...................
...................
TUFAN MI GELİYOR?   -2
Hatice Ünal
14 Eylül 2005
                         
...................
 
...................

Janberk Baykan
17.09.2005

Merhabalar

Konuyla ilgili olarak öncelikle Çerkeslerle ilgili herhangi bir tehdit olduğunu sanmıyorum. Bu ülkede yaşamadığı halde uzaktan kumanda ile ortalığı telaşa verenlerin maksatlarını anlamış değilim (!) Sayın M. Emin Bey'in örneği daha da düşündürücü. Çerkes toplumu bu ülkede hiçbir zaman basit birer seyirci konumunda olmadı. Ben de gazetelere yansıyan başka bir olaydan bahsetmek istiyorum. Karısını sokak ortasında döven adama kimse müdahale etmemişti. Bahaneleri: "Karışmayın aile meselesi, karı koca arasına girilmez....vs" Sonuçta adam karısını herkesin gözleri önünde bıçaklayarak öldürdü.

Anlatmak istediğim, bizler bu ülkede pasif seyirciler değiliz, olmadık. Her vatandaşın sahip olduğu hak, sorumluluk, dert ve sevinçten sonuna kadar payımızı aldık, alıyoruz. Dolayısıyla konuları senin sorunun, benim sorunum diye ayırmak yanlış. 17 Eylül tarihli Vatan Gazetesi'nde Mine G. Kırıkkanat bazı saptamalarda bulunmus: "(…) Türkiye'deki Kürt aydınlar, Kürtlüğe üst kimlik isterken ezildik diyorlar. Ancak kendi aşiret sistemlerini, ağalık kölelik sistemlerini, kadın erkek eşitsizliğini, kanlı törelerini hiç sorgulamıyorlar."

Dolayısıyla bu ülkede yasamayan, dışarıdan birilerinin, kimi ülkelerin kışkırtmasıyla demokrasi nutukları atanların kime ve neye hizmet ettiğini az çok biliyoruz. Terör örgütleriyle Kürt toplumunu birbirinden ayırt edebilecek denli de akli selim sahibiyiz. Ülkenin içinde bulunduğu koşullar göz önüne alındığında da gerçek anlamda bir sağduyuya ve geniş bir perspektiften bakmaya ihtiyaç var.

Bizler bu ülkede yaşayıp, üretip, varlığımızı sürdürürken meydana gelen olaylara karşı fikir yürütmek, birlik ve beraberliği zedelememek kraldan daha kralcı olmak değildir. Ben burada oy veriyorum, vergi veriyorum, askerliğimi yaptım. Dolayısıyla yaşanan her olay beni de ilgilendirir. Kendini misafir sayanlar bir kenara çekilebilir. Kendinizi misafir saydığınız sürece bu ülkede Çerkeslik adına hiçbir somut adım atamazsınız. Kültürünü yaşatmayı istemek, dilini öğrenmek elbette bölücülük olamaz.

Ancak ben her çöp kutusunun önünden geçerken endişe duyuyorsam bu durumu kültürü yaşatmak olarak niteleyemeyiz. Bu ülkede hiçbir zaman etnik ayrımcılık olmadı. Kürt, Çerkes, Laz cumhurbaşkanları, genelkurmay başkanları, başbakanlar, milletvekilleri çıktı, çıkacaktır. Olmayan şeyleri varmış gibi göstermek kimlerin işine geliyor ona bakmak gerekir. Bu ülkede Çerkeslerin ezildiği ya da dışlandığı tamamen hayal ürünüdür. Devletin ve toplumun her kesiminde saygı görüyor destekleniyoruz.

Yıllar önce yapılan Avrasya Feribotu örneği bunun somut göstergesidir. (Operasyon düzenlenmedi, kimse zarar görmedi, eylemciler birer birer cezaevinden kaçırıldı.) Bu ülkede ulus olma anlamında hala sorunlar yaşanıyorsa bunu aşırı Türk milliyetçileri gibi küçük gruplara ya da kültür olaylarına bağlamak hatalı olur. Türkiye'de sorun çıkması kimlerin işine geliyor? Kimler sömürgeciliğin kitabini yazmış, kimler benim ülkemde azınlık yok derken Türkiye'yi bin parçaya bölme gayretinde. Sorun ortada cevaplar da öyle...

Saygılarımla.
 

Hatice Ünal
17.09.2005

Sayın Baykan;

Ben her 6 ayda bir Türkiye'ye geliyorum. Orda evim var. Aslında çocukları bırakıp gerı oraya dönecektim ama yaşadığımız kent fazla garip, bırakamadım. Bu nedenle içinde yaşamadığı ülke için "uzaktan kumanda"larla telaş yaratanlardan değilim. O yazıyı yazdığımda bazı Türk gazetelerini okumuştum.

Eğer biraz gazete okuma alışkanlığınız varsa, bunları sizde okumuş olmalısınız. Yazılarda "iç savaş", bu kez "herkes silahlı" vs. gibi yorumları okuyupta telaşlanmamak acaba mümkün mü? Her yerde "ajan provokator" arayanların gerçekten "ajan" olduğundan şüphe etmeye başladim. Bir kaç ay içinde yine Türkiye de, Istanbul'da olacağım. Beklerim.

Saygıyla.
 

Janberk Baykan
17.09.2005

Sayın Ünal,

Çerkesler ile evlilik forumunda sizi destekleyen bir kaç kişiden biriydim. Bu forumda yazdıklarınızı desteklemediğimde aldığınız tavır da düşündürücü. Belki en çok sükunete ihtiyaç olan bir dönemde, Çerkesler'le ilgili olarak hiçbir fevri olay gerçekleşmemişken, vaveylanızı anlamsız buldum. Hepsi bu. Türkiye'de Çerkeslere, lazlara vs'ye yönelik bir tehdit bunca zaman olmamışken bu öngörüleriniz neye dayanıyor, merak ediyorum.

Karşılaştığınız her eleştiride "küstüm oynamıyorum" tavrınızla sizi başbaşa bırakıyor, saygılar sunuyorum.
 

Hatice Ünal
18.09.2005

Lütfen...

'Elinde uzaktan kumanda' deyiminin çok ağır olduğunu,eleştiri sınırını fazlasıyla aştığını kabul ediniz. Evlilik konusunda desteklemiş olmanız, yabancıyla evli olmam nedeniyle sizin de gözünüze ayrı bir gözlük takmanızı engellememiş. Göndermeniz başkalarınaysa bunu benim üzerimden yapmayınız ya da gözlük camlarınızı temizleyiniz. Küstüm demedim. Sadece gerçekten bıktım.

Bütün gün işi gücü birbirini sınıflandıran kişilerle tartışmak, olayı 'rutin'e sokmuş olmak bıktırıcı. Sayın Nugay'a sağlıklı değerlendirmeleri için bende çok teşekkür ediyorum. Çok içten gelen bir yazıyla başlattığım konu ne hale geldi. Bir tiyatro eseri (dram, komedi, trajikomik, trajedi her neyse) ortaya konmuş görünüyorsa inanın rolleri ben vermedim. Spontane bir sahneydi demek daha doğru olacak.

Saygılarımla
 

Aslankho
18.09.2005

erhabalar

Yaşadığımız gündeme ait fikirler çok ilginç. Birilerini yaşadığı yere nispetle halkının geleceği anlamında fikir beyan etmemeye çağırma ya da ettiği beyanları eleştirme nasıl mantıktır anlaşılamaz. Sayın Baykan, Hatice hanımın hassasiyetleri çok yerinde. Konuyu gündeme getirende o. Ddevri sabık yapıp ben sizi desteklemiştim, şöyle olmuştu şimdi böyle oldu bunlarda anlamsız ya da siz ne anlatmak istediniz belli değil. Türkiye'de Çerkeslere, Lazlara vs'ye yönelik bir tehdit bunca zaman olmamışken bu öngörüleriniz neye dayanıyor, merak ediyorum. Bu ifadeler size ait sayın Baykan. Bir savaş ortamının kimseyi kayırmayacağı muhakkak. Hele kitlesel kaos ortamında biz Çerkesiz taraf değiliz diyemezsiniz. Ilk bertaraf edilen olursunuz. Böyle bir kargaşada ya tarafsınız ya tarafsınız. Buna fikren karşı olsak da icraatta taraf olacağız. Güneydoğu’da sadece Türkler mi ölüyor sanıyorsunuz? Hatice hanım bireysel silahlanmanın tartışıldığı yanında kayıt altına alınmamış silah sayısının bilinmediği kitlelerin, cinnet geçirdiği bir ortama bakarak haklı olarak kaygılanıyor.

Burada bir otorite ve buna karşı direnen savaşan bir yapı var ve bu savaş bizim yaşadığımız topraklarda yayılma eğilimi gösteriyor. Sayın Baykan kendinizi zexeste mi zannediyorsunuz? Feribot olayını da iyi tahlil edememişsiniz. 1.Çeçen Savaşı’nda Türkiye her şeye göz yumarken; 2. savaşta Kafkasyalılara bile yardım toplama izni vermemiştir. Sebebi açık. Ceyhan-Tiflis boru hattına dair gelişmeler. Asıl önemlisi Türkiye’ye Güneydoğu’su hatırlatılmış, evin camdan yapılmışsa komşunun evini taşlama denmiştir...

Salt Çerkesleri tehdit eden bir durum şimdilik yok doğrudur, ancak yaygın bir kaos sürüklenildiğinde bu kaos milliyet sormaz. Sonrasında yükselecek aşırı görüşlerin ne getireceğini ise düşünmek istemiyorum. Kamu otoritesi duruma hakim. Ancak her türlü sıkıntı bize yansır. Bu anlamda da Hatice hanım haklıdır. Sayın Nugay, Konunun bir şekilde çözüleceği muhakkak. Ihtimallerin hepsi birbirinden korkunç. Yıllardır süren savaşta Kafkasyalılar çok sayıda kayıp verdiler. Bu çözümün şimdilik militer olduğu gözüküyor.

Bu halde de sizin akıl ve mantık göstergeleriniz sadece tetiklere uzanan parmakları ifade eder. Sosyolojik ve psikolojik analizlerinizde herhalde kaos sonrası bir işe yarar diye düşünüyorum. Zira insanların tehlikede gördüğü değerler bilimle akılla sosyoloji ile açıklanamaz. Karşı taraf içinde öyle. Bir takım istemler virüs gibidir. Ben bağımsız olacağım diyen biri hedefini açıkça ortaya koymuştur. Bu kesin inançlı bir tavırdır. Yapacağınız tek şey sineye çekmek ya da savaşmaktır... Çerkeslere ise böyle bir durumda hiç bir şey sorulmaz.

Saygılarımla...
 

Janberk Baykan
18.09.2005

Sayın Hatice Ünal;

Burada her şey yolunda merak etmeyin. Bu ülkedeki insanlar (küçük bir kısım dışında) terörist-sade vatandaş ayrımını yapabilecek kapasitededir. Okumuş olduğunuz üçüncü sınıf bulvar gazetelerini ciddiye almamanızı öneririm. Dediğim gibi hangi verilere dayanarak savaş, askeri darbe (üstü kapalı), tufan saptamalarında bulunuyorsunuz.

Sayın Aslankho; "Hele kitlesel kaos ortamında biz Çerkes'iz taraf değiliz diyemezsiniz. İlk bertaraf edilen olursunuz. Böyle bir kargaşada ya tarafsınız ya tarafsınız. Buna fikren karşı olsak da icraatta taraf olacağız. Güneydoğu’da sadece Türkler mi ölüyor sanıyorsunuz?" demişsiniz. Yazımı daha dikkatli okumanızı öneririm. Benzeri şeyleri bende belirtmiştim.

Avrasya feribotu'yla ilgili emin olun sizden daha fazla bilgi sahibiyim. Fikirlerime katılmıyorsanız, "katılmıyorum" dersiniz, "bilmiyorsun" değil. Bir de şu kullanılma meselesine değinmek istiyorum. En küçük bir olayda Çerkesler kullanılıyor paranoyası yapılıyor, tarihten de bolca örnek veriliyor. Karşılıklı çıkarların söz konusu olduğu nedense görmezden geliniyor. Belirtmek istediğim başka bir konu; son zamanlarda artan aşırı milliyetçi akımlardır. Avrupa ülkeleri kendi memleketlerinde izin vermediği pek çok düşünceyi AB'ye girmenin bedeli olarak Türkiye'ye dayatıyor. Örneğin aşırı Türk milliyetçiliği her daim hoş görülmemiştir. Ben de hoş görmüyorum.

Ancak bugünlerde aşırı Kürt milliyetçisi olmak adeta aydın olmanın önkoşulu imiş gibi bir dayatma içindeyiz. Aksi bir şey söylenirse yobaz olunuyor, demokrasi nerede deniliyor. Çerkes milliyetçiliği yapmak entelektüel kaygılarmış gibi sunuluyor. Sonra da Çerkes olmayanlarla evleneler adeta toplumdan aforoz ediliyor. Ben her türlü milliyetçiliğin toplumlara yarar yerine zarar getirdiğini söylüyorum. Uluslaşma sürecini baltaladığını düşünüyorum.

Ben misafirim diyen misafir kalsın ancak belirtmeden geçemeyeceğim; 150 yıllık misafirlik olmaz. Burada yaşıyoruz, oy kullanıyoruz vs. Kaygılanmak normal, hepimizin kaygıları var. Fakat sağduyulu olmakta fayda var. Olmayan şeyleri varmış gibi göstermek, senaryolar yazmak olsa olsa ortalığı karıştırmak isteyenlerin ekmeğine yağ sürer, onlara hizmet eder.

Saygılarımla.
 

Hatice Ünal
18.09.2005

Arkadaşlarımız CHP’nin, TBMM Başkanlığı’na başvurarak ‘Türkiye’nin, bir süreden beri çok tehlikeli bir çatışma ortamına sürüklenmekte olduğu’ gerekçesiyle ‘Olağanüstü toplantı’ isteğinde bulunmaya karar verdiğini bildiriyorlar. Muhalefet lideri Deniz Baykal bu konuyla ilgili kararlarını basına açıklarken, ‘Türkiye’nin yaşamakta olduğu olayları CHP olarak derin bir kaygıyla izlediklerini’ söylemiş. Karşımıza ‘yeni’ ve ‘ayrılıkçı’ bir terör dalgasının çıkmakta olduğuna işaret etmiş, TBMM’nin bu duruma acilen çözüm aramasını istemiş.... Velakin AKP’nin TBMM Meclis Grup Başkanvekili Salih Kapusuz, inanılmaz bir umursamazlıkla ‘TBMM’nin yeni yasama dönemi çalışmalarına çok az zaman kaldığını’ belirterek, ‘olağanüstü toplantıyı gerekli görmediğini’ söylemiş. Toplantı için karar alınsa bile ‘AKP Parti Grubu’nun böyle toplantıya katılmayabileceğini’ ifade etmiş. Çünkü görevlerinin başında imişler... Ve çünkü olağanüstü bir durum varmış gibi görüntü yaratmak çok sakıncalıymış. Oysa kimse ‘siz görevinizin başında değilsiniz’ demiyor. Sayın Kapusuz’un göz ardı ettiği ‘görev başında uyuyup uyumadıkları’ kuşkusundan duyulan endişedir.

Madem ‘Türkiye’de endişe verici yahut olağanüstü önlemler gerektiren bir durum yoktur’, o halde yarın öbür gün ‘Terörle Mücadele’ amaçlı yasa tasarısı TBMM’ye geldiği zaman Sayın Kapusuz ne diyecektir? ‘Bunlar gerekli’ demek için kürsüye çıkma görevi çok muhtemelen kendisine düşecek olan Kapusuz’a soruyoruz yoksa: ‘Bu önlemlere lüzum yok’ mu diyecektir? Biz öyle demeyeceğini, tam tersine hükümetin getireceği hükümleri savunacağını garanti ederiz.

Kaldı ki, Sayın Kapusuz, ortada acil bir durum yoksa ‘Neden çok sıkı önlemler getirdiklerini’ açıklamakta zorlanacaktır. Sayın Başbakan’a bakıyoruz, o da ziyadesiyle gamsız görünüyor. Oysa Sayın Başbakan, nikáh töreninden sünnet düğününe yurdun bir orasına bir burasına koşup dururken terör olayları yüzünden hayatını kaybedenlerin cenaze törenleri kitlesel intikam sesleriyle yankılanıyor. Doğrusu bu gamsız, bu umursamaz tavırlar, ‘Acaba olayların daha da yaygınlaşıp başedilmez hale gelmesinden sonra uygulamayı düşündükleri bir senaryo mu var?’ diye düşünmeye zorluyor bizi...

Bu düşünce, 25 yıl önceki askeri müdahaleyi gerçekleştirenlerin ağızlarından duyduğumuz, ‘Bir aşamadan sonra, müdahalenin gerçekleşmesi için kamuoyunun olgunlaşmasını bekledik’ şeklindeki itiraf yüzünden aklımıza geliyor da olabilir. Keza bu düşünce tamamen yersiz de sayılabilir. Ama bir gerçek var ki, Türkiye bu vurdumduymazlığın bedelini ağır şekilde ödeyebileceği günlere doğru sürüklenmektedir.

 
sayfa  1    2    3