...................
...................
KUZEY KAFKASYA ÖZERK CUMHURİYETLER BAĞLAMINDA RUS DIŞ POLİTİKASI   -1

Ahmet Arkın Bölükbaşı
Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslar arası İlişkiler Anabilim Dalı

                         
...................
 
...................
II. Dünya Savaşı dünyayı iki kutba bölerek Soğuk Savaş ortamını doğurdu. Batı Bloku’nun lideri ABD ve Doğu Bloku’nun lideri SSCB arasındaki bu savaş Doğu Bloku’nun çöküşü ve Sovyetler Birliği’nin dağılması ile sona erdi. Dünya artık ABD’nin tek başına hakim olduğu tek kutuplu bir dönemi yaşamaktaydı.

1991 yılında Sovyetler Birliği’nin çöküşü, bu topraklarda on beş bağımsız devlet ortaya çıkardı. Böylesine büyük bir parçalanma bölgesel etkileri biryana uluslararası sistemi de derinden etkileyerek dünyadaki güç dengelerini değiştirdi. Eski Sovyetler Birliği’nin mirasını devralarak ortaya çıkan Rusya Federasyonu’nun izleyeceği politikalar, belirsizliğin hakim olduğu uluslararası ortamda geleceği şekillendirmedeki etkisi bakımından oldukça önemli ve dikkate değerdi. Ortaya çıkan yeni jeopolitik durumun uluslararası ilişkilerdeki yansımalarına dair tahminler yapılmaya başlandı.

Sovyetler Birliği’nin yıkılması, mirasçısı olan Rusya Federasyonu’nu kimlik arayışına yöneltti. Rusya’nın Doğu’ya ve yakın çevresine mi yoksa Batı’ya mı yöneleceği sorunsalı farklı dönemlerde farklı politikaların izlenmesine yol açtı. Bu tartışma ülke içinde bulunan iki temel grup arasında cereyan ediyordu: Batılı değerlerin kabul edilmesi ve Batı’yla bütünleşmeyi savunan Atlantikçiler ile Rusya’nın Batı’dan uzak kendine özgü bir medeniyeti ve jeopolitik konumu olduğunu, buradan hareketle yakın çevresinde etkin olması gerektiğini savunan Avrasyacılar. Bu ortam içerisinde Rusya Federasyonu yeni siyasi arenada farklı bir dış politika arayışı içine girdi. Geçiş döneminin getirdiği zorluklarla birlikte, iç ve dış politikada yeni yöntemler uygulamaya başladı. Zira, Rusya BDT’yi kurarken, yanı başında gelişmiş bir Avrupa, Soğuk Savaş’tan galip çıkan güçlü bir ABD ve üzerlerindeki Rus baskısından kurtulmak isteyen bağımsızlığına yeni kavuşmuş Avrasya cumhuriyetleri vardı. Sınırların küçülmesiyle yaşanan bu siyasi-ekonomik-askeri değişim kimlik sorunu şeklinde ortaya çıktı ve Rusya yeni dünya sisteminde hesaba alınan bir aktör olmanın yollarını aramaya başladı.

Rusya’da iç ve dış politikada izlenen tutumlar dönemlere ve karar vericilerin değişimine göre gelişerek şekillendi. Avrasyacılık ve Batıcılık arasında yaşanan kimlik arayışı, devletin kuruluşunun ilk yıllarında Batı’dan yana tavır alınması ile bir rotaya girdi. Orta Asya ve Kafkasya’da bulunan eski Sovyet cumhuriyetleri ile ilişkilerin ihmal edildiği bu dönem 1993’te yakın çevre stratejisinin benimsenmesiyle sona erdi. Eski Sovyet sahası artık birincil önemdeydi. Rusya bu bölgede eski hakimiyetini yeniden tesis etmek istiyordu. Putin’le birlikte Avrasyacı eğilim belirgin hale geldi ancak 11 Eylül terör saldırıları Rusya’yı özellikle uluslararası güvenlikle ilgili konularda Batı ile işbirliğine yöneltti.

Rus dış politikası yakın çevreyi ihmal etmeden Batı ile ilişkileri dengeleyen ve çıkarları dikkate alan pragmatik bir niteliğe kavuştu. Rus dış politikasının şekillenmesinde Kafkasya bölgesinin önemli bir rolü vardır. Bölgenin jeopolitik konumundan kaynaklanan stratejik önemi dış politikaya yansımaktadır. Rusya’nın Kafkasya politikaları başta bölge devletleri (Türkiye, İran, Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan) olmak üzere, AB ve ABD ile ilişkileri de etkilemektedir. Öyle ki, Kafkasya, zengin enerji kaynakları ve mevcut konumuyla üzerinde nüfuz mücadelesinin sahnelendiği bir coğrafyadır. Bu konumu itibariyle büyük güçleri kendisine çekmesi ve Rusya ile karşı karşıya getirmesi kaçınılmazdır. Bölgeyi hayat sahası olarak gören Rusya askeri ve siyasi anlamda kontrolü elinde tutma gayreti içindedir.Bu değerlendirmeler doğrultusunda; Rusya’nın Kafkasya politikası, (a1)
• Kafkaslar, buna bağlı olarak Avrasya’yı çıkarları doğrultusunda kontrol etmek ve ABD aleyhinde kullanmak,
• ABD’nin kendine stratejik ortak olarak seçebileceği ülkeler ile işbirliği yapmasını engellemek,
• Kaybettiği değerleri belirli bir zaman sonra, tekrar kazanmak ve eskisine nazaran daha büyük bir siyasi, ekonomik ve askeri güce sahip olarak ABD’nin karşısında yerini almak şeklinde ortaya çıkmaktadır.

Bölgesel düzeyde ise; Ermenistan ile stratejik ortaklığı pekiştirmek,Gürcistan’daki etnik problemleri koz olarak kullanarak Gürcistan’ın toprak bütünlüğünü tehdit etmek ve Azerbaycan’ın Hazar havzasındaki enerji kaynakları ve terminallerini kontrol altına almak maksadıyla,Dağlık Karabağ sorununun çözümü için Azerbaycan’a karşı Ermenistan’ı koz olarak kullanmaktır. (b2) Kuzey Kafkasya’daki problemlerin Rusya’nın bu ülkelerle ilişkilerinde etkili bir araç olduğunu söylemek mümkündür. Baskı ve müdahale amacıyla, yakın çevresindeki etnik sorunları bu ülkeler aleyhine kullanan Rusya, Kafkasya bölgesindeki kontrolü elinde tutmak istemekte ve Sovyetler Birliği döneminden gelen etkinliğini kaybetmek istememektedir.

Rus dış politikasına yansımaları açısından, Kuzey Kafkasya ve Transkafkasya’da (Güney Kafkasya) yaşanan gelişmeler birbirleriyle bağlantılı olsa da bu çalışmada özellikle Rusya Federasyonu’na bağlı yedi cumhuriyetten (Adigey, Kabardey-Balkar, Karaçay-Çerkes, Kuzey Osetya, Çeçenistan, İnguşya, Dağıstan) oluşan Kuzey Kafkasya üzerinde durularak mevcut etnik ve siyasi sorunlar incelenmiş, gereken yerlerde Transkafkasya ile ilgili sorunlara da değinilmiş ve bu çerçevede temel olarak Rus dış politikası izah edilmeye çalışılmıştır.

Bu çalışmanın amacı şu şekilde özetlenebilir: Uzun tarihi ve zengin kültürüyle Rusya dünyanın en büyük ülkelerinden biridir. Kendi içindeki sorunlara rağmen, hatırı sayılır bir ekonomiye ve askeri güce sahip olmasının yanı sıra Avrasya kıtasındaki mevcut konumu onun, uluslararası alanda önemli rol oynamaya devam edecek bir aktör olduğunu göstermektedir. Bu özellikleri dikkate alındığında Rusya gibi bir aktörün uluslararası ilişkilerinin, dış politikasının ve dış politikasını etkileyen faktörlerin incelenmesi önem kazanmaktadır. Böylece bu devletin değişen uluslararası sistem içindeki konumu ve bunun gereği olarak izlediği küresel politikalar daha iyi anlaşılacaktır.

Çalışma üç bölümden oluşmaktadır. “Rusya Federasyonu’nun Siyasal ve İdari Sistemi” başlıklı birinci bölümde Rusya’daki siyasi sistemin nasıl işlediği Rus Anayasası çerçevesinde anlatılmış, yasama ve yürütme organları hakkında bilgi verilmiştir. Siyasi gelişmeler Yeltsin dönemi ve Putin dönemi şeklinde özetlendikten sonra, Putin’in iktidara gelmesiyle birlikte siyasi ve ekonomik istikrarın sağlanması amacıyla yapılan reformlar kısaca anlatılmıştır. Rusya’daki federal yapı ve federal unsurlarla ilgili bilgiler verilmiştir. Bu bölüm, Rus dış politikasının daha iyi anlaşılmasını sağlamak için hazırlanan, Rusya’nın iç siyasi gelişmelerinin ve idari sisteminin kısaca anlatıldığı bir bölümdür.

İkinci bölüm “Rusya Federasyonu Dış Politikası” başlığını taşımaktadır. Bu bölümde öncelikle Rus dış politikasının resmi çerçevesi Rus Anayasası dikkate alınarak çizilmiştir. Dış politikanın oluşumunu etkileyen Rus düşüncesi anlaşılmaya çalışılmış ve dönemler itibariyle Rus dış politikasının incelenmesine geçilmiştir. Dönemlere göre dış politikanın izlediği seyir ve genel dış politika eğilimleri sebep ve sonuçlarıyla birlikte ele alınmış ve bu alandaki resmi belge niteliğindeki doktrinler incelenmiştir. 11 Eylül sonrası değişen uluslararası sistemin etkisiyle yeni boyutlar kazanan Rus dış politikası farklı yönleriyle irdelenmiş, dış politikaya yön veren akımlar anlatılmıştır.

“Rus Dış Politikasında Kuzey Kafkasya” adlı üçüncü bölümün başında Kafkasya bölgesi kavramı açıklanmış, bu bölgede yaşayan etnik unsurlardan söz edilmiştir. Genel olarak Kafkasya’nın jeopolitiğinden hareketle bölgedeki durum anlatılarak Rusya’nın Kuzey Kafkasya’ya yönelik politikaları ele alınmış, bölgede Rusya’ya bağlı cumhuriyetlerdeki sorunlardan bahsedilerek bunların dış politikaya yansımaları tespit edilmeye çalışılmıştır. Bu çerçevede; Rusya’nın Güney Kafkasya Cumhuriyetleri (Ermenistan, Azerbaycan, Gürcistan), Türkiye ve Batı (ABD ve Avrupa) ile ilişkilerinde, genelde Kuzey Kafkasya özelde ise uluslararası bir yönü bulunması nedeniyle Çeçen sorununun etkileri ve Rus dış politikasındaki yansımaları ele alınmıştır.


I. BÖLÜM

RUSYA FEDERASYONU’NUN SİYASAL VE İDARİ SİSTEMİ

I. Rusya Federasyonu’nda İdari Yapı

Rusya Federasyonu başkanlık sistemi ile idare edilmektedir. 1993’tekabul edilen Anayasa, ülkenin güçlü bir başkanlık altında Federal Cumhuriyet düzeninde idare edilmesini öngörmektedir. Rusya Federasyonu’nun lideri ve yöneticisi konumunda olan devlet başkanı dört yıllık bir süre için halk tarafından seçilir. Aynı kişi üst üste yalnızca iki kez seçilebilir. Devlet başkanı ülkenin iç ve dış politikasını yürüterek, izlenecek politikaları belirler.

Dokunulmazlığa sahip olan Rusya Federasyonu Devlet Başkanının; başbakanı atamak, hükümet toplantılarına başkanlık etmek, hükümeti görevden almak, üst düzey yargı ve denetim kurumlarının yöneticilerini göreve getirmek ve görevden almak, Duma’yı feshetmek, af ilan etmek gibi çok önemli yetkileri vardır. Rusya Devlet Başkanı aynı zamanda Rusya Silahlı Kuvvetleri’nin Başkomutanıdır. (1) Rusya Federasyonu’nun temsil ve yasama organı Federal Meclis’tir. Federal Meclis, Federasyon Konseyi ve Devlet Duması’ndan oluşur. Üst meclis konumundaki Federasyon Konseyi’nde federal unsurlar temsil edilir. Konseye Rusya Federasyonu’na dahil olan birimlerin her birinden, bir kişi temsil bir kişi de yürütme organından olmak üzere ikişer temsilci girer. Devlet Duması dört yılda bir yapılan genel seçimlerle belirlenen 450 milletvekilinden oluşur. Milletvekilleri belirli bir partiden veya bağımsız olabilir. Aynı kişi aynı zamanda hem Federasyon Konseyi’nin hem de Devlet Duması’nın üyesi olamaz. Devlet Duması milletvekili, devlet iktidarının diğer temsil organlarında ve yerel özyönetim organlarında milletvekili olamaz. Federal Meclis daimi olarak çalışan bir organdır. Federasyon Konseyi ve Devlet Duması birbirlerinden ayrı toplanır. İşlev ve yetkileri açısından Devlet Duması yasama özelliği ağır basan bir meclis, Federasyon Konseyi ise danışma ve temsil özelliği ağır basan bir senato görünümündedir. (2)

Ancak son yıllarda öneminin azaldığı bir gerçektir. Federasyon Konseyi’nde Rusya Federasyonu’na dahil olan 89 idari birimden ikişer kişi olmak üzere toplam 178 üye bulunur. Son yıllarda Federasyon Konseyi’nin yetkileri azaltılırken Duma, etkinliğini artırmaktadır. Rusya’da yürütme gücü hükümettedir. Rusya hükümeti, başbakan, başbakan yardımcıları ve federal bakanlardan oluşur. Başbakan, görevine Devlet Başkanı tarafından Devlet Duması’nın onayıyla atanır. Başbakan atandıktan sonra en geç bir hafta içinde federal yürütme organlarının yapısı hakkındaki önerilerini, başbakan yardımcıları ve federal bakanların isimlerini Devlet Başkanına sunar. Hükümetin, federal bütçenin belirlenmesi, finans, kredi ve para politikasının uygulanması, sosyal yardım, sağlık, kültür, bilim gibi alanlarda tek bir devlet politikasının yürütülmesi, ülke savunmasının, devlet güvenliğinin sağlanması için önlemler alması gibi görevleri vardır. Rusya’da hükümetin, ağırlıklı olarak ekonomik yönetim organı olduğu söylenebilir. Rusya’da Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Sayıştay gibi yargı ve yürütme alanında kurulmuş anayasal yüksek devlet kurumları vardır. (3) Bu idari yapılanma 12 Aralık 1993 tarihli Rusya Federasyonu Anayasası ile oluşturulmuştur. Ulusal güvenlik politikalarının saptanmasında önemli bir kurum olan Güvenlik Konseyi, 1992'de Yeltsin tarafından çıkarılan Güvenlik Yasasıyla kurulmuştur. Güvenlik Konseyinin iki tür üyesi vardır. Devlet Başkanı, Başbakan, Konsey Sekreteri, Dışişleri Bakanı, Savunma Bakanı, FSB (Federal Güvenlik Servisi) Başkanı, Konsey'in sürekli üyeleridirler.

Federasyon Konseyi Başkanı, Duma Başkanı, Devlet Başkanlığı Ofis Başkanı, İçişleri Bakanı, Adalet Bakanı, sivil savunmadan ve olağanüstü durumlardan sorumlu Bakan, Genelkurmay Başkanı, Başsavcı, Sınır Koruma Hizmeti Başkanı, SVR (Dış İstihbarat Servisi) Başkanı, Bilimler Akademisi Başkanı ile Devlet Başkanının yedi idari bölge temsilcileri ve diğer üyeler gerektiğinde Konsey toplantılarına katılırlar. Devlet Başkanı Güvenlik Konseyine başkanlık eder ve toplantıya çağırır. Güvenlik Konseyi, milli güvenlik ve dış politika konularında önerilerde bulunur, milli güvenliği sağlayan kuvvetlerin ve unsurların faaliyetlerini koordine eder, alınan kararların uygulanmasını kontrol eder. (4) Rusya 17 milyon km² lik bir alan üzerinde yetmişi aşan farklı etnik grubun yaşadığı ve anayasa ile belirlenen 89 idari birimden oluşan federal bir devlettir. Bu birimler merkeze bağlı olmakla birlikte kendi yasaları, yasama, yürütme ve yargı organları vardır. Bunların 21’i cumhuriyet, 2’si özel statü şehir (Moskova ve St. Petersburg) , 49’u eyalet, 6’sı mega bölge, 1’i özerk bölge ve 10’u özerk yöredir. Ayrıca Putin döneminde getirilen bir uygulama ile ülke 7 ayrı federal bölgeye ayrılmış ve başlarına doğrudan devlet başkanına bağlı birer vali atanmıştır. Güç odaklarını merkeze çekmeye yönelik belirlenen bu bölgeler Merkez (Moskova ve çevresi), Kuzeybatı (St. Petersburg ve çevresi), Güney (Kuzey Kafkaslar ile Don/Rostov bölgesi), Volga, Urallar, Sibirya ve Uzak Doğu olarak adlandırılmıştır. (5)


II. Rusya Federasyonu’nda Siyasi Hayat

A. Yeltsin Dönemi

Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından Rusya Federasyonu’nun ilk devlet başkanı olan Boris Yeltsin 1991-1999 yılları arasında iki dönem süreyle görev yapmıştır.

Bu dönemde Rusya’da meydana gelen siyasi ve iktisadi gelişmelere yönelik yapılan araştırma ve raporların çoğunda, soğuk savaş döneminin izleri görülmektedir. Geçmişten miras kalan önyargılı yaklaşım sonucu, Rusların her yaptığı girişim, eski Rus İmparatorluğu’nun yeniden canlandırılmasına yönelik girişimler olarak kabul görmüştür. Oysa bu girişimlerin tek bir amacı vardı. ‘’Kötü gidişe son vermek ve uluslararası alanda Rusya’ya saygın bir yer kazandırmak.’’ Bu döneme damgasını vuran hareket Demokratik Rusya Hareketi’ydi. Kuruluşu 1988 yılına kadar uzanan ve liderliğini Boris Yeltsin’in yaptığı Demokratik Rusya Hareketi’nin başlangıçtaki amacı, Komünist Partisi’nin ve KGB’nin halk arasındaki itibarını düşürmek ve siyasi hayatta etkinliği azaltmaktı. Bu yıllarda Demokratik Rusya Hareketi’nin hedeflerinden biri Rus toplumunu ‘’Batı Modeli’’ çerçevesinde siyasi ve kültürel yönlerde geliştirmek, bunun için ise Batı’nın desteğini kazanmaktı. (6)

Soğuk savaşın ardından kurulan yenidünya düzeninde kazananlarla kaybedenler arasındaki fark gittikçe açılıyordu. Ya yeni düzene ayak uydurulacak ya da çöküş belirtilerine maruz kalınacaktı. Kaybedenler arasında yer alan Rusya’nın lideri Yeltsin bu durumla baş etmek için bir strateji benimsedi: Rusya’nın Batı ile hızlı bir şekilde bütünleşmesi. Bu, kendilerinin, babalarının ve büyük babalarının içinde yaşadıkları kurumların yıkılıp dağıldığı 1991 yılının o kargaşası içindeki son haftalarında hemen hemen tesadüfi olarak benimsenen bir strateji idi. Yeltsin içerde serbest piyasaya ve demokratikleşmeye, dışarıda ise ABD ile stratejik ortaklığa sarıldı. Yeltsin, oyunun yeni küresel kurallarını esasta kabullendi ve Rusya’yı bu sistemin içine mümkün olduğu kadar çabuk sokmanın peşine düştü. Ancak, Batılı politik ve ekonomik danışmanların hızlı tedbirlerine acele içinde sarılırken Yeltsin ve etrafındakiler, Batılı modellerin Rusya’nın şartlarına uydurulması ihtiyacına yeterli dikkati göstermede başarılı olamadılar. (7)

Yeltsin’in bu stratejisi 1990’lar boyunca inatla uygulandı; ulusal ve bölgesel seviyede seçimler düzenli bir şekilde yapıldı; endüstrinin %70’idevletten özel teşebbüse devredildi ve Rusya en düşük gümrük vergileriyle ölçülen dünyanın en açık ekonomilerinden biri oldu. Bununla beraber bu stratejinin başarısızlığı ortaya çıkmaya başladı: Milli gelir nüfusun üçte birini yoksulluğun içine atarak sekiz senede iyice azaldı. Liberaller bile gerekli reformların sadece yarısının yapılmasının gerektiğine inandı. Bu gerilemeye rağmen, Yeltsin dümende olduğundan politikada bir değişiklik yapılmadı. (8)

1993 yılına gelindiğinde halk Devlet Başkanı Yeltsin’e verdikleri desteği bir miktar çekti. 12 Aralık 1993 tarihinde yeni parlamento (Devlet Duması) seçimlerinde komünistler iyi oy almıştı. Reformcuların durumu ise parlak değildi. Diğer taraftan Jirinovski başkanlığındaki aşırı sağcı Liberal Demokrat Parti %25 oy almıştı. Halk gidişten memnun olmadığını seçim sonuçları ile ifade etmişti. Seçim, Rusya’nın dış politikası üzerinde etkisini hemen gösterdi.Hemen hemen bütün politikacılar milliyetçiliğe ve Batıyı eleştirmeye başladılar. Rusya’nın dış politikası özellikle komşu ülkeler söz konusu olduğunda daha saldırgan hale geliyordu. Ancak seçim sonuçlarına rağmen Yeltsin reformlara devam etmekte kararlıydı. (9) Bu seçimlerde 12 Aralık 1993tarihli anayasa da kabul edilmiştir. Yeni anayasa başkana; hükümete iki kez güvenoyu verilmemesi halinde Devlet Duması’nı feshetme, Devlet Duması’ndan geçen kanunları kabul etmeme, Parlamentoya başvurmadan resmi kararlar alabilme gibi yetkiler vererek başkanın konumunu güçlendiriyordu.

Yeltsin ve ekibi reformlar konusunda kararlı bir şekilde hareket etmelerine rağmen halkın yaşam koşullarında gözle görülür bir düzelmenin gerçekleştirilememesi, hatta koşulların giderek ağırlaşması, örgütlü suç odaklarının (Mafya) giderek Rus halkının yaşamına damgasını vurması reform karşıtı grupların işini kolaylaştırmıştı. İktisadi reformlara verilen öncelik ve izlenen siyasetler ile halkın tercihleri ayrı çizgilerde gelişmeye başlamış ve karşılaşılan sorunların çözümünde ortaya çıkan görüş ayrılıkları ülkeyi iç savaşın eşiğine kadar getirmişti. (10) Reformlara karşı olan Devlet Başkanı Yardımcısı Rutskoy ile Parlamento başkanı Hasbulatov ülkedeki kutuplaşmayı tahrik etmiş, bunun üzerine Parlamento Yeltsin’i görevden alarak yerine Rutskoy’u atamıştı. Bunun üzerine Yeltsin parlamento binasını topa tutarak Rutskoy ve Hasbulatov’u tutuklatmıştı. Bu siyasi krizde, beklenenin aksine ordu Yeltsin’i desteklemişti. 12 Aralık Parlamento seçimlerinde reform yanlılarının ağır bir yenilgiye uğramasından sonra Yeltsin, tamamen Batı yanlısı bir politika izlemenin başarı getirmediğini anlamış ve bu tarihten sonra doğu ile batı arasında orta yolu benimseyen bir anlayışa yönelmiştir. Batı yanlısı Atlantikçi grubun temsilcileri tasfiye edilmiş ve Avrasyacı söylemde bulunanlar önemli görevlere getirilmiştir.

16 Haziran 1996 Başkanlık seçimlerine çok az bir zaman kala, Rus halkı geleceğe endişeyle bakmaktaydı. Yaşam standartları Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra giderek kötüleşmişti. Halk büyük umutlar bağladığı reformların bekledikleri refahı getiremediğinden şikayetçiydi. Örgütlü suç(Mafya) oldukça yaygındı. Eski günlere duyulan özlem giderek artıyordu. Bu gelişmeler başkanlık seçimlerini daha da önemli bir hale getiriyordu. Böyle bir ortamda gerçekleştirilen seçimlerin ilk turundan, hiçbir adayın %51 oyalamaması nedeniyle sonuç alınamadı. Yeltsin %35, Zuganov %31.5, Lebed%14.9, Yavlinski %7.6, Jirinovski %6 oy almıştı. Temmuz ayında yapılan ikinci tur oylamada Yeltsin bir kez daha başkan seçildi. Ancak başkanlık Yeltsin’e pek yaramadı ve kısa süre sonra ciddi sağlık sorunlarıyla karşı karşıya geldi. (11)

1996 seçimleri, kazanmasına rağmen, Yeltsin’in taraftarlarının azaldığını göstermekteydi. Yeltsin eski çevresini uzaklaştırarak, yeni oluşan oligarşi grubunu etrafında topladı. Bazı bölge valileri ile ad hoc anlaşmalar yaparak başkanlık seçimlerini kazanmıştı. Yeltsin’in 1996 seçim kampanyasını parasal ve medya güçlerle destekleyerek kazanmasını sağlayan, böylece Yeltsin ve ailesine yakınlık kuran ve bu suretle Rus yönetimini en tepede etkileme imkanına kavuşan Oligarklar yedi grup altında toplanabilir. Bunlar Alfa, İnkombank, Logovaz, Menatep, Most, Oneximbank ve Sbs-Agro gruplarıdır. (12)

1991-1994 iktidarının birinci döneminde: Yeltsin’e güvenen Batı dünyası parlamento seçimleri öncesinde daha sağ çizgi izleyen Yeltsin karşıtlarının parlamento içinde bombalanmalarını alkışlamış ve bu yoldan demokrasinin kurulacağını sanmıştır. (13) Yeltsin idaresinin son dönemlerinde, Rusya’nın Batı ile ilişkilerindeki dengeler oldukça ilginç bir yapı arz etmekteydi. Sık sık değişen Rus hükümetleri önemli uluslararası kararlarda geleneksel Rus tavrından farklı olarak etkin olmayan bir görünüm sergilemiş, buna karşılık Batı, Yeltsin rejimine maddi, manevi destekte bulunarak ülke yöneticilerinin anti-demokratik faaliyetlerine göz yummuştur. (14)

Yeltsin yönetiminin ikinci döneminde de ekonomik ve siyasi istikrarsızlık devam etmiştir. Yeltsin’in ikinci kez seçilmesinde önemli rol oynayan oligarklar siyasete girmiş, mafyanın ortaya çıkışıyla devlet düzeni bozulmuş, ard arda gelen ekonomik krizler yaşam standartlarını düşürmüştür. Vaat edilen yaşam koşullarına ulaşılamaması hatta bu koşulların daha da kötüleşmesi sistem karşıtlarının sayısını artırmıştır. 1998’deki büyük ekonomik krizle halk tam bir yoksulluk ve sefalet içine düşmüş, IMF ile yürütülen çalışmalar nedeniyle dış yardıma olan bağlılık artmıştır. Günden güne dış borç yükünün artması,ancak bunun devlet kasası yerine özel kişilere aktarılması, devlet dışında farklı yapılar olduğunu gösteriyordu. (15)

Yeltsin, iktidarı döneminde başbakanlık görevinde sık sık değişikliğe gitmiş, 1998-1999 yılları arasında dört başbakan (Çernomirdin, Kiriyenko, Primakov, Stepaşin) atamış ve sonunda Putin’i bu göreve getirmiştir. Buradan yola çıkarak Yeltsin’in başbakanlık koltuğunu, kendisine bir halef bulmak için kullanmış olduğunu söyleyebiliriz. Yerine geçecek kişi önemliydi çünkü Yeltsin elindeki imkanları ve ayrıcalıkları kaybetmek istemiyor, kendisine bağlı bir halef istiyordu.

Yeltsin dönemi, yeni kurulmuş ve demokratik yapıya geçmeye karar vermiş bir devlet olarak Rusya’nın kendini aradığı, ülke içi ayrılıklarla uğraşıldığı, ekonomik ve siyasi istikrarsızlıkların yaşandığı, uluslararası alanda da prestij kaybedilen bir dönem olmuştur. Siyasi ve iktisadi alandaki başarısızlıklar nedeniyle halkın desteğini ve güvenini yitiren Yeltsin 31 Aralık1999’da devlet başkanlığı görevinden istifa ederek yetkilerini V. Putin’e devretmiştir.

B. Putin Dönemi

Yeltsin, görevinden ayrılırken yönetimi, halef olarak seçtiği Putin’e bırakmış, Putin’in vekaleten sürdürdüğü devlet başkanlığı 26 Mart 2000seçimleriyle halk tarafından onaylanmıştır. Seçimlerin ilk turundan zaferle çıkan Putin (%52.6 oy ile) Rus devletini toparlamaya yönelik uygulamalarına başlamıştır.

1952’de Leningrad / St. Petersburg Kenti'nde doğan, Leningrad Devlet Üniversitesi Hukuk Bölümü mezunu olan Putin, 1975'ten itibaren KGB'de çalışmaya başlamıştır. Leningrad Şehir Konseyi'nde danışmanlık, belediye başkan yardımcılığı gibi görevler yapan Putin, 1996'da Kremlin Sarayı Mülkiyet İdaresi Başkan Yardımcılığı'na atanmış ve bu görevini, 1997 yılına kadar sürdürmüştür. 1997 ve 1998'de Devlet Başkanlığı İdaresi Başkanı ile Devlet Başkanlığı Denetim İdaresi Başkanı olarak yapmıştır. 1998-1999yıllarında, Rusya İç İstihbarat Servisi FSB'nin başkanlığını yaparken, aynı zamanda, yeni Rusya'nın "politbürosu" olarak da adlandırılan Rusya Güvenlik Konseyi’nin sekreterliği görevini yürütmüştür. 9-16 Ağustos 1999 tarihleri arasında başbakan yardımcısı ve başbakan vekilliği, 16 Ağustos'tan itibaren de başbakan olarak görev yapmaya başlamıştır. Devlet Başkanı Boris Yeltsin'in 31 Aralık 1999'da istifa etmesinin ardından 26 Mart seçimleriyle devlet başkanı seçilmiştir. (16)

Putin’i bu kadar kısa süre içinde başarıya götüren nedenlerden en önemlisi Çeçen savaşında izlediği sert politikaydı. Çeçenya’da sürdürülen savaş Putin’in Rusya’daki prestijini artırmıştı. Çeçen halkına karşı yürütülen savaş Putin için bir iç politika konusu olmuş, hatta savaş bu amaçla körüklenmişti. Böylece Rus milliyetçiliği güçlenmişti. Putin zaten seçimlerden önce Rusya’nın kurtuluşu için Yeltsin’den farklı olarak milliyetçiliğe ve devletçiliğe vurgu yapıyordu. Bu söylem Rus halkının önemli bir kesimi için bir süreliğine de olsa umut olabilmişti, zira uzun zamandır yoksulluk ve sefalete sürüklenmiş olan Rus halkı ülkeye istikrar getirebilecek güçlü bir lider imajına bel bağlamıştı. (17) İkinci Çeçen Savaşı (1999) sayesinde popülaritesi artan Putin, Çeçen savaşçılarına karşı mücadelede sert tavır içerisinde olmuş ve Rusların çoğunun düşüncesine paralel faaliyetlerde bulunmuştur. Bu amaca ulaşmak için de gerekli ısrarı sergilemiştir. Bu yüzden bazı yorumcular, halkın seçimindeki esas faktörün Putin’in kişiliği olduğunu iddia etmektedir. Putin’in Yeltsin tarafından seçilmesine rağmen karakter ve siyasi görüş yönünden Yeltsin’e zıt bir kişiliğe sahipti. Dürüst, amirlerine sadık, çok konuşmayan, sakin, kesin kararlar alan, sert şahsiyetli birisi olarak tanımlanan Putin, bu dönemde Rusya toplumunun içgüdüsel olarak aradığı başkan yapısına uymaktaydı. (18) Her halükarda, Putin’in bütünüyle anayasal kurallar çerçevesinde seçildiğini, şahıs olarak halkın geniş onayını aldığını ve seçilmesinin de politik açıdan hiçbir iktidar değişimini ifade etmediğini itiraf etmek gerekiyor. O daha çok Yeltsin’in, kazanılanı koruyacak ve Rusya’yı eski büyüklüğüne ulaştıracak olan, seçilmiş bir mirasçısı ve vasisidir. (19)

Putin’in Yeltsin’in halefi olduğu ilk kez söylendiğinde, Batıda onun da aynı yoldan yürüyeceği hesap ediliyor ve aslında böyle bir tutum batının işine de geliyordu. Oysa gerçek böyle gelişmedi. Başkan sıfatıyla Putin tarafından seçilen ziyaret güzergahının sadece Avrupa turnesinden ibaret olmayıp, Çin, Kore Halk Demokratik Cumhuriyeti, Hindistan, Moğolistan, Küba gibi ülkeleri de kapsaması Batılılarda kuşku uyandırdı. Batılı liderlerle yaptığı ilk görüşmelerde Putin bağımsız olduğunu gösterdi. Ancak bu tutum, kendisini diğerlerinden üstün gören, karşısındakini savaşa davet eden bir insanın gösterişli tutumu değildi. (20)

Putin’in karşısında bulunan görev, demokrasinin güçlendirilmesinden çok Rus devletinin yeniden inşasıydı. Putin’in mücadelesi sadece Sovyetler Birliği’nin dağılmasını takip eden devlet kurumlarındaki çöküşü durdurmak için değildi. Putin’in görevi, yeni küresel çevre içinde yeni kurumlar oluşturmaktı. Sovyet kurumları çökerken, dışarıdaki dünya yerinde durmuyordu. Küreselleşmenin karmaşık dinamikleri yeryüzündeki bütün devletleri radikal reformlar yapmaya zorlamıştı. Serbest ticaretin giderek arttığı, uluslararası sermayenin hızlı bir şekilde akıp durduğu ve bilgi devriminin olduğu bir dünyada gelişmiş ülkelerin eski refah ve sanayi yönetimi fonksiyonlarını kısıtlamak ve uluslararası rekabette yer almaya dikkatlerini çevirmekten başka seçenekleri yoktu. Putin’in, iktidara geldiği ilk aylarda Yeltsin’in başlattığı ama tamamlayamadığı Rusya’yı modernleştirme görevini tamamlayacağı düşünülüyordu. (21)

Putin, reformlardan vazgeçmeden veya tamamen yeni bir istikamete yönelmeden yapacaklarını Yeltsin siyasetinin mirası üzerine inşa etmekteydi. Devlet yönetiminin güçlendirilmesi, ülkenin yasal bütünlüğünün sağlanması, siyasi parti rekabetini getirecek bir sistemin kurulması gibi Yeltsin’in çözemeden bıraktığı konular üzerine gitti. Endüstrinin özelleştirilmesi ve Batı ile işbirliği esasına dayalı dış politika gibi Yeltsin’in zamanında köklü değişikliğe uğrayan alanlara nispeten dokunmadı. Demokrasi, Pazar ekonomisi, uluslararası toplulukla ilişkiler gibi temel konularda Putin’in siyaseti, selefinin güttüğü siyasetin bir devamı niteliğindeydi. Her şeyden öte Putin’in görevi Rus devletini küresel çevrenin meydan okumalarına karşı hazır hale getirmekti. Ancak, özellikle valiler ve oligarşi ile mücadele etmek gibi, Yeltsin modelinden ayrıldığı noktalar da vardı. Yeltsin’in politik tarzı, Sovyet Komünist Partisi bürokrasisinde geçen yıllarında öğrendiği şekilde formaliteden uzak, “arka oda” usulüne uygundu. Yeltsin’in şekilci kurallara veya salara karşı alerjisi vardı, daha çok kişisel gizli pazarlıkları tercih ederdi. Bu tarzla cumhuriyetlere ve bölgelere karşı federal politikayı yürüttü ve yine bu tarzla belirli seçkinlerin eline büyük bir servetin transferi ile sonuçlanan özelleştirme programı dahil Rusya ekonomisini yönetti. Putin ise aksine“Kanunun diktatörlüğünü” tesis etmedeki ilgisini göstermek için oyunun kurallarının temiz ve açık olacağını yüksek sesle dile getirdi. Gayrı resmi kişisel ilişkilerden daha resmi kurumsal uygulamalara doğru yönetim tarzındaki bu değişim Putin başkanlığını en önemli mücadele konusudur. Başkan seçilmesinden altı ay sonra, Putin’in Rusya’yı yönetmiş olan gayrı resmi ilişkiler ağını çözmeye doğru bazı kararlı adımlar attığı görüldü. Bununla birlikte, Putin’in iktidara yükselişi büyük ölçüde bu arka oda manevralarının bir sonucuydu ve Putin’in kendisi, başkan seçilmeden ve seçildikten sonra bir süre bu tür özel ilişkilere önem verir gözükmüştü. Ancak Rus politik tarzının değişmesi kolay olmayacak, resmi düzene geçiş uzun yıllar alacaktı. (22)

1. Putin’in Reformları

Rus Milli Güvenlik Servisi FSB’nin başkanı iken, Yeltsin tarafından 16 Ağustos 1999’da başbakanlığa getirilen ve 2000 ile 2004’te üst üste iki defa devlet başkanlığına seçilen Putin’in temel misyonu, dağılma emareleri veren devleti yeniden toparlamak, Çeçenistan savaşına radikal bir çözüm bularak iç çemberdeki ayrılıkçı akımlara kesin bir set çekmek ve dışarıda Rusya’yı yeniden güçlü bir devlet konumuna yükseltmek idi. Yeltsin’in demokrasiyi kurmak ve liberal ekonomiyi yerleştirmek adına, Rusya’da sebebiyet verdiği ekonomik kaos ve sosyal çalkantı ortamında Putin, kendine yakın St. Petersburg ekibini yanına alarak, “Rusya nasıl kurtulur” sorusuna cevap bulabilmek doğrultusunda, sistemin temel aksaklıklarının giderilmesiyle işe başlamıştır. (23)

Başkan Putin, 2000 yılından itibaren başlattığı reformlar ile ülkenin Sovyetler Birliği döneminden miras, temel ekonomik ve sosyal sorunlarına“Rus modeli” yaratmak suretiyle kalıcı çözümler bulmaya öncelik vermektedir. Temel iç problemlerini çözemeyen bir Rusya’nın, tutarlı ve uzun vadeli bir dış politika izlemesi de mümkün değildir. Bu bakımdan, devletin önce ekonomiyi düzeltmesi ve enerji sektörü gelirlerinin, ekonomik dokunun yenilenmesi ile halkın refahına tahsis edilmesi önem arz etmektedir. Halkın refahının artması yoluyla, iç barışın tesisi kolaylaşacak ve ülke daha kolay yönetilebilir bir duruma gelecektir. Ancak, bütün bunların gerçekleşmesinde temel unsur, yapılan reformların halk tarafından benimsenmesidir. (24)

a. Merkezi Otorite

Rusya son yüzyılda iki kez dağılma sürecinden geçmiştir. Bunlardan ilki Çarlık Rusya’sının yıkılışı, ikincisi de SSCB’nin çöküşü olmuştur. Bu parçalanmanın sebebi, etnik ya da azınlık çatışmalarından çok, merkezi otoritenin zayıflaması olmuştur. Rusya Devleti’nin ilk Başkanı Boris Yeltsin döneminde merkezi otorite bir kez daha zayıflamış ve Yeltsin, Rusya’ya bağlı cumhuriyet ve bölgelere adeta, “alabildiğiniz kadar özgürlük havası alın” mesajını göndermişti. Hatta Brezezinsky adlı ABD’li sosyolog, Rusya topraklarının gelecekte sadece Moskova ile sınırlı kalacağını ileri sürmüştü. Ancak Putin’in devlet başkanı seçilmesiyle, Rusya’nın merkeziyetçi sisteminde büyük değişikliklere gidilmiştir. Putin ilk iş olarak daha önce 89 idari birimden oluşan Rusya’yı, yeni bir yapılandırmaya tabi tutarak federe cumhuriyet ve bölgelerin yetkilerini sınırlandırmış, tıpkı devlet kurumlarında olduğu gibi gücü tek elde toplamıştır. Putin ekonomi alanında da devletin kontrolü ele almasını sağlamıştır. (25) Putin; oligarşiye, medyaya, cumhuriyetlere ve bölgelere karşı merkezi devlet gücün yeniden tesis etmeyi taahhüt ederek işbaşına gelmiştir.

Devletin yeniden yapılanması doğrultusunda, Yeltsin döneminin“Asimetrik Federal” (26) sisteminin değiştirilmesine ağırlık verilmiştir. Eski Başbakan ve Putin’in 2000 yılındaki başkanlık yarışında en büyük rakibi olan Primakov’un “Rusya’nın birliğini muhafaza etmek için dikey devlet otoritesinin yeniden tesisi şarttır” görüşü çerçevesinde, muhalefetin de desteğini alan Putin, Mayıs 2000’de idari reformları başlatmıştır. Önce yerel parlamentoların çıkarttıkları kanunların, federal mevzuata uygunluğu şartı getirilmiş ve bölgesel ekonomik farklılıkları azaltmak amacıyla, toplanan vergilerin merkez tarafından, bölgelerin ihtiyaçlarına göre dağıtılmasını öngören yeni düzenleme yapılmıştır. Daha sonra, etnik kıstaslara göre oluşturulmuş ve kendi başlarına otonom hareket etmek alışkanlığını kazanmış olan 89 idari bölge, kurulan 7 üst bölgeye (Merkez Rusya, Kuzeybatı Rusya, Güney Rusya, Volga, Urallar, Sibirya ve Uzakdoğu Rusya ) bağlanmış ve buralara, çoğu asker kökenli, Putin’e sadakati ile tanınan süper valiler atanmıştır. Süper valilerin denetimine giren 89 bölge valisi, üst meclis görevini yapan Federasyon Konseyi Üyesi olma hakkını kaybetmiş ve kendilerine istişari mahiyetteki, Devlet Konseyi’ne üyelik imkanı sağlanmak suretiyle bu valilerin icraatları kısıtlanmıştır. (27)

Cumhuriyetler ve bölgeler üzerinde federal otoriteyi kuvvetlendirmek için kullanılan idari örgütlenmenin en çarpıcı örneği, mevcut askeri bölgelerle örtüşen yedi süper bölgeyi oluşturan bu Başkanlık Kararnamesidir. Bu yeni süper bölgelere baş yönetici olarak atananların beşinin general olması hiyerarşik niyeti açıklamaktadır. Bu idari değişikliğin başlıca gayelerinden biri bölgelerde görev yapan binlerce federal memurun, cumhuriyet başkanları veya bölge valilerinin eli altında değil federal merkezin kontrolü altında kalmasının sağlanmasıdır. Merkezi onayı gerektiren bölgesel öneriler şimdi Moskova’ya gönderilmeden önce süper bölgenin onayından geçecektir. Belki de bu yeniden idari örgütlenmenin en dikkati çeken tarafı (sınırlarının ekonomik ölçütler yerine askeri bölgelerin sınırlarına göre tespit edilmesinin dışında) merkezi otorite ile bölgeler arasında herhangi bir müzakere veya tartışma olmadan gerçekleşmiş olmasıdır. Putin yönetimi tarafından bölgeler üzerine tek taraflı olarak zorla uygulanmıştır. Ayrıca yedi federal bölgenin tam yetkili temsilcilerinin seçimi tamamen başkanın tercihi olmaktadır. Putin, merkezi devlet otoritesinin tesisi için sadece seçilmiş dahi olsa yerel yetkilileri görevden alma yetkisini üstlenmekle kalmamış, vali ve başkanları bazı yetkilere sahip olan Federasyon Konseyi’nden de uzaklaştırmış ve onları yeni teşkil edilen ve sadece tamamıyla bir danışma organı olan Devlet Konseyi’ne aktarmıştır. Rusya Devlet Başkanı bu organı aşırı merkezi baskı altında milli bir mutabakat sağlanması için kullanmayı arzu etmektedir. 22 Kasım 2000tarihinde yapılan Devlet Konseyi’nin toplantısında yaptığı konuşmada Putin;“Ortak faaliyetlerimizin en önemli kısmı iktidarın dikey yapısının güçlendirilmesidir. Bu, federal merkezin kontrolünü gerektirir. Devlet Konseyi’nin böyle bir kontrol için mükemmel bir vasıta olacağına eminim.”demiştir. (28)

Yeni oyunun kurallarını çabuk kavrayan bölgesel elit, merkezle açık bir cepheleşmeye gitmemiştir. Milli cumhuriyetlere ve diğer bölgelere gözdağı verildikten sonra, bölgeler ve hatta milli cumhuriyetler kendi mevzuatlarını federal mevzuata uyduracaklarını açıklamaya başlamıştır. Bölgelerle ilişkiler açısından Putin’in giriştiği hareket atak olarak nitelendirilse de, 1998 yılından beri izlenmeye çalışılan bölgesel politikanın bir devamıydı. O zaman da ekonomik baskı unsurlarını elinden kaçıran merkez, mahkemeleri, polisi ve diğer baskı unsurlarını kullanarak bölgeleri etkilemeye çalışıyordu. Putin, bölgesel liderlerle alakalı birtakım hukuki düzenlemelere gitmesinin yanında, bölgelerin ekonomik özgürlüklerini kısıtlama girişimlerinde de bulunmaya başladı. (29)

Alt yasama organı olan ve 2000 yılından beri Kremlin’i destekleyen, “Birleşik Rusya Partisi”nin ağırlıkta olduğu 450 üyeli Duma’nın icraatlarına yönelik, Kremlin’in denetiminin artırılması amacıyla Putin, 12 Eylül 2004’teyeni bir düzenleme yapılacağını ilan etmiştir. Buna göre, yarısı mahallen ve diğer yarısı parti listesinden seçilmekte olan Duma milletvekillerinin, bundan böyle sadece merkezdeki parti listesinden seçilmesi ve mahallen aday gösterilmemesi suretiyle, “bölgelerden gelebilecek çatlak seslerin”, Duma’dagörev yapmasının engellenmesi ve Duma’nın homojen bir yapıya kavuşturulması planlanmıştır. Aynı şekilde, mahallen seçilen ve Başkan tarafından her an görevden alınabilen 89 bölge valisinin, bundan böyle sadece Başkan tarafından atanması ve bu atamanın mahalli meclisler tarafından onaylanması öngörülmek suretiyle, “merkez”in otorite ve denetiminin taşraya taşınması hesaplanmıştır. (30)

Putin’in mahalli idareleri ve Merkez’deki Yasama Organı’nın tamamen Kremlin’e bağlanmasını öngören bu yasal düzenlemesi “terörizmle mücadele için şart” gerekçesiyle halka sunulmuştur. (31) Ancak, Rusya gibi dünyanın en büyük ve yaklaşık 70 etnik grubun bir arada yaşadığı bir ülkede, federal bir sistemde demokrasinin vazgeçilmez unsuru olan mahalli idarelerin Merkez’in uydusu haline getirilmesi demokrasinin geleceği bakımından sakıncalıdır. Putin’in 12 Eylül 2004 günü açıkladığı idari reformların gerçekleşmesi durumunda, yerel yönetimler tamamen Merkez’e bağlı duruma getirileceğinden ve Federal Meclis üzerinde Kremlin’in denetim imkanları artacağından ülke içinden ve Batı’dan, bu “kanun diktatörlüğü”ne yönelik eleştiriler gelmiştir. (32) 2000 yılında Rusya'nın idari birimlerini yedi federal bölge altında toplayan ve bunların her birisine bir 'süper vali' atayan Putin, Eylül 2004’teki Beslan okul eyleminden hemen sonra valileri kendisinin atamaya devam edeceğini açıklamıştır. Karar antidemokratikliği nedeniyle eleştirilmiştir, ancak Putin'in bakış açısından federasyonun dağılmasına ve bölgesel ayrılıkçılığa karşı bir önlem niteliğindedir. Ekonomik açıdan bakıldığında ise Putin'in stratejisi karşılıklı faydalar çerçevesinde Moskova ile bölgeler arasındaki bağları güçlü tutmaktır. Moskova, bu doğrultuda biryandan bölgelerde Ural ve Sibirya petrollerini Vladivostok'a bağlayacak boru hattı gibi dev projeler başlatırken, diğer yandan özellikle Sibirya ve Uzakdoğu Rusya’daki bölgelerin valiliğine zengin işadamlarını atamıştır. (33)

Başkan Putin, Beslan katliamı sonrası küreselleşen ve Rusya’ya da sıçrayan terörle mücadele edebilmek için mahalli yönetimlerin ve yerel güvenlik birimlerinin Merkez tarafından denetlenmesinin gerekli olduğunu, 12 Eylül günü 89 bölge valisiyle yaptığı görüşmede açıklamıştır. Bu çerçevede, sorunlu etnik bölgelerin idaresi, doğrudan Başkanlığa bağlanmış ve güvenlik FSB’ye devredilmiştir. İlk aşamada Çeçenistan-Dağıstan bölgesine “Başkan Temsilcisi” olarak, istihbarat uzmanı Dimitri Kozak atanmış ve bölgedeki güvenlik sorumluluğu ordudan alınarak FSB’ye verilmiştir. Aynı şekilde, ülkenin gümrük kapıları ve önemli giriş noktalarındaki denetim yetkisi, FSB ile Alfa ve Vimpel gibi özel timlere devredilmiştir. Mahalli güvenlik birimlerinin, organize suç örgütleri veya terörist gruplarla olası organik bağları çerçevesinde, yetkileri kısıtlanmış ve bu birimler doğrudan FSB’ye bağlanmıştır. (34)

Putin’in güçlü devletin tesisi amacıyla başlattığı bu reformlarla yerel yönetimlerin tamamen dışlanması ve yasama organının iktidarın denetimine geçmesi halinde, Federal Sistem’in arızaya uğraması ve demokrasinin doğrudan “merkezde kilitlenmesi” kaçınılmaz gözükmektedir. Böyle bir gelişmenin ise, Rusya’nın birliği için etnik veya İslamcı ayrılıkçı hareketlerden dahi tehlikeli bir durum yaratacağı muhakkaktır. (35) İdari alandaki bu reformlar Avrupa tarafından antidemokratik bulunmakta ve Rusya’nın Avrupa için partner olma özelliğinin her geçen gün azalmakta olduğu dile getirilmektedir. Gereğinden fazla “merkezi” bulunan Rus idaresindeki bu uygulamaların geriye dönüş şeklinde yorumlanması Rusya’da demokrasinin tartışılır olduğunu göstermektedir.

b. Oligarşi

Oligarşi, sadece belirli bir zümrenin bir ülkeyi yönetmesiyle ortaya çıkan yönetim biçimidir. Genelde yönetimdeki grup, askeri, siyasi veya maddi olarak ülkenin önde gelen gruplarından birisidir.

Rus anlayışına göre Oligarşi; sadece zengin olan insan değil, siyasetin içine giren, yasaları çiğnemek için koşullar hazırlayan, ya da Rus yasama sisteminin kusurlarından yararlanarak, toplum hesabına akla hayale sığmayan zenginliklerin yolunu açan iktidarla bütünleşen kişi demektir.Oligarşi klanına ait olanın temel özelliklerinden biri, kamuoyunu yönlendirmek amacıyla, kitlesel iletişim araçlarını ele geçirmektir. (36)

Gorbaçov’un SSCB Komünist Partisi Birinci Sekreterliği görevine seçilmesinin ardından, batmakta olan Sovyet ekonomisinin kurtarılabilmesi için yürürlüğe soktuğu liberalleşme çalışmaları ve reformlar, hızla parçalanmaya giden ülkede yeni bir sınıfı ortaya çıkarmıştır. Gorbaçov’un reformları ile başlatılan liberalleşme çalışmaları sayesinde ilk sermaye birikimlerini gerçekleştiren bu sınıf, SSCB’nin dağılmasından sonra hayata geçirilen özelleştirme sayesinde ülkedeki mal varlıklarının büyük bir kısmını çeşitli yollarla (genelde hukuk dışı) üzerlerine geçirmiştir. Başlangıçta Yeni Ruslar olarak adlandırılan bu kesimin giderek güçlenmesinden sonra Rusya’da ve Batı dünyasında SSCB’den kalma politik terminolojilere atıfta bulunurmuşçasına oligark (oligarşi yöneticisi) olarak adlandırılmaya başlanmıştır. Bu sınıf Yeltsin döneminde ekonomik gücüne politik güçler de katarak Kremlin içlerine kadar girmiş ve o dönemde iyice palazlanarak güçlenmiştir. Ekonomik güçlerini Yeltsin döneminde politik alanda rahatça kullanarak bakanların ve başbakanların atanmasında kilit roller üstlenen bu sınıf, Çeçenistan savaşından, ülkenin iç ve dış güvenlik sorunlarına kadar birçok alanda da söz sahibi olmuştur. Ellerindeki maddi güçle Yeltsin’in ikinci defa seçilmesinde büyük katkıları olan bu kesim, hasta Yeltsin iktidarının son dönemlerinde yeni bir veliaht arayışına girmiştir. 1998’den başlayarak yaklaşık bir yıl içerisinde veliaht denemeleri birbirini izlemiştir. Ancak sırasıyla denenen Kiriyenko, Primakov ve Stepaşin’in başbakanlıkları Yeltsin’i ve oligarkları tatmin etmemiştir. Arayışlar sonucu bir süre önce Federal Güvenlik Servisi FSB’nin başkanlığına getirilen V. Putin önce başbakan ve sonra da veliaht olarak atanmıştır. (37)

Yeltsin’in görevini Putin’e devretmesiyle, Rusya’nın iç ve dış politikasında hızlı bir değişim süreci başlamıştır. Dışarıda Rusya bölgesel bir süper güç ve bir enerji süper gücü olma yönünde adımlar atmaya başlarken, içeride federal yapı güçlendirilmiş ve Kremlin’e yeni bir yönetim anlayışı getirilmiştir. Putin’in yeni yönetim anlayışının temelinde hiç şüphesiz ki, Yeltsin’den farklı olarak tek başına ve güçlü yönetim bulunmaktadır. Putin ilk olarak, Kremlin’i çeşitli güçlerin etkisinden kurtarmak için seçimleri bile beklemeden işe koyulmuştur. Putin’in daha seçilmeden oligarklara yönelik‘sermaye etkisini iktidara dayatanlar bir sınıf gibi davranmaktan vazgeçsinler!’sözleri o dönemde fazla ciddiye alınmamıştır. Ancak seçildikten kısa bir süre sonra Rusya’nın en büyük iki oligarkı Berezovski ve Gusinski’nin malvarlıklarına el konularak yurt dışına kaçmak zorunda bırakılması Putin’in aslında hiç de şaka yapmadığını göstermiştir. Putin’in verdiği mesaj gayet açıktır: “Ben sizin haksız yere edinmiş olduğunuz servetlerinize dokunmayacağım, siz de politikaya ve devlet yönetimine karışmaya çalışmayacaksınız.” (38) Yeltsin döneminde Rus siyasetine tepeden etki eden, istediği siyasi ve iktisadi kararları çıkarttırabilen bu oligarkların büyük bir kısmı, Putin tarafından etkisiz hale getirilmiştir. Ancak Rusya’da oligarşinin tamamen sona erdiği söylenemez. Rusya’da oligarklar zaman zaman Rus siyasal sistemine eleştiriler getirseler de Başkan Putin’i hedef alan eleştirilerden kaçınmakta veya çok gerekliyse bunu medya yoluyla analistlerine yaptırmaktadır. (39)

III. Rusya Federasyonu’nda Federal Yapı

1990’larda siyasi dönüşüm geçiren ve demokratikleşen Rusya’nın totaliter bir devlet yapısından bir federasyona dönüşmesinin en önemli zorunluluğu, çözümlenmemiş‘milliyetler meselesi’ olmuştur. Bu meselenin kökleri ise tarihte yatmaktadır. Sovyet zamanındaki federalizm, milliyetler meselesinin çözümünde kullanılan araçlardan birisi olmuştur. O yıllarda ilan edilen federasyon Rusya’nın Rus olmayan halkları için düşünülmüştür. Ancak, hızla güçlenen Bolşevik idaresi için federasyon kısa zamanda bir araçtan çok, milliyetler meselesini perdeleyen bir örtü haline gelmiştir. (40)

SSCB’nin yıkılmasından sonra oluşan demokratik ortamda idari sistem hukuki açıdan olduğu gibi pratik açıdan da federal bir sisteme dönüşmek zorundaydı. Çünkü, Rusya’nın çok geniş topraklara ve çok milliyetli bir nüfusa sahip olması bu zorunluluğu gerektiriyordu. Bu milletler arasındaki bir kısım ulusların kendi milli devletlerinin kurulma planlarını yapmakta olması ve demokratik faaliyetlerin de az da olsa hareketlenmeye başlaması federasyon sistemine geçişte katalizör etkisi yapmıştır. (41)

Sovyetler Birliği’nin son yıllarında, bugünkü Rus federalizminin42köklerive aynı zamanda onun problemlerinin kökleri de atılmıştır. 20. yüzyılın başında olduğu gibi, merkezi otoritenin zayıfladığı ortamda, Rusya’nın Rus olmayan halkları harekete geçmiş ve milli kültürlerine dönüş, milli bilinçlenme hareketleriyle birlikte siyasi talepler de söz konusu olmuştur. Kağıtta otonomiye sahip olan bu halklar, gerçek otonomi için mücadeleye girişmiştir. Ancak bu mücadele daha büyük bir oyunda, SSCB ve Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti’nin (RSFSC) siyasi elitleri arasındaki oyunda bir koz olarak kullanılmıştır. Gorbaçov başkanlığındaki SSCB merkez idaresine karşı iktidar mücadelesine girişen RSFSC başkanı Yeltsin ve ekibi, merkezi zayıflatmak amacıyla, RSFSC içindeki özerk cumhuriyetlerin yönetimlerinin egemenlik arayışlarını desteklemişlerdir. (43)

Başkan Yeltsin’in otonom cumhuriyetlere yönelik “yutabileceğiniz kadar egemenlik alın” sözleri cumhuriyetlerin egemenliklerini ilan etmesiyle sonuçlanmıştır. Otonom cumhuriyetlerin federasyon yapısı içerisinde bu şekilde ayrıcalıklı hale gelmesi kray (44) ve oblastları (45) da harekete geçirmiş ve bunların otonom cumhuriyetler ile aynı statüde federasyon birimleri olma hakkı gündeme gelmiş, bu eğilim hızlı bir şekilde gelişmiştir. Bu yeni hukuki statü önce merkez ve federe birimler arasında yapılan Federal Sözleşmelerde daha sonra da 1993 Anayasasında yerini almıştır. (46) Oblast ve okruglarda (47)ortaya çıkan kitlesel hareketler, bağımsızlık deklarasyonları veya daha yüksek statü talepleri beraberinde Rusya’nın idarî yapılanmasında değişiklikler yapılmasını zorunlu hale getirmiştir. Bu gelişmeler üzerine Rusya Federasyonu, birliği oluşturan özerk cumhuriyetlerle, 31 Mart 1992 tarihinde kısaca “Federal Anlaşma” olarak bilinen, “Rusya Federasyonu İçindeki Egemen Cumhuriyetlerin İktidar Organları ile Rusya Federasyonu İktidar Organları Arasında Yetkinin Paylaşımı Hakkında Anlaşma”yı imzalamıştır. 12 Haziran 1990 Bağımsızlık Deklarasyonu, 1992’deki Federal Anlaşma ve 1993 yılında kabul edilen Anayasa Rusya Federasyonu’nun hukukî alt yapısını oluşturmuştur. (48)

Federal Anlaşmada federasyonun yönetsel hiyerarşisini yansıtan üç farklı belge imzalanmıştır: biri merkez ile özerk cumhuriyetler arasında; biri merkez ile kraylar, oblastlar ve Moskova ile Petersburg kentleri arasında; ve biri de merkez ile daha büyük kray ve oblastlara bağlı özerk oblast ve okruglar arasında. Fakat Mart 1992’den sonra Federal Anlaşma, kendi ekonomik ve siyasal faaliyetlerinde daha belirgin bir denetim hakkına sahip olan özerk cumhuriyetler ile şimdi daha doğrudan federal hükümetin yetki alanına giren kray ve oblastlar arasındaki çekişmenin bel kemiğini oluşturmuştur. Ağırlığını Rus etnik kökenlilerin oluşturduğu kray ve oblastlar federasyon içinde özerk cumhuriyetler tarafından işgal edilen ayrıcalıklı konuma tepki göstermişlerdir. (49) Anlaşmada cumhuriyetler “egemen” ve toprak bütünlükleri garanti edilen öğeler kabul edilirken kray, oblast ve diğer özerk birimlerin bütünlüklerine aynı önem verilmemiştir. Anlaşmaya göre, kray ve oblastların kendi topraklarında yasama, yürütme, yargı gibi devlet iktidarını simgeleyen organları, cumhuriyetlerin devlet organları kadar dikkate alınmamıştır. Cumhuriyetler uluslararası ve dış ekonomik ilişkilerde özgür iştirakçi olarak kabul edilirlerken kray, oblast özerk oblast ve özerk okruglar bağımlı iştirakçiler olarak kalmışlar, yer altı ve yer üstü zenginlikleriyle beraber toprak, üzerinde yaşayan cumhuriyet halkının öz malı kabul edildiği halde diğerleri bu ayrıcalıktan mahrum bırakılmışlardır. (50)

12 Aralık 1993 tarihinde referandum ile kabul edilen Anayasanın 5.maddesi, idari sistemi şöyle ifade etmektedir: (51) Rusya Federasyonu, Rusya Federasyonunun eşit haklara sahip unsurları olan cumhuriyetler, topraklar, vilayetler, federal şehirler, özerk vilayetler ve özerk alanlardan oluşur. Cumhuriyet (devlet) kendi Anayasası ve mevzuatına sahiptir. Toprak,vilayet, federal şehir, özerk vilayet ve özerk alanlar kendi Tüzüklerine ve mevzuatına sahiptirler.Rusya Federasyonunun tüm unsurları, federal devlet hakimiyet organlarıyla olan karşılıklı ilişkilerinde ve kendi aralarında eşit haklara sahiptirler. 1993 Anayasası daha önceleri cumhuriyetlerle yapılan federal anlaşmaların anayasada formüle edilerek güçlendirilmesini sağlamıştır. Bu Anayasa hukuken yeni federe birimleri de içine alarak simetrik bir federal yapı (52) oluşturmuştur. Ancak kendi içinde çelişkiler de bulunmaktadır. Anayasa, 1992 Federal Anlaşmayı içermekte, egemen unsurların varlığını tanımakta ama aynı zamanda federal yasaların, egemen unsurların yasalarından daha üstün olduğunu söylemektedir. Anayasanın 5. maddesi bütün federal birimlerin eşit olduğunu söylemekte ama diğer taraftan 3.maddesi altı tip federal birim teşkil etmektedir; bunlar oblast, kray, cumhuriyet, otonom oblast, otonom okrug ve federal önemdeki kent. (53) Anayasanın 5.maddesinde yalnızca cumhuriyetler federasyon yapısı içerisinde devlet olarak tanımlanmakta, oblast ve kraylar ise idari-bölgesel yapılanmalar olarak nitelendirilmektedir. Rusya federalizminin hukuki temeli Federasyon Anlaşması ve Anayasa ile atıldıysa da, 1990’lı yıllarda Rusya’daki federasyon sistemini esas olarak belirleyen unsurlar federasyon üyeleri ve federal merkez arasında yapılan ikili anlaşmalar olmuştur. İlk anlaşma 1994 yılında Tataristan Cumhuriyeti ile yapılarak bazı sorunlar çözüme kavuşturulmuştur. Bu anlaşma, Anayasa’daki “bütün federe birimlerin eşitliği” prensibini gerçekleştirme yerine, RSFC zamanındaki “asimetrik federalizm” anlayışına dönüşe hizmet etmiştir. (54) Tataristan anlaşmasının ardından Moskova, diğer milli cumhuriyetlerle ikili anlaşma imzalama yoluna gitmiştir. Böylece milli cumhuriyetler lehine federal sistemde bir çarpıklık doğmuştur. Bu durum hem Rus bölgelerini rahatsız ediyordu, hem de Rusya’nın kurmaya çalıştığı dengeli federasyon modeline aykırıydı. Bu yüzden zamanla bu tür anlaşmalar Rus bölgeleriyle de yapılmaya başlanmıştır. Ancak bu gelişme de, ilk başta oluşmaya başlanan federasyonun dengesizliğini ortadan kaldırmamıştır. Anlaşmaların sonucunda siyasi ve ekonomik olarak daha güçlü olan Tataristan, Başkurdistan ve Saha Cumhuriyetleri, diğer cumhuriyet ve bölgelere göre daha avantajlı birer anlaşma yapmıştır. Genel olarak ise, milli cumhuriyetler bölgelere göre birçok ayrıcalık elde etmiştir. Ancak bu ikili anlaşmalar da hukuki kargaşayı ortadan kaldırmamıştır. Cumhuriyet anayasalarında Federal Anayasaya aykırı birçok madde bulunmaktadır. (55)

A. Bütçe Federalizmi

Rusya’da federasyon üyelerinin eşitsizliğinden kaynaklanan bir bütçe federalizm dengesizliği söz konusudur. Burada kastedilen, direkt merkez-bölge mali ilişkileriyle alakalı olarak genellikle bölgelerin bütçeye aktardığı vergi oranlarının farklı olmasıdır. Bu tür çarpıklığın iki önemli sebebi vardır:

1) Federasyon üyelerinin ekonomik farklılığı;
2) Bütçeler arası ilişkilerin merkezle bölgelerin pazarlığı sonucunda oluşması. (56) Rusya bütçe sisteminin önündeki başlıca problem bölgelerin ekonomik yapıları, ekonomik gelişme düzeyi ve mali imkanları açılarından önemli ölçüde farklı olmalarıdır. Bölgeler arasındaki farklılıklar bölgelerin mali imkanlarına dayanmaktadır. Rusya’da bazı bölgeler gelirlerinin %60-65’ini federal bütçeye aktarırken, bazıları ise harcamalarının %85-95’ini federal bütçe fonlarından karşılamaktadır. Bütçe federalizminin dengesizliğinin diğer sebebine, yani1990’lı yıllarda bütçeler arası ilişkilerin merkez ve bölgeler arasındaki pazarlıklarla oluşmasına gelince, doğal olarak böyle bir pazarlık oyununda bölgelerin pazarlık güçleri önem kazanır. Bölgelerin pazarlık güçleri, bölgenin ekonomik yapısı, ülke ekonomisi için ekonomik önemi, jeo-stratejik konumu veya sadece bölge valisinin etkinliği gibi aktörlere göre değişebilir. Ancak bütün bunlardan öte, Rusya bölgelerinin pazarlık gücünü daha çok etnik konular belirlemiştir. Ülkede ayrılıkçı hareketlerin ve etnik rahatsızlıkların çıkmasından çekinen merkezi yönetim, bazı milli cumhuriyetlere ‘Rus Bölgeleri’nden daha fazla ayrıcalık tanımıştır. Tehlikeli olmayan milli cumhuriyetlere de sırf statülerinden dolayı benzer ayrıcalıklar tanınmıştır. (57)

1993 Anayasasındaki federe birimlerin eşitliğinin bütçe ilişkileri itibariyle uygulandığını söylemek oldukça zordur. Zira, cumhuriyetler merkezle ikili anlaşmalar sayesinde toplanan vergilerin oldukça az bir kısmını merkezi bütçeye ödemektedirler. Bütçe ilişkileri itibariyle federal ilişkilerdeki mevcut uygulama, RF anayasasının federe birimlerin merkezle olan ilişkilerinde eşitlik ilkesini getiren 5. maddesine tamamen ters düşmektedir. Milli devlet formasyonunda olan federe birimler (cumhuriyetler ve otonom okruglar),federe merkezle olan bütçesel ilişkiler itibariyle, Rus nüfusunun çoğunlukta yaşadığı oblast ve kraylarla kıyaslandığında oldukça ayrıcalıklı bir konumda oldukları görülmektedir. Merkez tarafından bütçe yardımlarında da cumhuriyetlerin yine ilk sırayı alması bütçe ilişkileri açısından asimetrik yapının bir diğer yanını oluşturmaktadır. (58) Bütçe federalizminin milli cumhuriyetlerin lehine çarpık olmasının birçok objektif sebebi mevcuttur. Milli cumhuriyetlerin çoğunluğu ülkenin en az gelişmiş kısımlarıdır. Bu durum özellikle Kuzey Kafkasya cumhuriyetleriyle ilgilidir.

Sibirya’da bulunan milli cumhuriyetler de fakirlikle boğuşmaktadır. Kuzey Kafkasya ve Sibirya milli cumhuriyetlerinin yerli halkları geleneksel olarak tarımla uğraşmaktadır. Bu ise doğal olarak ekonomik gelişmişlik düzeyinin diğer bölgelere nazaran daha düşük olmasının bir sebebidir. Üstelik Kuzey Kafkasya gibi bölgelerde, sosyo-ekonomik gelişmenin düşük olması etnik ve dini problemleri körükleyici niteliğe de sahiptir. (59) Bu dengesiz bütçe ilişkileri, özellikle merkezi vergilerle besleyen donoristbirimlerin (60) sayısının zaman içerisinde azalmasına sebep olmuştur. Zira, etkin ve verimli çalışan birimlerin gelirleri federal merkez tarafından vergiler yoluyla merkezi bütçeye aktarılmakta, buradan da gelir seviyesinin düşük olduğu diğer bölgelere transfer edilmektedir. Diğer bir ifadeyle, bir kısım birimler ürettiğinden az tüketmekte, bir kısmı da ürettiğinden fazla tüketmektedir. Federal merkez yapmış olduğu bu dengesiz politikanın mevcut olan olumsuz neticelerini bilmesine rağmen bu politikalarına devam etmektedir. Etmektedir zira, diğer cumhuriyetlerin de yeni bir Çeçenistan olması durumundan oldukça çekinilmektedir. Üvey evlat muamelesi gören federe birim idarecileri merkezin bu gayri adil muamelelerinin düzeltilmesi gerekliliğini, dozu yavaş yavaş sertleşen oranlarda dile getirmektedirler. Öyle ki bazen bu doz üstü kapalı tehditler halini bile almaktadır. (61)

B. Federe Birimlerin Uluslararası ve Dış Ekonomik İlişkiler Kurma Yetkisi

Rusya Federasyonu’nun idari birimlerinin dış ekonomik ilişkiler kurma yetkisi sorunu tümüyle çözüme kavuşmamıştır. Rusya Federasyonu, federal devlet temel prensiplerinin oluşturulduğu bir dönemden geçmektedir. Bu temel prensipler aynı zamanda merkez ile idari birimlerin yetki sınırlarının çizilmesi süreci içinde oluşmaktadır. Bu süreç çerçevesi içinde idari birimler dış ekonomik faaliyetlerini gerçekleştirme yönünde aktif bir çaba sergilemektedir. Bu yeni eğilimlerin Kuzey Kafkasya Cumhuriyetleri’ndeki gelişimi aynı zamanda onların Türkiye Cumhuriyeti ile kurdukları ekonomik işbirliği çerçevesinde gerçekleşmektedir. (62)

İdari birimlerin bağımsız dış ekonomik faaliyette bulunma hakkı RF Anayasasında yer almamaktadır. Formalite açısından bu birimlerin yabancı devletlerle ekonomik ilişki kurmaya hakkı yoktur. Rusya Federasyonu yasaları idari birimlerin dış ekonomik ilişkiler kurma hakkını yabancı federal devletlerin idari birimleriyle ya da onların bazı bölgeleriyle ilişki kurma hakkıyla sınırlamaktadır. Rus Anayasası dış politika ve uluslararası ilişkiler konusunu tümüyle Rusya Federasyonu’nun yürütme alanına dahil bir konu olarak değerlendirmektedir. (71. maddenin K ve L şıkları) Ancak uluslararası ve dış politik ilişkilerin koordinasyonu, uluslararası anlaşmaların uygulanması Rusya Federasyonu ile idari birimlerin ortak yetkisine bırakılmaktadır. (72. maddenin 1. bölümünün O şıkkı) Söz konusu maddeye göre, Rusya Federasyonu bir bütün olarak uluslararası hukuk öznesidir.

Rusya Federasyonu idari birimlerinin uluslararası ve dış ekonomik ilişkilerine gelince, bu ilişkilerin kurulması yetkisi ile ilgili sorun tümüyle çözülmüş değildir. Federasyonun idari birimlerinin uluslararası ve dış ekonomik ilişkileri üzerine RF Anayasası’nın yaklaşımı konusunda resmi bir yorum yapılmamıştır. (63) RF Anayasası ile Federasyon Anlaşması arasındaki idari birimlerin yetkilerine dair söz konusu uyumsuzluk, bağımsız dış ekonomik faaliyet yürütme ve ayrıca diğer devletlerle gerekli anlaşmaları imzalama hakkı tanıyan maddelerin Kuzey Kafkasya Cumhuriyetleri’nin (Dağıstan Cumhuriyeti, Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti) anayasalarında yer almasına yol açmıştır. Yasalardaki bu uyumsuzluk, Rusya idari birimleri ile merkezin yetkileri arasındaki sınırların çizilmesi konusundaki RF yasalarının daha geliştirilmesi yoluyla çözümlenmelidir. (64)

C. Federal Reformlar

Yeltsin’in iktidarda olduğu dönem içinde başkanın federal unsurlarla ilişkileri pazarlıklar üstüne kuruludur. (65) Bazı federal unsurlara tanınan ekonomik, siyasi ayrıcalıklar diğerlerini de harekete geçirmiş ve ülke içinde gerilimli bir havaya yol açmıştır. Çeçenistan’la süren pazarlıkların sonuçlanamaması Rusya’nın bu bölgeye müdahale etmesine neden olmuştur. Yeltsin bu dönemde, bölgelerle Başkanlık arasında iletişimi sağlamak amacıyla Başkanlık Temsilcileri atamıştır.

2000 seçimleri ile başkanlık görevine gelen V. Putin’in iç politikasının ana hatları merkezileşme, federal reform, bölgesel güçler ve bir kısım oligarşinin etkinliğinin kırılması olarak belirlenmiştir. Federal reformun araçları olarak kullanılan araçlar bilinmektedir: Rusya’nın yedi federal bölgeye bölünmesi ve bu bölgelere devlet başkanının yetkili temsilcilerinin atanmasıdır. Bu şekilde, Rusya’da ‘iktidarın dikey’ olarak tanımlanan merkezileşmenin gerçekleşmesi planlanmıştır. (66) Bu sistemin ilk çağrıştırdığı düşünce özellikle Yeltsin döneminde oluşturulmaya çalışılan demokratik sisteme karşı bir darbe olduğudur. Zira, bu sistemle birlikte oluşturulan yedi adet federal bölgenin idarecileri bölge halkı tarafından seçilmemekte, bilakis başkan tarafından atanmakta ve Rusya Federasyonu Devlet Başkanı yetkilerini doğrudan kullanmaktadırlar.

İkinci olarak, bölge valilerinin başkan tarafından teklif edilmesi ve yerel meclislerde bu adayın oylanması şeklinde özetlenebilecek bu yeni reform, Beslan’daki trajik hadiseden sonra hemen uygulanmaya başlanmıştır. Bu sistemin uygulamaya başlanmasından sonra federal birimlerin başında bulunan valiler, bir kısım medya tarafından bölgenin başı veya yöneticisi olarak lanse edilmekte ve Moskova’nın adamı olarak nitelendirilmektedirler. Putin tarafından yapılan bu iki idari reform, tamamen ülkenin bölünmez bütünlüğüne yönelik olan saldırıların ve bu husustaki tehlikelerin bertaraf edilmesi hususunda alınmış önlemlerdir. Fakat bu reformlar federal sistemdeki problemlerin çözümüne etkide bulunmamaktadır. (67) Duma’nın desteğini arkasına alan V. Putin 2000 yılından itibaren yaptığı hukuki reform girişimleriyle, geçen on yıl içinde federe birimler lehine gelişen durumu, Federal Merkez lehine çevirmeye ve federal hiyerarşiyi tekrar kurup güçlendirmeye başlamıştır. Bu bağlamda, tüm federe birimlerin anayasa, kanun ve kararnamelerinin Federal Anayasaya ve federal kanunlara uygun hale getirilmesi kararı alınmıştır. (68) Esasta söz konusu olan, Federasyon’un Cumhuriyetlerinin ve diğer hukuki objelerin Rus anayasasına ve federal güce bağlılığı ve hukuki birliğidir. Putin bu bağlamda “ülkenin, Rusya’nın bütününün yönetimi için, eylem yeteneği olan federal bir merkez” istemektedir. (69)

D. Rus Federalizminin Bugünkü Durumu

Rusya’da geçerli olan federalizm, dünyanın başka hiçbir yerinde bir araya getirilmesi başarılamayan, etnik (cumhuriyetler ve diğer özerk oluşumlar) ve idarî-bölgesel taksimat temeline dayalı devlet yapılarını üzerinde birleştirmektedir. Bu ikili yapı gerçek federalizm ile çelişmektedir. Sonuçta böyle bir devlet iç yapısı bir yandan federal merkezle cumhuriyetler arasında, diğer yandan cumhuriyetlerle oblastlar ve kraylar arasında her zaman ihtilaf doğurmakta veya mevcut ihtilafların yeniden canlanmasına imkan vermektedir. (70) Bir yanda etnik problemlerin hortlatılmaması için cumhuriyetlere ekonomik ve siyasi ayrıcalıklar sağlanmakta, diğer yanda ise ihmal edilen, Rus milletinin çoğunlukta yaşadığı oblast, kray gibi birimler küstürülmemeye çalışılmaktadır. Böyle bir politikanın uygulanmasındaki amaç yeniden bir çözülmenin veya dağılmanın önüne geçmektir. Yeltsin ve Putin’in federal sistemde uygulamış oldukları sistem adem-i merkezî - merkezî şeklinde tezat olsa da, amaç yeniden yaşanabilecek olan bir çözülmenin engellenmesiydi. (71Ancak, federal iktidar temsilci ve ideologları “Rus federalizmini” ve var olan federal problemleri merkezî iktidarın güçlenmesi açısından yorumlamaktadır. (72)

Rusya Federasyonu Anayasasında “Rusya demokratik, federal bir hukuk devletidir.” dense de, sistem henüz üniter bir devlet yapısı ile federal bir sistem arasında devamlı bir şekilde git-geller yaşamaktadır. Siyasi ve akademik çevrelerde federal yapının sağlıklı bir şekilde tamamlanmasının mümkün olamayacağı tezi savunulmaktadır. Zira, asimetrik federal ilişkiler(özellikle politik ve ekonomik açıdan) sistemi devamlı bir şekilde kemirmektedir. (73)

Anayasa’da 89 federe birimin eşit haklara sahip olduğu prensibi ilan edildiği halde Rusya’da de facto olarak asimetrik federal yapı hüküm sürmektedir. Bunun en açık örneği Tataristan ve Çeçenistan’ın “özelstatü”leridir. Rus federalizmi Anayasa ve federal kanunlardan başka Federal Anlaşma’ya ve federal organlarla federe birimler arasındaki yetki ve sorumluluklarını belirleyen anlaşmalara dayanmaktadır. Yetki ve sorumlulukların belirlenmesi ile ilgili sorunları anayasa ve yasama yolu dışında anlaşmalar yoluyla çözen Rusya dışında başka ülke yoktur. Rus federalizmi çoğu defa farklı güçlerin politik hakimiyet mücadelelerinde maşa görevi görmektedir. Bu nedenle federal ilişkileri düzenleyen kurallar bütçe ve bir dizi diğer alanlarda daha çok kağıt üzerinde kalmaktadır. Yüzlerce yıl üniter devlet olarak yaşamış olan Rusya, devamlı, federalizmi adem-i merkeziyetçi yönetime dönüştürme denemelerine sahne olmaktadır. (74)

Bugün, yeni bir yüzyılın başında Federal Rus Devleti ve Rus Federalizminin devletlilik esasları, özellikle farklı tiplerdeki federe birimler inhak ve yükümlülükleri açısından sağlam temellere oturmuş değildir. Bu manada Rusya Federasyonu’nun devletleşme sürecinin henüz dinamik olduğunu söylemek mümkündür. Üstelik bir dizi faktörün varlığı (milliyetlere dayalı ve asimetrik olarak şekillenen federal devlet yapısı, başarısız ekonomik reformlar ve federe birimler arası büyük ekonomik ve bütçesel farklılıklar, devletin milliyetlerle ilgili ve bölgesel problemlerin çözümüne yönelik kapsayıcı ve sistemli yaklaşımının olmaması, Rus olmayan bir kısım etnik gurup arasında millî bilincin yükselmesi, karar verilen iki Çeçen savaşı, özellikle etnik temelli federe birimlerde (millî cumhuriyetler ve millî özerk okruglar) “ayrılıkçı” davranış ve eğilimlerin güçlenmesi gibi) Rusya Federasyonu’nun bir millî güvenlik sorunu olduğunu göstermektedir. Ancak,SSCB örneği ile karşılaştırıldığında Rusya Federasyonu’nun federal bütünlüğünü tehdit eden gerçek bir dağılma/bölünme tehlikesi görünmemektedir. Bununla birlikte yeni federasyonun millî ve milletler politikasında kısa zamanda belirli tamamlamalar ve düzeltmeler yapılması bir zorunluluktur. (75) Zaman kaybedilmeden çeşitli alternatifler (76) dikkate alınarak,sistemin hem ‘de jure’ (hukuken), hem de ‘de facto’ (fiilen) olarak oluşturulması gerekmektedir. (77)

Bölüm 1 >>>      Bölüm 2 >>>      Bölüm 3 >>>      Bölüm 4 >>>


BÖLÜM DİPNOTLARI:
a1) Akif KEMİK: “Kafkaslarda Türkiye-ABD İsbirligi”, Harp Akademileri Bülteni, Yıl 36, Sayı 196, (Temmuz 2000), 161.
a2) Hakan KANTARCI: Kıskaçtaki Bölge Kafkasya, ( stanbul, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, 2006), 111.
1) “Rusya’nın Siyasi Sistemi”, http://www.rusya.ru/tur/index/siyasiİveİidariİyapi
2) Yasar ONAY: Rusya ve Degisim, (Ankara, Nobel Yayınları, 2002), 203-204.
3) “Rusya’nın Siyasi Sistemi”, http://www.rusya.ru/tur/index/siyasiİveİidariİyapi
4) Osman Metin ÖZTÜRK: Ordu ve Politika, (Ankara, Gündogan Yayınları, 1993), 252.
5) Feryal KALKAVAN: “Rusya Federasyonu'nda Federalizm ve Ünitarizm Tartısmaları”, Degisen Dünyada Rusya ve Ukrayna, Der. Erhan BÜYÜKAKINCI, (Ankara, Phoenix Yayınları, 2004), 11.6) Fikret İ. OLGUN: “Rusya’nın Bugünkü Durumu Üzerine”, Yeni Forum, Sayı 303, (Agustos 1994), 23.
7) Peter RUTLAND: “Putin’in İktidar Yolu”, Kadim Komsumuz Yeni Rusya, Haz. Yılmaz TEZKAN, (İstanbul, Ülke Kitapları, 2001), 152-153.
8) Peter RUTLAND: a.g.m., 152-153.
9) Abdullah DEMİR: Tarihten Günümüze Rus Yayılmacılıgı ve Yeni Kurulan Cumhuriyetler,
 (İstanbul, Ötüken Nesriyat, 1998), 168.
10) Yasar ONAY: a.g.e., 110.
11) Yasar ONAY: a.g.e., 114-118.
12) Fikret ERTAN: Rusya’nın Dönüsümü, (İstanbul, Kızılelma Yayıncılık, 2001), 53.
13) Hasan KÖNİ: “Günümüzde Rus Milliyetçiligi ve Sonuçları”, Avrasya Dosyası, Cilt 1, Sayı 1, (İlkbahar, 1994), 7-8.
14) Asem NAUSABAYEVA: “Yeltsin’den Sonra Putin’le Yeni Rusya”, Stratejik Analiz, Cilt 1, Sayı 1, (Mayıs 2000), 7.
15) Erhan BÜYÜKAKINCI: “Vladimir Putin Döneminde Rus Dıs Politikasına Bakıs”, Degisen
 Dünyada Rusya ve Ukrayna, Der: Erhan BÜYÜKAKINCI, (Ankara, Phoenix Yayınları, 2004), 143.
16) “Vladimir Putin”, http://www.kimkimdir.gen.tr/kimkimdir.php?id=387
17) Yasar ONAY: a.g.e., 141-142.
18) Asem NAUSABAYEVA: a.g.m., 169.
19) Wolfgang SEIFFERT: Vladimir V. Putin, Ed. Zerrin YILMAZ, (İstanbul, Gendas Yayınları, 2004), 32.
20) Yevgeniy PRİMAKOV: Kapalı Kutu Rusya: Üst Düzey Siyaset Koridorlarında Bir Yasam, Çev. Nuri EYÜPOGLU, (Matas Matbaası, 2002), 11.
21) Peter RUTLAND: a.g.m., 152-153.
22) Peter RUTLAND: a.g.m., 152-153.
23) Fevzi USLUBAS: SSCB’den Sonra Sıra Rusya’da Mı? Afganistan, Küresel Terör ve ABD İİmparatorlukların Bataklıgı, (İstanbul, Toplumsal Dönüsüm Yayınları, 2005), 130.
24) Fevzi USLUBAS: a.g.e., 108.
25) İlyas KAMALOV: Putin’in Rusya’sı: KGB’den Devlet Baskanlıgına, (İstanbul, Kaknüs Yayınları, 2004), 117.
26) “Asimetriklik” federal devletin, kendi iç yapısı itibariyle federe birimlerinin cografî, ekonomik ve diger faktörlere baglı olarak farklı yetkilerine ve farklı statülerine müsaade edip varlıklarını kabul etmesidir. Rusya Anayasası’nda asimetrik yapıya dogrudan izin veren herhangi bir kural yoktur. Fakat anayasanın bir kısım maddelerini ve pratigi analiz ettigimizde karsımıza asimetrik bir yapı çıkmaktadır. Örnegin, ”Cumhuriyetlerin kendi anayasa ve yasama faaliyetleri vardır. Kray, oblast, federal sehirler, özerk oblast ve özerk okruglar tüzük (ustav) ve yasama mevzuatına sahiptirler (md. 5/2)” maddesiyle cumhuriyetler dısındaki diger birimler devlet olarak kabul edilmemektedirler. Bunun
 bir sonucu olarak cumhuriyetler kendilerine ayrı statü garanti eden asimetrik federasyonun savunucusu olmuslardır. Bkz. Bekir DEMİR: “1990 Sonrası Rusya’sında Etno-Politik Ayrısma Süreci”, http://www.academical.org/dergi/makale/s6rusyaetnopolitik2.htm
27) Fevzi USLUBAS: a.g.e., 131-132.
28) Archie BROWN: “Vladimir Putin ve Merkezî Devlet Gücünün Yeniden Tesisi”, Kadim Komsumuz Yeni Rusya, Haz. Yılmaz TEZKAN, (İstanbul, Ülke Kitapları, 2001), 195-196.
29) Anar SOMUNCUOGLU: “Rusya Federasyonu’nda Merkez-Bölge İliskilerinin Ekonomik Boyutu”, Kadim Komsumuz Yeni Rusya, Haz: Yılmaz TEZKAN, (İstanbul, Ülke Kitapları, 2001), 34.
30) Financial Times, 13.09.2004 ve 14.09.2004.
31) Financial Times, 13.09.2004.
32) Fevzi USLUBAS: a.g.e., 132.
33) Altay ATLI: “Rusya'nın Alternatif Yatırım Haritası”, Radikal, (23 Aralık 2005),
 http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=173704
34) Financial Times, 05.09.2004, 14.09.2004 ve 30.09.2004.
35) Fevzi USLUBAS: a.g.e., 137.
36) Yevgeniy PRİMAKOV: a.g.e., 3.
37) Sinan OGAN: Rusya’da Siyaset ve Oligarsi, (İstanbul, ASAM Yayınları, 2003), 2-3.
38) Sinan OGAN: a.g.e., 3-4.
39) Sinan OGAN: “Rusya'da Oligarsinin Millilestirilmesi Arzuları”,
 http://tr.rutam.org/content/view/29/26/
40) Anar SOMUNCUOGLU: a.g.m., 22.
41) Muhammet KARADAG: “Rus Federalizminin Tarihi Gelisimi ve Gelecegi”, Rusya Stratejik Arastırmaları-1,Ed. İhsan Çomak, (İstanbul, Tasam Yayınları, 2006), 32.
42) Teorik planda Rusya federalizmi, diger ülkelerdeki federalizm modellerinden farklılıgı yönüyle önemli bir tartısma konusu olmaya devam etmektedir. Federalizm; geleneksel manada birkaç cumhuriyet, eyalet, kanton ve benzeri birimlerin tek bir devlet halinde birleserek örgütlenmeleriyle olusturdukları siyasi-idari yapıdır. Örgütlenen devlet sekline de federasyon adı verilmektedir. Federasyonun karakteri, yaratılma tarzına baglıdır. Anlasma ya da bir Anayasaya baglı olarak devletler birlesebilir. (Anlasma sadece uzlasmaya varma süreci degil, aynı zamanda hukuki bir belgedir.) 1922’de RSFSC, Ukrayna, Beyaz Rusya ve Kafkasötesi Cumhuriyeti’nin kurdukları SSCB anlasmaya baglı olarak kurulan federasyonlara örnektir. Anlasma ile kurulan federasyonlar daha çok adem-i merkeziyetçidirler. Bir anayasanın kabulü ile ya da anayasada yapılan degisiklikle federasyon kurulabilir. Hindistan, Pakistan, Etiyopya ve Belçika (1993’te yapılan degisiklikle) anayasa ile kurulan federasyonlardır. Diger taraftan bir federasyon bu iki tarzın birlestirilmesiyle, yani “anayasalıanlasmalı” olarak da kurulabilir. Yeni bir federasyon kurulurken seçilen model gelecekteki federal iliskileri dogrudan etkilemektedir. 1918-1922 yılları arasında SSCB’nin büyük cumhuriyeti Rusya, uygulamada farklı olsa da biçimsel olarak özerklik temeli üzerine oturtulmus anayasal federasyon olmustur. 31 Mart 1992’de imzalanan Federal Anlasma ve 12 Aralık 1993’te kabul edilen Anayasa ile birlikte “anayasalı-anlasmalı federasyona” dönüsmeye baslamıstır.
http://www.academical.org/dergi/makale/s6rusyaetnopolitik2.htm Rus akademisyenler Rusya’daki federal sistemi açıklamak için federalizmi iki kısma ayırmaktadırlar: Birinci kısım federal devletler adem-i merkezi federasyonlardır; ikinci kısımdaki federal devletler ise merkezci federasyonlardır. Burada bahsedilen merkezi federalizm, üniter devletin birçok özelligini kendisinde toplamıs bir sistemdir. Su anki Rus federalizmini bu ikinci kısım sistem içerisine dahil etmektedirler.
43) Anar SOMUNCUOGLU: a.g.m., 23.
44) Kray: Bölge düzeyinde yönetsel birim. (Eyalet) Oblastlar gibi vali tarafından idare edilir. Kray ile oblast arasında tarihi isimlendirme farkından baska bir fark yoktur.
45) Oblast: Özerk yönetim bölgesi. (Bölge) Yeni Anayasa’ya göre Rusya Federasyonu’nda idaribölgesel bölünme esasına dayalı olarak kurulmus ve seçimle veya bazen atamayla basa gelen vali (gubernatör) tarafından idare edilir.
46) Muhammet KARADAG: a.g.m., 34.
47) Okrug: İl düzeyinde yönetsel birim. (Bölge, çevre) Daha çok kuzeyde yasayan azınlık etnik gruplar için kurulmustur, fakat hukuki statüleri diger birimler kadar belirli degildir. Genel olarak kray ve oblast sınırları içinde yer almaktadırlar. Nüfuslarının az olmasına karsın özellikle zengin yer altı kaynaklarıyla yıllarca SSCB ve simdi Rusya Federasyonu için vazgeçilmez bölgeler olmuslardır.
48) Bekir DEMİR: “1990 Sonrası Rusya’sında Etno-Politik Ayrısma Süreci”,
 http://www.academical.org/dergi/makale/s6rusyaetnopolitik2.htm
49) Fahrettin ÇİLOGLU: Rusya Federasyonu’nda ve Transkafkasya’da Etnik Çatısmalar, (İstanbul, Sinatle Yayınları, 1998), 13.
50) Bekir DEMİR: a.g.m., http://www.academical.org/dergi/makale/s6rusyaetnopolitik2.htm
51) “The Constitution of the Russian Federation”, Chapter 1, http://www.constitution.ru/en/10003000- 02.htm
52) 1993 Anayasasında simetrik olarak nitelendirilen federal yapı, federal birimler arasında öngörülen farklılıklar nedeniyle uygulamada asimetrik özellikler göstermektedir.
53) Peter RUTLAND: a.g.m., 182.
54) Bekir DEMİR: a.g.m., http://www.academical.org/dergi/makale/s6rusyaetnopolitik2.htm
55) Anar SOMUNCUOGLU: a.g.m., 24.
56) Anar SOMUNCUOGLU: a.g.m., 31.
57) Anar SOMUNCUOGLU: a.g.m., 32.
58) Muhammet KARADAG: a.g.m.,36-37.
59) Anar SOMUNCUOGLU: a.g.m., 33.
60) Donorist Birimler: Moskova Sehri, Hantı Mainskiy Özerk Oblastı, Sverdlovsk, Samara, Perm, Nijniy Novgorod, Moskova Oblastları, Yamala-Nenetskiy Özerk Oblastı, Rezan Oblastı Kısmen Donorist Birimler: Saint Petersburg, Çelabinsk Oblastı, Krasnoyarsk Krayı, Tomsk, Leningrad, Yaroslav, Belgorod, Novosibirsk, İrkutsk, Omsk, Kalujk, Volgagrad, Tversk, Ulyanovsk Oblastları, Krasnodar Krayı, Udmur, Orenburg, Tulsk Oblastları
61) Muhammet KARADAG: a.g.m., 39-40.
62) S.L.LOGUNOVA: “Türkiye Cumhuriyeti İle Ticari-Ekonomik İsbirliginin Gelisiminde Rusya Federasyonu İdari Birimlerinin Rolü: Kuzey Kafkasya Cumhuriyetleri Örnegi”, Dünden Bugüne Türkiye ve Rusya: Politik, Ekonomik ve Kültürel İliskiler, Der. Gülten KAZGAN, Natalya ULÇENKO, (İstanbul, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2003), 331.
63) S.L.LOGUNOVA: a.g.m., 332.
64) S.L.LOGUNOVA: a.g.m., 332.
65) Yeltsin, kısa vadeli politikalarında yerel liderlerin destegini almak için, bazı unsurlara ekonomik ve siyasi birtakım imtiyazlar saglamıs, siyasi ve hukuki asimetrinin yanında Rusya Federasyonu ekonomik ve sosyal açıdan da asimetrik bir yapıya bürünmüstür. Baskanla unsurlar arasındaki pazarlıgın temel özelligi; her bir unsurun baskandan kopartabildigi kadar siyasi ve ekonomik imtiyaz elde etmeye çalısması, ancak pazarlıgı da fazla uzatmaması seklindedir. Bkz. İlker Gökhan SEN: Rusya Federasyonu Siyasal Sistemi, (Eskisehir, T.C. Anadolu Üniversitesi Yayınları, 2004), 154-156.
66) Anar SOMUNCUOGLU: a.g.m., 34.
67) Muhammet KARADAG: a.g.m., 41.
68) Bekir DEMİR: “Rusya Federasyonu Cumhuriyetlerindeki Siyasi, Ekonomik ve Etnik Yapının Federasyon Millî Güvenligi Üzerindeki Etkisi”, Rusya Stratejik Arastırmaları-1, Ed. İhsan Çomak, , (İstanbul, Tasam Yayınları, 2006), 57.
69) Wolfgang SEIFFERT: a.g.e., 66.
70) Bekir DEMİR: “1990 Sonrası Rusya’sında Etno-Politik Ayrısma Süreci”,
 http://www.academical.org/dergi/makale/s6rusyaetnopolitik2.htm
71) Muhammet KARADAG: a.g.m., 42.
72) Bekir DEMİR: “Rusya Federasyonu Cumhuriyetlerindeki Siyasi, Ekonomik ve Etnik Yapının Federasyon Millî Güvenligi Üzerindeki Etkisi”, 60.
73) Muhammet KARADAG: a.g.m., 42.
74) Bekir DEMİR: “1990 Sonrası Rusya’sında Etno-Politik Ayrısma Süreci”,
 http://www.academical.org/dergi/makale/s6rusyaetnopolitik2.htm
75) Bekir DEMİR: “Rusya Federasyonu Cumhuriyetlerindeki Siyasi, Ekonomik ve Etnik Yapının Federasyon Millî Güvenligi Üzerindeki Etkisi”, 60.
76) Birinci alternatif, bütün federe birimlerin idari toprak yapılanması seklinde reorganize edilmesidir. Bu çözüm önerisi devlet yapısının üniter olarak formüle edilmesini gerekli kılmaktadır. İkinci alternatif, bütün federe birimlerin bagımsız devlet statüsünde kabul edilmesidir. Bu da konfederatif bir devlet yapısında söz konusu olacaktır. Üçüncü alternatif ise, bütün federe birimlerin esit haklara sahip bagımsız federe birimler olarak formülasyonudur. Bu yöntem, mevcut anayasal sistemin korunarak
 yeniden yapılanması demektir.
77) Muhammet KARADAG: a.g.m., 42.