...................
...................
DÖNMEK YA DA DÖNMEMEK. İŞTE BÜTÜN MESELEMİZ...   -10
Yılmaz Berberoğlu
20 Haziran 2004
                         
...................
 
...................

Talebe
10.12.2005

Merhaba Necdet ağabey,

Tevazuu için teşekkürler. "Elif"e Elif, "a-e"ye a-e diye hitap edebilirim ama istesem de sana "Necdet ağabey"den başka bir şekilde hitap edemem. Düşüncelerini, söylemlerini seninle tartışabilmek bana yetiyor da artıyor bile...

Yazını ilgiyle ve dikkatle okuyorum. Her satırını anlamaya çalışıyorum. Devamını da sabırsızlıkla bekliyorum. Deklarasyona talebim olmuştu. 24.11.2005 tarihli yazımda, "2003 yılında da bir deklarasyon yayınlandığını Necdet ağabey söylemişti. Okumadım. Varlığından bile haberim yoktu. Ama okumayı çok isterim..." diye yazmıştım. Sanırım uzun yazılar arasında kaybolup gitti. Ama okumayı hala çok istiyorum.

Dönüşe inanan insanlarımızın, ağabeylerimizin, büyüklerimizin daha fazla vakit kaybetmeden ciddi bir "değerlendirme" sürecine girmeleri gerektiği inancımı hala koruyorum. Halkımızın yüreğinde, bilinçaltında hiçbir zaman kaybolmamış, 1970'lerde billurlaşmış, su veya bu şekilde 1990'lara ve bugünlere gelebilmiş "Dönüş" düşüncesinin objektif ve sübjektif nedenlerle yıpranma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu düşünüyorum. Ve bir düşünce veya inanış bir kez yıprandı mi onu bir kez daha ayağa kaldırmanın çok zor olduğunu. Bu birinci neden. Dönüş düşüncesinin daha sistematize edildiği 1970'lerden 1990'lara ve günümüze dünyada büyük değişiklikler oldu. Dönüş düşüncesinin bu değişikliklere, gelişmelere paralel kendini yenileyebildiğini, örgütlenebildiğini, ve bu örgütlülüğünü güçlendirebildiğini söyleyebilmenin mümkün olmadığına inanıyorum. Bu da ikinci neden.

İşte bu iki ana başlıkta toplanabilecek nedenlerle, Dönüş’ü A'dan Z'ye yeniden tartışmak ve yeniden örgütlemek gerektiğine inanıyorum. Tek tek Dönüşlerin olması elbette sevindirici ama yeterli değil. Potansiyelimizin daha büyük olduğuna inanıyorum. Daha yoğun ve sistematize dönüşleri örgütleyebilmemiz gerekiyor. Eğer Anavatanımız bugün için bunu kaldıramayacak durumdaysa, Anavatanımızı daha da güçlendirebilmek için neleri yapmamız gerektiğinin ortaya konulması gerektiğine. Ama tüm bunları dahi ancak ciddi bir örgütlenmeyle, idealist insanlarla, tutarlı bir önderlikle, planlı-programlı bir çalışmayla, iyi hazırlanmış bir "yol Haritasıyla" gerçekleştirebileceğimize inanıyorum. Anavatan merkez olacaktır. Atılan har adımdan önce bu adımın anavatana ne kazandırıp ne kaybettireceği binlerce kez düşünülecektir.

Ancak böylesi bir güçlü diaspora örgütlenmesinin halkımızın siyasi olarak bilinçlenmesine katkısı büyük olacaktır. Kazanımları diasporadaki asimilasyonu yavaşlatacaktır. Anavatanımıza da arkasında daha güçlü bir desteğin olduğunu hissettirecektir. Bu, anavatanımızın da güçlenmesi demektir. Anavatanımızın bizden umudunu kesmesi kendisinin de zayıflaması demektir... Kimseyle savaşmak, kavga etmek zorunda değiliz. Tam tersine bölgede hakim olacak barış ve huzur çıkarımızadır. Rusya Federasyonu ve Türkiye ile uyumlu ilişkiler lehimizedir ama bunun bile teminatı güçlü bir diasporadır. Bölgeyi karıştırmak isteyen güçlerin karşısına dikilebilecek örgütlü halkımızdır.

Kafkas Vakfı’nın sitesinde dün bir haber geçti. Rusya'daki Çeçenlere mal edilen patlamaların Rusya gizli servince gerçekleştirildiğini ispat eden veya iddia eden bir Rus görevli ve avukatı tutuklanmış. Yani susturulmuş! Eğer bölgemizde yaşanan gelişmeler daha doğru değerlendirilebilse, bunlar daha ciddi bir örgütlülüğümüzün ve önderliğimizin süzgecinden geçerek halkımıza ulaşabilse halklarımız arasındaki kardeşlik-dayanışma ve birlik zemininin bu kadar kolay zedelenemeyeceğine inanıyorum.

Bugün olması mümkün görülmeyen ama hem geçmişte hem de gelecekte mümkün olan; hatta gerekli olan birliğin dinamitlenmesinin önlenebileceğine... Nalçik’te yaşananlardan sonra ilk tepkilerin "Terörü lanetliyoruz" biçiminde olmasından ürkmüş, kendimi kimi olaylardan sonra benzeri başlıkları atan "Hürriyet" gazetesini okuyor gibi hissetmiştim. Bunun insanlarımızın ne kadar siyasi bilinçten uzak olduğunu ve Kuzey Kafkasya halkları arasındaki ilişkilerin ne kadar zedelendiğini gösterdiğini düşünüyorum. Bunun önüne gecikmeli diyorum...

Dönüş ve Dönüşçüler ciddi bir eleştiri ve özeleştiri sürecine girmeliler ve yeniden örgütlenme... Hiçbir şey olmamış gibi yola devam edemezler. Yoksa yıpranan "Güya Dönüşçüler" değil "Dönüş" düşüncesi olacaktır. Buna da kimsenin hakki yok herhalde? Sitede yazılan yazıların satır aralarında "biz 'dönüş' diyenleri çok gördük" tarzında çıkışların olması bu yıpranmanın başladığını gösteriyor. Bizler sözünün eri insanlar olmalıyız. Söylediğini yapan, yaptığını savunan! Yıllardır yapılmayan, yapılamayan bu hesaplaşmanın artık kapıya dayandığını düşünüyorum. Yeni Federasyon yönetiminin yapacağı en iyi işin bunu örgütlemek olduğunu…

Bu hesaplaşmanın sonucu ne olur bilemiyorum ama hiç olmazsa aynılar aynı ayrılar ayrı yerlerde toplanır. Dönüş homojen değildir ve sorunların başında da bu gelmektedir. Billurlaştığı dönemlerde bir Sovyetler Birliği vardır. Artı Türkiye'de yükselen bir Sol söylem ve pratik. Bu dönem gerek; dönmek isteyenlerin 'Sovyetler Birliğine', veya 'sosyalizme' muhalefet ederek dönemeyeceği kaygısıyla ve gerekse Türkiye'de yükselen bu Sol muhalefetin etkisiyle dönüşün "Jargonu" da "Sol" dur, en azından "Demokrat”tır.

Necdet ağabeyin bugün için söylediğini o güne uyarlarsak, Sovyetler Birliği’ne veya sosyalizme düşmanlık yaparak anavatana dönmek mümkün değildi. Bu nedenle sol söylemden etkilenmişti. Ancak halklarımızın özlemine tercüman oluşu ve öz örgütlülük iddiası daha geniş bir kesimi bünyesine toplamasına yaradı. Emekleme döneminde 12 Eylül 1980'le faaliyetleri sınırlandı. Derneklerin tekrar faaliyetlere geçmesiyle yeniden örgütlenme ve yaygınlaşma sürecine girdi. 12 Eylül'ün apolitilikleştirme politikasından nasibini aldı. Apolitik kesimlere hitap etti. Sosyal ve kültürel faaliyetlere ağırlık verdi. Apolitikleşmenin bir gün kendi kuyusunu kazacağını göremedi. Sonra Sovyetler Birliği çözüldü, sosyalizm geriledi ve daha önce nasıl Sovyetler Birliği’ne düşmanlık yaparak anavatana dönülemeyecektiyse, şimdi de Rusya Federasyonu’na düşmanlık yaparak dönülemeyeceği ikilemine düştü. Kendi içinde tutarlıdır bu görüş, bu yorum. Ancak açık değildir! Hepsinden önemlisi; özellikle "Kalış"ın alternatif olduğu dönemlerde bünyesine toplamış olduğu "güya dönüşçüler" veya "tatlı su dönüşçüleri”nce teslim alınmıştır.

Dönüş Hareketi bugün kamburludur, parçalıdır. İçerisinde sol düşünceden etkilenenler, sağcılar ve apolitikler vardır. Kariyeristler, 25 yıldır üniversitede, iş hayatında kariyer yapanlar, "emekliliğine 2 yıl kalanlar" vs. (Emekli olduktan sonra dönmeyi planlayan biri nasıl insanları dönmeye çağırabilir anlamış da değilim ya!...) vardır. "Dostlar alışverişte görsün" hesabı iş yapanlar vardır.

Yanlış anlaşılmasın, herkese ihtiyacımız var. Bunlar da içimizde olsun. Şu veya bu faaliyetlerine devam etsinler. Ancak bunlar yönetici olmamalı. Kurmaylık ayrı örgütlenmeli! "Güya Dönüşçüler"in hareketi teslim almasına izin verilmemeli. İlkeleri olmalı. Ne bileyim mesela: "Kurumlarımızın belli mevkilerinde yer alan insanlarımızın 2, 3 veya 5 yıl mı; görev süreleri dolduktan sonra yerlerini kendilerinden sonrakilere devredip anavatana dönmeleri gerektiği" gibi. Böylesi ilkeler niceliği sınırlar belki ama niteliği yükseltir.

Daha fazla uzatmayayım. Önce Necdet ağabeyin yazılarını okumak istiyorum. Sonra konuyu derinleştirmeye devam ederim, tabii sizlerin de katkısıyla... Sizin de katkılarınız olursa sevinirim sayın Özdemir hanım. Mesela Mevlana'dan bir beyit hiç de fena olmazdı...

Kalın sağlıcakla.

Bu arada anavatanımızı çok yakında koklayabilecek olmanın mutluluğu içerisinde olduğumu müjdeleyeyim.
 

Necdet Hatam
10.12.2005

Maf, Değerli büyüğümüz Necdet Hatam'ın değerli katılımcımız Talabeye yazdığı metinin linki aşağıdadır.
Talebe'ye Mektup -2

Maxu Nıbjeghuxer
CircassianCanada


Semra Ademey
10.12.2005

Maf,

Sayın Talebe, konuya daha geniş olarak girmek istiyorum fakat hemen şu anda dile getirmek daha uygun diye sadece bir düşüncenize katılamayacağımı söylemek isterim. Emekliliğine son iki yılı kalmış bir kişinin emekli olduktan sonra gitmesini ben şahsen yadırgayamam sadece saygı duyarım. Neden mi? Kolay mı yıllarını vermiş, karşılığını almakta en doğal hakkı. Sadece dönüyorum diye bilinçsizce dağıtmak, haklarını, emeğini ziyan etmek yazık olur.

Maxu Nıbjoghuxer


Lheperuj
10.12.2005

Talebe arkadaşımıza sormak istiyorum. Benim 9 ve 12 yaşlarında iki çocuğum var, emekliliğime de 2,5 yıl. Ben yarın döneceğimi garanti ediyorum. Siz benim yaşayabileceğim kadar bir geliri garanti ediyor musunuz bana? Öyle uluorta söz söylemek kolay olsa da hayat zordur iki gözüm.


Talebe
11.12.2005

Maf,

Değerli katılımcımız Talabe'nin değerli büyüğümüz Necdet Hatam'a yazdığı metinin linki aşağıdadır.
Talebe'den  Mektup -2

Maxu Nıbjeghuxer
CircassianCanada


Necdet Hatam
11.12.2005

Değerli Arkadaşlar,

Yılardır doğruluğuna inandığım savunduğum bir görüş var. Sizlerin, Ademey ve Lheperışü'ün tepkileriniz ne kadar haklı olduğumuz kanıtı. Dönüşün ilk günlerinden beri dönüşün "Dönüşçü; valizi hazır kişidir" gibi algılanması, bu algılamanın yaygınlaştırılmasına her platformda karşı çıktım. Bana göre dönüşün en büyük düşmanı bu bakış açısı bu algılama. Bizlerle birlikte dönüşü savunmuş arkadaşlarımızı, anavatana dönüş yapmadıkları dahası, yeniden diasporaya dönenleri de bu davranışlarından dolayı eleştirmediğimi bir çok platformda yazdım, anlattım. Arkadaşlarımızın eleştirileri, yeni koşullara göre dönüş programı yapmadıkları, yapanlara katkıda bulunmadıkları, dönüşü gündemden düşürdükleri için hak ettiklerine inanıyorum. Dönüşün temel ilkelerinden bazıları şunlardır:

1) Diasporada kalan er ya da geç yok olacaktır.
2) Var olabilmek ancak anavatanda mümkündür.
3) Dönüşün Adige ve Abaza halkları anavatan kesimi için de yaşamsal önemi vardır.
4) Anavatan kesimi için yaşamsal önemi olan dönüş, ulusal kültürel değerlerini ancak anavatanı öz suyu ile yaşatabilecek olan diaspora için de yaşamsaldır.
5) Hedef mümkün olan en kısa sürede mümkün olan en çok sayıda insanın anavatan sağlıklı yerleşmesini sağlamak olmalıdır.

Yani hiçbir gerçek; dönüşçü emekliliğine iki yıl kalan birinin emekliliğinden vazgeçip, dönüş yapmasını beklemez. Dönüş yaptığında geçimini temin edemeyecek birine hemen dönüş yapmasını önermez. Yaşama koşullarını sağlayamadığı için geri dönüş yapanları suçlamaz. Aksi kendisi ile çelişkili olur. Çünkü ana hedef sağlıklı dönüştür. Ancak; gerçek dönüşçü, dönüşçüyüm diyen herkesin dönüşe katkıda bulunmasını bekler. Yine gerçek dönüşçü, anavatan için emekliliğinden vazgeçemeyenlerin, işsiz kalmayı göze alamayanların, aylığının diyelim yüzde beşini anavatandaki çalışmalara katkı olsun diye gönderemeyenlerin; anavatanı demokratlaştırma, bağımsızlaştırma, birleştirmeyi amaçlamış gibi tartışmalarının mantığını anlayamaz, gülünç bulur.

Aylığının belirli bir kesimi ile anavatana katkıda bulunmayanların, hayatlarının her günü, bir başka alanda bedel ödeyerek, gerektiğinde tüm yaşamını bağışlayarak anavatan bekçiliği yapanlara tahammül edemez.

Ancak iki şeyin altını çizmek istiyorum.

1) Bu söylediklerim siz iki kardeşimin özeline değildir.
2) Sevgili Talebe’de öyle sanıyorum ki, emeklilik konusunu sizler için gündeme getirmemiştir.

Talebe'nin, kendisi gibi bu konuda biraz eskilerin anlayacağı bir gönderme yaptığını, ayrıca bu yapıda olanların dönüş hareketinin kurmayları olamayacaklarını, dönüşü planlayamayacaklarını vurgulamak istemiştir. Sanırım bu konuda, sizler de Talebe'ye hak verirsiniz değil mi?

Sevgiyle...


Lheperuj
11.12.2005

Doğrusu bu tartışmaya katılmaya niyetim yoktu. Fakat renkli paketler halinde süsleyip, püsleyerek sarıp sarmalayarak sağa sola fırlattığınız taşlar nihayetinde yine taştır ve birilerinin camını kırar. Her şey hayata çarpar sonunda. Dönmüş olan fakat 7-8 yıldır hala pasaport alamamış olanlar var. Dönmüş olan fakat yıllardır bir iş bulamadığı/kuramadığı için buradan ailenin gönderdiği ile geçinenler var. Dönmüş olan fakat Mafya müsaade etmediği için başka şehirlere gidip yerleşenler var. Dönmüş olan fakat...

Neyse.

Görüldüğü gibi sırça köşkte oturanlar başka camlara taş atarken dikkat etmelidirler. Buradakiler oraya yüklenmesin diyoruz sürekli ama oradakiler de eleştiri de biraz daha insaflı davranmalılar bence. O nedenle sürekli birilerini suçlayıp mahkum etmeden, doğal seyrini doğal bir şekilde nasıl hızlandırabileceğimizi düşünsek daha iyi olur bence. Sürekli birileri ''en kahraman Rıdvan'' olmak zorunda değil. Bütün bunlara rağmen dönüş bizim halkımızı kurtaracak yegane çözümdür.

Dönebilen döner, dönemeyen dönebilecek olanlara yardım eder, teşvik eder. Bu konu burada tartışılamayacak kadar hassas bir konudur şahsi fikrimce.

Saygıyla.


Talebe
11.12.2005

Selamlar,

Bazı arkadaşlar acaba kimi konuları bu, böylesi platformlarda tartışmak doğru mu türünden, kaygılarını dile getiriyorlar. İyi niyetli olduklarından şüphem yok. Bu yöndeki kaygısını bugün dile getiren arkadaş da iyi niyetli. "Dönüş bizim halkımızı kurtaracak yegane çözümdür" diye düşündüğü için olsa gerek, dönenlerin karşılaştıkları kimi sorunların böyle "uluorta" tartışılmasının, dönüş hareketine zarar verebileceğini düşünmüş olmalı. Ancak, kimsenin böyle bir kaygıya kapılmasına gerek yok diye düşünüyorum. Bu ve benzeri konular zaten her yerde şu veya bu biçimde konuşuluyor. Hatta çok daha olumsuz olanları, yalan yanlış bir çok şey konuşuluyor.

Açıkça konuşamayanlar da düşünüyor... Bu konular böyle açıkça konuşulduğunda ne olacak? Merak etmeyin dünyanın sonu gelmeyecek. Eğer bu anlatılanlar doğru değilse birileri çıkıp, "doğru değil bunlar arkadaş" deyip doğrusunu anlatacak. Yok eğer doğruysa ve eğer ilgili insanlar bunları şimdiye kadar göremedilerse, görecek ve çözülmeleri yönünde adımlar atacaklardır. Bunun neresi kötü? Ne gerçeklerden kaçmak mümkündür, ne de bunun bize bir yararı var. Tam tersi, her şeyimizi her insanimizin görebileceği açıklıkla gözler önüne serme zamanı geldi de geçiyor bile. Bir çözüm bulabilmek için önce sorunu görebilmek gerekiyor. Öyle kıyısında köşesinden değil tam "on iki"den vurmak... Bu yapılamadığında, her hangi bir sorunu çözmek için bir araya geliyoruz. Bu sorunun çözümünün, tüm sorunlarımızı da çözebileceğini sanıyoruz. Çalışıyoruz çabalıyoruz ama fazla bir ilerleme kaydedemiyoruz. Kimi ürünler çıkıyor belki ortaya ama asıl sorun bütün çıplaklığıyla hala ilk günkü gibi duruyor ortada. Nerede hata yaptık diyor, yeniden bir çaba içerisine giriyoruz ama sonuçta değişen yine bir şey yok. Bu kısır döngü kimilerimizin yorulmasına, umutsuzluğa kapılmasına yol açıyor. Bunu değiştirmeliyiz! Bir tartışma platformu yaratmalıyız.

Bütün araç ve yöntemlerle her insanimizin bu tartışmaya katılmasını sağlamalıyız. Düşüncelerini, önerilerini almalıyız. Bunların ışığında, yolumuzu çizmeliyiz. Gerekirse gazetelere yazmalı, sokaklara çıkmalıyız. Duvarlara yazılama yapmalı, pankart asmalı. Kuslamalar, pullamalar... Mümkün olan her yöntemle ta ki; "sağır sultanlarımız" duyuncaya kadar anlatmalıyız derdimizi. Görev dağılımı yapmalı, sorumluluklar almalıyız. Herkesin yapabileceği bir şey var aslında ama yazık ki, bunları örgütleyecek, bu çalışmaları bir güç haline dönüştürecek önderliğimiz yok. Diğer bir sayfada bir başka arkadaş "yeter artık, birilerinin arkasından yürüyelim" diyor ama öne çıkıp "arkamdan gelin" diyebilen yok; bu güç yok! Kimi zaman soruluyor: Niye hala kimse şu kadar veya bu kadar bağış bile yapmıyor, maddi katkı da bile bulunmuyor diye? Hatta imkanı olanlarımız bile yapmıyormuş...Arap’, Kürt’ü, Ermeni’si, yerlisi bunu yapabiliyor da biz neden yapamıyoruz, diye. Bizim bu gücümüz yok mu? Biz bu kadar "kötü" bir halk mıyız? Değiliz elbette, bu gücümüz de var! Ancak bağış veya yardım toplayanlar bilirler. Kafalarda eğer "acaba doğru yere mi yardımda bulunuyorum", "acaba yerine ulaşacak mı" gibi sorular varsa, yardım veya bağış toplamak mümkün değildir. Vermez insanlar...

Herhangi bir kurumun veya örgütün en çok ve en az bağış topladığı dönemleri karşılaştırın. En çok iş yapılan, en çok güven verilen dönemlerde toplanılan bağışlar da aynı oranda yüksek olur. Evet bağışı insanlar toplar ama bağış o insanin temsil ettiği kuruma, derneğe veya örgüte verilir. Belirleyici olan kurumların yaptıkları işler, verebildikleri güvendir. Ortada böylesi somut işler olmalı, başarılar ve bunlar insanlara anlatılabilmeli. İşte o zaman yardımlar da artar! Ne yapmalı, 'nasıl yapmalı'yla birlikte "nereden başlamalı" sorusunu sormalıyız.

Bana sorarsanız; şimdiye kadar yapılanlardan da dersler çıkararak "sıfırdan". Neler yapmalı, nereden başlamalı gibi sorular sorulurken kimi hedeflerin konulması, kimi niteliklere vurgu yapılması hiçbir insanımızı ürkütmemeli. Kendimizden, kendi kişisel gerçekliğimizden; kaygılarımızdan, korkularımızdan veya olanaklarımızdan yola çıkarak çalışmaların sınırlarını çizemeyiz. Ben bunu yapamam öyleyse bu yapılmasın diyemeyiz. Bir halkın, hareketin çıkarlarını kişisel gururumuza kurban edemeyiz. Objektif olarak; dışarıdan veya yukarıdan soruna bakabilmeliyiz. Böylesi bir objektiflikle yapılması gerekenleri belirleyebilmeliyiz. Bu belirlendikten sonra, yapılması gerekenler bunlar ve/ama ben bu kadarını yapabilirim, diyebilmeliyiz. Böyle olunca hem bir gelişmenin, hem de gelişecek böylesi bir hareketin bizi kişi olarak da daha da geliştirmesinin önünü tıkamamış oluruz.

Kalın sağlıcakla.


Şhalaxhue
12.12.2005

Merhaba sevgili Talebe,

Diğer bir sayfada bir başka arkadaş "yeter artık, birilerinin arkasından yürüyelim" diyor ama öne çıkıp "arkamdan gelin" diyebilen yok; bu güç yok! Bu cümleler yüksek fikirlerinizi ihtiva eden gayet müstefit (*) olunabilineceğini düşündüğüm yazınızdan. Siz zâtâli hazretleri nasıl düşünüsünüz bilemiyorum ancak "Adıghabze Txen" konu başlığına atıfta bulunduğunuzu düşünüyorum. Bu tespitinize de acizane reddiyemi lütfen makuldür buyurun. Arkamdan gelin deme mantığı bizlerin geleneksel seciyesine uyan bir tespit değil. Aksine her katılımcı adedince alfabe mevcut. Karşılıklı teatilerle en münasip olanı bulmaya çalışıyoruz. Bu konuda sizi haklı kılacak olan başından beri ısrarla altını çizdiğiniz teşkilatlanma ve ittihat meselesidir. Orada katkıda bulunanlar bugüne kadar muhaberat eksikliği nedeniyle yıllar önce vuku bulması gerekenler bugün tezahür ediyor. Sizlerin iddiasının aksine alfabe tanzimi konusunda Türkiye temamına teşmil çalışmaların olduğu bu konuya dair izahatnamelerin yayınlandığı malumunuzdur. Sonuçta bizler bir ittihat ve tekamul (**) sonucuna vasıl olacağız. Aynı tezahürlerin bu konu başlığı altındada vaki olmasını diler saygılar sunarım.

(*)Yaralanma. (cc)
(**) Olgunluk, olgunlaşma, gelişim,gelişme (cc)



a-e
12.12.2005

Selamlar

Benim bir önerim var belki de bu yapılmış bir şeydir. Acaba Türkiye’de herhangi bir Tv kanalında çalışan bir Çerkes yok mu? Varsa bu ve bu gibi Çerkeslerin küçük bir katkısıyla dünyanın her bölgesine gidip tanıtım amaçlı belgeseller yapan bir program Çerkes ülkelerine gidip oraları tüm gerçekleriyle herkese gösteremez mi? Böyle bir programı bence tüm Türkiye’deki Çerkesler ve diğer halklardan insanlar izler. Ayrıca video görüntüleri sitede de verilmelidir varsa en azından dönmek isteyenlerin yurtlarını tanımalarına imkanlar sağlanmalı. Çerkes yurtlarının canlı görüntülerine ve varsa bu yurtlar hakkında tanıtım videolarına nerden, nasıl ulaşabilirim?

Saygılar.

CircassianCanada Notu: Sayın a-e, daha önce müzikleri dinleyebileceğiniz ve bilgisayarınıza yükleyebileceğiniz bir sayfamız vardı. Ancak server şirkleriyle yapılan anlaşmalarda belli bir boyutta hizmet verebiliyorsunuz. Bunun dışına taştığınızda yıllık ödediğiniz ücretin neredeyse iki katına çıkan ücret ödememiz gerekiyor. Aynı sorun video yayınları için de geçerli. Bizim ne yazık ki, bu tür dosyaları yayınlanacak denli ekonomik gücümüz yok. Bu nedenle bu hizmetleri veremiyoruz.

Saygılarımızla.


Talebe
12.12.2005

Merhaba Sayın Shalaxhue,

Ne dediğinizi tam anlayamadığım için bir yorum yapamayacağım. Ama şu "simyacı" titizliğiyle, bir cümlenin iki kelimesini, hem de tırnak içerisine alarak kendisinden önceki ifade tarzına uygun olması kaygısıyla yazdığım iki kelimeyi baz alıp bana geleneklerimizi hatırlattığınız için teşekkür ederim. Daha önce de bana " falan feşmakan" anlatmamam gerektiği uyarısı yapmıştınız. Naçizane!... Abregeyapşaşe'nin hoşcakalın yazısına ilk olumlu tepkiyi -gitmemesi gerektiği anlamında- göstermenize hem sevindim hem de şaşırdım. Sevindim çünkü Abregeyapşaşe'nin hem de bu nedenle ayrılmasını istemiyorum. Ve bu tavrınız sevindirici. Şaşırdım çünkü (Eğer bu takma ad, Shalaxhue ile yazanlar aynı kişi ise) Abregeyapşaşe'nin kırılmasına, üzülmesine neden olanların başında geliyorsunuz. "Bir Çerkes’in Çerkes Olmayanlarla Yaptığı Evlilik" başlıklı sayfada yazılanlara tekrar göz atın isterseniz. Özellikle "Shalaxhue" imzalı yazılara. Şu Birleşik Arap Emirliklerinden verdiğiniz örneğe. Hani bir yabancı ile evlenen bir Arap kızının vatandaşlıktan çıkarıldığı örneğine. Bunu herhalde yabancılarla evlenen kızlarımızı daha çok sevelim diye vermemiştiniz. Ve ya şu "Adigaghe bayrağını yükselten" diyerek selamladığınız Hatko Vural’ın 27.10 tarihli yazısına. Hatko Vural'a herhalde Abregeyapşaşe'ye anlayışla yaklaştığı için destek vermemiştiniz? Hem de öncesinde bu bayan arkadaşımızın "ben Çerkes"im çığlıklarını hiçe sayarak... Arzu hanıma "siz de bir nevi günah çıkarıyorsunuz" demeyi de ihmal etmemiştiniz!

Soruyorum gerçekten: Siz o sayfada yazan "Shalaxhue" ile ayni kişi misiniz? Cevabınız evet ise, sizi nasıl ciddiye alıp da cevap vereyim? Zaten ne desem, siz yine geleneklerimizden, thamadelerimizden bu tavrınızı da haklı çıkaracak örnekler bulabilirsiniz. Bana çaresiz sizi dinlemek düşüyor...

Kalın sağlıcakla.


Özlem Özdemir
12.12.2005

Sevgili Talebe,

Seni kırmak olmazdı... Tahir efendi bana kelp demiş iİltifatı bu sözde zahirdir. Malikî benim mezhebim zira İtikadımca kelp Tahir’dir. (Ziya'dan)

Sevgilerimle.

Not: Yukarıda kullanılan Ziya kelimesi, aydınlık anlamında kullanılmıştır. Nefi'ye ait bu dizelerin farklı yorumlanmasını önlemek adına.


Talebe
12.12.2005

Sevgili Özlem,

Daha önce de "...kervan yürüyor, yürüyecek" diyerek bana üstü örtülü bir laf demiştin. Şimdi de "kelp" diyorsun. Aynı anlama geliyor... Böyle mısraları ortaya atıp, daha sonra "sen niye üzerine alınıyorsun" demenin kapısını açık bırakıyorsun. Başkasını kastetmiş olsan bile bu tarzını onaylamam mümkün değil. Daha önce kendi tarzımda bu tavırlarına tepkimi göstermiştim. Ama herhalde anlamadın. O gelenek göreneklerimizi de çok iyi bilen büyüklerimizin tepkisiz kalmasından yola çıkarak bu sitede yerimin olmadığını düşünmeye başladım. Sana/size yürüdüğünüz yolda başarılar diliyorum. Ben "Yaşasın Anavatan", "Yaşasın Dönüş", "Yaşasın Birleşik Örgütlü Diaspora" şiarını haykırmaya devam edeceğim.

Kalın sağlıcakla.

Şiar: Ülkü, Düstur (cc)


Şhalaxhue
12.12.2005

Merhaba sayın Talebe,

Öncelikle Şhalaxhue benim aile adım. Adım da kimliğim de sitede bilinmesi gerekenlerce malum. Bunun dışında sitede yazanların bir çoğu ile de çeşitli vesilelerle tanışıklığım iletişimim mevcut. Sizin gibi bir şeyleri gizleme ihtiyacımda yok ya da gizlenme ihtiyacında değilim. Gerçi böyle esrarengiz oluyorsunuz, size de yakışıyor. Sakın üzerinize alınmayın ama buna biraz kharabğağe derler bizde. Tabi biz sizin çok önemli mevkilerde ve çok değerli örgütsel eylemlerde bulunup bulunmadığınızı bilemediğimiz için yanılıyor da olabiliriz. Varsa yanılgılarımızı düzeltmek lütfunda bulunursanız sevinirim.

Sizin taktik strateji ve de fonksiyonel örgütlenme üzerine epeyce önemli gayretleriniz gözdende kaçmıyor. Buyurduğunuz gibi ardımdan gelin demenizi bekliyoruz. Bu güç sizde var. Sanalda bu başarıyı gösterdiğinize göre ortaya çıkıp zatı şahaneleri sizin kimliğini öğrenirsek daha da ileri adımların atılacağı tartışılmaz bir gerçekliktir. Evlilik konusundaki görüşlerimden önce müsaadenizle farklı konularda bir kaç acizane görüşümü de arz edeyim. Mesela dil konusu. Açıkça kişinin kullandığı dilin ait olduğa kültüre hizmet ettiğine inanırım. Ana dilim dışındaki özellikle sizin gibi duru Türkçe ile yazanların görüşlerini bilgi düzeyinde irdelerim. Daha ötesi yok. Onun için bana ait bir dille söylenmeyen görüşler öncelikle beyanda bulunan şahsiyetle tarafımdan ilişkilendirilir. Arkası da malum. Bu anlamda gizil kişiliğinizi yazılarınızdan tanımasak da fikirlerinizde hala tekrar ötesi bir şey bulamadığımı arz ederim.

Evlilik konusunda silinen yazılarımı hatırlamadığınız anlaşılıyor. Önemi de yok. Açıkça yazayım; yabancı evliliklere karşıyım. Bunda da gerçekleşen evlilikler bazında bir fikir beyan etmedim. Verdiğim örnek yalansa buyurun ispat edin. Anlatmak istediğim sosyolojik gerekçeleri dikkate almadan bu konunun tartışılması anlamsızdır. Evlenmiş, barklanmış aramızda namus şeref ve haysiyet bağı kurulmuş kimselere de laf etmeyi hiç bir şekilde de mazur görmem. Alınan birileri yazıma yanıt vermemişlerse bugün bunu sizin gündeme getirmenizi de hava puslu diye yorumlarım.

Sayın Talebe ‘’ben Çerkes’im’’ çığlıklarını hiç bir zaman önemsemedim. Önemsemem de. Düşüncelerim o kadar net ki, çığlığın ardından neler geldiğine o kadar aşina olduk ki... Teşkilatlanma anlamında ya da ilmi siyaset bazında benden olmayan insanlara şartlı ya da şartsız güvenmemi gerektirecek bir sebep göremiyorum. Bunlar benden olmayan uzantılardır. Farklı görüşlere mensup Çerkeslerle her şeyi paylaşırım, onlarla Çerkeslik gibi yeterli bir paydam var.

Kürt, Ermeni ya da başkaları ile sosyal ilişkiler ötesi hiç bir ortak noktam olamaz. Bunu yaklaşım olarak savunanların tutumları da neye göre değerlendirilecektir sorusunda da kriter bellidir. Siz rahatınıza bakın.

Seviyorum bu atasözlerini ne yapayım, benim onlar işte bana ait. Size Türkçe’sini yazayım; ‘’kuytu köşe yiğitliğinden’’ söz eder atasözüm. Atalarım seni ne zamandan görmüş sayın Talebe. Aksilik işte. Evet sayın Talebe fikirleriniz çok yerinde; buyurun ardından geleceğim ama önce bir cemalini olmasa da aile adını bağışla bizlere lütfet. Korkmayın primitif yaklaşımlarla werkh, pşı, wuneut diye yaklaşımda bulunmayacağım. Evet sende o güç var. Yaptığın planı artık eyleme dök, pratiğinin de iyi olacağına eminim. Sayın Talebe thamadelerimizin geleneksel olarak sizin gibilere verdiği önem, sizi zafer sarhoşluğuna sürüklemiş. Galiba bu kadarı da size yetecek gibi görünüyor.

Artık somut işler zamanı sayın Talebe Sayın Talebe, adınızı çok gizli konumunuzdan dolayı açıklayamazsanız, birine icazet verin o da kabulümüz. Sayın Şenvar’ı burada saygıyla selamlıyorum. Sayın Şenvar yüksek tecrübelerinizden istifade ettik. Dernek ve örgütlenme üzerine bizlere lütfettiğiniz fikirler arasında nick al sonra uzaktan örgütü kurarsın diye bir şey yoktu. Hayret öğreneceğiz hep beraber. Size başarılar sayın Talebe ama bizleri eylem bazında fazla bekletmeyin.


a-e
12.12.2005

Selamlar Sayın Talebe,

Size bir önerim var. Ben böyle bir karar almayı düşünüyorum, bilmem siz ne dersiniz? Biz bu konu başlığına yazmaktan vazgeçelim. Özlem hanımda mısralarıyla her gün öncülük etsin burada onu dizeleriyle asla anlamayacak olan insanlara yol göstermeye. Hiç bir büyüğün mısralarıyla insanlara hakaretler yağdıran hanımefendiyi uyarmıyor olması onun haklı olduğunu düşündürüyor. Haklı olan hanımefendinin dediği gibi yolunda yürür. Belki de ilk defa ortak bir noktada buluşulabilecek bir konu Özlem’in mısralarına kurban gitti. Size başarılar özlem hanım Bende yaşasın halkların kardeşliği şiarını haykırmaya devam edeceğim.

Saygılar.


Elif
12.12.2005

Selamlar Talebe,

Öncelikle yazılarından büyük zevk alarak okuduğumu ve takip ettiğimi bilmeni isterim. Bak sana ne diyeceğim! BİLİNÇLE VE EMEKLE Çerkes halkı için mücadele verenlere. Muhalif oldukları halde. Saygılı görünmek adına dişlerini sıkarak aba altından sopa gösteren şahsiyetlere bakıp ta, Çerkesliği sadece Çerkesle evlenmenin mantığında arayan boş düşünceler ile yolumuz çok zor ve uzun görünüyor. Sakın yılma!

Hepimize kolay gelsin.

SEVGİYLE.


Baykaldı.H
12.12.2005

Sayın Talebe,

Sayın Şhalaxo’ya yazdığınız yazının bir kısmını da ben üzerime alıyorum. Çünkü bir Çerkes kızının evlilik yaparken dikkat etmesi gereken en önemli konu; bana göre yabancı evlilik yapmamasıdır. Eğer Çerkesliğimizi ön planda tutarak uğraş veriyorsak, saatlerce ekranın karşısında bu konularda kafa yoruyorsak, çok seçici olmak zorundayız. Biz günlerce asimile olmamızdan dem vururken, sürekli dilimizi kültürümüzü kaybettiğimizden yakınırken, elbette bu konudaki hassaslığımızı vurgulamamız gerekecek.

Benim Sayın Abrek hanımla bir husumetim yok. Kendini de tanımam. Ki, kendisi dil bilmese de bizim saf Çerkes kızımız. Yaptığı yabancı evlilikte de yargılayamam, onun kendi tercihidir. Bu bizim Uzunyayla’da daha katıdır. 4 kız kardeşimden biri bir Türk’le evli. Eniştemizin çok iyi bir insan olmasına rağmen sülale tarafından yabancı evlilik benimsenmedi ve dışlandı. Sadece görebildiği biz kardeşlerimiz var. Aynen Abrek hanım gibi içinde müthiş bir Çerkeslik duygusu var ama yapabileceği pek fazla bir şey yok. Karşı taraftan zaten anne babası dahil kimseyle görüşmüyoruz, istesek de olmuyor. Çünkü konuşmalar doyurucu değil, ortak hiçbir özelliğimiz yok. Çocukları ise ne oradan ne buradan. Ya Çerkes olacaksın her şeyinle ya da bırakacaksın bu davayı, aksi takdirde sayın Abregeyapşaşe’ye olanlar gibi sürekli eleştiri alır, kimileri tarafından dışlanırsınız. Bu kültür çatışması her zaman olacaktır, tabi tamamen yok olmadan. Benim asıl vurguladığım, eleştirim genellemedir. Abregeyapşaşe hanımı bir kenara bırakarak soruyorum; acaba siz yabancı evliliğe karşı değil misiniz?

Saygılar.


Elif
12.12.2005

Selamlar Özlem,

CC'nin sansürüne takılıyor yazılarım. O yüzden sana, senin üslubunla cevap veremiyorum. Saygısızlığına devam etmeye niyetliysen şairleri, paşaları alet etme buna direk kendi yorumlarını alalım. Varsa tabi (!)


Şhalaxhue
12.12.2005

Maf Şhalaxhue,

Yurtdışından gelen yazılar saat farkı nedeniyle daha önce girmektedir. Aynı sorunu sayın Z. Besleney beyde de yaşadık. Bizim katılımcılarımız arasında bir ayrımımız yoktur. Hepinize aynı saygı ve saygıyı duyuyoruz. Bu nedenle kimseye ayrıcalıklı davranamayız.

Maxu Nıbjeghuxer
CircassianCanada


Şhalaxhue
12.12.2005

Merhabalar,

Yeni bir imtihana hep beraber hoş bulduk. Adige kızıyla hayat arkadaşlığı kurmak, ona layık olmak, sonu ölüm gibi bir olağan üstü olayla bitecek bir yola çıkmak yürek ister yürek. Kendisine dünyayı hayran bırakmış Fransızca’ya "Çerkes kızı asaleti gibi" diye bir deyimi hediye etmiş Adige kızının gönlünü almak ona evet dedirttirebilmek ise ayrı bir maharet ister. Gelecek neslini bir Adige kızına teslim edebilmek ise feraset konusudur.

Sevmek, aşk gibi konular gündemiyle de olsa Çerkes kızını bir şekilde; hem cinsleriyle kıyaslayanları, o kızlarımızın asil duygularına havale ediyorum. Hele hele maddiyat gibi bir gerekçe ile kıyas yapanları toplumsal vicdanımıza havale ederim. Bir önemli konu sakın ola kimse efendim Çerkes kızları şimdilerde şöyle böyle falan, feşmekan örneklemelerini gündeme getirmesin. Bunlar bile kızlarımızı bu tartışmaya taraf yapamaz. Eğer kızlarımız istisna ya da değil bir eleştiriye muhatap kılınacaksa onların sosyo-kültürel ihtiyaçlarına cevap veremeyen bu anlamda özgün bir görünüm arz etmeyen gençlerimiz ilk öz eleştiri yapanlar olmalıdır. Bu iş böyle, Adige kızına layık olabilmek gerçekten çok ama çok zor. Bu zorluğa kılıf bulanlara da hayırlı işler dilerim. Onlarında gösterdikleri performans önemlidir. Yani Eros'un oku falan doğruysa; bunu toplumsal duyarlılıklarını kaybetmediklerini ispat ederlerse, bir parça mazur görebilirim. Kötü emsal, misal olmaz. İstisnalarda kaide değildir. Çerkes kızı dillere destandır. Biz bunun idrakinde değilsek hiç bir şeyinde önemi yok. Çerkes olmayanlarla evlilik yapanlara da özel bir eleştiriyi şu ana kadar düşünmedim. Onlarında sadece yörüngelerine bakarız. Şahsi seçimleri de kendilerini bağlar. Ancak Çerkes kızını da basit bahanelerle bir tercih kıyasında asla görmedim görmemde. Bahane aşk meşk falanda olsa...

Sayın Talebe sözünü ettiği konu başlığındaki görüşlerim bunlar. Aynı konu başlığındaki bütün yazılarımdaki görüşlerimde bir değişiklik yok.


Talebe
13.12.2005

Selamlar, S. Shalaxhue,

Yukarıda aktardığınız yazıyı 18 Ekim tarihinde yazmışsınız. Hemen başlarda... Sonra başka katılımcılar görüşlerini belirtmişler. Siz de devam etmişsiniz görüşlerinizi açmaya... BAE'den örneği aktarmışsınız. Yabancılarla evlenenlerin (kızların) bu ülkede vatandaşlıktan çıkarıldığını söylemişsiniz. Niye vermiştiniz bu örneği?

Sayın Hatko Vural’ın 27 Ekim tarihli yazısını tekrar okuyun. Herkes okusun! Bu yazıyı "Adigaghe bayrağını ‘’yükselttiği’’ için "kutsamışsınız". Sayın Abreg Julat, 2 Kasım tarihli yazısında "asimile olmaya bu kadar meraklıysanız ne işiniz var bu sitede?" diye sormuş. Abregeyapsase, "ben tasvip ediyorum demedim ki, sadece artık insanları gücendirmeyin dedim" diye cevaplamış. Sesiniz çıkmamış. Niye çıksın ki? Abregeyapsase'nin olgun bir insana yakışan tavrını selamlıyorum. İzleyicileri, sizin buraya sadece bir kısmını aktardığınız yazılarınızla ve sizi de vicdanınızla baş başa bırakıyorum.

Not: Bırakın artık bu "Kimlik, Nüfus Cüzdanı, Pasaport..." gibi soruları. Tartışalım, anlaşalım, bir toplantı yapar tanışırız demişim. Ötesi demagoji! Sayın Kaya Şenvar'a atıfta bulunduğunuz için değiniyorum. Sorun bakalım kendisine: Eğer insanlar, onun bir yabancıyla evlenen teyzesinin oğluna sizin gibi tavır almış olsalardı, o insan bugün aramızda, sevdiğimiz; saydığımız bir çalışanımız olur muydu? Şimdi kimse "kişiselleşiyor" vs. gibi uyarıda da bulunmasın lütfen. Şimdiye kadar neredeydiniz?

Sayın Baykaldı, Sorunuzu söyle cevaplayayım. "Dönüş", "Kalış" tartışmalarının yoğun olduğu dönemlerde iki arada bir derede kalırdım. Bu yabancılarla ilişkiler- evlilikler her iki tarafla da anlaşamadığım bir konuydu. "Kalış"cı arkadaşlar asimilasyon sorununu gözardı ediyor, küçümsüyorlardı. Halkımızın asimilasyona karşı, önlem mahiyetindeki tepkilerini, reflekslerini anlamıyor; hatta "milliyetçi", "kafatasçı" gibi suçlamalar getiriyorlardı. "Dönüş"çü arkadaşlar da kimi geleneklerimizi, güzelliklerimizi olduğundan fazla abartıyor (benzeri çıkışlara zaman zaman bu sitede de rastlamak mümkün), dünyanın küçüldüğünü; halkların ve kültürlerin özellikle Türkiye gibi birden çok ulusun, ulusal azınlığın içice yaşadığı ülkelerde birbirine yakınlaştığını göremiyor, koruma içgüdüsüyle gereğinden fazla içine kapanıyorlardı. Eğer asimilasyon varsa, eğer bir azınlık milliyet olarak yaşıyorsak yabancılarla evlilik de olacaktır. Bunun altında da öyle mutlaka maddi vs. nedenler yatmıyor ama yabancılarla evlilikler de asimilasyonu hızlandırıyor. Asimilasyona karşı bugünden yarına hemen alınabilecek önlerden biri de mümkün olduğu kadar bu evlilikleri önleyebilmek, en aza indirmeye çalışmaktır. Bunu yaparken ama ne kendi güzelliklerimizi abartmalı ne de "yabancıları" yerin dibine sokmalıyız. Her halkın güzel insanları var ve iç içe yaşadığımız bu güzel insanlar şu veya bu gencimizin veya kızımızın kalbini çalabilirler. Asimilasyonu hızlandırdığı için "yabancılar"la evliliği kategorik düzeyde reddederken, böyle evlilikler yapan insanlarımızı dışlamamalı, onların güzelliklerini görebilmeli ve katılmak isteyen herkese, bize ve çalışmalarımıza saygılı oldukları ölçüde kurumlarımızı, örgütlerimizi açmalıyız.

Saygılarımla


Talebe
13.12.2005

Selamlar a-e,

Siteye bir daha yazmamayı aslında çoktandır düşünüyorum ama bunun kime bir yararı olacak bilemiyorum. Karar veremiyorum... Neyse... İnceldiği yerden kopsun diyor, bekliyorum. Tekrar "buradayım" demene sevindim.

Sevgiler, saygılar.


Abregeyapşaşe
13.12.2005

Merhabalar Sayın Talebe,

Aslında sana güzel kardeşim hitabıyla başlayacaktım fakat bir gaf yapmamak adına(benden küçük ya da büyük olup olmadığını bilmediğimden) genel hitap şekli ile başladım. Benim adıma daha önceki söylemlerden rahatsızlık duyduğunu farkedince yazmadan edemedim. Şöyle yazdıklarına ve geçmiş yazılara baktığımda evet biz Çerkes kızlarını incitebilecek yazılar gördüm ve bazı arkadaşların mail adreslerine gereken cevabı verdim.

Daha sonra yine bir yazıda Abreg Julat özür diledi ve bende kabul ettim. Onun haricinde bana şahsıma değil de genel konuşulurken bir bayan olmamız hasebiyle alınacağımız sözler olmuştur ama bu konuda herkes konuştu bazı şeyler vardır yaşayarak öğreniriz o nedenle yaşamadan afaki konuşmalarımızda sağlıksız olur. Belki bende bir Çerkes evliliği yapmış olsam şimdi burda efendim asla dışarıya gitmezdim on kalbim olsa birini bir yabancıya vermezdim gibi konuşmalar yapıyor olacaktım belki de kısacası herkes yaşadığı kadarını bilir konuşur ve düşünür.

İnsanların fikirleri değişkendir dünkü düşüncelerimiz bugün bize saçma gelebilir ya da kişisine duruma hale göre her an değişim gösterebilir. Sizin hiç tasvip etmeyeceğiniz bir davranışı en sevdiğiniz en yakınınız biri yaptığında dışardaki daha az tanıdığınız birine göre ona daha toleranslı davranabilirsiniz. Neticede kim ne derse desin insanları olduğu gibi kabul etmekte fayda var yoksa her söylediklerini takip eder sen dün böyle diyordun ama bugün farklı konuştun diye takip edersek biz yorulur biteriz. Bana o zaman bazı arkadaşlarım bak biz bunları yazıyoruz ama sen bizim canımızsın alınma bunları anlatmamız gençlerimize yol göstermemiz bunu yaparken de örneklememiz gerekiyor dediler bende o zaman istediğinizi yazın demiştim. Sonradan doz kaçırılan yerlerde de lütfen artık insanları incitmeyin dediğim oldu. Şimdi ben benim için düşüncelerinden dolayı sana yürekten teşekkürlerimi sevgi saygılarımı sunarken üzülmemeni rica ediyorum.

Hoşçakal.
 

Kaya Şenvar
13.12.2005

TALEBE'YE,

1) Hatırlanırsa eğer, NICK'le yazanlara cevap vermeyeceğim demiştim.
2) Fakat Şhalaxue'ya yazdığınız ve sorduğunuz birkaç soruda ismim geçiyor, dolayısıyla öncelikle ne demek istediğinizi anlamadığımı belirtirim.
3) Bahse konu ettiğiniz teyzemin oğlu hangisi anlamadım? Benim bir çok teyzem var. Hangisinin oğlu?
4) Tahmin ettiğim kişi ise; o kişinin memleketimde aktif olarak dernek faaliyetleri sürmektedir ve Şhalaxue ile yakın görüşmektedir. Ayrıca eğer bahsettiğiniz kişi o ise, hanımı da Çerkes'tir. (İsim vermiyorum.)
5) Şhalaxue arkadaşımla ben sık sık görüşüyorum. Kendisi benim memleketimde 4 yıl gibi bir süre öğretmenlik yaptı. Orada çok güzel ve seviyeli ilişkiler ve dostluklar kurdu ve dernek dahil birçok kişiyle de gücünün ölçüsünde çalıştı. Bahsettiğiniz teyzemin oğluyla da çok yakın arkadaştır.
6) Sonuç olarak hedefinizi anlamadım?
7) Özel mail adresinizi verin ya da telefon numaranızı bilsem sizi ararım, orada görüşürüz.
8) Asimilasyon mücadelesiyle ne şekilde ve hangi meşakkatle mücadele ettiğimi beni tanıyanlar bilirler. Size de anlatırım gerekirse ama gerçek isminizi ve kimliğinizi açıklarsanız.
9) Kimliğinizi açıklamazsanız, son olarak deklere ediyorum "Hiç muhatabım değilsiniz". Bir daha da bana ve benim tarafıma Nick'li yazdığınız yazılarda ithafta bulunmayınız.

Selamlar...

 

Bülent Atcı
13.12.2005

Sayın Talebe'nin teşhisi doğrudur, yabancı evlilikler olacaktır. Ancak bunun bize zarar verdiği gerçeği de unutulmamalıdır. Bunun asgari de olası yönüne bakılmalı bence. Zarar vermezse şu an Abregkızı neden küstü? Çünkü fiili olarak yabancı evlilik yapanlar konunun muhatabı oluveriyor, yani kişiselleşiyor. Ben bir yazımda bahsetmiştim; Abregkızı yine de olgunluk göstermiştir. Tebrik ederim. Bekar olan bay, bayan arkadaşlar iş sizlere düşüyor. Olmuşa yapılacak bir şey yok.

Saygılar
 

Guğoj Sami
13.12.2005

Sayın Kaya Şenvar,

Si Nibjeğu Lhape,

Senin K. Kafkasya ve Adigeliğe yaptığın hizmetleri camiamız çok iyi bilmektedir. Adigelik nezaketi gereği yaptığın çalışmaları bu sayfadan açıklayamayacağını biliyorum. Senin emek ve çalışmaların halkımız nedzinde değerini bulmuş ve bulacaktır da. Lütfen kimliğini açıklamadan Nick'li yazı yazıp ortalığı bulandırmaya ve forumu konusundan saptıranlara cevap verip prim yaptırma. İyi ki varsın sigoş ve bizler için gereklisin.

Saygı ve sevgilerimle
 

Kaya Şenvar
13.12.2005

Maf Şenvar,

Siz bizim son derece değer verdiğimiz bir hemşehrimizsiniz. Bizi her platformda onere ettiğinizi de biliyor bundan büyük mutluluk duyuyoruz. Bize destek olduğunuz ve anlayış gösterdiğiniz için çok teşekkür ediyoruz.

Maxu Nıbjeghuxer
CircassianCanada


Kaya Şenvar
13.12.2005

Sayın CC,

Nick konusunda aylardır söylediklerim şimdi tek tek karşımıza sorun olarak çıkıyor... Her neyse polemik konusu yapıp sizi üzmek değil amacım. Fakat Talebe ve diğer kim olduğu belli olmayan kişilerle muhatap olmayı istemesem de konu içerisine çekiliyorum. Anlayış gösterebiliyorsam ne ala... Neyse demek istediğinizi anladım. Biraz sinirlenmiştim galiba... Sizde kusuruma bakmayın...

Selamlar, iyi çalışmalar.


Bülent Atcı
13.12.2005

Değerli katılımcılar,

Formun konu başlığından epey uzaklaştık sanırım. Şu nick meselesi fazla uzamasın. Zaten sürekli yazan nick sahiplerini yeteri kadar kanıksadık. Süreklilik adına olanlar kabulümüzdür. Artık Kayacığım sende uzatma, asıl konu güme gitmesin. İKİ KUTUPLU DÜNYADA DÖNÜŞÇÜ OLMAK VE GÜNÜMÜZ DÜNYASI DA DÖNÜŞÇÜLÜK Arkadaşlar yıllarca evet biz ‘’dönüş’’ dedik, durduk. Şimdi birileri hala diyor buyurun ütopya falan. Hiç düşündünüz mü iki kutuplu dünyada dönüşçü olmanın ne kadar zor olduğunu? Bir tarafta ABD bütün dünyada anti Sovyet propagandası yapıyor, yeşil kuşak projesini dantel gibi örüyorken, milyon dolarları harcarken siz kalkıp 100’lerce aileyi ikna edip anavatana götüreceksiniz. Biraz insaf. Adamı bir gecede ABD’ye bırakmadan hallederler hiç şüpheniz olmasın. Bunu kendi hemşerilerimize bile yaptırabilirler kendi operasyonel güçlerini kullanmadan. Diasporada çözüm vardır diyen kesimde ABD’nin işini kolaylaştırmıştır. En azından dönüşü güdükleştirerek. Şimdi asimilasyon mu entegrasyon mu gibi laflar dönüyor ya; entegre olamayan bizler ne olacağız? Bunlar demagojidir. Artık korkmayın. Tek kutuplu global dünyada inkara yer yok. O cesur insanlar o zaman imkanları ölçüsünde dönüşü dillendirdiler. Bu günü onlara borçluyuz gelecek daha iyi ve daha fazlada konuşulacak. Dönüş adına konuşulsun. Aklın yolu birdir. Yeter ki, bizler birbirimizi rakip görmeyelim. Kalış diyenlerinde, dönüşü teşvik etmeleri, kendileri içinde gerekli olduğuna inansınlar.

Saygılar


Talebe
13.12.2005

Selamlar,

Parantezi kapatıp (!) kaldığım yerden devam edeyim. Sayın CC yöneticilerine de Forum sayfasını kapatmayı akıllarına bile getirmemelerini önerim. Forum gibi oluşumlar, taa antik çağdan beri en sıradan insanların bile katılım hazzına varabildikleri yegane platformlar olmuşlardır. Kendilerini yönetenlere, kendileri hakkında karar verenlere "biz de varız", "biz böyle düşünüyoruz" diyebildikleri platformlar. Konularına hakim insanlar, konumlarının; sorumluluklarının sınırlarının, gerçek yaşamdan ve gerçek kimliklerden soyutlanmış yaşamlarının ötesine böylesi platformlarda geçebilmişlerdir.

Böylesi platformlarda; insanların düşüncelerini, inandıklarını dile getirmelerinin önünde tüzükler, kurallar, yasalar vs. anlamında sınırlamalar yoktur. Agoralar, arenalar, mitingler, gösteriler ve forumlar insanların "var olduklarını" hissettikleri ve hissettirdikleri platformlardır.

İnsanlık tarihine, büyük hareketliklerin yaşandığı ülkelere bakın. Heyecanın doruğa çıktığı, sorunların yakıcı bir boyut kazandığı; halkın her kesimini sarıp sarmaladığı dönemlerde sokakta, çarşıda-pazarda, işyerlerinde, meydanlarda ve hatta köy kahvelerinde böylesi forumların oluştuğunu görürüz. İradi veya kendiliğinden...

12 Eylül'den önce de birçok üniversite bir forumdan diğerine koşardı. Hatta bu forumlar iradi olarak örgütlenirdi. Sağcısı, solcusu hepsi bunu yapardı. Bu forumlarda bir yandan verilmek istenen mesajlar dolaysız bir şekilde başkalarına ulaştırılır ama diğer yandan "başkalarının" duyguları, düşünceleri öğrenilir ve bu yeni verilerin ışığında izlenen politikalar yeniden gözden geçirilir veya düzeltilir, geliştirilirdi.

Elbette forumların hepsinde istenilen düzeyin tutturulması mümkün değildir. Ancak zaman içerisinde, bazen "divan"ın; yani düzenleyicilerin, bazen de katılımcıların birbirlerini uyarmalarıyla bir düzey yakalanır. Ben katılımcıların birbirlerini uyarmalarını daha uygun buluyorum. Ki, zaten bizim gelenek göreneklerimize uyanı da bu değil mi? Siz köyünüzde-kasabanızda her anlaşmazlıkta veya tartışmanızda bir büyüğünüze gidip ne yapmanız, ne söylemeniz gerektiğini mi soruyorsunuz? Yoksa "haynape" vb. uyarılarla yanlışı düzeltmeye mi? Büyüklere ancak kendimiz bir sorunu çözemediğimizde başvururuz/ başvurmalıyız. Bu forumda da yapılması gereken bu olmalı diye düşünüyorum.

Eğer üslupta, tarzda, yöntemde yanlış yaptığını düşündüğümüz bir arkadaş olursa söylediklerinin, genel olarak düşüncelerinin kendimizinkiyle paralel olup olmadığına bakmaksızın uyarabilmeliyiz. Bir özdenetim mekanizması kurabilmeliyiz. Forumu yaşatabilmeliyiz... Bir yazımda değinmiştim. Forum benzeri karakteri olan "Xase" kurumumuzu canlandırmak gerekir diye düşünüyorum. Bugün şu veya bu politik çizgiye yakın, sorunumuza şu veya bu şekilde çözüm getirmek isteyen kişiler, gruplar var. Bunların hemen hepsi de derneklerini, vakıflarını, klüplerini kurmuşlar. Bunlara kendinizi feshedin demek mümkün değil ve bu kurumlarımızın kimi ön yargıları veya farklılıkları aşıp bir çatı altında toplanmaları da mümkün görünmüyor.

Dönüşçü arkadaşlara düşen görev, bulundukları her alanda bir yandan dönüş düşüncesine inanan insanların bir araya gelmelerini sağlamak; dönüş düşüncesini örgütlemek ama diğer yandan da en geniş kesimlerin; dönüşçü olsun olmasın herkesin katılımının sağlanabileceği "xase"leri canlandırmak olmalıdır. Dönüş örgütlenmelidir, hem de ayrı örgütlenmelidir. Çünkü Dönüş’ün öncelikleri, görevleri bu görüşte olmayanların önceliklerinden, görevlerinden bir çok noktada farklıdır. Anavatana dönmek isteyenle istemeyenin öncelikleri nasıl aynı olabilir? Dönüşçü kendini anavatanın ihtiyaçlarına göre şekillendirir, "kalış"çı kaldığı yerin...

Anavatana turlar düzenlensin vs. deniyor. Dönüşçü olmayan bunu örgütlemez ki? Kendi gitmeyeceği bir yere başkalarının gitmesini ister mi? Anavatan hakkında olumsuz propaganda yapılmasının önüne geçer mi? Kaynakları, yatırımları anavatana yönlendirir mi? Anavatanda vatandaşlık haklarımızın olduğunu insanlarımıza duyurur mu? Dönüşçünün kurduğu halk dansları ekibinin oynadığı oyunlar, bu oyunlarla halkımıza verdiği mesajlar bile farklıdır. Bizim oyunlarımızda elbette estetik kaygılar da olacaktır ama her sahnelenen gösterimiz anavatanı insanlarımıza biraz daha yakınlaştırmayı, anavatan özlemini derinleştirmeyi hedefleyecektir. Onların yapacakları tüm çalışmalar ise asimilasyonun biraz daha yavaşlatılması, asimilasyonun daha "acısız" olması merkezlidir.

Derneklerimizin, vakıflarımızın veya klüplerimizin gerçekleri görmelerini beklemeye gerek yok. Biz örgütlenelim. İnsanlarımızı ikna eder bir derneğin veya vakfın yönetimini ele geçirebilirsek ne ala ama bu kendi gruplarımızı kurmamızın, kendi örgütlenmemizi yaratmamızın önünde bir engel olmamalı. Çalışmalarımızın diğer bir boyutu, diasporada halkımızın en geniş birliğini yaratma eksenli olmalıdır. Gerek kurumlarımıza ve gerekse doğrudan halkımıza çağrılarak yaparak kendi öz örgütlülüklerimiz olan "Xase"lerimizi canlandırmalıyız. "Uzunyayla Xase"den "Samsun Xase"ye, "Reyhanlı Xase"den "Bandırma Xase"ye ve giderek "Türkiye Xase", Suriye, Ürdün Xase örgütlenmelerini yaratmayı hedeflemeliyiz.

Bu mümkündür!

Kalın sağlıcakla.
 

Şhalaxhue
13.12.2005

Bu konuda da kendim açısından nokta koymak istiyorum. Sayın Talebe merhaba. Son yazdıklarında çok farklılaşacağımız konular yok. Benim dönüşçü ya da kalışçı olduğuma dair bir şeyleri merak ediyorsanız Adığabze yazma konu başlığına bakınız orda ne düşündüğümü anlayacaksınız. Evlilik konusunda yazdıklarımı sizde okuyun. Aldığım tepkilere de bir daha bakınız. Artık kimliğinizin de önemi yok. Yeterince ipucu da verdiniz. Önemsemiyorum artık. Sanal ortamda beni yanlış anladıysanız, suç bendedir. Acizane verdiğim dil kurslarında annesi Çerkes olanlara da artık eşit davranacağım. Onlara daha fazla önem veriyormuşum diğer gençler sitem ettiler. Sayın Talebe olur böyle şeyler. Halklar zaten kardeştir. Malumu haykırmanın anlamı yok.

Sayın Bülent Atçı beyefendi sizi de izlemeye devam edeceğim. Bizleri daha fazla bilgilendirirseniz sevinirim.

Saygılarımla…
 

A. Esra Demiröz
13.12.2005

Merhaba,

Form başlığı altında değerli ve saygıya değer büyüğüm Kaya Şenvar'ın adı farklı bir şeklide lanse ediliyordu ve konuya müdahil olmak istedim. Kuzey Kafkasyalı kişiliği ile örnek aldığım sevgili büyüğümün rencide edilmesine razı olmayacağım gibi "Adyghaghe schachafe"yi dava edinmiş kimselerde benimle aynı düşünce ve doğrultuda hareket edeceklerdir. Adyghaghe kimliğimin oturmasında ciddi önem ve yere sahip olan büyüklerim Sayın Kaya Şenvar ve Shalohxo' nun sahiplendikleri davalarının peşinden takipçi olacağıma her pahasına Adyghelik onurumu ve şerefimi koruyacağıma, Adyghe Bayrağını yücelteceğime tüm varlığımla söz veriyorum. Baj Kaya, Shalohxo Ragıp; Diaspora kaderimin bir yerlerinde yolumun sizlere ulaşmasının onurunu yaşıyorum. Nedzinizde, Yönü anavatana dönük olan tüm vatan sevdalılarının, yolları ve bahtları açık olsun...

Selametle...

 

Kaya Şenvar
13.12.2005

Sayın Talebe, Sayın Şhalaxue, Sayın Bülent Atçı ,

Takıntı halindeki "NICK" konusunu uzattığım ya da konuyu başka yerlere çektiğimi ya da saptırdığımı tarafıma ilettiniz. Peki herkesten özür diliyorum... Takıntı halindeki Nick konusu benim için önemli. Değilse isimlerini birçok nedenden dolayı açıklamayan kişileri de daha fazla zorlayamam... (Ama Nick'lilere benden cevap yok.)

Konu başlığına dönersek; bu konuda çok yazıldı, çok yorum yapıldı, çok da pratikte yapılması gerekenler konuşuldu ve tartışıldı diye düşünüyorum.

Anavatana gitmek isteyenler için; kapılar ardına kadar açık.. İşinizi, ortamınızı, ailenizin geleceği ve oraya uyumu için gerekli alt yapıyı hazırladıysanız ve de en önemlisi gerçekten gitmek düşünceniz varsa; buyurun vatan yerinde duruyor. Bu son yazdığım cümleye; ''evliler için hanımlarını da ikna ettilerse ya da dönüşü kendileri gibi savunan bayanlarla evlendilerse''yi ekliyorum. (En önemli sorunlardan birisi çünkü.)

Bu söylediklerimi kendime de söylüyorum tabi ki.. Boş boş konuşmanın, sanal dünyada vatanı kurtarmanın, klavyenin başında dönüşü gerçekleştirmenin çok bir anlamı yok. İlla da dönün diyende yok ya da ben demiyorum. Yönünüzü vatana dönmenizde önemli bir adımdır. Oraya ne kadar, ne gibi katkılarım olur diye düşünmek ve pratiğe dökmekte bir iş... Dahası oraya giden öğrenci, emekçi, yatırımcı vs. için destekte verilebilir. Ayrıca orada bir öğrenci okutulabilir ya da çok başarılı, bizi biz yapan değerleri yaşatan, bu kültürün yaşaması için emek sarfeden kültür adamlarımızı destekleyebilirsiniz. Örneğin; bildiğim kadarıyla birkaç kişiden bahsedeyim. Ğuc'e Zamudin'i, yaptığı otantik Çerkes müzik aletlerinden ve bu diğer Adige kültürüyle ilgili yapmış olduğu eserlerinden dolayı destekleyebiliriz. Örneğin; Lopaş'e Nurbiy, Arkeolog araştırmacı, bilim adamı. Bu kişiye daha geniş ve somut çalışma yapabilmesi için destek verebiliriz. Örneğin; Islamey direktörü, Nalmes direktörü ve grupları, Adige Tiyatro sanatçıları, Adige yazarları ve yazdığı ama mali durumlardan dolayı basamadıkları kitapları bastırmak ve dağıtımında destek olmak gibi çalışmalara katkıda bulunabiliriz. Örneğin; Başarılı, zeki ve duyarlı öğrencileri yurt dışında okutarak kariyer yapmalarını sağlayıp, kendimizi dünyada daha iyi tanıtmalarını sağlayabiliriz.

İşte bu örneklerden yola çıkılabilir ve inanın sizlere bir çok örnek verebilirim. Sadece anlatmak istediğimi, net anlatmak adına bunları şimdilik belirttim. Benden bu kadar. Herkese yolunda ve çalışmalarında başarılar diliyorum. Yönünüz, yüreğiniz, düşünceleriniz, pratikte çalışmalarınız hep vatana doğru olsun...

Selamlar.

 

Metin Çelik
13.12.2005

Merhabalar,

Ben yıllardır internet sitelerini takip ederim. Gerek forumlarda gerek sitenin genelinde tarafsızlığı yakalamış tek site olarak görüyorum CC’yi. Solcusu, sağcısı, ateisti, Hıristiyan'ı Müslüman'ı, Türk’ü, Kürt’ü, Ermeni’si herkes yazabiliyor.

Şimdi bunu niye yazdım? Bu başlıkta Ermeni bir kardeşimizin yazdığı çok önemli sorular vardı. Bu sorulara yanıt vermek yerine Ermeniliği sorgulanmaya başlandı. Bence bu ne Çerkes’e yakışır ne de çağı yakalamış insana. Bir Ermeni’nin Çerkes sorununa ilgi göstermesine tepki gösterenleri; yıllardır bir Çerkes sitesinde resmen haber yazan, yorum yazan (…)’in Türk olduğunu herkes biliyor.

Ben yıllardır internette dolaşırım bir gün olsun bu şahsın Türk olarak nasıl yazı yazdığı sorgulanmadı. Bence doğru da yapıldı. Türk olması bizimle ilgili bir şeyler yapmasına engel değil ki. Ancak Ermeni yazıca olmaz deyip Türk yazıca amenna demek çağ dışılıktır. İlkesizliktir. İşin daha da kötüsü Türk yazar çoğu yazısında Kafkasya’yı negatif gösteren, oradaki olayları Türk gözüyle değerlendiren bir yazar. İnce politika bunlar. Altını eşelerseniz, -ne kadarda inkar edilse de- din kardeşliği çıkar.

Bu Ermeni arkadaş Müslüman olsaydı bu tepkileri çoğu göstermezdi. (…)’in Müslüman olduğu için kimsenin sesi çıkmıyor.

Asıl konuya dönersek. Ermeni arkadaşın sorduğu sorulardan kendimce en önemlisini yeniden soruyorum. Ben Ermeni olmadığıma göre konu dağılmaz zannedersem.

Sitenin de Turizm Bölümü’nde gördüğümüz nüfus sayılarında değişim var mıdır? Sizinde dile getirmiş olduğunuz gibi Abhazya tüm Abhazları vatandaşı sayan yasayı çıkarmasına rağmen dönüşler olmuş mudur? Bu nüfus oranlarını etkilemiş midir? Okuduğum sitelerde verilen bilgilere göre; 2003 yılına ait olan bir yazıda Adige Cumhuriyeti'ne beklenen büyük göçlerin tersine göç etmiş Çerkeslerin sayısının 500’ü geçmediği, Kosova’dan 174, Türkiye’den 135, Suriye’den 120, Ürdün’den 35, İsrail’den 3; toplam 467 kişinin anavatana dönüş yaptığını görmekteyiz. Acaba günümüz itibariyle bu durum nasıldır? Bunun hakkında bilgileriniz varsa lütfen bize aktarır misiniz?

Saygılarımla

 
sayfa  1    2    3    4    5    6    7    8    9    10    11    12