...................
...................
ÇERKESLERİN DÜNYASI ve ANLATILANLAR  -1

DAVUR Soner Kocsav

                         
...................
...................

Tarihimiz ve kimliğimizle barışık ve gururlu bir hayat için, toplumlara örnek olan geçmişimizi anmak ve Çerkes asaletine, onuruna sahip çıkarak milletimizin şanlı, şerefli tarihine ve kültürüne dünyadan bir bakış açısı sunmak adına gerçekleri, sadece gerçekleri sizlerle paylaşmaya devam ediyorum.

Adige ve Abhaz halkları adına;

 
 

HEREDOT (MÖ 450- 2104): “Hiç şüphe yoktur ki Kolhis halkı ile eski Mısırlılar aynı ırktandırlar.”

 

- Eski Abhazya ve Lazika topraklarını içine alan Kolhis krallığı, Roma imparatorluğu tarafından yıkılmış ve bugünkü Abhaz ve Lazların ataları olan Apsiller, Abasglar, Misimya, Sanigya ile Lazika, Svaneti kabileleri ayrı ayrı krallıklara bölünmüşlerdi.

 
 

Yunanlı tarihçi HELLANİKUS (MO 400-500): “Kimmer Boğazını geçtikten sonra, güneydoğuda Sindlerin ülkesi (Sindika) bulunur ve daha ileride Meotlar ve İskitler yaşarlar.”

 

- Sindler ve Meotlar, bugünkü Adige halkının etnik oluşumunda katkıları olan, Batı Kafkasya ile Kuban ırmağı boyunca Orta-Kafkasya’da yaşayan ve kuzeyde İskitler ile komşu olan halklardı. Azak denizinin en eski adı Meot denizi idi.

 
 

Yunanlı tarihçi STRABON (MO 100): “(…) Bu ülkenin insanları olağanüstü yakışıklı ve iri yapılı insanlardır. Alışverişlerinde dürüsttürler ve para canlısı değildirler. Bu ülkede bitkiler ve hayvanlar bile çok gelişmiş ve iri göründü bana. ”

“(…) Ülkenin orta doğusunda, Albania denilen ülkenin dağlarında Amazon adı verilen kadın savaşçılar yaşar.”
 

- O dönemlerde Kafkasya’nın doğu kesiminde İskitler yaşıyordu ve orta Kafkasya ile batıda Adige kabilesi Sind ve Meotlar ile komşu idiler. Amazonlar da İskit topraklarında yağma yapan savaşçı kadınlardı. Kendilerine Ay’ın çocukları derlerdi. A-Maz-On, Adigece Maz-e “Ay” demektir.

 

Pers-Bundahiş yazıtları (MS 700): Burada hiyerarşik alanlarla ilgili çok eski Aryan kozmolojisinden (evrenbilim) gelen, kutsal bir dağla ilgili bir tezden bahsedilir. “Bu dağ özellikle Işık Tanrısı Ahuramazda için kutsaldır” ve Kafkasların Elbruz dağından başkası değildi. “Tüm dünya enerjilerinin kaynağı olan Elbruz’u fethetmek ve ona sahip olmak, tüm dünya enerji sisteminin üzerinde kontrolü ele geçirmektir. Gezegendeki yerinden ötürü bu dağ kozmik bir anten görevi yapmaktadır.”

 

- İran’da Pers din adamları tarafından M. S 8. yy’da toplatılıp okunmuştur. Bu efsaneden yola çıkarak İkinci Dünya Savaş’ında,  gizemli metafizik bilimlerine çok önem veren Naziler Elbruz dağını öncelikle ele geçirip burada bir tören yapmışlardı.

 
 

Adolf HİTLER (1940): “Kafkas kabilelerine mensup insanlar ne kadar başkadır. Onlar Avrupa ile Asya arasında bulunan en mükemmel ve en gururlu kimselerdir.”

 

- Hitler’in yardımcısı Martin Bormann tarafından tutulan günlüklerden yola çıkılarak 1953 yılında New York’ta ‘Hitler’in Gizli Konuşmaları’ adıyla yayınlanan belgedeki konuşmalardan biri.

 
 

İngilizlerin ilk deniz aşırı gezgini Sir John MANDEVİLLE (MS 1356): “Abhaz Krallığı’nda çok hayret edici bir bölge vardır. Hanyson adlı kişinin de doğrulayacağı gibi buraya üç gezi tertip edildi, fakat içeriye girilemedi. Bu vadi tamamen karanlık ve hiç ışık almıyor. İnsan önünü zor görüyor. Zaten buraya insan da girmez, burada horozlar bile ötmez. Bu olay Tanrı’nın bir mucizesi olarak kabul edilir.  Öyküye göre, Perslerin lanetli imparatoru Saur, Hıristiyan Abhazları din değiştirmeye zorlar ve onlardan Pers putlarına kurban vermelerini ister. Abhazlar, gaddar putperestten Tanrının bir mucizesiyle kurtulurlar: Zalim Persler bu karanlık vadiye sürüklenir ve orada sonsuza kadar kalmaya mahkum olurlar.”
 

- 14. yüzyılda yaşamış olan İngilizlerin ilk deniz aşırı gezgini Sir John Mandeville, 1356 yılında 2 cilt halinde yayınladığı eserinde, Kafkasya ile ilgili bölümde bu gibi anılarını anlattı…

 

Osmanlılı Evliya ÇELEBİ’nin Seyahatnamesi ( 1666 ): “(…) Şevval ayının onuncu günü Çerkesistan ülkesine ayak bastık. Peşkov, Çerkes köyü, Şuake Beyi’nin tahtıdır. Yani başkent anlamında. Kasaba gibi mamur bir köydür. Bu Çerkes milleti gayet şiddetli ve gazaplı melun adamlar olup, amma gayetle bahadır, cesur ve yararlı namdar yiğitlerdir. Çerkes kavmi birçok kabileden oluşmuştur. Her birinin başında bir bey vardır. Bunların kilise veya camileri yoktur. Onlara gavur derseniz çok kızarlar, fakat Müslüman kabul ederseniz çok sevinirler ve iltifat kabul ederler. Hayat düzenleri ve toplumsal durumları çok demokratiktir. Para, pul bilmezler, mal değiş tokuşu ile alışveriş yaparlar. Kadınları erkekler ile eşit olarak alışverişe katılır ve yüzlerini örtmezler. Çerkesler çok sanatkardırlar; gümüş işlemesi, kuyumculuk ve silah yapımında ustadırlar ve kendi barutlarını kendileri imal ederler.  Hayvancılıkta çok ilerlemişlerdir. Geceleri köylerini çok büyük köpekler korur. Bu insanlar, eminim dünyanın en konuksever kişileridir. Birde kendilerine sığınan kimseleri, hayatları pahasına da olsa düşmanına teslim etmezler. Çerkeslerde akraba evliliği kesinlikle yasaktır. Çerkes köyleri tahkim edilmiş kalelere benzer, en sağlam ağaç duvarlarla çevrilmişlerdir ve ayrıca ortada gözlem kuleleri vardır. Bu ülke, son derece büyük doğal zenginliklere sahiptir.“
 

- 1611 yılında İstanbul’da doğan ünlü Osmanlı gezgini Evliya Çelebi, 1666 yılında Osmanlı Devleti tarafından Kırım Hanlığı’ndan alınan Mehmet Giray Han ile yaptığı gezide bu şekilde uzun uzun Çerkeslerden bahsetmişti.

 

Ünlü Rus şairi Mihail Yuri LERMONTOV: “Ben seni ve senin evlatlarını ve onların savaşçı özelliklerini, senin fırtınalarının mucizeli görüntülerini ve onların mağaralarındaki ve gece bekçileri gibi görünen yalçın kayalardaki yankılarını, güneşin doğması ile yaldızlanan derelerini, Cennet ve gök çiçekleri gibi başlarını kaldıran güzel step çiçeklerini ne kadar severim. Lermontov aslında İskoç kökenlidir.

 

Fransız Şövalye Taibout de MARİGNY (1818):Avrupa’da biz bu kabileleri “Circassian” diye anıyoruz. Ruslar ise onlara “Cherkes” derler.  

- Günümüzde Çerkesler (1818),  şaşılacak şekilde bağımsız bir halkın inanılmaz manzarasını sergilemektedirler.  

- Coşkun bir özgürlük ve bağımsızlık aşkı, yiğitçe bir kahramanlık onları komşularına karşı üstün kılmaktadır. Küçük yaşlardan başlayarak vücut geliştirme, spor yapma, silah kullanma ve at binmede elde ettikleri yüksek başarı, onları düşmanlarının karşısında zafere ulaştırmaktadır.  

- Çerkesler için konukseverlik kavramının, her şeyden öte kutsallık ve onur ölçüsü olduğunu nereden bilebilirdim?

- Genç kızlar, delikanlılarla birlikte eğlencelere katılabilirler.  

- Her sınıftan insan hemen hemen aynı giyinir. Aşırı süslenme geleneği yoktur. Aralarında mükemmel bir eşitlik vardır.  

- Cenaze töreni, ölenin anısına ve onun geçmişi belirten şarkılarla başlar, sonra tabutun başında konuşma yapılır.  

- Burada konuşma hakkı kutsaldır. Kimsenin konuşma hakkı engellenemez.  

- Çerkeslerin inançlarına göre büyük bir Tanrı vardır. Bu büyük varlık onların dilinde Tha/Ança’dır.  (Tha, Adigece, ANÇA, Abhazca’dır). İnsan ruhunun ölümsüzlüğüne ve öteki dünyaya inanırlar.  

- Avrupalı hanımlar bilsinler ki, Çerkes hanımlarının onlardan geri kalan tarafı yoktur.  

- Çerkeslerde erkekler arasında yanak yanağa öpüşme yoktur.
 

- Fransa’nın soylu bir ailesinden Şövalye Taibout de Marigny, bildiği Eski Yunanca, Rusça, Türkçe gibi dillerin yanında Çerkesya’da konuk olarak bulunduğu sürece Çerkes dillerinden olan Adigece dilini de öğrenmeye çalışmış ve bu dilde küçük bir sözlük hazırlamıştır. Marigny, ‘Çerkesleri her yönüyle tanımış ilk Avrupalıdır, denebilir.

Not: Marigny’nin “Karadenizin Çerkesya Sahiline Üç Seyahat-Çerkesya Gezileri” adıyla Londra’da yayınlanan eserinden alıntıdır.

 

İngiliz Gazeteci J. A.  LONGWORTH (1837-1838):

- Çerkeslerde dikkat ettiğim bir özellik erkek, kadın herkesin dik durması idi. Şişmanlık ise Kafkasya’da pek itibar görmemektedir, ben burada kaldığım sürece tek bir şişman insana rastlamadım.

- Çerkes beyinin davranışları, onu Avrupa’da centilmen sıfatını kazandıracak kadar ince ve kibardı.

- Çerkeslerde genellikle her şey ortaktır, havanın olduğu kadar.

- Çerkes kızı bir hava perisini andıran görünüşü ile örgülü bukleleri ve tatlı gülümsemeleriyle, bizde bir peri ülkesinde olduğumuz hissini uyandırıyordu. Rusların Pşat’ı işgal ederek ortalığın bir ana baba gününe döndüğü en karışık ortamlarda bile, Çerkeslerin takındıkları tavır, hiçbir kelimeyle ifade edilemeyecek kadar asilce ve mertçeydi.  

- Bu ülkede her tarafa büyük bir güvenlik içinde gidilebilir ve konuk uğradığı her yerde sıcak bir ilgiyle karşılanır.

- Dünyanın hiçbir yerinde bu ülkedeki insanların benzerini göremezsiniz.

- Semez prensi Şimaf Bey iyi karakterli olmayan bir başkandı. Babasının sahip olduğu ve hiç kimsenin itiraza cesaret etmediği büyük otoritesi, Şimaf Beyin ellerinde giderek küçülmüş ve sadece bir unvandan başka bir şey ifade etmez bir duruma düşmüştü. Fakat diğer yandan unutulmaması gereken bir gerçek daha vardır. O da Çerkes prenslerinin çoğunluğunun sahip olduğu olağanüstü cesaret,  cömertlik ve nezakettir. (…) Bunlar aristokrasinin kötü yönlerini bir ölçüde dengelemiştir.
 

Not: 1840 yılında Londra’da “Çerkeslerle Bir Yıl” adlı iki ciltlik eserinden alıntıdır.

 

İngiliz James Stanislaus BELL (1840): 

- (…) Çerkesya’da belli bir kişinin egemenliği yoktur. Tek egemen güç sözdür. Herkes kendini, verdiği sözü tutmakla yükümlü görür.  

- (…) Çerkes milleti, şimdiye kadar tanıdığım, işittiğim ve okuduğum milletlerin hepsinden daha kibar ve naziktir.

- (…) Çerkeslerde hapishane yoktur. Cezalar mal ile ödetilir. Çerkesya’da toprak mülkiyeti yoktur,  yararlanma hakkı vardır.
 
 

- Bu insanları tanıdıkça hayran oluyorum.  
 

- Her kabile yaşlılar tarafından idare ediliyor.  
 

- Öğrenebildiğim kadarıyla burada delilik bilinmiyor.  
 

- Çerkes halk demokrasisi, Amerikan demokrasisinden iyi işliyor. İnsanların özgürlükleri konusunda duyarlı olmaları, toplumu ilgilendiren bütün sorunların açık olarak görüşülmesini gerektiriyor.
 

- İngiliz James Stanislaus Bell’in 1840 yılında Londra’da “1837, 1838 ve 1839 Yıllarında Çerkesya’da Bir İkametin Günlüğü” adıyla yayınladığı kitaptan alıntıdır.

 

Alman şair MÜLLER:

(…) Çerkes, gerek yaya, gerek atlı olsun, daima yenilmez ve eğilmez bir varlık sahibidir.

 

Fransız asıllı Leonti LYULYE:

- Çerkesya’da dilenci yok, aşırı zenginde yok.  

- Burada, Çerkeslerin birçok kez tanığı olduğum üstün bir meziyetinden söz etmeyi gerekli görüyorum. Bu, düşünceleri ortaya koymaktaki rahatlık ve hitabet gücü, kurallara uygun olarak yaptıkları tartışmalarda gösterdikleri ifade yeteneğidir.  

- Çerkeslerde gelenekler, her türlü yasadan güçlüdür.  

- Hiçbir düğün ve cenaze göremezsin ki hemen hemen bütün bölgenin insanları katılmış olmasın.  

- Çerkeslerin sosyal hayatlarında geçerli olan kurumlaşmalar, kişileri, ahlaki ve entelektüel açılardan olağanüstü derecelerde geliştirerek onları, modern ülkelerin halklarından çok daha gelişmiş kişiliğe sahip insanlar durumuna getirmiştir.  

- Bu hikmet ve irfan, bir Çerkes’i bulunduğu yerden yükselterek, onu, gücün ve şerefin doruklarına çıkarmaktadır.

Arap Tarih bilgini, gezgin Abdül Hasan El Mesudi (MS.  950):

- Bu kadar temiz ve beyaz tenli,  ince belli,  güzel kadınlar ve yakışıklı, bahadır ve cesur erkekler herhalde dünyanın başka memleketlerinde yoktur.

- (…) Çerkesler gruplar halinde Trabzon’daki Yunan pazarına gelir ve alışveriş yaparlardı. Hal ve tavırlarından çok uygar ve zeki oldukları belli oluyordu.  

 

İngiliz Yarbay G.  Poullet Cameron (1845):

- (…) Çerkesler, dik duruşları, zarif endamları ve şık kıyafetleriyle, vakur tavırları ve kibar hareketleriyle sanki ömürlerini bu dağlarda, vahşi olaylar içinde değil, imparatorluk saraylarında geçirmişler gibiydiler.  (…) Elleri kama ve kılıçlarının kabzalarından hiç ayrılmıyordu. O akşam iki önemli şey öğrendim. Çerkesler, ülkelerinin güzel dağlarına, muhteşem vadilerine kutsal bir varlık gibi bağlıydılar ve ne servet, ne makam, ne şan, ne de hırs; onları asla bu sevgiden vazgeçiremeyeceği gibi,  yurtlarını da asla unutmayacaklardır.  

 

Karl Marx:

- (…) Avrupa halkları! Bağımsızlık ve özgürlük için nasıl savaşılacağını kahraman dağlılardan öğreniniz. Onlar bu ilkelerin en belirli, en saygıdeğer temsilcileridir.

- (…) Çerkesya haritada bağımsız bir ülke olarak görünmektedir. Hiçbir şey, parlamentodaki oylamalar bile tarihin akışını ve haklının sesinin kısılmasına yetmeyecektir. Çerkesya’nın Rusya’ya ait olmadığı gerçeği, o savaşçıların silahlarıyla kanıtlanacaktır.

 

devamı  >>>