Konu
hakkında yazan katılımcılarımız:
(Alfabetik sıra ile)
Aslanko, J.Aka, Janberk Baykan, Mamish, Murat
Cancan, Muratt, Musost, Oktay Ekşi, Orhan Nugay, Stepia Çort,
Tsey Volkan
Yüreğimde korkular, kaygılar. Yüzümü ne tarafa çevirsem içime
ürpertiler geliyor. Bir puzzle gibi izlemekte gündemi, her yerine
konulan parça, tufana bir adım daha yaklaşıldığını gösteriyor.
Sessizliğin sesinde usulca yaklaşan rap raplar var ama bu kez bu
geliş çok tehlikeli. Bu kez farklı gibi her şey. Bu kez parçalar
fazla hareketli. Bu kez, bu kez.... Lütfen biri bana 'olmayacak'
desin!
Hatice Ünal
14.09.2005
Ne deliyim ne körüm
Ne sağırım ne sayrı Mutluyum kısacası
Ve hiçbir şey istediğim yok
Senden felek
Ama yine de
Ucuz olsun ekmek
Ve pahalı olsun insan hayatı
RESUL HAMZATOV
Kim bir insan hayatının gerçek bedelini ödeyebilir acaba? İnsanlar
ucuz ve pahalı diye ikiye mi ayrılır ya da?
Saygıyla.
J. Aka
15.09.2005
Hatice hanım,
Hassasiyetinizi taktirle karşılıyorum ve "olmaz" diyorum. Birçok
devirlerde böyle çalkantılı dönemler yaşanmıştır.Yeni dengelerin
kurulmakta olduğu bir dönemden geçiyoruz. Nasıl "fırtınadan önceki
sessizlik" dönemleri olursa, bir de "fırtınadan sonraki sessizlik"
dönemleri olur. Şu an fırtınanın tam ortasındayız. Ben inanıyorum
ki, kısa bir süre sonra fırtınadan sonraki sessizlik donemi
başlayacak. Rahat olun.
Bu arada ben de hoş geldiniz diyorum.
İyi günler.
Hatice Ünal
15.09.2005
Çok teşekkürler Sayın Aka.
Umarım ve dilerim dediğiniz gibidir her şey.
Saygılarımla.
Musost
15.09.2005
Sayın Arkadaşlar,
Bence de bir geçiş dönemi yaşanıyor. Sancı olacak. Bazen çok
şiddetli ama umarım ağrıyan yerler "acaba bıçak atarlar mı" diye
gizlenmez, umarım hastalıklar iyi tespit edilir, umarım yanlış
tedavi olmaz. Bakalım görelim.
Esen Kalın.
Murat Cancan
15.09.2005
Selam Herkese
Güneş inat etmiş bir kere doğmamak için doğmayacak işte…
İlahi bir güç, hayatında değer verdiğin her kavramın içi
boşaltılmıştır sanki. Yaşadığın kente de, o kentte yaşayan
dostlarının da, yakınlarının da yabancılaştığını düşünürsün.
Hiçbir şey gözetmeden, hiçbir şey beklemeden açtığın, hançerlenmiş
yüreğinin kabuk tutmuş yarası da, o yürekte duyduğun sızı da
önemsizdir o an senin için...
Güneş bu elbette doğacak
Başka suların
Başka kuşların
Kanına karışacak
Sadece zamanını bekliyor…
Hayatımı tam da sorgulama zamanı diye düşünür, bilmem kaçıncı kez
ruhunla giriştiğin savaşa hazırlanırsın önce. Ama anında
vazgeçersin. Çünkü bir daha böyle bir savaşa girecek ne gücün
vardır, ne de o savaşta arkanı yaslayacağın yüreğine ve beynine
güvenin...
Dünya var oldukça sürecek
Bir Masalın kahramanlarıyız biz.
Birbirimizin farkındayız
Ve bu farkındalık Can yakıyor...
”Neyse ya boş ver” dersin.
“Boş ver”irsin...
Kırarsın kalemi, buruşturursun kağıdı, koca bir yudum alırsın
kadehindeki zehirden, yaslanırsın arkana ve gülümsersin...
Saygılar
Hatice Ünal
15.09.2005
Aynı gemi de fil de vardı, karınca da. Ve fil karıncayı ezmedi...
Murat Cancan
15.09.2005
Selam,
Fil, karıncayı ezmekten korkardı, Allah korkusu vardı.
Şimdi karıncalar filleri eziyor.
Saygılar.
Hatice Ünal
15.09.2005
Merhaba;
Acaba karıncalarımız mı farklı diye düşündüm. Hani termitler de
karıncanın bir türüdür ya. :)
Saygılarımla.
Murat Cancan
16.09.2005
Selamlar
Karıncalarda insan gibi değil mi içinde her türlüsü var. Termiti,
kanatlısı, leş yiyeni. Masumu, belki de en az olanı...
Saygılar.
Muratt
16.09.2005
Sayın katılımcılar,
İsmini
zikretmeye niçin çekiniyorsunuz felaketin. Boyutunun büyüklüğünden
mi? Vereceğiniz ismin, sorunu tanımlamakta kifayetsiz
kalacağınızdan mı?
''Birileri
Bizi Gözetlediği''
için mi yoksa? Lütfen kaş göz işareti yapmayı bırakın da "açık
açık" söyleyin.
Saygılar...
Murat Cancan
16.09.2005
Selamlar,
Zaten bunlar tufan değil mi? Irak'taki Amerikan tufanı, Güney
Asya'daki Tsunami tufanı, Amerika'daki Katrina tufanı,
Marmara'daki 17 Ağustos tufanı, Başka hangi tufanı arıyorsunuz?
Saygılar,
Hatice Ünal
16.09.2005
Sayın Muratt;
Yazınızı okuduktan sonra uzun süre gülmekten yazamadım. Allah’ta
sizi güldürsün. Niye kaş göz işareti yapalım ki? BBG demeniz ne
kadar ilginç. Bu konuda ben şöyle düşünüyorum şahsen: Izlemeye
değecek kadar önemli miyim? Tufan konusunda sayın Yaşar zaten
yazmış.
Saygılarımla.
Muratt
16.09.2005
Sayın Hatice Ünal,
Amacım sizi ya da başkalarını güldürmek değildi. Ancak yazım
yüzünüzde tebessüme yol açtıysa, bundan memnun olurum. Duanıza da,
Esra Hanım'ın duasına katıldığım gibi amin diyorum. Allah
cümlemizi güldürsün. Sizin "tufan" olarak yorumladığınız
gelişmeler, diğer katılımcılar ile aynı konu başlıklarının
çağrışımını yaptı bende de.
Fakat sayın M.Emin Bey'in ve bazı katılımcıların sıraladığı
tufanların ve hareket alanlarının, bu sayfanın açıldığı yazınızda
ve yazınızı takip eden birkaç görüşte açıkça telaffuz edilmemesi
yüzünden "kaş göz oynatma" teşbihini yaptım. Ayrıca aktarılan konu
başlıklarından sadece "milliyetçilik akımlarının yükselişini" bile
tartışsak sanırım günlerce klavyenin başından kalkamayız.
Bu yüzden çerçeveyi belirlemek bana daha sağlıklı geliyor. BBG
görüşünüze maalesef katılamıyorum. Insanların izlenme sebebi,
öncelikle izlenilmeyi kabul etmeleri, daha sonra diğer insanlarla
girdikleri ilişkilerdir bence. Düşünceleri, sözleri ve
davranışları. Önemli olmaları değil.
Saygılar.
Hatice Ünal
17.09.2005
Sayın Muratt,
Çerçeve zaten belirli değil mi? Olayın baş kahramanlarının şu
aşamada Türkiye ve Kafkasya olması zaten bu çerçeveyi belirlemiyor
mu? Tufandan söz etmemin nedeni, özellikle son günlerde yoğunlaşan
Türkiye’nin hemen her ilinde yaşanan, halkın küçükte olsa
sokaklarda birbirine saldırmaya başlamasıdır. Bunların tahrikler
sonucu olduğunu biliyoruz. Ama bazen çok küçük olaylar, büyük
olayları tetikler. Birinci Dünya Savaşı, sadece bir Sırp’ın
Francois Ferdinand'i öldürmesiyle başladı. Buna benzer bir çok
tarihi olaydan söz etmek mümkün. Tarih, eğer gerekli ders
alınmadıysa tekrar eder. BBG konusunda 'aynı' fikirdeymişiz demek
ki. :)
Saygılarımla.
Muratt
17.09.2005
Sayın Hatice Ünal,
Çerçeveden kastım, sizin Türkiye'nin hemen her ilinde göründüğünü
ifade ettiğiniz olaylar ve nedenleri. Daha doğrusu hadiselerin
cereyan ettiği "yerlerin ve özellikle zamanlamaların" biliçli
olarak ayarlanması. Türk siyasetinde "Süleyman Demirel tarzı" (*)
olarak bilinen yöntemle sayfayı açmanızdan dolayı, katılımcıların
konu alanının kapsamı konusunda kafalarında soru işaretleri
oluşması olası bir durum bence. (Bazı görüşlere baktığınızda bunu
görebilirsiniz.
Aralarında ilişki olmasına rağmen) Birinci Dünya Savaşı'nın
çıkışında, Ferdinand'ın öldürülmesi "tetikleyici" olma işlevinden
çok "bahane" işlevini gördü bence. Çünkü saflar belli olduğunda,
savaş ortamı yaratmak için dahice bir plana gerek yoktur. Konuya
bu açıdan bakınca ülkemde yaşanan gelişmeleri "tufan"dan çok
"Balkanlar"dan 'getirilen' ve tüm yurdu etkisi altına alan soğuk
hava dalgası" olarak yorumluyorum.
Soğuk hava dalgası yurdu yakında terk edecek. Ancak yeni basınç
sistemleri ve buna bağlı yağışlar kapıda. (*) "Süleyman Demirel
Yöntemi": Konu ile ilgili kavramları telaffuz etmeden, açıklamadan
soruya cevap verme (-ye çalışma) yöntemi. (Muratt)
Saygılar...
Hatice Ünal
17.09.2005
Sayın Muratt;
Sayın Demirel'in tarzı konusunda benden daha başarılı olduğunuz
kesin. :) Ülke(m)nizde olabileceğini söylediğiniz gelişmeler benim
kaygı duyma nedenimdir zaten. Konulardaki bağlantı noktalarından
hareketle cevaplarda değişkenleşmiştir, sizin de fark ettiğiniz
gibi. Ama konu bütününde hepsini kapsamaktadır. Türkiye’mizin
sürüklenmek istediği kaosu en az sizin kadar bizde üzüntüyle
izliyoruz.
Bir kelimeye hep karşı çıktım, çıkacağım. Ülkem dediğiniz yer
'benim de' ülkemdir .Eleştirebilirim, sorgulayabilirim. Ama
karalamam. Konuya 'tufan' başlığı koyma nedenim de budur zaten.
Hepimiz aynı gemideyiz. Gemi batarsa hepimiz batarız. Bunu
görebilen gönül gözlerine selam olsun!
Saygılarımla.
Orhan Nugay
17.09.2005
Merhaba Arkadaşlar,
Bireylerin olduğu gibi ülkelerin de zaman zaman, dönem dönem
sıkıntıları olur/olacaktır. Dibe vuruşlar bazen yenilenmenin,
silkinmenin ve kalkınmanın motoru olabilir. Bu ve benzeri
ortamlar, bireyin ve toplumun görmezden geldiği, üstüne gitmekte
ihmalkar davrandığı problemlerin halledilmesi için fırsat olarak
da düşünülebilir. Nitekim gelişmelerin tarihsel arka planına
baktığımız zaman, çağa uygun kararların alınarak, süratle yaşama
geçirildiği; her şeyin yeniden tanzim edilebildiği ortamları
yarattığı gibi, yenileşmenin ve gelişmenin itici gücüne de kaynak
oluşturduğu görülecektir.
Dolayısıyla eldeki soruna nasıl bakıp, hangi sonuçlar
çıkardığınıza bağlı, elde edeceğiniz sonuçta. Öte yandan,
insanoğlunun yaşadığı deneyimler ona sorunlardan ve
belirsizliklerden korkmak yerine, üstüne gitmeyi öğretmiştir.
Çünkü sorunlarına, yalnız ve yalnız, uygar ilişkiler içerisinde
çözüm bulabileceğine inanmaktadır, artık. Ciddi problemlerini
çözerken artık, en az çözüm kadar, nasıl bir yöntem izleyeceği de
önemli ve dikkat çekici olacaktır. Muhatabını dinlemek, ondan
çözüme yardımcı olmasını istemek, saygı duymak ve birlikte sonuç
almaya çaba sarf etmek, çağımızın en saygıdeğer davranış biçimi
olmak gerekir. "Tepeden bakma", sağdan soldan "devşirme
paketlerdeki" çözümleri dayatma ve kerameti kendinden menkul
orijinal olmayan ve eğreti duran yaklaşımların getirdiği sonuçlar,
toplumu mutsuz ve geleceğinden kaygılı bir hale getirmiştir.
Elbette, sorunun sahiplerinin de bir takım yükümlülükleri ve
sorumlulukları bulunmaktadır. Tutarlı, ciddi ve sonuçlarını çok
iyi hesaplayabilen bir yaklaşım ve bilinçle hareket etmesi
gerekir. En tehlikeli ve zor olan hadise, problemden
etkilenenlerin, bizzat yaşayanların sürekli savunma psikolojisiyle
hareket etmesidir. Çözümü engelleyen nedenlerden birisi de budur.
Kitleleri duygu yüklü konuşmalarla hareketli kılabilirsiniz.
Ancak, bir süre sonra kontrol etmek güçleşir ve çaktığınız küçük
bir kıvılcımın sizi de yok ettiğini hayretle görürsünüz.
Değerli arkadaşlar,
Bildiğiniz üzere, işi ehline vermek sorunun yarısını çözmek
demektir. Eski tabirle liyakat sahibi, cesur ve riski alabilen
kimseler yetkili ve etkili değilse korkmakta haklısınız. Çünkü o
zaman sorunlarınız, artarak çığ gibi üzerinize gelecek demektir.
Olaylar bilimsel yol ve yöntemlerle ortaya konulmayacak ve öyle
tartışılmayacak demektir. Onun yerine tamamen duygusal,
akılcılıktan uzak bir şekilde ve üstelik toplumda bilinçli olarak
oluşturulan yaygın ve yanlış genel kanıyla örtüşecek şekilde,
sulandırarak içinden çıkılmaz hale getirilecektir.
Yeterince zayıf olan toplumsal belleğimiz de bulanık hale gelecek
ve toplum kendi bacağına ateş eder duruma getirilecektir. Ilave
olarak da nasıl olsa konuyu tartıştık; o halde sorunu da çözdük,
sayma yanlışlığımız cabası... sonuçları hiç değişmez; durumu ve o
günü kurtarmak yıllardır uyguladığımız ve kanıksadığımız bir
anlayış! Şark kurnazlığı yetmedi buna bir de "Tilki Kurnazlığı"
ilave edildi.
O yüzden geldiğimiz nokta da belli…
İktisadi,
siyasal, sosyal ve daha bir çok sorunu kamufle ederek yaşamak.
Fakat sorunları öngörebilen birey ve toplumlar; çözümü önceden
düşünür, seçenekler geliştirir, alternatifleri güncelleştirir ve
planını adım adım uygular. Önüne gelmesi muhtemel konuyla ilgili
olarak ipucu yakaladığı anda üstünü örtmez. Hazmetmek zorsa da
çare bulmaya odaklanır.
Yönünü o noktaya çevirir ve derinlemesine konuyu ele alarak kısa,
orta ve uzun vadede plan yapar ve alternatif projeler geliştirir.
Bunu yaparken toplumun bilim insanlarından, sorunu bizzat
yaşayanlardan ve konuyla amatör ya da profesyonelce
ilgilenenlerden/kafa yoranlardan istifade eder. Çözüm önerilerini
talep eder. Böylece saydam bir yönetimin, katılımcı ve hesap
verebilen bir anlayışın egemen olduğu izlenimi vererek güven
verir, katkı bekler, çözüme. O nedenle de yaşanan ya da ortaya
çıkma olasılığı olan sorunlardan korkmaz.
Çünkü, hazırlıklıdır, halkıyla iç içedir. Perde arkasında
pazarlıklar yapmaz. Halkına doğruları söyler. Aslında çoğumuzun
aklından geçtiği halde yüksek sesle dile getirmek istemediğimiz
durumu, ülkemizdeki hasta-tabip ilişkisine benzetecek olursak
eğer, hasta gerçekten endişeli gözüküyor. Doktor da öyle aslında
ama "görüntü" başka. Hastanın endişesi , kaygısı ve korkusu tedavi
olmaktan ya da ciddi operasyon geçirmekten değil sanırım. Doktorun
yeterli ve yetkin donanıma sahip olduğu konusundaki kuşkusudur.
Sadece bu olsa... Daha da vahimi, bu konudaki endişe ve
şüphelerini dile getiremediği için kendi kendine söylenmeye
başlamış olmasıdır.
Dolayısıyla bu sıkıntı durumu, şuyu vukuundan beter hale
getirmiştir. Saygıdeğer katılımcılar, Yukarıdaki örnekte
görüleceği gibi iletişim kanalları tıkalı olunca ortaya sağlıksız
bir "ilişki" çıkmakta ve dolayısıyla da güvensizlik egemen
olmaktadır, ilişkilerde. Oysa, muayene öncesinde kağıt üstünde her
şey mükemmel, gayet güzel. Taahhütler, propagandalar göz
kamaştırıcı ve baş döndürücü... Çağımızın anlayışına uygun bir
şekilde reklamı da çok iyi yapılmış… Fakat bunun formaliteden
ibaret olduğunu iki tarafta bilmektedir.Ancak bu tiyatro oyunu
neden oynanır, bir türlü izleyiciler anlayabilmiş değiller.
Gerçekten psikolojik ve sosyolojik analizinin yapılması gerekiyor.
Yalnız hiç bir sorun çözümsüz kalmamıştır. Biz istesek de
istemesek de… Su akıp yatağını bulacaktır. Insanlık ve toplumsal
akıl, kendisi için doğrusunu en güzelini bulmuştur çare olarak,
kendisine… Yaşayarak ve yaşatarak mutlu olmayı öğrendik, artık.
Çünkü güzellikler kurtaracaktır, dünyayı ve insanlığı... Esen
kalın.
CircassianCanada’nın Notu: Sayın Nugay, ellerinize sağlık.
Bu güzel yazı için teşekkür ederiz. Saygılarımızla.
|