|
|
................... |
|
................... |
AVRUPA BİRLİĞİ
GÜNEY KAFKASYA DEVLETLERİ İLİŞKİLERİ -3 |
Rovshan İbrahimov
Ankara
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararasi İlişkiler
Anabilim Dali |
|
|
................... |
|
................... |
1. Bölüm
>>>
2.Bölüm
>>>
3.Bölüm
>>>
III. AB’NİN GÜNEY KAFKASYA BÖLGESİNDE
UYGULADIĞI DIŞ POLİTİKANIN ETKİNLİĞİ
1.
AB’nin Bölgede Uyguladığı Dış Politika
Araçlarının Etkinliği
1.1 TACIS
Programı’nın Uygulanması ve Etkinliği
1.1.1 TACIS Programı’nda Nihai Amacın ve
Hukuki Temelin Eksikliği
Daha önce
de belirtildiği gibi TACIS Programı Sovyetler
Birliği’nde yeniden yapılanmayı desteklemek
amacıyla geliştirilmiş teknik ve mali bir
araçtır. Aslında programın ilk sunulduğu
zamanda ulaşmak istediği amaçlarını
değerlendirecek olursak, bu programın şu
andaki duruma göre daha başarılı olma
olasılığı mevcut idi. O dönemde, AT Sovyetler
Birliği’nin çökmesini istememekteydi, aksine
bu ülkenin bir bütün olarak kendi içerisinde
piyasa ekonomisine ve demokrasiye geçişine
yardım etmeyi ve bunu hızlandırmayı umuyordu
ve TACIS’in temel amacı da buydu. Hatta bu
açıdan 90’lı yıllarda Yugoslavya’da ortaya
çıkan dağılma sürecinin önlenmek istenmesinin
sebeplerinden biri de bunların SSCB’ye de
sıçrayabileceği endişesidir. Mesela,
Hırvatistan ve Slovenya’nın bağımsızlıklarını
kazanması ve bunların AT tarafından
desteklenmesi, SSCB’nin ayrılıkçı
cumhuriyetlerini ve özellikle Baltık
Cumhuriyetleri ve Gürcistan’ı bu yönde hareket
etmeye sevk edebilirdi. AT, Doğu Bloğu’nda
gelişen değişimler sonucunda ortaya çıkan
olayların Avrupa’nın genel güvenliğini tehdit
etmesini önlemek için Yugoslavya ve SSCB’nin
varlığının devam etmesinin desteklenmesini
siyasi strateji olarak benimsemişti. (346
Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla TACIS
Programı, Doğu Avrupa için aynı dönemlerde
geliştirilen PHARE Programından farklı olarak,
değişime uyum sağlayamamış ve aynı program bu
defa SSCB’nin yerini alan YBD ve Moğolistan
için uygulanmaya başlanmıştır. Oysa MDAÜ’ne
yönelik PHARE Programı öngörülen amaçların
gerçekleştirilmesinde daha etkin bir teşvik
olarak taraf devletlerin AB ile entegrasyon
sürecine bir hazırlık programı niteliğini
almıştır. (347)
Nitekim günümüze
gelindiğinde PHARE ve TACIS Programları
amaçlarının benzerliğine rağmen, bu amaçların
gerçekleştirilmesi açısından PHARE
Programı’nın başarı oranı daha yüksektir.
Programlar arasındaki bu farkın bir diğer
sebebi, PHARE Programı MDAÜ için bir ön
katılım stratejisi olarak hukuki bir nitelik
sahibi olduğu halde (348), TACIS Programı için
herhangi bir hukuki çerçeve öngörülmemiş ve AB
ile YBD ilişkileri yalnız Ticaret ve İşbirliği
Anlaşmalarıyla düzenlenmiş olmasıdır. TACIS
Programı’nı daha etkin hale getirmek ve bu
boşluğun giderilmesini sağlamak için AB dış
politikasının yeni bir aracı olan PİA’lar
geliştirilmiştir. İleride görüleceği üzere, bu
anlaşmalarla taraflar arasındaki ilişkilerin
hukuki bir altyapısının oluşturulmasının
ötesine gidilmemiş ve sadece TACIS
Programı’nın hangi mecrada gelişeceğine ışık
tutulmuştur.
1.1.2. TRACECA
Projesi’nin Gelişimine Engel Olan Sorunlar
TACIS Programı çerçevesinde
uygulanmaya çalışılan ve Güney Kafkasya
bölgesi açısından büyük önem arz eden TRACECA
ve INOGATE Projeleri’nin bile, AB’nin ortak
dış politikasının etkili araçlarından olduğunu
kabul etmek bir hayli güçtür. TRACECA Projesi
çerçevesinde Rusya ve İran’a alternatif olacak
yeni bir ulaşım koridoru oluşturulması
öngörüldüğü halde, güzergah üzerindeki
devletler arasındaki gümrük tarifeleri
konusunda mevcut fikir ayrılığı bu hattın
gelişimine engel olmaktadır. Hatta devletler
arasındaki bu anlaşmazlık, Rusya ve İran
tarafından geliştirilen ve bu güzergaha
alternatif olarak ileri sürülen Kuzey-Güney
koridorunun geliştirilmesi için bir avantaj
sağlamaktadır. Bu projeye göre, Finlandiya ile
Doğu Hindistan arasında daha kısa bir yoldan
yük taşımacılığı için yeni bir koridor
oluşturulması öngörülmektedir. Buna göre,
Kuzey-Güney istikametindeki devletler Rusya,
Azerbaycan, İran ve Umman’dır. Pakistan ve
Hindistan’dan taşınan yükler Basra Körfezine
getirilerek, buradan İran ve Azerbaycan
vasıtasıyla en kısa zamanda Rusya’ya, oradan
da Avrupa’ya taşınacaktır. Projenin en aktif
katılımcıları Rusya ile İran’dır. Bunun esas
sebebi, Rusya’nın Avrupa ile Asya arasındaki
yolları denetim altında tutma arzusu, İran’ın
da uluslararası sistemden dışlanmaktan
kurtulma ve aynı zamanda Kafkasya ve Merkezi
Asya bölgelerinde daha aktif bir rol oynama
isteğidir. Her iki devletin TRACECA projesinin
dışında tutulmaları nedeniyle bu ulaşım
koridoruna alternatif ve etkin bir güzergah
oluşturma amacı da aynı çerçevede
değerlendirilmelidir. Yeni güzergâhın
etkinliğini test etme amacıyla yapılan
denemelerde Hindistan’dan Pakistan ve Rusya
üzerinden Avrupa’ya götürülen yük
konteynerleri 20 günde nihai noktasına
varmaktadır. Süveyş ve Boğazlardan gemilerle
yüklerin taşınması ise en az 45 gün
sürmektedir. Özellikle, kısa zaman içinde
ulaştırılması gereken yükler açısından bu
oldukça büyük bir avantajdır. (349)
AB’nin TRACECA Projesine taraf olan devletler
arasında gümrük vergilerinin indirilmesi
konusunda fikir birliğine varılmadığı
takdirde, Rusya güdümlü projenin daha
avantajlı hale gelmesi muhtemeldir.
Günümüzde TRACECA koridorundan taşınan
yüklerin sadece Asya’dan Avrupa istikametinde
götürülmesi ve Avrupa’dan taşınan yüklerin bu
güzergahı kullanmaması, ulaşım koridorunun
gelişiminde mevcut olan bir diğer sorundur.
Bölgede geliştirilen en önemli projelerden
kabul edilen Bakü-Ahalkalaki-Kars demiryolu,
AB’nin ulaşım politikaları arasında yer
almamaktadır ve Azerbaycan, Gürcistan ve
Türkiye’nin ortak bir teşebbüsü özelliğini
taşımaktadır. Nitekim bu hattın Gürcistan
kısmının inşa edilmesi için Azerbaycan
hükümeti tarafından 25 yıllığına 200 milyon
dolarlık bir kredi açılmıştır. (350) Sovyetler
Birliği zamanında Ermenistan’ın Gümrü
şehrinden Türkiye’nin Kars şehrine demiryolu
bağlantısı olsa da, bu hat ikinci bölümde
değinildiği üzere Karabağ sorunu nedeniyle
tahrip olmuş durumda ve atıldır. Diğer
taraftan Uzak Doğu’dan ve Merkezi Asya
üzerinden mevcut ve oluşturulacak olan
demiryollarının, Rusya ve İran’a alternatif
güzergah olan Güney Kafkasya ve Türkiye
üzerinden Avrupa demiryolu şebekesine
bağlanması için Kars ile Tiflis arasında bir
demiryolunun hattı inşası yeterlidir. 68
km’lik kısmı Türkiye, 30 km’lik kısmı da
Gürcistan içinde kalıp toplam uzunluğu 98 km
olan ve maliyeti 400 milyon dolar olarak
belirlenen demiryolu Uzak Doğu ile Avrupa
pazarlarını yeni ve güvenilir bir demiryolu
ile birleştirmiş olacaktır. (351) Bakü-
Tiflis-Kars hattı doğuda Çin ve Kazakistan
demiryolu hatları ile batıda ise Türkiye’nin
demiryolu sistemi üzerinden Avrupa Demiryolu
ağı ile 2010 yılına kadar birleşecektir. (352)
Aslında bu hattın inşaatının tamamlamasıyla,
TRACECA güzergahının da aktifleşmesi
beklenmektedir. Fakat AB’nin bu hattın
yapılanması için veya en azından mevcut olan
Gümrü-Kars demiryolunun yeniden çalıştırılması
için herhangi bir etkin girişimi olmamıştır.
AB’nin TACIS TRACECA aracının etkisiz
olduğunu sergileyen bir başka çarpıcı örnek
ise, AB’nin bölgede işbirliği geliştirmeyi
istediği halde, bu projeyi oluşturan
antlaşmalarla bölgedeki siyasi ve ekonomik
parçalanmışlığı hukuki açıdan onaylamış
olmasıdır. Mesela Azerbaycan, 8 Eylül 1998
tarihinde Bakü’de TRACECA kapsamında
gerçekleştirilen “Tarihi İpek Yolu’nun
Canlandırılması’ Konferansı sonucunda
imzalanmış anlaşmaya Ermenistan’ın bu projede
yer almasını ciddi bir şekilde kısıtlayacak
olan bir çekince koymuştur. Bu çekinceye göre,
“Herhangi bir güzergah üzerinde, taşınacak
yükler Ermenistan’a getiriliyorsa, Ermenistan
üzerinden geçiriliyorsa veya Ermenistan’a
ulaştırılıyorsa, bu yüklerin taşımasına
Azerbaycan arazisi kapalı tutulacaktır.” (353)
AB Komisyonu’nun temsilcisinin de altında
imzası bulunan bu Antlaşmaya Azerbaycan’ın
çekince koymasının temel sebebi, Ermenistan’ı
bölgesel projelerin dışında bırakarak, doğal
kaynak ve ekonomik olanaklardan yoksun olan bu
devleti Karabağ sorununu çözmeye ekonomik
yaptırımlarla zorlama isteğidir. Oysa
Azerbaycan’ın bu isteği AB’nin Güney
Kafkasya’da bölgesel işbirliğini geliştirme
isteğiyle taban tabana zıttır. Yine de AB
bölge işbirliğini geliştirecek herhangi ciddi
bir girişimde bulunmamıştır.
1.1.3.
INOGATE Projesi’nin Etkili Olamamasının
Nedenleri
Güney Kafkasya bölgesini
doğrudan ilgilendiren bir diğer AB projesi ise
INOGATE’dir. Daha önce de belirtildiği gibi bu
proje AB’ye alternatif kaynaklardan enerji
kaynaklarının taşınmasına yönelik altyapı
oluşturulması için geliştirilmiştir. Fakat bu
proje çerçevesinde bölgeyi kapsayan herhangi
bir projenin oluşturulduğunu söylemek bir
hayli güçtür. Hazar denizinden dünya
pazarlarına petrol ve doğalgazın ulaştırılması
için Rusya güzergahına alternatif olarak
geliştirilen iki önemli ulaşım projesi
Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattı ve
Bakü-Tiflis-Erzurum doğalgaz hattı, büyük
çokuluslu şirketlerin yardımıyla (354) ve
AB’nin herhangi bir doğrudan desteği
olmaksızın gerçekleştirilmiştir. Hatta her iki
projenin en kısa güzergahı bu boru hattını
Ermenistan üzerinden inşa etmek olduğu halde,
iki devlet arasında devam eden Dağlık Karabağ
çatışması nedeniyle daha uzun olan Gürcistan
güzergahı tercih edilmiştir. Bu konuda AB’nin
geliştirmek istediği bölgesel işbirliği için
Karabağ sorununun çözümünün ne kadar büyük
önem taşıdığı bir daha ortaya çıkmaktadır.
AB’nin kendi Ortak Enerji Politikasını
geliştirmek amacıyla bölgeyle doğrudan ilgili
olarak sunduğu proje Nabucco’dur. İsmini Babil
kralı Nabucco’dan alan bu proje Hazar
denizinden Avrupa’da doğalgazı nakletmek için
geliştirilmiştir. 3300 km uzunlukta olacak bu
doğalgaz boru hattı bir ucundan Erzurum’da
Bakü’den ve Tebriz’den uzanan boru hatlarıyla
birleştirilerek, Hazar denizi ve İran’dan
nakledilecek doğalgazı Türkiye üzerinden
Bulgaristan, Romanya, Macaristan ve
Avusturya’ya kadar ulaştıracaktır. Kazakistan
ve Türkmenistan’dan gelecek olan doğalgazın
daha sonra inşaatı yapılacak TransHazar Boru
Hattı üzerinden yapılması düşünülmektedir.
Hattın toplam maliyeti 5 milyar Euro olarak
öngörülmektedir. (355)
Projenin
gerçekleştirilmesi için ortaya çıkan en temel
sorun yıllık olarak 16 milyar m3 doğalgazı
kapasitesinde öngörülen bu boru hattı için, bu
miktarda doğalgazın nereden bulunabileceği
sorusudur. Azerbaycan’ın Şahdeniz yatağının
dışında Nabucco’ya gaz nakli şu an pek mümkün
görülmemektedir. Çünkü bunun için ilk önce
Kazakistan ve Türkmenistan gibi ülkelerle
anlaşmak gerekecektir. Bu konuda AB’nin büyük
bir rol oynadığını söylemek bir hayli güçtür.
Kazakistan ve Azerbaycan’la enerji konusunda
ayrı ayrı memorandum imzalanması dışında AB
Nabucco projesi için gerekli gazın temini için
herhangi ciddi adımlar atmamıştır. Bu durumun
temel sebebi, üye devletler arasında enerji
konusunda ortak bir politikanın henüz
oluşmamasıdır. (356) Ayrıca Türkiye,
Yunanistan ve İtalya’nın Azerbaycan’ın
Şahdeniz yatağından çıkacak doğalgazın bu
ülkelere naklini öngören antlaşmasını Nabucco
Projesinin gerçekleştirilmesini daha da
güçleştirecek bir faktör olarak göstermek
mümkündür. (357) Bu durumda Azerbaycan’ın her
iki hatta yeterli arzda bulunabilmek için
üretim hacmi yetersiz kalabilir.
Aslında bakılırsa, Nabucco Projesinin
gerçekleşmesi için AB’den daha çok ABD
uğraşmaktadır. ABD diplomatik temsilcileri
Kazakistan ve Türkmenistan yetkilileri ile
Bakü’ye doğalgazın nakli için TransHazar Boru
Hattı’nın inşası için yoğun girişimlerde
bulunmaktadırlar. (358) Durum o hale gelmiştir
ki, bu projeye Avrupa kaynaklı olmasına rağmen
ABD temelli bir proje denilmeye başlanmıştır.
(359) Yine de Nabucco Projesinin gerçekleşmesi
konusunda bazı sorunlar mevcuttur. Bunun en
önemlisi, Türkmenistan’daki doğalgaz
rezervlerinin kesin olarak bilinmemesidir.
Yıllık 60 milyar m3 doğalgaz üreten
Türkmenistan, bunun 10 milyarını kendisi
tüketmekte, diğer 50 milyar m3’ü ise Rusya’ya
ihraç etmektedir. Diğer bir değişle,
Türkmenistan kendi üretimini artırmadığı
takdirde, yapılacak olan TransHazar ve Nabucco
boru hatlarına aktarılacak doğalgaz
yetmeyecektir. (360)
Görüldüğü
kadarıyla AB, Nabucco Projesi’ni başarılı bir
şekilde tamamlamak için, Birlik’te ortak
politika yokluğunda hem bölge devletlerinin
sergileyecekleri iradeye, hem de bu projeye
ABD’nin vereceği desteğe büyük ölçüde bağımlı
bir haldedir. Aksi takdirde, AB sergilemesi
gereken siyasi iradenin yokluğunda, salt
ekonomik araçlar vasıtasıyla projeyi bitirme
konusunda aciz kalacaktır. (361)
1.2
PİA’ların AB’nin Dış Politika Amaçlarının
Gerçekleştirilmesinde Yetersizliği ve Bunun
Nedenleri
1.2.1 Bölge İçi İşbirliğinin
Teşviki İçin Girişimlerin Başarısızlığın
Nedenleri: Bölge İçi Etnik Çatışmalar
Güney Kafkasya devletleriyle 1996 yılında
imzalanmış ve 1999 yılında yürürlüğe girmiş
PİA’lar tüm Yeni Bağımsız Devletler için
olduğu gibi Azerbaycan, Gürcistan ve
Ermenistan için de AB ile ilişkilerde hukuki
bir temel oluşturmuşlardır. Bu Anlaşmaların
her üç devlet için de aynı tarihte yürürlüğe
girmesi AB’nin Güney Kafkasya’yı bütün bir
bölge olarak değerlendirmesi ve bu bölge
dahilinde işbirliğinin geliştirilmesi
isteğinden kaynaklanmaktaydı. (362) Nitekim
Güney Kafkasya devletleriyle imzalanmış olan
PİA’ların giriş kısımlarında, Güney Kafkasya
bölgesinde bulunan devletlerin arasında
anlaşmaların kapsadığı alanlarda refahın ve
güvenliğin sağlanması amacıyla bölgesel
işbirliğinin oluşmasının AB tarafından
desteklendiği bildirilmektedir. (363) Bu
bildiriye rağmen Güney Kafkasya bölgesini
siyasi veya ekonomik açından bir bütün olarak
görmek oldukça zordur. Bölgede devam eden
etnik çatışmalar yüzünden Azerbaycan
Ermenistan ilişkileri tümüyle kesilmiştir;
Gürcistan ise Abhazya ve Güney Osetya
bölgeleri üzerinde egemenliğini sağlama
imkanından yoksundur.
Aslında bölgesel
işbirliğinin geliştirilmesinin bu tür
çatışmaların çözüm yolu olabileceğine inanan
AB, işbirliğinin geliştirilmesinde tam da bu
çatışmalar yüzünden başarısız olmaktadır. AB
her ne kadar bölgedeki güvenliği açısından
çatışmaların barışçıl yollarla çözülmesini
desteklese de, AB ile Güney Kafkasya
devletleri arasında imzalanmış olan PİA’larda
ilginç bir şekilde bu sorunlara herhangi bir
çözüm getirilmemesi bir yana, bu çatışmalardan
hiçbir şekilde söz edilmemiştir. Anlaşma
metinlerinde sadece dolaylı olarak bölgede
uluslararası barışın ve güvenliğin sağlanması
ve sorunların çözülmesi için BM ve AGİT gibi
örgütlerin önerdiği mekanizmalar çerçevesinde
hareket etmek önerilmektedir. (364) Bu durumda
bölge içi refahın ve güvenliğin sağlanması
için bölgesel işbirliği oluşturulmasına çaba
harcayan AB’nin, buna engel olan temel soruna
dair herhangi bir çözüm mekanizması önermeden
başarılı olması imkansızdır. PİA’lar bu konuda
yetersiz kalmaktadırlar. Aslında çelişki bu
anlaşmaların kapsamının darlığından
kaynaklanmaktadır.
1.2.2 PİA’ların
Kapsamının Kısıtlılığı
AB’nin
YBD’ye yönelik uyguladığı PİA’ların, Güney
Kafkasya bölgesi devletleri açısından hem
işbirliğinin geliştirilmesinde, hem de etnik
çatışmaların engellenmesinde başarısız
olmasının temelinde yatan sebeplerinden biri
kuşkusuz bu hukuki aracın, MDAÜ’ye yönelik
Avrupa Antlaşmalarına veya Batı Balkanlara
yönelik olan İOA’lara göre amaç ve kapsamının
daha dar olmasıdır. AB MDAÜ ilişkilerinde
görülen gelişmeler doğrultusunda Batı
Balkanlar ve YBD ile ilişkilerinde yeni
açılımlar yapılması gerektiğini anlamıştır.
Savaştan yeni çıkan Balkan bölgesinde
çatışmaların yeniden ortaya çıkmasını
engellemek için etkin bazı araçların
geliştirilmesi zarureti doğmuştur. Bu durumda
İstikrar Süreci çerçevesinde bölge
devletlerinin göstereceği bazı ilerlemelerin
sonucunda bu devletlerle AB’ye tam üyelik için
adaylığa ehil olma statüsü veren İOA’ların
imzalanması öngörülmüştür. Örnek vermek
gerekirse, Hırvatistan ve Makedonya ile
imzalanan İOA’larda Avrupa Antlaşmalarından
farklı olarak, tam üyelik konusunda herhangi
bir düzenlemeye rastlanmasa da, bu
Antlaşmaların Giriş kısımlarda her iki ülkenin
koşulları sağladıkları takdirde, AB’ye adaylık
için uygun hale geleceklerinden söz
edilmektedir. (365)
Oysa YBD ile
ilişkilerde durum oldukça farklıydı; AB
geliştirdiği PİA’larla bu devletlerle olan
ilişkilerin hukuki altyapısını oluşturmayı
amaçlamaktaydı. Nitekim PİA’ların kapsamı bu
amaçla sınırlanmıştır. PİA’ların AB’yle
ortaklık ilişkisini öngören anlaşmalardan bir
diğer farkı ise, bunların aslında Ticaret ve
İşbirliği Antlaşmalarının gelişmiş bir şekli
olmasıdır ve dolayısıyla ekonomik ve siyasi
ilişkilerin gelişim mekanizmaların hiyerarşik
sırasında en alt yeri tutmalarıdır. (366)
PİA’larda Ortaklık Antlaşmalarda olduğu gibi
taraf devletlere kişi, mal, hizmet ve
sermayenin serbest dolaşımını sağlamamaktadır
ve yalnız bu devletlere “en çok gözetilen
ulus” statüsünü tanımaktadır. PİA’larla
belirlenen ekonomik amaçların
gerçekleştirilmesi için somut adımların ne
olacağı gösterilmese de, nihai amaç olarak
taraflar arasında serbest ticaret alanının
oluşturulması öngörülmektedir. Oysa Ortaklık
Antlaşmaları zaten serbest ticaret alanları
üzerinde oluşturulmaktadır. (367) Ayrıca
PİA’lar yine Ticaret ve İşbirliği
Antlaşmaları’na benzer şekilde süre sınırı
içermekte ve 10 yıllık bir süre için
geçerlidirler. (368)
Kapsamının darlığı
ve bölge ülkeleri açısından çok cazip olmayan
nihai amaçları ile PİA’ların, Azerbaycan,
Gürcistan ve Ermenistan’ın oluşturduğu bölgede
kendi amaçlarına ulaşmaları kolay
görünmemektedir. Bölge devletleri için
belirlenen koşullara karşılık, elle
tutulabilecek herhangi bir “ödülün”
bulunmaması nedeniyle, bu araç (PİA) bölgedeki
sorunların çözülmesi açısından oldukça
yetersiz kalmaktadır. Anlaşmaların yürürlüğe
girmesinden sonra yeterli bir süre geçmesine
rağmen, taraflar arasında gerçekleştirilmesi
öngörülen serbest ticaret alanının oluşmaya
başladığından söz etmek bir hayli güçtür. Bu
amacı bile gerçekleştiremeyen AB’nin, bu
araçla bölgede istikrar ve barışı
sağlayacağına inanmak bir hayli güçtür. Oysa
Avrupa Antlaşmaları’nda tam üyeliği öngören
koşullu üyelik sürecini Polonya örneğinde
incelediğimiz zaman, görüyoruz ki bu ülkeyle
16 Aralık 1991’de imzalanmış olan Avrupa
Antlaşması kısa zaman içinde iki taraf
arasında ilişkilerin gelişmesini oldukça
hızlandırmıştır. Taraflar arasında siyasi
diyalogun oluşturulması ve Polonya
ekonomisinin liberalleşmesinin temel sebebi,
bu devletin yaptığı reformların neticesi
olarak AB tam üyeliğine alınacağı vaadidir.
(369)
PİA’ların bu eksikliğinin
farkında olan AB, 2004’te MDAÜ’ye yönelik son
genişlemeden sonra geliştirdiği Yeni Komşuluk
Politikasıyla bunu gidermeye çalışacaktır. Bu
politikanın ortaya atılmasının esas sebebini
AB’nin son genişleme neticesinde bu bölgelerle
(YBD) komşu hale gelmesi ve civarındaki
bölgelerde devam eden gelişmelere yönelik
duyarlılığın artması ile izah etmek mümkündür.
1.3 Yeni Komşuluk Politikası’nın AB’nin
Güney Kafkasya Bölgesine Yönelik
Politikalarına Etkisi
Genişlemeden
sonra dış sınırlarında bulunan komşularıyla
ilişkilerini bu devletlere üyelik perspektifi
sunmadan geliştiren AB’nin Yeni Komşuluk
Politikası, YBD’ye yönelik politikaları
bağlamında bu devletleri iki gruba ayırmıştır:
Eski Sovyetler Birliği Cumhuriyetlerinden
sadece Ukrayna, Moldova, Beyaz Rusya,
Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan devletleri
bu programa dahil edilmiştir. AB ile ortak
sınırı bulunmayan Merkezi Asya devletleri bu
program çerçevesinde ele alınmamıştır. İlginç
şekilde program kapsamına alınan tüm YBD aynı
zamanda Avrupa kıtasında yer almaktadır. (370)
Beyaz Rusya’nın programa katılımı insan
hakları sorunları nedeniyle ülkede yönetim
değişene kadar AB Komisyonu tarafından askıya
alınmıştır. (371) Rusya’ya gelince, bu devlet
Komşuluk Politikası’na dahil olmayı kabul
etmemiştir. Bu ülkenin beklentisi, AB’nin
kendisiyle ilişkilerini diğer YBD ile aynı
çerçevede ve yaklaşımla değil ve Rusya’ya özel
bir statü vererek geliştirmesi yönündedir.
(372) Bu gerçekleşmediği takdirde, Yeni
Komşuluk Programı çerçevesinde önerilen
işbirliği araçları Rusya’nın beklentileri
açısından yetersiz kalmaktadır. (373)
Yeni Komşuluk Politikası ilk geliştirildiği
zaman Güney Kafkasya devletleri bu program
kapsamına dahil edilmemişlerdi. AB bölgede
bulunan devletleri yeni sınır komşusu olarak
algılamamakta, bölgedeki sorunlarla uğraşmayı
da önemsiz kabul etmekteydi. Bu yaklaşım AB
ODGP Yüksek Temsilcisi Solana’nın Haziran
2003’te Selanik’te yapılan ve Yeni Komşuluk
Politikası’nın müzakere edildiği Zirve’de
Konsey’e bu devletlerin de politika kapsamına
alınmasının gerekliliğini içeren teklifinden
sonra değişmiştir. Hatta bu gerekliliği
vurgulamak için bölgeye yönelik politikaların
daha da aktif bir şekilde yürütülmesi için
Yüksek Temsilcilik tarafından Özel Temsilci
atanmıştır. (374) Solana’nın Güney Kafkasya
devletlerinin de program kapsamına alınmasına
dair teklifinden sonra, aynı yılın Kasım
ayında Avrupa Parlamentosu, Avrupa
Komisyonu’na ve Avrupa Konseyi’ne “Güney
Kafkasya devletleri için Yeni Komşuluk
Programı çerçevesinde, bölgedeki çatışmaların
çözümüne de önem verecek özel bir politikanın
geliştirilmesini” önermiştir. (375) Yeni
Komşuluk Politikası, kuşkusuz PİA’lara kıyasla
daha geniş olanaklar sağlamaktadır. AB bu
politika ile komşu devletlerde refah, istikrar
ve güvenliği sağlayan bir dostluk bölgesi
oluşturmaya amaçlamaktadır. (376) Bunun için,
tercih edilen araçlar PİA’ya kıyasla çok daha
gelişmiştir. Taraflarca belirlenen amaçların
gerçekleştirilmesi sonucunda AB ile
Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan’ın
ekonomik entegrasyonu ve siyasi işbirliğinin
oluşturulması hedeflenmektedir. (377)
Yine de PİA’lardan farklı olarak, Güney
Kafkasya bölgesinde istikrarın ve güvenliğin
sağlanması için bölgedeki etnik çatışmaların
sona erdirilmesinden söz edilmektedir. Önceki
düzenlemelere kıyasen önemli bir gelişme
sergileyen AB’nin bu tutumu, bu çatışmaların
çözümüne dair hangi somut adımların atılacağı
konusunda yine de net bir manzara
sergilememektedir. Güney Kafkasya
devletlerinde yolsuzluğun azaltılması ve
ekonomik gelişmenin sağlanmasını amaçlayan AB,
güvenlik ve istikrar için ulaşılmasını
istediği diğer amaçlar arasında enerji
kaynaklarının taşınmasında karşılaşacak
sorunların çözülmesi, tüm bölge için büyük
tehdit kaynağı olan Ermenistan’ın Medzamor
Nükleer Santralinin kapatılması ve bölgedeki
çatışmaları barış yoluyla çözümlenmesi
gelmektedir. (378) Daha önce belirttiğimiz
gibi Hazar Denizi bölgesinden petrol ve
doğalgazın taşınmasında kendi ortak
politikasını gerçekleştirmekte başarısız olan
AB, Ermenistan’daki Medzamor Santralinin
kapatılması için yapılan girişimlerden de
sonuç alamamıştır. (379) Gürcistan’a gelince
AB, Yeni Komşuluk Politikası çerçevesinde
Abhazya ve Güney Osetya sorunların çözümündeki
rolünü Güney Kafkasya bölgesine atadığı Özel
Temsilcinin girişimleri vasıtasıyla oynamayı
planlamaktadır. Bu girişimleri ise çatışma
bölgelerinde yeniden yapılanma ve
rehabilitasyon projelerinin gerçekleştirilmesi
için gereken finansmanın sağlanması yoluyla
hayata geçirme düşüncesindedir. (380)
Azerbaycan ile Ermenistan arasında devam eden
Dağlık Karabağ çatışmasına gelince, sorunun
barış yoluyla çözülmesini destekleyen AB, bu
konuda AGİT Minsk Grubu tarafından yapılan
girişimleri destekleyeceğini vurgulamıştır.
AB’nin bu çatışmanın çözülmesinde üstlendiği
rol, Gürcistan durumunda olduğu gibi bu
kurumun bölgede bulunan Özel Temsilcisinin
girişimlerinden ibaret olacaktır. Yine de söz
edilen girişimler iki halk arasında
görüşmelerin sağlanması, sivil kuruluşların
girişimlerinin aktifleştirilmesi, insani
girişimlerin ve toprakların mayınlardan
arındırılması gibi girişimlerin desteklenmesi
olarak tespit edilmiştir. (381)
AB
tarafından Dağlık Karabağ sorununun çözümü
için öngörülen diğer araçlar, çatışma
bölgelerinde yeniden yapılanma ve
rehabilitasyon projelerin gerçekleştirilmesi
için gereken finansmanın sağlanması,
Azerbaycanlı mültecilerin topraklarına geri
dönmelerine yardım edilmesi ve konvansiyonel
silahların sayısındaki artışın önlenmesidir.
(382) Görüldüğü gibi, AB ilk defa Yeni
Komşuluk Politikası çerçevesinde bölgedeki
çatışmaların çözümü konusunda doğrudan
girişimlerde bulunmaya çalışsa da, bunu daha
çok ekonomik araçlar vasıtasıyla
gerçekleştirmeye eğilimlidir. Oysa daha önceki
Bosna-Hersek çatışması örneğinde görüldüğü
gibi, etkin siyasi araçlar olmaksızın, bu tür
çatışmaların ekonomik araçlarla çözümlemesi
imkansız görülmektedir. AB, eski Sovyetler
Birliği bölgesindeki en kanlı çatışma olarak
bilinen Dağlık Karabağ sorununun çözüme
ulaşması için doğrudan girişimlerde bulunmak
yerine, kendisine asıl fonksiyonu üstlenen
AGİT’in öne sürdüğü çözüm planlarını
destekleyici kurum rolünü biçmiştir. (383)
Bölgedeki çatışmaların sona erdirilmesi ve
anlaşmazlıkların çözülmesi konusunda doğrudan
sorumluluk almayan ve ciddi katkı sağlayamayan
AB’nin, Batı Balkanlar örneğinde olduğu gibi
bu bölgede de istenilen istikrar ve güvenliği
sağlaması pek olası görülmemektedir. Bu
amaçların sağlanmasındaki şartlardan biri olan
bölgesel işbirliği ise mevcut çatışma
olasılıkları ve gerilim yüzünden
engellenmektedir. Oysa AB’nin tüm girişimleri
bu çatışmayı sona erdirmekle ilgili olmaktan
çok, çözümün sağlanmasından sonra yapılacak
çalışmalarla ilgilidir.
Diğer taraftan
AB’nin bu politikayla oluşan boşluğu
doldurabilecek en etkin kabul edilen dış
politika aracı olan Avrupa devletlerine
koşullu tam üyelik vaadinin verilmesi ise,
Komşuluk Politikası koşulluluk temelinde
oluşturulmasına rağmen, bu programda
öngörülmemektedir. (384) AB’nin yeni komşuluk
politikası, ilk başta genişleme sürecinin
mantıki bir devamı gibi gözükse de, aslında
genişlemede kullanılan araçların ve
mekanizmaların benzerliğine rağmen, politik
amaçlar açısından farklılık göstermektedir. En
başta Komşuluk Politikası’nı genişleme
sürecinden ayıran özellik, bu politikanın
nihai bir amaç olarak tam üyeliği
öngörmemesidir. Aslına bakılırsa AB’ye aday
her bir devlet MDAÜ devletleri örneğinde
görüldüğü gibi katılım veya Batı
Balkanlar’daki gibi ön katılım sürecine tabi
tutulmadan önce gereken politik ve ekonomik
reformların gerçekleştirilmesi sürecinde uzun
bir yoldan geçmektedirler. Komşuluk
stratejisi, AB’ye katılımı öngörmese de
amaçlara ulaşılması halinde programa dahil
olan devletlerin ekonomik entegrasyonunu ve
derinleştirilmiş siyasi diyalogu önemli ölçüde
sağlamasıyla, devletleri bu kuruma
yakınlaştırmaktadır. (385)
Ancak bu
amaçları, tam üyelik perspektifi göremeyen
komşu devletlerin bu tür girişime istekli bir
şekilde katılımını beklemek zor, hatta
imkansız olurdu. Çünkü “Kurumlardan başka her
şey” formülü (386) doğrultusundaki gelişmeler
yeni komşuluk politikasında yer alan devletler
açısından elverişli bir perspektif değildir.
AB Ortak Pazarı’nda yer alsalar bile bu
devletler hem karar verme mekanizması dışında
kalacaklar, hem de AB’ye üye olan devletlerin
ortaya koyacakları hukuki düzenlemelere en
baştan boyun eğeceklerdir. Bu ise herhangi bir
devletin kolayca kabul edebileceği bir durum
değildir. Bu durumda girişim amaçları
doğrultusunda komşu devletlerin AB’nin “acquis
communautaire”’in büyük kısmına uyum sağlaması
ve “komşu” statüsünde kalmakta devam etmeleri,
AB’nden beklenebilecek en üst katkı izlenimini
oluşturabilir. Bu da AB’nin bölgedeki
devletlerde desteklediği reformların en
azından yavaşlamasına neden olabilecektir.
Görüldüğü gibi, AB’nin Güney Kafkasya
bölgesinde uyguladığı ve geliştirdiği tüm araç
ve mekanizmalar amaçlarının gerçekleştirilmesi
için yetersiz kalmaktadır. Avrupa kıtasının
diğer bölgelerinde olduğu gibi koşullu
entegrasyon sürecini öneremeyen kurum, bölgede
mevcut temel sorunların çözümünde yetersizdir.
Buna rağmen, araçların yetersizliği nedeniyle
sıkıntı çeken AB, yüzleştiği bu çıkmazlardan
diğer aktörlerin yardımıyla kurtulmaya
çalışmaktadır. Dağlık Karabağ sorununun
çözümünde AGİT’in girişimlerine bel bağlayan
AB, aynı zamanda NATO’nun bölgede kendi
girişimlerine tamamlayıcı bir şekilde rol
oynamasını arzuladığını beyan etmekle (387),
aslında MDAÜ ve Batı Balkanlar bölgelerinde
olduğu gibi Güney Kafkasya bölgesinde de,
kendisinin yetersiz kaldığı alanlarda bu
kurumlardan destek almayı ümit etmekte
olduğunu ima etmektedir.
2.
AB’nin Bölgesel Örgütlerin Desteğiyle Güney
Kafkasya Bölgesinde Dış Politika Amaçlarına
Ulaşma Olasılığı
2.1 AB’nin AGİT’ten
Yararlanma Olasılığı
Güney Kafkasya
bölgesi için AGİT’in önemine değinecek olursak
şunu belirtmek gerekiyor ki, bu örgüt
Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan’ın
bağımsızlıklarını elde ettikten sonra tam üye
oldukları Avrupa merkezli ilk bölgesel
örgüttür. Azerbaycan ile Ermenistan’ın örgüte
üyeliği 30 Ocak 1992’de, Gürcistan’ın üyeliği
ise 24 Mart 1992’de gerçekleşmiştir. Eski
Sovyetler Birliği üyesi olan bu devletler için
örgüte üyelik, kazandıkları bağımsızlığın
pekiştirilmesi ve tanınmalarının bir kez daha
teyidi anlamına geliyordu.
Her üç
devlet de AGİT’e 8 Temmuz 1992 Helsinki’de
düzenlenen Zirve’de, 1975 Helsinki Nihai
Senedi’ne imza atarak katılmıştır. Çok
geçmeden bu devletler Paris Şartı’nı da
imzalamışlardır. Henüz 1992 yılında AGİT
bölgede bazı girişimlerde bulunmuştur. Aynı
yılda BM girişimlerine destek olarak Karabağ
sorununa çözüm aranması için Beyaz Rusya’nın
başkenti Minsk’te on bir ülkenin katıldığı bir
konferansta, çatışmanın çözümü için bir
arabulucu kurumu olarak Minsk Grubu
oluşturmuştur. (388) Bu gruba sırasıyla
dönemin AGİT başkanlığını yapmış, yapan ve
yapacak troyka devletleri Çek ve Slovak
Cumhuriyeti, Almanya, İsveç, ev sahibi devlet
Beyaz Rusya’nın yanında Fransa, İtalya, Rusya,
Türkiye ve ABD katılmışlardır. Minsk grubu üye
ülkeleri Azerbaycan’la Ermenistan arasında
Karabağ sorunu ile ilgili olarak BM Güvenlik
Konseyi’nin çıkardığı 822, 853, 874 ve 884
No’lu kararlar çerçevesinde çözüm yollarının
bulunmasına çalışıyorlardı. (389)
Zaten
AB’nin Dağlık Karabağ sorununun çözümü için
AGİT’in girişimlerinin desteklenmesi
politikasında girişimlerden kasıt Minsk Grubu
tarafından ileri sürülen çözüm teklifleridir.
6 Aralık 1994 AGİT Zirvesinde Minsk Grubu’nun
eş başkanlar tarafından yönetilmesi kararı
alınmıştır. Eş-başkan devletler olarak, ABD,
Fransa ve Rusya kabul edilmiştir. (390) Bu
grubun amaçları olarak ateşkesin
sürdürülebilmesi için gereken tedbirlerin
alınması, önceki arabuluculuk girişimlerini
devam ettirmek ve geliştirmek ve bu çatışmanın
barış yolu ile çözülmesi için bazı tekliflerin
hazırlanması ve sunulması öngörülmüştür. Bu
tedbirlerin AGİT’in 2–3 Aralık 1996’da yapılan
Lizbon Zirvesi’nde belirlenen ilkeler
çerçevesinde gerçekleştirilmesi karara
alınmıştır. Bu temel ilkeler şu şekilde
belirlenmiştir: Azerbaycan Cumhuriyeti’nin ve
Ermenistan Cumhuriyeti’nin toprak bütünlüğünün
tanınması; Dağlık Karabağ’a Azerbaycan’daki en
yüksek otonomi statüsünün verilmesi; Dağlık
Karabağ’da yaşayan nüfusun, tarafların
karşılıklı yükümlükleri üzerine alması yoluyla
güvenliğinin sağlanmasının güvence altına
alınmasıdır. Bu ilkeler Ermenistan hariç tüm
Avrupa ülkeleri tarafından yani toplam elli üç
devlet tarafından kabul edilmiştir. Minsk
Grubu çeşitli çözüm arayışlarında bulunarak,
şu ana kadar ikisi Ermenistan, biri ise
Azerbaycan tarafından reddedilmiş üç çözüm
planı sunmuştur. (391)
Minsk Grubu
tarafından “Dağlık Karabağ Çatışmasının
Çözümüne Dair Genel Anlaşma” adlı ilk teklif
11 Haziran 1997’da öne sürülmüştür ve kısaca
“Paket Çözüm” adıyla da bilinmektedir. Bu
belgede birçok konu Azerbaycan tarafını da
memnun etmese de, esasen Ermenistan tarafından
reddedilmiştir. Bunun üzerine Minsk Grubu
Eş-başkanları 19 Eylül 1997 yılında “Dağlık
Karabağ’da Silahlı Çatışmanın Durdurulması
Konusunda Anlaşma” veya “Aşamalı Çözüm” diye
bilinen ikinci bir teklif öne sürümüştir. Bu
anlaşmaya göre ilk aşamada çatışmanın
getirdiği zararlar ortadan kaldırılacaktı,
daha sonra AGİT tarafından düzenlenecek
Konferans’ta Azerbaycan’ın ülke bütünlüğü de
gözetilerek Dağlık Karabağ’ın statüsü
belirlenecekti. Bu teklif Ermenistan
tarafından reddedilmiştir. Nihayet, Kasım
1998’de “Ortak Devlet” çözümü teklif
edilmiştir. Buna göre Dağlık Karabağ iç
işlerinde bağımsız olarak kendi yasama,
yürütme ve yargı organlarını oluşturma
imkânına ve kendi düzenlediği bir Anayasaya
sahip olacaktır. Azerbaycan Anayasası ve
kanunları sadece Dağlık Karabağ Anayasası ile
çatışmadığı konularda bu bölge üzerinde
geçerli olacaktır. Bunun dışında, Dağlık
Karabağ kendi ulusal askeri gücü ve polis
gücüne sahip olacak, Azerbaycan ordusu ve
polis gücü ise Dağlık Karabağ yönetimin izni
olmadan bölgeye dâhil olamayacaktır. Dağlık
Karabağ kendi bayrağı ve diğer devlet
remzlerine sahip olacaktır. Bölgenin ayrıca
doğrudan dış politika ve ekonomik ilişkleri
yürütmeye imkânı da olacaktı. Dağlık
Karabağ’ın kendi bütcesi olmasının yanında,
Azerbaycan’ın bu bölgeye yatırım yapma
yükümlülüğü olacaktır. (392) Mevcut
uluslararası hukuk düzenlemelerine, özellikle
devlet egemenliği gibi birçok kavrama aykırı
hükümler içeren bu belge, Azerbaycan
tarafından reddedilmiştir. (393)
AGİT
Gürcistan’daki çatışmalar konusunda da aktif
girişimlerde bulunmuştur. Bu konuda BM ile
birlikte sorumluluk almıştır. Şöyle ki, BM
Abhazya sorununa çözüm yolu aradığı sırada,
AGİT de aynı sorumluluğu Güney Osetya’daki
probleme yönelik olarak yerine getiriyordu.
AGİT 1992 yılında ülkede faaliyetlerini
sürdürmek için Tiflis’te temsilcilik
kurmuştur. Zaman geçtikçe, bu temsilcilik
insan hakları konusundaki çalışmalarını bütün
Gürcistan’da sürdürmeye başlamıştır. 1996
yılında bu örgüt BM ile birlikte Abhazya’da da
insan haklarından sorumlu bir merkez açmıştır.
(394) 15 Aralık 1999’da, AGİT Gürcistan’daki
misyonunun yetkilerini genişleterek,
Gürcistan’la Rusya’nın Çeçenistan sınırı
üzerinde denetleme yapmaya başlamasına izin
vermiştir. Bu çalışma, Gürcistan hükümetinin
iki ülke arasındaki sınır üzerinde geçişlerin
rapor haline getirilmesi isteği üzerine
gerçekleştirilmiştir. 12 Nisan 2000’den
itibaren AGİT denetim grubunun eleman sayısı
42 kişiye kadar yükseltilmiştir ve uzunluğu 82
km olan sınır üzerinde birkaç merkez
açılmıştır. AGİT denetçilerinin güvenliği
tümüyle Gürcistan tarafından karşılanmaktadır.
(395) Görüldüğü üzere AGİT, Gürcistan’daki
sorunların çözümünde hem görevlendirdiği kişi
sayısı açısından, hem de mali desteğinin olm
AGİT’in her iki Güney Kafkasya sorununun
çözümü konusunda, uzun zaman geçmesine rağmen
girişimlerinin yetersizliği nedeniyle herhangi
bir gelişme sağlayamamıştır. AGİT’in
girişimlerinin etkisizliği bölgesel güçlerin,
özellikle Rusya’nın bu soruna bakışına
fazlasıyla ilişkilidir. Minsk Grubunun eş-
başkanlarından biri olan bu ülke, Karabağ
meselesinde çatışmanın başından itibaren
Ermenileri desteklemekteydi ve bu ülkeye büyük
miktarda silah yardımı da yapmıştı. Hatta
Azerbaycan tarafından Lizbon kararların hiçe
sayılması anlamına geleceği için reddedilen ve
daha çok Ermenistan ve Dağlık Karabağ’ın işine
gelen, “Ortak Devlet” çözümü de doğrudan Rusya
tarafından önerilmiştir. (396)
Aslında
Rusya, Dağlık Karabağ sorunun çözülmesi
halinde, her iki devletin yani hem
Azerbaycan’ın, hem de Ermenistan’ın ABD ve AB
aracılığı ile Batı’nın etkisi altında
kalacağından endişelenmektedir. Azerbaycan
üzerinde etkisini kaybeden Rusya, Ermenistan
üzerinde hala ciddi bir etkiye sahiptir. Bu
yüzden, bu ülkeye baskı yaparak, Ermenistan’ın
batıya yaklaşma isteğine ket vurmaktadır (397)
ve aynı zamanda Dağlık Karabağ sorununun da
çözümünü engellemektedir. Bağımsızlık
sonrasında Ermenistan’ın ilk cumhurbaşkanı
olan Ter-Petrosyan’ın izlediği dış politikada
Rusya’ya bağımlığı azaltma isteği olsa da,
Dağlık Karabağ sorunu nedeniyle, Ermenistan
iyice bu ülkeye bağlı duruma gelmiştir. Durumu
iyi değerlendiren Rusya, bu ülkede kendi
askeri üslerini kurmakta gecikmemiş, 30 Eylül
1992’de Ermenistan’la imzaladığı Antlaşma
doğrultusunda, Türk-Ermeni sınırında
askerlerini konuşlandırmıştır. (398)
AB’nin Güney Kafkasya bölgesinde etkin
araçlardan yoksun ve bölge devletlerinin
çıkarları doğrultusunda hareket etmek zorunda
olan AGİT’e güvenmesi ve desteklemesi,
başarısızlığına şimdiden imza atmak anlamına
gelmektedir. Zaten, AGİT’in Minsk Grubu’na
yöneltilen eleştirilerden biri, bu kurumun
çatışmanın çözümü için gereken baskıyı
sergilemekte hem isteksiz, hem de yetersiz
olduğudur. Şu ana kadar Minsk Grubunun
eş-başkanları olan ABD, Fransa ve Rusya,
doğrudan Azerbaycan’a ve Ermenistan’a sorunu
çözüme kavuşturmaları durumunda işbirliği ve
milyonlarca dolarlık yardım programları teklif
etmişlerdir. (399) Bu yaklaşım, AB’nin de Batı
Balkanlardaki çatışmaların çözümünde salt
ekonomik araçların kullanmasının bölgede
barışı ve güvenliği sağlamakta başarısızlığa
uğraması gibi yetersiz kalmıştır.
Minsk
Grubunun sergilediği başarısızlık karşısında
bazı üst düzey politikacılar bu kurumun
arabuluculuğundan vazgeçilmesinin zamanı
geldiğini zikretmeye başlamışlardır. (400)
AB’nin çözüm araçlarından yoksun kalan AGİT’in
bölgesel çatışmaların çözümünde desteklenmesi
ve bununla da bölgesel işbirliğinin sağlanması
olasılığı, bölge devletlerinin, özellikle
Rusya’nın adımlarına ve katılımına bağımlı
olduğu için, bu konuda bazı başka arayışlarda
bulunulmasını gerektirmektedir.
AGİT’in
Gürcistan’daki girişimleri de sorunların
çözümüne bir katkı sağlayamamıştır. Mayıs
1994’te Abhazya’ya BDT tarafından 3000 kişilik
barış gücü gönderilmesi kararlaştırılmıştır.
Ancak Rusya dışındaki diğer BDT devletlerinden
kimse barış gücüne katılmamıştır. Bu yüzden
bölge Rusya’nın denetimi altında kalmıştır.
Rus barış gücünün denetimi Abhazya’da BM
Gözlemci Misyonu, Güney Osetya’da ise AGİT
Gözlemci Misyonu tarafından gerçekleştirilmeye
çalışılmıştır. Her iki Misyon bu denetimde
etkili olamamıştır. (401) 1999 yılında AGİT
Zirvesi’nde Rusya Gürcistan’daki üslerini
kapatması talebine hiçbir yanıt vermeye gerek
duymamıştır. (402) Bilakis 2002 yılında,
Moskova Abhazya’da yaşayanlara Rus
vatandaşlığı vermiş, birçok Abhaz da bunu
kabul etmiştir. (403) Son olarak, Saakaşvili
Ağustos 2004’te Güney Osetya’ya AGİT’in barış
gücü yerleştirmesi çağrısında bulunsa da, bu
çağrı cevapsız kalmıştır. AGİT ve üye
devletler Rusya’yı bu konuda karşılarına almak
istememişlerdir. (404)
AGİT’in
bölgedeki girişimlerinin etkisizliği AB’nin
amaçlarını gerçekleştirmek için
başvurabileceği farklı seçeneklerin
incelenmesini gerektirmektedir. Bu konuda 1991
yılından sonra kendine yeni amaçlar edinen ve
Soğuk Savaş sonrası sorunlarının çözümünde
tecrübe kazanan NATO’nun, AB’nin bölgedeki
müttefiki rolünü üstlenebileceği konusunda
bazı görüşler bulunmaktadı
2.2
NATO’nun Güney Kafkasya Bölgesi’ndeki
Faaliyetlerinin AB’nin Dış Politika
Amaçlarının Gerçekleşmesini Destekleme
Olasılığı
NATO, Doğu Bloğu’nun
dağılmasından sonra varlığını sürdürse de
faaliyet ve amaçlarında yeni düzenlemeler
yapmıştır. Buna ek olarak, bu kurum NATO üyesi
olmayan ülkeler ile ilişkiler sisteminde yeni
mekanizmalar geliştirmeye başlamıştır. Nitekim
1991 yılında Kuzey Atlantik İşbirliği Konseyi
(KAİK) ve 1994 yılında, “Barış için Ortaklık”
programları kuruldu. 20 Aralık 1991 tarihinde
kurulmuş KAİK, NATO ve eski Varşova Paktı
arasındaki güvensizliğin giderilmesinin ilk
adımı idi. Güney Kafkasya devletleri bu
konseyin kurucu üyeleri arasında yer
almamışlardı. 1997 yılında ismi
Avrupa-Atlantik Ortaklık Konseyi olarak
değiştirilen bu konseye, Azerbaycan ve
Ermenistan 1992 yılının Mart ayında Gürcistan
ise Nisan ayında tam üye olmuşlardır. Bu
ülkeler 1994 yılında da, “Barış için Ortaklık”
programına katılmışlardır. “Barış için
Ortaklık” programı NATO tarafından Ocak
1994’de Brüksel’de düzenlenen Kuzey Atlantik
Konseyi Zirvesi’nde gündeme alınan bir
girişimdir. Programın esas amacı bütün
Avrupa’da istikrarın ve güvenliğin
sağlanmasıdır. Bu girişime KAİK’e ve AGİT’e
üye olan bütün ülkeler davet edilmiştir. BİO
Programı savunmaya dayalı işbirliğini esas
kabul etmekle birlikte, NATO ve ortak ülkeleri
arasında diyalogun ve işbirliğinin
geliştirilmesine de hizmet etmektedir. Bu
girişim, Avrupa güvenliğinin inşasında önemli
ve devamlı bir karaktere dönüşmüştür ve bütün
Avrupa’da siyasi ve askeri işbirliğinin
güçlenmesinde rol oynamaktadır. Program,
NATO’nun sunduğu demokratik ilkeler temelinde
istikrarın artmasına, barışa yönelik
tehditlerin azalmasına ve pratik işbirliğine
dayanan güçlendirilmiş güvenliğin kurulmasına
yardım etmektedir. (405)
Programın
faaliyete başlamasının ardından, 23 Mart
1994’te Gürcistan Dışişleri Bakanı Aleksandr
Çikvaidze, 4 Mayıs 1994’te Azerbaycan
Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev, 5 Ekim 1994’de
Ermenistan Dışişleri Bakanı Vahan Papazyan BİO
Çerçeve Antlaşması’nı imzalamıştır.
NATO’nun 90’ların ortalarında Güney Kafkasya
ve Merkezi Asya devletlerine yönelik
politikasını şu şekilde özetlemek mümkündür:
İşbirliği sürecine ve tehlike halinde
karşılıklı görüşmeler sonucunda bölge
ülkelerinin Avrupa güvenlik sistemine uyum
sağlamasının temini; askeri işbirliğinin ve
enformasyon alışverişinin aktifleştirilmesi;
askeri kuvvetin üzerinde sivil kontrolün
oluşturulması ve sivil-asker ilişkilerinin
geliştirilmesi yoluyla bölgesel istikrarın
sağlanması; barışı sağlamak için çok uluslu
operasyonların düzenlenmesi gibi amaçlar için,
askeri kuvvetlerin operasyon eşgüdümünün
artırılması. Yine de 11 Eylül olayına kadar,
Güney Kafkasya devletlerinin esas güvenlik
sorunları bölge içi çatışmalar ve ekonomik
sorunlar idi. Bu konuda NATO AB ile benzer
şekilde hareket ederek, diğer bölgesel
kurumlara öncelik tanıyarak, bu sorunların
çözüm çabalarına fiilen katılmamayı
yeğlemiştir. Temmuz 2000’de Gürcistan’ı
ziyaret eden dönemin NATO başkanı Robertson,
Güney Kafkasya bölgesinde barış ve istikrarın
sağlanmasını bölge ülkelerinin kendilerinin
temin etmelerinin gerektiğini, bu konuda
uluslararası örgütlerden aktif olarak BM ve
GUÖAM’ın faaliyet göstermesinin gerektiğini
söylemiş, NATO’nun bu adımları sadece
destekleyebileceğini açıklamıştır. (406)
11 Eylül 2001 tarihinden sonra NATO’nun
tehdit algılaması köklü şekilde değişmiştir.
ABD’nin “uluslararası terörizme karşı küresel
mücadele” şeklinde tanımladığı güvenlik
politikaları NATO ve AB’nin yaklaşımını
etkilemiş ve bu çerçevede Güney Kafkasya
bölgesinin önemi çarpıcı şekilde artmıştır.
Mesela, ABD önderliğindeki koalisyon
devletlerinin Afganistan’da başlattıkları
operasyonda bölge ülkelerinin desteğine
ihtiyaç duyulmuştur. Nitekim her üç devlet bu
anti-terör operasyonuna tam destek
verdiklerini açıklamış ancak destek şekli
ülkeden ülkeye değişiklik göstermiştir.
Azerbaycan ve Gürcistan aktif destek verirken,
Ermenistan esas müttefiki olan Rusya’dan
çekinerek, bu desteği fiiliyata dönüştürmek
için acele etmemiştir. Zaten, Azerbaycan’la
Gürcistan ilerde NATO’ya tam üye olma
arzusunda olduklarını defalarca ve açıkça
beyan etmeye başlamışlardır. (407)
2002
yılında Prag’da düzenlenen NATO zirvesinde,
Bireysel Ortaklık Eylem Planı kabul
edilmiştir. Bu plan çok geniş yelpazede
konuları içermektedir. Örneğin, üye
devletlerin silahlı kuvvetlerinin, genel
olarak savunma sistemlerinin yeniden
yapılanması, insan haklarına saygının
pekiştirilmesi ve birçok diğer konularda
düzenlemelerin gerçekleştirilmesi
öngörülmektedir. NATO bu girişim çerçevesinde
Azerbaycan’ın dış politika konseptini, ulusal
güvenlik konseptini ve askeri doktrinini
hazırlamaya yardım etmiştir. (408) Nitekim
Gürcistan ve Azerbaycan bu planı imzalayarak
gerçekleştirmeye başlamışlardır. Ermenistan
ise, Rusya’ya olan siyasi bağlılığı nedeniyle
NATO’nun bu girişimine katılmaya tereddüt
etmektedir. Lakin 2005 yılında Ermenistan da
bu programı kabul ederek kendi Eylem Planını
NATO’ya sunmuştur. (409)
Haziran
2004’de İstanbul’da yapılan NATO Zirvesi’nde
Güney Kafkasya ve Merkezi Asya bölgesi için
NATO tarafından bir Genel Sekreter Bölge
Temsilcisinin atanması öngörülmüştür. Bu
göreve Robert Simmons atanmıştı. Bölge
ülkelerinin savunma alanında yeniden
yapılanması için Baltık ülkeleri görev
üstlenmiştir. Bu konuda Güney Kafkasya’da
NATO’yu temsilen Letonya Savunma Bakanı’nın
danışmanı Ramualdas Rajuks atanmıştı. (410) Bu
atamanın AB Yüksek Temsilciliği tarafından
bölgeye özel bir Temsilcinin atanmasıyla aşağı
yukarı aynı döneme gerçekleşmesi dikkat
edilecek bir rastlantıdır. Bu atamaları
değerlendirdiğimiz zaman, AB ve NATO’nun daha
önce MDAÜ ve Batı Balkanlarda görüldüğü gibi
bu bölge devletlerine yönelik paralel bir
politika yürüttüğünü gözlemlemek mümkündür.
İleride göreceğimiz gibi bu iki kurumun
bölgeye yönelik politikalarında buna benzer
başka paralellikler söz konusudur. Güney
Kafkasya devletleri arasında NATO’ya tam
katılmayı en fazla arzu eden devlet
Gürcistan’dır. 28 Kasım 2005’de Gürcistan
Başbakan’ı Brüksel’e ziyarette bulunduğu
sırada ülkesinin NATO’ya 2008 yılına kadar tam
üye olma arzusunu dile getirince, NATO’nun
Genel Sekreteri Jaap de Hoop Scheffer,
NATO’nun kapılarının bu ülkeye açık olduğunu
belirtmiş, fakat bu ülke tarafından daha uzun
bir yol kat edilmesi gerektiğini vurgulamıştı.
(411)
Gürcistan’ın tam üyelik için bu
açık talebi NATO’nun 29 Kasım 2006 tarihinde
Riga’da gerçekleştirdiği zirvede bir daha
zikredilmiş ve yayınlanan deklarasyonda da yer
almıştır. Bunun dışında deklarasyonun 43. alt
başlığında NATO’nun Azerbaycan, Gürcistan ve
Ermenistan’ın ülke bütünlüğünü açık şekilde
tanıdığı ilan edilmiş ve Güney Kafkasya
bölgesinde mevcut çatışmaların barış yoluyla
çözümlenmesine destek vurgulanmıştır. (412)
Nihayet 10 Nisan 2007 tarihinde ABD Başkanı
Bush, Hırvatistan, Makedonya, Arnavutluk,
Ukrayna ve Gürcistan’ın NATO’ya üye olmalarını
desteklemek amacıyla 2007 Yılında “NATO
Çerçevesinde Özgürlüğün Pekiştirilmesi”
Yasasını imzalamıştır. Bu yasa doğrultusunda
ABD bütçesinden 12 milyon ABD doları
ayrılmıştır. (413)
NATO ile ilişkilere
gelince, Güney Kafkasya devletlerinin bu
kurumla ilişkileriyle, AB ile ilişkileri
arasında ciddi bir paralellik sezilmektedir.
Bunu anlamak için, NATO nezdindeki Barış için
Ortak Programı’nın belirlediği amaçlarla,
AB’nin bölgeye yönelik uyguladığı Partnerlik
ve İşbirliği Antlaşması’nı kıyaslamak
yeterlidir. Bir diğer paralellik ise, NATO’nun
Bireysel Ortaklık Eylem Planı ile AB’nin Yeni
Komşuluk Siyaseti çerçevesinde ortaya konulan
amaçlarda ve her ülkeye ferdi yaklaşımlarında
sezilmektedir. Zaten, AB’nin gelişim tarihine
baktığımız zaman, bu kuruma üye olan devletler
ilk önce NATO ile tam üyelik sürecini
tamamlamaktadırlar ki Merkezi ve Güney
Avrupa’ya yönelik olan son genişleme de bundan
farklı olmamıştır. Benzer şekilde bölgedeki
çatışmaların çözümü açısından NATO AB’ye yakın
bir tutum sergilemektedir ve bölgedeki
sorunların BM ve AGİT çerçevesinde
çözümlenmesini tercih etmekte ve
desteklemektedir. (414)
NATO’nun
bölge devletlerine yönelik olarak uyguladığı
programlarda da, bu örgüte tam üyelik
öngörülmemektedir. Bunun başlıca sebepleri
bölgedeki mevcut çatışmalar ve Türkiye ile
Ermenistan arasında yaşanan gerginliktir.
(415) Oysa NATO’ya üyelik gündemi mevcut olsa,
hem çatışmaları çözmek için bölgedeki ülkeler
tarafından daha somut adımlar atılmak zorunda
kalınacaktı ve AB’nin bölgede gerçekleştirmeyi
düşündüğü amaçlar açısından da ciddi bir katkı
sağlanabilecekti. Hatta Azerbaycan’da bazı
uzmanlarca, Dağlık Karabağ sorununu sadece
NATO’nun çözebileceğine dair tespitler dile
getirilmektedir. Bu çatışmayı ve anlaşmazlığı
çözmek için Rusya’ya yapılması gereken baskıyı
sadece bu kurumun yapabileceğine
inanılmaktadır. (416)
Diğer taraftan
Güney Kafkasya devletlerinin NATO’ya üyeliği
bu kurumun tek başına bu sorunu çözeceği
anlamına gelmemektedir. Mesela, Gürcistan’ın
NATO’ya üyeliğini destekleyen Almanya, bu
ülkenin tam üyelik sürecinde Abhazya ve Güney
Osetya sorunlarının çözülmesinin bir önkoşul
olarak tanımlanması gerektiğini
vurgulamaktadır. (417) Bu durum aslında
NATO’nun yeni üye devletlerin çatışmalarının
çözümüyle uğraşmak konusunda isteksiz olduğunu
ortaya koymaktadır. Bunun en esas sebebi, NATO
ve üyelerinin Rusya ile karşı karşıya
gelmekten kaçınmalarıdır. Hatta Abhazya’nın
ayrımcı lideri Bagapş, Rusya’dan alacağı
desteğe güvenerek, Gürcistan’ın NATO’ya üye
olması halinde, Abhazya ve Güney Osetya’daki
bağımsızlık süreçlerini daha da
hızlandıracağını belirtmiştir. (418)
NATO’nun Güney Kafkasya bölgesine yönelik
politikası burada sıcak çatışmaları engellemek
ve barışı sağlamakla sınırlıdır. Bunun temel
sebebi, bölgede var olan enerji boru
hatlarının Hazar Denizi’nde üretilen petrol ve
doğalgazı dünya pazarlarına arz etmesinin
güvenceye alınmak istenmesidir. Bölgedeki
anlaşmazlıkların kalıcı şekilde çözüme
kavuşmasına yönelik bir NATO katkısı, bu
politika çerçevesinde 2001 tarihine kadar NATO
bu bölgeyi bir tehdit unsuru olarak dahi kabul
etmemiştir.
Bu da kurumun bölgedeki
faaliyetlerinin istihbarat ve bilgi paylaşımı,
ulusal kuvvetlerin teröre karşı eğitilmesi
gibi aktivitelerle sınırlı kalmasına neden
olmuştur. (419) Aslında NATO’nun Güney
Kafkasya’daki faaliyetlerini, Avrupa
üyelerinden daha çok ABD belirlemektedir.
Nitekim NATO ile Güney Kafkasya devletleri
arasında imzalanan Bireysel Ortaklık Eylem
Planı’nın geliştirilmesi 11 Eylül olaylarının
sonrasına denk gelmektedir. Yine, ABD
tarafından NATO’ya aday ülkeler için ayrılan
mali yardımlardan Gürcistan’a da pay
ayrılması, hemen adaylığa alınmasa bile bu
konuda gündem oluşturulduğuna işaret olarak
yorumlanabilir. (420) Bu durumda, NATO’nun
bölgeye yaklaşımı AB’nin bakış açısıyla
benzerlik ve paralellik gösterse de, bu
benzerliğin AB’nin amaçlarının
gerçekleştirilmesi açısından yardımcı veya
tamamlayıcı bir rolü bulunmamaktadır. Çünkü
NATO’nun bölgede uyguladığı politika
kısıtlıdır ve bu kısıtlılık AB’nin daha geniş
kapsamlı (güvenlik dışında siyasi ve ekonomik
boyutu olan) amaçlarının gerçekleştirilmesine
imkan vermemektedir. Yine de, NATO’nun Batı
Balkanlarda olduğu gibi Güney Kafkasya
bölgesine yönelik politikasında da değişim söz
konusu olabilir. Bu değişim olasılığı kuşkusuz
ki, bu örgütün bölgeye yönelik algılamasında
bir değişiklik olduğu halde söz konusu
olabilir. Bu değişiklik de bu örgüte üye olan
devletlerin bölgeye yönelik ilgilerinin
artmasıyla da mümkün olabilir. Bu durumda hem
NATO, hem de AB’ye üye olan devletlerin
bölgeye yönelik dış politika önceliklerinin ve
çıkarların ne olduğu, hem de NATO’da büyük
etkinliğe sahip olan ABD’nin tutumunu gözden
geçirmek büyük önem taşımaktadır. NATO’nun AB
ile işbirliği olasılığının son bir
değerlendirilmesinin yapılması için üye
devletlerin bölgeye yönelik politikaların
gözden geçirilmesi önemlidir.
3.
AB’nin Bölgede Çıkarları Bulunan Devletlerin
Yardımıyla Amaçlarına Ulaşma Olasılığı
3.1 AB’ye Üye Devletlerin Bölgedeki Dış
Politikalarının AB’nin Amaçlarının
Gerçekleştirilmesine Katkısı
AB’nin
ODGP’sinin henüz supranasyönal bir nitelik
kazanmaması, üye devletler arasında birçok
konudaki fikir ayrılığı nedeniyle, örgüte üye
bazı büyük devletlerin Güney Kafkasya
devletlerine yönelik politikalarının AB
açısından belirleyici ya da çok etkili olması
sonucunu beraberinde getirebilir. Nitekim
Yugoslavya örneğinde olduğu gibi Almanya’nın
Slovenya ve Hırvatistan’ın bağımsızlığını
tanıması tüm kurumun benzer şekilde hareket
etmesine neden olmuştur.
Bu durumda
söylemek gerekir ki, Güney Kafkasya devletleri
bağımsızlıklarını elde ettikten sonra, her üç
devlet de bazı Avrupa devletlerinden belli
ölçülerde destek almışlardır. Mesela, Büyük
Britanya Azerbaycan’ı, Almanya Gürcistan’ı,
Fransa ise Ermenistan’ı desteklemiştir. Aslına
bakılırsa AB üyesi olan bu devletler, diğer
konularla birlikte bu kurumun dış politikasını
da etkileyen ve zaman zaman şekillendiren en
önemli devletlerdir. (421)
Büyük
Britanya’nın Azerbaycan’a özel bir ilgi
göstermesini, onun bu devletin elindeki petrol
ve doğalgaz kaynaklarının işletilmesine
yönelik büyük ilgisiyle açıklamak mümkündür.
Büyük Britanya’nın BP petrol şirketi,
Azerbaycan’ın en önemli iki petrol yatağında
da önemli paya sahiptir. Mesela Azeri, Çırak,
Güneşli petrol yatağında BP’nin payı %
34.14’tir ve bu konsorsiyuma taraf olan
şirketlere ayrılan en büyük paydır.
Azerbaycan’a ait olan diğer büyük yatağı olan
Şahdeniz’de ise % 25,5 paya sahiptir. (422)
Bunun dışında Büyük Britanya daha 1994 yılında
Azerbaycan’a 150 milyon dolarlık petrol satışı
karşılığında silah sevkıyatı
gerçekleştirmişti, aynı zamanda Gürcistan
donanması için de bazı gereçler sevk etmiştir.
(423)
Almanya’nın Gürcistan’a mevcut
olan ilginin önemli bir sebebinin, dönemin
SSCB Dışişleri Bakanı daha sonra da
Gürcistan’ın devlet başkanı olan
Şevardnadze’nin iki Almanya’nın birleşmesine
yaptığı katkısı (424) olduğu düşünülürse,
Almanya’nın bu ülke ile ilişkilerinin
geliştirilmesinde herhangi bir ulusal çıkarın
olmadığını daha iyi anlaşılabilir. Yine de bu
sebeple bile olsa, Almanya’nın Güney Kafkasya
devletleri arasındaki ilişkilerin daha çok
Gürcistan’la geliştirdirdiğini söylemek
mümkündür. Bunun dışında Almanya ve Büyük
Britanya Gürcistan’a askeri yardımda
bulunmuşlardır. (425)
Ermenistan’ın
Fransa’dan gördüğü destek, bu ülkede yaşayan
ve oldukça etkin ve kalabalık olan Ermeni
diasporasıyla ilişkilidir. Fransa’daki toplam
nüfusu 500.000 olan Ermenilerin, 200.000’i
Paris’te yaşamaktadır. Fransa parlamentosu
“1915 olaylarını” soykırım olarak tanımıştır.
Bu konuyu dair tek maddelik yasa 29 Ocak
2001’de onaylanarak yürürlüğe girmiştir. (426)
23 Eylül 1991’de Ermenistan bağımsızlığını
ilan edince, Fransız Ermenilerinin gündemine
bu ülkenin Azerbaycan ile yaşadığı Dağlık
Karabağ sorunu da girmiştir. Ermeni lobisi bu
konuda da Fransa hükümeti nezdinde
girişimlerde bulunmaktadır. (427)
Buna
rağmen Güney Kafkasya devletleri ile AB üyesi
büyük devletler arasındaki siyasi ilişkiler
hiçbir zaman ABD veya Rusya ile olan ilişkiler
seviyesine çıkmamıştır. Yani Avrupa devletleri
Güney Kafkasya bölgesinde siyasi istikrar ve
sınırların korunması gibi konulara kadar varan
siyasi işbirliği tekliflerinde
bulunmamışlardır. (428) Hatta Almanya
uluslararası çatışmaların önlenmesi, kriz
yönetimi ve aynı zamanda uluslararası
terörizme karşı mücadelede BM’nin alacağı
kararlar çerçevesinde hareket etmeyi
yeğlemektedir. Aslında Almanya sorunların
diğer devletlerle ortaklaşa ve belirli
kurumsal yapıların çerçevesinde çözümlenmesini
savunmaktadır. Mesela Almanya İran’a karşı
alınacak tedbirlerin de aynı çerçevede
halledilmesi gerektiğini beyan etmiştir. (429)
Fransa’ya gelince, bu devletin bölgedeki
istikrarın sağlanması için girişimleri, AGİT
Minsk Grubunun eş başkanlığını yürütmekle
sınırlı kalmaktadır. Bu ülke aynı zamanda bu
görevle AB’nin Minsk Grubundaki hem
temsilcisi, hem de kendi ulusal çıkarlarının
gözlemcisi gibi davranmaktadır. Aslında
bakılırsa, diğer AB üye devletleri, Fransa’nın
bu yerini almaya pek de istekli
görünmemektedirler ve Fransa’nın bu konuda
yürüttüğü politikadan memnun olduklarını
bildirmektedirler. Fransa’nın AB’yi temsil
konumu, AB’nin Güney Kafkasya bölgesine Özel
Temsilci atanmasıyla sorunlu bir durum
oluşturmaya başlamıştır. Bu açıdan, bazı
görüşlere göre, Fransa’nın Minsk Grubu’ndaki
yerini AB Özel Temsilcisi alırsa AB’nin konumu
güçlenecektir. (430)
Diğer taraftan
bölgede çeşitli girişimlerde bulunan Büyük
Britanya, Almanya ve Fransa, üye ülkeler veya
üye ülkeler ile AB arasında bölge politikaları
ile ilgili eşgüdüm oluşmasını da
önlemektedirler. Bu devletlerin bölgede
kendilerine ait özel politikalara ve çıkarlara
sahip olması aslında AB’nin bütüncül bir bölge
politikasının oluşmasını engellemektedir.
(431) Siyasi ilişkileri bu seviyede seyreden
taraflar (AB üye devletleri ve Güney Kafkasya
devletleri) arasında ekonomik ilişkilerin de
gelişmediğini söylemek mümkündür. Aslında
ekonomik ilişkilerin Güney Kafkasya ülkeleri
ekonomilerinin küçük olması nedeniyle bu
düzeyde kalması normal karşılanmalıdır. (432)
Güney Kafkasya devletlerinin büyük
sayılmayacak dış ticaret hacimlerinde Avrupa
devletlerinin payı bu devletler için önem
taşımayacak kadar küçüktür. Mesela Güney
Kafkasya’da en büyük dış ticaret hacmine sahip
olan Azerbaycan 2006’da diğer devletlerle
1,1639.8 milyon dolarlık ticaret yapmıştır, bu
rakamın 6,372.1 milyon dolarını ihracat,
5,267.6 milyon dolarını ise ithalat teşkil
etmiştir. Gürcistan’a gelince, bu ülkenin 2006
yılındaki dış ticaret hacmi 4,674.3 milyon
dolar olmuştur, bunun 993.1 milyon dolarını
ihracat, 3,681.2 milyon dolarını ise ithalat
oluşturmuştur. Ermenistan’ın 2006 yılında dış
ticaret hacmi, 3198.3 milyon ABD dolarıdır,
bunun 1,004 milyon doları ihracat, 2,194.3
milyon doları ise ithalattır. (433)
Azerbaycan’ın esas dış ticaret ortağı AB
devletleridir. Azerbaycan bu ülkelerle 2006’da
5,267.6 milyon dolarlık ticaret
gerçekleştirmiştir. Bunun 1,692.3 milyon
dolarını ithalat, 3,676.5 milyon dolarını ise
ihracat oluşturmuştur. Azerbaycan’ın en büyük
ticari ortağı İtalya olmuştur. Azerbaycan’ın
2006’da yaptığı ticaret hacminin % 25.5’i veya
2,970 milyon doları bu ülkenin payına
düşmüştür. Bunun sebebi, Azeri-Çirag-Güneşli
petrol yatağından üretilen petrolün Ceyhan
limanından İtalya’ya satılmasıdır. Bunun
dışında Azerbaycan İtalya’dan sadece 125
milyon dolarlık mal ithal etmiştir. (434)
Azerbaycan’ın ikinci en önemli ticari ortağı
Rusya’dır. Bu ülkeyle ticaretin hacmi 1525,8
milyon dolardır. Rusya aynı zamanda
Azerbaycan’a en çok mal ihraç eden devlettir.
Azerbaycan bu ülkeden 2006’da 1181,58 milyon
dolarlık mal ithal etmiştir. Oysa
Azerbaycan’ın AB’nin üç büyük devleti olan
Büyük Britanya, Fransa ve Almanya ile toplam
ticaret hacmi sadece 1285,4 milyon dolar
olmuştur. (435)
Güney Kafkasya
devletleri arasında en büyük ticari hacme
sahip Azerbaycan’ın AB devletleriyle ticari
ilişkileri bu seviyede olmasına rağmen AB
devletlerinin Gürcistan ve Ermenistan ile
ticaret hacimleri çok daha küçük kalmaktadır.
Bunun dışında Gürcistan’ın Azerbaycan’dan
farklı olarak, dış ticaretinin esas hacmi BDT
devletlerinin payına düşmektedir. Mesela
2006’da Gürcistan’ın dış ticaret hacminin %
39.8’i BDT ve % 19.8’i AB payına düşmekteydi.
Ermenistan’a gelince, 2006’da bu devletin dış
ticaret hacminin % 28.5’i BDT, % 34.2’si ise
AB’nin payına düşmekteydi. (436)
Bu
devletlerin AB üye devletleri ile ticaret
hacminin küçük olması, ekonomik ilişkilerin
AB’nin dış politikasını yönlendirebilecek
devletler açısından önemsiz bir etken olarak
değerlendirilmesine neden olmaktadır. Bu
yüzden, Almanya ve Slovenya ve Hırvatistan
örneklerinde olduğu gibi, ekonomik açıdan AB
üyesi devletlerin bölgede AB politikasını
etkileyebilecek adımların atılmasını
sağlamalarını beklemek bir hayli güçtür. Bunun
dışında, Güney Kafkasya devletleri AB’nin,
özellikle de büyük devletlerin sınırlarından
Batı Balkanlar bölgesine kıyasen çok daha
uzakta oldukları için AB üyesi devletlerde
bölgeden gelebilecek tehditlere karşı
duyarlılık daha düşüktür. Bu yüzden, AB ve üye
devletler, Güney Kafkasya devletlerinin
demokratikleşme ve piyasa ekonomisine geçiş
süreçlerinin desteklenmesini ve bölgesel
sorunların çözümünü, diğer bölgesel örgütler
çerçevesinde sağlanmasını desteklemektedirler.
(437) Bu yüzden bölge devletleri Haziran
2003’de gerçekleşen Selanik Zirvesi’nde ilk
aşamada “Yeni Komşuluk Politikasına”
alınmamışlardır. AB’nin Güney Kafkasya
bölgesini farklı bir şekilde algılaması, bu
kurumu bölge açısından ABD ve Rusya’ya göre
daha zayıf bir aktör haline getirmektedir. AB,
Güney Kafkasya’ya Rusya’ya göre daha fazla
ekonomik kaynak sağladığı halde, bu bölgeyi
Rusya’nın nüfuzu alanı olarak kabul etmiştir.
(438) Bunu AB’nin bölgeye yönelik uyguladığı
politikalarda da görmek mümkündür. Almanya
bölgede barış ve güvenliğin sağlanması için
Fransa ile işbirliğine önem vermiştir, buna
rağmen bölgedeki çatışmaların kalıcı olarak
sona erdirilmesinin daha etkin şekilde
gerçekleştirilebilmesi için ABD’nin öncü
rolünü kabul etmektedir. (439)
Ayrıca
Büyük Britanya - ABD ilişkileri AB’nin dış
politikasını etkilemektedir. Her iki devletin
petrol şirketleri tarafından Azerbaycan’da
büyük yatırımların gerçekleştirilmesi, bölgeye
yönelik ortak bir tavrın oluşturulmasında
etkin bir rol oynamaktadır. (440) Bu noktada
AB’nin bölgedeki amaçlarını gerçekleştirilmek
için ya ABD, ya da Rusya veya her ikisi ile
birlikte işbirliği içerisinde bulunma
olasılığı incelenmelidir.
3.2 AB’nin
Güney Kafkasya Bölgesi’ndeki Amaçlarının
Gerçekleştirilmesi İçin Diğer Devletlerle
İşbirliği Olasılıkları
3.2.1 ABD ile
İşbirliği Olasılığı
1991 yılında
Doğu Bloku’nun ve Sovyetler Birliği’nin
dağılmasıyla tek süper güç olarak ayakta
kalmayı başaran ABD, politik ve siyasi
hegemonyasının yayılması ile beraber ve
bununla ilişkili olarak bütün dünyada Batılı
liberal değerlerin yayılmasının da önderliğini
yapmaya başlamıştır. Fakat bu politikayı
izlerken dış politika öncelikleri
doğrultusunda hareket ettiği için, bunun
etkisi bölgelere göre farklılık
sergilemektedir. Bu yüzden, Güney Kafkasya
devletlerinin bağımsızlıklarının ilk
yıllarında, bölgede Rusya’nın etkisi devam
ettiği ve bu coğrafya ABD’nin ulusal çıkar
alanına girmediği için bu devletlerle
ilişkileri çok gelişmemiştir. Bahsedildiği
şekilde sınırlı kalsa da, ABD’nin
bağımsızlıklarını elde ettikten sonra Güney
Kafkasya devletlerine ilk yönelişi Ermenistan
ve Gürcistan’la oldu. Bunun en önemli sebebi,
ABD’de yaşayan bir milyon civarında
Ermeni’nin, ABD’nin Ermenistan’a yönelik
politikalarında önemli rol oynamasıdır. ABD’de
yaşayan lobinin aktif girişimleri neticesinde,
eski Sovyetler Birliği bölgesinde kişi başına
düşen en yüksek ekonomik yardım Ermenistan’a
ABD tarafından sağlanmaktadır. Bu diaspora
bağımsızlıktan sonra ülkenin ABD ile ekonomik
ve siyasi ilişkilerinde en belirleyici rolü
oynamıştır. Örneğin, diasporanın lobi örgütü
olan Amerikan Ermeni Ulusal Komitesi,
Azerbaycan’ın Ermenistan’a karşı ambargo
uygulamaya başlamasından sonra, Ekim 1992’de
Özgürlükleri Destekleme Yasası’nın 907.
bölümünü Kongre’den geçirterek, ABD’nin
Azerbaycan’a yardımını engellemiştir. (441)
Gürcistan’a gelince, bu ülkenin
ekonomisine en büyük yardımı sağlayan yine
ABD’dir. ABD aynı zamanda Gürcistan’daki en
büyük yabancı yatırımcıdır. Ülke, Şevardnadze
iktidara geldikten sonra, ABD tarafından
bölgede önemli bir müttefik olarak görülmeye
başladı. Bu durum, Şevardnadze’nin Sovyetler
Birliği Dışişleri Bakanı olarak çalıştığı
sırada Amerika’nın siyasi elitiyle kurduğu
sıkı ilişkilere de dayanıyordu. Bu nedenle ABD
Abhazya’da çatışma çıktığı zaman yaşanan
istikrarsızlık döneminde, Gürcistan
Cumhurbaşkanına destek vermiştir. Hatta
Şevardnadze’nin kişisel güvenliğinin
Amerikalılar tarafından temin edildiği
dönemler söz konusu olmuştur. (442)
Azerbaycan’la ABD arasındaki ilişkileri
yönlendirense petrol şirketleri olmuştur. ABD
yürütmesinin petrol şirketlerinin etkisiyle
gelişen, Azerbaycan ile ilişkilerin
geliştirilmesi yönündeki tutumu, Ermeni
lobisinin etkisinde bulunan ve bu ülkeyle
ilişkilerin gelişmesine karşı çıkan Kongre’yi
belli ölçüde dengelenmiştir. (443) Kongre,
Özgürlükleri Destekleme Yasasının 907.
bölümünün kısıtlamalarına rağmen, Deniz Aşırı
Özel Yatırım İşbirliği ve Demokrasinin
Geliştirilmesi Programları çerçevesinde
Azerbaycan’a yardım edilmesini kabul etmiştir.
(444) Bunlara ek olarak, Haydar Aliyev’in
ABD’ye gerçekleştirdiği ilk resmi ziyarette,
iki devlet arasında ilişkilerin gelişmesine
yönelik bazı hukuki düzenlemeler yapılmıştır.
ABD kamuoyu ve devletinin Azerbaycan hakkında
sağlıklı şekilde bilgilendirilmesi ve Dağlık
Karabağ sorunu konusunda ABD’nin tutumunun
gözden geçirilmesi sağlanmıştır. (445) Ocak
1997’de ABD, Güney Kafkasya bölgesini siyasi
ve ekonomik açıdan stratejik bir bölge ilan
etti. ABD’nin bölgede gerçekleştirilmesi
konusunda hassas olduğu amaçlar arasında
istikrarı sağlamak, demokrasiyi yerleştirmek
ve piyasa ekonomisinin oluşturulması yer
almaktaydı. (446) Bu durumda ABD’nin amaçları
ile AB’nin bölgede gerçekleştirmeyi düşündüğü
amaçlar çakışmaktaydı. Yalnız ileride
değinileceği gibi, ABD ile AB’nin bu amaçların
gerçekleştirilmesi için seçtiği yöntemler
arasında ciddi farklılık görülmektedir.
ABD’nin bölge devletleri ile ilişkilerinin
gelişmesi 11 Eylül 2001’den sonrasına rastlar.
Terörle mücadelede geliştirilen çeşitli
politikalar nedeniyle ABD’nin birçok devletle
işbirliği yapması ihtiyacı doğmuştur. Diğer
devletlerle beraber, Azerbaycan da ABD’ye
terörizme karşı savaşta istediği desteği
vereceği yönünde açıklama yapmıştı. Azerbaycan
Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev beyanlarında
yıllar boyu terörden zarar gören Azerbaycan’ın
ABD’yi çok iyi anladığını ve bu konuda sonuna
kadar destekleyeceğini açıklamıştır. 15 Aralık
2001’de ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld
Azerbaycan’ı ziyaret etmiş, Devlet Başkanı ve
diğer resmi yetkililerle görüşmesinde, iki
ülke arasında sadece ticari alanda değil,
askeri alanda da ilişkilerin geliştirilmesini
arzuladıklarını belirtmiş; 907 sayılı kararın
dondurulması ile iki ülke arasındaki
ilişkilerin daha da gelişeceğini ifade
etmiştir. Kasım 2002’de Azerbaycan, hava
sahasını ve hava alanlarını ABD uçaklarına
açmıştır. Bunun dışında Azerbaycan
Afganistan’daki Uluslararası Güvenlik ve
Destek Gücüne Türkiye’nin komutası altında 30
kişilik bir birlik göndermiştir. (447)
11 Eylül olayları öncesinde Gürcistan ile ABD
arasında ilişkiler olumlu gelişmekteydi, ancak
bu saldırılardan sonra daha da pekişmiştir.
Mesela, Nisan 2002’den itibaren Amerikan
askeri güçleri “terörle mücadele amacıyla”
Gürcü ordusuna yönelik “eğit ve donat”
programı başlamıştır. (448) Programa göre
Gürcistan’da 64 milyon ABD doları tutarında
harcama yapılmıştır. (449) Sovyetler
Birliği’nin dağılmasından sonra bölgede ilk
defa ABD tarafından bir askeri birlik
yerleştirilmiştir. Gürcistan ordusu ABD
desteği ile yeni silah ve cephane, üniforma ve
muhabere ekipmanı ile donatılmıştır. (450)
Ermenistan ABD’ye uluslararası terörizmle
mücadelede her türlü yardımı sağlamak
konusunda teminat vermiştir. Nitekim 2004
sonlarında Ermenistan Irak’taki koalisyon
güçlerine bir birlikle katkıda bulunmuştur.
(451) ABD, 11 Eylül olaylarından sonra Güney
Kafkasya bölgesinde aktif bir politika
sürdürmesine ve başta Gürcistan olmak üzere bu
devletlere demokrasi ve piyasa ekonomisine
geçiş sürecinde büyük destek sağlamasına
bakarsak, aslında AB’nin takip ettiğinden
farklı bir politika izlediğini söylemek
mümkündür. AB, Yeni Komşuluk Politikası
çerçevesinde bölgede aşamalı olarak liberal
değerleri aşılamaya çalıştığı halde, ABD,
Güney Kafkasya bölgesini, “Büyük Ortadoğu
Projesi’nin” bir parçası olarak görmektedir.
ABD tarafından geliştirilen bu projeye göre
Güney Kafkasya bölgesine Ortadoğu’nun arka
cephesi rolü biçilmektedir ve bu bölgenin
“cephe hattına” kıyasla istikrarlı ve güvenli
olması gerektiği düşünülmektedir. (452)
ABD bu tür bir istikrarın kaynağını
bölgede demokrasinin ve piyasa ekonomisinin
oluşumunda görmektedir. Fakat burada bile
belli farklılıklar vardır: ABD Gürcistan’da
“demokratikleşmeyi” aktif bir şekilde
desteklediği ve Ermenistan’ı bu yönde ciddi
eksikliklerin olduğu yönünde eleştirdiği
halde, bu konuda Azerbaycan’a karşı tutumu çok
daha ılımlıdır. Bunun sebeplerinden biri,
Azerbaycan’daki nüfusun % 60’ının Dağlık
Karabağ sorununun savaş yoluyla çözümünü
desteklemesi ve dolayısıyla ülkede tam
demokratik seçimlerin gerçekleşmesi halinde
iktidarın izlemesi gerekecek politikalar
nedeniyle Büyük Ortadoğu’nun istikrarlı ‘arka
cephesi’ kurgusunun gerçekçi olmaktan çıkacak
olmasıdır. (453)
Aslına bakılırsa, kısa
ve orta dönemde ABD’nin bölgede
gerçekleştirmeyi düşündüğü amaçlarla
AB’ninkiler paraleldir. Zaten ABD’nin
Gürcistan’da hükümet değişimini ve Saakaşvili
yönetimini desteklemesi, (454) ardından
Acaristan’daki ayrılıkçı yönetimin
devrilmesine yardım etmesi, (455) bunun
dışında AB’nin enerji bağımlılığından
kurtulması için büyük önem taşıyan
Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattını ve
Bakü-Tiflis-Erzurum doğalgaz boru hatların
inşasını desteklemesi, AB’nin bölgedeki
amaçlarının gerçekleştirilmesi açısından büyük
katkı sağlamıştır.
Diğer taraftan 6
Kasım 2005’de Azerbaycan’da yapılan parlamento
seçimlerinde AGİT gözlemcilerince sandıkların
% 43’ünde oy kullanma ve sayım standartları
“kötü” veya “çok kötü” olarak
değerlendirilmiştir. Buna rağmen, ABD alınan
sonuçlar doğrultusunda Azerbaycan’a yönelik
herhangi bir baskıda veya yaptırımda
bulunmamıştır. Bunu da Afganistan ve Irak
operasyonları sonrasında Azerbaycan’ın artan
stratejik önemi ve bölgede yeni kurulmuş boru
hattıyla akan petrol ile açıklamak mümkündür.
(456)
Bu açıdan ABD’nin ulusal
çıkarlarının gerektirdiği ölçüde bölge
devletlerine yönelik demokrasi ve diğer Batılı
değerlerin benimsemesi talepleri farklılık
sergileyebilir. Bu farklılığı iyi anlamayan
Azerbaycan muhalif güçlerini temsil eden
Azadlık Bloku ABD’nin desteğini arkalarına
almak için Ukrayna’daki ‘Portakal Devrim’den”
esinlenerek, portakal rengini kendine
seçmiştir. Fakat seçimlerde sadece 6 sandalye
kazanmaya muvaffak olan Azatlık Bloku,
seçimler birçok yabancı gözlemci tarafından
eleştirilmekle beraber sonuçlar bunların
tamamı tarafından kabul edildiği için siyasi
açıdan büyük darbe almıştır. (457) ABD’nin
bölge devletlerine yönelik liberal değerlerin
yayılması konusunda sergilediği bu farklı
yaklaşım AB’nin bölgesel yaklaşımını
zedelemektedir. Bu durum farklı muameleye tabi
tutulan devletlerin ve özellikle
Azerbaycan’ın, AB’nin bölgeye yönelik eşit
yaklaşımı kendi çıkarlarına ters düştüğü
durumlarda, ABD destekli politikalara daha
fazla önem vererek bölgesel işbirliğinin
oluşumunu olumsuz etkilemelerinin kaynağı
olabilir.
Uzun dönemde bölgede bu
sürecin gerçekleştirilmesi için kullandıkları
araçlar ve elde edecekleri sonuçlar açısından
ABD ile AB arasında farklılıklar
görülmektedir. (458) ABD bölgede kendi
çıkarlarının gerektirdiği şekilde hareket
etmektedir. Mesela Acaristan’daki Rus yanlısı
yönetim yerine Saakaşvili’nin desteklediği
yönetimin ABD tarafından getirilmesinin
nedeni, bu bölgeden geçecek Bakü-Tiflis-Ceyhan
boru hattını Rusya’nın olası etkinlik
alanından çıkarmaktır. O dönemde Rusya’nın
Acaristan’da askerlerini konuşlandırmasına
rağmen bu şekilde davranan (459) ABD
Saakaşvili’nin aynı dönemde Abhazya ve Güney
Osetya bölgesine yönelik girişimlerini Rusya
ile gereksiz şekilde karşı karşıya gelmek
istememe gibi bir nedenle desteklememiş ve bu
bölgelere en azından barış gücü gönderilmesi
talebi dahi kabul görmemiştir. (460) Bu etnik
sorunların varlığı bölgede etkinliğini
artırılması açısından ABD’nin lehine rol
oynamaktadır. Bu durum Azerbaycan ile
Gürcistan’ı ABD ile daha da yakınlaşmaya
itmektedir. Rusya’nın uzun yıllar bu bölgede
ayrılıkçı hareketleri desteklemesi, Azerbaycan
ve Gürcistan tarafından Rusya’ya karşı
güvensizliği artırmıştır ve bu yüzden her iki
devleti ABD’ye yaklaşmaya sevk etmiştir. (461)
AB ABD’nin bölgedeki politikasının ipoteği
altında kalmaktadır. ABD’nin bölge
devletlerine yönelik uyguladığı politikalarda
yapacağı değişiklikler sonucunda AB kalan
mirasla tek başına yüzleşmek zorunda
kalabilir. Oysa aşamalı bir gelişim sürecini
tercih eden AB, bölge devletleri arasındaki
farklılaşma nedeniyle sorunlar yaşayabilir.
3.2.2 Güney Kafkasya Bölgesinde Rusya
ile İşbirliği Olasılığı
Dış
politika amaçlarını gerçekleştirmek için
AB’nin Rusya ile bölgeye yönelik olası bir
işbirliğinin değerlendirilmesi için, bu
devletin Güney Kafkasya devletlerine yönelik
politikasını oluşturan etkenleri gözden
geçirmek gerekmektedir.
Sovyetler
Birliği’nin dağılmasından sonra Rusya ortaya
çıkan değişimlere henüz hazır değildi ve yakın
geçmişte dünyanın en güçlü devletlerinden
olup, çok kısa bir zamanda bu gücü kaybetme
gerçeği ile yüzleşememekteydi. Bu yüzden Rusya
eski Sovyetler Birliği devletlerine yönelik
olarak, bu coğrafyada özel çıkarları olduğunu
ifade eden Yakın Çevre Doktrini’ni beyan
etmiştir. Bu kavram ilk kez dönemin Dışişleri
Bakanı olan Kozirev tarafından 2 Ocak 1992
tarihinde yazılan bir makalede ele alınmıştır.
Kozirev’in dile getirdiği görüşe göre, eski
Sovyetler Birliği Cumhuriyetleri’nin kendi
aralarında askeri ve ekonomik açıdan birlik
oluşturmaları gerekliydi. Rusya’nın Yakın
Çevre yaklaşımı Güvenlik Konseyi’nden 1993’te
resmi onay almıştır. (462) Rusya’nın bu
tutumu, AB’nin bağımsızlıkların ilk yıllarında
eski Sovyetler Birliği devletlerine yönelik
daha aktif bir politika yürütmesini
engellemiştir. Rusya’nın bölgedeki politikası
Hazar Havzası ve Güney Kafkasya bölgesi
üzerinde kontrolü elinde tutmayı
hedeflemektedir. Bunun en önemli saiklerinden
biri, bölgeden batı pazarlarına akan enerji
kaynaklarının üzerinde denetime sahip olma
isteği ve bununla da Avrupa’ya ihraç edilen
petrol ve doğalgaz konularındaki politikayı
belirleme imkânını elinde tutmak arzusudur.
Her ne kadar Azerbaycan enerji konusunda kendi
bağımsız politikasını uygulasa da, Rusya bunu
engellemek için Gürcistan üzerinde
yoğunlaşmıştır. Ermenistan ise hem siyasi, hem
de ekonomik açıdan giderek Rusya’ya bağımlı
duruma düşmektedir. (463)
Aslına
bakılırsa, Güney Kafkasya bölgesindeki
devletler ne zaman Batı’ya yönelmişlerse,
Rusya tarafından sert bir tepkiyle
karşılaşmışlardı. Mesela, Avrupa ve özellikle
Türkiye ile ilişkilerini geliştirmeye ve Rus
askerlerini Azerbaycan’dan çıkarmaya can atan
Elçibey yönetimi, Rusya’ya olan askeri ve
siyasi bağımlılığından kurtulmak istiyordu
(464) ancak bu siyasetin sürdürülmesi Elçibey
hükümetinin sonu olmuştur.
Gürcistan
1992 yılından beri, Kafkasya’da esas oyuncu
olan Rusya’nın çıkarları ile Avrupa ve Batı
kurumlarıyla bütünleşme isteği arasında
dengeli bir politika izlemeye çalışmaktaydı.
Azerbaycan gibi Gürcistan da 1993 yılına kadar
BDT’ye girmeyi reddetmiştir. Ama ülke
dâhilinde başlayan ve arkasında Rusya’nın
bulunduğu ayrılıkçı hareketler ilk önce
1992’de Güney Osetya’da, daha sonra Eylül
1993’de Abhazya’da başkaldırarak, Gürcistan’ı
iyice yıpratmış ve bölgeler üzerinde
egemenliğini kaybetmesine neden olmuştur.
(465) Ermenistan’a gelince, bağımsızlığını
ilan ettiği ilk yıllarında, Ter-Petrosyan
yönetimi altında bölge devletleri ile iyi
geçinme siyasetini izlemeye çalışmıştır. Bunun
için Türkiye ve İran ile iyi ilişkilerin
geliştirmesini arzulamıştır. Ter-Petrosyan,
Ermenistan’ın bağımsızlığını pekiştirmek için
Rusya ile de dengeli bir politika uygulamak
gerektiğine inanıyordu. Fakat Rusya’nın
etkisinden kurtulmak için Türkiye ile
ilişkilerin normal hale getirilmesi
gerektiğini de biliyordu. Bu yüzden Türkiye’yi
rahatsız edecek “soykırım iddiaları” ve
“toprak talepleri” konularına değinmemeye
dikkat ediyordu. Bu nedenle de, milliyetçi
Ermenilerin ve diasporanın tepkisi ile karşı
karşıya kalmış. Muhalif seslere güç veren
gelişmeler Ter-Petrosyan’ı ve ekibini güç
duruma sokmuştur. (466)
1993’de
Gürcistan’da aşırı milliyetçi olan
Gamsarhurdia’dan sonra iktidara gelen Eduard
Şevardnadze ve Azerbaycan’da Elçibey’in
yerinde iktidara gelen Haydar Aliyev daha
önceki yönetimler tarafından ısrarla karşı
çıkılan ve Rusya’nın önderliğindeki Bağımsız
Devletler Topluluğu’na 1993’te tam üyelik için
başvurdular ve topluluğa girdiler. (467)
Rusya’nın Azerbaycan’a yönelik bir diğer
girişimi ise Elçibey döneminde ülkeden
çıkarılan Rus Ordusu’nun yeniden
konuşlandırılması konusundadır. Rusya bu
konuda Azerbaycan’la İran sınırında sürekli
Rus askerlerin bulundurulması konusunda
anlaşmayı imzalatmaya muvaffak olsa da, sözü
edilen anlaşma asla yürürlüğe girmedi. (468)
Azerbaycan ve Gürcistan bu adımlara rağmen
Avrupa ile yakınlaşma siyasetinden
vazgeçmemişlerdir. Bu durumu etkinliğini
azaltan bir unsur olarak gören Rusya’nın bu
devletlerle ilişkileri olumsuzlaşmaya devam
etmiştir. (469) Azerbaycan’a karşı sert tavır
sergileyen Rusya, Azerbaycan’ın dış
ilişkilerdeki önceliklerini gözden geçirmesine
neden olmuştur. Nitekim Batılı ülkelerle
imzalanması beklenen uluslararası anlaşmaların
öncesinde Aliyev’e karşı yapılmaya çalışılan
suikast ve darbeleri Rusya’nın hazırladığı
söylentileri gündeme gelmiştir. Rusya
Azerbaycan’la olan sınırını Çeçenistan’da
patlak veren olayları bahane ederek
kapatmıştır. Bu tür tedbirlere sık sık
başvuran Rusya, Azerbaycan’ın dış politika
önceliklerini etkilemeye çalışmaktaydı. Ancak
bu tavırlar Azerbaycan’ın dış politikasını
değiştirmek bir yana, Rusya’nın zararına
istikamete yönelmesine sebep olmuştur.
ABD ve AB’nin Azerbaycan ve Gürcistan’a
yönelik ilgileri zamanla artmaya başlamıştır.
Hazar Denizi’ndeki enerji kaynaklarının ve
Orta Asya’nın kapısı olarak gördükleri bu
bölgenin yeniden Rusya’nın etkisine girmesini
istemeseler de, bu ülkelerin Batı yanlısı
yönetimlerine karşı ihtiyatlı hareket
etmekteydiler. Buna rağmen, Azerbaycan’ın
Hazar sektöründe bulunan petrol yataklarının
işletilmesi konusunda Batı’yı temsil eden
ulusüstü şirketlerle Azerbaycan yönetimi
arasındaki görüşmeler hayli erken bir dönemde
(Muttalibov dönemi) başlamıştı. Bu durumda
Rusya, bölgedeki gelişmeleri yakından izlemek
ve müdahale etmek imkânına sahip olmak için
bir müttefike ihtiyaç duydu. Bu ise ancak
Ermenistan olabilirdi. 1988 yılında patlak
veren Dağlık Karabağ sorunu nedeni ile
Azerbaycan’la sıcak çatışma halinde olan bu
ülke, bu savaş yüzünden hem Azerbaycan’la, hem
de Türkiye ile ekonomik ilişkilerden yoksun
kalmıştı ve doğal kaynaklar açısından fakirdi.
Bu açmaz karşısında Ermenistan Rusya ile
ilişkileri geliştirilmek için can atıyordu.
Ter- Petrosyan’ın izlediği dış politikada
Rusya’ya bağlılığı azaltma isteği olsa da,
Dağlık Karabağ sorunu nedeniyle, Ermenistan
iyice bu ülkeye bağlı duruma gelmiştir. Durumu
iyi değerlendiren Rusya, bu ülkede askeri
üslerini kurmakta gecikmemiş, 30 Eylül 1992’de
Ermenistan’la imzaladığı antlaşma
doğrultusunda, Türk-Ermeni sınırına kendi
askerlerini konuşlandırmıştır. (470)
29
Ağustos 1997’de, Rusya’yla Dostluk, İşbirliği
ve Karşılıklı Yardım Antlaşması imzalayan
Ermenistan, iki taraf arasında giderek gelişen
ittifakı resmileştirdi. Bunun sonucu olarak,
Rusya bu ülkeye 5000 askerini konuşlandırdı.
Bütün bu gelişmeler Ermenistan’ın bölgede
gelişen uluslararası rekabette tarafını
belirledi. Rusya Aralık 1998’de bölgedeki güç
dengesini Türkiye ve Azerbaycan aleyhine ciddi
oranda değiştirecek şekilde MİG–29 savaş
uçaklarını bu ülkede konuşlandırdı ve Şubat
1999’dan itibaren de Gümrü askeri üssüne S–300
Zenit hava savunma sistemlerini gönderdi.
(471) Rusya tarafından Ermenistan’a devredilen
R–17 (SCUD-B) füzeleri ise, Azerbaycan’da
istediği noktayı vurma kapasitesindedir. (472)
Rusya ile Ermenistan arasında imzalanan bu
anlaşmada, taraflardan biri savaş durumunda
olduğu takdirde, diğerinin ona yardımda
bulunacağı taahhüdünde bulunulmaktadır. Bu
madde Türkiye ve Azerbaycan’ın tepkisiyle
karşılaşmıştır. Her iki devlet bunu Rusya’nın
Güney Kafkasya bölgesine bir müdahalesi olarak
nitelemiş ve kınamıştır. (473) Rusya bu
bölgedeki askeri üslerini ve stratejik
silahlarını Avrupa ile yakınlaşma sürecinde
bulunan Azerbaycan ve Gürcistan’a karşı bir
baskı unsuru gibi kullanmaktadır. (474) Kasım
2003’deki Gürcistan siyasi krizi ve ardından
yönetimin değişmesinden sonra, Rusya bölgede
tek müttefiki olarak gördüğü Ermenistan’la
ilişkilerini daha da geliştirmeye çalışmıştır.
Ermenistan’daki bazı sanayi tesisleri Rusya’ya
olan borçları karşılığında, bu ülkenin
şirketlerine bırakılmıştır. Bunların arasında
Medzamor Nükleer Santrali ve altı
hidroelektrik santral da yer almaktadır. (475)
Rusya’nın bu tedbirleri bölge devletleri
arasında işbirliğinin oluşmasını daha da
imkânsızlaştırmaktadır. Rusya’ya daha da
bağımlı hale gelen Ermenistan, hem Avrupa
kurumlarıyla ilişkilerini istediği seviyede
geliştirmekte zorluk yaşamakta, hem de bölge
devletleriyle ilişkilerde bu ülkeyle danışmak
zorunda kalmaktadır.
Rusya ile
Gürcistan arasındaki ilişkiler bu ülkede Batı
yanlısı olarak bilinen Saakaşvili’nin iktidara
gelmesiyle daha da kötüleşmiştir. Gürcistan,
Abhazya ve Güney Osetya sorunlarının çözümsüz
kalması konusunda Rusya’yı suçlamakta, bu
devleti ayrılıkçı güçlere yardım etmekle itham
etmektedir. Rusya’nın bölgeye müdahalesine
gösterilecek örneklerden biri, Kosova’nın
bağımsızlığının tanınması durumunda bunun
Abhazya ve Güney Osetya için bir emsal
oluşturacağını beyan etmesidir. Hatta 11 Mart
2005’de Rusya Parlamentosu, “Rusya
Federasyonu’na yeni bölgelerin katılımı” ile
ilgili yasada bazı değişiklikler yaparak eski
Sovyetler Birliği arazisinde bulunan ayrılıkçı
hareketlere Rusya’ya katılım için hukuksal
zemin oluşturmuştur. (476)
Bunun
dışında Rusya Gürcistan’a yönelik bazı
ekonomik yaptırımlar da gerçekleştirmiştir.
Gürcistan’ın temel ihraç ürünü olan şarabların
ihracatına kısıtlama getirilmesi ve doğalgaz
fiyatlarını arttırması bu yaptırıamlara örnek
olarak gösterilebilir. Buna cevaben Gürcistan
Eylül 2006’da, Gürcistan topraklarında bulunan
Rus askeri üslerinde hizmet eden bir grup
subayı yakalayarak, Rusya lehine ajanlık
yapmakla suçlayarak, sınırdışı etmiştir. (477)
Karşılıklı anlaşmazlıklar Gürcistan’ı
Avrupa kurumları ile bütünleşme sürecine
itmiştir. Şöyle ki, 5 Ocak 2008’de yapılan
Cumhurbaşkanı seçimleri ile birlikte
gerçekleştirilen referendumda, katılanların %
73’ü Gürcistan’ın NATO’ya üye olmasını
istediklerini belirtmişlerdir. Nitekim 18 Ocak
2008’de Saakaşvili, Gori’de yeni askeri üs
açarken, Gürcü askerlere Rus Kalaşnikov
silahının yerine, Amerikan yapımı M–4 otomatik
tüfekleri dağıtarak, bununla da tüm Rus yapımı
silahlarından vazgeceçileceğini beyan
etmiştir. Rusya bu durumdan oldukça rahatsız
olmuştur. (478)
Bölge devletlerinin
siyasi açıdan Avrupa ve Avrupa-Atlantik
kurumlarıyla ilişkilerini geliştirmesine karşı
çıkan Rusya’nın ekonomik konularda da AB ile
bölgeye yönelik işbirliği imkânsız
görünmektedir. AB’nin Güney Kafkasya’ya
yönelik ulaştırma ve enerji politikaları zaten
Rusya’ya alternatif olarak geliştirilmiştir.
AB’nin bölgede geliştirmeye çalıştığı TRACECA
ve INOGATE Programları, bu kurumun çok yönlü
ulaşım sistemin bir parçasıdır (479) ve daha
önce belirtildiği gibi, Rusya üzerinden geçen
koridorlara alternatif niteliği taşımaktadır.
Hâlbuki Rusya, en başta Hazar Denizi
havzasında bulunan enerji kaynaklarını
taşınması için öngörülen boru hatlarıyla
beraber, diğer tüm ulaştırma yolların kendi
arazisi üzerinden geçmesi konusunda ısrar
etmekteydi. Bu durum Merkezi Asya ve Güney
Kafkasya’daki devletlerin Rusya’ya
bağımlılığını sağlayacaktı. Ulaşım yolların
üzerindeki tekel konumu, Rusya tarafından
büyük güç statüsünün devamlılığını sağlayacak
önemli araçlardan biri olarak görülmektedir.
(480)
AB’nin Rusya ile işbirliğini
mümkün kılabilecek diğer alan ise, Avrupa’nın
doğusundaki çatışmaların ve anlaşmazlıkların
birlikte çözülmesi olabilirdi. Yeni Komşuluk
Politikası, AB ile komşu olan devletlerde
ortaya çıkacak veya mevcut olan sorunların
önlenmesi, yönetilmesi ve çözülmesi için
geliştirilmiştir. Bu durumda Rusya’nın “yakın
çevre” politikası ve AB’nin “komşuluk”
politikası YBD bağlamında birbiriyle üst üste
gelebilirdi. AB’nin doğu sınırlarında
Transdinsyester’den, Kafkasya’ya kadar uzanan
bölgelerde var olan sorunlarda Rusya doğrudan
yer almaktadır. Bu durumda AB’nin Komşuluk
Politikası çerçevesinde önlemeye çalıştığı
bazı krizler Rusya’yı da ilgilendirmektedir.
(481)
Ancak, AB tarafından 2004’te
yürürlüğe konulan Yeni Komşuluk Politikası,
Rusya tarafından kabul edilmemiştir. Rusya, bu
programa taraf olan diğer devletlerle aynı
yere konulmaktan hoşnut değildir ve kendine
farklı ve daha derin bir yaklaşımın
uygulanmasını talep etmektedir. (482) Elbette
taraflar arasındaki çatışmaların çözümünde
Rusya’nın Yeni Komşuluk Politikası’nda yer
alması şart değildir. Ancak bunun için AB ile
bu ülke arasında daha farklı işbirliği
mekanizmaları geliştirilmesi mümkündür. (483)
Ancak AB ile Rusya arasındaki ilişkilerde de
son zamanlar bazı sorunlar yaşanmaktadır. AB
ile Rusya arasında ilişkileri düzenleyen
Partnerlik ve İşbirliği Anlaşması’nın süresi
30 Kasım 2007’de sona ermektedir. Rusya bu
anlaşmayı aynı şekilde yenilenmesini reddetmek
birlikte, AB’den kendi özel konumunu gözeten
yeni bir anlaşma oluşturmasını istemektedir.
(484) Aslına bakılırsa AB ile Rusya arasındaki
PİA, zaten diğer benzer antlaşmalardan
farklıydı ve MDAÜ ile yapılan Avrupa
Antlaşmalarına daha çok benzemekteydi. AB’nin
Rusya’ya Yönelik Ortak Stratejisi de Haziran
1999’da bu PİA’yı temel alarak belirlenmiştir.
Buna göre taraflar arasında stratejik
ortaklığın güçlendirilmesi, Rusya’da
demokrasinin sağlamlaştırılması ve bu ülkenin
Avrupa ekonomik ve kültür alanına girmesinin
hızlandırılması amaçlamaktaydı. (485) Buna
rağmen Rusya, mevcut PİA ve Yeni Komşuluk
Politikası ötesinde bir işbirliği öngören yeni
bir mekanizmanın oluşturulmasını istiyor.
Diğer taraftan, AB ile Rusya arasında yeni
anlaşmanın imzalanması Polonya tarafından
engellenmektedir. Rusya’nın bu ülkeden ithal
edilen ete ve buğdaya uyguladığı kısıtlamalar
nedeniyle, Polonya AB ile Rusya arasındaki
görüşmelere veto uygulamaktadır. Taraflar
arasında bir diğer anlaşmazlık, Rusya’nın
kendi çıkarlarına ters düşmesi nedeniyle AB
tarafından önerilen Enerji Şartı’na
katılmamasıdır. Rusya, kendisinden Merkezi
Asya’dan ulaştırılacak petrol için
altyapısından serbest geçiş izni vermesi
istenirken, aynı hakkın AB topraklarında
kendisine tanımamasını haklı olarak kabul
edilemez bulmaktadır. (486) AB ile Rusya
arasında ikili ilişkileri ilgilendiren
konularda uyuşma sağlanmadan Güney Kafkasya
bölgesine yönelik ortak bir politika üzerinde
anlaşılması da mümkün görülmemektedir. Bu
durumda farklı işbirliği olanakları
değerlendirilmelerinin de başarı getireceği
kuşku doğurmaktadır. Örneğin, 1 Ocak 2007’de
AB, Romanya ve Bulgaristan’ı kendi saflarına
dahil etmekle, Karadeniz bölgesinde bölgesel
aktör konumuna gelmiştir. Bu durumda AB ile
Rusya arasında Güney Kafkasya bölgesine
yönelik ortak adımların Karadeniz Ekonomik
İşbirliği (KEİ) çerçevesinde atılması
olasılığı teoride de olsa ortaya çıkabilirdi.
(487) Bu durumda KEİ’nin avantajı, Güney
Kafkasya devletleri yanı sıra Türkiye’nin de
bu örgüte üye olmasıdır. Bu örgüt sayesinde
Güney Kafkasya bölgesine yönelik AB, Rusya ve
Türkiye’nin işbirliği sağlanabilirdi. (488)
Fakat ilişkilerin mevcut durumu KEİ
çerçevesinde de bu tür bir işbirliğinin
oluşmasını zayıf bir ihtimale
dönüştürmektedir. Yine de KEİ çerçevesinde
olmasa bile, Rusya ve Türkiye’nin bölgeye
yönelik işbirliği olasılıklarını da
değerlendirmek gerekmektedir. Bu olasılığın
yüksekliği AB’nin Türkiye ile Güney Kafkasya
bölgesine yönelik ortak hareketini de doğrudan
etkileyebilecektir
3.2.3 Türkiye ile
İşbirliği Olasılığı
Güney Kafkasya
bölgesi Türkiye için büyük önem taşımaktadır.
Bölgedeki istikrarsızlık durumu, Türkiye’nin
güvenliği ve istikrarı bakımından da önemli
bir tehdittir. Bölgede var olan sorunlar ve
çatışmalar ve özellikle Ermenistan’la iyi
gitmeyen ilişkiler bölgeyi güvenlik açısından
Türkiye için kritik hale getirmektedir. Güney
Kafkasya bölgesinin Türkiye için bir diğer
stratejik önemi ise, bu bölgenin Merkezi Asya
devletleri ile bir köprü rolünü oynamasıdır.
Enerji koridorlarının kesiştiği noktanın
üzerinde bulunan bu bölge, Azerbaycan’dan
taşınan petrol ve doğalgazının yanı sıra,
Kazakistan ve Türkmenistan’dan enerji
kaynaklarının nakli için önemli bir güzergah
haline dönüşebilir. (489)
Güney
Kafkasya devletleri bağımsızlıklarını elde
ettikten sonra bu devletleri ilk tanıyanlardan
biri Türkiye olmuştur. Tarihi, etnik ve dini
yakınlığı bulunan Azerbaycan yetkilileri 29
Ekim 1991’de ülkenin tanınması için çağrıda
bulunduğu zaman tanıyacak ilk ülkenin Türkiye
olmasını arzu ettiklerini beyan etmişlerdir.
Nitekim 9 Kasım 1991’de Türkiye Azerbaycan’ın
bağımsızlığını tanıdı. (490) Gürcistan’a
gelince, Türkiye ilk ülke olarak bu devleti 16
Aralık 1991’de tanımıştı. Ardından 21 Mayıs
1992’de dönemin dışişleri bakanı Hikmet
Çetin’in bu ülkeyi ziyareti sırasında
imzalanan protokolle iki ülke arasında
diplomatik ilişki kuruldu. Daha sonra, 30
Temmuz 1992’de Başbakan Süleyman Demirel
Gürcistan’ı ziyaret ederek, Devlet Başkanı
Eduard Şevardnadze ile “Dostluk, İşbirliği ve
İyi Komşuluk Anlaşması” imzaladı. Türkiye
Gürcistan’ın bağımsızlığını tanıdığı günde,
Ermenistan’ın da bağımsızlığını tanıdı. (491)
Türkiye ilk dönemde Güney Kafkasya ve
Merkezi Asya devletleri ile ilişkilerini
geliştirirken bir model ve lider olma
arzusuyla hareket etmekteydi. Fakat bunu
yaparken bölgede bir planı veya projesi yoktu.
Türkiye aynı zamanda Rusya’nın bölgedeki
gücünü göz ardı eden ve bölgedeki etkinliğini
kırmaya yönelik bir politika izlemeye
çalışmıştır. (492) Azerbaycan’da Türkiye
yanlısı olarak bilinen Elçibey yönetimine
sergilediği sempatiye rağmen, Türkiye 4
Haziran 1993’te Albay Süret Hüseynov’un
Elçibey’e karşı giriştiği darbeyi engellemek
için somut herhangi bir adım atmamıştır. Yasal
olarak seçilen Elçibey’in yönetimini
desteklediğini beyan etmekle yetinmiş, fakat
diplomatik açıklamadan öte herhangi bir adım
atmamıştır. (493) Zamanla SSCB’nin
dağılmasından sonra bölgedeki boşluğun Rusya
tarafından doldurulduğunu anlayan Türkiye,
bölge ülkeleriyle ilişkilerini istediği düzeye
çıkaramamanın hayal kırıklığını yaşamaktaydı.
(494)
Türkiye ile ilişkileri
geliştirmeye çalışan Aliyev, iktidara
geldikten sonra bu ülke ile oluşan soğuk
ilişkileri düzeltmeye çalıştı. Bunu yaparken,
Elçibey döneminde Rusya ile kötüleşen
ilişkileri de düzeltmeye çaba göstermiştir.
Bunun için Rusya’nın Azerbaycan’a yönelik bazı
çıkarlarını karşılamak için bir takım adımlar
atmıştır. (495) Azerbaycan Rusya’nın önderlik
ettiği BDT’ye üye olmuştur, fiiliyata
geçirilmese de, Elçibey döneminde ülkeden
çıkarılan Rus Ordusu’nun yeniden
konuşlandırılması için Rusya ile
anlaşılmıştır. (496) Rusya ile dengeli bir
ilişki sürdürmeye çalışan Aliyev, Elçibey
döneminde başlatılan, Batı ile ilişkilerin
geliştirilmesi bağlamında Türkiye ile
yakınlaşma politikasını sürdürdü. (497)
Nitekim Şubat 1994’te ilk resmi ziyaretini
Türkiye’ye gerçekleştirdi. Bu ziyaret
sırasında iki ülke arasında önemli anlaşmalar
imzalandı. Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattı
projesine destek verildi. Demirel ile Aliyev
arasındaki yakınlık bu iki ülke arasındaki
ilişkilerin gelişmesine yardımcı oldu. (498)
Nitekim 1995’te Aliyev’e karşı yapılan
başarısız darbe girişiminden Türkiye sorumlu
tutulduğu halde, Aliyev bu darbe girişimi
konusunda bilgiyi Demirel’den aldığını ve
bununla da hayatını kurtardığını söylemiştir.
(499) Azeri, Çırag, Güneşli petrol
yataklarının işletilmesinde Türk Petrolleri
Anonim Ortaklığının payını % 1.75’den % 6.75’e
yükseltildi, iki ülke arasındaki ilişkileri
düzenleyen birçok konuda anlaşmalar imzalandı.
(500) Nitekim Haydar Aliyev’in 12 Aralık
2003’teki cenazesine Türkiye’den bütün üst
düzey yetkililer katılarak, Azerbaycan’la olan
ilişkilerin durumunu ve önemini
sergilemişlerdir.
Gürcistan’ın Türkiye
ile ilişkileri başlangıçtan beri olumlu havada
gelişmekte idi. Türkiye Gürcistan için
Rusya’ya bir alternatif olarak, Batı’ya açılan
kapı rolünü oynamaktadır. Gürcistan, Türkiye
ve ilişki kurduğu diğer bölge ülkesi
Azerbaycan’la ortak jeopolitik çıkarları
doğrultusunda birçok konuda ortak hareket
etmeyi yeğlemektedir. Nitekim bu ülkelerle
birlikte petrol nakli için planlanan ve inşası
bitmiş olan Bakü-Tiflis-Ceyhan ve doğalgaz
nakli için düşünülen Bakü-Tiflis- Erzurum boru
hatlarının inşasında ortak tutum sergilemiştir
ve sergilemeye devam etmektedir.
Bağımsızlığının ilk gününden beri Türkiye,
Gürcistan’ın toprak bütünlüğünü tanıdığını ve
bu ülkede var olan bütün ayrılıkçılık
sorunlarının barışçıl yollardan çözümünü
desteklediğini beyan ederek, çözüme yardımcı
olmaya da çalıştı. (501) Türkiye ile 1997
yılında Askeri İşbirliği Anlaşması’nın
imzalanması da büyük önem taşımaktadır. Bu
anlaşmaya göre, Gürcistan silahlı kuvvetleri
için Türkiye’nin askeri okullarında uzman
yetiştirilmesi öngörülmekteydi. Nitekim bu
anlaşmaya göre Türkiye tarafı Gürcü subaylara
eğitim vermeye başladı ve jandarma sisteminin
geliştirilmesi konusunda yardımcı oldu. 1998
yılında Türkiye ile Gürcistan arasında askeri
işbirliği alanında bir memorandum
imzalanmıştır, bu memorandumda Ankara ile
Tiflis arasında stratejik askeri partnerliğin
oluşturulması konusundan söz edilmekteydi. Bu
partnerlikle Türkiye tarafından Gürcistan
askeri kuvvetleri için maddi-teknik altyapının
oluşturulması ve kadro yetiştirilmesi
öngörülmektedir. (502)
Aslında
bakılırsa, Türkiye, Azerbaycan ve Gürcistan
arasında işbirliği bir tür stratejik önem
taşımağa başlamıştır. Her üç devlet arasında
ilişkiler bölgesel ulaşım projelerinin
gerçekleştirilmesiyle yeni bir düzeye
çıkmıştır. İlk başta bu konuda Hazar
bölgesinde üretilecek petrol ve doğalgazın
Avrupa pazarlarına ulaştırılması için
gerçekleştirilen boru hattı projelerin önemi
büyüktür. Türkiye’nin Azerbaycan’da üretilen
erken petrolün Bakü-Supsa boru hattı üzerinden
taşınmasına desteğine karşılık, Gürcistan esas
ihraç boru hattının Bakü-Tiflis-Ceyhan
olmasını kabul ederek desteğini ortaya koymuş
oldu. (503) Enerji ulaşım koridorlarının
gerçekleştirilmesinin yanı sıra, üç ülkenin
demiryollarını birleştirecek olan Bakü –
Ahalkalaki – Kars demiryolunun bu devletler
arasındaki ilişkilerin geliştirilmesinde büyük
ve stratejik rolü vardır. Bölge devletlerinin
dışarıdan destek alınmaksızın
gerçekleştireceği projenin, Türkiye’deki
kısmını kendisi tarafından, Gürcistan’daki
kısmını ise Azerbaycan tarafından bu ülkeye
verilen kredi ile yapılması, bu devletlerin
kimi konularda dış etkenler olmaksızın
gerçekleştirebileceği işbirliğinin en bariz
örneğidir. (504)
Azerbaycan ve
Gürcistan’dan farklı olarak Türkiye’nin
Ermenistan’la ilişkileri asla aynı düzeyde
olmamıştır. Bu iki ülke arasındaki ilişkilerin
gelişmesine iki temel engel, Ermenilerin
Türkiye’den 1915 olaylarının bir soykırım
olarak tanınması talebi ve Ermenistan’ın
Dağlık Karabağ dahil olmak üzere Azerbaycan
topraklarını işgalidir. Bağımsızlığın ilk
yıllarında bu ülkenin ilk Cumhurbaşkanı olan
Ter-Petrosyan Ermenistan’ı tam bağımsız bir
devlet haline getirmek için Rusya ile dengeli
politika, Türkiye ve İran ile iyi ilişkiler
kurmanın gerektiğini biliyordu. Türkiye ile
normal ilişkilerin geliştirilmesi için, bu
ülkeye karşı hiçbir önkoşul sürmemeye çalışan
Ter-Petrosyan yönetimi bu adımlara karşılık
hem ülke içinde milliyetçilerden, hem de
Ermeni diasporasından ağır eleştiriler
alıyordu. Diğer taraftan Türkiye o zamanki
Ermenistan yönetiminin samimiyetinden kuşku
duyuyordu. Bunun en önemli sebebi
Ermenistan’ın Azerbaycan’dan silah yoluyla
toprak koparma gayretleridir. Mayıs 1992’de
Karabağ’da başarı sağlayan Ermenistan, bir
sonraki adım olarak Nahçivan’a saldırmayı
amaçlamıştır. Ermenilerin maceraperest bir
siyaset güttüğü anlaşılması üzerine Türkiye
Ermenilerin bu hareketlerine sert tepki ile
karşılık vermiş, Azerbaycan’ın yanında yer
almakla kalmayıp, Ermenistan’a ilişkilerin
geliştirilmesini arzu ediyorsa, sınırlarını
silah zoruyla değiştirme yönteminden
vazgeçmesini deklare etmiştir. (505)
1993 yılında Ermenilerin Azerbaycan kenti olan
Kelbecer’i işgali, Türkiye Ermenistan
ilişkilerinin sonu oldu. Türkiye bu işgal
üzerine, insani yardımlar da dahil olmak
üzere, Ermenistan’a yapılacak hiçbir sevkıyat
için topraklarını ve hava sahasını
kullandırmayacağını açıkladı. (506) 21
Eylül 1996’da Ermenistan’da yapılan
Cumhurbaşkanlığı seçimlerde Daşnak ve diğer
muhalefet partileri, Ter-Petrosyan’ı seçimlere
hile karıştırmakla suçlayarak, eylemlere
başladılar. Bu durum ülkede ciddi bir siyasi
kriz yarattı. Bu krizi yatıştırmak için sözde
“Dağlık Karabağ Cumhuriyeti”nin o zamanki
başkanı Robert Koçaryan etkin rol oynadı.
Muhalefette ve diaspora üzerinde büyük nüfuza
sahip olan Koçaryan, Ter-Petrosyan tarafından
başbakan olarak atandı. Çok geçmeden, 1998
yılında, Ter-Petrosyan istifa etti, yerine
Cumhurbaşkanı olarak Azerbaycan vatandaşı olan
Koçaryan seçimleri kazanarak, görevine
başladı. Koçaryan’ın iktidara gelmesi ile
gerçekleştirdiği icraatlar, Türkiye ile gergin
ilişkileri daha da çıkmaza sokmuştur.
Ter-Petrosyan döneminde faaliyeti yasaklanan,
Türkiye hakkında radikal düşüncelere sahip
Daşnaksutyun Partisi yeniden yasallaştı. Bu
parti kanalıyla dünyadaki Ermeni diasporasıyla
ilişkiler yeniden pekiştirildi. Ermeni
lobisinin “Ermeni Soykırımı”nın Türkiye
tarafından tanınması talepleri, Koçaryan
döneminde Türkiye ile ilişkilerin gelişmesi
için bir ön koşul olarak ileri sürüldü.
Dolayısı ile Türkiye Ermenistan’la ilişkilerin
başlamasını Karabağ probleminin çözümüne
bağlandığı gibi, Koçaryan yönetimi de şart
olarak soykırımın tanınmasını ileri sürmüştür.
(507) Bu iki koşul iki ülke arasındaki
ilişkileri çıkmaza sokmuş, günümüze kadar
ilişkilerin dondurulmasında önemli rol
oynamıştır (508). Ara sıra, iki devlet
arasında çeşitli platformlarda ilişkilerin
geliştirilmesi konusunda görüşmeler yapılsa
da, hatta iki ülke arasında sınırların
açılması konusunda girişimler gerçekleştirilse
de, her iki devlet kendi görüşünde ve
pozisyonunda kararlılık sergilemektedir.
Türkiye, Güney Kafkasya ve Merkezi Asya
bölgesinden Avrupa devletlerine taşınacak
petrol ve doğalgazı taşıyacak boru hatlarının
arazisinden geçmesi nedeniyle AB’nin dış
politikası ve güvenlik politikası açısından
önemli bir rol üstlenmiştir. Ulaşımda yer alan
diğer iki devlet Azerbaycan ve Gürcistan ile
ilişkilerin üst düzeyde olması bu önemi daha
da artırmaktadır. (509) Fakat Türkiye’nin
Azerbaycan ve Gürcistan’la gelişen iyi
ilişkilerinin aksine, Ermenistan’la var olan
sorunları, AB’nin bölgedeki amaçlarının
gerçekleştirilmesinde bu ülkenin yardımından
yararlanmasını engellemektedir. Daha 1992
yılında Ermenistan’a karşı daha ılımlı
politika sergileyen Türkiye, AB tarafından
Ermenistan’a yardım olarak gönderilen 100 bin
ton buğdayın kendi arazinin üzerinden
gönderilmesini kabul etmiştir. Bunun dışında
Ermenistan’a kendi enerji ağından elektrik
sağlanmasını da kabul etmiştir. Fakat
Azerbaycan’dan Türkiye’ye karşı yükselen
itirazlar doğrultusunda, Türkiye AB’nden gelen
buğdayın taşınmasını yavaşlattı. Nisan
1993’ten itibaren ise insani yardımlar dahil,
Ermenistan’a hiçbir sevkıyat için topraklarını
kullandırmayacağını açıkladı. Türkiye,
Ermenistan’a sevk edilen her türlü malzemenin
bu ülkenin savaş çabasına katkıda bulunduğunu
belirtti. (510)
AB yetkilileri
Türkiye’nin bölgedeki özel konumunun
Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki
çatışmanın çözümünde önemli rol oynayabileceği
inancını taşımaktadırlar. Türkiye’nin AB’ye
tam üye olup olmamasına bağlı olmaksızın AB
Türkiye’den işbirliği taraftarı, yapıcı ve
barışçı bir rol üstlenmesini beklemektedir. AB
ile Türkiye arasındaki sıkı ilişkiler ve
Türkiye’nin bölgedeki konumu, bu ülkenin
bölgedeki sorunun çözümünde AB’ye katkısının
mümkün olabileceğini düşündürmektedir. (511)
Fakat görüldüğü gibi Türkiye’nin Azerbaycan’a
yakınlığı ve Karabağ sorunu konusunda
müttefikliği, Azerbaycan-Ermenistan sorununun
çözümündeki katkısına engel oluşturmaktadır.
(512)
Örneğin, 2000 yılında AB
Komisyonu’nun Türkiye’ye ilişkin yıllık
ilerleme raporunda Türkiye’nin Kafkasya’da
barış ve istikrara bir sıra tedbirle katkıda
bulunduğu belirtilmiştir. Bu tedbirlerin en
önemlisi ise Güney Kafkasya bölgesini
ilgilendiren İstikrar Paktı’nın Türkiye
tarafından hazırlanarak, sunulmasıdır. Fakat
bu tedbirler Karabağ sorununu çözmeye yeterli
olamamış bilakis bu çatışma yüzünden Pakt
yürürlüğe girememiştir. (513) Türkiye’nin
Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki sorunun
çözülmesine yönelik diğer planı ise,
Ermenistan ile Karabağ ve Azerbaycan’ın esas
kısmıyla Nahçivan arasında koridorların
açılmasıydı. Fakat bu çözüm önerisi Ermeniler
tarafından hemen reddedilmiştir. Azerbaycan’la
Nahçivan arasında oluşturulacak koridor
Ermenistan’ın Megri bölgesinden geçecekti ve
bu İran ile olan sınır bağlantısını tehlike
altına sokmaktadır. Bu bağlantı ise Ermenistan
için büyük önem taşımaktadır. (514)
Aslında Avrupa’daki Ermeni lobisi Güney
Kafkasya’daki gelişmeler konusunda AB’nin
desteğini Ermenistan lehine yönlendirmeye
çalışmaktadır. Dağlık Karabağ sorununa
gelince, Ermeni lobisinin faaliyeti sayesinde
Türkiye’ye suçlamalar yöneltilmiş, bu ülkenin
Ermenistan’a karşı uyguladığı ambargo
nedeniyle, Güney Kafkasya bölgesinde barışın
temin edilmesi için gerekli katkıyı yapmaktan
uzak olduğu ifade edilmiştir. (515)
AB’nin Türkiye’nin Güney Kafkasya bölgesindeki
girişimleri konusunda farklı tavırlar
sergilemesi esasen bu konuda net bir
politikanın oluşmamasıyla ilgilidir.
Türkiye’nin AB’nin amaçlarının
gerçekleştirilmesi açısından nasıl katkıda
bulunabileceği konusunda net bir görüş
şekillenmemiştir. Zaman zaman, AB’ye üye olan
devletlerin bu konuya karşı sergilediği ilgi
doğrultusunda, Türkiye’nin bölgeye yönelik
davranış biçiminin değerlendirilmesi ötesinde
herhangi bir somut çözüm öneride
bulunmamıştır. Türkiye’nin bölge içi
istikrarın oluşmasına olası katkılarına
Rusya’nın Ermenistan’a müdahalesi ve esasen
ABD ve Fransa’da bulunan Ermeni lobisinin
tavırları engel olmaktadır. Bölgedeki son
müttefikini (Ermenistan) kaybetmekten çekinen
Rusya, Türkiye’nin girişimlerini ABD ve AB’nin
bölge politikalarının bir uzantısı gibi
görerek, bu tür girişimleri engellemeye
çalışmaktadır. Zaten ABD ve Fransa’daki
lobilerin tavrı bu tür girişimlerin sonuçlanma
olasılığını da azaltmaktadır.
3.3
AB’nin Güney Kafkasya Bölgesi’ndeki
Amaçlarının Gerçekleştirilmesi İçin Diğer
Olasılıkların Değerlendirilmesi
AB’nin Güney Kafkasya bölgesine yönelik olarak
diğer bölgesel aktörlerle ikili işbirliği
geliştirme olasılığı değerlendirildiği zaman,
bunların kurumun amaçlarının
gerçekleştirilmesi açısından yetersiz kaldığı
görülmektedir. Güney Kafkasya bölgesinde
siyasi ve ekonomik açıdan bir bütünlüğün
oluşmaması, bölgede aktif politika yürüten
uluslararası örgütler ve devletlerin,
Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan’a yönelik
bütüncül bir politika yürütmekte başarısız
olmalarına ve bölgeye yönelik değil ülkelere
yönelik politikalara başvurmalarına yol
açmaktadır. Buna ek olarak, bu aktörlerin
herhangi birinin bölgeye yönelik
faaliyetlerini artırma niyeti, bu bölgede
kendi çıkarlarını gözeten diğer bir aktör ile
çatışma olasılığı nedeniyle engellenmektedir.
Bu durumda, bölgeye yönelik politikaların
iki taraflı işbirliği çerçevesi yerine bölgede
çıkarları olan birkaç aktörü içeren, çok
taraflı girişimlerin AB’nin bölgede istikrarı
ve güvenliğin sağlanması amacına yönelik bir
seçeneği olarak değerlendirilmesini
gerektirmektedir. Aslında bu tür girişimler
daha önce de görülmüştür. AB’yi doğrudan
ilgilendiren ve bu kurumun da desteğini alan
ilk teklif Kafkasya İstikrar Paktı olmuştur.
Türkiye tarafından önerilen bu paktın AGİT’in
gözetiminde çalışması öngörülmüştü. Fakat
Rusya’nın o dönemde 2. Çeçenistan müdahalesi
nedeniyle sertleşen Kafkasya politikası
yüzünden çekinen Güney Kafkasya devletleri bu
teklifi pek sıcak karşılamadılar. Bunun
neticesinde Rusya’nın yer alamayacağı ve
bölgeyi ilgilendiren herhangi bir girişimin
gerçekleşmesinin zor olacağı ortaya çıkmıştır.
(516) Bu teklifin ardından Kafkasya G–8’i
olarak bilinen ve bölgeye ilgisi olan tüm
aktörlerin yer aldığı 3+3+2 formülüne dayalı
(Azerbaycan, Gürcistan, Ermenistan+ Rusya,
Türkiye, İran+ ABD, AB) bir istikrar paktını
oluşturmak için yeni bir yaklaşım
geliştirildi. Mart 2001’de itibaren, Güney
Kafkasya’da işbirliği arayışları, bölgesel
istikrarın ve güvenliğin oluşumuna yönelik
farklı yaklaşımlar arasında bir mücadeleye
dönüştü. Azerbaycan ve Gürcistan, Batılı
devletler ve uluslararası kuruluşlar, AGİT
gözetiminde Güneydoğu Avrupa İstikrar Paktı
benzeri bir işbirliğini savunmaktadırlar. Batı
Balkanlarda istikrarın sağlanmasını ve
korunmasını öngören bu Pakt 27 Mayıs 1999’da
Bonn’da Güney Avrupa Konferansı’nda gündeme
getirilmiştir. İstikrar Paktı, Balkan
ülkelerine somut bir istikrar perspektifi ve
Avrupa-Atlantik yapısına katılımın
sağlanmasını garantilemektedir. (517)
Diğer taraftan Ermenistan sadece bölge
devletlerinin (Rusya, Türkiye, İran)
katılımını istemiştir. (518) Oysa Gürcistan
İran’ın bölgesel sorunlara müdahale etmesine
karşı çıkmıştır, bu devlet yerine ABD’nin yer
almasını teklif etmiştir. (519) Diğer taraftan
Gürcistan’ın mesafeli davranmaya çalıştığı
Rusya, olası bir işbirliğini BDT sınırları
içerisinde tutmaya çalışmaktadır. Bu mümkün
olmasa bile, oluşacak herhangi bir işbirliği
modelinde mutlaka yer almak istediğini belli
etmiştir. (520) Günümüze dek bu işbirliği
tekliflerinden herhangi birinin
gerçekleştirilmesi için herhangi bir adım
atılmadığı halde, Güneydoğu Avrupa stikrar
Paktı benzeri ve AB’yi ilgilendiren bir
girişimin hangi şekli alacağı ve
Avrupa-Atlantik katılım perspektifi belirsiz
olduğu için, bölgeye yönelik aktörlerin
katılımı açısından en kapsamlı işbirliği
modeli olan bu “G-8” başarısız sayılmalıdır.
Teklif edilen diğer çok taraflı işbirliği
modellerinde ise AB herhangi bir rol
üstlenmemektedir. Diğer taraftan, çok taraflı
güvenlik ve işbirliği girişimlerinin başarılı
olması için sadece bölgesel güçlerin değil
Güney Kafkasya’daki tüm devletlerin kabul
edebileceği bir teklif ileri sürülmelidir.
(521)
Görüldüğü kadarıyla AB’nin Güney
Kafkasya bölgesindeki amaçlarının
gerçekleştirilmesi için başvurabileceği ve
daha önce en başarılı kabul edilen tek araç,
bu devletlere yönelik koşullu entegrasyon
sürecini başlatarak, daha önce de MDAÜ ve Batı
Bölgelerinde görüldüğü gibi, bu devletlere
mevcut ülkeler arası sorunların çözümünü koşul
olarak sunmak veya sunulan çözüm tekliflerini
kabul ettirmektir.
Aslına bakılırsa
Güney Kafkasya devletleri tarihinde
entegrasyon sonucunda çatışmaların çözülmesi
daha önce de görülmüştür. Bu her üç devletin
Sovyetler Birliği’nin bir parçası olduğu
zamana rast gelmektedir. Güney Kafkasya’da
Çarlık Rusya’dan miras olarak kalan Abhazya,
Osetya ve Karabağ sorunları, 1922’de Sovyetler
Birliği’nin kurulmasıyla belli bir çözüme
kavuşmuştur. 28 Mayıs 1918’de kurulan
Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti sınırları
içerisinde yer alan bu bölge, Azerbaycan ile
Ermenistan arasında çatışma alanına
dönüşmüştür. (522) Azerbaycan ve Ermenistan
Kızıl Ordu tarafından işgal edildikten sonra
1922 yılında kurulan Sovyetler Birliği’nin bir
parçası olunca, 7 Temmuz 1923’de Dağlık
Karabağ Özerk Bölgesi Azerbaycan Sovyet
Sosyalist Cumhuriyeti sınırları içinde
kalmıştır (523) ve bununla da iki taraf
arasındaki çatışma 1988 yılına kadar
dondurulmuştur.
Abhazya’ya ve Osetya’ya
gelince, 1918’de bağımsızlık ilan eden
Gürcistan’la Abhazya arasında 8 Haziran
1918’de yapılan anlaşmaya göre, Abhazya
Gürcistan içinde otonom statü almıştır. Fakat
bu anlaşma yürürlüğe girememiştir, çünkü 1921
yılında Kızıl Ordu Gürcistan’ı işgal ettikten
sonra Abhazya bağımsızlığını ilan ederek,
Abhazya Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ni ilan
etti. Bununla 1922 yılında kurulan Sovyetler
Birliği’ni oluşturan cumhuriyetlerle aynı
statüde olduğunu ve Moskova ile direkt ilişki
kurduğunu ima etmiş oluyordu. Nitekim
Sovyetler Birliği’ni oluşturan anlaşmada,
Gürcistan’ın Gürcistan ve Abhazya olarak iki
bağımsız devletten oluştuğu belirtilmiştir.
1931 yılında Abhazya’nın bu statüsü ortadan
kaldırılarak, Gürcistan dahilinde Otonom
Cumhuriyet statüsüne geçilmiştir. (524) Güney
Osetya’ya gelince, Gürcistan bu bölgeyi
ülkenin ayrılmaz bir parçası ilan etmişti.
Oysa Osetler’in bu konuda fikri farklıydı.
Kızıl Ordu bölgeye girdikten sonra Osetler,
Osetya Sovyet Cumhuriyetini ilan etmişlerdir.
Daha sonra, 1922’de bu bölge Güney Osetya
Otonom Bölgesi olarak Gürcistan Sovyet
Sosyalist Cumhuriyeti’nde yer almıştır. (525)
Bu sayede taraflar arasında çatışma,
tarafların aynı birlik çatısı altına
girmesiyle, Sovyetler Birliği’nin devam ettiği
sürede çözüme kavuşmuştur.
Her üç sorun
Sovyetler Birliği döneminde dayatma yoluyla
bir şekilde sonuçlandırıldığı için, bu,
sorunları çözmekten ziyade dondurmuştur.
Sovyetler Birliği’nde dağılma süreci
başlayınca, bu sorunlar yine ortaya
çıkmışlardır. Bu durumda, Azerbaycan,
Gürcistan ve Ermenistan için AB’ye tam üyelik
sürecinde çatışmaların çözüm yolların dayatma
yöntemi ile olmamalıdır, aksi takdirde üyelik
perspektifi de bölgedeki sorunları çözmeye
yetmeyebilir. Bunun örneği şu anda Kosova’da
gözlenmektedir. Sırbistan’a Kosova’nın
bağımsızlığının tanınması karşılığında AB’ye
tam üyelik vaadinde bulunulsa da, bu bölgenin
bağımsız olmasına karşı çıkan Sırbistan’da bu
durumda AB’ye üyelikten de vazgeçilebileceği
ülke yönetiminin farklı kademelerde
zikredilmeye başlanmıştır. (526)
Diğer
taraftan AB’nin Güney Kafkasya bölgesindeki
sorunları dikkate almaması yanında başka
sorunlar da getirebilir. Çatışmaların durduğu
dönemde görüşmeler yoluyla sorunların çözümüne
dair ümitlerini giderek kaybeden Azerbaycan ve
Gürcistan, gerekirse sorunları askeri yolla
çözeceğini defalarca beyan etmiştir. Örneğin
Gürcistan 2008 yılında askeri bütçeyi 200
milyon ABD dolar kadar artırmayı
düşünmektedir. (527)
Azerbaycan’a
gelince bu ülke iki taraf arasında yürütülen
görüşmelerin bir netice vermemesi durumunda
Dağlık Karabağ konusunda savaş yoluna
başvuracağını defalarca beyan etmiştir. Askeri
bütçesi Ermenistan’ın toplam bütçesi miktarına
artıran Azerbaycan, son zamanlar aktif bir
şekilde silah kapasitesini geliştirmektedir.
Azerbaycan yetkilileri Dağlık Karabağ sorununu
kısa vadede barış veya savaş yoluyla çözmeye
niyetlidirler. Azerbaycan’ın başkent Bakü ile
2016 Yaz Olimpiyat Oyunlarına aday olması bile
oyunların çatışma bölgesinden en az 45 km
uzakta olması şartına atıfla bu çözüm
iradesini ve Azerbaycan’ın konuyla ilgili
olarak barışı bir şekilde temin ederek
istikrarlı bir ortam oluşturma kararlılığını
göstermektedir. (528)
Mevcut durum
Ermenistan’da da memnuniyetsizliği
artırmaktadır. Şöyle ki Ermenistan’ın ilk
cumhurbaşkanı Levon Ter-Petrosyan,
Ermenistan’ın geleceğinin, halkının refahının
ve ekonomik gelişiminin Dağlık Karabağ
sorununun çözülmesine bağlı olduğunu beyan
etmiştir. (529) Zaten Azerbaycan tarafından
Dağlık Karabağ için teklif edilen özerklik
statüsü, burada yaşayan Ermenilerin kendi
yönetimini oluşturmasına olanak vermektedir.
Diğer taraftan giderek güçlenen Azerbaycan’ın
farklı bir çözüm önerisini kabul etmesi de pek
olası görülmemektedir.
Güney Kafkasya
bölgesindeki etnik çatışmaların ve mevcut
çözümsüzlüğün devam etmesi, ticareti,
güvenliği ve bölgesel işbirliğini ciddi bir
şekilde etkilemektedir. Uzun vadede bu
sorunlar ekonomik refahı da olumsuz
etkileyecektir. İç ve dış kaynaklı
istikrarsızlıklar bölge devletlerinin siyasi
ve ekonomik olarak yeniden yapılanmalarına
odaklanmasını zorlaştırmakta, bu ise
aralarındaki işbirliğinin geliştirilmesine ve
bu işbirliğinden yararlanmalarını imkansız
kılmaktadır. (530) Bu durumda AB ile
ilişkileri giderek artan Güney Kafkasya’da
ortaya çıkacak istikrarsızlık durumu AB’yi de
doğrudan etkileyecektir.
AB atıl bir
gözlemci olarak kenarda kalamaz ve bölgede
amaçlarının gerçekleştirilmesi için ekonomik
araçların yanında siyasi araçlara başvurması
gerekiyor. Koşullu entegrasyon bu amaçların
gerçekleştirilmesi için bir araç olarak tercih
edilirse, ilk aşamada bu devletlerin farklı
arayışlara (silahlı çatışma gibi) yönelme
ihtimallerini azaltır, ama uzun vadede bölge
içi istikrarın sağlanması için mevcut etnik
çatışmaların çözümünü de gerektirmektedir.
Gerçekleştirilecek çözümlerin kalıcılığının
sağlanması için ise, bunların mevcut
uluslararası hukuk kuralları çerçevesinde
yapılması gerekmektedir
SONUÇ
Bu çalışmada günümüze kadar AB’nin
Güney Kafkasya devletleri ile ilişkilerinin
gelişim süreci, mevcut durumu betimlenmiş ve
AB’nin bölge ile ilgili amaçlarının
gerçekleşme oranı ile ilgili değerlendirmeler
yapılmıştır. Bu değerlendirmeler AB’nin MDAÜ
ve Batı Balkanlar’a yönelik ortak dış
politikası ve ortak güvenlik politikasının
araç ve sonuçlarının Güney Kafkasya dahil
olmak üzere YBD için izlenen politika ile
karşılaştırılmasından elde edilen sonuçlara
dayandırılmıştır. Aynı zamanda AB’nin bu
amaçlarına ulaşmak için bölgesel ve
uluslararası aktörlerle mevcut ve olası
işbirliği seçenekleri maddeler halinde
incelenmiştir. Bütün bu değerlendirmeler
sonunda, Avrupa Birliği’nin bölgeyle ilgili
temel dış politika ve güvenlik politikası
önceliği olan güvenlik ve istikrar ortamının
tesisi ve bölgenin enerji ve ulaşım
imkânlarının birliğin ihtiyaç duyduğu
alternatifler olarak seferber edilmesi gibi
amaçlar açısından başarısız olunduğu hükmüne
varılmıştır.
En başta AB’nin Güney
Kafkasya devletlerine yönelik temel dış
politika hedefini de kapsayan, kendisine komşu
bölgelerde güvenlik ve istikrarı sağlama ve
koruma amacına ulaşılamamıştır. Bölgede
Ermenistan ve Azerbaycan arasında Karabağ
meselesi yüzünden, Gürcistan içinde de Abhazya
ve Güney Osetya’daki ayrılıkçı hareketler
nedeniyle sıcak çatışma olasılığı halen mevcut
olup, beklenmedik bir anda fiili bir soruna
dönüşebilir. Sıcak çatışma veya mevcut
gerilimlerin tırmanması Karadeniz üzerinden AB
ile komşu hale gelmiş bu bölgedeki sorunların
doğrudan veya dolaylı şekilde birlik
coğrafyasına da sıçraması olasılığını
yaratmıştır. Bu sorunlar arasında yasadışı
göç, organize suç ve uyuşturucu trafiği
olasılığı, devletlerin egemenlik alanlarından
çıkmış çatışma bölgelerinin terör örgütlerini
barındırma olasılığı gibi risk faktörlerinin
mevcut olduğu değerlendirilmesi yapılmıştır.
Diğer bir başarısızlık da AB’nin
prensipte, yaygınlaştırılması konusunda büyük
çaba gösterdiği insan haklarına dayalı çoğulcu
demokrasilerin bölgede kurulamamış olmasıdır.
Bölgede demokratik rejimler teşvik etmeye
yönelik girişimler olmuşsa da bunlar ABD’den
gelmiş, AB’nin bu konuda herhangi bir
katkısını tespit etmekte güçlük çekilmiştir.
Üçüncü başarısızlık kriteri olarak AB’nin
bölgede gerçekleştirmek istediği ekonomik
işbirliği ortamının oluşturulamamış ve AB’nin
bölgeyle ilgili enerji ve ulaşım
politikalarının sonuç vermemiş olması
sayılabilir. Bu tespit, TACIS çerçevesinde
gerçekleştirilmesi beklenen TRACECA ve INOGATE
projelerinin gerçekleşme oranının ve
etkinliğinin yetersiz düzeyde kalması, AB’nin
Nabucco gibi kendisi tarafından geliştirilmiş
projeleri tek başına yürütmekte zorluk çekmesi
ve bölgede sonuca ulaşmış ekonomik işbirliği
girişimlerinin bölge ülkelerinin kendi
çabaları ve AB dışı uluslararası aktörlerin
(ABD gibi) insiyatifiyle sonuca ulaştırılması
gibi olgulara dayandırılmıştır. AB’nin bu
alandaki başarısızlığı sınırlarının doğusunda
enerji ve ulaştırma alanlarında Rusya’ya
mahkum durumda kalması riskini beraberinde
getirmektedir.
AB’nin dış politika ve
güvenlik politikası amaçlarını
gerçekleştirmede başarısız olması veya yeterli
düzeyde başarılı olamamasının sebeplerinin
temelinde bu amaçları gerçekleştirmede
başvurduğu araçların yetersizliğidir. Bu
araçların etkinliğinin çözümlenmesi sırasında
tespit edilen önemli faktörlerden birisi
AB’nin OGDP’yi gerçekleştirmekte en başarılı
olduğu MDAÜ bölgesinde uyguladığı koşullu
entegrasyon ve yine kısmi başarı yakaladığı
Batı Balkanlar için uyguladığı koşullu adaylık
perspektifi ödüllerini içeren politikaların
Güney Kafkasya devletleri için izlenmesinin
mümkün olmamasıdır. Bunun yerine bölge
ülkeleriyle ilişkileri düzenlemesi ve bölgeye
yönelik OGDP’yi gerçekleştirmesi için devreye
sokulan en son girişim olan Yeni Komşuluk
Politikası ile, siyasi bir katılım perspektifi
takdim edilmeden nihai olarak ve sadece
ekonomik entegrasyon teklif edilmektedir. Bu
da taraf devletleri ilgili AB organlarında söz
hakkı olmaksızın bir takım düzenlemelere tabi
olma zorunluluğu ile karşı karşıya bırakmakta
ve ekonomik çıkarlarını savunma imkânlarından
mahrum etmekte olması nedeniyle bu ülkelerce
kuşku ve isteksizlikle karşılanmaktadır.
AB’nin istikrar ve güvenliğin temini açısından
temel şart olduğunu savunduğu, çoğulcu
demokrasilerle yönetilen, serbest piyasa
ilkelerine bağlı ülkeler arasında ekonomik
işbirliği ideali ve bu AB idealine yönelik
reformlar bu isteksizlik ve kuşku nedeniyle
gerçekleştirilememektedir.
AB’nin
bölgeye yönelik olarak ekonomik reformları ve
mali yardımları içeren, yani ağırlıklı olarak
ekonomik araçlarla desteklenen politikaları,
mevcut çatışmaları ve anlaşmazlıkları sona
erdirmekte ve çözmekte yetersiz kalmakta ve AB
de kurum olarak bu çatışmaların çözümünü başka
uluslararası aktörlere (AGİT gibi)
bırakmaktadır. AB’nin bu konuda inisiyatif
almış olması halinde bile Güney Kafkasya’daki
mevcut konjonktür nedeniyle bu sorunları tek
başına çözmesinin imkansız olduğu tespit
edilmiştir. Bunun nedenleri arasında Rusya,
ABD gibi, bölgede önemli çıkarları ve güçlü
pozisyonu olan ülkelerle AB arasında amaçlar
veya araçlar düzeyinde uzlaşmazlıkların
varlığı görülmüştür. Aynı nedenler AB’nin bu
bölgesel ya da uluslararası güçlere rağmen
değil onlarla işbirliği yoluyla da güvenlik ve
istikrar tesisi amacına ulaşmasına imkan
tanımamaktadır.
Bütün bu faktörler göz
önüne alındığında görülmektedir ki, AB bir
örgüt olarak kuruluşundan bu yana geliştirdiği
etkin politika araçlarını bu bölgede
uygulayamamakta, geliştirdiği diğer araçlar
veya uygulamak istediği yeni politikalar da
yetersiz kalmaktadır. Aynı noktadan hareketle
bu çalışma çerçevesinde AB’nin bu açmazdan
kurtulması için gerekli alternatif bir
politika önerilmemekle beraber, mevcut dış
politika araçlarıyla yola devam edilmesinin,
kurumun bu bölge ile ilgili olarak amaçlarına
ulaşmaktan uzak kalmasına yol açacağı sonucuna
varılmıştır.
1. Bölüm
>>>
2.Bölüm
>>>
3.Bölüm
>>>
3. BÖLÜM DİPNOTLARI:
346) Kenar, a. g. e., 2005, s. 391.
347) Bkz: Программа Файр (PHARE Programı),
(30.06.07); PHARE, 30.06.07. 348)
Smith, a. g. e., 2004, s. 77. 349)
E. Zengin, R. İbrahimov, “Azerbaycan’ın Petrol
ve Gaz Kaynaklarının İşletilmesine Alternatif
Olarak Nakliyat Koridorları”, Avrasya
Etütleri, Ankara, TİKA Yayınları, No 27-28,
(Sonbahar- Kış, 2005), s. 200. 350)
Y. Rafikoğlu, “Bakü-Tiflis-Ceyhan Trabzona
Kadar Uzatılabilir, (Баку-Тбилиси-Карс
МожетБыть Продлен До Трабзона)”, Zerkalo
Gazetesi, No 147, 3 Ağustos, 2007. 351)
Fuad, a. g. m., 19 Ağustos, 2005.
352) Mustafa Gün, et al, a. g. m., 2007.
353) Samir Merdanov, Avrupa Birliği’nin
Kafkasya Politikası, Ankara, Naturel
Yayınları, 2007, s. 67. 354) Lutz
Kleveman, Yeni Büyük Oyun, Orta Asya’da Kan ve
Petrol, İstanbul, Erevest Yayınları,2004, s.
26. 355) Rovshan Ibrahimov, Nabucco:
Project wıth Strange Name and Mysterous
İntentions, 25 Mart,2007,
http://www.turkishweekly.net/energyreview/TurkishWeekly-EnergyReview12.pdf,
(25.08.07). 356) Rovshan İbrahimov,
Again About Nabucco Project, 18 Haziran 2007,
http://www.turkishweekly.net/comments.php?id=2635,
(25.08.07). 357) Bkz: F. Alizade,
“Avrupa Hazar Doğalgazına Muhtaçtır, (Европа
Нуждается в Каспийском Газе)”, Zerkalo
Gazetesi, Bakü, 9 Haziran, 2007. 358)
Yuriy Simonyan, Hazar Denizinde Amerikan
Çıkarması (Американский Десант в Каспийском
Регионе), 07.06.2007,
http://www.ng.ru/cis/2007-06-07/1_desant.html,
(15.07.07). 359) Rovshan İbrahimov,
a. g. m., 18 Haziran 2007. 360)
Enerji Oyunları, (Энергетические Пасьянсы),
http://www.eurasianhome.org/xml/t/expert.xml?lang=ru&nic=expert&pid=1114&qmonth=0
&qyear=0, (13.07.08) 361) İbrahimov,
a. g. m., 18 Haziran 2007. 362) Bu
konuda Bkz: Merdanov, a. g. e., 2007, ss.
9-10. 363) The European Union and
Azerbaijan Republic: Partneship and
Cooperation Agreement,
http://ec.Europa.eu/external_relations/ceeca/pca/pca_azerbaijan.pdf,
(12.08.07), s. 2; The European Union and the
Republic of Georgia: Partnership and
Cooperaiton Agreement,
http://ec.Europa.eu/external_relations/ceeca/pca/pca_georgia.pdf,
(12.08.07), s. 2; The European Union and
The Republic of Armenia: Partnership and
Cooperation Agreement,
http://ec.Europa.eu/external_relations/ceeca/pca/pca_armenia.pdf,
(12.08.07), s. 2. 364) Her üç metine
bakıldığı zaman bölge içi çatılmalar konusunda
bir kelimeyle bile söz edilmemektedir: The
European Union and Azerbaijan Republic:
Partneship and Cooperation
Agreement,(12.08.07); The European Union and
the Republic of Georgia: Partnership and
Cooperaiton Agreement, (12.08.07); The
European Union and The Republic of Armenia:
Partnership and Cooperation Agreement,
(12.08.07). 365) Arbatova, a. g. m.,
2006. 366) İgor Leshukov, Rusya ve
Avrupa’nın Temel Güvenlik Kurumları: 21
Yüzyıla Girerken, (Россия и Основные Институты
Безопасности В Европе: Вступая В XXI Век),
http://www.carnegie.ru/ru/pubs/books/volume/36467.htm,
(19.07.07). 367) Arbatova, a. g. m.,
2006. 368) Hüseynov, a. g. e., 2003,
s. 60-61. 369) Polonya’nın Avrupa
Birliği’ne Yolculuğu, (Дорога Польши в
Европейский Союз),
http://poland.poland.su/union_doroga.html,
(14.07.07). 370) Strengthening the
European Neighbourhood Policy, 4 December,
2006,
http://www.delarm.ec.Europa.eu/en/press/04_12_2006.htm,
(15.07.07). 371) AB Komisyonu Beyaz
Rusya’nı “Yeni Komşuluk” Programından
Çıkarttı, (Еврокомиссия Исключила Белоруссию
из Программы «Нового Соседства»), 13.05.2004,
http://www.charter97.org/rus/news/2004/05/13/eu,
(01.09.07). 372) Aliboni, a. g. m.,
2006, s. 3. 373) “Avrupa İstikameti,
(Европейское Направление)”, Rossiya:
Monitoring, Analiz, Prognoz, No21-22,
Ocak-Aralık, 2004,
http://www.niiss.ru/rus2004_21-22_24.shtml,
(01.09.07). 374) Merdanov, a. g. e.,
2007, s. 112. 375) Aşot Voskanyan,
Güney Kafkasya Devletlerin AB’ye Bütünleşme
Sürecinde Muhtemel Modeller, (О
Комплементаризме и Возможных Моделях
Европейской Интеграции Стран Южного Кавказа),
http://scirs.org.ge/russian/analytic/round_three/print/voskanyan.htm,
(10.08.07). 376) Ataç Akça, AB’nin
Komşuluk Politikasının Geleceği, 26.02.07,
http://www.tusam.net/makaleler.asp?id=839&sayfa=8,
(09.07.07). 377) European
Neighbourhood and Partnership Instrument:
Azerbaijan, Country Strategy Paper,
2007–2013, (com(2005)72), Brussels,
02.03.2005, SEC (2005)286/3,
http://ec.Europa.eu/world/enp/pdf/country/azerbaijan_country_report_2005_en.pdf,
s.,1. 378) Reetz Dietrich,
“Kafkasya, Orta Asya, Güney ve Doğu Asya’daki
Kriz Kaynakları ve Bölgelerinin Avrupa
Birliği’nin Güvenliğine Etkileri”, Türkiye,
NATO ve Avrupa Birliği Perspektifinden Kriz
Bölgelerin İncelenmesi ve Türkiye Güvenliğine
Etkileri, Reşat Ödün (Editör), Ankara,
Genelkurmay Başkanlığı Askeri Tarih ve
Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları, 2004,
s.190. 379) Bu konuda daha geniş
bilgi için bkz: Hatem Cabbarlı, “Bağımsızlık
Sonrası Ermenistan’ın Enerji Politikası”,
Avrasya Dosyası, Enerji Özel, Cilt 9, Sayı 1,
Ankara, ASAM Yayınları, (Bahar, 2003), s.
242-243. 380) European Neighbourhood
and Partnership Instrument: Georgia, Country
Strategy Paper,2007–2013, s. 7. 381)
European Neighbourhood and Partnership
Instrument: Armenia, Country Strategy
Paper,2007–2013, s., 17. 382)
European Neighbourhood and Partnership
Instrument: Azerbaijan, Country Strategy
Paper,2007–2013, s. 7. 383) Mevlüt
Katık, “Avrupa Komşuluk Politikası’na” Güveni
Az, 8.10.06, Sofya, Brüksel,
http://www.voanews.com/turkish/archive/2006-10/2006-10-08-voa5.cfm,
(05.08.07). 384) Katık, a. g. m.,
2006. 385) Kahraman, a. g. m., 2006,
ss. 41–42. 386) Aliboni, a. g. m.,
2006, s. 3. 387) Katık, a. g. m.,
2006. 388) The Republic of
Azerbaijan and the OSCE, Azerbaycan Dışişleri
Bakanlığı’nın Resmi Sitesi,
http://www.mfa.gov.az/eng/international/organizations/osce.shtml,
(10.02.2007). 389) OSCE
Handbook,OSCE, Vienna Austria, June, 2000, s.
63. 390) Eş başkanlar bölgede
çıkarları olan devletler tarafından temsil
olunmaktaydı, Fransa ise AB’yi temsil
etmektedir. 391) The Republic of
Azerbaijan and the OSCE,
www.mfa.gov.az/eng/international/organizations/osce.shtml
392) Minsk Group proposal ('common
state deal'), Nowember, 1998,
http://www.c-r.org/our-
work/accord/nagorny-karabakh/keytexts20.php,
(02.02.2008). 393) Adiş Memmedov,
“Ermenistan-Azerbaycan, Dağlıq Qarabağ
Münaqişesi”, Dirçeliş XXI Esr, Bakü,
Azerbaycan Dövlet Quruculuğu ve Beynelxalq
Münasibetler İnstitutu, No 84–85, (Şubat-
Mart, 2005), ss. 185–188. 394) Neil
S. Macfarlane, “A Role for the EU in
Preventing Ethnic Conflict”, Rethinking
European Union Relations with the Caucasus,
Baden-Baden, Reinhardt Rummel ve Claude Zullo,
(ed.), Nomos Verlagsgeselleschaft, 1999, ss.
60–61. 395) OSCE Handbook, 2000, ss.
59–60. 396) Elif Hatun Kılıçbeyli,
a. g. m. 2006, s., 84. 397) Aşot
Voskanyan, a. g. m.,
http://scirs.org.ge/russian/analytic/round_three/print/voskanyan.htm,
(10.08.07). 398) Kamer Kasım,
“Armenia’s Foreign Policy: Basic Parameters of
the Ter-Petrosian and Kocharian Era”, Review
of Armenian Studies, Ankara, ASAM Yayınları,
Cilt 1, No 1, (2002), s. 97. 399)
Dağlık Qarabağ: Sülh Plan, Interantional
Crisis Group Raporu, No 167, 11.10.05, s. 9.
400) Dağlık Qarabağ: Sülh Plan,
Interantional Crisis Group Raporu, 2005, s. 9.
401) Kamil Ağacan, “Gürcistan’da
Barışın Önünden En Önemli Engel: Barış Gücü”,
Stratejik Analiz Dergisi, Sayı 76,
Ankara,Asam Yayınları, (Ağustos, 2006), s.,
15. 402) Kleveman, a. g. e., 2004,s.
36. 403) Kleveman, a. g. e., 2004,s.
48. 404) Ağacan, a. g. m., 2006, s.
15 405) NATO Handbook, Brusselss,
NATO Office of Information and Press, 1110,
2001, s. 67. 406) Yuryeva, a. g. m.,
2003, ss. 359–360. 407) Yuryeva, a.
g. m., 2003, s. 358. 408) Ramil
Memmedov, “Güney Kafkasya’daki Yeni
Jeostratejik Oyunun Güvenlik Yapılanması ve
Azerbaycan”, Stratejik Öngörü Dergisi,
İstanbul, TASAM, Sayı 4, (2005), ss. 57–58.
409) 18 Aralıkta Ermenistan-NATO
Bireysel Planı Yürürlüğe Girecek, (18 декабря
вступит в силу План индивидуального
партнерства Армения-НАТО),
http://www.regnum.ru/news/georgia/560805.html,
(15.12.2005). 410) Memmedov, a. g.
m., s. 58. 411) Ahto Lobjakas,
Georgia: NATO Chief Says “The Door Is Open”,
28.11. 2005,
http://www.rferl.org/featuresarticle/2005/11/d4cc1f10-0b09-45f0-9aa9-6a9c9ee0f373.html,
(20.09.07). 412) Riga Summit
Declaration,
http://www.nato.int/docu/pr/2006/p06-150e.htm,
(20.09.07). 413) Aksar Nurşa,
NATO’nun Kafkas ve Afganistan’daki Stratejisi:
Mevcut Durum ve Perspektifler, (Стратегия
НАТО На Кавказе и В Афганистане: Состояние и
Перспективы ), 10.07.07,
http://www.eurasianhome.org/xml/t/expert.xml?lang=ru&nic=expert&pid=1168,
(10.07.07). 414) Bkz: Verena
Wohlleben, Stability in The Three South
Caucasian Republics: Ten Years After
Independence, Progress and New Challenges,
http://www.nato-
pa.int/Default.asp?SHORTCUT=503, (06.09.07).
415) Nurşa, a. g. m., 2007. 416)
Yalnız NATO’da Tam Üyelik Azerbaycan’a
Karabağ’ı Almaya Yardım Edebilir, (Только
Вступление в НАТО Поможет Азербайджану Вернуть
Карабах), 27.01.07,
http://www.prognosis.ru/news/news/2007/1/29/azer_nato_karabakh.html,
(17.08.07). 417) Federico Bordonaro,
EU: Strategic Relations with S Caucasus,
http://www.res.ethz.ch/news/sw/details.cfm?ID=17365&nav1=1&nav2=2&nav3=2,
(23.08.07). 418) Nurşa, a. g. m,
2007. 419) Christoph Bluth,
“Kafkasya, Orta Asya, Güney ve Doğu Asya’daki
Kriz Kaynakları ve Bölgelerin NATO’nun
Güvenliğine Etkisi”, Reşat Ödün (ed.), Ankara,
Genelkurmay Başkanlığı Askeri Tarih ve
Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları, 2004, s.
186. 420) Nurşa, a. g. m, 2007.
421) Korkmaz, a. g. m., 2004, s. 157.
422) www.socar.az/projects-az.html,
(08.09.07). 423) Korkmaz, a. g. m.,
2004, s. 163. 424)
http://www.auswaertiges-amt.de/diplo/en/Laender/Georgien.html#Inhalt,
(07.09.07). 425) Korkmaz, a. g.
m.,2004, s.163. 426) Soner Karagül,
“Avrupa Birliği ve Ermeni Sorunu”, Ermeni
Araştırmalar Dergisi, Cilt 2, Sayı 8, Ankara,
Eraren Yayınları, (Kış, 2003), s. 186.
427) Samim Akgönül, “Fransa Ermeni
Topluluğu ve Türkiye: Propaganda ve
Lobicilik”, Ermeni Araştırmalar Dergisi, Cilt
2, Sayı 5, Ankara, Eraren Yayınları, (Bahar
2002), s. 231. 428) Korkmaz, a. g.
m., 2004, s. 157. 429) Franz-Josef
Meiers, “The German Predicament: The Red Lines
of the Security and Defence Policy of the
Berlin Republic”, International Politics,
Volume 44, No 5, London, Palgrave,
(September,2007), s. 629. 430)
Dağlık Qarabağ: Sülh Plan, International
Crisis Group Raporu, 2005, s. 11. 431)
Esra Hatipoğlu, “Komşuluk Politikası:
Avrupa Birliği ve Yakın Çevresi İçin Sınav
Güney Kafkasya Ülkeleri”, Geçmişten Günümüze
Dönüşen Orta Asya ve Kafkasya, Yelda
Demirağ-Cem Karadeli, (der.), Ankara, Palme
Yayıncılık, 2006, s. 132. 432) Bkz:
Ermenistan ve Almanya İşbirliğin
Geliştirilmesi Konusunda Protokol
İmzalayacaklar,(Армения и Германия Подпишут
Протокол по Развитию Сотрудничества),
http://www.arka.am/rus/economy/2007/09/10/5385.html,
(10.09.07). 433) Aşot Egiazaryan,
2006 Yılında Azerbaycan, Ermenistan ve
Gürcistan’ın Sosyo-Ekonomik Gelişminin Temel
Göstericileri, (Основные Итоги
Социально-Экономического Развития
Азербайджана, Армении и Грузии в 2006 Году),
24.05.07,
http://www.regnum.ru/news/832649.html,
(10.09.07). 434) Egiazaryan, a. g.
m., (10.09.07). 435) Egiazaryan, a.
g. m., (10.09.07). 436) Egiazaryan,
a. g. m., (10.09.07). 437)
Hatipoğlu, a. g. m., 2006, s. 133. 438)
Karagül, a. g. m., 2006, s. 140.
439) Demir, Türk Dış Politika
Perspektifinden Güney Kafkasya, Ankara, Bağlam
Yayınevi, 2003, s.153. 440)
Merdanov, a. g. e., 2007, s. 124. 441)
Mustafa Aydın, “Kafkasya ve Orta Asya ile
İlişkiler”, Türk Dış Politikası: Kurtuluş
Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar,
Cilt II: 1980-2001, Baskın Oran (ed.),
İstanbul, İletişim Yayınları, 2003, s. 413.
442) O. N. Barabanov, “ABD’nin Merkezi
Asya’da ve TransKafkasyada’ki Politikası (
Политика США в Центральной Азии и
Закавказье)”, Yujnıy Flang SNG. Sentralnaya
Aziya-Kaspiy-Kafkaz: Vozmojnosti i Vızovı dlya
Rossii, Moskva, İnosentr, Logos, 2003, s. 338.
443) Erel Tellal, “Güney Kafkasya
Devletlerin Dış Politikaları”, Mülkiye
Dergisi, Cilt XXIV, Ankara, Sayı 225, s. 101.
444) Kasım, a. g. m., 2002, s. 439.
445) Samir Quliyev, Bağımsızlıktan
Sonra Azerbaycan-ABD İlişkileri, Erzurum,
Baskı Bakanlar Yayınları, 2004, s. 33.
446) Merdanov, a. g. e., 2007, s. 120.
447) Quliyev, a. g. e., 2005, s. 179.
448) Georgia, Foreign Policy,
http://www.auswaertiges-
amt.de/www/en/laenderinfos/laender/laender_ausgabe_html?type_id=11&land_id=49,
(19.06.07). 449) Memmedov: a. g. m.,
2005, s. 56. 450) Kleveman, a. g.
e., 2004, s. 38. 451) Ermenistan
Dışişleri Bakanı Vardan Oskanyan 2003 yılın
Yekunları Konusunda Raporu, (Министр ИД
Армении Вардан Осканян: отчет об итогах
внешней политики Армении в 2003 году): `K`
news, 2004. 452) Sergey Markedonov,
De-facto Geriye Çekilme, (Де-факто
Отступление), 20.06.07,
http://www.prognosis.ru/news/region/2007/6/20/coldwar.html,
(08.07.07). 453) Sergey Markedonov,
a. g. m., 2007. 454) Post Sovyet
Mekânında 365 Gün, (365 Дней На Постсоветском
Пространстве), 29..11.03, www.gazetasng.ru,
(29.11.03). 455) Kamil Ağacan,
“Acaristan Sorunu ve Saakaşvili’nin Mevzi
Kazanımı”, Stratejik Analiz Dergisi, Cilt 4,
Sayı 48, Ankara, ASAM Yayınları, (Nisan 2004),
ss., 62–65. 456) “Azerbaijan: How to
Fix an Election”, The Economist, (12 November
2005), s., 35. 457) Oktay Azer,
“Asadov-Parlamento’nun Yeni Başkanı mı? (Октай
Асадов - Новый Спикер Парламента?)”, Zerkalo
Gazetesi, Bakü, 02.12.2005. 458)
Markedonov, a. g. m, 2007. 459)
Kleveman, a. g. e., 2004, s. 47. 460)
Demir, a. g. e., 2003, s. 156. 461)
Kamil Ağacan,“Değişim Zamanı: Federasyonu’nun
Güney Kafkasya Politikası”, Stratejik
AnalizDergisi, Cilt 6, Sayı 1, Ankara, ASAM
Yayınları, (Mayıs, 2005), ss. 53-54.
462) Nazim Cafersoy, Eyalet-Merkez
Düzeyden Eşit Statüye: Azerbaycan-Rusya
İlişkileri (1991–2000), Ankara Çalışmaları,
No1, Ankara, ASAM Yayınları, (Ekim, 2000), ss.
19–20. 463) İlyas Kamalov, “Soğuk
Savaş Sonrasında Rusya’nın Güney Kafkasya
Politikası”, Stratejik Analiz Dergisi, Ankara,
Asam Yayınları, (Kasım, 2006), s. 91.
464) Nazim Cafersoy, Elçibey Dönemi
Azerbaycan Dış Politikası, Ankara, ASAM
Yayınları, 2001, s.97. 465) Ağacan,
a. g. m., 2005, s. 52. 466) Sedat
Laçiner, “Ermenistan Dış Politikası ve
Belirleyici Temel Faktörler 1991–2002”,
ErmeniAraştırmaları Dergisi, Ankara, ASAM
Yayınları, Sayı 5, (Bahar, 2002), ss.,193–194.
467) Ağacan, a. g. m., 2005, s. 52.
468) Cafersoy, a. g.m., 2001, ss.
30–31. 469) Merdanov, a. g. e.,
2007, s. 125. 470) Kasım, a. g. m.,
2002, s. 97. 471) Aydın, a. g. m.,
2003, ss. 412–413. 472) Memmedov, a.
g. m., 2005, s. 56. 473) Kamalov, a.
g. m., 2006, s. 97. 474) Ömer Göksel
İşyar, “Türkiye’nin Azerbaycan-Ermenistan
Uyuşmazlığına Yönelik Politikası:1992-2004”,
Geçmişten Günümüze Dönüşen Orta Asya ve
Kafkasya, Yelda Demirağ-Cem Karadeli, (der.),
Ankara, Palme Yayıncılık, 2006, s. 299.
475) İşyar, a. g. m., 2006, s. 298.
476) Kamalov, a. g. m., 2006, ss. 92-93.
477) Zaal Andjaparidze, Rus-Gürci
Karşıdurmasından Kim Karlı Çıkacak?, (Кто
Останется В Выигрыше От Раздувания
Российско-Грузинского Противостояния?),
5.04.2006,
http://www.eurasianhome.org/xml/t/expert.xml?lang=en&nic=expert&pid=820,
01.02.2008 478) Bu konuda bkz: Igor
Plugatarev, Gürcistan’ın NATO’ya Üyeliğin
Sonuçlarını Bugün Öngörümek Zordur,
(Последствия Вступления Грузии В
Североатлантический Альянс Сегодня Трудно
Предсказать),01.02.2008,
http://nvo.ng.ru/wars/2008-02-01/2_gruzia.html,
02.02.2008. 479) Kılıçbeyli, a. g.
m., 2006, s. 96. 480) Ağacan, a. g.
m., 2005, s. 55. 481) Aliboni, a. g.
m., 2006, ss. 13-14. 482) “Rusya’nın
Uluslararası Konumu, Avrupa Yönü,
(Международное Положение России: Европeйское
Направление)”, Rossiya, Monitoring, Analiz,
Prognoz, No21-22, Ocak-Şubat, 2004,
http://www.niiss.ru/rus2004_21-22_24.shtml
483) Aliboni, a. g. m., 2006, s. 13.
484) Arbatova, a. g. m., 2006.
485) Dartan ve Hatipoğlu, a. g. m., 2001,
s. 92. 486) Anton Klyuçkin, Gaz
Savunması (Газовая Оборона), 20.09.07,
http://lenta.ru/articles/2007/09/20/Eurono/,
(21.09.07). 487) Markedonov, a. g.
m., 2007. 488) Aliboni, a. g. m.,
2006, s. 14. 489) İdris Bal,
“Türkiye-Ermenistan İlişkileri”, 21. Yüzyılda
Türk Dış Politikası, İdris Bal, (ed.), Ankara,
Nobel Yayınları, 2004, ss. 398-399. 490)
Aydın, a. g. m., 2002, s. 378. 491)
Aydın, a. g. m., 2003, s. 416. 492)
Aydın, a. g. m., 2003, s. 371. 493)
Araz Aslanlı, İlham Hesenov, Haydar Aliyev
Dönemi Azerbaycan Dış Politikası, Ankara,
Platin Yayınları, 2005, s. 143. 494)
Aydın, a. g. m., 2003, ss. 371-372. 495)
Aslanlı ve Hesenov, a. g. e., 2005, s.
145. 496) Cafersoy, a. g. e., 2000,
ss. 30–31. 497) Aslanlı ve Hesenov,
a. g. e., 2005, ss. 144-145. 498)
Kasım, a. g. m., 2002, s. 437. 499)
Aydın, a. g. m., 2003, s. 406. 500)
Kasım, a. g. m., 2002, ss. 438–439. 501)
Aydın, a. g. m., 2003, s. 418. 502)
S. B. Drujilovskiy, V.V. Xuttorskaya, “İran’ın
ve Türkiye’nin Merkezi Asya ve
TransKafkasya’daki Politikaları (Политика
Ирана и Турции в Регионе Центральной Азии и
Закафказья)”, Etnonasionalnaya i
Sosialno-Ekonomicheskaya Kartina Yujnogo
Flanga SNG, Yujnıy Flang SNG. Sentralnaya
Aziya-Kaspiy-Kafkaz: Vozmojnosti i Vızovı dlya
Rossii, Moskva, İnosentr, Logos, 2003, s. 228.
503) Aydın, a. g. m., 2003, ss.
417–421. 504) Svetlana Gamova,
Söhbet Memmedov, Bakü Tiflis’i
Kredileştiriyor, (Баку Кредитует Тбилиси),
16.08.07,
http://www.ng.ru/cis/2007-08-16/6_baku.html?insidedoc,
(04.09.07). 505) Laçiner, a. g. m.,
2002, ss. 199–200. 506) Aydın, a. g.
m., 2003, s. 410. 507) Aydın, a. g.
m., 2003, ss. 414–415. 508) Bal, a.
g. m., 2004, s. 404. 509) İbrahim S.
Canbolat, “Avrupa Birliği ve Türkiye”, 21.
Yüzyılda Türk Dış Politikası, İdris Bal,
(ed.), Ankara, Nobel Yayınları, 2004, s., 217.
510) Bal, a. g. e., 2004, s. 415.
511) Aliboni, a. g. m., 2006, ss. 9-10.
512) Bu konuda bkz: Aliboni, a. g. m.,
2006, ss. 9-10; Serhat Güvenç ve Oya
Memişoğlu, “Turkey and Regional Security”,
Turkey and EU Enlargement, Richard Griffiths
ve Durmuş Özdemir, (ed.), İstanbul, İstanbul
Bilgi Üniversitesi, 2004, s. 216. 513)
Karagül, a. g. m., 2003, s.184. 514)
İşyar, a. g. m., 2006, s. 252. 515)
Sedat Laçiner, Türkler ve Ermeniler: Bir
Uluslararası İlişkiler Çalışması, Ankara, USAK
Yayınları, 2005, ss. 119-120. 516)
Aydın, a. g. m., 2003, s. 419. 517)
Kenar, a. g. e., 2005, s. 412. 518)
Aydın, a. g. m., 2003, s. 419. 519)
Hatem Cabbarlı, “Güney Kafkasya’nın
Jeopolitiği ve Bölgesel Güvenlik Örgitleri
Projeleri”,Müsteqillik Sonrası Cenubi Qafqaz
ve Merkezi Asya Regionunda Tehlükesizlik ve
Emekdaşlıq Sahesinde İnteqrasiya Prosesleri,
Qloballaşma Prosesinde Qafqaz ve Merkezi
Asiya: İqtisadi ve Beynelxalq Münasibetler II
Beynelxalq Konqres Materialları, Bakü, Qafqaz
Universiteti, 2007, s. 1059. 520)
Aydın, a. g. m., s. 419. 521)
Cabbarlı, a. g. m., 2007, s. 1058. 522)
Rovshan İbrahimov, “Dağlık Karabağ Sözde
Cumhuriyeti’nin Bağımsızlığının
TanınmasıDurumunda, Uluslararası Ortamda
Ortaya Çıkabilecek Sorunlar”, Ermeni
Araştırmaları Dergisi, Ankara, Eraren
Yayınları, No 6, (Yaz, 2002), s.117.
523) Aydın, a. g. m., 2003, s. 401.
524) Edward Ozhignov, The Republic of
Georgia: Conflict in Abhazia and South
Ossetia, Managing Conflict in the Former
Soviet Union, London, The MIT Pres, Alexei
Akbatov et al, (ed.),1997, ss. 347–348.
525) Ozhignov, a. g. m., 1997, ss.
346–347. 526) Sırbistan Kosova’yı
Vermeyecek, (Сербия не Уступит Косово),
14.08.2007,
http://www.1news.az/articles.php?item_id=20070814101547071&sec_id=5,
(21.09.07). 527) Anatoliy Gordienko,
Saakaşvili Savaşmağa Hazırlanıyor: Askeri
Harcamalar Bu Sene Bütçenin Üçte Birini
Oluşturacak, (Саакашвили Готовится Воевать:
Военные Расходы в Нынешнем Году Превысят Треть
Государственного Бюджета Грузии),
http://www.ng.ru/cis/2007-09-12/6_geogia.html,
(18.09.07). 528) Viktor Myasnikov,
Azerbaycan “Kurtarma Yürüşüne” Hazırlanıyor,
(Азербайджан Готовится к Освободительному
Движению), 21.09.07,
http://nvo.ng.ru/wars/2007-09-21/2_karabah.html,
(21.09.07). 529) Levon
Ter-Petrosyan, Ermenistan’ı Mafiyalaşmış,
Tümüyle Yapılandırılmış Bir Rejim Yönetiyor,
(Левон Тер-Петросян: Арменией Правит
Мафиозный, Полностью Структуризированный
Режим), 22.09.07,
http://www.day.az/news/armenia/92892.html,
(30.09.07). 530) Mustafa Aydın,
“Regional Cooperation in the Black Sea”,
Perception Journal of InternationalAffairs,
Volume X, No 3, Ankara, (Autum, 2005), ss.,
75-76. |
|
|
|
|
|
|
|
|
|