Şhalaxhue
13.12.2005
Sayın Şenvar aile adımı nickten
sayıyorsanız, hemen değiştiriyorum. Nick
konusunda da size tamamen katılıyorum arz ederim.
Şhalaxhue
13.12.2005
Bende sorunun cevabını merak
ediyorum sayın Çelik? Ancak ben bu soruyu sayın a-e
sormadan önce de merak ediyordum. Sorunun yanıtı
verecek olanlar bizler mi Ermeniler mi? Bu sitede
sayın a-e yerine Türk yazsa da sorgulanmayacağına
garantiniz var mı? Bu soruda sorgulamayı yapanlara.
Sonra sorgulama yapılamaz mı?
Nedir yani?
Semra Ademey
13.12.2005
Maf değerli katılımcılar,
Bu
sayfayı dürüst olmak gerekir ise üzüntü verdiği
için çok takip etmek istemedim. Şimdi okuyorum ama
lütfen beni yanlış anlamayın; bir şeyleri anlamakta
sıkıntı yaşıyorum. Sonuçta bizim için sadece 2
seçenek yok mu? Ya döneceğiz ya da entegre,
asimilasyon adına ne dersek işte ondan olacağız.
Var mı üçüncü bir yolu? Bence yok. O zaman
yüreğimizin sesini dinleyip ona göre düşüneceğiz.
Kalana da gidene de saygı duymak zorundayız. Peki
gitmeyi düşünürsem neden bana engel olunsun? Ben
gelirken gitmek ister misin diye sordular mı?
Anavatana gitmek isteyen beyler özellikle sizlerin
yüreği yolu açaçak. Eşleriniz gitmiyor mu bırakın,
onları bırakın ve gidin. Nitekim öyle yapanlarda
oldu. Sizde ne ilk olursunuz ne de son. Sizin
yanınızda olamayan eşinizi sizde olmak istediği
yerde bırakın ve gidin. Dedelerimizde çok şeyler
bıraktı. Yollarda canlarını bıraktı. Kimi eşini,
kimi çocuğunu bıraktı. Sıkıntıyı göze alın.
Dedelerimizin hiçbiri de geldiği yerde servete
konup lüks hayat yaşamadı. Bekara karı boşamak
kolay diyecek bir çoğu ama işin özü bu.
Maxu
Nıbjoghuxer
Şhalaxhue
13.12.2005
Merhaba
Sayın Kaya Şenvar
beyden kısa bir SMS aldım. Sayın Talebe ile sanal
ortam handikapları nedeniyle anlaşamadığımızı bu
konunun tarafımla ilgili olan kısmında artık
yazmamam gerektiği ricası ile biten mesaj gereği bu
konuyu ebediyete kadar kapatıyorum. Sayın Talebe
ile olan diyaloglarımızdan üzülenlere de biz işte
böyleyiz, diyorum. Sayın Talebe konu bence
kapanmıştır. Size başarılar dilerim. Sayın Şenvar
ricalarınız bundan sonrada emir telakki
edilecektir.
Saygılarımla…
Semra Ademey
13.12.2005
Maf Sayın Şhalaxhue,
Üzüldüm diyen bendim ama ben diyaloglara değil de
istediğim gibi bir anlamı çıkaramadığıma üzüldüm.
Aslında satır başı yapınca anlatmak istenen de
sağlanamamış oldu. Sonuçta 2 seçenek var, ikisi de
bizim için. Siz bu konudan bir sonuç alabildiniz
mi? Yani ne, nasıl yapılır ya da yapılamaz ben
anlamış değilim. Demek istediğim buydu. Yoksa
burada yazanları kastetmedim. Her kişi inandığını
söyler. Garip bir çıkmaza girdim ve üzülüyorum.
Umarım demek istediğimi bu defa anlatabildim.
Saygılarımla.
Maxu Nıbjoghuxer.
Demircan Muharrem
14.12.2005
Bir büyüğümüzün sözüdür
“diğer milletler sonuca ulaşmak için Çerkesler
tartışmak için tartışır” aslında bütün mesele bu.
Bizde sonuca ulaşmak içi tartışmayı öğrensek çok
problemi çözeriz. Geri dönüş tüm Çerkes kalmak
isteyenlerin ideali olmalı. Ait olduğumuz yer
orası. Çölde kardelen yetişmez. Diasporada kaldıkça
Çerkesler de yok olmaya mahkumdur. Bunun
tartışılacak bir tarafı yok. Son zamanlarda dedem Çerkes'miş diyen çok insana rastlıyorum. Diasporada
sonumuz budur. Birde şunu hatırlatmak istiyorum.
Yazı yazanların hepsini Çerkes iyi niyetli
zannetmeyin. Kafa karıştırmaya çalışan insanlarda
var maalesef.
Saygılar.
Kaya Şenvar
14.12.2005
Sevgili Şhalaxue ve Esra
Demiröz kardeşlerim,
Şahsıma ithaf ettiğiniz
duygularınızdan ve saygınızdan dolayı çok teşekkür
ediyorum. Çok büyük işler yapmış biri gibi beni
yücelttiniz, herhangi bir Çerkes'im ben, kimseden
farkımda yok. Yine de güzel övgüleriniz için sağolun, varolun. Uzun yıllar birlikte bir çok şey,
paylaştık ve çalıştık, dolayısıyla birbirimizi
tanıdığımız için; açık, net ve samimi olduk
birbirimize. Her neyse; bu konu başlığındaki
yorumlarda ve tartışmalarda her şey söylendi bence.
Çözümler ortaya kondu,yol gösterildi. Varsa kendine
güvenen, dönüşe inanan ve kararlılığını
gösterebilen buyurun meydana... Diğer Talebe nick'li
arkadaşıma da; bazen anlaşılmasa da, yorumları ve
çözüm önerileri için teşekkürler ediyorum. Herkese
Selamlar...
Talebe
14.12.2005
Selamlar,
Hop hop sayın Şenvar,
öyle hemen çekip gitmek yok! :-) Bu ise inanan "bir
avuç insanımızı" da hemen öyle anavatana
götürürseniz diaspora daha sonra ne yapsın? Dönüş
planlı-programlı, örgütlü olmalı. Tek tek gidişlere
başlamadan, bunu hızlandırmadan önce yapmamız
gereken daha çok iş var. Sadece bu sitede bile
gerebildiğimiz kadarıyla dönüş’ü "tek Çözüm" olarak
gören yeterince, en azından başlamaya yetecek
kadar, insanımız var. Sayın Atçı, Çelik, Demiröz, Demircan...
Önce bir "Diaspora Dönüşçüleri Tanışma
ve Örgütlenme" toplantısı düzenlemek gerekir diye
düşünüyorum. Ankara, İstanbul veya Uzunyayla... Bir
derneğimizde böyle bir toplantıyı örgütlemek
mümkündür. Yer sorunu çözüldükten sonra tüm
Türkiye'ye çağrı yapılmalı: Dönüşe inanan, kendisi
dönsün dönmesin; dönüşün örgütlenmesi gerektiğine
inanan ve bu çizgide çalışmaya hazır
herkese, dincisiyle-dinsiziyle,
sağcısıyla-solcusuyla, işçisiyle-işsiziyle tüm
Çerkeslere...
Mümkün olan en geniş katilimin
sağlanabileceği bir gün seçilmeli. Bu toplantıda
sorunlarımız ve görevlerimiz tartışılmalı ve
mutlaka bir sonuca varılmalı. Bu nedenle toplantıya
katılacak insanlarımız hazırlıklı olmalı. Nereye,
niçin geldiğini, ne söylemek istediğini ve
kendisinin ne yapabileceğini bilmeli ve ardından
bir görev dağılımı yapılmalı. Herkes konumuna,
yaşına, isine uygun bir görev üstlenebilmeli.
Şimdiye kadar ki birçok yapılanmadan farklı olarak
bizde mümkünse pasif izleyici olmamalı. Herkesin
yapabileceği bir şey vardır.
Örgütlenmemizin
ilkelerinden, perspektifimiz ve politikalarımıza
kadar her şeyde netleşmek bir hedef olmakla
birlikte Çerkes ve Dönüşçü olmayı birlikte hareket
etmek veya en azından birlik içinde kalmak için
yeterli görebilmeliyiz. Asgari müşterekimizdir
bu... Bu perspektif çalışmasının yanında ve buna
paralel hemen bugün katılımcıların sayısı ve
gücümüz oranında yapabileceklerimiz de var. Bir
nüfus sayımı mesela ve buna bağlı olarak
diasporanın demografik yapısını ortaya çıkarmak.
Yasal engelleri vs. konuşmaya gerek yok. Bunun
yöntemleri bulunur. Artı bu bizim meşru hakkımızdır
ve gereklidir. Başta! Kafkasya'daki bugünkü
durumumuz da net olarak gözler önüne serilebilmeli.
Ekonomik haritası çıkarılmalı. Hangi sektörde hangi
meslekten insanlara ihtiyaç olduğu belirlenmeli.
Dönecek insanlarımızı nelerin beklediği, ne tür
haklarının olduğu, hangi zorluklarla
karsılaşabilecekleri, hangi kurumların dönecek
insanlarımıza ne türden yardımda bulunabilecekleri,
yaşam düzeyi vs. açıklığa kavuşturulmalı. "Sınırlar
açıldı, gelin anavatanınızı görün" demekle olmaz.
Bizler iradi turlar düzenlemeliyiz anavatana. Fena
mı olur şimdi 3 otobüs "günübirlik" Maykop'a
gitsek, Selame'mizi yesek, anavatanımıza merhaba
desek, insanlarımızı kucaklasak... Artı ben aidat
sistemine geçilmesi gerektiğine inanıyorum. Herkes
belirlenecek bir oranda aidatı bu isten sorumlu
olacak birime düzenli olarak ödemeli. Bunun da
yasal engelleri vs. konuşulmasın. Yolu bulunur...
Eğer katılımcılar da düşüncelerini acarlarsa daha
bir sürü güzel önerinin yapılacağından eminim.
Atalım adımları artık. Eğer bunların yapılması
gerekir deniyorsa çıksın birileri, gönüllü olarak
ve üstlensin bu toplantıyı örgütleme işini...
Not:
Sayın Ademey, "Gerekirse bırakın eşinizi, dönün
vatanınıza" diyen sesinizi, yüreğinizi saygıyla ve
coşkuyla selamlıyorum. CC katılımcıları Adana
Toplantısını düzenleyen arkadaşlar. Sanırım sayın
Mecit Tav sormuştu soruyu: Toplanalım da gündemimiz
ne olsun diye? Birinci gündem maddesinin "dönüş"
olmasını öneriyorum... Necdet ağabey, belki
şimdilik hala bir "hayal" ama eğer somut adımlar
atar bir ilerleme kaydedebilirsek, sizi en önümüzde
görebilmek düşüncesi beni şimdiden
heyecanlandırıyor. :-)
Kalın sağlıcakla.
Şhalaxhue
14.12.2005
Sayın Ademey Semra
Size atfen
bir şey yazmayı düşünmedim. Sizi ve fikirlerini
anlıyorum. Aynen de katılıyorum. Bilgilerinize.
Bülent Atcı
14.12.2005
Sayın Talebe,
Sizi ilgi ile
izliyorum, devam ediniz. Dönüş konusuna epey bir
ivme kazandırdınız, sağolun. Örgütlenme konusuna
gelirsek; hali hazırda bilmem bilyor musunuz bizim
KAF-FEDin bir dönüş komisyonu var ve çalışıyor. Ona
destek olunsa şimdilik yeterli değil midir?
Kaya'nın da bir yere gideceği yok merak etme.
Wuzınsheke
Talebe
14.12.2005
Selamlar,
Belki aynı sorunları
sizlerde yaşıyor, duyuyorsunuz. Şu işten
çıkarılmalar vs... Benim de başımda bu aralar öyle
bir dert var. Pazartesi’den beri "zorunlu olarak"
senelik iznimi kullanıyorum. Aslında fena da
olmadı. Böylece kimi projelerimi hayata geçirme
fırsatı buldum/bulacağım. İlk sırada Soçi-Maykop-Nalçik
üçgenine bir gezi planlıyorum. "Yabancı" bir
arkadaşla birlikte. Bizi en az bizim kadar
sevdiğine inandığım, bildiğim bir arkadaşla...
Sevgili Bülent, Kaf-Fed'in "Dönüş Komisyonu" neler
yapıyor tam olarak biliyorum dersem yalan olur. Tüm
bildiklerim, yakınlardan izlediklerim, kimi
dostlardan duyduklarımla sınırlı. Yapılanları,
planları eğer burada aktarırsanız düşüncelerimi
daha net dile getiririm. "Dönüş Komisyonu"na veya
yaptıklarına değil benim Kaf-Fed'in ilk ortaya
çıkışından günümüze yaptıklarına, örgütlenme
biçimine, ilkelerine yönelik eleştirilerim var.
Dolayısıyla "Dönüş Komisyonu" da bundan nasibini
alıyor.
Bu eleştirilerimin bir kısmını sıralayayım:
(Bazıları tekrar olacak belki ama sabır
göstermenizi rica ediyorum.) - Gerek derneklerimiz
ve gerekse onların bir "Üst Örgütlenmesi" olarak
ortaya çıkan Kaf-Fed günün ihtiyaçlarına cevap
verebilen örgütlenmeler değiller. Sosyal kültürel
faaliyetlerle zaman geçirildiği, asimilasyonu
yavaşlatıcı çalışmaların merkeze konulduğu dönemde
bu yapılar yeterli olabilirlerdi.
Gelenek-göreneklerin yaşatılması, sosyal-kültürel
faaliyetler eksenli çalışmalar için dernekler
"yeterliydi". Anavatan, anavatana dönüş gibi
şeyleri konuşmak; gerek dünyadaki politik dengeler
ve gerekse insanlarımızın politik düzeyi anlamında
pek mümkün değildi. Ancak dünya değişti! Politik
dengeler değişti. Anavatanda çok şey değişti.
Anavatanda devletleşmek, bağımsız olmak artık bir
hayal değil. Bunun hangi evrelerden geçeceğini
bugünden noktası virgülüne söyleyebilmek mümkün
değil elbette ama bu artık eskisinden daha çok
mümkün.
İnsanlarımızın bilinçlenme düzeylerinde de
değişme-gelişme var. Son yıllarda ortaya çıkan
örgütlenmelere; Kafkas Vakfı, Birleşik Kafkasya vb.
örgütlenmelere bakın. Hepsi aslında öncelikle
politik kimlikleriyle öne çıkan örgütlenmeler.
Tersi de olamazdı. Anavatanımızda, Kafkasya'da
yaşananlar politik olaylar. Bunlara amatör
yöntemlerle, sosyal-kültürel düzeyde açıklamalar
getiremezsiniz. Gelişmelere uygun politikleşmeyi
gerçekleştirmek zorundasınız. İnsanlar, savaştan;
bağımsızlıktan; Dönüş’ten bahsederken, anavatanımız
ve tüm Kafkasya dünyanın ilgi odağı olmuşken, bizim
dışımızda hemen herkes bu konuda konuşur-yazarken,
dünyanın birçok ülkesinde, AB'de komisyonlar,
komiteler kurulur, ardı ardına konferanslar
düzenlenirken siz bu düzeyde kalamazsınız.
Kalırsanız ihtiyaçlara cevap veremez olursunuz,
ilgi odağı olmaktan çıkarsınız.
Düşünün bir,
Kafkasya'da yaşanan bir olayda Kaf-Fed'den hemen
bir açıklama veya reaksiyon görebiliyor musunuz? Ne
yapıyor insanlar, bilgi alabilmek için; bir şeyler
yapabilmek için hemen diğer kurumlara yöneliyor. Bu
kurumlardan alınan yanıtlar yanlış da olsalar daha
"doyurucu". Son Nalçik olayları bir örnek. Olaylar
yatıştıktan, herkes söyleyeceğini söyledikten sonra
yapılan o açıklama neydi öyle. " Bilimsel
Tarafsızlık" kaygılarıyla gerçekleri kuru kuru,
yaşananları tarafsız bir gözle aktarmak mı
olmalıydı yapılması gereken? Artı büyüklerimizin
sabırla, emekle geliştirip bugüne getirdikleri bir
dönüş düşüncesi var artık. Dönüş öyle teori, tez
falan değil gerçekliği tartışılmayacak bir doğrudur
artık.
İşte bu değişimler-gelişimler çerçevesinde
kendisi de niteliksel bir dönüşüm göstermeli, hatta
bu dönüşümün öncüsü olmalıydı, olmadı. Bunu
yapmamakta da hala direniyor. - Bu politikleşmeyle
at başı gitmesi gereken, örgütlenmede ve çalışma
yönteminde profesyonelleşmeyi gerçekleştiremiyor.
Derneklerimiz hala birçok insanlarımızın boş
zamanlarındaki bir uğrak yerleri. Bunun değişeceği,
kadrolaşmanın gerçekleşeceği yönünde bir umut da
göremiyorum. - Dönüş öyle bir komisyonun
ilgileneceği iş değil. Ulusal sorunumuzun çözüm
yoludur. Derneklerimiz ve federasyon dönüşü
merkezine koyarak örgütlenmelidir. Dönüş bir
komisyonun işi değil, örgütlenmenin kendisi olmalı;
dönüşün alt komisyonları olmalıdır. - Peki dönüş
düşüncesine inanmayan veya dönmeyecek insanlarımız
ne olacak? Bunu sağlayacak, halkımızın her kesimini
kucaklayacak bir başka örgütlenme bu ikinci aşamada
gündeme gelmelidir. Bu da gereklidir. Dünyanın her
yerinde de böylesi örgütlenmeler, kısa veya uzun
vadeli birlikler, platformlar oluşturuluyor. Güç ve
eylem birlikleri yapılıyor. Bakın şöyle bir
dünyaya. Her ülkede böylesi ittifaklar, birlikler
vardır ama kısa vadeli ama uzun vadeli... Işte
Irak'taki Şii İttifakı. 17 Örgüt bir araya gelmiş.
Filistin Kurtuluş Örgütü veya onlar ittifakı.
Avrupa'daki birçok sivil toplum örgütleri,
sendikalar...
Gerekli olduğu zamanda "birlikten güç
doğduğunu" bizim dışımızda herkes biliyor ve
derneklerimizin olsun, federasyonumuzun olsun bu
konuda yeterince çaba göstermediğini düşünüyorum.
Yine de her şeyi bastan reddeder konumda olmak
istemiyorum. Zaten bugün en duyarlı insanların şu
veya bu nedenle gidip geldikleri derneklerimizde
veya vakıflarımızda bulacağız birlikte
çalışacağımız insanları. Derneklerimizi bu yönde
zorlamaya devam etmeliyiz ama onlara da mahkum
olmamalı, gerekirse ayrı örgütlenmemiz gerektiğini
aklımızın bir kenarında tutmalı, bu yönde gruplar
oluşturmaya çalışmalıyız. Sonsuza kadar
bekleyemeyiz! Kalın sağlıcakla
Not: Eğer Kaf-Fed'in
somut çalışmalarından daha ayrıntılı bahsederseniz
sevinirim.
Abregeyapşaşe
14.12.2005
Merhabalar,
Çok acele
etmeyin rica ederim CC'den sonra dönüş toplantısı
projem vardı. Söyleyecektim birileri fikrimi çalmış
anlaşılan:))) Ama bu sene yaza bir iki arkadaşla
prova yapmayı düşünüyoruz katılmak isteyen olursa
eğer gerçekleştirebilirsek umarım gerçek olur.
Saygılar sevgiler.
Semra Ademey
14.12.2005
Maf Lhabe, Şhalaxhue, o
kadar mutlu oldum ki şu anda anlatamam. Çok
teşekkür ediyorum. Sevgilerimi ve saygılarımı
sunuyorum. Bu sayfada yazan, düşüncesine katıldığım
veya katılmadığım, başta çok sevgili sayın a-e bey
olmak üzere hepinizi sevgi ve saygı ile
selamlıyorum. (Sayın a-e bey'in Çerkes olmadığını
bildiğimiz için özellikle ismini verdim.
Düşüncelerinden dolayı değil, beni yanlış
anlamamasını dilerim.) Çok değerli büyüğümüz Orhan
Kopsirgen bey'in Adana'daki toplantıya gelecek
olması konu ile ilgili sağlıklı bilgiler almamız
açısından son derece faydalı olur diye düşünüyorum.
Tüm kalbimle sayfada yazan her kişi ile Adana'da
görüşebilmeyi diliyorum. Özellikle sayın Talebe
sizi de görmekten çok mutlu olurum.
Maxu nıbjoghuxer.
Necdet Hatam
14.12.2005
Ne güzel. Bende gidebilsem
de "Dönüş"ü anlatsam acaba nasıl olur diyordum...
Sevgiyle.
Semra Ademey
14.12.2005
Maf,
Çok değerli büyüğüm
Sayın Necdet Hatam, sizin Adana'daki varlığınız,
düşüncelerin yerine oturabilmesi acısından, bizim
için tahmin edemeyeceğiniz kadar büyük bir anlam
ifade edecektir. Saygılarımı sunarım. Değerli
katılımcılar, sonuçta Anayurda dönüş hayali
taşıyanlar var ve bu bizim üzerinde hassasiyet ile
durmamız gereken bir konu. Hepimiz biliyoruz ki
yaşadığımız ülkeler başta olmak üzere kırıp dökmek
istediğimiz hiçbir yer yok. Bizler yurdun ne
olduğunu bilen insanlarız. 150 yıl önce terk edilen
anayurda halen özlem duyanlarız. Bizler yüreğinin
sesini dinleyenleriz. Bizi dönüş fikrine katılanda
katılmayanda bu şekilde bilmek zorunda.
Maxu
Nıbjoghuxer
Semra Ademey
14.12.2005
Maf,
Sayın Talebe,
derneklerin veya kuruluşların içi mi boş, o zaman
hep beraber dolduralım. :)) Sayın Demirel'in müthiş
bir lafı vardı, herkes bilir. "Benzin vardı da biz
mi içtik" diye. Onun gibi derneklere gittik de,
projeler sundukta "sizin ne işiniz mi var" dediler.
:)) Şaka bir yana bireysel olarak üstesinden
gelinemeyecek ve hiçbir ülkeye zarar vermeden,
ciddi kurumlarca yürütülmesi gereken bir
organizasyon. Her şeyden önce bunun mantığını
anlatmak yeterince sıkıntılar verecektir. Bırakın
başka insanları ailelerimize dahi anlatmakta
zorlanacağız. Fakat eskiden ne yapıldı ve nerelerde
yanlış yapıldı, asıl olması gerekenler nelerdi
onların üzerinde durmalıyız. Şahsen bu güne kadar
yapılan hiçbir şeyi olumlu veya olumsuz
sorgulayamam. Fakat hataları görerek aynı yanlışlar
üzerine inşa edilmeye çalışılan düşünceleri de
sorgulama hakkına sahip hissederim kendimi. Haksız
mıyım?
Maxu Nıbjoghuxer
Psıne (Ergun Yıldız)
15.12.2005
Dönüş... Bu fikrin tarihi,
Kafkasya'nın sürgün tarihi kadar eskidir.
Kafkasya'dan sürgün edilen bir kısım Çerkes'in
yeniden Kafkasya'ya dönmek istemeleri ile başlayan
bu hareket, 1900'lerın başlangıcında Çerkes Teavün
Cemiyeti'nin dönüşe yönelik yoğun faaliyetleri ile
paralel gelişen ve Kafkasya'da kalan diğer yarımız
ile bütünleşilmesi, ülkemize ve geleceğimize
yeniden sahip çıkılması yönündeki net tavır ile bir
ortak hedef haline gelmeye başlamıştır. Çerkes
halkının yaşadığı her ülkede taraftar bulan bu
fikir o günden bu güne bütün dönemlerin
"belirleyici tavır"ı olmuştur. Daha çok, kültürel
faaliyetler çerçevesinde varlık gösteren dernek
çevrelerinde örgütlenen dönüş fikri, her dönem
olduğu gibi karşıtlarını da yaratmış, Çerkes
halkının geleceğine dair ortaya konulan
politikaların ve önermelerin de asli belirleyici
unsuru olmuştur.
Diasporada yok oluşa karşı bir
tavır, asimilasyona karşı bir direniş, anayurdunda
kendi kaderini tayin hakkına sahip çıkma anlamına
gelen dönüş düşüncesi, 1970'lerden 1980'li yılların
ortalarına kadar süregelen dönemde her ne kadar
organize bir hareket olarak güç kazanmaya
çalışmışsa da, dağınık dernek yapılanmaları
içerisinde örgütlenen dönüş taraftarı gruplar
merkezi disiplin ve otoriteden bağımsız yapıları
nedeni ile ortak karar alma mekanizmaları
oluşturamadıkları gibi pratik ve uygulanabilirliği
olan bir dönüş projesini de hayata
geçirememişlerdir.
Dönüşün siyasal ifadesi en basit
tarifi ile kendi vatanına, kültürüne, tarihine ve
geleceğine sahip çıkan bir halk, bir ulus
olunabilmesi talebinden başka bir şey değildir. Bu
talep 2 ana başlık altında tanımlanabilir:
1)Anayurtta kendi kaderini tayin hakkına sahip bir
halk olmak, Kafkasya toprakları üzerinde Kafkasya
halklarının ve kültürünün asli unsur olarak
varlığını sürdürebilmesi amacına hizmet etmek.
2)Bulunduğumuz ülkelerde kültürel anlamda yok oluşa
karşı çıkmak, bu karşı çıkışın bir ifadesi olarak
ta diaspora ve anayurt kültürünün birbirinden
beslenmesini sağlayarak asimilasyona karşı güç ve
direnç kazandırmak.
Dönüş fikrinin temel çıkış
noktaları olan asimilasyon olgusu ve gelecek
endişesi, önceki dönemlerde olduğu gibi bu gün de
hala geçerli olan, doğruluğu tartışılamayacak kadar
net sosyolojik tesbitlerdir. Halkımızın geleceğini
tehdit eden bu sorunların ortadan kalkabilmesi için
uygulamaya konulması gereken olmazsa olmaz yegane
çözümdür dönüş. *** Fakat asıl sorun bu tespitin
yapılmasından sonra başlamaktadır.
1980'li yılların
sonlarında dünyada ve Kafkasya'da değişen koşullar
çerçevesinde anayurt diaspora ilişkileri sıklaşmış,
diasporadan anayurt'a gidenlerin sayısı artmış,
kişisel olarak dönüş düşüncesini uygulamaya koyan
bireyler çoğalmıştır. Ilk dönemde büyük bir heyecan
ile hayata geçirilmeye çalışılan bu fikrin, öyle
çok kolay bir şekilde uygulama alanı bulamayacağı
zaman içerisinde yaşanan pratikten anlaşılmıştır.
Anayurt'a dönen insanların büyük bir kısmı oradaki
yaşam tarzına uyum sağlamakta başarısız
olmuşlardır. Sosyal kültürel ve ekonomik anlamda
farklı bir hayata ayak uydurmakta zorlandıkları
gibi bu hareketin başarı kazanarak
kitleselleşmesini istemeyen harici güçlerden
kaynaklanan pek çok sıkıntı ile de yüz yüze
gelmişlerdir. (Yaşanan güvenlik sorunları,
bürokratik işlemlerde yaşanan pürüzler vb.)
O
dönemlerde geçerli olan eski Sovyet mantığının
kırılamamış olması; bu insanların üstlendikleri
misyonun tam olarak ne anlama geldiğinin toplumda
yeterince anlaşılmasını engellediği gibi, bir
yandan da salt ticari amaçlarla bölgeye akın eden
bir grup maceraperest insanın yarattıkları olumsuz
imaj ilk başlarda karşılıklı yaşanan heyecanı sona
erdirmiştir. Dönüşün her iki tarafta da hak ettiği
şekilde anlaşılmasına ve öneminin kavranmasına
engel olan bu gelişmeler sonucu hayatın
gerçeklerine çarpan dönüş hareketi, aynı zamanda
her iki tarafta yürütülen olumsuz ve moral bozucu
bir karşı propaganda ile duraksama sürecine girmiş
ilk yıllardaki heyecanını yitirmiştir. Dönüş
hareketinin bu kadar çabuk ve böylesine kolay
durdurulabilmesinin pek çok nedenleri vardır
elbette.
Bu nedenlerin başında;
a)Yukarıda da
söylediğimiz gibi, merkezi bir disiplin ve
bağlayıcı karar alma mekanizmalarından yoksun
olarak örgütlenen dönüş hareketinin, aynı zamanda
izlenecek yol ve yöntem konusunda tam bir hedef
gösterememiş olması gelmektedir.
b)Dönüşün nasıl ve
ne şekilde olacağı, bir başka deyişle kitlesel dönüşün mü yoksa bireysel dönüşün mü hedeflendiği net
olarak ortaya konulamamıştır. c)Dönüş hareketinin
ana çıkış noktası diasporada asimilasyonu önlemek,
anayurtta ise kendi kaderine ve toprağına sahip bir
halk olmak olduğuna göre, bu hedeflere ulaşmakta
izlenecek yol ve yöntem nasıl olmalıdır, dönüşçüler
burada ve orada hangi rotayı izlemelidir sorusunun
kesin cevabı verilememiştir.
d)Dönüş hareketi bizim
dışımızda Rusya ve Türkiye'yi de yakından
ilgilendirdiğine göre, bu ülkelerle hangi düzeyde
ilişki kurulacağı ve ne tür taleplerle muhatap
olunacağı henüz net olarak bilinmemektedir.
e)Dönüş
hareketinin doğru ve kesin çözüm olduğu fikri
tabanda kabul ediliyor olmakla birlikte örgütlülüğü
tam olarak oluşturulamamış, geçmişte ortaya çıkan
yapı da dağılmıştır.
f)Hedefleri ve yöntemleri
henüz netleşmemiş olan bu hareketin, ekonomik
kaynakları da yaratılamamış ve her iki tarafta da
yönetim organizasyonu tam olarak
oluşturulamamıştır. Dönüş düşüncesinin, kendisini
doğuran neden konusunda yeni bir tanımlamaya, yeni
bir tarife ihtiyacı yoktur. Çünkü, halkımızın
geleceğine yönelik ortaya atılan fikirler ve
geliştirilen projeksiyonlar arasında, bu gün hala
doğruluğunu ve geçerliliğini koruyan yegane çözüm
dönüş düşüncesidir.
Fakat ne yazık ki doğruluğu bu
kadar kesin olan dönüş hareketinin, "nasıl"
sorusunu yeniden sorması gerekmektedir. Bu projenin
hayata geçirilememe nedenlerinin tespit edilmesi ve
bu yönde çalışması gereken dağılmış kadroların
toparlanarak hedeflerin yeniden tarif edilmesi
gerekmektedir. Artık anayurt koşulları daha iyi
bilindiğine göre, anayurttaki sosyal siyasal
ekonomik durum daha iyi bilindiğine göre, bilgi ve
deneyimlerinden istifade edilebilecek öncü grup
anayurtta olduğuna göre, tüm bu bilgiler bir araya
getirilerek dönüşün nasıl olması gerektiği yeniden
tarif edilmelidir.
Rusya'nın bizim için ne olduğu,
Türkiye'nin bizim için ne olduğu,
Bu ülkelerle
ilişkilerimizin nasıl, ne şekilde ve hangi düzeyde
hangi taleplerle olacağı,
Anayurtta çıkartılan
dönüş yasalarından nasıl istifade edileceği, (ben
bunları yazdığımda o yasalar henüz iptal
edilmemişti)
Kurulan dönüş komiteleri ile nasıl
ilişki kurulacağı,
Dönmek isteyen insanlara ne
şekilde ekonomik ve sosyal destek sağlanabileceği,
Dönen insanların hukuki sorunlarının, oradaki ve
buradaki haklarının nasıl takip edilip
çözümlenebileceği, uyum sorunlarının nasıl ortadan
kaldırılabileceği, Bölgede mevcut politik durum
hakkında nasıl bir duruş sergilenebileceği,
Bulunduğumuz ülkede ve anayurtta olumsuz
propagandalara neden olan koşullar ve kişiler
hakkında nasıl bir tutum takınılması gerektiği...
Bütün bu konular, gelinen noktada yeniden ele
alınarak tartışılmalıdır. En önemlisi ise
diasporanın kendi organizasyonu ile gönderdiği
insanların arkasında durduğunu, desteklediğini,
sahip çıktığını ve gerektiğinde o insanlara hesap
sorabileceğini de gösterebilecek bir yapı
oluşturulmalıdır.
Dönüş fikrine inanan ve savunan
insanların, dönen insanların anayurt insanı ile
ilişkilerinde dikkat etmeleri gereken hususlar çok
net şekilde tespit edilerek, bu konulara gerekli
hassasiyetin gösterilmesi sağlanmalıdır. Dönüşün
anayurtta siyasal bir hareket olarak algılanmasına
engel olunmalı, bu hareketin ana amacının
parçalanmış milletimizin diasporadaki kültürel
varlığını anayurt ile birleştirme çabası olarak
anlatılmalıdır. Dönüşün sistem ile değil toplum ile
ilgilendiğini, anayurtta yaşayan insanların
geleceği hakkında rota tayin etmek gibi bir amacı
olmadığını anlatmalı; asıl ilgi alanımızın
anayurdumuzun demografik, sosyal, ekonomik ve
kültürel sorunlarına katkı sağlamak olduğu
konusunda insanlar ve yönetimler ikna edilmelidir.
Dönüşçülerin ana faaliyet alanlarından birisi de
politik ve dinsel argümanlardan bağımsız bir
şekilde, yurt millet ve gelecek bilincini
yerleştirmek olmalıdır. Dönüşün bir başka önemli
misyonu ise anayurt kültürünün diasporaya, diaspora
kültürünün anayurtta ulaşmasını sağlayacak
faaliyetler olmalı, her iki tarafta yaşayan
insanlar birbirinin yaşantısı hakkında doğru
bilgilendirilmelidir. (Besmele ile içki içiyorlar,
din nedir bilmiyorlar, hepsi Ruslaşmışlar vs. gibi
oradan buraya pompalanan demoralize edici bilgiler
engellenmeli, aynı şekilde buradan oraya giden
insanların da o toplumun değer yargıları üzerine
ahkam kesmemeleri gerektiği iyice anlatılmalıdır.)
Hem anayurtta hem diasporada bilgi akışına yönelik
bir yayın çıkartılmalı, bu iki parçanın birbiri
hakkında en doğru ve en sağlıklı bilgiye ulaşması
sağlandığı gibi aynı zamanda ortak tarihsel
bilgilerle donanmaları için çaba sarfedilmelidir.
Kafkasya gerçeği en doğru şekilde insanlarımıza
anlatılmalı, daha sonra büyük hayal kırıklıkları
yaşamak yerine, bu günden koşullar hakkında
bilgilenmeleri temin edilmelidir. Dönüşün bir yurt
bilinci ve geleceğine sahip çıkma hareketi olduğunu
anlamaları sağlanmalıdır. Pek çok insanı hareketten
alıkoyan başarısız olma veya tutunamama durumunda
geri dönmek zorunda kalabilecekleri gerçeği en net
şekilde ortaya konulmalı, bu konuda hiç kimsenin
hiç kimseyi yargılama hakkı olmadığı ve başarısız
olunması durumunda geri çekilmenin normal
karşılanması gerektiği fikri toplumda
yerleştirilmelidir. Dönüşün kısa sürede
kitleselleşemeyeceği göz önünde bulundurularak,
buradaki varlığımızın kültürel anlamda
güçlendirilmesi için gerekli çalışmalar yapılmalı
yaşadığımız ülkedeki demokratik haklarımız için
mücadele edilmelidir. Bütün bu faaliyetleri yeniden
organize edebilecek bir hareketin doğru hedeflere
doğru yöntemlerle yürümesi durumunda ,dönüşün
yeniden toplumun gündeminde hak ettiği yeri
alacağından en küçük bir şüphe yoktur. Halkımızın
anayurttaki ve diasporadaki varlığının devamı bu
hareketin başarısı ile doğrudan ilişkilidir. Bu
gerçeğin tüm çıplaklığı ile anlatılması ve toplumun
gündemine sokulması yurt ve millet bilinci olan her
bireyin öncelikli görevidir.
Saygılarımla.
Talebe
15.12.2005
Selamlar,
Sayın Ademey,
Biraz
şakayla karışık olarak dile getirdiğiniz
"Derneklerimize gittik de, somut projeler sunduk da
'sizin ne işiniz var mı' dediler" cümlenize biraz
takıldım. Bir daha tekrarlayayım: ilkesel düzeyde
ne derneklerimize ne de federasyona karşıyım. Ancak
bunların bugünkü karakterleriyle veya
işleyişleriyle "yaraya merhem olamayacaklarına"
inanıyorum. Bir başka sayfada sayın Musa Cangir ve
sayın Erkan Batır imzalı, 23. 11. 2005 tarihinde
yazılmış bir yazı var. Kimi siyasi tespitlerine
katılmıyorum ama bu sayfadaki konumuzu ilgilendiren
kısımları hayli "ilginç".
- "Iletişim ve karşılıklı
enformasyon akışındaki tıkanıklıklardan"
bahsediyorlar mesela.
- "Kayseri Kafkas Derneği de
dahil olmak üzere pek çok derneğin öncelikle Kaf-Der
ve sonrasında Federasyonlaşma sürecinde, Federasyon
ya da Kaf-Der genel kuruluna taşınan delege ya da
Yönetim Kurulu üyelerinin belirlenmesi/seçilmesi
konularında bilgisi yoktur" diyorlar.
- "Hatır
ilişkileri çerçevesinde yürüyen bir
mekanizmadan..."dan ve "...aynı kadroların
anti-demokratik girişimleriyle derneklerden
uzaklaşan yetkin/dinamik/demokrat kadroların
eksilmesi"nden bahsediyorlar.
- "...sorunun Kayseri
Kafkas Derneği’ne özgü..." olmadığını söylüyorlar.
- "
Binlerce Adige-Abhaz'ın yaşadığı kentlerde
kurulu derneklerin '100'ün altındaki sayıyla
'lütfen' toplandıklarına", bunun "kitle örgütü
olamamamız ve demokrasi zaafından kaynaklandığı"na
vurgu yapıyorlar. - "Karar alma mekanizmalarımızın
demokratikleşmesinin fiilen imkansız olduğuna
inanıyoruz" diyorlar. - "Kurumsal bakışın yerleşik
olmadığı..." cümlesiyle başlayan ve takip eden
paragraflarda daha bir çok şey söylüyorlar ve
sonunda "Kaf-Fed'in yetkili kurullarının hiç
birinde yer almayacak"larını ilan ediyorlar.
Daha
sonra ne yaptılar veya şimdi ne yapıyorlar
bilmiyorum ama bu yazıyı bir okuyun lütfen, hatta
herkes okusun. (Aslında kafamı kurcalayan o kadar
çok şey var ki! Böyle bir yazı yazılıyor, aslında
eleştiriler çok ağır ama kimseden "çıt" yok. Bunlar
doğru mu yanlış mı? Bu yazıyı yazanlar da gerisini
getirmiyor? Niye? Sorunları çözdüler mi? Tabiri
caiz'se, kulakları mı çekildi?) Sonra sorayım size:
Bu yanlışlıklar düzeldi mi ki "artık dernekler
yaraya merhem olabilirler" diyebileyim?
Düzelmediyse bu kadar insanin beceremediğini ben
nasıl becereyim? Daha önce yaptığım bir yanlışı
niye bir daha yapayım? Yok eğer yeni yönetime bir
şans verelim, bekleyelim diyorsanız bekleyelim veya
bekleyin! Ben bu sorunların yapısal olduğuna,
radikal önlemler alınmadıkça, yeni oluşumlara
gidilmedikle çözülemeyeceğine inanıyorum. En fazla
yeni bir yönetim gelecek ama eski yapının
kendilerine sağlayacağı olanakları bu kez kendi
düşüncelerini hayata geçirmek için
kullanacaklardır. Eskinin olanaklarından bu defa
kendileri yararlanmaya çalışacaklardır.
Ancak, siz
aksi düşüncedeyseniz buna da saygım var. Bu zaten
şimdilik yazdığım/yazacağım son yazı. Hem kimi
işlerim nedeniyle bir süre burada yokum, hem de en
son, hatta kendisini telefonla arayıp kim olduğumu
açıkladığım arkadaşın bir başka sayfada dile
getirilen, ayrım yapmaksızın, takma adla katılımın
bir sonucu olduğunu tekrar etmesi beni yaralıyor.
Töhmet altında kalıyorum. Belki Çerkes olarak değil
ama insan olarak destek olabileceğim, yardım
edebileceğim onlarca halk, binlerce insan var. Hem
onlar bana "Nüfus Cüzdanımı"da sormuyorlar. Halkımı
seviyorum, anavatanımı seviyorum ama bir süredir
düşünüyordum. Bu şartlar altında devam etmem mümkün
değil. Tekrar burada olduğumda ne yapacağıma
döndükten sonra karar vereceğim. Hepinizi saygı ve
sevgiyle selamlıyor, en samimi duygularla
kucaklıyorum.
Kalın sağlıcakla.
Tuncay
15.12.2005
Henüz yeni ivme kazanmıştı dönüş
konusu. Nereye gidiyorsunuz talebe? Rahatsız
oluyorsanız kimliğinizi açıklayın. Siz yoksanız da
sayın Atçı sizi aratmaz.
Saygılar.
Bülent Atcı
15.12.2005
Sayın Talebe, KAF-FED'in
elbette eleştirilebilecek yönleri vardır. Saygı
duyarım. Tespit edilen eksikliklerin
giderilmesinde; ne kadar çaba ve katılımcı iseniz,
eleştirileriniz de o kadar samimi algılanır. Ancak
bazıları gibi sadece kenarda eleştirmek olmaz.
Mevcut olanı daha faal duruma getirmek için
çalışmalıyız derim. Dönüş konusu için geçtiğimiz
dönem çalışmaları hakkında Şamil JANE'den ve
Federasyon Merkezi'nden bilgi alabilirsiniz.
Sayın PSINE sizi tebrik ediyorum yazınızdan dolayı.
Wuzınsheke
Talebe
15.12.2005
Selamlar,
Bu akşam treniyle yola
çıkmam gerekiyor ama birkaç saatim daha var.
Gitmeden bir iki satır daha karalayayım dedim.
Sevgili Tuncay,
Bulunmaz Bursa kumaşı değilim,
biliyorum. Bu hareket benden önce de vardı, benden
sonra da var olacak; bundan da kuşkum yok. Evet her
şey biraz daha netleşiyor, netleşecek de... Ama şu
kimliğime kafanızı takmanızı hala anlamış değilim.
Veya siz dünyaya yalnızca kendi bildiğiniz
ilişkiler çerçevesinde bakıyorsunuz gibime geliyor.
Bulundukları yerler, girdikleri ilişkiler, sahip
oldukları sorumluluklar nedeniyle öyle rahatlıkla
ortalıkta dolaşamayacak insanların olduğunu bilin.
Şartlar uygun olduğunda alnıma nüfus cüzdanımı
yapıştırıp köy köy, kasaba kasaba da dolaşırım
merak etmeyin.
Elimi taşın altına koymama kaygım
yok. Elim, hatta tüm gövdem zaten yıllardır taşın
altında... Benim konumumda olan başka insanlar da
var, daha da çıkacaktır. Yapmayın etmeyin, bırakın
kimlikleri düşüncelere bakın, onları tartışın.
Hatta yalnız kendi inanlarımızın söylediklerini
değil! Zaten biz politik arenada daha çok yeniyiz.
Öyle uzun boylu bir deneyimimiz ve bunun ürünü
literatürümüz yok. Ama yine de tam umutlarımı
yitirirken, Sayın Psıne'nin yazısı beni kurtardı.
İşte size imzalı bir yazı. Sayın Ergun Yıldız’dan.
Her satırını tartışın bu insanımızın yazdıklarının.
Benim somut şeyler söylemediğimden, kendimi tekrar
ettiğimden vs. dem vuruluyordu. İşte sayın Ergun
Yıldız da aynı şeyleri söylüyor: "Dönüş
Hareketinin bu kadar çabuk ve bu kadar kolay
durdurulabilmesinin pek çok nedeni vardır elbette.
Bunların başında: a- (...) merkezi bir disiplin ve
bağlayıcı karar alma mekanizmalarından yoksun
olarak örgütlenen dönüş hareketinin, aynı zamanda
izlenecek yol ve yöntem konusunda tam bir hedef
gösterememiş olması gelmektedir. b- Dönüşün nasıl
ve ne şekilde olacağı...net bir şekilde ortaya
konulmamıştır. c- (...) izlenecek yol ve yöntem nasıl
olmalıdır sorusunun...cevabı net bir şekilde
verilmemiştir. d- Dönüş Hareketi bizim dışımızda
Rusya ve Türkiye'yi de ilgilendirdiğine göre, bu
ülkelerle hangi düzeylerde ilişki kurulacağı ve ne
tür taleplerle muhatap olunacağı henüz net olarak
bilinmemektedir. e- Dönüş Hareketinin...örgütlülüğü
tam olarak oluşturulamamış, geçmişte ortaya çıkan
yapı da dağılmıştır. f- Hedefleri ve yöntemleri
henüz netleşmemiş bu hareketin ekonomik kaynakları
da yaratılamamış ve her iki tarafta da yönetim
organizasyonu tam olarak oluşturulamamıştır.
...doğruluğu bu kadar kesin olan dönüş hareketinin,
"nasıl" sorusunu yeniden sorması gerekmektedir. Bu
projenin hayata geçirilememe nedenlerinin tespit
edilmesi ve bu yönde çalışması gereken kadroların
toplanarak hedeflerin yeniden tarif edilmesi
gerekmektedir. (...)".
Yazının tamamını, her
satırını tekrar tekrar okuyun. Günlerdir, dilim
döndüğünce anlatmaya çalıştıklarım bunlar değil mi?
"Necdet Ağabey, yap çağrını: Yalnız dönüşçülere..."
ile başladığım, bu platformda ve her yerde
tartışmaya açılması gerektiğini söylediğim şeyler
bunlar değil mi? Artık bunların da önemi yok...
İşte size imzalı bir yazı. Artık oraya buraya da
kaçamazsınız. Günlerdir bende sorguladığınız o
samimiyeti, açıklığı şimdi siz gösterin ve
tartışın...
Sevgili Bülent,
Samimiyetin ölçüsünün
içerisine girmekten, çalışmaktan geçtiğine
inanmıyorum. Öyle olsaydı, kimsenin içerisine
girmediği, herhangi bir organında çalışmadığı
hiçbir şey hakkında konuşmaması gerekirdi. Bu
mümkün mü? Buna sen bile uyabilir misin? Yani sen
sadece içerisinde çalıştığın kurumlar üzerine mi
konuşma hakkını görüyorsun kendinde? Sanmam!...
Derneklerimizin ve Federasyonun, birçok
olumsuzluklarına karşın, ki bu olumsuzlukların
bazılarının yapısal olmaları ve çok zor
değişebilecekleri bir yana, var olmaları
gerektiğine inanıyorum. Ama dönüş hareketinin,
sayın Ergun Yıldız’ın da vurguladığı gibi, "Merkezi
bir disiplin ve bağlayıcı karar alma
mekanizması”nın olması gerektiğine inanıyorum. Bir
demokratik kitle örgütü bile olamamış
derneklerimizle bu mümkün değildir. Bunu
yapabilecek dernek de dernek olmaz. Yapılması
gereken her düzeyde olduğu gibi derneklerde de bu
sorunu gündeme getirmek, tartışma platformları
yaratmak olmalı. Sonucun olumlu olacağına inancım
sonsuz...
Saygılarımla.
Bülent Atcı
16.12.2005
Sayın Talebe, içinde
yaşadığımız topluma illaki benzeşeceğiz bunun en
bariz örneği örgütsel yapımızın da demokratik kitle
örgütü olamayışımızdan anlaşılabilir. Türkiye'nin 80
küsur yılda demokratikleşme surecine benzemiyor mu?
Sayın Talebe, yapısal değişiklikler inanmış
insanların gayretleri ile mutlaka olacaktır.
Bahsettiğiniz deklarasyon da bunların bir
başlangıçıdır. Dönüşün durdurulduğunu nereden
çıkartınız anlamış değilim. Aksine dönüşün çok daha
zor koşullarda dillendirildiği zamana bakarsanız
umut verici bir durum var. Şahsen ben dönüş
konusunda hiç bir zaman umutsuzluğa kapılmadım.
Psıne, yakın tarihimizde yapılan dönüşün üzerine
analiz yapmış saptamaları gerçekleri yansıtıyor.
Katılmamak mümkün değil sizin yol haritası
manifesto dediğiniz şeylerin kılavuzu olacak
niteliktedir. Kendilerini tebrik ediyorum.
Wuzınsheke.
Necdet Hatam
16.12.2005
Değerli arkadaşlar,
Dönüşe
ilişkin konuşur yazarken Türkiyelilik çemberini,
sonra da kendi çemberinizi bir kırabilseniz; dönüş
adına günümüzün çok daha umut var olacağını
göreceksiniz. Dönüş politikamızın anavatanda nasıl
karşılanacağını bilemediğimiz günlerden, dönüşün
devlet politikası olduğu günlere geldik.
Değerlendirmeler Türkiye için gerçekçi olabilir.
Ancak sorunlarını tartıştığınız anavatanın, dönüş
konusundaki adımlarını görmezden gelmeniz çok
şaşırtıcı. Hem de defalarca yazıldığı halde...
Dönüş yolunda yitirdiğimiz önder, bu yaz ki son
görüşmemizde hiç bir zaman olmadığından çok daha
umutluydu…
Saygılar...
Tlepserko Tarık
20.12.2005
Herkese Merhaba,
İlgiyle
izlediğim belki de tek sayfaydı burası ama Talebe
gittikten sonra sanki herkesin üzerine bir ölü
toprağı serpilmiş gibi... Aslında sayın Ergun
Yıldız’ın yazısı konuyu çözüm rotasına sokmuştu.
Kimseden bir ses çıkmadı. Sayın Yıldız, sizin
yaklaşımınızla, sayın Hatam’ın yaklaşımları biraz
farklı. Belki de sadece ayrıntılarda, ama bence
bazı farklar var. Size üç sorum
olacak. Yanıtlarsanız sevinirim:
1) Yazınızda
"...Dönüş Hareketinin 'nasıl' sorusunu yeniden
sorması gerekmektedir" diyorsunuz, yanılmıyorsam.
Peki ben bu soruyu size yöneltsem, yanıtınız ne
olurdu acaba?
2) "Merkezi bir disiplin ve bağlayıcı
karar alma mekanizmalarından yoksun olarak
örgütlenen Dönüş Hareketi" derken, bu
mekanizmaların olması gerektiğini mi söylüyorsunuz?
Eğer yanıtınız 'evet'se, ana hatlarıyla nasıl bir
örgütlenme olmalıydı?
3) Dönüş Hareketi
kadrolarının toparlanması gerekir, demişsiniz. Bu
kadrolar dağılmış durumda mı? Kimi bilinen isimleri
hala "orada, burada" görüyoruz, duyuyoruz. Bunlar
arasında belli bir örgütlülük yok mu? Artık farklı
şeyler mi söylüyorlar? Bu farklar nelerdir? Tekrar
bir araya gelme çabası var mı?
Yanıtlarınız için
şimdiden teşekkürler,
Saygılarımla.
Bülent Atcı
20.12.2005
Değerli katılımcılar,
Dönüş
tarihinin en rahat hareket bulabileceği zamanını
yaşadığına inanıyorum. Dönüş, karşıt görüşlerinin
en yumuşak olduğu dönem olarak günümüzde karşıt
görüşler bile dönüşe daha ılımlı daha teşvik edici
olmasa da engelleyicide olmaması nedeni ile
dönüşçülerden oluşan bir örgütlenme biçimine gerek
yok gibime geliyor. Yalnız dönüşçülerinde şöyle bir
zafiyeti varmış gibime geliyor. Kopukluk gibi
birbirleri ile daha sıkı ilişkiler içerisinde
olunulması gerekli inancıdayım. Merkezi otorite ve
bağlayıcı karar alma sorunu da bundan kaynaklanıyor
sanırım.
Wuzınsheke
Necdet Hatam
20.12.2005
Sayın Lhepserko,
Evet sayın Yıldız ile olaya yaklaşımımızda biraz
farklılık olabilir. Sizden rica etsem
yaklaşımlarımız ya da
olayı nasıl anladığımız, detaydaki farkları sizin
anladığınız gibi yazabilir misiniz? Çünkü, neyi ne
kadar anlatabildiğimi gerçekten merak ediyorum.
Yardımlarınızla konuyu daha
somutlaştırabileceğimizi umuyorum.
Saygıyla...
Lhepserko Tarık
20.12.2005
Merhaba sayın Hatam,
Sorunuzu cevaplamak o kadar zor ki... Bu sitedeki
kimi yazılarınızı tekrar okudum. Aslında bu
sorunuzu cevaplamak, daha doğrusu daha net
cevaplayabilmek için sayın Yıldız’ın cevaplarını
görmem gerekirdi ama yine de söyleyebileceğim bir
iki şey var. Yanlış anlaşılmama dileğiyle; daha
doğrusu "yanlış anlaşılır miyim acaba" kaygısına
düşmeme umuduyla...
* Her şeyden önce "kendini
ifade tarzı" farklı. Sayın Yıldız’ın bu konuda -bu
sayfada- bir tek yazısı var ama anlaşılması daha
kolay.
* Sizin "güya Dönüşçülere" yönelik
eleştirilerinizi tam olarak anlamak mümkün değil.
Dönüşçü gibi görünüyorlar, hatta kimilerinin
yönetici olma konumları var ama bu konuda pek de
samimi değiller diyorsunuz mesela. Kimi ipuçları
veriyorsunuz ama arıyorum bulamıyorum. Ardından,
"yeni yönetime bir şans vermek gerekir" deyince
(Federasyon) iş, daha da içinden çıkılmaz hale
geliyor. Dışarıdan bakınca sanki herkes dönüşçü ama
pek samimi olunmadığını da hissediyor insan.
Yazılarınız bu netliği sağlamaya yetmiyor. Halbuki
sayın Yıldız çok net söylüyor: "Dönüş projesinin
hayata geçirilememe nedenlerinin tespit edilmesi
ve... dağılmış kadroların toparlanarak hedeflerin
yeniden tarif edilmesi gerekmektedir."
* Siz
anavatandaki gelişmelere çok fazla vurgu
yapıyorsunuz. Dönüşün anavatanda bir devlet
politikası olduğunu, bugün her zamankinden daha
umutlu olmamız gerektiğini söylüyorsunuz mesela.
Bunu böyle dile getirince "diaspora"nın sorunları
ister istemez silikleşiyor. Bu konuda yapılan
eleştiriler anlamsızlaşıyor. Sayın Yıldız daha açık
dile getiriyor: "...her iki tarafta da yönetim
organizasyonu tam olarak oluşturulamamıştır." Bugün
kısmi bir dağınıklığın veya kopukluğun yaşanıyor
olması, en azından dönüşün istenilen düzeyde ve
anavatandaki gelişmelere paralel gelişememesine
bakınca sanki sayın Yıldız’ın tespiti daha doğruya
yakın gibime geliyor.
* Siz ‘dönüş’ün nasıl olması
gerektiğine kendi açınızdan bir cevap
verebiliyorsunuz ama sayın Yıldız: "...Dönüşün
nasıl ve ne şekilde olacağı... net olarak ortaya
konulamamıştır" , "...izlenecek yol ve yöntem
konusunda tam bir hedef gösterememiştir..."diyor. *
Siz, " ...bana göre diaspora Abazalarının sorunu o
denli çözülmüştür ki, Abaza dernekleri bile artık
zorunlu değildir... ya da derneklerin tek görevi,
birincil görevi irtibat bürosu gibi çalışmak
olmalıdır. Çünkü Abhazya Cumhuriyeti, diasporasının
Abhazya'ya dönüşünü devlet politikası olarak
benimsemiştir..." diyorsunuz ama sayın Yıldız:
"...gerektiğinde o insanlara (dönenleri kastediyor
elbette) hesap sorabileceğini de gösterebilecek bir
yapı oluşturulmalıdır." diyor.
* Sizin yazılarınızı
okuyunca gerek Rusya'ya ve gerekse anavatana
yönelik herhangi bir şey söylemeye korkuyor insan
inanın. Lütfen yanlış anlamayın beni ama bu konuyu
o kadar vurguluyorsunuz ki, insan kafasına takılan
bir soruyu sormaktan bile çekiniyor. Halbuki sayın
Yıldız bu konuda biraz daha esnek gibi görünüyor.
"Rusya’nın bizim için ne olduğu, Türkiye'nin bizim
için ne olduğu; bu ülkelerle ilişkilerimizin nasıl,
ne şekilde ve hangi düzeyde hangi taleplerle
olacağı, bölgede mevcut politik durum hakkında
nasıl bir duruş sergileneceği, bütün bu konular
gelinen noktada yeniden ele alınarak
tartışılmalıdır." diyor mesela. O böyle deyince
kafasında soru işaretleri olan insanlar en azından
tartışmak için daha bir cesaretleniyor.
Ben
tartışmanın gerekli olduğunu düşündüğüm için, en
azından hala kimi tereddütlerim olduğu için,
bilmiyorum yalnız ben miyim bu durumda olan, sayın
Yıldız’ın yaklaşımı daha "sempatik" geliyor bana.
Sonra siz anavatanımızdaki insanlarımızın,
büyüklerimizin bizim davranışlarımıza,
yaptıklarımıza yönelik kaygılarının olabileceğini,
bu nedenle yaptıklarımızda ve söylediklerimizde çok
dikkatli olmamız gerektiğini o kadar öne
çıkarıyorsunuz ki, "ya anavatan da biraz bizi
anlasın, anlamaya çalışsın" diyesi geliyor insanın.
"Gelişmeleri izleyin ve açılan yolda yürüyün"
şeklinde karikatürize edilebilecek bu yaklaşım kimi
tereddütleri aşmama/aşmamıza yetmiyor.
Sayın
Yıldız, bizim o kadar da kötü niyetli olmadığımız
konusunda anavatandaki büyüklerimize de bir şeyler
anlatmak gerektiğini söylüyor. Kimi tereddütlerin
karşılıklı aşılması gerektiğini... Uzatmayayım, ilk
anda görebildiklerimi böyle özetleyebilirim ama
aslında sayın Yıldız’ın cevabını beklemem gerekirdi
diye de düşünüyorum hala... Kimi ayrıntılar
netleştikten sonra, bugün yapmış olduğum
karsılaştırmalarda hata yapma hakkımın saklı olması
dileğiyle...
Saygılarımla
Psıne
20.12.2005
Sayın Tarık Lhepserıko,
Öncelikle
belirtmek isterim ki, o mesajı buraya koymamak için
epeyi bir zaman direndim. O mesajı, içeriğinde
kısmen işaret edilen sorunların dönüş ile ilgili
olan ya da öyle olduğunu beyan eden insanlar
arasında tartışılması ve bir durum değerlendirmesi
yapılması ümidi ile 2 yıla yakın zamadır oradan
oraya gönderiyorum. Yazı aynı yazı, sorunlar aynı
sorunlar. Ne yazık ki kimse cevap vermedi,
tartışmak istemedi, tartışılmasına gerek görmedi.
*** Sayın Necdet Hatam ile aramızda büyük bir
yaklaşım farklılığı olduğunu düşünmüyorum açıkçası.
Sayın Hatam diyor ki: "Arkadaşlarımızın
eleştirileri, yeni koşullara göre dönüş programı
yapmadıkları, yapanlara katkıda bulunmadıkları,
dönüşü gündemden düşürdükleri için hak ettiklerine
inanıyorum." Ben de bundan farklı bir şey yazmış
değilim. Yeni koşullara göre değerlendirme yapalım,
eski şartlar artık geçerli değil diyoruz. Önceki
hamle başarısız oldu nedenlerini tartışalım
diyoruz. Kendi koşullarımıza göre yeniden bir
organizasyon,yeniden bir planlama yapalım diyoruz.
Bireysel çabalar olmaktan çıkartıp öncü grubun
tecrübelerinden de istifade ederek ortak, organize
bir hareket haline getirelim diyoruz. Eğer bunun
aksi bir yaklaşım varsa aynı düşünmüyoruz demektir,
o zaman oturur farklı yaklaşımlarımız üzerine
tartışırız yenibaştan. Fakat hiçbir farklı
yaklaşım; dönüşün halkımızın diaspora da ve
anayurtta varlığını devam ettirmesi için atılması
gereken zorunlu bir adım olduğu gerçeğini
değiştirmez.
*** Şu iki konuda artık tartışmanın
bir manası yok.
a) Kafkasya bizimdir, halkımızın
orada güçlü bir şekilde var olması, ayakta kalması
amacı bizim öncelikli sorumluluğumuzdur.
b)
Anayurda dönüşün gerçekleştirilmesi ise bu
sorumluluğun gereğidir.
Bunlar cemiyetin geneli
için geçerli doğrulardır, asıl sıkıntı bu tespitin
yapılmasından sonraki aşamaların hayata
geçirilememesinden kaynaklanmaktadır. Böyle bir
sorumluluğunuz olduğunu tespit etmişseniz, gereğini
yerine getirmelisiniz. Yerine getiremiyorsanız en
azından bunun nedenlerini doğru şekilde
tanımlamalısınız. Bizler tam da bu noktadayız şu
anda. Sayın Hatam ile farklı gibi görünen yaklaşım
buradan ortaya çıkıyor bana göre, o diyor ki "bu
sorumluluğun tespiti yıllar önce yapıldı, artık
gereğini yapmak zamanıdır" Ben ise, bu beklentinin
gerçekleşmediğini, yani gereğinin yapılamadığını
görüyorum ve bunun nedenlerine dikkat çekmeye
çalışıyorum.
Eminim sayın Hatam'da bunu bir zaman
kaybı ve samimiyetsizlik olarak algılıyor genel
manada. Sayın Hatam da harekete geçilmesi
gerektiğine dair beklentisini "Türkiyelilik
çemberini kırmak" biçiminde bir ifade ile işaret
etti zaten. Haklıdır muhtemelen. Yıllar geçiyor
fakat dönüş konusunda net somut sonuçlar yok
elimizde. Dönen, orada bin bir fedakarlıkla tutunan
insanlar diasporadan bir hareket bekliyorlar,
sabırsızlanıyor, belki de öfkeleniyorlar. Oysa
bizler hala meselenin kıyısından köşesinden dolanıp
duruyor, bir türlü harekete geçemiyoruz. İşte benim
önceki mesajım bu durumun tespitinden, nedenlerinin
tahlilinden ibaretti. Bu sorunları yok saymakla,
yok olmaz. Gerçekler olduğu gibi kabul edilerek
tartışılmak ve çözülmek istenir, harekete geçilirse
bir sonuca ulaşılır. Aksi halde aynı çember
etrafında sonu gelmeyen turlarımıza devam ederiz.
Gelelim
sizin sorularınıza. Öncelikle şunu belirtmek
isterim ben bu konuda kişisel bir tespit yaptım,
kimse adına söz söylüyor değilim, cevaplarım da bu
manada şahsi kanaatlerimdir sadece.
1) Yazınızda
"...Dönüş Hareketinin 'nasıl' sorusunu yeniden
sorması gerekmektedir" diyorsunuz, yanılmıyorsam.
Peki ben bu soruyu size yöneltsem, yanıtınız ne
olurdu acaba? Bu sorunuzun cevabı uzun uzun yer
alıyor zaten mesajın içerisinde. Aşağıdaki
bölümleri tekrar okumanızı rica ediyorum.
En
önemlisi ise diasporanın kendi organizasyonu ile
gönderdiği insanların arkasında durduğunu,
desteklediğini, sahip çıktığını ve gerektiğinde o
insanlara hesap sorabileceğini de gösterebilecek
bir yapı oluşturulmalıdır. Dönüş fikrine inanan ve
savunan insanların, dönen insanların anayurt insanı
ile ilişkilerinde dikkat etmeleri gereken hususlar
çok net şekilde tespit edilerek, bu konulara
gerekli hassasiyetin gösterilmesi sağlanmalıdır.
Dönüşün anayurtta siyasal bir hareket olarak
algılanmasına engel olunmalı, bu hareketin ana
amacının parçalanmış milletimizin diasporadaki
kültürel varlığını anayurt ile birleştirme çabası
olarak anlatılmalıdır. Dönüşün sistem ile değil
toplum ile ilgilendiğini, anayurtta yaşayan
insanların geleceği hakkında rota tayin etmek gibi
bir amacı olmadığını anlatmalı; asıl ilgi
alanımızın anayurdumuzun demografik, sosyal,
ekonomik ve kültürel sorunlarına katkı sağlamak
olduğu konusunda insanlar ve yönetimler ikna
edilmelidir.
Dönüşçülerin ana faaliyet alanlarından
birisi de politik ve dinsel argümanlardan bağımsız
bir şekilde, yurt millet ve gelecek bilincini
yerleştirmek olmalıdır. Dönüşün bir başka önemli
misyonu ise anayurt kültürünün diasporaya, diaspora
kültürünün anayurtta ulaşmasını sağlayacak
faaliyetler olmalı, her iki tarafta yaşayan
insanlar birbirinin yaşantısı hakkında doğru
bilgilendirilmelidir. (Besmele ile içki içiyorlar,
din nedir bilmiyorlar, hepsi Ruslaşmışlar vs. gibi
oradan buraya pompalanan demoralize edici bilgiler
engellenmeli, aynı şekilde buradan oraya giden
insanların da o toplumun değer yargıları üzerine
ahkam kesmemeleri gerektiği iyice anlatılmalıdır.)
Hem anayurtta hem diasporada bilgi akışına yönelik
bir yayın çıkartılmalı, bu iki parçanın birbiri
hakkında en doğru ve en sağlıklı bilgiye ulaşması
sağlandığı gibi aynı zamanda ortak tarihsel
bilgilerle donanmaları için çaba sarfedilmelidir.
Kafkasya gerçeği en doğru şekilde insanlarımıza
anlatılmalı, daha sonra büyük hayal kırıklıkları
yaşamak yerine, bu günden koşullar hakkında
bilgilenmeleri temin edilmelidir. Dönüşün bir yurt
bilinci ve geleceğine sahip çıkma hareketi olduğunu
anlamaları sağlanmalıdır. Pek çok insanı hareketten
alıkoyan başarısız olma veya tutunamama durumunda
geri dönmek zorunda kalabilecekleri gerçeği en net
şekilde ortaya konulmalı, bu konuda hiç kimsenin
hiç kimseyi yargılama hakkı olmadığı ve başarısız
olunması durumunda geri çekilmenin normal
karşılanması gerektiği fikri toplumda
yerleştirilmelidir. Genel manası ile yukarıdaki
niteliklere sahip bir hareket "Nasıl" sorusunun
cevabıdır.
2) "Merkezi bir disiplin ve bağlayıcı
karar alma mekanizmalarından yoksun olarak
örgütlenen Dönüş Hareketi" derken, kastettiğim şey
şudur : Derneklerde kendiliğinden bir araya gelen
fakat hiçbir zaman dernek yönetimlerinden gerekli
desteği görmeyen,hatta sorun kaynağı olarak
algılanan insanların yönetimlere bağlı komiteler
komisyonlar şeklinde örgütlenmeleri desteklenmeleri
sağlanmalıdır. Bunun bir üst kurumu olarak
Federasyon ve DÇB bünyesinde Rusya ve Türkiye
cephelerinde dönüş hareketinin genel sorunları ile
ilgilenen bir dönüş komitesi olmalıdır. Sosyal ve
hukuki meseleleri takip edebilecek bir hukuk
komitesi olmalıdır. Dönecek insanları oradaki
koşullar, amaç, hedef, topluma uyum konularında
bilgilendirecek bir eğitim ve propaganda komitesi
olmalıdır. Bütün bu ortak yapının desteğini
arkasına alarak giden kişi orada yalnız olmadığını
hissetmeli, oraya gitmekle görevinin bitmediğinin
bilincinde olmalıdır. Bu yolla giden kişinin burada
ve orada sorunlarına her türlü yardımcı olunmalı
fakat o kişi de arkasında duran ve kendisine
cemiyet adına destek sağlayanlara karşı bir
sorumluluk taşımalıdır. Yani tamamen başına buyruk
hareket etmemeli,edememelidir. Bunlar tabii ilk
adımda yapılabilecek basit şeyler. Böylesi bir
yapının gerekliliğinde uzlaşılırsa nasıl olacağı
ayrıca tartışılır zaten.
3) Dönüş Hareketi
kadrolarının toparlanması gerekir, demişsiniz. Bu
kadrolar dağılmış durumda mı? Kimi bilinen isimleri
hala "orada, burada" görüyoruz, duyuyoruz. Bunlar
arasında belli bir örgütlülük yok mu? Artık farklı
şeyler mi söylüyorlar? Bu farklar nelerdir? Tekrar
bir araya gelme çabası var mı? Burada söylemek
istediğim tam olarak şudur : Önceki dönemde
Kafkasya’ya yönelik bazı tespitler yanlış yapıldı,
dolayısıyla dönen insanların büyük kısmı başarısız
oldu. Hedef doğrudur, çıkış noktası doğrudur, fakat
hareket başarısızdır. Ve başarısızlığa uğrayan veya
tespitlerinde hatalar olduğunu gören pek çok insan
bu gün bir kenara çekilmiş durumdadır. Bu
mağlubiyet psikolojisi artık ortadan kalkmalıdır
bence. Herkes bu doğru olarak konulan hedefe
ulaşılmasında nasıl katkı sağlayabileceğini yeniden
gözden geçirmelidir. Dönemeyebilir insan, koşulları
elvermeyebilir, dönmüş ama tutunamamış olabilir,
taşa mı tutacaksınız adamı? Fakat bu insanlar
yenilmişlik psikolojisini alt ederlerse yeniden
harekete katılır dönebileceklere bir şekilde el
verir,destek olur,dönebileceklerin en fazla sayıya
ulaşabilmesi için çalışırlar. Bu konuda bir
organizasyon oluşmasına bir güç oluşmasına katkı
sağlarlar.
Aslolan anayurduna karşı vefa duygusunu
ve samimiyetini yitirmemek değil midir?
Saygılarımla.
Lhepserko Tarık
21.12.2005
Sayın Yıldız,
Yanıtınız
için teşekkürler. Kimi sorularım cevaplandı, kimi
sorunları ise yanıtınızdan sonra daha iyi
anlayabiliyorum. Ancak yeni bazı sorular oluştu
kafamda. Bunları yazıya dökmeden önce yazınızı bir
kez daha okumak istiyorum. Tekrar görüşmek
dileğiyle.
Saygılarımla
Not: Eğer bu konuyu burada
tartışmak sakıncalıdır diyorsanız, yazmak zorunda
olmadığınızı, bunu yanlış anlamayacağımı bilmenizi
isterim.
Kaya Şenvar
21.12.2005
Sayın Ergün Yıldız'ın, Sayın
Tlhepserk'o'nun, Sayın Necdet Hatam'ın, yazılarını
dikkatlice okudum ve anladığım kadarıyla bende
kimseyi eleştirmeden, dönüş konusunda küçük bir
tahlil yapmak istedim. Yıllarca dönüş konusunda;
teori ve pratik için çok şeyler söylendi, yapıldı,
çalışıldı vs… Kimilerinde başarılı olundu,
kimilerinde de başarısız...
Dönüş için, sizlerinde
yazdığı DÇB ve KAF-FED'in çözüme yönelmesi ve bu
konuda dönüş için Rusya ve Türkiye'den
kolaylıkların sağlanması çalışmaları, komisyonlar
ve komitelerin kurulması vs. Bunlar hepsi güzel ve
maalesef şu anda teori olarak gündemde… Bu teorinin
pratiğe ve hemen günümüze uygulanması da zaman
alacağa benzer. Dolayısıyla dönüş hareketinin ivme
ve hız kazanması anlamında Federasyon ve DÇB'nin
yapacaklarını ya da belki de yapamayacaklarını
beklemekten ziyade; dönmeyi düşünen samimi
insanların artık düşünmeyi bırakıp alt yapılarını
nasıl oluşturacaklarını ve pratiğe geçirmek için
somut adımlarını atmaları gerekmektedir.
Nedir bu
somut adımlar?
1) İdealist ve kararlı olmak:
Yönünüzü çevirip , döneceğiniz vatanınız için orada
geçim ve idame şartlarını net şekilde ortaya
koymaktır. Mali anlamda küçük de olsa bir
birikiminiz yoksa, orada bir işle uğraşmak için
yetkin olduğunuz bir zanaat veya meslek vs. yoksa,
ilk 1 yıl içerisinde hiçbir şekilde iş
yapamayacağınızı ve Rusça bilmeden de ekonomik
anlamda iş yapamayacağınızı bilmeli ve bunu
kabullenerek gitmelisiniz.
2) Evliyseniz, en başta
eşiniz ve ailenizin sizin gibi düşünmesi şart.
Sadece düşünmek değil, inanması da lazım. Değilse
orada yaşam size hüsranlarla ve sıkıntılarla dolu
olacaktır. Bununla birlikte ailenizin, eşinizin,
çocuklarınızın uyum sorunu ve dil sorunları
nedeniyle bir sürü sahneler yaşanacak ama bir süre
sonra her şey rayına da oturacaktır. Işte o süreyi
atlatmak önemlidir.
3) Oturma izni ve akabinde
vatandaşlık hakkı için, bir hayli yol kat etmeniz
gerekecektir. Eskisi gibi oturma izni başvurusu
dahil işlemler artık kolay değil ve meşakkatlidir.
Ancak bunu bir problem olarak görürseniz, her şeye
sorun penceresinden görmeye de başlarsınız.
Dolayısıyla, orada idame, uyum, oturma izni, dil
öğrenimi (özellikle Rusça), komşuluk ilişkileri
(oralı insanlarla), iş kurma ve yürütme, mali
konulardaki yatırım ve gelecekteki ekonomik yön
tayini, okuyan çocuklarınız varsa onların
gelecekte iş ve hayatını idamesi ile ilgili
düşünceleriniz ve de en son söyleyeceğim; oralı
olmayı istemek düşünceniz çok önemlidir ve
idealinize yön verir ivme kazandırır. Mentalite
farklılığı, yaşam standardı, hayata hangi
pencereden baktığınız, gelecekle ilgili var olma
derdinizin olması ve beklentileriniz bunların
hepsini bir arada ve samimi düşünen ve size el
uzatan kişi ve kuruluşlarla irtibat kurmakta fayda
vardır. Değilse orada her şey için bir kulp
takılabilir.
Size bir örnek vermek isterim; bu yıl KAF-FED Maykop'a 3 öğrenci okumak üzere burs
sağladı. Yani her yıl Kabardey Balkar Cumhuriyeti
ve Adigey Cumhuriyeti için; 10'ar kişilik kontenjan
KAF-FED’e veriliyor. Bu kontenjandan Maykop için 3
kişi Türkiye'den talip çıktı. Bu 3 öğrenciden 2
kişisinin aileleriyle temas kurdum. Daha doğrusu 1
tanesinin babası çok yakın arkadaşımdı ve bana bu
konuda danışınca haberim olmuştu. Diğeri de dolaylı
tanıdığım çıktı. Tabi hemen bu öğrenciler için bir
şeyler yapmak gerektiğini düşündüm ve daha önceden
geçmiş yıllarda yaşanan polemikler ve sorunlar
tekrar yaşanmasın diye; kendi bildiğim ve pratikte
yaşadığım kadarıyla bilgilerimi ve önerilerimi bu
çocuklara (gençlere) aktardım ve her şeyi açık açık
anlattım. Özellikle o samimi arkadaşımın oğluna
kendisiyle birebir temas kurduğum ve Ankara'da
oturduğu için direkt görüşme ve anlatma imkanım
oldu. Bu delikanlıya söylediklerimi aynen
aktarıyorum. Kesinlikle oraya okumaya gitme
mantığının sonucu ve okulu bitirme sonrası; "…ORALI
OLMAK, ORADA ÜRETMEK VE YAŞAMAK OLMALI…" dedim..
Orada vatanım diye her şey senin istediğin gibi
olmayacak ya da olmayabilir. Dolayısıyla yurtta
kalma, yemek problemleri, tanışma ve uyum, dil
öğrenimi aşamasındaki sıkıntılar gibi problemlerden
direkt olarak bahsettim. Bir genç için olağan üstü
özgür ve güzel bir ortam. Dolayısıyla oradaki tüm
hareketlerinin takip edileceğini ve yorum
yapılacağını, okuldaki başarısından tutunda, yaşam
biçimi ve ahlakı için sürekli kontrol mekanizması
olacağını anlatmaya çalıştım. En son babasının da
eski ve samimi bir dönüşçü olması sebebiyle,
"…Orada yürekli ve iyi bir Adige delikanlısı ol ve
eskiden gidip de geri dönenlere orada kalmayı
başararak ve uyum sağlayarak örnek ol ve hatta bunu
ispat et..." dedim. Şimdi bu anlattığım örnekten ne
demek istediğimi anladığınızı tahmin ediyorum.
Şimdilik bu kadar… Yönünüz, yüreğiniz,
düşünceleriniz ve samimi adımlarınız vatan için
olsun…
Kalınız sağlıcakla…
Lhepserko T.
21.12.2005
Merhaba Sayın Yıldız,
Konuyu biraz daha açmak anlamında sormak istediğim
bir iki şey daha var. Anavatanımızın, Diasporadan
dönebilecek insanlarımızdan yana bir kaygısı var
mı? ''Sokaktaki insan" nasıl düşünüyor Yönetim
kademesindeki büyüklerimiz hangi kaygıları dile
getiriyorlar? (Kimi geziler yapan insanlarımız
dergilerde çıkan yazılarında çok sıcak yaklaşımlar
sergilendiğini söylüyorlar. Ama ben kimi
tartışmalardan, sanki, özellikle yönetim
kademesindeki büyüklerimizin, kimi sıkıntılarının
olduğu izlenimi edindim. Yanılıyor muyum?)
- Çerkeslerin Anavatanlarına dönüşleri konusuna RF
nasıl bakıyor?
- Bugün dönenler tamamıyla "apolitik"
insanlar olsalar veya RF hakkında olumsuz hiçbir
şey düşünmeseler dahi, daha kitlesel dönüşlerle
Kuzey Kafkasya'nın nüfus yapısının değişmesi, RF
tarafınca bir "tehdit" olarak algılanabilinir mi?
- Bildiğim kadarıyla Yeltsin'in 1991 yılında
halkımıza yapılan tarihi haksızlıktan (Soykırım ve
sürgün) dolayı bir özür dileme olayı var. Bunun
boyutu tam olarak nedir?
- Ilk dönüş hamlesinin
başarısız olmasının veya yeterince gelişmemesinin
nedeni, ağırlıklı olarak, Anavatanın mı yoksa
Diasporanın mı buna yeterince hazırlıklı
olmamasından kaynaklanıyor?
- Anavatanda bir "Dönüş
Vakfı" var. Derneklerde de (en azından Ankara'da
olduğunu sayın Atçı söylemişti) Dönüş Komisyonları
var. Sizin söylediğiniz komite veya komisyonlar bu
var olanlardan farklı bir şey mi? Dönüş Komitesinin
veya Komisyonunun Hukuk, Eğitim, Propaganda
Komitelerinin olması, eğer derneklerimizde veya
Federasyonda da benzer birimler varsa, mümkün mü?
-
"Dernek yönetimlerinden gerekli desteği görmeyen,
hatta sorun kaynağı olarak" algılanan insanların,
hem de "örgüt içinde örgüt"e benzer bir
yapılanmaları dernekler tarafından nasıl
desteklenebilir?
- Siz tartışma talebinize bile bir
yanıt alamadığınızı söylüyorsunuz. Peki, bugün
atılacak ilk adım ne olmalı?
Saygılarımla.
Psıne
22.12.2005
Sayın Tarık Lhepserıko,
Bir şeyleri
aramızda tartışalım, fikrimizi ortaya koyalım
diyoruz; fakat öte yandan da mesele uzadıkça bu
konuda "ahkam kesen adam" durumuna düşmekten endişe
ederim. Çünkü sizin mesajınızda sözünü ettiğiniz
"sokaktaki insan" benim. Yani dönüş fikrine inanan,
gelecekteki varlığımızın bu fikrin
gerçekleşebilmesi ile direkt ilişkili olduğunu
düşünen, bu cemiyetin bir ferdi olarak söylüyorum
söylediklerimi. Her hangi bir kesiminin veya
kurumun fikirlerini size yansıtıyor ya da birileri
adına söz sarf ediyor değilim, onlar adına konuşmak
da üstüme vazife değil. Sorduğunuz bu sorulara
resmi manada muhatapları isterlerse cevap verirler.
*** Ben, önceki mesajlarımda olduğu gibi yine
üzerine basa basa belirtmek isterim ki,
söylediklerim sadece kendi şahsi kanaatlerimdir.
*** Diyorsunuz ki: Sokaktaki insan nasıl
düşünüyor? Yönetim kademesindeki büyüklerimiz
hangi kaygıları dile getiriyorlar? Anavatanımızın, diasporadan dönebilecek
insanlarımızdan yana bir kaygısı var mı?
Yukarıdaki
sorularınız konusunda şahsi düşüncelerim olduğuna
bir kez daha vurgu yaparak kanaatlerimi yazayım:
Bana göre sokaktaki insanlar, yani cemiyetimizin
ezici çoğunluğu dönüş konusuna olumlu bakıyorlar.
En azından benim edindiğim izlenim bu yönde. Fakat
bu olumlama, sadece genel manada bir sempati ve
destek biçiminde yansıyor. Yani temelinde bir
bilinç, bir kararlılık yok. Bu mesele hala cemiyet
tarafından geleceğimizi doğrudan ilgilendiren bir
dava olarak algılanamıyor. Hal böyle olunca,
hareket geleceğe yönelik bir planlama ve
organizasyonu olan, uzun soluklu bir mücadele
haline gelemiyor. En küçük sorunda, en küçük karşı
propagandada vazgeçilebilecek öylesine bir
ciddiyetsiz örgütlenme olarak kalıyor.
Yönetim
kademesindeki büyüklerimizin sıkıntılarını ve özel
konuşmalarına yansıyan kaygılarını ben bilemiyorum,
bilsem bile kalkıp burada yazmam ayıp olur, zaten
kimse de gelip bana dert yanmış değil bu konuda.
Ben yine bu cemiyetin bir bireyi olarak
gözlemlerimden edindiğim kanaati yazayım size:
Cemiyetimiz içerisinde bazı kesimlerin, bazı
insanların davranışları bizi temsilen toplum önüne
çıkan insanlarımızı zor duruma düşürüyor, sıkıntıya
sokuyor zaman zaman. Bizler, her ne kadar şimdi
olduğu gibi bilgisayarımızın başında, dernekte,
kahvede veya arkadaş grubumuzda çok rahat aklımıza
geleni ağzımıza geleni söylüyor olsak da bu
meseleler resmi bir hüviyete büründüğünde, bizim
davranışlarımızın faturası adımıza temsil yetkisi
kullanan insanların önüne konuyor. O nedenle her
birey bu konularda sorumlu davranmak durumundadır
şahsi fikrimce.
Anavatanın diasporadan dönenler
için bir kaygısı korkusu, bir endişesi olduğunu
düşünmüyorum şahsen. Karşınızdakiler Afrika’da bir
kabile değil, en nihayetinde yüzde 90 üzerinde
yüksek eğitimli nüfusa ve komünizmden gelen katı
kurumsal disipline sahip bir devlet. Her ne kadar
bizim alıştığımıza benzemese de bir düşünme,
algılama hayatı yorumlama ve yaşama biçimleri var.
Şimdi kalkıp onların arasına gider, sonrada onları
yargılamaya kalkarsak bu normal midir sizce? Biz
içerisine gittiğimiz topluma uyum sağlamak yerine,
o toplumu kendi inançlarımız yargılarımız yönünde
dönüştürmeye kalkarsak; üstelik bunu radikal
tavırlarla yapmak istersek bu normal midir? Üstelik
bizim ısrarla dayattığımız inanç, itikat, politika
-veya her ne ise- bunu alıp bir başkaları kendi
çıkarları için kullanıyorlarsa ve biz, bize kucak
açan o topluma bilerek veya bilmeyerek zarar verir
pozisyona gelmişsek bu normal midir?
İşte bu tür
uyumsuzluklar ortaya çıkmadığı sürece, onları
yargılayıp; onlara nizam, intizam vermeye
kalkışmadığımız sürece, yaşam biçimlerini, sosyal
yapılarını politik istikrarlarını değiştirecek,
tehdit edecek risk kaynakları haline gelmediğimiz
sürece anavatanın bizden rahatsız olacağını
düşünmüyorum. Bizlerden rahatsız olsalar dönüş
yasalarını çıkartırlar mıydı ? Bizlerden rahatsız
olsalar dönün diye sürekli çağrıda bulunurlar mıydı
? Bizlerden rahatsız olsalar orada yerleşenlere
izin verirler miydi?
Rusya meselesi ile ilgili
sorularınıza bir cevap olacaksa o konuda şöyle
düşünüyorum. Rusya, -Yeltsin döneminde- bizim
tarihsel bir sürgün yaşadığımızı ve büyük kayıplara
uğradığımızı yarım ağız ifade etti. Peki bizler
tarihsel bir haksızlığa maruz kalmış, acı bir
sürgün yaşamış bir halkın bireyleri gibi mi
davranıyoruz, o günden bu güne bir bakın. Tarihsel
bir sürgün yaşamış halkın ilk talebi ne olur sizce
? Kendi topraklarında yeniden bir araya gelmek ve o
topraklara döktüğü canların anısına o topraklarda
yok olmadığını gösterecek güçlü, modern kendi
ayakları üzerinde durabilen bir toplum yaratmak
değil midir görev? Peki biz ne yapıyoruz bu konuda? Dönüşü gerçekleşebilir kılmak yerine,
insanlarımızı birer, üçer, beşer, onar oraya
transfer etmek yerine; bunu da yapamıyorsak oradaki
idarelerimizi cemiyetlerimizi toplumsal yapımızı
istikrarlı ve güçlü kılmaya çalışmak yerine
inançlarımızı, politikalarımızı transfer etmeye
çalışıyoruz.
Rusya bizim dönüşümüzü kendisi için
hayati bir mesele gibi ele almaz, bizim
üzüleceğimiz sorunlara bizden fazla üzülmez de. O
nedenle Rusya’nın gündemine sokacağımız bir
meseleyi önce ciddi şekilde kendi gündemimize
almamız gerekir. Ilk dönüş hamlesinin başarısız
olmasının nedeni tek başına anavatan veya
diasporadır demeyelim. Bu başarısızlık; anavatanın
güçsüz, diasporanın da örgütsüz ve hazırlıksız
olmasından kaynaklandı bence. Daha sonraları ise bu
nedenlerin başına samimiyetsizlik geldi oturdu.
Anavatanda Dönüş Vakfı var, burada da Dönüş
Komisyonu var. Oradaki vakıf, buradaki komisyondan
(dolayısıyla federasyondan) güç alırsa bir iş
yapabilir. Buradaki komisyon da temsil ettiği
insanlardan güç alırsa oradaki vakıfa güç
verebilir. Işte bu noktada mesele yine bireylere
gelip dayanıyor. Eğer cemiyetin bireyleri konuyu
bir "yeniden millet olma", "anayurduna sahip çıkma"
meselesi gibi algılarlarsa bu kurumlara güç
verirler, sorunu sahiplenirler. (Gördüğünüz gibi
tam bir kısır döngü içerisindeyiz.) Eğer
bireylerimiz toplumun çoğunluğunu oluşturan sayıda
bu konuyu sahiplenmiyor, hala bir bilinç ile sorunu
ele alıp bir irade gösteremiyorlarsa bunun
nedenlerini er ya da geç birileri tartışılmak üzere
cemiyetin önüne getirecektir. Benim böylesi bir
iddiam yok. Sadece gözlem yapıyor gördüklerimi de
yazıyorum.
Saygılarımla.
Lhepserko T.
22.12.2005
Sayın Yıldız,
Bu defa sizi
"sorguya çekiliyormuşsunuz" hissine kapılmaktan
kurtarmaya çalışayım. :-) Aslında sorularımı size
yöneltmemin sebebi hem sizin de söylediğiniz gibi
"sokaktaki insan" olmanız hem de uzun zamandır
izlediğim bu sitede kendi düşündüklerime,
hissettiklerime yakın düşünceleri veya hisseleri
sizde yakalamış olmam.
Birçok açıdan sayın Hatam’ın
söylediklerinin de kafama yattığını söyleyeyim bu
arada (zaten aranızdaki fark da o kadar büyük
değil). Aldığım yanıtlar, kimi yeni soruları da
beraberinde getirmekle birlikte, beni tatmin
ediyor. Bu nedenle iletişimi devam ettirirseniz
sevinirim. Söylediklerinizin sadece sizi
bağladığını anladım. (Benim yazdıklarım ise
çoğunlukla benim, Talebe'nin ve Çerkes olmayan bir
bayan arkadaşın ortak görüşü. Aynı çatı altında
yaşadığımız için çok şeyi önce kendi aramızda
tartışıyor, sonra yazıya döküyoruz. Talebe'yle
aramızdaki en önemli fark herhalde onun kendini
önce "insan" sonra "Çerkes" olarak tanımlaması;
benim ise "hem Çerkes hem insan" demem.) Bunları
şunun için açıklamak istedim: Talebe'nin şimdiye
kadar yazdığı çoğu şeye katılıyorum ve bunları
tekrar etmek istemiyorum... "Çoğunluk dönüş
konusuna olumlu bakıyor, sempati duyuyor ama bir
bilinç ve kararlılık yok", "...hareket geleceğe
yönelik bir planlama ve organizasyonu olan uzun
soluklu bir mücadele haline gelemiyor...
Ciddiyetsiz bir örgütlenme olarak kalıyor."
diyorsunuz. Katılıyorum. Hatta zaman zaman
Konsey'in veya Vakıf’ın yazılarını okuduğumda,
hemen herkesin "yüzünü anavatana döndüğünü"
görüyorum. Ancak somut adımlar atılamıyor,
gecikiliyor. Bilinç ve kararlılığın oluşması, uzun
soluklu bir mücadele ve planlama ancak ciddi bir
örgütlenmenin yapabileceği bir iş.
Aslında bunun,
bu işlerle uğraşan herkes tarafından bilinmesi
gerekir ve ben bunu kimi düzeylerdeki
insanlarımızda göremeyince sanki gizli bir
"tasfiyecilik" yapılıyor kuşkusuna kapılıyorum.
Daha da kötüsü, durumun gittikçe daha genç
nesillerce de kanıksanır hale gelmesi. "Anavatan,
dönüş" düşünceleriyle kurumlarımıza gelen
insanlarımızın bu kararlı olmayan yapılarımızda
eriyip gitmeleri. Yani şu kısır döngü... Aslında
ciddi bir örgütlemenin adımlarını atmanın tam
zamanıdır diye düşünüyorum. Çünkü her ne kadar ilk
hamleyi yapanlar; şu veya bu biçimde geri çekilmek
zorunda kalmışlarsa da, bu psikoloji henüz
toplumumuza öyle büyük oranda yansımamış; tam
tersine dönüş düşünsel olarak toplumca benimsenmiş.
Ortaya çıkacak bir dönüş örgütlenmesinin hızla
geniş bir kesimi bünyesine toplayabileceğine
inanıyorum. Beklemek zaman yitimine, bugün dönüş
düşüncesinden etkilenen kesimlerin kaybedilmesine,
yıpranmaya ve oluşan kimi uygun koşulların
yitirilmesine neden olabilir. Bilinç ve kararlılık
öyle kendiliğinden oluşmaz. Bunun için teorik ve
pratik öncülük edebilecek insanlar olmalı ve
bunların uzun soluklu bir mücadeleyi taşıyabilecek
bir örgütlenmesi. Siz de zaten bunun gerekli
olduğunu söylüyorsunuz.
Ancak içinden çıkamadığım,
daha doğrusu yanıtını bulamadığım sorular; nereden
başlamalı, kimlerle başlamalı, nasıl başlamalı?
Anavatana dönmekten bahsetmiyorum, bunu örgütlemeye
nereden, nasıl, kimlerle başlanmalı? Sayın Şenvar
bahsetmişti. Yanlış anlamadıysam Nalçik'te ve
Maykop'ta üniversitede okumak için federasyona
verilen 20 kişilik kontenjandan üçü
doldurulabilmiş. Yine dün, hangi sayfadaydı şimdi
hatırlamıyorum, bir arkadaş "Yahu bu kadar
Çerkeslikten bahsediyorsunuz, peki ben niye şu anda
dernekte yalnız oturuyorum" diyordu ama bunun
yanında ardı ardına delegeler gidiyor, geliyor.
Sanki iş, dönüşü örgütlemeye değil de, insanların
anavatana üçer, beşer, onar transferine değil de
Kafkasya ile iş, ticaret ilişkileri kurmaya
dönüşmüş gibi. Öyle olunca öncelikler değişiyor,
hitap edilen kitle, kurulan ilişkiler değişiyor,
çalışma yöntemi değişiyor; hatta anavatanla bu
türden ilişki kuramayacak insanlarımız ihmal
ediliyor. Lobicilik -ki bunun, uygulamalardan yola
çıkarsam eğer tam olarak da bilinmediğini
söyleyebilirim-, parlamenterlerle veya
bürokratlarla ilişkiler derken bir bürokratlaşma
tehlikesi çıkıyor ortaya.
Uzatmayayım, Sayin Hatam
"kendi çemberimizi, Türkiyelilik çemberini"
kırmaktan söz etmişti. Doğru diyor. Ancak bu
kendiliğinden olmaz. Anavatanın durumunu en iyi
oradakiler bilir ama sizin de söylediğiniz gibi
eğer buradaki kurumlarımız; federasyon olsun,
derneklerimiz olsun, yetkin olmazlarsa
sorumluluklarını yerine getirmezlerse ne Dönüş
Vakfı bir işe yarar ne de dönüş gerçekleşir. Ben bu
kurumlardaki, hepsinin değil ama çoğu, insanımızın
derdinin dönüşü; en azından sizin veya sayın
Hatam’ın çizdiği çerçevede örgütlemeye niyetli
olduklarına da inanmıyorum. Samimi olarak dönüşe
inanan insanlarımızın, gençlerimizin kurumlarımızı,
yöneticilerimizi sorgulamaları gerekir. Hatta
gerekirse bu "Dernek çemberi”ni kırıp, dönüşü
örgütlemeleri...
Bilinç, kararlılık kendiliğinden
oluşmaz. Gel deyince de insanlar gelmez. Bilinci
oluşturacak, bunu en geniş kesimlere taşıyacak,
"sokaktaki insan"a ulaşacak aydın insanlara, genç
insanlara ihtiyaç var. Cemiyetimize dönüşün mümkün
olabileceğini gösterecek, bunu pratiğe dökecek
kararlı, atak, kaybedecek fazla bir şeyi olmayan
öncü çıkısına... Bu insanların iş-ticaret dertleri
olmaz. Yaşadıkları ülkelerin partileriyle veya
örgütleriyle çıkar ilişkileri olmaz. Bu ülkelerle
öyle koparılamaz bağları olmaz. Hem plan-program
çıkarırlar, hem de yol haritası. Yeter ki, "kendi
çemberimizi kıralım", bu genç-aydın insanları
bulup, önlerini açalım. Bilmem yanlış mı
düşünüyorum?
Saygılarımla.
Şebatnik
22.12.2005
Kim demiş Talebe gitmiş diye?
Talebe yazıyor, işte son yazı onun. Tekrar hoş
gelmişler.
Psıne
22.12.2005
Sayın Tarık Lhepserıko,
Sanırım
yavaş yavaş sözün bittiği yere geliyoruz. Şimdiye
kadar sorunları sayıp döktük, eminim sorunların
nedenleri konusunda herkesin kendince
söyleyecekleri vardır. Işte şu aşamadan sonra,
söyleneceklerin böyle uluorta söylenmemesi
gerektiğini düşünüyorum. Eğer ortada bir sorun
olduğunu tespit etmiş isek, bu sorunun aşılması
gerektiğinde hemfikir isek, geriye bu sorunları
yaratan nedenleri konuşmak, nedenleri ortadan
kaldırmaya çalışmak kalır.
Sözün bittiği yer
dedim, çünkü: Resmiyette dönüş; derneklerimizin,
onların üst kuruluşu olan federasyonumuzun, onun da
üst kuruluşu olan Dünya Çerkes Birliği’nin önüne
görev olarak koyduğu bir faaliyet konusudur. (Tıpkı
ortak alfabe gibi, tıpkı ortak eğitim, ortak kültür
faaliyetleri, ortak politika tespiti, ortak yayın
kuruluşu tesisi gibi.) Aynı kurumlar dönüş
hareketinin başarıya ulaştırılması meselesinde
yetkili ve sorumludurlar. Yetkilidirler, çünkü DÇB
bu konu ile ilgili bir dizi kararlar almıştır bu
güne kadar. Sorumludurlar, çünkü bir üst kuruluşun
aldığı kararları uygulamak bu kurumların görevidir.
Yani şimdiye kadar tartıştığımız ve tartışmadığımız
bütün sıkıntıların birinci dereceden muhatabı
federasyon, dernekler ve DÇB'dir, şu anda dönüş
konusunda birileri bu cemiyete resmen bir şeyler
söyleyecekse söz onlardadır. Yukarıda da söylediğim
gibi sorun masaya yatırılır, herkes söyleyeceğini
söyler ve yapılacaklar konusunda yeniden el ele
tutuşularak harekete geçilir. Yapıyormuş gibi
yapmaktan vazgeçmek gerek, bir şeyler
çözümlenebilecekse çözümlenir, çözümlenemeyecekse
en azından kabullenilir ama her halükarda bu
illüzyondan vazgeçmek durumundayız artık.
Ben
hiçbir zaman yeniden toparlanmayı; ayrılık gibi,
ayrı bir örgütlenme gibi düşünmedim, doğru da
görmem. Sorun varsa düzeltmektir görev, terk edip
gitmek değil. Zaten güçsüz olan derneklerimiz için
bunu da bir bölünme meselesi haline getirmenin bir
anlamı olamaz. Federasyonda dönüş komitesi var, üye
derneklerde de bu komiteler oluşturulursa ve doğru
dürüst çalışır, kısmen bağımsız iş yapar hale
getirilirse, her şey yoluna girer bence. Kaldı ki,
bu hareket uzun vadede devletlerle yönetimlerle
muhatap olacaktır, dolayısıyla resmi manada bu
halkın en azından çoğunluğu adına temsil yetkisine
sahip olmalıdır. Sizce şu aşamada görevli yetkili
kurumların ne söyleyeceklerini görmek gerekmez mi? Icap ediyorsa bir toplantıda konuyu tartışmalara
açmalarını talep etmek, mevcut yapının niçin
işlemediğini sorgulamak gerekmez mi? Bütün bunlar
yapılamıyorsa, yapılmasına müsaade edilmiyorsa o
zaman herkes hareket serbestisi kazanır. En azından
o sizin söylediğiniz genç öncü grupların harekete
geçirilmesinden başka çare kalmadığı net olarak
tespit edilmiş olur.
Bireysel olarak; dönüşün
bizim milletimizi kurtaracak yegane çözüm olduğunu
artık kimse tartışmamalıdır bence. Herkes bu
doğrunun hayata geçebilmesi için ne katkı
sağlayabiliyorsa onu ortaya koymalı, kimse kimseyi
özel koşullarını bilmeden yargılamamalıdır. Adam
gidemiyordur ama belki oraya gidebileceklere bir
yardım, bir destek sağlayacak durumdadır. Adam
gidemiyordur ama orada üç insanın ekmek yiyeceği
bir iş kurabilecek durumdadır. Dün dönüşçü olan ama
bu gün dönemeyenler de çıkıp bunun nedenlerini
açıkça ortaya koymalı, vazgeçtilerse,
vazgeçtiklerini beyan etmelidirler. İnsanlardan
samimi olmalarını beklemek en doğal haktır. O
nedenle toplarsınız cemiyetinizi, kardeşim dönüş
işine ne katkın olabilir, döner misin,
dönemeyeceksen dönebileceklere ne gibi bir fayda
sağlayabilirsin, dersiniz. O insan da birilerinin
kendisini yargılamayacağından emin olarak; ne
olabileceğini, ne yapabileceğini net şekilde tespit
eder, taahhüt eder. İşte o zaman toplumun bütünü
meseleyi birlikte sahiplenir, kimisi gider, kimisi
gidene ekonomik destek sağlar, kimisi gidenin
buradaki sorunlarını çözmeye yardımcı olur. En
büyük kazancımız ise bu illüzyonun ortadan kalkması
olur. Gerçek durumumuzu görür koşullara göre
sağlıklı bir değerlendirme yaparız, ulaşılabilir
hedefler koyarız.
Saygılarımla. |