...................
...................
KAFKASYA KABİLELERİNDE ARMA ve DAMGALARA İLİŞKİN HİKAYELER, OLAYLAR

Bjedughlu Tl'ap'  El Hac Mustafa Mahir Efendi

Osmanlıca'dan Çeviri: Bidanıko Mahmut Fidan
Yayına Hazırlayanlar: Dr. Batıray Özbek Yedic, İrfan Genel 14 Ocak 2004
Mısır, 1865 Bulak Matbaası Ethnographie der Tscherkessen, 10 Edingen, 2004

                         
...................
 
...................
 

010 - Hatığujukok, Kabardey’in üçüncü bey ve asilidir. Kabileden sonraları şöhret sahibi olan Hatığujuko Muhammed Paku'dur. Paku bir gün ava gider. Balkar sınırına girdiğini oradaki halk ve beyler haber alınca, başına toplanır ve ikramiye olmak üzere bir kaç bin hayvan toplayarak armağan ederler. Paku ise yalnız av için gezdiğini ve ancak bir kaç ahbabının hatırlarını sormaya o taraftan geçmekte olduğunu ve hiç bir şeye ihtiyacı olmadığını ve onlardan ziyadesiyle memnun olduğunu söyler. Paku kendisine verilen armağanı oradaki halka vermek ister. Ancak halk; ‘’biz artık Hatığujuko gibi ünlü bir kişi kamil Balkar memleketine girdi de eli boş çıktı diye, alem bizi ayıplar, olmaz‘‘ diye armağanı Paku’ya vermede ısrar ederler. Bunun üzerine Paku Çaresiz armağan edilen hayvanları alır ve döner.

Yol boyunca karşılaştığı yoksullara vererek bu hayvanları bitirir. İstememişken böyle itibar edilen zata, mal toplamak için bir tarafa gidip de bir şey isteyecek olsa şöhretine layık olarak pek çok malı fazlasıyla verecekleri bir gerçektir. Ancak halkın sevdiği gerçek bir beye, böyle mal gerekmemektedir. Bu kabileden Hatiğujukok Kuğuruk Doletmirze adında bir kişi yetim kalınca kaçıp Rusya'ya gider. Ruslar bunun prenslerden olduğunu anlayıp çok ikram ederler ve bir kaç sene Fununi -Harbiye ve Kanuniye vs. eğitirler ve rütbesini kaymakamlığa kadar yükseltirler.

Vatanına döneceği zaman, Çar tarafından gümüşten yapılmış yaldızlı sofra ve çay takımları da hediye edilir. Memleketine vardığında, kıymetini bildiği takımları amcasına hediye eder. Amcası da Bahsan nehrinin üzerinde yaptırmış olduğu köprünün yanına herkesi çağırarak hediye edilen eşyayı, merhumeyi göstererek, ‘‘bunları aziz oğlum bana Rusya’dan getirdi ‘‘ der. Herkes kendisini kutladıktan sonra, ayağa kalkarak; ‘‘ey aziz dostlarım! Ey din kardeşlerim! Bu sizin güzel dediğiniz şeyler benim gözüme pek çirkin ve bulaşık gözüküyor. Belki de leke ve mundar şeyler gibi anlıyorum. Benim için kabulü bir türlü ihtimal değildir. Zira bunların ardından ülkemizde neler ortaya çıkacak ve olacak? Bir memleketin yok olması, böyle hile ile ithal olunan şeylerden başlar. Ben bunları istemem, ’‘diye köprünün ortasında durup tümünü suya atar. Gerçektende bunun kardeşi gibi, sonradan Rusya'ya eğitim için gidip gelenlerin yüzünden çok zaman geçmeden Kabardey vatanı elden gitti, desek hiçte yanılmış olmayız.

Kabardey’de peri misali bir kız ortaya çıkar. İzini gören, yüzünü görmeden aşık olur derecesinden nazik bir yaratıkmış. Görenler, ‘’acaba bu kız yüzünden, köyde ne çok fitneler olacak, ne kadar anlaşmazlıklar büyüyecek?’‘ diye düşünüyorlardı. Bu nazik ve güzel kız Biberd köyünde yaşamaktadır. Bir akşam komşularının evinden yalnız gelirken, atlı  bir baba dostuna rastlar. Kızcağızla biraz konuştuktan sonra, ‘‘gel kızım seni evinize kadar götüreyim‘‘ der. Çocukta hem bu kişiyi tanıdığından, hem de böyle şeyler adet olduğundan çekinmeyerek kabul eder. Ata biner binmez ç’ak'o (*) ile yüzünü örterek doğru kendi evine götürür ve annesine teslim eder. Annesine ‘‘bu kızı canın gibi sev. İyi bak ve eğit! Günü gelir hem sana, hem bana yarar‘‘ diyerek iyice tembihler ve kalkarak kızın babasına gider. Bakar ki, orada bir kıyamet. Kız kaybolduğu için herkes bir tarafa koşuşturmaktadır. Ancak boşuna. Neticede kızın babasıyla kızı çalan, o gece sabaha kadar uyku uyumadan otururlar. Sabah erken geceden hazırlanmış atlara binerek, Timurkapı ile Anapa'nın arasında sormadık adam, gezmedik yer bırakmazlar. Bulmak mümkün mü? Sonuç olarak, ‘‘bu kız periye benzer bir şeydi, şimdi başka aleme karışmış olsa gerektir‘‘ diyerek, babasını güç hal kandırarak dönerler.

Çok geçmeden bir düşmana karşı savaşırken kızı kaçıran adam ölür. Cenazesi evine götürülüp annesi tören yemeği hazırlanırken, cenazyi getirenlerden bazıları kızı tanır. Hemen köye dönüp babasına bilgi verirler. Adam;  ‘‘eyvah dostumun niyeti fena değildi ama ne Çare ömrü yetmedi. Yas bitinceye kadar kız orada kalsın’‘ der. Ancak, Kaberdey büyükleri‚ ’’bu olmaz. Evladını kendi korumalısın ki, o çektiğin mihnete bir daha uğramayasın’‘, diyerek kandırırlar.

Kızı besleyen kadın karardan haber alınca, vefat eden oğlunun derdini unutarak, kızın ayrılığına yanmaya başlar. Topluluk kız çocuğu alarak, ağlaya ağlaya, babasının evine getirirler. Çocuk yine ağlar. Bir ağlamak ki, susturmak mümkün değil. O zamanlarda kızın eski adını değiştirip, hanım ağlatan anlamında '’Guaşeğeğı’' adını vermişler. Meskür kadına da bir takım güzel sözler ve pek çok hediyeler verilerek, istediği zaman yine görmek koşuluyla evine geri gönderirler. Guaşeğeğ şimdi babasının evinde başka memede (sütannede) iken bile yine oradadır. Gençliğini görenler gördükçe yine görmek isterler.

Hatta Kanşavş'u namında bir beyzade, kızı bir defa beşikte görüp, gözü kalmıştır. Bu çocuk kaybolduğu zaman, ondan haber alabilmek için gece gündüz durmadan gizli gizli aramıştır. Bu sefer çocuğun bulunduğunu işittiğinde, kılık kıyafet değiştirerek köye gelir. Kızın babasına hizmetkar olur. Memleketi uzak, kılık kıyafetini de değiştirdiğinden herkes onu gerçek bir hizmetkar olarak bilir.

Silah ve eyer takımı dahil her şeyi kendisi yapar, çamaşır vs. gereksinimini Çerkes adeti olarak Guaşeğeğı’ya  diktirir. Hem hizmetkar hem silahşor süvari olur ve en sonunda da beyinin önemli işlerine karışmaya başlar.

Şöyle ki; efendisi bir düşman için tedarikte bulunduğunu görünce, gece Şhaloch atına binip işini bitirir döner. Efendi sabah olunca at, silah gibi hazırlık istediğinde, yavaşça yanaşarak, “yorulmayınız onun işi bitti”, der. Bey de adı geçenin adi hizmetçi olmayıp bey durumunda olduğunu bilirse de yine belli etmez. Ancak nereye giderse beraber alır ve saygı gösterir.

Bir gün bey odasında oturmaktadır. Pencerenin karşısında ise Kanşavuş'u atıyla uğraşır. Guaşeğeğı'da kapının bir kanadını açıp delikanlıya bakmakta iken, kendi işleriyle uğraşan delikanlıya,  Şoloch cinsi atına binerek bir iki dizgin almasını ister. Oğlan zırhına varıncaya kadar her şeyini mükemmel bir şekilde giyinerek at biner ve kızın istediklerini yerine getirir. Bir dizgin eder. Bir daha artık ejder mi aslan mı desek caiz. Efendi beğendi ve bir de kamçı vurarak gitmesini ister.

Olaylara seyirci kalan Guaşeğeğ’ının beni önünde hazır bulacaksın, diye işaret verdiğini anlar. Beye hitaben; ‘‘kamçı vurursam bir kusur etmiş olurum. Belki de bir daha hizmetinde bulunamam‘‘, dediyse de efendinin zorlaması üzerine bir kamçı vurur. Amir ; ‘‘bir vuruş maşallah kurşun gibi, bir dönüş tebarekallah, yıldırım gibi der‘‘. Üçüncü defa kamçısını vurunca daha öncelerden beri güzelliğiyle bilinen 15 yaşında ki genç kızı, atının üzerine attığı gibi memleketine götürür. Bey de ardından bakarak güler. Çünkü bu olay işine gelir. Sonra ‘’bu nasıl şey, hali meçhul adi bir hizmetçi kıymetli kızını kaçırsın da, bu adam yine rıza göstersin’’ diyenler olduysa da ‘’Hey arkadaşlar o sizin adi dediğiniz kişi, merhum falan beyin oğludur. Yetim kalınca edep ve terbiye öğrenmek için yanıma geldi. Keşke onun gibi bir yiğit daha bulsam da büyük kızımı versem‘‘ diye karşılık verir.

Gelelim Kanşavuş'a. Gelini ile beraber salimen memleketine vardığında İslam adetlerine göre evlenerek, otuz cariye ve güzel at ve eğer takımları, kıymetli şeyleri nikah adeti olarak kayın babasına göndererek muhabbetleri artar.

Yine bey münasip bir zat bulup büyük kızını da evlendirmiş ise de Guaşeğeğ sırası gelmeden evlendiğinden ve kocası da yakışıklı olduğundan, küçük kız kardeşini kıskanır. Bir birinden ayırmak için bin türlü hileler düşünmeğe başlar. Uzun müddet uğraşır. Sonunda fırsatını bulup, bir gece küçük kız kardeşinin yatağına yatar. Gece yarısı olunca Kanşavuş işin farkına varır. Kanşavuş sabahleyin, olan işi anlayınca, silahlanarak oradan geçmekte olan bir Tatar kervanını, “haydutlardan muhafaza ederek, Karadeniz iskelesine kadar götüreceğim,” bahanesiyle evden çıkıp gider ve bir daha da geri dönmez.

Guaşeğeğ o günden sonra ne yer ne içer, dokuz gün ve gece durmadan ağlar. Hain kadın “gayeme ulaştım bu bana yeter“ diyerek o da kaybolur gider. Bir daha da yüzünü gören olmaz. Guaşeğeğ için bestelenen ağıtı duyan kızlar, muhakkak ağlayacaklardır.

A Biberdi kuace guşeme sira pşaşe ğeş'üağ
A cır sipace yi dişe pxevu pşehuce sepxiğ
A xedziğe seç'ı pşıtl'ıpxum sırı neçıha se,
A çıpxu hade-sade guşem  sişhağuse guşeri yiğek'odiy
Se sivunej guşeri çiğeğupşiy se.
A sıtl'emi sı kumışhe hajıxer yemıptlınev sıkenaği se.
A se kısexul'ağem kınevij, şı'açer guğek'od kısfexuğa se..

“Biberd ahalisinin birinci nazlı kızı idim.
Şimdi odamın altın direğine esaret zinciri ile bağlandım.
Seçme otuz adet cariye nikahım iken, sihirbaz cadı ve hain kancık, aziz kocamı zayi etti. Evimi yıktı. Ölsem köpekler kemiklerime bakmaz bir halde beni bıraktı.Vay başıma gelenler haller.Şimdiden sonra yaşamak benim için haram demektir“ diyerek göçüp gitti


 

 

011 - Bolotuk. Çemguy kabilesinin beyi ve büyüğüdür. Kırım hanı Çerkes’e gittiğinde beraber vekil bıraktığı kabiledendir. Bu damganın sahibi Bolotuk Mısost, gayet zalim ve merhametsizdir. İçlerinden burada üç hikaye yazacağız:

1. Bolotuk kabilesini zulme adet ettiği üzere beşikten ayrılıp ilk at bindiği gün cesur bir kaç kişiyle bir köye hücum ederek,  Çüpeşiş ismiyle bir oğlan çocuğu kaçırır. Köy ahalisi gelip çocuğu istemelerine rağmen geri vermez. İstediğinde üç kat daha fazla ödeyeceğini söylediyse de, kabul etmez.

2. Kabardey beylerinden birisi Mısost'a  gelir: ‘’Altmış beş hane kölem var. Her bir hanede şu kadar nüfus var. Bu köleler yavaş yavaş benden kaçıp gidiyorlar. Hizmetimden kaçıyorlar. Bunları birden def etmek isterim ama Kabardey beyleri haber alırsa, beni kıskandıklarından kölelerimin hepsini ayağa kaldıracaklar veya birer ikişer firar ettirecekler. Artık bunun çaresini siz bulursunuz‘’ düşüncesiyle ricaya geldim der. ‘’Olur Mısost, çok güzel. Sen git rahat et’’ yanıtını alır. ‘’Ben bu işi hatırınız için yaparım. Bu zorluğunuz hallederim’’, diyerek söz vermesi üzerine bey ona inanıp memleketine geri döner. Bolotuk ise ‘’kendiliğinden rızkımız ayağımıza geldi’’ diyerek uygun bulduğu karanlık bir gece Petaksı köyüne cesur 300 kişi ile gider. Habersiz köleleri basar, birbirine bağlar ve beş günlük mesafe olan Wubıh memleketine götürüp satar. Geri döndüğünde, ‘’paralarımızı alacağız’’ diye bey de sevinerek geldiyse de, bu baş belası, alır amma vermez adamlardan olduğundan bir akçesine bile alamaz. Zor kullandıysa da başaramaz, kendini yedi bitirir.

3. Tatar kabilesinden Kupçak köyü derler, hayvanatça zengin köy varır. Köy yeşillikler üzerinde kurulmuş geniş topraklara sahiptir. İlkbaharın ikinci ayında askerleriyle köyü basıp köyün bütün hayvanını sürüp götürür. Arkasına sözü geçen adamlar giderek hayvanlarını geri çevirmesi için yalvarırlar. Ne kadar kadın varsa küçük çocuklarını omuzlarına alarak Bolotuk'unun evine gelirler: “Bey biz hayvanattan vazgeçtik. Fakat hayvanatın yavruları elimizde kaldı, bağırıyorlar, açlıktan ölecekler. Bazımızda sütü olmadığından işte bu çocukların çoğunluğunu inek sütü ile besliyoruz. Yeni doğurmuş yavrulu inekleri ver diyerek”, ağlayarak yalvararak rica etseler de yine kabul edilmez. “Her şeyden vazgeçtik her üç hanenin çocukları için bir yavrulu inek tertip ederek bizi memnun ederek geri çevir”, diyerek, yine yakarırlar ancak yine kabul edilmez. “Evet hakkınız var ama benimde hakkım vardır. Halkımı korumaya mecburum. Zira benim elime geçen şeyi bir daha geri vermemeyi kendi nefsime kanun tutmuşum. Nafile hiç yorulmayınız”. diyerek ricalarını red edince adı geçen köyün tüm ahalisi çocuklarını omuz ve kucaklarına alıp bir nehrin kenarına toplanarak, zalim beye beddua ve lanet ederler. Bu bedduaları tutar ki, çok zaman geçmeden helak olur. Bunun hısım akrabasından bir kaç kişi kalmıştır. Onlardan kim bey olursa elinden geldiği kadar halka zulüm eder. Meşhur Şeyh Şamilin zamanında bu zalimler yok edilir.


 

 

012 - Şeceruk . Hatukuay kabilesinin bey ailesindendir. İsmi Kekanuk Cangeri’dir. Cinsi güzel seçme kısrak attan olmak üzere 1700 kadar hayvanı vardır. Çerkes beyleri kıskanıp uzakta olan Abzegh düşmanlarına katılarak yağma derler. İntikam alamadan vefat eder.

Bu beyin Femiye han isminde bir kızı kalmıştır. Göçte Anadolu’da Uzunyayla’ya yerleşmiştir. Zengin ve asil güzelliği nadir olup, nasipleri çoktur. Önce Hatukjukok Musa adlı zata kısmet olur. Sonra Kekanuk Talustan'la evlenir. Sonra Bolotuk kabilesinden ünlü Aytekok Karbeç adlı kişiye, sonra Pedıs Hüseyin, sonra Pşımaf adlı biriyle, sonra Zanoğlu Seferzade Paşaoğlu olup daha sonra Dersaadet’te bulunan, Kara Batır ve diğer ismi Leva İbrahim Paşa’nın  nikahlısı iken vefat etmiştir. Kız için bu kişilerin hiçbiri bir türlü münazaa edip öylece tehl etmiştir. Femiye hanımın bir tek çocuğu olup, (sene 1301) 20 yaşında olduğu halde Sultaniye askeri okuluna girer.

 

  013 - Kırımzok Adelgeri, bey ve aslidir. Ancak Nogay’dır. Besleneylere yakın, Dombai Berk denen, Kuban nehrine yakın bir ovada oturur. Çok hayvanat sahibidir.

 
  014 - Kanıko Bekmerz, Besleney kabilesinin beyi ve asilidir. Bu kabileden, bir erkek zorla atından aşağı atılamamıştır, diye şöhretleri vardır. At dizgin kullanmakta usta olduklarından, damgaları dizgin şeklinde yapılmıştır.

 
 

015 - Hacmuk Alkas; arka çıkan, koruyucu olanlardandır. Bjedugh’dur. On iki köyün beyi ve asilidir. Nüfuz sahibi bir kişiliktir. Sultan Mahmud'tan bereat fermanı vardı. Anapa Ç'emguy hasılatından 5000 kuruş ücreti vardı. Çok ünlüydü. Tehu Temirkuay köyü civarında, Satruk yolu kenarında bir tepecikte gömülüdür. Vefatından beş sene sonra eski düşmanlarından biri o yoldan geçerken, "al böylesine bir kurşun!" diyerek mezara kurşun sıkarak mezar taşını kanatmıştır. Şehittir diye herkes mezarını ziyaret eder. Bayrağı; yeşil atlas, ortasında ay yıldız alemeti vardır. Kabardeylerden başka, diğer tüm Çerkeslere bu bayrak mal edilir. Bjedugh kabilesi her ne kadar sayı bakımından az iseler de, yine önemli şeylerde, içtenlikle ve doğrulukları bilindiğinden kendi meraları üzerinde namusluca iş görürlerdi.

Büyük kişiliklerden biri Bjedugh hakkında; "bir taraftan deniz, diğer tarafında domuz ne yapsın Bjedugh’umuz" demiş. Yani bir taraftan Moskof, bir taraftan İbrah, Shapsugh ve Hatukuay ve Çemguy'dan, diğer yönü ise Abzegh olmak üzere dört tarafı düşman ile çevrili iken yine neşeleri sayesinde bunların ara yerinde iyi yaşıyorlar. Bir zamanlar onların Bjedugh aleyhinde olan niyetleri fenadır. Ancak elbirliği ile çalıştıklarında vakai kurlara gelmemişlerdir ve burada bir savaşı parlak surette kazanarak şerefleri artmıştır. Şöyle ki; Kabardey’de Baksan adlı büyük nehrin üzerinde kudretten çekilmiş bir kara kayanın üstüne yapılmış, kız burunla çetin ve korunmalı kalenin fethine Kırım hanı yürümüştür. Giderken yolunda bulunan kabilenin meşhur ahalisinden bir miktar asker alarak çokça asker tedarik etmişti. Ancak kalenin pek sağlam olduğunu görünce ‘’birden hücum ederse çok asker kırar’’ diyerek, nöbetle askerlerini o kaleye hücum ettirir. Bütün Bjedugh kabilesi de nöbeti bekler, kırılan kabileleri gördükçe, usul bilmediklerindendir diye canları sıkılırdı. O derece savaşa alışkınlardı ki; bir gün atları çayırda otlar iken, bir atın kaçtığını gören nöbetçi delikanlı bunu yakalayınca, ‘’atlarımız bile bıkmışlar ve kaçıyorlar’’ dediğini Han işitince, haydi yarın nöbet Bjedughların olsun diye sırayı onlara vermiştir. Bjedughlar sevinerek o gece hazırlıklarını yaparlar. Önce baltacı, kazmacı, piyade daha sonra ok, tüfek nişancıları iki kolda silahşor süvari askere başka kabile karışmamak ve kaleye kimse girip çıkmamak için, etrafta da karakollar tertip ederek sabaha karşı hücum ederler. Doğruca kalenin duvarına kadar dayanıp temel kapılarını söktükten sonra içeri girerler. Düşmanı perişan ve malını yağma ederek bulunan pek çok ganimeti Han’ın huzuruna yığarlar. Han'da sebat ve yeteneklerini takdirle onlara üç kez ‘’aferin’’ demiş, ganimetten çokça mal vermiştir. Bu savaşta Bjedugh kabilesi için söylenen bir uzun destan şu iki sözle belirtilmektedir: "Ya pşaşexer xerdışe blerıps, ya şavexer  yıpse yemıblej. (Kızları altın gerdanlı, erkeleri canlarını çekinmeden feda eden yiğit kişiler)" 

Bjedughların cesaret ve tedbir sahibi olduklarına kanıt; bey aşırı derecede zulüm ve taadide başladıklarından senei 1266’da tümünü Buntşukuay köyüne davet ederek, güzel ile adaleti icra etmelerini söylemişler ve çok nasihat etmişler ise de bu tür emirleri ve nasihati hakaret gördüklerinden, "sizde kim oluyorsunuz, efendilerimize akıl öğretiyorsunuz?" diye bulundukları konağın kapısından, pencerelerinden halka kurşun atmaya başlayınca, akıllıca düşünerek ve ilimleri irşadiyle konağı ateşe verirler. Verkler yanacaklarını anlayınca, birer birer kapıdan fırlamağa başlarlar. Halk da, "fırsat elde iken işlerini bitirmeli" diyerek kim kapıdan önce çıktıysa onu vurur. Sonra kafasını kesip işlerini bitirirler. Bu olay bütün Çerkesler için çok faydalı olur. Çünkü emirleri dinleyerek bundan sonra şeriatı kabul ettiler ve bu tür zulümden uzak oldular. 

Bjedugh kızlarından ve bilhassa Hacmuk kabilesinden, daha beşikteki bir kızı alacağını bilse on beş yaşında olan delikanlı onu beklemek işten değildir. Oldukça makbuldür. Kızlar kendilerine çok dikkat ederler ki, bir kızın namusundan zerre kadar şüphe edilmez, etselerdi hemen yok ederlerdi. Zikri sebahat eden kayaya Kızburun denmesi yine bu kabileden gayet güzel bir kıza bir töhmet altında kalınca, ‘’bizi lekedar edecek, kurtulmaktan başka çare yoktur’’ diyerek, başına siyah bir çarşaf örtüp kayanın tepesinden aşağı suya atmalarından gelmiştir. Sözü edilen kayanın biraz uzakça, Çetığujkokuay  ve ikinci Hatğujkuay  isminde iki köy vardır.

Bu kabilenin kızları akıllıdırlar, bağlıdırlar. Hacmuk Alkas'ın büyük biraderi Hacmuk Batgeri'nin güçlü bir düşmanı ortaya çıkar. Askeri az olup karşı duramayacağından Petersburg'a azimetle meşhur kraliçe Katerina'ya iltica eder, yardım ister. Kraliçe -deneme amaçlı- domuz başı ile beraber domuzdan yapılmış yemek takdim ettirir. Batgeri sofrayı görünce bunu büyük bir ihanet sayarak ve rezil olduğundan, sefalete dayanamayarak ağlar. Sonra "ya Allah, İslam dininde yasak olan, bana sırf haram olan şeyi yemeye mecbur ettiren düşmanım hakkında uğursuz, benim için uğurlu, düşmanım rezil ve rüsfan ve beni onun üzerine başarılı ve hükümran et" diye elini yemeğe uzatınca, kraliçeden verilen talim ve emre göre sofracılar domuzdan yapılma yemeklerini alıp çekerler. Kendi arkadaşlarının marifeti ile koyun etinden mamul yemekler ile ağırlanır. Rütbe ve ihsanlar alır. İstediği zaman gereği kadar yardım verilmesine Çerkes havalisi komutanlığına emir yazarak ülkesine geri gönderir.

Düşmanı olan Shapsugh kabileleri 600 köyden ibarettir. Batgeri'nin Rusya’daki görüşmelerinden haber alarak ve olayın önünü alıp daha yardım yetişmeden işini bitirmek için harbe hazırlanırlar. Batgeri daha az askeri ile koşarak geçidi tutar. Nişancıları yerleştirerek 5000 düşmanını kırar. Kurtulan bazı neferler memleketlerine giderken iki oğlu askerde bulunan bir hatuna rastlarlar. Hatun durumu sorar. Askerler;

-
 İyi savaştılar, çok ölü verdik.
-
 Ben ‘’Batgeri’yi soruyorum. Nasıl bıraktınız?
-
 Vuruldu...
-
 İşte şimdi rahat oldum. Biz Shapsugh kadınları asker yerine asker yetiştiririz ama Bjedugh kadınları bir daha Batgeri gibi adam yetiştiremezler, diye teselli olur. Vefat eden iki oğlunu dahi sormaz.


 
  016 - Kırımkeri Yenceldir,  Bjedugh’dur. Ancak Tuma Nevf’da derler. Bolotuk kabilesinden, babası aşağı beylerden olmakla beraber (Ata ve bey) onlar gibi sayılmamaktadır. Her hali ile Bjedugh beylerindendir.

 
 

017 - Ançokok Talustan'ın  damgasıdır. Bjedugh’dur. Büyük kişidir ve asildir.



 

 

018 - Aşcakopşıko Pşık'uy, Bjedugh’dur. Meşhur ve cesudur. Merhum Talustan'ın babasıdır. Xarixan kızdır.



 

 

019 - Pşıj Gosşım. Bu dahi Boltok'un kardeşidir. Ancak kardeşi ile anlaşamayarak dağa kaçmış ve elli seneye yakın dağda yaşamıştır. Daha sonra barışıp eve dönmüş gelmiş ve eski beylik unvanını Pşij olarak değiştirerek  damgasına da bir kuyruk ilave edilmiştir.

Bu kabileden Pşij Musa namında zat Petersburg'da dil, okuma ve yazma öğrenip Çar’dan rütbe aldıktan sonra vatanına geri dönerek meşhur Abdulgerij Han’ın kız kardeşi ile evlenmiştir. Bu kadın Musa ile evlenmeden önce Yedic namında bir kişiyle, ondan sonra Nakparıchu  Noğay'la evlenmiş, iki kocası da vefat etmiş bir duldur. Hanımın üçüncü eşi Musa vasıtasıyla, kardeşlerini dava ederek, merhum babasının ve general kardeşinin miraslarından 20 pike baliğ moskof karbulu, bir çok eşyayı alarak, hanzadeleri biraz kocasına düşman etmiştir.

Musa gezmek için 1306’da İstanbul’a gelerek kendisine göre bir yer hazırlatmakta iken, "aniden vefat etti" diye hanımını başka bir zatla evlendirdiklerini işitince, intikam niyetiyle memleketine geriye döner. "Kendisinden sakınınız. Düşmanınız geliyor" diye telgraf verilmiş ve orada da hükümete haber vererek çok dikkatli davranmışlardır. Moskof rençperi kıyafetine girip, kolayca memleketine varır ve hanımını alan adamı öldürür. Hükümetin o kadar dikkatli tedbirler almasına rağmen yinede yakayı kurtararak İstanbul’a geri gelir. Şimdi Anadolu’ya geçmiş muhacirlerin arasında yaşamaktadır. İntikam almakta niyet ettiklerini yerine getirmekte her biri, her tehlikeyi göze alabilen cesur beylerdendir.

 

<<< geri                         ileri >>>