Talebe
10.12.2005
Merhaba Necdet ağabey,
Tevazuu için teşekkürler. "Elif"e Elif, "a-e"ye a-e
diye hitap edebilirim ama istesem de sana "Necdet
ağabey"den başka bir şekilde hitap edemem.
Düşüncelerini, söylemlerini seninle tartışabilmek
bana yetiyor da artıyor bile...
Yazını ilgiyle ve dikkatle okuyorum. Her satırını
anlamaya çalışıyorum. Devamını da sabırsızlıkla
bekliyorum. Deklarasyona talebim olmuştu.
24.11.2005 tarihli yazımda, "2003 yılında da bir
deklarasyon yayınlandığını Necdet ağabey
söylemişti. Okumadım. Varlığından bile haberim
yoktu. Ama okumayı çok isterim..." diye yazmıştım.
Sanırım uzun yazılar arasında kaybolup gitti. Ama
okumayı hala çok istiyorum.
Dönüşe inanan insanlarımızın, ağabeylerimizin,
büyüklerimizin daha fazla vakit kaybetmeden ciddi
bir "değerlendirme" sürecine girmeleri gerektiği
inancımı hala koruyorum. Halkımızın yüreğinde,
bilinçaltında hiçbir zaman kaybolmamış, 1970'lerde
billurlaşmış, su veya bu şekilde 1990'lara ve
bugünlere gelebilmiş "Dönüş" düşüncesinin objektif
ve sübjektif nedenlerle yıpranma tehlikesiyle karşı
karşıya olduğunu düşünüyorum. Ve bir düşünce veya
inanış bir kez yıprandı mi onu bir kez daha ayağa
kaldırmanın çok zor olduğunu. Bu birinci neden.
Dönüş düşüncesinin daha sistematize edildiği
1970'lerden 1990'lara ve günümüze dünyada büyük
değişiklikler oldu. Dönüş düşüncesinin bu
değişikliklere, gelişmelere paralel kendini
yenileyebildiğini, örgütlenebildiğini, ve bu
örgütlülüğünü güçlendirebildiğini söyleyebilmenin
mümkün olmadığına inanıyorum. Bu da ikinci neden.
İşte bu iki ana başlıkta toplanabilecek nedenlerle,
Dönüş’ü A'dan Z'ye yeniden tartışmak ve yeniden
örgütlemek gerektiğine inanıyorum. Tek tek
Dönüşlerin olması elbette sevindirici ama yeterli
değil. Potansiyelimizin daha büyük olduğuna
inanıyorum. Daha yoğun ve sistematize dönüşleri
örgütleyebilmemiz gerekiyor. Eğer Anavatanımız
bugün için bunu kaldıramayacak durumdaysa,
Anavatanımızı daha da güçlendirebilmek için neleri
yapmamız gerektiğinin ortaya konulması gerektiğine.
Ama tüm bunları dahi ancak ciddi bir örgütlenmeyle,
idealist insanlarla, tutarlı bir önderlikle,
planlı-programlı bir çalışmayla, iyi hazırlanmış
bir "yol Haritasıyla" gerçekleştirebileceğimize
inanıyorum. Anavatan merkez olacaktır. Atılan har
adımdan önce bu adımın anavatana ne kazandırıp ne
kaybettireceği binlerce kez düşünülecektir.
Ancak böylesi bir güçlü diaspora örgütlenmesinin
halkımızın siyasi olarak bilinçlenmesine katkısı
büyük olacaktır. Kazanımları diasporadaki
asimilasyonu yavaşlatacaktır. Anavatanımıza da
arkasında daha güçlü bir desteğin olduğunu
hissettirecektir. Bu, anavatanımızın da güçlenmesi
demektir. Anavatanımızın bizden umudunu kesmesi
kendisinin de zayıflaması demektir... Kimseyle
savaşmak, kavga etmek zorunda değiliz. Tam tersine
bölgede hakim olacak barış ve huzur çıkarımızadır.
Rusya Federasyonu ve Türkiye ile uyumlu ilişkiler
lehimizedir ama bunun bile teminatı güçlü bir
diasporadır. Bölgeyi karıştırmak isteyen güçlerin
karşısına dikilebilecek örgütlü halkımızdır.
Kafkas Vakfı’nın sitesinde dün bir haber geçti.
Rusya'daki Çeçenlere mal edilen patlamaların Rusya
gizli servince gerçekleştirildiğini ispat eden veya
iddia eden bir Rus görevli ve avukatı tutuklanmış.
Yani susturulmuş! Eğer bölgemizde yaşanan
gelişmeler daha doğru değerlendirilebilse, bunlar
daha ciddi bir örgütlülüğümüzün ve önderliğimizin
süzgecinden geçerek halkımıza ulaşabilse
halklarımız arasındaki kardeşlik-dayanışma ve
birlik zemininin bu kadar kolay zedelenemeyeceğine
inanıyorum.
Bugün olması mümkün görülmeyen ama hem geçmişte hem
de gelecekte mümkün olan; hatta gerekli olan
birliğin dinamitlenmesinin önlenebileceğine...
Nalçik’te yaşananlardan sonra ilk tepkilerin
"Terörü lanetliyoruz" biçiminde olmasından ürkmüş,
kendimi kimi olaylardan sonra benzeri başlıkları
atan "Hürriyet" gazetesini okuyor gibi
hissetmiştim. Bunun insanlarımızın ne kadar siyasi
bilinçten uzak olduğunu ve Kuzey Kafkasya halkları
arasındaki ilişkilerin ne kadar zedelendiğini
gösterdiğini düşünüyorum. Bunun önüne gecikmeli
diyorum...
Dönüş ve Dönüşçüler ciddi bir eleştiri ve
özeleştiri sürecine girmeliler ve yeniden
örgütlenme... Hiçbir şey olmamış gibi yola devam
edemezler. Yoksa yıpranan "Güya Dönüşçüler" değil
"Dönüş" düşüncesi olacaktır. Buna da kimsenin hakki
yok herhalde? Sitede yazılan yazıların satır
aralarında "biz 'dönüş' diyenleri çok gördük"
tarzında çıkışların olması bu yıpranmanın
başladığını gösteriyor. Bizler sözünün eri insanlar
olmalıyız. Söylediğini yapan, yaptığını savunan!
Yıllardır yapılmayan, yapılamayan bu hesaplaşmanın
artık kapıya dayandığını düşünüyorum. Yeni
Federasyon yönetiminin yapacağı en iyi işin bunu
örgütlemek olduğunu…
Bu hesaplaşmanın sonucu ne olur bilemiyorum ama hiç
olmazsa aynılar aynı ayrılar ayrı yerlerde
toplanır. Dönüş homojen değildir ve sorunların
başında da bu gelmektedir. Billurlaştığı dönemlerde
bir Sovyetler Birliği vardır. Artı Türkiye'de
yükselen bir Sol söylem ve pratik. Bu dönem gerek;
dönmek isteyenlerin 'Sovyetler Birliğine', veya
'sosyalizme' muhalefet ederek dönemeyeceği
kaygısıyla ve gerekse Türkiye'de yükselen bu Sol
muhalefetin etkisiyle dönüşün "Jargonu" da "Sol"
dur, en azından "Demokrat”tır.
Necdet ağabeyin bugün için söylediğini o güne
uyarlarsak, Sovyetler Birliği’ne veya sosyalizme
düşmanlık yaparak anavatana dönmek mümkün değildi.
Bu nedenle sol söylemden etkilenmişti. Ancak
halklarımızın özlemine tercüman oluşu ve öz
örgütlülük iddiası daha geniş bir kesimi bünyesine
toplamasına yaradı. Emekleme döneminde 12 Eylül
1980'le faaliyetleri sınırlandı. Derneklerin tekrar
faaliyetlere geçmesiyle yeniden örgütlenme ve
yaygınlaşma sürecine girdi. 12 Eylül'ün
apolitilikleştirme politikasından nasibini aldı.
Apolitik kesimlere hitap etti. Sosyal ve kültürel
faaliyetlere ağırlık verdi. Apolitikleşmenin bir
gün kendi kuyusunu kazacağını göremedi. Sonra
Sovyetler Birliği çözüldü, sosyalizm geriledi ve
daha önce nasıl Sovyetler Birliği’ne düşmanlık
yaparak anavatana dönülemeyecektiyse, şimdi de
Rusya Federasyonu’na düşmanlık yaparak
dönülemeyeceği ikilemine düştü. Kendi içinde
tutarlıdır bu görüş, bu yorum. Ancak açık değildir!
Hepsinden önemlisi; özellikle "Kalış"ın alternatif
olduğu dönemlerde bünyesine toplamış olduğu "güya
dönüşçüler" veya "tatlı su dönüşçüleri”nce teslim
alınmıştır.
Dönüş Hareketi bugün kamburludur, parçalıdır.
İçerisinde sol düşünceden etkilenenler, sağcılar ve
apolitikler vardır. Kariyeristler, 25 yıldır
üniversitede, iş hayatında kariyer yapanlar,
"emekliliğine 2 yıl kalanlar" vs. (Emekli olduktan
sonra dönmeyi planlayan biri nasıl insanları
dönmeye çağırabilir anlamış da değilim ya!...)
vardır. "Dostlar alışverişte görsün" hesabı iş
yapanlar vardır.
Yanlış anlaşılmasın, herkese ihtiyacımız var.
Bunlar da içimizde olsun. Şu veya bu faaliyetlerine
devam etsinler. Ancak bunlar yönetici olmamalı.
Kurmaylık ayrı örgütlenmeli! "Güya Dönüşçüler"in
hareketi teslim almasına izin verilmemeli. İlkeleri
olmalı. Ne bileyim mesela: "Kurumlarımızın belli
mevkilerinde yer alan insanlarımızın 2, 3 veya 5
yıl mı; görev süreleri dolduktan sonra yerlerini
kendilerinden sonrakilere devredip anavatana
dönmeleri gerektiği" gibi. Böylesi ilkeler niceliği
sınırlar belki ama niteliği yükseltir.
Daha fazla uzatmayayım. Önce Necdet ağabeyin
yazılarını okumak istiyorum. Sonra konuyu
derinleştirmeye devam ederim, tabii sizlerin de
katkısıyla... Sizin de katkılarınız olursa
sevinirim sayın Özdemir hanım. Mesela Mevlana'dan
bir beyit hiç de fena olmazdı...
Kalın sağlıcakla.
Bu arada anavatanımızı çok yakında koklayabilecek
olmanın mutluluğu içerisinde olduğumu müjdeleyeyim.
Necdet Hatam
10.12.2005
Maf, Değerli büyüğümüz Necdet Hatam'ın değerli
katılımcımız Talabeye yazdığı metinin linki
aşağıdadır.
Talebe'ye Mektup -2
Maxu Nıbjeghuxer
CircassianCanada
Semra Ademey
10.12.2005
Maf,
Sayın Talebe, konuya daha geniş olarak girmek
istiyorum fakat hemen şu anda dile getirmek daha
uygun diye sadece bir düşüncenize katılamayacağımı
söylemek isterim. Emekliliğine son iki yılı kalmış
bir kişinin emekli olduktan sonra gitmesini ben
şahsen yadırgayamam sadece saygı duyarım. Neden mi?
Kolay mı yıllarını vermiş, karşılığını almakta en
doğal hakkı. Sadece dönüyorum diye bilinçsizce
dağıtmak, haklarını, emeğini ziyan etmek yazık
olur.
Maxu Nıbjoghuxer
Lheperuj
10.12.2005
Talebe arkadaşımıza sormak istiyorum. Benim 9 ve 12
yaşlarında iki çocuğum var, emekliliğime de 2,5
yıl. Ben yarın döneceğimi garanti ediyorum. Siz
benim yaşayabileceğim kadar bir geliri garanti
ediyor musunuz bana? Öyle uluorta söz söylemek
kolay olsa da hayat zordur iki gözüm.
Talebe
11.12.2005
Maf,
Değerli katılımcımız Talabe'nin değerli büyüğümüz
Necdet Hatam'a yazdığı metinin linki aşağıdadır.
Talebe'den Mektup -2
Maxu Nıbjeghuxer
CircassianCanada
Necdet Hatam
11.12.2005
Değerli Arkadaşlar,
Yılardır doğruluğuna inandığım savunduğum bir görüş
var. Sizlerin, Ademey ve Lheperışü'ün tepkileriniz
ne kadar haklı olduğumuz kanıtı. Dönüşün ilk
günlerinden beri dönüşün "Dönüşçü; valizi hazır
kişidir" gibi algılanması, bu algılamanın
yaygınlaştırılmasına her platformda karşı çıktım.
Bana göre dönüşün en büyük düşmanı bu bakış açısı
bu algılama. Bizlerle birlikte dönüşü savunmuş
arkadaşlarımızı, anavatana dönüş yapmadıkları
dahası, yeniden diasporaya dönenleri de bu
davranışlarından dolayı eleştirmediğimi bir çok
platformda yazdım, anlattım. Arkadaşlarımızın
eleştirileri, yeni koşullara göre dönüş programı
yapmadıkları, yapanlara katkıda bulunmadıkları,
dönüşü gündemden düşürdükleri için hak ettiklerine
inanıyorum. Dönüşün temel ilkelerinden bazıları
şunlardır:
1) Diasporada kalan er ya da geç yok olacaktır.
2) Var olabilmek ancak anavatanda mümkündür.
3) Dönüşün Adige ve Abaza halkları anavatan kesimi
için de yaşamsal önemi vardır.
4) Anavatan kesimi için yaşamsal önemi olan dönüş,
ulusal kültürel değerlerini ancak anavatanı öz suyu
ile yaşatabilecek olan diaspora için de
yaşamsaldır.
5) Hedef mümkün olan en kısa sürede mümkün olan en
çok sayıda insanın anavatan sağlıklı yerleşmesini
sağlamak olmalıdır.
Yani hiçbir gerçek; dönüşçü emekliliğine iki yıl
kalan birinin emekliliğinden vazgeçip, dönüş
yapmasını beklemez. Dönüş yaptığında geçimini temin
edemeyecek birine hemen dönüş yapmasını önermez.
Yaşama koşullarını sağlayamadığı için geri dönüş
yapanları suçlamaz. Aksi kendisi ile çelişkili
olur. Çünkü ana hedef sağlıklı dönüştür. Ancak;
gerçek dönüşçü, dönüşçüyüm diyen herkesin dönüşe
katkıda bulunmasını bekler. Yine gerçek dönüşçü,
anavatan için emekliliğinden vazgeçemeyenlerin,
işsiz kalmayı göze alamayanların, aylığının diyelim
yüzde beşini anavatandaki çalışmalara katkı olsun
diye gönderemeyenlerin; anavatanı demokratlaştırma,
bağımsızlaştırma, birleştirmeyi amaçlamış gibi
tartışmalarının mantığını anlayamaz, gülünç bulur.
Aylığının belirli bir kesimi ile anavatana katkıda
bulunmayanların, hayatlarının her günü, bir başka
alanda bedel ödeyerek, gerektiğinde tüm yaşamını
bağışlayarak anavatan bekçiliği yapanlara tahammül
edemez.
Ancak iki şeyin altını çizmek istiyorum.
1) Bu söylediklerim siz iki kardeşimin özeline
değildir.
2) Sevgili Talebe’de öyle sanıyorum ki, emeklilik
konusunu sizler için gündeme getirmemiştir.
Talebe'nin, kendisi gibi bu konuda biraz eskilerin
anlayacağı bir gönderme yaptığını, ayrıca bu yapıda
olanların dönüş hareketinin kurmayları
olamayacaklarını, dönüşü planlayamayacaklarını
vurgulamak istemiştir. Sanırım bu konuda, sizler de
Talebe'ye hak verirsiniz değil mi?
Sevgiyle...
Lheperuj
11.12.2005
Doğrusu bu tartışmaya katılmaya niyetim yoktu.
Fakat renkli paketler halinde süsleyip, püsleyerek
sarıp sarmalayarak sağa sola fırlattığınız taşlar
nihayetinde yine taştır ve birilerinin camını
kırar. Her şey hayata çarpar sonunda. Dönmüş olan
fakat 7-8 yıldır hala pasaport alamamış olanlar
var. Dönmüş olan fakat yıllardır bir iş
bulamadığı/kuramadığı için buradan ailenin
gönderdiği ile geçinenler var. Dönmüş olan fakat
Mafya müsaade etmediği için başka şehirlere gidip
yerleşenler var. Dönmüş olan fakat...
Neyse.
Görüldüğü gibi sırça köşkte oturanlar başka camlara
taş atarken dikkat etmelidirler. Buradakiler oraya
yüklenmesin diyoruz sürekli ama oradakiler de
eleştiri de biraz daha insaflı davranmalılar bence.
O nedenle sürekli birilerini suçlayıp mahkum
etmeden, doğal seyrini doğal bir şekilde nasıl
hızlandırabileceğimizi düşünsek daha iyi olur
bence. Sürekli birileri ''en kahraman Rıdvan''
olmak zorunda değil. Bütün bunlara rağmen dönüş
bizim halkımızı kurtaracak yegane çözümdür.
Dönebilen döner, dönemeyen dönebilecek olanlara
yardım eder, teşvik eder. Bu konu burada
tartışılamayacak kadar hassas bir konudur şahsi
fikrimce.
Saygıyla.
Talebe
11.12.2005
Selamlar,
Bazı arkadaşlar acaba kimi konuları bu, böylesi
platformlarda tartışmak doğru mu türünden,
kaygılarını dile getiriyorlar. İyi niyetli
olduklarından şüphem yok. Bu yöndeki kaygısını
bugün dile getiren arkadaş da iyi niyetli. "Dönüş
bizim halkımızı kurtaracak yegane çözümdür" diye
düşündüğü için olsa gerek, dönenlerin
karşılaştıkları kimi sorunların böyle "uluorta"
tartışılmasının, dönüş hareketine zarar
verebileceğini düşünmüş olmalı. Ancak, kimsenin
böyle bir kaygıya kapılmasına gerek yok diye
düşünüyorum. Bu ve benzeri konular zaten her yerde
şu veya bu biçimde konuşuluyor. Hatta çok daha
olumsuz olanları, yalan yanlış bir çok şey
konuşuluyor.
Açıkça konuşamayanlar da düşünüyor... Bu konular
böyle açıkça konuşulduğunda ne olacak? Merak
etmeyin dünyanın sonu gelmeyecek. Eğer bu
anlatılanlar doğru değilse birileri çıkıp, "doğru
değil bunlar arkadaş" deyip doğrusunu anlatacak.
Yok eğer doğruysa ve eğer ilgili insanlar bunları
şimdiye kadar göremedilerse, görecek ve çözülmeleri
yönünde adımlar atacaklardır. Bunun neresi kötü? Ne
gerçeklerden kaçmak mümkündür, ne de bunun bize bir
yararı var. Tam tersi, her şeyimizi her insanimizin
görebileceği açıklıkla gözler önüne serme zamanı
geldi de geçiyor bile. Bir çözüm bulabilmek için
önce sorunu görebilmek gerekiyor. Öyle kıyısında
köşesinden değil tam "on iki"den vurmak... Bu
yapılamadığında, her hangi bir sorunu çözmek için
bir araya geliyoruz. Bu sorunun çözümünün, tüm
sorunlarımızı da çözebileceğini sanıyoruz.
Çalışıyoruz çabalıyoruz ama fazla bir ilerleme
kaydedemiyoruz. Kimi ürünler çıkıyor belki ortaya
ama asıl sorun bütün çıplaklığıyla hala ilk günkü
gibi duruyor ortada. Nerede hata yaptık diyor,
yeniden bir çaba içerisine giriyoruz ama sonuçta
değişen yine bir şey yok. Bu kısır döngü
kimilerimizin yorulmasına, umutsuzluğa kapılmasına
yol açıyor. Bunu değiştirmeliyiz! Bir tartışma
platformu yaratmalıyız.
Bütün araç ve yöntemlerle her insanimizin bu
tartışmaya katılmasını sağlamalıyız. Düşüncelerini,
önerilerini almalıyız. Bunların ışığında, yolumuzu
çizmeliyiz. Gerekirse gazetelere yazmalı, sokaklara
çıkmalıyız. Duvarlara yazılama yapmalı, pankart
asmalı. Kuslamalar, pullamalar... Mümkün olan her
yöntemle ta ki; "sağır sultanlarımız" duyuncaya
kadar anlatmalıyız derdimizi. Görev dağılımı
yapmalı, sorumluluklar almalıyız. Herkesin
yapabileceği bir şey var aslında ama yazık ki,
bunları örgütleyecek, bu çalışmaları bir güç haline
dönüştürecek önderliğimiz yok. Diğer bir sayfada
bir başka arkadaş "yeter artık, birilerinin
arkasından yürüyelim" diyor ama öne çıkıp "arkamdan
gelin" diyebilen yok; bu güç yok! Kimi zaman
soruluyor: Niye hala kimse şu kadar veya bu kadar
bağış bile yapmıyor, maddi katkı da bile bulunmuyor
diye? Hatta imkanı olanlarımız bile
yapmıyormuş...Arap’, Kürt’ü, Ermeni’si, yerlisi
bunu yapabiliyor da biz neden yapamıyoruz, diye.
Bizim bu gücümüz yok mu? Biz bu kadar "kötü" bir
halk mıyız? Değiliz elbette, bu gücümüz de var!
Ancak bağış veya yardım toplayanlar bilirler.
Kafalarda eğer "acaba doğru yere mi yardımda
bulunuyorum", "acaba yerine ulaşacak mı" gibi
sorular varsa, yardım veya bağış toplamak mümkün
değildir. Vermez insanlar...
Herhangi bir kurumun veya örgütün en çok ve en az
bağış topladığı dönemleri karşılaştırın. En çok iş
yapılan, en çok güven verilen dönemlerde toplanılan
bağışlar da aynı oranda yüksek olur. Evet bağışı
insanlar toplar ama bağış o insanin temsil ettiği
kuruma, derneğe veya örgüte verilir. Belirleyici
olan kurumların yaptıkları işler, verebildikleri
güvendir. Ortada böylesi somut işler olmalı,
başarılar ve bunlar insanlara anlatılabilmeli. İşte
o zaman yardımlar da artar! Ne yapmalı, 'nasıl
yapmalı'yla birlikte "nereden başlamalı" sorusunu
sormalıyız.
Bana sorarsanız; şimdiye kadar yapılanlardan da
dersler çıkararak "sıfırdan". Neler yapmalı,
nereden başlamalı gibi sorular sorulurken kimi
hedeflerin konulması, kimi niteliklere vurgu
yapılması hiçbir insanımızı ürkütmemeli.
Kendimizden, kendi kişisel gerçekliğimizden;
kaygılarımızdan, korkularımızdan veya
olanaklarımızdan yola çıkarak çalışmaların
sınırlarını çizemeyiz. Ben bunu yapamam öyleyse bu
yapılmasın diyemeyiz. Bir halkın, hareketin
çıkarlarını kişisel gururumuza kurban edemeyiz.
Objektif olarak; dışarıdan veya yukarıdan soruna
bakabilmeliyiz. Böylesi bir objektiflikle yapılması
gerekenleri belirleyebilmeliyiz. Bu belirlendikten
sonra, yapılması gerekenler bunlar ve/ama ben bu
kadarını yapabilirim, diyebilmeliyiz. Böyle olunca
hem bir gelişmenin, hem de gelişecek böylesi bir
hareketin bizi kişi olarak da daha da
geliştirmesinin önünü tıkamamış oluruz.
Kalın sağlıcakla.
Şhalaxhue
12.12.2005
Merhaba sevgili Talebe,
Diğer bir sayfada bir başka arkadaş "yeter artık,
birilerinin arkasından yürüyelim" diyor ama öne
çıkıp "arkamdan gelin" diyebilen yok; bu güç yok!
Bu cümleler yüksek fikirlerinizi ihtiva eden gayet
müstefit (*) olunabilineceğini düşündüğüm
yazınızdan. Siz zâtâli hazretleri nasıl düşünüsünüz
bilemiyorum ancak "Adıghabze Txen" konu başlığına
atıfta bulunduğunuzu düşünüyorum. Bu tespitinize de
acizane reddiyemi lütfen makuldür buyurun. Arkamdan
gelin deme mantığı bizlerin geleneksel seciyesine
uyan bir tespit değil. Aksine her katılımcı
adedince alfabe mevcut. Karşılıklı teatilerle en
münasip olanı bulmaya çalışıyoruz. Bu konuda sizi
haklı kılacak olan başından beri ısrarla altını
çizdiğiniz teşkilatlanma ve ittihat meselesidir.
Orada katkıda bulunanlar bugüne kadar muhaberat
eksikliği nedeniyle yıllar önce vuku bulması
gerekenler bugün tezahür ediyor. Sizlerin
iddiasının aksine alfabe tanzimi konusunda Türkiye
temamına teşmil çalışmaların olduğu bu konuya dair
izahatnamelerin yayınlandığı malumunuzdur. Sonuçta
bizler bir ittihat ve tekamul (**) sonucuna vasıl
olacağız. Aynı tezahürlerin bu konu başlığı
altındada vaki olmasını diler saygılar sunarım.
(*)Yaralanma. (cc)
(**) Olgunluk, olgunlaşma, gelişim,gelişme (cc)
a-e
12.12.2005
Selamlar
Benim bir önerim var belki de bu yapılmış bir
şeydir. Acaba Türkiye’de herhangi bir Tv kanalında
çalışan bir Çerkes yok mu? Varsa bu ve bu gibi
Çerkeslerin küçük bir katkısıyla dünyanın her
bölgesine gidip tanıtım amaçlı belgeseller yapan
bir program Çerkes ülkelerine gidip oraları tüm
gerçekleriyle herkese gösteremez mi? Böyle bir
programı bence tüm Türkiye’deki Çerkesler ve diğer
halklardan insanlar izler. Ayrıca video görüntüleri
sitede de verilmelidir varsa en azından dönmek
isteyenlerin yurtlarını tanımalarına imkanlar
sağlanmalı. Çerkes yurtlarının canlı görüntülerine
ve varsa bu yurtlar hakkında tanıtım videolarına
nerden, nasıl ulaşabilirim?
Saygılar.
CircassianCanada Notu: Sayın a-e, daha önce
müzikleri dinleyebileceğiniz ve bilgisayarınıza
yükleyebileceğiniz bir sayfamız vardı. Ancak server
şirkleriyle yapılan anlaşmalarda belli bir boyutta
hizmet verebiliyorsunuz. Bunun dışına taştığınızda
yıllık ödediğiniz ücretin neredeyse iki katına
çıkan ücret ödememiz gerekiyor. Aynı sorun video
yayınları için de geçerli. Bizim ne yazık ki, bu
tür dosyaları yayınlanacak denli ekonomik gücümüz
yok. Bu nedenle bu hizmetleri veremiyoruz.
Saygılarımızla.
Talebe
12.12.2005
Merhaba Sayın Shalaxhue,
Ne dediğinizi tam anlayamadığım için bir yorum
yapamayacağım. Ama şu "simyacı" titizliğiyle, bir
cümlenin iki kelimesini, hem de tırnak içerisine
alarak kendisinden önceki ifade tarzına uygun
olması kaygısıyla yazdığım iki kelimeyi baz alıp
bana geleneklerimizi hatırlattığınız için teşekkür
ederim. Daha önce de bana " falan feşmakan"
anlatmamam gerektiği uyarısı yapmıştınız.
Naçizane!... Abregeyapşaşe'nin hoşcakalın yazısına
ilk olumlu tepkiyi -gitmemesi gerektiği anlamında-
göstermenize hem sevindim hem de şaşırdım. Sevindim
çünkü Abregeyapşaşe'nin hem de bu nedenle
ayrılmasını istemiyorum. Ve bu tavrınız
sevindirici. Şaşırdım çünkü (Eğer bu takma ad,
Shalaxhue ile yazanlar aynı kişi ise)
Abregeyapşaşe'nin kırılmasına, üzülmesine neden
olanların başında geliyorsunuz. "Bir Çerkes’in
Çerkes Olmayanlarla Yaptığı Evlilik" başlıklı
sayfada yazılanlara tekrar göz atın isterseniz.
Özellikle "Shalaxhue" imzalı yazılara. Şu Birleşik
Arap Emirliklerinden verdiğiniz örneğe. Hani bir
yabancı ile evlenen bir Arap kızının vatandaşlıktan
çıkarıldığı örneğine. Bunu herhalde yabancılarla
evlenen kızlarımızı daha çok sevelim diye
vermemiştiniz. Ve ya şu "Adigaghe bayrağını
yükselten" diyerek selamladığınız Hatko Vural’ın
27.10 tarihli yazısına. Hatko Vural'a herhalde
Abregeyapşaşe'ye anlayışla yaklaştığı için destek
vermemiştiniz? Hem de öncesinde bu bayan
arkadaşımızın "ben Çerkes"im çığlıklarını hiçe
sayarak... Arzu hanıma "siz de bir nevi günah
çıkarıyorsunuz" demeyi de ihmal etmemiştiniz!
Soruyorum gerçekten: Siz o sayfada yazan "Shalaxhue"
ile ayni kişi misiniz? Cevabınız evet ise, sizi
nasıl ciddiye alıp da cevap vereyim? Zaten ne
desem, siz yine geleneklerimizden,
thamadelerimizden bu tavrınızı da haklı çıkaracak
örnekler bulabilirsiniz. Bana çaresiz sizi dinlemek
düşüyor...
Kalın sağlıcakla.
Özlem Özdemir
12.12.2005
Sevgili Talebe,
Seni kırmak olmazdı... Tahir efendi bana kelp demiş
iİltifatı bu sözde zahirdir. Malikî benim mezhebim
zira İtikadımca kelp Tahir’dir. (Ziya'dan)
Sevgilerimle.
Not: Yukarıda kullanılan Ziya kelimesi,
aydınlık anlamında kullanılmıştır. Nefi'ye ait bu
dizelerin farklı yorumlanmasını önlemek adına.
Talebe
12.12.2005
Sevgili Özlem,
Daha önce de "...kervan yürüyor, yürüyecek" diyerek
bana üstü örtülü bir laf demiştin. Şimdi de "kelp"
diyorsun. Aynı anlama geliyor... Böyle mısraları
ortaya atıp, daha sonra "sen niye üzerine
alınıyorsun" demenin kapısını açık bırakıyorsun.
Başkasını kastetmiş olsan bile bu tarzını onaylamam
mümkün değil. Daha önce kendi tarzımda bu
tavırlarına tepkimi göstermiştim. Ama herhalde
anlamadın. O gelenek göreneklerimizi de çok iyi
bilen büyüklerimizin tepkisiz kalmasından yola
çıkarak bu sitede yerimin olmadığını düşünmeye
başladım. Sana/size yürüdüğünüz yolda başarılar
diliyorum. Ben "Yaşasın Anavatan", "Yaşasın Dönüş",
"Yaşasın Birleşik Örgütlü Diaspora" şiarını
haykırmaya devam edeceğim.
Kalın sağlıcakla.
Şiar: Ülkü, Düstur (cc)
Şhalaxhue
12.12.2005
Merhaba sayın Talebe,
Öncelikle Şhalaxhue benim aile adım. Adım da
kimliğim de sitede bilinmesi gerekenlerce malum.
Bunun dışında sitede yazanların bir çoğu ile de
çeşitli vesilelerle tanışıklığım iletişimim mevcut.
Sizin gibi bir şeyleri gizleme ihtiyacımda yok ya
da gizlenme ihtiyacında değilim. Gerçi böyle
esrarengiz oluyorsunuz, size de yakışıyor. Sakın
üzerinize alınmayın ama buna biraz kharabğağe
derler bizde. Tabi biz sizin çok önemli mevkilerde
ve çok değerli örgütsel eylemlerde bulunup
bulunmadığınızı bilemediğimiz için yanılıyor da
olabiliriz. Varsa yanılgılarımızı düzeltmek
lütfunda bulunursanız sevinirim.
Sizin taktik strateji ve de fonksiyonel örgütlenme
üzerine epeyce önemli gayretleriniz gözdende
kaçmıyor. Buyurduğunuz gibi ardımdan gelin demenizi
bekliyoruz. Bu güç sizde var. Sanalda bu başarıyı
gösterdiğinize göre ortaya çıkıp zatı şahaneleri
sizin kimliğini öğrenirsek daha da ileri adımların
atılacağı tartışılmaz bir gerçekliktir. Evlilik
konusundaki görüşlerimden önce müsaadenizle farklı
konularda bir kaç acizane görüşümü de arz edeyim.
Mesela dil konusu. Açıkça kişinin kullandığı dilin
ait olduğa kültüre hizmet ettiğine inanırım. Ana
dilim dışındaki özellikle sizin gibi duru Türkçe
ile yazanların görüşlerini bilgi düzeyinde
irdelerim. Daha ötesi yok. Onun için bana ait bir
dille söylenmeyen görüşler öncelikle beyanda
bulunan şahsiyetle tarafımdan ilişkilendirilir.
Arkası da malum. Bu anlamda gizil kişiliğinizi
yazılarınızdan tanımasak da fikirlerinizde hala
tekrar ötesi bir şey bulamadığımı arz ederim.
Evlilik konusunda silinen yazılarımı
hatırlamadığınız anlaşılıyor. Önemi de yok. Açıkça
yazayım; yabancı evliliklere karşıyım. Bunda da
gerçekleşen evlilikler bazında bir fikir beyan
etmedim. Verdiğim örnek yalansa buyurun ispat edin.
Anlatmak istediğim sosyolojik gerekçeleri dikkate
almadan bu konunun tartışılması anlamsızdır.
Evlenmiş, barklanmış aramızda namus şeref ve
haysiyet bağı kurulmuş kimselere de laf etmeyi hiç
bir şekilde de mazur görmem. Alınan birileri yazıma
yanıt vermemişlerse bugün bunu sizin gündeme
getirmenizi de hava puslu diye yorumlarım.
Sayın Talebe ‘’ben Çerkes’im’’ çığlıklarını hiç bir
zaman önemsemedim. Önemsemem de. Düşüncelerim o
kadar net ki, çığlığın ardından neler geldiğine o
kadar aşina olduk ki... Teşkilatlanma anlamında ya
da ilmi siyaset bazında benden olmayan insanlara
şartlı ya da şartsız güvenmemi gerektirecek bir
sebep göremiyorum. Bunlar benden olmayan
uzantılardır. Farklı görüşlere mensup Çerkeslerle
her şeyi paylaşırım, onlarla Çerkeslik gibi yeterli
bir paydam var.
Kürt, Ermeni ya da başkaları ile sosyal ilişkiler
ötesi hiç bir ortak noktam olamaz. Bunu yaklaşım
olarak savunanların tutumları da neye göre
değerlendirilecektir sorusunda da kriter bellidir.
Siz rahatınıza bakın.
Seviyorum bu atasözlerini ne yapayım, benim onlar
işte bana ait. Size Türkçe’sini yazayım; ‘’kuytu
köşe yiğitliğinden’’ söz eder atasözüm. Atalarım
seni ne zamandan görmüş sayın Talebe. Aksilik işte.
Evet sayın Talebe fikirleriniz çok yerinde; buyurun
ardından geleceğim ama önce bir cemalini olmasa da
aile adını bağışla bizlere lütfet. Korkmayın
primitif yaklaşımlarla werkh, pşı, wuneut diye
yaklaşımda bulunmayacağım. Evet sende o güç var.
Yaptığın planı artık eyleme dök, pratiğinin de iyi
olacağına eminim. Sayın Talebe thamadelerimizin
geleneksel olarak sizin gibilere verdiği önem, sizi
zafer sarhoşluğuna sürüklemiş. Galiba bu kadarı da
size yetecek gibi görünüyor.
Artık somut işler zamanı sayın Talebe Sayın Talebe,
adınızı çok gizli konumunuzdan dolayı
açıklayamazsanız, birine icazet verin o da
kabulümüz. Sayın Şenvar’ı burada saygıyla
selamlıyorum. Sayın Şenvar yüksek tecrübelerinizden
istifade ettik. Dernek ve örgütlenme üzerine
bizlere lütfettiğiniz fikirler arasında nick al
sonra uzaktan örgütü kurarsın diye bir şey yoktu.
Hayret öğreneceğiz hep beraber. Size başarılar
sayın Talebe ama bizleri eylem bazında fazla
bekletmeyin.
a-e
12.12.2005
Selamlar Sayın Talebe,
Size bir önerim var. Ben böyle bir karar almayı
düşünüyorum, bilmem siz ne dersiniz? Biz bu konu
başlığına yazmaktan vazgeçelim. Özlem hanımda
mısralarıyla her gün öncülük etsin burada onu
dizeleriyle asla anlamayacak olan insanlara yol
göstermeye. Hiç bir büyüğün mısralarıyla insanlara
hakaretler yağdıran hanımefendiyi uyarmıyor olması
onun haklı olduğunu düşündürüyor. Haklı olan
hanımefendinin dediği gibi yolunda yürür. Belki de
ilk defa ortak bir noktada buluşulabilecek bir konu
Özlem’in mısralarına kurban gitti. Size başarılar
özlem hanım Bende yaşasın halkların kardeşliği
şiarını haykırmaya devam edeceğim.
Saygılar.
Elif
12.12.2005
Selamlar Talebe,
Öncelikle yazılarından büyük zevk alarak okuduğumu
ve takip ettiğimi bilmeni isterim. Bak sana ne
diyeceğim! BİLİNÇLE VE EMEKLE Çerkes halkı için
mücadele verenlere. Muhalif oldukları halde.
Saygılı görünmek adına dişlerini sıkarak aba
altından sopa gösteren şahsiyetlere bakıp ta,
Çerkesliği sadece Çerkesle evlenmenin mantığında
arayan boş düşünceler ile yolumuz çok zor ve uzun
görünüyor. Sakın yılma!
Hepimize kolay gelsin.
SEVGİYLE.
Baykaldı.H
12.12.2005
Sayın Talebe,
Sayın Şhalaxo’ya yazdığınız yazının bir kısmını da
ben üzerime alıyorum. Çünkü bir Çerkes kızının
evlilik yaparken dikkat etmesi gereken en önemli
konu; bana göre yabancı evlilik yapmamasıdır. Eğer
Çerkesliğimizi ön planda tutarak uğraş veriyorsak,
saatlerce ekranın karşısında bu konularda kafa
yoruyorsak, çok seçici olmak zorundayız. Biz
günlerce asimile olmamızdan dem vururken, sürekli
dilimizi kültürümüzü kaybettiğimizden yakınırken,
elbette bu konudaki hassaslığımızı vurgulamamız
gerekecek.
Benim Sayın Abrek hanımla bir husumetim yok.
Kendini de tanımam. Ki, kendisi dil bilmese de
bizim saf Çerkes kızımız. Yaptığı yabancı evlilikte
de yargılayamam, onun kendi tercihidir. Bu bizim
Uzunyayla’da daha katıdır. 4 kız kardeşimden biri
bir Türk’le evli. Eniştemizin çok iyi bir insan
olmasına rağmen sülale tarafından yabancı evlilik
benimsenmedi ve dışlandı. Sadece görebildiği biz
kardeşlerimiz var. Aynen Abrek hanım gibi içinde
müthiş bir Çerkeslik duygusu var ama yapabileceği
pek fazla bir şey yok. Karşı taraftan zaten anne
babası dahil kimseyle görüşmüyoruz, istesek de
olmuyor. Çünkü konuşmalar doyurucu değil, ortak
hiçbir özelliğimiz yok. Çocukları ise ne oradan ne
buradan. Ya Çerkes olacaksın her şeyinle ya da
bırakacaksın bu davayı, aksi takdirde sayın
Abregeyapşaşe’ye olanlar gibi sürekli eleştiri
alır, kimileri tarafından dışlanırsınız. Bu kültür
çatışması her zaman olacaktır, tabi tamamen yok
olmadan. Benim asıl vurguladığım, eleştirim
genellemedir. Abregeyapşaşe hanımı bir kenara
bırakarak soruyorum; acaba siz yabancı evliliğe
karşı değil misiniz?
Saygılar.
Elif
12.12.2005
Selamlar Özlem,
CC'nin sansürüne takılıyor yazılarım. O yüzden
sana, senin üslubunla cevap veremiyorum.
Saygısızlığına devam etmeye niyetliysen şairleri,
paşaları alet etme buna direk kendi yorumlarını
alalım. Varsa tabi (!)
Şhalaxhue
12.12.2005
Maf Şhalaxhue,
Yurtdışından gelen yazılar saat farkı nedeniyle
daha önce girmektedir. Aynı sorunu sayın Z.
Besleney beyde de yaşadık. Bizim katılımcılarımız
arasında bir ayrımımız yoktur. Hepinize aynı saygı
ve saygıyı duyuyoruz. Bu nedenle kimseye
ayrıcalıklı davranamayız.
Maxu Nıbjeghuxer
CircassianCanada
Şhalaxhue
12.12.2005
Merhabalar,
Yeni bir imtihana hep beraber hoş bulduk. Adige
kızıyla hayat arkadaşlığı kurmak, ona layık olmak,
sonu ölüm gibi bir olağan üstü olayla bitecek bir
yola çıkmak yürek ister yürek. Kendisine dünyayı
hayran bırakmış Fransızca’ya "Çerkes kızı asaleti
gibi" diye bir deyimi hediye etmiş Adige kızının
gönlünü almak ona evet dedirttirebilmek ise ayrı
bir maharet ister. Gelecek neslini bir Adige kızına
teslim edebilmek ise feraset konusudur.
Sevmek, aşk gibi konular gündemiyle de olsa Çerkes
kızını bir şekilde; hem cinsleriyle kıyaslayanları,
o kızlarımızın asil duygularına havale ediyorum.
Hele hele maddiyat gibi bir gerekçe ile kıyas
yapanları toplumsal vicdanımıza havale ederim. Bir
önemli konu sakın ola kimse efendim Çerkes kızları
şimdilerde şöyle böyle falan, feşmekan
örneklemelerini gündeme getirmesin. Bunlar bile
kızlarımızı bu tartışmaya taraf yapamaz. Eğer
kızlarımız istisna ya da değil bir eleştiriye
muhatap kılınacaksa onların sosyo-kültürel
ihtiyaçlarına cevap veremeyen bu anlamda özgün bir
görünüm arz etmeyen gençlerimiz ilk öz eleştiri
yapanlar olmalıdır. Bu iş böyle, Adige kızına layık
olabilmek gerçekten çok ama çok zor. Bu zorluğa
kılıf bulanlara da hayırlı işler dilerim. Onlarında
gösterdikleri performans önemlidir. Yani Eros'un
oku falan doğruysa; bunu toplumsal duyarlılıklarını
kaybetmediklerini ispat ederlerse, bir parça mazur
görebilirim. Kötü emsal, misal olmaz. İstisnalarda
kaide değildir. Çerkes kızı dillere destandır. Biz
bunun idrakinde değilsek hiç bir şeyinde önemi yok.
Çerkes olmayanlarla evlilik yapanlara da özel bir
eleştiriyi şu ana kadar düşünmedim. Onlarında
sadece yörüngelerine bakarız. Şahsi seçimleri de
kendilerini bağlar. Ancak Çerkes kızını da basit
bahanelerle bir tercih kıyasında asla görmedim
görmemde. Bahane aşk meşk falanda olsa...
Sayın Talebe sözünü ettiği konu başlığındaki
görüşlerim bunlar. Aynı konu başlığındaki bütün
yazılarımdaki görüşlerimde bir değişiklik yok.
Talebe
13.12.2005
Selamlar, S. Shalaxhue,
Yukarıda aktardığınız yazıyı 18 Ekim tarihinde
yazmışsınız. Hemen başlarda... Sonra başka
katılımcılar görüşlerini belirtmişler. Siz de devam
etmişsiniz görüşlerinizi açmaya... BAE'den örneği
aktarmışsınız. Yabancılarla evlenenlerin (kızların)
bu ülkede vatandaşlıktan çıkarıldığını
söylemişsiniz. Niye vermiştiniz bu örneği?
Sayın Hatko Vural’ın 27 Ekim tarihli yazısını
tekrar okuyun. Herkes okusun! Bu yazıyı "Adigaghe
bayrağını ‘’yükselttiği’’ için "kutsamışsınız".
Sayın Abreg Julat, 2 Kasım tarihli yazısında "asimile
olmaya bu kadar meraklıysanız ne işiniz var bu
sitede?" diye sormuş. Abregeyapsase, "ben tasvip
ediyorum demedim ki, sadece artık insanları
gücendirmeyin dedim" diye cevaplamış. Sesiniz
çıkmamış. Niye çıksın ki? Abregeyapsase'nin olgun
bir insana yakışan tavrını selamlıyorum.
İzleyicileri, sizin buraya sadece bir kısmını
aktardığınız yazılarınızla ve sizi de vicdanınızla
baş başa bırakıyorum.
Not: Bırakın artık bu "Kimlik, Nüfus
Cüzdanı, Pasaport..." gibi soruları. Tartışalım,
anlaşalım, bir toplantı yapar tanışırız demişim.
Ötesi demagoji! Sayın Kaya Şenvar'a atıfta
bulunduğunuz için değiniyorum. Sorun bakalım
kendisine: Eğer insanlar, onun bir yabancıyla
evlenen teyzesinin oğluna sizin gibi tavır almış
olsalardı, o insan bugün aramızda, sevdiğimiz;
saydığımız bir çalışanımız olur muydu? Şimdi kimse
"kişiselleşiyor" vs. gibi uyarıda da bulunmasın
lütfen. Şimdiye kadar neredeydiniz?
Sayın Baykaldı, Sorunuzu söyle cevaplayayım.
"Dönüş", "Kalış" tartışmalarının yoğun olduğu
dönemlerde iki arada bir derede kalırdım. Bu
yabancılarla ilişkiler- evlilikler her iki tarafla
da anlaşamadığım bir konuydu. "Kalış"cı arkadaşlar
asimilasyon sorununu gözardı ediyor,
küçümsüyorlardı. Halkımızın asimilasyona karşı,
önlem mahiyetindeki tepkilerini, reflekslerini
anlamıyor; hatta "milliyetçi", "kafatasçı" gibi
suçlamalar getiriyorlardı. "Dönüş"çü arkadaşlar da
kimi geleneklerimizi, güzelliklerimizi olduğundan
fazla abartıyor (benzeri çıkışlara zaman zaman bu
sitede de rastlamak mümkün), dünyanın küçüldüğünü;
halkların ve kültürlerin özellikle Türkiye gibi
birden çok ulusun, ulusal azınlığın içice yaşadığı
ülkelerde birbirine yakınlaştığını göremiyor,
koruma içgüdüsüyle gereğinden fazla içine
kapanıyorlardı. Eğer asimilasyon varsa, eğer bir
azınlık milliyet olarak yaşıyorsak yabancılarla
evlilik de olacaktır. Bunun altında da öyle mutlaka
maddi vs. nedenler yatmıyor ama yabancılarla
evlilikler de asimilasyonu hızlandırıyor.
Asimilasyona karşı bugünden yarına hemen
alınabilecek önlerden biri de mümkün olduğu kadar
bu evlilikleri önleyebilmek, en aza indirmeye
çalışmaktır. Bunu yaparken ama ne kendi
güzelliklerimizi abartmalı ne de "yabancıları"
yerin dibine sokmalıyız. Her halkın güzel insanları
var ve iç içe yaşadığımız bu güzel insanlar şu veya
bu gencimizin veya kızımızın kalbini çalabilirler.
Asimilasyonu hızlandırdığı için "yabancılar"la
evliliği kategorik düzeyde reddederken, böyle
evlilikler yapan insanlarımızı dışlamamalı, onların
güzelliklerini görebilmeli ve katılmak isteyen
herkese, bize ve çalışmalarımıza saygılı oldukları
ölçüde kurumlarımızı, örgütlerimizi açmalıyız.
Saygılarımla
Talebe
13.12.2005
Selamlar a-e,
Siteye bir daha yazmamayı aslında çoktandır
düşünüyorum ama bunun kime bir yararı olacak
bilemiyorum. Karar veremiyorum... Neyse...
İnceldiği yerden kopsun diyor, bekliyorum. Tekrar
"buradayım" demene sevindim.
Sevgiler, saygılar.
Abregeyapşaşe
13.12.2005
Merhabalar Sayın Talebe,
Aslında sana güzel kardeşim hitabıyla başlayacaktım
fakat bir gaf yapmamak adına(benden küçük ya da
büyük olup olmadığını bilmediğimden) genel hitap
şekli ile başladım. Benim adıma daha önceki
söylemlerden rahatsızlık duyduğunu farkedince
yazmadan edemedim. Şöyle yazdıklarına ve geçmiş
yazılara baktığımda evet biz Çerkes kızlarını
incitebilecek yazılar gördüm ve bazı arkadaşların
mail adreslerine gereken cevabı verdim.
Daha sonra yine bir yazıda Abreg Julat özür diledi
ve bende kabul ettim. Onun haricinde bana şahsıma
değil de genel konuşulurken bir bayan olmamız
hasebiyle alınacağımız sözler olmuştur ama bu
konuda herkes konuştu bazı şeyler vardır yaşayarak
öğreniriz o nedenle yaşamadan afaki
konuşmalarımızda sağlıksız olur. Belki bende bir
Çerkes evliliği yapmış olsam şimdi burda efendim
asla dışarıya gitmezdim on kalbim olsa birini bir
yabancıya vermezdim gibi konuşmalar yapıyor
olacaktım belki de kısacası herkes yaşadığı
kadarını bilir konuşur ve düşünür.
İnsanların fikirleri değişkendir dünkü
düşüncelerimiz bugün bize saçma gelebilir ya da
kişisine duruma hale göre her an değişim
gösterebilir. Sizin hiç tasvip etmeyeceğiniz bir
davranışı en sevdiğiniz en yakınınız biri
yaptığında dışardaki daha az tanıdığınız birine
göre ona daha toleranslı davranabilirsiniz.
Neticede kim ne derse desin insanları olduğu gibi
kabul etmekte fayda var yoksa her söylediklerini
takip eder sen dün böyle diyordun ama bugün farklı
konuştun diye takip edersek biz yorulur biteriz.
Bana o zaman bazı arkadaşlarım bak biz bunları
yazıyoruz ama sen bizim canımızsın alınma bunları
anlatmamız gençlerimize yol göstermemiz bunu
yaparken de örneklememiz gerekiyor dediler bende o
zaman istediğinizi yazın demiştim. Sonradan doz
kaçırılan yerlerde de lütfen artık insanları
incitmeyin dediğim oldu. Şimdi ben benim için
düşüncelerinden dolayı sana yürekten teşekkürlerimi
sevgi saygılarımı sunarken üzülmemeni rica
ediyorum.
Hoşçakal.
Kaya Şenvar
13.12.2005
TALEBE'YE,
1) Hatırlanırsa eğer, NICK'le yazanlara cevap
vermeyeceğim demiştim.
2) Fakat Şhalaxue'ya yazdığınız ve sorduğunuz
birkaç soruda ismim geçiyor, dolayısıyla öncelikle
ne demek istediğinizi anlamadığımı belirtirim.
3) Bahse konu ettiğiniz teyzemin oğlu hangisi
anlamadım? Benim bir çok teyzem var. Hangisinin
oğlu?
4) Tahmin ettiğim kişi ise; o kişinin memleketimde
aktif olarak dernek faaliyetleri sürmektedir ve
Şhalaxue ile yakın görüşmektedir. Ayrıca eğer
bahsettiğiniz kişi o ise, hanımı da Çerkes'tir.
(İsim vermiyorum.)
5) Şhalaxue arkadaşımla ben sık sık görüşüyorum.
Kendisi benim memleketimde 4 yıl gibi bir süre
öğretmenlik yaptı. Orada çok güzel ve seviyeli
ilişkiler ve dostluklar kurdu ve dernek dahil
birçok kişiyle de gücünün ölçüsünde çalıştı.
Bahsettiğiniz teyzemin oğluyla da çok yakın
arkadaştır.
6) Sonuç olarak hedefinizi anlamadım?
7) Özel mail adresinizi verin ya da telefon
numaranızı bilsem sizi ararım, orada görüşürüz.
8) Asimilasyon mücadelesiyle ne şekilde ve hangi
meşakkatle mücadele ettiğimi beni tanıyanlar
bilirler. Size de anlatırım gerekirse ama gerçek
isminizi ve kimliğinizi açıklarsanız.
9) Kimliğinizi açıklamazsanız, son olarak deklere
ediyorum "Hiç muhatabım değilsiniz". Bir daha da
bana ve benim tarafıma Nick'li yazdığınız yazılarda
ithafta bulunmayınız.
Selamlar...
Bülent Atcı
13.12.2005
Sayın Talebe'nin teşhisi doğrudur, yabancı
evlilikler olacaktır. Ancak bunun bize zarar
verdiği gerçeği de unutulmamalıdır. Bunun asgari de
olası yönüne bakılmalı bence. Zarar vermezse şu an
Abregkızı neden küstü? Çünkü fiili olarak yabancı
evlilik yapanlar konunun muhatabı oluveriyor, yani
kişiselleşiyor. Ben bir yazımda bahsetmiştim;
Abregkızı yine de olgunluk göstermiştir. Tebrik
ederim. Bekar olan bay, bayan arkadaşlar iş sizlere
düşüyor. Olmuşa yapılacak bir şey yok.
Saygılar
Guğoj Sami
13.12.2005
Sayın Kaya Şenvar,
Si Nibjeğu Lhape,
Senin K. Kafkasya ve Adigeliğe yaptığın hizmetleri
camiamız çok iyi bilmektedir. Adigelik nezaketi
gereği yaptığın çalışmaları bu sayfadan
açıklayamayacağını biliyorum. Senin emek ve
çalışmaların halkımız nedzinde değerini bulmuş ve
bulacaktır da. Lütfen kimliğini açıklamadan Nick'li
yazı yazıp ortalığı bulandırmaya ve forumu
konusundan saptıranlara cevap verip prim yaptırma.
İyi ki varsın sigoş ve bizler için gereklisin.
Saygı ve sevgilerimle
Kaya Şenvar
13.12.2005
Maf Şenvar,
Siz bizim son derece değer verdiğimiz bir
hemşehrimizsiniz. Bizi her platformda onere
ettiğinizi de biliyor bundan büyük mutluluk
duyuyoruz. Bize destek olduğunuz ve anlayış
gösterdiğiniz için çok teşekkür ediyoruz.
Maxu Nıbjeghuxer
CircassianCanada
Kaya Şenvar
13.12.2005
Sayın CC,
Nick konusunda aylardır söylediklerim şimdi tek tek
karşımıza sorun olarak çıkıyor... Her neyse polemik
konusu yapıp sizi üzmek değil amacım. Fakat Talebe
ve diğer kim olduğu belli olmayan kişilerle muhatap
olmayı istemesem de konu içerisine çekiliyorum.
Anlayış gösterebiliyorsam ne ala... Neyse demek
istediğinizi anladım. Biraz sinirlenmiştim
galiba... Sizde kusuruma bakmayın...
Selamlar, iyi çalışmalar.
Bülent Atcı
13.12.2005
Değerli katılımcılar,
Formun konu başlığından epey uzaklaştık sanırım. Şu
nick meselesi fazla uzamasın. Zaten sürekli yazan
nick sahiplerini yeteri kadar kanıksadık.
Süreklilik adına olanlar kabulümüzdür. Artık
Kayacığım sende uzatma, asıl konu güme gitmesin.
İKİ KUTUPLU DÜNYADA DÖNÜŞÇÜ OLMAK VE GÜNÜMÜZ
DÜNYASI DA DÖNÜŞÇÜLÜK Arkadaşlar yıllarca evet biz
‘’dönüş’’ dedik, durduk. Şimdi birileri hala diyor
buyurun ütopya falan. Hiç düşündünüz mü iki kutuplu
dünyada dönüşçü olmanın ne kadar zor olduğunu? Bir
tarafta ABD bütün dünyada anti Sovyet propagandası
yapıyor, yeşil kuşak projesini dantel gibi
örüyorken, milyon dolarları harcarken siz kalkıp
100’lerce aileyi ikna edip anavatana
götüreceksiniz. Biraz insaf. Adamı bir gecede
ABD’ye bırakmadan hallederler hiç şüpheniz olmasın.
Bunu kendi hemşerilerimize bile yaptırabilirler
kendi operasyonel güçlerini kullanmadan. Diasporada
çözüm vardır diyen kesimde ABD’nin işini
kolaylaştırmıştır. En azından dönüşü
güdükleştirerek. Şimdi asimilasyon mu entegrasyon
mu gibi laflar dönüyor ya; entegre olamayan bizler
ne olacağız? Bunlar demagojidir. Artık korkmayın.
Tek kutuplu global dünyada inkara yer yok. O cesur
insanlar o zaman imkanları ölçüsünde dönüşü
dillendirdiler. Bu günü onlara borçluyuz gelecek
daha iyi ve daha fazlada konuşulacak. Dönüş adına
konuşulsun. Aklın yolu birdir. Yeter ki, bizler
birbirimizi rakip görmeyelim. Kalış diyenlerinde,
dönüşü teşvik etmeleri, kendileri içinde gerekli
olduğuna inansınlar.
Saygılar
Talebe
13.12.2005
Selamlar,
Parantezi kapatıp (!) kaldığım yerden devam edeyim.
Sayın CC yöneticilerine de Forum sayfasını
kapatmayı akıllarına bile getirmemelerini önerim.
Forum gibi oluşumlar, taa antik çağdan beri en
sıradan insanların bile katılım hazzına
varabildikleri yegane platformlar olmuşlardır.
Kendilerini yönetenlere, kendileri hakkında karar
verenlere "biz de varız", "biz böyle düşünüyoruz"
diyebildikleri platformlar. Konularına hakim
insanlar, konumlarının; sorumluluklarının
sınırlarının, gerçek yaşamdan ve gerçek
kimliklerden soyutlanmış yaşamlarının ötesine
böylesi platformlarda geçebilmişlerdir.
Böylesi platformlarda; insanların düşüncelerini,
inandıklarını dile getirmelerinin önünde tüzükler,
kurallar, yasalar vs. anlamında sınırlamalar
yoktur. Agoralar, arenalar, mitingler, gösteriler
ve forumlar insanların "var olduklarını"
hissettikleri ve hissettirdikleri platformlardır.
İnsanlık tarihine, büyük hareketliklerin yaşandığı
ülkelere bakın. Heyecanın doruğa çıktığı,
sorunların yakıcı bir boyut kazandığı; halkın her
kesimini sarıp sarmaladığı dönemlerde sokakta,
çarşıda-pazarda, işyerlerinde, meydanlarda ve hatta
köy kahvelerinde böylesi forumların oluştuğunu
görürüz. İradi veya kendiliğinden...
12 Eylül'den önce de birçok üniversite bir forumdan
diğerine koşardı. Hatta bu forumlar iradi olarak
örgütlenirdi. Sağcısı, solcusu hepsi bunu yapardı.
Bu forumlarda bir yandan verilmek istenen mesajlar
dolaysız bir şekilde başkalarına ulaştırılır ama
diğer yandan "başkalarının" duyguları, düşünceleri
öğrenilir ve bu yeni verilerin ışığında izlenen
politikalar yeniden gözden geçirilir veya
düzeltilir, geliştirilirdi.
Elbette forumların hepsinde istenilen düzeyin
tutturulması mümkün değildir. Ancak zaman
içerisinde, bazen "divan"ın; yani düzenleyicilerin,
bazen de katılımcıların birbirlerini uyarmalarıyla
bir düzey yakalanır. Ben katılımcıların
birbirlerini uyarmalarını daha uygun buluyorum. Ki,
zaten bizim gelenek göreneklerimize uyanı da bu
değil mi? Siz köyünüzde-kasabanızda her
anlaşmazlıkta veya tartışmanızda bir büyüğünüze
gidip ne yapmanız, ne söylemeniz gerektiğini mi
soruyorsunuz? Yoksa "haynape" vb. uyarılarla
yanlışı düzeltmeye mi? Büyüklere ancak kendimiz bir
sorunu çözemediğimizde başvururuz/ başvurmalıyız.
Bu forumda da yapılması gereken bu olmalı diye
düşünüyorum.
Eğer üslupta, tarzda, yöntemde yanlış yaptığını
düşündüğümüz bir arkadaş olursa söylediklerinin,
genel olarak düşüncelerinin kendimizinkiyle paralel
olup olmadığına bakmaksızın uyarabilmeliyiz. Bir
özdenetim mekanizması kurabilmeliyiz. Forumu
yaşatabilmeliyiz... Bir yazımda değinmiştim. Forum
benzeri karakteri olan "Xase" kurumumuzu
canlandırmak gerekir diye düşünüyorum. Bugün şu
veya bu politik çizgiye yakın, sorunumuza şu veya
bu şekilde çözüm getirmek isteyen kişiler, gruplar
var. Bunların hemen hepsi de derneklerini,
vakıflarını, klüplerini kurmuşlar. Bunlara
kendinizi feshedin demek mümkün değil ve bu
kurumlarımızın kimi ön yargıları veya farklılıkları
aşıp bir çatı altında toplanmaları da mümkün
görünmüyor.
Dönüşçü arkadaşlara düşen görev, bulundukları her
alanda bir yandan dönüş düşüncesine inanan
insanların bir araya gelmelerini sağlamak; dönüş
düşüncesini örgütlemek ama diğer yandan da en geniş
kesimlerin; dönüşçü olsun olmasın herkesin
katılımının sağlanabileceği "xase"leri canlandırmak
olmalıdır. Dönüş örgütlenmelidir, hem de ayrı
örgütlenmelidir. Çünkü Dönüş’ün öncelikleri,
görevleri bu görüşte olmayanların önceliklerinden,
görevlerinden bir çok noktada farklıdır. Anavatana
dönmek isteyenle istemeyenin öncelikleri nasıl aynı
olabilir? Dönüşçü kendini anavatanın ihtiyaçlarına
göre şekillendirir, "kalış"çı kaldığı yerin...
Anavatana turlar düzenlensin vs. deniyor. Dönüşçü
olmayan bunu örgütlemez ki? Kendi gitmeyeceği bir
yere başkalarının gitmesini ister mi? Anavatan
hakkında olumsuz propaganda yapılmasının önüne
geçer mi? Kaynakları, yatırımları anavatana
yönlendirir mi? Anavatanda vatandaşlık haklarımızın
olduğunu insanlarımıza duyurur mu? Dönüşçünün
kurduğu halk dansları ekibinin oynadığı oyunlar, bu
oyunlarla halkımıza verdiği mesajlar bile
farklıdır. Bizim oyunlarımızda elbette estetik
kaygılar da olacaktır ama her sahnelenen gösterimiz
anavatanı insanlarımıza biraz daha yakınlaştırmayı,
anavatan özlemini derinleştirmeyi hedefleyecektir.
Onların yapacakları tüm çalışmalar ise
asimilasyonun biraz daha yavaşlatılması,
asimilasyonun daha "acısız" olması merkezlidir.
Derneklerimizin, vakıflarımızın veya klüplerimizin
gerçekleri görmelerini beklemeye gerek yok. Biz
örgütlenelim. İnsanlarımızı ikna eder bir derneğin
veya vakfın yönetimini ele geçirebilirsek ne ala
ama bu kendi gruplarımızı kurmamızın, kendi
örgütlenmemizi yaratmamızın önünde bir engel
olmamalı. Çalışmalarımızın diğer bir boyutu,
diasporada halkımızın en geniş birliğini yaratma
eksenli olmalıdır. Gerek kurumlarımıza ve gerekse
doğrudan halkımıza çağrılarak yaparak kendi öz
örgütlülüklerimiz olan "Xase"lerimizi
canlandırmalıyız. "Uzunyayla Xase"den "Samsun
Xase"ye, "Reyhanlı Xase"den "Bandırma Xase"ye ve
giderek "Türkiye Xase", Suriye, Ürdün Xase
örgütlenmelerini yaratmayı hedeflemeliyiz.
Bu mümkündür!
Kalın sağlıcakla.
Şhalaxhue
13.12.2005
Bu konuda da kendim açısından nokta koymak
istiyorum. Sayın Talebe merhaba. Son yazdıklarında
çok farklılaşacağımız konular yok. Benim dönüşçü ya
da kalışçı olduğuma dair bir şeyleri merak
ediyorsanız Adığabze yazma konu başlığına bakınız
orda ne düşündüğümü anlayacaksınız. Evlilik
konusunda yazdıklarımı sizde okuyun. Aldığım
tepkilere de bir daha bakınız. Artık kimliğinizin
de önemi yok. Yeterince ipucu da verdiniz.
Önemsemiyorum artık. Sanal ortamda beni yanlış
anladıysanız, suç bendedir. Acizane verdiğim dil
kurslarında annesi Çerkes olanlara da artık eşit
davranacağım. Onlara daha fazla önem veriyormuşum
diğer gençler sitem ettiler. Sayın Talebe olur
böyle şeyler. Halklar zaten kardeştir. Malumu
haykırmanın anlamı yok.
Sayın Bülent Atçı beyefendi sizi de izlemeye devam
edeceğim. Bizleri daha fazla bilgilendirirseniz
sevinirim.
Saygılarımla…
A. Esra Demiröz
13.12.2005
Merhaba,
Form başlığı altında değerli ve saygıya değer
büyüğüm Kaya Şenvar'ın adı farklı bir şeklide lanse
ediliyordu ve konuya müdahil olmak istedim. Kuzey
Kafkasyalı kişiliği ile örnek aldığım sevgili
büyüğümün rencide edilmesine razı olmayacağım gibi
"Adyghaghe schachafe"yi dava edinmiş kimselerde
benimle aynı düşünce ve doğrultuda hareket
edeceklerdir. Adyghaghe kimliğimin oturmasında
ciddi önem ve yere sahip olan büyüklerim Sayın Kaya
Şenvar ve Shalohxo' nun sahiplendikleri davalarının
peşinden takipçi olacağıma her pahasına Adyghelik
onurumu ve şerefimi koruyacağıma, Adyghe Bayrağını
yücelteceğime tüm varlığımla söz veriyorum. Baj
Kaya, Shalohxo Ragıp; Diaspora kaderimin bir
yerlerinde yolumun sizlere ulaşmasının onurunu
yaşıyorum. Nedzinizde, Yönü anavatana dönük olan
tüm vatan sevdalılarının, yolları ve bahtları açık
olsun...
Selametle...
Kaya Şenvar
13.12.2005
Sayın Talebe, Sayın Şhalaxue, Sayın Bülent Atçı ,
Takıntı halindeki "NICK" konusunu uzattığım ya da
konuyu başka yerlere çektiğimi ya da saptırdığımı
tarafıma ilettiniz. Peki herkesten özür
diliyorum... Takıntı halindeki Nick konusu benim
için önemli. Değilse isimlerini birçok nedenden
dolayı açıklamayan kişileri de daha fazla
zorlayamam... (Ama Nick'lilere benden cevap yok.)
Konu başlığına dönersek; bu konuda çok yazıldı, çok
yorum yapıldı, çok da pratikte yapılması gerekenler
konuşuldu ve tartışıldı diye düşünüyorum.
Anavatana gitmek isteyenler için; kapılar ardına
kadar açık.. İşinizi, ortamınızı, ailenizin
geleceği ve oraya uyumu için gerekli alt yapıyı
hazırladıysanız ve de en önemlisi gerçekten gitmek
düşünceniz varsa; buyurun vatan yerinde duruyor. Bu
son yazdığım cümleye; ''evliler için hanımlarını da
ikna ettilerse ya da dönüşü kendileri gibi savunan
bayanlarla evlendilerse''yi ekliyorum. (En önemli
sorunlardan birisi çünkü.)
Bu söylediklerimi kendime de söylüyorum tabi ki..
Boş boş konuşmanın, sanal dünyada vatanı
kurtarmanın, klavyenin başında dönüşü
gerçekleştirmenin çok bir anlamı yok. İlla da dönün
diyende yok ya da ben demiyorum. Yönünüzü vatana
dönmenizde önemli bir adımdır. Oraya ne kadar, ne
gibi katkılarım olur diye düşünmek ve pratiğe
dökmekte bir iş... Dahası oraya giden öğrenci,
emekçi, yatırımcı vs. için destekte verilebilir.
Ayrıca orada bir öğrenci okutulabilir ya da çok
başarılı, bizi biz yapan değerleri yaşatan, bu
kültürün yaşaması için emek sarfeden kültür
adamlarımızı destekleyebilirsiniz. Örneğin;
bildiğim kadarıyla birkaç kişiden bahsedeyim. Ğuc'e
Zamudin'i, yaptığı otantik Çerkes müzik
aletlerinden ve bu diğer Adige kültürüyle ilgili
yapmış olduğu eserlerinden dolayı
destekleyebiliriz. Örneğin; Lopaş'e Nurbiy,
Arkeolog araştırmacı, bilim adamı. Bu kişiye daha
geniş ve somut çalışma yapabilmesi için destek
verebiliriz. Örneğin; Islamey direktörü, Nalmes
direktörü ve grupları, Adige Tiyatro sanatçıları,
Adige yazarları ve yazdığı ama mali durumlardan
dolayı basamadıkları kitapları bastırmak ve
dağıtımında destek olmak gibi çalışmalara katkıda
bulunabiliriz. Örneğin; Başarılı, zeki ve duyarlı
öğrencileri yurt dışında okutarak kariyer
yapmalarını sağlayıp, kendimizi dünyada daha iyi
tanıtmalarını sağlayabiliriz.
İşte bu örneklerden yola çıkılabilir ve inanın
sizlere bir çok örnek verebilirim. Sadece anlatmak
istediğimi, net anlatmak adına bunları şimdilik
belirttim. Benden bu kadar. Herkese yolunda ve
çalışmalarında başarılar diliyorum. Yönünüz,
yüreğiniz, düşünceleriniz, pratikte çalışmalarınız
hep vatana doğru olsun...
Selamlar.
Metin Çelik
13.12.2005
Merhabalar,
Ben yıllardır internet sitelerini takip ederim.
Gerek forumlarda gerek sitenin genelinde
tarafsızlığı yakalamış tek site olarak görüyorum
CC’yi. Solcusu, sağcısı, ateisti, Hıristiyan'ı
Müslüman'ı, Türk’ü, Kürt’ü, Ermeni’si herkes
yazabiliyor.
Şimdi bunu niye yazdım? Bu başlıkta Ermeni bir
kardeşimizin yazdığı çok önemli sorular vardı. Bu
sorulara yanıt vermek yerine Ermeniliği
sorgulanmaya başlandı. Bence bu ne Çerkes’e yakışır
ne de çağı yakalamış insana. Bir Ermeni’nin Çerkes
sorununa ilgi göstermesine tepki gösterenleri;
yıllardır bir Çerkes sitesinde resmen haber yazan,
yorum yazan (…)’in Türk olduğunu herkes biliyor.
Ben yıllardır internette dolaşırım bir gün olsun bu
şahsın Türk olarak nasıl yazı yazdığı sorgulanmadı.
Bence doğru da yapıldı. Türk olması bizimle ilgili
bir şeyler yapmasına engel değil ki. Ancak Ermeni
yazıca olmaz deyip Türk yazıca amenna demek çağ
dışılıktır. İlkesizliktir. İşin daha da kötüsü Türk
yazar çoğu yazısında Kafkasya’yı negatif gösteren,
oradaki olayları Türk gözüyle değerlendiren bir
yazar. İnce politika bunlar. Altını eşelerseniz,
-ne kadarda inkar edilse de- din kardeşliği çıkar.
Bu Ermeni arkadaş Müslüman olsaydı bu tepkileri
çoğu göstermezdi. (…)’in Müslüman olduğu için
kimsenin sesi çıkmıyor.
Asıl konuya dönersek. Ermeni arkadaşın sorduğu
sorulardan kendimce en önemlisini yeniden
soruyorum. Ben Ermeni olmadığıma göre konu dağılmaz
zannedersem.
Sitenin de Turizm Bölümü’nde gördüğümüz nüfus
sayılarında değişim var mıdır? Sizinde dile
getirmiş olduğunuz gibi Abhazya tüm Abhazları
vatandaşı sayan yasayı çıkarmasına rağmen dönüşler
olmuş mudur? Bu nüfus oranlarını etkilemiş midir?
Okuduğum sitelerde verilen bilgilere göre; 2003
yılına ait olan bir yazıda Adige Cumhuriyeti'ne
beklenen büyük göçlerin tersine göç etmiş
Çerkeslerin sayısının 500’ü geçmediği, Kosova’dan
174, Türkiye’den 135, Suriye’den 120, Ürdün’den 35,
İsrail’den 3; toplam 467 kişinin anavatana dönüş
yaptığını görmekteyiz. Acaba günümüz itibariyle bu
durum nasıldır? Bunun hakkında bilgileriniz varsa
lütfen bize aktarır misiniz?
Saygılarımla |