|
|
................... |
|
................... |
ARTIK XABZE
AYAK BAĞIDIR -3 |
Mitat Şengün
01
Mayıs 2007 |
|
|
................... |
|
................... |
CircassianCanada Notu:
Aşağıda yayınlanan metinler Denetim Kurulu Üyelerimizce denetlenip yayına verilmiştir............. |
|
Hun'e Ediz
10.05.2007
Türkçe’de “gelenek” kavramı genellikle “gelenek ve
görenek”, “örf, adet”, “an’âne”, “töre”, “görgü
kuralları” gibi deyimlerle ifade edilir. Ahlak
kurallarıyla birlikte bütün bu deyimlerle ifade edilen
kavramlar, toplumu düzenleyen geleneksel kurallar
kapsamında değerlendirilebilir. “Din kuralları” ile
“hukuk kuralları” da toplumu düzenleyen diğer iki temel
kural grubudur. Geleneksel kurallar içinde yer alan
kurallar nispeten farklı olmakla birlikte bu farklar çok
belirgin ve kesin değildir.
Görgü kuralları: İnsan ilişkilerinde uyulması hoş olan
nezaket ve saygı kurallarıdır. Bu kurallara uyanlar
nazik veya kibar insan olarak takdir edilirken
uymayanlar ise “kaba” ya da argo deyişle, “kıro” gibi
olumsuz nitelemelerle dışlanırlar.
Görenek: Daha çok iş ve meslek yaşamında bir şeyi
eskiden beri görüldüğü şekilde yapma alışkanlığıdır.
Uyulması uyan kişiye bir takım kolaylıklar sağlarken,
teknoloji gelişimi açısından da geciktirici , olumsuz
rol oynayabilir.
Gelenek: Daha çok sözlü kültür alanında olup, uzun
süreden beri kuşaktan kuşağa aktarılan mitolojik ve
tarihsel olaylar, öyküler öğretiler toplumsal alışkanlık
ve yapış-ediş-lerdir. Aynı geleneksel değerleri paylaşan
insanlar aynı şeylerden aynı biçimde haz alırlar ve
kendilerini birbirleriyle daha yakın hissederler.
Bunlara an’âne de denir.
Adet: Toplumda aynı şekilde yapılagelen davranışlar,
uyulması gereken davranış kuralları olup, öncekilere
göre daha etkilidir. Adetlere uymayanlar ayıplama,
kınama gibi geleneksel yaptırımlarla karşılaşabilirler.
Adet ile Töre aşağı yukarı aynı değerdedir. Töre bir
toplumda benimsenmiş toplumsal alışkanlık ve uygulamalar
bütünü demektir. Her ne kadar genellikle örf-adet
biçiminde söyleniyor olsa da örf kavramı, adetten daha
önemli kurallar içermekte olup, yaptırımlarda daha
etkilidir. Hatta örf kuralları yerine göre hukuk
kurallarına dönüşebilir, veya kaynaklık edebilir veya
hukukun referans kabul ettiği somut bir dayanak
oluşturabilir. Ahlak kuralları ise iyi veya kötü
biçiminde değerlendirilebilen insan davranışlarına
ilişkin olup, manevi boyutu da olan, toplumun daha
önemli saydığı davranış kural ve kalıplarını ifade eder.
Sosyoloji bilimi bu kavramlar arasında daha belirgin
sınırlar buluyorsa da sosyolog olmayanlar için sınırlar
o kadar belirgin değildir. Din kuralları genel olarak
Tanrısal kökenli ve inanç temeline dayanması ile
ayrılır. Hukuk kuralları ise yetkili yasa koyucu
otoriteler tarafından oluşturulan aynı yolla
değiştirilebilen veya yürürlükten kaldırılabilen pozitif
kurallardır. Çerkes kültürü içinde “geleneklerimiz”
denildiği vakit (din kuralları dışında) bütün bu kurallar
ve kavramlar ifade edilmiş olur.
Esasen hepsinin amacı
insanı ve toplumu daha iyiye daha güzele götürmek, birey
ve toplumun huzur ve güvenini sağlayacak mutlu bir dünya
ve yaşam kurmak ve bunu korumaktır. Adige gelenekleri,
geniş kapsamlıdır Görgü kurallarından hukuk kurallarına
kadar bütün toplumsal davranış kurallarını içerir.
Neredeyse İslam dini gibi, doğum öncesinden ölüm
sonrasına kadar insan yaşamının ve toplum ilişkilerinin
her evresini kapsar.
Toplumsal yaşam pratiği içinde
doğa-insan, insan toplum ilişkileri çerçevesinde
kendiliğinden oluşan, tam anlamıyla “geleneksel” boyutu
ve kesimi olduğu için, doğrudan demokrasi ilkeleri
çerçevesinde bilinçli, istençli çabalarla oluşturulan
doğal hukuk kuralları denilebilecek boyutu ve kısmı da
vardır. Bu anlamda gelenek daha doğru ve özgün deyişle
“xabze” , “Xase”nin aldığı veya yasama organının
kabul ettiği kanun anlamına gelir. *Bu kelimedeki “x”
harfi “ks” değil, Adigece'deki ince “k” ve “h”
seslerinin karışımı olan özel bir sesi ifade eder.
Evet, Xase’nin aldığı karar xabzedir. Xase toplumun en
yetkili ve biricik yasama organıdır. Bir toplum
kesiminde (örneğin bir yerleşim merkezinde, köyde)
geneli ilgilendiren bir konuda bağlayıcı bir karar almak
gerektiği takdirde, toplumun ileri gelenleri tarafından
Xase için toplantı çağrısı yapılır. Buradaki “ileri
gelenler” daha önceden seçilmiş, görevlendirilmiş
yöneticiler olabileceği gibi, böyle yöneticiler yoksa
toplumun yaşlılarından, bilgelerinden bir grup, o da
yoksa soruna vakıf olan, toplumun nispeten saygı duyup
ciddiye alacağı duyarlı bir grup da olabilir. Ancak yine
de toplantının yöneticiliğini yaşlı ve bilge kişilerin
yapması esastır, daha önemli ve etkili sonuçlar doğurur.
Köy bazında Xase toplantısını el alalım. Girişimci grup,
toplantının konusunu, uygun yer ve zamanını belirleyip
tüm köylüye duyurur. Her ailenin büyüğü, ailenin diğer
ileri gelenleriyle, katkıda bulunabileceğini düşündüğü
bireyleriyle görüşüp görüşlerini belirler, netleştirir. Xase’ye doğrudan kendisi katılır veya güvendiği birini
gönderir. Böylece aile temsilcilerinden oluşan kurultay
açılır. Toplantıyı yönetmek üzere en az üç kişilik bir
kurul seçilir. (Thamade/Thamade: Başkan, Thamade Guadze/Thamade Khuedze: Başkan yardımcısı, Pşeriha/
Pşşaf’e: Yaver, ulak).
Başkan toplantıyı yönetir. Herkese
söz verilir. Genel eğilime göre farklı görüş ileri
sürenler ikna edilmeye çalışır. Tam ikna olmayanlar bile nezaketen çoğunluğun görüşüne katılır ve kararlar
oybirliğiyle alınır. Alınan kararlar delegeler
tarafından aileye, aile bireylerine tebliğ edilir.
Artık
kararlara uymak zorunludur. Bu zorunluluğun temel nedeni
saygı, özsaygı ve sözünde durma ilkesine dayanan
disiplin anlayışıdır. Toplantıya katılan ve kendisine
söz hakkı verilen kişi, kendi iradesi ile o kararın
oluşmasına katıldığına göre ; bundan sonra öyle
yapacağına söz vermiş olmaktadır.
İyi bir Çerkes sözünde
durmalıdır, öyleyse bu karara uymaması sözünde durmamak
anlamına gelecektir. Sözünde durmamak ise onur kırıcı,
aşağılık bir davranıştır. Kişinin kendisine saygı
duymaması anlamına gelir. Alınan karar, kişinin kendi
görüşüne aykırı bile olsa, çoğunluğun aldığı karara
uymak, topluma saygının gereğidir. Köy bazındaki bu Xase
uygulaması, bölge ve ülke düzeyinde de aynıdır. Yalnızca
bölge Xasesinde aile temsilcileri değil köy
temsilcileri, ülke düzeyinde de bölge temsilcileri görev
yapar. Bu görevler ilke/kural olarak onursal
görevlerdir. Adige xabze Thamate/Thamade odaklıdır.
Denilebilir ki Adige Xabze Thamate/Thamade çevresinde
örülmüştür. Thamade: Thame yate : Tanrılara veren (sunakta yiyecekler sunan) demektir. Thamade: Thaxem yade: Tanrıların (huzura ) kabul ettiği kimse demektir.
Tanrıların huzuruna çıkmak onlara yiyecekler, kurbanlar
sunmak sıradan insanların değil ancak seçkin kişilerin
işidir. Dolayısıyla Thamate/Thamade toplumun en bilge,
yetenekli, becerikli, ehliyetli, seçkin kişilerine
verilen bir onursal unvandır. Thamade, belirli toplum
kesimine özgü bir görev, yada nitelik değildir.
İslam’daki imamlık statüsüne benzer. Herkes, kendisinden
daha ehliyetli birinin bulunmadığı bir toplumda,
ortamda, imamlık yapabilir. Thamadelik de öyledir.
Herkes kendisinin herhangi bir zamanda, herhangi bir
zamanda bir şekilde thamade olabileceğini hesaba katarak
buna hazırlanmak zorundadır. Her aile de çocuğunu buna
hazırlar ona göre yetiştirir.
Adige toplumu, örgütlü bir
toplumdur. Xabzeye göre iki kişi birlikte bir iş
yapacak olsa, biri thamade, diğeri yardımcısıdır (Khuedze/Guadze).
Her iş olabildiğince grup halinde yapılmaya çalışılır.
Her ailenin, mahallenin, köyün, bölgenin ve ülkenin bir
thamadesi vardır. Ayrıca yapılacak işlere ve toplum
kesimlerine göre grup thamadesi de (Gup Thamade) olur.
Düğün Thamadesi, Gençlerin Thamadesi, Genç Kızların
Thamadesi v.b gibi. Thamade, bu görevi yerine getirdiği
sürece sorumlu O’dur ve O mutlak otoritedir. Ama bu
otoritenin kaynağı da toplumsal, yani demokratik ve
Xase’de olduğu gibi saygı, özsaygı ve disiplindir. Zira
thamade, bu görevi yürüttüğü sürece kararlarını xabze
gereği ve xabzeye göre davranarak oluşturur.
Kararlarını mümkünse toplumun tümüne veya değişik
kesimlerine, küçük grup Thamadeleri’ne, en azından,
varsa Nexhıjj thamadeye, hiç değilse yardımcısına
danışarak alır.
Nispeten demokratik olarak alınan
kararların uygulanmasında merkeziyetçilik esastır. Bu
anlamda thamade otoritedir. Genel olarak ona mutlak
itaat esastır. Thamade, toplumun yapılacak işe göre en
bilgili, birikimli ve dirayetli kişisidir. Bu kişi
genellikle toplumun en yaşlılarından biri olur. Çünkü
dirayetli olmak, öncelikle bilgi birikimi gerektirir.
Geleneksel toplumda bilginin yegane kaynağı tecrübedir.
Çok yaşayıp çok görmüş olan, çok bilgi sahibi olduğundan
daha dirayetli olma şansına da sahiptir. Dolayısıyla
thamade olmaya daha layıktır. Amacı bir kez daha
vurgulayalım ki ; genellikle yaşlının thamade olmasının
temel nedeni bilgili ve dirayetli olmasıdır. Thamade
olmak için yaşlı olmak değil, bilgili, becerikli ve
dirayetli olmak esastır. “Savaşta kılıcı, barışta dili
ile önde olan başımızdır” sözü, Adige kültüründeki
demokrasi ve thamade anlayışının özlü bir anlatımıdır.
Thamadelik, yalnızca bir saygınlık statüsü değil aynı
zamanda bir görevdir, bir sorumluluk ve yükümlülük ifade
eder.
Dolayısıyla thamadelik bir külfettir de. Bu
nedenledir ki; hem bu külfetten esirgenerek korunması,
hem de thamadenin saygınlığından yararlandırılmak
üzere, bir bakıma eylemsi, thamade denilebilecek bir Nexhıjj Thamade (Yaşlı Thamade) statüsü vardır. Thamade
kim olursa olsun, yaşlı thamade daha saygın yerde,
thamadenin sağında ve doğal danışmanlık konumunda
bulunur. Adige toplumunda bilgisi, birikimi, yeteneği,
dirayeti ne olursa olsun her yaşlı daima saygıdeğerdir
ve saygı görür. Yaşlıya kayıtsız, şartsız saygı esastır.
Ama itaat yaşlıya değil, thamadeye, yani fiilen toplumu
yöneten, sorumluluk taşıyan kimseye yapılır.
Adige xabze, geniş ve etkili bir oto kontrol mekanizması ile
denetlenir. Klasik Adige toplumunda, toplumun en uç
kesimlerine kadar uzanan etkili ve geniş bir sanal
devlet örgütlenmesi var gibidir. Zira herkes her koşulda
kendisi ve toplum karşısında, xabze kurallarına uymakla
ve uyulmasını sağlamakla yükümlüdür.
Bu kavramdaki temel
ilke şudur: “Pfeşuaşer ğetsaç’e, selheç’ı P’ow şüaşem
Wyimıç’!/ Pxuefaşşer ğezaş’e solheç’ır jip’ew şşapxhem
wyimıç’!: Sen sana layık olanı yerine getir! Gücüm
yetiyor diye sınırı/haddi aşma!”
Buna göre her Çerkes,
her yerde daima kendisinin, ailesinin, toplumunun
kendisinden beklediği, bekleyeceği, hiç değilse
onaylayabileceği biçimde davranmalı, başka türlü
davranmaya gücü, fırsatı ve olanağı var olsa bile başka
türlü davranmamalıdır. Bu Adige xabzenin en büyük
güvencelerinden biridir.
Bu etkili ve yaygın oto kontrol
mekanizmasının, başka deyişle, Adige yaşamının ve
anlayışının temel dayanağı ve kaynağı olan bir başka
ilke de şöyle ifade edilebilir. “Zıfeşuaşem feşüaşer
feğeşüaş! Zıfemışüaşem pfemışüaşe khızfyemığeşüaş!
Zıxueffaşşem xuefaşşer xueğefaşşe, Zıxuemıfaşşem
pxuemıfaşşer khızxuyemığefaşşe!: Layık olana layık
olanı layık gör! Layık/haddi olmayanın sana, layık
olmadığını layık görmesine izin/fırsat verme!” Bunun en
önemli anlamı; toplumda herkese karşı ölçülü, saygılı,
adalet ve hakkaniyet ilkelerine uygun davranmak,
herkesten de aynı şekilde bir davranış beklemektir.
Adıge xabze geniş bir aile ve akrabalık ilişkisini
öngörür. Denilebilir ki; insan, çevre ile zamanın
ürünüdür. Yaratılış/oluş ilke ve kurallarını/doğa
yasalarını Tanrı koymuş/kurmuştur. Ancak bu kurallar
gereğince yaratılış veya oluşa, insanın da katılması
Tanrı iradesinin gereği olup, bu; insanın sorumluluğunun
da kaynağıdır. Bir bebeğin, şöyle veya böyle, şu veya bu
yetenekte olmasında anne ve babasının, yedi kuşak boyu
dede ve ninelerinin, onların aldığı gıdaların,
yaşadıkları ortamların, bedensel, ruhsal/psişik
yapılarının dahi etkisi/katkısı vardır. Bu anlamda her
Adige bireyi, Adige anlayışının, Adige yaşam biçiminin,
Adige xabzenin, anayurt Kafkasya doğal çevresinin ve
bu doğal çevrede doğup, oluşmuş Adige toplumsal
çevresinin ve tarihsel yaşam deneyim, birikimlerinin
(yani zamanın) ortak ürünü ve bileşkesidir. Bu yüzdendir
ki; özgündür, özeldir, daha güzeldir. Ve başka yerde
yaşatılması, korunması, kendi iç dinamiği ve anlayışı
içinde geliştirilmesi hiç kolay değildir, hatta
olanaksızdır.
Evet, insan ve değerleri çevre ile zamanın
ürününün bileşkesidir. İnsanın en önemli ürünü ise
sözdür. Her söz bir öz taşır, bir yaşam deneyiminin
ifadesidir. İnsanın başka insanlara karşı bulduğu ilk
sözler belki selamlaşmaya ilişkin sözlerdir. Adige
kültüründe eylemden soyut bir selamlaşma söylemi yoktur.
Bütün selamlaşma söylemleri bir eyleme bağlıdır. Bu
selamlaşma söylemlerine burada giremiyorum. Ancak bu
söylemlerin hemen hepsinden sonra söylenen “yeblağ/yeblağe!”
veya “Gyeblağ/geblağe!” söylemi üzerinde duracağız.
Adigece’de “blı” yedi demektir ve en ilginç eklerden
biridir. Sanki biraz kutsal gibidir.
Adigelerin,
haftanın yedi günü olduğunu öteden bildikleri
anlaşılıyor. Pazartesi: Blıge/blışha: ”yedinin başı”
demektir. Gökteki takım yıldızı “jöğue zeşibl / veğue
zeşibl: Yedi yıldız kardeştir. Yedi gün, yedi yıl, yedi
kuşak Adıge kültüründe önemlidir. Selamlaşma sözlerinden
sonra söylemler gelen “yeblağe/gyeblağe” söylemi
“yaklaş”, “yakınlaş”, “akraba ol”, “akraba arasına
katıl”, “yedi kuşak arasına gir” anlamlarına gelir.
“L’ewıjjır bjjiblç’e mawe:soy/gen yedi kuşak öteye
sıçrar deyişi hem tıbbi/genetik bir yaşam pratiğine,
bilimsel ve teknolojik bir düzeyde işaret eder, hem de
Adigelerde ki geniş akrabalık anlayışını belirtir.
Adigelerde aynı soydan gelen yedi kuşak, akraba sayılır
ve bu akrabalar arasında evlenme olmaz. Bu anlayışın tam
olarak geçerli ve egemen olduğu dönemlerde Adigelerde
doğuştan, zeka engelli veya özürlü insanların
görülmediği, yabancı gözlemcilerin tespitlerindendir.
İşte “Yeblağe” bu yedi kuşak arasına katıl anlamına
gelir ki Adigelerde bir aileye hamil olan kimse ile o
aile arasında, akrabalık düzeyinde bir saygı ve bağlılık
oluşur.
Blağe: Yakın akraba hısım demektir. “Blaner gızşalhfiğem yek’uel’ejı / blaner şşalhxuam yok’uel’ej:
yiğit olan doğduğu yere döner” anlamına geldiği gibi
“hiç değilse yedincisi doğum yerine döner anlamına da
gelir.”
Kısacası, Adige xabzede yedi kuşağı kapsayan
geniş bir akrabalık anlayışı esastır. Bu da sağlıklı ve
güçlü bir toplum oluşumu ve düzeni açısından büyük önem
taşır. Adige xabzeye göre toplumda herkes özgürdür.
Gençler daha da özgürdür. Denilebilir ki; Adige
yaşamının temeli bireysel özgürlük ve buna karşılık
bireysel sorumluluktur. Toplum özgüveni tam, kişilikli
özgür bireylere dayanır ve böyle bireyler yetiştirmeyi
hedefler.
Adige toplumunda, feodal dönemde kölelere bile
dahili ölçüler içinde hak ve özgürlükler tanınmıştır.
Başka bazı toplumlarda görüldüğü gibi, Adige toplumunda
kölelerin mal yerine konulduğu, eza ve cefa edildiği
(belki bazı çok özel istisnalar dışında) görülmemiştir.
Adige toplumunda her birey, oluşumuna aileler bazında
özgürce katıldığı düzenleyici toplumsal kurallara
xabzeye veya Adıgağe’ye (Çerkeslik ilke ve
kurallarına, değerlerine, anlayışına) veya Ts’ıfığe’ye
(insanlık değerlerine) uygun davranma sorumluluğu
dışında tam anlamıyla özgürdür. Bu kurallar evlenmemiş
gençlere daha büyük ve geniş bir özgürlük tanır. Ancak
gencin de bu geniş özgürlüğü hak edecek biçimde Xabze
kurallarını öğrenmesi, ona uygun davranmayı becermesi, o
şekilde yetişmesi/yetiştirilmesi esastır.
“Wıç’eleme wıdyel, wıdyeleme wetxhe/wış’elexu wodyele, wıdyelexu
wotxhe: Gençsin/genç olduğun sürece delisin,
deliysen/deli olduğun sürece mutlusun” deyişi gençlere
gösterilen hoşgörünün tanınan geniş özgürlüğün mizahi
bir anlatımıdır. İnsan evlendikten sonra ise artık
sorumluluğu armış, doğal olarak özgürlük oranı
daralmıştır. Kabul ve itiraf etmek gerekir ki; burada
kadının özgürlüğü kocasına göre daha dardır. Örneğin
evli erkek evlilik öncesinde olduğu gibi düğünlere
katılarak gönlünce oynayıp eğlenebildiği halde, evli
kadın düğünlerde ancak pasif bir seyirci olarak yer
alır. Evli erkek dilediği her yere gidip dilediği
herkesle dilediğince görüşüp ilişki kurabilirken, evli
kadının özgürlük alanı kendi ailesi ve yakın akrabaları,
kocasının ailesi ve yakın akrabaları ve yakın
arkadaşlarıyla sınırlı gibidir. Kocasının, büyüklerinin
bilgisi ve izni dışında bu sınırı aşamaz. Bu anlayış da
toplumda ailenin taşıdığı büyük önem ve değerden
kaynaklanır.
Aile toplumun temel yapı taşıdır. Aile
oluşturan bireylerin bu yapı taşını koruyup,
güçlendirme, örnek olma sorumlulukları da vardır. Yeni
evlenen delikanlı da zaman içinde bu ölçülere uymak
zorundadır, bu ölçülere uyduğu ölçüde ailesini ve
toplumunu temsil yeteneği kazanır, saygınlık ve itibarı
artar. Adige xabze katı, dogmatik kurallar bütünü
olmayıp, kendi mentalitesi içinde esnek, devingen ve
değişkendir. Her Çerkes, bulunduğu yer, zaman ve konuma
göre davranır. Bu duruma uygun bir Xabze kuralı yoksa
veya bilmiyor olsa bile, o, kendisinin ve toplumun
kendisinden bekleyebileceği biçimde davranırsa xabzeye
uygun davranmış olur.
Nitekim “Yek’ur Xabzeşş: Uygun
olan töredir” ve “Mıxhume zerexhow ş’ı!: olmuyorsa
olduğu gibi yap/nasıl oluyorsa öyle yap!” deyişleri bunu
ifade eder. Bu ikinci söylemin bir başka anlamı da
şudur: “Giriştiğin bir işi, baştan kararlaştırdığın gibi
gerçekleşemeyecek olsa bile, vazgeçme, bir başka
biçimde; o işi gerçekleştir, sonuca ulaştır. Adige xabze, esas olarak feodal dönemde ve sınıfsal temelli
olarak oluşturulmuş olsa da bireysel başarı ve üstünlük
temelinde biçimlenir. Adige xabze, aslında, feodal
öncesi dönemden, belki en eski, ilkel dönemden bu yana
oluşan yaşam deneyimi, birikimleriyle oluşmuş olmakla
birlikte, feodal dönemin derin izlerini ve damgasını
taşır, hatta Adige xabzeye “Werkh Xabze”: soylu
töresi de denilir. Ancak Adige feodal/sınıfsal yapısı,
başka bazı toplumlarda olduğu gibi doğuştan ve aşılmaz
sınırlarla çevrili bir kast yapısı taşımaz. Yukarıdan
aşağıya doğru Pşı: Prens, “l’ekhuel’eşkhşövalye, Werkh:
Soylu sanları, liyakat ölçüsüne göre Xase tarafından
demokratik usullerde oy birliğiyle verilir ve geri
alınır.
Yukarıda değinildiği gibi, savaşta kılıcı,
barışta dili ile önde olan başımızdır.” ilkesi esastır.
Daha çok Batı Adigelerinde egemen olan wıl’ime wıl’akhu:
Erkeksen/yiğitsen soysun/soylusun/sülalesin/ailesin
deyişi bu ilkenin daha açık bir başka anlatımıdır. Adige
xabzenin erkek egemen bir toplumsal yapının damgasını
taşıdığı inkar edilemez. Bununla birlikte, Adige
töresinde kadının çok özel, çok saygın bir yeri ve
konumu vardır. Çerkes toplumunda, erkek egemen görüntüye
rağmen, asıl egemenlik kadındadır. Özellikle bilge Adige
kadını, bilge kadınlar piri Setenay Guaşe örneğini
izleyerek, erkeğin egemen görüntüsünü bozmadan, onu
yönetir ve yönlendirir. Zorunluluk olmadıkça kadın evi
dışında çalıştırılmaz. Çalışıp kazanmak erkeğin,
kazanılan şeyi evde değerlendirmek, kullanmak, kadının
işidir. Evde, avluda, bahçede kadın egemendir. Toplumsal
yaşamda en saygın yer ve statü öncelikle kadına, sonra
konuğa, sonra yaşlıya, sonra thamadeye ve sonra da
toplumsal statü önceliklerine göre diğerlerine aittir.
Kadın, kim olursa olsun, ilke olarak erkeğin sağında,
daha saygın konumda yer alır. Yalnızca o erkeğin kendi
karısı, bu özel ilişkiyi belirtmek üzere solunda yer
alır.
Adige xabze korunmalı mı? Adige xabze elbette
korunmaya çalışılmalıdır ama tümüyle korunması elbette
düşünülemez. Çağa, yaşam koşullarına uygun düşmeyen,
gelişmeyi, ilerlemeyi engelleyen ve zorlaştıran kalıplar
elbette ayıklanmalı ve terk edilmelidir. Atın toplumsal
yaşamdan çekildiği bu dönemde ata bağlı kuralların,
davranış kalıplarının korunması hem anlamsız hem
olanaksızdır. Aynı şekilde, feodal sınıflara bağlı
kurallar ancak sosyal statüye uygulanarak korunabilir.
Çocuk eğitimine ilişkin P’ur veya Khan uygulaması aynı
biçimde uygulanamaz ama tatil dönemlerine uyarlanarak
sürdürülmesi düşünülebilir. Bilindiği gibi ailede
çocuğun eğitimi, babadan çok dede-nine, amca-dayı vb.
büyüklere, aileye aittir. Çocuk, bu geniş aile ortamında
eğitilir ancak bu tür genel ve doğal eğitim de yeterli
olmadığından, çoğu zaman aileler annesine bağımlılıktan
kurtulan çocuklarını eğitilmek üzere, güvendikleri başka
bir aileye gönderirler. 10-12 yaşlarına kadar özel bir
özenle yetiştirilen ve eğitilen çocuk, o ailenin P’uru
yani Khan’ı olur. 10-12 yaşında özel hediyelerle ve
törenlerle çocuk kendi ailesine götürülür, teslim
edilir. Bu ilişki nedeniyle iki aile akraba haline
gelir. Bu uygulamanın, aynen korunamayacağı açıktır.
Ancak bu uygulama, tatil dönemlerinde, bir bakıma staj
mahiyetinde olmak üzere, çocuğun bir iki hafta/ay
süreyle, başka bir aileye, tercihen de anayurt
Kafkasya’ya gönderilmek suretiyle günümüze uygulanabilir
ve taşınabilir. Adige xabze gerçekten korunabilir mi?
Başta da belirtildiği gibi insan, çevre ve tarihin ortak
ürünü/bileşkesi olduğuna göre Adige xabzenin gerçek
yapısıyla kendi mentalitesi doğrultusunda, kendi iç
dinamiği ile geliştirilerek sürdürülmesi ancak o
kuralların oluşup doğduğu çevrede yani anayurt
Kafkasya’da mümkün olabilir. Başka deyişle Kafkasya’da
oluşup biçimlenen değerlerin başka yerlerde aynen
korunması ve yaşatılması hiç de kolay değildir, hatta
olanaksızdır. Buna rağmen, Adige törelerini öğrenmek,
çağdaş yaşam koşullarına uygulayarak yaşamaya ve
yaşatmaya çalışmak, her Adige için ve onların örgütlü
oldukları yegane sivil toplum kuruluşları olan kültür
dernekleri için en önemli doğal ulusal görevlerden biri
olarak değerlendirilmelidir.
Av. Fahri Huvaj’ın
19-01-2002 tarihinde Bursa’da ve 20-01-2002 tarihinde
Bandırma’da verdiği konferansların özetidir.
Saygılarımla
Zeki Beshnibe
11.05.2007
Sayın Ediz Hun,
Yazdıklarınıza
harfi harfine katılıyorum. Bunlar biz Çerkeslerin
uyması, yani yapmamamız gereken xabze kuralları ya birde
öteki yüzünden bakarsak, hani xabze bize ayak bağı diyen
zihniyetin uymaya çalıştığı şu genel olarak kanıksanmış
yaşam kurallarına ne demeli?
Acizane bende bunları yazmak
istedim anlayana.
- Evindeki çöpleri camdan sokağa atmak
- Araba ile giderken camdan izmarit, pet şişe, meyve
kabukları atmak
- Piknik yerlerinde insanların kullandığı
alanları tuvalete çevirmek ve yapılan bütün çöpü olduğu
yerde bırakmak
- Memleketin bütün sahil boylarını parası
olan bir avuç insanı mutlu etmek uğruna ve hiç bir
güzelliği olmayan beton yığınları olduğunu göre göre arı
kovanları gibi villa siteleri ile donatmak
- Kenar
mahalle sokakları, caddeleri pislikten görünmeyen ama
sosyete mahallelerini sabunlu sularla yıkayan
belediyelere tahammül etmek
- Varoşlarına bakımsızlıktan
girilemeyen, alt yapısı ile hiç ilgilenilmeyen ama
sosyete semtlerini güllerle, lalelerle donatan
belediyelere tahammül etmek zorunda olmak
- Sadece göz
önünde olan birkaç kaldırım veya bir kaç parkın
yenilenerek, çiçeklendirilerek insanların gözünü boyayan
belediyelere katlanmak zorunda kalmak
- Rögar çukurlarına
çocukların düşüp öldüğü fakat sorumlularının ceza
almadan tahliye olduğu bir düzende yaşamak
- Otobüslerde
yolculuk yaparken yaşlıları, görmemiş gibi yapıp, camdan
dışarı bakarak onlara yer vermemek
- İnsanların sapıklar
ve hırsızlar yüzünden otobüslere, trenlere binmeye
cesaret edemediği
- Otobüste kontrol yok diye Almanya gibi bir ülkede bile
memleketin koskoca fabrikatörünün bilet atmadan otobüse
binmesi ve seninde böyle
insanlarla bir arada yaşamak zorunda kalman
- Otobüse
bilet atılması gerektiğini öğretmesi gerekirken 70
yaşında bir dedenin bile torununa bilet attırmayıp, kaçak
binmeyi öğretmesi
- Ana babasına saygısı ve hürmeti
kalmamış bir gençlikle yaşamak zorunda kalmak
- Çocukları
tarafından sokağa atılan yaşlıları görmek ve böyle bir
nesille yaşamak zorunda kalmak
- Bakıma muhtaç
yaşlılarının kesinlikle bir güvencelerinin olmadığı ve
büyük çoğunluğunun köpeklerin bile yaşayamayacağı
yerlerde yaşamak zorunda kalmaları ve seninde bunu
görerek yaşamak zorunda kalman
- Çöplerden yiyecek
toplayarak yaşamaya çalışan insanları göre göre yaşamak
- Yardım derneklerine bile hırsızlığı, yolsuzluğu sokan
insanlarla yaşamak - Karısını ve çocuklarını dövmeyi
kahramanlık ve maharet sayan insanlarla yaşamak zorunda
olmak
- Kendi karısının süslenmesini ayıp sayıp
başkalarının hanımlarına, ağızlarının suyu akarak bakan
magandalara tahammül etmek zorunda kalmak
- Çalışmayan ev
hanımlarının kesinlikle bir güvencelerinin olmaması
- Eşinden boşanmış dul kadınların, adlarının hemen kötü
kadına çıkarılıp onlardan cinsel olarak faydalanılmaya
çalışıldığı ve bu yüzden de dul kadınların fuhuş
batağına sürüklendiği bir ortamı görerek yaşamak
- Çarpık
aile düzeni yüzünden evinden kaçan çocukların sokaklara
düşmesi ve her türlü pisliğe bulaşıp çok tehlikeli bir
nesil olarak yetişmelerine seyirci kalmak
- Herhangi bir
yerde olan bir kuyrukta kesinlikle hakkına razı olmayan
insanlar tarafından kargaşa çıkarılması ve bu tip
sıraların kavgasız bitmemesine katlanmak
- Sokak
ortasında halı, kilim yıkamak
- Teraslarda çamaşır
yıkayıp, çamaşır sularını apartmanların tepesinden sokağa
fırlatmak
- Sokakta çocuklar kavga etti diye ailelerin
birbirine girip, kavgaların cinayete kadar varması
- Aynı
apartmanda oturan insanların birbirini tanımadığı
- Hiçbir komşunun birbirleriyle dostça yaşayamadığı
- Arazi sahiplerinin büyük çoğunluğunun komşuları ile
mutlaka sınır kavgaları yapması
- İnsanların 10
santimetreye bile tenezzül edip sınırları ile oynaması
- Sınır kavgaları yüzünden cinayetler işlenmesi
- Adliye
saraylarında, mahkemelere güvenmeyip, zanlıları,
insanların kendileri cezalandırmaya kalkması
- Durumu
müsait yani zenginlerin hiç birisinin can güvenliğinin
olmaması ve devamlı mafya denilen illeti beslemek
zorunda kalmaları
- Para getiren her yerin mutlaka
mafyanın hedefinde olması ve mafyanın silah zoruyla ele
geçirmesi
- Çalınan arabanın mafyadan, para vererek
tekrar almak durumunda kalmak
- Her gün hırsızlık olayları
ile yaşamak
- Kadınların her gün tecavüz korkusu ile
yaşaması
- Kadınların gece sokağa çıkamaması
- Esnafın
kepenksiz, korkuluksuz, güvenliksiz dükkan
çalıştıramaması
- Sadece kışı geçirecek (hapishanelerin
kışı geçirmeye müsait olması) yer bulmak için suç
işleyen insanlarla bir arada yaşamak durumunda kalmak
- Ne
zaman, nerede, karşına çıkacağını kestiremediğin
kapkaççılarla, gaspçılarla yaşamak zorunda kalmak
- Üç
kuruş menfaat uğruna bir memleketin can damarları olan
ormanların yakılıp talan edilmesi
- Sokaklara çöp
atanları uyardığında, ''sana ne ulan!'' diye karşılaştığın bir
cevapla yaşamak zorunda kalmak
- Hastanelerinde
insanların büyük çoğunluğunun iyileşemeden çıktığı
- İnsan canının kıymetinin hiç olmadığı
- Sadece devlet
için, devleti yaşatmak için insanları eze eze ayakta
kalmaya çalışan bir devlete katlanmak zorunda kalmak
- Devlet dairelerinde uğradığın haksızlıkları şikayet
edecek yer bulamamak - Yasak olduğu halde göz göre göre
okullara kayıt parası, diploma parası vermek zorunda
kalmak ve kesinlikle şikayet edememek
- Okullarda alınan
bu paralardan da siyasilerin kesinlikle haberleri
olduğunu bilmek ve bin türlü yalan dolanla insanların
kandırılmasına göz yumulması
- Eğitildiğine kesinlikle
inanmadığın halde çocuklarını okula göndermek ve iş
işten geçip çocuklar büyüdükten sonrada bir yerlere kına
yakmak zorunda kalmak
- Milletvekillerinin kendi
aldıkları 8-10 milyarı beğenmeyip de, halkını 350-400
milyonluk asgari ücretle yaşamak zorunda bırakmaları
- Çoğu işyerinde sigortasız çalışmaya mecbur kalmak
- Sık
sık kriz yaşandığı içinde devamlı bir işte çalışamamak
ve her krizde, kriz bahane edilerek işten kovulmak
- Hiç
çalışmadan sadece parası ile devleti soyup soğana
çevirenlere tahammül etmek
- Devleti trilyonlarca lira
dolandırıp elini kolunu sallayarak gezen insanlara
tahammül etmek zorunda kalmak
- Sadece yemek için baklava
çalan insanın aldığı ceza ve buna karşılık trilyonları
çalan insanlara ceza veremeyen bir adaletin olduğu yerde
yaşamaya mecbur kalmak
- Bu tip insanlar yüzünden de
çıkan her krizin faturasını halka maledip zamlarla
çıkartmaya çalışan zihniyetle mücadele etmek zorunda
kalmak
- Hak arayanların sokaklarda polisler tarafından joplanmaları
- Hak arayamayıp koyun gibi birilerinin
istediği gibi yaşamaya mecbur kalmak
- Siyasetçiler
tarafından verilen binlerce sözün yerine getirilmeyip,
gözünün içine baka baka, bir sürü yalan söyleyerek,
senden tekrar oy istemesi ve böyle siyasilerin tekrar
seçilmesi
- Seçim zamanlarında insanların sadece bir
çuval un veya bir torba çimento ya da 5-10 milyon liralık
erzak paketlerine aldanarak ve geleceklerini ipotek
altına alma pahasına bu tip siyasetçilere oy vermelerine
şahit olmak ve bu tip insanlara ve seçtiği idarecilere
katlanmak zorunda kalmak
- Yılarca memleketin idaresinde
olan fakat elle tutulur hiç bir icraatı olmadığı da
aşikare göz önünde olan, benim memurum işini bilir
diyerek insanları rüşvete yönlendiren, zamanında dövizi,
borsayı insanların kafasına sokarak insanları paraya
tapar hale getiren siyasetçilerine de kahraman gözüyle
bakılan bir ülkede yaşamak zorunda olmak
- Ve böyle
siyasilerin yönettiği bir düzende yaşamak zorunda kalmak
- Asgari ücret görüşmelerinde sadece işverenlerin memnun
kalacağı bir ücretin kararlaştırılması
- Siyasi
partilerin yerel yönetimlerinde ihalelerden başka hiç
bir işin konuşulmadığı bir düzende yaşamak
- Mahkemelerinde davaların yıllarca sürüklenip bir türlü
karara varılamaması -hiç kimsenin başkasının hakkına
saygı göstermediği bir düzende yaşamak zorunda kalmak
- Hiç kimsenin kendi işini beğenmediği, ama yapacak başka
bir işte olmadığı için devam etmek mecburiyetinde olduğu
- Kesinlikle, bağkur pirimi, dükkan kirası, elektrik
parası, su parası, vergi için ödenecek parayı
kazanamadığı halde esnaflık hayatını devam ettirmek
zorunda kalmak
- Her on yılda bir ihtilal yaşamak ve her
ihtilalde de tüm düzenin alt üst olmasına katlanmak
zorunda kalmak
- Tam işler düzeldi dediğin anda birinin
çıkıp anayasa kitabını fırlatması veya irtica hotladı
diyerek ihtilal yapması ve düzenin bir anda alt üst
olması
- Yolsuzluklarla kaybedilen paraların ortaçağ
derebeyleri gibi mazlum esnafın sırtına yüklenen
vergilerle çıkarılmaya çalışılması
- Zaten hiçbir
caydırıcı özelliği olmayan cezaları hiçe sayan trafik
canavarları ile bir arada yaşamak
- Trafik kurallarını
hiçe sayan minibüsçülerin olduğu trafikte ve canın
Allah'a emanet bir vaziyette araç kullanmak ve yolculuk
yapmak zorunda olmak
- Eğitimsiz,uykusuz,sarhoş
şoförlerin kullandığı otobüslere binmek zorunda kalmak
- Elleri kornadan ayrılmayan şoförlerin yaptığı gürültü
kirliliğine katlanmak -düğün magandaları ile yaşamak
- Spor magandaları ile yaşamak -futbol maçlarına döner
bıçakları ile gidenlerle yaşamak
- 15 yaşındaki
çocukların silahlarla, bıçaklarla gezdiği bir ortamda
yaşamak -okullarında cinayetsiz, kavgasız bir günü bile
olmayan bir yerde çocuk okutmaya mecbur kalmak
- Çocuklarının dini eğitim alamadığı ve dinsiz yetişmek
zorunda kaldığı bir düzende yaşamak
- Sıfır eğitimle
mezun olup diplomalı işsizler olarak kahvehane
köşelerinde pinekleyen gençliğin olduğu bir düzende
yaşamak
- Herhangi bir konuda kesinlikle uyaramadığın
veya uyardığında sana ne ulan diye cevap aldığın bir
gençlikle yaşamak zorunda kalmak
- Televizyonlarını homoseksüellerin işgal ettiği ve seninde ailenle bunları
seyretmek zorunda bırakıldığın bir ortamda yaşamak
zorunda kalmak
- Zerre kadar insanlığa faydası olmayan
sabah programlarının kadınlarımıza seyrettirilmek
zorunda bırakılması
- İnsanların bomboş fikirlerle
donatılıp, sonucunda da işe yaramaz insan
müsvettelerinin oluşturulması
- Böyle boş programlarla
insanların oyalanıp daha başka önemli konuları
düşünmemesini sağlamak ve seninde bunu ister istemez
kabullenip böyle bir düzende yaşamak zorunda olmak
- Devletin her türlü kumarı kendi eliyle yaparak ve
insanlara güzel görünmesi içinde elindeki tüm imkanlarla
reklam yapıp insanlık onurunun yerle bir olduğu düzende
yaşamak
- Haftanın her günü at yarışı,haftada bir kere
sayısal loto, haftada bir spor toto, haftada bir on
numara, haftanın her günü iddia, haftada bir 5+1, on
günde bir milli piyango, her gün kazı kazan, yani ayın
her günü bir çeşit kumar oynatarak, zaten kıt şartlarda
yaşayan insanların elindeki üç beş Kuruş'u da umut
tacirliği yaparak ve bunu da bir sürü süslü yalanlarla
(çocuk esirgemeye, milli savunmaya, milli eğitime,
THK'ya
gidiyor gibi) alıp insanların bunalıma sürüklenmesine
sebep olmak
- Ne zaman kriz çıkacağı belli olmayan bir
ortamda yaşamak zorunda olmak
- Yıllardan beridir sadece
irtica tehlikesinden bahsedip ama kendi işi ile ilgili
hiç bir bilimsel faaliyeti olmayan profesörlere,
dekanlara, rektörlere tahammül etmek zorunda kalmak
- Bu
tip insanların altlarındaki koltuğu kaybetmemek uğruna
Atatürkçülüğün arkasına saklanmalarını seyretmek zorunda
kalmak
- Devlet dairelerinde rüşvetsiz hiç bir işin
görülmediği
- Devlet dairelerinde çalışan
güvenlikçilerin, kapıcıların, hademelerin oraların
sahibi gibi davranmaları ve halkında buna kendi işlerini
yaptırmak için yalakalık yaptığı ve ses çıkaramadığı
- Ne yazık ki bunları şikayet edecek mercii'nin de bulunmaması
- Çevre kirliliğine hiç ama hiç kimsenin dikkat etmemesi
- Erozyona çare bulunmadığı için tarım alanlarının helak
olması
- Su kıtlığı olduğu halde içme sularının lüzumsuz
işlerde kullanılması
- Ülkenin git gide çölleştiğini
ilgilenenler söylediği halde hükümetlerin bunun için hiç
bir şey yapmaması
- Seçilenlerin sadece 4-5 yıllık
hükümetlerini doldurmaya çalışmaları
- Bu 4-5 yıl sonunda da sadece avucumuzu yaladığımızı görmek zorunda
kalışımız vs. vs. vs. vs. vs. ben yaza yaza yoruldum.
Xabzeyi ayak bağı gören arkadaşlar, bu yazdıklarım zamane
gerçekleri. Belki önüne geçilemez gerçekler kabul
edebilirsiniz. Ne kadar gerçek olursa olsun bana uygun
gelmiyor. Daha sayamadığım belki binlerce sorunlarla
yaşamak zorunda kaldığımız bir düzen eğer size daha
uygun geliyorsa, xabzeden daha güzel geliyorsa, size
mutluluklar diliyoruz. Eğer bu güzellikleri siz
kendinize daha uygun bulduysanız ve bunları yaşamaktan
memnunsanız, Allah yolunuzu açık eylesin. Bize xabzemiz
yetiyor. Bırakın bizi de, bizde kendi başımızın çaresine
bakalım. Biz böyle daha mutluyuz olur mu xabzeyi ayak
bağı gören arkadaşlar.
Saygılar xabzeyi yaşayanlara ve
yaşatmaya çalışanlara. |
|
sayfa
1
2
3
4
5
6 |
|
|
|
|
|
|
|