|
|
................... |
|
................... |
DÖNMEK YA DA DÖNMEMEK. İŞTE BÜTÜN MESELEMİZ...
-3 |
Yılmaz Berberoğlu
20 Haziran
2004 |
|
|
................... |
|
................... |
Talebe |
14.11.2005 |
Selamlar,
Tekrarlamakta yarar var: Her konuda, herkesle
tartışmak, tartışabilmek gerekiyor. Bunun için kimliğin
o kadar önemi yok. Çerkes, Türk, Kürt, Alman ve ya
Amerikalı...
Önemli olan bu insanların ulusal kimlikleri değil,
mücadelemize bir katkılarının olup olamayacağıdır.
Böylesi insanlara kapıları neden kapatalım ki?
İspanya iç savaşında "Uluslararası Tugaylar" kurulmuş.
Filistin'de "72 Millet"ten insan savaşmış. Öteye gitme;
Anadolu'da yaşayıp da Kurtuluş Savaşı'na katkıda
bulunmayan bir millet var mı?
Tartışma kültürü önemli; çünkü bu süreçte insanlar
yalnızca bilgi edinmiyor ve ya "bir şeyler" söylemiyor.
Dinlemeyi öğreniyor! Tahammül etmeyi... Sinirlerine,
duygularına hakim olabilmeyi...
"Tartışmak için önce bilgi sahibi olmak gerekir" tezi
de pek doğru gelmiyor bana. Bilginin siniri yok ki!
Birinin ulaşabildiği bir kaynağa bir diğerinin
ulaşamaması mümkündür. Artı, her kaynak da gerceği
yansıtmayabiliyor.
Keza duyguların, inançların kimi zaman bilgiyle
örtüşmemesi mümkündür. Öyleyse hiç konuşmayalım mı
yani?
Düşün bir: Henüz "Çerkes" kavramı, daha doğrusu kimin
Çerkes oldugu bile net değil?
Önemli olan, doğruların ortaya konulmasından sonra o
zamana kadar savunduğumuz yanlıştan vazgeçebilmektir.
Kızmadan, küsmeden, terk etmeden...
Saygılarımla. |
|
|
a-e |
14.11.2005 |
Selamlar
Bu konu başlığı altında yazdığım yazıların hiç bir
yerinde Ermeni kelimesi geçmediği halde, neden bu kadar
Ermeniliğim yine öne atıldı lütfen bu başlığı okuyanlar
yazılarıma bir göz atsınlar ben nerde ne kadar Ermeni
kelimesini kullanmışımda karşılığında hep Ermeniliğim
sunulmuş bana.
Ben ne yazdım ne aldım düşünüyorum da bir yere
varamıyorum bir türlü.
Bu yazımda beş defa Ermeni kelimesini tekrarlamış
bulunuyorum.
Ayrıca mail adresinden benimle görüşmek isteyenlere
şunu diyeyim; benim kültürümde önce konuşup vurmak,
sonrada vurduğumla bir şey olmamış gibi konuşma yolları
aramak diye bir şey olmadığından,bana vuranlardan hiç
kimseyle ikili diyaloglara girmeyeceğim, girmemde ve
beni hain ilan edenlerin; hainlerle diyalog kurmak
istemesini anlayamıyorum, yanlışlarım olmuşsa, burada
olmuştur burada olan yanlışlarımın da burada olanların
tarafından bilinmesi gerekiyor ne varsa yanlışım
herkesin önünde denilsin. Çünkü ben iyi ya da kötü, bu
site toplumunun bir üyesiyim.
Kim hakkımda daha detaylı gerekçeler vermek istiyorsa
buyursun burada topluluğun içinde versin.
Saygılarımla |
|
|
Azmi Berberoğlu |
14.11.2005 |
Sayın Elif
hanım.
Bu tartışma seviyesi benim götürebileceğim sınırları
çok aşıyor. Bir eğitimci olarak size tavsiye
edebileceğim tek şey, kendinize yapılmasını
istemediğiniz şeyi başkalarına yapmamanızdır.
Esen kalın. |
|
|
Elif |
14.11.2005 |
Maf,
Acaba suçladığınız kişiliğine saldırdığınız ve bu
başlık altında bir tek Ermeni kelimesi kullanmayan
kişiye yaptıklarınızla siz hangi konumdasınız? Oysa o
kişinin yazdığı konu bambaşkaydı sizin geldiğiniz nokta
ise bambaşka siz neyi anlatmaya çalışıyorsunuz?
Başkalarına öneride bulunmak çok basit bende size şimdi
bir yığın öneride bulunabilirim. Ama önemli olan
verilen önerileri kendimizin uygulayıp uygulamadığıdır.
Bende sizlere Çerkesleri Türkleştiren provokatörler
diyebilirdim. Ama işte bu iftira ve hakaret içereceği
için demiyorum. Sizin yapmadığınız ama önerdiğiniz
doğruyu; uygulayan biz ,önerip uygulamayanda sizsiniz!
Her şeye rağmen sevgiyle. |
|
|
Baykaldı.H |
14.11.2005 |
Sevgili
büyüklerim ve arkadaşlarım,
Çok şaşırdım çünkü benden daha asabileri de varmış.
Aslında benimkisi asabilik değil, çocukluğumdan bana
miras kalan haksızlığa tahammül edememe. Bu tabi ki pek
çok Çerkes’in kanında var. Önce Kafkasya’dan bahsetmem
gerekecek. Abhazya haricinde bütün Kuzey Kafkasya’yı
dolaştım, insanlarını tanıdım, iyi kötü pedagojiyi de
bilirim, sosyolojiden de anlarım biraz. Demek istediğim
şey şu; Kafkasya’ya gitmeden önce kalbi ora için atan
biri gittiğinde, orayı görmek istediği gibi gördüğü
için hayal kırıklığıyla geri dönmekteler. Tabi orası
hakkında pek çok olumsuz cümleler sarf etmekteler.
Gerçeği söylemek gerekirse, oranın insanlarının oranın
şartlarına göre buradakilerden daha saf ve temiz
olduğunu anlayabilirsiniz. Onların 70 yıl boyunca
yaşadıkları çileden sonra, kapitalizmin kucağında
birden kendilerini bulmaları elbetteki bazı
olumsuzluklara yol açmıştır. Bir de buradan giden
vurguncular eklenince batağa daha fazla saplandılar.
Merak ediyorum, acaba onların yerinde biz olsaydık,
onların neresine yetişirdik. Her şeyi bulunduğu
şartlara göre değerlendirmek gerekir. Ben oradaki
akrabalarımdan gördüğüm yakınlığı inanın buradakilerden
görmedim. Her şeyiyle, Kabardey, Çeçenistan, Dağıstan,
Adigey, Osetya burnumda tütüyor. Tek isteğim ölmeden
orayı bir kez daha görebilmek ve hatta yerleşebilmek.
Ancak dönüşü savunanlar şunu da iyi bilmeli ki
buranında bazı şartları var onları da göz önünde
bulundurmak lazım. Kafkas insanının hakkında kötü
şeyler konuşulmasına asla izin vermem, önce aynaya bak
derim. Tabi ayna geniş perspektifli düşünülecek. Bazı
arkadaşların bu konudaki hassasiyetlerini de normal
karşılamalıyız. Çünkü orayı görmeden, tanımadan afaki
konuşan çok. Sayın Tsey Madina Maykop’tan Antalya
Yelemeli Makbula Kaplan’a selamlar, saygılar.
Sevgili Ömer Meryemko,
Taşıdığınız endişeler konusunda çok haklısınız. Ancak
bazen misafirlik çok uzun süreli olabiliyor. Bu dünyada
da misafiriz biliyorsunuz. Ama öbür taraf içinde
yıllarca hazırlık yapıyoruz. Buranın bizim herkesten
daha fazla vatanımız olduğunu kimse inkar edemez. Dönüş
gerçekleştiğinde elbette sorunlar bitmiyor, tam tersine
sorunlar büyüyerek başlıyor. Çoğumuz gururla buranın
vatanımız olduğunu söylüyoruz. Aksini söyleyenlere
şaşarım zaten. Kimsenin nerede, nasıl hangi şartla da
öleceğini sadece yüce yaradan bilir. Yaşadığınız
topraklara sarılmak çok güzel. Zaten dışlayamazsın
hepimiz pek çok bağlarla bağlandık buraya. Her terör
örgütünde pek çok Çerkes sempatizan var, yalnız var
diye de Çerkesleri o tarafta göstermekte yanlış. Hiç
bir zaman hiçbir ülkeye ihanet etmedik. Çünkü bizler
geminin içinde olduğumuzu biliyoruz. Münferit olaylar
yüzünden kimse bize o yaftayı da vuramaz.
Sayın a.e,
Siteye gösterdiğiniz ilgi güzel ama biraz bulanık suda
balık avlamaya kalkışıyorsunuz bazen. Türkiye’de her
şeyi hemen biran önce olmasını istiyorsunuz.
Türkiye’nin bulunduğu şartlar dolayısıyla pek çok şeye
izin verilmiyor. Bunları da şartlara göre
değerlendirmek lazım. Ama siz yinede bizlere fazla akıl
vermeyin. Tepki alırsınız.
Sayın Hatice Ünal,
Sizin tepkilerinizi de anlıyorum, sitede ne kadar çok
önyargılı ve bana göre yanlış fikirli insanların
olduğunu ama farklı yere gitmekte bir şey
değiştirmiyor. Ki, zaten diğer sitelere de sürekli
katılıyoruz.
Sayın Musost,
Yazılar içinde en büyük tepkiyi de size gösteriyorum.
Kullandığınız kelimeler bir bayana karşı çok çirkin.
Çerkesliği umurunda olmayan insanların böyle ortamlarda
işi yoktur diye düşünüyorum. Tabi Çerkes olup
ilgilenenlerden bahsediyorum. Şu listeyi verseniz de
bizde bilsek iyi olur kanaatindeyim.
Sayın Elif hanım,
Sizin yazılarınızda oldukça kırıcı olmuş. Kiminle kimi
kıyasladığınıza bakılırsa fazla söze gerek olmasa
gerek. Başka siteler önermenin ihanetle ne ilgisi var
anlayamadım. Tam tersine bir yere bağlı kalmadan daha
farklı görüşteki insanlarla da bazı konuları tartışmak
daha yararlı olur kanaatindeyim. Kimse bu siteye
tapulanmadı sanırım. Ayrıca Hatice hanımın sandığınız
zararları, buraya yazı yazan pek çok kişinin zararları
karşısında çok masum kalır. Eleştirileriniz çok ağır.
Biraz daha sakin kafayla yazmanız dileğiyle.
Saygılar.
|
|
|
Elif |
14.11.2005 |
Maf,
Herkesin bir sabır sınırı var. Benimkisi de buraya
kadardı. Ne olduğunu, ne yapmaya çalıştığını
bildiğiniz, emin olduğunuz insana hakaretler,
suçlamalar, iftiralar, kovmalar daha aklınıza ne
gelirse bütün negatif davranışları sergileyenlere siz
nasıl tepki verirdiniz?
Başka siteye gitmek tabi ki ihanet değil ama gidiş
şekli çok önemli. İnsanları başka bir tarafa
yönlendirmek; giderken de o ana dek bulunduğunuz yeri
karalamak hangi doğruyu içeriyor? Siteyi hepimiz yeri
gelince eleştiriyoruz ama şu var ki, size tolerans
tanınmıyor ve sizin doğrularınızla örtüşmüyor diye
hakareti ve gammazlanmayı hak etmiyorlar.
Ve ben çok bunaldım, bir süre yazmak istemiyorum.
Hepinize sevgiler. |
|
|
Kopsirgen Orhan |
14.11.2005 |
Saygıdeğer
Elif;
Şimdiye kadar fırsat bulup sizin yazılarınıza cevap
yazmamıştım. Geçen gün Qabardey isimli bir zat yazı
yazdı. Abhazya’yı, Adigey'i, Kabardey'i iyice karaladı.
Ona bir cevap yazdım. Bu cevaba karşılık, sayın Azmi
Berberoğlu bir yazı yazdı. Zorunlu hissettim cevap
yazdım. Saygıdeğer dedik olmadı, sevgideğer dedik
olmadı. Sevgili kardeşimizin ne istediğini ne
düşündüğünü anlamış değilim. Ama, kesinlikle dönüşçü
olmadığını gayet iyi anlıyorum. Ona ve diğer
Berberoğlu'na bir yazı hazırlıyorum. Hem çok şiddetli
Kafkasyalı gözüken, bir yerde Kafkasya’yı öven, hatta
dönüşü destekler gibi gözüküp köstekleyen; hatta dönüş
denildiğinde tüyleri ürperen bazı hemşehriler gördük.
Sayın Berberoğlu sanırım bu gruptan.
Biz dönüşçü düşünceyi savunanlar yazdıklarımızın
arkasındayız ve BİZİM YÜREĞİMİZ ELBRUZ KADAR YÜKSEK ve
SEVGİ DOLUDUR. PSIJ KADAR UZUN ve DAYANAKLIDIR. HİÇ BİR
IRKA ve ULUSA DÜŞMANLIĞIMIZ YOKTUR. TÜRKİYE CUMHURİYETİ
VATANDAŞI OLMAKTAN GURUR ve KIVANÇ DUYARIZ. GEREKİRSE
BU ÜLKEYE CANIMIZI FEDA EDERİZ Ama sayımız az da olsa,
dilimizi, örf ve adetlerimizi yaşatmak ve dilendiğinde
Anavatan KAFKASYA’ya göç etmek hakkına sahip olduğumuzu
ve böyle bir düşüncenin ve düşünce gereklerinin yerine
getirilmesi halinde doğduğumuz ülke ve ülke halkına bir
zarar getirmeyeceğini, bilakis Kafkasya ve Kafkas
halklarının BÜYÜK TÜRKİYE için; SEVGİ, SAYGI,İYLİK ve
GÜZELLİKLER İÇERSİNDE AVRASYA ve TÜM DÜNYA HALKLARININ
YAŞAM DÜZEYLERİNİN HIZLA YÜKSELECEĞİ İSTEM ve DUYGUSU
VARDIR. BİZ KAFKASLILAR; İYİLİK-GÜZELLİKTEN, SEVGİDEN,
SAYGIDAN YANAYIZ... (Parantez bilgi: Bu görüş salt
benim görüşümdür. Halkımın böyle düşündüğü,
düşüncesiyle böyle yazdım. Benden başka kimseyi
bağlamaz.) Değerli kardeşimiz Berberoğlu, her
yazdığımızı hakaret dolu buldu.
Daha ne yazayım bilemiyorum. Değerli hemşehrimiz
Berberoğlu; MAYKOP'lu TSEY MADİNA’ya ne cevap verecek
bekliyorum.
Değerli hemşehrim Elif bacım,
Düşüncelerine ve kalemine ve de her şeyden önce size
esenlikler diliyorum.
Değerli
Kardeşim;
Yazınıza cevap vermeden önce haddim olmayarak bir kaç
soru yöneltsem cevap verir misiniz? Peşinen belirteyim;
cevap verseniz de vermezseniz de sizi düşünce ve
duygularınızla baş başa bırakıyor ve tekrar sevgi ve
saygılar sunuyorum.
Sorularım;
1) Köyünüz
2) Köyünüz de yaşayan sülaleler (şehir ya da kasabalara
göç edenler ve köyde kalanlar ayrı ayrı belirtilirse
daha iyi olur).
3) Üye listesinde sizin sülale adınızı KOZBA olarak
okudum.KOZBAlar Abaza'dır. Hem Abhazya’da ve hem de
Karaçay Çerkessk Cumhuriyeti’nde yaşayan Kozbalar
vardır.
4) Eğer gerçekten siz Kozba iseniz atalarınız
Abhazya’dan mı, yoksa Karaçay Çerkessk Cumhuriyetinden
mi göç etti?
5) Dil biliyor musunuz ? Abazaca ya da diğer Kafkas
dillerinden birini?
6) Evli misiniz ? Evli iseniz eşiniz Kafkasyalı mı? Dil
biliyor mu?
7) Yazılarınızın tamamını okumuş değilim beni
bağışlayın ama okuyacağım. Siz Kafkasya’ya hiç gittiniz
mi? Gittiniz ise izlenimlerinizi açıklar mısınız?
8) Parantez bilgi: Kafkas Abhazya Kültür Derneği
Başkanı İLHAN KOZBA benim çok iyi tanıdığım bir
kişidir. Sizleri ondan sordum. Telefon konuşması
yaptığınızı belirtti ve Kuşha (Asetin) kökenli
olduğunuzu söyledi, doğru mudur? Sakın yanlış
anlaşılmasın Kuşhalar da yani Osetler de Kafkasyalıdır.
Ağabeyimin eşi de Asetin’dir. Benim köyümde en azından
şu anda 6 Asetin gelini var.
Sevgi ve Saygıdeğer Kardeşim;
Belki sorma gereğini duyarsın diye yukarıda yazılı olan
soruları ben kendim için cevaplandırıyorum.
1) Benim köyümün Üst başlık altında Çerkesce yani
Abazaca adı LO KIT’dir. (Loların köyü 1859 yılında
Karaçay Çerkessk Cumhuriyeti’nden göç etmiştir. Şu anda
köyümde 35 hane vardır. Benim yaşımda olanların hepsi
(benim doğum tarihim 1948) gayet iyi bir şekilde
Abazaca konuşabilmektedir. Ancak bu gün itibariyle
Abazaca konuşanların sayısı oldukça azalmaya
başlamıştır. Benim köyüm de değil on yıl; beş yıl sonra
herhalde Abazaca konuşan kalmayacaktır. Benim köyümden
şu anda üç aile Abhazya’ya göç etmiştir. Bu göç
edenlerin hepsi de yaşamlarından memnundur.
2) Şu anda köyümde yaşayan mevcut sülaleler: KOKA-MUKA
-(MUKBA)-GONA-CKOTAN-AYSAN-NIR-APSA-NEPŞ-VAZ-HAŞSA-AJİ-KAM-KIK-HAPAT-ÇAGO-KOPSİRGEN
3) Benim sülale adım KOPSİRGEN’dir. Atalarım 1859
yılında Kafkasya-Karaçay-Çerkessk’ten göç etmişlerdir.
Sülale damgamız vardır.
4) Türkiye’de ve Abhazya da ve Karaçay Çerkessk
Cumhuriyeti’nde tanıdığım bir çok Kozba vardır. Bir
daha tekrarlayım. Türkiye Abhaz Derneği Başkanı İlhan
Kozba ile
27.09.2005 ve 06.10.2005 tarihlerinde Kutlama Günü’nde
Abhazya da idik.
5) Ben Abazaca dilini öğünmek olmasın gayet iyi
biliyorum. Okuyup yazıyorum ve tercüme de yapıyorum.
6) Evliyim. Eşim Kabardey. Onun içinde övünmüş
olmayalım. Mükemmel Kabardeyce bilir. En azından
konferans verebilecek durumda ve de Karaçay Çerkessk
Cumhuriyeti’nde bu özelliğini de göstermiştir.
7) Ben 1968 yılından itibaren Kafkasya ile yazışmaya
başladım. 1990 yılından itibaren de her sene
Kafkasya’ya bir kaç kez giden bir kişiyim. Abhazya
savaşını adım adım izlemiş ve o acı günleri yaşamış bir
kişiyim.
8) Kozba İlhan'ın (Kıymet) verdiği bilgiler
doğrultusunda kendinizi ortaya koyun ve ondan sonra
yazalım.
Sevgi ve Saygıdeğer Kardeşim;
Biz Kafkasyalıların bir özelliği şudur: ELBRUZ DAĞI
KADAR KALBİMİZ YÜKSEK ve BÜYÜK SEVGİ ve SAYGI DOLU,
KUBAN NEHRİ KADAR UZUN TANRI’NIN YARATTIĞI KULLARININ
SEVGİSİ NEDENİYLE...
Değerli Kardeşim,
Benim gibi açık yürekli ol düşünce ve davranış
dilekleriyle sevgi ve saygılar sunuyorum. |
|
|
Ömer Meryomko |
15.11.2005 |
Sayın
Baykaldı...
Öncelikle fikirlerime saygı duyduğunuz için teşekkür
ederim…
Ancak yanıtınızda demişsiniz ki: Biz hiçbir zaman
hiçbir ülkeye ihanet etmedik. Evet bu konuda haklı
olabilirsiniz ancak ben ''yaptıklarımız,
yapacaklarımızın garantisidir'' sözüne kesinlikle
inanmıyorum.
Tüm arkadaşlardan özür dileyerek ve fikri kesinlikle bu
yönde olmayanları tenzih ederek söylüyorum ki, okuduğum
birtakım yazılardan endişe duyuyorum.
Çerkes milliyetçiliği yapmanın hiç bir anlamı yok.
Gururla söylüyorum ki, ben de bir Çerkes’im ancak bazı
yazılardan anladığım şu; biz yeryüzündeki en üstün
ırkız. Hayır böyle bir şey yok. Maalesef öncelikle biz
vatanına sahip çıkamayan insanlarız.
Her Çeçen direnişi haberini aldığımda kızarıp
bozarıyorum. Unutmayalım ki, bizim 1864’ten önceki
nüfusumuz şu an Çeçenistan’da yaşayan Çeçen nüfusundan
daha fazlaydı. Onlar hala orada biz ise kolay olanı
seçmişiz ve ben tek bir şeye bağlıyorum; Allah
inancının yavaş yavaş yitip tükenmesi.
Sıcak yatağımıza uzanıp ''acaba yarın ne yapsam'' diye
düşünüyoruz. Sevgili Baykaldı sadece utanıyorum, sadece
utanıyorum… |
|
|
Azmi Berberoğlu |
15.11.2005 |
Sayın ORHAN,
Sizi cevaplandırıp cevaplandırmamak arasında bir hayli
düşündüm, anlatımlarınız çok iyi niyetli. Ancak belki
de farkında bile değilsiniz, satır aralarına
serpiştirdiğiniz sözler insanları incitici ve emin olun
sizin gibi sürekli sevgi dolu bir insana pek
yakışmıyor.
Sakince okursanız ne demek istediğimi çok iyi
anlayacaksınız. Örnek: Bir önceki yazınızda cümleye;
dönüş taraftarı gibi görünen ama öyle olmayan, Kafkasya
ile ilgili pekte olumlu şeyler yapmayan, dönüş
karşıtları olduğunu (neredeyse onları bir hain gibi
suçlayarak) ve sonrasında sizin kanaatinize göre
benimde onlardan olabileceğimi belirtiyorsunuz.
Şimdi:
1- Elinizde benim dönüşe karşı olduğuma ilişkin herhangi
bir delil var mı?
CEVAP: YOK
2- Benim dönüş konusuna karşı olduğumu beyan ettiğim,
burada veya başka bir ortamda herhangi bir yazım,
makalem vb var mı?
CEVAP: YOK
3- Beni yakından veya uzaktan tanıyor musunuz?
CEVAP: HAYIR
Bütün bunların arasına da DEĞERLİ KARDEŞİM KOZBA veya
SEVGİLİ KARDEŞİM KOZBA ibareleri koyduğunuz için
yazınızda bana hakaret etmemiş olacaksınız... Olmaz...
Size belirtmiştim; kendi yazılarınızdaki eleştirdiğiniz
ismin yerine, kendi adınızı koyup tekrar okuyun,
yazdıklarınızın nerelere gittiğini daha iyi
görebilirsiniz.
Bazen insanlar tartışma ile KAVGA etmeyi
karıştırıyorlar.
Sizin bunu rahatlıkla kavrayabilecek olgunlukta
olduğunuza inanıyorum.
Öte yandan benim yazılı olarak deklare ettiğim, şahsıma
ilişkin bilgileri sorguluyorsunuz. Anlayamadım
nedendir. Merakinizi gidereyim, bilgilerim CC’de
kayıtlı, halen Almanya’da yaşıyor ve Köln
Üniversitesi’nde (FHK) DOKTORA çalışması yapıyorum. BEŞ
çocuk babasıyım. İlk oğlum GIDA Mühendisi, diğerleri
okuyorlar. Abhazca öğrenmeye çalışıyorum, bu konuda
yardımcı olabilirseniz çok da memnun olurum.
Sayın İlhan KIYMET'le Ahmet KUŞHAN isimli bir ALAN
arkadaşım vasıtasıyla telefonda tanıştım (A. Kuşhan
evlilik vasıtasıyla akrabamızdır). Başkaca ortak
tanıdıklarımızda vardır; örneğin sayın Dr. Batıray
ÖZBEK gibi.
Ancak bunların hiçbirisi yaptığım eleştirinin haklı
olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Dilerim bir küçük
kardeşinizden gelen bu yapıcı eletirleri dikkate alır,
gereksiz diyaloglara izin vermezsiniz.
Bakın sevgili ORHAN ağabeyim, (benden 7 yaş büyük
olduğunuz için size böyle hitap ediyorum.)
Yazılarımı bir kez daha ve dikkatlice okuyun, eminim
ki, yazdıklarımın burada yazışan insanların
birbirlerine daha saygılı ve kırıcı olmamaları adına
yazılmış ve son derece yapıcı açıklamalar olduğunu
göreceksiniz.
Ben Rusya'ya birkaç kez gittim ancak KAFKASYA’YA henüz
özel bir seyahatim olmadı, planımızda ailece 2006
yılında bir-iki haftalık bir gezi yapmak var (ABHAZYA'ya).
Sayın Medina TSEY arkadaşımızın benden hemen sonra
yazdığı yazıyı defalarca okudum, ancak benim yazımla
hiç ilişkili değil (soruları da bana sorulmuş olamaz).
Saygılarımla.
Not: Siz çok gittiğiniz için bilirsiniz diye
soruyorum.. OTOMOBİL ile gitmeyi tavsiye eder misiniz?
|
|
|
Necdet Hatam |
16.11.2005 |
Değerli
Arkadaşlar,
Anavatana dönüş düşüncesinin bende, ulusal bilinçlenme
ile eş zamanlı olduğunu söyleyebilirim. Yani lise
yıllarımdan beri hep dönüşü düşündüm, dönüşü yaşadım,
dönüşü yaşıyorum. Buna karşın önceleri bu sayfaya
yazmaya çok sıcak bakmadım… Forum yazılarını izlemeye
başladığımda ilk yazı biraz eskimiş, konu da bana göre
öyle yanlış bir noktadan başlatılmıştı ki… Dönüş
hakkında, dönüş politikası hakkında belki hiçbir şey
okumamış genç arkadaşlarımız Anavatana dönüşü o kadar
rahat mahkum ediyorlar ki; ne yazayım, ne söyleyeyim
deyip acı ile gülümsüyor es geçiyordum. Derken
Anavatana Dönüş’ü destekleyen arkadaşlardan yanıtlar
geldi. Ancak ben bu yanıtlara karşın sayın Yılmaz
Berberoğlu’un kerameti kendinden menkul yargılarını
doğru sanmaya başlamasından korktum ve yazmaya karar
verdim. Yazının hemen her cümlesi eleştirilebilecekken
kimi bölümleri görmezden geldim. Yine de bir hayli uzun
yazmak zorunda kaldım. Özür diler okuma sabrını
gösterenlere teşekkür ederim.
Dilerseniz, önce yöntem üzerinde duralım biraz:
Belirli bir düşünce eleştirilecekse eleştiriye temel
olması gereken, çıkış noktası yapılması gereken şey o
düşünce savunucularının söylemleri, yazıları olmalı.
Eleştiriyi yapan kişinin eleştirdiği kişilerin
söylediklerini, yazdıklarını, yaptıklarını değil de,
kendi ürettiği söylemleri temel olarak almasının,
nesnellikle, doğrulukla, gerçekçilikle…
Bağdaştırılabileceğini sanmıyorum.
Çıkarımlar, sanıya, öznel görüşe değil, mutlaka
bilgiye, bilgi, belgeye dayanmalı, gerektiğinde de
bilgi kaynakları gösterilebilmelidir.
Karşılaştırmalar benzer konularda, aynı ölçü birimleri
ile ve bilinen anlamları ile yapılmalıdır. Kullanılan
terimler, bilimsel anlamları ile kullanılmalıdır.
Örneğin ağırlık ölçü birimi olarak grama tüm dünyanın
verdiği anlamın verilmesi nasıl bir zorunluluk ise,
asimilasyon, anadili kullanma özgürlüğü, etnisite, ulus
vb terimler de bilimin anlayıp anlattığı gibi
algılanmalı kendimize özgü anlamlar verilmemelidir..
Sorunun çözümü konusunda sorumluluk duyuluyorsa,
benimsenmeyen görüşler, sadece eleştirilmekle
kalınmamalı, çözüm önerileri de sunulmalıdır.
Sosyolojik olayların kişilere, kişilerin dünya
görüşlerine göre, algılama düzeylerine göre, farklı
algılanabileceği hep göz önünde bulundurulmalıdır.
Örneğin “nerede olursan ol, ne yaparsan yap, nasıl
sahip olursan ol, ama mutlaka paralı ol“ gibi bir
yaklaşımı dünya görüşü olarak seçmiş birine, anadilin
güzelliği, korunması geliştirilmesi gerektiğinin
anlatılamayacağının bilincinde olunmalıdır ya da dini
inancının gereklerini terine getirmeyi yaşamın amacı
olarak seçmiş (günlük yaşamında, dinin gereklerine de
bir pay ayırma gibi dindarlık değil demek istediğim)
birine, ulusal-kültürel değerleri koruyup geliştirmenin
önemi, bunun için özveride bulunmanın gerekliliğinin
anlatılamayacağı bilinmelidir, gibi daha sayılabilecek
bir çok şey.
Şimdi bu görüşler ışığında, sayın Yılmaz Berberoğlu’nun
yazısını değerlendirmeye başlayalım:
“DÖNMEK YA DA DÖNMEMEK... İŞTE BÜTÜN MESELEMİZ?” denmiş
yeni sayfa açılmış. Benim aklıma ilk gelen soru şu:
Dönmek ya da Dönmemek diasporadaki her Çerkes’in
meselesi olabilir mi? Hepimiz bunu her Çerkes’in
meselesi olmadığını, olamayacağını biliriz. Kültürünün
yok oluşunun rahatsızlığını duymayan, ulusal kültürel
değerlerini yaşatmak geliştirmek gibi bir kaygısı
olmayan, var olduğuna var olması gerektiğine inanmayan
(ki, çevrenizde yığınla bulabilirsiniz) Çerkes’in
meselesi olamaz dönmek ya da dönmemek. Çünkü dönüş;
ulusal kültürel değerleri koruyup, geliştirmenin
gerekliliğine inananlar için geliştirilmiş bir çözüm
önerisidir. Yani bunu tartışabilmek için önce
diasporadaki yok oluşun bir entegrasyon değil bir
asimilasyon olduğunun bilincinde olacaksınız.
Ülkedeki hakim unsurun değerlerini benimsemenin,
entegrasyon olarak adlandırılabilesi için, değerleri
yok olan halka da değerlerini koruma ve geliştirme hak
ve olanaklarının sağlanmış olduğunu kanıtlayacaksınız.
Sizin de verdiğiniz vergilerden oluşan bütçeden sadece
hakim unsurun dil ve kültürünün geliştirildiğinin,
kendi paranızla asimile edildiğinizin bilincinde
olacaksınız. En önemlisi de bu yok oluşa dur deme
isteğiniz olacak, bunun için kimi özverilerde bulunmaya
hazır olacaksınız. Kısaca inancınız olacak.
Terimleri bilimsel anlamları ile kullanamadığı olgular,
gerçekçi boyutları ile görülmediği sürece, girişilecek
tartışma sonuçsuz kalmaktan öteye gidemeyecek, sadece
sayın Yılmaz Berberoğlu ve benzerlerini rahatlatma
aracı olabilecektir, düşüncesini taşıyorum.
“Nedense bazı kardeşlerimiz Çerkeslerin ve Çerkesliğin
kurtuluşunu geri dönüşte aramakta ve bunu
gerekçelendirirken" anavatanda yaşamanın, Çerkesleri
asimilasyondan korumanın en etkin yolu olacağını
vurgulamaktalar. Herkesin kendi görüşü olacaktır.
Doğaldır. Saygı duyuyorum. Ancak katılmıyorum.”
Elbette ki bu görüşlere katılmama hakkınız var sayın
Berberoğlu. Ancak bir çok arkadaşın belirttiği gibi,
kendinizce “asimilasyonu önlemenin en etkin yolunu” da
göstermeliydiniz. Bunu yapmıyorsunuz. Katılmadığınız
görüşleri sadece eleştirerek puan toplama yöntemi çok
eskidi bilesiniz.
“Evet bizler önce burada asimilasyon üzerinde durmak
istiyorum. Almanya'da, öğrencilik yıllarımda çokça
tartıştığımız konulardan biriydi: ‘Asimilasyon mu
Entegrasyon mu?’ Sanırım bazılarımızın da karıştırdığı
kavramlar bunlar. İçinde yaşadığı topluma uyum
sağlamakla o toplum içinde erimek-kimliğini kaybetmek
aynı şeyler midir?” Elbette değildir. Ancak bize göre
bir başka toplum içinde erimeyi uyumla karıştıran
sizsiniz gibi geliyor bize. Hangimizin yaklaşımı daha
doğru? Dilerseniz bu terimlerin anlamını biraz arayın,
hayır derseniz birlikte ararız.
“Çerkeslerin Türkiye Cumhuriyeti ile ne zaman sorunları
olmuştur? Çerkesler Türkiye Cumhuriyeti için ne zaman
sorun olmuştur ? Yorum sizlerin.” Dilini kültürünü
korumak, geliştirmek kısaca asimilasyonu geciktirmek
adına örgütsel düzeyde hiçbir şey istemeyen bir
toplumun devletle ne sorunu olabilir? Buna karşın
Türkiye Cumhuriyeti’nin Çerkeslerle sorunu olduğu
dönemler olmuştur. Kurtuluş Savaşı sonrası Manyas ve
Gönen çevresi Çerkes köylerinin sürgünü buna bir
örnektir. Hem Çerkeslerin kültürel varlıklarını koruyup
geliştirme hak ve olanakları konusunda devletten bir
şey istememeleri, bu sorunlarının çözüldüğü anlamına mı
gelir?
“Öte yandan; atalarımız bu ülkeye turistik gezi yapmaya
gelmediler.’’ Girişte, tartışmaya söylenmemişleri
söylenmiş gibi temel almanın yanlışlığını söylemiştik.
Atalarımızın bu ülkeye turistik gezi için geldiğini
iddia eden, bizim bilmediğimiz bir görüş mü var ki,
bunu söylemek gereği duyuyorsunuz?
‘’Biz yenilmiş, ancak teslim olmamış bir avuç
insanların torunlarıyız.” İzninizle buraya zulüm gören
bir başka halka uygun gördüğünüz ve sizin de
katıldığınız Çerkes olmayan birinin değerlendirmesini
de alayım: ‘Bir, Saddam zulmünden kaçıp Türk sınırına
yığılan Kürtlere’, bir de ‘Rus askerlerine sarılıp
kendini uçurumdan atan’ Çerkes kadın ve çocuklarına
bakın. (Son ifade bir İngiliz büyükelçisinin kitabında
mevcuttur, yani yazar ne Türk ne de Çerkes'tir.)”
Anladığım kadarı ile siz demek istiyorsunuz ki sayın
Berberoğlu; “zulümden kaçanlar Çerkes ise Osmanlı
sınırlarına yığılmaları teslim olmamak için seçtikleri
onurlu bir yol. Binlerce yıllık vatanların terk
etmelerinin nedeni özgürlüğe olan tutkuları” ama
zulümden kaçanlar Kürtler ise “Türk sınırına
yığılmalarının nedeni yüreksiz oluşları” çifte
standardın bu kadarına bilmem ne demeli?
“Kafkaslarda şu an ‘tarihi bir şans eseri’ özgürlükler
vardır. İnsanların ölmeleri herhalde hoş karşılanamaz
ama ‘Bedelsiz Kazanılan Değerlerin Değeri Olamaz!’ ”
diyebiliyorsunuz gayet rahatlıkla. Bence sizi bu kadar
keskin konuşturan cehaletinizdir.
Sayın Berberoğlu: Sadece Koşhable’den ulusalcı
oldukları için bir gecede götürülüp geri gelmeyenlerin
sayısı tam 270 kişidir (iki yüz yetmiş) ve bugün
politika, bilim, dil, kültür alanındaki başarılı
insanlarımızın, öğünebileceğimiz bütün değerlerimizi
(siz diasporadakilerin dahil) koruyan geliştiren
insanların en az % 70’i, yetim büyümüş, hayatlarının
bir döneminde otlarla, ağaç kabukları ile beslenmek
durumunda kalmışlardır.
Dilerseniz bir de üretim yönünden; örneğin derlenip,
geleceğe miras bırakılan söylence sayısı, anadilde
yazılan şiir yayımlanan kitap sayısı, bestelenen eser
sayısı, bunları geliştiren grup sayısı vb. konularda
sayıları ancak yüz binlerle ifade edilen “bedel
ödememiş”lerle, kimilerine göre yedi milyonu (!) bulan
Türkiye diasporasını bir karşılaştıralım ya da daha
yenilerde vatan savunmasında Abhazya için her şeylerini
vermeye hazır olan, veren anavatan insanı ile masa
başında, sanal ortamda vatan kurtaran, anavatandakilere
yol yöntem öneren; ancak, geçin bir maaş tutarını
vermeyi, elbise eskilerini verirken bile elleri
titreyen diasporadakileri bir karşılaştırın. Alacağınız
sonuçlardan sonra, bilmem yine böyle üst perdeden
konuşabilir miydiniz?
Hadi bir de spekülasyon yapalım: Anavatan kesimi bugüne
kadar hiçbir bedel ödemedilerse bile, siz ve sizin
gibilerin “tu-kaka” olarak tanımladığınız anavatanda
bugünlerde de yaşama bedelini ödemiyorlar mı? Anavatanı
sadece uzaktan seven, sizlerin küçümseyen sözlerini
okumaya, dinlemeye katlanmıyorlar mı?
Bu konuda daha çok şey söylenebilir ama özetle
bilinmesi gereken; diasporada ulusal kültürel hak
kazanımı mücadelesinde bir üyesi ölüm cezası alan ya da
zindanlarda çürütülen tek bir aile gösterilemezken,
anavatanda böyle bir bedel ödememiş tek bir ailenin
olmadığıdır.
Gerçekten de “bedelsiz kazanılan değerlerin değeri
olmaz” ama üzücü olan, 140 yılı aşkın diaspora
yaşamında, var olmak için ciddi hiçbir bedel ödememiş
olanların, anavatanın bugünlere, her gün bedel ödenerek
getirtildiğini görememeleridir.
”Unutmayalım, Ruslar düzenli Çerkes ordularını
yenmediler. Organize olmamış doğru dürüst devlet
kültürü olmayan, ancak gerilla savaşı verebilen bir
avuç insanı yendiler. Acı da olsa gerçek bu. Amacım
kendi değerlerimi küçümsemek değil, yanlış anlaşılmasın
ama olmayan şeylerle avunmayı da anlamlı bulmuyorum.”
Kusura kalmayın ama burada Rusları mı yoksa Çerkesleri
mi küçümsediğinizi anlayamadım.
”Atalarımızın sürüldükleri topraklar bir çok insanımız
için ‘çok uzak bir anı’ olmaktan öteye gidiyor mu?”
Atalarının sürüldükleri topraklar “çok uzak bir anı”
olanlar için emin olun “bir zamanlar Çerkes oldukları”
çok daha uzak bir anıdır. Lütfen rahatsız olmasınlar.
Yukarıda belirttiğim gibi çağrımız onlara değildir,
“ben varım, var olmalıyım” diyenleredir…
“Yahudi lobilerinin varlığını bilmeyenimiz var mı? Biz
neden aynı mantığı uygulamayalım? Önemli olan bulunulan
yerlerde değerli insanlar yetiştirmek, söz sahibi
olmaktır. Ben lobilerin varlığını biliyorum, bilmeyen
olduğunu da sanmıyorum. Ancak siz; anavatanına dudak
büken, bugüne kadar evi bekleyen kardeşlerini
küçümseyen, anavatanı ile ilgilenmeyen, imkanı olduğu
halde anavatanını gezmeye gitmeyen, vatandaşı olabilme
fırsatını elinin sırtı ile iten, bulunduğu ülkelerde
politikaya karışmamaya özen gösteren, yüzünü anavatana
dönünce sadece politika konuşan, hariçten gazel okuyan
başka diaspora biliyor musunuz? Hem bu lobilerin
olabilmesi için, lobisi olduğu merkezlerin de güçlü
olması, yeterli nüfuslarının olması gerekmez mi?
Avrupa’daki Türklerin arkasında sizce Türkiye
Cumhuriyeti’nin desteği yok mu?
“Bilgi insanoğlunun en büyük silahıdır. Biz bilgili
insanlar oldukça hiç bir şey bizi yok edemez, müsterih
olalım.” Çok doğru. Ben de bu yargınıza yürekten
katıldığım için müsterihim zaten. Biliyorum ki, siz
bile bilgisizce kalem oynattığınız konular hakkında
yeterince bilgi sahibi olduğunuzda belki anavatana
dönmeyecek ama "Anavatanda yaşamanın, Çerkesleri
asimilasyondan korumanın en etkin yolu olacağını”
vurgulamaya başlayacaksınız.
“Öte yandan, 70 Milyon'luk, ayrıca tarihten gelen
kökleriyle de bir dünya devletinin vatandaşı olmak kime
ne kaybettirir?” Burada da dönüşçülerin hiç düşünmediği
bir şeyi onların görüşü imiş gibi sundunuz, elbetteki
ayıp ettiniz. Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşlığını
dönüşçüler olarak önemsemesek gece gündüz çifte
vatandaşlık sağlanması çabasını sürdürür müyüz?
Platformlara, sitelere sizleri kızdırmak pahasına
“bizce, iki komşu ve büyük ülkenin temel politikalarına
ters politika seçerek değil, iki komşu ve büyük ülke
arasında dostluk köprüsü olabildiğimiz; ekonomik,
ticari, kültürel ilişkilerini geliştirmelerine katkıda
bulunabildiğimiz ölçüde ulusal kültürel değerlerimizi
koruyabileceğimizi, geliştirebileceğimizi,
anavatanımızla sağlıklı ilişkiler kurabileceğimizi,
isteyenlerin dönebileceğini, dönenlerin daha rahat
edeceğini, diasporadakilerin bir görevinin de
anavatandaki kardeşlerine, dönüş yapan kardeşlerine
zarar vermemek olduğunu görmek, görmek isteyen göz için
çok zor olmasa gerek.” içerikli yazılar yazar mıyız?
Ancak bu konu sizin için çok önemli ise eğer her yıl,
şimdilik anavatana yerleşme kararındaki çok az sayıdaki
Çerkes’i bir kenara bırakıp, başka ülkelere bu arada
Amerika’ya, Rusya Federasyonu’na yerleşen Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşı Türklere propaganda yapmanız
gerekiyor. Bunu yapmayacak olsanız bile çok akıllıca
sandığınız bu yaklaşımı sürdürürseniz, “150 milyonluk,
ayrıca tarihten gelen kökleri ile bir dünya devletinin
vatandaşı olmak daha çok şey kazandırabilir” yanıtını
alabilirsiniz.
“Ben kendimi kültürel olarak "Çerkes" etnik olarak
"Türk" hissediyorum.1864 bana ne denli hüzün veriyorsa,
Çanakkale ya da 26 Ağustos’ta o denli
gururlandırıyor...Ve kimse kızmasın ama ay-yıldızlı
bayrak bana yerküre üzerindeki her şeyden daha değerli
geliyor.” Değerli kardeşim, ilk cümlenizi bir dil
sürçmesi olarak değerlendiriyorum. Yoksa kişinin
annesini kendisinin seçemediği gibi, etnik konumunu da
kendisinin seçemediğini bilemeyecek kadar konunun
cahili olmazsınız. Ancak kişi kendini, kültürel olarak
bir başka halktan sayabilir. Bunu da normal
karşıladığımızı sadece bu sitede çeşitli sayfalarda
defalarca yazmış oldum. Ancak burada da dönüşü
düşünenleri Türk düşmanıymış gibi gösterme çabanızı
anlamak mümkün değil. Girişte söylediğim gibi
eleştirilerinize, dönüşü savunan insanların yazılarını
temel almanız gerekiyor.
”Bu arada, geçenlerde bir yazı okumuştum, kardeşimizin
biri Çerkes kökenli olduğunu bir ay önce öğrenmiş. Bu
insanı hangi anavatana götüreceksiniz, geç de olsa
kültürel olarak farklı kimliğini öğrenmiş bu insanın
bulunduğu toplumdan başka yerde rahat edebileceğini
düşünebiliyor musunuz?’’ Böyle insanlara
seslenmediğimizin altını bir kez daha çiziyorum. Dönüş
için kişilerin kendileri istekli olmalıdır. Çok kolay
olmadığı bilinmelidir. Anavatan için ulusal yaşam için,
sizlerin görmezden gelebileceği kimi bedelleri ödemeye
hazır olmalıdır. Anavatanda Türkiye yanlısı, Türkiye’de
Rus yanlısı dahası Rus uşağı yaftalarına
katlanabilmelidir, gibi…
“Son olarak; kültürel değerlerimizi yitirmemek elbette
görevimiz olmalıdır.” Değerli kardeşim çağımızda neyi,
nasıl yapacağınızı söylemediğiniz de söylediğiniz en
güzel şeyin bile hiçbir önemli olmadığını dahası
önerenin önerisinde samimi olmadığı anlamına geldiğini
artık bilmeniz gerekmiyor mu?
”Ancak yaşadığımız ülkeye sahip çıkmalı, onun gücünün
bizim gücümüz olduğunu da unutmamalıyız. Biz burada ne
denli güçlü ve etkili olursak, Kafkaslar da yaşayan
insanlarımıza o denli yararımız olacaktır.” İnanın
yüzde yüz katıldığım bir görüş. Hem de anavatan
tarafına da uyarlanabilecek doğru bir görüş. Yani
anavatan olarak yaşadığımız ülkeye, yani Rusya
Federasyonu’na sahip çıkmalı, onun gücünün bizim
gücümüz olduğunu da unutmamalıyız. Burada ne kadar
güçlü ve etkili olursak, diasporada yaşayan
insanlarımıza o denli yararımız olacaktır. Örneğin
yerel televizyonlarımız diasporadan izlenebilse fena mı
olur?…
Saygı bizden efendim…
Yazışmaların hakaret içermemesi konusunda çok duyarlı
olanlara, Azmi Berberoğlu kanalı ile birkaç sözüm var:
Değerli Kardeşim,
Duyarlılığınıza katılmamak mümkün
değil. Ancak saygısızlığı, ahlak kurallarına uymamayı,
sadece hakaret sözcükleri ile sınırlandırdığınızı
görüyor ve bu anlayışı çok ilkel buluyorum. Uygar
insanların onur anlayışı ile ilkel kalanların onur ve
hakaret anlayışları epeyce farklılaşmıştır çağımızda.
Örneğin sizce; birkaç dönüm tarlası işgal edildiği için
kavga çıkaran, küfür eden, şansı kötüyse cinayet
işleyen biri mi daha onurludur, her gün erozyonla giden
vatan topraklarını korumak için erozyona karşı mücadele
eden mi?
Çöplerini bahçesine döktüğü için komşusuna av tüfeği
ile ateş açan biri mi daha cesurdur, onuruna düşkündür,
tutuklanma tehlikesine karşın, işini gücünü bırakıp
denizin kirletilmesine karşı çıkanlar, nehri kirleten
fabrikatörlere karşı, kelle koltukta mücadele edenler
mi?
Birine enayi demek mi daha büyük hakarettir, tüm
toplumu enayi yerine koymak mı? Söylemediği, yazmadığı
şeyleri bir kişiye mal etmek mi daha büyük hakarettir,
yoksa görüşlerine katılmadığı için dönüş grubuna
söylemedikleri, yazmadıkları görüşleri mal etmek mi?
Peki bugün beğenmese de ata toprağı diyebileceği
ülkenin bekçiliğini yapanları küçümsemek, eleştirileri,
söylenmemişlerin, yazılmamışların, kendi sanılarının,
öznel görüşlerinin üzerinden yürütmek hangi ahlakın
sınırları içindedir ya da hakaretler, tavırlar
konusunda duyarlı arkadaşların bu kadar çarpıklığı
görmemesinin ya da hiç uyarıda bulunmayışının sizce
nedeni ne olabilir?
Katılımcımız Abrek-2’nin deyimi ile “hani merak ettim
de?”
Saygılar. |
|
|
Azmi Berberoğlu |
16.11.2005 |
Sevgili
Necdet HATAM,
Bazı heyecanlı yaklaşımlardan ve gereksiz (doğru
olmayan) suçlama intibaı uyandıracak nitelemelerden
kaçındığımız ölçüde tartışmalardan verim alınabilir.
Öte yandan OKUDUĞUNU anlamaktan daha önemlisi DOĞRU
ANLAMAK
olmalıdır, aksi halde doğruları yanlış algılama ve
sübjektif değerlendirmeler yapma olasılığınız artar.
Yazınızda DOĞRU ve YANLIŞları fazlaca iç içe geçirmiş
ve bazı doğru olmayan tespitler ve buna dayalı olarak
da haksız eleştiriler getirmişsiniz.
Sonuç olarak yazı kurgulamanız REAKSİYON temelinde
gelişmiş ve başta kendi yazdığınız AKSİYONER olma
isteminizle çelişen bir yazıya dönüşmüştür.
Kardeşim Yılmaz beyin yazısını cevaplamadan önce, benim
kişisel olarak yazdıklarımı da okumuş olsaydınız,
sanırım yazınızdaki bazı cümleler olamayacaktı.
(24.06.2004)
Necdet bey;
Tartışmaların verimli olması adına saygılı olmak istemi
bir kişinin SUBJEKTİF değerlendirmeleriyle
sınırlandırılmaması gereken bir olgudur. İLKEL şeklinde
niteleme yapmadan "savunduğum saygılı olmak, fikre
karşı olmak, kişisel hakaret etmemek" kavramlarının
neleri içerip içermediğini açıklamamı isteseydiniz,
EMİNİM istemlerimin son derece ÇAĞDAŞ ve DEMOKRATİK
talepler olduğu konusunda hemfikir olurduk.
Ben kişisel olarak DÖNÜŞe KARŞI değilim ve olmadım,
ancak DÖNÜŞ olgusunun değişkenleri hakkında başlangıç
açıklamaları yapılmıştır. BİLİMSEL yaklaşımlar DUYGUSAL
yaklaşımlar gibi olamazlar; birey olarak kendi düşünce
ve deklare ettiğim görüşlerimle bağlıyımdır.
Ben size HİKMETI KENDİNDEN MENKUL görüşler yazmışsınız
diyerek saygısızlıkta etmeyeceğim. Gerçi siz onu bana
hitaben söylemediniz, ancak SEVİYE seviyedir, korumakta
yarar var.
Necdet bey,
Size kişi olarak kesinlikle karşı değilim ve zaman
zaman Marje'de güzel yazılarınızı da okuyorum.
Hepimiz bilmek ve kabul etmek durumundayız ki, bizler
insan OLARAK hata yapabiliriz, savunduğumuz FİKİRleri
doğru zannederiz AMA DOĞRU olmayabilirler. Bu bağlamda;
kişi olarak her zaman hatalı olabileceğimi, yanlışlar
yapabileceğimi peşinen kabul ederim ve bu nedenle de
başkalarından önce KENDİMİ ELEŞTİRMEKtir ilk yaptığım
Sevgi ve saygılarımla. |
|
|
a-e |
16.11.2005 16:51:47 |
Sayın Azmi
Berberoğlu,
Her ne kadarda nickle yazan arkadaşları bundan böyle
ciddiye almayacağınızı deseniz de, bana hitap etmeseniz
de hepimiz bilmek ve kabul etmek durumundayız ki,
bizler insan OLARAK hata yapabiliriz, savunduğumuz
FİKİRleri doğru zannederiz AMA DOĞRU olmayabilirler. Bu
bağlamda; kişi olarak her zaman hatalı olabileceğimi,
yanlışlar yapabileceğimi peşinen kabul ederim ve bu
nedenle de başkalarından önce KENDİMİ ELEŞTİRMEKtir ilk
yaptığım.
Söyleminizden yola çıkarak size bir kaç hatırlatmada
bulunarak çelişkiye düştüğünü ileri sürdüğünüz değerli
büyüğümüzden önce sizin çelişkilerinizi gösterme
gereğini duyuyorum.
Kuşkusuz değerli büyüğümüz Necdet Hatam beyinde bu
konuda söyleyecekleri olacaktır. Bazı heyecanlı
yaklaşımlardan ve gereksiz (doğru olmayan) suçlama
intibaı uyandıracak nitelemelerden kaçındığımız ölçüde
tartışmalardan verim alınabilir. Bu tespitiniz
doğrudur, fakat kendi tespitinize uyma konusunda sizde
özenli olmalısınız. Siz bana yazdığınız cevapların bir
çok yerinde beni ve halkımı durmadan hain, arkadan
vuran, ihanet eden bir millet olarak lanse etmişsiniz.
Bunları burada tekrarlamamın gereği yok. Çünkü hemen
hemen bir çok yerde aynı sözleri tekrar etmişsiniz.
Bunun yanında Türkiye Türklerindir başlığı altında bana
hitaben yazdığınız yazıda beni ırkçı ve fanatik bir
kişilik diye tanımlamışsınız ve tamamen tartışmanın
ötesinde kişiliğim üstüne yorum yapmış kişiliğime direk
saldırmışsınız ve yazdığım yazılarda nerelerde ırkçı ve
fanatik bir durum arz ettiğimi, neyin ırkçılığını ve
fanatikliği içinde olduğumu belirtmemişsiniz. Üstelik o
konu baslığı altında mensubu olduğunuz halka karşı bir
çok hakaret varken beni olmayan şeylerle suçlama
ilginçliğini göstermişsiniz.
Sizin bana yüklediğiniz ve kendinizde göremediğiniz bir
kaç söyleminizi buraya aktarayım.
24.06.2004 00:13:04 tarihinde ve zaman diliminde
demişsiniz ki;
’’Değerli arkadaşlar,
Burası bir FORUM. Ancak yazıları irdelerseniz hiçte
öyle görünmüyor. Neden biz bir konu üzerinde sağlıklı
bir biçimde tartışmak ve FİKRİ anlamda katkılarda
bulunmak yerine yorum yazan kişinin KİŞİLİĞİ ile
uğraşıyoruz.
Böyle bir tartışma mantığı olamaz. Her klavyenin başına
geçen, her aklına geleni doğru ya da yanlış irdelemeden
yazmak zorunda mıdır? Karşınızda tanımadığınız bir
KİŞİLİK var ve siz kullandığınız incitici sözlerle
birbirinizden uzaklaşıp, daha da kötüsü kırıp,
kırılıyorsunuz. Herkesten ricam hiç kimseye hakaret
etmeden, TARTIŞMA konusunda sağlayabilecekleri katkıyı
sağlamalarıdır.’’
Evet neden siz bu konu başlığı altında yazdığım, öne
sürdüğüm fikri değil de bir çok yerde olduğu gibi
kişiliğim ile uğraşmayı tercih ettiniz?. Kişilikle
uğraşan kişi ilk ben miyim yoksa siz misiniz?
Durmadan karşınızdaki halkı hainlikle suçlamanız
hakaret değil midir acaba ya da ırkçılıkla fanatizmle
suçlamak hakaret tanımları içine girmiyor mu size göre?
‘’Bakınız bu sütunlarda UYGUN olmayan üslup
kullanıldığı için, bazı tartışma başlıkları, tartışmaya
kapatılmak zorunda kalınıyor.’’ cümlesi de size ait.
Şimdi bir bakalım kapatılan konuda sizin bunda payınız
var mı yok mu?
- Gönül isterdi ki, bugün AVRUPA ve ABD tarafından asla
ağza alınmayan GERÇEK SOYKIRIMIN hikayesini tartışalım.
Ama bizim ABD ve AVRUPA'da dayılarımız yok.
- ARKADAN vuran ERMENİ
- EĞER TC Hıristiyan bir ülke olsaydı hiçbir şekilde bu
ve benzeri suçlamaların muhatabı olmayacaktı. (Eski
Yugoslavya ve Azerbaycan'da yaşananlar ve Batılıların
gösterdiği tepkiler bunu en canlı delilleridir.
- RUSlar tarafından yapılan GERÇEK bir SOYKIRIMI pas
geçilerek, zorlama senaryolarla TC’yi, SOYKIRIMCI gibi
gösterme gayretleri İKİYÜZLÜ BATIlıların uydurma
senaryolarından öte gitmemektedir
- Ermeni kardeşlerimizde (nedense daha DÜN'e kadar RUS
egemenliğinde idiler) kendilerini kullandırmaktan
vazgeçmelidirler.
- Türkiye CUMHURİYETİ'nin kurucularını, kuruluş
sürecini yakinen okuyanlar, bilenler onun IRKçı,
milliyetçi bir CUMHURIYET olmadığını rahatlıkla
anlayabilirler. (Fransa'da KORSİKA'nın özerkliğinden,
Korsikalıların insan haklarından söz edemezsiniz.
DEMOKRASİ VARDIR.)
- Genel olarak bakıldığında insanlık arasındaki en
yaygın hastalığın BİLGİ sahibi olmadan FİKİR sahibi
olma seklinde tezahür ettiği söylenilmekte (özellikle
azgelişmiş ülkelerde).
Ayrıca hepimizin iyi bilmesi gereken bir başka gerçeğin
de TÜRKİYE CUMHURIYETİ devletinin dünyada fazla bir eşi
ve benzeri olmadığıdır. Batı bugünkü büyüklüğe dahi
tahammül edememektedir. Çünkü bu cumhuriyet eşi az
görülür şekilde Halklar tarafından ortaklaşa
kurulmuştur. (Türk-Kürt-Çerkes-Laz-Arap vs.)
Kapatılan konudaki katkılarınız ortada, ‘’bilgi sahibi
olmadan, fikir sahibi olunmaz’’ demişsiniz. Daha düne
kadar Rusların egemenliği altında dediğiniz yer bu gün
özgürdür. Daha düne kadar değil de şu anda bile tam
özgür olmayan kendi anavatanınızı düşünmeniz gerekmiyor
mu ve tam özgürleşmesi için enerjinizi anavatanınıza
kullanmanız gerekmiyor mu?
Irkçı ve milliyetçi bir yapıya sahip olmayan cumhuriyet
olmayacağını bilmeyen bir eğitimci olarak adınıza
üzüldüm ama ben sizi bilgilendireyim dilerseniz.
Halkların ortak olarak birlikte kurduğunu dediğiniz
ülkemizde, sadece hangi halkın dili, kültürü, dini,
tarihi daha çok gelişti? Mademki sizin deyiminizle bir
ortaklık var mı? Hani nerde ortaklığın gerekleri? Bu
konu başlığında dile getirdiğim ve sizin üzerinde
durmayıp başka bir şekilde bana yüklenmeniz sayesinde
yön değiştirmiş olan ‘’anadilde eğitim hakkı’’ ne
zamandan beri konuşuluyor ve ortak kurulmuş ülkede bu
yönetmelik ne zaman meclisten geçmiştir? Bunun doğru
düzgün olmasa da zorluklarla dolu yönetmelikler
içermesine rağmen geçmesine katkısı olan o çok
suçladığınız Batılı devletler ve eğitimci olarak
bulunduğunuz Almanya’nın payını inkar etmek doğru bir
yaklaşım mı?
’’Çerkesler bulundukları ülkelerin mutluluğu için
cansiperane çalışırlar’’ diyorsunuz. Oysa görünen o ki;
siz bulunduğunuz ülkede (Almanya’da) bunu hiçte
yapmıyorsunuz ve durmadan Batılı devletler deyip,
ekmeğini yediğiniz yere hakaret ediyorsunuz. Bu ters
bir durum değil mi sizce? Bu da bir nevi hakaret degil
mi? Yine ırkçı olmadığını demokrat olduğunu
savunduğunuz devletin kuruluşundan sonraki kurulan
İstiklal Mahkemeleri’nde İstanbul, İzmir ve Ankara
surecinde dört Ali denen mahkeme heyeti tarafından
cezaya maruz kalan ve idam edilen Çerkes büyüklerini
araştırmanızı ve nedenleri üstüne düşünmenizi tavsiye
ederim.
O dönemlerde Çerkesleri sindirme operasyonunun nasıl
başarılı olduğunu ve Çerkesler başta olmak üzere ortak
kurulmada emeği geçmiş tüm halklara hangi dayatmaların
yapıldığını tarihin yazılmış satır aralarında ve
yazılmamış gizlenmiş tarihin tüm satırlarında
görebilirsiniz.
Büyük harfle yan yana getirip vurguladığınız
kelimelerde büyük harfin nerede, nasıl kullanıldığında;
ne anlamlar yüklendiğini bir eğitimci olarak en başta
sizin bilmeniz gerekir.
Ulus devletlerin kurulusunda iki esprinin söz konusu
olduğunu birinin millet ve kan bağına dayanarak
kurulduğunu diğerinin de toprak birliğine dayanarak
kurulduğunu, buna örnek olarak T.C ve Almanya’yı
diğerine örnek olarak da Amerika, İngiltere gibi
ülkeleri görebilirsiniz ve Avrupa ülkeleriyle, T.C
arasındaki azınlıklara tanınan haklar arasında
kıyaslamalarda uçurumlar olduğunu gözlemleyebilirsiniz.
Örneğin eğitimci olduğunuz Köln Üniversitesi’nde hangi
kimliğinizi kullanabiliyorsunuz ve yaşadığınız ülkede
vızır vızır her türlü diğer halkların medyalarına
rastlıyor ve o ülkede yaşayan halklara tanınan
haklardan yararlanıyorsunuz. Camileriyle, tv’leriyle,
kültürel ve etnik kimlikleriyle Hıristiyan ülkelerde tüm
imkanlardan yararlanan halkları düşünürsek olayları
Hıristiyan, Müslüman ayrımına getirmenizdeki üslubunuzun
ne kadar yanlış olduğunu kavrayabilirsiniz.
‘’Hasbelkader bir TV kanalı kurabildiğimizi düşünün,
nasıl eleştiri alınacaktır kim bilir? Ancak bugün için
doğru diye bizlere deklare edilen her şey Batılıların
DOĞRUlarıdır. Onların DOĞRU diye sundukları
gerekçelerle ÜLKELER işgal edilir, insanlar katledilir
ama o özgür ve DEMOKRAT ülkeler tüm bunların, ya
SEYİRCİLERİ ya da SUÇ ORTAKLARIDIRlar da’’ diyorsunuz.
Başkaları sizi eleştirecek diye hiçbir şey yapmamayı
düşünerek halkınızın onunu kapatmaya yönelik bu yorumda
size ait bir şeyi yapıyorsanız başkaları şunu, bunu
yapacak diye hiç uğraşmayın kendiniz için yapın derim.
Bakarsınız maddi altyapı oluşabilir (ben şahsen
ümitsizim). Ümidinizin olmadığını demişsiniz pandoranın
kutusunda kalıpta insanlık tarafından asla bulunmayan
umudu kastediyorsanız, umudunuzun olmadığını
anlayabilirim ama sadece Türkiye’de beş milyonu aşkın
bir halkın bir tv açamayacağı konusunda umutsuzsanız
çok yanılıyorsunuz derim. Çünkü henüz halkların gücünün
farkında değilsiniz. Bir halk istedi mi her şeyi
başarır hele tv gibi basit bir şeyi bir halkın
yapamayacağını düşünmek son derece yanlıştır.
’’Ayrıca sayın Ünal çok doğru bir tespitte bulunmuş,
Türkiye’de yaşayıp, sonrada onu başka ülkelere
gammazlayan birileri var ama bunların arasında
ÇERKESler yok sanırım’’ demişsiniz. AB ve Çerkesler
konusunda şimdi bende size sunu diyeyim. Hem Avrupa’da
yaşayıp Avrupa’yı gammazlayanların başında kimler
geliyor?
‘’ÜLKESİNE İHANET EDİP, ORDUSUNU ARKADAN
HANÇERLEYENLERE KARŞI Ülkesini ve vatandaşlarını KORUMA
refleksi olarak nitelemektir. Vatana İHANETİN cezası
bütün dünyada ÖLÜM cezasıdır sayın a,e. Bu nedenle
tarihi boyunca MAZLUMLARA kucak açmış bir devleti
gerçekte olmamış bir olayla itham etmek bana akılcı
gelmiyor. Ama AVRUPA güdümünde yazılan bir senaryoda
ERMENİlerin kullanılması olarak görüyorum.
Bence POLEMİK yaratmak yerine KENDİ GERÇEK tarihinizle
yüzleşmenizde yarar vardır.’’
Bu sözleriniz de mantık var mı sizce? Mantık varsa eğer
ülkesinde devletine ihanet edip Osmanlı’ya karşı
ayaklanan ve Kemalist hareketin yanında yer alan
Çerkeslere ne diyebiliriz? Öyle ya Osmanlı’ya göre bir
tek biz ihanetçi sayılmayız değil mi? Dönemin ileri
gelenleri hangi devletin askerleriydi? Bir tarafta
Anzavur diğer tarafta Ethem bey. Biri Osmanlı’yı diğeri
Kemalist düşünceyi savunup birbirleriyle savaşmadılar
mı? Şimdi biz bu durumda kime ihanetçi diyelim ya da
savaştan sonra sürgün edilen, Çerkes köylerinin sürgün
emirlerini verenlerin Çerkes büyükleri olduğunu
düşünürsek; kimin, neye ihanet ettiğini diyebiliriz?
Bana önerdiğiniz tarihinizi biraz araştırsanız ne iyi
olur.
Ağzınıza geleni deyip her şekilde hain diye
seslendiğinizde size karşı yazdığım düşüncelere cevap
vermeden ben doğru adres değilim deyip kenara çekilen
ve daha sonrada tartışmak isteyen ben değildim sanırım.
İşimize geldiği gibi konuşup sonrada susarak bir kenara
çekilip daha sonrada insanlara islerine gelmeyen
sorulara cevap vermiyorlar diye yüklenmek dogru mu?
Ben, bana sorulan her kelimeye cevap vermişimdir, acaba
sizde verdiniz mi?
‘’Tartışma ve diyalogları ÇERKES adabına göre yapalım"
demişsiniz yeni bir davet diyerek. Peki bu adaba daha
sonra uydunuz mu? Kişiliğime hedef alarak,
‘’misafirliğini bil’’ derken ‘’karışma’’ derken ve de
‘’akıl verme’’ derken, siz adaba uydunuz mu peki?
’’Bir ULUS'un en önemli özelliklerinden birinin DİL
birliği olduğu hepimizin malumudur’’ demişsiniz.
Haklısınız. Peki yukarda size yazdığım konuyu
araştırdınız mı? Bugün dil kursu açmanız mümkün müdür
bu yönetmeliklerle? Gördüğünüz gibi hiçbir üniversitede
Çerkesce dil eğitimi verilmediğini bildiğiniz bir
ülkede bunun nedenlerini düşünmek ve çabalamak gibi
gayretlerden uzak sadece dil kursu açalım demekle bir
şeylerin olmayacağını görmeniz gerekmiyor mu?
Daha da uzatabilecek yazımı burada şimdilik
noktalıyorum. Şunu demem gerekirse bazen
söylemlerimizin tam tersi durumlar içinde bulunabiliriz
ve bizi bu haldeyken yakalayanları da sevmeyiz ve bende
bu sitedeki üç binin üzerindeki üyenin içinde sanırım
tek Ermeni’yim ve bir başıma burada eğer sizi
karıştıracağımı ya da üzerinizde oyunlar oynayacağımı
düşünüyorsanız size tek diyeceğim: Bir tek kişinin bunu
başarıp da sizin başaramadıklarınızı görünce, ben değil
siz düşünün. Benim burada ne kimseyi bir yere, bir
oyuna, bir karmaşıklığa çekme gibi hedefim olmadı,
olmazda. Sadece fikirlerimi dışınızdan biri olarak
söylerim. İnsanları düşündürür mü düşündürmez mi o
karşımdakilerin bilecekleri iştir. Ben kendi tarihsel
görevimi yerine getiren bir insanın vicdani
rahatlığıyla mutlu olurum ve bana burada yapılan
suçlamalarla da yıkılmam.
Çerkesler anavatanlarını gerçekten seviyorlarsa
vatanlarına sahip çıkmasını da bilmeliler ve
bulundukları ülkelerde o ülkenin çıkarlarından daha çok
kendi çıkarlarını gözeterek gelişmeli, güçlü olmalı her
yönüyle gelişmeli, değerlerini korumalı ki, daha yeni
yeni özgürleşen anavatanlarına faydaları olsun.
Dağılmışlıklarını bir araya getirsin ve vatanlarına
yerleşmenin koşullarını oluştursun.
Beş milyonu aşkın Çerkes’in Türkiye’de yaşadığını
düşünürsek bu ülkede yaşayan ve kendi dilini kültürünü
koruyamamış, bunun için çaba vermemiş ve durmadan
‘’eriyoruz, bitiyoruz, asimile ediyoruz’’ diye
serzenişte bulunan toplumun anavatana faydası olabilir
mi? Bence yok. Ölüsünü izleyen hiçbir gözün vücuduna
hayrı olmaz. Eridiğini, dilinden, kültüründen her an
uzaklaştığını diyen dil, anavatanda lal olur.
Bulunduğu yerde kendisini korumasını bilmeyen de
anavatanda toplanamaz.
Anavatanınızı seviyorsanız önce bulunduğunuz her yerde
tüm kurumlarınızla kaybettiklerinize kavuşun. Yüzde
20’lere inmiş anadilde konuşmayı yüzde 90’lara
çıkarmanın yolları bulunmalı ve tüm kültürel
etkinliklerine kavuşmuş bir halk olarak sizleri
bekleyen size kucak açmaya hazır anavatanınıza gidin.
Sevgilisinden koparken gidenin; sevgilisine dönerken,
yıkılmış, bitmiş, erimiş, değişmiş, hüzünlerle dolmuş,
yılların vermiş olduğu ağırlığın altında ezilerek
dönmüş hali sevgiliyi her zaman üzecektir.
Sevgili dediğim anavatan kollarını açmış sizleri
kucaklamak istiyorken, sizin bu halde ona dönmeniz
haksızlık olur. En güzel duygularınızı giyinin üstünüze
ve en güzel şarkıları götürün yüreğinizde vatanınıza
derim ben.
Tüm dünyaya dağılmışsınız, tüm iklimleri yaşamışsınız,
tüm renkleri tanımışınız. Belki de hiç bir halk sizler
kadar bilemez bu dünyanın diğerleri tarafından
bilinmeyenlerini. Öyle ise her ülkeden bir güzellik
götürün anavatanınıza hasretliğin armağanı olarak
acıların sevinci olarak.
Her topraktan bir çiçek sunmak zor mudur? Anamız,
bacımız, sevgilimiz, kardeşimiz her şeyimiz olan kendi
öz topraklarımıza, bence çokta zor değil. Her el bir
çiçekle gidebilir anavatana. Her yürek sevebilir daha
önce olmadığı kadar çok anavatanı.
SEVGİLER |
|
|
Talebe |
17.11.2005 |
Selamlar,
Necdet ağabeyin yazdıklarına katılıyorum, "a-e"nin
aramızda olmasına seviniyorum, kimilerinin ulusal
sorunumuz üzerine pek de samimice kafa yormadıklarını
hissediyorum...
Ama samimi olanlarımızın: Dönüşçü ve ya Kalışçı, "şu"cu
ve ya "bu"cu herkesin yapabileceği bir şeyler olduğuna
inanıyorum. Bu nedenle üslup konusunda duyarlıyım? Her
konuda konuşmanın, herkese bir cevap yazmanın ise
gereksiz olduğuna inanıyorum.
Adını ne koyarsanız koyun; sorun "ulusal sorun". Bu
sorun'un çözümü için bir ulusal kurtuluş hareketi
gerekiyor. Örgütlenme biçimi, mücadele yöntemleri vs.
her şey tartışılabilir ama böyle bir ulusal kurtuluş
hareketinin önderliksiz, örgütsüz; plansız-programsız
yürütülemeyeceği tartışılmaz!
Dernekler, yapıları gereği böyle bir role soyunamazlar.
Daha net ve ya homojen, kararlı, hızlı düşünüp hızlı
karar alabilen ve uygulayan, kendini koruyabilen cesur
bir önderliğe ve "Manifesto"ya ihtiyaç var. Enerjimizi
boş yere harcamayalım ve fazla da zaman kaybetmeyelim!
Necdet Abi, bunların gerekli olduğunu eminim sen de
biliyorsun? Daha açık söyleyeyim: Bir lidere, liderliğe
ihtiyacımız var. Yap çağrını: Yalnızca Dönüşçülere!
Nasıl örgütlenmemiz gerektiğini tartışalım ve nasıl
daha kitlesel dönüşlerin örgütlenebileceğini... Gerisi
boş!
Saygılarımla.
Takma ad kullananları kafalarını takanlara:
Kendi öznel koşullarınızdan yola çıkıp kimi
değerlendirmeler yapıyorsunuz. Yapmayın! Güzellik
yarışması değil bu. İsimlerin veya resimlerin hele su
aşamada o kadar önemi yok. Meksika'daki Zapatista
Hareketinin İkinci Komutanı Marcos'a neden gerçek
kimliğini ve yüzünü sakladığını soran gazeteciye
verdiği cevap üzerine kafa yorun biraz :"Dünya bizi
daha iyi görsün diye!..."
Sevgiler, saygılar. |
|
|
Kaya Şenvar |
17.11.2005 |
Takma ad
kullananları kafasına takmış birisi olarak;
Meksika'daki Zapatista hareketinin başındaki adam
Marcos'a sormuşlar ve cevap vermiş... Çok güzel...
Ne alaka Marcos'a sorulan soru ve takma isim
kullanması? Eşleştirdiğiniz kişi veya olaylarla hiç
alakası yok. Bu platform, köken olarak birlikte
olanların platformu. Dolayısıyla birbirimize açık, net
samimi ve gerçekçi olmak gerekmez mi?
Siz samimi değil misiniz ya da aynı kökenden değil miyiz? Gerçek
isminizle yazsanız iyi olmaz mı? Daha iyi tanışmış
olmaz mıyız?
Daha ileri boyutlarda sorunlarımıza çare bulmaz mıyız?
En azından kim olduğunuzu/olduğumu bilmek güzel değil mi?
Sizin deyiminizle Takma adı kafaya taktım evet.
Gerçek isminizi, adresinizi verin yazalım, konuşalım,
tartışalım, paylaşalım, birlikte çare bulalım.
Kimsiniz?
Ben kim miyim?
Kaya Şenvar / Ankara (BAJ) |
|
sayfa
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12 |
|
|
|
|
|
|
|