...................
...................
AYRIMCILIK  -4
İlyas Bey
11 Mayıs 2006
                         
...................
 
...................
CircassianCanada Notu: Aşağıda yayınlanan metinler Denetim Kurulu Üyelerimizce denetlenip yayına verilmiştir.
                     

Civan
17.01.2007

Yanlış bilmiyorsunuz.

Belli bir dönemin sosyal yapısında kapitalizm olgusu, ulus devletten ve otoritenin baskın olduğu rejimlerden beslenmiştir. Ancak bir kavram bir ülke için ifade ettiğini, bir başka ülke için ifade etmeyebilir. Silah tutan için ayrı, doğrultulan için ayrı şeyler ifade eder. Ulus devlet de öyle. Güçlü devletler için gereklidir. Asla taviz vermezler. İngiltere devletinin ihtişamı hiç kaybolmaz örneğin. Amerika en son anayasasını ne zaman yapmıştır ve filmlerinde göklerde bayrakları dalgalanırken başrol oyuncusu ve yanındakiler (Bir Afrika kökenli, bir İrlandalı vs.) hangi duyguları yansıtırlar izleyenlere…

Ulus devleti bitti, bitiyor, devri kapandı ama küçük devletler için. Çünkü kimse istemiyor, elini uzatamadığı sınırlı parçaları. Örneğin kocaaa Anadolu'da bir devlet ve tezkerelerin takılacağı tek bir meclis. Örneğin biz ulus devletimizi koruyamazsak, bizden birkaç ulus devlet çıkarılabilir. Daha yönetilebilir, biri birine karşı kullanılabilir, biri he demezse öbürüyle iş halledilebilir. Etnisiteye, inançlara göre çok güzel modeller halinde …

Avrupa birliği ile ilişkilerimizi temel kitapları okuyarak anlayamayız, çünkü dinamik bir süreç. 1972 yapımı Ertem Eğilmez filmi olan “Sev Kardeşim” filmini izlediğimde AB-Türkiye ilişkisiyle film arasında bir paralellik kurdum. İzleyenler düşünsünler bakalım, bir çağrışım olacak mı? Ayrıca Irak ulus devleti olamadığı için şimdi biri birini yiyor. Kafkasya'da da benzer durum. Konjonktüre göre, orada kimin kiminle yandaş olacağını ya da tersini bir belirleyen olacaktır. Kimse kayaları taşımak istemez. Parçalayıp taş yaparlar.


Tremko
18.01.2007

Irak ulus devlet olamadığı için birbirini yiyiyor. Peki Türkiye ulus devlet olarak da 80 senedir rahat huzur içinde mi yaşıyor?

Sorun bizim yönetim anlamında bir Fransa, İngiltere, Almanya olamayışımız. Onlarda Korsikalı, Galli, İskoç ile yaşamışlar aynı sorunları, bakmışlar milli benlik kaybolmuyor, silinmiyor çok kültürlü birer ulus devlet olmaya evrilmişler. Şimdi devlet eliyle bu kültürler-diller desteklenip yaşatılıyor.

Biz de daha düne kadar yok sayılanlar, bıçak kemiğe dayanınca tanınmaya başlıyor. Ama bunda da ne bir samimiyet ne de güven duygusu görmek mümkün değil. Bir tarafta AB süreci ile yaşanan bu gelişmeler, diğer yanda bu gelişmelere ulus-devlet elden gidiyor diye feryat figan yaklaşanlar...

Anlamamız gereken bir şey var: Her musibet dışardan gelmiyor. Başınızı yıkayıp ayaza çıkarsanız yüzde 99 nezle olursunuz. Zamanında bu demokratik açılımları yapmayarak soruna zemin hazırlıyorsanız, şimdi dış mihrak söylemine sarılmamalısınız. Sorunları yok saydıkça o mihraklar hep varolmaya devam edecek.

Sonuçta ulus-devlet, şu veya bu devlet her ne şekilde olursa olsun yeter ki, vatandaşın üstünde değil hizmetinde, çok kültürlülüğe saygılı, koruyucu, geliştirici, hukuka önem veren, adaleti toplumun her kesimine eşit yayan demokratik bir model olsun.

Ama nerdeee.


Civan
19.01.2007

Türkiye'de ulus devletin yaşamasını kim istedi ki, 80 yılda rahat huzur görelim. Kimi oradan çekti, kimi buradan. Kimse sahip çıkmadı devletine.

Tekrar tekrar söylüyorum; kendini veya temsil ettiği kitleyi ayrıcalıklı görenler, bir tek yurttaşlık hakkıyla tatmin olamazlar. Kimse yurttaşlık bilincinde olmazsa, olacağımız Ortadoğu ve Kafkaslardakilerden farklı değildir.

Siz sanıyorsunuz ki, bu Batılı devletlerin tek derdi bu bölgedekilere demokrasi, huzur, özgürlük getirmek. Çünkü kendi işleri tıkırında, tek kaygıları bizim Güneydoğu vs. kaldı. Yapılan tek şey, herkes için var olan olumsuzlukları, sırf sizeymiş gibi göstermek. Zulüm gören inanalar var mesela. Sırf bu zulmü ortadan kaldırabilmek için örgütlendiler. Eğer onlar devleti elde ederse bu zulüm bitecek.

Peki hangi zulüm?

Soru bu.

Milyonlarca insanı devletine, tarihine, insanına küstüren bu zulüm nedir? Neden Batı destekler bu mücadeleyi alenen? Hangi zulüm? Kısıtlanan nedir? İbadet yapamayan mı var, ibadeti horlanan mı var ki bir cihat ihtiyacı var?

Bin yıldır tek bir beylik bile kurmayan Kürt halkının devletleşme azminin tarihiyle, enerji ve su sıkıntısının tarihi nasıl oluyor da üst üste biniyor. Çerkeslerin Türk olmadığını, kökeninin farklı bir ırk olduğunu söyleyen öğretmenine saldıran bir öğretmen okulu öğrencisi duymuştum. 1950'li yıllarda.

Vatanını yanlış bilgiye dayansa da bunca benimseyen nesil, nasıl oluyor da "annem Türk babam Çerkes ama yanlış anlamayın ben Çerkes'im" diyecek kadar bir tarafa yönleniyor? Kendinizi asimile oluyor hissediyorsanız; unutmayın ki, bunun sorumlusu devlet değildir ve fikrim şu ki; kültürel manada en ufak detay atlanmamalı, bir günlük gibi tutulup unutulmamalıdır. Unutulacak olan da desteklenmemelidir. Eğer desteklenmese halk oyunlarının büyük kısmı tarihe karışır.

Kültürel manada her kültüre yer ve gerek vardır ama siyasi manada işler farklıdır. Kültürü öne sürerek siyasi paylar kapma yarışları, kültürün korunmasına vurulan en büyük darbedir. Siyasi İslam gibi.

Siyasi kültür olmaz. Siyasi manada hepimiz Türk vatandaşıyız ve yasama, yürütme, yargı bizim kültürümüzü görmez. Kültürü öne sürerek, siyasi ayrılıklar yaratmakta ahlaki, yenilir yutulur, rasyonel değildir. Bugün Devlet Halk Dansları Topluluğu Çerkes danslarını yeterince önemsemiyorsa, buna itiraz eden haklıdır. Yok İskoçya, yok Galler... Siz asimile olmaktan mı korkuyorsunuz, yoksa yurttaşlık bağlamında korkularınız mı var? Her yurttaşın eşit olması yetmiyor mu? Her Kürt meclise giremiyor mu ki, Irkçı DTP baraj altında kalınca anti-demoratik oluyor? Saysınlar kaç Kürt görev başında. Lafa gelince kültür özgürlüğü istiyorlar ama esas istenen siyasi ve ayrımcı, bölücü.

Şu an silme Kürtlerin olduğu bir yerde yaşıyorum. Aleviler, Kürtler ve bir eksiklik görmedim, bir baskı hissetmedim yaşayışlarında. Bu eksikliği kim, nerede yaşıyor acaba? Neyi isterken, yok deniliyor. NEYİ? Acaba 1000 yıldır olup da son 100 yıldır eksilen nedir?

Bu insanların bir eksikleri var. O da terör öncesi yaşantıları. Çok zarar görmüşler ama yine aynı taktik. Bu insanlara, bu işin sorumlusu devletmiş gibi gösteriliyor. Yani Nasreddin hocanın dediği gibi; Hırsızın hiç mi suçu yok?

Akıllar başa gelip de şu ülke gidince ne olur, öncelik nerededir, Batılılar çok istiyorlarsa önce parçaladıkları Yugoslavya'ya, Irak'a; karıştırdıkları Kafkasya'ya huzur ve demokrasi getirseler ya.

Ne kadar severlermiş Türkiye'yi de, ne kadar inandırmışlar sizi. Şunu söyleyeyim; kimse ırkım kötü, demez. Irkım iyidir romantizmi vardır ama o kadar. ''Irkım iyidir''i abartırsanız, neden sonuç ilişkilerini anlayamazsınız ve yanlış yol doğruya ancak tesadüflerle çıkar.

Şimdi yeni yazılan yazılardan birinde bir büyüğümüz, sülalesini arıyor yana yana. Çocuklarına miras bırakacak, onları kendisi gibi defolu değil, tam Çerkes yetiştirecek böylece (yarısı Türk'müş. Bu utancı çocukları yaşasın istemiyor.)

Saygılarımla.

Düzeltme: Yukarıdaki yazımda "unutulacak olan da desteklenmelidir", olacak. Desteklenmemelidir yazmışım galiba.


Tremko
19.01.2007

Hakkını aramayı bilmeyen, vur ensesine al lokmasını ve yıllardır da cehaletle boğuşan Anadolu insanı devletine sahip çıkmadı demek? 90 bin evladını hiç yoluna göz göre göre kara kışa teslim ederken ''vatan sağolsun'' diyebilen bir halktan bahsediyoruz, sorumlu kişi şu an İstanbul'da bir yerde iade-i itibar ile yatarken, bazıları da hain olarak yad ellerde, 90 bin Anadolu çocuğu ise Allahu Ekber dağlarında toplu mezarlarda yatıyor.

Bunun gibi yüzlerce fedakarlık örneği ile dolu mazi. Bu tablodan, rahatsızlık duyduğunuz bu günlere gelindiyse oturup devletin işleyişini konuşmak lazım herhalde.

Batılı devletlerin ucuz ayak oyunlarının herkes farkında, yazdık ta bunu, tekrar hatırlatmanıza lüzum yok. Bilmediğimiz şeyler değil zira. Hatta bu anlamda vatansever insanların kaygılarını anladığımızı da yazdık. Çünkü bizler de vatanseveriz müsaade ederseniz. Bu da anti-parantez önemli konudur. Devleti, politikaları eleştirene iyi gözle bakılmaz. Potansiyel hain kontenjanına dahil edilir bizde.

Kültürel haklar, derken bunun içine dilin de girdiğini kabul ediyorsunuz herhalde. Devlet halk dansları varsın Çerkesce oynamasın ama dil konusunda baştan savma uygulamalarla insanlara gidilmesin. Dil en önemli hazinedir. Onu kaybettiğin zaman benliğinin yarısı gitmiş demektir. Bu anlam da verdiğimiz Gal ve Korsika gibi örnekler o devletin halkına karşı olan samimiyetinin ifadesidir. Zamanında belki bizde de bu adımlar atılsa orada 30 bin şehit verilmez, şimdi çok daha sağlam bir iç huzurla yürüyor olurduk.

Asimile olmaktan korkuyoruz. Evet burada çok da yazılıp çizilen konudur. Zaten yönetenlerin istediği de bu değil midir? Türkiye'de homojen bir Türk milleti. Etnik çatışma derdi tasası yok. Oh ne güzel. Bunun için bizde yapılan uygulama yok sayma ve eritme uygulaması yıllardır. Bu uygulama baskıdan daha etkilidir. Etkili olmadığı yerde baskıya da dönüşür.

Düne kadar Türkçe harici yayın çıkarmak, tv yayını yapmak mümkün müydü? Tabi Çerkesler ya da ne bileyim Boşnaklar için asimilasyonun vebalini tümden devlet politikalarına bağlamak da haksızlık olur. Tercihler de olmuştur bu yönde.

Boşnaklar etnik anlamda Türk olmamakla beraber Türklüğü gönüllü olarak seçmiş kabul etmiştir. Çerkeslerden de vardır bu yolu seçen.

Son paragrafta yine Batılıların oyununa geldiğimizden dem vurulmuş. Söylediklerimizin zıddını alıp, bizim düşüncemiz olarak lanse etmeyin. Aynı şeyi elli kez yazmayalım.

Bunun cevabı verildi ama tekrar edelim. Başkaları adına değil Çerkesler adına yazıyoruz. Çerkesler oyuna gelmeyecek kadar uyanık, vatansever ve sağduyu sahibi bir halktır.

Son yazınızla gerçek düşünce yapınız belirginleşti. Resmi söylemden başka söyleyecek bir artı sözünüz yok. Öyle ki, belki tesadüfen gördüğü bu sitede Çerkeslik adına kaybettiklerini arayan bir insan bile sizi sıkıntıya sokmuş.

Defodan rahatsız olan o değil, onun Çerkeslik arayışları sizi rahatsız etmiş. Unutmadan bende o büyüğümüzün pozisyonundayım. Çerkes'ten çok ta Türk çevrem ve arkadaşım vardır. Ama insan kendini ne hissediyorsa odur. Tıpkı yukarıdaki Boşnaklar, Çerkesler gibi. Her ırk kendini yüceltir. Burada da yapılır bazen. Ancak kantarın topuzu kaçmamıştır hiç. Bunu hak eden platformlarda dile getirmek lazım. Burası yeri değil.


Karaemilyano
19.01.2007

Sayın Civan,

Yazınıza bir şey yazma gereği duymuyorum. Lütfen önceki yazıma bakınız.


Civan
20.01.2007

Anadolu insanı gerçekten tanımladığınız gibi. Yüzyıllardır savaşlara sürüldü. Bundan 60 yıl önce Türkiye’deki hiçbir evde pasta yapacak imkan yoktu. Eve gelen misafire pasta ikram edenler, ancak yabancı büyükelçilerin eşleriydi. 4 çuval unu olan ağa sayılıyordu. Köylerinize baktığınızda, özellikle eski evlere ve çok değil, şu an 50 yaşının üzerinde olanlara sorduğunuzda sefaleti zaten görüp duyuyorsunuzdur. Anadolu insanı gerçekten açtı, mağdurdu. Şimdi aynı mağduriyet boyut değiştirdi o ayrı konu. Ama vurup lokmalarını aldıkları gibi, eğitim haklarını, aydınlanma haklarını da aldılar. Köy enstitülerini, halkevlerini kapattılar. Oralardan çıkacak aydın gençlere ”Haydi tekrar tarlaya, koyun otlatmaya” dediler adeta.

Sonra?

Sonra kapanın elinde kaldı o gençler. Gelişmediler. Cumhuriyeti benimsemediler. Aşırıların insan kaynağı oldular. Kimi ırkın peşine düştü, kimi şeriatın. Hep şikayet ettiler. Evet baskıcıydı resmi tutum. İnsanlarını efendi yapmak istedi hep. Zorlanın dedi. Gelişin dedi. Okuyun, cumhuriyetinize siz sahip çıkın dedi. Bunun için zorladı. Engel olmak isteyene sert oldu, bazen kantarın topuzu kaçtı bile. Buna engel olmak isteyen şeriatçılar; değiştirmek isteyen komünistler, yamultmak isteyen Turancıların yanında, bu sınıflara sokulan sayısız insan ve kuruluş bu sertlikten nasibini aldı. Halka ulaşmayı engelleyen her şey ve beraberinde halk... Ama halk meseleyi kavrama aşamasına getirilemedi.

Siyaset konusunda karanlıktalardı ve enformasyona ulaşmaları zordu. 1950’de gerçekleşen karşı devrim, Atatürk yolunu bitiremedi ama ivmesini aldı. Artık cumhuriyetçilerin sayısı 1’den daha fazlaydı. O dönemde yetişenler diğerlerini de yetiştirdiler. Ancak karşı devrim daha hızlı ve çok odaklıydı. Olan, halkın desteğiyle yine halka oluyordu. Her birinin bir yeni yolu oldu. Hiçbir geçmişi olmadan türkü dinletip, döner dağıtan, uçsuz bucaksız atmasyona dayalı söylemli siyasal oluşumlara bile %7 oy çıktı sandıklarından.

Sonra şikayet ettiler hep. Herkes mağdurdu bir şekilde. Herkesin bir hayal kırıklığı vardı. Hep politikacıları, dış güçleri (ben de sıkça bu gruptayım), siyasi akımları ve birbirlerini suçladılar. Kendilerine hiç bakmadılar. Birlikleri ve dirlikleri gitti avuçlarından. Yine suçladılar. Kimse onları suçlamadı. Halk hep iyisini bilir dediler ama bunun gerçeği yansıtmadığını da hep bildiler.

Anadolu halkı şu an Arap milliyetçiliğine sarılmış İslamiyet diye. Tek dertleri o. Sanmayın hepsi Hrant Dink’i tahlil ediyor. Birçoğu ilk defa duydu bu ismi. Şimdi onlara 3-5 cümleyle anlatacaklar olayı ve onlar da
bilecek (?).

Dil konusunu defaatle yazdım sayfaya. Anadili, insanın düşünürken kullandığı dildir. Sanırım rahatsızlık buradan başlıyor. Neredeyse Çerkeslerin yarısından çoğu, beki daha fazlası Türkçe düşünüyor, kendi aralarında bile Türkçe konuşuyor. Bu benim tahminim, işin aslını siz daha iyi bilirsiniz. Bu size, dilinizin diğer kuşaklara taşınamayacağı fikrini veriyor. Dilinizin kaybolacağı fikri de sizi rahatsız ediyor ve üzüyor. Bu doğal ve meşru bir kaygı. Ama ne yapılabilir. Çocuk, hayatının ilk yıllarında hangi dili öğrenirse, o dille konuşup, düşünüyor. Sonradan öğretseniz de, lazım olmadıkça kullanmıyor. Koleje giden, ya da yurtdışında yıllarca kalanları düşünün. Dil derslerine özel teşebbüslerle ilgi sağlanamıyor. İnsanlar zaten İngilizce'ye mecbur. Aile içinde kullanmadığı dile hafta sonlarını verip gitmiyor.

Zorlamak lazım düşüncesi doğunca da devlet okulları geliyor akla. Devlet zorlar ya! Bu mesele de eğitimde birliğe aykırı gibi görünüyor. Salt Çerkes mahalleleri olmadığı için ancak seçmeli olarak verilebilir. Aksi takdirde okulları da ayırmak gerekecektir. Çerkes okulu, Zaza okulu, Boşnak okulu... Ayrıca tek kriter de dil dersi olmayacaktır bu durumda… Birkaç tür okula daha ihtiyaç olacaktır aynı mahallede. İyimser bir bakışla, aynı kriterleri karşılayan öğrenciler, aynı okullarda birleştirilebilir. Zaza yatılı bölge okulu vs. Ama seçmeli ders olabilir. O zaman diğer etnik gruptan arkadaşlarıyla karışık sınıflarda okuyabilirler. Seçmeli derse giderken ayrılırlar o zaman. Bu da, daha önceden yazmıştım, yeni sorunlar getirebilir.

Kabardeyler mi esas alınacak, Wubıhlar mı, Abhazlar mı, Çeçenler mi… Birbirini anlamakta zorlanan o kadar Kafkas boyları var ki. Hakim dil kimin ki olacak? Bu yeni ayrımlar yaratmayacak mı ya da, devlet her yere okul açtı da, her dersi verdiriyor da bir de Çerkes boylarının dil yarışını mı düzenleyecek? Kim devletin esas Çerkes'i olacak da diğerleri ona tabi olacak?

Devletin attığı ya da atamadığı adımların 30.000 insana mal olduğu fikriyle bağdaşmam, sizin düşündüğünüz yönden bağdaşmam, zor görünüyor. Kürtler de Anadolu halkı ve belki de karanlığa en çok maruz kalanlardan. İstanbul veya Ankara gibi büyük şehir görmemiş hiçbir Kürt'ün siyasi kültürel bir kaygısı yok. Şu an içlerinde bir yerdeyim. Bu bir ideolojik durum. Bazı geleneklerini çok şükür, bazı geleneklerini de maalesef özgürce yaşıyorlar.

Ben Türkiye’nin herhangi bir konuda devamlı ve etkin politikası olduğu inancında değilim ki, asimilasyon politikası olsun. Bulunduğu toplumla benzeşmenin doğal ve pasif bir süreç olduğunu düşünüyorum. Etnik çatışma olmaz, doğru, ama tadı tuzu da olmaz. Nasıl olsa bir sebep bulunur. Maksat çatışma olsun.

Batılıların oyunundan haberdar olmanız ve bunlara karşı uyanık olmanız güzel. Ama bu oyunlardan tüm Türkiye olarak haberdar olduğumuzu sanmıyorum. Bunun Çerkeslikle vs. alakası yok. Tüm halkın sorunu bu. Maraş olayları, Sivas olayları, ülkücü-devrimci çatışmaları, 6-7 Eylül olayları… Bunların bir kısmında da dış kaynak olduğu fikri var bende.

Ben Çerkesliği arayan düşünceden değil, annesinin Türklüğünü özür sayan düşünceden rahatsız oldum. Ben arayacak olsam insani değerleri arardım. Çocuğuma dürüstlüğü, vicdanı bırakmakla manen tatmin olmuş hissederdim. Bu ne kadar mümkün benim için ayrı konu. Türklüğü ara, tüm güzellikler orada yaşanır demezdim herhalde. Büyüğümüzdür, tecrübesi fazladır, benim düşüncemle çelişmesi, haksız olduğunu göstermez. Üstelik iyi niyeti, onun torunlarına manen güzellikler bıraktığını düşündürebilir bize. Sülalesini bulsa da olur bence bulmasa da.

Bu ayrı bir konu.

Çok uzun oldu.

Saygılarımla.

sayfa  1    2    3    4