Enver
yazdı:
29 Ekim 2014 at 08:41
2013 Bir
semirde TURSAB Başkanı Başaran ULUSOY açıkladı,
1999 da yurtdışana çıkan kişi sayısı 12 bin, 2013
yılında 9 Milyon, evet bir yozlaşma söz konusu
Medya
Günlüğü yazdı:
29 Ekim 2014 at 08:40
İzninizle
yazınızı link vererek sitemizde yayınlıyoruz.
Emre
Demirkol
yazdı:
29 Ekim 2014 at 08:36
Super.
Pinar
Sandikci
yazdı:
29 Ekim 2014 at 08:24
Bu aralar
kafamda bu kadar gitme fikri varken onume cikti bu
yazi. Tum tespit lerine katilmasamda. Bence tablo
o kadar vahim degil. Bence bir cok konuda en
azindan Istanbul icin cok buyuk iyileşmeler var,
ama asil mesele biz egiyimli belli standartlari
olmadan yasayamacak insanlari sistemin buna mecbur
ediyor olmasi.. ayda ortalama 3-5 bin arasinda mas
alan orta halli bir insanin yilda 35bin ozel okul
parasini karsilamasi cok zor. Avrupada 20-30€
izleyeceği bir gösteriye 150 lira vermesi cok zor.
En onemli temel ihtiyaclar 700-900 bine ev sahibi
olmasi cok zor.. sanki sistem bize gitmeyi zorunlu
kiliyor??
Hasan
yazdı:
29 Ekim 2014 at 08:21
Tespitler cok
yerinde, ama tavsiyeler “Birey olarak eğer
insanlığa bir faydanız olsun istiyorsanız,
milliyetçiliği bir tarafa bırakıp, bu faydayı,
sizden bunu talep eden toplumlara yönlendirmeniz
çok daha doğru olacaktır.” cok yersiz, depresif ve
sinirlayici.
Zaten onun
icin yaziyi okuyan herkes bi afalliyo, bu kadar
“IQ’su yuksek” bir arkadasin nihai tavrinin daha
kahramanca olmasini bekliyoruz yazinin sonuna
gelirken. Ben kactim pacayi kurtardim, siz de
gelin arkamdan. Bu mudur? Son paragrafi kurken
gozlerimi devirmekten sonunu zor getirdim.
Osman Safak
yazdı:
29 Ekim 2014 at 07:39
Ulkeyi terk
etmenize cok sevindim. Ulke icin hayirli olmus.
Mutlu bir hayat dilerim size.
Betül
Cedel
yazdı:
29 Ekim 2014 at 07:00
Ancak bu
kadar güzel izah edilebilirdi… Zihninize ve onu
yazan yüreğinize sağlık. Ama şu da var ki bu kadar
da aslında umutsuz olmaya gerek yok. Karalar
bağlayıp oturmak bizlere bir şey kazandırmayacak,
aksine temelli dibe batıracaktır. Sizler gibi
farkında ve sosyal bilimler kapasitesi kuvvetli
olan insanlar topluma bir blog yazısı dahi olsa bu
şekilde ışık tutacaktır. Çünkü inanıyorum ki bu
devran böyle gitmeyecek ve sizde takdir edersiniz
ki yaratılan hasarı ancak sağlıklı bir eğitim
sistemi ile bir ülke yeni baştan inşa edilebilir.
Volkan
yazdı:
29 Ekim 2014 at 06:55
Yazınızı
özenle okudum. Konuyu bu kadar güzel kaleme
aldığınız için sizi tebrik ediyorum. Bende bu
ülkede geçen yıllarıma acıyorum. Sizinle iletişime
geçmemiz mümkün olursa sevinirim.
Seren
yazdı:
29 Ekim 2014 at 05:13
Hayatımda 2.
defa bir blog’a comment yazıyorum…
Türkiye’de
bekar bir kadın olmayı tercih etmenin ve kadın
olmanın ne kadar zor olduğunu anlatırdım herhalde
ben bu başlıkta bir yazıyı kaleme alsaydım. Çok
iyi okullarda, iyi kariyere sahip, iyi para
kazanan, iyi yaşayan biriydim. Ve ben bir kadın
olarak 3,5 sene önce Los Angeles’ta kariyerimin en
güzel noktasında hayata sıfırdan başlama kararı
aldım. Bu kararın cesaret istediğini bunu benimle
aynı deneyimlere sahip olup aynı kararı alanlar
anlayabilir. Siz kaçış deyin ben nefes almaya
başlamak diyorum.
Benim tarif
edeceğim/edebileceğim yozlaşmaya gelince hayatında
bir taş üstüne taş koymamış eğitimli cahillerden
yaka silktim ben Türkiye’de. Hiçbir gönüllülük
programında yer almayan, eğitim bağışlarında eli
titrerken lüksün en görgüsüzüne akıl almaz paralar
harcayan, ülkeyi kurtarmayı sosyal medyada
küfrederek yapmaya çalışanlardan, hayatı 3 semtten
öte bilemeyenlerden yaka silktim. Kendi
“sınıfından”!?!? olmayanlarn elini sıkmak yerine
omzuna vurduğu insanlardan yaka silktim.
Eşitsizlikten, samimiyetsizlikten, erkek
egemenliğinin çirkinliğinden yaka silktim…
Ben nefes
alamadım, ben sesimi de duyuramadım. Ben her an
boğuldum. Şimdi nefes alıyorum. Özgürlüğümün diğer
insanların özgürlüğünün başladığı yere kadar
olduğunu bilip, tadını çıkarıyorum. Herkes benim
elimi sıkıyor. Ben de herkesin elini sıkıyorum.
Ben kadın olmanın özgürlüğünü yaşıyorum,
korunduğumu bilerek. Ve biliyorum ki devletin
öğrettiği “Sen kendini ifadeni istediğin gibi yaşa
ama karşındakine saygı duyacaksın, yoksa karşında
ben varım”. Türkiye’de soğuduğum dinime burada
ısındım. Din, radikal dindarlık, milliyetçilik,
bir görüşe körü körüne ait olma,uç olma;
demokrasinin işlediğinde bunların korkulacak
şeyler olmadığını gördüm.
Ben yazsaydım
bu başlıkta bir yazıyı bitişi aynı olurdu.
“Gün
geçtikçe de aldığım kararın ne kadar doğru
olduğunu anlıyorum. Özlem yok mu? Var tabi. Ama
daha çok heba ettiğim onca yılın hayal kırıklığı
var üstümde”
Gezi
olaylarında başlayan bir şarkı da döner beynimde
her “memleketimle” ilgili birşey okuduğumda: Orada
bir köy var uzakta, gitmesek de görmesek de o köy
bizim köyümüzdür.
Canınızın
istediği gibi karar almış, canınızım istediği gibi
yazmışsınız, sizin blogunuz, sizin hayatınız…
Saygı duymak düşür her birimize. Ben dahil olmak
üzere birçok kişi de birşeylere tetiklediğiniz ise
kesin çıkarılacak sonuçtur.
Sevgilyle
kalın
Oz in Oz
yazdı:
29 Ekim 2014 at 04:38
40 yaşımdayım
ve 25 yılı Türkiye 15 yılı 3 farklı ülkede
(Türkiyeyi asya kabul edersek 4 farklı kıtada 4
farklı ülkede) yasamış biri olarak söylemeliyim
ki, heryerde her çeşit insan var, cahil,
eğitimili, ırkçı, barışcıl, dürüst, ikiyüzlü vs.
Ve her yerde zaman zaman çok iyi işler başaran
bazen de çok basiretsiz hükümetlerin olduğu
dönemler yaşanıyor.
Başka bir ülkede başka bir
kültürün ağırlıkta olduğu bir ortamda yaşamak
insana hem daha farklı daha geniş bakış açıları
kazandırıyor hem de içinde olduğu ve geride
bıraktıklarını daha çok gözlemleme, eleştirme
fırsatı veriyor.
Yurtdışında yaşayan biri olarak
-en azından yakın çevreme- Türkiye ile ilgili
keskin bir dille eleştiride bulunmaktan kaçındım.
Nedenini diğer bazı yorumlarda açıkca
görebilirsiniz. Benim, sizin, bir başkasının
memleketini, ailesini herşeyini geride bırakıp
başka bir yerde yaşamayı seçme nedenlerini
anlatmak böyle kısa yazılarla mümkün değil. Kaldı
ki sizin anlattığınızı bir başkası kendi birikimi,
algı sınırları ve duyguları kapsamında
değerlendirecek ve ne kadarını tarafsızca dinleyip
anlamak isteyecek bilinmez.
Bir de işin içine
politika soktunuz mu, iyice çetrefilli
Sizin
gibi çalışkan akıllı insanların bu tür
düşüncelerde olmasının ardında kızgınlık ve
kırgınlık olduğunu sanıyorum. Şu an bulundugunuz
yerde başardığınız işleri, tatmin hissinizi kendi
ülkenizde yaşayamamanız (şu ya da bu sebeple
diyelim), bunun için vazgeçtikleriniz (aile/sosyal
ortam vs), gidişatı izledikçe daha da ümitsizliğe
düşüyor olmanız vs vs..
Bizler işlerimiz için,
çocuklarımızın geleceği için vs ayrılmayı tercih
etmiş olsak da hala çok sevdiğimiz insanlar orda
olduğundan Türkiyenin refahı bizi hep çok çok
ilgilendiriyor olacak, orası kesin. UZakta kalmayı
seçerek bunun için birşey yapmadığımızı
söyleyenlere şunu söylemek isterim. Bu çok kısa
vadeli bir düşünce. Yurtdışında akademide ve diğer
alanlarda artan bir türk nüfusu/etkisi yurtiçinde
eli kolu bağlı kalmış bir gruptan çok daha etkili
olacaktır uzun vadede ve gelecek nesiller için.
Size çalışmalarınızda başarılar hayatınızda
güzellikler dilerim. Melbourne’den selamlar!
Elif
Koraltay
yazdı:
29 Ekim 2014 at 04:12
Doğru
tespitleriniz bir yana ifade yeteneğinize hayran
kaldım! Son derece akıcı bir uslupla yazıyorsunuz
ve düşuncelerinizi kelimelere dökme gücünüz
müthiş. Uzun zamandır hissettiğim ancak bir cümle
haline getirip ortaya koyamadığım duygularıma
tercüman olmuşsunuz. Yazdıklarınızı okuyunca
yüreğimdeki sıkışma hafifledi, hissettiklerimi
benim yerime benim yapamayacağım şekilde tarif
eden biri olduğunu görmenin mutluluğunu yaşadım.
Bence mutlaka deneme türünde yazmalısınız, sizinki
gibi bir zihinden eminim pek çok konuda ilginç
düşünceler çıkacaktır. Onları en güzel şekilde
yazıya dökeceğinizden eminim. Türk edebiyatına
büyük katkınız olur, deneme yazarımız yok denecek
kadar az.
Harun
yazdı:
29 Ekim 2014 at 03:57
Düzeltme:
Erol Bey’in iddialarına cevap veriyorum demek
istemiştim.
Harun
yazdı:
29 Ekim 2014 at 03:53
Yazınız bence
biraz köşeli olmuş. İddialarınız da oldukça
abartılı. Ancak bu şekilde tezahür eden bir
hissiyata sahip olan çok insan var.
Ben Melih
Bey’in dediklerine cevap vermek istiyorum. Bu
iktidar halk iktidarıdır, öncekiler değildi gibi
bir iddianın su tutar tarafı yok. Eğer
ezilmişlikten bahsedeceksek ta tarihin başına
kadar dönmemiz lazım. Ezilenlerin el üstünde
tutulduğu, korunduğu bir tarih ben bilmiyorum.
Evliya menkıbelerinde falan ancak olur. Ayrıca
“halk iktidarı” gibi folk hale getirilmiş bir
demokrasinin işlediği bir yer de bilmiyorum.
Hani
bu, insanlar el ele, 10’ar 100’er birleşip
kendilerine bir çavuş seçtiler hikayesi değil. Bir
kere, devlet ve iktidar dediğimiz şeyler, öyle
metafizik bir iradenin vücuda gelmiş hali değil,
ilmik ilmik dokunmuş, sonuna kadar insan ürünü,
suni bir yapı. Obama, halkın sesi mi? Fransız
halkı gerçekten Hollande’la aynı dili mi
konuşuyor?
Angela Merkel Alman halkının vücuda
gelmiş hali mi? Bence bu soruların hepsinin cevabı
hayır. Oralarda güçlü bir devlet geleneği var
(bizim “vesayet” dediğimiz şeyin bir türevi) ve
sosyal yollardan kendini bir şekilde yeniden
üretmeyi başarıyor. Bizim devletimiz ise agresif
eğitim ve disiplin politikalarına rağmen bir
vatandaşlık eğitimi veremiyor ve kendini yeniden
üretemiyor. Siyasi dilimiz, sağlıklı, abartısız
bir aidiyet hissi yaratamıyor.
Toprakları
paylaşan insanların ortak menfaati gibi çok basit,
birleştirici bir yol varken hep yok şunlar düşman,
yok bunlar yabancı, vatana canını vereceksin gibi
açıkçası 19. yy’dan kalma, insanları birbirine
düşürmekten başka bir işe yarayamayan ve şahsi
menfaatle vatanseverliği bir türlü üst üste
getiremeyen, insanın hem başarılı hem de iyi
vatandaş olamadığı aptalca, zalimce bir zero-sum
durumda çakılıp kaldık.
Ben de bu
sebepten ötürü memleketten gittim.
Mustafa
Soydemir yazdı:
29 Ekim 2014 at 03:34
Sanırım
İngiltere’ye gidiyorsunuz. Gittiğiniz ülke güneşin
batmadığı bir imparatorluk olarak bilinir. Bunda
ilimde ve medeniyette ki aldıkları yok elbet katkı
sağlamıştır kendilerine ancak bir gerçekten ne
siz, ne de o medeni memleket kaçamaz ki o da
şudur: Medeniyette ve ilimde bunca ilerlemiş
olmaları, içine giriyor olduğunuz kültürün de
insanlığın büyük bir bölümüne karşı nice
haksızlıklar ettiği ve insanlığı sömürerek suç
işlediğidir.
Anladığım kadarıyla siz Batı’nın iyi
yanlarını almayı tercih etmişsiniz.
Unutmayın
ki gerçekten sağduyulu ve insanlığa karşı dürüst
bir insansanız sizi esas orada yalnız bir hayat
bekliyor olacak şahsi kanaatim. Çünkü orada mazlum
bir millet yok ve sesiniz pek soluksuz çıkacak
adaletsizliğe karşı. Bu arada yazdığınız yazıda
çok doğru tespitleriniz var, asla gözardı edemem
ancak tamamına bakınca ben bir düşün sapması, bir
mantıksal çelişki görüyorum.
Siz sanki gerçekten
sadece ”ben bu işlerle uğraşamam kimse kusura
bakmasın” der gibisiniz. İnsanlığa bari faydam
olsun düşüncesini elbette anlıyorum ancak ben ce
bu görüşün içini yanlış bir yerde ve yanlış bir
şeyle doldurmaya çalışıyorsunuz. Burada
yapabilecekleriniz çok daha fazla insanlık için.
Haaa zor geliyordur, tercih etmezsiniz… Onu
bilemem, hayat size ait.
Ramazan Köse
yazdı:
29 Ekim 2014 at 03:14
Sende o
sözünü ettiğin yozlaşmış ülkede yetişmiş bir
çocuksun ve böyle uzun uzun cümleler kurabilecek
seviyelere getirmiş seni o yozlaşan ülke.Şimdi
gittiğin ülkenin yozlaşmamış olmasındaki sebebi de
bir araştır bakalım senin gibi iq su çok yüksek
insanlar sayesinde mi yoksa coğrafi
konumlarınından kaynaklı avantajlarıyla bizim gibi
ülkeleri basamak gibi kullanan emperyalistlerin
eylemleri mi? Ben 3 üniversite bitirdim iq’um 132
civarı, insanları çok severim her türlü kötü huya
karşı bile gülümser eğer çok bilmiş gibi
gözükmeyeceksem telkin veririm.
Ben mühendislik
profesörü olsamda psikoloji bilimini iyi bilirim.
Sen ne yazık ki başarılı eğitimli ve iyi bir insan
olmanın yan etkisi olan neden herkes en az benim
gibi olamıyor sendromunu yaşıyor ve bunu o
çaktırmadan övündüğün zekanı kullaranak
farkedemiyorsun bile.Peki sen niye mi böylesin?
Hani burada geçirdiğin hayatta karşılaştığın o iyi
insanlar var ya onların sayesinde böylesin,Ne
yazık ki sosyal yaşam bir taylor serisi ile
açıklanamıyor.
Sen ben burada kalıp insanları
eğitmeye başlasam bile matematiksel olarak bu
yeterli değil denklemini burada kuramazsın.Bu
toplum şu andaki durumundan kat kat daha yozlaşmış
durumundan 25 senede şu an içinde bulunduğumuzdan
çok daha ileri ve aydın(teknolojik değil etik ve
zihniyet açısından) seviye ye gelmişti.Bunun için
gerekli olan 2 şey vardı. Birincisi birikim
ikincisi cesaret, sende o cesaretin olmadığı
aşikar ancak işe yarar bir piyon olabilirdin…
Sukran
yazdı:
29 Ekim 2014 at 02:37
Son 5 yıldır
Türkiye’de benzer nedenlerden kaynaklı kaygı
düzeyimin artması nedeniyle 2 ay önce Kanada’da
geldim. Doğum günümün tüm yurtta coskuyla
kutlandığı o eski 29 Ekim Cumhuriyet Bayramlarının
bile mazide kalmış olmasının derin hayal
kırıklığını yaşayarak buralara geldim…Buraya
gelirken yolda okuduğum Ömer Hayyam’dan başlayıp
İran tarihini anlatan romanı, benzer durumları
yaşayan ama duruş sergilemek konusunda maalesef
başarılı olamayan ülkemi düşünerek, gözleri dolu
dolu okuyan tek kişi ben miyim bilemiyorum…
Ülkemde
yetişkin eğitimi konusunda çalışan ve didinen bir
insan olarak ağacın yaş iken eğilmesi gereken
dönemi geçtiğimize maalesef çok yakından tanık
oldum. Cehaletin sınır tanımazlığı maalesef çok
büyük bir tehtit ve söylediğiniz gibi hükümetle
alakalı değil. Otobüsten inenlere yol vermenin
zaman kaybından çok kazanmak olduğunu bilen,
vatandaşına toplu taşıma araçlarının ön
camlarındaki “Arka tarafa iletleyiniz lütfen”
uyarısından sonra, arka cama “Arka tarafa
ilerlediğiniz için teşekkür ederiz” diyen bir
zihniyet için ne kadar geç kaldık hesap
edemiyorum… Ancak insanların “insanlık” paydasında
birleştiği bir yerde, sürekli rüzgara karşı
yürümenin verdiği yorgunluk yerine yoluma devam
edebilmenin hafifliğini hayatımda ilk defa
yaşamanın garip huzuru ve burukluğunu yaşıyorum…
Hasan
Erdem
yazdı:
29 Ekim 2014 at 02:35
İyi de,
yazıda anlatılanlara hak veren ve üç aşağı beş
yukarı aynı düşünen herkes bir yerlere giderse,
kalanlarla bu ülke nereye varacak? Terkedip
gitmek, kaçmak değil midir ? Kalıp mücadele etmek
zor ve onurlu bir iş malesef….!
Esra Unal
yazdı:
29 Ekim 2014 at 02:03
Bu ülkede
yaşadığımız her günün ayrı bir mücadele olduğunu
ve insanın akıl sağlığını korumasının her gün daha
da zorlaştığını ben de düşünüyorum. Cehalet,
saygısızlık, sevgisizlik yaşamın her alanına ve
hemen her yere yayılmış durumda. Bu durumda kaçıp
gitmek en kolayı olurdu. Zor olan tüm bunlara
rağmen kalmak. Burası bizim yurdumuz; bu ülkeyi
toptan terk etmediğimiz sürece, giden herkes
kendisi gibi düşünen azınlığı geride ve yalnız
bırakıyor diye düşünüyorum.
Ben kalıp kendim olma
mücadelesi vermekle bile bir faydam olduğuna
inanıyorum. Bu ülkede genele vurulduğunda sayıca
çok fazla olmasa da saygın kişiler, aydınlar da
var. Dünyanın pek çok yerinde kolay olan demokrasi
mücadelesini çok şeyi göze alarak veriyorlar;
kendileri için değil, ülkenin menfaatleri için
mücadele ediyorlar. Kendini aydın gören herkes
bireysel sebeplerle kaçarsa, onlar bu
mücadelelerinde yalnız kalırlar. Sadece bu bile
kalmak için bir sebep benim için. Bir de çocuklar.
Bu ülkeyi çocuklarımıziçin yaşanır hale getirmemiz
gerekir. Bizler gibi düşünen herkes giderse, bunu
sağlamak ne yazık ki mümkün olmaz. Bugünlere
gelmiş olmamız çok yazık…
Gokhun
yazdı:
29 Ekim 2014 at 02:03
Üniversiteye
başladığım 2006’dan beri yazmayı hayal ettiğim
yazı bu.
Partizanlığa
girmeden, bu kadar iyi yazılabileceğini hayal
edememiştim bile. “Akılımı okumuş” tabirini
hayatımda ilk kez kullanıyorum galiba. Hem
tebrikler, hem teşekkürler.
Deniz Kurt
yazdı:
29 Ekim 2014 at 02:01
Bundan daha
dogru bir aciklama okumadim simdiye
dek.Ingilizceye de cevirin de bana ulkenin son
durumunu soranlara okutayim ben de orda artik
yasamayan biri olarak.! Bakkaldan sokaktaki
çöpcuye herkes ulkemin akibetinin ne hale
geldigini soruyor 2.Soruda! Ustelik ben 1 tek
memlekette de yasamiyorum.Heryerdeyim.ve dunyanjn
her yerinden soru ayni. Cidden.
Zeynepce
yazdı:
29 Ekim 2014 at 01:38
kalsam tesiri
yok gitsem gönül razı değil diye düşünüyorum ben
de bu aralar. gidebilmek kolay bir karar değil.
Selcuk
yazdı:
29 Ekim 2014 at 01:34
vallahi melih
bey, helal olsun…sahsen tanismak isterdim sizinle!
dediginiz
gibi, yazinizi sosyal medyadan, sizin gibi
imkanlari olmayan, ama algi idrak derinlikleri
“yuzunden” bahsettiginiz ve edemediginiz onlarca
sosyal, bence “turksel” problemin, turkiyede
caresiz magdurlari olan, yazınıza yazılmıs bazı
yorumlarda da tesbitlerinizin ne kadar haklı
oldugunu gosteren cahil ve aptal cogunlugundan
birkac tanesinin de self-evidence teskil ettigi
gibi, azınlıktan bir arkadasimin tavsiyesi uzerine
okudum…
yazınıza
yorum yazmamın sebebi, sadece sahsinizi tanimamama
ragmen fikrinize destek vermek; umitsizlik aile
vatanseverlik vs tarzi kavramlarla kritize eden
insanlar zaten pointinizin en az yuzde 50sini
kaçırmış insanlar.. durum tesbitleriniz sonucunda,
mantıgınızı dinleyerek rasyonel bir karar
vermissiniz…aileniz ve hayatinda pozitif
degisiklik yapabileceginiz insanlar acisindan
yaptiginiz takdire şayan, şahsınız ve aileniz
içinse buyuk fedakarlık…gerçekten hem size hem
kararınıza destek “verebilenlere” ben de herşeyden
evvel insanlık adına teşekkür ediyorum!
zaten
korudugunuz duruşunuzu anlayabilecek cok insan
olmadigindan; acizane onerim, kritize ederken
olmayan IQ ve fazlasıyla olan ruhsal,
karakteristik cokuntulerini yazılarina bulaştırmış
insanlari gormezden gelin…bildiğiniz gibi, hiçbir
zaman anlamadılar, hiçbir zaman
anlayamayacaklar…just let them bark on and off and
away…
Hayatta hem
siz, eşiniz, çocuklarınız için hem de sizin gibi
“düşünebilip hareket edebilen” insanlar için
sayısız başarılar ve iç dış huzuru diliyorum…
Yiğit
yazdı:
29 Ekim 2014 at 01:30
Siz zaten
gidiyormuşsunuz dostum. Okuyarak, düşünerek,
tartışarak diğerlerinden ayrılıyormuşsunuz yavaş
yavaş. Düşüncelerinizi ve nihai kararınızı
hararetle ve hakaretle eleştiren bu insanlarla
yanyana olsanız bile beraber sayılamazdınız.
Aileniz ve kendiniz için en doğru kararı
verdiğinizi düşünüyorum.
Captive
yazdı:
29 Ekim 2014 at 01:25
ab üyesi bir
ülkede yaşayan biri oalrak yazılan bu yazıyı
utançlık abidesi oalrak görüyorum.dünyanın en
umutsuz adamı atatürktü ve hem yobazlarla hemde
ülkesinin topraklaır için savaştı..şimdi ise siz
ve sizin gibi jenrasyon sanki kaçışı ve kolayı
marifetmiş gibi görüp bu tarz milleti caydırıcı
yazılarla halkın motiasyonunu düşürüyor.yani siz
ülkenizi düşünseniz bunları söylemezsiniz kendiniz
de çok iyiy biliyorsunuz ki yaşadığınız yerler
ülkenizden daha beter 3. sınıf vatandaş
muamalesesi ezilmeler çemkirilmeler vs vs..gün
gelicek siz ve sizin gibiler ah keşke burda
verdiğim savaşı kendi ülkem adına verseymişim
diyecek.eğer türkiye özel bir ülke olmasa bu kadar
oyun üzerinde oynanmazdı.kavalyesini yapamayacığın
güzel ülkede durmasın senin gibiler anca fitnelik
sokup daha da yıkıcı hale getiriyorunuz.
sorun ne
biliyor musun ben ab üyesi ülkelerin ispanyolun
italyanı yada birbirlerine laf söylettiklerini
görmedima ama bizde aile sülale kavramları beter
kimse kimseye güvenmez işte asıl sorun burdn
kaynaklanıyor..bu kulaklar neler duymadı buralra
gelip hemen ülkesini kötlemeye başlayanlar,kendi
ülkesinde sırf iktidarda diye atatürkçülüğü
bırakanlar çocuğunu onun okullarına sokmaya
kalkanlar vs..
ab neden dalga geçiyor biliyor
musnuz türk kafalı diye işte bu yüzden.yani arap
kafalı tembel kopyacı kendi ülkesi için hayrı
olmayan üretmeyen sorgulamayan düşünmeyen ama
ancak kendi pis çıkarları için her haltı
yapan…yatığınız projelerden önce keşke kendi
cehlaetiniz yenecek projeler üzerinde
çalışsaydınız keşke..çünkü işten önce bu ülkeyi
bir ttan şey bağlılık ve birlik hissidir..29 ekim
cumhuriyet bayramınız kutlu olsun
Remzi Seven
yazdı:
29 Ekim 2014 at 00:46
Melih Bey
Ben 20 YIL önce ülkemi terkettim ve Avrupaya
(Federal Almanya ya) yerleştim.
Özet olarak
ülkemi yalnızca AKP ve RTE için Terketmedim
Bu
ülkede Ne yazıkki AKP yi ve RTE yi yerin dibine
Sokan Milyonlar yaşıyorken Aynı Kesimler Farkında
olmadan Süleyman Demirel Bülent Ecevit Kenan Evren
Tansu Çiller Alparslan Türkeş Gibi Siyasetçileri
Dolaylı olarak yüceltmekteler
Katılmam olanaklı
deģil
Bu Kesimler RTE a oy veren Kesimler i
rahatlıkla Cahil olarak suçlarlarken Kenan Evren e
92% oranında Evet oyu Kullanan Kesimler bu Cahil
Tanımının Dışında tutmaktadırlar.
Öyleki Bu
Kesimler RTE ve AKP yi ABD nin Uşağı BOP eş
Başkanı ilan ederlerken 12 Eylül Askeri Darbesinin
icazetinin Orgeneral Tahsin Şahinkaya tarafından
ABD den alındığını es geçmektedirler.ve %92
oranında Evet oyu verme AYIBI /UTANCI üzerine
ciddi bir özeleştiride bulunmamışlardır
Cahil
Lafları Havalarda uçuşmakta Ancak Bu Milyonları
kimler Cahil Bırakmışlardır.
En Ufak bir
özeleştiri yok
Örneģin 16 Yaşında ki Erdal
Erenin Kemik Yaşı Büyütülüp 18 Yaşındadır diye Dar
ağacına çekilmiştir.
Kırmızı Bültenle Aranan
Abdullah Çatlılar Alaadin Çakıcı gibi Şahıslar
Kırmızı Diplomatik Pasaportlarla yakalanmışlardır.
Daha Binlerce örnek yazmak olanaklı.
Ancak
Sanki AKP ve RTE gökten Zembille inmiş bir Hava
esiyor
Memlekette
Edep Yahu Tarihimizle Ne
Zaman gerçek anlamda yüzleşeceğiz.
Ancak Mektup
2014 itibarıyla büyük oranda gerçeklikleri
içermektedir. Katılıyorum.
Bende Pek Ümitli
değil im. Bundan sonra da Almanyadaki Yaşamıma
devam edeceğim.
Remzi Seven
Murat
yazdı:
29 Ekim 2014 at 00:38
hocam gemiyi
önce fareler terk eder.
Dolu Sözlük
yazdı:
29 Ekim 2014 at 00:36
Yazınızı
okudum ve çok beğendim. Altında hezeyana kapılan
ve savunmaya geçen bazılarını da anlıyorum
aslında. Haklılar. Ya dünyaya çok uzaklar “burada”
(Türkiye’de), ya da buradan (Türkiye’den) dünyaya
çok uzaklar.
Ülkemiz
insanının %90 ömrü boyunca, yurtdışına çıkmadan
ölüyor. Evet ölüyorlar başka bir ülkeyi hiç
görmeden. Yapılan bir araştırmaya göre %50’si
şehir dışına bile çıkmadan ölmüş 1999 yılı itibarı
ile. Dışarıda neler olduğunun aslında farkında
olmayan bir milletiz. Bu ülke bizim ve bu ülkedeki
doğrular evrensel doğrular sanıyoruz. Yaşadığımız
koşuşturmayı, huzursuz didişmeyi yaşam sanıyoruz
milletçe. Gidip görenler hayatın aslında nasıl bir
şey olduğunu anlıyorlar. Sonra da buradan gitmek
istiyorlar. Belli zorunluluklar olmasa ben de
gitmekten yanayım ve yukarıdaki yazıda yazanlarla
üç aşağı beş yukarı aynı sebepler söz konusu bu
gidiş isteğinde.
Konuyla
ilgili daha uzunca ve güzel bir yazı da bizim
sözlükte bir yazar tarafından yazılmış. Onun da
linkini vererek katkı vermek isterim.
http://dolusozluk.com/#?i=235047
Mehmet
yazdı:
29 Ekim 2014 at 00:35
Yazınızı ve
aşağıdaki yorumları bir solukta okudum.
Yazdıklarınızda haklısınız. Ülkemizden gitseniz
de, bir duyarlılık ile bu yazıyı kaleme
almışsınız. Bu içinizde, küçükte olsa bir umut
olduğunu gösteriyor.
Biz ve çevremde şikayet
ediyoruz. Ancak harekete geçmediğimiz ve
geçtiğimiz zamanda fikir ve düşencelerimizi mikro
değil, makrolarda birleştirmemiz gerekiyor. Yani
önce hedef, amaç belirlenmeli.
Gitmek. Biz de
çok düşündük. Seslendirdik.
Eşim “Atatürk
bırakıp gitti mi” dedi. Evet bırakıp, gitmedi ve
bir yola çıktı. Tabii ki onun yaşadığı dönem ile
bizim ki farklı. Fakat onun fikir ve düşünceleri
evrensel.
Gezi olayları ile bir çok insan,
bağımsız, örgütlü olmadan, destek verdi. Gezi ile
kendisini ifade etti. O bir kırılmaydı ve geri
kalan %42’nin tepkisiz olmadığını ve
reflekslerinin çalışabildiğini gösterdi. Bir
yorumunun dediği gibi “aman politikaya bulaşma” bu
maalesef 70-80 doğumlu nesli pasifize etti. İşte o
kuşaktan birisi olarak, gezi ile reflekslerimizin
çalıştığını gördük. Tabii ondan önce Cumhuriyet
yürüyüşleri vs vardı. Ancak bu daha bir başkaydı.
Zaten hükümet te şaşırdı ve sert müdahale etti.
Neyse, mücadele ve bedel ödemeden, maalesef, bu
topraklarda varlığımızı koruyamayız.
BİZ TÜRKÜZ
ve GİDECEK BAŞKA VATANIMIZ YOK.
görsel ve her
çeşit medyada beyin yıkar gibi, bakmayın ulus
devletler çöküyor, olmayacak vs dediklerine tam
bir emperyalist yalandır.
Yolunuz açık olsun,
İngiltere’de başarılar.
VE UMARIM BİR GÜN
YURDUMUZA YENİDEN DÖNERSİNİZ…
Aykut Kilic
yazdı:
29 Ekim 2014 at 00:29
2,5 yıl önce
benzer nedenlerle Almanya’ya taşındım. Ne
kültürünü severim, ne ülkeyi. Sadece işçiyim
burada. Yazınız doğrudur. Yozlaşmışlığın yaptığı
geri akımı karşılayacak kadar bilgelik kalmamış ve
çöküşe geçilmiştir.
Küresel
güçler toplumu modellemiş, ve de kontrol etmeyi
başarmış. Kısaca artık Türkiyenin içinde bu
gidişhata neredeyse bir çözüm kalmamış.
Derseniz
kalın savaşın canınız pahasına. Savaşalım da
arkadaş, daha kaç kere ölecez? Kurtuluş savaşında
dedelerimiz ölmüş, malında mülkünde olmuş,
ailelerimiz hayatlarına 0dan başlamış. Sonra terör
örgütlerine kaptırmış insanlar canlarını. Şimdi bu
kayıpları verenlere insanlar enayi gözüyle
bakıyor, hakaret ediliyor.
Türkiye’de
100 yıldır hayvan gibi yaşamak için kendini yırtan
insanlar burada bana beş benzemez ama en azından
insanlık paydasında birleştiğimiz Almandan daha mı
yakın?
Ben daha
ölmek istemiyorum. Gözümü biber gazı atıp kör
edecek öküzlükte insanın beyninde 1 nöronun
akımını değiştirmek istemiyorum.
Kalanlara
üzülüyorum. Gidenlere de üzülüyorum. Bizden
misliyle fazlası zarar görmüş yokolmuş ailelere
üzülüyorum.
Küresel
sistemin kıyma makinesinden geçeceğiz. Gayrı kaçış
kalmadı. En iyi ihtimalle malezya olacağız. Bu
saçmalıklarla ziyan olmaktansa şansımı burada
denemek istiyorum. Belki doktora yaparım, en
azından insanlığa bir katkım olur.
Umarım
düşündüğümüzden daha iyisi olur.
Cahit
yazdı:
29 Ekim 2014 at 00:23
Açık ve net
çok güzel anlatmışsınız ellerinize sağlık ancak
keşke bu yazıya kafa yorduğunuz kadar bir çaba
sarfedip iki yozlaşmışa bu olanları anlatmayı
deneseydiniz. Sizin bahsettiğiniz afganistan
değiliz yada libya. Biz toplum olarak külliyen
çürümedik. Toplumun en zor ve en yozlaşmış olduğu
dönemde bir adam ve o adamın inancı sayesinde
cumhuriyet ateşi filizlendi. Ama o ülkesini
terketmedi.
Biz millet olarak geçici bir adamın
rüzgarına kapıldıysak ÷50 oranında biliyoruzki
gelip geçici. Niceleri gelir niceleri gider ama
kaçarak bu ülkeden aynı sizin bahsettiğiniz endeks
gibi cehalet oranındaki payda küçülterek bir yere
varılmaz.Siz bu ülkeden vebalı gibi bahsederken
üzülerek değil acıyarak bahsetmişsiniz. Yara aldık
ama kaçmadık siz giderseniz o giderse biz gidersek
burdaki bilmeyen garibanın hakkını hangisi
koruyacak. Yada boşverin siz gidin biz burdayız.
Yılmaz
yazdı:
29 Ekim 2014 at 00:17
Merhaba
Melih,
Öncelikle buradaki tüm aydınların ve
özellikle gurbetteki senin Cumhuriyet Bayramını
kutlarım.
Muhtemelen yarın bir daha kimsenin
bayramını kutlamayacağım, çünkü artık Cumhuriyetin
ne anlama geldiğini bilen pek fazla insan kalmadı.
Yazını çok beğendim, zekana sağlık. Durum biraz
kongreler döneminde birçok aydının mandacılığı
savunmasına benzemiş. Birçok tespitin tamamen
doğru, ancak mevcut durumdan kurtuluş sadece
inanmak ve mücadele etmekten geçiyor. Aksi
taktirde şu anda Afganistanda yaşamakta olan aydın
düşünceli insanların yaşamak için hiç bir
sebepleri kalmıyor. Akıl her zaman cehaletten
üstündür ve cehaleti yenmek aslında zor değildir.
Mühim olan, aklı cehalete karşı nasıl
kullanacağını bilmektir (Şu anda muhalefetimizin
yapmayı beceremediği şey).
Sinan Yucel
yazdı:
29 Ekim 2014 at 00:04
Su andaki hal
ve gidisat hakkinda dogru tespitleriniz var, ama
dogal olarak eksik ve yanlis tespitler de var
bence. Zaten ulkenin geneli hakkina uzanmak biraz
fazla kacmis, daha cok kisisel dusunce ve
duygularinizi yazmissiniz, ne ala. Saygiyla
yaklasip, ortaya koydugunuz durumu gozden gecirme
firsati olarak kullanip, buyumek lazim.
Bu fikirleri
ifade ederken bahsettiginiz ve temeli saglam
olmayan bir iki yer var:
1. Mesela Afganistan,
Iran orneklerinde o zamanki demokratik yonetimleri
devirip yerine Sovyet Rusya’nin etrafina tampon
olarak dinci yonetimleri gecirenlerden hic
bahsetmemis, bu degisimin faturasini tamamen o
milletlerin cahilligine cikarmissiniz, haksizlik
olmus. (Turkiye de benzeri uluslararasi planlardan
etki payini aliyor tabii.)
2. IQ gibi cok eksik
ve sorunlu bir veriyle herhangi bir yerdeki
herhangi bir insani sempanzelerle kiyaslamak
kimseye yakismaz.
3. Bugunun dagilmis ve istila
altinda olan bir imparatorluktan daha kotu
olabilecegine, ic savasli/darbeli gunlerden daha
kotu olduguna inanmak mumkun degil (hatta bana
sorarsaniz Tansu Ciller’li gunlerden daha kotu
oldugu da savunmasi zor bir iddia olur.)
4. Bu
daha insanca yasayan, bu konuda bize ornek teskil
eden ulkeler, genelinde emperyalist tarihleri
olan, uzun yillarca baska ulkelerin ekmegini
yiyen, hatta bazilari bugun bile buna devam eden
ulkeler. Bu emperyalizmin maruzu olan,
Hindistan’dan Vietnam’a, Afrika’dan, Latin
Amerika’ya, bir cok ulke de bu bahsettiginiz
yolsuzluk, hirsizlik vs’den payini almis durumda.
Kaynaklarin yetersiz oldugu veya yetersiz
birakildigi yerlerde paylasim dogal olarak
problemli oluyor.
Durumu daha
iyi anlamak icin bunlari da gormek lazim bence.
Ayrica bu ulkenin insanlari olarak cok daha
karanlik gunler atlattik. Bu bahsettiginiz ve
hissettiginiz umitsizlige, artik ulkeye faydali
olmaya calismanin bosa enerji harcamak olacagi
fikrine hic katilmiyorum.
Erol Toksoy
yazdı:
28 Ekim 2014 at 23:36
Merhaba
Sevgili Melih
Yazını sonuna
kadar okudum kim olduğunla ilgili kısmı da ayrıca
okudum. Dolayısıyla yazıyı bebekteki yatından
yazmadığını bilerek cevap vericem.(not: bir metin
yazarı olarak yazını son derece akıcı buldum
kalemine sağlık)
Öte yandan
yazına üzüldüm ve kızdım. Sana iki tür cevap
vericem biri kısa, diğeri uzun. Önce kısa olanı
vereyim ilgini çekerse uzunu okursun.
Kısa cevap:
Keşke İngiltereye giderken chpyi de yanında
götürseydin. Eminim ingilterede acayip iş
yapardınız sen mesleğinde ilerlerken onlar da
millibande siyaset dersi verir tez zamanda
muhafazakarları devirir İngiltereyi ve İngilizleri
hak ettiği gibi yönetirlerdi.
Uzun cevap:
Yazın çok doğru tespitlerle başlayıp sonra
Afganistan fotoğrafında error veriyor.Genelleme
yapıcam burada biraz( sen yüzde 50 hırsızlığı
aklıyor derken ona buna cahil aptal derken
genellemenn dibini yapmışın benim genellememe de
bozulma bir zahmet)
Efendim
afganistan eskiden çok medeniydi iranda kadınlar
sırtı açık elbiseyle gezerdi bir de şimdiki
hllerine bakın demek cahilliğin dibidir. Evet
bizim için de aynısını söylemek cahilcedir.
O
fotoğrafların 2-3 km ötesinde fakirik sefalet
gerçek anlamda cehalet ve ilgisizlik vardır. Yani
kısacası bu saydığın coğrafyalar ileriden geriye
dönmemşlerdir tam tersine aslında hep geride
kalmışlardır. İlerlemek batılı gibi giyinmekle
olmaz ilerlemek için batılı gibi düşünmek hatta
batılıyı da aşıp daha ileride dşünce üretmek
gerekir. Refahı eğitimi modernizmi bir ülkenin her
köşesine yaymadan o ülkeyi ilerletemezsin.Kabil
paris gibiyken, tahran londra gibiyken, istanbul
new york gibiyken, o ülkenin kırsalı varoşu
kasabası nahiyesi hala kerbelaysa o ülke ilerlemiş
medenilemş sayılmaz. Halkı da bir anda Norveçli
olma yoluna girmez.
Bugünkü o
yozlaşmış dediğin Türkiye resmi gerçek Türkiye
resmidir sen beğen beğenme.Bugünkü iktidar gerçek
halk iktidarıdır. Halkın yarısı bu iktidardan
memnundur çünkü kendi dilinden konuşan onunla aynı
sıkıntıları çekmiş insanları başında görmektedir.
Hırsızlığa
gelince evet bu iktidar hırsızın daniskasıdır.
Hatta insanlık tarihinin en yoz en yolsuz iktidarı
da olabilir. Ama güzel kardeşim bu topraklarda her
iktidar her lider her parti çalmıştır. Atatürk
kutsalına dokunmadan geçiyorum. Ama savarona
yatına senin gibi tornada çalışmış kaç halk çocuğu
binmiştir diye sorsam eminim mesajı anlarsın belli
ki zeki çocuksun. Şu anki durum Cumhuriyet
tarihinin başından beri ezilen sömürülen bir
zümrenin içinden çıkmış bir adamın onların
anladığı dilden sağa sola çemkirmesi ve arada
sırada alın size köprü yaptım stad yaptım iki
akrabanızı da belediyede işe aldım diye başlarını
okşamasından ibarettir.( makarnadan 2-3 level
ilerisi yani)
Senin
bahsettiğin monşerler aynı şekilde çalıp çırparken
yolu köprüyü yarım bırakıp üstüne kendi gibi
monşer çocuklarını sağa sola atamışlar bir de halk
sesini çıkardığında hadi oradan lan cahiller diye
kafalarına vurmuşlardır. Al sana medeniyet tolunda
Türkiye.
İşte bu
yüzden senin bahsettiğin yozlaşma Özaldan beri
değil ittihat ve terrakiden beri hızla devam
etmektedir.
Senin gibi
potansiyeli ve akıllı beyinlerin bu kadar kolayca
ülkesinden vaz geçmesi ve bunlardan adam olmaz
diyerek çözümü başka diyarda araması da zaten bu
elitist yozlaşmanın tezahürüdür.Çocukluğu
mevsimlik işçi olarka geçen memur çocuğunu bile
belli bir eğitime ulaşınca halktan nefret ettirmek
halka karşı yabancılaştırmak onları aptal ve cahil
olarka yaftalatmak oligarşik bir ideolojinin
sonuunda ortaya çıkan bir görüntüdür .
İşin özü
güzel kardeşim elini taşın altına koyan akıllı
adam kalmayınca elini taşın altına koyan
hırsızlara gün doğar. Senin görevin hem CHP’ye
alternatif oluşturmak, hem CHPiçinde siyaset
yapmak hem de halk olarak chpyi yerden yere
vurmaktır. Zira 2014 iktidarıyla mücadele etmek
için 1923 model bir ideolojiyi sahiplenemezsin.
not:
tashihler için kusura bakma bu satte kendime
redaksiyon yapamıcam.
Yasemin
yazdı:
28 Ekim 2014 at 23:26
Melih bey,
yazınızı her satırını buruk bir tebessümle okudum.
Çocukluğumu , ergenliğimi, erken yetişkinlik
dönemlerimi , sınavlara hazırlanarak, ders
çalışarak, test çözerek, tez savunarak ve okuyup
ülkeme , vatanıma faydalı bir birey olma inancıyla
gecem gündüzüme karışmış şekilde geçirmiş , 80 ler
kuşağından biriyim. Bu ülkede mühendisliğe ihtiyaç
olmadığını anlamam 5 senemi aldı. Okuyarak
biryerlere gelme konusunda kandırılmış olmanın
verdiği hayalkırıklığı yetmezmiş gibi hergün
cehalete methiyeler düzülmesi de canımı çok
yaktı.Ve 2014 nisanında yurtdışına gitme
kararımızı verdik, şu an eşim yurtdışında
düzenimizi kurunca ben de yanına gidip 0 dan
tekrardan mesleğime başlamayı düşünüyorum, ha
gidilen ülkelerde de kötü olaylar muhakak oluyor
ama kendinizi bunlardan sorumlu hissetmiyorsunuz,
ama burda , kendi vatanında , elitizm ile suçlanıp
, azınlık muamelesi görmek ve yine tüm bu
cehalettin suçlusu olarak itham edilmek çok daha
acı verici oluyor. İnternet çağında yaşadığımız şu
dönemde , Cahil kalmak bir tercih meselesidir,
kimse lütfen bu konuda ajitasyon yapıp haklı
çıkmaya çalışmasın.
Okumuş insanlar ülke dışına
gittikçe ellerini ovuşturanlar , ülke bize kaldı
diye sevinenler de ne yazıkki mühendisliğin
olmadığı madenlerde göçük altında , depremlerde
enkaz altında kalıp canlarını yitirecekler…
Aceyhan
yazdı:
28 Ekim 2014 at 23:15
bence ne
zaman ve nereye taşındığınıza bağlı olarak biraz
anlam kazanabilir yazınız ama,projelerinde
kullandığı işlemci modellerini yazarak vizyonunu
belli eden ve ülkesini, beğenmediği hale sokmasına
sebep olan topraklarda, onlara hayran hayran
bakarak kaçışını meşrulaştırmaya çalışan biri gibi
görünüyorsunuz…
Serkan
yazdı:
28 Ekim 2014 at 23:09
Valla en
güzel karar…
Aynı
yaştayız, benim de kızım var, benzer meslek
yapıyoruz, ben de gecemi gündüzüme katıp
çalışıyorum.
Senelerdir bu
ülkenin cahili cühelası, özellikle burada net
kategorize edilmeyen “saygısızı” ile uğraşmaktan
bıktım. O kadar fırsatımız vardı, dilimiz de
yeterliydi, babam öldükten sonra annemleri
bırakamadım.
Kısacası biz
cesaret edemedik bir türlü.
Şimdi
çocuğumun geleceği ne olacak diye düşünüyorum. Bu
ülkeye senelerdir yapılanlardan sonra geldiğimiz
nokta, önümüzdeki 20-30 sene toparlanamaz. Bu
20-30 sene kızımın hayatının en verimli yılları
olacak. Bundan sonra da ne yapacaksam onun için
yapacağım.
Burada
yorumlarıyla ahkam kesen; “zaten gitmeniz iyi
olmuş” diyenler, “savaşmak lazım” diyenlerin
samimiyetine katılmıyorum. Bugün hiçbir anne baba,
çocuğu için daha iyi bir gelecek sunabiliyorsa,
bir saniye daha düşünmez. Savaşıp ne elde ettik?
Türkiye’ye dair hiçbir ümidim, hiçbir planım yok.
Benim içinde yaşadığım eski İstanbul, eski
İstanbul’lu yok. Eh kendimin de neyi
sahiplendiğimi anlayamıyorum. Sadece ortak dil
kaldıysa, başka dil de biliyorum.
Ben kızımın
gözlerine bakınca o ışığı görüyorum ve size yüzde
yüz katılıyorum. Ailenizin, özellikle çocuğunuzun
bahtının açık olmasını gönülden diliyorum.
Sevgiler
Giden
Biri
Daha
yazdı:
28 Ekim 2014 at 23:07
ben de
gittim… Benzer sebeplerden.. Cok da mutluyum
buralarda…. Ama gene de havai fisek gösterisini 29
ekimde izleyememek çok fena
ben
de duygusal takiliyorum bugünlerde..
Noname
yazdı:
28 Ekim 2014 at 23:02
Son gunlerde
buna benzer yazilar cok ilgi goruyor. Sanirim
sebebi de bir cok insanin “artik gitme vakti
geldi” seklinde dusunuyor olmasi. Ben de yaklasik
3 sene once ayrildim ulkeden, cok da memnunum.
Fakat senin
durumun bir nebze daha farkli ve isin ciddiyetini
daha da arttiriyor. 38 yasinda, evlenmis ve cocugu
olan duzenini kurmus birisi olarak ulkesini
yasamini cevresini degistirmek gercekten zor. 20li
yaslarda bekar olan birinin ortama entegre olmasi
cok daha kolay ancak senin pozisyonunda ulkeyi
terketmek hem takdir edilesi hem de Turkiye’deki
son durumun ne kadar dusundurucu oldugunun
gostergesi. Ancak onemli olan “gelecek”, ve
gelecek de cocuklarinin gelecegi olunca en dogru
hamle olmus. Kolay gelsin diyorum ve paylasimin
icin tesekkurler.
Bunun disinda
gocmenlik ile ilgili benim de corbada bir tuzum
olsun. Seneler senesi yurtdisina gitmek hep bir
zenginlik gostergesi gibi algilandi, hatta alti
ustu ziyaretci olarak gidecek olan bile “beni mi
alacaklar ingiltereye, bana vize vermezler”
seklindeki eziklik kanimiza isledi, isletildi. En
tatsizi da “Parasi olan gidiyor ya” seklinde bir
sacmalik turedi. Halbuki yurtdisina, hatta daha da
belirginlestirelim, 1. dunya ulkelerine gocmen
olarak gidebilmek icin 4 ihtimal var ;
1 – Maddi
durum
2 – Egitim
3 – Is Deneyimi
4 –
Iltica
Bunlardan
birisi durumunuza uyuyorsa istediginiz ulkede
yasayabilirsiniz. Iltica epeyce ekstrem ama o da
bir yol. Ancak tum bu opsiyonlarin ortak bir
noktasi var ; risk alabilme! Turkiyede stardard
duzenini kurmus, sabah isine gidip aksam gelen ve
sonra da “yahu parasi olan gidiyor” demeyi
birakabilmekle basliyor konu. Konunun ozu risk.
Yukaridaki
ihtimaller uymuyorsa bile ziyaretci vizesi alip,
orada ihtimalleri zorlayip is bulan ve calisma
iznini kapatan insanlarla dolu burasi. Bahsettigim
turkler de degil, portekizlililer, almanlar,
fransizlar, italyanlar vs. Daha iyi bir yasama
sahip olmak o kadar kolay degil, taviz vermek ve
risk almak gerekiyor.
Son olarak
ben de paragraflar uzunlugunda bir yazi yazabilir
deneyimimi paylasabilirim ama yurtdisi deneyiminin
bana kattigi en onemli seyi soyleyecegim ;
insanlara olan guvenimi tekrar kazandim arkadas.
Bu bana kazik atar mi, yaya gecidinden gecerken
arabanin altinda kalirmiyim, bar cikisi mis
sokaktan gecerken bi tarafimdan sislenir miyim,
devleti, kurumlari ya da kisileri elestirdigim
icin basima is gelir mi sorularindan kurtuldum.
Gerisi de teferruat zaten. “You can’t win’em all”
|