|
|
................... |
|
................... |
KUZEY KAFKASYA
ÖZERK CUMHURİYETLER BAĞLAMINDA RUS DIŞ POLİTİKASI
-1 |
Ahmet Arkın
Bölükbaşı
Gazi
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslar arası İlişkiler
Anabilim Dalı |
|
|
................... |
|
................... |
II. Dünya Savaşı dünyayı iki kutba
bölerek Soğuk Savaş ortamını doğurdu. Batı Bloku’nun lideri
ABD ve Doğu Bloku’nun lideri SSCB arasındaki bu savaş Doğu
Bloku’nun çöküşü ve Sovyetler Birliği’nin dağılması ile sona
erdi. Dünya artık ABD’nin tek başına hakim olduğu tek kutuplu
bir dönemi yaşamaktaydı.
1991 yılında Sovyetler Birliği’nin çöküşü, bu topraklarda on
beş bağımsız devlet ortaya çıkardı. Böylesine büyük bir
parçalanma bölgesel etkileri biryana uluslararası sistemi de
derinden etkileyerek dünyadaki güç dengelerini değiştirdi.
Eski Sovyetler Birliği’nin mirasını devralarak ortaya çıkan
Rusya Federasyonu’nun izleyeceği politikalar, belirsizliğin
hakim olduğu uluslararası ortamda geleceği şekillendirmedeki
etkisi bakımından oldukça önemli ve dikkate değerdi. Ortaya
çıkan yeni jeopolitik durumun uluslararası ilişkilerdeki
yansımalarına dair tahminler yapılmaya başlandı.
Sovyetler Birliği’nin yıkılması, mirasçısı olan Rusya
Federasyonu’nu kimlik arayışına yöneltti. Rusya’nın Doğu’ya ve
yakın çevresine mi yoksa Batı’ya mı yöneleceği sorunsalı
farklı dönemlerde farklı politikaların izlenmesine yol açtı.
Bu tartışma ülke içinde bulunan iki temel grup arasında
cereyan ediyordu: Batılı değerlerin kabul edilmesi ve Batı’yla
bütünleşmeyi savunan Atlantikçiler ile Rusya’nın Batı’dan uzak
kendine özgü bir medeniyeti ve jeopolitik konumu olduğunu,
buradan hareketle yakın çevresinde etkin olması gerektiğini
savunan Avrasyacılar. Bu ortam içerisinde Rusya Federasyonu
yeni siyasi arenada farklı bir dış politika arayışı içine
girdi. Geçiş döneminin getirdiği zorluklarla birlikte, iç ve
dış politikada yeni yöntemler uygulamaya başladı. Zira, Rusya
BDT’yi kurarken, yanı başında gelişmiş bir Avrupa, Soğuk
Savaş’tan galip çıkan güçlü bir ABD ve üzerlerindeki Rus
baskısından kurtulmak isteyen bağımsızlığına yeni kavuşmuş
Avrasya cumhuriyetleri vardı. Sınırların küçülmesiyle yaşanan
bu siyasi-ekonomik-askeri değişim kimlik sorunu şeklinde
ortaya çıktı ve Rusya yeni dünya sisteminde hesaba alınan bir
aktör olmanın yollarını aramaya başladı.
Rusya’da iç ve dış politikada izlenen tutumlar dönemlere ve
karar vericilerin değişimine göre gelişerek şekillendi.
Avrasyacılık ve Batıcılık arasında yaşanan kimlik arayışı,
devletin kuruluşunun ilk yıllarında Batı’dan yana tavır
alınması ile bir rotaya girdi. Orta Asya ve Kafkasya’da
bulunan eski Sovyet cumhuriyetleri ile ilişkilerin ihmal
edildiği bu dönem 1993’te yakın çevre stratejisinin
benimsenmesiyle sona erdi. Eski Sovyet sahası artık birincil
önemdeydi. Rusya bu bölgede eski hakimiyetini yeniden tesis
etmek istiyordu. Putin’le birlikte Avrasyacı eğilim belirgin
hale geldi ancak 11 Eylül terör saldırıları Rusya’yı özellikle
uluslararası güvenlikle ilgili konularda Batı ile işbirliğine
yöneltti.
Rus dış politikası yakın çevreyi ihmal etmeden Batı ile
ilişkileri dengeleyen ve çıkarları dikkate alan pragmatik bir
niteliğe kavuştu. Rus dış politikasının şekillenmesinde
Kafkasya bölgesinin önemli bir rolü vardır. Bölgenin
jeopolitik konumundan kaynaklanan stratejik önemi dış
politikaya yansımaktadır. Rusya’nın Kafkasya politikaları
başta bölge devletleri (Türkiye, İran, Azerbaycan, Ermenistan,
Gürcistan) olmak üzere, AB ve ABD ile ilişkileri de
etkilemektedir. Öyle ki, Kafkasya, zengin enerji kaynakları ve
mevcut konumuyla üzerinde nüfuz mücadelesinin sahnelendiği bir
coğrafyadır. Bu konumu itibariyle büyük güçleri kendisine
çekmesi ve Rusya ile karşı karşıya getirmesi kaçınılmazdır.
Bölgeyi hayat sahası olarak gören Rusya askeri ve siyasi
anlamda kontrolü elinde tutma gayreti içindedir.Bu
değerlendirmeler doğrultusunda; Rusya’nın Kafkasya politikası,
(a1)
• Kafkaslar, buna bağlı olarak Avrasya’yı çıkarları
doğrultusunda kontrol etmek ve ABD aleyhinde kullanmak,
• ABD’nin kendine stratejik ortak olarak seçebileceği ülkeler
ile işbirliği yapmasını engellemek,
• Kaybettiği değerleri belirli bir zaman sonra, tekrar
kazanmak ve eskisine nazaran daha büyük bir siyasi, ekonomik
ve askeri güce sahip olarak ABD’nin karşısında yerini almak
şeklinde ortaya çıkmaktadır.
Bölgesel düzeyde ise; Ermenistan ile stratejik ortaklığı
pekiştirmek,Gürcistan’daki etnik problemleri koz olarak
kullanarak Gürcistan’ın toprak bütünlüğünü tehdit etmek ve
Azerbaycan’ın Hazar havzasındaki enerji kaynakları ve
terminallerini kontrol altına almak maksadıyla,Dağlık Karabağ
sorununun çözümü için Azerbaycan’a karşı Ermenistan’ı koz
olarak kullanmaktır. (b2) Kuzey Kafkasya’daki problemlerin
Rusya’nın bu ülkelerle ilişkilerinde etkili bir araç olduğunu
söylemek mümkündür. Baskı ve müdahale amacıyla, yakın
çevresindeki etnik sorunları bu ülkeler aleyhine kullanan
Rusya, Kafkasya bölgesindeki kontrolü elinde tutmak istemekte
ve Sovyetler Birliği döneminden gelen etkinliğini kaybetmek
istememektedir.
Rus dış politikasına yansımaları açısından, Kuzey Kafkasya ve
Transkafkasya’da (Güney Kafkasya) yaşanan gelişmeler
birbirleriyle bağlantılı olsa da bu çalışmada özellikle Rusya
Federasyonu’na bağlı yedi cumhuriyetten (Adigey,
Kabardey-Balkar, Karaçay-Çerkes, Kuzey Osetya, Çeçenistan,
İnguşya, Dağıstan) oluşan Kuzey Kafkasya üzerinde durularak
mevcut etnik ve siyasi sorunlar incelenmiş, gereken yerlerde
Transkafkasya ile ilgili sorunlara da değinilmiş ve bu
çerçevede temel olarak Rus dış politikası izah edilmeye
çalışılmıştır.
Bu çalışmanın amacı şu şekilde özetlenebilir: Uzun tarihi ve
zengin kültürüyle Rusya dünyanın en büyük ülkelerinden
biridir. Kendi içindeki sorunlara rağmen, hatırı sayılır bir
ekonomiye ve askeri güce sahip olmasının yanı sıra Avrasya
kıtasındaki mevcut konumu onun, uluslararası alanda önemli rol
oynamaya devam edecek bir aktör olduğunu göstermektedir. Bu
özellikleri dikkate alındığında Rusya gibi bir aktörün
uluslararası ilişkilerinin, dış politikasının ve dış
politikasını etkileyen faktörlerin incelenmesi önem
kazanmaktadır. Böylece bu devletin değişen uluslararası sistem
içindeki konumu ve bunun gereği olarak izlediği küresel
politikalar daha iyi anlaşılacaktır.
Çalışma üç bölümden oluşmaktadır. “Rusya Federasyonu’nun
Siyasal ve İdari Sistemi” başlıklı birinci bölümde Rusya’daki
siyasi sistemin nasıl işlediği Rus Anayasası çerçevesinde
anlatılmış, yasama ve yürütme organları hakkında bilgi
verilmiştir. Siyasi gelişmeler Yeltsin dönemi ve Putin dönemi
şeklinde özetlendikten sonra, Putin’in iktidara gelmesiyle
birlikte siyasi ve ekonomik istikrarın sağlanması amacıyla
yapılan reformlar kısaca anlatılmıştır. Rusya’daki federal
yapı ve federal unsurlarla ilgili bilgiler verilmiştir. Bu
bölüm, Rus dış politikasının daha iyi anlaşılmasını sağlamak
için hazırlanan, Rusya’nın iç siyasi gelişmelerinin ve idari
sisteminin kısaca anlatıldığı bir bölümdür.
İkinci bölüm “Rusya Federasyonu Dış Politikası” başlığını
taşımaktadır. Bu bölümde öncelikle Rus dış politikasının resmi
çerçevesi Rus Anayasası dikkate alınarak çizilmiştir. Dış
politikanın oluşumunu etkileyen Rus düşüncesi anlaşılmaya
çalışılmış ve dönemler itibariyle Rus dış politikasının
incelenmesine geçilmiştir. Dönemlere göre dış politikanın
izlediği seyir ve genel dış politika eğilimleri sebep ve
sonuçlarıyla birlikte ele alınmış ve bu alandaki resmi belge
niteliğindeki doktrinler incelenmiştir. 11 Eylül sonrası
değişen uluslararası sistemin etkisiyle yeni boyutlar kazanan
Rus dış politikası farklı yönleriyle irdelenmiş, dış
politikaya yön veren akımlar anlatılmıştır.
“Rus Dış Politikasında Kuzey Kafkasya” adlı üçüncü bölümün
başında Kafkasya bölgesi kavramı açıklanmış, bu bölgede
yaşayan etnik unsurlardan söz edilmiştir. Genel olarak
Kafkasya’nın jeopolitiğinden hareketle bölgedeki durum
anlatılarak Rusya’nın Kuzey Kafkasya’ya yönelik politikaları
ele alınmış, bölgede Rusya’ya bağlı cumhuriyetlerdeki
sorunlardan bahsedilerek bunların dış politikaya yansımaları
tespit edilmeye çalışılmıştır. Bu çerçevede; Rusya’nın Güney
Kafkasya Cumhuriyetleri (Ermenistan, Azerbaycan, Gürcistan),
Türkiye ve Batı (ABD ve Avrupa) ile ilişkilerinde, genelde
Kuzey Kafkasya özelde ise uluslararası bir yönü bulunması
nedeniyle Çeçen sorununun etkileri ve Rus dış politikasındaki
yansımaları ele alınmıştır.
I. BÖLÜM
RUSYA FEDERASYONU’NUN SİYASAL VE İDARİ
SİSTEMİ
I. Rusya Federasyonu’nda İdari Yapı
Rusya Federasyonu başkanlık sistemi ile idare edilmektedir.
1993’tekabul edilen Anayasa, ülkenin güçlü bir başkanlık
altında Federal Cumhuriyet düzeninde idare edilmesini
öngörmektedir. Rusya Federasyonu’nun lideri ve yöneticisi
konumunda olan devlet başkanı dört yıllık bir süre için halk
tarafından seçilir. Aynı kişi üst üste yalnızca iki kez
seçilebilir. Devlet başkanı ülkenin iç ve dış politikasını
yürüterek, izlenecek politikaları belirler.
Dokunulmazlığa sahip olan Rusya Federasyonu Devlet Başkanının;
başbakanı atamak, hükümet toplantılarına başkanlık etmek,
hükümeti görevden almak, üst düzey yargı ve denetim
kurumlarının yöneticilerini göreve getirmek ve görevden almak,
Duma’yı feshetmek, af ilan etmek gibi çok önemli yetkileri
vardır. Rusya Devlet Başkanı aynı zamanda Rusya Silahlı
Kuvvetleri’nin Başkomutanıdır. (1) Rusya Federasyonu’nun
temsil ve yasama organı Federal Meclis’tir. Federal Meclis,
Federasyon Konseyi ve Devlet Duması’ndan oluşur. Üst meclis
konumundaki Federasyon Konseyi’nde federal unsurlar temsil
edilir. Konseye Rusya Federasyonu’na dahil olan birimlerin her
birinden, bir kişi temsil bir kişi de yürütme organından olmak
üzere ikişer temsilci girer. Devlet Duması dört yılda bir
yapılan genel seçimlerle belirlenen 450 milletvekilinden
oluşur. Milletvekilleri belirli bir partiden veya bağımsız
olabilir. Aynı kişi aynı zamanda hem Federasyon Konseyi’nin
hem de Devlet Duması’nın üyesi olamaz. Devlet Duması
milletvekili, devlet iktidarının diğer temsil organlarında ve
yerel özyönetim organlarında milletvekili olamaz. Federal
Meclis daimi olarak çalışan bir organdır. Federasyon Konseyi
ve Devlet Duması birbirlerinden ayrı toplanır. İşlev ve
yetkileri açısından Devlet Duması yasama özelliği ağır basan
bir meclis, Federasyon Konseyi ise danışma ve temsil özelliği
ağır basan bir senato görünümündedir. (2)
Ancak son yıllarda öneminin azaldığı bir gerçektir. Federasyon
Konseyi’nde Rusya Federasyonu’na dahil olan 89 idari birimden
ikişer kişi olmak üzere toplam 178 üye bulunur. Son yıllarda
Federasyon Konseyi’nin yetkileri azaltılırken Duma,
etkinliğini artırmaktadır. Rusya’da yürütme gücü hükümettedir.
Rusya hükümeti, başbakan, başbakan yardımcıları ve federal
bakanlardan oluşur. Başbakan, görevine Devlet Başkanı
tarafından Devlet Duması’nın onayıyla atanır. Başbakan
atandıktan sonra en geç bir hafta içinde federal yürütme
organlarının yapısı hakkındaki önerilerini, başbakan
yardımcıları ve federal bakanların isimlerini Devlet Başkanına
sunar. Hükümetin, federal bütçenin belirlenmesi, finans, kredi
ve para politikasının uygulanması, sosyal yardım, sağlık,
kültür, bilim gibi alanlarda tek bir devlet politikasının
yürütülmesi, ülke savunmasının, devlet güvenliğinin sağlanması
için önlemler alması gibi görevleri vardır. Rusya’da
hükümetin, ağırlıklı olarak ekonomik yönetim organı olduğu
söylenebilir. Rusya’da Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay,
Sayıştay gibi yargı ve yürütme alanında kurulmuş anayasal
yüksek devlet kurumları vardır. (3) Bu idari yapılanma 12
Aralık 1993 tarihli Rusya Federasyonu Anayasası ile
oluşturulmuştur. Ulusal güvenlik politikalarının saptanmasında
önemli bir kurum olan Güvenlik Konseyi, 1992'de Yeltsin
tarafından çıkarılan Güvenlik Yasasıyla kurulmuştur. Güvenlik
Konseyinin iki tür üyesi vardır. Devlet Başkanı, Başbakan,
Konsey Sekreteri, Dışişleri Bakanı, Savunma Bakanı, FSB
(Federal Güvenlik Servisi) Başkanı, Konsey'in sürekli
üyeleridirler.
Federasyon Konseyi Başkanı, Duma Başkanı, Devlet Başkanlığı
Ofis Başkanı, İçişleri Bakanı, Adalet Bakanı, sivil savunmadan
ve olağanüstü durumlardan sorumlu Bakan, Genelkurmay Başkanı,
Başsavcı, Sınır Koruma Hizmeti Başkanı, SVR (Dış İstihbarat
Servisi) Başkanı, Bilimler Akademisi Başkanı ile Devlet
Başkanının yedi idari bölge temsilcileri ve diğer üyeler
gerektiğinde Konsey toplantılarına katılırlar. Devlet Başkanı
Güvenlik Konseyine başkanlık eder ve toplantıya çağırır.
Güvenlik Konseyi, milli güvenlik ve dış politika konularında
önerilerde bulunur, milli güvenliği sağlayan kuvvetlerin ve
unsurların faaliyetlerini koordine eder, alınan kararların
uygulanmasını kontrol eder. (4) Rusya 17 milyon km² lik bir
alan üzerinde yetmişi aşan farklı etnik grubun yaşadığı ve
anayasa ile belirlenen 89 idari birimden oluşan federal bir
devlettir. Bu birimler merkeze bağlı olmakla birlikte kendi
yasaları, yasama, yürütme ve yargı organları vardır. Bunların
21’i cumhuriyet, 2’si özel statü şehir (Moskova ve St.
Petersburg) , 49’u eyalet, 6’sı mega bölge, 1’i özerk bölge ve
10’u özerk yöredir. Ayrıca Putin döneminde getirilen bir
uygulama ile ülke 7 ayrı federal bölgeye ayrılmış ve başlarına
doğrudan devlet başkanına bağlı birer vali atanmıştır. Güç
odaklarını merkeze çekmeye yönelik belirlenen bu bölgeler
Merkez (Moskova ve çevresi), Kuzeybatı (St. Petersburg ve
çevresi), Güney (Kuzey Kafkaslar ile Don/Rostov bölgesi),
Volga, Urallar, Sibirya ve Uzak Doğu olarak adlandırılmıştır.
(5)
II. Rusya Federasyonu’nda Siyasi Hayat
A. Yeltsin Dönemi
Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından Rusya
Federasyonu’nun ilk devlet başkanı olan Boris Yeltsin
1991-1999 yılları arasında iki dönem süreyle görev yapmıştır.
Bu dönemde Rusya’da meydana gelen siyasi ve iktisadi
gelişmelere yönelik yapılan araştırma ve raporların çoğunda,
soğuk savaş döneminin izleri görülmektedir. Geçmişten miras
kalan önyargılı yaklaşım sonucu, Rusların her yaptığı girişim,
eski Rus İmparatorluğu’nun yeniden canlandırılmasına yönelik
girişimler olarak kabul görmüştür. Oysa bu girişimlerin tek
bir amacı vardı. ‘’Kötü gidişe son vermek ve uluslararası
alanda Rusya’ya saygın bir yer kazandırmak.’’ Bu döneme
damgasını vuran hareket Demokratik Rusya Hareketi’ydi.
Kuruluşu 1988 yılına kadar uzanan ve liderliğini Boris
Yeltsin’in yaptığı Demokratik Rusya Hareketi’nin başlangıçtaki
amacı, Komünist Partisi’nin ve KGB’nin halk arasındaki
itibarını düşürmek ve siyasi hayatta etkinliği azaltmaktı. Bu
yıllarda Demokratik Rusya Hareketi’nin hedeflerinden biri Rus
toplumunu ‘’Batı Modeli’’ çerçevesinde siyasi ve kültürel
yönlerde geliştirmek, bunun için ise Batı’nın desteğini
kazanmaktı. (6)
Soğuk savaşın ardından kurulan yenidünya düzeninde
kazananlarla kaybedenler arasındaki fark gittikçe açılıyordu.
Ya yeni düzene ayak uydurulacak ya da çöküş belirtilerine
maruz kalınacaktı. Kaybedenler arasında yer alan Rusya’nın
lideri Yeltsin bu durumla baş etmek için bir strateji
benimsedi: Rusya’nın Batı ile hızlı bir şekilde bütünleşmesi.
Bu, kendilerinin, babalarının ve büyük babalarının içinde
yaşadıkları kurumların yıkılıp dağıldığı 1991 yılının o
kargaşası içindeki son haftalarında hemen hemen tesadüfi
olarak benimsenen bir strateji idi. Yeltsin içerde serbest
piyasaya ve demokratikleşmeye, dışarıda ise ABD ile stratejik
ortaklığa sarıldı. Yeltsin, oyunun yeni küresel kurallarını
esasta kabullendi ve Rusya’yı bu sistemin içine mümkün olduğu
kadar çabuk sokmanın peşine düştü. Ancak, Batılı politik ve
ekonomik danışmanların hızlı tedbirlerine acele içinde
sarılırken Yeltsin ve etrafındakiler, Batılı modellerin
Rusya’nın şartlarına uydurulması ihtiyacına yeterli dikkati
göstermede başarılı olamadılar. (7)
Yeltsin’in bu stratejisi 1990’lar boyunca inatla uygulandı;
ulusal ve bölgesel seviyede seçimler düzenli bir şekilde
yapıldı; endüstrinin %70’idevletten özel teşebbüse devredildi
ve Rusya en düşük gümrük vergileriyle ölçülen dünyanın en açık
ekonomilerinden biri oldu. Bununla beraber bu stratejinin
başarısızlığı ortaya çıkmaya başladı: Milli gelir nüfusun üçte
birini yoksulluğun içine atarak sekiz senede iyice azaldı.
Liberaller bile gerekli reformların sadece yarısının
yapılmasının gerektiğine inandı. Bu gerilemeye rağmen, Yeltsin
dümende olduğundan politikada bir değişiklik yapılmadı. (8)
1993 yılına gelindiğinde halk Devlet Başkanı Yeltsin’e
verdikleri desteği bir miktar çekti. 12 Aralık 1993 tarihinde
yeni parlamento (Devlet Duması) seçimlerinde komünistler iyi
oy almıştı. Reformcuların durumu ise parlak değildi. Diğer
taraftan Jirinovski başkanlığındaki aşırı sağcı Liberal
Demokrat Parti %25 oy almıştı. Halk gidişten memnun olmadığını
seçim sonuçları ile ifade etmişti. Seçim, Rusya’nın dış
politikası üzerinde etkisini hemen gösterdi.Hemen hemen bütün
politikacılar milliyetçiliğe ve Batıyı eleştirmeye başladılar.
Rusya’nın dış politikası özellikle komşu ülkeler söz konusu
olduğunda daha saldırgan hale geliyordu. Ancak seçim
sonuçlarına rağmen Yeltsin reformlara devam etmekte
kararlıydı. (9) Bu seçimlerde 12 Aralık 1993tarihli anayasa da
kabul edilmiştir. Yeni anayasa başkana; hükümete iki kez
güvenoyu verilmemesi halinde Devlet Duması’nı feshetme, Devlet
Duması’ndan geçen kanunları kabul etmeme, Parlamentoya
başvurmadan resmi kararlar alabilme gibi yetkiler vererek
başkanın konumunu güçlendiriyordu.
Yeltsin ve ekibi reformlar konusunda kararlı bir şekilde
hareket etmelerine rağmen halkın yaşam koşullarında gözle
görülür bir düzelmenin gerçekleştirilememesi, hatta koşulların
giderek ağırlaşması, örgütlü suç odaklarının (Mafya) giderek
Rus halkının yaşamına damgasını vurması reform karşıtı
grupların işini kolaylaştırmıştı. İktisadi reformlara verilen
öncelik ve izlenen siyasetler ile halkın tercihleri ayrı
çizgilerde gelişmeye başlamış ve karşılaşılan sorunların
çözümünde ortaya çıkan görüş ayrılıkları ülkeyi iç savaşın
eşiğine kadar getirmişti. (10) Reformlara karşı olan Devlet
Başkanı Yardımcısı Rutskoy ile Parlamento başkanı Hasbulatov
ülkedeki kutuplaşmayı tahrik etmiş, bunun üzerine Parlamento
Yeltsin’i görevden alarak yerine Rutskoy’u atamıştı. Bunun
üzerine Yeltsin parlamento binasını topa tutarak Rutskoy ve
Hasbulatov’u tutuklatmıştı. Bu siyasi krizde, beklenenin
aksine ordu Yeltsin’i desteklemişti. 12 Aralık Parlamento
seçimlerinde reform yanlılarının ağır bir yenilgiye
uğramasından sonra Yeltsin, tamamen Batı yanlısı bir politika
izlemenin başarı getirmediğini anlamış ve bu tarihten sonra
doğu ile batı arasında orta yolu benimseyen bir anlayışa
yönelmiştir. Batı yanlısı Atlantikçi grubun temsilcileri
tasfiye edilmiş ve Avrasyacı söylemde bulunanlar önemli
görevlere getirilmiştir.
16 Haziran 1996 Başkanlık seçimlerine çok az bir zaman kala,
Rus halkı geleceğe endişeyle bakmaktaydı. Yaşam standartları
Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra giderek
kötüleşmişti. Halk büyük umutlar bağladığı reformların
bekledikleri refahı getiremediğinden şikayetçiydi. Örgütlü
suç(Mafya) oldukça yaygındı. Eski günlere duyulan özlem
giderek artıyordu. Bu gelişmeler başkanlık seçimlerini daha da
önemli bir hale getiriyordu. Böyle bir ortamda
gerçekleştirilen seçimlerin ilk turundan, hiçbir adayın %51
oyalamaması nedeniyle sonuç alınamadı. Yeltsin %35, Zuganov
%31.5, Lebed%14.9, Yavlinski %7.6, Jirinovski %6 oy almıştı.
Temmuz ayında yapılan ikinci tur oylamada Yeltsin bir kez daha
başkan seçildi. Ancak başkanlık Yeltsin’e pek yaramadı ve kısa
süre sonra ciddi sağlık sorunlarıyla karşı karşıya geldi. (11)
1996 seçimleri, kazanmasına rağmen, Yeltsin’in taraftarlarının
azaldığını göstermekteydi. Yeltsin eski çevresini
uzaklaştırarak, yeni oluşan oligarşi grubunu etrafında
topladı. Bazı bölge valileri ile ad hoc anlaşmalar yaparak
başkanlık seçimlerini kazanmıştı. Yeltsin’in 1996 seçim
kampanyasını parasal ve medya güçlerle destekleyerek
kazanmasını sağlayan, böylece Yeltsin ve ailesine yakınlık
kuran ve bu suretle Rus yönetimini en tepede etkileme imkanına
kavuşan Oligarklar yedi grup altında toplanabilir. Bunlar
Alfa, İnkombank, Logovaz, Menatep, Most, Oneximbank ve Sbs-Agro
gruplarıdır. (12)
1991-1994 iktidarının birinci döneminde: Yeltsin’e güvenen
Batı dünyası parlamento seçimleri öncesinde daha sağ çizgi
izleyen Yeltsin karşıtlarının parlamento içinde
bombalanmalarını alkışlamış ve bu yoldan demokrasinin
kurulacağını sanmıştır. (13) Yeltsin idaresinin son
dönemlerinde, Rusya’nın Batı ile ilişkilerindeki dengeler
oldukça ilginç bir yapı arz etmekteydi. Sık sık değişen Rus
hükümetleri önemli uluslararası kararlarda geleneksel Rus
tavrından farklı olarak etkin olmayan bir görünüm sergilemiş,
buna karşılık Batı, Yeltsin rejimine maddi, manevi destekte
bulunarak ülke yöneticilerinin anti-demokratik faaliyetlerine
göz yummuştur. (14)
Yeltsin yönetiminin ikinci döneminde de ekonomik ve siyasi
istikrarsızlık devam etmiştir. Yeltsin’in ikinci kez
seçilmesinde önemli rol oynayan oligarklar siyasete girmiş,
mafyanın ortaya çıkışıyla devlet düzeni bozulmuş, ard arda
gelen ekonomik krizler yaşam standartlarını düşürmüştür. Vaat
edilen yaşam koşullarına ulaşılamaması hatta bu koşulların
daha da kötüleşmesi sistem karşıtlarının sayısını artırmıştır.
1998’deki büyük ekonomik krizle halk tam bir yoksulluk ve
sefalet içine düşmüş, IMF ile yürütülen çalışmalar nedeniyle
dış yardıma olan bağlılık artmıştır. Günden güne dış borç
yükünün artması,ancak bunun devlet kasası yerine özel kişilere
aktarılması, devlet dışında farklı yapılar olduğunu
gösteriyordu. (15)
Yeltsin, iktidarı döneminde başbakanlık görevinde sık sık
değişikliğe gitmiş, 1998-1999 yılları arasında dört başbakan (Çernomirdin,
Kiriyenko, Primakov, Stepaşin) atamış ve sonunda Putin’i bu
göreve getirmiştir. Buradan yola çıkarak Yeltsin’in
başbakanlık koltuğunu, kendisine bir halef bulmak için
kullanmış olduğunu söyleyebiliriz. Yerine geçecek kişi
önemliydi çünkü Yeltsin elindeki imkanları ve ayrıcalıkları
kaybetmek istemiyor, kendisine bağlı bir halef istiyordu.
Yeltsin dönemi, yeni kurulmuş ve demokratik yapıya geçmeye
karar vermiş bir devlet olarak Rusya’nın kendini aradığı, ülke
içi ayrılıklarla uğraşıldığı, ekonomik ve siyasi
istikrarsızlıkların yaşandığı, uluslararası alanda da prestij
kaybedilen bir dönem olmuştur. Siyasi ve iktisadi alandaki
başarısızlıklar nedeniyle halkın desteğini ve güvenini yitiren
Yeltsin 31 Aralık1999’da devlet başkanlığı görevinden istifa
ederek yetkilerini V. Putin’e devretmiştir.
B. Putin Dönemi
Yeltsin, görevinden ayrılırken yönetimi, halef olarak seçtiği
Putin’e bırakmış, Putin’in vekaleten sürdürdüğü devlet
başkanlığı 26 Mart 2000seçimleriyle halk tarafından
onaylanmıştır. Seçimlerin ilk turundan zaferle çıkan Putin
(%52.6 oy ile) Rus devletini toparlamaya yönelik
uygulamalarına başlamıştır.
1952’de Leningrad / St. Petersburg Kenti'nde doğan, Leningrad
Devlet Üniversitesi Hukuk Bölümü mezunu olan Putin, 1975'ten
itibaren KGB'de çalışmaya başlamıştır. Leningrad Şehir
Konseyi'nde danışmanlık, belediye başkan yardımcılığı gibi
görevler yapan Putin, 1996'da Kremlin Sarayı Mülkiyet İdaresi
Başkan Yardımcılığı'na atanmış ve bu görevini, 1997 yılına
kadar sürdürmüştür. 1997 ve 1998'de Devlet Başkanlığı İdaresi
Başkanı ile Devlet Başkanlığı Denetim İdaresi Başkanı olarak
yapmıştır. 1998-1999yıllarında, Rusya İç İstihbarat Servisi
FSB'nin başkanlığını yaparken, aynı zamanda, yeni Rusya'nın "politbürosu"
olarak da adlandırılan Rusya Güvenlik Konseyi’nin sekreterliği
görevini yürütmüştür. 9-16 Ağustos 1999 tarihleri arasında
başbakan yardımcısı ve başbakan vekilliği, 16 Ağustos'tan
itibaren de başbakan olarak görev yapmaya başlamıştır. Devlet
Başkanı Boris Yeltsin'in 31 Aralık 1999'da istifa etmesinin
ardından 26 Mart seçimleriyle devlet başkanı seçilmiştir. (16)
Putin’i bu kadar kısa süre içinde başarıya götüren nedenlerden
en önemlisi Çeçen savaşında izlediği sert politikaydı.
Çeçenya’da sürdürülen savaş Putin’in Rusya’daki prestijini
artırmıştı. Çeçen halkına karşı yürütülen savaş Putin için bir
iç politika konusu olmuş, hatta savaş bu amaçla körüklenmişti.
Böylece Rus milliyetçiliği güçlenmişti. Putin zaten
seçimlerden önce Rusya’nın kurtuluşu için Yeltsin’den farklı
olarak milliyetçiliğe ve devletçiliğe vurgu yapıyordu. Bu
söylem Rus halkının önemli bir kesimi için bir süreliğine de
olsa umut olabilmişti, zira uzun zamandır yoksulluk ve
sefalete sürüklenmiş olan Rus halkı ülkeye istikrar
getirebilecek güçlü bir lider imajına bel bağlamıştı. (17)
İkinci Çeçen Savaşı (1999) sayesinde popülaritesi artan Putin,
Çeçen savaşçılarına karşı mücadelede sert tavır içerisinde
olmuş ve Rusların çoğunun düşüncesine paralel faaliyetlerde
bulunmuştur. Bu amaca ulaşmak için de gerekli ısrarı
sergilemiştir. Bu yüzden bazı yorumcular, halkın seçimindeki
esas faktörün Putin’in kişiliği olduğunu iddia etmektedir.
Putin’in Yeltsin tarafından seçilmesine rağmen karakter ve
siyasi görüş yönünden Yeltsin’e zıt bir kişiliğe sahipti.
Dürüst, amirlerine sadık, çok konuşmayan, sakin, kesin
kararlar alan, sert şahsiyetli birisi olarak tanımlanan Putin,
bu dönemde Rusya toplumunun içgüdüsel olarak aradığı başkan
yapısına uymaktaydı. (18) Her halükarda, Putin’in bütünüyle
anayasal kurallar çerçevesinde seçildiğini, şahıs olarak
halkın geniş onayını aldığını ve seçilmesinin de politik
açıdan hiçbir iktidar değişimini ifade etmediğini itiraf etmek
gerekiyor. O daha çok Yeltsin’in, kazanılanı koruyacak ve
Rusya’yı eski büyüklüğüne ulaştıracak olan, seçilmiş bir
mirasçısı ve vasisidir. (19)
Putin’in Yeltsin’in halefi olduğu ilk kez söylendiğinde,
Batıda onun da aynı yoldan yürüyeceği hesap ediliyor ve
aslında böyle bir tutum batının işine de geliyordu. Oysa
gerçek böyle gelişmedi. Başkan sıfatıyla Putin tarafından
seçilen ziyaret güzergahının sadece Avrupa turnesinden ibaret
olmayıp, Çin, Kore Halk Demokratik Cumhuriyeti, Hindistan,
Moğolistan, Küba gibi ülkeleri de kapsaması Batılılarda kuşku
uyandırdı. Batılı liderlerle yaptığı ilk görüşmelerde Putin
bağımsız olduğunu gösterdi. Ancak bu tutum, kendisini
diğerlerinden üstün gören, karşısındakini savaşa davet eden
bir insanın gösterişli tutumu değildi. (20)
Putin’in karşısında bulunan görev, demokrasinin
güçlendirilmesinden çok Rus devletinin yeniden inşasıydı.
Putin’in mücadelesi sadece Sovyetler Birliği’nin dağılmasını
takip eden devlet kurumlarındaki çöküşü durdurmak için
değildi. Putin’in görevi, yeni küresel çevre içinde yeni
kurumlar oluşturmaktı. Sovyet kurumları çökerken, dışarıdaki
dünya yerinde durmuyordu. Küreselleşmenin karmaşık dinamikleri
yeryüzündeki bütün devletleri radikal reformlar yapmaya
zorlamıştı. Serbest ticaretin giderek arttığı, uluslararası
sermayenin hızlı bir şekilde akıp durduğu ve bilgi devriminin
olduğu bir dünyada gelişmiş ülkelerin eski refah ve sanayi
yönetimi fonksiyonlarını kısıtlamak ve uluslararası rekabette
yer almaya dikkatlerini çevirmekten başka seçenekleri yoktu.
Putin’in, iktidara geldiği ilk aylarda Yeltsin’in başlattığı
ama tamamlayamadığı Rusya’yı modernleştirme görevini
tamamlayacağı düşünülüyordu. (21)
Putin, reformlardan vazgeçmeden veya tamamen yeni bir
istikamete yönelmeden yapacaklarını Yeltsin siyasetinin mirası
üzerine inşa etmekteydi. Devlet yönetiminin güçlendirilmesi,
ülkenin yasal bütünlüğünün sağlanması, siyasi parti rekabetini
getirecek bir sistemin kurulması gibi Yeltsin’in çözemeden
bıraktığı konular üzerine gitti. Endüstrinin özelleştirilmesi
ve Batı ile işbirliği esasına dayalı dış politika gibi
Yeltsin’in zamanında köklü değişikliğe uğrayan alanlara
nispeten dokunmadı. Demokrasi, Pazar ekonomisi, uluslararası
toplulukla ilişkiler gibi temel konularda Putin’in siyaseti,
selefinin güttüğü siyasetin bir devamı niteliğindeydi. Her
şeyden öte Putin’in görevi Rus devletini küresel çevrenin
meydan okumalarına karşı hazır hale getirmekti. Ancak,
özellikle valiler ve oligarşi ile mücadele etmek gibi, Yeltsin
modelinden ayrıldığı noktalar da vardı. Yeltsin’in politik
tarzı, Sovyet Komünist Partisi bürokrasisinde geçen yıllarında
öğrendiği şekilde formaliteden uzak, “arka oda” usulüne
uygundu. Yeltsin’in şekilci kurallara veya salara karşı
alerjisi vardı, daha çok kişisel gizli pazarlıkları tercih
ederdi. Bu tarzla cumhuriyetlere ve bölgelere karşı federal
politikayı yürüttü ve yine bu tarzla belirli seçkinlerin eline
büyük bir servetin transferi ile sonuçlanan özelleştirme
programı dahil Rusya ekonomisini yönetti. Putin ise
aksine“Kanunun diktatörlüğünü” tesis etmedeki ilgisini
göstermek için oyunun kurallarının temiz ve açık olacağını
yüksek sesle dile getirdi. Gayrı resmi kişisel ilişkilerden
daha resmi kurumsal uygulamalara doğru yönetim tarzındaki bu
değişim Putin başkanlığını en önemli mücadele konusudur.
Başkan seçilmesinden altı ay sonra, Putin’in Rusya’yı yönetmiş
olan gayrı resmi ilişkiler ağını çözmeye doğru bazı kararlı
adımlar attığı görüldü. Bununla birlikte, Putin’in iktidara
yükselişi büyük ölçüde bu arka oda manevralarının bir
sonucuydu ve Putin’in kendisi, başkan seçilmeden ve
seçildikten sonra bir süre bu tür özel ilişkilere önem verir
gözükmüştü. Ancak Rus politik tarzının değişmesi kolay
olmayacak, resmi düzene geçiş uzun yıllar alacaktı. (22)
1. Putin’in Reformları
Rus Milli Güvenlik Servisi FSB’nin başkanı iken, Yeltsin
tarafından 16 Ağustos 1999’da başbakanlığa getirilen ve 2000
ile 2004’te üst üste iki defa devlet başkanlığına seçilen
Putin’in temel misyonu, dağılma emareleri veren devleti
yeniden toparlamak, Çeçenistan savaşına radikal bir çözüm
bularak iç çemberdeki ayrılıkçı akımlara kesin bir set çekmek
ve dışarıda Rusya’yı yeniden güçlü bir devlet konumuna
yükseltmek idi. Yeltsin’in demokrasiyi kurmak ve liberal
ekonomiyi yerleştirmek adına, Rusya’da sebebiyet verdiği
ekonomik kaos ve sosyal çalkantı ortamında Putin, kendine
yakın St. Petersburg ekibini yanına alarak, “Rusya nasıl
kurtulur” sorusuna cevap bulabilmek doğrultusunda, sistemin
temel aksaklıklarının giderilmesiyle işe başlamıştır. (23)
Başkan Putin, 2000 yılından itibaren başlattığı reformlar ile
ülkenin Sovyetler Birliği döneminden miras, temel ekonomik ve
sosyal sorunlarına“Rus modeli” yaratmak suretiyle kalıcı
çözümler bulmaya öncelik vermektedir. Temel iç problemlerini
çözemeyen bir Rusya’nın, tutarlı ve uzun vadeli bir dış
politika izlemesi de mümkün değildir. Bu bakımdan, devletin
önce ekonomiyi düzeltmesi ve enerji sektörü gelirlerinin,
ekonomik dokunun yenilenmesi ile halkın refahına tahsis
edilmesi önem arz etmektedir. Halkın refahının artması
yoluyla, iç barışın tesisi kolaylaşacak ve ülke daha kolay
yönetilebilir bir duruma gelecektir. Ancak, bütün bunların
gerçekleşmesinde temel unsur, yapılan reformların halk
tarafından benimsenmesidir. (24)
a. Merkezi Otorite
Rusya son yüzyılda iki kez dağılma sürecinden geçmiştir.
Bunlardan ilki Çarlık Rusya’sının yıkılışı, ikincisi de
SSCB’nin çöküşü olmuştur. Bu parçalanmanın sebebi, etnik ya da
azınlık çatışmalarından çok, merkezi otoritenin zayıflaması
olmuştur. Rusya Devleti’nin ilk Başkanı Boris Yeltsin
döneminde merkezi otorite bir kez daha zayıflamış ve Yeltsin,
Rusya’ya bağlı cumhuriyet ve bölgelere adeta, “alabildiğiniz
kadar özgürlük havası alın” mesajını göndermişti. Hatta
Brezezinsky adlı ABD’li sosyolog, Rusya topraklarının
gelecekte sadece Moskova ile sınırlı kalacağını ileri
sürmüştü. Ancak Putin’in devlet başkanı seçilmesiyle,
Rusya’nın merkeziyetçi sisteminde büyük değişikliklere
gidilmiştir. Putin ilk iş olarak daha önce 89 idari birimden
oluşan Rusya’yı, yeni bir yapılandırmaya tabi tutarak federe
cumhuriyet ve bölgelerin yetkilerini sınırlandırmış, tıpkı
devlet kurumlarında olduğu gibi gücü tek elde toplamıştır.
Putin ekonomi alanında da devletin kontrolü ele almasını
sağlamıştır. (25) Putin; oligarşiye, medyaya, cumhuriyetlere
ve bölgelere karşı merkezi devlet gücün yeniden tesis etmeyi
taahhüt ederek işbaşına gelmiştir.
Devletin yeniden yapılanması doğrultusunda, Yeltsin
döneminin“Asimetrik Federal” (26) sisteminin değiştirilmesine
ağırlık verilmiştir. Eski Başbakan ve Putin’in 2000 yılındaki
başkanlık yarışında en büyük rakibi olan Primakov’un
“Rusya’nın birliğini muhafaza etmek için dikey devlet
otoritesinin yeniden tesisi şarttır” görüşü çerçevesinde,
muhalefetin de desteğini alan Putin, Mayıs 2000’de idari
reformları başlatmıştır. Önce yerel parlamentoların
çıkarttıkları kanunların, federal mevzuata uygunluğu şartı
getirilmiş ve bölgesel ekonomik farklılıkları azaltmak
amacıyla, toplanan vergilerin merkez tarafından, bölgelerin
ihtiyaçlarına göre dağıtılmasını öngören yeni düzenleme
yapılmıştır. Daha sonra, etnik kıstaslara göre oluşturulmuş ve
kendi başlarına otonom hareket etmek alışkanlığını kazanmış
olan 89 idari bölge, kurulan 7 üst bölgeye (Merkez Rusya,
Kuzeybatı Rusya, Güney Rusya, Volga, Urallar, Sibirya ve
Uzakdoğu Rusya ) bağlanmış ve buralara, çoğu asker kökenli,
Putin’e sadakati ile tanınan süper valiler atanmıştır. Süper
valilerin denetimine giren 89 bölge valisi, üst meclis
görevini yapan Federasyon Konseyi Üyesi olma hakkını kaybetmiş
ve kendilerine istişari mahiyetteki, Devlet Konseyi’ne üyelik
imkanı sağlanmak suretiyle bu valilerin icraatları
kısıtlanmıştır. (27)
Cumhuriyetler ve bölgeler üzerinde federal otoriteyi
kuvvetlendirmek için kullanılan idari örgütlenmenin en çarpıcı
örneği, mevcut askeri bölgelerle örtüşen yedi süper bölgeyi
oluşturan bu Başkanlık Kararnamesidir. Bu yeni süper bölgelere
baş yönetici olarak atananların beşinin general olması
hiyerarşik niyeti açıklamaktadır. Bu idari değişikliğin
başlıca gayelerinden biri bölgelerde görev yapan binlerce
federal memurun, cumhuriyet başkanları veya bölge valilerinin
eli altında değil federal merkezin kontrolü altında kalmasının
sağlanmasıdır. Merkezi onayı gerektiren bölgesel öneriler
şimdi Moskova’ya gönderilmeden önce süper bölgenin onayından
geçecektir. Belki de bu yeniden idari örgütlenmenin en dikkati
çeken tarafı (sınırlarının ekonomik ölçütler yerine askeri
bölgelerin sınırlarına göre tespit edilmesinin dışında)
merkezi otorite ile bölgeler arasında herhangi bir müzakere
veya tartışma olmadan gerçekleşmiş olmasıdır. Putin yönetimi
tarafından bölgeler üzerine tek taraflı olarak zorla
uygulanmıştır. Ayrıca yedi federal bölgenin tam yetkili
temsilcilerinin seçimi tamamen başkanın tercihi olmaktadır.
Putin, merkezi devlet otoritesinin tesisi için sadece seçilmiş
dahi olsa yerel yetkilileri görevden alma yetkisini
üstlenmekle kalmamış, vali ve başkanları bazı yetkilere sahip
olan Federasyon Konseyi’nden de uzaklaştırmış ve onları yeni
teşkil edilen ve sadece tamamıyla bir danışma organı olan
Devlet Konseyi’ne aktarmıştır. Rusya Devlet Başkanı bu organı
aşırı merkezi baskı altında milli bir mutabakat sağlanması
için kullanmayı arzu etmektedir. 22 Kasım 2000tarihinde
yapılan Devlet Konseyi’nin toplantısında yaptığı konuşmada
Putin;“Ortak faaliyetlerimizin en önemli kısmı iktidarın dikey
yapısının güçlendirilmesidir. Bu, federal merkezin kontrolünü
gerektirir. Devlet Konseyi’nin böyle bir kontrol için mükemmel
bir vasıta olacağına eminim.”demiştir. (28)
Yeni oyunun kurallarını çabuk kavrayan bölgesel elit, merkezle
açık bir cepheleşmeye gitmemiştir. Milli cumhuriyetlere ve
diğer bölgelere gözdağı verildikten sonra, bölgeler ve hatta
milli cumhuriyetler kendi mevzuatlarını federal mevzuata
uyduracaklarını açıklamaya başlamıştır. Bölgelerle ilişkiler
açısından Putin’in giriştiği hareket atak olarak
nitelendirilse de, 1998 yılından beri izlenmeye çalışılan
bölgesel politikanın bir devamıydı. O zaman da ekonomik baskı
unsurlarını elinden kaçıran merkez, mahkemeleri, polisi ve
diğer baskı unsurlarını kullanarak bölgeleri etkilemeye
çalışıyordu. Putin, bölgesel liderlerle alakalı birtakım
hukuki düzenlemelere gitmesinin yanında, bölgelerin ekonomik
özgürlüklerini kısıtlama girişimlerinde de bulunmaya başladı.
(29)
Alt yasama organı olan ve 2000 yılından beri Kremlin’i
destekleyen, “Birleşik Rusya
Partisi”nin ağırlıkta olduğu 450 üyeli Duma’nın icraatlarına
yönelik, Kremlin’in denetiminin artırılması amacıyla Putin, 12
Eylül 2004’teyeni bir düzenleme yapılacağını ilan etmiştir.
Buna göre, yarısı mahallen ve diğer yarısı parti listesinden
seçilmekte olan Duma milletvekillerinin, bundan böyle sadece
merkezdeki parti listesinden seçilmesi ve mahallen aday
gösterilmemesi suretiyle, “bölgelerden gelebilecek çatlak
seslerin”, Duma’dagörev yapmasının engellenmesi ve Duma’nın
homojen bir yapıya kavuşturulması planlanmıştır. Aynı şekilde,
mahallen seçilen ve Başkan tarafından her an görevden
alınabilen 89 bölge valisinin, bundan böyle sadece Başkan
tarafından atanması ve bu atamanın mahalli meclisler
tarafından onaylanması öngörülmek suretiyle, “merkez”in
otorite ve denetiminin taşraya taşınması hesaplanmıştır. (30)
Putin’in mahalli idareleri ve Merkez’deki Yasama Organı’nın
tamamen Kremlin’e bağlanmasını öngören bu yasal düzenlemesi
“terörizmle mücadele için şart” gerekçesiyle halka
sunulmuştur. (31) Ancak, Rusya gibi dünyanın en büyük ve
yaklaşık 70 etnik grubun bir arada yaşadığı bir ülkede,
federal bir sistemde demokrasinin vazgeçilmez unsuru olan
mahalli idarelerin Merkez’in uydusu haline getirilmesi
demokrasinin geleceği bakımından sakıncalıdır. Putin’in 12
Eylül 2004 günü açıkladığı idari reformların gerçekleşmesi
durumunda, yerel yönetimler tamamen Merkez’e bağlı duruma
getirileceğinden ve Federal Meclis üzerinde Kremlin’in denetim
imkanları artacağından ülke içinden ve Batı’dan, bu “kanun
diktatörlüğü”ne yönelik eleştiriler gelmiştir. (32) 2000
yılında Rusya'nın idari birimlerini yedi federal bölge altında
toplayan ve bunların her birisine bir 'süper vali' atayan
Putin, Eylül 2004’teki Beslan okul eyleminden hemen sonra
valileri kendisinin atamaya devam edeceğini açıklamıştır.
Karar antidemokratikliği nedeniyle eleştirilmiştir, ancak
Putin'in bakış açısından federasyonun dağılmasına ve bölgesel
ayrılıkçılığa karşı bir önlem niteliğindedir. Ekonomik açıdan
bakıldığında ise Putin'in stratejisi karşılıklı faydalar
çerçevesinde Moskova ile bölgeler arasındaki bağları güçlü
tutmaktır. Moskova, bu doğrultuda biryandan bölgelerde Ural ve
Sibirya petrollerini Vladivostok'a bağlayacak boru hattı gibi
dev projeler başlatırken, diğer yandan özellikle Sibirya ve
Uzakdoğu Rusya’daki bölgelerin valiliğine zengin işadamlarını
atamıştır. (33)
Başkan Putin, Beslan katliamı sonrası küreselleşen ve Rusya’ya
da sıçrayan terörle mücadele edebilmek için mahalli
yönetimlerin ve yerel güvenlik birimlerinin Merkez tarafından
denetlenmesinin gerekli olduğunu, 12 Eylül günü 89 bölge
valisiyle yaptığı görüşmede açıklamıştır. Bu çerçevede,
sorunlu etnik bölgelerin idaresi, doğrudan Başkanlığa
bağlanmış ve güvenlik FSB’ye devredilmiştir. İlk aşamada
Çeçenistan-Dağıstan bölgesine “Başkan Temsilcisi” olarak,
istihbarat uzmanı Dimitri Kozak atanmış ve bölgedeki güvenlik
sorumluluğu ordudan alınarak FSB’ye verilmiştir. Aynı şekilde,
ülkenin gümrük kapıları ve önemli giriş noktalarındaki denetim
yetkisi, FSB ile Alfa ve Vimpel gibi özel timlere
devredilmiştir. Mahalli güvenlik birimlerinin, organize suç
örgütleri veya terörist gruplarla olası organik bağları
çerçevesinde, yetkileri kısıtlanmış ve bu birimler doğrudan
FSB’ye bağlanmıştır. (34)
Putin’in güçlü devletin tesisi amacıyla başlattığı bu
reformlarla yerel yönetimlerin tamamen dışlanması ve yasama
organının iktidarın denetimine geçmesi halinde, Federal
Sistem’in arızaya uğraması ve demokrasinin doğrudan “merkezde
kilitlenmesi” kaçınılmaz gözükmektedir. Böyle bir gelişmenin
ise, Rusya’nın birliği için etnik veya İslamcı ayrılıkçı
hareketlerden dahi tehlikeli bir durum yaratacağı muhakkaktır.
(35) İdari alandaki bu reformlar Avrupa tarafından
antidemokratik bulunmakta ve Rusya’nın Avrupa için partner
olma özelliğinin her geçen gün azalmakta olduğu dile
getirilmektedir. Gereğinden fazla “merkezi” bulunan Rus
idaresindeki bu uygulamaların geriye dönüş şeklinde
yorumlanması Rusya’da demokrasinin tartışılır olduğunu
göstermektedir.
b. Oligarşi
Oligarşi, sadece belirli bir zümrenin bir ülkeyi yönetmesiyle
ortaya çıkan yönetim biçimidir. Genelde yönetimdeki grup,
askeri, siyasi veya maddi olarak ülkenin önde gelen
gruplarından birisidir.
Rus anlayışına göre Oligarşi; sadece zengin olan insan değil,
siyasetin içine giren, yasaları çiğnemek için koşullar
hazırlayan, ya da Rus yasama sisteminin kusurlarından
yararlanarak, toplum hesabına akla hayale sığmayan
zenginliklerin yolunu açan iktidarla bütünleşen kişi
demektir.Oligarşi klanına ait olanın temel özelliklerinden
biri, kamuoyunu yönlendirmek amacıyla, kitlesel iletişim
araçlarını ele geçirmektir. (36)
Gorbaçov’un SSCB Komünist Partisi Birinci Sekreterliği
görevine seçilmesinin ardından, batmakta olan Sovyet
ekonomisinin kurtarılabilmesi için yürürlüğe soktuğu
liberalleşme çalışmaları ve reformlar, hızla parçalanmaya
giden ülkede yeni bir sınıfı ortaya çıkarmıştır. Gorbaçov’un
reformları ile başlatılan liberalleşme çalışmaları sayesinde
ilk sermaye birikimlerini gerçekleştiren bu sınıf, SSCB’nin
dağılmasından sonra hayata geçirilen özelleştirme sayesinde
ülkedeki mal varlıklarının büyük bir kısmını çeşitli yollarla
(genelde hukuk dışı) üzerlerine geçirmiştir. Başlangıçta Yeni
Ruslar olarak adlandırılan bu kesimin giderek güçlenmesinden
sonra Rusya’da ve Batı dünyasında SSCB’den kalma politik
terminolojilere atıfta bulunurmuşçasına oligark (oligarşi
yöneticisi) olarak adlandırılmaya başlanmıştır. Bu sınıf
Yeltsin döneminde ekonomik gücüne politik güçler de katarak
Kremlin içlerine kadar girmiş ve o dönemde iyice palazlanarak
güçlenmiştir. Ekonomik güçlerini Yeltsin döneminde politik
alanda rahatça kullanarak bakanların ve başbakanların
atanmasında kilit roller üstlenen bu sınıf, Çeçenistan
savaşından, ülkenin iç ve dış güvenlik sorunlarına kadar
birçok alanda da söz sahibi olmuştur. Ellerindeki maddi güçle
Yeltsin’in ikinci defa seçilmesinde büyük katkıları olan bu
kesim, hasta Yeltsin iktidarının son dönemlerinde yeni bir
veliaht arayışına girmiştir. 1998’den başlayarak yaklaşık bir
yıl içerisinde veliaht denemeleri birbirini izlemiştir. Ancak
sırasıyla denenen Kiriyenko, Primakov ve Stepaşin’in
başbakanlıkları Yeltsin’i ve oligarkları tatmin etmemiştir.
Arayışlar sonucu bir süre önce Federal Güvenlik Servisi
FSB’nin başkanlığına getirilen V. Putin önce başbakan ve sonra
da veliaht olarak atanmıştır. (37)
Yeltsin’in görevini Putin’e devretmesiyle, Rusya’nın iç ve dış
politikasında hızlı bir değişim süreci başlamıştır. Dışarıda
Rusya bölgesel bir süper güç ve bir enerji süper gücü olma
yönünde adımlar atmaya başlarken, içeride federal yapı
güçlendirilmiş ve Kremlin’e yeni bir yönetim anlayışı
getirilmiştir. Putin’in yeni yönetim anlayışının temelinde hiç
şüphesiz ki, Yeltsin’den farklı olarak tek başına ve güçlü
yönetim bulunmaktadır. Putin ilk olarak, Kremlin’i çeşitli
güçlerin etkisinden kurtarmak için seçimleri bile beklemeden
işe koyulmuştur. Putin’in daha seçilmeden oligarklara
yönelik‘sermaye etkisini iktidara dayatanlar bir sınıf gibi
davranmaktan vazgeçsinler!’sözleri o dönemde fazla ciddiye
alınmamıştır. Ancak seçildikten kısa bir süre sonra Rusya’nın
en büyük iki oligarkı Berezovski ve Gusinski’nin
malvarlıklarına el konularak yurt dışına kaçmak zorunda
bırakılması Putin’in aslında hiç de şaka yapmadığını
göstermiştir. Putin’in verdiği mesaj gayet açıktır: “Ben sizin
haksız yere edinmiş olduğunuz servetlerinize dokunmayacağım,
siz de politikaya ve devlet yönetimine karışmaya
çalışmayacaksınız.” (38) Yeltsin döneminde Rus siyasetine
tepeden etki eden, istediği siyasi ve iktisadi kararları
çıkarttırabilen bu oligarkların büyük bir kısmı, Putin
tarafından etkisiz hale getirilmiştir. Ancak Rusya’da
oligarşinin tamamen sona erdiği söylenemez. Rusya’da
oligarklar zaman zaman Rus siyasal sistemine eleştiriler
getirseler de Başkan Putin’i hedef alan eleştirilerden
kaçınmakta veya çok gerekliyse bunu medya yoluyla
analistlerine yaptırmaktadır. (39)
III. Rusya Federasyonu’nda Federal Yapı
1990’larda siyasi dönüşüm geçiren ve demokratikleşen Rusya’nın
totaliter bir devlet yapısından bir federasyona dönüşmesinin
en önemli zorunluluğu, çözümlenmemiş‘milliyetler meselesi’
olmuştur. Bu meselenin kökleri ise tarihte yatmaktadır. Sovyet
zamanındaki federalizm, milliyetler meselesinin çözümünde
kullanılan araçlardan birisi olmuştur. O yıllarda ilan edilen
federasyon Rusya’nın Rus olmayan halkları için düşünülmüştür.
Ancak, hızla güçlenen Bolşevik idaresi için federasyon kısa
zamanda bir araçtan çok, milliyetler meselesini perdeleyen bir
örtü haline gelmiştir. (40)
SSCB’nin yıkılmasından sonra oluşan demokratik ortamda idari
sistem hukuki açıdan olduğu gibi pratik açıdan da federal bir
sisteme dönüşmek zorundaydı. Çünkü, Rusya’nın çok geniş
topraklara ve çok milliyetli bir nüfusa sahip olması bu
zorunluluğu gerektiriyordu. Bu milletler arasındaki bir kısım
ulusların kendi milli devletlerinin kurulma planlarını
yapmakta olması ve demokratik faaliyetlerin de az da olsa
hareketlenmeye başlaması federasyon sistemine geçişte
katalizör etkisi yapmıştır. (41)
Sovyetler Birliği’nin son yıllarında, bugünkü Rus
federalizminin42köklerive aynı zamanda onun problemlerinin
kökleri de atılmıştır. 20. yüzyılın başında olduğu gibi,
merkezi otoritenin zayıfladığı ortamda, Rusya’nın Rus olmayan
halkları harekete geçmiş ve milli kültürlerine dönüş, milli
bilinçlenme hareketleriyle birlikte siyasi talepler de söz
konusu olmuştur. Kağıtta otonomiye sahip olan bu halklar,
gerçek otonomi için mücadeleye girişmiştir. Ancak bu mücadele
daha büyük bir oyunda, SSCB ve Rusya Sovyet Federatif
Sosyalist Cumhuriyeti’nin (RSFSC) siyasi elitleri arasındaki
oyunda bir koz olarak kullanılmıştır. Gorbaçov başkanlığındaki
SSCB merkez idaresine karşı iktidar mücadelesine girişen RSFSC
başkanı Yeltsin ve ekibi, merkezi zayıflatmak amacıyla, RSFSC
içindeki özerk cumhuriyetlerin yönetimlerinin egemenlik
arayışlarını desteklemişlerdir. (43)
Başkan Yeltsin’in otonom cumhuriyetlere yönelik
“yutabileceğiniz kadar egemenlik alın” sözleri cumhuriyetlerin
egemenliklerini ilan etmesiyle sonuçlanmıştır. Otonom
cumhuriyetlerin federasyon yapısı içerisinde bu şekilde
ayrıcalıklı hale gelmesi kray (44) ve oblastları (45) da
harekete geçirmiş ve bunların otonom cumhuriyetler ile aynı
statüde federasyon birimleri olma hakkı gündeme gelmiş, bu
eğilim hızlı bir şekilde gelişmiştir. Bu yeni hukuki statü
önce merkez ve federe birimler arasında yapılan Federal
Sözleşmelerde daha sonra da 1993 Anayasasında yerini almıştır.
(46) Oblast ve okruglarda (47)ortaya çıkan kitlesel
hareketler, bağımsızlık deklarasyonları veya daha yüksek statü
talepleri beraberinde Rusya’nın idarî yapılanmasında
değişiklikler yapılmasını zorunlu hale getirmiştir. Bu
gelişmeler üzerine Rusya Federasyonu, birliği oluşturan özerk
cumhuriyetlerle, 31 Mart 1992 tarihinde kısaca “Federal
Anlaşma” olarak bilinen, “Rusya Federasyonu İçindeki Egemen
Cumhuriyetlerin İktidar Organları ile Rusya Federasyonu
İktidar Organları Arasında Yetkinin Paylaşımı Hakkında
Anlaşma”yı imzalamıştır. 12 Haziran 1990 Bağımsızlık
Deklarasyonu, 1992’deki Federal Anlaşma ve 1993 yılında kabul
edilen Anayasa Rusya Federasyonu’nun hukukî alt yapısını
oluşturmuştur. (48)
Federal Anlaşmada federasyonun yönetsel hiyerarşisini yansıtan
üç farklı belge imzalanmıştır: biri merkez ile özerk
cumhuriyetler arasında; biri merkez ile kraylar, oblastlar ve
Moskova ile Petersburg kentleri arasında; ve biri de merkez
ile daha büyük kray ve oblastlara bağlı özerk oblast ve
okruglar arasında. Fakat Mart 1992’den sonra Federal Anlaşma,
kendi ekonomik ve siyasal faaliyetlerinde daha belirgin bir
denetim hakkına sahip olan özerk cumhuriyetler ile şimdi daha
doğrudan federal hükümetin yetki alanına giren kray ve
oblastlar arasındaki çekişmenin bel kemiğini oluşturmuştur.
Ağırlığını Rus etnik kökenlilerin oluşturduğu kray ve
oblastlar federasyon içinde özerk cumhuriyetler tarafından
işgal edilen ayrıcalıklı konuma tepki göstermişlerdir. (49)
Anlaşmada cumhuriyetler “egemen” ve toprak bütünlükleri
garanti edilen öğeler kabul edilirken kray, oblast ve diğer
özerk birimlerin bütünlüklerine aynı önem verilmemiştir.
Anlaşmaya göre, kray ve oblastların kendi topraklarında
yasama, yürütme, yargı gibi devlet iktidarını simgeleyen
organları, cumhuriyetlerin devlet organları kadar dikkate
alınmamıştır. Cumhuriyetler uluslararası ve dış ekonomik
ilişkilerde özgür iştirakçi olarak kabul edilirlerken kray,
oblast özerk oblast ve özerk okruglar bağımlı iştirakçiler
olarak kalmışlar, yer altı ve yer üstü zenginlikleriyle
beraber toprak, üzerinde yaşayan cumhuriyet halkının öz malı
kabul edildiği halde diğerleri bu ayrıcalıktan mahrum
bırakılmışlardır. (50)
12 Aralık 1993 tarihinde referandum ile kabul edilen
Anayasanın 5.maddesi, idari sistemi şöyle ifade etmektedir:
(51) Rusya Federasyonu, Rusya Federasyonunun eşit haklara
sahip unsurları olan cumhuriyetler, topraklar, vilayetler,
federal şehirler, özerk vilayetler ve özerk alanlardan oluşur.
Cumhuriyet (devlet) kendi Anayasası ve mevzuatına sahiptir.
Toprak,vilayet, federal şehir, özerk vilayet ve özerk alanlar
kendi Tüzüklerine ve mevzuatına sahiptirler.Rusya
Federasyonunun tüm unsurları, federal devlet hakimiyet
organlarıyla olan karşılıklı ilişkilerinde ve kendi aralarında
eşit haklara sahiptirler. 1993 Anayasası daha önceleri
cumhuriyetlerle yapılan federal anlaşmaların anayasada formüle
edilerek güçlendirilmesini sağlamıştır. Bu Anayasa hukuken
yeni federe birimleri de içine alarak simetrik bir federal
yapı (52) oluşturmuştur. Ancak kendi içinde çelişkiler de
bulunmaktadır. Anayasa, 1992 Federal Anlaşmayı içermekte,
egemen unsurların varlığını tanımakta ama aynı zamanda federal
yasaların, egemen unsurların yasalarından daha üstün olduğunu
söylemektedir. Anayasanın 5. maddesi bütün federal birimlerin
eşit olduğunu söylemekte ama diğer taraftan 3.maddesi altı tip
federal birim teşkil etmektedir; bunlar oblast, kray,
cumhuriyet, otonom oblast, otonom okrug ve federal önemdeki
kent. (53) Anayasanın 5.maddesinde yalnızca cumhuriyetler
federasyon yapısı içerisinde devlet olarak tanımlanmakta,
oblast ve kraylar ise idari-bölgesel yapılanmalar olarak
nitelendirilmektedir. Rusya federalizminin hukuki temeli
Federasyon Anlaşması ve Anayasa ile atıldıysa da, 1990’lı
yıllarda Rusya’daki federasyon sistemini esas olarak
belirleyen unsurlar federasyon üyeleri ve federal merkez
arasında yapılan ikili anlaşmalar olmuştur. İlk anlaşma 1994
yılında Tataristan Cumhuriyeti ile yapılarak bazı sorunlar
çözüme kavuşturulmuştur. Bu anlaşma, Anayasa’daki “bütün
federe birimlerin eşitliği” prensibini gerçekleştirme yerine,
RSFC zamanındaki “asimetrik federalizm” anlayışına dönüşe
hizmet etmiştir. (54) Tataristan anlaşmasının ardından
Moskova, diğer milli cumhuriyetlerle ikili anlaşma imzalama
yoluna gitmiştir. Böylece milli cumhuriyetler lehine federal
sistemde bir çarpıklık doğmuştur. Bu durum hem Rus bölgelerini
rahatsız ediyordu, hem de Rusya’nın kurmaya çalıştığı dengeli
federasyon modeline aykırıydı. Bu yüzden zamanla bu tür
anlaşmalar Rus bölgeleriyle de yapılmaya başlanmıştır. Ancak
bu gelişme de, ilk başta oluşmaya başlanan federasyonun
dengesizliğini ortadan kaldırmamıştır. Anlaşmaların sonucunda
siyasi ve ekonomik olarak daha güçlü olan Tataristan,
Başkurdistan ve Saha Cumhuriyetleri, diğer cumhuriyet ve
bölgelere göre daha avantajlı birer anlaşma yapmıştır. Genel
olarak ise, milli cumhuriyetler bölgelere göre birçok
ayrıcalık elde etmiştir. Ancak bu ikili anlaşmalar da hukuki
kargaşayı ortadan kaldırmamıştır. Cumhuriyet anayasalarında
Federal Anayasaya aykırı birçok madde bulunmaktadır. (55)
A. Bütçe Federalizmi
Rusya’da federasyon üyelerinin eşitsizliğinden kaynaklanan bir
bütçe federalizm dengesizliği söz konusudur. Burada
kastedilen, direkt merkez-bölge mali ilişkileriyle alakalı
olarak genellikle bölgelerin bütçeye aktardığı vergi
oranlarının farklı olmasıdır. Bu tür çarpıklığın iki önemli
sebebi vardır:
1) Federasyon üyelerinin
ekonomik farklılığı;
2) Bütçeler arası ilişkilerin merkezle bölgelerin
pazarlığı sonucunda oluşması. (56) Rusya bütçe sisteminin
önündeki başlıca problem bölgelerin ekonomik yapıları,
ekonomik gelişme düzeyi ve mali imkanları açılarından önemli
ölçüde farklı olmalarıdır. Bölgeler arasındaki farklılıklar
bölgelerin mali imkanlarına dayanmaktadır. Rusya’da bazı
bölgeler gelirlerinin %60-65’ini federal bütçeye aktarırken,
bazıları ise harcamalarının %85-95’ini federal bütçe
fonlarından karşılamaktadır. Bütçe federalizminin
dengesizliğinin diğer sebebine, yani1990’lı yıllarda bütçeler
arası ilişkilerin merkez ve bölgeler arasındaki pazarlıklarla
oluşmasına gelince, doğal olarak böyle bir pazarlık oyununda
bölgelerin pazarlık güçleri önem kazanır. Bölgelerin pazarlık
güçleri, bölgenin ekonomik yapısı, ülke ekonomisi için
ekonomik önemi, jeo-stratejik konumu veya sadece bölge
valisinin etkinliği gibi aktörlere göre değişebilir. Ancak
bütün bunlardan öte, Rusya bölgelerinin pazarlık gücünü daha
çok etnik konular belirlemiştir. Ülkede ayrılıkçı hareketlerin
ve etnik rahatsızlıkların çıkmasından çekinen merkezi yönetim,
bazı milli cumhuriyetlere ‘Rus Bölgeleri’nden daha fazla
ayrıcalık tanımıştır. Tehlikeli olmayan milli cumhuriyetlere
de sırf statülerinden dolayı benzer ayrıcalıklar tanınmıştır.
(57)
1993 Anayasasındaki federe birimlerin eşitliğinin bütçe
ilişkileri itibariyle uygulandığını söylemek oldukça zordur.
Zira, cumhuriyetler merkezle ikili anlaşmalar sayesinde
toplanan vergilerin oldukça az bir kısmını merkezi bütçeye
ödemektedirler. Bütçe ilişkileri itibariyle federal
ilişkilerdeki mevcut uygulama, RF anayasasının federe
birimlerin merkezle olan ilişkilerinde eşitlik ilkesini
getiren 5. maddesine tamamen ters düşmektedir. Milli devlet
formasyonunda olan federe birimler (cumhuriyetler ve otonom
okruglar),federe merkezle olan bütçesel ilişkiler itibariyle,
Rus nüfusunun çoğunlukta yaşadığı oblast ve kraylarla
kıyaslandığında oldukça ayrıcalıklı bir konumda oldukları
görülmektedir. Merkez tarafından bütçe yardımlarında da
cumhuriyetlerin yine ilk sırayı alması bütçe ilişkileri
açısından asimetrik yapının bir diğer yanını oluşturmaktadır.
(58) Bütçe federalizminin milli cumhuriyetlerin lehine çarpık
olmasının birçok objektif sebebi mevcuttur. Milli
cumhuriyetlerin çoğunluğu ülkenin en az gelişmiş kısımlarıdır.
Bu durum özellikle Kuzey Kafkasya cumhuriyetleriyle ilgilidir.
Sibirya’da bulunan milli cumhuriyetler de fakirlikle
boğuşmaktadır. Kuzey Kafkasya ve Sibirya milli
cumhuriyetlerinin yerli halkları geleneksel olarak tarımla
uğraşmaktadır. Bu ise doğal olarak ekonomik gelişmişlik
düzeyinin diğer bölgelere nazaran daha düşük olmasının bir
sebebidir. Üstelik Kuzey Kafkasya gibi bölgelerde, sosyo-ekonomik
gelişmenin düşük olması etnik ve dini problemleri körükleyici
niteliğe de sahiptir. (59) Bu dengesiz bütçe ilişkileri,
özellikle merkezi vergilerle besleyen donoristbirimlerin (60)
sayısının zaman içerisinde azalmasına sebep olmuştur. Zira,
etkin ve verimli çalışan birimlerin gelirleri federal merkez
tarafından vergiler yoluyla merkezi bütçeye aktarılmakta,
buradan da gelir seviyesinin düşük olduğu diğer bölgelere
transfer edilmektedir. Diğer bir ifadeyle, bir kısım birimler
ürettiğinden az tüketmekte, bir kısmı da ürettiğinden fazla
tüketmektedir. Federal merkez yapmış olduğu bu dengesiz
politikanın mevcut olan olumsuz neticelerini bilmesine rağmen
bu politikalarına devam etmektedir. Etmektedir zira, diğer
cumhuriyetlerin de yeni bir Çeçenistan olması durumundan
oldukça çekinilmektedir. Üvey evlat muamelesi gören federe
birim idarecileri merkezin bu gayri adil muamelelerinin
düzeltilmesi gerekliliğini, dozu yavaş yavaş sertleşen
oranlarda dile getirmektedirler. Öyle ki bazen bu doz üstü
kapalı tehditler halini bile almaktadır. (61)
B. Federe Birimlerin Uluslararası ve Dış Ekonomik İlişkiler
Kurma Yetkisi
Rusya Federasyonu’nun idari birimlerinin dış ekonomik
ilişkiler kurma yetkisi sorunu tümüyle çözüme kavuşmamıştır.
Rusya Federasyonu, federal devlet temel prensiplerinin
oluşturulduğu bir dönemden geçmektedir. Bu temel prensipler
aynı zamanda merkez ile idari birimlerin yetki sınırlarının
çizilmesi süreci içinde oluşmaktadır. Bu süreç çerçevesi
içinde idari birimler dış ekonomik faaliyetlerini
gerçekleştirme yönünde aktif bir çaba sergilemektedir. Bu yeni
eğilimlerin Kuzey Kafkasya Cumhuriyetleri’ndeki gelişimi aynı
zamanda onların Türkiye Cumhuriyeti ile kurdukları ekonomik
işbirliği çerçevesinde gerçekleşmektedir. (62)
İdari birimlerin bağımsız dış ekonomik faaliyette bulunma
hakkı RF Anayasasında yer almamaktadır. Formalite açısından bu
birimlerin yabancı devletlerle ekonomik ilişki kurmaya hakkı
yoktur. Rusya Federasyonu yasaları idari birimlerin dış
ekonomik ilişkiler kurma hakkını yabancı federal devletlerin
idari birimleriyle ya da onların bazı bölgeleriyle ilişki
kurma hakkıyla sınırlamaktadır. Rus Anayasası dış politika ve
uluslararası ilişkiler konusunu tümüyle Rusya Federasyonu’nun
yürütme alanına dahil bir konu olarak değerlendirmektedir.
(71. maddenin K ve L şıkları) Ancak uluslararası ve dış
politik ilişkilerin koordinasyonu, uluslararası anlaşmaların
uygulanması Rusya Federasyonu ile idari birimlerin ortak
yetkisine bırakılmaktadır. (72. maddenin 1. bölümünün O şıkkı)
Söz konusu maddeye göre, Rusya Federasyonu bir bütün olarak
uluslararası hukuk öznesidir.
Rusya Federasyonu idari birimlerinin uluslararası ve dış
ekonomik ilişkilerine gelince, bu ilişkilerin kurulması
yetkisi ile ilgili sorun tümüyle çözülmüş değildir.
Federasyonun idari birimlerinin uluslararası ve dış ekonomik
ilişkileri üzerine RF Anayasası’nın yaklaşımı konusunda resmi
bir yorum yapılmamıştır. (63) RF Anayasası ile Federasyon
Anlaşması arasındaki idari birimlerin yetkilerine dair söz
konusu uyumsuzluk, bağımsız dış ekonomik faaliyet yürütme ve
ayrıca diğer devletlerle gerekli anlaşmaları imzalama hakkı
tanıyan maddelerin Kuzey Kafkasya Cumhuriyetleri’nin (Dağıstan
Cumhuriyeti, Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti) anayasalarında yer
almasına yol açmıştır. Yasalardaki bu uyumsuzluk, Rusya idari
birimleri ile merkezin yetkileri arasındaki sınırların
çizilmesi konusundaki RF yasalarının daha geliştirilmesi
yoluyla çözümlenmelidir. (64)
C. Federal Reformlar
Yeltsin’in iktidarda olduğu dönem içinde başkanın federal
unsurlarla ilişkileri pazarlıklar üstüne kuruludur. (65) Bazı
federal unsurlara tanınan ekonomik, siyasi ayrıcalıklar
diğerlerini de harekete geçirmiş ve ülke içinde gerilimli bir
havaya yol açmıştır. Çeçenistan’la süren pazarlıkların
sonuçlanamaması Rusya’nın bu bölgeye müdahale etmesine neden
olmuştur. Yeltsin bu dönemde, bölgelerle Başkanlık arasında
iletişimi sağlamak amacıyla Başkanlık Temsilcileri atamıştır.
2000 seçimleri ile başkanlık görevine gelen V. Putin’in iç
politikasının ana hatları merkezileşme, federal reform,
bölgesel güçler ve bir kısım oligarşinin etkinliğinin
kırılması olarak belirlenmiştir. Federal reformun araçları
olarak kullanılan araçlar bilinmektedir: Rusya’nın yedi
federal bölgeye bölünmesi ve bu bölgelere devlet başkanının
yetkili temsilcilerinin atanmasıdır. Bu şekilde, Rusya’da
‘iktidarın dikey’ olarak tanımlanan merkezileşmenin
gerçekleşmesi planlanmıştır. (66) Bu sistemin ilk
çağrıştırdığı düşünce özellikle Yeltsin döneminde
oluşturulmaya çalışılan demokratik sisteme karşı bir darbe
olduğudur. Zira, bu sistemle birlikte oluşturulan yedi adet
federal bölgenin idarecileri bölge halkı tarafından
seçilmemekte, bilakis başkan tarafından atanmakta ve Rusya
Federasyonu Devlet Başkanı yetkilerini doğrudan
kullanmaktadırlar.
İkinci olarak, bölge valilerinin başkan tarafından teklif
edilmesi ve yerel meclislerde bu adayın oylanması şeklinde
özetlenebilecek bu yeni reform, Beslan’daki trajik hadiseden
sonra hemen uygulanmaya başlanmıştır. Bu sistemin uygulamaya
başlanmasından sonra federal birimlerin başında bulunan
valiler, bir kısım medya tarafından bölgenin başı veya
yöneticisi olarak lanse edilmekte ve Moskova’nın adamı olarak
nitelendirilmektedirler. Putin tarafından yapılan bu iki idari
reform, tamamen ülkenin bölünmez bütünlüğüne yönelik olan
saldırıların ve bu husustaki tehlikelerin bertaraf edilmesi
hususunda alınmış önlemlerdir. Fakat bu reformlar federal
sistemdeki problemlerin çözümüne etkide bulunmamaktadır. (67)
Duma’nın desteğini arkasına alan V. Putin 2000 yılından
itibaren yaptığı hukuki reform girişimleriyle, geçen on yıl
içinde federe birimler lehine gelişen durumu, Federal Merkez
lehine çevirmeye ve federal hiyerarşiyi tekrar kurup
güçlendirmeye başlamıştır. Bu bağlamda, tüm federe birimlerin
anayasa, kanun ve kararnamelerinin Federal Anayasaya ve
federal kanunlara uygun hale getirilmesi kararı alınmıştır.
(68) Esasta söz konusu olan, Federasyon’un Cumhuriyetlerinin
ve diğer hukuki objelerin Rus anayasasına ve federal güce
bağlılığı ve hukuki birliğidir. Putin bu bağlamda “ülkenin,
Rusya’nın bütününün yönetimi için, eylem yeteneği olan federal
bir merkez” istemektedir. (69)
D. Rus Federalizminin Bugünkü Durumu
Rusya’da geçerli olan federalizm, dünyanın başka hiçbir
yerinde bir araya getirilmesi başarılamayan, etnik
(cumhuriyetler ve diğer özerk oluşumlar) ve idarî-bölgesel
taksimat temeline dayalı devlet yapılarını üzerinde
birleştirmektedir. Bu ikili yapı gerçek federalizm ile
çelişmektedir. Sonuçta böyle bir devlet iç yapısı bir yandan
federal merkezle cumhuriyetler arasında, diğer yandan
cumhuriyetlerle oblastlar ve kraylar arasında her zaman
ihtilaf doğurmakta veya mevcut ihtilafların yeniden
canlanmasına imkan vermektedir. (70) Bir yanda etnik
problemlerin hortlatılmaması için cumhuriyetlere ekonomik ve
siyasi ayrıcalıklar sağlanmakta, diğer yanda ise ihmal edilen,
Rus milletinin çoğunlukta yaşadığı oblast, kray gibi birimler
küstürülmemeye çalışılmaktadır. Böyle bir politikanın
uygulanmasındaki amaç yeniden bir çözülmenin veya dağılmanın
önüne geçmektir. Yeltsin ve Putin’in federal sistemde
uygulamış oldukları sistem adem-i merkezî - merkezî şeklinde
tezat olsa da, amaç yeniden yaşanabilecek olan bir çözülmenin
engellenmesiydi. (71Ancak, federal iktidar temsilci ve
ideologları “Rus federalizmini” ve var olan federal
problemleri merkezî iktidarın güçlenmesi açısından
yorumlamaktadır. (72)
Rusya Federasyonu Anayasasında “Rusya demokratik, federal bir
hukuk devletidir.” dense de, sistem henüz üniter bir devlet
yapısı ile federal bir sistem arasında devamlı bir şekilde
git-geller yaşamaktadır. Siyasi ve akademik çevrelerde federal
yapının sağlıklı bir şekilde tamamlanmasının mümkün
olamayacağı tezi savunulmaktadır. Zira, asimetrik federal
ilişkiler(özellikle politik ve ekonomik açıdan) sistemi
devamlı bir şekilde kemirmektedir. (73)
Anayasa’da 89 federe birimin eşit haklara sahip olduğu
prensibi ilan edildiği halde Rusya’da de facto olarak
asimetrik federal yapı hüküm sürmektedir. Bunun en açık örneği
Tataristan ve Çeçenistan’ın “özelstatü”leridir. Rus
federalizmi Anayasa ve federal kanunlardan başka Federal
Anlaşma’ya ve federal organlarla federe birimler arasındaki
yetki ve sorumluluklarını belirleyen anlaşmalara
dayanmaktadır. Yetki ve sorumlulukların belirlenmesi ile
ilgili sorunları anayasa ve yasama yolu dışında anlaşmalar
yoluyla çözen Rusya dışında başka ülke yoktur. Rus federalizmi
çoğu defa farklı güçlerin politik hakimiyet mücadelelerinde
maşa görevi görmektedir. Bu nedenle federal ilişkileri
düzenleyen kurallar bütçe ve bir dizi diğer alanlarda daha çok
kağıt üzerinde kalmaktadır. Yüzlerce yıl üniter devlet olarak
yaşamış olan Rusya, devamlı, federalizmi adem-i merkeziyetçi
yönetime dönüştürme denemelerine sahne olmaktadır. (74)
Bugün, yeni bir yüzyılın başında Federal Rus Devleti ve Rus
Federalizminin devletlilik esasları, özellikle farklı
tiplerdeki federe birimler inhak ve yükümlülükleri açısından
sağlam temellere oturmuş değildir. Bu manada Rusya
Federasyonu’nun devletleşme sürecinin henüz dinamik olduğunu
söylemek mümkündür. Üstelik bir dizi faktörün varlığı
(milliyetlere dayalı ve asimetrik olarak şekillenen federal
devlet yapısı, başarısız ekonomik reformlar ve federe birimler
arası büyük ekonomik ve bütçesel farklılıklar, devletin
milliyetlerle ilgili ve bölgesel problemlerin çözümüne yönelik
kapsayıcı ve sistemli yaklaşımının olmaması, Rus olmayan bir
kısım etnik gurup arasında millî bilincin yükselmesi, karar
verilen iki Çeçen savaşı, özellikle etnik temelli federe
birimlerde (millî cumhuriyetler ve millî özerk okruglar)
“ayrılıkçı” davranış ve eğilimlerin güçlenmesi gibi) Rusya
Federasyonu’nun bir millî güvenlik sorunu olduğunu
göstermektedir. Ancak,SSCB örneği ile karşılaştırıldığında
Rusya Federasyonu’nun federal bütünlüğünü tehdit eden gerçek
bir dağılma/bölünme tehlikesi görünmemektedir. Bununla
birlikte yeni federasyonun millî ve milletler politikasında
kısa zamanda belirli tamamlamalar ve düzeltmeler yapılması bir
zorunluluktur. (75) Zaman kaybedilmeden çeşitli alternatifler
(76) dikkate alınarak,sistemin hem ‘de jure’ (hukuken), hem de
‘de facto’ (fiilen) olarak oluşturulması gerekmektedir. (77)
Bölüm
1 >>>
Bölüm
2 >>>
Bölüm
3 >>>
Bölüm
4 >>>
BÖLÜM DİPNOTLARI:
a1)
Akif KEMİK: “Kafkaslarda Türkiye-ABD İsbirligi”, Harp
Akademileri Bülteni, Yıl 36, Sayı 196, (Temmuz 2000), 161.
a2) Hakan KANTARCI: Kıskaçtaki Bölge Kafkasya, (
stanbul, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, 2006), 111.
1) “Rusya’nın Siyasi Sistemi”, http://www.rusya.ru/tur/index/siyasiİveİidariİyapi
2) Yasar ONAY: Rusya ve Degisim, (Ankara, Nobel
Yayınları, 2002), 203-204.
3) “Rusya’nın Siyasi Sistemi”, http://www.rusya.ru/tur/index/siyasiİveİidariİyapi
4) Osman Metin ÖZTÜRK: Ordu ve Politika, (Ankara,
Gündogan Yayınları, 1993), 252.
5) Feryal KALKAVAN: “Rusya Federasyonu'nda Federalizm
ve Ünitarizm Tartısmaları”, Degisen Dünyada Rusya ve Ukrayna,
Der. Erhan BÜYÜKAKINCI, (Ankara, Phoenix Yayınları, 2004), 11.6)
Fikret İ. OLGUN: “Rusya’nın Bugünkü Durumu Üzerine”, Yeni
Forum, Sayı 303, (Agustos 1994), 23.
7) Peter RUTLAND: “Putin’in İktidar Yolu”, Kadim
Komsumuz Yeni Rusya, Haz. Yılmaz TEZKAN, (İstanbul, Ülke
Kitapları, 2001), 152-153.
8) Peter RUTLAND: a.g.m., 152-153.
9) Abdullah DEMİR: Tarihten Günümüze Rus Yayılmacılıgı
ve Yeni Kurulan Cumhuriyetler,
(İstanbul, Ötüken Nesriyat, 1998), 168.
10) Yasar ONAY: a.g.e., 110.
11) Yasar ONAY: a.g.e., 114-118.
12) Fikret ERTAN: Rusya’nın Dönüsümü, (İstanbul,
Kızılelma Yayıncılık, 2001), 53.
13) Hasan KÖNİ: “Günümüzde Rus Milliyetçiligi ve
Sonuçları”, Avrasya Dosyası, Cilt 1, Sayı 1, (İlkbahar, 1994),
7-8.
14) Asem NAUSABAYEVA: “Yeltsin’den Sonra Putin’le Yeni
Rusya”, Stratejik Analiz, Cilt 1, Sayı 1, (Mayıs 2000), 7.
15) Erhan BÜYÜKAKINCI: “Vladimir Putin Döneminde Rus
Dıs Politikasına Bakıs”, Degisen
Dünyada Rusya ve Ukrayna, Der: Erhan BÜYÜKAKINCI, (Ankara,
Phoenix Yayınları, 2004), 143.
16) “Vladimir Putin”, http://www.kimkimdir.gen.tr/kimkimdir.php?id=387
17) Yasar ONAY: a.g.e., 141-142.
18) Asem NAUSABAYEVA: a.g.m., 169.
19) Wolfgang SEIFFERT: Vladimir V. Putin, Ed. Zerrin
YILMAZ, (İstanbul, Gendas Yayınları, 2004), 32.
20) Yevgeniy PRİMAKOV: Kapalı Kutu Rusya: Üst Düzey
Siyaset Koridorlarında Bir Yasam, Çev. Nuri EYÜPOGLU, (Matas
Matbaası, 2002), 11.
21) Peter RUTLAND: a.g.m., 152-153.
22) Peter RUTLAND: a.g.m., 152-153.
23) Fevzi USLUBAS: SSCB’den Sonra Sıra Rusya’da Mı?
Afganistan, Küresel Terör ve ABD İİmparatorlukların Bataklıgı,
(İstanbul, Toplumsal Dönüsüm Yayınları, 2005), 130.
24) Fevzi USLUBAS: a.g.e., 108.
25) İlyas KAMALOV: Putin’in Rusya’sı: KGB’den Devlet
Baskanlıgına, (İstanbul, Kaknüs Yayınları, 2004), 117.
26) “Asimetriklik” federal devletin, kendi iç yapısı
itibariyle federe birimlerinin cografî, ekonomik ve diger
faktörlere baglı olarak farklı yetkilerine ve farklı
statülerine müsaade edip varlıklarını kabul etmesidir. Rusya
Anayasası’nda asimetrik yapıya dogrudan izin veren herhangi
bir kural yoktur. Fakat anayasanın bir kısım maddelerini ve
pratigi analiz ettigimizde karsımıza asimetrik bir
yapı çıkmaktadır. Örnegin, ”Cumhuriyetlerin kendi anayasa ve
yasama faaliyetleri vardır. Kray, oblast, federal sehirler,
özerk oblast ve özerk okruglar tüzük (ustav) ve yasama
mevzuatına sahiptirler (md. 5/2)” maddesiyle cumhuriyetler
dısındaki diger birimler devlet olarak kabul
edilmemektedirler. Bunun
bir sonucu olarak cumhuriyetler kendilerine ayrı statü
garanti eden asimetrik federasyonun savunucusu olmuslardır.
Bkz. Bekir DEMİR: “1990 Sonrası Rusya’sında Etno-Politik
Ayrısma Süreci”, http://www.academical.org/dergi/makale/s6rusyaetnopolitik2.htm
27) Fevzi USLUBAS: a.g.e., 131-132.
28) Archie BROWN: “Vladimir Putin ve Merkezî Devlet
Gücünün Yeniden Tesisi”, Kadim Komsumuz Yeni Rusya, Haz.
Yılmaz TEZKAN, (İstanbul, Ülke Kitapları, 2001), 195-196.
29) Anar SOMUNCUOGLU: “Rusya Federasyonu’nda
Merkez-Bölge İliskilerinin Ekonomik Boyutu”, Kadim Komsumuz
Yeni Rusya, Haz: Yılmaz TEZKAN, (İstanbul, Ülke Kitapları,
2001), 34.
30) Financial Times, 13.09.2004 ve 14.09.2004.
31) Financial Times, 13.09.2004.
32) Fevzi USLUBAS: a.g.e., 132.
33) Altay ATLI: “Rusya'nın Alternatif Yatırım
Haritası”, Radikal, (23 Aralık 2005),
http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=173704
34) Financial Times, 05.09.2004, 14.09.2004 ve
30.09.2004.
35) Fevzi USLUBAS: a.g.e., 137.
36) Yevgeniy PRİMAKOV: a.g.e., 3.
37) Sinan OGAN: Rusya’da Siyaset ve Oligarsi,
(İstanbul, ASAM Yayınları, 2003), 2-3.
38) Sinan OGAN: a.g.e., 3-4.
39) Sinan OGAN: “Rusya'da Oligarsinin Millilestirilmesi
Arzuları”,
http://tr.rutam.org/content/view/29/26/
40) Anar SOMUNCUOGLU: a.g.m., 22.
41) Muhammet KARADAG: “Rus Federalizminin Tarihi
Gelisimi ve Gelecegi”, Rusya Stratejik Arastırmaları-1,Ed.
İhsan Çomak, (İstanbul, Tasam Yayınları, 2006), 32.
42) Teorik planda Rusya federalizmi, diger ülkelerdeki
federalizm modellerinden farklılıgı yönüyle önemli bir
tartısma konusu olmaya devam etmektedir. Federalizm;
geleneksel manada birkaç cumhuriyet, eyalet, kanton ve benzeri
birimlerin tek bir devlet halinde birleserek
örgütlenmeleriyle olusturdukları siyasi-idari yapıdır.
Örgütlenen devlet sekline de federasyon adı
verilmektedir. Federasyonun karakteri, yaratılma tarzına
baglıdır. Anlasma ya da bir Anayasaya baglı olarak devletler
birlesebilir. (Anlasma sadece uzlasmaya varma süreci degil,
aynı zamanda hukuki bir belgedir.) 1922’de RSFSC, Ukrayna,
Beyaz Rusya ve Kafkasötesi Cumhuriyeti’nin kurdukları SSCB anlasmaya
baglı olarak kurulan federasyonlara örnektir. Anlasma ile
kurulan federasyonlar daha çok adem-i merkeziyetçidirler. Bir
anayasanın kabulü ile ya da anayasada yapılan degisiklikle
federasyon kurulabilir. Hindistan, Pakistan, Etiyopya ve
Belçika (1993’te yapılan degisiklikle) anayasa ile kurulan
federasyonlardır. Diger taraftan bir federasyon bu iki tarzın
birlestirilmesiyle, yani “anayasalıanlasmalı” olarak da
kurulabilir. Yeni bir federasyon kurulurken seçilen model
gelecekteki federal iliskileri dogrudan etkilemektedir.
1918-1922 yılları arasında SSCB’nin büyük cumhuriyeti Rusya,
uygulamada farklı olsa da biçimsel olarak özerklik temeli
üzerine oturtulmus anayasal federasyon olmustur. 31 Mart
1992’de imzalanan Federal Anlasma ve 12 Aralık 1993’te kabul
edilen Anayasa ile birlikte “anayasalı-anlasmalı federasyona”
dönüsmeye baslamıstır.
http://www.academical.org/dergi/makale/s6rusyaetnopolitik2.htm
Rus akademisyenler Rusya’daki federal sistemi açıklamak için
federalizmi iki kısma ayırmaktadırlar: Birinci kısım federal
devletler adem-i merkezi federasyonlardır; ikinci kısımdaki
federal devletler ise merkezci federasyonlardır. Burada
bahsedilen merkezi federalizm, üniter devletin birçok
özelligini kendisinde toplamıs bir sistemdir. Su anki Rus
federalizmini bu ikinci kısım sistem içerisine dahil
etmektedirler.
43) Anar SOMUNCUOGLU: a.g.m., 23.
44) Kray: Bölge düzeyinde yönetsel birim. (Eyalet)
Oblastlar gibi vali tarafından idare edilir. Kray ile oblast
arasında tarihi isimlendirme farkından baska bir fark yoktur.
45) Oblast: Özerk yönetim bölgesi. (Bölge) Yeni
Anayasa’ya göre Rusya Federasyonu’nda idaribölgesel bölünme
esasına dayalı olarak kurulmus ve seçimle veya bazen atamayla
basa gelen vali (gubernatör) tarafından idare edilir.
46) Muhammet KARADAG: a.g.m., 34.
47) Okrug: İl düzeyinde yönetsel birim. (Bölge, çevre)
Daha çok kuzeyde yasayan azınlık etnik gruplar için
kurulmustur, fakat hukuki statüleri diger birimler kadar
belirli degildir. Genel olarak kray ve oblast sınırları içinde
yer almaktadırlar. Nüfuslarının az olmasına karsın özellikle
zengin yer altı kaynaklarıyla yıllarca SSCB ve simdi Rusya
Federasyonu için vazgeçilmez bölgeler olmuslardır.
48) Bekir DEMİR: “1990 Sonrası Rusya’sında Etno-Politik
Ayrısma Süreci”,
http://www.academical.org/dergi/makale/s6rusyaetnopolitik2.htm
49) Fahrettin ÇİLOGLU: Rusya Federasyonu’nda ve
Transkafkasya’da Etnik Çatısmalar, (İstanbul, Sinatle
Yayınları, 1998), 13.
50) Bekir DEMİR: a.g.m., http://www.academical.org/dergi/makale/s6rusyaetnopolitik2.htm
51) “The Constitution of the Russian Federation”,
Chapter 1, http://www.constitution.ru/en/10003000- 02.htm
52) 1993 Anayasasında simetrik olarak nitelendirilen
federal yapı, federal birimler arasında öngörülen farklılıklar
nedeniyle uygulamada asimetrik özellikler göstermektedir.
53) Peter RUTLAND: a.g.m., 182.
54) Bekir DEMİR: a.g.m., http://www.academical.org/dergi/makale/s6rusyaetnopolitik2.htm
55) Anar SOMUNCUOGLU: a.g.m., 24.
56) Anar SOMUNCUOGLU: a.g.m., 31.
57) Anar SOMUNCUOGLU: a.g.m., 32.
58) Muhammet KARADAG: a.g.m.,36-37.
59) Anar SOMUNCUOGLU: a.g.m., 33.
60) Donorist Birimler: Moskova Sehri, Hantı Mainskiy
Özerk Oblastı, Sverdlovsk, Samara, Perm, Nijniy Novgorod,
Moskova Oblastları, Yamala-Nenetskiy Özerk Oblastı, Rezan
Oblastı Kısmen Donorist Birimler: Saint Petersburg, Çelabinsk
Oblastı, Krasnoyarsk Krayı, Tomsk, Leningrad, Yaroslav,
Belgorod, Novosibirsk, İrkutsk, Omsk, Kalujk, Volgagrad,
Tversk, Ulyanovsk Oblastları, Krasnodar Krayı, Udmur, Orenburg,
Tulsk Oblastları
61) Muhammet KARADAG: a.g.m., 39-40.
62) S.L.LOGUNOVA: “Türkiye Cumhuriyeti İle
Ticari-Ekonomik İsbirliginin Gelisiminde Rusya Federasyonu
İdari Birimlerinin Rolü: Kuzey Kafkasya Cumhuriyetleri Örnegi”,
Dünden Bugüne Türkiye ve Rusya: Politik, Ekonomik ve Kültürel
İliskiler, Der. Gülten KAZGAN, Natalya ULÇENKO, (İstanbul,
İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2003), 331.
63) S.L.LOGUNOVA: a.g.m., 332.
64) S.L.LOGUNOVA: a.g.m., 332.
65) Yeltsin, kısa vadeli politikalarında yerel
liderlerin destegini almak için, bazı unsurlara ekonomik
ve siyasi birtakım imtiyazlar saglamıs, siyasi ve hukuki
asimetrinin yanında Rusya Federasyonu ekonomik ve sosyal
açıdan da asimetrik bir yapıya bürünmüstür. Baskanla unsurlar
arasındaki pazarlıgın temel özelligi; her bir unsurun
baskandan kopartabildigi kadar siyasi ve ekonomik imtiyaz elde
etmeye çalısması, ancak pazarlıgı da fazla uzatmaması
seklindedir. Bkz. İlker Gökhan SEN: Rusya Federasyonu Siyasal
Sistemi, (Eskisehir, T.C. Anadolu Üniversitesi Yayınları,
2004), 154-156.
66) Anar SOMUNCUOGLU: a.g.m., 34.
67) Muhammet KARADAG: a.g.m., 41.
68) Bekir DEMİR: “Rusya Federasyonu Cumhuriyetlerindeki
Siyasi, Ekonomik ve Etnik Yapının Federasyon Millî Güvenligi
Üzerindeki Etkisi”, Rusya Stratejik Arastırmaları-1, Ed. İhsan
Çomak, , (İstanbul, Tasam Yayınları, 2006), 57.
69) Wolfgang SEIFFERT: a.g.e., 66.
70) Bekir DEMİR: “1990 Sonrası Rusya’sında Etno-Politik
Ayrısma Süreci”,
http://www.academical.org/dergi/makale/s6rusyaetnopolitik2.htm
71) Muhammet KARADAG: a.g.m., 42.
72) Bekir DEMİR: “Rusya Federasyonu Cumhuriyetlerindeki
Siyasi, Ekonomik ve Etnik Yapının Federasyon Millî Güvenligi
Üzerindeki Etkisi”, 60.
73) Muhammet KARADAG: a.g.m., 42.
74) Bekir DEMİR: “1990 Sonrası Rusya’sında Etno-Politik
Ayrısma Süreci”,
http://www.academical.org/dergi/makale/s6rusyaetnopolitik2.htm
75) Bekir DEMİR: “Rusya Federasyonu Cumhuriyetlerindeki
Siyasi, Ekonomik ve Etnik Yapının Federasyon Millî Güvenligi
Üzerindeki Etkisi”, 60.
76) Birinci alternatif, bütün federe birimlerin idari
toprak yapılanması seklinde reorganize edilmesidir. Bu çözüm
önerisi devlet yapısının üniter olarak formüle edilmesini
gerekli kılmaktadır. İkinci alternatif, bütün federe
birimlerin bagımsız devlet statüsünde kabul edilmesidir. Bu da
konfederatif bir devlet yapısında söz konusu olacaktır. Üçüncü
alternatif ise, bütün federe birimlerin esit haklara sahip bagımsız
federe birimler olarak formülasyonudur. Bu yöntem, mevcut
anayasal sistemin korunarak
yeniden yapılanması demektir.
77) Muhammet KARADAG: a.g.m., 42. |
|
|
|
|
|
|
|
|
|