Genel bilgiler
Kuzey Kafkasya’da, Rusya Federasyonu (RF)
üyesi olup Adige/Çerkeslerin yaşadığı üç cumhuriyetten
(AC, KÇC, KBC) biri. Toprakları bütünüyle Krasnodar
Kray sınırları içindedir.
Yüzölçümü
7.792 km. kare ya da 3.009 mil kare (200
km. karelik Krasnodar Baraj Gölü ile), nüfusu
447.109 (2002; 2009’da 442,775), başkenti Maykop
(Мыекъуaпэ/Mıyekuape; 2002’de 156.931). Nüfusun
234.900’ü kentli (% 52.5), 212.209’u da köylü
(% 47.5); % 53.5’i kadın (239.090), % 46.5’i
de erkektir (208.019).
Etnik bileşim
|
1926 |
1939 |
1959 |
1970 |
1979 |
1989 |
2002 |
Adige |
50,821 (44. 8%) |
55,048 (22.8%) |
65,908 (23.2%) |
81,478 (21.1%) |
86,388 (21.4%) |
95,439 (22.1%) |
108,115 (24.2%) |
Rus |
29,102 (25.6%) |
171,960 (71.1%) |
200,492 (70.4%) |
276,537 (71.7%) |
285,626 (70.6%) |
293,640 (68.0%) |
288,280 (64.5%) |
Ermeni |
738 (0.7%) |
2,348 (1.0%) |
3,013 (1.1%) |
5,217 (1.4%) |
6, 359 (1.6%) |
10,460 (2.4%) |
15,268 (3.4%) |
Ukraynalı |
26,405 (23.3%) |
6,130 (2.5%) |
7,988 (2.8%) |
11,214 (2.9%) |
12,078 (3.0%) |
13,755 (3.2%) |
9,091 (2.0%) |
Diğer |
6,415 (5.7%) |
6,313 (2.6%) |
7,289 (2.6%) |
11,198 (2.9%) |
13,939 (3.4%) |
18,752 (4.3%) |
26,355 (5.9%) |
‘Diğer’ tanımı içinde 3,631
Kürt (0.8%), 2,904 Tatar (0.7%) ve daha başka küçük
gruplar da bulunmaktadır.
Rus nüfus azalan, 1989’da
293.640 (% 68) iken, 2002’de 288.280 (% 64.5)’e
düşen; Adige nüfus ise, az da olsa artan, 1989’da 95.439
(% 22.1) iken, 2002’de 108.115 (% 24.2)
olan bir nüfustur. Söz konusu 13 yıllık dönemde Adige
nüfusu %13,3 artarken, Rus nüfusu ise % 1,8 oranında
azalmıştır.
Özerkliğe geçiş, Adige ve
Shapsugh/Şapsığ topluluklarına özerklik verilmesi
1922’de, Kuban ve Laba
ırmaklarının orta sol ovalarında, Adigeler’in yaşadığı
10-30 km genişliğinde ve 300 km uzunluğunda, yay
biçimindeki bir şerit üzerinde, 27 Temmuz 1922’de, Rusya
merkezine/Moskova’ya doğrudan bağlı olarak Adige
Özerk Oblastı (AÖO; il) kuruldu. Oblastın
sınırları, ilkin 23 Mayıs 1923’te çizildi: İlk
kuruluşunda yüzölçümü 2.660 km. kare, yönetim merkezi de
Krasnodar (Yekaterinodar) kentinde idi.
Oblastın önce “Çerkes (Adigey) ÖO” olan adı, 24 Ağustos
1922’de “Adigey (Çerkes) ÖO”, 13 Ağustos 1928’de de
“Adigey ÖO” (AÖO) olarak değiştirildi. AÖO’nın kuruluşu
döneminde Adige nüfus çoğunluğu vardı . Daha sonra,
toprak genişlemesi sonucu Adige oranı düşmeye başladı:
1926’da 113.481 olan genel nüfus içinde % 44.8 Adige
(50.821), % 25.6 Rus (29.102), %23.3
Ukraynalı (26.405) ve % 0.7 Ermeni (738)
bulunuyordu.
AÖO, diğer Kuzey Kafkas
etnik yöreleri dışında, uzakta ve en kuzeyde, 1864
sürgünü sırasında, Rus dil denizi içine dağıtılmış
bulunan Adige yerleştirme (rezervasyon) adalarını
-çoğunu- içine alan küçük bir yöre olarak, Leninist ‘ulusların
kaderlerini tayin hakkı’ ilkesi gereğince kurulmuştu
(Şimdiki Ş’açe/Soçi metropoliten alanı, Tuapse, Anapa
ve Uspensk rayonları Adigeleri ise, oblast sınırları
dışında kalmışlardı).
“Adigey ÖO”
ile Karadeniz kıyısındaki “Şapsığ Ulusal Rayonu”,
1864 Rus dış ve iç sürgün uygulamaları sonrasında
oluşan, tamamen izole (yalıtılmış) olan yerlerde
yaşayan Adigeler adına kurulmuş bulunuyorlardı (*).
Kuban ve Laba ırmakları
solundaki bu küçücük, ada biçimli Adige yerleştirme
alanlarında, 1864’te, ünlü Adige tarihçi ve müzecilik
uzmanı Dr. Almir ABREG’e (АбрэджАлмир) göre,
80 bin kadar Adige bulunuyordu. Bu sayı ertesi yıl,
1865’te, başka bir Adige tarihçisi Samir HOTKO’ya
(Хъоткъо Самир) göre de 51 bine düşmüştü.
Shapsughya’ya gelince,
ilkin, 1922’de, eski Karadeniz ilinin (губерния) Tuapse
ve Ş’açe (Soçi) rayonlarını kapsayan bir alanda Rusya’ya
bağlı ‘Shapsugh Özerk Sovyet Sosyalist
Cumhuriyeti’ne dönüştü. Cumhuriyetin güney
sınırı bugünkü Abhazya’ya değin uzanıyordu, nüfusu da 50
bin idi. Krasnodar makamlarının, özellikle Kazakların
karşı çıkmaları sonucu cumhuriyet, 1924’te “ulusal
rayona” dönüştürüldü.
1920’lerde Adige,
Shapsugh ve Çerkes (şimdiki KÇC
Çerkesleri/Шэрджэсхэр) etnik topluluklarının
toplam nüfusu 65 bin, Kabardiya Kaberdeyleri de 140 bin
dolayında idi (4 resmi topluluk nüfusu- 205 bin).
Sayı azlığına karşın, katı Rus milliyetçiliğinin
aşılarak, bu dört küçük yöreye, özellikle de birkaç bin
Shapsugh’a özerklik verilmiş olması (**), Sovyet
devrimcilerinin, başlangıçta, en küçük etnik
toplulukları bile gözeten adil ve demokratik siyasal
ilkelere ve ahlaka sahip olduklarını, bunun bir
benzerinin İsviçre’de bulunduğunu; Lenin’in yıllar önce,
sürgünde iken İsviçre’yi örnek alarak geliştirmeye
çalıştığı ulusal sorunu çözmek için öne sürdüğü görüş ve
sözlerine sadık kaldığını ve Sovyetlerdeki ulusal
demokratik yapılanmaya da önderlik ettiğini
göstermektedir ama Lenin’in ölümü sonrasında, Stalin ile
birlikte bürokratik bir yozlaşmanın ve Rus
milliyetçiliğinin yeniden hortlatıldığını görüyoruz.
Nitekim, bir güzellik öğesi olan küçücük Shapsugh ulusal
rayonu (ilçesi) bile, gelecek açısından “tehlikeli
bir oluşum/vakıa” sayılarak (ki, “tehlike
ideolojisi”, günümüzde de faşizmin beslendiği
demagojilerdendir) 24 Mayıs 1945’te kaldırıldı
(***).
Bilgi
notu:
(*) Bu
izole yerlerde, Kuban ve Laba solundaki yerlerde, 1859
yılından beri eski yerliler olarak Bjedugh, K’emguy,
Kuban Kabardeyler yerlerinde boyun eğmiş olarak Rus
askeri denetimi altında yaşıyorlardı. 1864’te bu
yörelere yeni Şapsığ ve Abadzeh sürgünler de komşu
olarak geldiler; 1861'de henüz egemen olan Adige toprakları
ise, direnen dağlık Hak’uç yöresi dışında, Rus
hükümetince alınan 10 Mayıs 1862 tarihli sürgün kararı
gereğince, etnik temizlik ve Türkiye’ye sürülme
biçiminde Adige nüfusundan bütünüyle boşaltılmış,
Adigelerden boşaltılan yerlere de Rus kolonizatörler/Kazaklar
yerleştirilmeye başlanmıştı.
(**)
Lenin’in Adige/Çerkeslerin sürgünden dönüşünü
gerçekleştirmek ve bir tarihsel haksızlığı kaldırmak
için, ‘Şapsığ Cumhuriyeti’ni kurdurduğu da
söylenmektedir. Araştırılması ve bunun doğru olup
olmadığının bir sonuca bağlanması yerinde olur. -HCY
(***)
Daha çok bilgi için Bkz. ‘Şapsığ Ulusal Rayonu’,
Vikipedi.
Adigey’in genişleme
süreci ve beliren sorunlar
Adigey ÖO, ilk kurulduğunda
Rusya (RSFSC) içinde, aracısız olarak Moskova’ya
bağlı bir idari birim (il) idi; sonraları, statü
indirimiyle, “daha üst statüdeki bir il (kray)
yönetimine bağlı, daha küçük bir idari alt birim
-il ile ilçe arası bir birim-” yapıldı: Önce Kuzey
Kafkas Kray’a, ardından 1934’te Azak-Karadeniz Kray’a
bağlandı. Sovyetler Birliği düzeyindeki 1936 yeni
anayasa yapılanması sırasında AÖO başkenti, Krasnodar
kentinden Maykop (Mıyequape) kentine taşındı ve
ara yerdeki Giaginsk (Cace) rayonu da AÖO
sınırları içine alındı, böylece yüzölçümü 3.900 km
kareye ulaştı (1.240 km. kare ya da % 46.6 oranında
bir toprak artışı). Ertesi yıl, 1937’de, oblast,
yeni oluşturulan Krasnodar Kray’a (il) bağlandı
(1991 yılına değin de oraya bağlı kalacaktı).
Daha sonra 28 Nisan 1962'de,
güneydeki Maykop (Mıyequape) rayonu da oblasta
eklendi ve yüzölçümü 7.792 km. kareye ulaştı (2 misli
kadar bir genişleme).
AÖO’na Rus çoğunluk nüfuslu
yeni kent (Maykop) ve rayonların (Cace ve Maykop)
eklenmesiyle yüzölçümü büyüdü, AÖO’ndaki Adige oranı da,
% 40’lardan % 20’lere düştü: 1939’da %22. 8 (55.048),
1970’de % 21.1 (81.478), 1989’da % 22.1
(95.439), 2002’de % 24.2 (108.115). Rus nüfus
ise, uzunca bir süre % 70’ler düzeyinde (1939’da %
71.1; 1970’de % 71.7) seyrettikten sonra, 1989’da
% 68’e, 2002’de de % 64.48’e düştü.
AÖO, Gorbaçov dönemi
yönetiminin desteği ve Adige Halk Kongresi’nin
cumhuriyet çağrısında bulunması üzerine, Adige Özerk
Oblatı Parlamentosu 5 Ekim 1990’da cumhuriyet kurma
kararı aldı. Karar 3 Temmuz 1991’de de Rus Sovyet
Federatif Sosyalist Cumhuriyeti Parlamentosu tarafından
uygun bulunarak yasalaştırıldı ve Adige Özerk Oblastı,
Adigey Cumhuriyeti’ne dönüşmüş oldu.
Okların Adigelere
çevrildiği zorlu bir dönem
AC, halen ve tümüyle
Krasnodar Kray sınırları içinde bulunuyor. Sonuç olarak
Krasnodar’ın
kuşatma ve engellemeleri içinde bir yaşam sürdürüyor. Bu
nedenle AC Parlamentosu, kuşatılmışlıktan kurtulmak ve
ekonomik anlamda gelişmeye olanak tanıyacak sınırlara
kavuşmak için, sınırlarının doğuda Karaçay-Çerkesya
Cumhuriyeti’ne (KÇC), güneyde de Abhazya
Cumhuriyeti’ne değin genişletilmesi; ayrıca Karadeniz
kıyısı (Soçi ve Tuapse’deki) Shapsughlarının 1945
öncesinde sahip oldukları ve bir muktesep hak olması
gereken özerkliklerinin geri verilmesi isteklerinde
bulundu (*). Ancak olumlu bir sonuç elde
edilemedi. Aksine, AC’nin kaldırılıp topraklarının
Krasnodar Kray’a eklenmesi amaçlı bir kampanya açıldı.
Kampanya, birkaç yıl sürdükten ve ortalığı iyice
bulandırdıktan sonra, AC Devlet Başkanı Ş’OVMEN
Hazret’in sert biçimde karşı çıkması, ‘Adige
Halk Kongresi’nin ve Adigelerin de sert tepkileri
(21 Mayıs 2006) ve RF Devlet Başkanı Vladimir PUTİN’in
de bir anayasa değişikliğine gidilmeyeceğini söylemesi
(2006) üzerine yatıştı.
Adigey Cumhuriyeti’nin
kaldırılması için AC’nde bir referandum yapılması
gerekir. Adigey’de Adigeler nüfusun azınlığıdır, ancak
devlet yapılanışındaki siyasal temsil eşitliği, paritet/denge
temsili gereği, AC Parlamentosu-Xase’deki 45 üyenin
yarısı Adige’dir. Anayasa değişikliği için belli sayıda
üyenin talebi, talebin iki kez oylanması ve her bir
oylamada üçte iki gibi bir nitelikli çoğunluk oyu
gerekiyor. Normal koşullarda, 1943’te Shapsughlara
yapıldığı gibi, Adigeler aleyhine bir anayasa
değişikliği kararı alınamaz.
1943’te Shapsugh üyelerin
aleyhte oyuna karşın, çoğunluktaki Rus üyelerin oyu ile
“Shapsugh Ulusal Rayonu”nun kaldırılması kararı
alınmış, karar 24 Mayıs 1945’te Moskova’da onaylanarak
yürürlüğe sokulmuştu.
1989-2003 yılları arasında,
siyasal sorunlar yanında, bir de genel bir ekonomik
çöküş süreci yaşandı, işsizlik felaket boyutunu aldı,
asayiş bozuldu, rüşvet ve yolsuzluk yaygınlaştı, sonuç
olarak, 123.900 kişi, AC’ni terk edip sanayi
merkezlerine göç etti. Bu nüfus daha önceleri kolhoz
(köy tarım kooperatifi) ve sovhozlarda (devlet
tarım işletmesi) devlet yardımı, turizm ve tatil
merkezlerinde görevlendirme biçimlerinde istihdam
ediliyordu. Rus nüfus boşluğu, çoğu emekli ve hasta
olduğu anlaşılan 155.400 yerleşimci ile dolduruldu (**)
(Üçte iki oranında bir nüfus sirkülasyonu).
Bilgi notu:
(*)
Doç. Dr. Ufuk Tavkul, Kafkasya’da bir tehdit unsuru
“Kazaklar”, Birleşik Kafkasya Dergisi, sayı 6-7, s. 33.
(**)
Nart dergisine göre (sayı 36, s. 86), 1989-2003 yılları
arasında Adigey’den 123. 900 kişi göç etmiş, 155. 400
kişi de dışarıdan gelip Adigey’e yerleşmiştir.
Başlangıcından günümüze
Adige/Çerkesler
Adigeler, etnik oluşumunu
Kafkasya’da tamamlamış büyük bir halk, bir ulus idiler.
Adigeler 1864 yılına değin, tarih boyunca ve ana kitle
olarak, hiçbir yabancı güce boyun eğmemiş,
temelde demokratik yapılı ve barışçıl olan bir toplum
idiler (*).
Adige toplum yapısı sağlam
gelenekleri sayesinde ayakta kalmayı sağlarken,
saldırgan ve yayılmacı karakterde olmaması, büyük çaplı
büyümemesi, çoğalmaması nedeniyle de bir zayıflık
taşıyordu ()). Yine de Adigeler yürekli ve güçlü
bir toplum idiler. Sözgelişi, Karadeniz kıyısında,
uzunca bir süre, yani Ruslar Karadeniz’e inene dek,
Osmanlı İmparatorluğu’nun boyun eğdiremediği tek ülke,
‘Bağımsız Çerkesya’ (Adigey) idi, yani
Karadeniz’de egemenlik, çok uzun bir süre boyunca
Türkler ile Adige/Çerkesler arasında paylaşılmıştı (**).
Bilgi notu:
(*)
Adige tarihi için ayrıca Bkz. “Adıge Cumhuriyeti”,
Vikipedi.
(**)
Çoğu milliyetçi ve tek yanlı olan Türk ve Rus tarih
atlasları, Çerkesya’yı 1829 yılı öncesinde Osmanlılar’a
“bağlı” bir bölgeymiş (eyaletmiş) gibi göstermek
istiyorlar, bu doğru değildir. Batılı tarih atlasları,
Çerkesya’yı, 1864 yılına değin Karadeniz kıyısında
bulunan bağımsız bir ülke olarak göstermeye devam
ediyorlar. Örneğin, 1814 Viyana Kongresi konulu
tarih atlaslarına bakılabilir; ayrıca ‘GROLIER
International AMERİCANA Encyclopedia’, Sabah, cilt 2, s.
307, 310, 312.
Meotlar (Мыут1эхэр) ve
Adige/Çerkes kültürü
Maykop'taki Adigey Ulusal
Müzesi'nde (AUM) Taş Çağı yapıtları, MÖ III.
binyılına, 4.500 ya da 5.500 yıl öncesine ait Adige
Meot (Мыут1) buluntuları vardır (1).
Çok eski Adige atalarının
yazıları vardı. Örneğin 3. 300 yıl öncesine ait
Maykop Taşı’nda bir Meot (Adige) yazısı
bulunduğu gibi, Grekler ile ilişkiler kuran
Adige ataları olan Sind ve Meotlar’ın
M.Ö. V-IV. yüzyıllarda alfabe ve yazıları vardı
(2). Adige uygarlığı, kentsel yaşamı ve Adige
kent devletleri (Sind, Meot, Kerket, vb), MÖ III.
yüzyılda büyük darbeler aldılar. Meot topraklarında
büyük bir kuraklık yaşandığı ve buğday üretiminin
düştüğü, buna karşılık sulama tekniğinin gelişmesiyle
Mısır’da buğday üretiminde bir patlama olduğu, ucuz
Mısır buğdayının Akdeniz buğday ticaretini ele
geçirdiği, Kafkasya’yı devre dışı bıraktığı anlaşılıyor.
Sonuç olarak Adige (Meot) ekonomisi çöktü
ve savunma giderleri karşılanamaz oldu. Bu da, göçebe
saldırılarına (İskit, Sarmat, vb) bir çağrı yerine
geçti.
Yağmacı saldırılar
karşısında kentleri terk etmek zorunda kalan Adigeler
ise, giderek dağlara sığınmak zorunda kaldılar.
Birbirini izleyen İskit,
Sarmat, Alan, Got, özellikle de Avar ve
Hun saldırıları sonucu Adige kentleri, kıyı ticareti
ve Adige yazılı yaşamı (yazıyı da yaratan uygarlığın
kaynağı olan kentsel yaşam) sona erdi, Adige (Meot)
uygarlığı da tarihe karıştı; dağlara sığınan ve
yüzlerce yıl yoksulluk içinde oralarda barınan Adigeler
de, doğal olarak yazılarını yitirdiler (Yazı, kentsel
yaşam ve gelişmiş ticaret karşılığı oluşmuş bir
olgudur). Kent uygarlığı düzeyinden düşmüş de
olsalar, Adige köy toplulukları eski kültür ve
geleneklerini günümüze değin yenileyerek korumayı
başardılar. Ama şimdi Adigeler, teknoloji/globalizm
çağının açmazları ve asimilasyon tehlikesiyle karşı
karşıya gelmiş bulunuyorlar.
Adige Meotların yazıları okunabilmiş ve Meot tarihi de
yeterince aydınlatılmış değildir, bilim insanlarının
çalışmaları sürüyor. Meot örgütlenişinde, çoğu toplumun
aksine, saldırgan ve yayılmacı değil, savunma üzerine
kurulu bir askeri strateji olduğu anlaşılıyor.
Genişlemeci ve çoğalmacı bir strateji izlemeyen Meotlar,
bu yüzden, başka toplumların topraklarını ve
kaynaklarını ele geçirip güçlenmeyi önemsemiyor
olmalıydılar. Ayrıca kent devletleri ile toplulukların
birleşmeleri, göçebe toplulukların yağma amaçlı
birleşmeleri gibi kolay olmuyordu (Birleşme Ruslar
karşısında bile gerçekleştirilememişti, çünkü Adigelerin
köylü, yani tarım ve hayvancılığa dayalı yerleşik düzeni
devletleşmeye ya da büyük boyutlu bir birleşmeye, evden
uzun süre uzakta kalmaya olanak tanımıyordu).
Sonuç olarak güçten düşmüş
olan Adige-Meotlar, MÖ III. yüzyılda başlayan ve
günümüze değin süren bir çöküş süreci içine girmiş
oldular. Çöküş sürecine karşın Adigelerin ayakta kalmış
olmaları, yine de sağlam gelenekleri ve dağları
sayesinde olmuştur (3).
Meotlar döneminde Adigeler
arasında şiir, masal, şarkı ve destan gibi sözlü
anlatılar yaygın olmalıydı (4).
Ekonomik çöküş ve gerileme
süreci, beraberinde Adigelere yönelik göçebe
saldırılarını da getirmiş ve yoğunlaştırmıştır. Çünkü
güzel, endamlı, yetenekli ve çalışkan Adige kızları ile
yakışıklı, güçlü, çalışkan ve yürekli Adige
delikanlıları esir/köle pazarlarında alıcı buluyorlardı.
Birbirini izleyen saldırılar
sonucu Adige kentleri, kıyı ticareti ve yazılı yaşamın
sona erdiğini söylemiştik. Dağlara sığınan ve yüzlerce
yıl oralarda barınan Adigeler, kendine yetinmelik (otarşik)
bir tarım, hayvancılık, balıkçılık ve paralı askerlik
(Mısır Memlukları gibi) gibi uğraşlarla yaşamlarını
sürdürme konumuna düştüler. Yoksullaşan ve yazılarını da
yitiren Adigeler, yine de geleneklerini, folklor ve
inançlarını korumayı ve günümüze taşımayı başardılar.
O sıralarda Adigeler
politeist (çok tanrılı/thabe/тхьабэ)
bir inanca sahiptiler, Tha ya da Thaşho'ya
(Тхьашхо) ve ona bağlı gök, yer ve su tanrılarına
inanıyorlardı (5).
MS IV-VI. yüzyıllar boyunca
süren Hun saldırıları, 1864 Rus istilasında
olduğu gibi dağları ele geçirememiş, ancak Adigelere
ölümcül darbeler de indirmiştir (6).
Bilgi notu:
(1)
Nuriyet Mamırıko, "Ulusal Tarih Koruma Altında",
internet; ayrıca bk. Aslanguaş Ş'avko, "Mıyequape/Maykop
adının kökeni", Jineps gazetesi, sayı 19; Fatim
Ç'are, "Vılape Höyükleri", Jineps gaz. , sayı 21.
(2)
Adigey, Vikipedi, ayrıca bk. Bestlenıye Asker, "Adigeler
Greklere yardımcı oluyorlardı", internet.
(3)
Adige Meot geleneği için Bkz. Asker Hadeğal,
"Nartlar", CC, Edebiyat/Efsaneler-Mitoloji bölümü;
ayrıca
“Jıneps”
gazetesi, sayı 20 ve sonrası; “Sindika”, Vikipedi).
(4) Bkz.
Asker Hadeğal’, ‘Nart destanları’, CC
Edebiyat/Efsaneler-Mitoloji; Nartlar, Vikipedi.
(5) Bkz.
‘Çerkesya'da değişik dinlerle ilişkili yer adları’,
internet.
(6)
Avar, Hun ve Moğol saldırıları için Bkz. Abu Şhalaho,
“Uzaktaki Yıldızların Işıltıları” ve “Yıldız
Kahramanları”, CC, Tarih Bölümü, 2. index).
Moğol ve Tatar
saldırıları
Birkaç yüz yıllık bir
karanlık dönemin ardından, Bizans ve batı ile yeniden
ilişkiler kuruldu ve bu ilişkilerin bir ürünü olarak,
Hıristiyanlık Adigeler arasında yayılmaya başladı ama
tam bir toparlanmaya zaman kalmadan, Kuzey Kafkasya
halklarına yönelik yeni saldırılar belirdi. Özellikle
Moğol (1223) ve Timur (1395)
saldırıları ve bunu izleyen Tatar akınları,
Adigelere rahat yüzü göstermedi ve yeniden
toparlanmalarını engelledi. Sınırboyu Adigeleri arasında
dış istilaların ve yabancı egemenliğinin bir sonucu
olarak feodalizm (köylü ve köleler üzerinde toprağa
dayalı soylu egemenliği sistemi) güçlenmeye başladı.
Adigelerin kuzeyinde ve bazı Adige topluluklarını
vergiye bağlayan büyük bir Altın Ordu Devleti
(1227-1502) doğdu, bu devlet içinde yaşayan
Tatarlar, ileride Ruslar ile Adigeleri ayıran bir tampon
halk konumunu aldılar. Tatarlar bir yandan Adigeler
aleyhine genişlemeye başladılar. Örneğin, Kırımlı
Tatarların baskıları sonucu, 14-15. yüzyıllarda
Adige-Kabardeyler, Azak Denizi’nin doğusundaki
topraklarını ve Kırım’ı
tahliye edip şimdiki Kabardiya topraklarına
çekilmek zorunda kaldılar. Kabardeyler uzak bir ülke
insanları olarak gördükleri Ruslarla yakınlaşmanın kısa
dönemli yararını hesaplıyor, ileride doğacak tehlikeleri
düşünemiyor olmalıydılar. Altın Ordu’nın parçalanması
sonucu, Altın Ordu topraklarının bir bölümü üzerinde
Kuzey Kafkasya halklarına komşu Kırım Hanlığı
(1441-1783) ile Astrahan Hanlığı
(1466-1556) doğdu (*).
Bilgi
notu:
(*)
Tatar saldırıları için için de Bkz. Abu Şhalaho,
“Uzaktaki Yıldızların Işıltıları” ve “Yıldız
Kahramanları”, CC, Tarih Bölümü, 2. index.
Kabardeylerin Rusya ile
birleşmeleri (1557-1739)
Rusya ile Kabardeyler
arasında bir tampon devlet konumunda olan Astrahan
Hanlığı 1554'te Rus koruması altına girdi, Han'ın
sinsi ve Rus efendilerine karşıt davranışları üzerine,
Hanlık kaldırıldı ve toprakları 1556’da Rusya’ya ilhak
edildi. Böylece Kabardeyler Ruslarla komşu olmuş
oldular. Bu arada Kabardey beyleri, bağlı bulundukları
Kırım Hanlığı’nın korumasından kurtulmak için
Ruslarla görüşmeleri 1554’te beri sürdürmekteydiler,
Astrahan Hanlığı’nın ortadan kaldırılması üzerine,
Kabardeyler bir antlaşmayla, 1557’de Rus korumasını
benimsediler. Büyük Kabardey derebeyi Pşı İDAR
Temrıko’nun kızı İDAR Goşevnay
(1544-1569), Moskova’da bir kilisede vaftiz edilip
Mariya adını aldı ve ilk Rus Çarı İvan IV’e
(Korkunç İvan) nikahlandı (1561). Böylece
Rus-Kabardey yakınlaşması evlilikle de perçinlenmiş oldu
ve birçok Kabardey soylusuna Moskova’da önemli devlet
görevleri ve komutanlıklar verildi, Kabardey görevliler
Rusya yararına özveriyle çalıştılar ve Rusya’nın büyüme
sürecine katkılarda bulundular (1557 yılının 450.
yılı, 2007 yılı boyunca AC, KBC, KÇC ve Moskova’da
kutlanmıştır). Kabardeyler bu ‘yararlı’ ittifak ve
himaye sayesinde Ruslara hayvan (at, sığır, koyun)
satıyor, onlardan da sanayi ürünleri alıyorlardı.
Sonuç olarak ‘Çerkesya’, bir
daha birleşememek üzere ikiye ayrılmış oldu: Batıda
Bağımsız “Çerkesya” ve doğuda da Rusya ile bir
birliktelik içinde olan “Kabardiya” (ya da
‘Doğu Çerkesya’). 7 büyük derebeyi ailesi
(pşı) ve bunların vasalları (werkler) tarafından
yönetilen Kabardiya 1739 Belgrad Anlaşması ile Rusya’dan
koptu ve bu tarihte Büyük Kabardey ve Küçük
Kabardey bölgeleri (*), Osman Devleti ile Rusya
arasında tarafsız bölgeler oldular.
Bilgi notu:
(*)
Büyük Kabardey 4 büyük soylu (pşı) ailesi, Küçük
Kabardey de 3 büyük soylu ailesi tarafından
yönetiliyordu. Bu büyük aileler dışında, bu büyük
ailelerin nüfuzunu tanıyan daha küçük bey (pşı) aileleri
de vardı. Kabardeylerin bağımsızlığı 1774 ilhakı ile son
bulmuş, ama soyluların ve toprak sahibi köylülerin,
ayrıca kölelerin statü ve mülkiyetleri tanınmıştır.
Kabardiya ve Kuzey
Osetya’nın Rusya’ya ilhakı (1774)
1774’te Kabardiya ve
bugünkü Kuzey Osetya, 1783’te de Kırım
Hanlığı, kesin olarak Rusya’ya ilhak edildi; aynı yıl
Doğu Gürcistan da Rus korumasını benimsedi (1783).
Böylece Bağımsız Çerkesya, 1783'te Kuban Irmağı
boyunca Ruslarca kuşatma içine alınmış oldu. İki yıl
önce, Çerkesleri desteklemek, Rus yayılmasını durdurmak
ve Kırım'ı kurtarmak için Osmanlılar 1781'de Çerkesya'da
Anapa Kalesi’ni kurmuşlardı ama Rus yayılması
durdurulamadı: Rusya 1801'de Doğu Gürcistan’ı
(Kartlı ve Kaheti Krallığı) ilhak etti; 1806-1812
Osmanlı-Rus Savaşı’ndan da galip çıktı. Ruslar, Osmanlı
korumasındaki İmereti Krallığı'nı ve Mingrelya
Prensliği'ni ele geçirip ilhak ettiler. Osmanlı
korumasındaki Abhaz Prensliği ise, saf
değiştirdi, Prens Hıristiyanlığı kabul etti ve gönüllü
olarak Rus korumasını benimsedi. Abhazya, ilçe
(okrug) statüsünde bir feodal prenslik olarak,
1810'da Rusya’ya bağlandı (*).
Bilgi notu:
(*)
Feodal ayrıcalıkları olan bu Abhaz Prensliği, Rusya’daki
1861 demokratikleşme programı gereğince, 1864’te tasfiye
edilecek, prenslik, soylu ayrıcalıkları ve kölelik
kaldırılacak, eski Abhazya toprakları ‘Sohum okrugu’/ilçesi
adı altında Rusya’ya ilhak edilecek ve Kutaisi iline (guberniya)
bağlanacaktı.
Çerkesya’nın karadan tam
bir kuşatma içine alınması
1787-1792 Osmanlı-Rus Savaşı
sırasında, 1791’de Anapa Kalesi ve kaleye
sığınmış olan İmam Mansur Rusların eline geçti.
Ancak 10 Ocak 1792 Yaş Antlaşması ile Anapa
Osmanlılara geri verildi.
1806-1812 Osmanlı-Rus
Savaşı’nda Anapa Kalesi ve güneyde Bzıb Irmağından
daha güneyde Rioni Irmağına, Osmanlıların Poti
Kalesi’ne değin Karadeniz kıyıları, İmretya
Krallığı ve Mingrelya Prensliği toprakları
Rusların eline geçti.
Bütün bu oluşumlar 1812
Bükreş Antlaşması ile hükme bağlandı. Kuzeyde
Kuban Irmağı ağzından güneyde Bzıb Irmağı
ağzına (Pitsunda'ya) kadar uzanan yerler
Osmanlılara/Adigelere, Bzıb Irmağından daha
güneyde bulunan Rioni Irmağı ağzına (Poti'ye)
değin uzanan Karadeniz kıyıları da (Abhaz Prensliği
toprakları da dahil) Ruslara terk edildi.
Abhaz yazarı Hayri Ersoy'a
göre, tasfiye öncesi Abhaz Prensliği'nin nüfusu
1858'de 94. 023 idi (*).
Savaş sırasında Rusların
eline geçmiş olan Anapa Kalesi, 1812 Bükreş
Antlaşması gereğince Osmanlılara geri verildi. Öte
yandan Ruslar İran ile de savaştılar. İran, 1813
Gülistan Antlaşması ile Dağıstan ve şimdiki
Azerbaycan Cumuriyeti'nin kuzey kesimi üzerinde Rus
egemenliğini tanıdı. Böylece Ruslar, Kuzey Kafkasya
halklarına karşı yayılmak için gerekli olan hukuki alt
yapıları ve diplomatik kazanımları elde etmiş oluyor,
Adige ve Çeçenleri iki yönlü kıskaca ve kuşatma içine
alıyorlardı.
Anapa'nın 1792 ve 1812'de
Osmanlılara geri verilmiş, Çerkesya kıyılarında
denetimin Ruslarca Osmanlılara bırakılmış olması,
kuşkusuz Rusların, Çerkesya'yı bir biçimde Osmanlı
Devleti ile ilişkilendirip ileride ele geçirme
planlarının bir gereği olmalıydı. Rusların 100 yıllık
yayılma planları yaptıkları ve bunları uyguladıkları
söylenmektedir. Uluslararası hukuka göre Çerkesya
bağımsız ülke statüsündeydi ve haritalarda bağımsız
bir ülke olarak gösteriliyordu. Bu bakımdan
bağımsızlığın birtakım antlaşmalarla sakatlanması
gerekiyordu. 1828'de Osmanlıları her cephede ezip geçen
ve Anapa Kalesi’ni ele geçiren Ruslar, 1829
Edirne Antlaşması ile arzuladıkları hedefe ulaşmış
oldular.
1829 Edirne Antlaşması
ile, Osmanlılar Çerkesya kıyılarından çekildiler ve kıyı
denetimini Ruslara devrettiler. Böylece, Adigeler
sinsi bir diploması oyununun kurbanı, ayrıca karadan ve
denizden tam bir Rus kuşatma ve ablukası içine
alınmış da oldular. Artık Adigeler nefes alamaz,
geçerli bir hukuki tutamaktan ve bir dost eli
desteğinden yoksun duruma düşmüş durumdaydılar (**).
Bilgi notu:
(*)
Hayri Ersoy, ‘Dili, Edebiyatı ve Tarihi ile Çerkesler’,
İstanbul, 1993, s. 44.
(**)
Çerkeslere karşı işlenmiş olan bu haksızlığa, Karl
Marx başta olmak üzere dönemin birçok demokrat
aydını karşı çıkmıştı.
Çerkesya’nın istilasının
tamamlanması
1829-1864 yılları arasındaki
dönem, Çerkesya’nın bağımsızlığını korumak için verilmiş
savaşlarla dolu bir kahramanlık destanı niteliğindedir
(*). Osmanlı Devleti yanında, Batılı devletler de,
haksız 1829 Edirne Antlaşması’nı tanıyarak, Adigeleri
koca Rusya İmparatorluğu’nun vahşi orduları karşısında
bir başlarına bıraktılar, üstelik ajanlar yollayarak
Adigeleri Ruslara karşı savaşa kışkırtmaktan da geri
kalmıyorlardı. 1840 yılı ilkbaharında Adigeler,
dışarıdan gönderilen ve Adigelere yardım edileceğini
söyleyen bu Osmanlı ve İngiliz ajanlarının
propagandalarına kanıp Adigey’i çepeçevre saran Rus
hatlarındaki, özellikle Karadeniz kıyı hattındaki kale
ve karakollara saldırdılar, ancak ağır kayıplar
verdiler, bekledikleri yardımların gelmediğini ve
aldatılmış olduklarını anladılar. Adigeler sonunda bu
ajanların yalancı ve güvenilmez kişiler olduklarını
anladılar ve zorunlu olarak saldırılara son verip
savunmaya çekildiler.
Adigelerin pasif ve
savunmada kalmaları durumuna bir son vermek ve onları
Ruslara karşı savaşa örgütlemek amacıyla, Çeçenya'da
Ruslarla savaşmakta olan İmam Şamil, naip adı
verilen temsilcilerini Adigeler arasın göndermeye
başladı. Ayrıca 1846'da, Çeçenya ile Çerkesya’yı ayıran
ve Rus işbirlikçisi derebeyleri (pşı) tarafından
yönetilen Kabardiya bölgesini ele geçirip mücadeleyi
Kuzey Kafkasya boyutuna yaymayı denedi, ama başaramayıp
geri çekildi. Bunun üzerine 1848'de, 30 yaşında güçlü
bir kişi olan yardımcısı Muhammed Emin'i (**),
naibi olarak, kalabalık bir din adamı ve kadılar
eşliğinde Çerkesya'ya gönderdi. Bir bölüm Adigeler (Abadzeh/Abzeghler)
Naip'in şeriatı gerçekleştirme ve özgürlük
vaatlerini benimsediler ve Rus karakollarına saldırmaya
başladılar (1849). Ancak Naib ve emrindeki Abzeghler
1851'de yenildiler ve diğer Adigeler (Shapsughlar,
vb) gibi savunmaya çekilmek zorunda kaldılar.
Bilgi notu:
(*) Bkz. Ç’ırğ
Ashad, ‘Adige xase tarihinden bir kesit’, internet.
(**) Bkz.
‘Muhammed Emin’-Vikipedi.
Kırım Savaşı (1853-1856)
1853-1856 Kırım Savaşı
sırasında Müttefikler (ve Osmanlılar),
Çerkesya'yı Shapsughlar ve Naib yanlıları arasında
bölünmüş buldular. Her iki Adige grubu da savaşa
katılmak için yeterl bir güvence istiyorlardı. Oysa
Osmanlılar Çerkesya'yı ve Şamil önderliğindeki
İmamet Devleti'ni tanımayı değil, ilhak etmeyi
planlamışlardı. Osmanlılar Şamil'i Kafkasya Genel
Valisi olarak ilan ettiler, Çerkesya'ya da bir
Osmanlı askeri valisi gönderdiler (*).
Bu durum, Osmanlıların emperyal yayılma, Batılı
müttefiklerinin de kendi çıkarları peşinde olduklarını,
Çeçenya, Dağıstan ve Çerkesya'yı işgal edilmesi gereken
Rus toprakları olarak algılandıklarını belli ediyordu.
Kafkasyalılar Müttefiklerin özel olarak ilgilerini
çekmiyordu. Batılıların hedefi, Rusların Akdeniz’e
inmelerini önleme, Karadeniz'deki Rus donanmasını yok
etme, İngiliz ve Fransız çıkar bölgelerini ve aradaki
Osmanlı Devleti'ni koruma ile sınırlıydı. Bu düzenleme
içinde Adigelere çok tali bir düzeyde bir yer kalıyordu.
Ayrıca Adigelerin kurtarılmalarına yönelik hiçbir
güvence yoktu. Shapsughlar Müttefiklere ‘Rus generalleri
gibi Türk paşalarını istemediklerini’ söylüyorlardı.
Adigeler ‘can’ derdindeydiler, Osmanlılar ile
müttefikleri ise ‘et derdinde’ imişler gibi
davranıyorlardı.
Müttefik komutanlığı,
Kafkasya'yı işgal etmeyi de düşündü, işgalin zor
olmayacağını, ama orayı elde tutmanın zor olacağını
anlamış ve Kafkasya'yı işgal etmekten vazgeçmişti (*).
Kafkasya, sadece Türk Boğazları yoluyla açık denizlere
açılabilen izole/kapalı bir bölgeydi. Ayrıca Adige
(batı), Çeçen ve bir bölüm Dağıstanlı
dışındaki Kafkasya halkları Rus yanlısı ya da Ruslarla
bir uzlaşma içindeydiler ve Ruslarca bunlardan
oluşturulan milisler, 1828-1829 Osmanlı Rus Savaşı
sırasında olduğu gibi, Rus hizmetinde Osmanlılar ve
Müttefikleri ile yapılan savaşa katılmışlardı.
Osmanlılar Kafkasya'yı Batı
Gürcistan kıyıları üzerinden işgal etmeyi denediler ama
bataklıklara saplanıp kaldılar. Bu da Osmanlı
komutanlığının ileri görüş ve beceriden yoksun olduğunu
da gösteriyordu. Savaşın sonlarına doğru Osmanlı
toprakları içinde ilerleyen Ruslar stratejik Kars
Kalesi’ni teslim aldılar. Bu ağır yenilgiyi telafi
etmek ve Rusları bir an önce barışa zorlamak için
Müttefikler, 1855 yılı sonbaharında Anapa ve
Novorossiysk yörelerine, ‘Osmanlıların Çerkesya
Askeri Valisi Sefer Paşa’ için de bir jest
anlamında, gecikmiş bir askeri çıkartma yaptılar ve
Rusları Yekaterinodar’a (şimdiki Krasnodar) doğru
geri çekilmek zorunda bıraktılar. Ama çok geçmeden
ateşkes imzalandı ve harekat durdu.
1856'da Paris Barış
Antlaşması ile, iki taraf da ele geçirdiği
toprakları geri verdiler. Çerkesya’daki Müttefik
askerleri, ülkelerine geri döndüler. Antlaşma
gereğince Karadeniz Rus savaş gemilerinden ve donanma
üslerinden arındırıldı, hepsi o kadar. Çerkesya
açısından ise, mevcut 1829 statüsünde bir değişikliğe
gidilmedi, gündeme bile gelmedi, bu da Çerkesya’nın ve
Kafkasya’nın bir Rus "toprağı" olarak sayılmaya devam
edildiğini belli ediyordu.
Müttefikler, Kırım Savaşı
süresince Adigeleri ve Şamil'i, süvari birlikleri
halinde Rus müstahkem hatlarına saldırmaya, Kırım ve
Sivastopol'a yürümeye çağırıyorlar, ama Rus toplarına
nasıl karşı koyacaklarını açıklamıyorlar, ayrıca bu iki
ya da üç birimi olsun bağımsız öğeler/devletler olarak
tanımaya yanaşmıyor, ciddi yardımlarda bulunmuyor,
Çerkeslerden güçlerini aşan/olmayacak taleplerde
bulunuyorlardı.
Buna karşın, yine de
Çerkesler ve İmam Şamil kuvvetleri, Kafkasya’daki Rus
birliklerinin yarısını bulundukları yerlere bağlayarak
ve cepheye sevk edilmelerini önleyerek, dolaylı
yollardan Müttefiklere büyük bir destekte bulunmuşlardı.
Ancak Batılı emperyalistlerin ve Osmanlı uydularının
kendi çıkarları dışında, ahlak ve vefa gibi bir anlayış
ve dertleri yoktu.
Bilgi notu:
(*) Bu
vali Natuhay topluluğu ileri gelenlerinden Zaneko
Seferbey idi. Osmanlılar eski bir Rus subayı olan ve
‘Adige Meclisi Xase’ tarafından bir elçi heyeti ile
birlikte İstanbul’a gönderilen Zaneko Seferbey’i, bu kez
‘Çerkesistan Askeri Valisi Sefer Paşa’ adı altında
Çerkesya’ya göndermişlerdi. Seferbey 1858’de ölünce,
yerini oğlu Zaneko Karabatır aldı. Sefer Bey-Xase
ilişkisi için Bkz. Ç’ırğ Ashad, ‘Adige xase tarihinden
bir kesit’, internet.
(**) W.
E. D. Allen ve ölü Paul Muratoff, ‘Kafkas Harekatı,
1821-1921, Türk-Kafkas Sınırındaki Harplerin Tarihi,
Ankara, 1966, s. 66-69.
Kırım Savaşı sonrası,
Çerkesya’nın imhası ve Çerkes soykırımı
Savaş sonu Kafkasya önünde
büyük bir Rus gücü birikmiş oldu. Serbest kalan bu Rus
birlikleri önce İmam Şamil’in üzerine yürüdüler,
Şamil ve Çerkesya’daki naibi Muhammed Emin
1859’da, birer anlaşma ile Ruslara teslim oldular. Sıra,
Ruslara boyun eğmemiş olan Batı Çerkesya Adigelerine
gelmişti. 300 bin mevcutlu koca Rus Ordusu savaş yorgunu
ve umarsız Adigelerin üzerine çullandı (1859).
Üstün Rus güçleri karşısında
Kuban ve Laba ırmakları boyundaki Bjedugh, K’emguy,
Besleney, Kuban Kabardey vb ile daha sonra Maykop
dolaylarında yaşayan kalabalık Abzeghler (Абдзах;
260 bin n.) 2 Aralık 1859’da, Karadeniz kıyısında,
Anapa ve Novorossiysk (Ц1эмэз) dolaylarında yaşayan ve
yine kalabalık bir topluluk olan Natuhaylar
(1864'te yaklaşık 240 bin n.) da 10 Ocak 1860’da Ruslara
boyun eğdiler.
Rus generalleri 1860’da
Karadeniz kıyısında yaşayan Natuhay, Shapsugh
(300 bin n.), Wubıh (y. 100 bin n.) ve
Cigetlerin (Sadzlar; y. 17 bin n.)
yerlerinden çıkarılmaları ve bunların kendi
yönetimlerindeki Kuban Irmağı boylarındaki bataklıklı
düzlüklere yerleştirilmeleri ya da ‘isterlerse’
Türkiye’ye gönderilmeleri kararını almış, bunu
İmparator’a onaylatmışlardı, ancak 1861’de Kafkasya’daki
Rus birliklerinin komutanı General Yedokimov,
1859’da Abzeghlerle yapılmış olan bağlılık anlaşmasını
bozdu ve Abzeghlere saldırdı (*). Saldırı, Abzeghlerin
de sürülecekleri anlamına geliyordu.
Sonuç olarak, Karadeniz
kıyısındaki Adigeler için alınmış olan 1860 tarihli
kararın kapsamının genişletildiği ve Abzeghleri de
kapsadığı ortaya çıkmış oldu. Nitekim, Maykop
yakınlarındaki Hamketi istihkamını ziyaret eden
İmparator II. Aleksandr, “Abzeghler düşünmeniz
için size bir ay süre tanıyorum. Ya Kuban Irmağı
boylarında göstereceğimiz yerlere yerleşiniz ya da
Türkiye’ye göç ediniz” diyerek kararı Eylül
1861’de Abzeghlere tebliğ etmiş oldu.
Rusların niyet ve kararını
bilen Abzegh, Shapsugh ve Wubıhlar 1861’de birleşip
‘Adige Bağımsızlık Meclisi’ adı altında ortak bir
yönetim kurdular ve topraklarını savunma kararı aldılar
(**).
Direniş 1863 yılına değin
sürdü. Bu süreç içinde, topçu ateşi desteğinde Adige
köyleri kuşatılıp basılıyor, ateşe veriliyor,direnenler
öldürülüyor, direnmeyenler ya da yakalananlar esir
kamplarına alınıp kıyıya götürülüyor ve oradan deniz
yoluyla Türkiye’ye gönderiliyorlardı.
Ağustos 1863’te Abzeghler
Rus koşullarını kabul ederek savaştan çekildiler,
Rusların gösterdikleri yerlere yerleşmeye ya da
Türkiye’ye göç etmeye başladılar. Ekim sonu ya da Kasım
1863’te Shapsughlar da Türkiye’ye göç etmeyi kabul
ederek savaşa son verdiler. Varılan ateşkes anlaşmasına
göre,-kış koşulları gereği- Shapsughlara 6 Mart 1864
günü akşamına değin yerlerinde kalma izni verildi. 7
Mart 1864 gününden başlayarak, boşaltılmış durumdaki
bütün Shapsugh köyleri bir bir ateşe verilerek yakıldı.
Wubıhlar ise, kış koşulları
nedeniyle harekata son verilmiş olmasından ve Rusların
da kendi sınırlarından uzakta olmalarından yararlanarak
beklemeyi yeğlediler.
Shapsugh bölgesi üzerinden
ilerlemeye başlayan Rus birlikleri karşısında, Wubıh,
Ciget ve Ahçipsular 24 Mart 1864’te, direnen küçük
Aibga köy topluluğu da 12 Mayıs 1864’te Ruslara
boyun eğdi. 21 Mayıs 1864’te Mzımta Irmağı
yukarısındaki Kbaada Yaylası’nda (“1аткъуадж”/Atquadj/Atkuac
köyü) bir dini ve askeri tören düzenleyen Ruslar,
Rus-Kafkas Savaşı’nın kendi zaferleriyle sona erdiğini
ilan ettiler. Karadeniz kıyıları ile Abzegh bölgesinin
tamamı Adige nüfusundan boşaltıldı. Abzeghlerin önemli
bir bölümü ile Sahpsugh ve Wubıhların çok azı Rusların
gösterdiği Kuban topraklarına yerleştiler. Ciget ve
Ahçipsular ise diğer Adigelere karıştılar. Çoğunluk,
Batı Adigelerinin % 95’ten daha fazlası Türkiye’ye
gönderildi. Bu olay, modern tarihin kaydettiği ve bir
ulusal topluluğu/bir ulusal varlığı yok etme olayı
biçiminde gerçekleşen ilk soykırım/jenosit olayıdır.
İnsana karşı işlenen bu
soykırım suçun sorumlusu Rusya’dır, ancak Rusya ile
anlaşarak Adigelerin sürülmelerine destek çıktığı,
Adigey’in boşaltılmasına katkıda bulunduğu ve onları bir
ulusal varlık oluşturamayacak biçimde ve kasıtlı olarak
dağıttığı, Adigeleri dört bir yana sürdüğü ve bir ulusun
ulusal varlığını sürdürmesi olanağını yok ettiği için
Osmanlı Devleti, soykırıma ve sürgüne bilerek ses
çıkarmadıkları için Batılı ülkeler de tali ölçülerde
sorumludurlar. Bu sorumluluklar, çözülmemiş olarak, hala
ortada yerdedir.
Bilgi notu:
(*)
“Çerkes dönüşü ve sorunlar”, 5 ve 6 nolu yazılarımız,
19. 04. 2009 ve 30. 05. 009, CC yazarları bölümü. -HCY
(**)
Ç’ırğ Ashad, ‘Meclis özgürlüğün mücadelecisiydi’,
internet.
Hak’uçların (Хьaк1уцу)
direnişi
Ana Çerkes topluklarının
boyun eğmiş olmalarına karşın, Karadeniz kıyısı boyunca
uzanan dağların orta üst vadilerinde yaşayan ve tamamen
kuşatılmış ve dış dünyadan kopmuş durumda olan
Hak’uçlar (Хьак1уцу) Ruslara boyun eğmediler.
Hak’uç direnişi, bir yıldan çok sürdü. Nitekim, Haziran
1865’te 8-9 bin kadar Hak’uç direnişçi kaldığı Rus
komutanlığına rapor ediliyordu. Sert bir direnişte
bulunan Hak’uçlar, 1865 yılı sonbaharında, Rus askeri
birliklerince daraltılan bir çember içine alındılar ve
80 gün sürdüğü açıklanan bir harekatın sonunda yok
edildiler, ama 1870’li yıllara değin, Rus birlikleri,
ara ara küçük Hak’uç kalıntıları ile de
karşılaşabiliyorlardı (*).
Hak’uç direnişi ve onların
yarattığı korku nedeniyle Rusların Çerkesya’nın
Karadeniz bölgesine yerleşmeleri, en az 15-20 yıl
gecikmiş, buna bağlı olarak da doğa vahşileşmiş ve eski
ekili yerler saptanamaz olmuştur. Çerkesya toprağının
yabancı yerleşimcileri "dostça" karşılamadığı görülüyor
(**).
Bilgi notu:
(*) Bkz.
T. V. Polovinkina, ‘Çerkesya Gönül Yaram’, Ankara, 2007,
s. 281-288; Jineps, Eylül-Ek 1; ayrıca Vikipedi-“Adigey”,
“Hak’uç”, “Şahe”, “Aibga”, internet.
(**)
1992’de, Ş’açe/Soçi’de bana, Ş’açe’den sık sık havalanan
keşif helikopterlerinin, hala, güzel manzaralı ve uygun
yerleri ve eski ekili alanları havadan saptamaya
çalıştığı, saptanan yerlere, derhal siteler kurulduğu ve
bu yerlere devletçe Rusların yerleştirildiği
söylenmişti.
1864 sürgünü ve Büyük
nüfus çöküşü
1864 yılındaki Rus istilası
sonucu, 2 milyon dolayında olan Adige nüfusu içinden
(*), Adige tarihçisi Dr. Abreg Almir’e göre,
1864’te Kafkasya’da 80 bin Adige kalmıştı (eski
nüfusun % 4’ü). Bir başka Adige tarihçi Hotko
Samir’e göre de ertesi yıl, 1865’te sayı 51 bin
düşmüştü (eski nüfusun % 2. 5) .
Kuzeyde Kuban Irmağı
ağzından başlayıp güneyde, şimdiki Abhazya’da bulunan
Bzıb Irmağına (Pitsunda’ya) değin uzanan
Çerkesya’nın Karadeniz kıyılarında ve Kuban Irmağı
havzasındaki dağlarda yaşamakta olan Adigeler
topraklarından çıkarılmış, bu talihsiz insanlar ya
Türkiye’ye sürülmüş ya da insan kasaplarının elinde ya
da sürgün yollarında can vermişlerdir. Bunların çok
azına yer değiştirmek biçiminde Kafkasya’da kalmasına
izin verilmiştir. Çerkesya'nın 1861 yılı sonrasında
Ruslarca işgal edilen kesimi, bütünüyle
insansızlaştırılmış, bu bölgeler uzun bir süre "Kuban
Rus Ordusu Yönetimi Bölgesi" olarak askeri bir yasak
bölge olarak, silahlı Kazaklar dışında, sivil
yerleşmelere kapalı tutulmuştur (**).
Bilgi notu:
(*) Bkz.
İslam Ansiklopedisi, “Çerkesler” maddesi, Mirza Bala; T.
V. Polovinkina, Çerkesya Gönül Yaram, s. 137, Prof. Dr.
A. H. Şevgen de 2 milyon nüfusu kabul etmektedir; Prof.
Dr. K. Karpat'a göreyse, Adige nüfusu 2 milyondan da
fazlaydı.
(**)
1783'te Kuban Irmağı kuzeyinde de aynı politika
uygulanmış, buradaki Nogay ve Adigelere soykırım
uygulanmış ve bu geniş tarihi Adige toprakları 10 yıl
süreyle sivil yerleşime kapalı tutulmuş, Ruslar
açısından güvenli bir ortam oluştuktan sonra Kazak/Rus
yerleşimine açılmıştı.
Çerkesya’nın kolonize
edilmesi ve Adige nüfus çöküşü
1864’teki 2 milyonluk Adige
nüfusunun yaklaşık yarısına yakın bir nüfusun savaş ve
göç yolunda yok olduğu söylenebilir (*).
Adigelerden boşaltılan yerler Rus yerleşimcilere tahsis
edildi.
Orta Kuban ve Orta
Laba solundaki (**) sıtma yatağı ve bataklık
olan yerlerde yaşayan ve sayıları 1864’te 80 bine düşen
Adigelerin, normal koşullarda ve normal bir nüfus
artışına göre, 1897'de 200 bine yükselmeleri
beklenebilirdi. O yıllarda Adigeler doğurgan ve çok
çocukluydular. Ama sayı, yeni baskılar ve dışarıya/Türkiye’ye
göçe zorlamalar nedeniyle, 200 bine yükselecek yerde,
sayı 30 bine düştü. Çünkü 1864 yılı sonrasında
Adigelere, 1890’lı yıllara değin süren ikinci bir
etnik temizlik politikası uygulanmış, Adige nüfus
çoğunluğu planlı olarak ve aşama aşama kafileler halinde
Türkiye'ye gönderilmiştir.
1897’de, Batalpaşinsk
(bugünkü Çerkessk) yöresinde 13 bin Çerkes
(Шэрджэс) ve 12. 5 bin Abaza, Kabardiya’da da 98. 5 bin
kadar bir Adige/Kabardey nüfusunun bulunduğunu da
belirtmeliyiz (Bu durumda, 1897’de Kafkasya’daki
toplam Adige/Abaza sayısı 150 bin dolayında idi).
Çerkesce'de “Deli peşine düşmesin bir”
(Дэйлэм ерыщэу уерэмыш1) diye bir deyim vardır.
Ruslar da, her şeyi bir yana bırakıp bu bir avuç zavallı
Adige ile uğraşmayı adeta ‘meslek’ haline getirmişlerdi.
Kuban oblastındaki iskanlar
sırasında Karadeniz kıyı bölgesinden ve Abzegh
topraklarından sürülmüş olan Adige ailelerine 70 dönüm
(7 desyatin), Rus yerleşimci ailelere de 330
dönüm (33 desyatin) dolayında toprak veriliyordu.
Bu nedenle birçok Adige ailesi düşük ücretlerle ya da
boğaz tokluğuna Kazaklara ırgatlık yapma durumuna
düşüyorlardı. Ancak birçok enerjik Adige ailesi, imece
dayanışmaları yoluyla bataklıkları kurutarak toprağını
genişletmeyi ve verimli topraklar elde
etmeyi başarmıştı (***).
Bilgi notu:
(*) Bu
arada bazı Rus yazarları ile yerli işbirlikçilerinin,
Adigelerin sayılarını kasten düşük gösterdikleri ve
Ruslara hoş görünmeye çalıştıkları da bilinmelidir.
(**)
Kuban’ın orta sol kıyıları ile Maykop’tan
geçen Şhaguaşe/Belaya Irmağı ile daha
doğudaki Laba Irmağı arasındaki topraklar.
Buraları Adige yerleşimine kontrollu olarak tahsis
edilen yerlerdir.
(***)
1864’te, Kuban ve Laba solunda ve Çerkessk yöresinde
yaşayan Adigeler, 1864 yılı sonrasında yeniden göçe
zorlanmamış olsalardı, Kabardiya Kabardeyleri dışında,
Adige, Çerkes/Шэрджэс-Shapsugh/Şapsığ ve Abaza sayısı,
şimdiki 240 bin nüfus yerine, büyük bir olasılıkla,
yeniden 1 milyona ulaşacaktı. Sayı Kabardeylerle
birlikte 2 milyona yaklaşacak, Karaçay, Balkar, Nogay vd
kardeş topluluklarla birlikte sayı, 2 milyonu aşmış
olacaktı. Bunu hesaplayan Ruslar, 100 yıl öncesinden
önlemlerini almışlardır. Konunun uzmanlarınca daha
ayrıntılı ve derinliğine incelenmesinde yarar vardır.
Bugünkü toplam
Adige sayısı 700 bin, diğer kardeş topluluklarla, yani
Abaza, Nogay, Karaçay, Balkarlarla birlikte 1, 1 milyon
dolayındadır. Kuzey Kafkasya halklarının Rusya’daki
toplam sayısı da 7 milyona yakındır. Buna göre, 1864
sürgünü bittikten sonraki Adige nüfus kaybı, zamana
yayılarak değerlendirildiğinde, en az 1 milyondur.
Adige nüfusunun azaltılış
biçimi
Normal koşullarda 200 bin
olması beklenen şimdiki “Adigey” ve Karadeniz
kıyısındaki “Shapsughya” yöreleri Adigelerinin
sayısının, 1897’de 30 bine düştüğünü söylemiştik. Orta
Kuban ve Orta Laba ırmakları boyunda, yay biçimindeki
bir ince şerit üzerinde, 300 km boyunca uzanan ve
kimselerin beğenmediği ve sıtma yatağı bir ölüm tarlası
özelliğinde olan bu yeni Adige yerleştirme alanlarındaki
bataklıkların, çağına göre tarımda ileri, yetenekli,
güçlü ve çalışkan kişiler olan Adigeler tarafından,
imece (hafı) dayanışmaları yoluyla kısa bir
sürede kanallar kazılıp kurutularak ve su bentleri
yapılıp tarlalara su götürülerek, sağlıklı ve verimli
tarlalara dönüştürüldüklerini belirtmeye çalışmıştık.
Böylece birçok Adige ailesi,
Rusların ırgatları, yarıcı ya da kiracıları olmaktan
kurtulup Kazaklarla eşit bir ekonomik düzeye erişmeye
başlamıştı. O sıralar Adigelerin Kazak ve Ruslarla
araları iyiydi. Ayrıca Adigeler, askeri denetimden çıkıp
Kazaklarla birlikte, hukuken eşit koşullarda Rus
askeri-sivil yerel yönetimlere bağlanmışlardı. Sıkı
yönetim kalkmış ve biraz olsun bir nefes alınmıştı.
Bu gelişme üzerine, Kuban
oblastının gerici yöneticileri, Adigelerin yeniden
toparlanmalarından kaygılanmaya başladılar ve karşı
önlem alma, tarıma kazandırılmış verimli toprakları
Adigelerin elinden kapma planları yapmaya başladılar.
Tarihçi T. V. Polovinkina’nın da belirttiği gibi,
Karadeniz kıyılarından sürülerek Kuban ve Laba ırmakları
boylarına yerleştirilmiş olan bu Adigeler (1) ,
önceleri, Türkiye’ye göç etmeyi düşünmüyorlardı. Ama üst
yönetim bu insanlara Kazak çetelerini ve
başıbozukları “musallat” etti, dahası bu kişilerce
öldürülen Rus cesetleri bile, Adige köy sınırları içine
atılıp cinayetten Adigeler ‘sorumlu tutulmaya’ başlandı.
Sonuç olarak, bu topraklar,
Adigelerin elinden alınıp, emekli askerlere ve Kazaklara
dağıtılmaya, Adigeler de, aşama aşama
Türkiye’ye gönderilmeye başlandı. Kanallar kazıp
toprağı ıslah eden Çerkesler, “tembel, yerine
ısınamamış, akrabaları Türkiye’de olan, Türkiye’ye
gitmek için can atan, bu yüzden de Rus yönetimini
benimsemeyen, Türkiye’ye göç izni verilirse rahatlayacak
olan kimseler” olarak üst makamlara rapor
ediliyorlardı.
Sonunda Orta Laba yöresinde
yaşayan Adigelere yönelik ikinci bir etnik temizlik
kararı alındı: Kasım 1889’da, Laba kıyısında ve
Maykop ilçesinde yerleşik 24 bin Adige’nin 230 bin
desyatin (yaklaşık 2, 5 milyon dönüm)
tutarındaki toprağına el konulmasına, toprak
sahiplerinin de birkaç aşamada Türkiye’ye
gönderilmelerine, el konulan toprakların emekli
askerlere ve Kazaklara dağıtılmasına ilişkin bir Rus
Hükümet kararı yürürlüğe sokuldu (2). Göç
sonrası, Orta Laba yöresinde ya da Kafkasya tamamında
sadece bir tek Abzegh köyü (Hakurnehabl)
kaldı. Orta Kuban yöresinde de iki ya da üç Shapsugh
köyü (şimdi 4 köy) kaldı. Karadeniz kıyısında da,
sonraları (1870-80’lerde) oluşmuş birkaç küçük
Shapsugh köyü (şimdi 14 köy) tutunabildi (3).
Wubıh köyü ise hiç kalmadı. Wubıhlar Türkiye’ye göç
ettiler ya da diğer Adigelere karıştılar (4).
Orta Kuban ve Orta Laba
solundaki yarı feodal topluluklar (Bjedugh, K’emguy
ve Kuban Kabardey, vd) o yerler Adigelerinin büyük
çoğunluğu. Bunlar o yerlerin daha eski yerleşikleri
oldukları, belki de kendi derebeylerinin (pşı)
Rus makamlarıyla kurmuş oldukları “iyi ilişkiler” sonucu
, ekonomik ve demografik varlıklarını korumayı daha
fazla başarmış olmalılar.
1864 yılını izleyen yeni
‘göçler’ sonucu, Kubanlı Adigeler’in nüfusu gibi, tarım
toprakları da azaldı, toprağın çoğu Adigelerden alındı
(5).
Bilgi notu:
(1)
Shapsugh, Wubıh, Abzegh, vb
(2) Ali
Kasumov-Hasan Kasumov, ‘Çerkes Soykırımı’, s. 294-298.
(3)
Karadeniz guberniya'daki/ildeki Shapsugh nüfusu 1897'de
1. 939 idi), Wubıh köyü ise hiç kalmadı. Wubıhlar
Türkiye’ye göç ettiler ya da diğer Adigelere karıştılar
(3).
(4)
Wubıhlar , 1864 sürgününden önce, Karadeniz kıyısında,
Ş’açe merkezli bir yörede yaşıyorlardı. Ruslar 2014
Ş’açe/Soçi olimpiyatları nedeniyle Ş’açe tarihinden söz
ederken Grek ve Osmanlı adlarını sayıyorlar, ama yörenin
yerli halkı olan Adige/Wubıh adına ise sansür uyguluyor,
inkar ve gizleme politikası uyguluyorlar.
(5)
1920’lerde, şimdiki Adige, Çerkes, Abaza ve
Shapsughların elinde fiilen 1. 400-2000 km. kare ya da
1, 4 milyon ile 2 milyon dönüm kadar tahmin edilen bir
arazi kalmıştı; eski Çerkesya topraklarının % 2’si
kadar. Yani Adigelere nüfuslarına ‘ denk düşen’ bir
toprak bırakılmıştı denebilir.
İç Savaş ve Sovyetler
dönemi
Şubat 1917’de Rus
İmparatorluk yönetimi devrildi. Yeni iktidara bağlı
yerel yönetimler kuruldu. Bu hükümetler azınlıktaki
Adigeleri de içine alan yerel Kuban hükümeti ile
daha doğuda Terek ve Dağıstan oblastları toprakları
üzerinde kurulan yerel Terek-Dağıstan hükümeti
idi. Terek-Dağıstan hükümeti bölgesinde Karaçay,
Kabardey, Balkar, Oset, İnguş, Çeçen ve Dağıstanlılar
ile Ruslar/Kazaklar yaşıyorlardı.
Bu iki yerel hükümet Ekim
devrimi sonucu kurulan Sovyet iktidarını tanımadı, yerel
Don bölgesi hükümeti ile ‘Güneydoğu Birliği hükümeti’
adı altında birleşti.
İç savaş sırasında,
kızıllarla çarpışmak üzere, soylular komutasında
Adige süvari birlikleri oluşturuldu. Aslında
Adigeler, genellikle a politik idiler, kapalı ve izole
bir yaşam sürdürüyorlardı. Beyaz Adige süvari
birliklerinin askerleri ve aileleri, savaşı Sovyetlerin
kazanması üzerine ülkeyi terk ettiler. İç savaş
nedeniyle, sadece1918 yılında yaşanan kızıl/bolşevik
teröre 4 bin dolayında kurban verildi, özellikle küçük
bir etnik topluluk için bu tür rakamlar, nüfusun onda
biri ya da yıkım demekti (*). Kuşkusuz beyaz
birlikler de katliamlar yapmaktan kaçınmamışlardır.
Genel sonucu bir
inceleyelim: 1864 yılında Türkiye’ye ‘göç’ etmeyip
Kafkasya’da kalmış olan Adige sayısı 80 bin olarak
tahmin ediliyor (**). 1864’ten 2002’ye uzayan 138
yıllık bir süreçte, 80 bin sayısı, normal bir artışla 1
milyon kadar olmalıydı, oysa sayı 128, 528’de kalmış,
sadece 1. 5 kat artmıştır. Karşılaştırırsak, aynı
dönemde 40 bin olan Kabardeyler (13 kat), 1944
yılı sürgünü trajedisini yaşayan, 1860’larda 10 bin
nüfuslu olan Balkarlar (11 kat) ve Karaçaylar 10
katın üzerinde artmışlardır. 1897 yılı ile 2002 yılları
arasında, yani 105 yılda ise, Adige nüfusu 4. 6 kat ya
da 30 binden 140. 5 bine yükselmiştir (128. 5 bin
Adige+ 12 bin Shapsugh).
2002’ de, RF içindeki 128.
528 Adige (AC) ve 12 bin (resmi 3, 231) Shapsugh
nüfusuna, 519. 958 Kabardey (KBC) ve 60. 517
Çerkes (KÇC) nüfusu da eklendiğinde 700 binin
biraz üzerinde bir rakam elde edilmektedir.
Bilgi notu:
(*) Kim
Şibzuh, “Çerkesya Dehşet İçinde”, internet.
(**)
Dr. Almir Abreg, ‘Geçmişten Günümüze Kafkasların
Trajedisi”, İstanbul, 2006, s. 43)
Özerklik dönemindeki
nüfus oynamaları
1926’da 50. 821 olan
Adigey’in Adige nüfusu, 33 yılda, yani 1959’da 65. 908’e
yükselmiştir (15. 087 ya da % 29. 68 artış).
Nüfus artış hızındaki bu önemli düşüşün bir nedeni,
kollektifleştirme ve çok sayıda kişinin çalışma
kamplarına sürülmesi ve oralarda telef olması ve politik
infazlar ise, bir nedeni de İkinci Dünya Savaşı
sırasındaki büyük Adige nüfus kaybıdır (1).
Büyük Adıge yazarı Tembot K’eraş’ın
‘Mutluluk Yolu’ adlı romanı, Adigelerin bu
kollektifleştirmeye ve Sovyet iktidarına karşı
gösterdikleri tepki ve direnişleri, sanatsal bir
ustalıkla sergilemektedir (2).
Öte yandan Adigelerin Alman
işgaline karşı verilen savaşta, en azından 15 bin kayıp
verdikleri de bilinmektedir, ki bu da, o zamanki erkek
nüfusunun yarıdan çoğu ve küçük bir halk için katliam
boyutunda bir yıkım demektir (3). Adigey, İkinci Dünya
Savaşı'nda koca cumhuriyet ve krayları aşarak çok sayıda
SSCB kahramanı çıkarmış bir yöredir. Pseytıku
köyü şehitliği bir başına buna bir kanıttır.
Bu arada toplu sügün,
tutuklama ve politik infazların çokluğu ve bunların yol
açtığı yıkımlar da unutulmamalıdır (4).
Daha sonra, 1959’dan 2002’ye
değin, yani 43 yılda, Adigey’in Adige nüfusu, 65. 908
‘den 108. 115’e ulaşmıştır: % 64 artış. Oysa aynı
dönemde Balkar nüfusu 34. 088’den 104. 951’e (% 208
artış), Karaçay nüfusu 67. 830’dan 169. 198’e (%
149 artış), Kabartay nüfusu da 190. 284’ten 498.
702’ye (% 162 artış) yükselmiştir (5).
Bilgi notu:
(1)
Büyük çoğunluğu topraksız ya da az topraklı yoksul köylü
ya da topraksız köylü olan Kabardey, Karaçay ve Balkar
köylülerinin aksine; oldukça gelişmiş bir tarıma, iç
iskan sonucu köle nüfusu da devletçe topraklandırılmış
olan, bu nedenle oldukça geniş aile arazilerine, aile
başına ortalama 100 dönüm dolayında araziye ve otlaklara
sahip olan tutucu, dindar ve devrim karşıtı Adigey
Adigeleri, yöredeki, yine arazi sahibi olan komşu Ruslar
ile birlikte, kolektivizasyona, yani toprak ve
hayvanlarının alınıp kolhoz çiftliklerine verilmesine ve
kendilerinin de, fiilen toprak ırgatları konumuna
düşürülmelerine, kuşkusuz sert tepkiler göstermişlerdi
(2)
Tembot K’eraş’ın ‘Mutluluk Yolu’ romanı çevirisi için
Bkz. CC/öyküler; Tembot K’eraş için de ‘Tembot K’eraş’-Vikipedi;
Tembot K’eraş: Adige Ulusunu Anlatan Yazar, CC
Şairlerimiz Yazarlarımız.
(3)
Kafdağı dergisi, Ankara, 1991, sayı 49-50, s. 27.
(4)
Sadece bir örnek: Stalin döneminde, Şovgen rayonunda,
yani Karadeniz kıyısına 200-250 km uzakta ve topu topu
50 bin kadar bir nüfusu bulunan “Adıge Özerk Oblastı’nı
Türkiye’ye ilhak etmeye çalışmak” gibi bir “gerekçeyle”
çok sayıda eğitimli genç yönetici idam edilmiştir.
(5) Bu
da Adige halkının, yaşadığı ağır travmaları hala
atlatamamış olduğunu göstermektedir.
Cumhuriyet’e geçiş, ırkçı
dalgalanma ve yeni sorunlar
1988’de patlak veren
Azerbaycan’a bağlı “Dağlık Karabağ” sorununa
barışçı bir çözüm modeli oluşturması için, “Ruslarla
sorunu bulunmayan bir toplum oldukları”
değerlendirmeleriyle ve deneme amacıyla, ilkin
“Adigelere bir cumhuriyet kurdurulması” ve modelin
başarılı olması durumunda, öteki küçük Sovyet
halklarına, bu arada Karabağ’a da cumhuriyet
kurdurulması, böylece Sovyetler Birliği düzeyinde bütün
etnik sorunların kökten çözülmesi ve huzurun tesisi
görüşü, o zamanki Sovyet üst yönetimince, bir çıkar yol
(strateji) olarak benimsenmişti. Bu konsept
içinde, Rusların güvendiği bir toplum olan Adigelerin
“cumhuriyet (devlet) kurmaları” sağlanacaktı.
Yani şimdiki ekstremist çevrelerin, örneğin Slaviyanlar
Birliği’nin iddialarının aksine, cumhuriyet , etnik
Adigeler düşünülerek ve onlar adına kurulmuştu.
Durumu, daha 1988’de, İsrail
Başbakanı Yitzak ŞAMİR’den bize aktaran da,
Şamir’in partisinden Kfar-Kama Belediye Başkanı Yahya
NEPSEV idi (1).
Nitekim, Adigey, ilkin,
Krasnodar Kray’dan çıkarılıp aracısız Moskova’ya bağlı
bir özerk oblast yapıldı. Bu arada, konjonktürün
zorlamasıyla, ilkin sadece Adigeler için düşünülmüş olan
program hızlandırıldı ve genişletildi, kapsama, Adigey
dışında, Rusya’daki 3 özerk oblast daha dahil edildi:
Karaçay-Çerkesya, Altay ve Hakasya özerk oblastları da
Adigey ile birlikte, bir paket halinde, 3 Temmuz 1991’de
resmen cumhuriyet yapıldı.
Ancak, sıra Karabağ’ı
cumhuriyet yapmaya gelmeden Sovyetler Birliği dağıldı ve
program yarım kaldı. Adigey, bir Federasyon
Sözleşmesi ile Rusya Federasyonu’na ‘egemen’ bir
devlet olarak katıldı. Daha sonra, “konjonktürün
değiştiğini, artık Adigey Cumhuriyeti’ne ve Adigelere
gerek kalmadığını düşünen bazı ekstremist/aşırı sağcı
üst düzey Ruslar, Adigelerin kendi öz topraklarının
küçücük bir bölümü üzerinde kurulmuş olan devletini,
referandum oyunlarıyla ortadan kaldırmaya kalkıştılar.
Ancak Adigeler ve onlarla
birlikte hareket eden Adigeyli Rus nüfus, ayrıca üst
düzey demokrat Rus devlet adamları, ancak bir bela
üretebilecek olan bu tuzağa düşmediler (2) .
‘Adige Halk Kongresi’ de Adigey Cumhuriyeti varlığı
üzerine yapılacak olan bir referanduma sadece etnik
Adigelerin katılması gerektiğini, Rus çoğunluğun da
katılacağı bir referanduma ise etnik Adigelerin
katılmayacağı kararını almıştır (3).
Adigeler, bu ırkçı/faşist
girişimin karşısında gerekli önlemleri almakta
gecikmediler (4).
Bilgi notu:
(1)
“Jıneps” gazetesi, sayı 19; ‘Yahya Nepsev ile eski bir
görüşme’, internet.
(2)
Referandumlar çoğu kez güçlünün isteği doğrultusunda
sonuçlandırılabilen tartışmalı oylamalardır; bir halkın
geleceğine ve o halkın kazanımlarını elinden almaya
yönelik – negatif - bir oylama ve bu oylamaya, o halktan
olmayanların –sayıca çoğunlukta olanların - da
katılmaları durumunda, böylesine bir oylama adil ve
demokratik bir oylama sayılamaz; sadece negatif bir
ayrımcılık olur.
(3)
Sözkonusu karar metninin tamamı için Bkz. ‘Adige Halk
Kongresi olağanüstü toplantısı kararıdır’, CC Tarih
bölümü, internet.
(4) 21
Mayıs 2006’da toplanan ‘Adige Halk Kongresi’ Adigey’in
Adige yerli halkının haklarını kesin bir güvence altına
alan bir Anayasa değişikliği yapılması çağrısında da
bulunmuştur. Mevcut AC anayasaya göre de referandum
kararı almak zordur, bunun için Adigey Parlamentosu’nun
nitelikli çoğunlukla iki kez karar alması gerekir.
Demokrasi korunduğu sürece de, Adigeler aleyhinde bir
referandum kararı alınamaz.
Krasnodar Kray
yönetiminin çıkardığı güçlükler
Krasnodar Kray yönetiminin
Shapsughların yasal haklarını engellemeye çalıştığı ve
engellediği, Adigeylilere karşı olumsuz tavırlar içine
girdiği, bazı Rusları (özellikle ekstremist ve lümpen
Kazakları) Adige ve Shapsughlara karşı kışkırttığı
ve tehditler savurduğu biliniyor (1). Ayrıca,
Tahtamukay ve Tevçoj rayonlarının yakınındaki Krasnodar
kenti hastanelerinin, Adigeyli ağır hastaları bile
yabancı sayıp kabul etmediği, acil durumlarda bile, 200
km uzaklıktaki Maykop hastanelerini adres olarak
gösterdikleri ya da fahiş ücretler talep ettikleri; Kray’ın
ticari engellemelerde bulunduğu söyleniyor. Bütün bunlar
AC'nin Krasnodar Kray’a eklenmesi politikasını
özendirici programın bir gereği olabilir mi? (2).
Bu arada ‘Ahıska (Mesheti)
Türklerine’ karşı hırçın kedi tavrı
sergileyebilen o zamanki AC yönetimi, Rus yerleşimciler
sözkonusu olduğunda ise, uysal kuzuya
dönüşebiliyordu. Bu da AC’ni işlevsiz (güdük) bir
kuruluşa dönüştürüyordu. Bu bakımdan yöneticilere ve
bürokratlara güven (цыхьэ) iyice azalmıştı (3).
Ancak Krasnodar Valisi
gerici/aşırı milliyetçi Vali DİYAKONOV’un
gitmesi, demokrat Aleksandr TKAÇEV’in gelmesiyle,
bazı olumlu adımlar da atıldı, sözgelişi Adigey Devlet
Üniversitesi’nin 10 fakültesinin Krasnodar Kray’ın
Ş’açe (Lazarevsk), Novorossiysk ve Yeysk
kentlerinde açıldığı söyleniyor (4).
Gerici/sağcı Rus çevreleri,
çağdışı “Büyük Rusya” ütopyası ve yağmacı
güdüleri sonucu, AC’ni “Rus bedenine batmış bir
diken” olarak görmekte, ondan kurtulmak ve Adige
varlığını yağmalamak/yok etmek istemektedirler:
Nitekim, Oleg Tsvetkov’un
“Jıneps” gazetesindeki (Ekim 2006) bir
yazısından da öğrendiğimize göre, 2006’da yapılan bir
toplantıda, Putin’in Güney Fedral Okrugu
temsilcisi Dimitriy Kozak, AC’nin kaldırılmasını,
topraklarının Krasnodar Kray’a eklenmesini ısrarla
savunmuş, o zamanki AC Devlet Başkanı Ş’evmen Hazret
de (Шъэумэн Хьазрэт) sert bir biçimde D. Kozak’a
karşı çıkıp istifasını sunmuş, Vladimir Putin,
Ş’evmen’in istifasını kabul etmemiş, ayrıca AC’nin
kaldırılmasını olanaklı kılacak bir anayasa
değişikliğini düşünmediğini de açıklamıştır. Böylece
Adige Cumhuriyeti’ni ortada kalma girişimi desteksiz
kalmıştır.
Maykop Devlet Teknolojisi
rektörü Prof. Dr. Thakuşın Aslan’ın
13 Ocak 2007’de Adigey Cumhuriyeti devlet başkanı
olmasıyla, Adigey’in dağıtılması tartışmaları da sona
ermiş gibidir.
Bilgi notu:
(1)
1992’de Tuapse’yi ziyaretim sırasında milliyetçi
Rusların Shapsughlara özerkliklerinin geri verilmemesi
için ev ev dolaşıp imza toplamakta oldukları
söylenmişti.
(2) Bu
arada eski AC Devlet Başkanı Hazret Ş'evmen, kendi
parasıyla Krasnodar kenti yakınındaki Afıpsıp beldesinde
bir tıp merkezi ve küçük bir hastane yaptırıp
bağışlayarak kısmi bir rahatlama sağlamıştır.
(3)
1992’de Krasnodar’a komşu Tahtamukay’da bir köylüye,
“AC’nin kurulmuş olması size ne gibi bir yarar sağladı?
” (Адыгэ республикэм сыд къышъуфихьыгъ?) diye
sorduğumda, “Bir yarar sağlayacağını umuyorduk, ama
sadece sırtımızdaki yükü daha da arttırdı”(Иш1уагъэ
къэк1он т1огъагъ, ау ти тамэ тэлъ хьылъэм нахь
къыхигъэхъуагъ) yanıtını almıştım (Bu arada1992’de tanık
olduğum bir olayı da yansıtmalıyım: Bir cumartesi günü,
resmi Adigeya Oteli resepsiyonu, Otel’de Ürdün’den
otobüsle gelmiş bir turist kafilesi kalıyor. İçlerinden
bir delikanlı sancılanıyor. Kafile başkanı tüm giderleri
kendisine ait olmak üzere, çocuğun tedavisi için
kendisine yardımcı olunmasını, bir taksi olsun
çağrılmasını, orta yaşlı resepsiyen memuresinden rica
ediyor. Memure de “Bugün cumartesi, hastane, doktor
ya da taksi yok, size yardımcı olamam” (Нэпэ
мэфэзакъо, сымэджэщи, азэрэ машинэри щы1эштэп,
сыкъыпдэ1эпы1эн слъэк1ыщтэп) diyerek ricaları geri
çeviriyor. Bunun üzerine yaşlı kişi “Peki kızım, bu
güzel geleneği kimden aldınız? ” (Адэ сипшъашъэ, мы
хэбзэ дахэр хэты къышъухилъхьагъ? b) diye sorunca da,
azarlayıcı bir ifadeyle, “Rus’tan, gavurdan aldık”
(Урысым, джаурым къытхилъхьагъ, и1уи Иордание къик1ыгъэ
купым итхьаматэ л1ыжъ хьак1эм 1эе дэдэу тэкууагъ)
yanıtını almıştı. Bu da yozlaşmış sistemin insanları ne
kadar da çirkin bir hale getirebilmiş olduğunu
gösteriyordu.
(4)
Küçük bir cumhuriyetin, topu topu 100 bin dolayında
nüfuslu, ekonomik anlamda RF’nin en yoksul kenar
köşelerinden birinde barınan ve çoğunluğu ya da yarısı
halen köylü, çiftçi olan bir topluluğun, ağır politik
baskı altında ve maddi olanaksızlıklar içinde, biri
teknoloji üzerine, iki üniversiteyi ve birçok
fakültesiyle ‘Tembot K'eraş Sosyal Bilimler Araştırma
Enstitüsü’nü kurmuş, bir çok fakültesini sınırları
dışına yayabilmiş, nüfusuna göre bilim adamı ve aydın
insan sayısını çoğaltmış, sanat ve edebiyat alanında da
ileri adımlar atmış olması ve bütün bu olumlu
gelişmeler, bize, Adige kültürünün ne denli derinlikli,
ileri ve sağlam bir tarihsel temelden kaynaklanmakta
olduğunu da göstermektedir. Bu başarı, kuşkusuz, en
başta, kökü Taş Çağına -binlerce yıl öncesine- uzanan,
büyük bir uygarlık yaratmış ve devletler kumuş olan, o
zamanlardan beri arınarak ve gelişerek varlığını
sürdüren, kirlenmemiş, Adige zekasının parlak bir ürünü
olan ve Adigelerce korunmuş bulunan Adige dilinin hızlı
ve kolay öğrenmeyi sağlayan; üst düzeyde bilimsel ve
teknik konuları kavratmaya yatkın olan dil yapısının
yardımından ve bu sayede Rusça’nın da en iyi bir biçimde
kullanılabiliyor olmasından kaynaklanıyor olmalıdır.
Ama, kendine yabancılaştırılmış olan birçok Adige bu
gerçeğin farkında bile değildir; şair boşuna dememiş,
“Ol mahiler ki derya içredirler deryayı bilmezler” diye.
Not:
Yazı 21 Ekim 2009 tarihi itibarıyla gözden geçirilmiş ve
güncellenmiştir. -HCY |