...................
...................
NE MÜNASEBET, BEN ADİGE'YİM!   -3
Adige Bey
28 Ocak 2007
                         
...................
 
...................

CircassianCanada Notu: Aşağıda yayınlanan metinler Denetim Kurulu Üyelerimizce denetlenip yayına verilmiştir.

Civan
13.02.2007

Sayın Fuat Aydemir,

Bizler bugüne kadar gittiğimiz her yerde, ırk ayrımı gözetmeyen bazen haklı, bazen yaratılan zorluklar gördük. Örneğin birlerlere tayin edildik, ev, eşya, taşınma, telefon bağlatma vs. birçok problemimiz oldu. Sizler de yaşamışsınızdır ya da şahit olmuşsunuzdur. Bizler yerleştikten daha sonra tayin edilenler de benzer problemler yaşadı. Ancak bazı insanlar vardı ki, onların evleri hemen tutuluyor, telefonları hemen çekiliyor, arkadaş ortamı hemen gelişiyordu.

Siz ortalama bir insansanız, bir çevre edinmeniz ortalama bir zaman alırken, daha yeni gelmiş bir insanın eş dost toplantılarından başını alamadığını görüyordunuz. Sizi ne kadar severlerse sevsinler (ırkınızı da bilmediklerini varsayın), belli ortamlar dışında sizinle görüşmezler, kendilerinden olanı tasvip etmeseler bile sizin üzerinizde tutarlardı.

Bununla beraber, size karşı da asla uygunsuz, saygısız davranışları olmazdı. Bunlar bazı cemaatlerdi. Maneviyatın verdiği kardeşlik, yardımseverlik, ekmeği lokmayı kendine yakın olanla paylaşmak vs.

1) Ya da bir memur düşünün. Şehir merkezini işaretlemiş tercih formunda ve şansı yardımcı olmuş, kura da istediği yer gelmiş. Daha merhabaya gittiği bağlı bulunduğu müdürlükte ona “ hoş geldiniz, hayırlı olsun. Sizin tayininiz buraya yapılmış, ama bizim size şurada ihtiyacımız var” cümlesinin türevleriyle bir geçici görevler verilir. Şuradaki adam da buraya çekilir karşılığında. Bu bazı kurumlarda istisnasız yapılır, sağlık bakanlığında rutine binmiştir. Ama sağlam bir selamla gelirseniz hakkınızı yemekten çekinirler bazen. Bunu yapanlar, o devrin yandaşlarıdır ve siyasidir. Sizin hakkınızı yandaşına verir. Çünkü ortak ve ulvi bir davaları vardır, o kadarcık ödül de haklarıdır.

2) Futbol takımındasınızdır. Oyunculardan 3’ü eski arkadaş ve iyi görünmek için hep birbirilerini destekliyorlar. 4. adamı dışlıyorlar.

3) Ya da, bir kamu kurumunda personel alırken, önceliği hemşerilerine veren bir yönetici.

4) Hepsinin gerekçeleri meşru görünüyor. Yakınından başlayarak hak dağıtmak, insan yerine koymak, insana ön kriterlerle yaklaşmanın, meşruiyetini temin eden nedenler.

Sadece siz yapacak olsanız, yapın katlanalım. Yapıyorsunuz da. Bir Çerkes, bir Nurcu, bir ülkücü vs. bir yere bir kuruma girince arkası geliyor zaten. Tesadüftür, ben çalıştığım bir kurumda 2-3 yıl içinde küçük çapta bir Çerkes kadrolaşmasına şahit oldum. Örneğin 10 kişi ırkının avantajıyla iş bulduysa, ırkı yetmeyen 10 kişi o işten mahrum kalmıştır demektir. Benim kazanacağım ekmeği o kazanmış, ailesini benim hakkım olan maaşla geçindirmiş demektir. Bana her ay bir maaş kadar hak takmış demektir. Bu sizin özel işletmeniz olsa da böyledir. Çünkü Çerkesler hiç Çerkes'in olmadığı işletmelerde dezavantaj yaşamazlar karşılık olarak.

Saygınızı din, millet ayırmadan herkese gösterdiğinizi söylüyorsunuz ki, bunda hemfikiriz. Herkes saygı, sevgi der ama Çerkeslerin uygularken daha dikkatli olduğu kanaatindeyim. Keşke öncelik verirken, hak gözetirken de aynı hassasiyetleri gözetiyoruz iddiasıyla gelseniz bu sayfalara.

Pınarbaşı ilçesinde para bozamayan benzinci, gitti oraya buraya sordu ve buldu bozuk parayı, yola kadar çıkıp arkamdan getirdi. Çerkes sanmış beni. İnsan sansaydı daha hoşuma giderdi. Bunun kültürle, asimilasyonla bir ilgisi yoktur. Bunu siz söylüyorsunuz zaten.

”Günümüz koşullarında Çerkesce'yi bilmek, Çerkes geleneklerine sahip olarak yaşamak yetmemeli bence”, diyorsunuz. Yol olarak da şunu işaret ediyorsunuz; “Bir iş sahibi isek ve eleman seçerken ille de Çerkes eleman diyebiliyorsak, bir ev sahibi isek ve ille de ev, yurt arayan Çerkes öğrencilere kapıları açabiliyorsak, doktor isek ve Çerkes hastalara indirim yapabiliyorsak ve daha da önemlisi ille de "Nasıl bir Çerkes'e yardım edebilirim acaba" diye zorlayabiliyorsak kendimizi, işte o zaman 1-0 öndeyiz demektir asimilasyon canavarına karşı”. Bunun simetriğindeki görüşlere de karşı çıkıyorsunuz. Nedir bunlar: “Türk'ün Türk'ten başka dostu yoktur ya da “cihat için her şey mubah.” Bazıları kutsal bir amaç uğruna yapılan yanlışların günah olmadığını savunur ya. Tamam dozu çok farklı ama mantığı simetrik.

Sayın Aydemir, sayısı çok olanların yaptığı ırkçılık da, az olanların ki değil mi? İşaret ettiğiniz yöntemlerin asimilasyonu engellemede ne gibi bir yardımı olacak. Yenilen haklara, adam kayırmalara değecek, pozitif bir sonucu olacak mı? Bu saydıklarınızın Çerkeslikle ya da Çerkes gibi yaşamakla alakalandırılır tarafı var mı ki, ben bu saydıklarınızı beğenmeyince, tüm Çerkeslerin karşısına dikilmiş oluyorum.

Fikirleri ve eleştirileri cevaplandırırken, taraftarı fazla düşünceleri yerinde bırakıp, sadece eleştirilere cevap vermek, konunun berraklaşmasına katkıda bulunur. Berraklığı siz de onaylarsınız sanıyorum. Öyle sözler söylüyorsunuz ki, bunlar benim de fikirlerime uygun aslında. Hırant’a sahip çıkıyorsunuz, ama Hırant’ın kızını 100 Lira'ya tedavi ederken, Adige Pshase’yi 70 Lira'ya tedavi ediyorsunuz. Hırant’ın kızını geri çevirip, evi Janset’le Sinemis’e veriyorsunuz. Sonra onun katillerinin kötü özelliklerini sayarken, ırk ayrımı yaptıklarından şikayet ediyorsunuz.

Belki de onlar da kendilerince Türk kültürünün asimilasyonunu önlemenin yolunu böyle bulmuşlardır. Azınlık değilsiniz ama olma azmi de yok değil. Azınlık olmanız bir tezadı da beraberinde getirir zaten.

Ne demokratik bir ülke ki, azınlıklara ülke teslim ediyor. Ordunun en tepesine, Çankaya'ya, hükümetlerin başına getiriyor. :)) Küçük mantık oyunlarını siz de yapabilirsiniz.

Güneydoğu sorununa bakışınız da katılmadığım görüşlerinizden. Şöyle diyorsunuz: ”Ya da PKK'ya lanetler yağdıran, gencecik askerlerimiz olurken nerdeydiniz derken, diğer yanda yıllardır kötü yaşam koşullarında bırakılmış, varlığı inkar edilmiş bir halkı inkar eden insanlarımızın da düşüncesi doğru değildir. ”Benzer durumlar Karadeniz için ve daha ağır olarak geçerli. İnsanlar bir teneke peynir, yaz sıcağında bozulmasın diye, yolsuz yollardan, olmayan patikalardan kağnılarla yaylalara göç ediyor. Buzdolapları yok çünkü. O zaman Hırant’ın katili (ismini özellikle yazmak istemiyorum, adam yerine konuyor zamanla) de bu düşünceyle biraz mazur görülebilir.

Ben, terörün en çok yaşandığı bir dağ başı ilçesindeyim. Kaç dağ, kaç tepe sonra ulaşılıyor buraya biliyor musunuz? Her evde güneş enerjisi var, uydu anteni var, birçoğu Antalya’da, İstanbul’da ikamet ediyor. Hiçbirisi, büyükşehirleri ve sahilleri olmayan bir ülke hayalinde değil. Bu imkanlara sahip olmayanları daha fazla. Düşünce yapıları hiç bizim entelektüellerin anlattığı tarzda değil o ayrı bir bahis.

Kısacası, bu ülke de hepimizi isyan ettiren birçok sorun var. Ama hepimizi. Bu sorunları, yeni kuşakları ellerinde tutmak için kullananlar da var tabii ki.

Uzun yazımı saygı ve sevgilerinize karşılık veren dileklerimle bitirmek isterim.

C. Göksel


Fuat Aydemir
14.02.2007

Merhaba,

Sayın Civan, konu baslığından uzaklaşmış olduğumuzdan burada fazla uzatmayacağım. Ancak, tekrar üstüne basmak istediğim konu "Çerkeslerin Türkiye de azınlık olduğu ve bu anlamda kültürel öğelere sahip çıkmanın yeterli kalmayacağı, asıl önemli olan ekonomik dayanışmayı yaşama geçirmeleriydi.

Bozuk parası olmayan adam (para bozmayan dememişsiniz) sizi Çerkes sanıp paranızı bozmuş. O size bunu yaparken Türklere karşı bir düşmanlığı olduğundan değil, kendi insanının durumunu iyi bildiğinden kaynaklanmaktadır. Pınarbaşı'ndan örnek veriyorsunuz. Bizlerin en yoğun yaşadığı yerden.

Sayın Civan, hakim millet etkisi altında yaşayan bir ülkede, milliyetçiliğin ağır bastığı bir ülkede Çerkes gibi yaşamak gene bir nebze kolay.

Sayın Civan, konumu şu şekil noktalamak istiyorum. Boş evim varsa ve ihtiyacı olan 2 insandan eğer Çerkes varsa onu tercih ederim, 3 milyonun 60 milyon içinde kaybolmaması için. Kabardey-Balkar da eğer bir Kabardey tutup da Kabardey'in Kabardey'den başka dostu yok derse şiddetle karşı çıkarım ya da Kabardey olmayan insanlara karşı tutumu farklı olursa gene engellenmesi gerekir derim. Öncelik her zaman gereksinimi daha fazla olanındır. Bu anlamda biz Çerkeslerin ekonomik anlamda örgütleşebilmeleri, kooperatifleşebilmeleri için öncelikle dayanışmayı hayata geçirebilmeleri gerekmektedir.

Bir Çerkes'in başka Çerkes'e daha farklı saygı göstermesini yadırgar düşünce içindesiniz. Bu doğal sayın Civan. Ben bir Türk içeri girdiğinde ayağa kalktığımda aldığım izlenimle, bir İngiliz içeri girdiğinde aynı davranışa karşı aldığım izlenim farklı oluyor. Her halkın değişik bir kültürü var, saygı anlayışı var. Ama iddia ediyorum; Çerkes gelenekleri ile yetişmiş bir insanımız kesinlikle saygıda ayrım yapmaz. Saygılı olma şekli değişebilir ama saygısız olamaz kimseye karşı. Çünkü bu doğamıza karşı.

Konu başlığından uzaklaştığım için öncelikle diğer okuyucu arkadaşlardan da özür diliyorum doğal olarak...

Saygı ve sevgilerimle...


Civan
14.02.2007

Sayın Aydemir,

Genel olarak fikirlerinizi anladım. Siz de benimkileri. Bence de konu fazla uzamasın.

Saygılarımla.


Setenay
14.02.2007

Sayın Civan,

Yazılarınızı önemseyerek takip ediyordum ama beni şaşırttınız. Bizlerle ilgili analizlerinizi yazdıkça anladım ki, bizi tanımıyorsunuz. Ön yargılı yaklaşıyorsunuz.

Verdiğiniz örneklemeler inanılır gibi değil. Çerkesler bulunduklara ortama her zaman örnek olmuştur ve ayrımcılık yaptığımızı söylemeniz büyük haksızlıktır. Hele de Pınarbaşı'nda verdiğiniz örnek hiç hoşuma gitmedi. Onda ne var ki, sadece sormuş. Hepimizin çok sık yaptığı bir şey. O anı değerlendirmek bir-iki konuşmak acaba kimdi ki şeklinde küçük kişisel bir merak. Onun dışında verdiği hizmetten veya bir art niyet taşıdığına hiç inanmıyorum.

Ayrıca, keşke birbirimizi kollayıp-koruma konusunda sizin dediğiniz gibi olsak çok mutlu olurdum. Hep serzenişte bulunuruz ki; birbirimizin elinden tutmuyoruz, gerektiği ve yeteri kadar destek olmuyoruz, aramızda çekelemezlikleri eritemiyoruz diye. Kısaca Çerkesler için böyle şeyler yazmanıza el-insaf diyorum.


Civan
14.02.2007

Sayın Setenay,

Yazılarımı önemseyerek takip eden birisini hayal kırıklığına uğrattığım için üzgünüm.

Gerçek şu ki, Çerkesleri çok iyi tanımam mümkün değil. Genelde cevap niteliğinde yazılar yazıyorum ve salt Çerkeslerin yazdığı sayfalara mümkün olduğunca yazmıyorum. Önceki yazılarımı da biliyorsanız, kültürel nitelikli konularınıza, toplumu ilgilendiren durumlar haricinde hiç girmiyorum.

Hayatımı yönlendiren insanlar, içinde Çerkes oranı çok düşük değildi (özellikle ilkokul öğretmenim, yakın arkadaşlarım, aile dostlarımız). Babam çok överdi gördüğü Çerkes köylerini. Şimdi de yakınımda, çok yakınımda Çerkesler var. Belki o nedenle , belki de fikirleri ciddiyetle ve nezaketle yarıştırabildiğimiz için takip ediyorum bu siteyi.

Sevgimden, saygımdan ve kültürünüzle varolmanıza olan inancımdan şüphe etmeyin lütfen. Ben hala, 6-7 olaylarıyla ülkeyi terk eden Gayrimüslimlerin geride bıraktığı kültürel boşluğunun dolmadığı fikrindeyim. Ki, ben sizin (buna kızmayın, çünkü bilmiyordum) bir Türk boyu olduğunuzu sanıyordum çocukken. Zaten günlük yaşayışımızda da birbirimizi seçebilmemiz zor. En azından ben, sorarsam anlıyorum kim Çerkes ,kim değil. Yıllar içinde arkadaşlılarını tesviye edip sadece Çerkeslere yönelen bir arkadaşımın durumu da etkiledi beni. Aynını cemaatlere girip önceki yaşantısını yok sayan insanlarda da yaşadık.

Bence bu durum kültürünüzle alakasız ve kültürel savaşımınıza angaje olan bu durumu kabullenmeniz gerekmiyor.

Pınarbaşı olayına gelince: Kahramanmaraş-Malatya yoluna yakın dinlenme tesislerinin önündeki yolda otobüs bekliyorum ve nedendir bozuk para ihtiyacı doğdu. Koşar adım yoldan benzinliğe gittim ve bozuk para olup olmadığını sordum. Başı kalabalıktı ve beni restorana yönlendirdi. Orada bozdular parayı ve ben yine yola çıktım. Birkaç dakika sonra benzinlikçi yola kadar geldi, elinde bozuk para. teşekkür ettim. Sevecen bir şekilde ve cevabının olumlu olacağını düşünerek ''Çerkes misiniz'' diye sordu. (Bu soruyla çok karşılaştım; tipim dolayısıyla mı, konuşmam mı andırıyor, nedir bilmiyorum). Olumsuz cevap alınca uzaklaştı.

Bu olay yaşanırken herhangi bir yorum yapacak altyapıya sahip değildim ama zamanla ve Çerkes dostlarımın izahatlarıyla bir fikir edindim. Adam, benim Çerkes olma ihtimalimi gözardı edemedi. Yoldaydım, acelem vardı ve o bu durumdaki bir Çerkes'e, üstelikte o çevreden olması muhtemel bir Çerkes'e, oturduğu yerden bozuk para yok demişti. Ben gidip, olumsuz konuşacaktım belki çevremde. Bunu düşündüm.

Sayın Aydemir'e, insanlara yardım konusunda ön kriter koymayalım demek amaçlı yazdım bu anımı. 6 yıl oldu. Ortada bir olay var, kurgu değil ve sıradan bir olay. Saygısızlık yok, kandırma yok. Normal bir olay. Ben benzinci olsam, büyük ihtimalle Türk, Çerkes ayırt etmeden" yok bozuk falan" der, yollardım yolcuyu.

Demek istediğim net sayın Setenay; kültürel olarak zaten ilave çabalara girmeniz taraftarıyım. Benim öngörüm şudur ki, değerleri bu şekilde bile kaybedeceksiniz zamanla. Bunun bir tesellisi, bu değerlerin ortak kültüre kayması ve bizim de faydalanıyor olmamız ama ya sadece sizin korumak zorunda olduğunuz değerler, bizim duyma imkanımız bile olmayan değerler. Ya onlar yok olursa, ki oluyor, o zaman sadece siz mi kaybedersiniz? Bu konu ayrı eleştirdiğim noktalar ise geri kalanı.

İnsanlar birer kutsal buluyor, çıkar toplulukları kuruyor. Kim kabul edebilir veya anayasanın neresine girer, herhangi bir özelliğine göre insan seçmeyi, iş vermeyi, yardım etmeyi? O zaman emniyetteki ülkücü ve sonraları Nurcu kadrolaşmayı, üniversitelerdeki, milli eğitimdeki ideolojik kadrolaşmayı vs. hoş görelim. Ben göremem. Mümkün değil göremem. Siz görebilir misiniz? Kızınız, oğlunuz evde otururken, belli adamlara göre kadroları, bilmem kim ağabeyleri, bilmem ne şehri yardımlaşmasını... Dert bu. Sizi hayal kırıklığına uğrattığım için üzgünüm.

Saygılarımla


Tremko
20.02.2007

Sayın Civan, siz bir Roman mahallesinde mi yaşamayı tercih edersiniz yoksa Türk mahallesinde mi? Tabi ki kendinizi daha rahat hissedeceğiniz ya da daha fazla iletişim kurabileceğiniz insanlarla bir arada olmak isteyeceksinizdir. Toplumların değer yargıları farklı, olaylara bakışı farklı.

Size normal gelen başkasına anormal geliyor. Bu çok basit hal ve hareketlere, karakter yapılarına da yansıyor. Fazla detaya girmeyelim bu iş yaşamında da böyle günlük yaşamda da. Dolayısıyla kollamacılık, dayanışma olayı gerçekleşiveriyor. Bunu galiba 12 Eylül darbesi engelleyebilmişti. Ne kadar dernek falan varsa kapattılar. Şimdi vilayet derneklerini geçtik ilçelerin köylerin dernekleri kuruluyor metropollerde. Memleketçilik, hemşericilik bana göre de gereksiz ve cahilce iştir. Ancak bu durumu Çerkeslerle karıştırmayalım. Dilden tutun, oturma kalkmaya kadar bir sürü farklılığı yaşayan bir halktan bahsediyoruz. Azınlık ya da mozaiğin bir rengi ama farklı bir kimlik. Dolayısıyla kendisi gibi olanla yaşamayı tercih etmelerini yadırgayamayız. Yoksa Berlin'deki Türk mahallelerini, Bulgaristan ya da Batı Trakya Türklerini vs. nasıl açıklayacağız? Kaldı ki, Çerkeslerin birbirini çok tuttuğu yada örgütlülüğü de bana göre abartılı söylemlerden öte bir şey değil.


Civan
20.02.2007

Sayın Tremko,

Sizin söylediğiniz doğru ise, bu gerçeği kabullenmek zor olacak benim için. Bu yaştan sonra, kendimden olanlar ve olmayanlar ayrımı yapmak zor olacaktır. Irkçılara veya cemaatçilere de hak vermek, apartmanımda ki kiralık daireyi mezhepdaşıma ayırmak…

Türkmen olmayanların beni yanında yakınında istemediğini düşünmek, bir yerde iş bulamayan kişiye “sen kimlerdensin ki, olur mu, seninkilerin borusu şurada öter, onlar da daha ziyade Egelilere sıcak bakar” gibi akıllar vermek…

Ben böyle yetiştirilmedim. Benim dönüşümüm çok zor olur. Bize öğretmenimiz, cumhuriyetin kurulduğu yıllardaki düşünce yapısıyla eğitim verdi. Kafamızdaki normlar bu şekilde düzenlendi. Biz ilkokulda ciddi bir eğitim aldık, çünkü Köy Enstitülerinin devamı ve paraleli okulların ürünü bir öğretmenimiz işledi 5 yıl boyunca beynimizi (Allah uzun ömür versin, 76-77 yaşlarında olmalı şu an, daha önce de söyledim Çerkes'di) bize ülkemizle, milliyetimizle gurur duymayı öğretti. Galatasaray’a gelip Türk Vatandaşı olan Fransız milli oyuncu Dieter Six’i (Dündar Siz) o günlerde anlayabilmem mümkün değildi. Bu davranışı bana yaptırabilmeleri için… Çünkü onun tamamen ülkesinden vazgeçeceğini sanmıştım.

Mustafa Kemal Atatürk’e göre, her Türk vatandaşı, kim olursa olsun bu yolu tutmalıydı. Bunu, daha bir önyüzbaşıyken düşünmüştü. Tabii Suriye'deki, Libya'daki Arapların, Balkanlardaki insanların bunu düşünmesini beklemek hayalcilik olurdu.

Onun fikrinden anladığım:

1) Yeni ülkenin, ülkesinden gurur duyan bir nesli olmalıydı. Bir yere iğne batınca, diğer yerden ahh! sesi çıkmalıydı. Eğitim şarttı yani. Önce eğitecek bir kesim yaratılacak ve silsile halinde ilerlenecekti. Öyle de oldu bir dönem.

2) Aynı coğrafyada gül gibi yaşayan halklardan ziyade, aynı ülkede yaşayan tek bir ulus olmadıkça devamlılığımızın sağlanamayacağı. Örneğini Kurtuluş Savaşı'nda gördük. Herkes direniyordu, herkes bölgesinin işgaline direnç gösteriyordu. Kazım Karabekir Doğu’da direnecek bir güç oluşturuyordu. Batı'da belirli gruplar, düşmanın işini zorlaştırıyordu (Ethem Bey de dahil). Ancak topyekun ve belirli sistemlerle düşmanın karşısına çıkmadan, yani satıh’ı tüm vatan olarak görmeden galibiyet almanın mümkün olmayacağını, gerilla harbinin sonuç vermeyeceğini gördü Mustafa Kemal. Savaş sonrası da aynı idi.

Birçok ayrı ulusal değerler, çok başlı bir ülke, mecliste grup grup insanlar… Zaten rakipler tarafından hazmedilmemiş bir Lozan, tesellileri Kerkük'ün bir yolla kurtarılması Batılılar için ve bu iş burada bitmedi tavrı…

Bunu kısmen başardı Atatürk. Yeni nesil neredeyse öğretmenlerin eseri olacaktı ki, Türkiye için cereyan kesildi. Karşı devrim ve gerisi bu süreç.

Şimdi istenen şu; ulusal değerleri yerel değerlerle çarpıştırıp, ulusal değerleri baskı unsuru ve dogma olarak gösterip, moralsiz, kendine inanmayan, aidiyet ve övünçten yoksun bir nesil yetiştirmek. Bunu sağlamak için ulusal değerlere kuvvetli rakipler çıkartılıyor. Kimi zaman etnisite, kimi zaman dinsel inançlar, kimi zaman töreler, kimi zaman evrensel değerler. Bunlar ulusal değerlerin zulmüne uğruyor tabloları sergileniyor sergilerde. “Uyursan uyanamazsın” yazar ya kışlalarda, bana göre bu yönde gidiyoruz.

Komşularımız Urfalı. Ayrı bir kültürdenler. Diğer yanımızda Anakaralılar var. Hiç merak etmedim kimlerden olduklarını. Bizi seviyorlar ve biz onları seviyoruz. Kendimizi şanslı hissediyoruz. İnsan olarak uyuşuyoruz. Kültür farkı ya da etnik köken olarak hiç düşünmedik. Ama artık Ankaralıların kökenini bir şekilde öğreneceğim. Biz de yavaş yavaş alışacağız bu işlere.:) 

“Bütün bu tarihsel bilgileri bize niye anlatıyorsun sayın Civan, yoksa bizim ülkemizle veya ulusal değerlerle gurur duymadığımızı mı düşünüyorsun?” Hayır. Ama yine ayrım gözetmeksizin hepimizin bu yola sokulduğunu düşünüyorum. En önde gidenleri de Türkçü ve Kürtçü kardeşlerimiz. Ya hepiz ya hiçiz. Bize başka alternatif vermemiş ki şartlar. Ya bireyiz yurttaşız ya da başlayın torpil aramaya, bir gün hasta adamı organları için parçalayıncaya kadar birileri…

Şu an çektiğimiz adam kayırmaların hepsinin en az sizin sunduklarınız kadar haklı gerekçeleri var ve benim gibi düşünenlerin ömrü, bununla mücadeleyle geçecek. Herkes eşit birer vatandaş olana dek. Biz Çerkeslerin durumu farklı demişsiniz. Hiç de değil sayın Tremko, hiç de değil. Site girişindeki sayın Nevzat Tarakçı’ya ait yazıyı (Ya Kimlikler Kılıç Olup Çekilirse) bir okuyun. Düşüncelerime tercüman olmuş.

Okumuşsunuzdur zaten. Hele kimlikler bir kılıç oluversin, çekmeye gerek kalmayacak.

Saygılarımla.


Tremko
21.02.2007

Sayın Civan,

Bakın yeni bir başlık var. Çerkesce müzik yapan bir grup, herhalde bir kaç senedir albüm çıkarmak için uğraşıyor. Destek yok maddi manevi. Nereden bakılsa 3-4 milyon Çerkes'in yaşadığı Türkiye de daha müzik market raflarında Çerkesce albüm yok. Açın televizyonları, belli kültürlerin öne çıktığı müzik eğlence programları ya da diziler.

Çerkes müziği kültürü diye bir şeyi tanıyan bilen yok. 2007 Türkiye'sinde nereden baksanız 3-4 milyon Çerkes'in yaşadığı ülkede ki tablo bu. Bu bile Çerkeslerin aslında ne kadar örgütsüz ve kendilerine yabancı olduğunun bariz göstergesi. 1923'te kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin felsefesi karşı devrimle sekteye uğrasa da farklı kimliklere bakış anlayışı aynen devam etmekte.

Bakmayın şimdiki iktidar bir şeyler dillendirmeye çalışsa da ilk seçimde ulusalcı sağ ve sol partiler oylarını arttıracak belki de iktidar olacaklar. Bu değişmeyecek. Bu anlamda karşı devrimi suçlayıp ulusalcılığı aklayamayız. Bir arada gül gibi yaşayıp giden halklar yerine aynı coğrafyada tek ulus, Osmanlı deneyiminden çıkmış bir cumhuriyet için anlaşılır. Ama o deneyimin yüzlerce asır farklı onlarca halkı nasıl idare ettiğini de görmeli hakkını teslim etmelisiniz.

Mesele ulusalcılık şu bu değil bana göre. Yeter ki demokrasiyi bu ülkede oturtacağız deyin gerisi detay. Bunun ilk şartı da farklı kimlikleri tanımaktan, korumaktan geçer. Bir Çerkes'in, bir Kürt'ün, bir Laz'ın dilini, kültürünü yaşatmasını, Türkiye Cumhuriyeti asli görevi olarak görsün, bakın bu ülkede çomak sokulacak kovuk kalıyor mu. Bu kadar basit. Ama siz delik deşik oldukça sağınızı solunuzu dürten de çok olacak. Onlara prim veren de içte güçlü olmadıkça dışarıdan gelen en ufak darbe sizi sallar.

Bu aralar ya da her zaman bu darbeler geliyor. Yıkma niyetiyle değilse de güçsüz ve sersem tutma gayreti aşikar. Hal böyleyken kimse oturup kendi hane halkıyla kafa kafaya verip meselenin üstüne gitmiyor ya da gidilmesi istenmiyor. Devleti baba olarak görmek çağdışı ama öyle algılanmış.

Soralım o zaman, otoriter ve baskıcı bir babamı, arkadaş, dostça yaklaşan bir baba mı ister insan? Bir başka soru: Ya korkuyla yoğrulan çocuk, bir gün büyümeyecek mi?


Abgaç 0kan
04.05.2007

Ben de bir Abaza'yım. Çerkes arkadaşa, yani Adige'ye katılıyorum.

Hepimiz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyız. Bu ülkede doğduk, büyüdük. Fakat unutulmamalıdır ki, bizler Kafkas kökenli insanlarız.

''Hepimiz Ermeni'yiz'' sloganına gelince, şahsen doğru bulmuyorum. Adige arkadaştan da neden rahatsız oldunuz anlamadım. Çerkes'im demiştiniz de. Sanırım az değil baya asimile olmuşsunuz. Bu ülkede etnik kökenini söylemek suç mu yani?

sayfa  1    2    3