CircassianCanada Notu:
Aşağıda yayınlanan metinler Denetim Kurulu Üyelerimizce denetlenip yayına verilmiştir.
Civan
13.02.2007
Sayın Fuat Aydemir,
Bizler bugüne kadar gittiğimiz her yerde, ırk ayrımı gözetmeyen
bazen haklı, bazen yaratılan zorluklar gördük. Örneğin birlerlere
tayin edildik, ev, eşya, taşınma, telefon bağlatma vs. birçok
problemimiz oldu. Sizler de yaşamışsınızdır ya da şahit
olmuşsunuzdur. Bizler yerleştikten daha sonra tayin edilenler de
benzer problemler yaşadı. Ancak bazı insanlar vardı ki, onların
evleri hemen tutuluyor, telefonları hemen çekiliyor, arkadaş
ortamı hemen gelişiyordu.
Siz ortalama bir insansanız, bir çevre edinmeniz ortalama bir
zaman alırken, daha yeni gelmiş bir insanın eş dost
toplantılarından başını alamadığını görüyordunuz. Sizi ne kadar
severlerse sevsinler (ırkınızı da bilmediklerini varsayın), belli
ortamlar dışında sizinle görüşmezler, kendilerinden olanı tasvip
etmeseler bile sizin üzerinizde tutarlardı.
Bununla beraber, size karşı da asla uygunsuz, saygısız
davranışları olmazdı. Bunlar bazı cemaatlerdi. Maneviyatın verdiği
kardeşlik, yardımseverlik, ekmeği lokmayı kendine yakın olanla
paylaşmak vs.
1) Ya da bir memur düşünün. Şehir merkezini işaretlemiş tercih
formunda ve şansı yardımcı olmuş, kura da istediği yer gelmiş.
Daha merhabaya gittiği bağlı bulunduğu müdürlükte ona “ hoş
geldiniz, hayırlı olsun. Sizin tayininiz buraya yapılmış, ama
bizim size şurada ihtiyacımız var” cümlesinin türevleriyle bir
geçici görevler verilir. Şuradaki adam da buraya çekilir
karşılığında. Bu bazı kurumlarda istisnasız yapılır, sağlık
bakanlığında rutine binmiştir. Ama sağlam bir selamla gelirseniz
hakkınızı yemekten çekinirler bazen. Bunu yapanlar, o devrin
yandaşlarıdır ve siyasidir. Sizin hakkınızı yandaşına verir. Çünkü
ortak ve ulvi bir davaları vardır, o kadarcık ödül de haklarıdır.
2) Futbol takımındasınızdır. Oyunculardan 3’ü eski arkadaş ve iyi
görünmek için hep birbirilerini destekliyorlar. 4. adamı
dışlıyorlar.
3) Ya da, bir kamu kurumunda personel alırken, önceliği
hemşerilerine veren bir yönetici.
4) Hepsinin gerekçeleri meşru görünüyor. Yakınından başlayarak hak
dağıtmak, insan yerine koymak, insana ön kriterlerle yaklaşmanın,
meşruiyetini temin eden nedenler.
Sadece siz yapacak olsanız, yapın katlanalım. Yapıyorsunuz da. Bir
Çerkes, bir Nurcu, bir ülkücü vs. bir yere bir kuruma girince
arkası geliyor zaten. Tesadüftür, ben çalıştığım bir kurumda 2-3
yıl içinde küçük çapta bir Çerkes kadrolaşmasına şahit oldum.
Örneğin 10 kişi ırkının avantajıyla iş bulduysa, ırkı yetmeyen 10
kişi o işten mahrum kalmıştır demektir. Benim kazanacağım ekmeği o
kazanmış, ailesini benim hakkım olan maaşla geçindirmiş demektir.
Bana her ay bir maaş kadar hak takmış demektir. Bu sizin özel
işletmeniz olsa da böyledir. Çünkü Çerkesler hiç Çerkes'in
olmadığı işletmelerde dezavantaj yaşamazlar karşılık olarak.
Saygınızı din, millet ayırmadan herkese gösterdiğinizi
söylüyorsunuz ki, bunda hemfikiriz. Herkes saygı, sevgi der ama
Çerkeslerin uygularken daha dikkatli olduğu kanaatindeyim. Keşke
öncelik verirken, hak gözetirken de aynı hassasiyetleri
gözetiyoruz iddiasıyla gelseniz bu sayfalara.
Pınarbaşı ilçesinde para bozamayan benzinci, gitti oraya buraya
sordu ve buldu bozuk parayı, yola kadar çıkıp arkamdan getirdi.
Çerkes sanmış beni. İnsan sansaydı daha hoşuma giderdi. Bunun
kültürle, asimilasyonla bir ilgisi yoktur. Bunu siz söylüyorsunuz
zaten.
”Günümüz koşullarında Çerkesce'yi bilmek, Çerkes geleneklerine
sahip olarak yaşamak yetmemeli bence”, diyorsunuz. Yol olarak da
şunu işaret ediyorsunuz; “Bir iş sahibi isek ve eleman seçerken
ille de Çerkes eleman diyebiliyorsak, bir ev sahibi isek ve ille
de ev, yurt arayan Çerkes öğrencilere kapıları açabiliyorsak,
doktor isek ve Çerkes hastalara indirim yapabiliyorsak ve daha da
önemlisi ille de "Nasıl bir Çerkes'e yardım edebilirim acaba" diye
zorlayabiliyorsak kendimizi, işte o zaman 1-0 öndeyiz demektir
asimilasyon canavarına karşı”. Bunun simetriğindeki görüşlere de
karşı çıkıyorsunuz. Nedir bunlar: “Türk'ün Türk'ten başka dostu
yoktur ya da “cihat için her şey mubah.” Bazıları kutsal bir amaç
uğruna yapılan yanlışların günah olmadığını savunur ya. Tamam dozu
çok farklı ama mantığı simetrik.
Sayın Aydemir, sayısı çok olanların yaptığı ırkçılık da, az
olanların ki değil mi? İşaret ettiğiniz yöntemlerin asimilasyonu
engellemede ne gibi bir yardımı olacak. Yenilen haklara, adam
kayırmalara değecek, pozitif bir sonucu olacak mı? Bu
saydıklarınızın Çerkeslikle ya da Çerkes gibi yaşamakla
alakalandırılır tarafı var mı ki, ben bu saydıklarınızı
beğenmeyince, tüm Çerkeslerin karşısına dikilmiş oluyorum.
Fikirleri ve eleştirileri cevaplandırırken, taraftarı fazla
düşünceleri yerinde bırakıp, sadece eleştirilere cevap vermek,
konunun berraklaşmasına katkıda bulunur. Berraklığı siz de
onaylarsınız sanıyorum. Öyle sözler söylüyorsunuz ki, bunlar benim
de fikirlerime uygun aslında. Hırant’a sahip çıkıyorsunuz, ama
Hırant’ın kızını 100 Lira'ya tedavi ederken, Adige Pshase’yi 70
Lira'ya tedavi ediyorsunuz. Hırant’ın kızını geri çevirip, evi
Janset’le Sinemis’e veriyorsunuz. Sonra onun katillerinin kötü
özelliklerini sayarken, ırk ayrımı yaptıklarından şikayet
ediyorsunuz.
Belki de onlar da kendilerince Türk kültürünün asimilasyonunu
önlemenin yolunu böyle bulmuşlardır. Azınlık değilsiniz ama olma
azmi de yok değil. Azınlık olmanız bir tezadı da beraberinde
getirir zaten.
Ne demokratik bir ülke ki, azınlıklara ülke teslim ediyor. Ordunun
en tepesine, Çankaya'ya, hükümetlerin başına getiriyor. :)) Küçük
mantık oyunlarını siz de yapabilirsiniz.
Güneydoğu sorununa bakışınız da katılmadığım görüşlerinizden.
Şöyle diyorsunuz: ”Ya da PKK'ya lanetler yağdıran, gencecik
askerlerimiz olurken nerdeydiniz derken, diğer yanda yıllardır
kötü yaşam koşullarında bırakılmış, varlığı inkar edilmiş bir
halkı inkar eden insanlarımızın da düşüncesi doğru değildir.
”Benzer durumlar Karadeniz için ve daha ağır olarak geçerli.
İnsanlar bir teneke peynir, yaz sıcağında bozulmasın diye, yolsuz
yollardan, olmayan patikalardan kağnılarla yaylalara göç ediyor.
Buzdolapları yok çünkü. O zaman Hırant’ın katili (ismini özellikle
yazmak istemiyorum, adam yerine konuyor zamanla) de bu düşünceyle
biraz mazur görülebilir.
Ben, terörün en çok yaşandığı bir dağ başı ilçesindeyim. Kaç dağ,
kaç tepe sonra ulaşılıyor buraya biliyor musunuz? Her evde güneş
enerjisi var, uydu anteni var, birçoğu Antalya’da, İstanbul’da
ikamet ediyor. Hiçbirisi, büyükşehirleri ve sahilleri olmayan bir
ülke hayalinde değil. Bu imkanlara sahip olmayanları daha fazla.
Düşünce yapıları hiç bizim entelektüellerin anlattığı tarzda değil
o ayrı bir bahis.
Kısacası, bu ülke de hepimizi isyan ettiren birçok sorun var. Ama
hepimizi. Bu sorunları, yeni kuşakları ellerinde tutmak için
kullananlar da var tabii ki.
Uzun yazımı saygı ve sevgilerinize karşılık veren dileklerimle
bitirmek isterim.
C. Göksel
Fuat Aydemir
14.02.2007
Merhaba,
Sayın Civan, konu baslığından uzaklaşmış olduğumuzdan burada fazla
uzatmayacağım. Ancak, tekrar üstüne basmak istediğim konu
"Çerkeslerin Türkiye de azınlık olduğu ve bu anlamda kültürel
öğelere sahip çıkmanın yeterli kalmayacağı, asıl önemli olan
ekonomik dayanışmayı yaşama geçirmeleriydi.
Bozuk parası olmayan adam (para bozmayan dememişsiniz) sizi Çerkes
sanıp paranızı bozmuş. O size bunu yaparken Türklere karşı bir
düşmanlığı olduğundan değil, kendi insanının durumunu iyi
bildiğinden kaynaklanmaktadır. Pınarbaşı'ndan örnek veriyorsunuz.
Bizlerin en yoğun yaşadığı yerden.
Sayın Civan, hakim millet etkisi altında yaşayan bir ülkede,
milliyetçiliğin ağır bastığı bir ülkede Çerkes gibi yaşamak gene
bir nebze kolay.
Sayın Civan, konumu şu şekil noktalamak istiyorum. Boş evim varsa
ve ihtiyacı olan 2 insandan eğer Çerkes varsa onu tercih ederim, 3
milyonun 60 milyon içinde kaybolmaması için. Kabardey-Balkar da
eğer bir Kabardey tutup da Kabardey'in Kabardey'den başka dostu
yok derse şiddetle karşı çıkarım ya da Kabardey olmayan insanlara
karşı tutumu farklı olursa gene engellenmesi gerekir derim.
Öncelik her zaman gereksinimi daha fazla olanındır. Bu anlamda biz
Çerkeslerin ekonomik anlamda örgütleşebilmeleri,
kooperatifleşebilmeleri için öncelikle dayanışmayı hayata
geçirebilmeleri gerekmektedir.
Bir Çerkes'in başka Çerkes'e daha farklı saygı göstermesini
yadırgar düşünce içindesiniz. Bu doğal sayın Civan. Ben bir Türk
içeri girdiğinde ayağa kalktığımda aldığım izlenimle, bir İngiliz
içeri girdiğinde aynı davranışa karşı aldığım izlenim farklı
oluyor. Her halkın değişik bir kültürü var, saygı anlayışı var.
Ama iddia ediyorum; Çerkes gelenekleri ile yetişmiş bir insanımız
kesinlikle saygıda ayrım yapmaz. Saygılı olma şekli değişebilir
ama saygısız olamaz kimseye karşı. Çünkü bu doğamıza karşı.
Konu başlığından uzaklaştığım için öncelikle diğer okuyucu
arkadaşlardan da özür diliyorum doğal olarak...
Saygı ve sevgilerimle...
Civan
14.02.2007
Sayın Aydemir,
Genel olarak fikirlerinizi anladım. Siz de benimkileri. Bence de
konu fazla uzamasın.
Saygılarımla.
Setenay
14.02.2007
Sayın Civan,
Yazılarınızı önemseyerek takip ediyordum ama beni şaşırttınız.
Bizlerle ilgili analizlerinizi yazdıkça anladım ki, bizi
tanımıyorsunuz. Ön yargılı yaklaşıyorsunuz.
Verdiğiniz örneklemeler inanılır gibi değil. Çerkesler
bulunduklara ortama her zaman örnek olmuştur ve ayrımcılık
yaptığımızı söylemeniz büyük haksızlıktır. Hele de Pınarbaşı'nda
verdiğiniz örnek hiç hoşuma gitmedi. Onda ne var ki, sadece
sormuş. Hepimizin çok sık yaptığı bir şey. O anı değerlendirmek
bir-iki konuşmak acaba kimdi ki şeklinde küçük kişisel bir merak.
Onun dışında verdiği hizmetten veya bir art niyet taşıdığına hiç
inanmıyorum.
Ayrıca, keşke birbirimizi kollayıp-koruma konusunda sizin
dediğiniz gibi olsak çok mutlu olurdum. Hep serzenişte bulunuruz
ki; birbirimizin elinden tutmuyoruz, gerektiği ve yeteri kadar
destek olmuyoruz, aramızda çekelemezlikleri eritemiyoruz diye.
Kısaca Çerkesler için böyle şeyler yazmanıza el-insaf diyorum.
Civan
14.02.2007
Sayın Setenay,
Yazılarımı önemseyerek takip eden birisini hayal kırıklığına
uğrattığım için üzgünüm.
Gerçek şu ki, Çerkesleri çok iyi tanımam mümkün değil. Genelde
cevap niteliğinde yazılar yazıyorum ve salt Çerkeslerin yazdığı
sayfalara mümkün olduğunca yazmıyorum. Önceki yazılarımı da
biliyorsanız, kültürel nitelikli konularınıza, toplumu
ilgilendiren durumlar haricinde hiç girmiyorum.
Hayatımı yönlendiren insanlar, içinde Çerkes oranı çok düşük
değildi (özellikle ilkokul öğretmenim, yakın arkadaşlarım, aile
dostlarımız). Babam çok överdi gördüğü Çerkes köylerini. Şimdi de
yakınımda, çok yakınımda Çerkesler var. Belki o nedenle , belki de
fikirleri ciddiyetle ve nezaketle yarıştırabildiğimiz için takip
ediyorum bu siteyi.
Sevgimden, saygımdan ve kültürünüzle varolmanıza olan inancımdan
şüphe etmeyin lütfen. Ben hala, 6-7 olaylarıyla ülkeyi terk eden
Gayrimüslimlerin geride bıraktığı kültürel boşluğunun dolmadığı
fikrindeyim. Ki, ben sizin (buna kızmayın, çünkü bilmiyordum) bir
Türk boyu olduğunuzu sanıyordum çocukken. Zaten günlük
yaşayışımızda da birbirimizi seçebilmemiz zor. En azından ben,
sorarsam anlıyorum kim Çerkes ,kim değil. Yıllar içinde
arkadaşlılarını tesviye edip sadece Çerkeslere yönelen bir
arkadaşımın durumu da etkiledi beni. Aynını cemaatlere girip
önceki yaşantısını yok sayan insanlarda da yaşadık.
Bence bu durum kültürünüzle alakasız ve kültürel savaşımınıza
angaje olan bu durumu kabullenmeniz gerekmiyor.
Pınarbaşı olayına gelince: Kahramanmaraş-Malatya yoluna yakın
dinlenme tesislerinin önündeki yolda otobüs bekliyorum ve nedendir
bozuk para ihtiyacı doğdu. Koşar adım yoldan benzinliğe gittim ve
bozuk para olup olmadığını sordum. Başı kalabalıktı ve beni
restorana yönlendirdi. Orada bozdular parayı ve ben yine yola
çıktım. Birkaç dakika sonra benzinlikçi yola kadar geldi, elinde
bozuk para. teşekkür ettim. Sevecen bir şekilde ve cevabının
olumlu olacağını düşünerek ''Çerkes misiniz'' diye sordu. (Bu
soruyla çok karşılaştım; tipim dolayısıyla mı, konuşmam mı
andırıyor, nedir bilmiyorum). Olumsuz cevap alınca uzaklaştı.
Bu olay yaşanırken herhangi bir yorum yapacak altyapıya sahip
değildim ama zamanla ve Çerkes dostlarımın izahatlarıyla bir fikir
edindim. Adam, benim Çerkes olma ihtimalimi gözardı edemedi.
Yoldaydım, acelem vardı ve o bu durumdaki bir Çerkes'e, üstelikte
o çevreden olması muhtemel bir Çerkes'e, oturduğu yerden bozuk
para yok demişti. Ben gidip, olumsuz konuşacaktım belki çevremde.
Bunu düşündüm.
Sayın Aydemir'e, insanlara yardım konusunda ön kriter koymayalım
demek amaçlı yazdım bu anımı. 6 yıl oldu. Ortada bir olay var,
kurgu değil ve sıradan bir olay. Saygısızlık yok, kandırma yok.
Normal bir olay. Ben benzinci olsam, büyük ihtimalle Türk, Çerkes
ayırt etmeden" yok bozuk falan" der, yollardım yolcuyu.
Demek istediğim net sayın Setenay; kültürel olarak zaten ilave
çabalara girmeniz taraftarıyım. Benim öngörüm şudur ki, değerleri
bu şekilde bile kaybedeceksiniz zamanla. Bunun bir tesellisi, bu
değerlerin ortak kültüre kayması ve bizim de faydalanıyor olmamız
ama ya sadece sizin korumak zorunda olduğunuz değerler, bizim
duyma imkanımız bile olmayan değerler. Ya onlar yok olursa, ki
oluyor, o zaman sadece siz mi kaybedersiniz? Bu konu ayrı
eleştirdiğim noktalar ise geri kalanı.
İnsanlar birer kutsal buluyor, çıkar toplulukları kuruyor. Kim
kabul edebilir veya anayasanın neresine girer, herhangi bir
özelliğine göre insan seçmeyi, iş vermeyi, yardım etmeyi? O zaman
emniyetteki ülkücü ve sonraları Nurcu kadrolaşmayı,
üniversitelerdeki, milli eğitimdeki ideolojik kadrolaşmayı vs. hoş
görelim. Ben göremem. Mümkün değil göremem. Siz görebilir misiniz?
Kızınız, oğlunuz evde otururken, belli adamlara göre kadroları,
bilmem kim ağabeyleri, bilmem ne şehri yardımlaşmasını... Dert bu.
Sizi hayal kırıklığına uğrattığım için üzgünüm.
Saygılarımla
Tremko
20.02.2007
Sayın Civan, siz bir Roman mahallesinde mi yaşamayı tercih
edersiniz yoksa Türk mahallesinde mi? Tabi ki kendinizi daha rahat
hissedeceğiniz ya da daha fazla iletişim kurabileceğiniz
insanlarla bir arada olmak isteyeceksinizdir. Toplumların değer
yargıları farklı, olaylara bakışı farklı.
Size normal gelen başkasına anormal geliyor. Bu çok basit hal ve
hareketlere, karakter yapılarına da yansıyor. Fazla detaya
girmeyelim bu iş yaşamında da böyle günlük yaşamda da. Dolayısıyla
kollamacılık, dayanışma olayı gerçekleşiveriyor. Bunu galiba 12
Eylül darbesi engelleyebilmişti. Ne kadar dernek falan varsa
kapattılar. Şimdi vilayet derneklerini geçtik ilçelerin köylerin
dernekleri kuruluyor metropollerde. Memleketçilik, hemşericilik
bana göre de gereksiz ve cahilce iştir. Ancak bu durumu
Çerkeslerle karıştırmayalım. Dilden tutun, oturma kalkmaya kadar
bir sürü farklılığı yaşayan bir halktan bahsediyoruz. Azınlık ya
da mozaiğin bir rengi ama farklı bir kimlik. Dolayısıyla kendisi
gibi olanla yaşamayı tercih etmelerini yadırgayamayız. Yoksa
Berlin'deki Türk mahallelerini, Bulgaristan ya da Batı Trakya
Türklerini vs. nasıl açıklayacağız? Kaldı ki, Çerkeslerin
birbirini çok tuttuğu yada örgütlülüğü de bana göre abartılı
söylemlerden öte bir şey değil.
Civan
20.02.2007
Sayın Tremko,
Sizin söylediğiniz doğru ise, bu gerçeği kabullenmek zor olacak
benim için. Bu yaştan sonra, kendimden olanlar ve olmayanlar
ayrımı yapmak zor olacaktır. Irkçılara veya cemaatçilere de hak
vermek, apartmanımda ki kiralık daireyi mezhepdaşıma ayırmak…
Türkmen olmayanların beni yanında yakınında istemediğini düşünmek,
bir yerde iş bulamayan kişiye “sen kimlerdensin ki, olur mu,
seninkilerin borusu şurada öter, onlar da daha ziyade Egelilere
sıcak bakar” gibi akıllar vermek…
Ben böyle yetiştirilmedim. Benim dönüşümüm çok zor olur. Bize
öğretmenimiz, cumhuriyetin kurulduğu yıllardaki düşünce yapısıyla
eğitim verdi. Kafamızdaki normlar bu şekilde düzenlendi. Biz
ilkokulda ciddi bir eğitim aldık, çünkü Köy Enstitülerinin devamı
ve paraleli okulların ürünü bir öğretmenimiz işledi 5 yıl boyunca
beynimizi (Allah uzun ömür versin, 76-77 yaşlarında olmalı şu an,
daha önce de söyledim Çerkes'di) bize ülkemizle, milliyetimizle
gurur duymayı öğretti. Galatasaray’a gelip Türk Vatandaşı olan
Fransız milli oyuncu Dieter Six’i (Dündar Siz) o günlerde
anlayabilmem mümkün değildi. Bu davranışı bana yaptırabilmeleri
için… Çünkü onun tamamen ülkesinden vazgeçeceğini sanmıştım.
Mustafa Kemal Atatürk’e göre, her Türk vatandaşı, kim olursa olsun
bu yolu tutmalıydı. Bunu, daha bir önyüzbaşıyken düşünmüştü. Tabii
Suriye'deki, Libya'daki Arapların, Balkanlardaki insanların bunu
düşünmesini beklemek hayalcilik olurdu.
Onun fikrinden anladığım:
1) Yeni ülkenin, ülkesinden gurur duyan bir nesli olmalıydı. Bir
yere iğne batınca, diğer yerden ahh! sesi çıkmalıydı. Eğitim
şarttı yani. Önce eğitecek bir kesim yaratılacak ve silsile
halinde ilerlenecekti. Öyle de oldu bir dönem.
2) Aynı coğrafyada gül gibi yaşayan halklardan ziyade, aynı ülkede
yaşayan tek bir ulus olmadıkça devamlılığımızın sağlanamayacağı.
Örneğini Kurtuluş Savaşı'nda gördük. Herkes direniyordu, herkes
bölgesinin işgaline direnç gösteriyordu. Kazım Karabekir Doğu’da
direnecek bir güç oluşturuyordu. Batı'da belirli gruplar, düşmanın
işini zorlaştırıyordu (Ethem Bey de dahil). Ancak topyekun ve
belirli sistemlerle düşmanın karşısına çıkmadan, yani satıh’ı tüm
vatan olarak görmeden galibiyet almanın mümkün olmayacağını,
gerilla harbinin sonuç vermeyeceğini gördü Mustafa Kemal. Savaş
sonrası da aynı idi.
Birçok ayrı ulusal değerler, çok başlı bir ülke, mecliste grup
grup insanlar… Zaten rakipler tarafından hazmedilmemiş bir Lozan,
tesellileri Kerkük'ün bir yolla kurtarılması Batılılar için ve bu
iş burada bitmedi tavrı…
Bunu kısmen başardı Atatürk. Yeni nesil neredeyse öğretmenlerin
eseri olacaktı ki, Türkiye için cereyan kesildi. Karşı devrim ve
gerisi bu süreç.
Şimdi istenen şu; ulusal değerleri yerel değerlerle çarpıştırıp,
ulusal değerleri baskı unsuru ve dogma olarak gösterip, moralsiz,
kendine inanmayan, aidiyet ve övünçten yoksun bir nesil
yetiştirmek. Bunu sağlamak için ulusal değerlere kuvvetli rakipler
çıkartılıyor. Kimi zaman etnisite, kimi zaman dinsel inançlar,
kimi zaman töreler, kimi zaman evrensel değerler. Bunlar ulusal
değerlerin zulmüne uğruyor tabloları sergileniyor sergilerde.
“Uyursan uyanamazsın” yazar ya kışlalarda, bana göre bu yönde
gidiyoruz.
Komşularımız Urfalı. Ayrı bir kültürdenler. Diğer yanımızda
Anakaralılar var. Hiç merak etmedim kimlerden olduklarını. Bizi
seviyorlar ve biz onları seviyoruz. Kendimizi şanslı hissediyoruz.
İnsan olarak uyuşuyoruz. Kültür farkı ya da etnik köken olarak hiç
düşünmedik. Ama artık Ankaralıların kökenini bir şekilde
öğreneceğim. Biz de yavaş yavaş alışacağız bu işlere.:)
“Bütün bu tarihsel bilgileri bize niye anlatıyorsun sayın Civan,
yoksa bizim ülkemizle veya ulusal değerlerle gurur duymadığımızı
mı düşünüyorsun?” Hayır. Ama yine ayrım gözetmeksizin hepimizin bu
yola sokulduğunu düşünüyorum. En önde gidenleri de Türkçü ve
Kürtçü kardeşlerimiz. Ya hepiz ya hiçiz. Bize başka alternatif
vermemiş ki şartlar. Ya bireyiz yurttaşız ya da başlayın torpil
aramaya, bir gün hasta adamı organları için parçalayıncaya kadar
birileri…
Şu an çektiğimiz adam kayırmaların hepsinin en az sizin
sunduklarınız kadar haklı gerekçeleri var ve benim gibi
düşünenlerin ömrü, bununla mücadeleyle geçecek. Herkes eşit birer
vatandaş olana dek. Biz Çerkeslerin durumu farklı demişsiniz. Hiç
de değil sayın Tremko, hiç de değil. Site girişindeki sayın Nevzat
Tarakçı’ya ait yazıyı (Ya Kimlikler Kılıç Olup Çekilirse) bir
okuyun. Düşüncelerime tercüman olmuş.
Okumuşsunuzdur zaten. Hele kimlikler bir kılıç oluversin, çekmeye
gerek kalmayacak.
Saygılarımla.
Tremko
21.02.2007
Sayın Civan,
Bakın yeni bir başlık var. Çerkesce müzik yapan bir grup, herhalde
bir kaç senedir albüm çıkarmak için uğraşıyor. Destek yok maddi
manevi. Nereden bakılsa 3-4 milyon Çerkes'in yaşadığı Türkiye de
daha müzik market raflarında Çerkesce albüm yok. Açın
televizyonları, belli kültürlerin öne çıktığı müzik eğlence
programları ya da diziler.
Çerkes müziği kültürü diye bir şeyi tanıyan bilen yok. 2007
Türkiye'sinde nereden baksanız 3-4 milyon Çerkes'in yaşadığı
ülkede ki tablo bu. Bu bile Çerkeslerin aslında ne kadar örgütsüz
ve kendilerine yabancı olduğunun bariz göstergesi. 1923'te kurulan
Türkiye Cumhuriyeti'nin felsefesi karşı devrimle sekteye uğrasa da
farklı kimliklere bakış anlayışı aynen devam etmekte.
Bakmayın şimdiki iktidar bir şeyler dillendirmeye çalışsa da ilk
seçimde ulusalcı sağ ve sol partiler oylarını arttıracak belki de
iktidar olacaklar. Bu değişmeyecek. Bu anlamda karşı devrimi
suçlayıp ulusalcılığı aklayamayız. Bir arada gül gibi yaşayıp
giden halklar yerine aynı coğrafyada tek ulus, Osmanlı
deneyiminden çıkmış bir cumhuriyet için anlaşılır. Ama o deneyimin
yüzlerce asır farklı onlarca halkı nasıl idare ettiğini de görmeli
hakkını teslim etmelisiniz.
Mesele ulusalcılık şu bu değil bana göre. Yeter ki demokrasiyi bu
ülkede oturtacağız deyin gerisi detay. Bunun ilk şartı da farklı
kimlikleri tanımaktan, korumaktan geçer. Bir Çerkes'in, bir
Kürt'ün, bir Laz'ın dilini, kültürünü yaşatmasını, Türkiye
Cumhuriyeti asli görevi olarak görsün, bakın bu ülkede çomak
sokulacak kovuk kalıyor mu. Bu kadar basit. Ama siz delik deşik
oldukça sağınızı solunuzu dürten de çok olacak. Onlara prim veren
de içte güçlü olmadıkça dışarıdan gelen en ufak darbe sizi sallar.
Bu aralar ya da her zaman bu darbeler geliyor. Yıkma niyetiyle
değilse de güçsüz ve sersem tutma gayreti aşikar. Hal böyleyken
kimse oturup kendi hane halkıyla kafa kafaya verip meselenin
üstüne gitmiyor ya da gidilmesi istenmiyor. Devleti baba olarak
görmek çağdışı ama öyle algılanmış.
Soralım o zaman, otoriter ve baskıcı bir babamı, arkadaş, dostça
yaklaşan bir baba mı ister insan? Bir başka soru: Ya korkuyla
yoğrulan çocuk, bir gün büyümeyecek mi?
Abgaç 0kan
04.05.2007
Ben de bir Abaza'yım. Çerkes arkadaşa, yani Adige'ye katılıyorum.
Hepimiz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyız. Bu ülkede doğduk,
büyüdük. Fakat unutulmamalıdır ki, bizler Kafkas kökenli
insanlarız.
''Hepimiz Ermeni'yiz'' sloganına gelince, şahsen doğru bulmuyorum.
Adige arkadaştan da neden rahatsız oldunuz anlamadım. Çerkes'im
demiştiniz de. Sanırım az değil baya asimile olmuşsunuz. Bu ülkede
etnik kökenini söylemek suç mu yani?
|