Konu hakkında yazan
katılımcılarımız:
Erhan Hapae, ZemskySabor,
Soner Kocsav,
Turgut Janxot,
B.
Atcı,
ÇAŞE Osman,
Ptlıjı,
HAPİ Cevdet Yıldız,
Aytek Sey,
Mehmet,
K’EREF Albuz,
Albuz Gergin,
Cherkessia,
Nartıj,
Necdet Hatam,
Morkano,
Müzeyyen Kip,
Şhaxyit
CircassianCanada Notu:
Aşağıda yayınlanan metinler Denetim Kurulu Üyelerimizce denetlenip
yayına verilmiştir.
Uygun
olan xabze ise, onun uygunluğuna karar verecek olanda toplumdur.
Toplumdan onay almayan hiç bir şeyde xabze olarak
nitelendirilemez.
Fertler arası karşılıklı etkileşimden hareketle, kişi ile toplum
ve de toplumun kendi ivmesi olarak xabze gündeme gelir.
Yazılı hukuk sistemi ve organize olmuş devlet yapısı ortaya
çıkmayan toplumlarda, toplumu yöneten ve yönlendiren kurallar
silsilesinin Çerkes toplumunca isimlendirilmesidir xabze.
Fertler arası ilişkilerde saygı esastır diyoruz. Ki, günümüz
dünyasında insanca yaşam denilen şeyde de kişilerin karşılıklı
saygıları ilkesi esastır. Bizlerde saygı esaslı ilişkilerde
xabzeyi ararız.
Geçmişteki büyük ailelerimizde xabzede esas büyüğe saygı ve ona
öncelik vermek diye nitelenirdi. Aile reisinin önceliği aileyi bir
arada tutmaktı. Büyükbaba ve büyük anne, çocuklarını, gelinlerini,
torunlarını bir arada tutmak. Ailenin kasası büyükbabaydı. Daha
doğrusu büyükbabanın kontrolünde büyükannenin sandığı idi. Eğer
büyükanne yoksa evin bekar genç kızının çeyiz sandığı idi kasa.
Traktörün köye girmesiyle, emek yoğun çiftçilikten, makinalı
tarıma geçilmiştir. İlk köyü terk edenler köyün zenginleri ve az
topraklı fakirleri olmuştur. Makinalı tarımla açığa çıkan istihdam
fazlaları şehrin yolunu tutmuş ve büyük ailede ilk çatlaklar
oluşmaya başlamıştır. Büyük ailenin parçalanmaya başlamasıyla,
toplumda başkalaşım ve değişim ile birlikte asimilasyonda
hızlanmıştır.
Akla gelen soru: Toplumu xabze mi yönlendirir, yoksa toplum
değişimle xabzesini kendi mi yaratır veya oluşturur?
Yumurta ve tavuk gibi klasik ve basit benzetme.
Toplumsal değişimin yavaş olduğu dönemlerde xabze toplumun önünde
ve genellikle yönetir ve yönlendirirdi. Ancak günümüzde toplumsal
değişim ve dönüşüm o kadar hızlı ki toplumu xabze yöneteceğine,
tersine toplum değişimi ile xabze ye öncülük etmektedir.
Toplumsal gelişmede, aşama olarak ilk site devletleri ve köleci
toplum bir kaç bin yıl sürmüştür. Feodal toplum ise yaklaşık bin
yıl sürmüştür. Toplumlar bu aşamaları kendi iç dinamikleri ile
tabi dışarıdan hızlandıran etkenlerle kendileri geçmişlerdir.
Çerkeslerde ise yarı köleci yarı feodal yapı kendi iç dinamikleri
ile değil tamamıyla dış etkenlerce tasfiye edilmiştir. Köleciliği
tasfiye edip feodal toplumsal yapıyı oluşturmadan ikisi birlikte
dış güçlerin müdahalesi ile tasfiye edilmiştir.
Eğer ki, toplumsal değişimleri, toplumun iç dinamikleri ile
gerçekleştirmiş olsaydı, bu gün xabze ağıtları yakmazdık. Bir
tarafta hala feodalite özlemleri, öte yanda xabze bitti bizde
bittik söylemleri.
Saygılarımla
Erhan Hapae
07. 02.
2009
KUŞHA
Faruk Merhaba,
Feodallerin (kölecilerin) tasfiyesi bizzat Adigeler tarafından
yapılamadığı, Ruslar ve Osmanlılar tarafından yapıldığı için mi
toplum içindeki masumiyetleri sürüyor diyorsun. İlginç bir
yaklaşım. Sürgün onları da mağdur etti sonunda, eskiden mağdur
eden iken onlarda mağdurlar arasına mı katıldılar? Masumiyetleri o
nedenle, öyle mi?
KUŞHA Faruk Özden
08. 02.
2009
Belirleyici olan yarı köleci, yarı feodal yapıdan, köleciliğin ve
nihayetinde feodalitenin toplumun kendi dinamikleri tarafından,
tasfiye edilip edilmemesi olgusudur. Eğer iç dinamikler tarafından
tasfiye edilseydi, onların yerine yeni bir yapılanma ortaya
çıkardı.
Tamamıyla tek partili (Türkiye ve Sovyetler içinde geçerli)
merkezi ve de dışarıdan gelen otoritelerce toplumun yönetilmesi ve
tasfiyenin onlar tarafından tamamlanması, toplumsal gelişmede bir
eksiklik olarak ortaya çıktı. Yani köleci toplum dahi feodalite
tarafından tasfiye edilmemiş, feodalitenin hükümranlığı
kesinleşmemişti ve de feodalitede kendi xabzesini tam olarak
oluşturamamıştı.
Toplumsal gelişmenin hareketi sarmal olarak nitelenir. Önde
toplumsal gelişme ve arkasında onun oluşturduğu ilişkiler yumağı
yani xabze. Toplumsal gelişme ve değişim köleciliği tamamlayıp ve
de tasfiye edip, feodal yapı tamamen hakim olsaydı, xabze de bu
yapıya göre oluşurdu. Ancak toplum henüz köleciliği
tamamlayamadığı için, xabze de köle sahipleri ile yeni yeni
oluşmaya başlayan feodalleri de kapsayan bir yapı arzetmiştir.
Tasfiye edilen sınıfın masumiyetinden söz edebilir miyiz? Hayır.
Tasfiye gerek yerel güçler tarafından yapılsın, gerekse dışarıdan
müdahale ile yapılsın tasfiye edilen masum değildir. O miadını
yani son kullanma tarihini doldurmuştur veya son kullanma tarihi
gelmese dahi yürürlükten kaldırılmıştır.
Masumiyetinde ısrar edersek, sadece toplumsal gelişme
tamamlanmadan, erken emekli edildikleri için mağduriyetlerinden
söz edebiliriz. Bu mağduriyet, yani gelişimini tamamlayamama,
kendi xabzesini oluşturamama gibi bir eksikliği de beraberinde
getirir. Esas mağdur olan toplum ve xabzedir. Toplum doğal
gelişimini tamamlayarak sıçramalarını yapmış ve kendi xabzesini de
olgunlaştıramamış olur.
ZemskySabor
08. 02.
2009
Sayın
KUŞHA, açtığınız konu başlığı diğer konudaki gibi katılıma kapalı
değilse birkaç cümle eklemek istiyorum müsaadenizle.
Öncelikle Adige halkının sosyal değişim, gelişim sürecinin yarıda
kesildiğini bende düşünüyorum.
Bu konudaki cümlelerinize katılıyorum.
Sonrasında xabze ve Adigage ile ilgili düşüncelerin olaraktan öyle
zannediyorum ki, hukuk ile ahlakı birbirine karıştırıyoruz.
Xabze Çerkeslerin (Adigeler) toplumsal hukuku görevini ifa
ediyordu…
Xabzeyi toplumsal yaşantıda bireyin günlük davranış kalıpları
olarak değerlendirmek, xabzeyi küçültmek ve anlamsızlaştırmak
anlamına gelir.
Xabze bireyin, ailenin, sülalenin, kabilenin ülkenin genel
teamüllerine kesin kez uymak zorunluluğudur.
Xabze yasa veya hukuk demektir.
Bu çerçevede xabze; milleti bir arada tutmayı hedefleyen, toplumun
bütün katmanlarının içerisinde buluşabildiği ve benimseyebildiği,
ortak bir bütünlüğe gövde olmayı amaçlayan, değişik zaman ve
mekanlarda, ülkenin içinde bulunduğu değişik sorunlar sebebiyle,
toplanan genel özellikli Adige Xaselerin, üyelerinin halkın
temsilcileri (vekil) vasfıyla değişik konularda aldığı kararların
bütünüdür. Bu yönüyle xabze , bireyin davranış sosyal davranış
kalıpları değil, yasama erkinin uygulamaya koyduğu kanunlar,
yasalar bütünüdür.
Herkes uymak mecburiyetindedir ve aksi durumlarda yaptırımı
elbette mevcuttur.
Adigage ise, bireyin toplum içerisinde kabul edilebilir seviyede
olgun duruşa sahip olmasını hedefleyen ahlak öğretisidir.
Ahlak deyince hemen cinsellik akla gelmesin.
Ahlaklı olmak; yardımsever, cesur, mert vb. erdem içeren
hasletleri bünyesinde barındırmak demektir.
Bu yönden bakıldığında Adigeler (Çerkesler) Adigage (Adigelik)
deyimi ile bireyin hareketlerini toplum içerisindeki genel
yaşantıya uyarlaması, iyi hareketlerde bulunan şahısların
davranışlarının genel kabul görerek örnek alınması, birey üzerinde
sosyal sorumluluk bilincinin aşılanmasını hedefler.
Adigage, Adigelerin birey-birey ve birey-toplum ilişkileri
bütünsel olarak düzenleyen davranış kalıplarıdır.
Bu hukuk normu değildir. Kısaca Fransızların nezaketi,
İngilizlerin centilmenliği vb. gibi tanımlanabilecek Adigelerin
sosyal hayatı düzenleme tarzıdır.
Bireyin ülkeye, topluma, hayata ve olaylara karşı ahlaklı bir
duruş sergilemesinin sosyal parametreleridir.
Günümüz tabiri ile standartların üstünde erdemli ve vakur
insanların davranışları Adigage'ye dahil edilirken, bu kişilerde
aynı zamanda birer fenomene dönüşmüştür.
Mesela; çokça tartıştığımız iki konu var.
Birincisi saygı, ikincisi birlik!
İnsanlar arasında ilişkilerde saygı bir nezaket kuralıdır.
Bunu xabze olarak değerlendiremezsiniz.
Bunun yeri Adigage’dir.
Benzer
şekilde, insanları sosyal ortamlarda değişik amaçlar için
birleştirmeye çalışmak Adigage’nin yükümlülüğü değildir.
Bir arada yaşamasını, iş görmesini istediğiniz insanlara, o yapıda
varoluşlarının ve de iş yapabilmelerinin önün açacak, yapının
düzenli ve sürekli etkin olmasını sağlayacak, iş disiplini ve
bilincini verecek kurallar yasalar kabul ettirmek zorundasınızdır.
Bu o yerin, o işletmenin, o derneğin, o yörenin, o ülkenin
xabzesi, yasası olur.
Birlikteliğin ortak paydasını yaratacak yasaları işletmeye
alırsanız bu, değişik statü ve beceriklilikteki değişik düşünce ve
eğitimdeki insanların bir arada iş görebilmelerini ve
yaşayabilmelerinin alt yapısı olan kuralları yani xabzeyi işler
hale getirirsiniz.
Büyüğe saygı, yardımseverlik, mertlik vb. iyi hasletlerin
yüceltildiği ahlak ve sosyal his mekanizması Adigage, başka bir
şeydir, toplumda herkesin şartsız-şurtsuz uymak mecburiyetinde
olacağı kanunlar yani xabze başka bir şeydir.
Kısaca, birey ilişkilerinizde nazik ve centilmen bir Adige
olamayabilirsiniz, Ancak bu sizin Adige ülkesinde yaşamanıza engel
değildir.
Ancak halkın hukuku olan xabzeye uymamanız cezai yaptırımlara
uğramanıza neden olur.
Mesela; bölgenizde çıkan bir savaşa katılmak tamamen hür iradenize
kalmıştır. Katılmazsanız Adigage’ye göre yanlış yapmışsınızdır.
Sizi ayıplarlar ama köyünüzde yüzünüz tutarsa yaşamaya devam
edersiniz.
Ancak savaş sırasında düşmana şu veya bu şekilde yardım
etmişseniz, sizi öldürürler bu kanundur, yasadır.
Bu xabzedir.
Okuduğunuz için teşekkür ederim. :-)
Saygılarımla.
KUŞHA Faruk Özden
09. 02.
2009
Sayın
Z. Sabor,
Diğer başlıklarda da ben herhangi bir sınırlamada bulunmadım,
bulunamam da. Ancak aykırı başka seslerin sabote tavırlarına karşı
çıktım.
Değerlendirmelerinize de kısa bir açılımda bulunmak istiyorum:
Toplumumuzda fert ile fert, fert ile toplum ve de toplumun iç
ilişkilerini düzenleyen kurallara xabze dememiz gerektiğini
yinelemiştik.
Sizinde yinelediğiniz gibi yazılı hukuk kuralları ve normları
olmayan Adige toplumunda hukuk sistemine xabze denmiştir.
Günümüzde saygı esaslı davranışları da toplumumuz xabze olarak
nitelemektedir. Bence de xabze bu değildir. Ancak kişinin toplum
içinde nasıl davranması gerektiğinin de xabze ye uygun olup
olmadığı sorgulanır ki, yanlıştır. Kişinin toplum içinde nasıl
davranacağının müeyyidesi yemıku/haynapedir. Eylemin mihenk taşı
Adigage’dir.
Adigage’ye uymanın ölçütü work olmak, work gibi davranmaktır.
Davranmazsan yemıku olur, daha ağırı haynapedir. Bütün toplum
tarafından ayıplanır. Adigage’de de eylem biçiminin ölçütü sosyal
sınıftır, yani work gibi davranmak.
Saygılarımla.
Soner Kocsav
09. 02.
2009
Sayın
Özden,
Bunu söyleyecektiniz madem neden bugüne dek eleştirip durdunuz
beni ve bazı arkadaşları.
"Yani köleci toplum dahi feodalite tarafından tasfiye edilmemiş,
feodalitenin hükümranlığı kesinleşmemişti. Ve de feodalitede kendi
xabzesini tam olarak oluşturamamıştı."
Oluşturabilseydi eğer dış güçler tarafından yıkılmaz, dış
mihrakların kışkırtmaları ile kendi halkı tarafından alaşağı
edilmezdi. Tamam mıdır şimdi? :-)
Saygılar.
KUŞHA Faruk Özden
10. 02.
2009
Sayın
Kocsav,
Yine yanlış ata oynuyorsunuz. Toplumdaki gelişmenin kesintiye
uğradığını, normal gelişimini tamamlayamadığını her zaman
söylüyorum. Geçmişteki saptama ile;temiz kan, feodalizm ve otorite
savunuculuğunun ne alakası var.
Eğer ki, toplum normal gelişimini sürdürebilseydi; feodalite
köleciliği tasfiye edecekti, ortaya merkezi bir krallık
yapılanması çıkacak, belki de bütün Kafkasya’da hükümran olacaktı.
Toplum kendi burjuvazisini oluşturacak, gelişimine devam edecekti.
Bütün bunların olması gerektiğini söylemekle günümüz de feodalizmi
ve otoriteyi savunmanın ne alakası var?
ZemskySabor
10. 02.
2009
Sayın
KUŞHA,
Herhalde work kelimesini edilgen anlamda kullanıyor olmalısınız.
Yani burada Work gibi olmak davranmak derken, kelimenin asıl
manası olan hayata karşı asilane bir duruşu kastediyor
olmalısınız.
Aksi taktirde iyi-güzel davranış sergileyen herkesin cismani
olarak work-work soyundan olması düşünülemez ya da tam tersi;
yanlış-kötü davranış sergileyen herkesinde soy olarak avam
takımından olduğu da varsayılmaz!
Erhan Hapae
10. 02.
2009
Değerli
Arkadaşlar
Adigelerde çok ciddi köleci bir dönem yaşandığı konusunda
şüphelerim var. Çünkü köleci toplumlar güçlü merkezi devletler
kurdular, bin yıldan fazla bir dönem boyunca bir yandan köleleri
kontrol altında tutabilen bir otorite vardı. Bunun sonucu toplu
üretimler yapılabildi, Roma, İskenderiye gibi çok önemli şehirler
kuruldu. Roma Hukuku, Mısır Medeniyeti gibi insanlık tarihinin
çok önemli sıçrama noktaları birazda köleci toplumun eseridir.
Adigelerde böyle bir merkezi durum yok. Daha çok köleci
imparatorlukların yıkılması sonucu Orta Avrupa’da ortaya çıkan
feodalizme benzer bir şey var sanki.
Köle değil de serf. Mesela öldürülemiyor gibi hakları var. Yine bu
efendilerin ortaya çıkması sayesinde toplumsal yasalar ve
insanlığı geliştiren incelikler (sanat-estetik) ortaya
çıkabilmiştir diye düşünüyorum. Her gün toprakla uğraşıp duran
yorgun serfler oluşturmuş olamaz xabze'yi herhalde. Geçimini
bedeniyle kazanmayanların işi olsa gerek.
Değerli arkadaşlar,
Xabze yerel bir şey olmakla birlikte, birazda küresel şeyler
çağrıştırıyor. Yekure xabze, Adıgager Tsıfığe gibi tüm insanlığa
şamil felsefeler içeriyor.
Çok abartmadan yerli yerine oturtabilirsek ne mutlu.
Sizlere kolay gelsin.
Sevgilerimle.
KUŞHA Faruk Özden
10. 02.
2009
Sayın
Sabor,
Ferdin fert ile ilişkisini de bir yönüyle xabze diğer yönüyle
Adigage olarak nitelendirebiliriz. İnsanlar arası ilişkilerde
nezaket kurallarına Adigage diyelim. Ancak toplumda çok önemli
yeri olan, at ve atlı ile ilgili ritüellere ne diyeceğiz? Aynı
şekilde ‘’Nısaşe Gup’’ın nasıl davranması gerektiğine dair
kurallar silsilesine ne diyeceğiz?
Cenaze haberi vermeye giden atlı, gittiği eve 30-40 m. kala attan
sağdan iner, atın soluna geçer, kamçısını sol ele alır ve atın
gemini kısa tutardı. Bunu görenler de cenaze haberi vermeye
geldiğini anlarlardı. Ki, bu da xabzedir. Ancak günümüzde uygulama
imkanı kalmamıştır.
Nısaşe Gup misafir gittiği köye yaklaşırken, misafir gidilen
aileye gup thamade; şu kadar kişi olarak, şu kadarı genç kız, diye
bir sayı bildirirdi. hıbar yeğaşe gönderilir, ev sahipleri de
buyurun diye bir ulak gönderirlerdi.
Dönüşte köye yaklaşılırken thamade yine haber gönderir, kazsız
belasız gelinin aldık geliyoruz, diye. Düğün sahipleri de pehaje
ile nısaşe gupu karşılarlardı. Pehajenin:söğüş et, thurij, halıve
veya thurımbey değişmez mönüsü idi. Tabii ki, gelin eve geldikten
sonra nısaşe nışın yenmesi. Bütün bunları Adigage olarak
nitelendiremeyiz. Bunlar xabzenin küçük uygulamalarıdır.
Xabzeyi günümüzdeki anlamı ile hukuk olarak nitelendirmek ne kadar
doğrudur?
Yine günümüzde uygulanması kalmayan başlık. 50 yıl önce vit, zış,
şığınaphe (iki öküz, bir at ve elbiselik için bir miktar para)
iken nakde dönüşen uzun tartışma ve toplantılarla 3 bin Lira’ya
indirilen, ancak bir iki sene geçmeden artısının el altından
alındığı uygulama.
Uzunyayla’da xabze için yapılan son toplantı, başlık ile ilgili
idi. Müeyyidesi olmadığı için uygulanamadı. Kızların artık mal
yerine konmak istememeleri ve toplumdaki bilinçlenme bu
uygulamanın sonunu getirmiştir. Xabze ortadan kalkmıştır.
Son iletinizdeki work gibi davranmak ile ilgili sorunuz cevabını
da içermektedir. Asilane duruş, centilmen davranışı diye de
niteleyebiliriz.
Saygılarımla.
KUŞHA Faruk Özden
10. 02.
2009
Sayın
Hapae Erhan,
Adigelerdeki kölecilik hiçbir zaman Eski Roma Köleci Toplumu gibi
olmamıştır. Her şeyden önce köle sahiplerinin büyük malikaneleri,
binlerce dönüm arazileri, yüzlerce kölesi olmamıştır. Orta Çağ
Serfliği’ne yakın bir uygulama diyebiliriz. Yarı köleci yarı
feodal yapılanmada efendilerden o kadar zenginleşip malikaneler,
konaklar yapanlar olmamıştır. Pşıların evleri dahi diğer evlerden
biraz daha düzenli, bir kaç odası fazla olurdu. Köleler efendileri
için çalışırken hem efendinin yiyeceğini, hem kendi yiyeceğini
çıkartırdı. Artı değeri fazla değildi. Çünkü artı değeri fazla
olsaydı, büyük paralar biriktirirler, Avrupa’da olduğu gibi
efendilerine malikaneler, şatolar yaparlardı.
Osmanlı toprağına geldikten sonra, askeri bürokraside yer alanlar
ancak diğer evlerden daha gösterişli evler veya konaklar
yapmışlardı.
Sizinde yazdığınız gibi köleci imparatorlukların yıkılmasından
sonra Orta Avrupa’da ortaya çıkan feodalizmi çağrıştıran, çok
küçük iz düşümü bir toplumsal yapı.
Kabardey’de toplumsal yapının omurgasını workler oluştururdu.
Kundetey tamamen bir workler federasyonu idi. Ki, pşıların
hegemonyasını kabul etmediler.
Xabzeyi uygulayan ve de uyana work gibi tabiri kullanıla
gelmiştir. Demek ki xabze ile work olmanın bir illiyedi vardı.
Xabzenin yapıldığı, oluşturulduğu yer xase. Xaseye katılanlarda
avam olacak değillerdi herhalde. Tabii ki worklerdi. Xabze yapıcı
ve uygulayıcısı workler.
Xabze her ne kadar lokal olsa dahi, küresel değerleri içermesi
onun ilerici yönünü gösterir. Sizin de söylediğiniz gibi genel
kabul; yekur xabzes. Uygun olan, uygun görülen xabzedir ve de
Adigager tsıhuğas yani Adigelik insanlıktır gibi saygı ve insani
değerleri de içermesi en iyi göstergedir.
Saygılarımla.
ZemskySabor
10. 02.
2009
Aydınlatıcı bilgileriniz için teşekkür ederim sayın KUŞHA.
Sizin yazdıklarınız ile kendi düşüncelerimi birleştirdiğimde şu
kanaate vardım: Geçmişte Adigeler kanunu töreyi veya nezaketi
sırası gelince uygulansınlar diye icat etmemişler, bizatihi
yaşayarak yazmışlar, adetleştirmişler!
Canlı ve dinamik bir halk bu demek galiba.
Saygılar, selamlar.
Soner Kocsav
10. 02.
2009
Sayın
Özden yanlış ata oynayan kim?
"Sayın Kocsav,
Yine yanlış ata oynuyorsunuz. Toplumdaki gelişmenin kesintiye
uğradığını, normal gelişimini tamamlayamadığını her zaman
söylüyorum. Geçmişteki saptama ile temiz kan, feodalizm ve otorite
savunuculuğunun ne alakası var" dediniz.
Temiz kan, feodalizm… Ben bunları eskinin feodal düzenini
getirelim diye mi savundum? Pşi, work v. s. Otorite savunuculuğu
çıktı şimdi de. Evet doğrudur, gereklidir. Peki bunu hangi
faşist/baskıcı ideoloji ile bağdaştırıyorsunuz da karşı
çıkıyorsunuz?
Sayın Özden benden bilgili olabilirsiniz ama bunu ima etmek için
yazılanları en uç düşünceler olarak görüp ders vermeye kalkmayın.
"Eğer ki, toplum normal gelişimini sürdürebilseydi:feodalite
köleciliği tasfiye edecekti, ortaya merkezi bir krallık
yapılanması çıkacak, belki de bütün Kafkasya da hükümran olacaktı"
dediniz.
Biz ne dedik? Rusların yaptığını biz yapardık hiç olmadı. Kimse de
ayaklanmaz, kendi insanlarını öldürmez, Rus oyunlarına alet
olmazdı. Sonuçta kazanan, kazandıran yine otorite, yine feodalite
olurdu. Sayın Hapae'nin verdiği örnekler feodalitenin
tanımlanmasında kullanılan tarihi verilerdir. Bunları söylemiştim.
Ancak siz ilk yazımdan itibaren söylenen şeyleri görmezden gelip
almışınız sazı elinize ta başından beri aynı melodiyi
çalıyorsunuz.
Satranç oynamıyorum. Kimseyi mat etmek gibi bir derdim de yoktur.
KUŞHA Faruk Özden
10. 02.
2009
Sayın Kocsav,
Sizi üzdüysem özür dilerim. Yalnız taviz vermediğim bir kaç konu
var: Bunlardan birisi Çerkes olduğum
ikincisi her türlü baskı ve otoriteye karşıyım ve demokrasiyi
savunuyorum.
Şimdiye kadarda bilgimle kimseyi de ezmeye çalışmadım, hatalarım
ve de yanlışlarım hatırlatıldığında da özür dilemesini biliyorum.
Bu platformda herkes bildiği konuları işlerse, karşılıklı olarak
kendimizi geliştiririz.
Yineliyorum: Demokrasiyi savunuyorum, ırkçılığa karşıyım, her
türlü despotizm ve baskıcılığa karşıyım ve de Çerkes’im.
Saygılarımla.
Turgut Janxot
10. 02.
2009
Sayın
Koçsav,
aruk ağabeyle ilgili forum tartışmalarınızı hayranlıkla izliyorum.
Açıkça söylemek gerekirse aranıza da girmek istemiyorum.
Ancak şunu da belirtmeden geçemeyeceğim.
Tartışmalarımızda özellikle Faruk ağabeyin sadece size karşı
değil, herkese karşı takınmış olduğu tutum beni çok mutlu ediyor,
Konulara vakıf, eleştirisini yaptıktan sonra karşısındakini
kırdıysa hemen ondan özür dileme, kısaca pek alışık olmadığımız
şeyleri yeni katılımcılarımızdan, bu değerli büyüklerimizden
görmek, örnek olması açısından bence çok değerli.
Bu anlamda ben herkese bu tutumlarından dolayı teşekkür ederim.
hepimiz bir amaç için mücadele ediyorsak zaten olması gereken
davranış şekli de bu olmalı.
Selam ve saygılarımla.
Soner Kocsav
11. 02.
2009
Estağfurullah.
Bende "öncelikle" siz Faruk bey ve sayın Sabor’un benim sözlerime
bakarak hakkımda söylediklerini yanlış anlayabilecek/anlayan
insanlardan ve son olarak da kabalık ettiysek sizden özür dilerim.
Çünkü genelde bizim toplumda alışkanlıktır. Kişinin ne
söylediklerinden çok, onun hakkında orada burada söylenenleri
dikkate alırız. Bu hatayı bende çok yapmışımdır. Tartışmayı bu
kadar çok uzatmamın nedeni; kendimi savunmam gerektiğinden ve en
önemlisi yanlış anlaşılmaktan korkmamdan dolayıdır. İnsanlarla
ilişkilerde en çok korktuğum yanlış anlaşılmaktır.
Ayrıca sayın Özden bu tartıştığımız konuda en açık sözler "genetik
özelliklerimiz" başlıklı yazının içindedir, başka yerde değil.
Tekrar bir tartışma açma niyetinde değilim. Sadece şunu diyeceğim.
Benim savunduğum düzen(otoriter, kısmi feodal, milliyetçi) gençler
ve yeni nesil adınadır. Yoksa sizler gibi büyüklerimize, (bu
tabiri kabul etmeseniz de) thamadelerimize yol gösterme amacında
değilim. Benim derdim yeni nesildir ve onların Adigeliği,
Çerkesliğidir. Sonuçta bende o gençlerden biriyim.
Demokrasi insanları daha çok böler, çünkü her kafadan ses çıkar
düşüncesinde olan biriyim. Bu yaşadığımız sözde demokrat ülkede
neden her kafadan ses çıkıyor ama bunların çoğunu kimse dikkate
almıyor. İşte demokrasiyi isteseniz de uygulayamıyorsunuz. Çünkü
bu milli değerlere, birlikteliğe zarar verir. Kaldı ki, bizim
gibi daha millet olamamış, bu bilince sahip olmayan insanlar için
kesinlikle çözüm değildir bu. Otorite olmadan da demokrasi bir şey
ifade etmez. Ben bunu söyledim, başka bir derdim yok.
Yineliyorum. Her konuda otoriteye tarafım. Bu, savunduğunuz
demokrasiyi bile bitirmez, aksine demokrasiyi işe yarar hale
getirir. Irkını sevmek milletini sevmektir, diğer ırkları düşman
görmek değildir. Başkasının kölesi olmaktansa kendi milletimin
kölesi olmayı yeğlerim. Başkasının dilini konuşmaktansa kendi
milletimin hangi lehçesi olursa olsun dilini konuşmayı yeğlerim.
Anavatanımda yaşamadıktan sonra kendimi özgür sayamayacağımı, tam
anlamıyla Adige olamayacağımı kabul ederim. Çünkü özgürlüğü orada
bıraktık başka yerlerde ne kadar uğraşsak da kazanamayız
diyenlerdenim. Xabze Adigelik içindir, kendine Adige demeyen için
xabze bir anlam ifade etmez.
Tanıştığıma memnun oldum sayın Özden. Sizin adınızda saygıdeğer
Doğan Özden thamademize de selamlarımı gönderiyorum.
Saygılar.
B. Atcı
11. 02.
2009
Değerli
CC katılımcıları Faruk ağabeyin foruma yazmaya başlaması ile ciddi
bir yazı trafiği oluşmuştur. Kendilerine teşekkür ederim.
Xabze denilince sadece saygı düzleminde algılanır duruma gelmesi
xabzenin sofra düzlemine indirgenmiş olması bir çokları tarafından
xabzenin doğru algılanmadığının ve xabzeye dolayısı ile de
feodaliteye bir noktada haksızlık edilmesine neden olduğu
kanısındayım. Xabze içi boşalmış halde adı kaldı, en asgari insani
davranış olan saygı gibi tek ayak üstünde bırakılmıştır. Aslında
xabzenin bir çok ayağı vardır. Tek başına örf adet değildir
toplumun ve ferdin yaşam biçiminden tutunda mezara girişine kadar
Hak, hukuk, miras , ceza ve definine kadar her şeyini düzenleyen
bir kurallar silsilesidir diye biliyorum.
Xabze, sosyal statüsü, yaşı cinsiyeti gözetmeksizin her bireye
mutlak yaptırımı ödülü ve cezası olan bir hukuk sistemidir. Xabze
asla feodal despotizm değildir, yanlış uygulamalar istisnadır.
Demokraside de hukukta da yanlış uygulamalarını çokça görebiliriz.
KUŞHA Faruk Özden
11. 02.
2009
Xabze
bir yönüyle fertler arası ilişkilerden başlayarak, ferdin toplum
içindeki davranışlarıyla genişleyen ilişkiler yumağı, bir tarafı
örfi öte yanı hukuki kurallar ve ritüeller manzumesidir. Yazılı
değildir, çünkü toplumun yazısı yoktur. Eğitiminin alındığı yer
haşeş, çünkü toplumun okulu yoktur.
Heşeş, Türkçe karşılığını misafirevi olarak söyleyebiliriz. İşlev
ve uygulama alanı olarak hem okul, hem kulüp, hem de haber merkezi
durumunda idi.
Haşeş başlı başına bir kültür kurumu idi. Gençler toplum içinde
nasıl davranılacağını haşeşte yhamadelere hizmet ederek
öğrenirlerdi.
Köye gelen misafirler haşeşte ağırlanırdı. Ailenin büyükleri
haşeşte otururlardı. Köyün yaşlıları da haşeşte toplanırlardı.
Ailenin reisi dışarıdan dönerse, atını haşeş'ın önüne çeker ve
oraya inerdi.
Tek iletişim aracı başka köylerden gelenler olduğu için en taze
haberler haşeşte anlatılırdı. Haşeş hizmet yapan gençler için
eğitim kurumu görevi görürdü. Toplum içinde nasıl davranılacağı ve
uygulamaları orada öğrenilirdi.
Xabzenin okullarından biri haşeş ise diğeri de gurup eylemleri
idi. Nısaşe gupte thamadelerin yakınında bulunarak, şhağırıt
olarak görevlendirilmekte xabze yi öğrenmek için uygun ortamı
sağlardı.
Xabze yaşanarak öğrenilirdi.
İlk
gençlik yıllarımda dedem; Si şale şha nasıl kırılır öğreteyim,
dedi. Sofrada kelle vardı, ki koyun kesilince haşlama et ile
kellenin sağ tarafı dedeme gelirdi. Önce tarif etti, sonra
uygulamasını yaptırdı. "Artık delikanlı oldun, gittiğiniz bir
yerde eğer sofraya kelle gelirse, nasıl kırılacağını bilmen
gerekir" dedi. Ki, kelleyi kurallarına göre parçalayamamak büyük
ayıp sayılırdı.
ÇAŞE
Osman
11. 02.
2009
Kocsav
kardeş, madem sen otorite ve birazda feodaliteyi savunuyorsun
adının başına diğer ağabeylerin gibi sülale adını da yaz.
Yazmadığına göre var bir şeyler ama çözemedim. Kafam karıştı
diyaloglarınızdan. Eski topraklar sülale adlarına meraklıdır.
Sanki bu ülkede bir şey ifade ediyormuş gibi. En demokratları bile
böle ise Adigelik sülalecilik olmuş demektir.
DAVUR Kocsav senin sülaleden anavatanda baya var. Boş ver bu
ülkede zaman kaybetme. Ağabey tavsiyesi sana.
Soner Kocsav
12. 02.
2009
Bildiği
konuları işlemekte ayrı bir muamma. Bana diyordunuz ya sayın
Özden, workmişsin, bunun cihazı mı var ‘’work ölçer’’ diye.
Hangi konulara kim vakıftır, bunu da ölçecek cihaz yoktur. İkimiz
tartışıyoruz, kim karar verecek ve neye göre karar verecek
haklılığa?
Beş tane N bir tane de K var. O da ''kim'' sorusu. Bu
tartıştığımız konuya vakıf olan kişi kimse çağıralım bize öğretsin
eğrisini doğrusunu. Şiirsel oldu ama :-) var mı öle biri sayın
Özden?
Soner Kocsav
12. 02.
2009
Son
yazınız geç düştü sayın Özden. O nedenle son yazıma ekleme yapmam
lazım. Xabzenin anlatıldığı yerde dinlemek lazım. Buyurun devam
edin… Bilmeyenlerde öğrensin, bizde tazelemiş oluruz. Elinize
sağlık.
KUŞHA Faruk Özden
12. 02.
2009
Sayın
ÇAŞE Osman,
Adigeler kendilerini diğer Adigelere tanıtırken, bildiğim
kadarıyla aile isimlerini kullanırlar. Aile ismini kullanmakla
demokratlığın ne alakası var anlayamadım?
Demokrat olmak siyasi bir duruştur. Kabul edersiniz etmezsiniz,
sizin bileceğiniz bir şey.
Yanlış görmediysem siz de aile isminizi kullanmışsınız. Demek ki
bu ülkede de bir şey ifade ediyormuş ki siz de kullanıyorsunuz.
ÇAŞE
Osman
12. 02.
2009
Demokrat bir Çerkes (sizin gibi) herkesi eşit görür. Abzegh,
Kabardey ayrımı yapmaz. Her ortamda bırak kabilesini sülale adını
bile ön planda gereksiz yere tutmaz. Yani bu adlandırma bir mesaj
içermiyor ise gereksizdir. Ben sizin mesela bu Çerkes tanımından
ne anladığınızı merak ediyorum. Kendinize Adige değil Çerkes
diyorsunuz. Çerçevesi geniş ise bu tanımınızın daha da anlamsız
olur sülale adınızı kullanmak. Haksız mıyım?
Ben Adige’yim, Abzeh’im, ÇAŞElerdenim. Yazılarınızı okuyunca o
kadar da demokrat olmadığımı söyleyebilirim. Çerkes Adige
demektir, derseniz bu saçma olur. Ki, Adige xabze yerine Çerkes
xabze demeniz lazım. Bir tarafta öle öbür tarafta farklı tanımlama
olmaz. Çünkü her iki isimlendirmeyi de Türkiye diasporasına
hitaben yapıyorsunuz. Neden bu farklılık o zaman demezler mi?
KUŞHA Faruk Özden
12. 02.
2009
Sayın
ÇAŞE Osman,
İletinizde adımdan bahsetmeseniz de zannedersem benden yani KUŞHA
Faruk Özden’den bahsediyorsunuz. Demokratlığım veya Adigeliğim ile
ilgili size veya başkalarına bir şey ispat etmek zorunda olduğumu
hissetmiyorum. Kimlere mesaj verdiğimi veya vermeye çalıştığımı da
istediğin gibi yorumlaya bilirsin.
Ben Kabardey’im. Uzunyaylalıyım, Eğer ki Türkiye’nin başka bir
yöresinden Abzeghler veya Shapsughlar ile ilgili bir şeyler
yazmaya kalkarsan ukalalık yapmış olurum. Mesela siz kendi
yörenizi veya kabilenizi niye yazmıyorsunuz?
Bazıları gibi Türkiye den Kafkasya’yı yönetme ve düzeltme
ukalalığında da bulunmuyorum. Xabze ile ilgili söyleyeceğiniz
sözünüz varsa buyurun tartışalım. Kişisel polemiklerden kaçınmaya
çalışıyorum.
Ptlıjı
13. 02.
2009
Xabze
ye bu kadar önem verilmesinin sebepleri neler olabiliri düşününce;
acaba diyorum sürgün dolayısıyla kendini çeşitli alanlarda
geliştirememiş gelişmesi kesintiye uğratılmış bir halkın savunduğu
son kale mi?
Saygılarımla.
KUŞHA Faruk Özden
14. 02.
2009
Değerli
Kardeşlerim,
Bir konuya açıklık getirmek gerekir. Anlattığımı zannettiğim ancak
yeterince açmadığım, feodal kültür ve feodal xabze ile ilgili
açılımlarda bulunayım.
Literatürde toplumların çeşitli aşamalardan geçtiği kabul
edilmiştir. Tabii ki tarihi ve sosyolojik kanıtlar olmazsa bu
görüşler kabul görmez. Basit olarak fazla teferruata
girmeden:insanlar toprağa yerleşip , toprağı işlemeye başladıktan
sonra köyler oluşmuş, köylerin birleşmesiyle şehirler ortaya
çıkmıştır. İlk şehirlerin Mezopotamya’da Sümer’de kurulduğu
söylenir. Şehir yerleşim yerleriyle birlikte güçlü olanlar
başkalarının emeğine konmak için onları köleleştirmişler ve de
köleci toplum ortaya çıktı. Her şehri ayrı bir devlet olarak, site
devleti olarak Antik Yunan’da görürüz. Köleci şehirlerden köleci
imparatorluk ortaya çıktı. En önemlisi Roma İmparatorluğu’dur.
Köleci şehir devletleri ve köleci imparatorluklar kendi hukukunu
ortaya çıkardı. İlk yazılı hukuki metinler Sumer’de Hammurabi
Kanunları, site devletinde Antik Yunan’da Solon Kanunları ve
köleci Roma İmparatorluğu’nda Roma Hukuku. Günümüzde ki hukuk
normlarının kaynağı kabul edilir. Roma Köleci İmparatorluğu’nun
parçalanması ile Avrupa’da karanlık çağ başlar: Feodalite dönemi.
Doğu’da ise yeni bir dünya görüşü ve inanç sistemi ile yükselen
bir medeniyet ve toplumsal yaşam: İslam. Ancak İslam’da köleciliği
tasfiye etmemiş ancak en büyük sevaplardan birisinin köle
azadetmek olduğunu vurgulamıştır.
Adigeler bir taraftan Batı ile öte taraftan Doğu ile ilişki
içindeydiler.
Toplumlardaki bütün bu değişim ve gelişimler, kendi kültürünü,
yaşam biçimini ve hukukunu yarattı.
Adigelerde toplumsal yaşam yarı köleci yarı feodal yapı arz ettiği
için, bu toplumsal yaşamın kültürü oluşmuştu ve ondan öteye
gidemedi.
Daha önceki açıklamalarımızda Adigelerde toplumsal gelişmenin
kesintiye uğradığını söylemiştik. Toplumsal gelişme köleciliği
tasfiye edemeden, yarı köleci yarı feodal yapıda iken kesintiye
uğradı.
Toplumsal gelişme feodal yapıda kesintiye uğradığı için bir
yönüyle feodal kültür ve de bu kültürün ögelerinden olan feodal
xabzede takılı kalmıştır.
Kültür; müziğinden edebiyatına, giyim kuşamından toprağı
işlemesine, sanatından xabzesine kadar toplumun oluşturduğu
değerler yekunudur.
Sürgünle kesintiye uğrayan toplumsal gelişme ile kültürel gelişim
ve değişimde akamete uğramıştır.
Son otuz yılda Adige Toplumu diasporada o kadar saldırıya
uğramıştır ki, ya her şeye karşı tepkili veya tamamıyla
teslimiyetçi bir tavır sergilemiştir. Topluma saldırı daha çok
mecazi anlamda olmuştur. Üretim ilişkilerindeki aynilik
beraberinde kültürel alanlardaki benzeşmeleri de hızlandırmıştır.
Diaspora Adigelerinin kendi dillerini kullanamamaları, zaten
yazılı olmayan sözlü geleneğe sahip edebiyatlarını da bitirmiştir.
Yeni nesiller dillerini bilmemekte veya kullanamamaktadır. İçinde
yaşadıkları toplum ile farklı olduğunun farkında, Ancak
farklılığını nasıl savunacak? Üretim ilişkilerinde bir fark yok.
Giyim kuşamda da bir fark kalmadı. Dili farklı, ancak
kullanamadığı için, içinde bulunduğu toplumda da savunma
mekanizması olamamaktadır.
Adigelerin diasporada, içinde yaşadıkları toplumdan
farklılıklarını öne sürebilecekleri tek savunma mekanizmaları
xabze kalmaktadır. Hangi xabze?
Dağarcığında kalanı kadar. kimine göre büyüğe saygı, kimine göre
bayanlara saygılı davranmak, kimine göre zexeste katı ritüellere
uymak.
Saygılarımla.
Soner Kocsav
15. 02.
2009
Sayın
Özden işte bu yazıya diyecek sözüm yoktur. Keşke ta başlarda
demokrasi adı altında tartışma yapmayıp bunları söyleseydiniz de
bizde, bende gerekli gereksiz diyaloglara girmeseydik. Sonuçta
düşüncelerim üzerinde herhangi bir değişme olmamıştır. Herhalde
olayları anlayış farklılığımız var. Siz bu anlattığınız durumu
önceden de biliyordunuz ya da hatırlatıldı bir şekilde ve tarihsel
olarak günümüze başka yorumladınız, ben bildiğim bu durumu başka
yorumladım. Olay bundan ibaret. Hangisi doğru 20 yıl sonra
tartışan kalırsa tekrar tartışılır ve inşallah çözüme
kavuştururlar.
Saygılar.
Erhan Hapae
18. 02.
2009
KUŞHA
Faruk Merhaba,
Biliyorsun diğer taraflarda palavra vs. gibi çok ciddi işlerle
uğraştığım için senin köşeni ihmal ettim biraz, sanma ki seni
rahat bırakacağız.
Kavram kargaşalarından kurtarmak için, feodalizmin iyi veya kötü
olduğuna dair fikir yürütmeden ne olduğunu anlamaya çalışırsak
aydınlatıcı olur düşüncesindeyim.
Feodalizm önemli, birden fazla fikir var ve sonuç olarak Fransız
Devrimi bizzat feodalizmin içinden doğdu. Diğer yandan xabze
dediğimiz şey biz Çerkeslere feodalizmden miras. Eğer Çerkesya
feodalizmini kavrayabilirsek ancak xabze'yi kavrayabiliriz
diye düşünüyorum.
Mesela feodalizmin ekonomik alt yapısı toprak. Bir mülkiyet ve
varidatla direkt ilişkili. Özgürleşen ve bir takım kahramanlıklar
sonunda (belki de birtakım eşkıyalıklar sonucu) soylu sınıfa kabul
edilen kişiler var ama soyluların beceriksiz çocuklarının herhangi
bir kahramanlık yapmasına gerek kalmadan soyluluğunu sürdürmesi,
varidatla izah edilebilir ancak.
Siz felsefe ile ilgili birisi olarak dış dünyayı bilirsiniz biraz,
diğer yandan dile hakim ve Türkiye Çerkesleri arasında feodal
etkilerin en çok hissedildiği Kabardey geleneğine de vakıfsınız.
Bu bakımdan mülkiyet meselesinden başlayıp, onun oluşturduğu yaşam
kültürü olan xabze'yi adım adım anlatırsanız, konuyla
ilgili arkadaşların katkılarıyla değerli bir tartışmaya
dönüşebilir bu başlık. Ricamız belki biraz daha çok çalışarak
bizlere yardımcı olman.
Kolay gelsin diyorum şimdiden.
Sevgilerimle.
KUŞHA Faruk Özden
19. 02.
2009
Sayın
Hapae Erhan,
Konuları adım adım, anlatarak ve de tartışarak irdeleyelim.
Öncelikle dünya tarihinde feodalizm nedir ve de nasıl bir yönetim
biçimidir sorusuna yanıt vermeye çalışalım:
Köleci Roma İmparatorluğu’nun çökmesiyle oluşan Avrupa’da oluşan
toplumsal sistemdir feodalizm. Roma İmparatorluğu’nda, büyük
tarımsal çiftliklerde, özellikle kuzeyden gelen barbar akınlarının
da etkisiyle ticaret gerilemiş ürünler satılamaz olmuştur. Tarım
işletmeleri içine kapandı, köle emeği kendi şahsi ihtiyacını dahi
karşılayamaz oldu. Köleler efendileri için gereken miktarda ürün
üretemez duruma gelince köle sahipleri tarafından azat edildiler.
Ferdi özgürlükleri olan, ancak toprağı terk edemeyen, toprağa
bağlı köylülük sistemi ortaya çıktı ki, bu köylülere serf denirdi.
Serfler feodalin toprağında kiracı durumunda idiler. Toprağın
kirasını da ya ürün olarak veya feodale çalışarak emek olarak
öderlerdi.
Azat edilmiş eski köleler yeni küçük çiftçiler tümüyle özgür
değildiler. Üzerinde çalıştıkları toprakları terk edemeyen ve de
onun sahibi olamayan sözde özgür köylüler.
Feodal düzenin siyasi yapılanması piramit gibidir. En üstte kral
veya imparator, onun altında büyük soylular, onun altın da küçük
soylular ve en altında ise en geniş tabakayı oluşturan serfler
bulunurdu.
Feodal sistemde üretim araçlarının yanında, askeri güçte feodal
beyler arasında paylaşılmıştı. Piramidin en üstünde kral olsa
dahi, o kadar güçlü değildir. Kralın yetkileri de sınırlıdır.
Nedeni de temel üretim aracı olan toprağın feodal beyler arasında
bölünmüş olmasıdır.
Donanımlı askerlerden oluşan askeri birliğin masraflarını kral
karşılayamamakta, askeri güçte feodal beyler tarafından
karşılanmaktadır. Kralın savaşta başarısı feodal beylerin
başarısına bağlıdır. Savaş teknolojilerinin gelişmemiş olması
şatolara gizlenen feodalleri, kralın gücünden dahi korumuştur.
Feodalizmde ekonomik yapı basittir. Feodalin toprağını işleyen
serf, kendi yiyeceğini ayırdıktan sonra kalan ürünün tamamını
beyine toprağın kirası olarak öder. Bazen kira, beyin kendi
işlettiği toprakta çalışmak veya şatosunu yapmak, tamir etmek
şeklinde de ödenmekte idi.
Feodal sözleşme soylular arasında veya efendi ile serf arasında
koruyan, korunan şeklinde yazılı veya sözlü bir antlaşmadır.
Karşılıklı hukuki, mali ve de askeri yükümlülükleri kapsar. Feodal
sözleşmeye göre koruyana süzeren, korunana vassal
denir. Feodal sözleşmeye vassallık sözleşmesi de denir.
Feodalizm de toplum, asiller, ruhbanlar ve serf, köylüler olmak
üzere sınıflara ayrılmışlardı.
Asiller toprağın sahibi, üretime katılmayan, serflerden aldıkları
ürünlerle geçinen, savaşan askerlik yapan üst tabaka insanları.
Ruhbanlar asil olmasa dahi kiliseyi temsilen papanın vekili ve de
asiller gibi büyük toprakları olan din adamları.
Serfler toplumun tabanını oluşturan, üretim yapan, kendi
yiyeceğini aldıktan sonra ürünün büyük kısmını efendisine veren,
geniş kitle. Toprağa bağlı sözde özgür, aslında toprakla birlikte
satılabilen insanlar.
Özet olarak feodal sistem kısaca böyle tanımlana bilir.
Erhan Hapae
20. 02.
2009
KUŞHA
Faruk, derli toplu bir şekilde gayet güzel özetledi konuyu. Şimdi
bazı sorularla konuyu açmaya çalışalım.
Feodal bir ülkede düzen birazda federal bir yapı içeriyor, öyle
mi? KUŞHA'nın belirttiği gibi askeri güç tek kişinin elinde değil
artık. Bu nedenle kralın savaş yapma girişimleri kendi kararına
bağlı değil, muhakkak diğer feodal efendilerin onayını ve
desteğini almak zorunda. Bu bütün hayati konularda da böyle. Bu
ise birden fazla güç odağını işaret ediyor. Bir nevi güçler
ayırımı.
Tek sesli diktatörlüklerin pek hazetmediği bir durum bu. Birde
kilise var bir üçüncü güç olarak. Kilisenin gücünü sayın KUŞHA'ya
soracağız ve muhtemel ki detaylandıracak. Ancak feodalizmde; Kral,
Derebeyler ve Kilise olmak üzere üç ayrı güç odağı var ve her
zaman fikir birliği içinde değiller. Bu bir bakıma yönetim zaafı
oluşturuyor ama halk ve düşünce dünyası için daha elverişli bir
vaha.
Mesela Osmanlı’da bu tip bir feodalizm yok. Hatta padişah aynı
zamanda halife. Beylerbeyi gibi yöneticiler var ama bunlar atanmış
ve her an görevden alınabilir ve hatta öldürülebilir. Mülkiyetleri
yok ve kiracılar sadece, dolayısıyla miras bırakamıyorlar.
Bırakamayınca üç yüz yıllık bir aile veya soyluluk oluşmuyor.
Ülkenin tek hakimi ve tanrının temsilcisi konumu farklı
düşüncenin gelişmesine imkan bırakmıyor.
Batı feodalizminde, farklı düşünen bir felsefeci, kralın gazabına
uğrarsa, kaçıp kiliseye sığınarak düşünce üretmeye devam
edebiliyor. Böyle temel bir fark var galiba.
Kolay gelsin.
KUŞHA Faruk Özden
22. 02.
2009
Sayın
Hapae,
Feodalizm ve kilise ilişkilerini biraz açalım derim:
Köleci Roma İmparatorluğu’nun parçalanmasından sonra Hıristiyan
Kilisesi de ikiye ayrılmıştır. Batı Roma’da Katolik Kilisesi ve
Doğu Roma’da yani Bizans’ta Ortodoks Kilisesi.
Katolik Kilisesi’nin ruhani lideri Papa’nın çok büyük bir yaptırım
gücü vardı. Kralları dahi aforoz (yani dışına atmak, dinden
kovmak) edebiliyordu. Krallar meşruiyet tescilini Papa’dsn
alıyorlardı. İmparatorlar dahi Papa’nın önünde eğilip, diz çöküp
taç giyiyorlardı.
Öte yandan kilise büyük topraklar ele geçirmişti. Ortaçağ
Avrupa’sında ekonomik güç kaynağı toprak ve hiyerarşik erk kaynağı
olması kiliseyi inanılmaz derecede güçlü hale getirdi. Bu arada
kendilerine bağlı silahlı güçlerde oluşturdular. Kilisenin
topraklarının çok büyük olması, iyi örgütlenmiş hiyerarşisi ve
dinsel etkisiyle düzenin en büyük politik ve ekonomik gücü oldu.
Kilise feodal düzenin Tanrı’nın istediği düzen olduğunu gösterip
onu haklı çıkarmaya ve korumaya çalıştı. Skolastik düşünce
yaygınlaştı.
Kilisenin toplum ve feodaller üzerindeki etkileri, feodalitede
mirasın büyük erkek evlada kalması gibi nedenlerle haçlı seferleri
başladı.
XI. yüzyıla kadar Hıristiyanlar, kutsal yerler ve Kudüs’e rahatça
gidebilirlerdi. Abbasi ve Fatımilerin mücadeleleri, Hıristiyan
hacıların can ve mal güvenliklerini tehlikeye soktu.
Kilisenin gücünü göstermek istemesi, mirastan mahrum kalan
feodallerin çocuklarının doğunun zenginliklerinden pay istemesi ve
kutsal yerleri Müslümanlardan kurtarmak için haçlı seferleri
yapıldı.
Haçlı seferlerinin amaçlarına ulaşamaması Batı Kilisesi’nin toplum
ve egemenler üzerindeki gücünü zayıflattı.
Doğu Roma ve onun takipçisi Osmanlı döneminde Batı’ya nazaran
toplumsal yapı daha farklı oluştu. Toprağın mülkiyeti imparatora
aittir. İmparator tabanın bir kısmına, karşılığında asker beslemek
kaydıyla toprağını kiralamıştır. Buna Timar Usulü denir.
Osmanlı toplum yapısının temelini oluşturan timar usulünü
Bizans’tan almıştır. Gerek harem sistemini, gerek bürokrat
yetiştirme yani Enderun sistemini, gerekse timar sistemini Osmanlı
Bizans’tan almıştır. Zaten Fatih, İstanbul’un fethinden sonra ve
de sonraki padişahlar unvanlarına Rum Hükümdarını eklemişler ve
kullanmışlardır. Yani günümüzde bazı tarihçilerinde savunduğu
gibi, kendilerini Roma İmparatorluğu’nun devamı saymışlardır.
Osmanlıda mülkiyet hakkı padişahta olduğu için ve de miras olarak
çocuklarına bırakamadıkları için Batı’daki gibi bir feodal
yapılanma gözlenmemektedir.
Erhan Hapae
22. 02.
2009
Sevgili
KUŞHA çok teşekkürler.
Batı feodalizminin 'biz Çerkeslere gerekli' olduğu kadarı bu
güzellikte özetlenebilir. Bu noktada Batı derebeyleri ile Osmanlı
beylerbeyleri arasındaki önemli farkı biraz açalım ve Çerkes
feodallerine gelmeye çalışalım.
Batı feodalleri, kral veya kilise ile çeliştikleri durumlarda
yargılanabiliyor. Bu yargı sonunda cezalandırılabiliyor. Bu ceza
bazen ölümle sonuçlanabiliyor. Ancak bu durumda dahi ailenin
mülkiyetine dokunulamıyor. Ailenin mirasçıları yeni derebeyi
olarak görev alıyorlar. Bu durum aile iktidarının sürekliliği
sağlıyor. Asalet denen kavram, sürekliliğini koruyabilen sınıfın
kendi içinde birbirlerine karşı davranış biçimlerinden
şekilleniyor.
Bu, oturup kalkmadan, birbirlerine karşı kibar ve özenli davranış
biçimine kadar bir terbiyeyi şekillendiriyor. Hakaret-düello,
problem çıktığında çözüm şekli vs. yani hukuk.
Derebeyleri bu sürecin içinde sanat ve felsefenin (yani birazda
vicdanın) hamisi konumuna soyundukları durumlara rastlanıyor. Bu
konuyu biraz açıp sonra Çerkes feodalizmine buradan geçebiliriz.
Tekrar kolay gelsin.
KUŞHA Faruk Özden
24. 02.
2009
Sayın
Hapae,
Batı Feodalizmi’ni birazda felsefe ve sanat yönüyle irdeleyelim.
Batı Feodalizmi’nin felsefi görüşü skolastik felsefi görüşü
savunmuştur. Skolastik Felsefe sözlük anlamı olarak, okul
felsefesi demektir. Skolastik Felsefe, ortaçağ düşüncesinde
doğrunun, zaten mevcut olduğu düşüncesine ve felsefenin okullarda
okutularak öğretilmesine dayanır. Bu felsefi görüşün temeli
ilahiyat yani tanrıbilimidir, ona dayanır ve onu desteklemeye
çalışır.
Felsefe bilim olarak kilisede vücut bulmuş ve kilise tarafından
desteklenmiştir. Kutsal kitap ve Tanrı’nın varlığının ispat ve
desteklenmesi anlamında kullanılmıştır. Ortaçağ filozoflarının
tamamına yakını Hıristiyan rahiplerdi. Zaten toplumda okuma yazma
bilenlerin büyük çoğunluğu rahiplerdi. Feodaller arasında dahi
okuma yazma bilenler parmakla sayılacak kadar azdı.
12. yüzyıldan itibaren İslam Felsefesi’nin yapıtları çevrilmeye
başlandı ve okutuldu. Malta ve Endülüs’teki İslam medreselerinde
felsefe eğitimi aldılar. İslam Felsefesi, Batı düşüncesinde
Antikçağ Felsefesi ile irtibatı sağlamış, kaynaklar çevirmiş ve
gelişmeyi etkilemiştir.
Resim sanatı, okuma yazması olmayan topluma dinsel imgeleri
anlatmak için kutsal mekanlara, İncil’den konuları hatırlatacak
şekilde basit resimlerle başladı.
İncil elle yazılırken konu başlıklarını anlatan mini resimler yani
minyatürler kitaplarda yer aldı. Minyatür sanatının gelişmesinde
rahiplerin rolü önemlidir. Çünkü kitap yazmasını genellikle
bilenler rahiplerdi.
Öte yandan kiliseler ve daha sonra katedrallerde dini konular
resimlerle anlatıldı. Sanatçılarda feodallerin himayesinde
kiliseye hizmet etmişlerdir. Feodalleri fakirleşmesi ile ekonomik
yönden güçlenen burjuvalar sanatçıların hamiliğine soyunmuşlardır.
Bilim,
felsefe ve sanat bir taraftan engellenirken öte yandan gelişmesine
kilisenin rolü inkar edilemez.
Batı Avrupa’da derebeyliğin evriminin yanında, Doğu Roma ve
takipçisi Osmanlı’da toprak mülkiyeti imparatora ait olduğu için,
imparatorun kiracısı olan timar sahiplerinden söz edebiliriz.
Toprağı
işleyen köylünün izinsiz olarak toprağı terk edemez, çirf bozan
resmi veya levend akçesi toprağa bağımlılığı sağlardı.
Belli miktarda bir ödeme yapılırsa ancak o zaman toprağı terk
edebilirdi. Yoksul köylünün böyle bir ödeme yapma imkanı olmadığı
için toprağa bağımlılık babadan oğula geçerdi.
Osmanlı
Toplum yapısında timar usulü, Rumeli, Anadolu ve Suriye
vilayetlerinde uygulanmıştır. Eğer Osmanlı’daki timar Selçuklu’dan
devralınan ve ikdanın değişmiş hali olsaydı, bütün vilayetlerde
uygulanırdı. Sadece eski Bizans yönetiminde bulunan yerlerde timar
sistemi uygulanmıştır ki, bence bu sistem Bizans’tan alınmıştır.
Timar
sisteminde belli akçe gelirine göre asker beslenirdi ki, timar
sahibi yörenin hem askeri, hem mülki yöneticisi durumunda idi.
Timar babadan oğula miras olarak geçerdi. Ancak sistemin üst amiri
durumundaki valiler yani Beylerbeyi makamı sahipleri padişah
iradesine tabi idi. Yani fermanla atanırlar ve azledilirlerdi.
Hele bu tür yöneticiler halledildiklerinde bütün varlıklarına
padişah tarafından el konulurdu. Yani çocuklarına miras bırakmak
gibi sermayenin gelecek nesillere aktarılması söz konusu değildi.
Saygılarımla.
Erhan Hapae
25. 02.
2009
Sevgili
KUŞHA teşekkürler.
Şimdi sıra geldi en zor konuya; Çerkesya Feodalizmi. Bu konuya
Cevdet ağabeyi de dahil edebilirsek, anlayabildiğimiz kadarı ile
o dönemin karanlık köşelerini kavrayabiliriz belki.
Çerkesya coğrafyasını bir kaç kez dolaştım sayılır. Bu gezdiğim
yerler arasına daha 150 yıl önce feodal bir düzenin hüküm sürdüğü
Kabardey bölgesi ve Abhazya’da dahil.
Bu gezi süresince gördüğüm tek feodal konak Gagrada idi ve Çar'ın
dünürü bir soylunun yazlığı idi. Yine Sohum Gudouta arasında bir
yerde bir Ortodoks manastırı.
Maykop Medeniyeti ile ilgili bir takım ziynet eşyaları ve altın
heykelcikler var ama bunlar çok eski ve feodalizm öncesi. Bu
tarihsel mimari yoksunluk feodallerimizin ne kadar feodal
olabildiği konusunda bende kuşkular yarattı.
Benim kuşkularımı gidermek için değil elbette ama konuyu irdeleme
ihtiyacı hissediyorum. Xabzenin kökü orası çünkü.
Kolay gelsin. |