...................
EMPEDOKLES'İN ÖLÜMÜ  2. PERDE

Friedrich Hölderlin
Çeviri: İsmet Zeki Eyüboğlu

                         
...................
...................

İKİNCİ PERDE

Etna yöresinde. Köylü kulübeleri.

Birinci Sahne.


EMPEDOKLES:
İşler ne yolda?
PAUSANIAS: İyi gidiyor,
Bir iki söz edince ey sevgili sen!
Sen de düşünüyor musun onu? Burada
Yukarda kargışın geçerliği yok, yurdumuz uzak.
Daha kolay soluk alıyor bu yükseklerde,
Çevirir gündüzün gözlerini aşağılara...
Kaçırmaz uykumuzu kaygı, ulaşır belki de
Alışageldiğiniz besin insan eline yine.
Bakılman gerekir ey sevgili! Onu da
Alır üstüne kutlu dağ, babacan dağ,
Bir de sessizliğe gönül veren konuklar...
İster misin bir süre kalalım bu dalda da,
- Çağırayım mı onları, izin verilir mi
Burada kalmamıza?
EMPEDOKLES: Bir deneyin, önce dışarı gelsinler bir.


İkinci Sahne

KÖYLÜ: Ne istiyorsunuz? İşte orda
Aşağı giden yol.
PAUSANIAS: İzin ver yanında kalmamıza,
Ürkme çevreye bakmaktan, iyi insan.
Çetindir yolumuz, çokluk acı çeken
Küçümser görünür, söyleyecek sana tanrılar
Bizim hangi türden olduğumuzu...
KÖYLÜ: Sizinle kalmak daha iyi şimdi,
Öyle olsun isterim yürekten.
İl ırak değil öyle, sizin de olmalıydı
Bir gönüldeş konuğunuz. Daha iyi olurdu,
Üstelik gelmeli de yabancı olsa bile.
PAUSANIAS: Ah!
Bizim gönüldeş konuğumuz çok kolay utanırdı,
Ona geleydik bu mutsuzluğumuz içinde.
Yabancı bizim dilediğimizden
Azını vermez ne de olsa.
KÖYLÜ: Nereye geliyorsunuz?
PAUSANIAS: Bunu bilmekle ne geçer eline?
Altın veriyoruz, konuk ediyorsun bizi...
KÖYLÜ: Evet, altınla açılır değme kapılar,
Benimki değil oysa.
PAUSANIAS: Nedir bu? Böyle bol
Ekmek - şarap, daha ne istersen.
KÖYLÜ: Başka yerde bulunur daha iyisi.
PAUSANIAS: Ooo, bu kaba bir söz! Biraz bez ver de
Ayaklarına sarayım bu adamın,
Kanamışlar taşlı yolda. -
Sizin prensinizdir artık!
Bir bak ona Sicilya'nın güzel ruhu!
Kapında duruyor üzüntülü, solgun yüzlü,
Kulübenin gölgesinde barınmak, ekmek istiyor,
Esirger misin ondan istediğini?
Bitkin, susuz bıraktın onu dışarıda,
Bu günde, güneş sıcağının azgın yabanı
İnine kaçırdığı yerde...
KÖYLÜ: Tanırım sizi! Ne yazık! Bu Agrigento'nun
Kargışladığı adamdır. Benden de aldı öcünü,
Daha uzağa!
PAUSANIAS: Gök gürlerken gidilmez uzağa! - Onun
Seni benden koruması gerekir, sevgili, kutlu kişi!
İmdi gidiyorum. Yiyecek arayacağım. Dinlen
Bu ağacın altında. Dinle! Bir şey gelirse
Başına, kimden geldiğini öğren,
Geceleyin gelirim, ateş yakarım sana,
Sen düşünmeden önce samandan evini!
İyi düşün bunu!
(Köylü gider.)


Üçüncü Sahne

EMPEDOKLES: Kaygılanma, oğul!
PAUSANIAS: Ne diyorsun? Senin yaşamın bence
Kaygılanmaya değer, bir nesne yok olup
Gitmeyeydi insandan diye düşünüyor bu adam,
Sana söylendiği gibi söylenmiş ona da,
Daha kolay olur onun öldürülmesi
Kılığından dolayıysa...
Uygun görmüyorlar onun
Yaşayan kimseler gibi dolaşmasını,
Bilmiyor musun bunu daha?
EMPEDOKLES: Evet, biliyorum.
PAUSANIAS: Gülerek mi söylüyorsun
Bunu, Empedokles?
EMPEDOKLES: Ey gönüldeş yürek,
Acı çektirdim sana,
İstemiyordum oysa.
PAUSANIAS: Ah! Sabırsızım ben.
EMPEDOKLES: Tedirgin olma durumundan dolayı,
Ey sevgili, o da geçti.
PAUSANIAS: Bunu mu diyecektin?
EMPEDOKLES: Göreceksin onu.
PAUSANIAS: Ne istersin? Kıra gideyim mi
Yiyecek aramak için? Kalırım istemezsen
Seve seve, daha iyi,
Gidelim, bir yer bulalım ilkin
Kendimize, dağda...
EMPEDOKLES: Bak! Yakında ışıldayan
Bir çimenli pınar var, bizimdir o da.
Al su kabını, oyuk kabağı,
İçmek canımı tazeler...
PAUSANIAS: (Pınarda.) Duru, serin
Kıvıl kıvıl fışkırıyor kara topraktan, baba!
EMPEDOKLES: Önce sen iç. Sonra doldur getir
bana.
PAUSANIAS: (Suyu getirir.) Tanrılar sunuyor bunu
sana.
EMPEDOKLES: Ben de sizin adınıza içiyorum
Siz eski gönüldeşler! Tanrılarım!
Dönüp geleceğim yer, doğa! Başkadır o...
Siz iyilikseverler! Ben gelmeden önce
Sizdiniz bağışta bulunanlar orda.
- Olgunlaşmadan çiçek çiçek açan. -
Sessiz ol oğul! Dinlen,
Olup bitenlerden söz etmiyoruz artık.
PAUSANIAS: Değiştin, parlıyor gözlerin, anlıyorum.
Bir başarı kazananınkiler gibi.
EMPEDOKLES: Biz de delikanlılar gibi bütün gün
Birlikte olmak, çok çok konuşmak isteriz.
Belki bir gölgelik bulunur yurda benzeyen,
Kaygısız birine bağlı, güvenli kimseler
Anlaşılır karşılıklı sevimli bir dille. -
Sevgilim! İyi çocukların yaptığı gibi
Bir güvercine, biz de en güzel anda
Öyle yaptık, doyurduk sevgili gönülü,
Getirmen gerekli miydi beni buraya değin?
Yok, bölünmemiş boş saatlerimizin
Bir tekini bile yitirecek zamanımız.
Neden böyle ağır yükler altına sokarsın
Onu, yoksa tanrılar elvermiyor mu?
PAUSANIAS: Söyle bana ne varsa, sevineyim
Senin gibi ben de...
EMPEDOKLES: Görmüyor musun? Geri geliyor
Yaşamının güzel çağı bugün bir kez daha.
Büyük olan ilkin çıkıyor ortaya.
Yakında ey oğul, biz yukarıyı isteriz,
Eski, kutlu Etna'nın tepesine çıkmayı!
Tanrılar da burada eğlenmek için...
Ben bu gözlerimle görmek isterim bugün
Irmakları, adaları, denizi.
Kutla beni yavaştan altın sular üstünde,
Çekilirken güneş ışığı, görkemli,
Gençlik saçan, bir kez sevdiğin güneş ışığı.
Işık saçıyor çevremize, susuyor sonsuz yıldız,
Toprağın sıcaklığı fışkırır dağ derinliğinden,
Değinir bize inceden tin
Dört bir yana doğru devinen.
PAUSANIAS: Korkutuyorsun beni,
Anlaşılmaz birisin bence.
Pırıl pırıl görünürsün, görkemli söylersin,
Ah, bir de benim için üzüleydin ya.
Ah! Yakıyor seni soydan gelen alçaklık,
Çekiyorsun acısını, düşünmezsin kendini -
Sen böylesin oldukça.
EMPEDOKLES: Bu tanrılar bırakmasın mı beni
Sonunda dinlenmeye, içimde
İleri geri konuşacak bir hınç mı doğsun?
Bilirsin, git artık: Ölümde de, yaşamda da
Böyle bu, çektiğinden, ne olduğundan
Uzun uzun konuşacak günler geçti.
Korkulur iştir bu, öğrenmek istemem,
Çekil artık; çekilen acılar değil bunlar,
O gülümseyenler, onlar çocuklar gibi
Acıyıp sevinç duyan bir göğüste beslenmiş.
Yılan sokması onlar, azıtırlar kanımda,
Kurtuluş yok onlardan bana;
Tanrıların gönderdiği ilk öç alıcı kişi
Ben değilim yüreği ağu dolu olan...
Hayır: Zavallı çocuk, bağışlayabilirim seni,
Zamansız bildirdin onu bana,
O, bir dincidir, gözünün önünde senin,
Halkın "yuh" sesleri çınlıyor kulağında,
Bir kardeşin ölü gömme şöleni, hani
Bizi severek ilden dışarı götüren...
Haa: Bana, gördüğün tüm tanrılar katında,
Bu işi yapmasaydılar
Şimdi bile yaşardım. Ne? - Sus.
Evet, günlerden bir gün
Ne işler açmış başıma, yerin dibine geçtim;
Aşağı inmeli daha, gömülmeli, derine,
Daha derine, bir tek ölümlünün
Bugüne değin gömülmediği yere...
PAUSANIAS: Ah! Tedirgin ettin onun o pırıl pırıl,
O görkemli gönlünü, sıktın, önceden,
Kaygı bastırdı şimdi.
EMPEDOKLES: Bırak şimdi yakınmayı!
Üzme beni daha, düzelir zamanla
Ne varsa, ben ölümlülerle, tanrılarla
Barışmışım, onlardanım ben de...
PAUSANIAS: Olabilir mi bu?
Şu korkunç, bulanık duygu düzeldi sence,
Sen yüce adam, artık kendini
Yalnız, yoksul sanıyorsun.
İnsan eylemi bir ocak yalımı gibi
Arı duru mu geliyor sana?
Yoksa yeniden gerçekleşti mi dedin?
Bak! O pırıl pırıl kaynağı kutluyorum,
Orda başladı senin için yeni bir yaşam.
Yarın sevinçle gideceğiz denize,
Bizi güvenli bir kıyıya götürecek,
Biraz güçlükler var yolculukta,
Sıkıntı, kaygı, korku!
Tin de sevinçlidir, tanrılar da!
EMPEDOKLES: Yalnız şunu unuttun Pausanias:
Boşuna iş yok ölümlülere.
Biri yardım eder gene de. Ey yiğit gençlik!
Solup sararma! Bak, benim eski mutluluğum,
Düşünülmez olanı veriyor bana geriye,
Tanrı gençliğiyle, sararıp soluşla
Yanak kızarır, gelemez bana kötülük gene.
Git, oğul! - Ben duygumu, beğencimi,
Seve seve açığa vurmak istemem
Böyle - senin için değil bu, bunu kendi özel
İşin yapma, bana bırak, ben de
Senin olanı sana bırakırım. Nedir o?
PAUSANIAS: Bir yığın halk! Yukarı geliyorlar.
EMPEDOKLES: Tanır mısın onları?
PAUSANIAS: Gözlere güvenim yok.
EMPEDOKLES: Ne? Benim de çıldırmam mı gerek?
Ne o? Böyle anlamsız bir acıya, hınca
Dalmak mı, nereye gitmek istedim sevinçle?
Onlar Agrigentolulardır!
PAUSANIAS: Olamaz!
EMPEDOKLES: Bir düş mü gördüğüm?
Benim soylu düşmanım o, toyun,
Bir de ayakdaşı. - Yazıklar olsun, uğursuz,
Yaralanmışım onun yüzünden savaşta,
Bana karşı çıkmak için daha önemli
Güçler yok mudur? Öylesine korkunç o,
Kargışlanmışlarla dövüşmek mi, daha?
Bu kutlu saatte! Her nesneyi bağışlayan
Doğanın sesine uygun gelir tin
Önceden hazırlanan, saldırdı bana sürü
Bir kez daha, karıştı azgın, anlamsız
Çığlıkları ölüm türkülerime. Buraya! Olsun,
Sizin de kaçırırım ağzınızın tadını,
Korurum oldum olası birçoklarını
Halkın kötülüğünden, aldatıcı dilenciyi
Bir çocuk yerine koydum yeterince.
Bir kez bile bağışlamadınız bana size
Yaptığım iyiliği, değil mi? İstemem ben de.
Gelin, zavallılar! Öyle de olmalı,
Ben de kızgınım tanrılara...
PAUSANIAS: Nasıl bitecek bu?

Dördüncü Sahne

HERMOKRATES: Korkmayın!
Korkutmasın erkek sesleri seni,
Seni kovanların. Seni bağışlayanların...
EMPEDOKLES: Utanmazlar! Başka bildiğiniz yok
mu?
Açın gözlerinizi de görün ne kötü
Olduğunuzu, utanmazsınız artık,
Acı yüzünden tutulmuş alaycı aşağılık diliniz!
Siz zavallılar! Bıraksın doğa acıyarak
Bu kötü, utanmaz adamı artık,
Korkutamaz onu ölümle büyüklük.
Yoksa ne yapabilirdi büyüklerin önünde?
HERMOKRATES: Ne suç işledin ki arınmak istersin
böyle,
Yeterince acı çektiğin okunuyor yüzünde,
Kendine gel, geri dön iyi ulus
Alacak seni yurduna yeniden...
EMPEDOKLES: Çok doğru! Büyük mutluluk verdi
bana
Sevimli barış ulağı! Günden güne
Ürperten oyunu birlikte görmek için,
Avlanıp eğlendiğiniz yerde, tedirgin,
Yanılmış, sıkılmış olduğunuz yerde,
Görülmemiş gölgeler gibi,
Bir zavallı sürü koşarsınız birbirinize
- Siz tanrının sıkıntılarla baş başa bıraktığı,
Sizin gülünç, dilenci sanatlarınız,
Yakında edinecekleriniz saygıdeğerdir!
Evet! Bilmeyeydim daha iyisini yaşardım
Severek dilsiz, yabancı bir dağ yabanıyla
Yağmurun, yakan güneşin altında,
Bölüşürdüm yüreğimi hayvanla,
Görmez zavallılığınız içine döndüğümde.
HERMOKRATES: Böyle mi olacak bize teşekkürün?
EMPEDOKLES: Ooo, bir daha söyle,
Bak elinden gelirse bu ışığa
Bütün varlığa bakana, yukarı! Yoksa
Güneş ışınları yıldırımları mı bir yardakçının?
- Neden uzak değilsin benden,
Saygısızca gelirsin gözümün önüne,
Sevimli Acheron'a gidecek olan;
Son sözü söyletmek istersin bana.
Bilmez misin yaptığını? Benim sana yaptığımı?
Anımsadın artık, uzun bir süre
Ellerinin korkudan bağlandığını,
Uzun boylu çektin acısını bağların,
Yakalamış, tutmuş onu ruhum,
Açlık, susuzluk gibi çok acı çektirmiş
Soylu kişi kötülere, tedirgin oldun mu?
Söyleyebildin mi bana, biçimsiz diye, benim de
Senin gibi olacağımı düşündün mü? Senin
Alçaklığınla mı örtecektim yüzümü?
Bu delice bir düşünceydi, çılgın adam!
İçkiye katıp verebilirdin ağuyu bana,
Gene de birleşmezdi güzel ruhum seninle,
Bu akıttığın, kutsallığı bozduğun kanla
Döktün içini boşuna, ayrıdır yollarımız.
Yok et aşağılık ölümü yakışık aldığınca;
Bilinçsiz uşaklık duygusunda:
Benim başkaymış alnıma yazılan, eskiden
Başka bir yol gösterdiniz bana, doğduğumda,
Siz gerçekten var olan tanrılar. -
Anlamıyor musun? Şimdi doğrudur
Her nesneyi bilenin bir kez şaştığı!
Senin işin bitti, senin kurduğun tuzaklar
Tedirgin edemez beni. Anlamıyor musun?
HERMOKRATES: Anlamam azgınların dilinden.
KRITIAS: Yeter artık Hermokrates! Yol açıyorsun
Ağır yermelere hınçla.
PAUSANIAS: Peki, iyi bir iş yapmak istiyorsanız;
neden
Bu soğuk toyunu aldınız yanınıza, şaşkınlar?
Seçer misin - barıştırıcı diye
Sevemeyeni, tanrının bırakıverdiğini?
O, bozuşmak için, ölüm içindir, benzerlerini
Ekivermiş yaşama, barış için değil!
Çoktandır Agrigento'da olmasa gerek,
Çok işler gördün, Hermokrates, yaşadığınca,
Ölümlülerden kaygıyı uzaklaştıran bir tadın
Var, boğdun yiğit çocukları beşikte,
Çiçekli otlar gibi döküldüler,
Öldü genç güçlü doğa tırpanının önünde
Ben gördüm değmesini, duydum.
Bir ulus göçmeli, bunun için
Öç tanrıçaları bir adam gönderiyor,
Her yerde yöneltiyor kötülüğü,
Yaşam dolu insanları bu aldatıcı.
Sonunda göstermek için ustalığını
Kurnaz, kutlu boğucu kıldı bir adamı...
Azıtan bir yürekle başardı her işi,
Bu yolla eş oldu tanrılara kamu oyunca...
Benim Empedoklesim! Yoluna git,
Engel olamam seçtiğin adama;
Kan gibi dolaşır damarlarımda...
Senin yaşamına yıkım getiren bu adamı,
Bu her nesneyi yok edeni gördüm,
Sen beni bırakırsan ararım onu,
Sunağa kaçtı, yardım etmez ona kimse,
Benimle kalma gereğindedir o,
Ben bilirim onun gerçek çevresini,
Bataklığa sürürüm onu öldürmek için -
İnleye inleye kaçarsa, böyle acırım
Ak saçlı kimseye, onun başkalarına
Acıdığı gibi!
(Hermokrates'e.)
Duyuyor musun? Ben sözümdeyim!
BİRİNCİ KENTLİ: Gerekmez onun beklemesi,
Pausanias!
HERMOKRATES: Siz kentliler!
İKİNCİ KENTLİ: Dilin dönüyor mu daha? Sen evet
Sen kötülük ettin bize, boşboğazlık ettin,
Sen, çaldın yiğit sevgisini bizden, sen!
O yoktur artık, tanımaz bizi, ah!
Bir kez bakmıştı bize o görkemli kişi
Pırıl pırıl gözlerle, şimdi
Gene çevirdi bakışlarını gönlüme...
ÜÇÜNCÜ KENTLİ: Yazık!
Biz Saturnus çağındaki yaşlılar gibiydik,
Aramızda barış içinde yaşayan yücenin...
Sevinçliydi her kişi kendi evinde.
Yeterinceydi bütün nesneler.
Neden bastın bize kargışı?
Onun unutulmazlara söylediğini?
Ah! O mutlu olmalıydı,
Söyleyecek bunu oğullarımız, büyüyünce ki
Siz tanrıların bize gönderdiği adamı;
Bizi öldürdünüz!
İKİNCİ KENTLİ: Ağlıyor! - O daha büyük, daha
sevimli,
İlkin öyle geliyordu bana. Ürperdin
Onun karşısında, gördün onu da,
Görmez mi olaydın yoksa, diz çökmedin mi
Önünde? Yere, ey insan!
BİRİNCİ KENTLİ: Oyun mu oynarsın
Saçmalar mısın, neylersin? Böyle
Sürdürmek mi istersin bu işi?
Bana inmen gerek senin!
Ensende boza pişiririm, bana kendini
Tartarus'a attığını söyleyinceye dek...
ÜÇÜNCÜ KENTLİ: Bilmiyor musun yaptığını?
Daha iyi olurdu
Tapınak soymaya gideydin senin için!
Biz tapmışız ona, buydu doğrusu da,
Ona inanıp tanrıtanımaz olaydık gerçi,
Umutsuz bir yumurcak (veba) gibi
Sarıyor bizi kötü ruhun, yok oldu bizde
Gönül, söz, bütün sevinçler, onun verdikleri,
Can sıkıcı bir baş dönmesi içinde.
Hey, yüzsüzlük! Yüzsüzlük! Azgınlar gibi
Geçmişiz kendimizden, evet sen
Ölüm uğruna sokuldun çok sevilmiş kişiye...
Onulmaz artık, yedi kez ölsen de, ona da,
Bize de yaptığını yapsan, değiştiremezsin...
EMPEDOKLES: Güneş batmak üzeredir, benim
Sürdürmem gerek bu geceyi, çocuklar.
Bırakın onu; çok oldu çekiştiğimiz.
Olan oldu, boşuna gitti her nesne,
Gelecekte olsun dinlenelim artık...
PAUSANIAS: İşler yolunda mı?
ÜÇÜNCÜ KENTLİ: Ooo, sev bizi gene!
İKİNCİ KENTLİ. Gel, Agrigento'da yaşa,
Bir Romalının dediği gibi. Numa
Yüzünden öyle büyümüş onlar. Gelin tanrısallar!
Sen de bizim Numamız ol! Bunu düşündük
Uzun boylu, sen bir kral olmalısın.
Öyle olmalı, öyle! İlkin ben
Selamlarım seni, bütün ötekiler de öyle.
EMPEDOKLES: Bu çağ krallar çağı değil artık.
KENTLİLER: (Korkarak.) Kimsin sen, ey erkişi?
PAUSANIAS: Böyle boşverilir tahtlarınıza
Sizin kentliler!
BİRİNCİ KENTLİ: Anlaşılmaz bir söz,
Şu senin söylediğin, EMPEDOKLES:
EMPEDOKLES: Çit mi çekiyor boyuna
Yavruların çevresine yuvadaki kartal?
Görmezler için iyi düşünmeli,
Onun kanatları altında tüysüz yavrular
Sürer tatlı tatlı ışıyan yaşamlarını...
Gördüler güneş ışığını bile,
Bu ışıkla büyüyüp gelişmiş kanatları,
Böyle attı onları yuvadan, bu yolla
Başladılar uçuşa. Utanın bir kral
İstediğinizden utanın, yaşlandınız,
Babalarınızın çağında bir başkası
Olsa gerek onun, yardım edilmez size
Kendi kendinizin yardımcısı olmayınca...
KRITIAS: Bağışla! Bütün gökçeler katında!
Sen büyük bir insansın, bir yaratıcısın!
EMPEDOKLES: Kötü bir gündü bizi ayıran,
Acheron.
İKİNCİ KENTLİ: Bağışla, bizimle gel! Daha mutlu
Görünür sana yurdun güneşi,
Başka yerde, erkli olmak da istemezsin
Sana yaraştığınca, birtakım göndermelikler
Var elimizde senin için, yeşil yapraktan
Çelenkler için, bir de güzel adlar,
Eskimeyen özden yapılmış direkler için.
O, gel! Bizim delikanlılarımız olmalı,
Pırıl pırıl, seni yermeyen, sana yardım eden
Yakınımızda oturursun yeter,
Katlanırız bizden kaçınıp bahçende
Yalnız başına kalmak istemene de,
Sana olanları sen unutuncaya değin.
EMPEDOKLES: Ooo, bir kez daha ha! Sen yurt
ışığı,
Beni çeken, gençliğimin,
Mutluluğumun bahçelerine,
Düşünmeliyim sizi, ünümün günleri,
Bu ulusla pırıl pırıl, esen olduğum yer...
Biz bağışlanmışız. Siz mutlular! Bırakın beni,
Daha iyi böyle, bakın yüzüme,
Yerdiğiniz yüzüme, yok artık, öyle sayın
Sevgili adamınızı, sevdiğinizi, yanılmasın
Artık, kolay bulanan duygunuz daha...
Sizinle yaşar düşüncem sonsuz gençlikte,
Ben uzak olursam daha güzel çınlar
Bana yaktığınız sevinç türküleri...
Ayrılalım artık delilik, yaşlılık
Bizi ayırmadan, gelmiş saatlerimiz,
Birini bırakın, özel erkiyle ayrılık saatlerini
Günü gününe seçenlerden birini...
ÜÇÜNCÜ KENTLİ: Böyle avuntusuz mu
bırakıyorsun bizi?
EMPEDOKLES: Bana bir taç sundunuz
Ey erkişiler! Alın benden buna karşılık
Kutluluğumu, uzun bir süredir sakladığımı...
Işıyan gecelerde çokluk açılınca üstümde
Güzel evren, yıldızlarıyla kutlu gök
Bir can gibi.. sarınca beni çepeçevre,
Daha diri oldu içimde ne varsa,
Günaçımında düşündüm size söylemeyi
Ağırbaşlı, yaşayıcı bir sözü...
Sevinçle sabırsızca çağırdım doğudan
Altın bulutlar yığınını yeni bayrama,
Orada benim türküm sizinle tek başına
Yükselecektir sevinç korosu içinde.
Evet, gönlüm orada geldi kendine
Umut bağladı çağına, olgunlaşmalıydı bence.
Bugün güz günümdür benim,
Kendiliğinden düşüyor yemiş.
PAUSANIAS: Daha önce bunları söylemiş olaydı,
Belki de gelmezdi başına bu işler.
EMPEDOKLES: Avuntusuz bırakmıyorum sizi,
Siz sevgililer! Korkmayın, çokluk
Ürker toprağın çocukları yeniden, yabancıdan,
Bu yüzden evde kapanır çalışırsınız
Sevimli bir hayvan gibi, bitki gibi yaşamaya.
Malvarlığıyla sınırlı, kaygılıdırlar;
Ne yolla başaracaklar diye,
Bir nesneden anlamazlar yaşamda.
Onlar, o korkucanlar göçüp gidecek,
Ölerek dönecekler ilkelerine bir bir,
Yerine yetişen gençlikte, yunaktaki gibi
Serinleyecekler. Büyük beğenç verilmiş
İnsanlara, kendilerince gençleşiyorlar.
Zamanında seçtikleri
Durultucu bir ölümden sonra
Styx'ten Aeschilos'un çıkışı gibi,
Çıkıyor altedilmez ---- uluslar.
Verin kendinizi doğaya, almadan sizi o!
Susamışız çoktandır görülmedik durumda;
Evet, hasta bir gövdeden çıkmış gibi
Özlem duyar eskiye Agrigento ilinin ruhu...
Almış göze bunu! Atadan aldığını, kendi
Kazandığını, babanın size anlattığını
Öğrenmiş, yasaları, gelenekleri, eski
Tanrı adlarını unutmuş gözüpekçe, yeni doğmuş
Çocuk gibi açmış gözlerini tanrısal doğada!..
Tin gök ışığıyla tutuştuğunda, ilk kez
Yaşam suyunu memelerinden size içirdiğinde,
--- Evren yaşamı sizi kuşattığında,
Barışçı ruhunuza, bir durgunluk gelir
Kutlu bir kır türküsü gibi canınıza,
Sonra güzel günaçımının tadı yüzünden
Işıldatır sizi toprağın yeşili yeniden,
Dağ, deniz, bulut, yıldız, soylu güçler
Bu birbirine benzer kardeş yiğitler
Gelir gözlerinizin önüne, sonra gönül
Savaşçılar gibi bağlar sizi bir işe,
Kendi güzel evreninize, uzatır ellerini size,
Konuşun, mutluluğu bölüşün artık
Siz sevgililer! Bölüşün eylemi, ünü,
Şu birbirine gönülden bağlı
Birbiri için yaşayan Dioskurlar gibi,
Şu sessiz uzun direkler üzerinde (*)
Düzenle geçen yeni yaşam gibi,
Bir bağlılık kuruyor aranızda yasa.
Sonra siz değişen doğanın yüceusları!
Siz sevinçliler çağırın özgür ulusu bayrama,
Konuksevercesine! Tatlılıkla! Severek verir
Ölümlü iyi olanı, gizlemez, esirgemez
Ondan memeyi uşaklık.
PAUSANIAS: Ey baba!
EMPEDOKLES: Yürekten anılırsın ey toprak gene
Karanlığından fışkıran çiçek gibi
Açılır sana, şükredenlerin al al olur
Yanakları, çıkar yaşam dolu göğsünden,
Mutlu mutlu gülümsemeler.
Sonra ------
Sevgi çelenkleri sunarlar sana,
Pınar akarken çağlar, kabarır kutlamalar
Arasında ırmak, yankılarla uğuldayan kıyı
Çınlar sesinle, ey Okyanus baba, gene sana
Bir övgü türküsüdür derin sevinçten doğan.
Bir göksel yakınlık içinde sezilir yeniden,
Ey güneş Tanrısı! İnsanın yüceusu, seninle
Senin olduğu gibi kurmuş kurduğunu.
Beğençten, yüreklilikten, dipdirilikten
Eylemler kolay gelir ona ışıkların gibi.
Artık ölmez güzel olan üzüntülü - dilsiz
Bir gönülde. Uyur çokluk soylu çiğit gibi,
Bir ölü kılıfı içinde ölümlülerin gönlü,
Gelmiş çağı, severek kuşatıyor
Onu boyuna hava,
------ soylu kartallarla içiyor
Gözleri doğan günün ışığını, kutlamıyor
Artık düşe dalanları, cimrice besleniyor
Nektar'la, günü gününe sunduğundan
Doğa tanrılarının uyuklayan varlığa...
Yorgun düşünceye değin çetin bir itim
Yüzünden onlar, soğuk sevinçlerinde gönül,
Yakalanıncaya değin Niobe gibi,
Ruh daha güçlüce sezer bütün kaygıları,
Unutmaz geldiği kaynağı yaşam
Arar diri güzelliği, seve seve açılır
Arı duru olanların varlığında...
Sonra ışır bir yeni gün, ah!
Bambaşka bu, umutsuz bir çağdan sonra
Sevgiliye kutlu bir görüşmede,
Ölmüş sanılan sevgide, bağlanır gözü,
----------
------ onlar!
Çoktandır yoksunluğu çekilen, dipdiri,
İyi Tanrılar ------
---- yaşam ırmağıyla iner aşağı!
Kal sağlıcakla! Ölümlünün sözüdür bu,
Bu saat, sizinle onu çağıran
Tanrıları arasında bocalar ölümlü...
Ayrılık yolunu bildiriyor ruhumuz, bir de
Bir daha dönmeyecek olan doğru söylemeyi...
KRITIAS: Nereye? Yaşayan Olympos'ta,
Onu benden, bu yaşlı kişiden,
Böyle delicesine son kez olsun ayırma!
Yakındaysan halk içinde gör işini,
Sıçra dallara yemiş topla yeni ruha...
EMPEDOKLES: Uzakta olsam bile konuşur
Gök çiçeklerim ışıldayan yıldızlarımın yerine
Topraktan kat kat eşkin çekenler
Tanrısal bir varlık olan gerçek doğa
Gereksemez konuşmayı, yalnız bırakmaz sizi,
Bir kez yaklaşmayagörsün,
Çözülmez ondan bakış çağlar boyunca
Gösterir etkisini başarıyla göksel alevi.
Mutlu Saturnus günleri yeniden
Şöyle erkekçe erkekçe geldiğinde
Anar geçen çağları, yaşar, yeniden
Isıtır yüceusu, atar söylentisini!
Bayram gel, bahar ışığından yükselen türkü,
Gölgeliklerden çıkan unutulmuş yiğitler
Evreni gibi, altından üzüntü bulutlarıyla
Dal anılara, anın sevinçlerinizi! -
PAUSANIAS: Sen mi? Sen mi? Ah! Anmak istemem
Onu bu mutluların önünde -
Yermesinler olacak olanı diye.
Hayır! ---- yapamazsın onu...
EMPEDOKLES: İsteyin! Çocuksunuz siz, bilin
Neyin kavranılır, neyin doğru olduğunu,
Aldanıyorsun! Söyleyin, siz budalalar!
Erkin ne olduğunu, daha güçlüdür sizden erk,
Yardımda da bulunmuyor gene. Yıldızlar gibi
Durmadan gidiyor yaşam bütünlenme yolunda.
Tanımaz mısınız sesini tanrıların? Önceden
Dinleyerek öğrendim ana-ata dilini ben,
Daha ilk solukta, ilk bakışta daha
Öğrendim onu, gördüm anladım bu dilin
Daha yüksek olduğunu insan sözünden.
Yukarı! Çağırdılar beni, her solukcuk
Daha güçle kımıldatıyor kaygılı özlemi,
Daha çok kalmak isterdim burada,
Ne olurdu! Bir delikanlıcığın çocukluk
Yılları oyunundan beceriksizce tat alışı
Gibi olaydı bu da. Hey gidi! Ruhsuz,
Uşaklar gibi dolaştım gece utanç içinde,
Bir sizin, bir de tanrılarımın önünde. -
Yaşadım ağaçların doruğundan yağan
Tomurcuk gibi, karanlık yerden fışkıran
Çiçek gibi, ekin gibi, altın yemiş gibi,
Böyle yorulup tükenmekle vardım sevince,
Böyle gönüldeşçe indi göksel güçler aşağı...
Toplanıyorlar derinde, doğa
Senin yergilerinin kaynakları, sevinçlerin,
Geldiler göğsümde dinlenmeye,
Düşündüm derin derin güzel yaşamı,
Bir beğençti bunlar, yalvardım
Bir teki için tanrılara yürekten.
Katlanmazdım artık kutlu mutluluğuna
Sarsılmadan gençlik gücü içinde,
Deliliğin yüzünden cennetin
Ruhun özü olacaktı dersin,
Daha sonra bana bildirmek için
Beklenmedik bir alınyazısı gönlüme
Göndereceğini, artık gelmiş arınma günü,
Göründü belirtiler, böyle iyi bir saatte
İlerliyorum yeni gençliğe doğru,
Bununla kurtaracaktım kendimi,
İnsanlar arasında tanrılar gönüldeşi
Bir oyun, bir alay, bir eğlence konusu
Olmadan, bunu siz yaptınız bana,
Özgür bir ruha yetti bu bir kezlik
Andırma, evet bu bir kezlik!
Anlamayaydın onu, bir koşu atı olurdun
Kamunun, mahmuza aldırmayan,
Gerekli kırbacı bekleyen ancak.
Bu yüzden istenmez adamın dönüşü,
Sizi sevenin, sizce bir yabancı gibi olan
Pek kısa bir süre önce doğan!
Evet, istenmez onun bir ölümlü olarak
Kutluluğuna, ruhuna güvenmesi!
Bir güzel ayrılık gerekti bizim için,
Artık ben de size en çok sevdiğim
Göğsümden gönlümü çıkarıp verebildim.
Bu yüzden olmadı! Daha ne yapabilirdim
Yanınızda?
BİRİNCİ KENTLİ:. Öğütün gerekli bizim için.
EMPEDOKLES: Sorun bu delikanlıya! Utanmayın!
Taze ruhtan doğar en bilgece olan,
Büyüklük bakımından.
Ağırbaşlılık içinde, taze kaynaktan aldı
Rahibe eski Pythia'yı, bilicilikleri,
Delikanlılar tanrılarınızdır sizin. -
Sevgilim! Başüstünde yerin var, benimle kal,
Ben günaçımı bulutuydum yalnız,
Başıboş, geçici! Uyuyordu o,
Tek başıma çiçek açtım, ne evren açmıştı
Ne sen, sen ışıyan günde doğdun...
PAUSANIAS: Oh! Susmayalım!
KRITIAS: Derin derin düşünme,
İyi insan! Kendinle bizi de yakma...
Gözümün önünde karanlık, göremem
Neye başladığını, söyleyemem: Kal diye!
Bir gün değişti. Bir an yakalamış bizi
Olağanüstü, gidiyoruz böyle,
Kaçkınların kaçkınla gittiği yere.
Uzun boylu düşünülmüş gibi geldi bize
Bir saatin mutluluğu önceden,
Bizi görkemli kılan bir saattir o yalnız;
Biliriz onu ancak geçmişte göreceğimizi,
Bırak! İstemem güçlü kişinin ruhunu yermek,
Gördüğüm bu günü de, seni de bırakmam gerek,
İlgilendirirse beni bakarım ancak.
ÜÇÜNCÜ KENTLİ: Hayır! Hayır!
O gitmez ellerin yanına, aşıp denizi
Gitmez Hellas kıyılarına, ya da Mısır'a;
Çoktandır onu görmeyen erkek kardeşlerine.
Büyüklere, bilgelere. - Yalvarın ona,
Yalvarın ki kalsın, yerdi beni,
Ayrılıyor gözleyici bu sessiz adamdan,
Kutlu korku salandan, yaşam yüzünden benden,
Daha aydınlık olacak içinde o, geçen çağdaysa
Karanlık, sen görürsün,
Taşırsın onu içinde büyük alınyazın diye,
Severek taşırsın onu, alımlıdır düşündüğün...
Düşün seni sevenleri de,
Arı duru olanları, başkalarını, yanılan
Sonra pişman olanları da, sen iyi kişi!
Çok nesneler verdin bize, sensiz olur mu?
Ey iyi kişi bir sürecik olsun
İzin vermek istemez misin bize?
EMPEDOKLES: Ey sevgili nankör! Yeterince
verdim,
Yaşamak istiyorsunuz artık, yaşarsınız,
Soluğunuz olduğu sürece, ben yaşamam...
Atmak gerek bu konuşturan nesneyi.
Odur tanrısal doğayı ortaya koyan,
İnsanları tanrısal kılan, böyle tanır
Onu pek araşırıcı olan kuşak gene.
Doğanın beğençle gönlünü doldurduğu
Ölümlü; açıklamış doğayı,
Çatlatıyor doğa kabını,
Artık yaramaz başka bir gerekseyişe,
Bir tanrısallık vermez insan yapıtına.
Bırakın ölsün bu mutlular, bırakın,
Özel gücü, saçmalığı, alçaklığı içinde
Göçüp gitmeden, özgürler uygun bir zamanda
Severek adar kendini tanrılara. Bu benimdir.
Çok iyi bilirim alınyazımı, çok önce
Gençlik gününde açıklamışım onu,
Saygı duyun bana, bulamazsınız yarın beni,
Söyleyin: O, yaşlanmaz, günleri saymaz,
Yaramaz işine kaygının, sayrılığın,
Geçip gitti görünmeksizin kimseye,
İnsan eli gömmedi onu,
Gören göz de yoktur onun külünü
Yaraşmaz ona başka bir nesne, önünde,
Işıyan günde mutlu ölüm saatinde
Atmış yüz örtüsünü tanrısal varlık
Işık da, toprak da sevmiş onu, onun özünü,
Evren tini uyandırmış özel ruhu,
Ondadır bütün bunlar, ölerek döneceğimde...
KRITIAS: Yok! Yakarmaya aldırmaz o,
Utanır ona bir söz söylemeye gönül...
EMPEDOKLES: Gel, uzat ellerini bana, Kritias!
Sizler, evet sizler bütün! - Sen kalıyorsun,
Daha, ey sevgili, akşama değin gönüldeşler
Yanında, sen boyuna gönülden bağlı delikanlı!
Üzülme! Kurtuluştur benim sonum, öyle - ey hava,
Yeni doğanları kuşatan hava, yukarda
Yeni yolda yürürken ağır ağır,
Alırım öcümü, bir gemici gibi, yaklaşırsa
Anaadanın (*) çiçekli ormanına,
Soluk alır böylece seven göğüs, onun
Yaşlanmış yüzü yeniden açıklar
İlk beğencin anısını, koyar ortaya!
Evet - ey unutulmuşluk! Barıştırıcı kadın! -
Yetkin bir sunuştur bana can, siz sevgililer!
Gidin, selam edin ata ocağı kente,
Onun kırlarına, güzel bir günde
Tanrılar bir şenlik getirirse doğaya,
Siz de çekip gidin kutlu koruluğa,
Apaçık bir eğlentiden doğan içli
Türkülerle sizi sarışı gibi korunun
Bir ses çalkalanır türküde benden,
Güzel evrenin sevgi korusunu dolduran
Bu gönüldeş sözü severek duyarsınız yeniden,
Böylesine alımlıdır söylediğim gibi,
Bu aralık, duramam burada, zaman az,
Belki de duyar ışığın parıltısı, onu,
Sessiz pınarda, ışıyan bulutlarla yukardan
Size bağışta bulunmak isteyende.
Siz, evet düşünün benim olanı...
KRITIAS: Ey kutlu kişi!
Parmağımı ağzımda bıraktın, kutlu kişi!
Yücelemek isterim seninle oluşageleni,
Bir ad vermek istemem ona...
Gerekli mi olması? Böyle ivedice
Olmamış ne varsa. Agrigento'da yaşadığından
Önemsemiyoruz onu, bizce benimsendin artık,
Biz düşünmeden önce, geldi gitti sevinç,
Ölümlüler duymadı bunu, ruh
Sormaksızın ilerliyor yolunda.
Ah, senin orda olduğunu söyleyebilir miyiz?
(Hepsi gider.)

Beşinci Sahne


PAUSANIAS: Olan oldu, bırak beni de gideyim.
Sence kolay olacak!
EMPEDOKLES: Şöyle bir doğrul!
PAUSANIAS: İyi biliyorum söz etmem gerekmez
Bu kutlu yabancı üstüne
Bağlamak istemem gönlümü içimde.
Onu boşa çıkardın, kendinden ayırdın -
Benimle bir gibi geliyor bana.
Ben bir toy çocuktum, görkemli,
Bana gönüldeşçe bir konuşmada
İyice bir beğençle eğilim gösterdiyse
Bunlar çoktandır bilinen birinin sözleriydi.
Olan oldu! Ey Empedokles!
Adınla sesleniyorum sana, tut kaçanı
O yürekten bağlı elinde,
Bak! Daha yanımdadır o,
Artık bırakamazsın beni, ey sevgili!
Mutlu gençliğin canı! Yoksa beni
Çepeçevre sardın mı, ben sana bu gönlü
Başarı sevinci, büyük umutlar içinde
Açtım mı? Tanımıyorum artık seni.
O bir düştür, inanmıyorum ona...
EMPEDOKLES: Anlamıyor musun onu?
PAUSANIAS: Gönlümü alıyorum ben,
Bağlı, senin için bencil olan, kızan, vuran.
EMPEDOKLES: Senin ünün öyle kaldırır, benim de
böyle.
PAUSANIAS: Ün yalnız ölümde mi var?
EMPEDOKLES: Duydun sen de,
Ruhun da gösterdi sana,
Benim için yok başka yolu.
PAUSANIAS: Ah! Doğru mu?
EMPEDOKLES: Beni ne yolla
Tanıdın?
PAUSANIAS: (İçinden.) Uranus'un oğlu olduğun
için!
Bunu neden soruyorsun?
EMPEDOKLES: (Sevgiyle.) Benim de uşaklar gibi
Alçakların gününü görerek mi ölmem gerek?
PAUSANIAS: Hayır!
Senin büyücü ruhunda olmayı istemem,
Seni yermeyi de istemem, sevginin acısı
Bana çektirilse bile, ey sevgili! Öl de
Bunu göster bana kendiliğinden, öyle gerekse.
EMPEDOKLES: Anladım artık, sen beni sevinçsiz
Bırakmayacaksın gideyim, ey yiğit kişi!
Acı nerede? Çevrelemiş başını senin
Tan kızıllığı, bir kez daha gönderdi
Gözlerin güçlü ışınlarını bana.
Evet ben, öpeyim dudaklarını, ben,
Bu sözverişlerin yüzünden güçlü olacaksın
Aydınlık saçacaksın, can içinde, alevde
Gezineceksin, ey gencecik yalım,
Seninle yükselecek kutlu göğe...
Evet! Ey sevgili! Yoksa yaşamazdım seninle,
Bu yumuşak gök altında
İlk altın başarılardan bir gönüldeş bakışı
Çevrilmiş üstümüze, biricik,
İşte bu yüzden benim sessiz koruluğum,
Sofam bildirecek sana bunları,
Önceden gelirsen oraya baharda.
İkimizin arasında olan can,
Sarar seni çepeçevre, şükürler olsun ona,
Evet ona şimdi. Ey oğul! Canım oğul!
PAUSANIAS: Baba! Teşekkür etmek isterim
Bir daha girerse yüreğime o acı.
EMPEDOKLES: Evet, sevgili,
Sevinç sürüp gittikçe güzeldir, teşekkür de,
Ayrılanlar bağışlanır ayrılanların yanında.
PAUSANIAS: Oraya gitmek gerekli mi?
Anlamıyorum,
Sen anlıyor musun? Kimdir yardımcın?
EMPEDOKLES: Baskı altında değilim ölümlülerce,
Korkusuz iniyorum gücüm içinde
Buğday yolundan aşağı, mutluluğum,
Ayrıcalığım budur benim.
PAUSANIAS: Bırak! Bana böyle
Korkunç nesnelerden söz açma! Bak soluyorsun,
Gönüldeş sözü duyuyorsun, fışkırsın
Yüreğinden yaşamın değerli kanı,
Güvenle bakarsın, evren aydınlık çepeçevre,
Gözlerin ışıl ışıl tanrıların önünde.
Özgür yıldızlar üstünde esenlik verir,
Pırıl pırıl ışıldatır seni gök,
Sen alımlısın! Senin yüceusun yeryüzü.
Göçüp gitmeli bütün nesneler!
EMPEDOKLES: Geçip gitmek mi?
Evet bu buz bağlayan ırmak gibi
Durup kalmaya benzer. Çılgın varlık!
Uyur, kalır kutlu yaşam özü bir yerde,
Bağlamak mı istersin onu, sen, salt olanı?
Üzüntü vermez sana boyuna, sevinçli olan,
Bir kez bile tutuklu evinde
Umutsuzluk içinde durur kendi yerinde.
Sorar mısın nereye gereklidir
Tüketmeden evrenin tadını çıkarması? -
---- Git içeri,
Bir yemek hazırla, son bir kez daha
Tadayım ekini, samanın gücünü,
Bir teşekkür sevinci olsun ayrılışım,
Biz, beni seven Musalara, yiğitlere
Övgü türküleri yakalım - sen de oğul!
PAUSANIAS: Coşturdu beni sözün, uymalıyım sana,
Boyun eğmeliyim, elde olmadan...
(Çıkar.)

Altıncı Sahne

EMPEDOKLES: Hey! Jupiter, kurtarıcı! Yaklaştı
Yaklaştı saatim, gelsin artık oyuklardan
Güvenli ulağı gecemin,
Akşam yeli, gelsin bana sevgi ulağı.
Gelecek! Yollandı! Artık çarp ey yürek,
Dalgalan, ruh üstündedir senin
Işıldayan yıldızlar gibi,
Gökteki yersiz yurtsuz bulutlar gibi,
Boyuna kayıp giden, dolaşıp duran.
Ne oldu bana? Şaşıp kalmışım yaşamaya
Başladığımdan bu yana, durum bambaşka,
Şimdi varım, varım - bu yüzden o da vardı,
Seni bu sofuca sessizlik içinde
Başka bir tutku mu kapladı?
Bu yüzden mi kolaydı sence yaşamak,
Yoksa sonunda yetkin bir eylem içinde
Üstün gelen bir kişi sevinci mi bulurdun?
Geliyorum, ölmek mi? O ancak karanlığa
Atılan bir adım, görmek istedin onu gözüm!
Sen, elinden geleni yaptın bana,
Ey iyiliksever! Gece bir süre gölge
Salmalı başıma, oysa ne de sevinçle fışkırıyor
Yiğit göğüsten yalım, bir dileği mi var
Ürperenin? Ölürken tutuşturuyor beni
Yaşam, sen de ölüm sağrağını sunuyorsun
Bana, köpürüp taşan, ey doğa! Bununla
İçiyor toyunun coşkunluğun son alevini!
Kıvançlıyım ben, aramıyorum artık
Adak yerimi, içindedir benim...
Ey İris yayı! Batıp çıkan suların üzerinde
Gümüş bulutlarda yükseldikçe böyle dalga
Senin gibidir benim de kıvancım!

Yedinci Sahne

PANTHEA: ---------- İnsan sapıtması!
Gönlünü yapmadın onun,
Sen anlamsız adam! Ne verdin ona,
Sen, ey zavallı? İmdi adam
Yaşayıp gidiyor kendi tanrıları arasında,
Şaşıp kalır budalalar, tanrılar
Onun için yüksek bir ruh yaratsalar
Yoksa boşuna değildir ey doğa
Bütün ona verdiklerin!
Gelip geçicidir senin sevdiklerin,
Ötekiler de, çok iyi biliyorum!..
Geliyorlar, büyüyorlar, bilmiyor bir teki bile
Ne olduğunu, böyle de yok oluyorlar,
Mutlular gene, ah! Bırakın onları...
DELIA: Güzel değil mi
İnsanların yanında oturmak? Bilmez
Bundan başkasını gönlüm, dilenir
Bu bir tekin içinde,
Üzücü bir durum değil mi
Gözümün önünde kavranılmasın sonu,
Senin ona çek git demen, Panthea?
PANTHEA: Gerekliydi bence! Kim ister onu
bağlamak?
Ona benimsin demek?
Onun kendi diriliği,
Ruhu bir yasadır kendince.
Onun kurtarması gerekir onu yeren
Ölümlülerin namusunu,
Ona baba gök kollarını açarsa
Biraz oyalanmak gerekmez mi?
DELIA: Bak! Ne görkemli,
Ne gönüldeşçedir yeryüzü.
PANTHEA: Evet görkemli, daha görkemli şimdi.
Sizden bir yürekli kimsenin ayrılması
Bağışlanmaz bir durum olmasa gerek.
Evet çok oyalandı durdu
Senin yeşil tepelerinde biri,
Sen değişmektesin!
Bakıyor dalgalanan tepelere yukarı
Engin denize aşağı!
Çıkaramıyor tadını son sevincin
Belki de görmeyeceğiz onu, iyi çocuğu!
İlgilendiriyor beni de,
Severek başka bir nesne istiyorum.
Utanıyorum doğrusu.
Öyle yapıyor, evet! Yoksa o kutlu değil mi?
DELIA: Kimdir şu delikanlı,
Tepeden aşağı inen?
PANTHEA: Pausanias! ah!
Gerekli miydi babasız olmamız gene?

Sekizinci Sahne

PAUSANIAS: Nerdedir o? Ooo, Panthea!
Sen ona saygı duyar, ararsın da,
Bir kez görmek de isterdin onu,
O verimli gezgini, bir ondan
Yararlık görüldü yol bulmada, ünle,
Sövüp saymadan kimse gidemedi o yolu.
PANTHEA: Ondan dolayı mutlu, büyüktür o yol,
Her kişiyi korkutan öyle mi?
Nerdedir o?
PAUSANIAS: Beni gönderdi, bir daha görmedim,
Yukarda dağda çığırdım onu,
Bulamadım gene de...
Geri dönmüştür besbelli. Gece oluncaya değin
Gönüldeşçe sözler verdi bana kalmak için.
Ah bir gelse! Oklar gibi uçup gitti,
Pek mutlu saatler geçti,
Yeniden kıvanç duyacağız onunla.
Bilirsin sen de Panthea, onu,
Bir kez gören o soylu yabancı kadını;
Görkemli bir göktaşını.
Ölümden dolayı, siz ağlayanlar!
Duydunuz mu? Bakın ona
Çiçekleri, yüksek tepeleri içinde,
Üzüntülü mü, değil mi,
Ölümlerle korkunç gelen,
Mutlu bir göz önünde pırıl pırıl olan.
DELIA: Ne denli seversin onu?
Boşuna yakarmadın mı ağırbaşlı kimselere?
Daha güçlüdür yakarış, o delikanlıdır,
Güzel bir başarı olacaktı senin için!
PAUSANIAS: Ben ne istemiştim? İlgilendirir
Ruhumu bir karşılık verirse
Dileğinin ne olduğu üstüne...
Sevinç verir onun yadsıması ancak,
Daha derin yankılar uyandırır gönül
Onun olağanüstü varlığına bağlandıkça...
İnan bana, kötü bir inandırış
İçin değil bu,
Yeniden yaşamaya başlarsa.
Çokluk kendi evreninde
Sessiz durduğunda, onu
Yüksek bir yeterlilik içinde görürdüm,
Düşünür kara kara,
Devingen, dopdoluydu ruhu bence,
Sezinleyemedim, ürküttü beni
Elle tutulmaz olanın gerçekliği.
Kesin bir söz döküldü dudağından,
Sonra bir kıvanç göğü çınladı ardından
Onda, bende, karşı durulmazca sardı beni,
Özgür sezdim kendimi.
Ah, yanılabilirdi, yürekten anladım
Tükenmeyen gerçekleri böylece,
Öldü küllerinden bana doğru pırıl pırıl
Bir yüceus ışıldayıp yükseldi.
DELIA: Tutuşuyorsun büyük tin! Büyüğün
ölümüyle,
Güneşleniyor oysa seve seve
Gönülleri ölümlülerin yumuşak ışıkta
Göz veriyor görmezlere bile.
Söyle nedir yaşayan, sürüp giden?
Fırlatıyor alınyazısı en sessizleri dışa,
Kımıldandılar aralarında
Sezdiler sevgililerin kovulduğunu gene,
Ölüp gitti umutlar içinde gençlik.
Çiçek aşısında kalmadı bir diri -
Ah! İyi kimseler ayak bastılar
Yokedici ölüm tanrılarının yöresine,
Beğençle gittiler oraya
Bir de küçümsediler bizi üstelik,
Ölümlüler yanında oyalanma yüzünden.
PAUSANIAS: Yargı mı giydiriyorsun?...
DELIA: Ey, neden bırakıyorsun
Ölmeye yiğitlerini doğa,
Böyle kolaylık neden?
Yalnız, Empedokles, seve seve
Adadın kendini, evet seve seve.
Altüst ediyor güçsüzleri alınyazısı,
Ötekiler, güçlüler saygı duyuyorlar
Göçmeye, kalmaya, çelimsizler gibi olacaklar.
Denendin iyice,
Sen ey görkemli! Çektiğin acıyı,
Çekmez bir uşak bile,
Zavallılar; öteki dilencilere
Gezdirin yurdu.
Evet! Doğrudur bu,
Kovulanlar
Yoksunlar değil
Sizin sevgilileriniz gibi ey tanrılar,
Bir kez küçümsenseler de!
O, güzel olanı benimsedi...
PANTHEA: Doğru değil mi?
Ne yapmaması gerekirdi?
Gerekli midir boyuna
Üstün gücü olan hınç duyduğunuz
Bir yüceus için uzun boylu yaşama,
İğne batarken ona?
Hız veriyor ağrılar uçuşuna,
Bir araba yöneticisi gibi,
Yolda başlarsa tekerden duman çıkmaya
Koşar korkuya uğrayan bir saçak altına
Daha hızlı!
DELIA: Böyle kıvançlı mısın Panthea?
PANTHEA: Kutlu güç yalnız çiçek açımında
Erguvan bolluğunda değildir,
Acıyla beslenir yaşam, kız kardeş!
İçer benim yiğidim gibi,
Ölüm sağrağında bile mutludur o!
DELIA: Yazık! Böyle avunmak gerekir mi
Ey çocuk?
PANTHEA: Yok! Bana kıvanç verir kutlu olan
Ortaya çıkması gerekirse,
Korkunç olan da görkemlice çıkar ortaya.
Onun gibi yiğitlerden birkaçı
Gitmemiş mi tanrıların yanına?
Korkarak, bağırıp ağlayarak
Geldi halk dağdan, görmedim
Bir kimsenin onu yerdiğini,
Duymuşlar bütün olanları,
O kuşkucular gibi kaçıp gitmemiş, gizlice,
Onlara acılar içinde bile
Güler yüz göstermiş konuşurken!
PAUSANIAS: Böyle şenlikle batar,
Yıldızlar! Onların ışığından
İçerek mi ışıldar oylumlar?
PANTHEA: Evet şenlikle batıyor o erkişi -
Daha kıvançlı, daha parlak oluyor bile.
Neden üzülürüm? Aydınlanıyor
Işıyan Ruh!
Işık saçıyor sana, batarken bile,
Ağırbaşlı sevgilin, doğa!
Sana bağlı kalan, senin adağın!
Sevmiyor seni ölüm korkusu saçanlar,
Aldatarak bağlıyor gözlerini kaygı,
Senin göğsünde çarpan
Onların yüreği değil artık, onlar
Kurudular, ayrıldılar senden - ey kutlu bütün!
Dipdiri! İçten olan! Şükür sana,
Odur senin ölmez olduğunu gösteren!
Gülerek atıyor incilerini denize
Kendinden gelenleri, o yiğit...
Böyle olmalıydı.
Böyle istiyor can,
Olgunlaşan zaman.
Bir kez gereksemişiz böyle
Olağanüstünün görmezlerini...
PAUSANIAS: Büyüktür onun tanrılığı
Adak oluşu büyük!

 

1      2      3      4