Toprağın hiçte ekşi değil,
Yoluma da sığamıyor değilim
Kızım da uğurlu
Berrak bir gün gibi...
Oğlumsa uysal ve de eğitimli
Çerkeş yurduna kalbimi süreyim,
Hepimiz, hepimiz aranıyoruz
Kimi arıyoruz sanıyorsun sen?
Aradığımızı Ben söylerim,
Ben söylerim ama kim dinler?
Kimse bizi aramıyor,
Kendi kendimizi arıyoruz...
Kimse bizi aramayacak
Boşu Boşuna aranarak
Gezinme bu dünyada...
Sen kendi kendini ara
Kendini bul?
Ben neredeyim?
Kendimi nereden taşıyıp
Geleceğim? Diyerek
Kendi kendine bir sor
Anavatanımız Çerkesya'nın bağımsızlığı uğruna
kahramanca savaşan, yaşamlarını bu yolda çekinmeden feda
eden, Çerkeş Özgürlük Destanı'nı yazdıran HALKIMIZA ve
onların önderliğini yapan, aşağıda adları yazılı olan,
ya da adlarını bulamadığım diğer önder ve thamadelerimize,
bu yapıtımı ithaf ederek huzurlarınızda saygı ile
eğiliyorum. Bu gerçek vatan evlatları, Nart Soyu'nun son
çocukları, gönüllerimizde yaşamakta ve sonsuzluğa dek
yaşayacaklardır. Ulu kahramanlar, toprağınızda rahat
uyuyun, uğrunda öldüğünüz o topraklarda, torunlarınız
tekrar kök salarak, on binlerce yıllık şanlı ulusumuzu
yok olmaktan kurtarmışlar ve barış içerisinde, ulusal
kültürümüzü daha bir yükseltmişlerdir. Biz Anavatan
dışında yaşayan Çerkesler, barış ve dostluk yollarıyla
vatanımıza döneceğimize, tüm gücümüzle vatanımızı daha
ileri düzeylere ulaştıracağımıza huzurunuzda söz
veriyoruz.
Havdeko Mensur, Kehrıko Şamuz, Şiptlagoko
Rassu, Pşat yöresinden Yındarıko Hacı Chuj Beg, Dzepş
Şıhan Jeri, Pşemaf Ali bi Vizeroko, Kalevibetako
Hatıkuay, Hattıv, Pşaduje, Naştıv, Hatıkuayko Jambolet,
Tığuıj Ali Ahmet, Mehmet Efendi, Kissa Yöresinden Hacı
Datchumuko, Bjeduğ pşısı Pşık'uy, Şemıt Urutzıko Yislam,
Yerikoko Yislam, Berzek Alchazıko Beyislam, Havdıko,
Abedzech eyaletinden ünlü politikacı Seraskeriko,
Kertzij ve Haşmatzo, Hatlaşe'den Hamed, Apsığ'dan
Yefenıko, Mehmet Ali, Abun'dan Hatuz Geteğaş, Şapsığ
Pak, Chuşt Hafeş, Hatık'u uzokk, Chuşt Bardam Hurayko
Hafıj, Şapsığ yöresinden Hantechu ve Pşık'uy Borok,
Chodz Zabl, Abat Besni, Çoratıko Hamutz, Yukarı Abın'dan
Anchur, Dagumuko Berzek, Melgoş, Arslan Jeri, Tutza,
Nekepsicho'dan Vana kabilesinden Y. Touisoko, Jajı Ali,
Jajı Mehmet, Sapte Tza'ko, İsmail Brakok, Koblı Arslam,
Paris'ten gelerek Çerkeslerle omuz omuza savaşan Kürt
Beyi Pharis Bey, M. Çuroko, Pşık'uy Borok, Haktoş, Hacı
Bram, İbrahim Netcho, Arslam Beg, Hako, Tu. Adler'den
Bayslam, Bjedugh Pşısı Acaigagako, Ubıkh verklerinden
Geranduk Brakok İsmail ve diğerleri.
Ayrıca sayıları yüzleri bulan Polonyalı
askerlere, onların subaylarını, özellikle halkımızın
Tevfik Bey adını verdiği Tephil Lapinskiy ve
Dağıstan'dan gelerek Abedsechleri organize eden Mehmet
Emin'i de saygı ile anıyor ve huzurlarında minnetle
eğiliyorum.
"Siz, bütün Müslüman ve Hıristiyanlar, tek bir tanrıdan
söz eden sizleri anlamak hem çok zor, hem de siz bu
iddialarınızla yanılmaktasınız. Gözlerimizin gördüğü
hiçbir şey yeryüzünde tek değildir, aksine pek çoktur,
çeşitlidir. Nasıl olur da bu kadar çok çeşitlinin
içinden birisi, tek ve en kudretli olduğunu iddia
edebiliyor, kendini bu çokluklardan ayırabiliyor? Bizim
çok tanrılarımız varken, her şey daha iyi ve düzenli
idi; çünkü her tanrının görevi ayrı ve belli idi. Su,
ateş, ormanlar, dağlar, insanların ve hayvanların
tanrıları... Hepsi ayrı ayrı idi... Tek bir tanrı nasıl
oluyor da dünyamızda sayılamayacak kadar çok sorunların
üstesinden gelebiliyor? Bu tek tanrı adına daha önceleri
Türkler gelerek bizi boyundurukları altına almaya
kalktılar, daha sonra yine bu tek tanrı adına; Ruslar
gelerek bizi köleleştirmek istediler. Osmanlılar bizi
tek bir tanrı adına, yine aynı tek tanrı adına
köleleştirmek isteyen Ruslara karşı savaşa çağırıyorlar.
Yine Ruslar bu tek tanrı adına Müslümanları, Müslümanlar
da Hıristiyanları öldürüyorlar.
Nerede bu olaylardaki gerçek?
Söyler misiniz? Sizler de aynı tek bir
tanrı adına, ama daha değişik bir tanrı, Türklerinkinden
ve Ruslarınkinden de daha başka tek bir tanrı adına
(Sizlerin de bizlerden ne istediğinizi zamanı gelince
görecek ve anlayacağız) bizlerle birlikte tek bir
tanrıya karşı savaşmak istiyorsunuz.
Ne tuhaf değil mi?"
(Taupse Mart 1856, Kobli Arslamkeri)
ÖNSÖZ
Bu yapıtta; Çerkeslerin, bilinen en eski çağlardan
günümüze kadar olan tarihi ele alınmakta ve kronolojik
olarak sunulmaktadır.
Çerkeslerin milattan önce ve milattan sonraki tarihleri,
özellikle bağımsızlık savaşı yılları bu güne dek
yeterince incelenmemiş ve gün ışığına çıkartılmamıştır.
Bu konu düşündürücü, aynı zamanda acı dolu bir
trajedidir. Kitap okundukça anlaşılacağı üzere,
kronoloji özellikle bağımsızlık ve özgürlük savaşları
yıllarında yoğunluk kazanmaktadır. Bu açıdan da
kronoloji, bildiğim kadarıyla bu konuda şimdiye dek
yazılmış en kapsamlı tarih kitabı olmaktadır.
Bugüne dek kullandığımız tarihi bilgilerimiz çoğunlukla
tek yönlü, yanlış ya da özellikle yanıltılmış kaynaklara
dayanmaktadır. Bilinçli bir yöntemle amacından
saptırılmış bilgilerle doludur. İşte bu yapıt
yanılgıların ve yanlışlıkların düzeltilmesine yardımcı
olabileceği gibi birçok kişi ve konu hakkında tartışma
olanakları hazırlayacaktır.
Yukarıda sözünü ettiğimiz yanlış bilgiler nedeniyle,
Çerkes aydınları ve Çerkes Ulusal Sorunu terim
kargaşalarına ve de çeşitli konularda tarihi çıkmazlara
sürüklenmiştir. Bunun doğal sonucu olarak; Kuzey
Kafkasya halkları bütünleşememişler, aksine daha çok
bölünmüşlerdir. Bu bölünüşte zamanla moral çöküntülerine
ve çözülmelere neden olmuştur. Bu arada muhaceretteki
Kuzey Kafkasyalıların müşterek bir dille anlaşma
olanakları olmadığından, toplantılarda, demeklerde
kullanabildikleri dil, yaşadıkları ülkenin hakim dili
olmuştur. Böylece Kuzey Kafkasya halkları farkına
varmadan birbirlerini de asimile etmişlerdir. Bu
karşılıklı dilsel erime istenilen amacın tam tersine
sonuçlar getirmiştir.
Bu yapıt hazırlanırken, ekte sunulan kaynakçalardan da
anlaşılacağı gibi; başta Alman, İngiliz ve Fransız
kaynakları olmak üzere bir değerlendirmeye gidilmiş, bu
arada bazı Türkçe kaynaklardan da yararlanılmıştır.
Benim ulaşamadığım, inceleyemediğim kaynakların da
olacağı göz önünde bulundurularak, kitabın bu açıdan
okunmasını, incelenmesi hususunu siz sayın okuyuculardan
özellikle dilemekteyim.
Ben tarihçi değil, etnologum. Bu nedenle de yapıt Ethno-historik
bir özelliğe sahiptir. Yapıtın bu yaklaşımla
incelenmesinin daha uygun olacağını ifade etmek
isterim. Bu kitap aynı zamanda bir denemedir. Eksik
kalan kaynakların, örneğin İtalya'daki Vatikan Devlet
Külliyatı'nın, İstanbul Bizans Kilisesi, Çarlık
Rusya'sı, Osmanlı, Sovyetler Birliği arşivlerinin
taranmasından elde edilebilecek belgelerin de
değerlendirilerek kitaba eklenmesi gerekir.
Kaynakçalarda belirtilen yapıtlar incelenirken kimi
gerçeklerin de ortaya konması gerekmektedir. Bağımsızlık
Savaşı zamanını ya da öncesi dönemde Kafkasya'ya giden
gezginler, Çerkesya'yı ziyaret eden kişiler, günümüze
tarafsız bilgi aktaramamışlardır. Örneğin; Teophil
Lapinski Çerkes halkının yanında yer alırken, Fransız
gezginci Dubois Montpereux ve Theodor Horschelt Çar,
Haşim Efendi ise Osmanlı yanlısı bir üslup
kullanmışlardır. Aktardıkları bilgiler, hizmet ettikleri
devletlerin politik çıkarları doğrultusunda oluşmuştur.
Bu kitapta aktarılan bilgilere kızacak olan ya da "biz
böyle mi idik? Neden bunları yazdı? Yazmasa idi daha iyi
olurdu..." diyecek olan okuyucular da çıkacaktır. Bu tür
sübjektif ve duygusal görüşlü tepkiler doğaldır. Ancak
gerçekçi ve sağlıklı bir düşünce ve davranış tarzı
değildir. Yanlış ve doğrularını, günah ve sevaplarını
açıkça yazmayan, söylemeyen ya da öğrenmeyenler
yanlışlarını yinelemek durumundan kurtulamazlar. Sürekli
yanılgılara düşerek umarsız girdaplara kapılırlar.
Eleştiriye açık kişi ve toplumlar her zaman
ilerlemişlerdir. Kimi gerçekleri ne kadar acı olsa da
kabullenmemiz gerekmektedir. Böylece hatalarımızı
düzeltme yollarını bulalım. İşte bu yapıt bu anlamda yol
gösterici adeta Çerkeslerin aynası olma işlevini
yüklenmektedir. Okudukça kendimizi göreceğimize, en az
200 yıl önceki Çerkes toplumu ile bugünkü Çerkesler
arasında bu anlamda hiçbir fark bulunmadığını
anlayacağımıza inanıyorum. O çağlardaki kabilecilik,
sınıfçılık, menfaatçilik, Çar yanlısı, Osmanlı yanlısı,
dincilik ve benzeri hastalıklarımızın bugün bile
sürdüğünü, yüzyıllardan günümüze yansıdığını göreceğiz.
Çerkes tanımının kapsamı çok geniş alınabildiği gibi,
dar anlamda da kullanılabilmektedir. Hazar'dan
Karadeniz'e kadar, bütün Kuzey Kafkasya halklarını içine
alan geniş kapsamı yanında Adigece, Abazaca ve ölü dil
haline gelen Wubıhça dillerini konuşan halkları kapsar
biçimde dar anlamda da kullanılabilmektedir. Ben bu
kitapta, özellikle ikinci anlamda kullanarak
araştırmalarımı yürüttüm. Yabancı kökenli bir sözcük
olan "Çerkes" teriminin yerine Kuzey Kafkasya
halklarının kendi kendilerine vermiş oldukları öz
adlarını kullanmanın en doğru yöntem olduğunu
düşünmekteyim. Bu adlar, Abaza, Adige, Çeçen, Asetin,
Lezgi ve benzerleridir. Diğer Kuzey Kafkasya halklarının
da aynı çalışmalarla bu tür yapıtlar vermeleri en büyük
sevinç kaynağımız olacaktır.
Bu kitapta sürgünden sonraki Çerkeslerin,
1864'den sonra Çarlık Rusya’sı sınırları içerisinde
kalanların Ekim İhtilalinden sonraki tarihleri yelerince
incelenerek ortaya çıkarılması için özverili
çalışmaların yapılması gerekmektedir. Bu gereksinme
nedeni ile:
Geçmişin hatalarından ders alarak,
kişisel ve politik çıkarlar, makam ve mevki kaybetme
kuşku ve korkuları bir yana bırakılarak, binlerce yıldır
yok edilemeyen halkımızın, dili ile, tarihi ile, kültürü
ile bir bütün olarak, son yıllarda karşılaştığı
tehlikeli dönemeçten kurtarılması çalışmalarına her
Adige’yi, Abaza’yı, Çeçen’i vb. çağırıyoruz. Bu görev
hiçbir kişinin ya da kuruluşun tek başına yükleneceği,
ya da sahipleneceği bir görev değildir. Herkesin ortak
sorunudur. Herkesin katılması gerekmektedir.
Çerkeslerin Çarlık Rusya'sına karşı
yürüttükleri bağımsızlık ve özgürlük savaşı, bilindiği
gibi yüz elli yıldan fazla sürmüştür. Sonunda, Çerkesler
kendilerinden asker, gerekse silah açısından çok daha
güçlü Çar yönetimine boyun eğmek zorunda kalmışlardır.
Çarlık Rusya’sı tarihi yakından incelenecek olursa,
İmparatorluğun yürüttüğü kolonileştirme savaşlarında
hiçbir halk bu kadar uzun süre özgürlüğü ve bağımsızlığı
için, ne Avrupa'da ne de Asya'da Çarlara karşı
direnebilmişlerdir.
Kuzey Kafkasyalıların kolonisi Çarlara
karşı yürüttükleri müdafaa savaşları, pek çok
araştırmacı ve tarihçilerce yanlış yorumlanarak, daha
sonraki yıllarda Çerkes halkına yanlış aktarılmış,
yanlışlıklar tarihi gerçek imiş gibi halka öğretilmeye
çalışılmıştır. Bu aktarış biçimleri bir ölçüde
bilgisizliğe dayanmaktadır. Ancak, büyük ölçüde de
Çerkes halkının daha çabuk eritilerek yok edilmesi
amacıyla kasıtlı olarak yapılmıştır.
Kuzey Kafkasya halklarının yürüttüğü
savaşlar, tarafsız bilim adamlarınca ikiye ayrılarak
incelenmektedir.
Dar anlamda aldığımız Çerkes kavramı
içerisine giren Adige, Abaza ve Wubıhların yürüttüğü
özgürlük ve bağımsızlık savaşları, Çeçen ve Dağıstan
halklarının din ağırlıklı olarak yürüttükleri savaşlar.
Kökenleri farklı olan bu iki savaş, çoğu
kez birlikte incelenmektedir ki bu yöntem olarak
yanlıştır. Bu tür birlikte inceleme yöntemi ayrıca
bilimsel de değildir. Zira bu yıllarda Çerkeslerin büyük
çoğunluğu daha İslam dinine geçmiş değillerdi. Kısmen
Hıristiyan ve kısmen de daha önceki dinsel inançları
yaşamakta idiler. Bu durumu o devrin birçok Avrupalı
gezgini tarafından açıkça ortaya konulmaktadır. Hatta
1980'li yıllarda Yugoslavya'da yaptığım araştırmalar
sırasında Velika Ryeka köyünde oturan seksen yaşını
aşkın Hacı İshak'a dedesinin dininin ne olduğunu
sorduğumda, gülümseyerek "Birçok tanrılara inanıyordu"
yanıtını almıştım. Nitekim Osmanlı Paşası Ferah Ali
Paşa'nın 1780'den sonra Çerkesya'ya İslam dinini yaymaya
kalkışması da bu savımızı doğrulamaktadır. Şeyh Şamil'in
Çerkesleri kendine bağlayarak dini bir savaşa sokabilmek
amacıyla Adigelere gönderdiği Hacı Mehmet, 1842'de diğer
müritlerinden Hacı Süleyman 1944'de, Adigeler tarafından
zehirlenerek öldürülmüşlerdir. Öldürülme nedenleri ise,
binlerce yıllık Adige geleneklerini kaldırarak, dogmatik
şeriat kanunlarını uygulamaya kalkışmalarıdır. Bu
naiblerin bilmedikleri gerçek; içlerine girdikleri
halkın çoğunluğunun Hıristiyan olması ya da
Hıristiyanlık öncesi tanrılara halen tapmaları idi.
Hatta Wubıhlar İslamiyet’ten söz açılmasını bile
istemiyorlardı. Şamil'in en son gönderdiği Nabi M. Emin
ise Abedzechlerin arasına yerleşerek, hiçbir çıkış
yapmadan, birkaç yıl Abedzechleri inceler. Onları tanır,
halkın karakterini ve hassas oldukları konuları öğrenir,
daha sonra naipliğini ilan eder.
M. Emin sözde Şamil'e bağlı, gerçekte ise
tamamen geleneklere göre yönetilen bir yönetim biçimi
kurarak, şeriattan hiç söz etmeden kendisini kabul
ettirmiş, böylece başarı sağlayabilmiştir. Teophil
Lapinski'den aldığımız bilgilere göre, Şamil savaşı
kaybedeceğini anlayınca, M. Emin'e mektup yazarak
Abedzech bölgesine gelmek istediğini bildirir. M. Emin
ise ona şu yanıtı yazar: "Sakın buraya gelmeye kalkışma,
Abedzechler şeriat düşmanıdır. Senin katı dini
kurallarını kabul etmezler. Buraya gelirsen yaşamını
güvence altına alamam". Şamil de Abedzech bölgesine
gelmekten vazgeçer. Bu olaylar Şamil'in Çerkesler
indinde bir kahraman olmadığını, Çerkeslerle yakın bir
ilişki içerisine giremediğini, açıkça ortaya
koymaktadır. Unutulmaması gereken, Şamil'in Çarlık
Rusya'sına karşı yıllarca kahramanca savaşan bir
Dağıstan dini lideri olmasıdır.
Bu kitapta, birinci grubun, yani
Çerkeslerin kronolojisi ortaya konmuştur. Bu nedenle de,
dar anlamda Çerkesler (Adige, Abaza, Wubıh)
incelenmektedir.
Çerkeslerin bağımsızlık savaşını neden
kaybettikleri sorusu her zaman belleğimizi meşgul
edegelmiştir. Bunun nedenleri pek çoktur. Ben şurada bir
kaçını yazmakla yetineceğim. Bu yazdıklarımın günümüzde
bile geçerli olduğunu büyük bir üzüntü ile belirtmek
isterim:
1) Çerkes halkları ve boyları
arasında birlik sağlayamıyorlardı.
2) Çerkesler, toplumda mevcut sınıfsal yapı
nedeni ile anlaşamıyorlardı.
3) Birlik sağlanmak için kurultaylar toplanıyor,
ancak kararlar alınamıyor, karar alınmış olsa bile, kan
davası geleneği nedeni ile yerine getirilemiyordu.
4) Bir lider seçilerek onun emir ve komutası altına
girilemiyordu.
5) Osmanlı ve İngiliz ajanları amaçları
doğrultusunda kabile başkanlarını aldatabiliyorlardı.
6) Belirli bir devlet örgütlenmesi ve idari yapı
bulunmadığından, o anda yapılan savaş için toplanan
‘asker’, savaş bittikten sonra hemen dağılıyorlar ve bir
sonraki savaş için yeniden toplanıyorlardı. Oysa
karşılarında devamlı ve eğitimli, örgütlü düzenli bir
ordu vardı.
7) Çarların silah sıkıntıları olmadığı bir yana,
cephane fabrikaları vardı.
8) Çerkesler ise Osmanlı ve İngilizlerin boş
vaatlerine bel bağlayıp ümit içerisinde silah bekleyip
duruyorlardı.
Savaşın devam etmesinin en büyük nedeni,
kendi çıkarlarını çok iyi planlayan İngiliz ve Osmanlı
politikaları olmuştur. İngilizler, Hindistan ve
Ortadoğu'daki ulusal çıkarları doğrultusunda, Çerkesleri
devamlı savaşmak için teşvik ediyorlardı. David Urquhart
İngiltere'de verdiği bir konferansta "Çerkesler,
İngiltere'nin Hindistan bekçileridir" sözleri ile
İngiliz politika ve entrikasını net olarak gözler önüne
sermeye çalışmıştır.
Osmanlı Devleti için Çerkesya her an
ileri sürülebilecek, satranç piyon taşlarından biri idi.
İmparatorluğun doğu sınırları Çerkesya savaşları
sayesinde korunuyordu. Nitekim Kuzey Kafkasya' da
500.000 kişilik bir ordu bulunduran Çar yönetimi,
Osmanlıların doğu sınırında yalnızca 10.000 kişilik bir
ordu bulunduruyordu. Görüldüğü gibi sembolik bir sayıda
olan Rus ordusunu Osmanlılar doğuda her zaman bertaraf
edebilir ve Kuzey Kafkasya'da sürdürülen savaşa
katılabilirlerdi. Ancak Osmanlı cephesinde ne böyle bir
hareket yapılmıştır, ne de Kuzey Kafkasyalılarca
istenilen silahlar gönderilmiştir. Gönderilen çok az
miktardaki silahlar ise ya çok eski ya da çürümüş
baruttan öteye geçmemiştir. Bu denli güçlü ve kalabalık
Çar ordularının Kuzey Kafkasya'da oyalanması,
Balkanlar'da Osmanlı egemenliğini uzatabilmiştir.
Osmanlı devletinin izlediği politikaya ve isteğine bu
durum uygun düşmekte idi. Nitekim Çerkesya düştükten
sonra Osmanlı devleti 13 yıl gibi kısa bir süre
Balkanlar'da direnebilmiştir. Daha sonra Osmanlılar
Balkanlar'da toprak kaybına başlamışlardır. Hatta
1876-1877 Savaşları'nda Çar orduları Çorlu'ya,
Yeşilköy'e kadar gelebilmişlerdir.
Osmanlı Devleti Çerkeslere ne yardım
etmiş, ne de İslam dininin Kafkasya'da yayılması için
özel bir çaba göstermiştir. Aslında Osmanlı yönetimi
hiçbir zaman cihad için, dini yaymak için savaş
yapmamıştır. Cihad kavramı gayeye ulaşabilmek için araç
olarak kullanılmıştır. Gerçekten cihad amaçlanarak
Balkanlar ele geçirilmiş olsa idi, bugün Balkan
halklarının hepsinin İslam dininde olmaları gerekirdi.
Osmanlı yönetimi Çerkesya'ya aşağıda
belirtilen nedenlerle ilgi göstermiştir:
1) Askeri ve stratejik çıkarlar,
2) Ekonomik çıkarlar,
3) Politik çıkarlar,
4) Saraya ve paşa konaklarına köle ve cariye bulma
pazarlarının sürekliliğini sağlamak.
Bu belirttiğim hususların gerçekliğini
kanıtlayan yeterince bilgi kitapta bulunmaktadır.
Çerkesler yalnızca Kolonist Çarlara karşı
değil, aynı zamanda Prusya'ya (Almanya) karşı da
savaşmıştır. Çar'ın emrine girerek Çerkeslere karşı
savaşan generallerin büyük bir çoğunluğu Alman kökenli
Prusyalı subaylardı. Alman askerlerinin Kafkas
cephesinde Çerkeslere karşı savaştıklarını belgelerden
öğrenmekteyiz. Bu gerçek bugüne dek bilinmiyordu, ya da
gizli kalmıştı.
Çarlık yönetimi ele geçirdiği toprakların
halklarından oluşturduğu askerleri de Çerkeslere karşı
kullanmak istemiştir. Örneğin, Güney Batı Kafkas
halklarından Abhaz ve Mingreller Çar yönetimine asker
vermelerine karşın, bu birlikler cepheye gönderilince
Batı Adigelerine karşı kurşun atmamışlar ve tüfeklerini
havaya boşaltmışlardır. Yine Adigey'de yaşanan kuraklık
yıllarında ilk yardım elini uzatan kardeş Abhaz halkı
olmuştur. Abhazlar karşılıksız olarak binlerce ton
yiyecek maddesini Adigelere getirmişlerdir. Bu insancıl
ve içten davranışlarından dolayı Adigeler, bu kardeş
halklara şükran duymuşlardır.
Çağdaş devlet kavramı ile örgütlenmemiş,
askeri, stratejik ve politik bilgilerden uzak, okuma
yazması ve kurmay okulları bulunmayan Çerkeslerin
yenilmesi kaçınılmaz bir sonuç idi. Bu denli üstün bir
güce karşı Çerkes halkının yok olmak noktasına dek savaş
vererek, tarihini onurla yazdırması belki övünç ve gurur
vericidir. Ancak, halkının yok olması, anavatanının
elden gitmesi gibi felaketlerle dolu bir sonuca ulaşan
bu tür kahramanlıkların övünç ve gurur kavramlarından da
ayırt edilmesi gerekmektedir. Gerçekten Osmanlı ve
İngiliz ajanlarının etkisi olmasa idi Çerkes halkı
karşısındaki yenilmez gücü görecek ve büyük bir
olasılıkla şerefli bir barış yolunu seçecekti. Bugün
olduğu gibi dünyanın dört bir köşesine dağılmayacaktı.
Ayrıca anavatanında büyükçe bir cumhuriyet olabilecekti,
kültürünün bugünkü ulaştığı düzey çok daha ilerilere
gidebilecekti. İşte bu trajik savaşın sonuçlarını daha
önce sezebilen liderlerden birisi Kale Vibetako'dur.
Ancak bu liderin ileri görüşlülüğü, bir silah ya da bir
tabanca ile satın alınabilen diğer liderlerce göz ardı
edilmiş, bu tür ileri görüşlü liderlere olanak
tanınmamış, hatta bu tür liderlerin bazıları İngiliz ve
Osmanlı ajanlarının baskıları ile "hain" ilan
ettirilmişlerdir.
Toplumun sınıfsal yapısı, sınıflar arası
çekişmeler, kabile anlaşmazlıkları, iç savaşlar birliğin
oluşmasını engelleyen önemli etkenlerdir. Kurulan
birlikler ise aynı nedenlerle uzun ömürlü
olamamışlardır. Söz konusu bütün bu nedenler Çerkes
halkının yenilgisini kolaylaştırmıştır. Aynı etkenler
yenilgiden sonra imzalanması gereken anlaşmalarda
Çerkeslerin aleyhine sonuçların yer alması olgusunu da
getirmiştir.
Bu sınıfsal çelişkiler, bugün bile az da
olsa Çerkes halkının sorunlarının çözümünü olumsuz yönde
etkilemektedir.
Çerkes halkının tarihinin en karanlık ve
en trajik yönü, anavatanlarından ayrılıp yabancı
topraklara gitmeye zorlanması ve yabancı topraklara
dağılarak yerleşme zorunda kalmalarıdır. Kimine göre
"Göç", kimine göre "Sürgün" olan bu olay, adı ne olursa
olsun, binlerce yıllık geçmişi olan Çerkeslerin yok
olmasına ya da yok edilmesine yönelik sürecin başlangıç
noktası olmuştur. Bu olaya gerçek adını verebilmek için
şu anda elde bulunan yapıtların içerdiği bilgiler
yetersiz kalır. Herkes kendi politik düşüncesi
doğrultusunda, ideolojisini destekler anlamda olayı
yapıtlarına aktarmışlardır. Hiç kimse olayı bilimsel
açıdan inceleme yoluna gitmemiş, onun bunun yazdıklarını
demagojik metotla ya uzatmış ya da çürütmeye
çalışmıştır. Sonuçta ortada mozaiğin taşları kalmıştır.
Çerkesler gerçekten anavatanlarından
sürüldüler mi? Yoksa istekleri ile mi ayrıldılar ya da
kandırılarak mı yabancı topraklara götürüldüler? İşte bu
kitapta bu sorulara belgelerle yanıt verilmeye
çalışılacaktır.
Çerkes halkının vatanlarından ayrılışının
ilk sorumluları elbette bugün yabancı topraklarda
yaşayan Çerkeslerin dedeleridir. Ancak bu ayrılışta
halkın sosyal, kültürel ve politik yapısının, büyük
etkisi vardır. Bilgisizlik, ulusal bilincin ve devlet
olma bilincinin henüz oluşmaması gibi etkenler vatandan
ayrılış olayını daha da hızlandıran gerçek etkenlerdir.
Bu etkenlere dönemin İngiliz politikasını, Osmanlı
devletinin yaklaşımı ile, Rus Çarlarının baskılarını
ekleyebiliriz.
Çağımızda İngiliz devleti ayaktadır.
Osmanlı yönetiminin resmi mirasçısı da T.C. devletidir.
Bir zamanlar Çerkes halkının uğradığı bu trajik olayın
açtığı yaraları geç de olsa sarılmasında bu iki devlete
büyük görev düşmektedir. Bu yara, büyük çoğunluğu
Türkiye'de bulunan ve dünyanın dört bir tarafına
dağıtılmış olan ve yok olma noktasındaki Çerkeslerin
vatanlarına dönmeleri ile sarılabilecektir. İnsan
Hakları Evrensel Bildirisi'ne imza koymuş olan bu
devletlerin, mirasçısı oldukları dönemin kanattığı
yarayı sarmaları en azından politik ahlakın gerektirdiği
bir ödev olmaktadır.
Bu iki devletin sevabına sahip çıktıkları
dönemin günahını da kabul ederek bu bölünmüş halkın
vatanında bütünleşmesine yardım etmeleri en azından
uluslararası ahlak kuralının gereğidir.
Bu kronoloji ortaya konulurken bizim
bilmediklerimizi ve kimi problemleri de birlikte
getirmiştir:
1) 1834 yılının Sefer Bey'i ile
1856 yılının Sefer Bey'i (Zanoğlu Sefes Bey) aynı kişi
midir? 1834 yılının Sefer Bey'inden İngilizler söz
ederlerken onun Tatar olup olmadığı konusunda bir-şey
belirtmemektedirler. 1856 yılının Sefer Bey'inin Tatar
kökenli olduğu iddiasını Theophil Lapinski'den
öğrenmekteyiz.
2) Gerek Osmanlı döneminde ve gerekse Cumhuriyet
döneminde Türk topraklarında barınan Çerkeslerin,
devletin coğrafi ve siyasi bütünlüğü üzerine hiçbir
olumsuz talep ve davranışları olmamıştır. Devlet
Çerkeslerden her zaman yararlanmıştır. Hatta devletin
bütünlüğünün korunmasına büyük katkıları varken, Çerkes
halkının tarihinin ve kültürünün araştırılarak ortaya
çıkarılması ve öğretilmesine neden resmi makamlarca
engeller çıkartıldığı anlaşılır bir tutum değildir.
3) Osmanlı arşivlerinin Çerkes
aydınları ve araştırmacılarına hala kapalı olması, bu
arşivlerin araştırmacılara açılmasından neden
çekinildiği de anlaşılamamaktadır.
4) Çerkesya'dan dışarıya yapılan
göçlerden sonra, Anavatana zaman zaman dönüş
teşebbüslerinin olduğunu görüyoruz. Balıkesir yöresinden
Adigey'e dönmek üzere yola çıkan Çerkeslerin sonu ne
olmuştur? Bunlar anavatana ulaşabilmişler midir?
Ulaşamamışlar ise akıbetleri ne olmuştur? Nerelere
götürülmüşlerdir?
5) Günümüzde olduğu gibi geçmişte
de Çerkes yurtseverleri vatanlarına dönüş için hemen
ekim ihtilalinin sonunda, Sovyet Dışişleri Bakanlığı ile
görüşmeler yapmışlardır. Bu dönüş hareketi o zaman ileri
mevkilerde bulunan Çerkes asıllı bürokratlar tarafından
önlenmiştir: Alman kaynaklarına göre Türk Ajans genel
müdürü Hüseyin Tosun ile General Bu. Musa Kunduk en
önde gelen kişilerdir. Diğer dönüşü engelleyenlerin ve
dönmek isteyenlerin kimler olduğunu tarihin
karanlığından aydınlığa çıkartılması ve bugün tekerrür
eden aynı olaylarla karşılaştırılması ve ibretle
değerlendirilmesi gerekmektedir.
Yapıtta Çerkesce sözcüklerin yazılmasında
Latin harfleri kullanılmıştır. Çerkesce sözcükleri ve
isimleri tam anlamı ile yazmaya yeterli olmamaktadır.
Aynı zamanda kaynakçada belirtilen yapıtlardan alınan
Çerkesce kökenli sözcüklerde yine yazarları tarafından
Latince harflerle yazılmışlardır. Bu nedenle yanlış
anlaşılan ya da okunamayan, anlaşılamayan sözcükler
ortaya çıkmaktadır. Her gezgin kendi anadilinden
yararlanarak sesleri duyabildiği, anlayabildiği ve
okuyucusunun okuyabileceği şekilde yazmıştır. Ben de
aynı yöntemi kullanarak, okuyucuların okuyabilecekleri
bir şekilde, Latin harfli Türkçe alfabe uygun bir yazı
şekli kullanmaya çalıştım. Altmışın üstünde bir ses
yapısı olan Çerkes dilinin 29 harfli bir alfabe ile
yazılamayacağı, hele hele 19 harfli Arap alfabesi ile
hiç yazılamayacağı hususunu herkesin çok iyi bildiğini
sanıyorum.
Bu yapıtın yazılmasında, Bilgisayarla
bana yardımda bulunan Adige kızı, S. Kambir'e, yazın
kuralları düzeltmelerinde yardımcı olan Meltem Tamzok ve
Halil Hatko'ya teşekkürlerimi sunarım.
Batıray Özbek Yedic
20-19. yy.
Kırımda topraktan mamul ilk eşyaların yapılması
16-13. yy.
Kuban ve Çerek (Terek) kültürü.
10-12. yy.
Bachsan Nehri kıyılarında Mezololit devrin yaşanması.
6000
Dicle ile Fırat nehirleri arasında yaşamış olan
Mittanilerin dili ile yazılmış belgelerin Abhazya'da (Apsnı)
da var olduğu dönem.
5000-2000
Çeşitli el sanatları ürünlerinin ve maden çağına ait
Kokazik eserlerin Abhazya'da (Apsnı) yapılması.
4000-3000
Kafkasya'da Anaerkil toplum düzeninin etkili olduğu
dönem.
3000
Kafkasya'da tarımın başlaması. Kuzey Kafkasya'da bu
tarihlerden kalma Abhazca yazılı bir kitabe
bulunmaktadır.
Bu
çağlara rastlayan Miyekuape (Maykop) kurganlarında
bulunan yapıtların Dicle ile Fırat arasındaki kültürle
yakın ilişki içinde olduğu görülmektedir.
3000-1900
Miyekuape (Maykop) uygarlığı dönemi.
3000
Kimmerlerin (Çerkeslerin ilk ataları) tarih sahnesinde
görünmeleri.
2000-1000
Kimmer İmparatorluğu dönemi.
1800
Kafkasya'da Bronz Devri. Karadeniz'in Kuzey steplerinde
ve Kuzey Kafkasya'da koyun ve atların evcilleştirilerek
hayvancılığa geçiş. Hayvan yetiştiricilerinin
zenginleşmesi ile ilk sınıfsal yapılaşmaların başlaması.
1200-1000
Kuban Bronz Kültürü.
1000
Kuban kültürünün sürmesi. Demir Devri'nin başlaması.
Çerkeslerin yerleşik kültüre geçmeleri.
IX-VIII
yy.
İlk tarım araçlarının demirden yapılmaya başlanması.
VII.
yy.
Klasik eski çağda adı Pagry olan bugünkü Gagra
kentinin (Abhazya'da) Grekler tarafından kurulması.
VI.
yy.
Yunanların Karadeniz kıyılarında koloniler
kurmaları.
V.
yy.
Adigelerin ataları olan Sindlerin Gorgippa (bugünkü
Anapa) kenti başkent olmak üzere Site Devleti kurmaları.
Krallarının adına para bastırmaları. Çiftçilik,
hayvancılık çok iyi topraktan eşyalar yapıyorlar ve
demiri işliyorlar. Devlet organizasyonları olan Sindler,
krallarını kendi aralarından seçiyorlar, kanunlar
çıkarıyorlar ve güzel sanata da önem veriyorlardı. Kral
Hek'otey 433-388 yılları arasında yaşamıştır.
Yunan
gezgini Heredotos'un "SUCHA" yani Adigelerden söz
etmesi.
Abhazya'nın Coelhis Krallığı'nın egemenliği altına
girmesi, Dioscurias ve Pythion'da Yunan kolonilerinin
kurulması.
V-IV.
yy
Sindlerin toprağı sabanla sürmeye başlamaları.
480
Bosfor İmparatorluğu'nun kurulması. Bu
imparatorluğun "Spartakidler" dünastisi büyük bir
olasılıkla Adigelerde idi.
IV. yy.
Bu yüzyılın ilk yarısında Sind Devleti'nin Bosfor
İmparatorluğu'nca yıkılması.
III. yy.
Sarmatların Kafkas dağlarına sığınmaları.
II. yy.
Abhazya'nın Pontus Kralı 6. Mithiritades Eputor'a
haraç ödemesi.
Korinth'li gezgin Skylax'un "KERKET" tanımını kullanması
ve Kerketlerden söz etmesi.
MİLAD
I. yy.
Yunan gezgini Strabon'un "Cercetae" adı altında
Çerkeslerden söz etmesi.
Kuzey Kafkasya'da ilk alan köylerinin kurulması
ZIX'lerin (Adige) kutsal asa taşıyan thamadeler
tarafından yönetilmeleri. Bu asalarda kutsal sayılan
çeşitli hayvan rölyefleri bulunuyordu. Çağımızda Adigey
bölgesinde yapılan kazılarda bu asalar ortaya
çıkarılmıştır. Asa kullanma geleneği günümüze dek
yaşayagelmiştir. Ancak, asa günümüzde kullanış amacı
değişik bir şekilde, Çerkes düğünlerinde Hatiyako (Cegu)
tarafından taşınmaktadır. Sembolik olarak
kullanılmaktadır.
Gürcü kronolojilerinde Çerkeslerden "KAVKAZI" diye
bahsedilmeye başlanması. Bu çağlarda Adigeler
kendilerine "ZİCHİ" demekte idiler.
Abhazların kabilelere bölünerek feodal yapıya geçmeleri.
Yunanların Romalılar tarafından Karadeniz kıyılarından
kovulmaları, Abhazların Roma yönetimi altına girmeleri.
II. yy.
Romalı Adrian'ın 2. yy.ın ilk yarısında Kafkasya'yı
gezmesi ve aşağıda belirtilen halklardan sözetmesi.
SAMGHER-ABASKER-ASPİ-ZYGİER
IV. yy.
Kuban (Psıj) nehrinin sol kıyılarının Adigelerce
yerleşme alanı haline getirilmesi.
IV-VI. yy.
Abhazya'da soyluların ve özgür çiftçilerin birlikte
askeri-demokratik kabileler birliğini kurmaları.
IV-XIV. yy.
Adigelerde feodalizmin tedricen oluşma süreci.
IV. yy.
Hıristiyan dininin Kafkasya'da yayılmaya başlaması.
374
Çerkeslerin Barbar Hun saldırılarına uğramaları.
Kuzey Kafkasya'nın Hunlarca yakılıp yıkılması.
IV-V. yy
Abhazların (Abasgin) Laz Krallığı'nın yönetimi
altına girmeleri.
V.
yy.
"Adige" adının ilk kez ortaya çıkması ve
kullanılmaya başlanması.
455
Gürcü Kralı Wahtang Gurgasların Mingrelya ve
Abhazya'yı Patschangi (bugünkü Abata)'ya kadar ele
geçirmesi.
VI. yy.
Abhazya'nın Bizans'a bağlanması. Bu dönemde Adige
Beyi Lawristan'ın, Avar yönetimi altına girmeyi kabul
etmemesi üzerine, Avar Hanı Baykan büyük bir ordu ile
Bachsan ırmağına kadar olan yerleri yakıp yıkar.
Adigeler bu vahşi saldırıdan sonra kendilerini zor
toparlarlar.
Abhazların Bizans yönetimine girmeleri ve Hıristiyan
dinini benimsemeleri.
Hıristiyan dininin Kafkasya'da yayılmaya başlaması ve
Nalçik'te ilk Hıristiyan Başpiskoposluğu'nun kurulması.
Pers
Şahı Anuşirva (531-579) ile birlikle Abhazların Bizans'a
karşı savaşmaları.
Yunan
tarihçisi Procopius'un ABASG-ZECCHEN ve SAGİPlerden söz
etmesi. Bizans İmparatoru I.Justinian'ın Pitzunda'da
(Abhazya'da) Ayasofya kilisesinin benzeri ilk kiliseyi
yaptırtması.
Adigelerin Hazarların egemenliği altına girmeleri.
Nikopsis'te Yunan Ortodoks kilisesi rahipliğinin
kurulması.
"KOSOG"
adının Adigeler için ilk kez kullanılması.
VIII. yy.
Abhaz Krallığı'nın kurulması ve sınırlarını Mingrel
ve Karthveli topraklarına kadar genişletmesi. Leon' un (Eristav)
kral olması
746
II. Ansabadze Lewan'in Abhaz-Gürcü Krallığı'nı
kurması.
772
Abhazya Kralı Thewdos ile Ermeni Kralı Aşot'un
dostluk ve saldırmazlık paktı imzalamaları.
780
Abhaz Lideri II. Tatas'ın Bizans'tan ayrılarak Abhaz
Krallığını yeniden kurması.
IX. yy.
Abhazya Krallığı'nın Laz Krallığı'nı da içine
alacak şekilde genişlemesi. Bu dönemde Abhazya
Krallığı'nın başkenti KUTAİSİ kentidir. Bu dönem
Abhazların uluslaşma bilinci'nin oluştuğu dönemdir.
X. yy.
Tek dil konuşan Adige halkının oluşması.
Arap
gezgini İbni Masudi'nin Kafkasya'yı gezmesi, Karadeniz
kıyılarında yaşayanlar için "Keşak" adını kullanması.
Bizans
İmparatoru Constantin Porphirogennetos'un İmparatorluk
yönetimi altında bulunan halklar hakkında bilgi
verirken, bu dönemde Kafkasya'nın yerli halkları olarak
ABASG ve ZİCH'lerden sözetmesi.
921
Ermenistan'ın iç beylik savaşlarına Abhazların da
katılması. Kral Aşot'un ermeni tahtına geçmesine yardım
edilmesi.
930
"AYİ" adlı Abhaz Kralının Ermenistan'a girmesi ve
Ermeni Kilisesi'ni Bizans Kilisesi'ne bağlamak istemesi.
Kral bu amacında başarılı olamaz, bozguna uğrar.
Tutuklanarak gözleri oyulur.
Gürcistan Kraliçesi Tamara'nın iktidarı ile birlikte
Hıristiyanlığın Kafkasya'da hızla benimsenmeye
başlaması. Bu yayılma Güneyden gelen Müslüman
Selçuklulara karşı Kafkasya'yı korumaya yöneliktir.
Kiev
Prensi Svyatoslav'ın (964-972) Hazarlara bağlı olan
Çerkesleri yenmesi.
1022
Adige Pşi (Prensi) Redade ile Kiev Prensi Vladimir'
in oğlu Mistislav arasında yapılan ikili mücadeleyi
Mistislav'ın kazanması. Prens Mistislav'ın Tmurtokan'a
yerleşmesi.
1030
6000 kişiden oluşan Adige ve Osetin savaşçılarının
Tmurtokan Kalesi'ni kuşatması, kaleyi ele geçirerek
yakıp yıkmaları, Redade'nin öcünün alınması.
XI. yy.
Çerkeslerin Rusları yenilgiye uğratmaları.
1237
Kırım'ın Çerkeslerin Kabardey Boyu tarafından ele
geçirilmesi.
1238
Kuban ovalarında oturan Adigelerin Moğollara
yenilmesi.
1245
Roma Kilisesinin Adigeler arasında kök salmaya
başlaması.
Papalık
Misyoner Külliyatı'nda Zichelerden söz edilmeye
başlanması.
XII-XIII. yy.
Kabardeylerin Kırım Hanlarının baskılarına
dayanamayarak Azak Denizi'nin doğu kıyılarından
ayrılmaları, yavaş yavaş Orta Kafkasya'ya doğru
yayılarak yerleşmeleri...
XIII-XV yy.
Katolik mezhebinin Kafkasya'da yayılması.
1333
Adige kralı Fersache'nin Roma Katolik mezhebini
Matrega kentinde yapılan bir merasimle kabul etmesi.
Ancak, bu kabul Bizans Kilisesinin egemenliğini
sarsamamıştır. Ferzache tüm resmi seremonilerde hanımı
da yanında katıldığını Dominik rahipleri yazmaktadır.
Feryache Avrupa krallıklarını ve Papalığı Doğu'dan
gelecek olan Moğol ve Tamelan tehlikesine karşı uyarsa
da kimse inanmaz.
8 Eylül 1380
Moğolların Ruslara karşı savaşlarında Adigelerin
Moğollara yardım etmeleri.
25 Mart 1382
Mısır'da Çerkes Kölemen Devleti'nin kurulması.
1390
Mingrel Kralı Daoban Wamek Cristav'ın Kral VI.
Bagrat adına Çerkesya'ya akın düzenlemesi, Mingrel kralı
akında başarılı olur. Çerkesya'da ki kiliseleri ve
putperest tapınakları yıkar, bu yıkıntılardan mermerleri
taşıtarak KOPİ'deki piskoposluk kilisesini yaptırır.
15 Nisan 1395
Adige Pşi'si Tochtamış'ın Terç (Terek) ırmağı
kıyısında Timur'a karşı savaşması. Tatarların yardıma
gelmesi.
1396
Timur'un Kafkasya'yı tamamen yakıp yıkması (Timur
ordusunun barbarlığı o denli yıkıma neden olmuş ki, Çerkesler ancak 100 yıl içerisinde ancak
toparlanabilmişlerdir. Timur ordusunun geçtiği yerlerde
yüzyıl tahıl ve ot yetişmemiş. Eski Adige Gıbzelerinda
(Ağıt) Timur'un barbarlığını anlatan pasajlar günümüze
dek ulaşmıştır.
XIV.
yy.
Kırım Hanlarının askeri baskıları sonucu Çerkes
köylerinin arasına Tatar köylerinin yerleştirilmesi.
Dağ Adigeleri bu tür baskı ve egemenliklerden uzak
kalmışlardır.
XV.
yy.
Kabardey Prenslerinin İslam dinini kabul etmeleri.
Halka ise bu dini yasaklamaları.
Bizanslı yazar Chaleocondyles ‘Tzarcassen’ sözcüğünü
kullanması.
1474
Gezgin Barbaro Josafat tarafından ADİGE teriminin
kullanılması.
8 Haziran 1438
Çerkes Kölemenleri Sultanı Barasbi'nin ölümü.
21 Eylül 1491
Çerkes Kölemen Sultanı Kayıtbi'nin ölümü.
1497
ve 1592
Cenevizlilerce yapılan Kafkasya haritasında, bu
tarihlerde Adigelerin sınırının bugünkü Taganrog kentine
kadar uzandığı görülebilmektedir.
XVI.
yy.
Asetinlerin bir bölümünün Kabardey yönetimi altına
girmeleri.
Abhazya'nın Osmanlı yönetimini tanıması.
İslam
dininin Abhazlara zorla ve kanlı bir şekilde kabul
ettirilmeye çalışılması.
Psıj
(Kuban) nehrinin özgür Adigeler ile Kırım egemenliği
altındaki Adigeler arasında sınır olarak kabul edilmesi.
Kabardey'in küçük ve büyük Kabardey adı altında ikiye
bölünmesi.
1502
Bu yıllara rastlayan Ceneviz kaynaklarında Azak
Denizi'nin doğu yakası ve Don Nehri'nin doğu yakasına
kadarki yerlerde Adigelerin oturdukları yazılmaktadır.
1509
Çerkes Prensi Yinal'den, Gürcü kroniklerinde, dehşet
verici ve korkunç bir hükümdar olarak söz etmesi. Yinal
Çerkesya'ya saldıran Gürcü ve Mingrel ordularını
durdurur. Bu savaşta Gürcü Prensi Dadian yaşamını
yitirir. Diğer Gürcü Prensleri ve komutanlarının çoğu
Çerkeslere tutsak düşer. Bu tutsakları Abhazya Patriği
Malakia Gürcüler adına satın alarak özgürlüklerine
kavuşturur.
24 Ağus. 1516
Osmanlı orduları, Çerkes Kölemenlere ihanet eden
Arap birliklerinin yardımı ile Mercidabık savaşını
kazanırlar. Çerkes Komutanı Gavguru' nün ölümü.
22 Ocak 1517
Mısır'ın Osmanlılarca zaptı ve Çerkes Kölemen
Devleti'nin sonu.
1545
Kırım Han'ı Sahip Girey'in Kabardey'e akını.
1551
Cenevizli gezgin İnteriano Giorgio'nun Adige ülkesi
üzerine gezi notlarını yazması. Bu notlarda Adigelerin
sınırının Kuzeyde Don Nehri kıyılarından Abhazya'ya
kadar uzandığını ve 500 İtalyan mili uzunluğunda ve
içeriye doğru da en az beş günlük yaya yürüyüşü
genişliğinde olduğunu yazmıştır.
1532
Psıfabe (Pyatigorsk) yöresinde oturan Kabardey
Çerkeslerinin varlıklarını Tatarların baskı ve
vahşetinden koruyabilmek için gönüllü olarak Rus Çar'ı İvan Vasilieviç ile birleşmeleri ve Çar ordusuna gönüllü
asker olarak katılmaları.
1553 (?)
Kabardey Pşi'si (Prensi) Yinal'ın torunları Kabardı
ve Kaytuko'nun Adigeleri ikiye bölmeleri.
Kabardi,
Bachsan Irmağı kıyılarında kalır. Kaytuko Terek ırmağı
kıyısına yerleşir. Böylece Büyük ve Küçük Kabardey
bölünmesi ortaya çıkar.
1557
Kabardey Prensi Temriyuko'nun Şamhal Beylerine karşı
korunabilmek için Çar IV. İvan'ın himayesi altına
girmesi.
1558
Kabardey Çerkeslerinin Ruslarla birlikte Livon
savaşında İsveç'e karşı savaşmaları.
1560
İslam
dinini kabul etmiş olan Kabardey soylularının, İslam
ülkelerinin askeri ve politik baskılarına karşı
Ruslardan yardım istemeleri. Hıristiyan dininin Kabardey
halkı arasında yeniden canlanması için Moskova'dan
Kabardey'e papazların gönderilmesinin istenmesi.
31 Ağustos 1561
Kabardey
Prensi Temriyuko'nun kızı Goşenay'ın Çar IV. İvan ile
politik bir evlilik yapması. Daha sonra Maria
Temriyukovna adıyla vaftiz edilen Goşenay, Moskova'da
Çariçe olur. Çok görkemli bir törenle Rus Çariçesi
tacını giyer. Kabardeyler Çar ve Çariçe'yi korumak için
Çerkeslerden oluşan koruma birlikleri gönderirler. Bu
tarihten başlayarak Çerkes erkek giysisi Çarlarca da
benimsenir. Koruma birlikleri Çerkes elbisesi giymeye
başlarlar. Yeni Muhafız Alaylarının üniforması Çerkes
giysisi olur. Daha sonra, çoğunlukla Kazaklardan oluşan
bu koruma birlikleri, Çerkes elbisesi (Adigece Tziye,
Kabardeyce Tsey, Abazaca ''K'umjı''ni yani Çerkeska'yı
benimserler ve ulusal giysi olarak alırlar.
1566/1567
Prens
Temriyuko'nun isteği ile Terek'te ilk Rus kalesinin
kurulması
6 Eylül 1569
Kabardey
Prensesi ve Rus Çariçesi Goşenay'ın Rus boyarlarınca
çocuğu ile birlikte zehirlenerek öldürülmesi. Rus
boyarları IV. Ivan'ın Goşenay ile evlenmesine karşı
idiler. Çar, Goşenay'ın zehirlenerek öldürülmesinden
sonra tüm Rusya'da yas ilan ettirir. Herkesi siyah
elbise giymeye zorlar. Altın takılmasını, mücevher
taşınmasını yasaklar.
1569
Kırım
Valisi'nin Osmanlılar ile birlikte Astrahan'a sefer
açması, Yedi Adige Bey'i de bu sefere askerleri ile
katılmaları için çağırılır. Beyler bu çağrıyı kabul
etmezler.
1570
Pyatigorsk (Psihuabe) yöresinde oturan Kabardeylerin
Nogaylarla yaptıkları savaşlardan güçsüz düşmeleri Kırım
Hanlarının baskılarına karşı, onlarla anlaşma yoluna
gitmeleri, Tatarlara her yıl 6000 köle ve at vermeyi
kabul etmeleri... Tatarlar bu anlaşmaya karşın,
Adigelerin güçsüz düşmelerinden yararlanarak, ülkede
zulüm yapmaya başlarlar. Bu zulüm Adigelerin isyanına
neden olur, ödedikleri vergiyi de keserler.
Haziran 1571
Prenses
Goşenay (Maria)'nın kardeşi Michail Temiyruk'un Çar
İvan'ın emri ile diğer Opriçinkilerle birlikte
öldürülmesi.
Kazaklarca işgal edilmiş olan Terek ırmağı kıyısındaki
iki Adige köyünün Kırım Tatarlarının baskısı sonucu
boşaltılması.
4 Eylül 1571
Tatar
Elçilerinin Çar Korkunç İvan'a giderek Antlaşma teklif
etmeleri. Elçiler Çar'a şunu söylerler: "Biz dostluk
için geldik, bizim servete, paraya ihtiyacımız yok.
Olursa o zaman Çerkesya' ya ya da Litvanya'ya akın
düzenleyip yağmalarız..."
29 Ekim 1585
Çerkes
kökenli Osmanlı Paşası Wezdemirıko'nun şark cephesinde
hastalanarak ölmesi.
1590
Terç
Nehri ile Sunje Irmağı'nın birleştiği yerde Ruslarca
Sunje kalesinin kurulması.
XVII. yy.
Çerkes-Rus ilişkilerinin yeniden başlaması.
Abhazların bir bölümünün Kafkas Dağlarının Kuzeyine 15.
yy.dan itibaren göç ederek Kabardey Çerkeslerinin
arasına yerleşmeleri. Bunlara yabancılar Abazin
demektedir. Kendi kendilerine taktıkları adları ise
kabilesine göre Aşıwua ya da Aşkarıwua'dır.
1604
Psıj
(Kuban) Çerkeslerine karşı yürüyüşe geçen bir Rus
ordusunun Şetkale (Stavropol)'de durdurulması.
1613
Şetkale'nin Ruslarca Fethi. Takviye edilerek Rus askeri
idare merkezi haline getirilmesi.
1615
Pşi
Şenceley'in Ruslarca Kabardey Bölgesi Prens'i olarak
tanınması.
Kalmuk
ve Kazaklardan oluşan bir ordunun Kabardey'i yakıp
yıkarak yağmalamaları.
1645
Bazı
Kabardey Pşileri ile birlikte Nogay ve Avar Beylerinin
Rusya'ya bağlılık yemini etmeleri.
1658
Sunjeske
kalesinin Kabardey Çerkeslerince fethedilerek
yıkılması.
1661
Çar
Alexej'in Kabardey Pşi'si Kanbulat Mirza'ya tüm
Çerkeslerin Bey'i unvanını vermesi.
1667
Çar'in
Osmanlılarla yaptığı anlaşmaya dayanarak Kabardey
ülkesinin kendisine ait olduğunu ilan etmesi.
1672
Kırım
Han’ının Kabardey'i işgal etmek için büyük bir ordu
göndermesi.
1684
Ünlü
Çerkes düşünürü, sosyologu ve filozofu Kazanıko
Jabağı'nın Janchotoko köyünde doğması.
1695 Aralık
Çar
hzetinde çalışan Alecıko Çerkasske Mihail’in gnrl
rütbesi alması.
1696
Karadeniz Kıyısındaki Tsemez'de kıyı Adigeleri
tarafından Suyuk kalesinin kurulması.
XVIII.yy.
Abhazya'nın üçe bölünmesi. Abhazya beylerinin
birbirlerine düşmeleri sonucu iç savaşın başlaması.
Kabardey
Pşilerinden kaçan kölelerin Ruslara sığınmaları,
Kabardey Prenslerinin iade talebinin Çar tarafından
reddedilmesi.
Rus
dostu Prens Kurgokin Muhammed ile şeriat karşıtı
Kazaniko Jabağı'nın birleşerek, Kırım Hanının dostu ve
taraftarı olan Roslan Bek Kaitoko'ya karşı savaşmaları.
Birbirlerine düşerek iç savaşı başlatmaları.
1705
Rus-İsveç savaşını fırsat bilen Kırım Hanı Kaplan Girey'in Osmanlı sultanının da onayını alarak 100 bin
kişilik bir ordu ile Kabardey yurduna saldırması. Ancak
bu savaşta Kabardeyler Tatarları bozguna uğratırlar.
Çerkesler Bachsan ormanlarına çekilirler. Bütün
geçitleri taştan duvarlarla örerek savunmaya çekilirler.
Tatarlar konakladıkları yerden çevreyi talan etmeye
başlarlar. Sonunda yorulup Çerkeslere elçiler
gönderirler. Onlara eski anlaşmayı kabul ettiklerini,
anlaşmanın hala yürürlükte olduğunu bildirirler.
Antlaşmaya göre Kabardeyler Tatarlara erkek ve kız
çocuklarından oluşan köleler vermek zorundadırlar.
Erkeklerin 10, kızların ise 20 gün içerisinde verilmesi
zorunludur. Kabardeyler on gün sonra erkek
çocuklarından oluşan ilk köle grubunu Tatarlara
gönderirler. Onlarla birlikte çokça yiyecek ve içecekte
gönderirler. Tatar ordusunun tamamı sarhoş olur. Yüksek
bir tepede kurulan Tatar Hanı Kaplan Girey'in çadırına
Çerkesler yukarılardan kayalar yuvarlarlar. Diğer
Kabardey savaşçıları da gizlice Tatar çadırlarına
sokulup sarhoş Tatar askerlerini ay ışığından da
yararlanarak tek tek kılıçtan geçirirler. Çok az Tatar
canını kurtarabilir.
1708
Tatar
Hanının Çerkeslerden kendisine itaat etmelerini
isteyerek yeniden Çerkesya'ya saldırması. Tatar Hanı her
yıl haraç verilmesini ister. Çerkesler bu isteği
reddedince Tatar Hanı büyük bir ordu ile yeniden
Kafkasya'ya gelir. Çerkesler barış istemek zorunda
kalırlar ve 30 seçkin savaşçıyı Hana armağan olarak
gönderirler. Han bu armağanlara çok sevinir. Bu Çerkes
savaşçıları uygun bir gecede Tatar subaylarını bir bir
öldürürler, ertesi gün Çerkesler ani bir baskınla Tatar
ordusunu bozguna uğratırlar.
Çar I.
Peter (Petro)'e isyan eden Kazak Ataman'ı Bulavin'in
Adigelere sığınması. Çar'ın geri istediği Kazak Bey'ini
Adigeler geri vermezler.
1711
Çar I.
Peter'in (Petro) Çerkes kökenli generali Alexander
Bekoviç'in Çerkeslerin de Türk-Rus Savaşına
katılmalarını istemesi.
1712
Adige
elçilerinin Çar I. Peter'e gitmeleri ve dostluk
istemlerini bildirmeleri.
1717
Kırım
Hanı Devlet Girey ve Gazi Girey'in yeniden Kabardey'e
gitmeleri. Kırım Hanının Çerkesleri yeniden islam dinine
girmesi için zorlaması. Kabul etmeyenlerin kılıçtan
geçirilmesi. Papazların ve Hıristiyan Adigelerin
kiliselere doldurularak canlı canlı yakılmaları. Bu
vahşette papazların yazdığı ilk Çerkes tarihi yazarı
olan papaz ile birlikte yanmıştır.
1720
Kırım
Hanı Saadet Girey'in Kabardey'e gelmesi. Rus Çarı Büyük
Peter'in Astarakan Valisi Graf Valinski'yi büyük bir
ordu ile Çerkeslerin yardımına göndermesi.
1722
Karadeniz kıyısında Tzigoz'iku (Suncuk) kalesinin
kurulması.
1723
Rusların
Mezdegu ile Kafkas dağları arasında kale kurmaları.
1725
Kabardey
Prensi Ruslan Bek Kaitoko'nun Kırım Hanı Bahtiyar
Girey'in Kabardey'e saldırmasını desteklemesi.
1725-1728
Abhazların Osmanlı egemenliğine karşı ayaklanmaları.
1732
Tatar ve
Kalmuklarca kuşatılan bir Rus birliğinin Kabardey
kuvvetlerince kurtarılması.
Kabardey
Pşilarının hemen hepsinin İslam dinine geçmesine karşın,
Kabardey halkının büyük çoğunluğunun halen Hıristiyan
olarak kaldıkları hususunun Kabardey elçilerince
Moskova'da Çar'a söylenmesi.
1733
Abhaz
Çerkeslerinin Osmanlı egemenliğinden kurtulmak için
ikinci kez ayaklanmaları.
1735
Kırım
Hanının Kabardey'de egemenlik kurması. Kabardey
Çerkeslerinin de Rusların yanında katıldıkları Rus-Türk
Savaşının başlaması.
1736
Kızlar
Kalesi'nin yapımının bitmesi.
1739
Rusların
Osmanlıları yenilgiye uğratması, Tatarların
Kabardey'deki egemenliklerinin yıkılması.
Belgrat
antlaşması ile Kabardey'in bağımsız ve tarafsız bir ülke
olduğu hususunun Rus ve Osmanlı hükümetlerince kabul
edilmesi.
1742
Adige
elçilerinin Çariçe Elizabeth-Petrovna'ya gitmeleri
1744
Rus
coğrafyacısı Stephan Çiçekov'un Büyük ve Küçük Kabardey
bölgelerinin haritalarını yapması.
1745
Hıristiyanlıktan eski çok tanrılı dinlerine dönen
Asetinleri tekrar Hıristiyan dinine döndürmek için
kampanya başlatılması. Hıristiyan vaftizi yaptıran her
Asetin'e bir gümüş haç ile bir gömlek armağan verilir.
Asetinlerin tamamına yakın bir çoğunluğu kendini vaftiz
ettirir. Bu Rus politikasına karşı Derviş Mansur
Muhammed (Şeyh Mansur) İslam dinini yaymaya çalışır.
Çalışmalarında yalnızca Lezgi ve Çeçenler arasında
başarı sağlayabilir.
1747
Ünlü
Adige düşünürü, sosyolog ve filozofu Kazanıko
Jebağı'nın Kosgo (şimdiki Kenje) köyünde hayata
gözlerini yumması.
Naaşı 19. yy'da Nalçik'e getirilerek
müzenin bahçesine gömülür. Adigeler 20. yüzyılın
ortalarına kadar onun mezarına el koyarak yemin
ederlerdi. 1957 yılında mezarı onarılırken eşi de onun
yanına defnedilmiştir.
1752
Kabardey
Prensi II. Teymurza'nm Gürcü Krallığının yeniden
kurulmasında Gürcü Kralına yardımda bulunması.
1753
Kabardey
Prenslerinin kardeş kanı dökülmesine ve iç savaşa son
vermek için antlaşmalar.
1754
Dameley
önderliğindeki Adige köylülerinin Pşilara karşı
ayaklanmaları.
1758
Bazı
Kabardey Pşılarının Rusların yanında Çeçenistan
seferine katılmaları.
1759
Terek'te
Rus kalesinin kurulması.
1760(?)-1812
Kabardey
Prensi Haetochşokue İsmail'in yaşadığı dönem.
1760
Germencik Köyü çiftçilerinin Pşi Dolet Ceri'ye karşı
ayaklanmaları.
1762
Küçük
Kabardey bölgesi Prensi Kuncoko Konocoko'nun Petersburg'da törenle Hıristiyan dinine girmesi.
1762-1769
Rusya'da
rehin olarak bulunan Çerkes Prenslerinin
Ruslaştırılması.
1763
Terek'te
ikinci Rus kalesinin kurulması.
Kasım 1764
Mezdegu
bölgesinde Adigelere ve Kumuklara, vergi ödemeksizin
toprağı işletme ve toprak sahibi olma izninin
verilmesi.
1765
Kızlar
Kalesi'nin Çerkeslerce kuşatılması.
1767
Her iki
Kabardey'in birleşerek Psıj (Kuban) Tatarlarını da
yanlarına alarak Çarlık Rusyası'na karşı savaş ilan
etmeleri.
Kabardey
de çiftçi ve köylülerin yer yer Pşılara karşı
ayaklanmaları bazı prenslerin köylülerini de götürerek
Kuma ırmağı kıyılarına yerleşmeleri.
1768
Osmanlı-Rus savaşında, Rus ordularının Kabardey
topraklarını istila etmeleri.
1769
Çariçe
II. Katerine'nin Terek kıyısına 517 Volga Kazağı ve 100
Don Kazak ailesini yerleştirmesi.
II.
Katerina'nın general Medeni'yi Rus birliklerinin
müfettişi olarak ataması, Gmelin ile Gildenstein adlı
iki bilim adamının Kafkasya'ya keşif amacı ile
gönderilmesi.
17 Ağustos 1771
II.
Katerina'nın Kabardey Prenslerine soyluluklarını
belirleyen belgeler dağıtması.
1771
Abhazların Osmanlılara karşı başarılı bir ayaklanma
yapmaları ve bağımsızlıklarına kavuşmaları. Osmanlıların
Abhazya'dan çekilmeleri. Daha sonra kardeş Abhaz
Prensleri Servas ve Surasa arasında iç savaşın çıkması. Servas'ın yılda 20 torba altın karşılığında Sochum-Kale'yi
(Akua, Sogumi, Dordup) Yeniçerilere teslim ederek
halkına ihanet etmesi, üç yıl sonra Osmanlılar kaleyi
bırakınca Abhaz halkının hıncından korkarak Anakba'ya
kaçması.
Kabardeylerin Rus'larla birleşmeyi kabul etmeleri.
1770
Abedzech
Çerkeslerinin hür çiftçi ve kölelerinin Pşi ve Vork'lere
karşı (Prens ve Soylulara karşı) ayaklanmaları, Pşi ve
Vorklerin diğer Çerkes soylularından ve Ruslardan yardım
istemeleri, gelen yardımlarla bu isyanların
bastırılması.
1774
Küçük
Kaynarca Antlaşması. Osmanlılar bu antlaşma ile
Kabardey topraklarının Rus Çarlığı'na ait olduğunu kabul
eder. II. Katerina, Kabardeylere kendi kültür ve
geleneklerine göre idare edilmelerini içeren özerklik
verir. Prens Kessay, Ruslarla barış içerisinde olmanın
halka daha çok yarar sağlayacağını diğer pşilere karşı
savunur. Diğer pşilerde bu öneriyi kabul ederek Ruslarla
barışırlar.
1776
Kabardey
Çerkeslerinin tüm komşu Kafkas halklarından vergi ve
haraç aldıkları dönem. Diğer halklar Kabardeylere,
mallarının ve çocuklarının 1/20'sini vermek zorunda
idiler.
1776-1778
Rusların
Azak Denizi'nden Mezdegu'e kadar bir askeri kordon
kurmaları.
1776 Çar'ın
General Potemkin'i İmparatorluğun temsilcisi olarak
Kafkasya'ya göndermesi.
1777-1779
Kabardeylerin Kazak garnizonlarına karşı
ayaklanmaları. Bu ayaklanmanın general Fabrizian
tarafından bastırılması.
Çerkeslerin yenilgiye uğramalarına karşın Pşi Kessay'ın
Çerkes halkının lehine olan avantajlı bir antlaşma
imzalaması.
1778
Osmanlı
imparatorluğunun kıyı Adigelerine ilgi duymaya
başlaması. Canikli Hacı Ali Paşa'nın Çerkesler hakkında
bilgi toplamak görevi ile Soğucak'a gönderilmesi.
1779
Rus
Çarlığı'nın çıkarttığı bir kanunla Çerkes Beylerinin
Rusya'ya karşı yapacakları her türlü askeri harekata
katılmama hakkının halka tanındığının belirtilmesi.
Pşi
Janchot Patarchan'a Kabardeylerin en büyük valisi
unvanının verilerek îdari ve Hukuki açıdan en yüksek
mülki amir olarak atanması.
1780
Kabardey
Prensi Kessay'ın ölümü.
Kessay'ın yerine Pşi Misost'ın seçilmesi.
Osmanlıların doğu sınırlarında endişe duymaya
başlamaları. Konu ile ilgili olarak Bab-ı Ali'de
görüşmelerin yapılması. Kuzey Batı Kafkasya halkının
Osmanlı yönetimine bağlanmasının planlanması, Dağlık
Kuzey Batı Kafkasya'da askeri harekatın zorluğu dikkate
alınarak uygulamada her türlü askeri harekattan
kaçınılmasına ilişkin kararın çıkması.
1781
Kabardey'deki Digor köylerinin ayaklanması.
Pşi M.G.
San ile Muhammed G. Jan'ın Anapa'da bir Osmanlı ordusu
kurulmasına müsaade etmeleri.
Kabardey
Pşılarının Gürcistan'a ya da Osmanlı ülkesine göç etme
isteklerinin Çar tarafından reddedilmesi.
1782
Gürcü
kökenli Osmanlı Paşası Ferah Ali'nin Çerkesleri
Müslümanlaştırmak, Osmanlı tabiiyetine sokmak,
imparatorluğun doğu sınırlarını bu yolla güvence altına
almak amacı ile Soğucak Kalesine gelmesi.
Ferah
Ali Paşa'nın politik ilişkileri ve oyunları ile Hacılar
2.000, Hatukuay'a 10.000 ve Anapa Kalesi civarına da 10.000 Tatarın yerleştirilmesi.
Ferah
Ali Paşa bu tarihte Kuzey Adigelerinin bazı beyleri ile
bir antlaşma imzalayarak herhangi bir savaş anında
Osmanlı Devleti'nin yanında yer almaları hususunu karar
altına almıştır.
1783
Ferah
Ali Paşa ve Kethüda'sının Anapa'yı bırakarak diğer Çerkes Prensleri ile antlaşma imzalamak üzere Habeli'ye
gitmesi. Çar'ın emri ile kazakların Psıj (Kuban)
bölgesini işgal etmeleri ve Rus topraklarına katmaları.
Rusların
Kırım, Taman ve Kuban kıyılarına asker yığmaları.
Osmanlı
Devleti'nin Ruslara Kafkasya sınırı olarak Kuban
ırmağını göstermesi.
Ferah
Ali Paşa'nın kendisine bağlandığını sandığı kabile
reislerinden vergi ödemelerini istemesi, Çerkeslerin
vergi ödemeyi reddetmeleri.
1784
Kırım
Hanı Şahin Girey'in Ruslardan tamamen ayrıldığını
Osmanlı'ya hizmet etmek islediğini açıklaması. Adigeler
Kırım Hanı Şahin Girey'in bu açıklamasına inanmayıp onun
askerlerini yok etmek için harekete geçerler. Ancak
Ferah Ali Paşa bu harekete mani olur.
Kırım ve
Taman'ın Ruslar tarafından zapt edilmesinden sonra
Çerkeslerin Jane ve Hatukuay kolları Antahir ovasında
toplanarak bundan böyle Rus saldırılarına karşı birlikte
hareket etmek için antlaşma imzalarlar. Bu antlaşmaya
Ferah Ali Paşa da katılır. Antlaşmayı imzalar, ancak
antlaşmanın önemli maddelerinden biri olan silah yardımı
vaadini yerine getiremez.
Ferah
Ali Paşa ve Haşim Efendi'nin hatıralarına göre, Shapsugh
bölgesinde camiler ve okullar açtırdıklarını
açıklamaktadır. 1858 yılında, yani bu hatıraların kaleme
alındığı tarihten 78 yıl sonra Adigelere yardıma gelen
Polonyalı subay ise bu hatıratın tam tersini
yazmaktadır: "Bu yıllarda Shapsughların büyük bir
kısmının hıristiyan ve animist karışımı bir dini
inançları olduğunu, aynı zamanda ne naib M. Emin'i ne de
Tatar kökenli Zanoğlu Sefer Bey'i lider olarak kabul
ettiklerini..."
1785-1787
Uşurme
komutasındaki Kuzey Kafkasya köylülerinin ayaklanması.
16.11.1785
Bican
oğlu Ali Paşa'nın Soğucak ve Anapa muhafızlığına
atanması.
1785
İmam
Mansur Uşurme'nin Adige, Abaza ve Nogay'lara mektup
göndererek, Osmanlılarla her türlü ilişkilerini keserek
kendisine katılmalarını istemesi. Bu durumdan tedirgin
olan Osmanlı yönetimi, Adige ve Abhazlar arasında güçlü
bir propaganda kampanyası başlatırlar. Mansur'un
başarılı çıkışlarını engelleyemeyen Kethüda Hasan Efendi
suçlu bulunarak idam edilir.
1785-1791
Mansur
Uşurme'nin Adigeleri İslam dinine döndürmeye çalışması.
1786
Divriğili Köse Mustafa'nın Soğucak ve çevresi Başbuğu'su
olarak atanması. Bu şahıs söz konusu görevden önce,
bulunduğu yörede halka zulüm ve işkence yaptığından,
zimmetine para geçirdiğinden cezalandırılarak Soğucak'a
sürgüne gönderilmiştir.
Zanoğlu
Mehmet Girey (Tatar kökenli)'in yanına bazı Adige kabile
başkalarını da alarak İstanbul'a gelmesi. İstanbul'a
giden bu heyete büyük ilgi gösterilir. Kabilelere
dağıtılmak üzere Süleyman Ağa'ya 70.000 kuruş para
verilerek Kafkasya'ya gönderilir.
1787
Rusların
Anapa'ya inmek, bu yöreden Osmanlıları uzaklaştırmak
isteklerini gerçekleştirmek için üç taarruz kolu
hazırlamaları. Bu kollardan ikisi Varp ve Laba'dan
yürümek isterler. Osmanlılar Anapa'ya 10 000 asker
yığar. Ruslar Kuban'ı geçerek yürüyüşü başlatırlar.
Adigelerle savaşa tutuşurlar. Kimi zaman küçük
galibiyetler alırlar. Kimi zaman da mağlup olurlar. Bu
çatışma kırk gün sürer. Ancak Ruslar Anapa'ya
ulaşamazlar.
Aynı
tarihte Çerkeslerin Besleney Kolu'nun Anapa'dan istediği
top ve asker yardımı ise gönderilmez.
1788
Kabardey
Çerkeslerinin Kuban'ın Güneyindeki Adigelere karşı
savaşa zorlanmaları.
Rusların
Anapa kalesini kuşatmaları, başarısızlığa uğrayarak geri
çekilmeleri.
Kutais'li Mehmet Bey'in 25 000 kuruş ve başka hediyeleri
Kabardey Pşılarına göndermesi.
|