bizde ne yapacağımızı bilemeden oturuyoruz.
İyice kızmıştı polislerin başı.
- Assan
bile hak ediyor.
Polislerden biri ortaya fırladı:
- Ne yapmamız gerektiği belli oldu: Kırbaçlayacağız. Ağzını
tutmasını bilmeyene başka ne yapılabilir ki?
Oturanlar başlarını eğdiler, ağızlarını açmadılar. Hava ile göz
göze gelmekten kaçınıyorlardı. Kim ne derse
desin polis başının emri uygulanacaktı. Kimse onun emrine karşı
çıkamazdı.
Hava’nın rengi sarardı, tüyleri
diken diken oldu, sesi titreyerek:
- Kırbaçlamaktansa öldürün
beni. Ben bir kadınım, çocuklarım adına yalvarıyorum, böyle bir
hakarette bulunmayın...
Polislere artık söz dinletmek
mümkün değildi. Başkan emrini vermiş olduğundan hepsi ayağa
fırlayıp Hava’nın üzerine çullandılar.
Sırtı yukarı gelecek şekilde uzun
masanın üzerine yatırıldı, el ve ayakları sıkıca tutuldu.
- Ay,Ay ellerimi kırıyorsunuz...
- Kapa çeneni köpeğin doğurduğu.
Hava avazının çıktığı kadar
bağırıyor, kendisine birinin yardıma gelebileceğini umut ediyordu.
- Kızılordu'nun askerlerini doyurup tedavi ettirmenin ne demek
olduğunu göstereceğiz sana...
Gözü dönmüş polis elindeki
kamçıyla Hava’nın sırtına vuruyor, Hava da avaz avaz bağırıyor ve
iniliyordu. Bir süre vurduktan sonra gömleği kanlanmaya başladı.
Soluğu azaldı ,el ve ayakları gevşedi. Polisler öldürdüklerini zannedip
korkuya kapıldılar. Yüzüne soğuk su dökerek ayılttılar. Zorlukla
masanın üzerinden kaldırıp sandalyeye oturttular.
- Haydi kalk git ve daha fazla gözümüze gözükme.
Hava adımlarını zorlukla atarak
evine geldi. Uğradığı hakaretten dolayı büyük üzüntüye kapılmıştı. “Biricik
Tanrı'm, devletimizi bir an önce muzaffer kıl ki bu kendini bilmez
takımına haddini bildirsin. İnsanlara iyilikten başka bir şey
yapmamama rağmen kırbaçlanan ben oldum...''
Denekoz Hava için elinden geleni
yaparak onu iyileştirdi.
Hava için acılar birbirini
izledi. Eşi Husen cephede yaşamını yitirdi. Kızı Asiyet gelinlik
yaşta vefat etti. Oğlu Asker talihliydi ve köyün iyi ailelerinden
biri oldu, çoluk çocuğu var. Hava savaştan sonra uzun yıllar
yaşadı. Onu
kırbaçlayanlar cezalandırıldılar ve büyük sıkıntılar içerisinde
yaşamlarını yitirdiler.
Sonraki Bölüm ''Devletimizin Dönüşü''
>>>
|