...................
...................
DÖNMEK YA DA DÖNMEMEK. İŞTE BÜTÜN MESELEMİZ...   -3
Yılmaz Berberoğlu
20 Haziran 2004
                         
...................
 
...................
Talebe
14.11.2005

Selamlar,

Tekrarlamakta yarar var: Her konuda, herkesle tartışmak, tartışabilmek gerekiyor. Bunun için kimliğin o kadar önemi yok. Çerkes, Türk, Kürt, Alman ve ya Amerikalı...

Önemli olan bu insanların ulusal kimlikleri değil, mücadelemize bir katkılarının olup olamayacağıdır. Böylesi insanlara kapıları neden kapatalım ki?

İspanya iç savaşında "Uluslararası Tugaylar" kurulmuş. Filistin'de "72 Millet"ten insan savaşmış. Öteye gitme; Anadolu'da yaşayıp da Kurtuluş Savaşı'na katkıda bulunmayan bir millet var mı?

Tartışma kültürü önemli; çünkü bu süreçte insanlar yalnızca bilgi edinmiyor ve ya "bir şeyler" söylemiyor. Dinlemeyi öğreniyor! Tahammül etmeyi... Sinirlerine, duygularına hakim olabilmeyi...

"Tartışmak için önce bilgi sahibi olmak gerekir" tezi de pek doğru gelmiyor bana. Bilginin siniri yok ki! Birinin ulaşabildiği bir kaynağa bir diğerinin ulaşamaması mümkündür. Artı, her kaynak da gerceği yansıtmayabiliyor.

Keza duyguların, inançların kimi zaman bilgiyle örtüşmemesi mümkündür. Öyleyse hiç konuşmayalım mı yani?

Düşün bir: Henüz "Çerkes" kavramı, daha doğrusu kimin Çerkes oldugu bile net değil?

Önemli olan, doğruların ortaya konulmasından sonra o zamana kadar savunduğumuz yanlıştan vazgeçebilmektir.

Kızmadan, küsmeden, terk etmeden...

Saygılarımla.
 
 
a-e
14.11.2005

Selamlar

Bu konu başlığı altında yazdığım yazıların hiç bir yerinde Ermeni kelimesi geçmediği halde, neden bu kadar Ermeniliğim yine öne atıldı lütfen bu başlığı okuyanlar yazılarıma bir göz atsınlar ben nerde ne kadar Ermeni kelimesini kullanmışımda karşılığında hep Ermeniliğim sunulmuş bana.

Ben ne yazdım ne aldım düşünüyorum da bir yere varamıyorum bir türlü.

Bu yazımda beş defa Ermeni kelimesini tekrarlamış bulunuyorum.

Ayrıca mail adresinden benimle görüşmek isteyenlere şunu diyeyim; benim kültürümde önce konuşup vurmak, sonrada vurduğumla bir şey olmamış gibi konuşma yolları aramak diye bir şey olmadığından,bana vuranlardan hiç kimseyle ikili diyaloglara girmeyeceğim, girmemde ve beni hain ilan edenlerin; hainlerle diyalog kurmak istemesini anlayamıyorum, yanlışlarım olmuşsa, burada olmuştur burada olan yanlışlarımın da burada olanların tarafından bilinmesi gerekiyor ne varsa yanlışım herkesin önünde denilsin. Çünkü ben iyi ya da kötü, bu site toplumunun bir üyesiyim.

Kim hakkımda daha detaylı gerekçeler vermek istiyorsa buyursun burada topluluğun içinde versin.

Saygılarımla
 
 
Azmi Berberoğlu
14.11.2005

Sayın Elif hanım.

Bu tartışma seviyesi benim götürebileceğim sınırları çok aşıyor. Bir eğitimci olarak size tavsiye edebileceğim tek şey, kendinize yapılmasını istemediğiniz şeyi başkalarına yapmamanızdır.

Esen kalın
.
 
 
Elif
14.11.2005

Maf,

Acaba suçladığınız kişiliğine saldırdığınız ve bu başlık altında bir tek Ermeni kelimesi kullanmayan kişiye yaptıklarınızla siz hangi konumdasınız? Oysa o kişinin yazdığı konu bambaşkaydı sizin geldiğiniz nokta ise bambaşka siz neyi anlatmaya çalışıyorsunuz?

Başkalarına öneride bulunmak çok basit bende size şimdi bir yığın öneride bulunabilirim. Ama önemli olan verilen önerileri kendimizin uygulayıp uygulamadığıdır. Bende sizlere Çerkesleri Türkleştiren provokatörler diyebilirdim. Ama işte bu iftira ve hakaret içereceği için demiyorum. Sizin yapmadığınız ama önerdiğiniz doğruyu; uygulayan biz ,önerip uygulamayanda sizsiniz!

Her şeye rağmen sevgiyle.
 
 
Baykaldı.H
14.11.2005

Sevgili büyüklerim ve arkadaşlarım,

Çok şaşırdım çünkü benden daha asabileri de varmış. Aslında benimkisi asabilik değil, çocukluğumdan bana miras kalan haksızlığa tahammül edememe. Bu tabi ki pek çok Çerkes’in kanında var. Önce Kafkasya’dan bahsetmem gerekecek. Abhazya haricinde bütün Kuzey Kafkasya’yı dolaştım, insanlarını tanıdım, iyi kötü pedagojiyi de bilirim, sosyolojiden de anlarım biraz. Demek istediğim şey şu; Kafkasya’ya gitmeden önce kalbi ora için atan biri gittiğinde, orayı görmek istediği gibi gördüğü için hayal kırıklığıyla geri dönmekteler. Tabi orası hakkında pek çok olumsuz cümleler sarf etmekteler.

Gerçeği söylemek gerekirse, oranın insanlarının oranın şartlarına göre buradakilerden daha saf ve temiz olduğunu anlayabilirsiniz. Onların 70 yıl boyunca yaşadıkları çileden sonra, kapitalizmin kucağında birden kendilerini bulmaları elbetteki bazı olumsuzluklara yol açmıştır. Bir de buradan giden vurguncular eklenince batağa daha fazla saplandılar. Merak ediyorum, acaba onların yerinde biz olsaydık, onların neresine yetişirdik. Her şeyi bulunduğu şartlara göre değerlendirmek gerekir. Ben oradaki akrabalarımdan gördüğüm yakınlığı inanın buradakilerden görmedim. Her şeyiyle, Kabardey, Çeçenistan, Dağıstan, Adigey, Osetya burnumda tütüyor. Tek isteğim ölmeden orayı bir kez daha görebilmek ve hatta yerleşebilmek.

Ancak dönüşü savunanlar şunu da iyi bilmeli ki buranında bazı şartları var onları da göz önünde bulundurmak lazım. Kafkas insanının hakkında kötü şeyler konuşulmasına asla izin vermem, önce aynaya bak derim. Tabi ayna geniş perspektifli düşünülecek. Bazı arkadaşların bu konudaki hassasiyetlerini de normal karşılamalıyız. Çünkü orayı görmeden, tanımadan afaki konuşan çok. Sayın Tsey Madina Maykop’tan Antalya Yelemeli Makbula Kaplan’a selamlar, saygılar.


Sevgili Ömer Meryemko,

Taşıdığınız endişeler konusunda çok haklısınız. Ancak bazen misafirlik çok uzun süreli olabiliyor. Bu dünyada da misafiriz biliyorsunuz. Ama öbür taraf içinde yıllarca hazırlık yapıyoruz. Buranın bizim herkesten daha fazla vatanımız olduğunu kimse inkar edemez. Dönüş gerçekleştiğinde elbette sorunlar bitmiyor, tam tersine sorunlar büyüyerek başlıyor. Çoğumuz gururla buranın vatanımız olduğunu söylüyoruz. Aksini söyleyenlere şaşarım zaten. Kimsenin nerede, nasıl hangi şartla da öleceğini sadece yüce yaradan bilir. Yaşadığınız topraklara sarılmak çok güzel. Zaten dışlayamazsın hepimiz pek çok bağlarla bağlandık buraya. Her terör örgütünde pek çok Çerkes sempatizan var, yalnız var diye de Çerkesleri o tarafta göstermekte yanlış. Hiç bir zaman hiçbir ülkeye ihanet etmedik. Çünkü bizler geminin içinde olduğumuzu biliyoruz. Münferit olaylar yüzünden kimse bize o yaftayı da vuramaz.

Sayın a.e,

Siteye gösterdiğiniz ilgi güzel ama biraz bulanık suda balık avlamaya kalkışıyorsunuz bazen. Türkiye’de her şeyi hemen biran önce olmasını istiyorsunuz. Türkiye’nin bulunduğu şartlar dolayısıyla pek çok şeye izin verilmiyor. Bunları da şartlara göre değerlendirmek lazım. Ama siz yinede bizlere fazla akıl vermeyin. Tepki alırsınız.

Sayın Hatice Ünal,

Sizin tepkilerinizi de anlıyorum, sitede ne kadar çok önyargılı ve bana göre yanlış fikirli insanların olduğunu ama farklı yere gitmekte bir şey değiştirmiyor. Ki, zaten diğer sitelere de sürekli katılıyoruz.

Sayın Musost,

Yazılar içinde en büyük tepkiyi de size gösteriyorum. Kullandığınız kelimeler bir bayana karşı çok çirkin. Çerkesliği umurunda olmayan insanların böyle ortamlarda işi yoktur diye düşünüyorum. Tabi Çerkes olup ilgilenenlerden bahsediyorum. Şu listeyi verseniz de bizde bilsek iyi olur kanaatindeyim.

Sayın Elif hanım,

Sizin yazılarınızda oldukça kırıcı olmuş. Kiminle kimi kıyasladığınıza bakılırsa fazla söze gerek olmasa gerek. Başka siteler önermenin ihanetle ne ilgisi var anlayamadım. Tam tersine bir yere bağlı kalmadan daha farklı görüşteki insanlarla da bazı konuları tartışmak daha yararlı olur kanaatindeyim. Kimse bu siteye tapulanmadı sanırım. Ayrıca Hatice hanımın sandığınız zararları, buraya yazı yazan pek çok kişinin zararları karşısında çok masum kalır. Eleştirileriniz çok ağır. Biraz daha sakin kafayla yazmanız dileğiyle.

Saygılar.
 
 
Elif
14.11.2005

Maf,

Herkesin bir sabır sınırı var. Benimkisi de buraya kadardı. Ne olduğunu, ne yapmaya çalıştığını bildiğiniz, emin olduğunuz insana hakaretler, suçlamalar, iftiralar, kovmalar daha aklınıza ne gelirse bütün negatif davranışları sergileyenlere siz nasıl tepki verirdiniz?

Başka siteye gitmek tabi ki ihanet değil ama gidiş şekli çok önemli. İnsanları başka bir tarafa yönlendirmek; giderken de o ana dek bulunduğunuz yeri karalamak hangi doğruyu içeriyor? Siteyi hepimiz yeri gelince eleştiriyoruz ama şu var ki, size tolerans tanınmıyor ve sizin doğrularınızla örtüşmüyor diye hakareti ve gammazlanmayı hak etmiyorlar.

Ve ben çok bunaldım, bir süre yazmak istemiyorum.

Hepinize sevgiler.
 
 
Kopsirgen Orhan
14.11.2005

Saygıdeğer Elif;

Şimdiye kadar fırsat bulup sizin yazılarınıza cevap yazmamıştım. Geçen gün Qabardey isimli bir zat yazı yazdı. Abhazya’yı, Adigey'i, Kabardey'i iyice karaladı. Ona bir cevap yazdım. Bu cevaba karşılık, sayın Azmi Berberoğlu bir yazı yazdı. Zorunlu hissettim cevap yazdım. Saygıdeğer dedik olmadı, sevgideğer dedik olmadı. Sevgili kardeşimizin ne istediğini ne düşündüğünü anlamış değilim. Ama, kesinlikle dönüşçü olmadığını gayet iyi anlıyorum. Ona ve diğer Berberoğlu'na bir yazı hazırlıyorum. Hem çok şiddetli Kafkasyalı gözüken, bir yerde Kafkasya’yı öven, hatta dönüşü destekler gibi gözüküp köstekleyen; hatta dönüş denildiğinde tüyleri ürperen bazı hemşehriler gördük. Sayın Berberoğlu sanırım bu gruptan.

Biz dönüşçü düşünceyi savunanlar yazdıklarımızın arkasındayız ve BİZİM YÜREĞİMİZ ELBRUZ KADAR YÜKSEK ve SEVGİ DOLUDUR. PSIJ KADAR UZUN ve DAYANAKLIDIR. HİÇ BİR IRKA ve ULUSA DÜŞMANLIĞIMIZ YOKTUR. TÜRKİYE CUMHURİYETİ VATANDAŞI OLMAKTAN GURUR ve KIVANÇ DUYARIZ. GEREKİRSE BU ÜLKEYE CANIMIZI FEDA EDERİZ Ama sayımız az da olsa, dilimizi, örf ve adetlerimizi yaşatmak ve dilendiğinde Anavatan KAFKASYA’ya göç etmek hakkına sahip olduğumuzu ve böyle bir düşüncenin ve düşünce gereklerinin yerine getirilmesi halinde doğduğumuz ülke ve ülke halkına bir zarar getirmeyeceğini, bilakis Kafkasya ve Kafkas halklarının BÜYÜK TÜRKİYE için; SEVGİ, SAYGI,İYLİK ve GÜZELLİKLER İÇERSİNDE AVRASYA ve TÜM DÜNYA HALKLARININ YAŞAM DÜZEYLERİNİN HIZLA YÜKSELECEĞİ İSTEM ve DUYGUSU VARDIR. BİZ KAFKASLILAR; İYİLİK-GÜZELLİKTEN, SEVGİDEN, SAYGIDAN YANAYIZ... (Parantez bilgi: Bu görüş salt benim görüşümdür. Halkımın böyle düşündüğü, düşüncesiyle böyle yazdım. Benden başka kimseyi bağlamaz.) Değerli kardeşimiz Berberoğlu, her yazdığımızı hakaret dolu buldu.

Daha ne yazayım bilemiyorum. Değerli hemşehrimiz Berberoğlu; MAYKOP'lu TSEY MADİNA’ya ne cevap verecek bekliyorum.

Değerli hemşehrim Elif bacım,

Düşüncelerine ve kalemine ve de her şeyden önce size esenlikler diliyorum.

Değerli Kardeşim;

Yazınıza cevap vermeden önce haddim olmayarak bir kaç soru yöneltsem cevap verir misiniz? Peşinen belirteyim; cevap verseniz de vermezseniz de sizi düşünce ve duygularınızla baş başa bırakıyor ve tekrar sevgi ve saygılar sunuyorum.

Sorularım;
1) Köyünüz
2) Köyünüz de yaşayan sülaleler (şehir ya da kasabalara göç edenler ve köyde kalanlar ayrı ayrı belirtilirse daha iyi olur).
3) Üye listesinde sizin sülale adınızı KOZBA olarak okudum.KOZBAlar Abaza'dır. Hem Abhazya’da ve hem de Karaçay Çerkessk Cumhuriyeti’nde yaşayan Kozbalar vardır.
4) Eğer gerçekten siz Kozba iseniz atalarınız Abhazya’dan mı, yoksa Karaçay Çerkessk Cumhuriyetinden mi göç etti?
5) Dil biliyor musunuz ? Abazaca ya da diğer Kafkas dillerinden birini?
6) Evli misiniz ? Evli iseniz eşiniz Kafkasyalı mı? Dil biliyor mu?
7) Yazılarınızın tamamını okumuş değilim beni bağışlayın ama okuyacağım. Siz Kafkasya’ya hiç gittiniz mi? Gittiniz ise izlenimlerinizi açıklar mısınız?
8) Parantez bilgi: Kafkas Abhazya Kültür Derneği Başkanı İLHAN KOZBA benim çok iyi tanıdığım bir kişidir. Sizleri ondan sordum. Telefon konuşması yaptığınızı belirtti ve Kuşha (Asetin) kökenli olduğunuzu söyledi, doğru mudur? Sakın yanlış anlaşılmasın Kuşhalar da yani Osetler de Kafkasyalıdır. Ağabeyimin eşi de Asetin’dir. Benim köyümde en azından şu anda 6 Asetin gelini var.

Sevgi ve Saygıdeğer Kardeşim;

Belki sorma gereğini duyarsın diye yukarıda yazılı olan soruları ben kendim için cevaplandırıyorum.
1) Benim köyümün Üst başlık altında Çerkesce yani Abazaca adı LO KIT’dir. (Loların köyü 1859 yılında Karaçay Çerkessk Cumhuriyeti’nden göç etmiştir. Şu anda köyümde 35 hane vardır. Benim yaşımda olanların hepsi (benim doğum tarihim 1948) gayet iyi bir şekilde Abazaca konuşabilmektedir. Ancak bu gün itibariyle Abazaca konuşanların sayısı oldukça azalmaya başlamıştır. Benim köyüm de değil on yıl; beş yıl sonra herhalde Abazaca konuşan kalmayacaktır. Benim köyümden şu anda üç aile Abhazya’ya göç etmiştir. Bu göç edenlerin hepsi de yaşamlarından memnundur.
2) Şu anda köyümde yaşayan mevcut sülaleler: KOKA-MUKA -(MUKBA)-GONA-CKOTAN-AYSAN-NIR-APSA-NEPŞ-VAZ-HAŞSA-AJİ-KAM-KIK-HAPAT-ÇAGO-KOPSİRGEN
3) Benim sülale adım KOPSİRGEN’dir. Atalarım 1859 yılında Kafkasya-Karaçay-Çerkessk’ten göç etmişlerdir. Sülale damgamız vardır.
4) Türkiye’de ve Abhazya da ve Karaçay Çerkessk Cumhuriyeti’nde tanıdığım bir çok Kozba vardır. Bir daha tekrarlayım. Türkiye Abhaz Derneği Başkanı İlhan Kozba ile
27.09.2005 ve 06.10.2005 tarihlerinde Kutlama Günü’nde Abhazya da idik.
5) Ben Abazaca dilini öğünmek olmasın gayet iyi biliyorum. Okuyup yazıyorum ve tercüme de yapıyorum.
6) Evliyim. Eşim Kabardey. Onun içinde övünmüş olmayalım. Mükemmel Kabardeyce bilir. En azından konferans verebilecek durumda ve de Karaçay Çerkessk Cumhuriyeti’nde bu özelliğini de göstermiştir.
7) Ben 1968 yılından itibaren Kafkasya ile yazışmaya başladım. 1990 yılından itibaren de her sene Kafkasya’ya bir kaç kez giden bir kişiyim. Abhazya savaşını adım adım izlemiş ve o acı günleri yaşamış bir kişiyim.
8) Kozba İlhan'ın (Kıymet) verdiği bilgiler doğrultusunda kendinizi ortaya koyun ve ondan sonra yazalım.

Sevgi ve Saygıdeğer Kardeşim;

Biz Kafkasyalıların bir özelliği şudur: ELBRUZ DAĞI KADAR KALBİMİZ YÜKSEK ve BÜYÜK SEVGİ ve SAYGI DOLU, KUBAN NEHRİ KADAR UZUN TANRI’NIN YARATTIĞI KULLARININ SEVGİSİ NEDENİYLE...

Değerli Kardeşim,

Benim gibi açık yürekli ol düşünce ve davranış dilekleriyle sevgi ve saygılar sunuyorum.
 
 
Ömer Meryomko
15.11.2005

Sayın Baykaldı...

Öncelikle fikirlerime saygı duyduğunuz için teşekkür ederim…

Ancak yanıtınızda demişsiniz ki: Biz hiçbir zaman hiçbir ülkeye ihanet etmedik. Evet bu konuda haklı olabilirsiniz ancak ben ''yaptıklarımız, yapacaklarımızın garantisidir'' sözüne kesinlikle inanmıyorum.

Tüm arkadaşlardan özür dileyerek ve fikri kesinlikle bu yönde olmayanları tenzih ederek söylüyorum ki, okuduğum birtakım yazılardan endişe duyuyorum.

Çerkes milliyetçiliği yapmanın hiç bir anlamı yok. Gururla söylüyorum ki, ben de bir Çerkes’im ancak bazı yazılardan anladığım şu; biz yeryüzündeki en üstün ırkız. Hayır böyle bir şey yok. Maalesef öncelikle biz vatanına sahip çıkamayan insanlarız.

Her Çeçen direnişi haberini aldığımda kızarıp bozarıyorum. Unutmayalım ki, bizim 1864’ten önceki nüfusumuz şu an Çeçenistan’da yaşayan Çeçen nüfusundan daha fazlaydı. Onlar hala orada biz ise kolay olanı seçmişiz ve ben tek bir şeye bağlıyorum; Allah inancının yavaş yavaş yitip tükenmesi.

Sıcak yatağımıza uzanıp ''acaba yarın ne yapsam'' diye düşünüyoruz. Sevgili Baykaldı sadece utanıyorum, sadece utanıyorum…
 
 
Azmi Berberoğlu
15.11.2005

Sayın ORHAN,

Sizi cevaplandırıp cevaplandırmamak arasında bir hayli düşündüm, anlatımlarınız çok iyi niyetli. Ancak belki de farkında bile değilsiniz, satır aralarına serpiştirdiğiniz sözler insanları incitici ve emin olun sizin gibi sürekli sevgi dolu bir insana pek yakışmıyor.

Sakince okursanız ne demek istediğimi çok iyi anlayacaksınız. Örnek: Bir önceki yazınızda cümleye; dönüş taraftarı gibi görünen ama öyle olmayan, Kafkasya ile ilgili pekte olumlu şeyler yapmayan, dönüş karşıtları olduğunu (neredeyse onları bir hain gibi suçlayarak) ve sonrasında sizin kanaatinize göre benimde onlardan olabileceğimi belirtiyorsunuz.

Şimdi:
1- Elinizde benim dönüşe karşı olduğuma ilişkin herhangi bir delil var mı?
CEVAP: YOK
2- Benim dönüş konusuna karşı olduğumu beyan ettiğim, burada veya başka bir ortamda herhangi bir yazım, makalem vb var mı?
CEVAP: YOK
3- Beni yakından veya uzaktan tanıyor musunuz?
CEVAP: HAYIR

Bütün bunların arasına da DEĞERLİ KARDEŞİM KOZBA veya SEVGİLİ KARDEŞİM KOZBA ibareleri koyduğunuz için yazınızda bana hakaret etmemiş olacaksınız... Olmaz...

Size belirtmiştim; kendi yazılarınızdaki eleştirdiğiniz ismin yerine, kendi adınızı koyup tekrar okuyun, yazdıklarınızın nerelere gittiğini daha iyi görebilirsiniz.

Bazen insanlar tartışma ile KAVGA etmeyi karıştırıyorlar.

Sizin bunu rahatlıkla kavrayabilecek olgunlukta olduğunuza inanıyorum.

Öte yandan benim yazılı olarak deklare ettiğim, şahsıma ilişkin bilgileri sorguluyorsunuz. Anlayamadım nedendir. Merakinizi gidereyim, bilgilerim CC’de kayıtlı, halen Almanya’da yaşıyor ve Köln Üniversitesi’nde (FHK) DOKTORA çalışması yapıyorum. BEŞ çocuk babasıyım. İlk oğlum GIDA Mühendisi, diğerleri okuyorlar. Abhazca öğrenmeye çalışıyorum, bu konuda yardımcı olabilirseniz çok da memnun olurum.

Sayın İlhan KIYMET'le Ahmet KUŞHAN isimli bir ALAN arkadaşım vasıtasıyla telefonda tanıştım (A. Kuşhan evlilik vasıtasıyla akrabamızdır). Başkaca ortak tanıdıklarımızda vardır; örneğin sayın Dr. Batıray ÖZBEK gibi.

Ancak bunların hiçbirisi yaptığım eleştirinin haklı olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Dilerim bir küçük kardeşinizden gelen bu yapıcı eletirleri dikkate alır, gereksiz diyaloglara izin vermezsiniz.

Bakın sevgili ORHAN ağabeyim, (benden 7 yaş büyük olduğunuz için size böyle hitap ediyorum.)

Yazılarımı bir kez daha ve dikkatlice okuyun, eminim ki, yazdıklarımın burada yazışan insanların birbirlerine daha saygılı ve kırıcı olmamaları adına yazılmış ve son derece yapıcı açıklamalar olduğunu göreceksiniz.

Ben Rusya'ya birkaç kez gittim ancak KAFKASYA’YA henüz özel bir seyahatim olmadı, planımızda ailece 2006 yılında bir-iki haftalık bir gezi yapmak var (ABHAZYA'ya).

Sayın Medina TSEY arkadaşımızın benden hemen sonra yazdığı yazıyı defalarca okudum, ancak benim yazımla hiç ilişkili değil (soruları da bana sorulmuş olamaz).

Saygılarımla.

Not: Siz çok gittiğiniz için bilirsiniz diye soruyorum.. OTOMOBİL ile gitmeyi tavsiye eder misiniz?
 
 
Necdet Hatam
16.11.2005

Değerli Arkadaşlar,

Anavatana dönüş düşüncesinin bende, ulusal bilinçlenme ile eş zamanlı olduğunu söyleyebilirim. Yani lise yıllarımdan beri hep dönüşü düşündüm, dönüşü yaşadım, dönüşü yaşıyorum. Buna karşın önceleri bu sayfaya yazmaya çok sıcak bakmadım… Forum yazılarını izlemeye başladığımda ilk yazı biraz eskimiş, konu da bana göre öyle yanlış bir noktadan başlatılmıştı ki… Dönüş hakkında, dönüş politikası hakkında belki hiçbir şey okumamış genç arkadaşlarımız Anavatana dönüşü o kadar rahat mahkum ediyorlar ki; ne yazayım, ne söyleyeyim deyip acı ile gülümsüyor es geçiyordum. Derken Anavatana Dönüş’ü destekleyen arkadaşlardan yanıtlar geldi. Ancak ben bu yanıtlara karşın sayın Yılmaz Berberoğlu’un kerameti kendinden menkul yargılarını doğru sanmaya başlamasından korktum ve yazmaya karar verdim. Yazının hemen her cümlesi eleştirilebilecekken kimi bölümleri görmezden geldim. Yine de bir hayli uzun yazmak zorunda kaldım. Özür diler okuma sabrını gösterenlere teşekkür ederim.

Dilerseniz, önce yöntem üzerinde duralım biraz:

Belirli bir düşünce eleştirilecekse eleştiriye temel olması gereken, çıkış noktası yapılması gereken şey o düşünce savunucularının söylemleri, yazıları olmalı. Eleştiriyi yapan kişinin eleştirdiği kişilerin söylediklerini, yazdıklarını, yaptıklarını değil de, kendi ürettiği söylemleri temel olarak almasının, nesnellikle, doğrulukla, gerçekçilikle… Bağdaştırılabileceğini sanmıyorum.

Çıkarımlar, sanıya, öznel görüşe değil, mutlaka bilgiye, bilgi, belgeye dayanmalı, gerektiğinde de bilgi kaynakları gösterilebilmelidir.

Karşılaştırmalar benzer konularda, aynı ölçü birimleri ile ve bilinen anlamları ile yapılmalıdır. Kullanılan terimler, bilimsel anlamları ile kullanılmalıdır. Örneğin ağırlık ölçü birimi olarak grama tüm dünyanın verdiği anlamın verilmesi nasıl bir zorunluluk ise, asimilasyon, anadili kullanma özgürlüğü, etnisite, ulus vb terimler de bilimin anlayıp anlattığı gibi algılanmalı kendimize özgü anlamlar verilmemelidir..

Sorunun çözümü konusunda sorumluluk duyuluyorsa, benimsenmeyen görüşler, sadece eleştirilmekle kalınmamalı, çözüm önerileri de sunulmalıdır.

Sosyolojik olayların kişilere, kişilerin dünya görüşlerine göre, algılama düzeylerine göre, farklı algılanabileceği hep göz önünde bulundurulmalıdır. Örneğin “nerede olursan ol, ne yaparsan yap, nasıl sahip olursan ol, ama mutlaka paralı ol“ gibi bir yaklaşımı dünya görüşü olarak seçmiş birine, anadilin güzelliği, korunması geliştirilmesi gerektiğinin anlatılamayacağının bilincinde olunmalıdır ya da dini inancının gereklerini terine getirmeyi yaşamın amacı olarak seçmiş (günlük yaşamında, dinin gereklerine de bir pay ayırma gibi dindarlık değil demek istediğim) birine, ulusal-kültürel değerleri koruyup geliştirmenin önemi, bunun için özveride bulunmanın gerekliliğinin anlatılamayacağı bilinmelidir, gibi daha sayılabilecek bir çok şey.

Şimdi bu görüşler ışığında, sayın Yılmaz Berberoğlu’nun yazısını değerlendirmeye başlayalım:

“DÖNMEK YA DA DÖNMEMEK... İŞTE BÜTÜN MESELEMİZ?” denmiş yeni sayfa açılmış. Benim aklıma ilk gelen soru şu: Dönmek ya da Dönmemek diasporadaki her Çerkes’in meselesi olabilir mi? Hepimiz bunu her Çerkes’in meselesi olmadığını, olamayacağını biliriz. Kültürünün yok oluşunun rahatsızlığını duymayan, ulusal kültürel değerlerini yaşatmak geliştirmek gibi bir kaygısı olmayan, var olduğuna var olması gerektiğine inanmayan (ki, çevrenizde yığınla bulabilirsiniz) Çerkes’in meselesi olamaz dönmek ya da dönmemek. Çünkü dönüş; ulusal kültürel değerleri koruyup, geliştirmenin gerekliliğine inananlar için geliştirilmiş bir çözüm önerisidir. Yani bunu tartışabilmek için önce diasporadaki yok oluşun bir entegrasyon değil bir asimilasyon olduğunun bilincinde olacaksınız.

Ülkedeki hakim unsurun değerlerini benimsemenin, entegrasyon olarak adlandırılabilesi için, değerleri yok olan halka da değerlerini koruma ve geliştirme hak ve olanaklarının sağlanmış olduğunu kanıtlayacaksınız. Sizin de verdiğiniz vergilerden oluşan bütçeden sadece hakim unsurun dil ve kültürünün geliştirildiğinin, kendi paranızla asimile edildiğinizin bilincinde olacaksınız. En önemlisi de bu yok oluşa dur deme isteğiniz olacak, bunun için kimi özverilerde bulunmaya hazır olacaksınız. Kısaca inancınız olacak.

Terimleri bilimsel anlamları ile kullanamadığı olgular, gerçekçi boyutları ile görülmediği sürece, girişilecek tartışma sonuçsuz kalmaktan öteye gidemeyecek, sadece sayın Yılmaz Berberoğlu ve benzerlerini rahatlatma aracı olabilecektir, düşüncesini taşıyorum.

“Nedense bazı kardeşlerimiz Çerkeslerin ve Çerkesliğin kurtuluşunu geri dönüşte aramakta ve bunu gerekçelendirirken" anavatanda yaşamanın, Çerkesleri asimilasyondan korumanın en etkin yolu olacağını vurgulamaktalar. Herkesin kendi görüşü olacaktır. Doğaldır. Saygı duyuyorum. Ancak katılmıyorum.”

Elbette ki bu görüşlere katılmama hakkınız var sayın Berberoğlu. Ancak bir çok arkadaşın belirttiği gibi, kendinizce “asimilasyonu önlemenin en etkin yolunu” da göstermeliydiniz. Bunu yapmıyorsunuz. Katılmadığınız görüşleri sadece eleştirerek puan toplama yöntemi çok eskidi bilesiniz.

“Evet bizler önce burada asimilasyon üzerinde durmak istiyorum. Almanya'da, öğrencilik yıllarımda çokça tartıştığımız konulardan biriydi: ‘Asimilasyon mu Entegrasyon mu?’ Sanırım bazılarımızın da karıştırdığı kavramlar bunlar. İçinde yaşadığı topluma uyum sağlamakla o toplum içinde erimek-kimliğini kaybetmek aynı şeyler midir?” Elbette değildir. Ancak bize göre bir başka toplum içinde erimeyi uyumla karıştıran sizsiniz gibi geliyor bize. Hangimizin yaklaşımı daha doğru? Dilerseniz bu terimlerin anlamını biraz arayın, hayır derseniz birlikte ararız.

“Çerkeslerin Türkiye Cumhuriyeti ile ne zaman sorunları olmuştur? Çerkesler Türkiye Cumhuriyeti için ne zaman sorun olmuştur ? Yorum sizlerin.” Dilini kültürünü korumak, geliştirmek kısaca asimilasyonu geciktirmek adına örgütsel düzeyde hiçbir şey istemeyen bir toplumun devletle ne sorunu olabilir? Buna karşın Türkiye Cumhuriyeti’nin Çerkeslerle sorunu olduğu dönemler olmuştur. Kurtuluş Savaşı sonrası Manyas ve Gönen çevresi Çerkes köylerinin sürgünü buna bir örnektir. Hem Çerkeslerin kültürel varlıklarını koruyup geliştirme hak ve olanakları konusunda devletten bir şey istememeleri, bu sorunlarının çözüldüğü anlamına mı gelir?

“Öte yandan; atalarımız bu ülkeye turistik gezi yapmaya gelmediler.’’ Girişte, tartışmaya söylenmemişleri söylenmiş gibi temel almanın yanlışlığını söylemiştik. Atalarımızın bu ülkeye turistik gezi için geldiğini iddia eden, bizim bilmediğimiz bir görüş mü var ki, bunu söylemek gereği duyuyorsunuz?

‘’Biz yenilmiş, ancak teslim olmamış bir avuç insanların torunlarıyız.” İzninizle buraya zulüm gören bir başka halka uygun gördüğünüz ve sizin de katıldığınız Çerkes olmayan birinin değerlendirmesini de alayım: ‘Bir, Saddam zulmünden kaçıp Türk sınırına yığılan Kürtlere’, bir de ‘Rus askerlerine sarılıp kendini uçurumdan atan’ Çerkes kadın ve çocuklarına bakın. (Son ifade bir İngiliz büyükelçisinin kitabında mevcuttur, yani yazar ne Türk ne de Çerkes'tir.)”

Anladığım kadarı ile siz demek istiyorsunuz ki sayın Berberoğlu; “zulümden kaçanlar Çerkes ise Osmanlı sınırlarına yığılmaları teslim olmamak için seçtikleri onurlu bir yol. Binlerce yıllık vatanların terk etmelerinin nedeni özgürlüğe olan tutkuları” ama zulümden kaçanlar Kürtler ise “Türk sınırına yığılmalarının nedeni yüreksiz oluşları” çifte standardın bu kadarına bilmem ne demeli?

“Kafkaslarda şu an ‘tarihi bir şans eseri’ özgürlükler vardır. İnsanların ölmeleri herhalde hoş karşılanamaz ama ‘Bedelsiz Kazanılan Değerlerin Değeri Olamaz!’ ” diyebiliyorsunuz gayet rahatlıkla. Bence sizi bu kadar keskin konuşturan cehaletinizdir.

Sayın Berberoğlu: Sadece Koşhable’den ulusalcı oldukları için bir gecede götürülüp geri gelmeyenlerin sayısı tam 270 kişidir (iki yüz yetmiş) ve bugün politika, bilim, dil, kültür alanındaki başarılı insanlarımızın, öğünebileceğimiz bütün değerlerimizi (siz diasporadakilerin dahil) koruyan geliştiren insanların en az % 70’i, yetim büyümüş, hayatlarının bir döneminde otlarla, ağaç kabukları ile beslenmek durumunda kalmışlardır.

Dilerseniz bir de üretim yönünden; örneğin derlenip, geleceğe miras bırakılan söylence sayısı, anadilde yazılan şiir yayımlanan kitap sayısı, bestelenen eser sayısı, bunları geliştiren grup sayısı vb. konularda sayıları ancak yüz binlerle ifade edilen “bedel ödememiş”lerle, kimilerine göre yedi milyonu (!) bulan Türkiye diasporasını bir karşılaştıralım ya da daha yenilerde vatan savunmasında Abhazya için her şeylerini vermeye hazır olan, veren anavatan insanı ile masa başında, sanal ortamda vatan kurtaran, anavatandakilere yol yöntem öneren; ancak, geçin bir maaş tutarını vermeyi, elbise eskilerini verirken bile elleri titreyen diasporadakileri bir karşılaştırın. Alacağınız sonuçlardan sonra, bilmem yine böyle üst perdeden konuşabilir miydiniz?

Hadi bir de spekülasyon yapalım: Anavatan kesimi bugüne kadar hiçbir bedel ödemedilerse bile, siz ve sizin gibilerin “tu-kaka” olarak tanımladığınız anavatanda bugünlerde de yaşama bedelini ödemiyorlar mı? Anavatanı sadece uzaktan seven, sizlerin küçümseyen sözlerini okumaya, dinlemeye katlanmıyorlar mı?

Bu konuda daha çok şey söylenebilir ama özetle bilinmesi gereken; diasporada ulusal kültürel hak kazanımı mücadelesinde bir üyesi ölüm cezası alan ya da zindanlarda çürütülen tek bir aile gösterilemezken, anavatanda böyle bir bedel ödememiş tek bir ailenin olmadığıdır.

Gerçekten de “bedelsiz kazanılan değerlerin değeri olmaz” ama üzücü olan, 140 yılı aşkın diaspora yaşamında, var olmak için ciddi hiçbir bedel ödememiş olanların, anavatanın bugünlere, her gün bedel ödenerek getirtildiğini görememeleridir.

”Unutmayalım, Ruslar düzenli Çerkes ordularını yenmediler. Organize olmamış doğru dürüst devlet kültürü olmayan, ancak gerilla savaşı verebilen bir avuç insanı yendiler. Acı da olsa gerçek bu. Amacım kendi değerlerimi küçümsemek değil, yanlış anlaşılmasın ama olmayan şeylerle avunmayı da anlamlı bulmuyorum.” Kusura kalmayın ama burada Rusları mı yoksa Çerkesleri mi küçümsediğinizi anlayamadım.

”Atalarımızın sürüldükleri topraklar bir çok insanımız için ‘çok uzak bir anı’ olmaktan öteye gidiyor mu?” Atalarının sürüldükleri topraklar “çok uzak bir anı” olanlar için emin olun “bir zamanlar Çerkes oldukları” çok daha uzak bir anıdır. Lütfen rahatsız olmasınlar. Yukarıda belirttiğim gibi çağrımız onlara değildir, “ben varım, var olmalıyım” diyenleredir…

“Yahudi lobilerinin varlığını bilmeyenimiz var mı? Biz neden aynı mantığı uygulamayalım? Önemli olan bulunulan yerlerde değerli insanlar yetiştirmek, söz sahibi olmaktır. Ben lobilerin varlığını biliyorum, bilmeyen olduğunu da sanmıyorum. Ancak siz; anavatanına dudak büken, bugüne kadar evi bekleyen kardeşlerini küçümseyen, anavatanı ile ilgilenmeyen, imkanı olduğu halde anavatanını gezmeye gitmeyen, vatandaşı olabilme fırsatını elinin sırtı ile iten, bulunduğu ülkelerde politikaya karışmamaya özen gösteren, yüzünü anavatana dönünce sadece politika konuşan, hariçten gazel okuyan başka diaspora biliyor musunuz? Hem bu lobilerin olabilmesi için, lobisi olduğu merkezlerin de güçlü olması, yeterli nüfuslarının olması gerekmez mi? Avrupa’daki Türklerin arkasında sizce Türkiye Cumhuriyeti’nin desteği yok mu?

“Bilgi insanoğlunun en büyük silahıdır. Biz bilgili insanlar oldukça hiç bir şey bizi yok edemez, müsterih olalım.” Çok doğru. Ben de bu yargınıza yürekten katıldığım için müsterihim zaten. Biliyorum ki, siz bile bilgisizce kalem oynattığınız konular hakkında yeterince bilgi sahibi olduğunuzda belki anavatana dönmeyecek ama "Anavatanda yaşamanın, Çerkesleri asimilasyondan korumanın en etkin yolu olacağını” vurgulamaya başlayacaksınız.

“Öte yandan, 70 Milyon'luk, ayrıca tarihten gelen kökleriyle de bir dünya devletinin vatandaşı olmak kime ne kaybettirir?” Burada da dönüşçülerin hiç düşünmediği bir şeyi onların görüşü imiş gibi sundunuz, elbetteki ayıp ettiniz. Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşlığını dönüşçüler olarak önemsemesek gece gündüz çifte vatandaşlık sağlanması çabasını sürdürür müyüz?

Platformlara, sitelere sizleri kızdırmak pahasına “bizce, iki komşu ve büyük ülkenin temel politikalarına ters politika seçerek değil, iki komşu ve büyük ülke arasında dostluk köprüsü olabildiğimiz; ekonomik, ticari, kültürel ilişkilerini geliştirmelerine katkıda bulunabildiğimiz ölçüde ulusal kültürel değerlerimizi koruyabileceğimizi, geliştirebileceğimizi, anavatanımızla sağlıklı ilişkiler kurabileceğimizi, isteyenlerin dönebileceğini, dönenlerin daha rahat edeceğini, diasporadakilerin bir görevinin de anavatandaki kardeşlerine, dönüş yapan kardeşlerine zarar vermemek olduğunu görmek, görmek isteyen göz için çok zor olmasa gerek.” içerikli yazılar yazar mıyız? Ancak bu konu sizin için çok önemli ise eğer her yıl, şimdilik anavatana yerleşme kararındaki çok az sayıdaki Çerkes’i bir kenara bırakıp, başka ülkelere bu arada Amerika’ya, Rusya Federasyonu’na yerleşen Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Türklere propaganda yapmanız gerekiyor. Bunu yapmayacak olsanız bile çok akıllıca sandığınız bu yaklaşımı sürdürürseniz, “150 milyonluk, ayrıca tarihten gelen kökleri ile bir dünya devletinin vatandaşı olmak daha çok şey kazandırabilir” yanıtını alabilirsiniz.

“Ben kendimi kültürel olarak "Çerkes" etnik olarak "Türk" hissediyorum.1864 bana ne denli hüzün veriyorsa, Çanakkale ya da 26 Ağustos’ta o denli gururlandırıyor...Ve kimse kızmasın ama ay-yıldızlı bayrak bana yerküre üzerindeki her şeyden daha değerli geliyor.” Değerli kardeşim, ilk cümlenizi bir dil sürçmesi olarak değerlendiriyorum. Yoksa kişinin annesini kendisinin seçemediği gibi, etnik konumunu da kendisinin seçemediğini bilemeyecek kadar konunun cahili olmazsınız. Ancak kişi kendini, kültürel olarak bir başka halktan sayabilir. Bunu da normal karşıladığımızı sadece bu sitede çeşitli sayfalarda defalarca yazmış oldum. Ancak burada da dönüşü düşünenleri Türk düşmanıymış gibi gösterme çabanızı anlamak mümkün değil. Girişte söylediğim gibi eleştirilerinize, dönüşü savunan insanların yazılarını temel almanız gerekiyor.

”Bu arada, geçenlerde bir yazı okumuştum, kardeşimizin biri Çerkes kökenli olduğunu bir ay önce öğrenmiş. Bu insanı hangi anavatana götüreceksiniz, geç de olsa kültürel olarak farklı kimliğini öğrenmiş bu insanın bulunduğu toplumdan başka yerde rahat edebileceğini düşünebiliyor musunuz?’’ Böyle insanlara seslenmediğimizin altını bir kez daha çiziyorum. Dönüş için kişilerin kendileri istekli olmalıdır. Çok kolay olmadığı bilinmelidir. Anavatan için ulusal yaşam için, sizlerin görmezden gelebileceği kimi bedelleri ödemeye hazır olmalıdır. Anavatanda Türkiye yanlısı, Türkiye’de Rus yanlısı dahası Rus uşağı yaftalarına katlanabilmelidir, gibi…

“Son olarak; kültürel değerlerimizi yitirmemek elbette görevimiz olmalıdır.” Değerli kardeşim çağımızda neyi, nasıl yapacağınızı söylemediğiniz de söylediğiniz en güzel şeyin bile hiçbir önemli olmadığını dahası önerenin önerisinde samimi olmadığı anlamına geldiğini artık bilmeniz gerekmiyor mu?

”Ancak yaşadığımız ülkeye sahip çıkmalı, onun gücünün bizim gücümüz olduğunu da unutmamalıyız. Biz burada ne denli güçlü ve etkili olursak, Kafkaslar da yaşayan insanlarımıza o denli yararımız olacaktır.” İnanın yüzde yüz katıldığım bir görüş. Hem de anavatan tarafına da uyarlanabilecek doğru bir görüş. Yani anavatan olarak yaşadığımız ülkeye, yani Rusya Federasyonu’na sahip çıkmalı, onun gücünün bizim gücümüz olduğunu da unutmamalıyız. Burada ne kadar güçlü ve etkili olursak, diasporada yaşayan insanlarımıza o denli yararımız olacaktır. Örneğin yerel televizyonlarımız diasporadan izlenebilse fena mı olur?…

Saygı bizden efendim…

Yazışmaların hakaret içermemesi konusunda çok duyarlı olanlara, Azmi Berberoğlu kanalı ile birkaç sözüm var:

Değerli Kardeşim,

Duyarlılığınıza katılmamak mümkün değil. Ancak saygısızlığı, ahlak kurallarına uymamayı, sadece hakaret sözcükleri ile sınırlandırdığınızı görüyor ve bu anlayışı çok ilkel buluyorum. Uygar insanların onur anlayışı ile ilkel kalanların onur ve hakaret anlayışları epeyce farklılaşmıştır çağımızda. Örneğin sizce; birkaç dönüm tarlası işgal edildiği için kavga çıkaran, küfür eden, şansı kötüyse cinayet işleyen biri mi daha onurludur, her gün erozyonla giden vatan topraklarını korumak için erozyona karşı mücadele eden mi?

Çöplerini bahçesine döktüğü için komşusuna av tüfeği ile ateş açan biri mi daha cesurdur, onuruna düşkündür, tutuklanma tehlikesine karşın, işini gücünü bırakıp denizin kirletilmesine karşı çıkanlar, nehri kirleten fabrikatörlere karşı, kelle koltukta mücadele edenler mi?

Birine enayi demek mi daha büyük hakarettir, tüm toplumu enayi yerine koymak mı? Söylemediği, yazmadığı şeyleri bir kişiye mal etmek mi daha büyük hakarettir, yoksa görüşlerine katılmadığı için dönüş grubuna söylemedikleri, yazmadıkları görüşleri mal etmek mi?

Peki bugün beğenmese de ata toprağı diyebileceği ülkenin bekçiliğini yapanları küçümsemek, eleştirileri, söylenmemişlerin, yazılmamışların, kendi sanılarının, öznel görüşlerinin üzerinden yürütmek hangi ahlakın sınırları içindedir ya da hakaretler, tavırlar konusunda duyarlı arkadaşların bu kadar çarpıklığı görmemesinin ya da hiç uyarıda bulunmayışının sizce nedeni ne olabilir?

Katılımcımız Abrek-2’nin deyimi ile “hani merak ettim de?”

Saygılar.
 
 
Azmi Berberoğlu
16.11.2005

Sevgili Necdet HATAM,

Bazı heyecanlı yaklaşımlardan ve gereksiz (doğru olmayan) suçlama intibaı uyandıracak nitelemelerden kaçındığımız ölçüde tartışmalardan verim alınabilir.

Öte yandan OKUDUĞUNU anlamaktan daha önemlisi DOĞRU ANLAMAK
olmalıdır, aksi halde doğruları yanlış algılama ve sübjektif değerlendirmeler yapma olasılığınız artar.

Yazınızda DOĞRU ve YANLIŞları fazlaca iç içe geçirmiş ve bazı doğru olmayan tespitler ve buna dayalı olarak da haksız eleştiriler getirmişsiniz.

Sonuç olarak yazı kurgulamanız REAKSİYON temelinde gelişmiş ve başta kendi yazdığınız AKSİYONER olma isteminizle çelişen bir yazıya dönüşmüştür.

Kardeşim Yılmaz beyin yazısını cevaplamadan önce, benim kişisel olarak yazdıklarımı da okumuş olsaydınız, sanırım yazınızdaki bazı cümleler olamayacaktı. (24.06.2004)

Necdet bey;

Tartışmaların verimli olması adına saygılı olmak istemi bir kişinin SUBJEKTİF değerlendirmeleriyle sınırlandırılmaması gereken bir olgudur. İLKEL şeklinde niteleme yapmadan "savunduğum saygılı olmak, fikre karşı olmak, kişisel hakaret etmemek" kavramlarının neleri içerip içermediğini açıklamamı isteseydiniz, EMİNİM istemlerimin son derece ÇAĞDAŞ ve DEMOKRATİK talepler olduğu konusunda hemfikir olurduk.

Ben kişisel olarak DÖNÜŞe KARŞI değilim ve olmadım, ancak DÖNÜŞ olgusunun değişkenleri hakkında başlangıç açıklamaları yapılmıştır. BİLİMSEL yaklaşımlar DUYGUSAL yaklaşımlar gibi olamazlar; birey olarak kendi düşünce ve deklare ettiğim görüşlerimle bağlıyımdır.

Ben size HİKMETI KENDİNDEN MENKUL görüşler yazmışsınız diyerek saygısızlıkta etmeyeceğim. Gerçi siz onu bana hitaben söylemediniz, ancak SEVİYE seviyedir, korumakta yarar var.

Necdet bey,

Size kişi olarak kesinlikle karşı değilim ve zaman zaman Marje'de güzel yazılarınızı da okuyorum.

Hepimiz bilmek ve kabul etmek durumundayız ki, bizler insan OLARAK hata yapabiliriz, savunduğumuz FİKİRleri doğru zannederiz AMA DOĞRU olmayabilirler. Bu bağlamda; kişi olarak her zaman hatalı olabileceğimi, yanlışlar yapabileceğimi peşinen kabul ederim ve bu nedenle de başkalarından önce KENDİMİ ELEŞTİRMEKtir ilk yaptığım

Sevgi ve saygılarımla
.
 
 
a-e
16.11.2005 16:51:47

Sayın Azmi Berberoğlu,

Her ne kadarda nickle yazan arkadaşları bundan böyle ciddiye almayacağınızı deseniz de, bana hitap etmeseniz de hepimiz bilmek ve kabul etmek durumundayız ki, bizler insan OLARAK hata yapabiliriz, savunduğumuz FİKİRleri doğru zannederiz AMA DOĞRU olmayabilirler. Bu bağlamda; kişi olarak her zaman hatalı olabileceğimi, yanlışlar yapabileceğimi peşinen kabul ederim ve bu nedenle de başkalarından önce KENDİMİ ELEŞTİRMEKtir ilk yaptığım.

Söyleminizden yola çıkarak size bir kaç hatırlatmada bulunarak çelişkiye düştüğünü ileri sürdüğünüz değerli büyüğümüzden önce sizin çelişkilerinizi gösterme gereğini duyuyorum.

Kuşkusuz değerli büyüğümüz Necdet Hatam beyinde bu konuda söyleyecekleri olacaktır. Bazı heyecanlı yaklaşımlardan ve gereksiz (doğru olmayan) suçlama intibaı uyandıracak nitelemelerden kaçındığımız ölçüde tartışmalardan verim alınabilir. Bu tespitiniz doğrudur, fakat kendi tespitinize uyma konusunda sizde özenli olmalısınız. Siz bana yazdığınız cevapların bir çok yerinde beni ve halkımı durmadan hain, arkadan vuran, ihanet eden bir millet olarak lanse etmişsiniz. Bunları burada tekrarlamamın gereği yok. Çünkü hemen hemen bir çok yerde aynı sözleri tekrar etmişsiniz.

Bunun yanında Türkiye Türklerindir başlığı altında bana hitaben yazdığınız yazıda beni ırkçı ve fanatik bir kişilik diye tanımlamışsınız ve tamamen tartışmanın ötesinde kişiliğim üstüne yorum yapmış kişiliğime direk saldırmışsınız ve yazdığım yazılarda nerelerde ırkçı ve fanatik bir durum arz ettiğimi, neyin ırkçılığını ve fanatikliği içinde olduğumu belirtmemişsiniz. Üstelik o konu baslığı altında mensubu olduğunuz halka karşı bir çok hakaret varken beni olmayan şeylerle suçlama ilginçliğini göstermişsiniz.

Sizin bana yüklediğiniz ve kendinizde göremediğiniz bir kaç söyleminizi buraya aktarayım.

24.06.2004 00:13:04 tarihinde ve zaman diliminde demişsiniz ki;

’’Değerli arkadaşlar,

Burası bir FORUM. Ancak yazıları irdelerseniz hiçte öyle görünmüyor. Neden biz bir konu üzerinde sağlıklı bir biçimde tartışmak ve FİKRİ anlamda katkılarda bulunmak yerine yorum yazan kişinin KİŞİLİĞİ ile uğraşıyoruz.

Böyle bir tartışma mantığı olamaz. Her klavyenin başına geçen, her aklına geleni doğru ya da yanlış irdelemeden yazmak zorunda mıdır? Karşınızda tanımadığınız bir KİŞİLİK var ve siz kullandığınız incitici sözlerle birbirinizden uzaklaşıp, daha da kötüsü kırıp, kırılıyorsunuz. Herkesten ricam hiç kimseye hakaret etmeden, TARTIŞMA konusunda sağlayabilecekleri katkıyı sağlamalarıdır.’’

Evet neden siz bu konu başlığı altında yazdığım, öne sürdüğüm fikri değil de bir çok yerde olduğu gibi kişiliğim ile uğraşmayı tercih ettiniz?. Kişilikle uğraşan kişi ilk ben miyim yoksa siz misiniz?

Durmadan karşınızdaki halkı hainlikle suçlamanız hakaret değil midir acaba ya da ırkçılıkla fanatizmle suçlamak hakaret tanımları içine girmiyor mu size göre?

‘’Bakınız bu sütunlarda UYGUN olmayan üslup kullanıldığı için, bazı tartışma başlıkları, tartışmaya kapatılmak zorunda kalınıyor.’’ cümlesi de size ait. Şimdi bir bakalım kapatılan konuda sizin bunda payınız var mı yok mu?

- Gönül isterdi ki, bugün AVRUPA ve ABD tarafından asla ağza alınmayan GERÇEK SOYKIRIMIN hikayesini tartışalım. Ama bizim ABD ve AVRUPA'da dayılarımız yok.
- ARKADAN vuran ERMENİ
- EĞER TC Hıristiyan bir ülke olsaydı hiçbir şekilde bu ve benzeri suçlamaların muhatabı olmayacaktı. (Eski Yugoslavya ve Azerbaycan'da yaşananlar ve Batılıların gösterdiği tepkiler bunu en canlı delilleridir.
- RUSlar tarafından yapılan GERÇEK bir SOYKIRIMI pas geçilerek, zorlama senaryolarla TC’yi, SOYKIRIMCI gibi gösterme gayretleri İKİYÜZLÜ BATIlıların uydurma senaryolarından öte gitmemektedir
- Ermeni kardeşlerimizde (nedense daha DÜN'e kadar RUS egemenliğinde idiler) kendilerini kullandırmaktan vazgeçmelidirler.
- Türkiye CUMHURİYETİ'nin kurucularını, kuruluş sürecini yakinen okuyanlar, bilenler onun IRKçı, milliyetçi bir CUMHURIYET olmadığını rahatlıkla anlayabilirler. (Fransa'da KORSİKA'nın özerkliğinden, Korsikalıların insan haklarından söz edemezsiniz. DEMOKRASİ VARDIR.)
- Genel olarak bakıldığında insanlık arasındaki en yaygın hastalığın BİLGİ sahibi olmadan FİKİR sahibi olma seklinde tezahür ettiği söylenilmekte (özellikle azgelişmiş ülkelerde).

Ayrıca hepimizin iyi bilmesi gereken bir başka gerçeğin de TÜRKİYE CUMHURIYETİ devletinin dünyada fazla bir eşi ve benzeri olmadığıdır. Batı bugünkü büyüklüğe dahi tahammül edememektedir. Çünkü bu cumhuriyet eşi az görülür şekilde Halklar tarafından ortaklaşa kurulmuştur. (Türk-Kürt-Çerkes-Laz-Arap vs.)

Kapatılan konudaki katkılarınız ortada, ‘’bilgi sahibi olmadan, fikir sahibi olunmaz’’ demişsiniz. Daha düne kadar Rusların egemenliği altında dediğiniz yer bu gün özgürdür. Daha düne kadar değil de şu anda bile tam özgür olmayan kendi anavatanınızı düşünmeniz gerekmiyor mu ve tam özgürleşmesi için enerjinizi anavatanınıza kullanmanız gerekmiyor mu?

Irkçı ve milliyetçi bir yapıya sahip olmayan cumhuriyet olmayacağını bilmeyen bir eğitimci olarak adınıza üzüldüm ama ben sizi bilgilendireyim dilerseniz.

Halkların ortak olarak birlikte kurduğunu dediğiniz ülkemizde, sadece hangi halkın dili, kültürü, dini, tarihi daha çok gelişti? Mademki sizin deyiminizle bir ortaklık var mı? Hani nerde ortaklığın gerekleri? Bu konu başlığında dile getirdiğim ve sizin üzerinde durmayıp başka bir şekilde bana yüklenmeniz sayesinde yön değiştirmiş olan ‘’anadilde eğitim hakkı’’ ne zamandan beri konuşuluyor ve ortak kurulmuş ülkede bu yönetmelik ne zaman meclisten geçmiştir? Bunun doğru düzgün olmasa da zorluklarla dolu yönetmelikler içermesine rağmen geçmesine katkısı olan o çok suçladığınız Batılı devletler ve eğitimci olarak bulunduğunuz Almanya’nın payını inkar etmek doğru bir yaklaşım mı?

’’Çerkesler bulundukları ülkelerin mutluluğu için cansiperane çalışırlar’’ diyorsunuz. Oysa görünen o ki; siz bulunduğunuz ülkede (Almanya’da) bunu hiçte yapmıyorsunuz ve durmadan Batılı devletler deyip, ekmeğini yediğiniz yere hakaret ediyorsunuz. Bu ters bir durum değil mi sizce? Bu da bir nevi hakaret degil mi? Yine ırkçı olmadığını demokrat olduğunu savunduğunuz devletin kuruluşundan sonraki kurulan İstiklal Mahkemeleri’nde İstanbul, İzmir ve Ankara surecinde dört Ali denen mahkeme heyeti tarafından cezaya maruz kalan ve idam edilen Çerkes büyüklerini araştırmanızı ve nedenleri üstüne düşünmenizi tavsiye ederim.

O dönemlerde Çerkesleri sindirme operasyonunun nasıl başarılı olduğunu ve Çerkesler başta olmak üzere ortak kurulmada emeği geçmiş tüm halklara hangi dayatmaların yapıldığını tarihin yazılmış satır aralarında ve yazılmamış gizlenmiş tarihin tüm satırlarında görebilirsiniz.

Büyük harfle yan yana getirip vurguladığınız kelimelerde büyük harfin nerede, nasıl kullanıldığında; ne anlamlar yüklendiğini bir eğitimci olarak en başta sizin bilmeniz gerekir.

Ulus devletlerin kurulusunda iki esprinin söz konusu olduğunu birinin millet ve kan bağına dayanarak kurulduğunu diğerinin de toprak birliğine dayanarak kurulduğunu, buna örnek olarak T.C ve Almanya’yı diğerine örnek olarak da Amerika, İngiltere gibi ülkeleri görebilirsiniz ve Avrupa ülkeleriyle, T.C arasındaki azınlıklara tanınan haklar arasında kıyaslamalarda uçurumlar olduğunu gözlemleyebilirsiniz. Örneğin eğitimci olduğunuz Köln Üniversitesi’nde hangi kimliğinizi kullanabiliyorsunuz ve yaşadığınız ülkede vızır vızır her türlü diğer halkların medyalarına rastlıyor ve o ülkede yaşayan halklara tanınan haklardan yararlanıyorsunuz. Camileriyle, tv’leriyle, kültürel ve etnik kimlikleriyle Hıristiyan ülkelerde tüm imkanlardan yararlanan halkları düşünürsek olayları Hıristiyan, Müslüman ayrımına getirmenizdeki üslubunuzun ne kadar yanlış olduğunu kavrayabilirsiniz.

‘’Hasbelkader bir TV kanalı kurabildiğimizi düşünün, nasıl eleştiri alınacaktır kim bilir? Ancak bugün için doğru diye bizlere deklare edilen her şey Batılıların DOĞRUlarıdır. Onların DOĞRU diye sundukları gerekçelerle ÜLKELER işgal edilir, insanlar katledilir ama o özgür ve DEMOKRAT ülkeler tüm bunların, ya SEYİRCİLERİ ya da SUÇ ORTAKLARIDIRlar da’’ diyorsunuz. Başkaları sizi eleştirecek diye hiçbir şey yapmamayı düşünerek halkınızın onunu kapatmaya yönelik bu yorumda size ait bir şeyi yapıyorsanız başkaları şunu, bunu yapacak diye hiç uğraşmayın kendiniz için yapın derim. Bakarsınız maddi altyapı oluşabilir (ben şahsen ümitsizim). Ümidinizin olmadığını demişsiniz pandoranın kutusunda kalıpta insanlık tarafından asla bulunmayan umudu kastediyorsanız, umudunuzun olmadığını anlayabilirim ama sadece Türkiye’de beş milyonu aşkın bir halkın bir tv açamayacağı konusunda umutsuzsanız çok yanılıyorsunuz derim. Çünkü henüz halkların gücünün farkında değilsiniz. Bir halk istedi mi her şeyi başarır hele tv gibi basit bir şeyi bir halkın yapamayacağını düşünmek son derece yanlıştır.

’’Ayrıca sayın Ünal çok doğru bir tespitte bulunmuş, Türkiye’de yaşayıp, sonrada onu başka ülkelere gammazlayan birileri var ama bunların arasında ÇERKESler yok sanırım’’ demişsiniz. AB ve Çerkesler konusunda şimdi bende size sunu diyeyim. Hem Avrupa’da yaşayıp Avrupa’yı gammazlayanların başında kimler geliyor?

‘’ÜLKESİNE İHANET EDİP, ORDUSUNU ARKADAN HANÇERLEYENLERE KARŞI Ülkesini ve vatandaşlarını KORUMA refleksi olarak nitelemektir. Vatana İHANETİN cezası bütün dünyada ÖLÜM cezasıdır sayın a,e. Bu nedenle tarihi boyunca MAZLUMLARA kucak açmış bir devleti gerçekte olmamış bir olayla itham etmek bana akılcı gelmiyor. Ama AVRUPA güdümünde yazılan bir senaryoda ERMENİlerin kullanılması olarak görüyorum.
Bence POLEMİK yaratmak yerine KENDİ GERÇEK tarihinizle yüzleşmenizde yarar vardır.’’

Bu sözleriniz de mantık var mı sizce? Mantık varsa eğer ülkesinde devletine ihanet edip Osmanlı’ya karşı ayaklanan ve Kemalist hareketin yanında yer alan Çerkeslere ne diyebiliriz? Öyle ya Osmanlı’ya göre bir tek biz ihanetçi sayılmayız değil mi? Dönemin ileri gelenleri hangi devletin askerleriydi? Bir tarafta Anzavur diğer tarafta Ethem bey. Biri Osmanlı’yı diğeri Kemalist düşünceyi savunup birbirleriyle savaşmadılar mı? Şimdi biz bu durumda kime ihanetçi diyelim ya da savaştan sonra sürgün edilen, Çerkes köylerinin sürgün emirlerini verenlerin Çerkes büyükleri olduğunu düşünürsek; kimin, neye ihanet ettiğini diyebiliriz? Bana önerdiğiniz tarihinizi biraz araştırsanız ne iyi olur.

Ağzınıza geleni deyip her şekilde hain diye seslendiğinizde size karşı yazdığım düşüncelere cevap vermeden ben doğru adres değilim deyip kenara çekilen ve daha sonrada tartışmak isteyen ben değildim sanırım. İşimize geldiği gibi konuşup sonrada susarak bir kenara çekilip daha sonrada insanlara islerine gelmeyen sorulara cevap vermiyorlar diye yüklenmek dogru mu? Ben, bana sorulan her kelimeye cevap vermişimdir, acaba sizde verdiniz mi?

‘’Tartışma ve diyalogları ÇERKES adabına göre yapalım" demişsiniz yeni bir davet diyerek. Peki bu adaba daha sonra uydunuz mu? Kişiliğime hedef alarak, ‘’misafirliğini bil’’ derken ‘’karışma’’ derken ve de ‘’akıl verme’’ derken, siz adaba uydunuz mu peki?

’’Bir ULUS'un en önemli özelliklerinden birinin DİL birliği olduğu hepimizin malumudur’’ demişsiniz. Haklısınız. Peki yukarda size yazdığım konuyu araştırdınız mı? Bugün dil kursu açmanız mümkün müdür bu yönetmeliklerle? Gördüğünüz gibi hiçbir üniversitede Çerkesce dil eğitimi verilmediğini bildiğiniz bir ülkede bunun nedenlerini düşünmek ve çabalamak gibi gayretlerden uzak sadece dil kursu açalım demekle bir şeylerin olmayacağını görmeniz gerekmiyor mu?

Daha da uzatabilecek yazımı burada şimdilik noktalıyorum. Şunu demem gerekirse bazen söylemlerimizin tam tersi durumlar içinde bulunabiliriz ve bizi bu haldeyken yakalayanları da sevmeyiz ve bende bu sitedeki üç binin üzerindeki üyenin içinde sanırım tek Ermeni’yim ve bir başıma burada eğer sizi karıştıracağımı ya da üzerinizde oyunlar oynayacağımı düşünüyorsanız size tek diyeceğim: Bir tek kişinin bunu başarıp da sizin başaramadıklarınızı görünce, ben değil siz düşünün. Benim burada ne kimseyi bir yere, bir oyuna, bir karmaşıklığa çekme gibi hedefim olmadı, olmazda. Sadece fikirlerimi dışınızdan biri olarak söylerim. İnsanları düşündürür mü düşündürmez mi o karşımdakilerin bilecekleri iştir. Ben kendi tarihsel görevimi yerine getiren bir insanın vicdani rahatlığıyla mutlu olurum ve bana burada yapılan suçlamalarla da yıkılmam.

Çerkesler anavatanlarını gerçekten seviyorlarsa vatanlarına sahip çıkmasını da bilmeliler ve bulundukları ülkelerde o ülkenin çıkarlarından daha çok kendi çıkarlarını gözeterek gelişmeli, güçlü olmalı her yönüyle gelişmeli, değerlerini korumalı ki, daha yeni yeni özgürleşen anavatanlarına faydaları olsun. Dağılmışlıklarını bir araya getirsin ve vatanlarına yerleşmenin koşullarını oluştursun.

Beş milyonu aşkın Çerkes’in Türkiye’de yaşadığını düşünürsek bu ülkede yaşayan ve kendi dilini kültürünü koruyamamış, bunun için çaba vermemiş ve durmadan ‘’eriyoruz, bitiyoruz, asimile ediyoruz’’ diye serzenişte bulunan toplumun anavatana faydası olabilir mi? Bence yok. Ölüsünü izleyen hiçbir gözün vücuduna hayrı olmaz. Eridiğini, dilinden, kültüründen her an uzaklaştığını diyen dil, anavatanda lal olur.

Bulunduğu yerde kendisini korumasını bilmeyen de anavatanda toplanamaz.

Anavatanınızı seviyorsanız önce bulunduğunuz her yerde tüm kurumlarınızla kaybettiklerinize kavuşun. Yüzde 20’lere inmiş anadilde konuşmayı yüzde 90’lara çıkarmanın yolları bulunmalı ve tüm kültürel etkinliklerine kavuşmuş bir halk olarak sizleri bekleyen size kucak açmaya hazır anavatanınıza gidin.

Sevgilisinden koparken gidenin; sevgilisine dönerken, yıkılmış, bitmiş, erimiş, değişmiş, hüzünlerle dolmuş, yılların vermiş olduğu ağırlığın altında ezilerek dönmüş hali sevgiliyi her zaman üzecektir.

Sevgili dediğim anavatan kollarını açmış sizleri kucaklamak istiyorken, sizin bu halde ona dönmeniz haksızlık olur. En güzel duygularınızı giyinin üstünüze ve en güzel şarkıları götürün yüreğinizde vatanınıza derim ben.

Tüm dünyaya dağılmışsınız, tüm iklimleri yaşamışsınız, tüm renkleri tanımışınız. Belki de hiç bir halk sizler kadar bilemez bu dünyanın diğerleri tarafından bilinmeyenlerini. Öyle ise her ülkeden bir güzellik götürün anavatanınıza hasretliğin armağanı olarak acıların sevinci olarak.

Her topraktan bir çiçek sunmak zor mudur? Anamız, bacımız, sevgilimiz, kardeşimiz her şeyimiz olan kendi öz topraklarımıza, bence çokta zor değil. Her el bir çiçekle gidebilir anavatana. Her yürek sevebilir daha önce olmadığı kadar çok anavatanı.

SEVGİLER
 
 
Talebe
17.11.2005

Selamlar,

Necdet ağabeyin yazdıklarına katılıyorum, "a-e"nin aramızda olmasına seviniyorum, kimilerinin ulusal sorunumuz üzerine pek de samimice kafa yormadıklarını hissediyorum...

Ama samimi olanlarımızın: Dönüşçü ve ya Kalışçı, "şu"cu ve ya "bu"cu herkesin yapabileceği bir şeyler olduğuna inanıyorum. Bu nedenle üslup konusunda duyarlıyım? Her konuda konuşmanın, herkese bir cevap yazmanın ise gereksiz olduğuna inanıyorum.

Adını ne koyarsanız koyun; sorun "ulusal sorun". Bu sorun'un çözümü için bir ulusal kurtuluş hareketi gerekiyor. Örgütlenme biçimi, mücadele yöntemleri vs. her şey tartışılabilir ama böyle bir ulusal kurtuluş hareketinin önderliksiz, örgütsüz; plansız-programsız yürütülemeyeceği tartışılmaz!

Dernekler, yapıları gereği böyle bir role soyunamazlar. Daha net ve ya homojen, kararlı, hızlı düşünüp hızlı karar alabilen ve uygulayan, kendini koruyabilen cesur bir önderliğe ve "Manifesto"ya ihtiyaç var. Enerjimizi boş yere harcamayalım ve fazla da zaman kaybetmeyelim!

Necdet Abi, bunların gerekli olduğunu eminim sen de biliyorsun? Daha açık söyleyeyim: Bir lidere, liderliğe ihtiyacımız var. Yap çağrını: Yalnızca Dönüşçülere! Nasıl örgütlenmemiz gerektiğini tartışalım ve nasıl daha kitlesel dönüşlerin örgütlenebileceğini... Gerisi boş!

Saygılarımla.

Takma ad kullananları kafalarını takanlara:

Kendi öznel koşullarınızdan yola çıkıp kimi değerlendirmeler yapıyorsunuz. Yapmayın! Güzellik yarışması değil bu. İsimlerin veya resimlerin hele su aşamada o kadar önemi yok. Meksika'daki Zapatista Hareketinin İkinci Komutanı Marcos'a neden gerçek kimliğini ve yüzünü sakladığını soran gazeteciye verdiği cevap üzerine kafa yorun biraz :"Dünya bizi daha iyi görsün diye!..."

Sevgiler, saygılar.
 
 
Kaya Şenvar
17.11.2005

Takma ad kullananları kafasına takmış birisi olarak;

Meksika'daki Zapatista hareketinin başındaki adam Marcos'a sormuşlar ve cevap vermiş... Çok güzel...

Ne alaka Marcos'a sorulan soru ve takma isim kullanması?  Eşleştirdiğiniz kişi veya olaylarla hiç alakası yok. Bu platform, köken olarak birlikte olanların platformu. Dolayısıyla birbirimize açık, net samimi ve gerçekçi olmak gerekmez mi?

Siz samimi değil misiniz ya da aynı kökenden değil miyiz? Gerçek isminizle yazsanız iyi olmaz mı? Daha iyi tanışmış olmaz mıyız?

Daha ileri boyutlarda sorunlarımıza çare bulmaz mıyız? En azından kim olduğunuzu/olduğumu bilmek güzel değil mi? Sizin deyiminizle Takma adı kafaya taktım evet.

Gerçek isminizi, adresinizi verin yazalım, konuşalım, tartışalım, paylaşalım, birlikte çare bulalım. Kimsiniz?

Ben kim miyim?

Kaya Şenvar / Ankara (BAJ)
 
sayfa  1    2    3    4    5    6    7    8    9    10    11    12