...................
...................
ÇAĞRIMIZ SİZEDİR   -4
Yeldar Barış Kalkan
18 Temmuz 2006
                         
...................
 
...................
CircassianCanada Notu: Aşağıda yayınlanan metinler Denetim Kurulu Üyelerimizce denetlenip yayına verilmiştir.
                     

Lezgi Ömer
16.08.2006

Sayın GODUNOV,

Mihrak araya araya helak oldunuz. Helak olmaya da devam edeceksiniz. Neden mi? Görünen köy kılavuz istemezde ondan.

Şu yazdıklarınıza bakın. Siz Çerkes olsanız ne olur olmasanız ne olur. Olmasanız daha iyi olur.

Asıl sözüm, denetimi yapan arkadaşımız FA’ya: Ben bu sitenin müdavimlerinden biriyim. Çok sert tartışmalara da katıldım. Fakat hiçbir zaman böyle terbiyesizce yazılmış yazılar olmadı burada. ’’Dedelerinin mezarına s...larda içleri daha rahat eder.’’ Bu ne büyük terbiyesizliktir. Bu ne büyük kendini bilmezliktir. Siz hangi hakla böyle bir cümleyi yazıyorsunuz sayın GODUNOV, sizde ne hakla bu cümleyi sayfaya asıyorsunuz sayın Fuat Aydemir?

Tüm dileğim bu yazıyı foruma astığınız için katılımcılardan özür dilersiniz… Hem siz Sayın GODUNOV hem siz Sayın Fuat Aydemir.

Tüm katılımcılara saygılarımla.

 

M. Emin Yaşar
16.08.2006

Dikkatimi çeken konu şu arkadaşlar: Kim bir oluşum bir üretim için bir şeyler yapmaya çalışsa kimseleri bulamıyor, cevap dahi alamıyor. Kim bir şeyler için standartların dışında bir şeyler yazsa, bam teline dokunsa, kalemler çekiliyor ve başlanıyor kavgaya. Dolayısıyla foruma katılanlar yüzleri geçiyor.

Nedendir anlamış değilim bu kavgaya duyduğumuz iştah. Neden hep enerjilerinizi detaylara verip israf ediyorsunuz? Neden arkadaşlar neden? Allah rızası için okuyun şu forumdaki tüm yazıları, anlatımlar dolaylı da olsa herkesin istediği aynı şeyler aşağı yukarı. Ama bizler anlatım ve anlama özürlüyüz. Neden birileri hep hesap sorma arzusu ister anlamış değilim.

Sevgili Lezgi Ömer, Budunov arkadaşımın yazdığı cümle yakışık almamış doğru ama nasıl bir tarz bu ya. Özür dile, tehditvari tavirlar! Adamın diğer yazdıklarında ana fikri yazısının onlarla ilgili yorum getir ve deki "Kardeşim kullandığın bu ifade yakışmadı lütfen değiştir, kendimi rahatsız hissettim."

Evet sevgili kardeşim Budunov, rahatsız edici bir şey bu bolümle ilgili benzetmede olsa duygularını daha düzgün ifade edebilirsin. Biz ne zaman dayanışırız, ne zaman birbirimizi anlarız, ne zaman bir halka içinde oluruz bilmem ama bildiğim bir şey var oraya gelene kadar " atı alan Üsküdar'ı geçer".

Saygılarımla.

 

Fuat Aydemir
16.08.2006

Merhaba,

Tum okurlardan denetim sırasında yaptığım hatadan ötürü çok özür diliyor ve bu görevimden ayrıldığımı duyurmak istiyorum. Art niyet yoktu, sadece gözden kaçan bir hata olduğunu belirtmek istiyorum.

Saygı ve sevgiler...

 

Lezgi Ömer
17.08.2006

Sayın Yaşar,

Normal bir insan, fikirlerini yazarken kullandığı üsluba dikkat eder. Eğer bu normal insan Çerkes ise o zaman bin kat daha fazla dikkat eder.

Burası herhangi bir yer değil. Bu sebeple buradayız. Burayı diğerlerinden ayıran bir seviyesi olduğu için buradayız. Sizin deyimizle ''adamın'' yazdıklarının ana fikri ''adamın'' üslubunda zaten apaçık ortada.

Gelelim benim tarzıma. Ne zamandan beri dilekte bulunmak tehdit olarak algılanıyor sayın Yaşar? Benim yazdığım aynen şu: ''Tüm dileğim bu yazıyı foruma astığınız için tüm katılımcılardan özür dilersiniz… Hem siz Sayın GODUNOV hem siz Sayın Fuat Aydemir.'' Bu cümlem yukarıda duruyor.

Fuat Aydemir bey, Çerkes'e yakışır tarzda özrünü diledi. Fakat istifası çözüm değil. Kendisinin bu topluma hizmetlerini görüyoruz. Sadece daha dikkatli olması lazım. Böylesine topluma malolmuş bir sitede daha dikkatli ve itinalı olmasını diliyorum.

 

A.pşaşe
17.08.2006

Maf Sayın Fuat Aydemir,

Nereye, diye sormak istiyorum şimdi gördüm yazınızı. Ben bir katılımcı olarak asla istemiyorum gitmenizi özellikle de böyle bir nedenden. Hatalar insanlar içindir hatayı kabul etmek de olgunluk belirtisi telafi, etmeye çalışmak dururken gitmek hayır! Ben bunu sizden özellikle rica ediyorum ki kalmalısınız burada. Hatayı hem yapıp hem de üste çıkmaya çalışan Çerkeslik adına da hiçbir getirisi olmayan faaliyetler söz konusu olduğunda hep mazeretler sıralayan bu haliyle kalkıp kritikler yapan insanları düşündüğümde binlerce defa hayır gidemezsiniz diyorum gidemezsiniz. Defalarca yazacağım hem de hiç usanıp bıkmadan siz buradayım deyinceye kadar.

Saygıyla selamlıyorum sizi...

 

Fuat Aydemir
17.08.2006

Merhaba,

Öncelikle isteseniz de gitmiyorum bir yere. :) Sadece Denetim Kurulu'ndan ayrılmak istiyorum. Sadece Fuat Aydemir olarak yazmak istiyorum. "Denetim" kavramıyla hiç barışık olamadım hayatım boyunca. Zaten diğer arkadaşlar gayet güzel bir şekilde yerine getiriyorlar görevlerini...

Saygı ve sevgiler...

 

Boris Godunov
17.08.2006

Sayın Lezgi, ben hatasızlık iddiasında değilim ki. Oldu, senin gül hatırına Çerkesliğe de veda edelim olur biter. Diğer katılımcılar ve sayın Aydemir'in affını rica ediyor, hatanın sahibi olarak yazınında zarif yürekleri incitmemesi için kaldırılmasını denetimden rica ediyorum.

 

Tremko
18.08.2006

Çerkeslerin içinde farklı siyasal oluşumların olması gayet normal ve olması gerekendir. Bütün Çerkeslerin aynı görüşten olmasını beklemek hayalden de öte. Her siyasi oluşum karşısındakine şüpheyle bakmakta sorun burada. Sosyalist, Müslüman'ın arkasında Wahabi'yi, İran'ı, Müslüman, sosyalistin arkasında Rus hayranlığını sempatisini ararken hata yapıyor. Kamplaşma daha anavatana dönme muhabbetleri yapılırken gündeme gelirse bu kimseye fayda sağlamaz. Aksine daha yola çıkmadan tekerlek kırılır.

Çerkeslerin sorunu, hala uluslaşma sorunu-ulusal sorundur. Ulusal mücadelelerde her ilerici toplumsal katmanın desteği ve dayanışmasına ihtiyaç vardır. Başlığı açan arkadaşın gerici derken kimleri kastettiği muğlak. İşçi, sosyalistler için ezilen ve devrimci yönü kuvvetli bir sınıftır.

Peki dindar bir Çerkes işçi nedir? Sosyalist saflara belki kazanamayacağın ama Çerkes ulusal mücadelesinde yan yana olacağın insandır.

Gericilik olarak algıladığım şey;

1) Dönüş fikrine tamamen karşı
2) Rus egemenliğine itaat etmekte kararlı olmaktır.

Bu görüş dışındaki tüm Çerkesler bana göre bir araya gelebilecek yapıdadır ve gelmelidir...

 

Muharrem Erdem
21.08.2006

Sayın Erdoğan,

Çerkes olarak dogmanız ve bunu unutmamış olmanız Çerkes olmaya elbette yeter. Ancak kendinizi ait hissettiğiniz topluluğun, nüfusunun büyük bölümü diasporaya dağıtılmış, anavatanların da kalanlarının ise, yaşadıkları toplumsal alt üst oluşlar sonucu halen bağımsız bir ve tek devlete sahip olamamış ve uluslaşamamış, diasporada yaşayanların ise hızlı bir asimilasyon süreci içinde eritildiğini görüyorsanız ve buna seyirci kalmak istemiyorsanız, bir şeyler yapmak zorundasınız! Çerkes olmak için herhangi bir ideolojiye de yaslanmak zorunda değilsiniz, fakat en azından diaspora da asimilasyonu durdurup, kimliğinizle yaşayabilmek ve de yeryüzünde Çerkesliğin kıyamete kadar yaşayabilmesi için, dönüş, uluslaşma ve bağımsız bir devlete sahip olma zorunluluğunuz varsa, bunları gerçekleştirmek için de bir stratejiye ihtiyacınız vardır.

Siyasetle yeterince uğraşmışlığım var, diyorsunuz. O halde stratejinin altının taktik, üstününse siyaset olduğunu biliyor olmalısınız. Bilerek siyasete bulaşmayalım diyorsanız, dönüş tezine karşı olduğunuz anlamı çıkar, ki dönüş önerenlerin siyasi kimliklerine yönelttiğiniz yapıcı olmayan eleştirilerden ve çok yazıp da, dönüş üzerine olumlu hiçbir şey yazmamanız bunu doğruluyor.

Eğer kurtuluşumuz için farklı önerileriniz varsa buyurun sizi samimiyetle değerlendirmeye şahsım adına ben hazırım. Unutmayalım, sürgün öncesinde de sürgünde de başımıza gelenlerin sorumlusu emperyal güçler siyasetten bağımsız hareket etmiyorlardı ve bu gün biz o siyasetlerin mağdurlarının torunları olarak bu durumdayız.

Kafkasya'da bir gecede 2.500.000 Gürcü'nün ayrıca 2.500.000 Abaza'nın bir gecede ortadan kaldırıldığını, sorumlularının sosyalistler olduğunu ima ediyorsunuz. Ben bir Abaza'yım, bu konuda Abazaların söylüyor olmalarından başka kaynaklarınız varsa yazın da bizde öğrenelim.

Ayrıca Yeldar arkadaşın vurguladığı gibi, olaylara at gözlüğü ile bakmaktan kurtulalım. İkinci paylaşım savaşında sosyalizmin düşmanı, Hitler faşizminin Avrupa'da hangi yöntemlerle kaç milyon insani öldürdüğünü bilmiyor musunuz? Savaşın sonuna dinlenmiş bir güç olarak müdahil olan ABD'nin Hiroşima ve Nagazaki´de savaştan sonra Vietnam'da neler yaptığı hiç aklınıza gelmiyor mu? Aynı Amerika'nın milli çıkarları için bu gün de dünyanın dört bir yanında kan içmeye devam ettiğini görmüyor musunuz?

Hatalarıyla, sevaplarıyla kapanmış bir dönemin, sorumlularını itham etmek bize bir şey kazandıracaksa hep beraber edelim. Aynı sosyalizmin, anavatanda yok oluşumuzu engellediğini bu gün orada sahip olduğumuz kazanımların da mimari olduğu gerçeğini görmezden gelmeyelim.

Herkes siyaset yapıyor sayın Erdoğan. Türkiye´de bizi asimile etmek için siyaset yapıyor. Çıkardığı Türkçe dışında dil konuşmak yasaktır yasalarıyla, vatandaş Türkçe konuş kampanyalarıyla, siyaset yapıyor. Çocuklarımız Nart destanlarından önce başka destanları öğrensin diye, Çerkes değil, Panturanist, Panislamist ideolojileri empoze ediyor. Çocuklarımız Çerkesliklerini öğrenmesinler, bağımsız Çerkesya yerine, Asya'daki esir (!) birlikte Kafkasya'nın da kurtulacağını düşünsünler, kendilerine yabancılaşsınlar diye. Bunu yaparken kendi köyünde Çerkesliğini kendi halinde yaşayana belki dokunmuyor. Ancak Çerkes uyanışı için öncülük etmeye çıkanı eziyor. Dernekler üzerinde baskı kuruyor.

Toplumu sindirmeye gücünün yetmediği yerde siyasetine şiddeti katmaktan çekinmiyor. Çerkeslerin birliği için çalışmalar yapan, bir toplantı çıkısı, 5 Kasım 1977'de üzerlerine silahla ateş açılanlar bizim gençlerimiz değil miydi? Orada Tsey Mahmut Özden şehit olmadı mı?

Bu gün ortaya konulmak istenen, Çerkeslerin yararına her projeye sağdan, soldan yapılan saldırılar neye hizmet ediyor sizce? Bu gün nispeten imkanların daha fazla lehimize olduğu bir dönemi yaşıyoruz. (İmkanların hangi mücadele ve bedeller sonucu lehimize açıldığı başka bir konu.)

Bu dönemde samimi olan herkes üzerine düşeni yapmalı diye düşünüyorum. Getirilen her öneri kim tarafından getirilirse getirilsin, değerlendirilmeli ve üzerinde yapıcı bir tarzla tartışılmalı. Atalarımızın bir rüyaları vardı: "Bizler milli savaşımızı kaybetsek de insanlığımızı kaybetmeyeceğiz. Bu gün anayurdumuzu boşaltıyoruz. Ama o kalbimizden asla çıkmayacak. Bir gün atımın üstünde ve kılıcım elimde yurduma geri döneceğim. Eğer dönmeden ölecek olursam bedenimden hiç değilse bir parçayı anayurduma getirin ve köyümün mezarlığına gömün." (Hacı Grandük Berzeg)

Bu hafta değerli bir büyüğümüz, şiir üzerine çok güzel bir yazı yazdı. Ellerine sağlık. Aynen katılıyorum. Şiir sayfalar dolusu yazının anlatamadığını birkaç satır ile anlatma gücüne sahip olabiliyor gerçekten. Anlatma külliyesi viran
tarih yazıcısına siyaset ve
bezirganlık ilminin erbabına ki,
at değil ateş hırsızlığıyla başlar senin hikayen ve
sayıklayan bir coğrafyada
sayrılıklar salgın umutlar yaralı hatıralardan
kan sızmaktadır kavminin
kendine olan zulmü itikat,
itimat ve itaat idi bundandı talan,
iskan ve hicran bundandır
kızların cariye silahşorların emir kulu oluşu
bundandır tarih denilen sarsağın
sana ayırdığı sayfalar eksik,
yanlış ve alfabesi unutulmuştur.
Anlatırlar ki,
muhacir olanın hicrandır ömrünün yarısı.
Canın yanıyor koca Nart,
çılgın tay bir rüyan olsun artık,
bir rüyan olsun

Not: Bu dizeler şair Ahmet Telli´nin Barbar ve Sehla isimli kitabındaki iki ayrı şiirinden düzenlenmiştir.

Bütün katılımcılara sevgi ve saygılarımla.

 

Fuat Aydemir
22.08.2006

Merhaba,

Öncelikle hoşgeldin Muharrem arkadaş.

Basit ve çok güzel bir şekilde ifade etmişsin doğruları. Sadece ekler yapmak istiyorum. Türkiye'nin ana siyasetiydi bizleri siyasetsiz kılmak ve bunu kendimizin gayretleriyle de kısmen başardı. Tek örgütlü yapı diyebileceğimiz derneklerimiz düne kadar ekip gösterileri-geceler-sergiler gibi kültürel faaliyetlerle sınırlandırılmıştı. Oysa bizlerin daha geniş, daha içerikli-amaçlı örgütlenmelere ihtiyacı var oysa.

Türkiye'nin demokratikleşmeye zorlanması sonucu elde edilen bir kısım haklar (dil öğretimi vb) ve kimliğimizi seslice dile getirmenin ardından az da olsa kıpırdanmalar başladı. Demokratik Çerkes Platformu gibi, Jineps gibi siyasi-hedef içeren yapılanmalar çıktı ortaya. Umarım daha da genişleyerek daha kitlesel ve ortak politik dizgilerde hareket edebilen birlikteliklere ulaşılabilir.

Saygı ve sevgiler.

 

Hajkasım Erdoğan
29.08.2006

Sayın Erdem,

O beş milyon insanın yok edilme şeklini, size ABHAZYA'DAKİ yaşlı Abazaların anlatımıyla anlatabilirim. Yazımda da belirttim. Yalansa onların yalancısıyım. Bu söylediğim söz için onlardan özür diliyorum, çünkü o insanlar yalan söylemez ve laf olsun diye de konuşmazlar.

Madem ki Abaza'sınız, biraz daha sıkı araştırma yaparsanız, Abazaların ağzından duyma şansınız var. Kimmiş o beş milyon insanı yok eden? Benden iyi biliyorsunuz onu. Evet o insanların bir birini kurşunladığı dönemleri çok acıda olsa yaşadım. Bunlar hep cehaletten geliyor ve bu cehalet hala devam ediyor. İnsanlarımız bir birini düğünlerde kurşunluyor, buna da cehalet diyorum. Herhalde yazımı iyi okumadınız, bir daha gözden geçirin, ben siyasi görüş umurumda değil, yeter ki Çerkes olsun diyorum.

Elbette siyaset olacak. Ama illaki şu veya bu görüş olacak diye bir şey olmaz. Çerkes olabilmek için sosyalist mi olmak lazım, ben bunu anlayamadım. Çerkeslik için neler yaptığımı merak ediyorsanız, çok şeyler yaptığıma inanıyorum. En basiti, siyasi görüşünden dolayı hiç kimseye sen Çerkes olamazsın demedim. Seninde siyasi görüşün beni ilgilendirmiyor ve Çerkesliğin benim için yeterlidir diyorum. Ama sizler beni ve benim gibi düşünenleri Çerkes olarak kabul etmeyiz diyorsanız, o da sizin bileceğiniz bir şey. Ne diyeyim, ona da itirazım yok. Yeter ki sizler çok başarılı olun, bizlerde gurur duyalım.

 

Muharrem Erdem
29.08.2006

Sayın Erdoğan,

Sizi saygı ve sevgi ile selamlıyorum. Önce samimiyetle inanmanızı isterim ki, hangi siyasi görüşe sahip olursa olsun Çerkeslere, sizin yaklaşımınız ne ise benim ki de odur. Yani sizin dediğiniz gibi bütün Çerkesler benim de kardeşimdir. Hiç kimse kimseyi, hele ki bir Çerkes diğer Çerkesleri kendisi gibi düşünmeye zorlama hakkına sahip değildir.

Siyasetin bizleri böldüğü konusunda haklısınız. Tabii ki Çerkesliği ikinci plana iten, Çerkes yaşam biçimini erozyona uğratan tüm diğer faktörler gibi, mevcut siyasetler de önemli birer faktördürler. Ben Çerkes gerekliğine demokrat bir bakışla yaklaşılması gerektiğine inanıyorum. Çünkü genel sorunlara deva olabileceğine inanılan alternatif sosyalist reçetelerden önce, demokratik tartışmalara ve ortak payda da buluşularak yaratılabilecek bir birliğe ihtiyacımız var ve Çerkeslerin yararına olacak olan siyaset hiç kuşkusuz, Çerkeslerin gerçekleştirmeyi başarabildikleri birliğin ürünü olacaktır. Bu nedenle hiç kimsenin olmadığı gibi sizinde önce sosyalist, sonra Çerkes olma zorunluluğunuzun olmadığını, düşündüğüme emin olmanızı isterim. İsterseniz kendi siyasi görüşünüzü yazın, bu görüş ne olursa olsun, benim size beslediğim kardeşlik duygularında hiçbir değişiklik olmaz inanın. En fazla bu görüşün doğruları ile yanlışlarını, bir üslup çerçevesinde bir birimizi rencide etmeden, aklımın erdiği kadarı ile tartışmak isterim sizinle. Onu da siz isterseniz yaparım. İstemezseniz o konuya da hiç girmem.

Araştırın derken de haklısınız. Diaspora da ezilmiş ,yok olmasına ramak kalmış bir topluma ait olduğumu ve sürekli araştırmak zorunda olduğumu biliyorum ve sanırım bu hepimiz için geçerli olmalıdır. Yazarken, tartışırken gerçeklerden ve bilimsel doğrulardan kopmamak hepimiz için bir zorunluluk olsa gerek. Yoksa ezilmişliğimizden kaynaklı duygusallığımızla söyleyebildiğimiz şeyler, gerçeklikle alakasız olabiliyor ve bunun yalancılıkla hiçbir alakası yok. İnanın ki, sosyalizm propagandası yapmak gibi ne bir derdim ne de kaygım var. Öyle olsa önceki yazımda, yeryüzünü de Hitler faşizminden Sovyetlerin kurtardığı vb. bir sürü şeyi yazabilirdim.

Ancak tarihi kurcaladığımızda, ister istemez bazı gerçekliklere de temas etmek zorunda kalıyoruz. Abaza kıyımı konusunda da bu böyle. Bildiğiniz gibi Rus Kafkas savaşları kimine göre 150, kimine göre 400 yıl sürmüştür. Ruslara karşı Abazaların da savaştıkları ve bu savaşların, 1810'da Abhazya'nın, Rusya'nın egemenliğini tanımasına rağmen, bir kısım Abaza'nın bunu kabullenmemeleri üzerine savaşın 1864'e kadar sürdüğü; 1864'te sayıları 300.000 civarında olan Abhaz-Abaza'nın göç ettirildiği, yapılan araştırmalarla ortaya çıkmış durumda ve araştırmacıların büyük çoğunluğu, göç ettirilen Abhaz-Abaza sayısının, Kafkasya'da kalanlardan fazla olduğu konusunda hemfikir. Yani Kafkasya da kalan Abaza sayısı 300.000'in çok çok altındadır. Bu durumda büyük kıyımlardan 53 yıl sonra 1917'de iktidarı alan sosyalistlerin isteseler de 2.500.000 Abaza'yı Kafkasya'da bırakın katletmeyi, bir arada bulabilme şansları var mıdır? Siz karar verin.

Öte yandan 1921'den itibaren Gürcülerle eşit haklara sahip olmak isteyen Abhazya'nin tüm girişimlerinin, Gürcü asıllı Stalin ve yine KGB'nin Gürcü asıllı başkanı Beria tarafından engellendiğini de yine ayni kaynaklar yazıyorlar. Bu da kabullenmek zorunda olduğumuz başka bir gerçek. Hiç bir sosyalist yok Stalin böyle bir şey yapmamıştır diyemez. Fakat en yetkili iki Gürcü yöneticinin 2.500.000 Gürcü'yü katlettiğine de kimse kolay, kolay inanmaz.

Sayın Erdoğan ben tüm Çerkeslerin önyargılarından kurtularak bir birlik oluşturmak zorunda olduklarını ve bunun yolunun, karşılıklı diyalog ve anlayıştan geçtiğine inanıyorum. Bunun gerçekleşmesi başarının kendisidir ve olursa bu başarı hepimizin olacaktır. Ben sadece umutsuz değilim, çünkü inanıyorum ki, umutsuzluğun olduğu yerde umut başlar.

Çerkes toplumunun yok edilen değerlerinin birer, birer yeniden var edilmeye başlandığı günlerin arifesindeyiz ve Kefken Projesi bunun en güzel habercisi diye düşünürken, sizin de orada olduğunuzu öğrendim.

Kendi adıma teşekkürlerimle birlikte, tekrar saygı ve sevgilerimi sunuyorum.

Sağlıklı kalın.

 

Hajkasım Erdoğan
30.08.2006

Sayın Muharrem,

Ne güzel demişsiniz,ağzınıza sağlık sikoeş. Faşist Hitler ve buna benzer kan emiciler, heykelleri kendi toplumları tarafından yıkılarak yaptıkları, zulümlerle beraber tarihin kara sayfalarına gömüldüler, hatırlayan bile yok. Hakkettiklerini buldular.

Bizim için mühim olan birlik ve beraberliğimiz, birlik oldukça yaşayabiliriz, ben bunu derim.

Kefken meselesine gelince, siz bana teşekkür ediyorsunuz ama ben, kendimden utanıyorum. Neden bu kadar geç kaldık? O atalarımızı nasıl ve neden yalnız bıraktık, el arabaları dolusu içki şişesi (abartmıyorum emin olun) atalarımızın mezarı başında içilirken biz neredeydik? Bizler nasıl Çerkes'iz ki hala buralarda yazı yazabiliyoruz diye düşünüyorum. Yapmaya çalıştığımız şeyler zaten bizim vazifemiz, bunun için bir birimize teşekkür etmemize gerek yok. Hiçbir siyasi görüş beni toplumumdan ayrı tutamaz, buna gücü yetmez, çünkü kardeş kardeşten ayrı kalamaz.

Saygılar sunarım.

 

Nago Kerim Ay
03.09.2006

Yeldar'ı tebrik ederim. Hiç bir zaman söyleyeceklerine süslü kılıflar uydurmadan söyledi. Yine içimizdeki kanayan bir yarayı göstermiş. Eline ve yüreğine sağlık...

Gelelim cevaplardan bazılarına...

Yeldar o kadar güzel söylemiş ki, o konudan rahatsızlığı olan herkes tepkili yazılar yazmış. Çerkesliğinin unutup siyaset peşine düşen, kendi tarihini kültürünü unutup, başka kültürlere sığınan, başka tarihlere ait olan, vakıf vakıf, dernek dernek gezip herhangi bir çatıda tutunamayan en sonunda küçücük 1-2 çatı altına sıkışan, üretecek hiç bir şeyi olmayan ama üretenlere yıllardır köstek olanlar içimizdeki Çerkesleri söylemiş Yeldar.

Bütün bunları yapan insanlara o sözler az bile...

 

Gönen-Abzegh
04.09.2006

Yakın tarih Çerkes realitesini anlama adına bu kadar ayrı düşeceğimiz algılanabilseydi sefaletin değişik pozlarından ortak bir düşünce iklimine yol bulan, oradan da reel Çerkes sorunlarına sağlıklı çözümler üretebilen fikir platformu oluşturulabilirdi. Başka form başlığı altında dile getirilen ve Çerkes olduğu iddia edilen iki babayiğidin bu form başlığını ilgilendiren yönleri bulunması ve yakın tarih Çerkes realitesine ışık tutması açısından meseleye dikkat çekilmiştir. Soruna geçmeden önce şunun tespit edilmesi lazım bu babayiğitlerin çerkes olup olmaması aslında hiç önemli değil çünkü biz Çanakkale'ye çok yakın bir coğrafya da olduğumuz için kendi köyümüzden ve civar Çerkes köylerinden savaşa iştirak eden ve şehit olan insanlarımızın olduğunu biliyoruz.

Onun dışında mesele bu ülkenin savunulması ise bu yolda şehit olan nice Çerkes'i de herkes biliyor. Kısaca bu müşahhas tabloyu görmek için elimizde ki veriler sadece Çanakkale savaşıyla sınırlı olmayıp nerdeyse bu ülkenin son 150 yılda girdiği her savaşta görebileceğimiz bir realite olarak karşımızda. Peki o zaman yıllar sonra Çerkes olmasalar bile bu insanların şahsında yakın tarih Çerkes realitesi karşısında niçin şaşırıyoruz, sanki uzaydan gelmişler-uzayda meydana gelmiş olaylar muamelesi yapıyoruz, onlarla aramızda ki uçurumun mesafesini ölçecek bir ölçü birimi var mı?

Bu tanımama, anlamama, kabul etmeme, kopukluk ve en önemlisi de yakın tarihi anlayamama dolayısıyla uzak tarihe kollarını uzatarak kollarında derman da kalmayan yıkık dökük halin anlamı ne? Senin tarihin, birilerinin sana dayattığı gibi sürgünle kesildiği-sekteye uğratıldığı için ve bu tarih ve dahi bundan sonraki Çerkes tarihi tepe tepe kullanılmış-ümmetçi-devletçi-işbirlikçi Çerkesler tarafından temsil edildiğinden ve o resimde olmasa da ondan çok farklı olmayan o dönem Çerkes realitesi, Osmanlı tarafından kullanılmanın son halkasını teşkil ettiğinden elbette kendini o halde görmek beyin guddelerini zorluyor. Yapılan tespit çok doğru, o resimdeki insanların Çerkes olduğu iddia edilince dikkatleri çekiyor, çeneler kitleniyor oysa ki, bu ülkedeki Çerkes realitesinin izlerini takip ederseniz her daim cephenin en ön safında mücadele eden ve sefaleti iliklerine kadar yaşayan insanlar içinde Çerkesleri de bulursunuz. Bulursunuz fakat bulsanız bile o insanlarla- kendinizle buluşmanız istenmez tabloya baktığınızda kendinizi göremezsiniz, gördüğünüz tek şey bir türlü anlam veremediğiniz ölümüne müfrezeler şeklinde dalan bu insanların kendi ülkeleri için olmadığı halde içinde bulundukları şaşılacak haldir.

Sana dayatılan tarih demiştir ki; 1864 e kadar olan ama o tarihte ayyuka çıkmış bulunan Osmanlı'nın ve işbirlikçilerinin beşinci kol faaliyetleri ve intelijans ayak oyunlarıyla sen topraklarından söküldün, senin bu kullanıldıkça kullanılmanın değişik boyutlarını keşfeden onulmaz yapın, kullanılmanın en el-toz değmemiş yönlerini asıl sürgünden sonra gösterdi. Tuttun kendine ait olamayan bir devlet için yedi düvele meydan okudun, kendi milletin için parmağını kaldırmazken hep başka milletlerin bekası için at koşturdun bu ha Çanakkale olmuş ha Kurtuluş Savaşı senin bu kullanılma vasfın bugüne kadar devam edip gelmiştir. Onun için de senin kullanılma destanın olan 1864 ve sonrası tarih, Çerkes tarihi olamaz dolayısıyla da o dönemleri temsil eden Çerkesler, sana miras devir edebilecek kabiliyette değillerdir. Bundan dolayıdır ki senin yakın tarihe dair bildiğin ve bu yolda mücadele eden insanların sayısı bir elin parmağını geçmeyecek kadar azdır, çünkü onlar kullanılma yolunda zirveleşirken unutturulma noktasında da yerin dibine sokulmuşlardır. Bulmak içinde böyle fotoğrafların tesadüfen çıkması gerekmektedir işte. Birilerini tarihin karanlık sayfalarından çekip-çıkarma faaliyeti aslında sana ruh köklerine inme, yakın tarih Çerkes realitesiyle buluşma fırsatı sağladığından daha gün yüzüne çıkmadan, kullanılmanın akıl almaz boyutunu teşkil ettiği gerekçesiyle, kurşuna dizilecektir. Senin ideolojik geri dönüş projesinde yapman gereken; 1864 sonrası Çerkes realitesinin yaşadığı devletleşme-vatandaş olma sürecini ideolojik geri dönüş projesi için de en önemli sorun olarak görmen, bu devletleşme sürecine-oranına hizmet etmiş ne kadar olay varsa Çerkes tarihi dışına çıkarman, böylece es-kaza yakın tarihteki Çerkes ruh-karakter özelliklerinden kendine yol bulmaya çalışan, iz arayan Çerkes gençleri (bizim gibi) çıkarsa ideolojik geri dönüş projesi de (Lenin döneminde başlayıp 60-70'li yıllarda hız kazanan) sekteye uğrayabilir. Çerkeslerin devletleşme sürecini devamlı kullanılma olarak dayatan anlayış, senin örnekleri çok yakın tarihte bile görünen büyük meydanlarda dönme hasletini küçük meydanlara tutsak edecektir-etmiştir. Çerkes ruh-karakter özelliklerini yansıtan ve beşeri hayatın sinir uçlarına kadar ulaşacak serüvenin, bir türlü bunun psikolojik alt yapısıyla buluşmaz ve onun yerine gösterge niteliğinde olabilecek bazı adetleri adeta kurtuluşun reçetesi gibi gözüne sokarlar zaten anavatana dönüşün tarihi psikolojik alt yapısı da hazırken (Rus nefreti yerine Osmanlı nefretini ikame etmek aradan sosyalist SSCB ye şirin göndermeler yapıp Çarlık Rusya'sı ile arasındaki farkı kalın puntolarla belirtmek) yapman gerek tek şey küçük meydanlarda bel kütürdeten dönüş manevralarıdır, onu da hep beraber görüyoruz.

Kısaca Çerkes olduğu iddia edilen ama özünde bunun önemli olmayıp, yakın tarih Çerkes realitesinin pozisyonunun algılanması adına bize ip uçları veren bu ve benzeri olaylardan, günümüz reel Çerkes sorunlarının halline ve bize dayatılan ve kopukluk arz eden dolayısıyla da gelecek Çerkes realitesine sağlıklı kan pompalayan damarların tıkanmasına sebep olan yıkık dökük tarih anlayışı ve altında yatan ideoloji-ideolojik geri dönüş projesine kadar bir dizi gerçek kapımızın önünde. 1991 deki muazzam devrilişten sonra kılık değiştiren, halkların kardeşliği yerine uluslaşmayı ikame eden, kullanma-kullandırma damarını işleyerek-işleterek yaşayan Çerkes realitesinin beşeri hayata entegrasyonu sürecinde, akıllara bıraktığı şüphe tohumlarıyla geri dönüşte gerçekleşemediği için insanımızı en açık pozisyona düşürüp, enerjisini eriten, adet yapıcı özelliğini de tanımlayamaz halde bırakan anlayış karşısında, elbette Çerkeslik diye ağzına çalınan bir parmak balla ve sosyal-beşeri hayata kodlandırılmış yansıması bulunmayan Çerkeslik tanımlarıyla tatmin olmayan, küçük meydanlarda-fasit dairede dönüşü sorgulayan, tanımlayan, konumlandıran, anavatana dönmüş adı altında ideolojik geri dönüş projesinin de zamanında insanımıza nasıl dayatıldığını çok iyi öğrenen-bilen bir anlayış ile dikilmektedir. Bununla birlikte; Yakın tarih Çerkes realitesi karşısında o insanların torunu olarak gurur duymana bile müsaade etmezler tarihten bir tabloyu alıp yüreğine soksan, oradan bir yol bulup güncel sorunlara ışık tutmaya çalışsan, o tabloyu yüreğinle beraber söküp almaya çalışırlar. Çünkü o tabloda yazanlar, gerçek Çerkes realitesi için değil mevcut devletin bekası için destan yazmaktadırlar. Bu destan yazıcıları da olsa olsa kullanılmanın zirvelerinde dolaşan insanlardır. Şimdi etrafına bakarsan nelerden esirgendiğini, esirgendiğin şeylerin yerine zihnine tıkıştırılan şeylerle ne kadar da öngörüsüz olabileceğini anlarsın. Çok yakın tarihte bile büyük meydanlarda atan kalbin nasıl küçük meydanlara sıkıştığını-sıkıştırıldığını da ayrıca görürsün. Ve düğün-dernek bitip lambalar kapatıldığında her şeyi çok parlak gösteren zifiri karanlığın, Çerkeslerin-Çerkesliğinin üzerine kara ölüm bulutları şeklinde çöktüğünü hissedersin. Tüm bu bilme, anlama, görme ve hissetmeler içinde sana şirin gösterilen şeylerin ardındaki ideolojik tını kulaklara hiç yabancı gelmezken tüm kamufle çabaları eracifi ortadan kaldırmaya maalesef ki yetmiyor. Artık yetmeyecek de…


 

Muharrem Erdem
09.09.2006

Sayın Gönen-Abzegh,

"Yok olmadığını düşünen Çerkeslerle gelecekle ilgili dilimizin döndürebildiği güzellikleri (sadece görebildiklerimiz) fısıldamak, karşılıklı fikir tealitisinde bulunmak isterdik" konusunda samimi iseniz; bilmemelisiniz ki, bunun yolu bu başlık altında size yazılan cevapları görmezden gelmekten, size sorulan soruları yok saymaktan geçmez. Hele birde üzerine, tahterevalli oynatılan kelimelerle kaleme alınmış, anlaşılabilmesi neredeyse hiyeroglif uzmanlığı gerektiren yazılarla, bu tutumunuzda ısrarcı olmaya devam ederseniz, sanırım karşınızda o güzellikleri fısıldayabileceğiniz kimseyi bulamayacaksınız.

Bu başlık altında diğer arkadaşların size yeterince cevap verdiğine ve herkes tarafından bilinen gerçeklerin, tarafınızdan bilinmeme ihtimali olmadığına inanmamakla beraber, sizi burada yok saymanın Çerkes adetlerine uygun düşmeyeceğini düşündüğümden, mümkün olduğunca tekrardan kaçınarak bir şeyler yazacağım.

Osmanlı'nın, Kafkas savaşlarında ve sürgündeki sorumluluğunu kabullenmeme ısrarınız anlaşılır gibi değil. Zira bu konuda en azından internet ortamında yer bulmuş onlarca örnek-belge mevcut. Osmanlı devletinin Kafkasya ile ilk temas kurduğu 17.yy'dan itibaren, Kafkasya’dan, Osmanlı'ya ilk ferdi göçlerin başladığı, büyük göçten önce Osmanlı ordusunda görev almış yüzlerce subay ve bir kısmı vezirlik yapmış 300 paşanın olduğu, Osmanlı'nın, Kafkasya’yı hakimiyeti altına almak için bu insanlardan yararlandığı, inkar edilemez bir gerçek. Osmanlı'nın bu savaşlardaki tavrı da bir çok belgeyle ortada. Bunlardan sadece biri "18.yy'ın sonlarından itibaren Osmanlı devleti Rusya ile giriştiği savaşlara Kafkasyalıları da dahil etmek istiyor ve her defasında onları Ruslara karşı tahrik etmeye çalışıyordu.

Ancak Osmanlı devleti, Rusya ile savaş sona erip, barış anlaşmasını imzaladıktan sonra kenara çekiliyor ve Ruslar ile Kafkasyalıları karşı, karşıya bırakıyordu. 1787-1792, 1806-1812 ve 1827-1829 Osmanlı, Rus savaşlarında bilhassa Çerkesler de Ruslara karşı çarpışmalara katılarak Osmanlıları desteklemişlerdi." Gördüğünüz gibi Osmanlı din kardeşlerini bir değil, birkaç kez kafirin karşısında yalnız bırakabilmiş.

Aynı döneme ait bir başka gerçek ise: 1780'li yıllarda Çerkes Ferah Ali paşanın Anapa da göreve başlamasının hemen ardından, Kafkasya'da imamlar döneminin başladığıdır. 1785'te İmam Mansur ile başlayan bu süreç, 1859'da İmam Şamil’in Ruslara teslim olmasıyla sona erer.

Açıkça görüldüğü gibi yukarıdaki savaşların tarihi de imamlar dönemi kapsamındadır. 1850'ler de sürecin yenilgiye işaret eden belirtileri göründüğünde acaba Osmanlı hangi tedbirleri almakla meşguldür? "Osmanlı Devleti 9 Mayıs 1857'de tehcir kanunu çıkarmıştır." Yani İmam Şamil'in 1859'da Ruslara teslim olmasından iki yıl önce ve onun ardından; "1860 yılında İskan-i Muhacirin Komisyonu kuruldu. Bunda ekonomik ve politik çıkarlar gözetilmişti. Buradan anlaşılıyor ki, Çerkeslerin göçürülmesi Osmanlı devletince planlanmış, sonraları gelişen fiili durumdan çok daha önce programlanmış bir iştir." Bu alıntı Osmanlı'nın planlarını açıklamaya yeter sanırım.

Ancak Osmanlı'nın bu konuda ne kadar kararlı olduğunu görmek için birde şu alıntıya bakalım. "Musa Konduk ş söyle anlatır: Sadrazam ile görüştükten sonra Berzec Hüseyin paşanın yanına gittim. Wubıh Ali Pasa da (Hafiz paşanın kardeşi) oradaydi. Bu iki zat Çerkes muhacirlerin vaziyetini yakından takip ediyordu. Hüseyin paşa Osmanlı devletinin göçe hazırlıklı olmadığını, bu konuda Çerkesler için hiçbir şey hazırlanmadığını, bu muhacirlerden ilk büyük grubun durumunun ağıt yakılacak derecede perişan olduğunu belirterek, önemle rica ediyorum, tehcir meselesinde acele etmeyelim, demişti. Hüseyin Berzec paşa 1866'da idam edilmiştir."  Bu örnek kendisi ile işbirliğine yanaşmayanlara karşı Osmanlı'nın tutumunu ve niyetlerini açıklamaya yeter mi?

Sayın Gönen-Abzegh, Israrla üzerinde durduğunuz bir başka konu "gidilecek başka bir yer var mıydı". Olmuşa çare bulunmaz, biliriz fakat biz yine gerçeklerden sapmayalım. "Rus hükümeti adına General Fedol, Musa Konduk ile Gazi Muhammed e şu teklifi sunmuştu. Afganistan hududunda Çerkeslerden müteşekkil bir devlet kurmak, Osmanlı devletindeki tüm Çerkesleri oraya göçürmek, kurulacak devletin Rusya’ya bağlı kalması şartıyla bütün masraflarının Rusya tarafından ödeneceğini garanti etmek. Her ikisi de bu teklifi reddetmişti. Rusya bu proje ile Afganistan'ı işgal etmekte olan İngilizleri bertaraf etmeyi düşünüyordu." Rusya'nın çıkarına olan her durumun Osmanlı'nın aleyhine olduğu bu dönemde, bu teklife hayır denilerek kimin çıkarları gözetilmiştir sizce? Biz Çerkeslerin mi yoksa Osmanlı’nın mı? Ve yukarıdaki yazılarınızdan birinde: Başka bir katılımcının 'Osmanlı'ya göçülmeseydi kayıplarımız bu kadar ağır olmazdı' yorumuna keşkeli bir varsayımdan ibaret derken; kendi yaptığınız "Rusların gösterdiği yerlere yerleşilseydi, katliam soykırım boyutlarına ulaşırdı" yorumunuzun da, sadece bir varsayım olduğunun farkında mısınız acaba?

Bir diğer savınız, "(...) ama tüm Çerkesler arasında göçe karşı ciddi hiçbir ayaklanmanın olmamasında, Osmanlı'ya göçün, çok geniş Çerkes nüfusu tarafından benimsenip dindaşlık etkisi altında gerçekleştiği gözlerden kaçmıyor." (!) Sayın Gönen-Abzegh, şansızlığınızdan midir bilmem ama gerçekler inatla söylediklerinizin tersini yazıyor. "Geri dönmeye yeltenen muhacirlerin sayısı o kadar artmıştı ki, Osmanlı hükümeti tedbir almak ihtiyacı hissetmişti. 18 kanun-i esasinin 1789 tarihli emirname ile Çerkeslerin kaçmasına fırsat verecek her hareketin engellenmesi emredilmiş, bu hususta yabancı deniz nakliyat şirketlerine de gemileriyle tek bir Çerkeş dahi taşımamaları resmi yazıyla bildirilmiştir."

Ne demeli?

Osmanlı herhalde din kardeşlerine uyguladığı kadirşinas tavrını, geri dönecekler aracılığıyla Kafkasya’ya duyurmak istemedi! öyle mi? "Kaldı ki Çerkesler yerleştirildikleri stratejik yerlerde bu yerleştirmenin amacına uygun bir meseleyle de karsılaşmamıştır."

Sayın Gönen-Abzegh, siz öyle diyorsun diye öyle midir acaba? "Osmanlı'nın Avrupa topraklarında Çerkeslere, büyük yollar ve önemli dağ geçitleri boyunca köyler tahsis ettiler. Örneğin eski Sırbistan sınırı boyunca Kosova ovasında 23 Çerkes yerleşimi vardı. Bunlar sınır hattını korumak için Rusların Kazak Stanitsaları gibi askeri koloniler olarak kurulmuşlardı. Bununla birlikte Balkan halklarının özgürlük hareketleriyle mücadele için düzensiz birlikler bünyesinde Çerkes birlikleri de kurulmuştu. Bu faaliyetlerin doğrudan yöneticisi ve uygulayıcısı, kendisi de Çerkes olan ve Osmanlı hizmetinde bulunan Nusret Paşa idi."

Osmanlı parçalanırken Balkanlar da yaşanan savaşlarda Çerkesler ne yapıyorlardı dersiniz? Günün moda deyimiyle yan gelip yatıyorlar mıydı?

Cümle alemin duyduğu, Balkanlara yerleştirilen Çerkeslerin, Hıristiyanlara karşı (plage) yani, parasız jandarma olarak kullanıldıkları gerçeğini siz hiç mi duymadınız mı?

Bu yazı kapsamında son olarak; "Osmanlı'nın Çerkesler üzerinde güttüğü politika milli bir politika değil, çıkarları da milli çıkarlar değildir."

Sayın Gönen-Abzegh, bu kadarına da pes. Üzerimizde bir çıkar politikası uygulandığını utangaçça kabul ettikten sonra bunun milli olmadığını söylemek ne anlam ifade ediyor? Acılarımızın direk sorumlularının, bütün yaptıklarını milli değil de, ümmi çıkarları için yaptıklarını vurgulamak, vicdanınızda onları aklamaya yetiyor mu? Yoksa Osmanlı ve işbirlikçilerini, bütün gerçeklere rağmen, savunma ihtiyacını bu ümmi duygular nedeniyle mi hissediyorsunuz? Ümmi çıkarlar için uygulanan bu politikanın Çerkes toplumuna kaybettirdiklerini ümmi duygularla geri alabilir miyiz?

Gönen-Abzegh’in "yakın dönem Çerkes realitesi ve dönüş" üzerine yazdıklarını irdelemek üzere, gelecek yazıda buluşmak dileğiyle.

Tüm Katılımcılara Sevgi ve Saygılar.

Not: Alıntıların tamamı Kafkas Vakfi sitesindendir. Konuların geniş kapsamlı yazıları ve kaynakları orada mevcuttur.


 

Kara Yusuf
10.09.2006

Ben Kafkas savaşları döneminde Şeyh Şamil'in Kabardey'e yapmış olduğu son seferde Ruslara karşı ayaklanan ve başarısızlık üzerine Kabardey'i terk etmek zorunda kalan bir ailedenim.

Kafkasya'daki başarısızlıkların sonu o zamanlar Osmanlı'ya zorunlu ikametten geçermiş. Yalnız anlatılan kadarı ile Kabardey liderlerinin büyük kısmı zorunlu göçü daimi olmaktan ziyade geçici bir durum olarak değerlendiriyorlar ve payitahtın sivil paşalık rütbelerine itibar etmemişlerdi. Lakin anlaşıldığı kadarı ile örgütlü bir kolonizasyon zihniyetiyle karşı karşıya kaldıklarından lider ailelerin hemen hepsi yok oldu veya edildi. Bu durumla beraber Kabardey koloni bölgelerine Osmanlı teşkilatına alınan ikincil aileler ekonomik ve sosyal etkinlik sergilemeye başlamaları ile beraber bu bölgelerin sosyal yapılanmaları dejenere etme işini yürütmüşler, Kabardeylerin dış etkiye açılması işlemini içeriden yapmışlar ayrıca diğer kardeşleri üzerinde de oluşabilecek tarihi etkinliğin tezahür etmesini de önlerken de topluluğu örgütün etkin bir kolu haline getirmeyi başarmışlardır. Fakat Kabardey koloni bölgeleri yinede bu gidişata militarize manasında düşük bir katılım dergilemiştir. Bu durum Hatukuayların Doğu kolonilerinde de mevcuttur başka bir tabirle devleti aliyenin sözünü dinleyeceği şüpheli olanlardır bunlar.

Bu nedenledir ki sürgünler arasında Osmancı ve Rusçu olmayıp özgürlükçü grupları tahlil etmek istersek onlar zaten bugün bile asimilasyona en iyi dayanan bölgelerdir. Bütün diasporayı incelediğimizde de kültürel gerçekliğin hayat bulabileceği sahaları ta başından asosyal kapalı bölgeler haline dönüşmesi de, ekonomik şartların ve coğrafi şartların tüm zorluklarına dayanarak bu güne kadar gelebilmesindeki neden de bu olsa gerek fakat artık kutu kırıldı. Hayat şartları bu bölgeleri katışıklığın yaşandığı bölgelere itmiş vaziyette ve biz bu topluluklara kültürel ihtiyaçları verebilmekten uzağız, sorunu görenler ne gördüklerini dahi anlatamıyorlar, dönüş fikrinin çıkış noktaları ve bunu uygulayan insanların büyük bölümü de bahsettiğimiz bölgelerdendir. Bu nedenle orijinal altyapı da doğan son neslin içinden çıkan grupların etkinlik kazanabilmesi dil ve kültürel mücadelenin mihengi olacağı kanaatindeyim.

Saygılar sunarım.

 

Tamer
10.09.2006

Sayın site katılımcılarına,

Bu başlıktaki yazı ve geçmişteki benzer yazılar hakkında bir çağrı da bulunmak istiyorum: Herkesin dünya görüşü kendisine. Burada kişisel siyasi görüşlerini başkalarına kabul ettirebileceklerini sananlar yanılıyor. Bunu herkesin bildiğine eminim. Ama ısrarla deniyorlar ve diğer görüştekilere hakaret etmekten vazgeçilmiyor. Çağrılar yapıyor haklı oldukları iddiası bitmiyor. Başarıları kendi rakamları ile ortada kaç yılda kaç kişi olmayı başardınız? Ne yaptınız? Ürünleriniz nelerdir? (İdeolojisinin arkasına Çerkesliği ekleyen görüşlere soruyorum.)

Bütün siyasi görüşü ile Çerkeslik mücadelesi yapanlar, objektif değildir. Ön yargılıdır gerici-ilerici-ateist-sağcı-solcu-birisini rakip seçer bizlerin (Adigelikten) başka kaygısı olmayanların ortamını bozarlar.

Denetim ne yapsın? Bu tip çağrılara yazılara artık tepki de vermeyelim diyorum. Belki vazgeçerler, gelmeyecekleri kesin olsa da deneyelim diyorum.

Saygılarımla.

sayfa  1    2    3    4    5