|
|
|
|
|
ESKİ
YENİYETMELER -2 |
27.07.2010 |
|
|
Dr. MEŞFEŞŞU
Necdet Hatam |
|
|
“Eski Yeniyetmeler”i,
özeleştiri yapmadıkları, doğruyu söylemedikleri, laf
salatası yaptıkları, samimi olmadıkları için gündeme
getirdiğimi anlamak istemeyenler de varmış. Doğrusu,
saçmalıklarını çeşitli platformlarda yanıtlamaktan
usanmadım da değil. Ancak kendileri “yenilen güreşçi
güreşe doymazmış” örneği, kendi bildiklerini okur,
bilmediklerini de bildik edalarla yazarlar da yazarlar.
Bu arada, özellikle de dönüşü ve DÇB’yi eleştirirken
sapla samanı da karıştırırlar... Dönüşü, dönüşün kendi
ilkeleri, DÇB’yi, DÇB’nin kendisine biçtiği misyon
üzerinden değil, kurguladıkları bir dönüş ve
düşledikleri bir DÇB’yi eleştirir, gülünç durumlara
düşerler.
Örneğin:
Anavatana dönüşü ancak ve ancak, cumhuriyetlerimiz ve
ilgili ülkelerin katkılarını hem de muhalefet yaparak
değil diyalog ile gerçekleştirebileceğini, sadece Rusya
Federasyonu’nun değil Çerkes'in yaşadığı tüm ülkelerin
yasalarına uyacağını kuruluşundan bu yana bangır, bangır
bağıran DÇB’yi muhalif politika yapmadığı için
eleştirirler.
Aynı kişiler, ancak gizli örgütlerin, partilerin
üstlenebileceği bir misyon yükledikleri DÇB’yi hem bu
misyonu yerine getirmediği için, hem de genel kurullara
dileyen herkesin katılımına izin vermediği, konuşma
hakkı vermediği için eleştirirler. Çünkü örgütlenme
üzerine sayfalar dolusu yazsalar da örgütçülükten en
azından koşullarımıza uygun örgütçülüğe uzaktırlar.
Sorumlulukları (!) da üretmek değil üretme çabası içinde
olanları eleştirmektir. Hep sorar, ancak sorulanları ya
hiç yanıtlamaz ya da yandan yanıtlarlar. Toplum önünde
verdikleri sözlerin yerine getirilmediğinin
anımsatılmasını sevmez, anımsatanlara kızabilirler.
Örneğin “şu oturma başvurusu kampanyası açmış olanlar
nerede” dersiniz. Yandan yanıt; başvuruların çok
zorlaştırıldığıdır. Üstelik bunlar; başvurular
zorlaştırıldığında -ki gerçek değil üç günde başvuru
yapılabiliyor- oturma izni başvuru kampanyasından
vazgeçebilenlerin, söke söke haklarını alabileceklerine,
“Bağımsız Çerkesya’yı” gerçekten amaçladıklarına
inanılacağını umacak kadar naifdirler.
Başvurunun nasıl zorlaştırıldığını da açıklamazlar
nedense. Kota mı yetmemiş, başvuru belgelerinin
alımında mı sorun çıkmış, belgeler alınmış ta süresinde
mi yanıtlanmamış ya da başvurular geri mi çevrilmiş
benzeri hiç ama hiç bir açıklama yapmazlar. “Başvurular
zorlaştırıldı” gerekçesi ile, başvuru konusunda hiçbir
çalışmaları olmadığını, kampanyayı sadece sanalda
açtıkları gerçeğini örtebileceklerini sanırlar.
“Bir Ağustos Dönüş Bayramı’na, hani gruplar halinde
katılacaktınız. İşte on ikinci Bir Ağustos’u kutluyoruz
nerelerdesiniz'' dersiniz, bütün Çerkesleri bir
araya getirecek ciddi (!) bir örgütlenme peşinde
oldukları için olsa gerek duymaz, yanıt da vermezler.
“Eski Yeniyetmeler” başka ülkelerin, başka
halkların sorunlarını değerlendirirken alabildiğine
gerçekçi olmalarına karşın, sıra kendi olayımıza
geldiğinde gerçeklerden kopar, hamaset yaparlar.
Yıllarca dillerine pelesenk ettikleri, benim halen de
temel doğrularımdan biri olan “somut koşullara göre
somut çözüm” ilkesini hiç anımsamazlar.
Güya her şeyleri görüp kavradığı, anladığı halde
yıllarca uyumuşken
-uyumadığını belgeleyebilirlerse sözümüzü geri alırız-
hangi dürtü ile bilinmez birden uyanan ve kulağımıza
çalındığı kadarı ile de gençler arasında bayağı heyecan
uyandıran, dönüşçü değil “dönüşçülük yandaşı” sayın
İmdat Kip’in yazdıklarını “olmayacak duaları” serisini
noktaladığında irdelemeyi düşünüyorum. Ancak bu arada
sayın Kip ve Kip’ın yazdıklarını sorgulamadan gerçek
kabul edenlere, DÇB’nin ne olduğu ne olmadığı, DÇB
tarihinde 1995’in önemi, rahmetli Kalmık Yura’nın ne
gibi olumlu gelişmelere imza attığı, hangi konularda
devlete ne kadar muhalif olduğu, Abhazya sorununda
gösterebildiği “muhalif etkinliği” Çeçen sorununda neden
gösteremediği, ordular kurmuş olan Kafkas Halkları
Federasyonu’nun neden ve nasıl yok olduğu, gibi
konularda biraz fikir jimnastiği yapmalarını öneriyorum.
Gerçekçi yaklaşılabilir nesnel olunabilirse sonuçların
hiç de kendi sandıkları gibi olmayacağı ve kendileri
için çok şaşırtıcı olacağından da eminim.
Sayın Kip ve alkışlayıcıları düşüne dursun bu yazıda
sayın HABRAÇÜ Murat Özden’in yazdıklarına şöyle bir göz
atalım diyorum.
Murat Bey benim sevdiğim bir arkadaş. Yazıya “Sevgili
Murat” diye başlamadıysam eğer, Talebe bana yasakladığı
içindir. Sayın Özden’i gerçekten severim, içeriğine
katılmasam da Çerkes ulusal sorununu irdeleyen bir kitap
yazdığı ve çok zor bir dönemde bunu yayımlayabilme
yiğitliğini gösterdiği için. Severim bu kitap için
kendisine ödetilen bedelden yakınmadığı için. Bir de
çok, gerçekten çok takdir ederim, dönüşçü olmadığı halde
dönüşe çok büyük katkılarda bulunduğu için. Evet, ayrı
bir yazı konusu yapmayı düşündüğüm, döneminin en çok
okunan haftalık dergisi “Nokta”nın “Çerkesler
Kafkasya’ya Dönüyor” kapağının ortaya çıkmasında büyük
emeği olduğu için. Ancak tüm bunlar sorumluluklarımızı
yerine getirmeyi, yanlış bulduklarımızı dile getirmeyi
engellememeli değil mi?
Eh bu kadar yakından tanıdığım ve sempati duyduğum
birini çok resmi olarak eleştiremeyeceğim için Telebe’yi
de kızdırmayı göze alarak izninizle kendi tarzıma
dönüyorum.
Sevgili Murat “Çerkeslerin Ulusal Politikası ve
Örgütlenme Üzerine (1)” başlıklı yazını gel bir de
birlikte okuyalım:
“Geçen yazımızda “Çerkesler için zaman en kötü
ilaçtır, zamana karşı bir yarış içerisinde örgütlü
mücadelemizi başlatmamız gerekiyor” demiştik.”
Bütün benliğimle katılıyorum.
“Hastalıklar ve travmalar için zaman en iyi ilaçtır
denir. Ancak bu Çerkesler için maalesef en kötü ilaç.
Çünkü zaman çok hızlı akıyor ve Çerkesleri hızla yok
ediyor. Asimile ediyor. Şayet bizler bunu böyle
seyretmeye devam edersek, uğruna mücadele edilecek
Çerkes dili, kültürü ve ulusu kalmayacaktır.”
Sanırım diasporayı demek istemişsindir sevgili Murat.
Çünkü anavatan kesimi bugüne kadar koruyup,
geliştirdiklerini sizlerin katkısı olmadan koruyup
geliştirebilmiştir.
“Buna karşı mücadele edelim deniyor. Her kafadan bir
ses çıkıyor. Konuşuluyor ama iş yapılmıyor.
Ne yapmamız lazım?”
Evet bakalım uzun zamandır görüşmediğimiz,
yazışmadığımız, politikamızı konuşmadığımız sevgili
Özden’in kafasından ne sesler çıkacak?
“Herkes bunu soruyor.
Cevabı hem çok kolay, hem çok zor.
Cevabı çok kolay dedik. Gerçekten davasına inanan, bedel
ödemeye hazır insanları bir araya getirip Çerkeslerin
ulusal politikasını ve örgütlenmesini oluşturabilirsek
işimizin kolay olduğunu göreceğiz.”
Gerçekten çok doğru ama inandığı bir davası olmayan ve
bedel ödemeye hiç niyeti olmayanların başkalarını bedel
ödemeye çağıramayacakları da çok doğru değil mi ya da
ulusal mücadelede bir kez bedel ödemenin yeterli
olmadığını bilmiyor olabilir misin sevgili Murat? Geride
bıraktığımız kısa olmayan sürede “ulusun yeniden inşası”
konusunda kimselerin bilmediği çalışmaların mı var
acaba?
“Çok zor çünkü bugüne kadar laf ürettik iş üretmedik.
Laf ebeleriyle oyalanıp yol alamasak işimiz zor.”
Bak burada ayıp ettin sevgili Murat. Kendin ve çevren
için bu doğru olabilir de... Ancak inan ki, görmek
istersen eğer, laf üretenler yanında az da olsa iş
üretenler de olduğunu ve siz laf ebelerinin iş
üretenleri geçmişte olduğu gibi bugün de oyaladığınızı
göreceksin.
“Bir düşüncenin politika olabilmesi için asgari üç
şart gerekmektedir:
1) Etrafında örgütlenilecek düşünce (ideoloji).
2) Bu ideolojiyi hayata geçirecek kadro.
3) Bu ideolojiyi hayata geçirecek araçlar. Örgüt (parti,
cephe, dernek, şirket, vakıf...).
Eğer bu üç şart asgari koşullarda yerine gelirse bunun
adı politika olur. Yoksa bu yazıda dergilerde ve sanal
alemde çıkan yüzlerce yazıdan biri olarak kalır.
Yeni bir örgütlenme modeli önerirken bugüne kadar olan
çalışmaları gözardı mı ediyorsun, diyenler olabilir.
Hayır, bugüne kadar olan birikimlerimizi muhafaza
ederek, geliştirerek ve daha rantabl kullanarak yolumuza
devam etmeliyiz.
Bugüne kadar söylenmiş olan her söz, yazılmış olan her
harf, konulmuş olan her taş çok değerlidir.
Bugüne kadar davamıza ekmek veren herkes de çok
değerlidir.
Peki söylenmemiş olan nedir?
Söylenmemiş olan, davamızı siyasallaştırarak
muhataplarımıza (Rusya, Türkiye, Gürcistan, Ürdün,
İsrail, Suriye, AB, ABD ve tüm uluslararası kuruluşlar)
gerek demokratik yollardan, gerekse zor yoluyla anlatmak
ve haklarımızı söke söke alacağımızı göstermektir.”
Breh, breh, breh... Sevgili Murat, Türkiye’de kimliğini
kabul ettiremeyenlerin, Çerkes olarak kendilerini tescil
ettirme çabasına girişmekten korkanların, koca, koca
ülkelerden haklarını söke söke alacaklarına gerçekten
inanıyor musun? Peynir gemileri ne zamandan beri lafla
yol almaya başladı diye sorsam alınır mısın?
Korkuyu yenmek işte budur!
“Şimdi bir düşüncenin politika olması için üç şart
gereklidir demiştik. Bunları irdelemeye başlayalım.
1) Etrafında örgütlenilecek düşünce (ideoloji):
Bugüne kadar söylenmiş her söz, yazılmış her harf,
konulmuş her taş çok değerlidir dedik. Bunu dedikten
sonra bugüne kadar ileri sürülmüş olan tezleri
değerlendirelim.
Öncelikle Sovyetler Birliği'nin çöküp, Berlin Duvarı'nın
yıkılmasıyla birlikte bütün ideolojiler de çöktü.
Çerkeslerin söyleyegeldikleri tezler de yerle bir oldu.
Yerlerine yenileri ikame edilemedi.”
Bize göre bütün ideolojiler değil sevgili Murat, dönüş
dışındaki bütün ideolojiler çöktü. Dönüşün ise hem
olabilirliği hem de olmazsa olmazlığı daha net olarak
ortaya çıktı. Bak senin de farkettiğin gibi Erhan da
dönüşçü olmadı mı? Hem hanginiz dönüş dışında bir çözüm
önerisi getirebildiniz. Benim senin yazıları okuduğum
ciddiyette sen benim yazılarımı okumuş olsaydın, dönüşün
çökmek bir yana nasıl gelişip serpildiğini de
görecektin.
“1. Tezimiz- Bağımsız Kafkasya idealiydi.”
Yanlış anımsıyorsun sevgili Murat, söylem, “Bağımsız
Kafkasya” değil “Bağımsız Birleşik Kafkasya” idi.
Bildiğin gibi bu yaklaşımı biz, dün de inanılan bir tez
olarak görmemiştik, bu gün de bir tez olabileceğini
düşünmüyoruz. Dahası geçmişte bu tezi savunanların Kuzey
Kafkasya’da bağımsızlık savaşları verilirken nerelere
saklandıklarını da merak ediyoruz. Yeni bağımsızlıkçı
biri olarak biliyorsan ne ala, bilmiyorsan da öğren
lütfen. Bakarsın gerekebilir...
“Komünizmin çökmesiyle birlikte mazlum milletlerin
ayaklanıp bağımsızlığına kavuşacağı ve Kafkasya'nın da
bağımsızlığına kavuşacağı üzerine kuruluydu bu tez. Ama
Sovyetler Birliği'nin çökmesinden sonra bu sağlanamadı.
Ancak yirmi yıl önce bana 21 Mayıs'ta Taksim'den yürüyüp
Rus Konsolosluğu'nun önüne gelip bağıracaksın deselerdi,
herhalde kötü bir rüya gördünüz derdim.
Ancak 22 Mayıs 2010 tarihinde en sağcısından en
solcusuna, en muhafazakarından en liberaline,
dönüşçüsünden devrimcisine, Bağımsız Kafkasyacısına
kadar samimi olan herkes Taksim Meydanı'nda toplandı.”
Sevgili Murat, Taksim Meydanı gösterilerinin, Bağımsız
Kafkasya tezini güçlendirebileceği havasına girmezden
önce bir de TBMM önünde Çerkes olduğunuzun tescili
anlamına gelecek etnik sayıma destek mitingi
düzenleseniz. Böylesi bir miting bağımsızlık
mücadelesini göze alacakları değilse de biraz daha yiğit
olanları, samimi olanları tanımamıza yardımcı olacaktır.
“Ne diyor Hapae Manifestom 2'de:
Her sürgünün kafasında olduğu gibi benim de zihnimde bir
harita oluşuyor yavaş yavaş. Kabardey'i Adigey'e bir
koridorla ve ve yine Adigey'i Tuapse'ye bağlayan başka
bir koridorla Nalçik-Maykop-Tuapse hattında, kadim
toprakların belki de beşte biri kadar bölümünü kapsayan
bir federal bölge. Bağımsız olması şart değil (Neden?)
ama şimdiki kaymakamlıklarla da olmaz."
Erhan kardeşim söylemeye sıkılsa da bağımsız Kafkasyacı
olmuş.”
Sevgili Murat CC’de, bir tıkla:
http://www.circassiancenter.com/cc-turkiye/yorum/nh/071_flash.htm
erişebileceğin bir yazım var: “Flaş, flaş, flaş...” Bu
yazıda belirttiğim gibi Rusya Federasyonu Çerkeslerin
özellikle de Türkiyeli Çerkeslerin her istediğini
yapmaya hazır. Sonucun daha iyi olması için araştırmalar
da yaptırıyorlar sürekli. Ancak Erhan’ın yeterli bulduğu
koridorlu çözüm önerisini duyduklarında, “doğrusu hiç
düşünememiştik, neden olmasın” dediler... “RF derin
devletinin ne düşündüğünü, sen nerden biliyorsun” gibi
saçma bir soru sormazsın sanırım. Benim ne kadar derin
olduğumu, derinlerle işbirliği yaptığımı duymamış
olamazsın. İyisi mi sevgili Murat, sen Erhan’a yardımcı
ol da kokmadan sıkılmadan asıl amacını söyleyiversin. Ne
istediğiniz konusuna da bir karar verin artık Rusya
Federasyonu için koridorların genişliğini belirlemek,
Çerkesya’nın sınırlarını belirleyip bu sınırlar içinde
Çerkeslerin çoğunluk olmasını sağlamaktan çok daha
kolaydır çünkü.
Diasporanın her istediğini hemen yerine getirmek için
neden hazır olduklarını mı sordun? Bunu artık tahmin
edersin canım. Korkuyorlar Türkiye Çerkes
diasporasından. İstediklerinizi gönüllü olarak
vermezlerse, söke söke alabilecek kadar cesur, yetenekli
ve de güçlü olduğunuzu biliyorlar artık. Laf aramızda ne
denli keskin “gıyabi milliyetçi” olduğunuzu da...
“Ancak bunun sıkılınacak bir tarafı yok. Bütün ulusal
kurtuluş mücadeleleri bağımsızlığı hedefler. 68 ve 78
kuşaklarının solcularının en önemlisi sloganı "Bağımsız
Türkiye" idi.
2010 yılının Çerkes Devrimcilerinin yurtseverlerinin,
demokratlarının, milliyetçilerinin sloganı da pekala
"Bağımsız Çerkesya" olabilir.”
Yahu Murat’çığım genelde taraftar kazanmak isteyenler
başarılı kişileri, kuşakları, politikaları örnek
gösterirlerken sen kalkmış “Eski Yeniyetmeler” deyimimi
haklı çıkartırcasına başarısızlıklarınızı örnek
gösteriyorsun. Bu ne yaman çelişki böyle.
Anlaşılan size göre anavatan Çerkeslerinin “Bağımsız
Çerkesya”yı amaçlamamalarının da tüm öngörülerinizin
çökmüş olmasının da hiç önemi yok. “Halka rağmen halk
için” diyen bir çizgiden geliyorsunuz ne de olsa.
“2.Tezimiz- Dönüş çizgisi.
Dönüşçü arkadaşlarımız ve büyüklerimiz biraz yumuşamanın
olmasıyla binlerce kişinin akın akın Kafkasya'ya
döneceğini umuyorlardı ama maalesef beklenen dönüş
olmadı. Gidenler ve hayalkırıklığıyla geri dönenler
oldu.”
Sevgili Murat, dönüş bizim sadece birinci değil tek
tezimiz oldu. Hem neden bugün dahil hiçbir zaman
benimsemediğin bir görüşü sahiplenir görünüp, bilmediğin
konuları bilir gibi anlatırsın? Dönüşçüler, Sovyetler
Birliği’nin yıkılacağını, yumuşama olabileceğini tahmin
etmemişlerdi ki, politikalarını dönülebilir şartların
oluşabileceği üzerine kurmuş olsunlar. Akın akın
dönüleceğini düşlesinler.
“Bunun böyle olmuş olması dönüşün bir gün olmayacağı
anlamına gelmez.”
Hah gözünü seveyim ne güzel de söyledin. Hem sizlerin
ünlü örneklerinizden biri değil mi bozuk bir saatin de
günde iki kez zamanı doğru gösterdiği gerçeği.
“Yapılması gereken anavatanda oluşmuş çok değerli
kültür birikiminin diasporaya aktarılarak bilinçlenmenin
yaratılmasıydı.”
Bak bu da yaman bir çelişki. Yani şimdi sen
“Hapae’nin deyimi ile kaymakamlıklarımızın, boylarına
poslarına bakmadan milyonların bilinçlenmesi için
zorunlu ve diasporadaki milyonların oluşturamadığı çok
değerli kültür birikimi oluşturabildiğini mi söylemek
istiyorsun. Türkiyeli Çerkeslerden daha büyük
birikim sağlamışlarsa eğer biraz ayıp etmemişler mi?
Hem çoğu üretime, salt Rusların hoşuna gitmek amacı ile
bir çarpıtma eklemiyorlar mı? Sonra Çerkes onurunu nasıl
gözardı edersin? Diasporanın onur timsali sayın Hapi
bundan alınmaz mı?
“Bugün Türkiye’de 91 adet Çerkeslere ait (tüm Kuzey
Kafkasyalılar) kurum mevcuttur. Dernekler, vakıflar,
konfederasyonlar, spor klüpleri dahil.
Her bir kurumun 200 üyesi olduğunu varsayarsak 18-20 bin
üye yapar. Bu derneklerin tüm üyeleri dönse de
Kafkasya'da bir yekun teşkil etmiyor.”
Sevgili Murat, bu sayılar Kafkasya için de çok önemlidir
inan. Bu kadar kişinin dönüşlerini sağlayabilirsen eğer,
sorunu çözülmüş bil. Bu sayıdaki bir dönüşle emin ol,
Türkiye’deki milyonlar daha bir güçlenirler.
Ancak dönüşlerini sağlayamayacağınızın zaten bilincinde
olduğumuz için bu çok değerli yirmi binleri çok kolay
testlerle sınayın derim. Hayır etnik sayıma destek
mitingi gibi çok küçücük bedeller ödemeyi
gerektirebilecek eylemlerle değil. Yayımlanan dergilere
abone olmak gibi, derneklere üye olmak gibi, üyelik
aidatlarını zamanında ödemek gibi, anavatanı turist
olarak ziyaret etmek gibi hiç bedel gerektirmeyen
konularla sınayın.
Sahi sen anavatanı görmüş müydün Murat?
En azından ben buradayken gelmiş olamazsın. Görecek
kadar merak etmemek ile anavatanın bağımsızlığı için
bedel ödemeye, hem de büyük bedeller ödemeye,
haklarınızı yedi düvelden söke söke almaya hazır olmak
nasıl bağdaşır, buna kimler inanır sevgili Murat.. Yapma
Allah aşkına, yakışmıyor sana...
“Ama diasporadaki bütün kurumlar çöker. Çerkes
meselesinin çözüm noktası diasporadır ve Türkiye'dir.
Öncü ve bilinçli kişilerin dönmesi Türkiye'deki 6 milyon
kişinin kaybedilmesi demektir.”
Dönüşçü olmayan birinin dönüşün ruhunu
kavrayamayacağını açıklayabilme olanağı verdiğin için
teşekkür ederim sevgili Murat. Dönüşçüler,
Türkiye’deki milyonların kaybedilmemesi için, anavatana
yerleştikten sonra da öncü ve bilinçli kalabilecek
kişilerin en kısa sürede anavatana dönüşünü gerekli
görür. Değişmez ilkemiz “mümkün olan en kısa sürede en
çok sayıda insanın sağlıklı dönüşünü sağlamaktır.”
Ayrıca yetersizlikleri her platformda dile getirilirken,
yetersiz oldukları için yeni örgütlenmeler gerektiği
yazılıp dururken dernekleri altı milyonun kaderi olarak
algılaman da ilginç değil mi? Bak bu konuda “Talebe” ile
anlaşabileceğini sanmıyorum. Zaten örgütçülüğü ondan
daha iyi biliyormuş gibi yazıp durmana kızmıştır da...
“Ama bu 20 bin kişiyi kadro haline getirip dernek
duvarları arasında oynanan bir oyun olmaktan çıkarıp,
Çerkesliği, işçilerin, köylülerin yoksulların da
meselesi haline getirip, milyonları harekete
geçirebilecek bir duruma getirdikten sonra mı konuşsak
dönüşü?”
Bu öneriyi, dönüş karşıtlığının yeni versiyonu olarak
algılarsam kızmazsın değil mi? Hem bu öneri “önce devrim
sonra ulusal haklar” eski yaklaşımınızı andırmıyor mu?
Bu yaklaşımın çöktüğünü sen kendin de itiraf etmedin mi?
“Yahudilerin anavatanlarına dönüşü ve bir devlet
kurabilmeleri 2 bin 500 yıl almıştır ve inanılmaz mali
kaynaklar seferber edilmiştir. Bu mali kaynakları
harekete geçirmek için de kafa yorsak olmaz mı?”
Kendinizi kiminle kıyasladığının sanırım farkında
değilsin. Öküze özenen kurbağa gibi olamayın sakın.
Tüm dünya güçlerini kendi çıkarı için kullanabildiğine
inanılan bir halk ile geçmişte dünya güçlerinin oyununa
geldiği tescil edilmiş, günümüzde de oyuna gelmeye
meyyal bir halk....
“Hapae kardeşim ne demiş Manifestom 2'de:
Bir de bahsettiğim coğrafyada demografiyi hiç olmazsa
%50'ye getirecek diasporadan ciddi bir nüfus hareketi"
Erhan hem bağımsız Kafkasyacı hem de dönüşçü olmuş.”
İşte ayrı düştünüz. Ne olcek şimdi?
“3. Tezimiz- Yaşanılan ülkelerdeki demokrasi ve
devrim mücadelesinde yer alarak ulusal kimliğin ve
hakların kazanılmasını savunanlar.
Özellikle 78 kuşağında buna inanan çok sayıda Çerkes
Devrimcisi mevcuttu.”
Külliyen yalan.
Çerkes devrimcisi hiç olmadı.
Çerkes ana-babaan doğma devrimci çoktu elbetteki.
Hatırı sayılır konumları da oldu ama bunların hiçbirinin
Çerkesler için bir gelecek kurguları yoktu. Sen de çok
iyi biliyorsun ki, Çerkes sorununun çözümü konusunda
anlaşamadıkları için değil, Kürt sorununa bakış açıları
farklı olduğu için birbirine kurşun sıkabilen farklı
fraksiyonlarda yer aldılar. Nerede inanan Çerkes
devrimcilerinin programı. Bu programı üyesi oldukları
hangi grubun programına eklemleyebildiler. On iki
Eylül darbesinden sonra nerede saklandı bu ulusal kimlik
ve hakların kazanılmasını savunan Çerkes Devrimciler.
“Bir göründün bir yok oldun, serap misali” şarkısını
anımsatan günümüz Demokrasi İçin Çerkes Girişimcileri”
gibiydi bence sözünü ettikleriniz...
“Ama Sovyetler Birliği'nin çürüyerek çökmesi, Çin
üzerinden dünyanın en acımasız emek sömürüsü yapılarak
bütün dünya emekçilerinin yoksullaştırılması, ideolojik
anlamda her şeyi altüst etmiştir.
Bütün dünyada sosyalist bir devrimin olacağına inanan
sol kesimin tezi tamamen belirsiz bir tarihe
ertelenmiştir. Fakat yaşadığımız dönemde demokrasi nispi
de olsa genişlemiştir. Geçmişte suç olan birçok şey
artık suç değildir. Yasal anlamda kullanabileceğimiz
birçok hakkımız olmasına rağmen kullanamıyoruz.”
İşte sadece Türkiyelilik çemberini kıramamışlar için
çok doğru bir söz. Ancak dönüşün yasal haklarını
kullandığını, kullanmaya çalıştığını, kullanılması
gereğini vurguladığını, daha olumlu yasalar önerdiğini,
kabul ettirmeye çalıştığını görmezden gelmişsin yine.
Görülmesi, anlaşılması,kavranması, içselleştirilmesi
gereken, Türkiye’deki yasal hakları kullanmaktan aciz
bir topluluğun, yedi düvelden söke söke hak alma
eylemlerine hiç girişmeyeceği, gelecek kurgusunun bu
safsata üzerine kurulmaması gerektiğidir.
“Çerkeslerin Türkiye'nin AB'ye girmesini, Rusya'nın
demokratikleşmesini beklemeye tahammülleri yoktur.
Birçok platformda sağ görüşlü insanlarımızla, sol
görüşlü insanlarımızın Çerkeslik ortak paydasında
birlikte hareket edebildiklerini görüyoruz.
Bu son derece önemli bir gelişmedir.
Yani bu güne kadar Çerkes halkının ürettiği üç çizgi, üç
tez ortak hareket etmeye başlamıştır.”
Allah korusun... Diğer iki çizgi ile birlikte
olmak dönüşün temel ilkelerine aykırıdır. Dönüşçüler
değil ancak dönüşçülük oynayan “dönüşçü yandaşları”
sizlerle birlikte olabilir. Çünkü dönüşün ilkeleri
sapasağlam ayaktadır. Bu ilkelerden uzaklaşan da artık
dönüşçü değildir.
“İşte bu üç tezi birleştirerek "Çerkes ulusunun
yeniden inşası projesi" politikasının söylemini
başlatıyoruz.
Ancak, içinde tohum olmayan yumurta ne kadar ısıtılırsa
ısıtılsın, hangi tavuğun altına konulursa konulsun,
civciv çıkaramaz.
Çerkeslerin de şartları ne olursa olsun, demokrasi de
gelse, sosyalizm de gelse AB'ye de girilse, Rusya
demokratikleşse de örgütlü yapıları olmadığı takdirde
hiçbir şey yapabilmeleri mümkün değildir. Zamanın
Çerkesler için çok kötü bir ilaç olduğunun bilinci ile
mümkün olan en kısa sürede kadrolarını ve örgütlerini
çıkarmalıdırlar.”
İşte yine sana yüzde bin katlığım büyük bir laf.
Gerçekten koşullar ne kadar elverişli olursa olsun
tohumu olmayan yumurtadan hiç civciv çıkmayacağı gibi
bence sizlerden de ne kadro olur ne de örgüt. Çünkü
ulusal mücadelenin tohumu “gelecek kurgusu'' geçmişte
sizlerde hiç olmadı bugün de olduğunu sanmıyorum.
“Gelecek yazı kadro meselesi, Daha sonraki yazı örgüt
ve örgütlenme üzerine, daha sonraki yazımız ise
politikamızın ana hatları üzerine olacaktır.”
Diğer yazıların için de söyleyeceklerim olacak sevgili
Murat.
Sağlıcakla, anavatanda görüşmek dileği ile... |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|