Karanlık
bastırdıktan saatler sonra, Berzeg’in
dirayetiyle güç bela toparlanan artık neredeyse dişleri
takırdayan üşümüş grup, arabalara dağılarak
Maykop’a güç bela ulaşmış,
üşümüşlüğümüzü giderecek tek çare olarak mütevazı bir saunaya
kapağı atmıştık. Berzeg, tandır başındakileri bu sefer
başka bir arabaya, asaletiyle hafifçe eğlendiğimiz
Askerby'in, lastikleri çivili
arabasına teslim etmişti. O da bizlerle eğleniyordu tabi, yitip
gitmiş kendi sınıfından geriye kalanlar olmadığı için, bizler gibi
orta sınıf halk tabakaları arasında ömrünü geçirdiğine
hayıflanıyor, Monaco prensinin
evlenmemiş bekar kızı kalıp kalmadığını sorup duruyordu.
Bozatoya aktardığımız bu soru hafif
gülüşmelere neden olmuştu. İhtiyar İtalyan birkaç gündür
buralardaydı ve artık Adige
esprilerini anlıyor ve Monaco’dan
artık umudu kesmesi gerektiğini ama Kuzey İtalya soyluları
içinden, evde kalmış bir kız bulunabileceği umudunda olduğunu
belirtiyordu. O ise henüz görmediği ve hiçbir zaman görmeyeceği
evde kalmış bir İtalyan yerine, bu günden beri tandır başında
mırıldanıp durduğum Remedios'u dikiz
aynasından bakışlarla süzüyor,
soylu ise eğer, ona da razı olabileceğini ima ediyordu.
İkimiz arasındaki iklimin farkında olarak sokuşturduğu laflara
gülüştüğümüzde, Remedios'a dönüp,
bununla ne ilgileniyorsun, asil
bile değil o,
diye iğneliyordu beni. Sonradan Remedios'un
asaletiyle ilgili kuşkular çıkınca, Askerby
üçümüzü de kurtaracak yeni bir öneri
getirmişti. Remedios'la kendisi
evlenip, onun zaten layık olduğu soylular sınıfına girmesini
sağlayacak, beni de güzel çirkin demeden bulabileceğimiz soylu
sınıflardan biriyle evlendirerek, pek layık olmasam da, şu
'emedios'la tanışmasına vesile olmuş
olmam nedeniyle, o zavallı, aşağı sınıflardan kurtulmamı
sağlayacaktı. Öneri benim muhalefetime rağmen arabadakilerin
alkışlarıyla onaylanmıştı.
Üstelik, onaylayanlar arasında o da vardı.
Saunada gurup azalmıştı. Berzeg’in iş
arkadaşlarından oluşmuş kızlı erkekli küçük bir grup ve misafirler
kalmıştık. Bir de Remedios tabi. Biraz
ısındıktan sonra isteyenler saunaya girip terliyor sonra atlama
cesaretini gösterenler, soğuk havuza atlayıp ayıkıyor, salondaki,
ormandan beri taşınıp yeniden kurulmuş yer sofrasındaki yerlerini
alıyorlardı.
Bozato,
iflas edip telef olmuş bu Sovyet halkının, hayattan hala
eğlenceler çıkarabilmesine hayranlıkla şaşıyor, bu gün dağda
rastladığı yoksul mujiklerin bile, en olumsuz durumlardan
çıkardıkları şen eğlence biçimlerine, bir türlü akıl
erdiremiyordu. Bunu kavrayamayanlar arasında bende vardım. On beş
yıl öncesinin süper devletinin vatandaşları, bu gün otuz dolarlık
ücretlerle geçinme noktasına düşürülmüş olmaları bir yana, sağlık
ve eğitim de dahil kendilerini ne gibi umutsuzlukların beklediği
konusunda hiçbir fikir sahibi değillerdi. Eski dönemlerde
toplumsal ağırlığı olan entelektüel partililer, artık kimse
tarafından önemsenmediği gibi, devletinde onlara nasıl bir tavır
takınacağı belli değildi. Onlar sokaklardan çekilmiş bu yeni
oluşan yarı mafya işadamı takımına bırakmışlardı meydanı. Yıllar
sonra tekrar iktidarı ele geçirecek olan genç
komsomollar, henüz çöküntünün mahmurluğunu üzerlerinden
atamamış, şaşkınlıkla, ortamı kavramaya çalışıyorlardı.
Geleceklerini yitirmeyle karşı karşıya kalan gençlik, o zamanlar
pek ucuz olan votkanın yardımıyla da
olsa, vur patlasın çal oynasın, gününü gün etmeye çalışıyordu.
Geleceğini yitiren insanlar ancak
böyle dayanabiliyorlar çöküntüye,
ağıtlar yaksalar daha mı iyi
diyordu,
Askerby. Peki kardeşim ağıtlar yakmayacağız o
zaman.
Askerby'le
bu sohbetimiz arasında Remedios,
dostluk geliştirdiği ağlayan kızla saunaya girip çıkmış, kendisi
için uydurulmuş, beyazlar içinde bir elbise ve dalgalı uzun
saçlarıyla çıkagelmişti.Güzeldi.
Askerby ayağa fırlayıp elini öperek
karşıladığı Remedios’u
işte sevgilim diye
tanıttı herkese. Diğerleri bana dönüp gülüşerek, alkışlar arasında
kabul etmişlerdi durumu. Bir
asil tarafından iltifatlara boğulması
onu gururlandırıyor, aramızda bir
düello çıkmasından ürküyordu. Bu, gülerek, kendi
değerini de tartıya çıkaran açıklaması, daha da eğlenceli
gülüşmelere neden olmuştu. Askerby bir
centilmen edasıyla kızı getirip yanıma oturttu,
vazgeçeceğimi sanma sakın tehdidini esirgemeden.
Amerikalı çok sarhoş olmuştu ve içine düştüğü bu gerçeküstü
dünyayı anlamaya çalışıp, etrafta hangi tür eşkıyalar
olabileceğine dair pek bir fikri olmadığından, kendini kollayarak
İngilizce anlayabilen bir Rus kızla
konuşmaya çalışıyordu, belki de asılmaya. Çaça saunaya girmeyi
reddetmiş, canlı sataşmalarını sürdürmeye devam ediyordu.
Eğlenceli insanlarmış sizinkiler diye söze başladı
Remedios,
onları seveceğim galiba, bizim
Latinlerde renkli insanlardır biraz
bilirsin, sizde de yaşam neredeyse gerçeküstü. Olmadık ülkelerden
gelmiş akrabalarınız var ve ilk defa gördüğünüz insanları, olmadık
ilgi ile karşılayıp canından bezdirene kadar peşinden
ayrılmıyorsunuz, bu her yerde böyle değil. Danslarınız güzel ama
az dans edip çok seyrediyorsun o biraz
sıkıcı, yinede eğlenmeyi biliyorsunuz biz Latinler kadar
olmasa da.
Bu, beni umurundan çıkarmış konuşmalar değildi benim
istediğim. Sadece benden bahsedeceği şeyler istiyordum artık.
İhtiyar bayılmak üzere bulunduğu saunadan güçlükle çıkarılmış,
soğuk duşla kendine getirilip, kendisi için uydurulmuş bir bornoza
sarılı vaziyette baş köşeye oturtulmuştu. Rahatlamış ve bir şeyi
yeni kavramış olmanın heyecanı ile müsaade isteyerek konuşmaya
başlamıştı.
Birkaç günden beri duyduğum bir kelime var, biz buraları Kafkas
biliyor idik ama sizler Adige deyip
duruyorsunuz, eğer bu ülkenizin adıysa, tuhaf bir durumla karşı
karşıyayız. Kuzey İtalya’da, Avusturya sınırında bir bölge var
ismi
Adige,
gerçi uzun ismi, Trentino Alto
Adige
ama biz oraya kısaca Adige
deriz. Dağların sıra dışı birlikteliği, zengin ırmaklar sayısız
göller, dağ kümelerinin güzelliği yurdunuza benziyor, ayrıca
dilleri de biraz tuhaf gelir bize, bir ilişkimiz
olabilir mi sizce?
Demek öyle! demişti Askerby, orayı
damı biz kurduk yoksa, her gün yeni bir akrabalarımızın çıkıyor
olması sevindirici aslında, içlerinde biraz asil olanlarda varsa,
elbette kabul edebiliriz, neden olmasın.
Bu boyu kısalmış ve biraz kararmış Osmanlıları kabul ettikten
sonra, Habsburg hanedanından
sayılacak, İtalya göçkünlerine neden itiraz edelim ki. Diye
başladığı konuşmanın ardından, her dilden tercümelerle;
Abhaz mitolojisi anaç mı konusu da
dahil, insanlığın nerelerden başladığı, beyaz ırkın ne
menem bir şey olduğu üzerine absürd
bir muhabbet başlamıştı. Bozzato,
kendi açtığı konunun bu kadar ilgi görmesinden mutlu, çoğu zaman
hiçbir şey anlamadan dinlediği bu konuşmaların arasına girip,
araştırıp bilgilendirmeye
söz verdi. Bu söz üzerine tekrar alkışlandı ve mutlu bir
sessizliğe gömüldü. Diğerleri avaz avaz
sürdürüyorlardı mavrayı.
Remedios
gülümseyerek ilgiliymiş gibi izliyor, bu tantananın nasıl
sonuçlanacağını merak ediyordu.
Benim de merak edegeldiğim bir şey
vardı elbet, bu güzel kadının dünyevi olup olmadığı. Görecektik.
Sonraki Bölüm >>> |