|
|
................... |
|
................... |
AVRUPA BİRLİĞİ
GÜNEY KAFKASYA DEVLETLERİ İLİŞKİLERİ -2 |
Rovshan İbrahimov
Ankara
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararasi İlişkiler
Anabilim Dali |
|
|
................... |
|
................... |
1. Bölüm
>>>
2.Bölüm >>>
3.Bölüm
>>>
II.
AB’NİN YENİ BAĞIMSIZ DEVLETLER VE GÜNEY KAFKASYA
DEVLETLERİNE YÖNELİK POLİTİKASI
1. AB’nin Güney
Kafkasya Bölgesine Yönelik Politikalarının
Geliştirilmesini Etkileyen Faktörler
1.1 Avrupa
Kurumlarıyla İlişkilerin Geliştirilmesinin Güney
Kafkasya Devletleri’nin Dış Politika
Tercihlerindeki Önceliği
Güney Kafkasya
Bölgesi, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra
bölgede bağımsızlığını kazanmış Azerbaycan, Gürcistan
ve Ermenistan’dan müteşekkildir. Bölge Rusya’dan doğal
bir sınır olarak kabul edilen Kafkas dağları ile
ayrılmaktadır. Kafkas sıradağları Alp-Himalaya dağ
sisteminin bir parçasıdır. Bu dağlar, Batıda Azak
Denizi ve Karadeniz kıyılarından başlayıp, Doğu’da
Hazar denizi kıyılarına kadar uzanmaktadır. Bu iki
nokta arasındaki uzaklık ise yaklaşık 1200 km’ye.
varmaktadır. Dağların kuzey noktası Maniç Oluğu’ndan
başlar ve güneyde Kür çayında son bulur. Güney
Kafkasya bölgesi doğu ve batı tarafından Hazar Denizi
ve Karadeniz ile kuşatılmıştır. (172)
Sovyetler Birliği döneminde bu üç devletin
bulunduğu bölge TransKafkasya Bölgesi şeklinde
adlandırılmış olsa da, ülkelerin tarihsel gelişimleri,
öncelikleri ve aralarındaki sorunlar yüzünden coğrafi
alan dışında ortak herhangi bir siyasi veya ekonomik
tanım vermek zordur. Bugün her üç devleti siyasi
olarak aynı çatı altında birleştirmek imkânsız ve aynı
zamanda yanlıştır. Ülkelerin dış politika
önceliklerine bakacak olursak Gürcistan kararlı bir
şekilde Avrupa ve Avrupa-Atlantik kurumlarına
bütünleşme politikası izlemektedir. Azerbaycan’ın da
Gürcistan’la aynı politikayı sürdürdüğünü yani Avrupa
kurumlarıyla bütünleşme amacını sahip olduğu
söylenebilse de bu ülke daha temkinli hareket
etmektedir. Ermenistan’a gelince, Hıristiyanlık
kültürü ve Fransa’da bulunan 500.000 Ermeni’yi temsil
eden lobi faaliyetleriyle Avrupa ile bütünleşme
planını saklı tutsa da, hali hazırda aslen Rusya ile
tüm alanlarda geniş ilişkiler kurmuştur. Yine de,
Kuzey komşusu ile bu geniş çaplı ilişkiler
Ermenistan’ın Avrupa-Atlantik yönünde bir entegrasyonu
dış politika öncelikleri arasından tümüyle
kaldırmamaktadır. (173)
Azerbaycan’ın Güney Kafkasya bölgesini
ilgilendiren öncelikleri ise; komşu ülkelerle
karşılıklı ve iyi niyetli ilişkilerin geliştirilmesi,
bütün bölgede güvenliğin ve istikrarın sağlanması,
bölgede yasadışı askeri ve diğer transferlerin
önlenmesi, küresel silah sınırlandırma politikalarının
desteklenmesi, Güney Kafkasya’nın nükleer silahlardan
arındırılmış bir bölge olarak kalması için çalışmalara
katkı ve Hazar Denizi’nin silahtan arındırılmasını
sağlamaktır. (174)
Her üç Güney Kafkasya devletinin dış politika
önceliklerinde değişik nedenlerle farklılıklar
görülmesine rağmen, bu devletlerin açık veya zımni
olarak Avrupa ve Avrupa-Atlantik kurumlarla ilişkileri
geliştirme ve entegrasyon sürecine girme planları
bulunmaktadır. Bu durumda, her üç devlet konumlarının
imkan verdiği ölçüde ilişkilerin genişlemesi ve
derinleşmesi için gereken tedbirleri gerçekleştirmeye
çalışacaktır. Lakin bu adımları kendi çıkarlarının
gerektirdiği oranda atacaktır. AB ve diğer kurumlardan
umduklarını bulamamaları halinde, bu devletlerin AB
ile ilişkilerde daha temkinli hareket edecekler ve bu
kuruma bağımlılıktan ve karşılıksız yükümlülükler
üstlenmekten kaçınacaklardır.
1.2
Bağımsızlıktan Sonra Güney Kafkasya Devletleri’nde
Ortaya Çıkan Ekonomik Sorunlar
Azerbaycan,
Gürcistan ve Ermenistan diğer Yeni Bağımsız
Devletlerde olduğu gibi, eski Sovyetler Birliği
döneminden miras kalan devlet ekonomilerinin
daralması, hiper-enflasyon, eski ilişkilerin
kesilmesinden kaynaklanan hammadde ve geleneksel
pazarların kaybı sonucunda sanayi ürünlerinin
üretiminin düşüşü gibi sorunlarla karşılaşmıştır.
Bunun dışında her üç ekonomi piyasa ekonomisine geçiş
sürecinin sancılarından da kendi paylarını almıştı.
Esas itibariyle eski Sovyetler Birliği pazarlarına
yönelik üretim gerçekleştiren her üç devlet, Birliğin
dağılmasıyla geleneksel pazarlarından yoksun kaldılar.
Sovyetler döneminde Azerbaycan ekonomisi esasen petrol
üretimi, petrol arıtma sanayisinde ve tarım alanında
uzmanlaşmıştı. 60-80 yılları arasında bu Cumhuriyet’te
kimya, makine, tekstil, gıda ve diğer sanayi alanları
da oluşturulmuştur. Karabağ sorunun ortaya çıkmasıyla
ve Sovyetler Birliği’nin ekonomisinin kötüye gitmesi
nedeniyle, Azerbaycan ekonomisinde 1988–1994 yılları
arasında ciddi bir daralma yaşamıştır. Bağımsızlığın
ilan edildiği tarihten 1996 yılına kadar tüm sanayi %
60 kadar küçülmüştür. 1994’te ülkedeki enflasyon %
1600’lara kadar ulaşmıştır. (175)
Gürcistan’a gelince, 1992 yılına gelindiğinde
ekonomik üretim % 40 oranında daralmıştır ki bu
daralmanın % 48’i sanayi alanında, % 32’si ise tarım
alanında yaşanmıştır. 1994 yılına gelinince ekonominin
ormancılık ve inşaat gibi sektörleri tümüyle yok
olmuştur. Yıllık enflasyon % 8500’lere, işsizlik ise %
20’lere kadar varmıştır. (176)
Ermenistan’ın ekonomisi Sovyetler döneminde esasen
kimya, makine, elektronik, gıda ve tekstil üzerinde
yoğunlaşmıştı ve tümüyle diğer cumhuriyetlerden
getirilen hammaddeye bağımlıydı. Eski ilişkilerin
kopmasıyla Ermenistan sanayisi girdilerden yoksun
kalmış ve tümüyle durmuştu. 1992–1993 yıllarında GSMH
% 60 kadar küçülmüştür. Ermenistan’ın durumunu daha da
kötü hale getiren 1988 yılında yaşanan ve 25 bin
kişinin ölümüne neden olan deprem olmuştur. Birkaç
şehrin yeryüzünden silinmesine neden olan bu deprem
500.000 kişiyi evsiz bırakmıştır. Ermenistan’ın Dağlık
Karabağ yüzünden Azerbaycan’la devam eden anlaşmazlığı
yüzünden, bu ülke ile ve Türkiye ile sınırları kapalı
durumdadır ki, bu durum denize çıkışı olmayan bu
ülkenin ekonomisine büyük zarar vermektedir. (177)
Bu duruma her üç devlette etnik çatışmalar sonucu
kendi yurtlarından kaçan ve temel gereksinimlerini
karşılamaktan aciz kalan yüz binlerce mültecinin
ilgili devletlerin himayesini beklediğini ekleyecek
olursak, 90’lı yılların başında Azerbaycan, Gürcistan
ve Ermenistan devletlerinin ekonomik açıdan nasıl bir
darboğazda bulunduğu anlamak mümkün olacaktır. Diğer
taraftan, 1992’de Rusya eski Sovyetler Birliği
cumhuriyetlerini “yakın çevresi” olarak ilan etmekle,
AB’nin kısa vadede bu bölgeye müdahalesini de
engellemiştir.
YBD’nin bağımsızlığını
kazandıkları ilk zamanlarda AT, Azerbaycan, Gürcistan
ve Ermenistan dahil tüm eski Sovyetler Birliği
ülkelerine insani yardım sağlamakla yetinmekteydi.
(178) Bunun sebebi, MDAÜ ve
Balkanlar’da acil gelişmelere yönelik ani kararların
verilmesi zaruretidir. Bu bölgelerdeki gelişmeler
AT’nin yakın çevresini oluşturduğu için ortaya çıkacak
istikrarsızlık rahat bir şekilde topluluğa da
sıçrayabilirdi. Ancak eski Sovyetler Birliği
cumhuriyetlerine yönelik herhangi somut bir politika
geliştirilmemiştir. Bu ülkelere sağlanan yardımlar
bile, hantal mekanizmalarla ve Rusya üzerinden TACIS
Programı çerçevesinde sağlanmaya çalışılmaktaydı.
İnsani yardım bu devletlere esasen ECHO ve Gıda
Yardımı Operasyonları çerçevesinde sağlanmaktaydı.
Mesela Azerbaycan, 1991 yılından itibaren gıda
dağıtımı, mülteciler için çadır alınması ve tıbbı
yardım sağlanması, temel gıda maddelerinin güvenli
teminin sağlanması, devlet bütçesine bazı altyapısal
projelerin gerçekleştirilmesi için özel yardım olarak
ve aynı zamanda savaştan zarar görmüş arazilerin
rehabilitasyonunun sağlanması amacıyla 399 milyon Euro
yardım almıştır. (179)
Benzer maksatlarla Gürcistan insani yardım olarak 160
milyon Euro aldı. (180)
Ermenistan’a gelince, bu devlet sadece insani yardım
olarak AB’den 120 milyon Euro aldı. (181)
Bölgeye yapılan bu yardımlar o sırada zor durumda olan
bu devletlerin imdadına yetişse de, bölgede mevcut
olan herhangi bir soruna çözüm getirme ihtimali bir
hayli düşüktü. Aslında bu yardımlar daha çok, zor
durumda olan eski Sovyetler Birliği devletlerinin
durumunu biraz da olsa hafifletme görevini yerine
getirdi. Yardımların bölgedeki sorunları çözmekte
yetersiz kalacağına inanan AB, bölge ile TACIS
Programı çerçevesinde ilişkilerini geliştirmeye
çalışmıştır.
1.3 Güney Kafkasya
Bölgesi’ndeki Etnik Çatışmalar
Bölgedeki
işbirliğini geliştirmeye engel olan çatışmalar henüz
Sovyetler Birliği dağılmadan ortaya çıkmıştı.
Sovyetler Birliği’nde Gorbaçev döneminde başlayan
reform hareketleri başarısızlıkla sonuçlanınca, ülkede
siyasi sorunlar şiddetlenmiş, arkasından ekonomik
sorunlar gelmiştir ki, bu da çok milletli ülkede etnik
gruplar arasında çatışmalara yol açmıştır. Karabağ’da
yaşayan Ermeniler, Şubat 1988’de Azerbaycan’dan
ayrılma ve Ermenistan’la birleşme kararını almışlar.
Bu kararla birlikte iki taraf arasında çatışmalar
başlamıştır. (182)
Azerbaycan, bu kararın hem Sovyetler Birliği, hem de
kendi anayasasına aykırı olduğunu belirterek, Dağlık
Karabağ Ermenilerinin bu kararını reddetti.
Ermenistan’ın Dağlık Karabağ Ermenilerinin kararını
desteklemesi üzerine, iki Sovyet Cumhuriyeti
arasındaki toprak anlaşmazlığı SSCB Yüksek Sovyet’inde
görüşüldü. Sözü edilen kurul verdiği kararla Dağlık
Karabağ’ın Azerbaycan’a ait olduğunu belirtti. Buna
rağmen, Ermeniler Karabağ’da Azerbaycanlılara karşı
saldırılarına devam ettiler. (183)
1991 Eylül’ünde, Dağlık Karabağ Ermenileri Sovyetler
Birliği’nde oluşan değişimleri göz önünde
bulundurarak, Dağlık Karabağ Otonom Bölgesi ve bu
bölgeye bitişik olan Azerbaycan’ın Şaumyan rayonunun
(184) arazisinde Dağlık
Karabağ Cumhuriyeti’ni kurduklarını ilan ettiler.
Bunun üzerine Azerbaycan Yüksek Sovyet’i (185)
26 Kasım’da Dağlık Karabağ Otonom Bölgesi’nin
statüsünü iptal etmiştir. (186)
Çok geçmeden, aynı yılın Aralık ayında Dağlık Karabağ
Ermenileri bölgede referandum düzenleyip, elde edilen
sonuçlar doğrultusunda sözde Dağlık Karabağ
Cumhuriyeti’nin bağımsızlığı ilan ettiler. (187)
Bu oluşum, Ermenistan dahil hiçbir devlet tarafından
tanınmamıştır.
1991 yılından itibaren Dağlık
Karabağ’da sıcak çatışmalar başladı. Daha iyi
hazırlanmış ve her tür silahla donatılmış Ermeniler,
Karabağ’dan Azerbaycan nüfusunu çıkarmaya muvaffak
olmuştur. 26 Şubat 1992 yılında Karabağ’daki
Azerbaycanlıların yaşadığı Hocalı şehrinde Ermeniler
tarafından katliam yapıldı. Bu şehir Ermeniler için
büyük stratejik önem taşıyordu. Hankendi’ni diğer
köylerle birleştiren yol bu şehirden geçmekteydi. (188)
Her ne kadar Ermeni kaynakları burada sadece 20
kişinin öldüğünü iddia etseler de, (189)
uluslararası gözlemcilerin verdiği bilgilere göre o
gece 200 ile 1000 arasında sivil Azerbaycanlı
katledilmiştir. Bu olay, büyük cinayet olarak kabul
edilmektedir. (190)
Azerbaycan kaynaklarına göre, 600’den fazla sivil
öldürülmüş, 487 kişi ise Ermeniler tarafından rehine
alınmıştır. Hocalı katliamında Hankendi’de konuşlanan
366’ncı Rus Alayı’nın da yer aldığı bilinmektedir.
(191) Çok geçmeden Ermeniler
Rus askerlerin de desteğiyle Dağlık Karabağ dışında
bulunan 6 bölgeyi de işgal etmeye muvaffak
olmuşlardır. (192)
1994 yılına kadar devam eden sıcak çatışmalar taraflar
arasında 24 Mayıs 1994’te Bişkek’te imzalanan ateşkes
antlaşmasıyla sona ermiştir. Savaş zamanı 30000’den
fazla kişi hayatını kaybetmiştir. Her iki tarafta
büyük sayıda mülteci oluşmuştur. Azerbaycan’dan
300.000’e yakın Ermeni asıllı kişi Ermenistan’dan ve
işgal olunmuş arazilerden de 800.000 kadar
Azerbaycanlı kendi yurtlarını terk etmek zorunda
kalmıştır. Halen Azerbaycan topraklarının % 20’si
Ermenistan’ın işgali altındadır. (193)
Taraflar arasında geniş çapta sıcak çatışmalar
gözlemlenmese de, Karabağ sorunu henüz çözüme
kavuşmamıştır. (194)
Güney Kafkasya bölgesinde Gürcistan’da Abhazya
bölgesindeki ayrılıkçı hareket daha Sovyetler
Birliği’nin dağılmasından önce başlamıştır. Sovyetler
döneminde Gürcistan içinde özerk cumhuriyet statüsüne
sahip olan Abhazya 25 Ağustos 1990’da Gürcistan’dan
ayrıldığını ve 1921 yılında Gürcistan’a bağlanmadan
önceki statü ile SSCB dahilinde bir cumhuriyet
olduğunu ilan etti. (195) 13
Ağustos 1992’de Abhazya’nın başkenti Suhum’da iki
taraf arasında yapılan görüşmeler başarısızlıkla
sonuçlanınca Gürcistan askerleri Abhazya’ya girdi ve
çatışmalar başlamış oldu. Bu çatışmalar 30 Eylül
1993’e kadar sürdü. (196)
Abhazya ayrılıkçı yönetimi için Rusya’dan gelen
gönüllüler savaşmaktaydı. (197)
Abhazya’nın nüfusunun sadece % 17’sini oluşturan
Abhazların, Rus subayların yardımı ve Sovyetler
döneminden kalma askeri altyapı olmaksızın Gürcü
ordusuna karşı direnmesi imkânsızdı. Bunun dışında
Rusya, Kuzey Kafkasya halklarının Abhaz
“kardeşlerinin” yanında yer almalarını teşvik
etmekteydi. Sayılarının iki ile üç bin arasında olduğu
tahmin edilen Kuzey Kafkasya cumhuriyetlerinden gelen
bu savaşçıların, Abhazların Gürcülere direnişinde
büyük katkıları olmuştur. 1993’te Rusya’nın da
yardımıyla Abhaz ayrımcı savaşçıları, Gürcüleri
Abhazya’dan çıkarmaya muvaffak olmuşlardır. (198)
1993 yılında BM Abhazya meselesinde arabuluculuğu
üstlendi ve Abhaz, Gürcü ve Rus temsilcilerin de
katıldığı görüşmenin sonunda nihai bir çözüm
sağlamayan bir antlaşmaya varıldı. (199)
Gürcistan arazisinde mevcut olan diğer ayrılıkçı
hareket Güney Osetya’da 1989 yılında ortaya çıkmıştır.
(200) Osetler Sovyetler
Birliği döneminde iki ayrı yönetim biriminde
yaşamaktaydılar; Rusya’da yer alan Kuzey Osetya Özerk
Cumhuriyeti ve Gürcistan’ın bir parçasını oluşturan
Güney Osetya Özerk Bölgesi. 1989’da Gürcistan’da
SSCB’den ayrılma sesleri duyulmaya başlanınca, Güney
Osetya bölgesinin de statüsü konusunda tartışmalar
başladı. Ağustos 1990’da Güney Osetya Özerk Bölgesi
Gürcistan’dan ayrılma kararı aldı. Bunun üzerine
Aralık 1990’da Gürcistan Parlamentosu Güney Osetya’nın
özerklik statüsünü kaldırdı. (201)
Taraflar arasında süren çatışma, Şevardnadze’nin
iktidara gelmesinden sonra, Rusya’nın girişimiyle 24
Haziran 1992’de ateşkes antlaşması imzalanmasıyla sona
erdi. Bu Antlaşmaya göre, bölgeden bütün askeri
birlikler çekilecekti ve yerine Gürcü, Oset ve
Ruslardan oluşan bir barış gücü konuşlanacaktı.
1995’te Gürcistan, Güney Osetya’nın statüsünü
kaldırdığını teyit ederek, bölgeyi Tshinvali adıyla
yönetim açısından doğrudan Tiflis’in otoritesine
bağladı. (202) Buna rağmen,
Güney Osetya de- facto olarak Rusya destekli ayrımcı
bir yönetimin kontrolü altında bulunmaya devam
etmektedir.
14 Mayıs 1995’te Gürcistan ve Güney
Osetya ayrılıkçı hareketi arasında Moskova’da Ateşkes
Antlaşması imzalandı. Ateşkes düzenini korumak
amacıyla ise Karabağ örneğinden farklı olarak BDT
barış gücünün konuşlanması kararına varılmıştır. BDT
barış gücü tümüyle Rus askerlerinden oluşmaktadır.
(203)
2. AB
ile YBD Arasındaki İlişkilerin Tarihsel Gelişimi
2.1 AB’nin YBD ile İlişkilerinin Başlangıcı
SSCB’nin dağılmasında sonra, kısa bir
belirsizlik dönemi yaşanmış ve Avrupa Birliği bölge
devletleri ve YBD ile ilişkilerinde Rusya merkezli bir
politika izlemeye devam etmiştir. AB her üç devletin
bağımsızlığını diğer eski Sovyetler Birliği devletleri
ile birlikte 31 Aralık 1991 tarihinde resmi olarak
tanımıştır. AB, 1993 yılından itibaren zor durumda
olan bölge ülkelerine yardım etmeye başlamıştır. Bu
ise, Sovyetler Birliği’nin özellikle son dönemlerinde
başlayan ve bağımsızlıktan sonra daha da derinleşen bu
ekonomik sıkıntıyı yaşayan ülkeler için büyük önem
taşımaktaydı. AB için bu yardımların önemi, Kafkasya
ve Merkezi Asya bölgelerinde istikrarın ve devletlerin
kendilerine olan güvenlerinin sağlanmasında yatıyordu.
AB’nin Güney Kafkasya devletleriyle ve diğer YBD ile
ilişkilerinin benzer bir süreçten geçmesi ve Brüksel
bunlara yönelik aynı dış politikaları uyguladığı için
Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan’la olan
ilişkilerin bu devletlerle birlikte ele alınması
konumuz açısından daha uygun görülmektedir. Ayrıca,
Avrupa Topluluğu, Güney Kafkasya bölgesi devletleri
ile ilişkilerini henüz Sovyetler Birliği’nin mevcut
olduğu dönemde başlatmış ve o dönemde bu ilişkiler
Moskova merkezli olarak yürütülmüştür.
Avrupa
Birliği ve Sovyetler Birliği, Avrupa Toplulukları’nın
kurulduğu 1951’den SSCB’nin yıkıldığı 1991’e kadar
geçen kırk senenin otuz yedisinde hiç bir ilişkide
bulunmamışlardır. İlk ilişkiler 1988 yılında yani
Sovyetler Birliği’nin dağılmasına üç sene kala
kurulmuştur. (204) Sovyet
yönetiminin Avrupa entegrasyonuna karşı sergilediği
olumsuz tutum, Soğuk Savaş döneminin mantığı ve iklimi
ile belirlenmekteydi. Batılı ülkelerin herhangi bir
konudaki benzer girişimi, Batı’nın ve dünya
emperyalizminin, Sovyetler Birliği’ne, Sosyalist
ülkelere, uluslararası işçi hareketlerine ve
özgürlükçü ulusal hareketlere karşı mevcut çatışmada
pozisyonlarını güçlendirme amacına yönelik önlemler
olarak algılanıyordu. (205)
Diğer taraftan Avrupa Ekonomik Topluluğu da, Doğu
Bloku’nun ekonomik birliğini temsil eden COMECON’a
karşı ilgisizlik sergilemiş ve kurucu anlaşmalarında
ne Doğu Avrupa ülkeleri, ne de Sovyetler Birliği ile
ilişkiler konusunda herhangi bir hükme yer
vermemiştir. (206)
AT’nin COMECON’a üye olan her devletle ayrı ayrı resmi
ilişkiler kurmasına ilk somut örnek 1988 yılının
Haziran ayında imzalanmış olan Ortak Deklarasyon’dur.
(207) Aynı yılın yazında
taraflar arasında ilişkiler kuruldu ve Avrupa
Toplulukları Komisyonu yanında bu devletlerin
temsilcilikleri açıldı. Aynı dönemde bu ülkelerle
Ticaret ve İşbirliği Antlaşmaları’nın imzalanması
konusunda görüşmelere başlanmıştır. SSCB ile ticari ve
iktisadi antlaşma 10 yıllık süre için 1989 yılında
imzalanmıştır. Antlaşma, 1 Haziran 1990 tarihinde
yürürlüğe girmiştir. Avrupa Toplulukları tarafından,
SSCB’nin yaptığı ihracata uygulanan bazı miktar
kısıtlamaları 1 Ağustos 1991 tarihinde kaldırılmıştır.
Bu kısıtlamalar sadece bazı hassas mallara karşı
uygulanmaya devam etmiştir. SSCB bunun karşılığında,
kota, lisans ve döviz miktarının ayrılması gibi
konularda Avrupa Toplulukları için serbest rejim
düzenlemiştir. Antlaşma, malların satışının pazar
fiyatlarına göre yapılmasını ve savunma tedbirlerini
öngörmüştür. (208)
1990 yılının sonlarına doğru Avrupa Toplulukları ile
SSCB antlaşmanın içeriğinin genişletilmesi konusunda
görüşmeler yapma niyeti içinde olmuşlardır. Fakat bu
görüşmeler, 1991 yılında SSCB’nin dağılması nedeniyle
hiçbir zaman gerçekleşememiştir. Sovyetler Birliği
dağılınca yerine aynı yılın Aralık ayında Bağımsız
Devletler Topluluğu kuruldu, bu nedenle ortaya
tamamıyla farklı bir durum çıktı. 31 Aralık 1991
tarihinde Avrupa Toplulukları ve üye devletler ortak
beyannamelerinde YBD tanıdıklarını açıklamışlardır.
İlk aşamada Avrupa Birliği’nin bu ülkelere yönelik
politikası, Avrupa Konseyi’nin YBD ile ilişkiler
konusunda 16 Mart 1992’de aldığı karara ve bütün
SSCB ile 18 Aralık 1989’da yapılan, BDT ve Baltık
ülkelerinde hukuki geçerliliğini sürdüren anlaşmaya
dayanıyordu. (209) Fakat
yapılan düzenlemeler bu ülkelerle ilişkilerin
geliştirilmesinde yetersiz kalıyordu. Bunun üzerine,
AB yeni bir tür sözleşme hazırlanmasına karar
vermiştir. TACIS Programı böylece ortaya çıkmıştır.
2.2 AB’nin YBD’ye Uyguladığı TACIS Programı
2.2.1 TACIS Programı’nın Oluşumu ve Amaçları
TACIS (210)
Programı, AT ile eski Sovyetler Birliği devletleri
arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi için ilk aşamada
en temel ve en önemli araç olarak görülmektedir. Bu
program AB’nin PHARE ve CARDS Programlarıyla beraber
en önemli dış programlardan biridir ve 23 milyon
km2’lik alanda 285 milyonluk bir nüfusu kapsamaktadır.
Bu programın esas amacı, Sovyetler Birliği’nin
dağılmasından sonra, çok zor bir dönemden geçen ve
yeni bağımsız olan devletlere demokratik yönetim ve
piyasa ekonomisine geçiş aşamasında yardım
edilmesidir.
1990’da Dublin ve Roma
Zirveleri’nde bu konu ile ilgili olarak eski Sovyetler
Birliği Cumhuriyetleri’ne yönelik teknik yardım
programının başlatılmasına karar verilmiştir. Bu
program, 1992’de artık çökmüş olan Sovyetler
Birliği’nin eski cumhuriyetlerine teknik yardım yapmak
ve böylece ekonomik kalkınmaya destek sağlamak
amacıyla başlatılmıştır. (211)
Avrupa Birliği’nin TACIS Programı, eski Sovyetler
Birliği’ne üye olan 12 devlete ve Moğolistan’a
know-how aktarılması için mali bağışlar sunmaktadır.
Bu girişim, Programa taraf ülkelerde pazar ekonomisi
ve demokratik toplum oluşturulması amacıyla
gerçekleştirilmektedir. (212)
Yapılan yardım için gereken hukuksal yapı Konseyin
1279/96 No’lu Tüzüğü ile düzenlenmiştir; daha sonra 31
Aralık 1999 tarihinde yürürlükten kalkan bu
düzenlemenin yerine yeniden hazırlanan Tüzük 2000–2006
yıllarını kapsamaktadır. Yeni düzenleme, TACIS
Programı için geçmişteki düzenlemeleri ve gelecekteki
çalışmaları bir araya getirerek, amaçların
gerçekleştirilmesi doğrultusunda “geniş ufuklar”
açmaktadır. (213) AB bu
program çerçevesinde 3138 milyon Euro tutarında bütçe
ayırmış bulunmaktadır. (214)
Bundan sonra TACIS Programıyla yeni düzenleme
oluşturulmamıştır. (215)
Yeni düzenlemede, üye devletlere piyasa
ekonomisine geçiş döneminde ve demokrasinin
güçlendirilmesi konusunda yapılacak yardımlarda
aşağıdaki hususlara dikkat edilmesi öngörülmüştür:
Sınır ötesi kirlilik dahil, çevre kirliliği riskinin
azaltılması için gereken girişimlerin
gerçekleştirilmesi, enerji kaynakları ve diğer doğal
kaynakların sürdürülebilir kullanımının sağlanması,
projelerin sosyal yönünün araştırılmasının temin
edilmesi. TACIS programı aynı zamanda AB, Merkezi
ve Doğu Avrupa devletleri ve YBD arasında
devletlerarası, bölgeler arası ve sınır ötesi
işbirliğini teşvik etmektedir. Bu işbirliği ulusal
seviyede iletişim ağlarının kurulması, çevre koruma,
adalet ve içişleri gibi alanlarda tek başına baş
edemeyecekleri sorunların çözülmesinde yardımcı
olmaktadır.
Program; YBD’nin değişen çeşitli
ihtiyaçlarının ve önceliklerinin her bir ülke özelinde
ve bölgesel seviyede belirlenmesi, demokrasiye, piyasa
ekonomisine geçişleri ve sürdürülebilir ekonomik
gelişmelerinin sağlanması, reformların sosyal yönünün
araştırılması, kadınlar için fırsat eşitliğinin
sağlanması, çevre koruma açısından doğal kaynakların
sürdürülebilir şekilde kullanımı konularında
belirlenen kriterlerin benimsenmesi doğrultusunda
yardım etmeyi öngörmektedir. (216)
Bu program çerçevesinde nükleer güvenlik, adalet,
içişleri ve sınır ötesi iş birliği gibi konularda
yardımların yapılması öngörülmektedir. Bunun dışında,
yatırım ve yatırımla ilgili eylemler öngörülmektedir.
Yardımlar, yatırımların teşviki için teknik yardım
şeklinde olabilir. Finansmanın, sınırötesi işbirliği,
küçük ve orta işletmelere destek verilmesi, çevre
altyapısı gibi konularda kullanılması öngörülmektedir.
Projelerin belirlenmesi ve hazırlanması yerel ve
bölgesel seviyede gerçekleştirilecektir. Bazı projeler
aşamalı şekilde gerçekleştirilebilir. Aşamalar
arasında kopukluğun olmaması için önceki aşamanın
başarıyla gerçekleşmesi halinde yeni aşamaya geçişin
sağlanması için gereken tedbirlerin alınması gerekli
görülmektedir. (217) TACIS
Programı çerçevesinde yer alan TRACECA ve INOGATE
Programları konumuz açısından büyük önem taşımaktadır
ve programlar konusunda ayrıca bilgi gereklidir.
2.2.2 TACIS TRACECA Programı ve Önemi
TRACECA (218) Programı
TACIS Programı çerçevesindeki programlardan biri ve
ilk önce 1992’de AB’nin BDT devletlerine yönelik
yeniden yapılanma ve piyasa ekonomisine geçişini
kolaylaştırmak için öngörülen Bölgesel Devletlerarası
Programı’nın geliştirilmiş halidir. Bu programın en
önemli amacı, programı kapsayacak bölgede altyapı,
ortak standartlar ve uygulama sürecini oluşturmak ve
düşük maliyetle yapılabilecek hem ulusal, hem de
uluslararası bir şebekenin oluşturulmasıdır. Bu
şebeke, ulaşım, enerji ve telekomünikasyon alanlarını
kapsayacaktır. 1993 Mayıs ayında Brüksel'de (beşi
Merkezi Asya üçü ise Kafkasya Cumhuriyeti olan) sekiz
ilgili devletin Ulaşım ve Ticaret bakanlarının bir
araya geldiği konferansta TRACECA’nın temel ilkeleri
belirlenmiştir. Bu konferansta Avrupa’dan batı-doğu
istikametinde Karadeniz üzerinden, Kafkasya’dan, Hazar
Denizinden Merkezi Asya’ya kadar ulaşım koridorunun
geliştirilmesi şeklindeki AB’nin bu devletlere yönelik
global stratejisinin bir parçası olarak şu hedefler
görüşülmüştür: (219) Avrupa
ve Dünya pazarlarına alternatif ulaşım yollarının
geliştirilmesiyle bu cumhuriyetlerin politik ve
ekonomik bağımsızlığını desteklemek; cumhuriyetler
arasında işbirliğinin gelişmesini teşvik etmek; bu
program aracılığıyla uluslararası mali kurumların ve
özel yatırımcıların bu devletlere yatırım yapmasını
teşvik etmek; TRACECA ulaşım koridorunu AB’de mevcut
olan Trans-Avrupa Şebekesine bağlamak.
TRACECA
Programı çerçevesinde Batı Avrupa ile bölge devletleri
arasındaki bağlantının güçlendirilmesi ve Rusya
üzerinden geçen kuzey koridoruna ve Türkiye ile İran
üzerinden ileride oluşturulabilecek bir koridora
alternatif yaratmak amaçlanmaktadır. Bununla da yeni
kurulmuş cumhuriyetlerin bağımsızlığı, bölgesel
işbirliği ve istikrarın güçlendirilmesine,
pekiştirilmesine çalışılmaktadır. Nitekim bölgenin
enerji ve doğal kaynak potansiyelini geliştirmek ve
işletmek amacıyla ortaya çıkan TRACECA ile daha önce
ve günümüzde yeni projelerle yeniden canlandırılmaya
çalışılan ve esasen kuzey-güney ekseninde inşa edilen
ve edilebilecek boru hatları projelerini doğu-batı
eksenine döndürmek amaçlanmaktadır. Bunu
gerçekleştirmek için, TRACECA Programı çerçevesinde
Kafkasya bölgesinde Hazar kıyısında önemli bir liman
olan Bakü ile Karadeniz limanları arasında ana
koridorda bulunan demiryollarını, karayollarını ve
boru hatlarını, aynı zamanda hava limanlarını yeniden
yapılandıracak çalışmalar yapılacaktır. (220)
Yapılacak çalışmalar
sonucunda jeopolitik
açıdan son derece büyük önem taşıyan ve Rusya ile İran
arasında teğet bir hat oluşturan ve bu açıdan projenin
amacına ulaşabilmesi için coğrafi tekel durumunda
bulunan Güney Kafkasya bölgesi, AB ile Orta Asya ve
Uzak Doğu arasında sağlam bir bağ oluşturmaya muvaffak
olacaktır. Kafkasya bölgesinin hassas dengesinden
doğan ve Program çerçevesinde gerçekleştirilmesi
öngörülen diğer önemli projeler ise Kazakistan’ın
Almatı şehrinden Türkmenistan’ın Mari (Merv) şehrine,
oradan İran ve Türkiye üzerinden bir kara yolu ile
Almatı’dan Merkezi Asya boyunca Rusya’ya kadar uzanan
demiryolunun yeniden yapılandırılmasıdır. (221)
Bu durumda AB’den coğrafi açıdan uzakta bulunan ve
mali açıdan bu projeleri kendi başına gerçekleştirme
olanağı olmayan bölge ülkeleri bu Birlik ile ekonomik
ilişkilerde alternatif imkânlardan yararlanma şansına
sahip olacaktır. Bu nedenle ilişkilerin pürüzsüz
gelişimi konusunda hem AB hem de bölge devletleri son
derece büyük hassasiyet göstermektedirler.
Günümüzde TRACECA Programı çerçevesinde geliştirilen
projeler üye devletlerarasında çeşitli konularda
eşgüdümün yetersizliği nedeniyle istenilen seviyede
gelişmemektedir. Bu durumda TRACECA Programı
çerçevesinde bölgede ulaşım koridorların
geliştirilmesi konusunda farklı girişimler de
desteklenmektedir. Bunlardan biri, 23–24 Eylül 2007
yılında Tacikistan’ın başkenti Duşanbe’de, AGİT
tarafından düzenlenen 2015 yılına kadar Merkezi Asya
bölgesini üzerinden geçecek Trans-Asya ve Avrasya
ulaşım koridorların gelişim olasılıkları konusundaki
konferanstır. Bu Konferansa, TRACECA Programında yer
alan devletler katılmıştır. AGİT’in bu girişimi
TRACECA amaçları ile örtüştüğü için, bu programı
yürüten TRACECA Genel Sekreterliğinden de temsilciler
katılmıştı. Konferansta görüşülen en önemli konulardan
biri de, bölgede bulunan devletlerarasında ulaşım
politikaların geliştirilmesi için daha da derin
eşgüdümün oluşturulması gerekliliği idi. (222)
2.2.3 INOGATE (223)
Programı (224)
Bu program Avrupa Birliği’nin Hazar Denizi
bölgesinde bulunan petrol ve gazın işletilmesi
konusunda etkinliğini artırmak ve bölge devletlerinin
refah seviyesini yükseltmek amacına yönelik uzun
süredir devam eden girişimlerinden biridir. Bu mesele
ile ilgili olarak 1995 yılında AB Komisyonu tarafından
petrol ve gazın yönetim sorunları konusunda bir
konferans düzenlenmiştir. Bu konferansta, Hazar Denizi
bölgesinde bulunan petrol ve gaz yatakları ile ilgili
bölgesel işbirliği stratejileri belirlenmiştir. Bu
tarihten beri Komisyon ilgili devletlerle Hazar
Denizi’nde enerji sektörünün modernizasyonuna yardım
etme konusunda aktif bir şekilde işbirliği
yapmaktadır. Avrupa Birliği’nin 1997 yılında
başlattığı INOGATE Programı bu yöndeki girişimlerin en
iyi örneğidir. (225)
INOGATE Programı, AB’nin YBD’ye teknik yardım
konusunda uyguladığı esas bölgesel programdır. Bu
programa TACIS’e taraf olan devletler dışında PHARE
Programına dahil olan Merkezi ve Doğu Avrupa Ülkeleri
de katılmıştır.
Programın esas amaçları: YBD’de
bölgesel gaz ulaşım sisteminin ve petrol ürünlerinin
taşıma sistemlerinin yeniden yapılanması,
verimliliğinin artırılması ve modernleştirilmesi;
Hazar Denizinden ve Merkezi Asya’daki bölgelerden
petrol ve gazın taşınması için alternatif yolların
belirlenmesidir. (226) Buna
ek olarak risk oranı yüksek sınırlar arası bölgelerin
alt yapısına yönelik orta ölçekli yatırımların
yapılmasının (uluslararası standartlar ve çevre
korumasında çağdaş teknolojik metotların uygulanması
doğrultusunda) sağlanması sayılabilir. Bu tür
yatırımlar, petrol ve gazın uluslararası alanda
taşımacılığının altyapısal sorunları konusunda yeni
kabul edilen sözleşmenin yürürlüğe girmesiyle örnek
projeler gibi gösterilecektir. (227)
INOGATE Programı çerçevesinde desteklenmesi
öngörülen projeler arasında Rusya’dan Almanya’ya
Baltık Denizi’nden geçmesi planlanan, esasen gelecekte
işletilmesi öngörülen Ştokman yatağından gazı
Avrupa’ya taşıyacak Kuzey doğalgaz boru hattı ve
Rusya’dan gelen doğalgaza alternatif olarak görülen
Hazar Denizi’ndeki Azerbaycan Şahdeniz yatağından
Avrupa’ya doğalgazı iletecek Türkiye-Yunanistan-İtalya
doğalgaz boru hattını göstermek mümkündür. (228)
INOGATE Programı çerçevesinde desteklenen en
önemli doğalgaz boru hattı projesi ise Nabucco’dur.
Merkezi Asya devletleri, İran ve Azerbaycan’da
üretilecek olan doğalgazın, yapımı planlanan
TransHazar boru hattıyla Bakü’ye buradan da
Bakü-Tiflis-Erzurum boru hattıyla Nabucco boru hattına
nakledilerek Doğu Avrupa ülkelerine taşınması
öngörülmektedir. Söz edilen projenin
gerçekleştirilmesiyle ilgili birçok sorun mevcut
olmakla beraber, AB Ortak Enerji Politikasının oluşumu
açısından büyük önem arz etmektedir. (229)
Program tarafından desteklenen petrol boru
hatlarının bazıları Ukrayna’nın Karadeniz limanından
Polonya’ya kadar uzanan ve Türk Boğazları’ndaki tanker
trafiğini hafifletmeyi sağlayacak Odessa-Brody petrol
boru hattı ile yine Romanya’nın Karadeniz limanından
Hırvatistan üzerinden İtalya’nın Trieste şehrine kadar
uzanan Constanza-Omisalj-Trieste petrol boru hattıdır.
(230) Diğer bir ismiyle
Pan-Avrupa boru hattı olarak bilinen bu ikinci petrol
taşıma hattının, Hazar Denizi’nde var olan petrolü
Avrupa’ya taşıması öngörülmektedir ve Boğazlardaki
trafiği hafifletmeyi amaçlamaktadır. (231)
2.3 AB ile Güney Kafkasya Devletleri Arasındaki
İlişkilerin Gelişi Sürecinde TACIS Programı’nın Rolü
Her üç Güney Kafkasya devleti
bağımsızlıklarını ilan ettikten sonra, Avrupa Birliği
ile aktif ilişkiler kurmak için çok istekli
olmuşlardır. Nitekim daha önce söz edildiği gibi, bu
ülkeler daha Sovyetler Birliği zamanında başlatılan
TACIS ve diğer Avrupa Birliği Programları çerçevesinde
bu kurumla ilişkilerini geliştirmeye başlamıştır.
1992 yılında TACIS Programı’nın bölgede aktif bir
şekilde uygulanmaya başlaması ile birlikte, 1993 yılı
içinde ilk önce 20 Temmuz’da Ermenistan, daha sonra da
20 Eylül’de Azerbaycan ile Avrupa Ekonomik Topluluğu
arasında tekstil alanında ticareti düzenleyen anlaşma
imzalanmıştır. 1994 yılına kadar yürürlükte olan bu
anlaşma daha sonra Finlandiya ve İsveç’in Avrupa
Birliği’ne tam üye olarak katılmaları ve bu Antlaşmada
yapılan değişiklikler nedeniyle Ermenistan ile 23
Şubat 1995, Azerbaycan’la 18 Aralık 1995 yeniden
imzalanmış ve bu Antlaşmaya yeni katılan Gürcistan’la
15 Haziran 1995’te imzalanmıştır. (232)
AB ile ilişkilerini geliştirmeyi arzulayan ve
TRACECA Projesini bir şans bilen Azerbaycan
Cumhurbaşkanı Aliyev ve Gürcistan Cumhurbaşkanı
Şevardnadze, 1997 yılının Eylül ayında, TRACECA
çerçevesinde “Çok Taraflı Ulaşım Antlaşması”nın
imzalanması için, 1998 yılında Kafkasya’da bir
konferansın yapılması konusunda AB’ye ortak teklifte
bulundular. AB bu teklifi olumlu bir şekilde karşıladı
ve bunun üzerine TRACECA'nın desteğiyle 8 Eylül 1998
tarihinde Bakü'de “Tarihi İpek Yolunun
Canlandırılması” adlı konferans düzenlenmiştir. Bu
konferansa Azerbaycan, Bulgaristan, Gürcistan,
Kırgızistan, Moldova, Romanya, Türkiye, Özbekistan ve
Ukrayna Cumhurbaşkanları, AB Komisyonu’nun
temsilcileri, hükümet başkanları, ulaşım bakanları ve
32 devletten uzmanlar katılmıştır. Bunun dışında
Konferansa 12 uluslararası örgüt katılmıştır.
Konferansın sonunda, TRACECA çerçevesinde
“Avrupa-Kafkasya-Asya Uluslararası Ulaşım Koridorunun
Geliştirilmesi için Çok Taraflı Antlaşma”
imzalanmıştır. (233)
Bu antlaşmaya göre taraflar Avrupa'da, Karadeniz
Bölgesinde, Kafkasya’da, Hazar Denizi Bölgesinde ve
Asya’da ekonomik ilişkileri, ticareti ve ulaşımı,
dünya pazarlarına açılan yolları, demiryolu nakliyatı
ve ticari deniz yollarını, yol, mal güvenliğini ve
çevre korumasını geliştirmeyi, ulaşım alanında
politikaları ve ülkelerdeki yasal yapıyı birbiriyle
uyumlu hale getirmeyi, ulaşım faaliyetlerinde eşit
rekabet ortamını oluşturmayı temel amaçlar olarak
belirlemişlerdir. (234)
2002’de 1996 yılına ile kıyasla, TRACECA
koridoruyla taşınan yük miktarı 12 defa artmıştır.
Koridorun merkez bağlantısı kabul edilen Azerbaycan ve
Gürcistan arazilerinden 2002’de 33 milyon ton yük
taşınmıştır. (235)
TACİS çerçevesinde uygulanan diğer program ise
BİSTRO’dur. Bunun amacı 100 bin Euro’yu aşmayan ve en
fazla dokuz ay süreyle sınırlanmış olan küçük
projelere hızlı bir biçimde teknik yardım desteğinin
sağlanmasıdır. Program Rusya, Kazakistan ve Ukrayna
ile birlikte Gürcistan ve Ermenistan’a yöneliktir. Bu
devletler BİSTRO Programı çerçevesinde finans,
özelleştirme, insan kaynakları, enerji ve çevre
koruması gibi konularda AB’den mali ve teknik yardım
almışlardır. (236)
AB’nin bölgeye yönelik uyguladığı bir diğer yardım
programı ise ECHO’dur. Bu programın amacı, bölgede
insani yardımın gerçekleştirilmesidir.
Bağımsızlıklardan hemen sonra ciddi politik, ekonomik
ve sosyal sorunlarla karşılaşan bu devletler acil
yardımlara ihtiyaç duymaktaydılar. Gürcistan bu
yardımları 1993’ten beri almaktadır ve en büyük yardım
1995’de 27.47 milyon Euro miktarı ile gerçekleşmiştir.
Ermenistan da bu program çerçevesinde en büyük yardımı
1995’de almıştır. Toplam miktar 25.9 milyon Euro
olarak gerçekleşmiştir. Azerbaycan ise ECHO Program
çerçevesinde 1995 yılında 28.82 milyon Euro almıştır.
(237) Genel olarak bu
devletler 1991–2001 tarihleri arasında AB’den bu
program çerçevesinde şu miktarları almışlardır:
Azerbaycan 81.71 milyon Euro, Gürcistan 83.23 milyon
Euro, Ermenistan ise 69.85 milyon Euro. (238)
Program çerçevesinde yardımlar ciddi bir şekilde
azalma gösterse de, bu yardımlar ülkelerin geçiş
ekonomisi şartlarını yaşadıkları en ağır dönemlerinde
çok büyük katkı sağlamıştır.
2.4 TACIS
Programı’nı PHARE ve CARDS Programlarından Ayıran
Özellikler
Daha önce de söz edildiği gibi
TACIS, (243) Sovyetler
Birliği’nin dağılmasından sonra ortaya çıkan YBD’ye
yönelik bir teknik ve mali yardım programıdır. Bu
açıdan TACIS Programı PHARE ve CARDS Programlarına çok
benzemektedir. Ancak her üç program arasındaki en
önemli fark, bu programların uygulanmayla taraf
devletlerin elde edecekleri sonuçtur. Mesela PHARE
Programı’nı başarılı bir şekilde gerçekleştiren
ülkeler AB’ye tam üye olarak kabul edilecektir. Diğer
bir deyişle PHARE bir ön katılım programı özelliği
taşımaktadır. Nitekim bu programdan yararlanan MDAÜ
daha sonra AB’ye tam üye olmuşlardır. (244)
Batı Balkan ülkelerine yönelik uygulanan CARDS
Programı, bölge ülkelerinin Doğu Bloku’nun
dağılmasından sonra spesifik gelişimini göz önünde
bulundurularak önerilen bir programdır. PHARE
Programı’ndan farkı, nihai amacı tam üyelik olmamakla
beraber, başarıyla tamamlayan Batı Balkan ülkelerine
“potansiyel aday ülke” statüsüne kavuşmayı
sağlamasıdır. (245) Yani bu
devlet adaylığa ehil olarak kabul edilecektir. Aslında
CARDS Programı, üyelik sürecini biraz daha dönemeçli
hale getirmektedir. (246) Bu
ek aşamalar daha önce anlatıldığı üzere Batı
Balkanların özel şartlarından kaynaklanmakta ve bu
devletleri tam üyelik için daha hazırlıklı duruma
getirmeyi amaçlamaktadır.
TACIS Programı’na
gelince, bu program diğer iki programla birçok ortak
yanı olduğu halde, ne PHARE gibi tam üyelik, ne de
CARDS gibi adaylığa ehil sayılmayı önermektedir.
Aslına bakılırsa, diğer programlardan farklı olarak
TACIS sadece Avrupa kıtasındaki ülkelere değil, aynı
zamanda Kazakistan ve Türkmenistan gibi Merkezi Asya
devletlerine de uygulanmaktadır. TACIS Programı YBD ve
Moğolistan’a demokrasi ve piyasa ekonomisine geçiş
sürecinde gereken yardımın sağlanmasını
amaçlamaktadır. Aslında PHARE Programı da ilk olarak,
MDAÜ ile ilgili benzer amaçların gerçekleştirilmesini
hedeflemiştir. Ancak AB’nin MDAÜ’ye yönelik
amaçlarının değişmesiyle, PHARE Programı’nın
öncelikleri de değişmeye başlamış ve belirtildiği gibi
koşullu katılım programına dönüşmüştür.
Bu
açıdan, her ne kadar TACIS Programı bölge devletleri
için AB ile entegrasyon amacı taşımasa da, PHARE
Programı örneğinde görüldüğü üzere, birlik içinde
Avrupa kıtasında yer alan YBD’lere farklı yaklaşımın
değişmesi, mesela daha yakın bir işbirliği hatta
katılımın hedeflenmesi gibi olası durumlara yönelik
şimdiden hazırlık yapmış olmayı sağlayan bir ön
katılım programı olarak da görülebilir.
3. YBD’le İlişkilerin Oluşturulmasında Yeni Aşama:
Partnerlik ve İşbirliği Anlaşması
3.1
Partnerlik ve İşbirliği Anlaşması’nın Özellikleri
AB, 1994 yılında Doğu Bloku’nu oluşturan
ülkelerle ayrı ayrı Partnerlik ve İşbirliği
Anlaşmaları imzalamıştır. AB Konseyi 1992 yılında,
yeni bir siyasi ve ekonomik durum oluşması sonucu YBD
ile yeni bir anlaşmanın imzalanması gerektiğini
düşünmüştür. Bu antlaşma; Partnerlik ve İşbirliği
Anlaşması (247) (PİA) olarak
adlandırılmış ve 1989 yılında Sovyetler Birliği’yle
imzalanmış olan Ticaret ve İşbirliği Anlaşmasının
yerini almıştır. Ticaret ve İşbirliği Anlaşması, AB
ile YBD arasındaki ilişkilerin temelini oluşturarak,
bu ilişkilerin gelişmesi ve derinleşmesi için PİA’ya
akıcı bir geçiş sağlamıştır. Bu Anlaşma, Tacikistan
dışında bütün YBD ile imzalanmıştır. Rusya ile
imzalanan ilk PİA Aralık 1997 tarihinde yürürlüğe
girmiştir. Ukrayna ve Moldova ile imzalanan PİA’lar da
1998 yılında yürürlüğe girmiştir. (248)
PİA’lar YBD’nin farklılıklarına göre her devlet için
ayrı özellikler taşımaktadır. Her PİA, sadece AB ile
YBD arasında bir anlaşma değil, aynı zamanda AB’yi
oluşturan tüm üye devletlerle, partner devletler
arasında iki taraflı bir anlaşma olma özelliğini de
taşımaktadır. PİA’lar, AB ile partner devletler
arasındaki ilişkilerin büyüme olasılığını sağlayan bir
çerçeve oluşturmaktadır. PİA’lar doğrultusunda
gelişmekte olan işbirliği, TACIS Programı’nı
kapsamaktadır ancak PİA TACIS tecrübesi üzerine bina
edilmiştir. (249)
2003 başlarında, PİA imzalanan on bir ülkeden
dokuzunda yürürlüğe girmiştir. Beyaz Rusya ve
Türkmenistan’da insan haklarının ve demokratik
ilkelerin sürekli ihlali sebebi ile imzalanmış
anlaşmalar yürürlüğe girmemiştir.
PİA’ların
ortak yönleri vardır. Her anlaşma, AB ve ilgili
devletle arasında, mal ve hizmet ticaretini, siyasi
diyalogu, fikri hakları, şirketlerin tabi olacağı
kuralları oluşturan yatırım teşviki gibi
düzenlemeleri, güçlü ve kapsamlı siyasi ve ekonomik
ilişkilerin temelini oluşturmaktadır. Ulaşımdan yüksek
öğrenime kadar farklı konularda işbirliğine olanak
vermektedir. Bu anlaşmalar, ticaret ve yatırımların
artmasında giderek artan bir rol oynamaktadır. PİA’lar
uluslararası düzeyde kabul edilen insan hakları ve
demokrasi normlarına göre düzenlenmiştir. Bu
anlaşmalar, siyasi bağımsızlığa ve parlamenter
demokrasiye vurgu yaparak, her taraf devlete
demokratikleşme sürecinde yardım etmektedir. (252)
PİA, AB ile YBD arasında politik diyalogu
geliştiren ve ayrımcılığı önleyen ticari ilişkilerin
geliştirilmesini sağlamaktadır. YBD’nin batı kısmı
için, ileride AB ile serbest ticaret bölgesinin
kurulması olasılığı vardır. Bu anlaşma; eğitim,
istihdam, bilim ve teknoloji gibi geniş bir yelpazeyi
oluşturan yeni alanları da içermektedir. (253)
Anlaşmaya göre taraflar karşılıklı olarak en çok
gözetilen ulus statüsü tanımaktadır. Kendi aralarında
ticari ilişkileri engelleyebilecek tüm kotalar
kaldırılmıştır. Bunun yanında taraflar ekonominin esas
alanlarından çevre korunması meselelerine, yüksek ve
mesleki eğitim, yasal olmayan göç ve toplu suç ile
mücadele konularına kadar işbirliğinin
geliştirilmesinde kendilerini yükümlü kılmışlardır.
(254)
3.2 AB ile
Güney Kafkasya Devletleri İlişkilerinde Partnerlik ve
İşbirliği Anlaşmaları’nın Yeri ve Önemi
Avrupa Birliği ile Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan
arasında 22 Nisan
1996 tarihinde ilişkilerin
gelişimine yeni bir ivme kazandırabilecek nitelikte
olan Partnerlik ve İşbirliği Anlaşması imzalanmıştır.
(255) Avrupa Birliği’nin
PİA’ları tüm bölge ülkeleri ile aynı tarihte
imzalamasının en önemli sebebi, siyasi konjonktürü
hassas olan Güney Kafkasya’da herhangi bir ülkeye
yönelik ayrıcalık veya ayrımcılık algısının
oluşmamasına dikkat etmesidir.
Bölge devletleri
bağımsızlıklarından hemen sonra yaşadıkları
belirsizlik dönemlerini atlatmayı başarınca, devlet
düzenlerinin kurulmasına bir ölçüde muvaffak
olmuşladır. Bu durum, yeni bir genişleme ve derinleşme
sürecine girmiş AB’nin, bu süreçlerin sonunda bölge
ile sınırdaş olma olasılığını ve bu ülkelerin Avrupa
coğrafyasının bir parçasını oluşturmaları ihtimalini
değerlendirmesine sebep olmuş ve Güney Kafkasya
ülkelerine yönelik bir yaklaşım belirlenmesinin
gerekliliği belirmiştir. Bunun için gerekli adımlar
AB Komisyonu’nun Güney Kafkasya devletlerine yönelik
stratejilerinin belirlenmesi ile Aralık 1995’de
Brüksel’de atılmıştır. Komisyon, 1994’de taraflar
arasında ateşkes anlaşmalarının imzalanmasına rağmen,
üç bölge devleti arasında Dağlık Karabağ ve Abhazya
yüzünden gerginliğin sürdüğünü yayınladığı bildiri ile
açıklamıştır. Aynı bildiride, bölgenin jeopolitik
açıdan önemli bir konumda olduğu vurgulanmıştır.
Burada AB’nin özellikle enerji sektöründe çıkarları
olduğunun üzerinde durulmuş, bu nedenle bu dönemde son
derece ağır ekonomik sorunlarla karşı karşıya olan ve
istikrarsızlık ve güvenlik açısından tehdit saçan bu
bölge devletleri ile Partnerlik ve İşbirliği Anlaşması
ile sonuçlanacak bir strateji önerilmiştir. (256)
PİA’nın önemli özelliği bu anlaşmanın sadece
Avrupa Komisyonu ile Güney Kafkasya devletleri
arasında değil, aynı zamanda AB üye devletleriyle tek
tek iki taraflı olarak imzalanmış olmasıdır. (257)
Diğer bir değişle, bu anlaşma AB’nin doğrudan ve
sadece kendi adına bağlandığı bir anlaşma niteliğini
taşımıyor, burada üye devletlerin de kendi adına AB
çerçevesinde bu tür bir partnerliğin oluşmasına rızası
aranmaktadır. Bunun sebebi AB’nin ODGP’sinin henüz
hükümetlerarası bir nitelik taşımamasından
kaynaklanmaktadır.
PİA çerçevesinde her üç
Güney Kafkasya devleti için benzer amaçlar
belirlenmiştir. Bu belgenin 1. maddesi bölge ülkeleri
aralarındaki siyasi ilişkilerin gelişmesini sağlayacak
diyalog çerçevesinin oluşturulmasını, Güney Kafkasya
ülkelerinde demokrasinin gelişimi, ekonominin
kalkınması ve bu devletlerin piyasa ekonomisine geçiş
süreçlerini tamamlamasına AB tarafından destek
verilmesini, Anlaşma tarafları arasında ticaretin ve
yatırım ve uyumlu ekonomik ilişkilerin gelişmesinin
teşvik edilmesini ve bunların ekonomik açıdan
sürdürülebilirliğini temin edilmesini ve temek hukuki,
ekonomik, sosyal, mali, bilimsel, teknolojik ve
kültürel alanlarda işbirliğinin teşvik edilmesini
öngörmektedir. Anlaşmanın önem arz eden ikinci,
üçüncü ve dördüncü maddeleri Antlaşmanın I. Bölümünü
oluşturan “Genel İlkeler” başlığı altında
toplanmıştır. 2. maddeye göre, BM Antlaşması, Helsinki
Nihai Senedi ve Yeni Bir Avrupa için Paris Şartı’nda
sz edilen demokrasiye saygı, uluslararası hukuk
ilkeleri ile insan hakları gibi konular, bunun dışında
AGİT’in Bonn Konferansı’nda kabul edilen piyasa
ekonomisi ilkeleri tarafların iç ve dış politikasının
olduğu gibi bu anlaşmanın da temelini
oluşturmaktadırlar.
3. maddeye göre, Güney
Kafkasya bölgesinde Sovyetler Birliği’nin
dağılmasından sonra yeni kurulan bağımsız devletler,
gelecekte refahı ve istikrarı sağlamak için Helsinki
Nihai Senedi ve uluslararası hukukta yer alan iyi
komşuluk anlayışı çerçevesinde kendi aralarında
işbirliği oluşturmanın ve geliştirmenin önem
taşıdığını ve bu sürecin teşviki için tüm gayretlerini
sarf edeceklerini kabul ettiklerini bildirilmektedir.
Anlaşmanın 4. maddesine göre; taraf ülkelerde
piyasa ekonomisine geçiş sürecinde gelişen ekonomik
durumun ve gerçekleştirilen ekonomik reformlar
doğrultusunda ortaya çıkacak değişimler nedeniyle
gerektiği anda, taraflar arasında oluşturulacak
İşbirliği Konseyi tarafından bu anlaşmanın bu
maddeleri doğrultusunda bazı kanunların değişimine
yönelik tavsiyelerde bulunulabilecektir. (258)
Güney Kafkasya devletleri ile imzalanan PİA’larda
işbirliğinin geliştirilmesi temelinde önemli
konulardan biri de, kuşkusuz ki, ekonomik ilişkilerin
geliştirilmesidir ve bu konu antlaşmanın Ekonomik
İşbirliği başlığı altında yer almıştır. AB her üç
devletin gerçekleştirecekleri ekonomik reformlar ve
yeniden yapılanma sürecinde uzun dönemli yardımın
yapılanması için ekonomik işbirliğinin oluşturulmasını
istemektedir. Buna göre, bu amaçları gerçekleştirmek
için, her üç devlette ekonomik ve sosyal reformlar ve
ekonomik ve ticari sistemlerin yeniden yapılanması
için bazı politikaların ve diğer düzenlemelerin
hazırlanması öngörülmüştür. Bununla ilgili olarak
izlenilecek politikalar sürdürülebilir ve uyumlu
sosyal gelişimin gereksinimleri doğrultusunda
hazırlanacaktır. Ekonomik işbirliği çerçevesinde
öngörülen amaçların gerçekleştirilmesine TACIS
Programı’na da büyük önem verilmektedir. (259)
İmzalanan Anlaşma ile AB Güney Kafkasya
devletleriyle ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi
amacıyla bir tedbir olarak ticari kotaların
kaldırılması ve mülkiyet haklarının korunması da
öngörülmektedir. Taraflar karşılıklı olarak bir birine
en çok gözetilen ulus statüsünün uygulanmasını da
kabul etmiştir. (260)
PİA’larda, taraflar arasında siyasal diyalogun
nasıl oluşturulacağına dair mekanizmalar da
öngörülmüştür. Buna göre, toplantılar bakanlar
düzeyinde İşbirliği Konseyi’nde, ilgili devletlerin
parlamenterleri düzeyinde Parlamento İşbirliği
Komisyonu’nda ve yüksek düzeyli memurların
gerçekleştirecekleri düzenli toplantılarda
oluşturulacaktır. (261)
PİA imzalandıktan sonra Güney Kafkasya devletlerinin
dışişleri bakanları bir araya gelerek, bu konuda
niyetlerini sergileyen ortak bir bildiri
yayınlamıştır. Yayınlanan bildiride, PİA’nın ilk dört
maddesinde belirtilen ve taraflar arasında ilişkilerin
gelişmesini sağlayan ortak değerler, ilkeler ve ortak
amaçlar teyit edilmiştir. (262)
Üç sene boyunca taraflar arasında yükselen bir
çizgi üzerinde gelişen ilişkiler, 22 Haziran 1999
tarihinde Lüksemburg’da PİA’ların yürürlüğe girmesi
ile yeni bir dönüm noktasını yaşamıştır. PİA’ların
yürürlüğe girmesi taraflar arasında ilişkilerin ciddi
bir zemine oturmasına neden olmuştur. Bu tarihte
gerçekleşen “Kafkasya Zirvesi” çerçevesinde AB Güney
Kafkasya’da istikrarı ve güvenliği güçlendirmek
amacıyla bölgesel işbirliğinin gelişimi için aktif bir
şekilde destek sergileyeceğini bir kez daha beyan
etmiştir. (263) AB’nin
benzer politika girişimini daha
önce Batı Balkanlar bölgesi örneğinde
görmüştük. AB ilk önce bölge devletleri arasında
işbirliği geliştirmeye öncelik vermektedir. Oysa Güney
Kafkasya’da bölgesel işbirliğinin gelişimine engel
olan etnik çatışmaların çözümlenmesinde AB doğrudan
yer almaktan kaçınmaktadır.
AB, PİA’lar
çerçevesinde her üç devletin ülke bütünlüğünü tanısa
da, çatışmaların çözümü için AGİT çerçevesinde
gerçekleştirilen girişimleri benimsemiştir. Aynı
zamanda bölgenin diğer uluslararası kurumu olan Avrupa
Konseyi’nin bu ülkelerdeki insan hakları ve demokrasi
ile ilgili sorunların takip edilmesi için uygun bir
zemin olacağını vurgulamıştır. (264)
PİA’ların yürürlüğe girmesi AB ile Güney Kafkasya
devletleri ilişkilerinde bir dönüm noktası olmuştur.
Bu anlaşmayla iki taraf arasında ilişkilerin kısa
vadede hangi mecrada gelişeceği konusunda net bir
çerçeve çizilmiştir. Anlaşma taraflar arasında siyasi
ve ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi için hangi
araçların kullanılacağını belirlemektedir. Buna
rağmen, bazı konularda AB, elindeki araçların sınırlı
ve kısıtlı olmasından ve üye devletlerin belli
konularda ortak irade ve tutumlarının oluşmamasından
dolayı yetersiz kalmaktadır. Bu eksikliği gidermek
için en azından belli bir süre için diğer bölgesel
kurumlarla işbirliğine gitmeye çalışmaktadır.
Nitekim AB, bölge devletlerinde insan hakları ve
demokrasinin gelişimi için Avrupa Konseyi’nin, bölgede
mevcut olan etnik çatışmaların çözümü içinse AGİT
çerçevesinde yapılan girişimlerin desteklenmesiyle
yetinmektedir. Diğer taraftan bu durumu, NATO ile
bölge ülkeleri arasındaki ilişkilerin gelişim
sürecinde de görmek mümkündür. (265)
Burada AB ülkeleri ile birlikte NATO’ya üye olan ve
bölge devleti olmayan süper güç ABD’nin bölge
devletlerinin Batı dünyasının değerlerini benimsemesi
isteği ve bunun için NATO ile ilişkilerin gelişmesinin
gerektiği görüşü ile AB’nin bölgeye yönelik
politikaları örtüşmektedir. Bu yüzden AB bu ülkelere
yönelik mevcut olan amaçlarını bu bölgede faaliyet
gösteren diğer kurumlar aracılığı ile gerçekleştirmeye
çalışmaktadır.
4. AB’nin Yeni Komşuluk
Politikası ve Önemi
AB dış politikasının
yeni geliştirilmiş bir aracı olan Yeni Komşuluk
Politikası, AB’yi çevreleyen bölgelerde refah,
istikrar ve güvenliğin oluşturulması amacıyla ortaya
konulmuştur. Genişleme süreci sonsuza kadar devam
edemeyeceği için, gelecekte kendi siyasi birliğini
tamamlamayı amaçlayan AB’nin komşu devletlerde
refahın, istikrarın ve güvenliğin geliştirilmesi
amacıyla gerçekleştirilecek siyasi ve ekonomik
reformların desteklenmesi için yeni bir araca ihtiyacı
var idi. (266)
AB’nin
Genişletilmiş Avrupa-Yeni Komşuluk Politikası AB
Konseyi tarafından resmi olarak Haziran 2003’de
onaylanmıştır. Bu politika AB Komisyonu’nun Mart
ayında sunduğu, “Genişletilmiş Avrupa-Yeni Komşuluk,
Güney ve Batı Komşularımız ile İlişkilerde Yeni Boyut”
adlı bildiri doğrultusunda kabul edilmiştir. (267)
AB ile komşuları arasında derinleşmiş ekonomik
bütünleşme, güçlendirilmiş politik diyalog, vize
rejiminin sadeleştirilmesi, çatışmaların ve bölgesel
krizlerin önlenmesi, adalet ve içişleri gibi konularda
işbirliği, sınır ötesi ve bölgesel işbirliği, ulaşım,
enerji, telekomünikasyon, kültür, bilim ve eğitim,
çevre koruma gibi konularda işbirliği, komşulukta yeni
mali araçların tatbik edilmesi perspektifini
öngörmektedir. Avrupa Ekonomik Alanına üye olan
devletlerle benzer bir statü öngören Yeni Komşuluk
Politikası, siyasi entegrasyon öngörmeksizin, komşu
devletlerle tam ekonomik entegrasyonu gerçekleşmeyi
amaçlamaktadır. (268)
Girişimin temelinde farklılaştırılmış ve aşamalı
yaklaşım yatmaktadır. Buna göre her komşu devlete
ferdi eylem planı teklif edilecek ve bu plan AB ortak
pazarında bütünleşme sürecinde belirlenmiş olan ortak
kriterlerin gerçekleştirilmesi doğrultusunda
olacaktır. Bu sistem AB’nin MDAÜ’ye tatbik ettiği üç
aşamalı yakınlaşma formülüne benzemektedir. Bu
aşamalar Komisyon tarafından gerçekleştirilen yıllık
gözetimler, AB Eylem Planı ve komşu devletler
tarafından bu planları gerçekleştirmeye yönelik
hazırlanan ulusal programlardır. Yalnız her iki
girişimin arasındaki fark, MDAÜ için birleşme
öngörülmesi, komşu devletler için ise derinleştirilmiş
bütünleşmeden söz edilmesidir. Yine de Yeni Komşuluk
girişimi sadece komşu devletlerin değil her iki
tarafın da belli yükümlülükler üstlenmesini
öngörmektedir. (269)
Yeni girişimin amacı AB tarafından, Rusya, Ukrayna,
Moldova, Azerbaycan, Gürcistan, Ermenistan ve
Akdeniz’in Güney sahillerinde bulunan devletleri içine
alan bir “gelişim ve iyi komşuluk bölgesi”
oluşturulmasıdır. Komisyon tarafından hazırlanan
bildiriye göre, AB önümüzdeki on yıl içerisinde
işbirliği ve destek ilkeleri temelinde bu ülkelerle
dostane ilişkilerin geliştirilmesine çalışacaktır.
Buna göre, komşu devletlerin siyasi, ekonomik ve
kurumsal reformların gerçekleştirilmesinde
gösterecekleri başarı doğrultusunda, AB Ortak Pazarına
dahil olmaya imkan sağlanacaktır. Bildiride bu girişim
çerçevesinde öngörülen öncelikli işbirliği alanları
sayılmaktadır: AB’nin ortak pazarının ve denetim
yapıların genişletilmesi; öncelikli ticari ilişkiler
ve pazarların açılması; yasadışı göç hareketleri ve
kişilerin yasadışı dolaşımının önlenmesi; ortak
güvenliğe yönelmiş olan tehdidin önlenmesi ve ortadan
kaldırılması amacıyla işbirliğinin sağlanması;
çatışmaların önlenmesi ve kriz yönetiminin
geliştirilmesi; insan haklarının korunması, kültürel
işbirliğinin ve karşılıklı anlayışın geliştirilmesi;
AB’nin ulaşım, enerji ve telekomünikasyon şebekelerine
ve Avrupa bilimsel araştırmalar alanıyla bütünleşmenin
sağlanması; yatırımların teşviki ve korunması için
yeni araçların geliştirilmesi; dünya ticaret sistemine
entegrasyon konusunda desteğin sağlanması; yeni
finansman kaynaklarının belirlenmesi; daha
geliştirilmiş yardım çeşitlerin belirlenmesi ve temin
edilmesi. (270)
AB’nin “Yeni Komşuluk” girişimini, bu kurumun BDT’nin
Avrupa’da bulunan devletlerine yönelik
politikalarındaki belirsizliğin devam etmesi olarak da
değerlendirmek mümkündür. Bir taraftan Irak sorunu
konusunda üye devletler arasındaki görüş farklılığının
AB ODGP’sinin oluşumu açısından yeni bir olumsuzluk
olarak değerlendirilmesine ek olarak, AB içinde Fransa
ve Danimarka’da AB Anayasası’na referandumlarda ret
verilmesiyle ortaya çıkan sorunlar nedeniyle Avrupa
kıtasında yeni bir genişlemenin başlaması
olasılığından söz etmek son derece güçtür. (271)
Diğer taraftan tarihinin en geniş genişleme sürecini
yaşayan AB ile Merkezi ve Doğu Avrupa’da bulunan on
aday devletin tam üyeliğe hazırlık süreci, Birliğin
büyük bir gayret sarf etmesine neden olmuştur. Bunca
çalışma sonucunda en yakın zamanda herhangi bir yeni
genişleme serüvenine girişmek bu nedenle şimdilik zor
görülmektedir. Diğer taraftan, AB yetkilileri yeni
komşu ülkelere karşı yetersiz olan faaliyetlerin
ileride bunlar için çok pahalıya mal olabileceğini iyi
anlamaktadırlar. Nitekim bu girişim bir ara formül
gibi kabul edilmiştir. Diğer bir ifadeyle hem bu
devletlerin kendilerini Avrupa ile bütünleşme
sürecinde hissetmelerine ve bundan kısmen
yararlanmalarına imkan vermektedir, hem de şu anda
amaçlanmayan ama ileride mümkün görülebilecek tam
üyelik sürecine hazırlık niteliğinde olacaktır. Zaten
mevcut girişim Avrupa kıtasında yerleşen eski
Sovyetler Birliği devletleri için tam üyelik
olasılığını da takdim etmektedir. Nitekim Romano Prodi
bu konuda yaptığı açıklamada: “Bizim yakınlaşma
politikamızın, ne olduğu veya olacağına bağlı
olmaksızın, Kopenhag Kriterlerine uygun olan hiçbir
Avrupa devletinin tam üyelik perspektifini
reddedemeyiz” (272)
demiştir.
Buna rağmen, söylemek gerekir ki,
Komşuluk Politikası genişlemeden sonra komşu olunan
ülkelere AB üyeliği öngörmeyen, fakat kurumla programa
dahil olan devlet arasında karşılıklı bağımlılığı
artıran ve Avrupa kıtasında oluşan yeni düzenin
gereksinimleri doğrultusunda uyumlu ve kapsamlı bir
ortaklık ilişkisini takdim eden bir yapıdadır.
Program, Avrupa Anlaşmalarında öngörülen adaylık
perspektifi ve Ortaklık ve İşbirliği Anlaşmasında
sunulan adaylığa uygun hale gelme vaadinin aksine,
genişleme stratejisinde kullanılan araçlar ve
mekanizmaların benzerliğine rağmen, yeni bir genişleme
sürecini önleyici veya erteleyici bir özelliğe
sahiptir. Bu durumda Programın uygulanmasında ortaya
çıkan başlıca sorun, komşu ülkelerin üyelik perspektif
olmaksızın, koşullu amaçların gerçekleşmesi için
gereken ortak değerlere bağlılığın sağlanması ve komşu
devletlerin reformların gerçekleştirilmesinde ne
derecede istekli olacakları meseleleridir. (273)
5. AB’nin Yeni Komşuluk Politikasının Güney
Kafkasya ile İlişkilerin Geliştirilmesinde Rolü
AB’nin Ocak 2003’te gerçekleştirilen Kopenhag
Zirvesi’nde, Güney Kafkasya ve Batı Balkanlar
bölgesinde AB’yle bütünleşme sürecinin dışında kalan
toplam on ülkeden üç yüze yakın parlamenterin imzasını
taşıyan ve AB’nin çeşitli organlarına gönderilen
mektup değerlendirmeye alınmıştır. Bu mektupta sözü
geçen ülkelerin AB genişleme sürecine dahil olmak
istedikleri ve bunun için Kopenhag Kriterleri’ni
yerine getirmeye hazır oldukları beyan edilmişti. AB
Komisyonu’ndan bu mektuba verilen cevaba göre, Güney
Kafkasya devletleri ile ilişkiler PİA’lar çerçevesinde
gerçekleştirilmektedir. AB, bu ülkelerin hukukun
üstünlüğü ilkesini benimseme, ekonomik reformları
gerçekleştirme, istikrarın ve barışın sağlanması
konularında yükümlü olduklarını duyuruyordu. (274)
Tarihindeki en büyük genişleme sürecinden yeni
çıkmış olan AB’den bundan farklı ve daha kesin
hükümler taşıyacak cevap beklenilmesi yanlış olurdu.
Fakat AB yetkilileri sınırdaş olacakları bölge
ülkelerine karşı kayıtsız kalınmaması gerektiğini de
iyi biliyordu. Aksi halde bu ülkeler AB’den beklediği
ilgiyi göremeyince farklı arayışlara girebilirdi.
Örneğin, Ermenistan Rusya ile daha da sıkı ilişkiler
arayışına yönelebilirdi. Bu durumu Azerbaycan için de
kurgulamak mümkündür. Diğer taraftan, esasen Şii olan
Azerbaycan, 30 milyona yakın Azeri azınlığı bulunan
İran ile de yakınlaşma sürecine girebilirdi. Oysa 11
Eylül olayları sonrasında, güvenlik konusunda
hassaslığını artıran AB için, laik bir Azerbaycan’ın
muhafazakâr İran’ın etkisi altında kalması hiç de
istenilen bir durum değildi. Bu yüzden AB, bu ülkelere
yönelik bazı girişimlerin gerçekleştirilmesinin
gerektiği inancındaydı.
Bu değerlendirmeler
çerçevesinde AB 2003’te Güney Kafkasya özel temsilcisi
atamıştır. Temsilcinin yetkileri, ekonomik sorunlardan
bölgesel işbirliğine kadar oldukça geniş bir alanı
kapsamaktadır. Bu özel temsilci çeşitli sebeplerle
bölge devletlerini ziyaret ederek, iki taraflı
diyalogun gelişmesine katkıda bulunmaktadır. (275)
Azerbaycan bölgede AB’nin en önemli ticari
ortağıdır. Azerbaycan’dan AB’ye ihraç edilen esas mal
petrol ve petrol ürünleridir. 2005’te faaliyete
başlayan Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattı ve
2007’de faaliyete başlayan Bakü-Tiflis- Erzurum
doğalgaz boru hatları, AB’ye enerji kaynakları
ihracını daha da arttırarak Azerbaycan’ı AB için
alternatif enerji kaynağına haline getirmeye
başlamıştır. AB’nin Gürcistan’la ilişkilerinde -diğer
Güney Kafkasya devletleri ile olduğu gibi- esas amacı
siyasi olarak istikrarlı ve ekonomik olarak zengin bir
devlet kurmaktır. Bu, AB için önemlidir çünkü bu kurum
ile sınırdaş olacak bölge, AB’nin güneydoğu
sınırlarını güvence altına almak için siyasi açıdan
sorunsuz, ekonomik açıdan da refah içinde olmalıdır.
Bu, hem üçüncü devletlerin bölge üzerinde etkisini
azaltmak açısından, hem de AB’ye bölgeden
sıçrayabilecek sorunları ve istenmeyen göç
hareketlerini önlemek için önemlidir. Bu açıdan AB,
Gürcistan’da Abhazya ve Güney Osetya sorunlarına çözüm
bulunmasını arzulamaktadır. AB bu çerçevede
Gürcistan’ın ülke bütünlüğünü savunmaktadır.
Azerbaycan gibi Avrupa ile Merkezi Asya arasında
önemli enerji ve ulaşım koridorları üzerinde bulunan
Gürcistan, AB tarafından özel dikkat görmektedir ve
Brüksel sadece çatışmaların çözümünü değil,
sonrasındaki iyileştirme ve yeniden inşa çalışmalarına
iştirak etmeyi arzulamaktadır. (276)
Ermenistan Devlet Başkanı Robert Koçaryan 2003’te
Brüksel’de Avrupa Birliği yetkilileri ile yaptığı
görüşmelerde devletinin birliğe üyeliğinin dış
politika önceliği olduğunu beyan etmiştir. 2003’te
İtalya Dışişleri Bakan Yardımcısı önderliğinde AB
“troyka”sı Erivan’ı ziyaret etmiştir. Eylül 2003’te
Ermenistan TRACECA Programının dönem başkanı olmuştur.
AB bu programın geliştirilmesi için TACIS Programı
çerçevesinde Ermenistan’a on milyon Euro yardım
ayırmıştır. Benzer yardım, gıda programı çerçevesinde
de ayrılmıştır. (277)
Mart 2003’te Avrupa Birliği yeni bir girişim
takdim etti: “Daha Geniş Komşuluk: Yeni Komşular.”
(278) Bu programa göre,
genişlemiş Avrupa’nın yeni komşuları, her devlet ayrı
ele alınarak, siyasi ve ekonomik reformların
gerçekleştirilmesi konusunda AB ile işbirliğinde
çeşitli alanlarda ayrıcalıklar elde etme hakkı
kazanacaklardı. Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan’ın
bu Girişim çerçevesine alınması konusu ilk defa Avrupa
Parlamentosu’nda Yeşiller Partisinin İsveçli
temsilcisi olan Per Garton’un raporunda
zikredilmiştir. AB’nin dışişleri, güvenlik ve savunma
kurulunda oyçokluğu ile kabul edilen bu rapora göre,
bu üç ülkenin söz edilen girişime alınmaları ve AB
Komisyonu’nun bu teklifi görüşmesi gerektiği
vurgulanmıştır. (279)
Haziran 2004’de Azerbaycan, Gürcistan ve
Ermenistan AB tarafından Yeni Komşuluk Politikası
girişimine alındı. Bununla AB, bu ülkelerle
ilişkilerine yeni bir ivme kazandırmaya çalışmaktaydı.
Daha önce belirtildiği gibi, bu ülkelerin
parlamenterleri tarafından AB’ye gönderilen mektuba
verilen yanıtın bu ülkelerde oluşturabileceği
hoşnutsuzluğu ortadan kaldırmak için bir girişimde
bulunulması gerektiğini anlamaktaydılar. Bunun dışında
uluslararası ortamdaki ani gelişmeler, ABD
Cumhurbaşkanlık seçimlerini Bush’un yeniden kazanması
ve ABD’nin Cumhuriyetçi Parti yönetimi döneminde
sunulan Büyük Ortadoğu Projesi çerçevesinde İran’a
karşı yönelecek operasyon olasılığının artması,
Gürcistan’da yönetimin el değiştirmesi, Azerbaycan’ın
dünya piyasalarına büyük miktarda petrol sunma
arifesinde olması gibi nedenlerle daha önce
alınmadıkları halde, bu ülkelerin yukarıda zikredilen
girişimde yer alması gerekliliği AB yetkililerince
anlaşılmıştır.
AB ile Güney Kafkasya arasındaki
Yeni Komşuluk Politikası doğrultusundaki görüşmeler
Brüksel’de 14 Kasım 2006 tarihinde AB ile Azerbaycan,
Gürcistan ve Ermenistan’la ayrı ayrı Ulusal Eylem
Planlarının imzalanmasıyla tamamlanmıştır. Bu Planları
AB adına Dış İlişkiler ve Komşuluk Politikasından
sorumlu Komisyon Başkanı Benita Ferrero-Waldner, taraf
devletler adına ise Dışişleri Bakanları imzalamıştır.
(280) Beş yıllık bir süre
için imzalanmış olan her üç Ulusal Program aşağı
yukarı ortak özellikler taşımaktadır. Bu programlar
taraf devletlerin AB ile yakınlaşmasını pekiştirmeyi
öngörmektedir ve bunun için birlikçe kabul edilen
hukuk, norm ve standartlara uyum sürecini
belirlemektedir. Her üç programdaki temel amaçları
genel olarak özetlemek gerekirse bunlar hukukun
üstünlüğü ilkelerinin pekiştirilmesi, demokratik
kurumların ve insan hakları ve temel özgürlüklere
karşı saygının güçlendirilmesi; şeffaf özelleştirme
sürecinin başlatılması, iş ve yatırım iklimini
geliştirmek, aynı zamanda rüşvete karşı mücadelenin
kuvvetlendirilmesi; ekonomi ile ilgili yasal
düzenlemeler ve yönetimsel uygulanmaların
pekiştirilmesi; bölgesel işbirliğinin geliştirilmesi;
bölgesel çatışmaların çözülmesi başlıkları altında yer
almışlardır. (281)
Bunun dışında Ulusal Eylem Planları her bir devletin
kendi özellikleri doğrultusunda bazı amaçlar
öngörmektedir. Örneğin, Azerbaycan Eylem Planı’nda
taraflar arasında enerji ve ulaşım alanında
işbirliğinin güçlendirilmesi, (282)
Gürcistan Eylem Planında dış ilişkiler ve güvenlik
alanlarında işbirliği, (283)
Ermenistan Eylem Planında ise bölge ülkelerine
çevresel tehdit oluşturan Medzamor Nükleer
Santrali’nin kapatılması gibi konular yer almaktadır.
(284) Özetle ifade etmek
gerekirse AB’nin Güney Kafkasya bölgesine yönelik Yeni
Komşuluk Politikası, küresel bir siyasi ve ekonomik
aktör olarak çıkarlarını korumak ve değerlerini yaymak
amacıyla geniş yelpazeyi oluşturan araçların
kullanımını içermektedir. Bu konuda ODGP çerçevesinde
bu devletlere yönelik yardım sağlanması, bu
devletlerle ticaret ilişkilerinin geliştirilmesi,
bunun dışında bu devletleri AB’nin iç politikasına
entegre etmeye kadar farklı araçların uygulanacağından
söz edilmektedir. (285)
Kısacası Yeni Komşuluk Politikası çerçevesinde AB ile
Güney Kafkasya devletleri arasında imzalanmış olan
Ulusal Eylem Planları ilişkilere yeni bir ivme
kazandırmıştır.
6. AB ile Güney Kafkasya
Bölgesi Devletleri’nin Gelecekteki İlişkilerini
Şekillendirebilecek Etkenler
6.1 AB’de Enerji
Sorunları ve Alternatif Arayışları
Avrupa
Birliği açısından Güney Kafkasya bölgesiyle
ilişkilerin gelişmesinde rol oynayacak en önemli etken
Hazar Denizi havzasında bulunan enerji kaynakları ve
bu kaynakların mevcut dış enerji kaynaklarına bir
alternatif oluşturabilme olasılığıdır. Zaten enerji
açısından büyük oranda dışa bağımlı AB’ye üye
ülkelerin siyasi birliğinin sağlamlığının da enerji
kaynakları garanti altına alınmaksızın sürekli
olabileceği düşünülemez. 25 üyeli AB, dünya enerji
tüketiminin % 14-15’ini tek başına
gerçekleştirmektedir, oysa bu Birliğin toplam nüfusu
dünya nüfusunun sadece % 6’sını oluşturmaktadır. AB
tüketimi, dünyanın yıllık petrol tüketiminin % 19’unu,
doğalgazın % 16’sını, kömürün % 10’unu ve uranyumun %
35’ni oluşturmaktadır. (286)
Günümüzde AB enerji ihtiyacının % 50’sini ithalat
yoluyla karşılanmaktadır ki bu ithalat petrol
tüketiminin % 80’i ve doğalgazın % 40’ını
oluşturmaktadır. Bununla birlikte enerji kaynaklarının
belli bölgelerden temini ve bu bölgelere bağımlılık
yüksek seviyededir. AB, doğalgazın % 50’sini, % 41’i
sadece Rusya’dan olmak üzere eski Sovyetler Birliği
ülkelerinden ve % 25’ini de Cezayir’den temin
etmektedir. Petrolün % 40’ından fazlası Ortadoğu’dan
(Suudi Arabistan, İran), % 30’u Kuzey Afrika’dan
(Libya) temin edilmektedir. (287)
Bu rakamlar yükselen bir grafik çizmektedir.
Yaklaşık rakamlarla 2020 yılı itibarıyla AB’nin
petrolde ithalat oranının % 90’a, doğalgazda ise %
70’e varacağı tahmin edilmektedir. Daha önce
gördüğümüz gibi AB’nin petrol ihtiyacı önemli ölçüde
Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkeleri tarafından
karşılanmaktadır ve 2050 yılı itibariyle Ortadoğu ve
Kuzey Afrika petrollerine bağımlılığı daha da
artacaktır. (288) Genişleme
süreci ise bu ivmeyi sadece artıracaktır. Şöyle ki,
2004’de genişleyen ve 2007’de üye sayısı yirmi yediye
varan ve genişlemesi halen devam eden AB’nin enerji
kaynaklarında dışa bağımlılığı petrolde % 90’dan % 94,
doğalgazda ise % 60’dan % 90’lara kadar varabilir.
(289)
Şu anda gaz
tüketiminin % 85’inden fazlası AB’nin beş üye devleti
(Almanya, Fransa, İtalya, Hollanda, Birleşik Krallık)
tarafından yapılmaktadır. Yunanistan ile Portekiz
doğalgazı kendi enerji sistemlerine yeni sokmuşlardır.
Finlandiya, AB’nin doğalgaz şebekesine bağlı değildir.
(290) Fakat bu ve diğer
devletler kendi enerji sistemlerinde doğalgazın payını
artırmak niyetindedirler. Bunun için de mevcut
kaynaklarla birlikte alternatif bölgelerden doğalgaz
temin etmek gereklidir.
Doğalgaz AB için
stratejik bir kaynağa dönüşmeye başlamıştır. Dünya
doğalgaz tüketiminde % 16 ile ikinci sırada bulunan
AB, bu payını giderek artırmaktadır. AB’nin mevcut
doğalgaz tüketimini nereden karşıladığını
derinlemesine incelersek daha önce de belirttiğimiz şu
durumla karşılaşıyoruz: Doğalgazın büyük kısmı
doğrudan veya dolaylı olarak Rusya’dan temin
edilmektedir. İkinci önemli arz Cezayir’den deniz yolu
ile temin edilmektedir. Bunun dışında talebin kalan
kısmı Tunus’tan, bu ülkeden İtalya’ya kadar uzanan
boru hattı yoluyla Nijerya ve Güney Amerika’dan
yapılan LNC (291),
sıvılaştırılmış doğalgaz ithalatı ile karşılamaktadır.
Görüldüğü gibi ileride siyasi birliği nihai amaç
gibi hedefleyen AB, gelişmeyi ve refah düzeyini
koruyabilmek için sürekli ve güvenli enerji
kaynaklarına gereksinim duymaktadır. Bunun için AB
öncelikli olarak petrol ve doğalgaz güvenliğini
sağlamak, kriz döneminde işbirliğini güvenceye almak,
AB içinde stok sistemleri geliştirmek, enerji
kaynaklarını çeşitlendirmek, mevcut enerji
kaynaklarının etkin kullanımı ve enerji güvenliği için
bir dış politika geliştirilmek ihtiyacı duymaktadır.
(292) Genişleme sonrası ve
artan talep sonucunda % 60’lara varacağı düşünülen
doğalgaz arzının 1999 yılında % 41’i sadece Rusya
tarafından karşılanmaktadır. (293)
Stratejik bir ürün olan doğalgaz açısından tek bir
devlete bu şekilde bağımlı duruma düşmek ve bu
devletin Rusya olmasın, AB’yi rahatsız etmektedir ve
onu bu kaynağa alternatifler aramaya itmektedir.
Bu konuda diğer girişimlerle birlikte öncelikli
hamle petrol ve doğalgaz arzının temini için
alternatif kaynakların aranması olacaktır. Nitekim bu
tür alternatif kaynaklar, 1991 yılında
bağımsızlıklarını elde etmeden önce Batı için
ulaşılması imkansız olan ve zengin petrol ve doğalgaz
kaynaklarına sahip Hazar Havzası ve etrafında bulunan
Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan ve Azerbaycan
gibi Yeni Bağımsız Devletlerdir. Bu bağlamda AB
Enerji Politikası ilkelerini kabul etmiştir. Buna göre
Birliğin ithal enerji kaynaklarına bağımlılığının
azaltılması; Avrupa dışından temin olunan enerji
kaynaklarının coğrafi açıdan çeşitlendirilmesi ve
bunların güvenlik ve istikrarının temin edilmesi;
enerji tasarrufunu sağlayan teknolojilerin uygulanması
ve sanayi üretiminde enerji tüketiminin azaltılması
için tedbirlerin alınması; ortak iç enerji pazarının
oluşturulması ve bu pazarda faaliyet gösteren Avrupa
şirketlerinin rekabete dayanıklılıklarının
artırılması; alternatif enerji kaynaklarının
geliştirilmesi; enerji sektöründe çevre koruma
tedbirlerinin hazırlanması ve tatbik edilmesi
prensipleri kabul edilmiştir. (294)
1995 yılında, AB Ortak Enerji Politikasının kabul
edilmesi ile birlikte, AB Komisyonu tarafından petrol
ve doğalgazın yönetim sorunları konusunda bir
konferans yapılmıştır. Bu konferansta Hazar Denizi
çevresinde bulunan petrol ve doğalgaz rezervleriyle
ilgili bölgesel işbirliği stratejileri belirlenmiştir.
Sözü edilen dönemden bu güne kadar, Komisyon ilgili
devletlerle Hazar Denizi’nde enerji sektörünün
modernizasyonu sürecine yardım etme konusunda aktif
bir şekilde işbirliği yapılmasını öngörmüştür. Bunun
en iyi örneği daha önce zikredilen INOGATE
Programıdır. (295)
Nisan 1998’de bu bölgeyi ilgilendiren düzenleme
olan “Enerji Şartı Antlaşması ve Enerji Verimliliği
Hakkında Protokol” yürürlüğe girmiştir. Protokol,
Hazar bölgesi ve Merkezi Asya coğrafyası üzerinde
odaklanmaktadır. (296) Hazar
bölgesindeki petrol ve doğalgaz rezervleri Ortadoğu
kaynaklarına alternatif olarak algılanmakta ve kısa ve
orta vadede Ortadoğu bölgesinde sık sık ortaya çıkan
istikrarsızlık durumlarında, ek bir arzın temini
açısından büyük önem taşımaktadır.
Her iki
cetvelde farklı rakamlarla karşılaşsak da, yine de bu
rakamlar bazı ipuçlarının verilmesi bakımından önem
taşımaktadır: hem AB, hem de ABD için, Hazar Denizi
çevresinden Ortadoğu’ya alternatif olabilecek enerji
kaynaklarını temin etme imkanı doğacaktır. Bu yüzden
AB için bölge ile doğrudan ilişkide bulunmak ve bu
ilişkilerin süreklilik ve emniyet içinde devam etmesi
son derece büyük önem taşımaktadır. Aksi halde,
bölgenin Yeni Bağımsız Devletlerinde olası
istikrarsızlıklar ve var olan altyapı yetersizlikleri
direkt olarak AB’yi etkileyecektir. İstikrarsız
Ortadoğu bölgesi ile komşu Güney Kafkasya bölgesinin,
bu bölgede, özellikle İran’da ortaya çıkacak herhangi
bir istikrarsızlık durumunda olumsuz etkileneceği
kuşkusuzdur.
Petrol rezervleri açısından Yeni
Bağımsız Devletler dünya rezervleri ile kıyaslanırsa,
bu rezervler içerisinde küçük bir yer tutmaktadır.
Diğer taraftan doğalgaz, kömür ve nükleer elektrik
istasyonlarında yakıt olarak kullanılan uranyum
açısından, bu ülkeler dünya enerji kaynaklarında
önemli bir pay sahibidir. Petrol kaynakları
önemsenecek ölçüde olmamasına rağmen, mevcut enerji
arzlarına bir alternatif coğrafya ve istikrarlı bir
güzergâh olarak eklenmesi bu durumu telafi etmektedir.
Sadece Azerbaycan’da uluslararası petrol
şirketleri ile birlikte petrol yataklarının
işletilmesi için günümüze kadar 26 PSA (300)
niteliğinde anlaşma imzalanmıştır. (301)
Hâsılatın paylaşılmasını düzenleyen bu anlaşmalar, hem
petrol açısından, hem de doğalgaz açısından yüksek
miktarlar içermektedir ve Avrupa pazarlarına ihracata
yönelik üretim tahmininin sonucudur. (302)
İmzalanan anlaşmalardan ilki Azeri, Çırak ve
Güneşli yataklarının işletilmesini düzenleyen ve 20
Eylül 1994 Bakü’de yapılan “Asrın Antlaşması”dır. 670
milyon ton petrol ve yaklaşık 130 milyar m3 doğalgaz
kapasitesinde olan bu yatak, dünyada bilinen en büyük
deniz petrol kaynakları arasındadır. Bu yataktan
yıllık yaklaşık olarak 50 milyon ton petrol
çıkarılması öngörülmektedir. (303)
Azerbaycan’da bulunan önemli yataklardan birisi de
Şahdeniz doğalgaz yatağıdır. Bu yatağın işletilmesi
konusundaki anlaşma 1996 yılında imzalanmıştır ve 1999
Ağustosu’nda BP şirketi tarafından söz edilen yatakta
yapılan araştırmalar sonucunda büyük miktarda gaza
rastlandığı konusunda bilgi verilmiştir. Bu BP Amoco
şirketinin 1970 yılında Alaska’da keşfettiği Prudnoe
Bay yatağından sonraki en büyük yataktır. Bu yatak
Hazar Denizi’nde, Bakü’den güney-batı istikametinde 70
km uzaklıkta bulunmaktadır ve derinliği 50–600 m
arasında değişerek 860 km2lik alanı kapsamaktadır.
Yatağın işletilmesi için kurulan konsorsiyumda
şirketlerin sahip oldukları paylar şöyledir: SOCAR (%
10), BP (% 25.5), Statoil (% 25.5), İran’ın OIEC (%
10), Rusya/İtalya ortak şirketi (% 10) ve TPAO (% 9).
(304) Şahdeniz yatağının
önemi, Avrupa’ya Avrasya’da bulunan bütün doğal
yataklarından daha yakın olmasıdır. Bunu göz önünde
bulunduran AB’nin güney kanadında bulunan ülkeler
ileride Türkiye üzerinden bu doğalgazı kendi
ülkelerine ithal etmeyi amaçlamaktadırlar. Bu konuda
Yunanistan’la Türkiye arasında Hazar bölgesinden
ulaştırılacak doğalgazın Türkiye üzerinden
Yunanistan’a taşınması konusunda Hükümetlerarası
Anlaşma imzalanmıştır. Bu anlaşmaya göre Ankara-
Dedeağaç (Yunanistan) Doğalgaz Boru Hattı kurulması
öngörülmüştür. (305) Bu
açıdan Türkiye Güney Avrupa’ya doğalgazın
ulaştırılmasında merkezi rol oynayacaktır ve bununla
da Rusya’dan AB’ye ihraç edilen doğalgaz güzergâhına
bir yenisi eklenecektir. Nitekim 17 Kasım 2007’de
Türkiye’nin İpsala sınır kapısında Azerbaycan
Cumhurbaşkanı ile Yunanistan ve Türkiye başbakanların
da katılımıyla, resmi olarak faaliyete açılan boru
hattının 2012 yılına kadar İtalya’ya kadar uzatılması
öngörülmüştür. (306)
Diğer taraftan Kazakistan’da 1993 yılında ABD Chevron
şirketi ile birlikte Hazar Denizi’nin kuzey kısmında
bulunan “Tengiz” petrol yatağının işletilmesine
başlanmıştır. Hesaplara göre “Tengiz” yatağında
yaklaşık 1 milyar ton petrol bulunmaktadır ve bu
dünyada bilinen en büyük on yataktan biridir. Bunun
yanında Kazakistan’da beş önemli doğalgaz yatağı
mevcuttur. Bunların hepsi Hazar Denizi’nin
yakınlarında, Kuzey Mangışlak, Kuzey Üst-Yurt,
Buraşlı, Turgay ve Çu- Sarı bölgelerinde
bulunmaktadır. Bu petrol ve doğalgaz yataklarının
dışında Kazakistan’da karbonhidrat kaynaklarının
bulunduğu fazladan dokuz yatak olduğu bilinmektedir.
(307) Bir diğer önemli
husus, Kazakistan’ın önemli yataklarından biri sayılan
Karaçaganak bölgesinde petrol ve doğalgaz araştırması
yapan tüm şirketlerin Avrupa ülkelerine ait olmasıdır.
(308) Diğer büyük projelerde
de çok sayıda ve hatırı sayılır paylara sahip olan
şirketleri göz önünde bulundurursak, belirtmek
mümkündür ki Avrupa ülkeleri Hazar havzasının zengin
enerji yataklarındaki paylarını garanti altına almaya
çalışmaktadırlar.
Hazar Denizine kıyıdaş olan
bir diğer ülke olan Türkmenistan’ın karbonhidrat
rezervlerinin yaklaşık olarak 5 milyar ton petrol ve
20 trilyon m3 doğalgaz olduğu bilinmektedir.
Türkmenistan doğalgaz açısından dünyada bilinen tüm
rezervlerin %20’sine, büyüklüğü belirtmek için örnek
verecek olursak Meksika Körfezi’ndeki rezervlerin beş
katına sahiptir. (309) Bu da
kuşkusuz AB için önemli bir alternatif doğalgaz
kaynağını oluşturmaktadır. Nitekim Türkmenistan dünya
pazarlarına gerektiği zaman yıllık 100 milyar m3 doğal
gaz ihracatı gerçekleştirebileceğini beyan etmiştir.
(310) 2010 yılında Hazar
Denizi bölgesi devletleri tarafından günlük 3.8 milyon
varil petrol üretilecektir; bu ise günümüzde Kuzey
Denizi’nde üretilen petrolün % 60’ına denktir. Kuzey
Denizi’ndeki petrolün tükendiğini göz önüne alırsak,
bu petrolün AB için ne kadar büyük bir önem taşıyacağı
ortadadır. (311)
6.2 Güney Kafkasya Bölgesi’ndeki Ulaşım Yolları ve
Bunların AB İçin Önemi
AB’nin Güney
Kafkasya bölgesine yönelik diğer ilgi alanı ise
ulaşımdır ve bu alan yukarıda sözü edilen enerji
kaynaklarının güvenli bir şekilde Avrupa pazarlarına
ulaştırılmasını da ilgilendirmektedir. Bunun dışında
Avrasya bölgesinde bulunan pazarlara erişen sağlam ve
alternatif yolların kurulması ve bunların altyapısının
geliştirilmesi Birliğin ilgi alanı içindedir.
Ulaşım AB ekonomisinin en önemli sektörlerinden biri
olarak kabul edilmektedir. Bu sektörde on milyona
yakın insan istihdam edilmektedir Sektörün büyüklüğü
yıllık 1000 milyar Euro’ya yaklaşmaktadır. Bu ise AB
GSMH’ sinin % 10’undan daha fazladır. Bununla birlikte
AB kendi taşımacılık pazarını Avrupa’nın ötesine,
Merkezi ve Uzak Asya’ya doğru genişletmeyi
amaçlamaktadır.
AB ile Uzak Doğu ülkeleri
arasında küçümsenmeyecek miktarda dış ticaret hacmi
vardır. Örneğin, 2002 yılında AB ile Çin arasında dış
ticaret hacmi 115 milyar Euro’ya ulaşmıştır. 2003
yılında AB’ye üye olan 15 devletin Çin’e toplam
ihracatı 40.1 milyar Euro idi, buna karşı Çin’in
Birlik devletlerine gerçekleştirdiği ihracat ise 95.1
milyar Euro değerine ulaşmıştır. Çin AB’nin en büyük
ticari partneridir. Uzak Doğu’nun diğer büyük
ekonomisi kabul edilen Japonya, AB’nin üçüncü büyük
pazarı konumundadır. 2001 yılında AB devletleri
Japonya’ya 54 milyar Euro değerinde ihracat
gerçekleştirmiştir. (312)
2004 yılında AB ile Japonya arasındaki dış ticaret
hacmi 150 milyar Euro’ya kadar ulaşmıştır. Bu miktar
dünya ticaretin % 30’nu oluşturması açısından dikkat
çekicidir. (313) İki dev
ekonomik bölge arasında bu seviyeye varan dış ticaret
kuşkusuz ki alternatif ulaşım koridorlarına ihtiyaç
duymaktadır.
AB, Avrasya bölgesinde gelecekteki
güvenliğini artırmak amacıyla var olan ulaşım
koridorlarına yenilerini ekleme gereği duymaktadır.
Uzak Doğu bölgesine giden mevcut karayollarının hemen
hepsi Rusya üzerinden geçmektedir. Trans- Sibirya
demiryolu Moskova ile Rusya’nın en doğu noktalarından
biri sayılan Vladivostok’u birleştirmektedir.
Trans-Sibirya demiryolunun asıl avantajı bu yol
üzerinde taşınan yüklerin ulaşım zamanı ve
maliyetidir. Şöyle ki, Rusya’nın en doğusunda yerleşen
Vostochnıy limanından Rusya-Finlandiya sınırına kadar
yüklerin taşıması 11–12 günde, Brest şehrine 12.5
güne, Berlin’e ise 14.5 günde gerçekleştirilebilir. Bu
yolla yapılan taşımacılık Pasifik, Hindistan ve
Atlantik okyanusları üzerinden geçen deniz yolu
taşımacılığından 3 kat daha kısa sürmektedir.
Trans-Sibirya yolu ile Yokogama limanından Almanya ve
İskandinav ülkeleri nihai noktalarına kadar taşıma
maliyeti deniz taşımacılığına kıyasen % 15–30 daha
ucuzdur. Günümüzde Avrupa ile Asya arasında tüm
taşımacılığının % 18’inin bu yolla yapılıyor olması ve
var olan avantajları göz önünde alınacak olursa,
ileride kapasitenin çok daha fazla olacağı
öngörülebilir. (314)
Bu durum da Avrupa’dan Asya’ya ve Asya’dan Avrupa’ya
gerçekleştirilen yük taşımacılığının Rusya’nın
tekeline geçebileceği ve her iki bölgenin ulaşım
güvenliğinin tehdit altında kalabileceğini
göstermektedir. Trans-Sibirya demiryolunun gelişimi de
bu duruma işaret etmektedir. (315)
Durumu açıkça gören ve doğru şekilde algılayan AB,
alternatif bir proje olarak TRACECA projesini ortaya
koymuştur. Projenin esas maksadı Rusya’ya ve İran’a
alternatif bir güzergah oluşturmaktır. Bu durumda
Güney Kafkasya projenin can damarını oluşturmaktadır.
Rusya ile İran dışarıda bırakılarak gerçekleştirilmesi
öngörülen TRACECA projesinin Uzak Doğu ile bağlantı
için tek alternatif olan Güney Kafkasya’dan geçmesi
kaçınılmazdır.
Trans-Sibirya demiryolunun esas
dezavantajlarından biri, TRACECA Programı çerçevesinde
yeniden canlandırılması öngörülen Büyük İpek Yolu
projesine kıyasen daha uzun mesafeden geçmesidir.
Şöyle ki, Çin’in Kuzey-Doğu eyaletleri ve Kore’den
geçen ve Avrupa’ya gelirken, Vladivostok, Habarovsk
gibi şehirlerden geçerek buradan Trans-Sibirya
demiryoluna bağlanan ve nihayetinde Samara şehrinden
Brest’e ulaşan güzergahın toplam uzunluğu 10.800
km’dir. Oysa TRACECA çerçevesinde oluşturulan Büyük
İpek Yolu’nun Çin ve Kore’den başlayarak, Almatı,
Türkmenbaşı limanından Hazar Denizi üzerinden Bakü’ye,
buradan da Tiflis üzerinden Karadeniz’de bulunan Poti
limanından Ukrayna’nın Odessa ve Bulgaristan’ın Varna
limanlarına ulaşan güzergahının uzunluğu 3900 km daha
kısadır. (316)
Bu
durum AB’nin var olan güzergahlara alternatiflerin
geliştirilmesi fikrinin sağlayacağı avantajları
göstermekte ve projeye ivme kazandırmaktadır. Bunun
yanında hali hazırda Merkezi Asya devletlerinin Rusya
üzerinden Avrupa’ya gerçekleştirdiği demiryolu
taşımacılığı yeni oluşan yola göre çok daha uzun
mesafeleri aşmaktadır. Bu devletler ürettiği malları
Avrupa pazarlarına ulaştırmayı Sovyetler Birliği
döneminden kalan demiryolu altyapısından yararlanarak,
Rusya’nın Samara şehri üzerinden Ukrayna’nın Lvov ve
Beyaz Rusya’nın Brest şehirlerinden geçerek
gerçekleştirmektedirler. Oysa Büyük İpek Yolu koridoru
ile Lvov ve Brest üzerinden Avrupa’ya gerçekleştirilen
taşımacılığın mesafesi önemli oranda kısalacaktır.
(317)
Diğer taraftan
TRACECA Programı’ndan 30’a yakın ülke yararlanacaktır.
Program sadece Avrupa ile Uzak Doğu pazarları arasında
alternatif yolun oluşturulmasıyla kalmamakta, aynı
zamanda Güney Kafkasya ve Merkezi Asya’daki
(Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Tacikistan,
Türkmenistan) ülkeler arasında alternatif bir yol
aracılığıyla bu ülkeler arası ekonomik ilişkileri
geliştirmekte ve bu devletlerin hem idari hem de
ekonomik açıdan gelişmelerine neden olmaktadır. (318)
Bunun için de kuşkusuz ki, bu devletler tarafından
üretilen mal ve hizmetlerin dünya pazarlarına
ulaştırılması için Rusya’ya alternatif yolların
oluşturulması gerekmektedir. Rusya’ya bu açıdan olan
bağımlılıklarını azaltacak devletler bağımsızlıklarını
pekiştirmeye imkan bulacaklardır. İşte TRACECA bu tür
görevin yerine getirilmesinde yeterli imkana sahiptir.
Nitekim Kazakistan’la Çin Trans-Kazakistan
demiryolunun inşasına başlamış durumdadır. Yaklaşık
2.5 milyar dolar değerindeki bu projenin Güney-Doğu
Asya devletlerini Avrupa ülkeleri ile birleştirmesi
beklenmektedir. Demiryolu güzergahı Dostık -
Kazakistan’ın Aktogay, Jezkazgan, Beyney şehirleri
hattını takiben Hazar Deniz’indeki Aktau limanına
kadar uzanacaktır. (319)
Buradan da Bakü’ye kadar gemiyle taşınması öngörülen
yükler, daha sonra bilinen güzergah üzerinden Bakü’den
Gürcistan’ın Karadeniz’deki limanlarına kadar
taşınacaktır. Şunu belirtmek gerekir ki
Aktau-Bakü-Batum koridoru TRACECA Programının bir
parçasıdır ve bu program doğrultusunda birkaç proje
çerçevesinde yeniden yapılandırılmıştır. (320)
Bununla da Kazakistan, demiryolu sistemi açısından
kısmen Rusya’ya bağımlılıktan kurtulmuş olacaktır;
diğer taraftan Moskova ile Pekin arasında uzanan
Trans-Sibirya demiryoluna da bir alternatif
sunulmaktadır.
Bu alternatifin daha da etkin
bir şekilde kullanıma açık olması için demiryolunun
Kafkasya bölgesinden doğrudan Türkiye üzerinden
Avrupa’ya bağlanması gerekmektedir. Sovyetler Birliği
zamanında Ermenistan’ın Gümrü şehrinden Türkiye’nin
Kars şehrine demiryolu bağlantısı varsa da,
Azerbaycan’la Ermenistan arasında devam eden Karabağ
çatışması yüzünden ve Türkiye’nin bu çatışma çözüme
kavuşana dek Ermenistan’la herhangi bir ekonomik
ilişkiye girmeyeceğine dair almış olduğu karardan
dolayı atıldır. Bu demiryolunun uzantısı Azerbaycan’ın
Ermeniler tarafından işgal olunmuş arazilerinden
geçtiği ve kısmen bunlar tarafından söküldüğü için
uzun zamandan beri kullanılmamaktadır. Yeniden
faaliyete başlaması için hem Karabağ sorununun
çözümünü beklemek gerekecek, hem de bu güzergâhın
yeniden yapılandırılması için büyük miktarda
yatırımlara ihtiyaç duyulacaktır.
Diğer
taraftan, Uzak Doğu’dan ve Merkezi Asya üzerinden
mevcut ve oluşturulacak olan demiryollarının, Rusya ve
İran’a alternatif güzergah olan Güney Kafkasya ve
Türkiye üzerinden Avrupa demiryolu şebekesine
bağlanması için Kars ile Tiflis arasında bir
demiryolunun hattı inşası yeterlidir. 68 km’lik kısmı
Türkiye, 30 km’lik kısmı da Gürcistan içinde kalıp
toplam uzunluğu 98 km olan ve maliyeti 400 milyon
dolar olarak belirlenen demiryolu Uzak Doğu ile Avrupa
pazarlarını yeni ve güvenilir bir demiryolu ile
birleştirmiş olacaktır. (321)
Bakü-Tiflis-Kars hattı doğuda Çin ve Kazakistan
demiryolu hatları ile batıda ise denizaltı geçişli
Marmara demiryolu tüneli üzerinden Avrupa Demiryolu
ağına bağlanacaktır. Çin ve Kazakistan tarafından
büyük destek alan bu projenin temeli Ağustos 2007
tarihinde atılacak ve üç yıl içerisinde
tamamlanacaktır. (322)
Güney Kafkasya bölgesinin AB ile Uzak Doğu ve
bölge ülkeleri arasındaki ticaretin güvenli ve
sürdürülebilir şekilde sağlanmasında önemi bununla
sınırlanamaz. Daha önce de zikrettiğimiz gibi AB
ekonomisi alternatif kaynaklardan enerji arzına büyük
gereksinim duymaktadır. Hazar havzasında bu
kaynakların var olması, bunlardan yararlanıldığı
anlamına gelmemektedir ve kaynakların güvenli bir
şekilde AB’ye ulaştırılması da önemlidir. Oysa bu
coğrafyada bulunan hidrokarbon kaynakları AB’ye aslen
Rusya üzerinden ihraç edilmektedir. Bu durumda
Rusya’dan AB’ye ihraç edilen kaynaklara alternatif
olma özellikleri ortadan kalkmaktadır. Bu yüzden
Avrupa Birliği için enerji kaynaklarına alternatif
erişimi temin etmek için Hazar Denizi bölgesinden
Rusya’ya alternatif boru hatları ve diğer ulaşım
sistemlerinin oluşturulması zarureti vardır. Hazar
Denizi havzasında hem petrol, hem de doğalgaz
Rusya’nın tekelinde olan boru hatları ile Avrupa
pazarlarına taşınmaktadır. Hatta Kazakistan’ın
bağımsızlığından sonra kurulmuş olan CPC (323)
boru hattı da böyledir. Uzunluğu 1580 km olan bu boru
hattı Kazakistan’ın Tengiz yatağından başlayarak Rusya
üzerinden bu ülkenin Karadeniz’de bulunan Novorossiysk
limanına kadar uzanmaktadır. Buradan petrol
tankerlerle Türk Boğazları’ndan geçerek, dünya
pazarlarına ulaştırılmaktadır. Boru hattına yapılan
masraf 2.6 milyar ABD doları olarak tahmin
edilmektedir. (324)
Azerbaycan petrolleri ise Bakü-Novorossiysk Boru Hattı
ve daha sonra Karadeniz üzerinden benzer güzergahla
taşınmaktaydı. 1997 yılında kullanıma açılan ve
uzunluğunun 233 km’si Azerbaycan topraklarından geçmek
üzere 1000 km olan bu petrol boru hattının kapasitesi
yıllık 5 milyon tondur. Boru hattı Asrın Anlaşması’na
göre Azeri, Güneşli ve Çırak yataklarından elde edilen
erken petrolün taşınması için planlanmıştır. Kuzey
güzergahı olarak da bilinen Bakü-Novorossiysk ile
beraber, Batı güzergahı adı verilen ve uzunluğu 920 km
(ki bunun 600 km Azerbaycan arazisinden geçmektedir)
olan Bakü-Supsa Boru Hattının da yapımı
gerçekleştirilmiştir. (325)
Bu boru hattının inşası ile ilk defa herhangi bir eski
Sovyetler Birliği Cumhuriyeti kendi enerji
kaynaklarını Avrupa pazarlarına Rusya’ya alternatif
bir güzergahtan ihraç etmeye imkan bulmuştur. Supsa
Gürcistan’ın Karadeniz’deki bir limanı olup, buradan
tankerlerle taşınan erken petrol ilk defa Rusya’ya
alternatif oluşturmuştur. (326)
Fakat hem kapasitenin küçüklüğü ki bu Petrol Boru
Hattı üzerinden yılda sadece 5.5–6 milyon ton petrol
taşımak mümkündür, hem de Boğazlardan geçişin güvenlik
tedbirleri açısından sınırlandırılması, Asrın
Antlaşması olarak bilinen Azerbaycan petrollerinin
üretim projesine yönelik yeni bir boru hattı inşası
gerekliliği ortaya koymuştur. Bu boru hattı Bakü’den
Türkiye’nin Ceyhan limanına kadar uzanacak olan Ana
Petrol Boru Hattıdır.
Uzunluğu 1730 km ve
yıllık taşıma kapasitesi 50 milyon ton olarak
öngörülen bu boru hattının 468 km’si Azerbaycan, 225
km’si Gürcistan, 1037 km’si ise Türkiye arazisinden
geçmektedir. Bir ton nakli için 18 ABD doları tarife
ücreti öngörülmektedir. (327)
Bu ise Bakü-Novorossiysk Boru Hattından ihraç edilen
petrol için önerilen tarifeden çok daha düşüktür.
Bakü-Ceyhan Boru hattı üzerinden taşınacak petrol için
her varil başına ortalama 2.57 ABD doları olan bu
maliyet Bakü-Novorossiysk Boru Hattı için 3 ABD
dolarıdır. Bunun dışında Novorossiysk’ten tankerlerle
Karadeniz’den taşınan petrol için ek ücret ödemek
gerekmektedir. Tanker taşımacılığı ve sigorta için
ödenilen masraflar kış döneminde artma eğilimini
göstermektedir. Çünkü kış mevsiminde kötü hava
şartları tankerlerin Boğazlar’dan zamanında geçişini
engellemektedir. Örneğin, 2004 kış mevsiminde
gemilerin kötü hava şartları yüzünden bekleme
süresinin maliyeti ortalama olarak 100.000 ABD
dolarıdır. Ocak 2004’de Novorossiysk’ten Akdeniz
limanlarına petrol taşıma maliyeti beş ABD dolarına
kadar çıkmıştır, bu da 2003 yılının aynı dönemine
kıyasen üç ABD dolarından çok daha fazlaydı. (328)
Bakü-Ceyhan Boru Hattı hem AB açısından, hem de
Hazar bölgesi açısından büyük önem taşımaktadır. İlk
önce bu proje ev sahibi ülkelerinin ekonomileri için
ciddi miktarda gelir getirecektir. Azerbaycan’ın
petrol ve Gürcistan’ın taşıma ücretlerinden elde
edecekleri kazanç, ülkelerin refahını hissedilir
şekilde artıracaktır. Bunun dışında,
Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattı Rusya’dan Avrupa’ya
uzanan petrol boru hatlarına ilk ciddi alternatiftir
ve Avrupa pazarlarına petrol taşımacılığını
çeşitlendirmeye imkan vermektedir. Nitekim Kazakistan
da bu petrol boru hattına katılma konusunda talebini
bildirmiştir. Çünkü mevcut durumda Kazakistan’ın
ürettiği petrolün tamamı Rusya arazisinden
nakledilmektedir, bu ise bu ülkeyi Rusya’ya bağımlı
bırakacaktır.
Bir diğer önemli husus ise,
Azerbaycan ve Kazakistan petrolleri daha önce
Karadeniz’in Novorossiysk, Supsa ve Batum limanlarına
kadar ulaştırılmaktaydı ve buradan da tankerlerle
dünya pazarlarına taşınmaktaydı. Tankerlerin çok
hassas olan Boğazlar bölgesinden geçiş yapması
gerekmekteydi. Boğazlar üzerinden gemilerin geçişini
düzenleyen 1936 Montreux Antlaşması yürürlüğe girdiği
zaman, Türk Boğazları bölgesinden geçen gemilerin
sayısı, günümüzdekinden çok daha az idi. Ayrıca, gemi
inşa sektöründeki gelişmeler, gemilerin niteliklerini
de önemli ölçüde değiştirmişti. (329)
Günümüzde Boğazlardan çok daha büyük ve geniş hacimli
gemiler geçmektedir. Bu ise İstanbul’u sürekli olarak
tehdit altında bırakmaktadır.
1990’lı yıllarda
yıllık olarak ortalama 60 milyon ton ham petrol geçişi
sağlanıyordu ve bu rakam yıllar geçtikçe daha da
artmaktadır. Bu ise İstanbul ve Boğazlar için
gemilerin yoğun trafiği, çevre kirliliği riski de
dahil önemli bir güvenlik sorunu oluşturmaktadır. (330)
Dünya pazarlarında petrol gereksiniminin artmasıyla
birlikte Boğazların yükü de artmaktaydı. Mesela
2003’de 135 milyon ton petrol taşınmaktayken, 2004’te
bu rakam 160 milyon tona ulaşmıştır. Oysa Boğazların
yıllık kapasitesi 200 milyon tondur. Büyük tankerlerle
petrolün taşınmasının neredeyse imkansız hale getiren
Boğazların en dar bölgesi sadece 600 metredir ve bazen
gemiler tam dik açıda dönmek zorunda kalmaktadır. (331)
Sadece, 1 Mayıs 1982’den 18 Ekim 1994’e değin
Boğazlarda, irili ufaklı toplam 210 kaza olmuştur.
(332) Kazaları en aza
indirme imkanı bulunsa da, Boğazlardan geçen gemiler
deniz kirliliğine sebep olmakta hem de havayı
kirletmektedir. Bu durum gemilerin kullandığı yakıtın
kalitesinden, geminin makinesindeki arızadan, geminin
hızından ve geçen gemilerin yoğunluğundan
kaynaklanmaktadır. Denizin kirlenmesi, tankerlerin
balast suların boşaltılması, tankların yıkanması,
çamur, çöp ve sintine boşaltmaları sonucu da ortaya
çıkar. (333) Görüldüğü gibi
Boğazlarda mevcut olan gemi trafiğini azaltmaya yardım
edecek alternatif güzergahların oluşturulması hem
İstanbul’un güvenliği için hem de çevre açısından da
büyük önem taşımaktadır.
Nitekim Bakü-Ceyhan
Boru Hattı bu tür bir projedir ve Türkiye arazisinden
Akdeniz’e inmektedir ve Avrupa pazarlarına yeni
güvenli ve alternatif bir güzergah sunmaktadır.
Bakü-Tiflis-Ceyhan Boru Hattı’ndan ilk petrol Mayıs
2005’te pompalanmaya başlanmış, bir yıl sonra Ceyhan
limanından dünya pazarlarına Azerbaycan petrolü
girmiştir.
Bölgede yakın zamanlarda
tamamlanması öngörülen ve Avrupa için büyük bir önem
taşıyan bir diğer proje ise, Şahdeniz Doğalgaz Boru
Hattıdır. Daha önce de belirttiğimiz gibi, Hazar
Denizi’nin Azerbaycan’a ait kısmında bulunan Şahdeniz
doğalgaz yatağından çıkarılacak doğalgazın Avrupa’ya
ulaştırılması öngörülmektedir. Bunun için gereken
altyapı düzenlenmiştir. Azerbaycan’da mevcut ve
Gürcistan sınırına kadar uzanan, uzunluğu 490 km olan
boru hattını takiben, Gürcistan’da yapılması öngörülen
ve 280 km uzunluğunda olacak boru hattıyla doğalgazın
Türkiye sınırına ve Türkiye’nin Erzurum şehrine
taşınması planlanmaktadır. Boru hattının 280 km’lik
kısmı Türkiye arazisinde yapılacaktır. (334)
İnşası 27 Şubat 2003’te başlamış (335)
ve 2007’de tamamlanmıştır. (336)
6.3 Güvenlik Sorunları
AB’yi bölge
açısından ilgilendirebilecek diğer bir durum ise
güvenlik sorunudur. Güney Kafkasya, bölgede bulunan
küçük ve belli ölçüde etkisiz devletler nedeniyle dış
etkilere oldukça hassastır, hatta bölgede bulunan
etnik çatışmaların daha sonra tartışılacağı üzere
çoğunu dış aktörler menfaatleri çerçevesinde istismar
etmektedirler. Nitekim bu durum hem tüm Avrupa
kıtasını, hem de AB’yi olumsuz şekilde etkilemektedir.
1998’de Yugoslavya’da Kosova bölgesinde durdurulan
çatışmadan sonra, tüm Avrupa kıtasında çatışma
olasılığı yüksek oranda devam eden tek bölge Güney
Kafkasya olarak kalmaktadır. Hem Gürcistan’da devam
eden Abhazya ile Güney Osetya ayrılıkçı hareketleri
ile mücadele, hem de Azerbaycan- Ermenistan arasındaki
Dağlık Karabağ anlaşmazlığı, çözüme kavuşturulmamaları
halinde her an yeniden şiddetlenebilirler. Çatışmasız
bir Avrupa kıtası görmek isteyen AB devletleri için bu
tür bir olasılık en istenmeyen durumdur.
AB
için bu bölgedeki sorunların çözümlenmesinin gerekli
olmasının bir diğer nedeni ise, Birliğe üye olan
devletlerin çoğunda ayrılıkçı hareketlerin olması ve
zaman zaman bunların harekete geçmesidir. Güney
Kafkasya bölgesinde ayrılıkçı hareketlerin başarısı
AB’ye üye devletlerdeki muadillerine harekete geçme
cesareti verebilir. AB’nde bu tür ayrılıkçı
hareketlere örnek olarak Katalanları, Kuzey
İrlanda’yı, Flamanlar’i, İspanya’nın Bask Ülkesini
göstermek mümkündür. (337)
Genel olarak baktığımız zaman, Avrupa kıtasında
1920’li yıllarda 23 olan devlet sayısı, 1994’de 44’ü
bulmuştur. 1500’li yıllarda Avrupa’da 500’e kadar
siyasi yapının bulunduğunu göz önünde bulundurursak,
(338) Avrupa’da ayrılıkçı
hareketlerin hangi seviyeye ulaşabileceğini görmek
mümkün olacaktır. Çünkü günümüz Avrupa’sında hemen her
ülkede hatırı sayılır çeşitlilikte ve nüfusta
azınlıklar yaşamaktadır. Bunlara bazı örnekler
göstermek gerekirse, İspanya’nın toplam nüfusunun %
16.3’ünü Katalanlar, Büyük Britanya’nın % 9’unu
İskoçyalılar, % 5’ini Galliler, % 3’ünü İrlandalılar,
İtalya’da toplam nüfusun yaklaşık % 40’ını çeşitli
azınlık grupları oluşturmaktadır ki bunların arasında
en büyükleri Lombardiyalılar ve Galiçyalılardır. Hatta
Lüksemburg gibi küçük bir devletin toplam nüfusunun %
25’ni esas olarak da İtalyan azınlık oluşturmaktadır.
(339) Bu listeyi uzatmak
mümkündür.
Dolayısıyla tüm Avrupa devletleri,
uluslararası hukukta self-determinasyon ilkesine göre
yeni imkanların ortaya çıkması durumunda, muhtemelen
kendi arazilerinde, ayrılıkçı hareketler ile
yüzleşebilirler. Bu yüzden, Güney Kafkasya’daki
gelişmeler ve buradaki sorunların çözüm şekli Avrupa
Birliği açısından büyük önem taşımaktadır ve bu
kurumun dikkati haricinde bırakılması durumunda
gelecekte büyük sorunlara neden olabilecektir. Mesela
Abhazya veya Dağlık Karabağ’da dışarıdan yapılan
müdahalelerin de etkisiyle kalıcı bir bölünme
yaşanması ve bu oluşumların ilerde uluslararası
sistemin hukuki özneleri olarak tanınmaları self-
determinasyon ilkesinin yeni bir yorumu olacak ve bu
da Avrupa’da ve dünyada ayrılıkçı hareketlerin
taleplerini artıracak ve rahatsızlık verici bir emsal
olacaktır.
Güney Kafkasya’daki çatışmaların
ortak özellikleri, tüm çatışmaların Sovyetler
Birliği’nin dağılması sırasında ortaya çıkması ve o
dönemin Merkezi yönetimi tarafından
yönlendirilmesidir. Sovyetler Birliği’nde Gorbaçov
döneminde başlayan reform hareketleri başarısızlıkla
sonuçlanınca, ülkede siyasi sorunlar şiddetlenmiş,
arkasından ekonomik sorunlar gelmiştir ki, bu da çok
etnik kimlikli ülkelerde bu gruplar arasında
çatışmalara yol açmıştır. Karabağ’da yaşayan
Ermeniler, Şubat 1988’de Azerbaycan’dan ayrılma ve
Ermenistan’la birleşme kararını almıştır. Bu kararla
birlikte iki taraf arasında çatışmalar başlamıştır.
(340)
Güney Kafkasya
bölgesinde Gürcistan’da Abhazya bölgesindeki ayrılıkçı
hareket daha Sovyetler Birliği’nin dağılmadan önce
başlamıştır. Sovyetler döneminde Gürcistan dahilinde
otonom bölge statüsüne sahip olan Abhazya’da şiddetli
çatışmalar 1992’de başlamıştır. Diğer ayrılıkçı
hareket Güney Osetya’da 1989 yılında ortaya çıkmıştır.
Her iki meselede de ateşkes süreci devam etse de, ne
Abhazya, ne de Güney Osetya Gürcistan yönetimine tabi
olmak istememektedir. (341)
Eski Sovyetler Birliği topraklarındaki bu
dondurulmuş çatışmalar çözülmeden AB’nin güvenliği
sürekli bir şekilde tehdit altında olacaktır. Çünkü
Rusya bölgede çatışmaları bir araç ve bahane olarak
kullanarak her zaman müdahalede bulunma imkânına sahip
olacaktır. Bunlardan dolayı AB’nin hem genel olarak
güvenliği, hem de bölgedeki çıkarları tehdit altında
kalabilir.
AB’nin güvenliğine tehdit olarak
algılanması olasılığı yüksek olan bu sorunlarla
beraber, modern dünyada “yeni tehditler” olarak
tanımlanan terörizm, organize suç ya da denetimsiz göç
akımları gibi sorunlar için (342)
Güney Kafkasya bölgesi “transit” bölge rolünü
oynayabilir. ‘Yeni tehditler’ olgusunun terörizm
çerçevesinde değerlendirilmesi Güney Kafkasya’nın AB
güvenliği açısından terörizm bağlamındaki önemini
belirleyecektir.
“El-Kaide” örgütünün ABD’ye
karşı 11 Eylül 2001’de gerçekleştirdiği, dört yolcu
uçağını kaçırılması yoluyla New York, Washington ve
Pittsburg şehirlerinde binlerce insanın ölümüyle
sonuçlanan saldırılardan sonra, bu ülkenin ulusal
güvenlik algılamasında radikal değişimler meydana
gelmiştir. (343) Bunun
üzerine 27 Aralık 2001’de AB’ye üye devletler “Terörle
Mücadeleye İlişkin Özel Önlemlerin Uygulanmasına Dair
Ortak Tutum” başlıklı bir karar almıştır. Kararın
önemi, AB tarafından terör eyleminin ortak tanımının
yapılması ve aynı zamanda terörist kişi, kuruluş ve
örgütlerin listesinin belirlenmiş olmasıydı. (344)
Madrid’de ve Londra’da gerçekleştirilen terör
eylemleri AB’nin daha sıkı tedbirlerin almasının
önemini ortaya koymuştur. Bu konuda AB’nin dış
sınırlarının güvenliğini sağlaması tedbirlerin
arasında önemli bir yer tutmaktadır. Bu konuda AB ile
komşu bölgesi olan Güney Kafkasya istisna
oluşturmamaktadır. Günümüz dünyasının en istikrarsız
bölgesi olan Ortadoğu ile komşu olan bu bölge,
haritasında birçok çatışma alanın bulunması ve bu
nedenle oluşan denetim dışı alanlar, terör
örgütlerinin konuşlanması ve Avrupa’ya geçişinin
sağlanması açısından ideal bir yer oluşturmaktadır.
AB güvenliği açısından bölgeyi ilgilendiren bir
diğer olgu ise azgelişmiş ülkelerden AB üyesi ülkelere
yönelen yoğun göç akımlarıdır. 1950’li yıllarda
ekonomik büyümede patlama yaşayan Avrupa ülkeleri
dışarıdan gelen ucuz iş gücüne büyük bir ihtiyaç
duymaktaydılar ve bu nedenle Büyük Britanya Karayip
Adaları ve Hindistan’dan, Fransa Cezayir’den Almanya,
İtalya ve Türkiye’den çok sayıda işçi almıştır.
Ekonomik büyüme hızının azalmasıyla bu ülkelerde geniş
topluluklar oluşturan göçmenler bazı sorunlarla
karşılaşmaya başlamıştır. Avrupa’da artan işsizlik ve
rekabet ortamında daha ucuz ücretle çalışmaya hazır
olan göçmenler yerel ahali içerisinde aşırı gruplar
tarafından ortaya çıkan sorunların temel kaynağı
olarak gösterilmeye başlanmıştır. Zaman zaman ülke
hükümetleri de benzer sebeple göçmenlere karşı
ayrımcılık politikaları uygulamışlar ve hatta
Avusturya ve Fransa’da olduğu gibi aşırı milliyetçi
partilerin nüfuzlarının artmıştır. (345)
Göç sorunuyla baş etmek açısından AB’nin Güney
Kafkasya politikasının, bölgenin gelişmişlik düzeyini
artırarak kendisinin illegal göçmen kaynağı olmasının
önüne geçmek, entegrasyon sürecinin sonucu olarak
bölge ülkelerinin AB’nin konuyla ilgili ve daha genel
güvenlik prosedürlerinin parçası haline gelmesi
sayesinde olası göçmen dalgalarını kendi sınırlarında
karşılamasını sağlamak yönünde uygulamalar
gerektirdiği değerlendirmesi yapılabilir.
1. Bölüm
>>>
2.Bölüm >>>
3.Bölüm
>>>
2. BÖLÜM DİPNOTLARI:
fkasya’nın Yeri, Sınırları ve Özellikleri”, No 17,
Avrasya Etütleri Dergisi, Ankara, TİKA, (İlkbahar-Yaz,
2000), ss. 21–22. 173)
Ruben Şugaryan, “Ermenistan Dış Politikası
Çerçevesinde Bölgesel İşbirliğinin Olasılıkları (Идея
Регионального Сотрудничества в Контексте Внешней
Политики Армении)”, Gayane Novikova, (ed.), Erivan,
Antares, 2002, ss. 10–11. 174)
Foreign Policy Priorities of the Republic of
Azerbaijan,
http://www.azembassy.com/new/pages.php?name=FPP,
(25.09.07). 175)
Azerbaycan Ekonomisi, (Экономика Азербайджана),
http://www.panasia.ru/main/azerbai/economic/,
(18.08.07). 176)
Gürcistan Ekonomisi, (Экономика Грузии),
http://www.panasia.ru/main/gruziya/economic/,
(18.08.07). 177)
Ermenistan Ekonomisi, (Экономика Армении),
http://www.panasia.ru/main/armeniya/economic/,
(18.08.07). 178)
Bu konuda bkz: EU Cooperation with Georgia,
http://www.delgeo.ec.Europa.eu/en/eu_and_georgia/cooperation.html,
(10.08.07). 179)
EU-Relations with Azerbaijan,
http://ec.Europa.eu/external_relations/azerbaijan/intro/index.htm,(10.08.07).
180) Bu konuda bkz:
EU Cooperation with Georgia,
http://www.delgeo.ec.Europa.eu/en/eu_and_georgia/cooperation.html,
(10.08.07). 181)
European Neighbourhood and Partnership Instrument,
Armenia: Country Strategy Paper,2007-2013, s. 13.
182) Aras Aslanlı,
“Tarihten Günümüze Karabağ Sorunu”, Avrasya Dosyası,
Cilt 7, Sayı 1, Ankara, (İlkbahar, 2001), s. 45.
183) Emin Şihaliyev,
Türkiye ve Azerbaycan Açısından Ermeni Sorunu, Ankara,
Türk Kültür veEğitim Norm Geliştirme Vakfı Yayınları,
2002, s. 150. 184)
Azerbaycan’da idari bölgelere verilen isim. 185)
Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin
yürütme organı 186)
Chronology of Key Events February 1988-June 2003,
http://www.nkrusa.org/nk_conflict/nkr_position.shtml,
(29.08.07). 187)
Daha etraflı bilgi için bak: Declaration on State
Independence of the Nagorno KarabakhRepublic,
http://www.nkrusa.org/nk_conflict/declaration_independence.shtml,
(29.08.07). 188)
S. Asratian, Karabakh War, Erivan, 2001, s. 189.
189) Asratian, a. g.
e., s.189. 190)
Dağlık Qarabağ: Sülh Planı, International Crisis Group
Raporu, No 167, 11.10.05, s. 8. 191)
Emin Arif (Şihaliyev), Kafkasya Jeopolitiğinde
Rusya, İran, Türkiye Rekabetleri ve ErmeniFaktörü,
Ankara, Natürel Yayınları, 2004, s. 56. 192)
Çatışmanın tarihi ve Çözüm Süreci, (История
Конфликта и Процесс Урегулирования),
http://www.azerbembassy.org.cn/rus/background.html,
(08.08.07) 193)
Commission Staff Working Paper, Annex to “European
Neighbourhood Policy”, CountryReport, Azerbaijan,
(COM(2005)72 Fınal), Brussels, EU Commission,
02.03.2005. 194)
Elena Lyubarskaya, Karanın 1/6 Hissesi: “Konyak
Devrimini” Engelleyen Ne, (1/6 Часть Суши: Что мешает
"Коньячной Революции"),
http://lenta.ru/articles/2005/04/15/armenia,
(21.08.07) 195)
Elif Hatun Kılıçbeyli, “Sovyet Sonrası Kafkasya’da
“Yeni Egemen” Devletler: Bölge ve Bölge- Dışı Aktörler
ile Bütünleşme Süreci”, Geçmişten Günümüze Dönüşen
Orta Asya ve Kafkasya, Yelda Demirağ-Cem Karadeli,
(der.), Ankara, Palme Yayıncılık, 2006, s, 91.
196) B. G. Hewitt,
Abhazia, “A Problem of Identity and Ownership”,
Transcaucasian Boundaries, John F. R. Wright Et al.,
(ed.), London UCL Press, 1996, s. 216. 197)
Elena Lyubarskaya, Karanın 1/6 Hissesi: Saakaşvili
Yandaşları Ne İçin Mücadele Verdiler, (1/6 часть суши:
За что боролись поклонники Саакашвили),
http://lenta.ru/articles/2005/05/03/georgia/,
(21.08.07). 198)
Paul B. Henze, “Russia and the Caucasus”, Perceptions:
Journal of International Affairs,Volume 1, No 2,
Ankara, Stratejik Araştırmalar Merkezi, (June-August,
1996), ss. 62-63. 199)
Kılıçbeyli, a. g. m., 2006, s. 90. 200)
Elena Lyubarskaya, Karanın 1/6 Hissesi: Saakaşvili
Yandaşları Ne İçin Mücadele Verdiler,(21.08.07).
201) Kamil Ağacan,
“Soğuk Savaş Sonrası Türkiye-Gürcistan İlişkileri”,
21. Yüzyılda Türk DışPolitikası, İdris Bal, (ed.),
Ankara, Nobel Yayınları, 2004, s. 434. 202)
Kılıçbeyli, a. g. m., 2006, s. 92.
203) Aybeniz Rüstemova,
“Müsteqillik Sonrası Cenubi Qafqaz ve Merkezi Asya
Regionunda Tehlükesizlik ve Emekdaşlıq Sahesinde
İnteqrasiya Prosesleri”, Qloballaşma Prosesinde Qafqaz
ve Merkezi Asiya: İqtisadi ve Beynelxalq Münasibetler
II Beynelxalq Konqres Materialları, Bakü, Qafqaz
Universiteti, 2007, s. 1001. 204)
Sovyetler Birliği’nin 1951 yılında Batı Avrupa’da
başlayan entegrasyon sürecine tepkisi, 11 Eylül1951
tarihinde Fransa hükümetine “Schumann Planına” karşı
verilen resmi nota ile belirlenmiştir. Bu notada
Sovyetler tarafı Schumann Deklarasyonu’na oldukça
olumsuz bir reaksiyon sergilemektedir ve bunu Almanya
için yeniden silahlanma ve Alman emperyalizmin yeniden
doğuşu planı olarak gördüğünü beyan etmiştir. O
dönemin Sovyet gazetelerinde yayınlanan makalelerde,
Avrupa Kömür Çelik Topluluğu, saldırgan NATO bloğuna
paralel bir ekonomikbirliğin kurulmasında ilk adım
olarak değerlendirilmekteydi. 1957’de Roma Antlaşması
ile kurulandiğer iki topluluğa da benzer tepki
gösterilmiştir. Nitekim 1957 yılında Sovyetler Birliği
Dışişleri Bakanlığı’nın 17 Mart 1957 tarihinde
yayınlanan beyannamesinde bu organizasyonların
kurulması NATO’nun iki yeni şubesinin oluşturulması
şeklinde değerlendirilmiştir. Bkz: Avrupa Birliği El
Kitabı, (Европейский Сoюз Справочник), O. B. Butorina,
(ed.), Moskova, Delovaya Literatura, 2003, s. 19
205) Avrupa Birliği
El Kitabı, 2003, s.19. 206)
Esra Hatipoğlu, “Rusya-Avrupa Birliği İlişkileri”,
Marmara Avrupa Araştırmaları Dergisi, İstanbul, Cilt
9, Sayı 1, (2001), s. 116. 207)
Avrupa Birliği El Kitabı, 2003, s.33.
208) AT-Sizin
Komşunuz, AT Komisyonu, (Eвропейское Cообщество-Bаш
сосед, KомиссияEвропейских Cообществ), Avrupa
Komisyonu, Brüksel, 1992, s. 41. 209)
Avrupa Birliği El Kitabı, 2003, s. 203. 210)
Technical Assistance to the Commonwealth of the
Independent States. 211)
Ali Faik Demir, AB’nin Güney Kafkasya Politikaları,
Dünden Bugüne Avrupa Birliği, BerilDedeoğlu, (der.),
İstanbul, Boyut Yayınları, 2003, ss. 378–379.
212) Avrupa Komisyonu:
TACIS Programı, 1997 yılı Raporu, (Eвропейская
Kомиссия: Программа TACIS, Годовой Отчет За 1997 Год),
Avrupa Komisyonu, Brüksel, 03.07.98, s.57. 213)
Avrupa Komisyonu: TACIS Programı, 1997 yılı
Raporu, 1998, s. 57. 214)
Avrupa Birliği El Kitabı, 2003, s. 206.
215) Bkz: TACIS,
http://ec.europa.eu/external_relations/ceeca/tacis/index.htm,
(23.01.08) 216)
Vişne Korkmaz, “Avrupa Birliği’nin Güney Kafkasya
Bölgesine Yönelik Politikaları”, StratejikÖngörü
Dergisi, İstanbul, Tasam Yayınları, Sayı 3, (Sonbahar,
2004), s. 163. 217)
Korkmaz, a. g. m., 2004, s. 163. 218)
Transit Corridor Central Europe-Caucasus-Central
Asia. 219) Avrupa
Komisyonu: TACIS Programı, 1997 yılı Raporu, 1998, s.
43. 220) Vişne
Korkmaz, a. g. m., 2004, s. 163. 221)
Vişne Korkmaz: a. g. m., 2004, s. 162 222)
Conference on Prospects for the Development of
Trans-Asian and Eurasian Transit Transportation
through Central Asia up to 2015,
http://www.traceca-org.org/default.php?l=en,
(23.01.08). 223)
Interstate Oil and Gas Transport To Europe. 224)
About INOGATE, www.inogate.org /en/, (09.08.07).
225) INOGATE
Newsletter, No 1, Brussels, (Summer, 1998). 226)
What is INOGATE?,
http://www.inogate.com/russ/rdefault.htm, (09.08.07).
227) About INOGATE,
(09.08.07). 228)
Diğer desteklenen doğalgaz boru hattı projeleri için
bkz: INOGATE Map of Natural Gas
Pipelines,
http://www.inogate.org/en/resources/map_gas,
(09.08.07). 229)
Rovshan Ibrahimov, Nabucco: Project with Strange Name
and Mysterious Intentions, 25 Mart
2007,
http://www.turkishweekly.net/comments.php?id=2547,
(08.08.07). 230)
Map of Crude Oil Pipelines, (08.08.07). 231)
Bu konuda bkz: Rovshan Ibrahımov, Energy Policy in EU
Region-National Priorities vs. Common Policy, 16 Nisan
2007,
http://www.turkishweekly.net/comments.php?id=2569,
(08.08.07). 232)
Annotated Summary of Agreements Linking with
Non-member Countries, European Commission,
Brussels, June, 2000. 233)
Azərbaycan Respublikasının TRASEKA layihəsində
iştirakı,
http://www.mfa.gov.az/az/foreign_policy/inter_affairs/econom/regional/11.shtml,
(13.08.07). 234)
TRACECA Project,
http://www.azembassy.com/traceca/browse.htm,
(05.08.07). 235)
Azərbaycan Respublikasının TRASEKA layihəsində
iştirakı. 236)
Demir, a. g. m., 2003, s. 383. 237)
Demir, a. g. m., 2003, ss. 383–384. 238)
Co-operation That Counts Southern Caucasus, European
Commission, Brussels, 2002, s., 21. 239)
Commission Staff Working Paper, Annex to:European
Neighborhood Policy, Country Report, Azerbaijan,
com (2005) 72 final), SEC (2005) 286/3, Brussels,
02.03.2005. 240)
2006 tarihi için rakamlar Komisyon tarafından önceden
belirlenmiştir. 241)
Commission Staff Working Paper, Annex to:European
Neighborhood Policy, Country Report, Georgia, com
(2005) 72 final), SEC (2005) 288/3, Brussels,
02.03.2005. 242)
Commission Staff Working Paper, Annex to:European
Neighborhood Policy, Country Report, Armenia, com
(2005) 72 final), SEC (2005) 285/3, Brussels,
02.03.2005 243)
Bkz: TACIS: Historical Background,
http://ec.Europa.eu/external_relations/ceeca/tacis/,
(10.08.07). 244)
PHARE, (10.08.07). 245)
About CARDS,
http://ec.Europa.eu/enlargement/financial_assistance/cards/index_en.htm,
(10.08.07). 246)
Onursal, a. g. m., 2005, s. 175. 247)
Aslında PİA birçok Türkçe kaynakta hatalı bir
şekilde Ortaklık ve İşbirliği Anlaşması olarak
zikredildiği için, Türkçe metinde değişik bir isim
verilmesine ihtiyaç duyulmuştur: Bu kavramı daha önce
Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünün
Avrupa Toplulukları Ana Bilim Dalında
2001 yılında savunduğum “TACIS ve Azerbaycan”
başlıklı yüksek lisans tezimde ilk defa
kullanmıştım. Ama bu konuda daha geniş bir
araştırma ve açıklama Fuad Hüseynov’un “Avrupa
Birliği-Azerbaycan İlişkileri” kitabında yer
almaktadır. Yazarın verdiği bilgiye göre, yaptığı
araştırmalar sonucunda, AB hukukunda Ortaklık
Anlaşmaları, Roma Antlaşmasının 238. maddesinde yer
almakta ve bunların amacı: “Karşılıklı, yani her iki
tarafın da, eşit bir şekilde belirlenen hak ve
yükümlülükleri üstlenmesini öngörmekte, taraflar
arasında ortak davranışların ve özel usullerin
varlığına” işaret etmektedir. Partnerlik türü
anlaşmalarda, bu tür eşitlik görülmemektedir. Nitekim
ilişkileri ortaklık organı değil, işbirliği organı
gerçekleştirmektedir.
Yazarın önemli tespitleri ile ortaya çıkan hakikat,
her iki Anlaşmanın farklı amaçları içerdiğini görmek
mümkündür. Nitekim AB hukukuna göre “Ortaklık”
kavramı, “Association” olarak anılmakta, diğer tür
anlaşmalar için verilen isim ise, “Partnertship”dir.
Buradan hareketle, bu kavramı Türkçede “Partnerlik”
olarak kullanılmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
Şunu da eklemek gerekiyor ki, Partnerlik ve İşbirliği
Anlaşmaları nihai amaç olarak tam üyeliği
öngörmemektedir. Bkz: Fuad Hüseynov, Avrupa
Birliği-Azerbaycan İlişkileri, Ankara, Yeni Avrasya
Yayınları, 2003, ss., 58-61. 248)
TACIS Annual Report 1998, Brussels, European
Commission, 23.07.1999, s. 6. 249)
TACIS Annual Report 1998, 2003, s. 6. 250)
Avrupa Birliği El Kitabı, 2003, s. 204. 251)
Kaynak: Avrupa Birliği El Kitabı, 2003, s. 204
252) TACIS Annual
Report 1998, 1999, s. 6. 253)
Proposal for a Council Regulation Concerning the
Provision of Assistance to Economic
Reform and Recovery in the New Independent
States and Mongolia, Brussels, European
Commission, 08.01.1999, s. 5. 254)
Avrupa Komisyonu: TACIS Programı, 1997 yılı
Raporu, 1998, s. 57. 255)
Annotated Summary of Agreements Linking
with Non-member Countries, 2000. 256)
Demir, a. g. m., 2003, s. 366. 257)
EU Cooperation with Armenia,
http://www.delarm.ec.Europa.eu/en/eu_and_armenia/cooperation.htm,
(13.08.07). 258)
AB ile Güney Kafkasya devletleri ârasında PİA
çerçevesinde belirlenen amaçlar için bkz: The European
Union and Azerbaijan Republic: Partneship and
Cooperation Agreement, (12.08.07), ss. 4–5; The
European Union and the Republic of Georgia:
Partnership and Cooperaiton Agreement, (12.08.07), ss.
4–5; The European Union and The Republic of Armenia:
Partnership and Cooperation Agreement, (12.08.07), ss.
4–5. 259)
EU-Azerbaijan Partneship and Co-operation Agreement,
TACIS, Baku, July, 2002, s. 23. 260)
The EU & Georgia: Bilateral Relations,
http://www.delgeo.ec.Europa.eu/en/eu_and_georgia/bilateral_relations.html,
(12.08.07). 261)
Demir, a. g. m., s. 368. 262)
Demir, a. g. m., s. 368. 263)
Chronology of Basic Events in EU - Georgia Relations,
http://www.mfa.gov.ge/index.php?sec_id=125&lang_id=ENG,
(13.08.07). 264)
Korkmaz, a. g. m., 2004, s.164. 265)
Konuyla ilgili bkz: T. Yuryeva, “NATO’nun Merkezi
Asya ve TransKafkasya Politikası, (Политика НАТО в
Отношении Центральной Азии и Закавказья)”,
Etnonasionalnaya i Sosialno-Ekonomicheskaya Kartina
Yujnogo Flanga SNG, Yujnıy Flang SNG. Sentralnaya
Aziya-Kaspıy-Kafkaz: Vozmojnosti i Vızovı dlya Rossii,
Moskova, İnosentr, Logos, 2003, ss.
358–360. 266)
Benita Ferrero-Waldner, “The European
Neighbourhood Policy: The EU’s Newest Foreign Policy
Instrument”, European Foreign Affairs Review, Volume
11, No 2, Holland, Kluwer Law International, (Summer,
2006), ss. 139-140. 267)
Bu girişim, dönemin AB dönem Komisyon başkanı olan
Romano Prodi’nin diliyle ifade edecek olursak:
“Kurumlardan başka-her şey”Bunun İngilizce söyleyişi:
“everything but institutions”. 268)
Robert Aliboni, “The Geopolitical Implications of the
European Neighbourhood Policy”, European Foreign
Affairs Review, Volume 10, No 1, Holland, Kluwer Law
International, (Summer, 2006), s. 3. 269)
Genişlemiş Avrupa’nın Başarılar ve
Hayalleri, (Достижения и Иллюзии Концепции
Расширенной Европы),
http://dialogs.org.ua/ru/print/material/5/322,
(01.06.07). 270)
N. Kulikova, “AB ile BDT’ye Olan Avrupa Devletleri
Arasındaki İlişkilerde Yeni Yaklaşım, (Новая Концепция
Отношений Между ЕС и Европейскими Государствами,
Входящими в СНГ)”, Evropeyskiy Soyuz: Faktı i
Kommentarii, Moskva, RAU i AEİ, No 32, Mart 2003-Mayıs
2003), s. 8. 271)
Roland Dankreuther, “Developing the Alternative to
Enlargement: The European Neighbourhood Policy”,
European Foreign Affairs Review, Volume 11, No 2,
Holland, Kluwer Law International, (Summer, 2006), ss.
186-187. 272)
Genişlemiş Avrupa’nın Başarılar ve Hayalleri, ibid,
2007. 273) Sevilay
Kahraman, “The European Neighbourhood Policy: A
Critical Assessment”, Avrupa
Çalışmaları Dergisi, Ankara, ATAUM Yayınları, Cilt 5,
Sayı 3, (Bahar, 2006), s. 14. 274)
Korkmaz, a. g. m., 2004, s. 165. 275)
Ermenistan Dışişleri Bakanı Vardan Oskanyan 2003
Yılın Yekunları Konusunda Raporu,
http://www.knews.ru/allnews/204095/, (10.08.07).
276) Muzaffer
Dartan ve Esra Hatipoğlu, “Avrupa Birliği Genişleme
Sürecinin Karadeniz Ekonomik İşbirliği Bölgesine
Etkileri”, Marmara Avrupa Araştırmalar Dergisi,
İstanbul, Kaya Basım San. ve Tic. A.Ş. Yayınları, Cilt
9, Sayı 2, (2001), s. 89. 277)
Ermenistan Dışişleri Bakanı Vardan Oskanyan 2003 yılın
Yekunları Konusunda Raporu. 278)
Xalid Niyazov, Avropa Evi’nin Astanasında,
http://azerbaijan.news.az/index.php?Lng=aze&Pid=9113&lng=aze&pid=10211,
(13.08.07). 279)
A. Mollazade ve R. Orucev,” “Genişlenmiş Avrupa”, Tam
Üyeliğin Yerine mi? (“Расширенная
Европа” Взамен Членства В ЕС?)”, Echo Gazetesi,
No 18, 30.01.2004. 280)
Avrupa Birliği Üç Güney Kafkasya Devletiyle
Antlaşma İmzalayacak, (Евросоюз Подпишет Соглашения С
Тремя Государствами Закавказья), 14.11.2006,
http://www.day.az/news/politics/63732.html,
(10.07.07). 281)
Bu konuda bkz: EU/Azerbaijan Action Plan,
http://ec.Europa.eu/world/enp/pdf/action_plans/azerbaijan_enp_ap_final_en.pdf,
(10.07.07); EU/Georgia Action Plan,
http://ec.Europa.eu/world/enp/pdf/action_plans/georgia_enp_ap_final_en.pdf,
(10.07.07); EU/Armenia Action Plan,
http://ec.Europa.eu/world/enp/pdf/action_plans/armenia_enp_ap_final_en.pdf,
(10.07.07). 282)
EU/Azerbaijan Action Plan. 283)
EU/Georgia Action Plan. 284)
EU/Armenia Action Plan. 285)
European Neighbourhood and Partnership Instrument:
Azerbaijan, Country Strategy Paper,
2007-2013, Brussels, European Commission, s.,
4. 286) Green
Paper, Towards a European Stratejy for the Security of
Energy Supply, (COM (2000)
769 final), Brussels, European Commission, 29
November, 2000, s. 28. 287)
Avrupa Birliği El Kitabı, 2003, s. 97. 288)
Zeynep Sütalan, “Avrupa Birliği’nin Enerji
Politikası ve Türkiye”, Strateji Öngörü Dergisi,
İstanbul, TASAM, Sayı 3, (Sonbahar, 2004), s. 111.
289) Green Paper Towards a
European Stratejy for the Security of Energy Supply,
2000, s. 22. 290)
AB Enerji Politikası, Ankara, AB Avrupa Komisyonu
Türkiye Temsilciliği, 2000, s. 4. 291)
Liquefied Natural Gaz 292)
Sütalan, a. g. m., 2004, s. 111. 293)
Green Paper Towards a European Stratejy for the
Security of Energy Supply, 2000, s. 42. 294)
Avrupa Birliği El Kitabı, 2003, s. 97. 295)
INOGATE Newsletter, 1998. 296)
Zeynep Sütalan, 2004, s., 113. 297)
Şebnem Uzun, “The Politics of Caspian Region
Enerji Resourses”, Perceptions: Journal of
International Affai
rs, İstanbul, Volume VI, No 4, (Aralık, 2001,-Şubat,
2002), s. 40. 298)
Jan H. Kalicki, “Caspian Enerji at the Crossroads”,
Foreign Affairs, Volume 8, No 5, Eylül-Ekim,
2001, s. 123. 299)
Rakamlar yüzde olarak gösterilmektedir 300)
Production Sharing Agreement 301)
Bu konuda bkz: SOCAR’ın resmi saytı,
http://www.socar.az/projects-az.html, (24.01.08)
302) C. Halilov,
“Azerbaycan Devlet Petrol Şirketi Yeni Petrol
Antlaşmayı İmzaladı, (ГНКАР Подписала Очередной
Нефтяной Контракт)”, Echo Gazetesi, No 156, 17
Ağustos, 2005. 303)
“ExxonMobile in Azerbaijan”, Caspian Energy, Bakü,
Sayı 3, (Temmuz-Ağustos, 2002), s. 22 304)
Rövşen İbrahimov, Şahdeniz Yatağında Şahmat
Oyunları, www.gundelik.cjb.net, (06.07.03). 305)
Doğal Gaz Boru Hattının İnşaatı Konusunda
Türk-Yunan Uluslararası Anlaşması (Турецко- Греческий
Межправительский Договор о Строительстве Газовoго
Трубопровода),
www.caspian.ru, (26.03.02). 306)
Rovshan Ibrahimov, Azerbaijan “Gas Attack” - Exit
to Europe, 27.11.07,
http://www.turkishweekly.net/comments.php?id=2768,
(24.01.08). 307)
Kemaleddin Heyderov, Azerbaycan Gömrüğü Sabit İnkişaf
Yolunda, Bakü, Beynelxalq Elmler
Akademiyası, 2005, ss. 46–47. 308)
Havva Çaha, “Avrupa Birliği Enerji Politikaları”, Yeni
Türkiye Dergisi, İstanbul, Yeni Türkiye
Medya Hizmetleri, 36 Kesim, (Aralık, 2000), s.
1549. 309)
Heyderov, a. g. e., 2005, s. 48. 310)
“Turkmenistan Can Annually Export up to 100
Billion cu m of Gaz”, Caspian Energy Dergisi, No
3, (July-August, 2002), s. 34. 311)
Merkezi Asya, Jeoekonomi, Jeopolitik, Güvenlik,
(Центральная Азия, Геоэкономика, Геополитика,
Безопасность), Taşkent, İpak Şark, 2002, s. 17.
312) Rza İbadov,
Avropa İttifaqının Esasları, Bakü, Qarp-Poliqraf,
2004, ss. 167–169. 313)
2004’te AB ile Japonya Arasındaki Ticari
İlişkiler 150 Milyar Euro’ya Varmıştır, (2004 году
Товарооборот ЕС- Японией Составил 150
Миллиардов Евро), 02.05.2005,
http://5-05.mysob.ru/news/economy/51189.html,
(01.02.2008). 314)
Avrupa Birliği El Kitabı, 2003, ss. 108–109. 315)
Avrupa Birliği El Kitabı, 2003, s. 109. 316)
H. Hüseynov, İpek Yolundan İstifade Eden
Ölkelerin İqtisadiyyatının Yükseliş İstiqametleri,
Bakü, İpek Yolu Konfernasının Materialları, Tehsil
Cemiyyeti, Aralık, 2001, s. 52. 317)
Hüseynov: a. g. m., s. 53. 318)
Edward Shevardnadze, Büyük İpek Yolu,Tiflis,
Metsniereva, 1999, s. 31. 319)
A. Fuad, “BDT Alanında Bir Mega Proje (Мегапроэкт
на Пространстве СНГ)”, Zerkalo
Gazetesi, Bakü, No 132, 14 Temmuz, 2005.
320) Fuad, 2005.
321) A. Fuad, “Ministrı
Transporta Slishkom Zanyatı ili Politicheskie Nyuansı
Proekta Kars- Ahalkalaki”, Zerkalo Gazetesi, No 157,
19 Ağustos, 2005. 322)
Mustafa Gün Et al., “Dostluk Köprüsü Enerjiden
Sonra Demir Ağlarla Güçlenecek”, Zaman
Gazetesi, 8 Şubat, 2007. 323)
Caspian Pipeline Consortium 324)
Merkezi Asya, Jeoekonomi, Jeopolitik, Güvenlik,
2002, s., 33. 325)
INOGATE 96.02 Rehabilitation of Crude Oil and Oil
Products in Azerbaijan Country Report, Brussels,
TACIS, European Commission, s. i. 326)
Metin Meftun, Politik ve Bölgesel Güç: Hazar,
İstanbul, İQ Kültürsanat Yayıncılık, 2004, ss.
224–225. 32)
E. T. Tağıyev, “Bakı-Tbilisi-Ceyhan Neft Boru
Kemerinin İnşaasının Bezi Siyasi ve İqtisadi
Aspektleri,” Bakı-Tbilisi-Ceyhan Neft Kemerinin
Beynelxalq ve Regional Ehemiyyeti adlı Uluslararası
Konferans Tezisleri, Bakü, Qafqaz Üniversitesi, 6–7
Haziran, 2001, s. 15. 328)
Paşa Kesamanski, “Petrole Yüksek Fiyatların Etkileri,
(Последствия Высоких Цен на Нефть)”,
Echo Gazetesi, No 105, 3 Haziran, 2004.
329) Küdret Özersay,
“Boğazlar Konusu”, Türk Dış Politikası: Kurtuluş
Savaşından Bugüne Olgular,
Belgeler, Yorumlar, Cilt II: 1980-2001, Baskın Oran
(ed.), İstanbul, İletişim Yayınları,
2003, s. 186. 330)
Fatih Turan, “Türkiye-Türk Cumhuriyetleri
Ticari ve Ekonomik İlişkileri Hakkında
Değerlendirme”, Dış Ticaret Dergisi, Ankara, Özel
Sayı, Ocak, 2002, ss. 258–259. 331)
“Pazar İçin Mücadele (Битва за Рынок)”, Caspian
Energy, Sayı 5, (Eylül-Ekim, 2004), s. 40. 332)
Özersay, a. g. m., 2003, s. 187. 333)
Özersay, a. g. m., 2003, s. 187. 334)
“Main Export Gaz Pipeline of Azerbaijan
becomes a Reality”, Caspian Energy, Sayı 1, (Şubat-
Mart, 2001), s. 8. 335)
Shah Deniz Aspires to New World Record”,
Caspian Energy, Sayı 1, (Şubat-Mart, 2005), s. 32.
336) Rovshan
Ibrahimov, Azerbaijan-New Trend in Oil Strategy,
02.04.2007,
http://www.turkishweekly.net/comments.php?id=2556,
(24.01.2008). 337)
Margaret Moore, Introduction: The Self-Determination
Principle and the Ethics of Secession, Oxford, Oxford
University, 1998, s. 1. 338)
Mustafa Şahin, Avrupa Birliği’nin Self-Determinasyon
Politikası, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Sakarya,
Sakarya Üniversitesi, s. 22. 339)
Ian Budge, Kenneth Newton et al, The Politics of the
New Europe From Atlantic to Ural, London, Longman,
1997, s. 304. 340)
Aras Aslanlı, “Tarihten Günümüze Karabağ Sorunu”,
Avrasya Dosyası, Cilt 7, Sayı 1, (İlkbahar,
2001), s. 45. 341)
Elena Lyubarskaya, Karanın 1/6 Hissesi: Saakaşvili
Yandaşları Ne İçin Mücadele Verdiler,
2005. 342)
Phillippe Marchesin, “Yeni Tehditler” Karşısında
Avrupa”, Dünden Bugüne Avrupa Birliği, Beril Dedeoğlu,
(der.), İstanbul, Boyut Kitapları, 2003, s. 422.
343) Life AFR
Newsfeed, Eubusiness,
www.eubusiness.com/cgi-bin/item.cgi?id=57569terrorism,
(12.09.01). 344)
Beril Dedeoğlu, “Terörizm Üzerine Karşılaştırmalar:
Bermuda Şeytan Üçgeni”, Dünden Bugüne
Avrupa Birliği, Beril, Dedeoğlu, (der.),
İstanbul, Boyut Kitapları Yayınları, 2003, s. 460.
345) Ian Budge,
Kenneth Newton Et al, 1997, s., 376. |
|
|
|
|
|
|
|
|