...................
...................

O ZAMANLAR ÇERKESYA   -03

Erhan Hapae

                         
...................
...................

Askerby uyandırıp duşa sokmuş, yabancıların otelde olduğunu, onlarla Çetav’ın magazininde buluşacağımızı söyleyip giyinmemi istemiş, aşağıda arabada beklediğini bildirmişti. Ben Remedios un nereye kaybolduğunu merak ediyordum. Korkma, dedi henüz ilgisine mahzar olamadım onun, sonuç alacağımdan emin olarak, uğraşım sürüyor. Berzeg’in annesi işe el koydu, şimdi onun yanında, seninle ilgisini merak ediyor, bir yandan ağırlayıp bir yandan sorgular onu. Gördüğün gibi sana sahip çıkanlarda var, benim kadar olmasa da. Üzerinde Şelame yazısını zor bela okuduğum bir dükkandan Halıve ve Şelame alıp, Çetav’ın asma katlı mağazasına ulaşmıştık. Türkiye den geri dönenlerin buluşma ve dert dökme yeriydi, sürekli çay servisi yapılıyor ve özgürce sigara içilebiliyordu. İnal Çetav bu kendisine hiç faydası olmayacak kalabalıkları yıllardan beri sessizce ağırlıyor ve muhtemelen bundan hoşlanıyordu.

Bizi hasretle kucaklayıp çay söyledi, ayrıca sigara içmekte serbest. İki yıldan beri 12 yaşlı kadın çalışanı ile devraldığı işyeri, o hiçbir şeylerin bulunmadığı sıkıntılı yıllarda, Türkiye den gönderilen çeşitli ihtiyaç maddelerinin satıldığı ilgi gören bir mağazaya dönüşmüştü. Gel gör ki, fiyatlar yoksullaşmış halk için yüksek geliyor, hayatında hiç ticaret yapmamış olan sahibi için, bir kar noktası olmaktan çok, ufak zararların edildiği bir sosyal merkez olarak işlev görüyordu. Nasıl bir gelişme olacağı ile ilgili bir fikri yoktu ama mutluydu o, burada direnecekti.


Remedios
ta nereden çıktı diye sordu, yüzüme karşı. Bu konuda akşamdan beri çekiştiğimiz Askerby sende nerden çıktın şimdi dedi, o benim kaşenim. Çetav nezaketle hayır dedikodu yayıldı, merak ettiğim için sordum dediği sırada açık kapıyı tıklatan, esmer zarif bir kadın göründü. Kadını gördüğümüzde üçümüzde ayağa kalkmıştık. Çetav heyecanla, işte o, dedi. Bu ülkenin en zarif, en şık, en entelektüel, en güzel, en zeki kadını, tanıştırayım. Az konuşmasıyla tanıdığımız Çetav kendi çapında epey detaylı iltifatlarını sıralamıştı. Kadın o uzaktaki kapı ağzında, içeri bir adım bile atmadan, yapılan iltifatları muzip bir gülümseme ile dinlemiş ve şöyle demeyi uygun bulmuştu. Hiçte fazla bir şey söylemedi, tersine bilmediği bir çok şeyi eksik bıraktı. Diğerleri ile öpüşmüş benimle tokalaşarak kendisine ikram edilen baş köşeye oturmuştu. Askerby ile bu zekası gözlerinden fışkıran Bjedugh afet, bir türlü gelemeyen yabancıları beklemenin sıkıntısını eğlenceli bir mavraya dönüştüreceklerdi. Biz Osmanlıların laf yetiştiremeyeceğimiz incelikte bizleri tiye alıyor, alınmayalım diye arada bir iltifat sokuşturuyorlardı. İltifatlarda genellikle Çetav içindi.

Hangi Remedios
diye sordu kadın, Gabriel'in torunu mu? Dün akşamdan beri kimseye izah edemediğim durumu bilen birisiyle karşı karşıya kalmak beni irkiltmişti. Hani çamaşırları asarken uçup giden. Yüzündeki muzip gülümseme ile eğilip sormuştu soruyu. Evet diye kekeledim, seviyordum onu.

Bende bir tehlike var sandım
diye rahatladı kadın hayal ürünü o. Askerby; Tanrı dedi öyle hayal ürünlerinden ayrı bırakmasın beni. Dünden beri Adigey’de olduğunu, beni göstererek bu mağripliyle gün boyu gözleme pişirip, kırıştırdığını, Berzeg'in annesinin işe el koyarak kızı konağına aldırdığını, bu sarhoş Osmanlı'nın saflıkla kızı elinden kaçırdığını, zaten dün akşamdan beri kendisi devreye girdiği için, ben zavallının artık hiçbir şansı kalmadığını anlatıverdi. Demek beni kenara atıverdin dedi afet, Askeby’e çıkışarak, geçen hafta prensesin bendim ya hani. Atar mıyım dedi Askerby, geçen hafta kırk dereden su getirdiğim halde ümit vermeyen sen, gecelerden beri sayıklamaktan yaşlı anamı uyandırıp, ne kadar ayıp olsa da, bir gece sabaha karşı sana olan bütün duygularımı anlatan ben, annemin günlerdir biçare oğluna derman bulmak için doktor doktor dolaştığı sen, senden vazgeçebilir miyim sanıyorsun. Kızda dahil hepimizin gülüşmelerine aldırmadan soğukkanlılıkla devam etmiş, Remedios flörtüm olacak sadece deyip noktayı koymuştu. Bjedugh afet, gülümsemeler içinde Askerby'in yüzüne sevecen bir fiske atma girişiminde bulunmuş, o da kendini sevimli bir şekilde korumaya çalışmıştı.

Sveta
idi ismi, Petersburg'ta sanat eğitimi görmüş, bilmem hangi nedenlerle bu taşra kentine dönmüş, televizyon ve radyo programcılığı yapıyordu. Çok kısa süren evliliğini bitirmiş, saygın bir entelektüel olarak otuz Dolar maaşı ve iki odalı evi ile ayakta kalmayı başarmış, eksikliklerini çokça hissettiği bu küçük şehirde, biricik kızını yetiştirmeye çalışıyordu, canlılığını ve gülümsemesini hiç yitirmeden. Çetav Türkçe olarak açıklamıştı bütün bunları. Ben ise, derdimi konuşabileceğim ve muhtemel ki beni anlayacak bir dost bulmanın heyecanı içindeydim, eğer lütfederse.

Yüz yıl yalnız bırakılmış çilekeş başka bir halkın, destansı hikayesini okuyup durduğum o yıllar, bizim hikayemize benzemeyen ama yerlilerin itilip kakılması ve yüzyıllar boyu İspanyol emperyalin yönettiği küçük diktatörler tarafından onuru kırıla duran halkın, bölünüp birbirini telef etmesini anlatan hikayenin içinde rastlamıştım ona. Bütün bu çirkinliklere kendini yakıştıramadığı için rüzgarlara kapılarak uçan, yüzyıldır ortalıkta gözükmeyen güzel periydi o peşinde olduğum şey
.

Herkes her şeyi her yerde anlatırken ben sadece onu anlatırdım gittiğim yerlerde. Tabi hiçbir yerde rastlamayı aklımdan geçirmeden. Ona olan melankolik düşkünlüğüme, telef olmuş halklara dair ulvi şeyler yüklemek değildi istediğim, zaten ne istediğimi de biliyor değildim. Bir zaman Ritsa’da rastlar gibi olmuş yahut ta olsa olsa böyle bir şey olabilir diye birisini görmüş, o olmadığını, sonradan anlamıştım. Bu benim zihinsel sadakatimle eğlenenler olurdu zaman zaman, bende onlarla eğleniyordum tabi.

Bizim dönüşçülerin ütopyasına benzer bir bağlılıkla yıllardır sürdürdüğüm bu melankolik hal, dünden itibaren başka bir şeye dönüştü. O burada ve Adige dili biliyor, Yinede kendisine sarılabilmiş değilim, kucaklanabilen birisimi, onu da bilmiyorum, onun için Askerby'in şurada burada açıklamalarına kuşkuyla bakıyorum. Belki yine uçup kaybolmuş olabilir.


Diğerlerinin müstehzi gülümsemeleri  arasında o gülümsememiş, hafif kaçık birisi ile karşı karşıya kaldığı izlenimi uyandıran bir edayla süzmüştü beni. O kadar şahidim var dedim, Bozzato bile, diğer herkes onu dün ilk defa gördüler Adigey'de. Anlıyordu, yani anlamıyordu. Ayağa kalkarken Akşam Remedios’u da al gel dedi, Maykop mantısı yapacağım size, Askerby cezalı idi, kendini affettirebileceğini hiç sanmam. Etrafımdaki insanların arasından nasıl kurtulup geleceğimi bilmediğimi, Remedios ile ilgili söz veremeyeceğimi mırıldandım. Yapabiliyorsan dedi, olmadı başka zaman.


Askerby
çok kırıldığını, Karayipli uçurtma uçuran bir kız için kendisini ihmal ettiğini sanan Sveta’dan hiçte hak etmediği bir öteleme gördüğünü, kendisini affedebilmesi için, mantı davetine bir şampanya ve bu Sovyet'te bulunabilen tek çiçek olan, bir karanfil demetiyle geleceğini, içeri alınmaz ise pas pasın üstünde elinde çiçeklerle şampanyadan yudumlayarak oturabileceğini… Sveta dayanamamış tamam  demişti bezginlikle, gel.

Berzeg
misafirleri toplamış, parke fabrikasını gezdirmeye götürecekti. Ben gelmesem olmaz mıydı? Olmazmış. Akşamı organize etmem gerekiyordu.



Sonraki Bölüm >>>