...................
...................
DÖNMEK YA DA DÖNMEMEK. İŞTE BÜTÜN MESELEMİZ...   -11
Yılmaz Berberoğlu
20 Haziran 2004
                         
...................
 
...................

Şhalaxhue
13.12.2005

Sayın Şenvar aile adımı nickten sayıyorsanız, hemen değiştiriyorum. Nick konusunda da size tamamen katılıyorum arz ederim.


Şhalaxhue
13.12.2005

Bende sorunun cevabını merak ediyorum sayın Çelik? Ancak ben bu soruyu sayın a-e sormadan önce de merak ediyordum. Sorunun yanıtı verecek olanlar bizler mi Ermeniler mi? Bu sitede sayın a-e yerine Türk yazsa da sorgulanmayacağına garantiniz var mı? Bu soruda sorgulamayı yapanlara. Sonra sorgulama yapılamaz mı?

Nedir yani?
 

Semra Ademey
13.12.2005

Maf değerli katılımcılar,

Bu sayfayı dürüst olmak gerekir ise üzüntü verdiği için çok takip etmek istemedim. Şimdi okuyorum ama lütfen beni yanlış anlamayın; bir şeyleri anlamakta sıkıntı yaşıyorum. Sonuçta bizim için sadece 2 seçenek yok mu? Ya döneceğiz ya da entegre, asimilasyon adına ne dersek işte ondan olacağız. Var mı üçüncü bir yolu? Bence yok. O zaman yüreğimizin sesini dinleyip ona göre düşüneceğiz. Kalana da gidene de saygı duymak zorundayız. Peki gitmeyi düşünürsem neden bana engel olunsun? Ben gelirken gitmek ister misin diye sordular mı? Anavatana gitmek isteyen beyler özellikle sizlerin yüreği yolu açaçak. Eşleriniz gitmiyor mu bırakın, onları bırakın ve gidin. Nitekim öyle yapanlarda oldu. Sizde ne ilk olursunuz ne de son. Sizin yanınızda olamayan eşinizi sizde olmak istediği yerde bırakın ve gidin. Dedelerimizde çok şeyler bıraktı. Yollarda canlarını bıraktı. Kimi eşini, kimi çocuğunu bıraktı. Sıkıntıyı göze alın. Dedelerimizin hiçbiri de geldiği yerde servete konup lüks hayat yaşamadı. Bekara karı boşamak kolay diyecek bir çoğu ama işin özü bu.

Maxu Nıbjoghuxer
 

Şhalaxhue
13.12.2005

Merhaba

Sayın Kaya Şenvar beyden kısa bir SMS aldım. Sayın Talebe ile sanal ortam handikapları nedeniyle anlaşamadığımızı bu konunun tarafımla ilgili olan kısmında artık yazmamam gerektiği ricası ile biten mesaj gereği bu konuyu ebediyete kadar kapatıyorum. Sayın Talebe ile olan diyaloglarımızdan üzülenlere de biz işte böyleyiz, diyorum. Sayın Talebe konu bence kapanmıştır. Size başarılar dilerim. Sayın Şenvar ricalarınız bundan sonrada emir telakki edilecektir.

Saygılarımla…
 

Semra Ademey
13.12.2005

Maf Sayın Şhalaxhue,

Üzüldüm diyen bendim ama ben diyaloglara değil de istediğim gibi bir anlamı çıkaramadığıma üzüldüm. Aslında satır başı yapınca anlatmak istenen de sağlanamamış oldu. Sonuçta 2 seçenek var, ikisi de bizim için. Siz bu konudan bir sonuç alabildiniz mi? Yani ne, nasıl yapılır ya da yapılamaz ben anlamış değilim. Demek istediğim buydu. Yoksa burada yazanları kastetmedim. Her kişi inandığını söyler. Garip bir çıkmaza girdim ve üzülüyorum. Umarım demek istediğimi bu defa anlatabildim.

Saygılarımla.
Maxu Nıbjoghuxer.


Demircan Muharrem
14.12.2005

Bir büyüğümüzün sözüdür “diğer milletler sonuca ulaşmak için Çerkesler tartışmak için tartışır” aslında bütün mesele bu. Bizde sonuca ulaşmak içi tartışmayı öğrensek çok problemi çözeriz. Geri dönüş tüm Çerkes kalmak isteyenlerin ideali olmalı. Ait olduğumuz yer orası. Çölde kardelen yetişmez. Diasporada kaldıkça Çerkesler de yok olmaya mahkumdur. Bunun tartışılacak bir tarafı yok. Son zamanlarda dedem Çerkes'miş diyen çok insana rastlıyorum. Diasporada sonumuz budur. Birde şunu hatırlatmak istiyorum. Yazı yazanların hepsini Çerkes iyi niyetli zannetmeyin. Kafa karıştırmaya çalışan insanlarda var maalesef.

Saygılar.
 

Kaya Şenvar
14.12.2005

Sevgili Şhalaxue ve Esra Demiröz kardeşlerim,

Şahsıma ithaf ettiğiniz duygularınızdan ve saygınızdan dolayı çok teşekkür ediyorum. Çok büyük işler yapmış biri gibi beni yücelttiniz, herhangi bir Çerkes'im ben, kimseden farkımda yok. Yine de güzel övgüleriniz için sağolun, varolun. Uzun yıllar birlikte bir çok şey, paylaştık ve çalıştık, dolayısıyla birbirimizi tanıdığımız için; açık, net ve samimi olduk birbirimize. Her neyse; bu konu başlığındaki yorumlarda ve tartışmalarda her şey söylendi bence. Çözümler ortaya kondu,yol gösterildi. Varsa kendine güvenen, dönüşe inanan ve kararlılığını gösterebilen buyurun meydana... Diğer Talebe nick'li arkadaşıma da; bazen anlaşılmasa da, yorumları ve çözüm önerileri için teşekkürler ediyorum. Herkese

Selamlar...

 

Talebe
14.12.2005

Selamlar,

Hop hop sayın Şenvar, öyle hemen çekip gitmek yok! :-) Bu ise inanan "bir avuç insanımızı" da hemen öyle anavatana götürürseniz diaspora daha sonra ne yapsın? Dönüş planlı-programlı, örgütlü olmalı. Tek tek gidişlere başlamadan, bunu hızlandırmadan önce yapmamız gereken daha çok iş var. Sadece bu sitede bile gerebildiğimiz kadarıyla dönüş’ü "tek Çözüm" olarak gören yeterince, en azından başlamaya yetecek kadar, insanımız var. Sayın Atçı, Çelik, Demiröz, Demircan...

Önce bir "Diaspora Dönüşçüleri Tanışma ve Örgütlenme" toplantısı düzenlemek gerekir diye düşünüyorum. Ankara, İstanbul veya Uzunyayla... Bir derneğimizde böyle bir toplantıyı örgütlemek mümkündür. Yer sorunu çözüldükten sonra tüm Türkiye'ye çağrı yapılmalı: Dönüşe inanan, kendisi dönsün dönmesin; dönüşün örgütlenmesi gerektiğine inanan ve bu çizgide çalışmaya hazır herkese, dincisiyle-dinsiziyle, sağcısıyla-solcusuyla, işçisiyle-işsiziyle tüm Çerkeslere...

Mümkün olan en geniş katilimin sağlanabileceği bir gün seçilmeli. Bu toplantıda sorunlarımız ve görevlerimiz tartışılmalı ve mutlaka bir sonuca varılmalı. Bu nedenle toplantıya katılacak insanlarımız hazırlıklı olmalı. Nereye, niçin geldiğini, ne söylemek istediğini ve kendisinin ne yapabileceğini bilmeli ve ardından bir görev dağılımı yapılmalı. Herkes konumuna, yaşına, isine uygun bir görev üstlenebilmeli. Şimdiye kadar ki birçok yapılanmadan farklı olarak bizde mümkünse pasif izleyici olmamalı. Herkesin yapabileceği bir şey vardır.

Örgütlenmemizin ilkelerinden, perspektifimiz ve politikalarımıza kadar her şeyde netleşmek bir hedef olmakla birlikte Çerkes ve Dönüşçü olmayı birlikte hareket etmek veya en azından birlik içinde kalmak için yeterli görebilmeliyiz. Asgari müşterekimizdir bu... Bu perspektif çalışmasının yanında ve buna paralel hemen bugün katılımcıların sayısı ve gücümüz oranında yapabileceklerimiz de var. Bir nüfus sayımı mesela ve buna bağlı olarak diasporanın demografik yapısını ortaya çıkarmak. Yasal engelleri vs. konuşmaya gerek yok. Bunun yöntemleri bulunur. Artı bu bizim meşru hakkımızdır ve gereklidir. Başta! Kafkasya'daki bugünkü durumumuz da net olarak gözler önüne serilebilmeli. Ekonomik haritası çıkarılmalı. Hangi sektörde hangi meslekten insanlara ihtiyaç olduğu belirlenmeli.

Dönecek insanlarımızı nelerin beklediği, ne tür haklarının olduğu, hangi zorluklarla karsılaşabilecekleri, hangi kurumların dönecek insanlarımıza ne türden yardımda bulunabilecekleri, yaşam düzeyi vs. açıklığa kavuşturulmalı. "Sınırlar açıldı, gelin anavatanınızı görün" demekle olmaz. Bizler iradi turlar düzenlemeliyiz anavatana. Fena mı olur şimdi 3 otobüs "günübirlik" Maykop'a gitsek, Selame'mizi yesek, anavatanımıza merhaba desek, insanlarımızı kucaklasak... Artı ben aidat sistemine geçilmesi gerektiğine inanıyorum. Herkes belirlenecek bir oranda aidatı bu isten sorumlu olacak birime düzenli olarak ödemeli. Bunun da yasal engelleri vs. konuşulmasın. Yolu bulunur... Eğer katılımcılar da düşüncelerini acarlarsa daha bir sürü güzel önerinin yapılacağından eminim. Atalım adımları artık. Eğer bunların yapılması gerekir deniyorsa çıksın birileri, gönüllü olarak ve üstlensin bu toplantıyı örgütleme işini...

Not: Sayın Ademey, "Gerekirse bırakın eşinizi, dönün vatanınıza" diyen sesinizi, yüreğinizi saygıyla ve coşkuyla selamlıyorum. CC katılımcıları Adana Toplantısını düzenleyen arkadaşlar. Sanırım sayın Mecit Tav sormuştu soruyu: Toplanalım da gündemimiz ne olsun diye? Birinci gündem maddesinin "dönüş" olmasını öneriyorum... Necdet ağabey, belki şimdilik hala bir "hayal" ama eğer somut adımlar atar bir ilerleme kaydedebilirsek, sizi en önümüzde görebilmek düşüncesi beni şimdiden heyecanlandırıyor. :-)

Kalın sağlıcakla.
 

Şhalaxhue
14.12.2005

Sayın Ademey Semra

Size atfen bir şey yazmayı düşünmedim. Sizi ve fikirlerini anlıyorum. Aynen de katılıyorum. Bilgilerinize.


Bülent Atcı
14.12.2005

Sayın Talebe,

Sizi ilgi ile izliyorum, devam ediniz. Dönüş konusuna epey bir ivme kazandırdınız, sağolun. Örgütlenme konusuna gelirsek; hali hazırda bilmem bilyor musunuz bizim KAF-FEDin bir dönüş komisyonu var ve çalışıyor. Ona destek olunsa şimdilik yeterli değil midir? Kaya'nın da bir yere gideceği yok merak etme.

Wuzınsheke
 

Talebe
14.12.2005

Selamlar,

Belki aynı sorunları sizlerde yaşıyor, duyuyorsunuz. Şu işten çıkarılmalar vs... Benim de başımda bu aralar öyle bir dert var. Pazartesi’den beri "zorunlu olarak" senelik iznimi kullanıyorum. Aslında fena da olmadı. Böylece kimi projelerimi hayata geçirme fırsatı buldum/bulacağım. İlk sırada Soçi-Maykop-Nalçik üçgenine bir gezi planlıyorum. "Yabancı" bir arkadaşla birlikte. Bizi en az bizim kadar sevdiğine inandığım, bildiğim bir arkadaşla...

Sevgili Bülent, Kaf-Fed'in "Dönüş Komisyonu" neler yapıyor tam olarak biliyorum dersem yalan olur. Tüm bildiklerim, yakınlardan izlediklerim, kimi dostlardan duyduklarımla sınırlı. Yapılanları, planları eğer burada aktarırsanız düşüncelerimi daha net dile getiririm. "Dönüş Komisyonu"na veya yaptıklarına değil benim Kaf-Fed'in ilk ortaya çıkışından günümüze yaptıklarına, örgütlenme biçimine, ilkelerine yönelik eleştirilerim var. Dolayısıyla "Dönüş Komisyonu" da bundan nasibini alıyor.

Bu eleştirilerimin bir kısmını sıralayayım: (Bazıları tekrar olacak belki ama sabır göstermenizi rica ediyorum.) - Gerek derneklerimiz ve gerekse onların bir "Üst Örgütlenmesi" olarak ortaya çıkan Kaf-Fed günün ihtiyaçlarına cevap verebilen örgütlenmeler değiller. Sosyal kültürel faaliyetlerle zaman geçirildiği, asimilasyonu yavaşlatıcı çalışmaların merkeze konulduğu dönemde bu yapılar yeterli olabilirlerdi. Gelenek-göreneklerin yaşatılması, sosyal-kültürel faaliyetler eksenli çalışmalar için dernekler "yeterliydi". Anavatan, anavatana dönüş gibi şeyleri konuşmak; gerek dünyadaki politik dengeler ve gerekse insanlarımızın politik düzeyi anlamında pek mümkün değildi. Ancak dünya değişti! Politik dengeler değişti. Anavatanda çok şey değişti. Anavatanda devletleşmek, bağımsız olmak artık bir hayal değil. Bunun hangi evrelerden geçeceğini bugünden noktası virgülüne söyleyebilmek mümkün değil elbette ama bu artık eskisinden daha çok mümkün.

İnsanlarımızın bilinçlenme düzeylerinde de değişme-gelişme var. Son yıllarda ortaya çıkan örgütlenmelere; Kafkas Vakfı, Birleşik Kafkasya vb. örgütlenmelere bakın. Hepsi aslında öncelikle politik kimlikleriyle öne çıkan örgütlenmeler. Tersi de olamazdı. Anavatanımızda, Kafkasya'da yaşananlar politik olaylar. Bunlara amatör yöntemlerle, sosyal-kültürel düzeyde açıklamalar getiremezsiniz. Gelişmelere uygun politikleşmeyi gerçekleştirmek zorundasınız. İnsanlar, savaştan; bağımsızlıktan; Dönüş’ten bahsederken, anavatanımız ve tüm Kafkasya dünyanın ilgi odağı olmuşken, bizim dışımızda hemen herkes bu konuda konuşur-yazarken, dünyanın birçok ülkesinde, AB'de komisyonlar, komiteler kurulur, ardı ardına konferanslar düzenlenirken siz bu düzeyde kalamazsınız. Kalırsanız ihtiyaçlara cevap veremez olursunuz, ilgi odağı olmaktan çıkarsınız.

Düşünün bir, Kafkasya'da yaşanan bir olayda Kaf-Fed'den hemen bir açıklama veya reaksiyon görebiliyor musunuz? Ne yapıyor insanlar, bilgi alabilmek için; bir şeyler yapabilmek için hemen diğer kurumlara yöneliyor. Bu kurumlardan alınan yanıtlar yanlış da olsalar daha "doyurucu". Son Nalçik olayları bir örnek. Olaylar yatıştıktan, herkes söyleyeceğini söyledikten sonra yapılan o açıklama neydi öyle. " Bilimsel Tarafsızlık" kaygılarıyla gerçekleri kuru kuru, yaşananları tarafsız bir gözle aktarmak mı olmalıydı yapılması gereken? Artı büyüklerimizin sabırla, emekle geliştirip bugüne getirdikleri bir dönüş düşüncesi var artık. Dönüş öyle teori, tez falan değil gerçekliği tartışılmayacak bir doğrudur artık.

İşte bu değişimler-gelişimler çerçevesinde kendisi de niteliksel bir dönüşüm göstermeli, hatta bu dönüşümün öncüsü olmalıydı, olmadı. Bunu yapmamakta da hala direniyor. - Bu politikleşmeyle at başı gitmesi gereken, örgütlenmede ve çalışma yönteminde profesyonelleşmeyi gerçekleştiremiyor. Derneklerimiz hala birçok insanlarımızın boş zamanlarındaki bir uğrak yerleri. Bunun değişeceği, kadrolaşmanın gerçekleşeceği yönünde bir umut da göremiyorum. - Dönüş öyle bir komisyonun ilgileneceği iş değil. Ulusal sorunumuzun çözüm yoludur. Derneklerimiz ve federasyon dönüşü merkezine koyarak örgütlenmelidir. Dönüş bir komisyonun işi değil, örgütlenmenin kendisi olmalı; dönüşün alt komisyonları olmalıdır. - Peki dönüş düşüncesine inanmayan veya dönmeyecek insanlarımız ne olacak? Bunu sağlayacak, halkımızın her kesimini kucaklayacak bir başka örgütlenme bu ikinci aşamada gündeme gelmelidir. Bu da gereklidir. Dünyanın her yerinde de böylesi örgütlenmeler, kısa veya uzun vadeli birlikler, platformlar oluşturuluyor. Güç ve eylem birlikleri yapılıyor. Bakın şöyle bir dünyaya. Her ülkede böylesi ittifaklar, birlikler vardır ama kısa vadeli ama uzun vadeli... Işte Irak'taki Şii İttifakı. 17 Örgüt bir araya gelmiş. Filistin Kurtuluş Örgütü veya onlar ittifakı. Avrupa'daki birçok sivil toplum örgütleri, sendikalar...

Gerekli olduğu zamanda "birlikten güç doğduğunu" bizim dışımızda herkes biliyor ve derneklerimizin olsun, federasyonumuzun olsun bu konuda yeterince çaba göstermediğini düşünüyorum. Yine de her şeyi bastan reddeder konumda olmak istemiyorum. Zaten bugün en duyarlı insanların şu veya bu nedenle gidip geldikleri derneklerimizde veya vakıflarımızda bulacağız birlikte çalışacağımız insanları. Derneklerimizi bu yönde zorlamaya devam etmeliyiz ama onlara da mahkum olmamalı, gerekirse ayrı örgütlenmemiz gerektiğini aklımızın bir kenarında tutmalı, bu yönde gruplar oluşturmaya çalışmalıyız. Sonsuza kadar bekleyemeyiz! Kalın sağlıcakla

Not: Eğer Kaf-Fed'in somut çalışmalarından daha ayrıntılı bahsederseniz sevinirim.
 

Abregeyapşaşe
14.12.2005

Merhabalar,

Çok acele etmeyin rica ederim CC'den sonra dönüş toplantısı projem vardı. Söyleyecektim birileri fikrimi çalmış anlaşılan:))) Ama bu sene yaza bir iki arkadaşla prova yapmayı düşünüyoruz katılmak isteyen olursa eğer gerçekleştirebilirsek umarım gerçek olur.

Saygılar sevgiler.
 

Semra Ademey
14.12.2005

Maf Lhabe, Şhalaxhue, o kadar mutlu oldum ki şu anda anlatamam. Çok teşekkür ediyorum. Sevgilerimi ve saygılarımı sunuyorum. Bu sayfada yazan, düşüncesine katıldığım veya katılmadığım, başta çok sevgili sayın a-e bey olmak üzere hepinizi sevgi ve saygı ile selamlıyorum. (Sayın a-e bey'in Çerkes olmadığını bildiğimiz için özellikle ismini verdim. Düşüncelerinden dolayı değil, beni yanlış anlamamasını dilerim.) Çok değerli büyüğümüz Orhan Kopsirgen bey'in Adana'daki toplantıya gelecek olması konu ile ilgili sağlıklı bilgiler almamız açısından son derece faydalı olur diye düşünüyorum. Tüm kalbimle sayfada yazan her kişi ile Adana'da görüşebilmeyi diliyorum. Özellikle sayın Talebe sizi de görmekten çok mutlu olurum.

Maxu nıbjoghuxer.
 

Necdet Hatam
14.12.2005

Ne güzel. Bende gidebilsem de "Dönüş"ü anlatsam acaba nasıl olur diyordum...

Sevgiyle.

 

Semra Ademey
14.12.2005

Maf,

Çok değerli büyüğüm Sayın Necdet Hatam, sizin Adana'daki varlığınız, düşüncelerin yerine oturabilmesi acısından, bizim için tahmin edemeyeceğiniz kadar büyük bir anlam ifade edecektir. Saygılarımı sunarım. Değerli katılımcılar, sonuçta Anayurda dönüş hayali taşıyanlar var ve bu bizim üzerinde hassasiyet ile durmamız gereken bir konu. Hepimiz biliyoruz ki yaşadığımız ülkeler başta olmak üzere kırıp dökmek istediğimiz hiçbir yer yok. Bizler yurdun ne olduğunu bilen insanlarız. 150 yıl önce terk edilen anayurda halen özlem duyanlarız. Bizler yüreğinin sesini dinleyenleriz. Bizi dönüş fikrine katılanda katılmayanda bu şekilde bilmek zorunda.

Maxu Nıbjoghuxer
 

Semra Ademey
14.12.2005

Maf,

Sayın Talebe, derneklerin veya kuruluşların içi mi boş, o zaman hep beraber dolduralım. :)) Sayın Demirel'in müthiş bir lafı vardı, herkes bilir. "Benzin vardı da biz mi içtik" diye. Onun gibi derneklere gittik de, projeler sundukta "sizin ne işiniz mi var" dediler. :)) Şaka bir yana bireysel olarak üstesinden gelinemeyecek ve hiçbir ülkeye zarar vermeden, ciddi kurumlarca yürütülmesi gereken bir organizasyon. Her şeyden önce bunun mantığını anlatmak yeterince sıkıntılar verecektir. Bırakın başka insanları ailelerimize dahi anlatmakta zorlanacağız. Fakat eskiden ne yapıldı ve nerelerde yanlış yapıldı, asıl olması gerekenler nelerdi onların üzerinde durmalıyız. Şahsen bu güne kadar yapılan hiçbir şeyi olumlu veya olumsuz sorgulayamam. Fakat hataları görerek aynı yanlışlar üzerine inşa edilmeye çalışılan düşünceleri de sorgulama hakkına sahip hissederim kendimi. Haksız mıyım?

Maxu Nıbjoghuxer
 

Psıne (Ergun Yıldız)
15.12.2005

Dönüş... Bu fikrin tarihi, Kafkasya'nın sürgün tarihi kadar eskidir. Kafkasya'dan sürgün edilen bir kısım Çerkes'in yeniden Kafkasya'ya dönmek istemeleri ile başlayan bu hareket, 1900'lerın başlangıcında Çerkes Teavün Cemiyeti'nin dönüşe yönelik yoğun faaliyetleri ile paralel gelişen ve Kafkasya'da kalan diğer yarımız ile bütünleşilmesi, ülkemize ve geleceğimize yeniden sahip çıkılması yönündeki net tavır ile bir ortak hedef haline gelmeye başlamıştır. Çerkes halkının yaşadığı her ülkede taraftar bulan bu fikir o günden bu güne bütün dönemlerin "belirleyici tavır"ı olmuştur. Daha çok, kültürel faaliyetler çerçevesinde varlık gösteren dernek çevrelerinde örgütlenen dönüş fikri, her dönem olduğu gibi karşıtlarını da yaratmış, Çerkes halkının geleceğine dair ortaya konulan politikaların ve önermelerin de asli belirleyici unsuru olmuştur.

Diasporada yok oluşa karşı bir tavır, asimilasyona karşı bir direniş, anayurdunda kendi kaderini tayin hakkına sahip çıkma anlamına gelen dönüş düşüncesi, 1970'lerden 1980'li yılların ortalarına kadar süregelen dönemde her ne kadar organize bir hareket olarak güç kazanmaya çalışmışsa da, dağınık dernek yapılanmaları içerisinde örgütlenen dönüş taraftarı gruplar merkezi disiplin ve otoriteden bağımsız yapıları nedeni ile ortak karar alma mekanizmaları oluşturamadıkları gibi pratik ve uygulanabilirliği olan bir dönüş projesini de hayata geçirememişlerdir.

Dönüşün siyasal ifadesi en basit tarifi ile kendi vatanına, kültürüne, tarihine ve geleceğine sahip çıkan bir halk, bir ulus olunabilmesi talebinden başka bir şey değildir. Bu talep 2 ana başlık altında tanımlanabilir:

1)Anayurtta kendi kaderini tayin hakkına sahip bir halk olmak, Kafkasya toprakları üzerinde Kafkasya halklarının ve kültürünün asli unsur olarak varlığını sürdürebilmesi amacına hizmet etmek.
2)Bulunduğumuz ülkelerde kültürel anlamda yok oluşa karşı çıkmak, bu karşı çıkışın bir ifadesi olarak ta diaspora ve anayurt kültürünün birbirinden beslenmesini sağlayarak asimilasyona karşı güç ve direnç kazandırmak.

Dönüş fikrinin temel çıkış noktaları olan asimilasyon olgusu ve gelecek endişesi, önceki dönemlerde olduğu gibi bu gün de hala geçerli olan, doğruluğu tartışılamayacak kadar net sosyolojik tesbitlerdir. Halkımızın geleceğini tehdit eden bu sorunların ortadan kalkabilmesi için uygulamaya konulması gereken olmazsa olmaz yegane çözümdür dönüş. *** Fakat asıl sorun bu tespitin yapılmasından sonra başlamaktadır.

1980'li yılların sonlarında dünyada ve Kafkasya'da değişen koşullar çerçevesinde anayurt diaspora ilişkileri sıklaşmış, diasporadan anayurt'a gidenlerin sayısı artmış, kişisel olarak dönüş düşüncesini uygulamaya koyan bireyler çoğalmıştır. Ilk dönemde büyük bir heyecan ile hayata geçirilmeye çalışılan bu fikrin, öyle çok kolay bir şekilde uygulama alanı bulamayacağı zaman içerisinde yaşanan pratikten anlaşılmıştır. Anayurt'a dönen insanların büyük bir kısmı oradaki yaşam tarzına uyum sağlamakta başarısız olmuşlardır. Sosyal kültürel ve ekonomik anlamda farklı bir hayata ayak uydurmakta zorlandıkları gibi bu hareketin başarı kazanarak kitleselleşmesini istemeyen harici güçlerden kaynaklanan pek çok sıkıntı ile de yüz yüze gelmişlerdir. (Yaşanan güvenlik sorunları, bürokratik işlemlerde yaşanan pürüzler vb.)

O dönemlerde geçerli olan eski Sovyet mantığının kırılamamış olması; bu insanların üstlendikleri misyonun tam olarak ne anlama geldiğinin toplumda yeterince anlaşılmasını engellediği gibi, bir yandan da salt ticari amaçlarla bölgeye akın eden bir grup maceraperest insanın yarattıkları olumsuz imaj ilk başlarda karşılıklı yaşanan heyecanı sona erdirmiştir. Dönüşün her iki tarafta da hak ettiği şekilde anlaşılmasına ve öneminin kavranmasına engel olan bu gelişmeler sonucu hayatın gerçeklerine çarpan dönüş hareketi, aynı zamanda her iki tarafta yürütülen olumsuz ve moral bozucu bir karşı propaganda ile duraksama sürecine girmiş ilk yıllardaki heyecanını yitirmiştir. Dönüş hareketinin bu kadar çabuk ve böylesine kolay durdurulabilmesinin pek çok nedenleri vardır elbette.

Bu nedenlerin başında;

a)Yukarıda da söylediğimiz gibi, merkezi bir disiplin ve bağlayıcı karar alma mekanizmalarından yoksun olarak örgütlenen dönüş hareketinin, aynı zamanda izlenecek yol ve yöntem konusunda tam bir hedef gösterememiş olması gelmektedir.
b)Dönüşün nasıl ve ne şekilde olacağı, bir başka deyişle kitlesel dönüşün mü yoksa bireysel dönüşün mü hedeflendiği net olarak ortaya konulamamıştır. c)Dönüş hareketinin ana çıkış noktası diasporada asimilasyonu önlemek, anayurtta ise kendi kaderine ve toprağına sahip bir halk olmak olduğuna göre, bu hedeflere ulaşmakta izlenecek yol ve yöntem nasıl olmalıdır, dönüşçüler burada ve orada hangi rotayı izlemelidir sorusunun kesin cevabı verilememiştir.
d)Dönüş hareketi bizim dışımızda Rusya ve Türkiye'yi de yakından ilgilendirdiğine göre, bu ülkelerle hangi düzeyde ilişki kurulacağı ve ne tür taleplerle muhatap olunacağı henüz net olarak bilinmemektedir.
e)Dönüş hareketinin doğru ve kesin çözüm olduğu fikri tabanda kabul ediliyor olmakla birlikte örgütlülüğü tam olarak oluşturulamamış, geçmişte ortaya çıkan yapı da dağılmıştır.
f)Hedefleri ve yöntemleri henüz netleşmemiş olan bu hareketin, ekonomik kaynakları da yaratılamamış ve her iki tarafta da yönetim organizasyonu tam olarak oluşturulamamıştır. Dönüş düşüncesinin, kendisini doğuran neden konusunda yeni bir tanımlamaya, yeni bir tarife ihtiyacı yoktur. Çünkü, halkımızın geleceğine yönelik ortaya atılan fikirler ve geliştirilen projeksiyonlar arasında, bu gün hala doğruluğunu ve geçerliliğini koruyan yegane çözüm dönüş düşüncesidir.

Fakat ne yazık ki doğruluğu bu kadar kesin olan dönüş hareketinin, "nasıl" sorusunu yeniden sorması gerekmektedir. Bu projenin hayata geçirilememe nedenlerinin tespit edilmesi ve bu yönde çalışması gereken dağılmış kadroların toparlanarak hedeflerin yeniden tarif edilmesi gerekmektedir. Artık anayurt koşulları daha iyi bilindiğine göre, anayurttaki sosyal siyasal ekonomik durum daha iyi bilindiğine göre, bilgi ve deneyimlerinden istifade edilebilecek öncü grup anayurtta olduğuna göre, tüm bu bilgiler bir araya getirilerek dönüşün nasıl olması gerektiği yeniden tarif edilmelidir.

Rusya'nın bizim için ne olduğu,
Türkiye'nin bizim için ne olduğu,
Bu ülkelerle ilişkilerimizin nasıl, ne şekilde ve hangi düzeyde hangi taleplerle olacağı,
Anayurtta çıkartılan dönüş yasalarından nasıl istifade edileceği, (ben bunları yazdığımda o yasalar henüz iptal edilmemişti)
Kurulan dönüş komiteleri ile nasıl ilişki kurulacağı,
Dönmek isteyen insanlara ne şekilde ekonomik ve sosyal destek sağlanabileceği,
Dönen insanların hukuki sorunlarının, oradaki ve buradaki haklarının nasıl takip edilip çözümlenebileceği, uyum sorunlarının nasıl ortadan kaldırılabileceği, Bölgede mevcut politik durum hakkında nasıl bir duruş sergilenebileceği, Bulunduğumuz ülkede ve anayurtta olumsuz propagandalara neden olan koşullar ve kişiler hakkında nasıl bir tutum takınılması gerektiği...

Bütün bu konular, gelinen noktada yeniden ele alınarak tartışılmalıdır. En önemlisi ise diasporanın kendi organizasyonu ile gönderdiği insanların arkasında durduğunu, desteklediğini, sahip çıktığını ve gerektiğinde o insanlara hesap sorabileceğini de gösterebilecek bir yapı oluşturulmalıdır.

Dönüş fikrine inanan ve savunan insanların, dönen insanların anayurt insanı ile ilişkilerinde dikkat etmeleri gereken hususlar çok net şekilde tespit edilerek, bu konulara gerekli hassasiyetin gösterilmesi sağlanmalıdır. Dönüşün anayurtta siyasal bir hareket olarak algılanmasına engel olunmalı, bu hareketin ana amacının parçalanmış milletimizin diasporadaki kültürel varlığını anayurt ile birleştirme çabası olarak anlatılmalıdır. Dönüşün sistem ile değil toplum ile ilgilendiğini, anayurtta yaşayan insanların geleceği hakkında rota tayin etmek gibi bir amacı olmadığını anlatmalı; asıl ilgi alanımızın anayurdumuzun demografik, sosyal, ekonomik ve kültürel sorunlarına katkı sağlamak olduğu konusunda insanlar ve yönetimler ikna edilmelidir.

Dönüşçülerin ana faaliyet alanlarından birisi de politik ve dinsel argümanlardan bağımsız bir şekilde, yurt millet ve gelecek bilincini yerleştirmek olmalıdır. Dönüşün bir başka önemli misyonu ise anayurt kültürünün diasporaya, diaspora kültürünün anayurtta ulaşmasını sağlayacak faaliyetler olmalı, her iki tarafta yaşayan insanlar birbirinin yaşantısı hakkında doğru bilgilendirilmelidir. (Besmele ile içki içiyorlar, din nedir bilmiyorlar, hepsi Ruslaşmışlar vs. gibi oradan buraya pompalanan demoralize edici bilgiler engellenmeli, aynı şekilde buradan oraya giden insanların da o toplumun değer yargıları üzerine ahkam kesmemeleri gerektiği iyice anlatılmalıdır.) Hem anayurtta hem diasporada bilgi akışına yönelik bir yayın çıkartılmalı, bu iki parçanın birbiri hakkında en doğru ve en sağlıklı bilgiye ulaşması sağlandığı gibi aynı zamanda ortak tarihsel bilgilerle donanmaları için çaba sarfedilmelidir.

Kafkasya gerçeği en doğru şekilde insanlarımıza anlatılmalı, daha sonra büyük hayal kırıklıkları yaşamak yerine, bu günden koşullar hakkında bilgilenmeleri temin edilmelidir. Dönüşün bir yurt bilinci ve geleceğine sahip çıkma hareketi olduğunu anlamaları sağlanmalıdır. Pek çok insanı hareketten alıkoyan başarısız olma veya tutunamama durumunda geri dönmek zorunda kalabilecekleri gerçeği en net şekilde ortaya konulmalı, bu konuda hiç kimsenin hiç kimseyi yargılama hakkı olmadığı ve başarısız olunması durumunda geri çekilmenin normal karşılanması gerektiği fikri toplumda yerleştirilmelidir. Dönüşün kısa sürede kitleselleşemeyeceği göz önünde bulundurularak, buradaki varlığımızın kültürel anlamda güçlendirilmesi için gerekli çalışmalar yapılmalı yaşadığımız ülkedeki demokratik haklarımız için mücadele edilmelidir. Bütün bu faaliyetleri yeniden organize edebilecek bir hareketin doğru hedeflere doğru yöntemlerle yürümesi durumunda ,dönüşün yeniden toplumun gündeminde hak ettiği yeri alacağından en küçük bir şüphe yoktur. Halkımızın anayurttaki ve diasporadaki varlığının devamı bu hareketin başarısı ile doğrudan ilişkilidir. Bu gerçeğin tüm çıplaklığı ile anlatılması ve toplumun gündemine sokulması yurt ve millet bilinci olan her bireyin öncelikli görevidir.

Saygılarımla.

 

Talebe
15.12.2005

Selamlar,

Sayın Ademey,

Biraz şakayla karışık olarak dile getirdiğiniz "Derneklerimize gittik de, somut projeler sunduk da 'sizin ne işiniz var mı' dediler" cümlenize biraz takıldım. Bir daha tekrarlayayım: ilkesel düzeyde ne derneklerimize ne de federasyona karşıyım. Ancak bunların bugünkü karakterleriyle veya işleyişleriyle "yaraya merhem olamayacaklarına" inanıyorum. Bir başka sayfada sayın Musa Cangir ve sayın Erkan Batır imzalı, 23. 11. 2005 tarihinde yazılmış bir yazı var. Kimi siyasi tespitlerine katılmıyorum ama bu sayfadaki konumuzu ilgilendiren kısımları hayli "ilginç".

- "Iletişim ve karşılıklı enformasyon akışındaki tıkanıklıklardan" bahsediyorlar mesela.

- "Kayseri Kafkas Derneği de dahil olmak üzere pek çok derneğin öncelikle Kaf-Der ve sonrasında Federasyonlaşma sürecinde, Federasyon ya da Kaf-Der genel kuruluna taşınan delege ya da Yönetim Kurulu üyelerinin belirlenmesi/seçilmesi konularında bilgisi yoktur" diyorlar.

- "Hatır ilişkileri çerçevesinde yürüyen bir mekanizmadan..."dan ve "...aynı kadroların anti-demokratik girişimleriyle derneklerden uzaklaşan yetkin/dinamik/demokrat kadroların eksilmesi"nden bahsediyorlar.

- "...sorunun Kayseri Kafkas Derneği’ne özgü..." olmadığını söylüyorlar. - "

Binlerce Adige-Abhaz'ın yaşadığı kentlerde kurulu derneklerin '100'ün altındaki sayıyla 'lütfen' toplandıklarına", bunun "kitle örgütü olamamamız ve demokrasi zaafından kaynaklandığı"na vurgu yapıyorlar. - "Karar alma mekanizmalarımızın demokratikleşmesinin fiilen imkansız olduğuna inanıyoruz" diyorlar. - "Kurumsal bakışın yerleşik olmadığı..." cümlesiyle başlayan ve takip eden paragraflarda daha bir çok şey söylüyorlar ve sonunda "Kaf-Fed'in yetkili kurullarının hiç birinde yer almayacak"larını ilan ediyorlar.

Daha sonra ne yaptılar veya şimdi ne yapıyorlar bilmiyorum ama bu yazıyı bir okuyun lütfen, hatta herkes okusun. (Aslında kafamı kurcalayan o kadar çok şey var ki! Böyle bir yazı yazılıyor, aslında eleştiriler çok ağır ama kimseden "çıt" yok. Bunlar doğru mu yanlış mı? Bu yazıyı yazanlar da gerisini getirmiyor? Niye? Sorunları çözdüler mi? Tabiri caiz'se, kulakları mı çekildi?) Sonra sorayım size: Bu yanlışlıklar düzeldi mi ki "artık dernekler yaraya merhem olabilirler" diyebileyim? Düzelmediyse bu kadar insanin beceremediğini ben nasıl becereyim? Daha önce yaptığım bir yanlışı niye bir daha yapayım? Yok eğer yeni yönetime bir şans verelim, bekleyelim diyorsanız bekleyelim veya bekleyin! Ben bu sorunların yapısal olduğuna, radikal önlemler alınmadıkça, yeni oluşumlara gidilmedikle çözülemeyeceğine inanıyorum. En fazla yeni bir yönetim gelecek ama eski yapının kendilerine sağlayacağı olanakları bu kez kendi düşüncelerini hayata geçirmek için kullanacaklardır. Eskinin olanaklarından bu defa kendileri yararlanmaya çalışacaklardır.

Ancak, siz aksi düşüncedeyseniz buna da saygım var. Bu zaten şimdilik yazdığım/yazacağım son yazı. Hem kimi işlerim nedeniyle bir süre burada yokum, hem de en son, hatta kendisini telefonla arayıp kim olduğumu açıkladığım arkadaşın bir başka sayfada dile getirilen, ayrım yapmaksızın, takma adla katılımın bir sonucu olduğunu tekrar etmesi beni yaralıyor. Töhmet altında kalıyorum. Belki Çerkes olarak değil ama insan olarak destek olabileceğim, yardım edebileceğim onlarca halk, binlerce insan var. Hem onlar bana "Nüfus Cüzdanımı"da sormuyorlar. Halkımı seviyorum, anavatanımı seviyorum ama bir süredir düşünüyordum. Bu şartlar altında devam etmem mümkün değil. Tekrar burada olduğumda ne yapacağıma döndükten sonra karar vereceğim. Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyor, en samimi duygularla kucaklıyorum.

Kalın sağlıcakla.
 

Tuncay
15.12.2005

Henüz yeni ivme kazanmıştı dönüş konusu. Nereye gidiyorsunuz talebe? Rahatsız oluyorsanız kimliğinizi açıklayın. Siz yoksanız da sayın Atçı sizi aratmaz.

Saygılar.
 

Bülent Atcı
15.12.2005

Sayın Talebe, KAF-FED'in elbette eleştirilebilecek yönleri vardır. Saygı duyarım. Tespit edilen eksikliklerin giderilmesinde; ne kadar çaba ve katılımcı iseniz, eleştirileriniz de o kadar samimi algılanır. Ancak bazıları gibi sadece kenarda eleştirmek olmaz. Mevcut olanı daha faal duruma getirmek için çalışmalıyız derim. Dönüş konusu için geçtiğimiz dönem çalışmaları hakkında Şamil JANE'den ve Federasyon Merkezi'nden bilgi alabilirsiniz.

Sayın PSINE sizi tebrik ediyorum yazınızdan dolayı.

Wuzınsheke
 

Talebe
15.12.2005

Selamlar,

Bu akşam treniyle yola çıkmam gerekiyor ama birkaç saatim daha var. Gitmeden bir iki satır daha karalayayım dedim.

Sevgili Tuncay,

Bulunmaz Bursa kumaşı değilim, biliyorum. Bu hareket benden önce de vardı, benden sonra da var olacak; bundan da kuşkum yok. Evet her şey biraz daha netleşiyor, netleşecek de... Ama şu kimliğime kafanızı takmanızı hala anlamış değilim. Veya siz dünyaya yalnızca kendi bildiğiniz ilişkiler çerçevesinde bakıyorsunuz gibime geliyor. Bulundukları yerler, girdikleri ilişkiler, sahip oldukları sorumluluklar nedeniyle öyle rahatlıkla ortalıkta dolaşamayacak insanların olduğunu bilin. Şartlar uygun olduğunda alnıma nüfus cüzdanımı yapıştırıp köy köy, kasaba kasaba da dolaşırım merak etmeyin.

Elimi taşın altına koymama kaygım yok. Elim, hatta tüm gövdem zaten yıllardır taşın altında... Benim konumumda olan başka insanlar da var, daha da çıkacaktır. Yapmayın etmeyin, bırakın kimlikleri düşüncelere bakın, onları tartışın. Hatta yalnız kendi inanlarımızın söylediklerini değil! Zaten biz politik arenada daha çok yeniyiz. Öyle uzun boylu bir deneyimimiz ve bunun ürünü literatürümüz yok. Ama yine de tam umutlarımı yitirirken, Sayın Psıne'nin yazısı beni kurtardı. İşte size imzalı bir yazı. Sayın Ergun Yıldız’dan. Her satırını tartışın bu insanımızın yazdıklarının. Benim somut şeyler söylemediğimden, kendimi tekrar ettiğimden vs. dem vuruluyordu. İşte sayın Ergun Yıldız da aynı şeyleri söylüyor: "Dönüş Hareketinin bu kadar çabuk ve bu kadar kolay durdurulabilmesinin pek çok nedeni vardır elbette. Bunların başında: a- (...) merkezi bir disiplin ve bağlayıcı karar alma mekanizmalarından yoksun olarak örgütlenen dönüş hareketinin, aynı zamanda izlenecek yol ve yöntem konusunda tam bir hedef gösterememiş olması gelmektedir. b- Dönüşün nasıl ve ne şekilde olacağı...net bir şekilde ortaya konulmamıştır. c- (...) izlenecek yol ve yöntem nasıl olmalıdır sorusunun...cevabı net bir şekilde verilmemiştir. d- Dönüş Hareketi bizim dışımızda Rusya ve Türkiye'yi de ilgilendirdiğine göre, bu ülkelerle hangi düzeylerde ilişki kurulacağı ve ne tür taleplerle muhatap olunacağı henüz net olarak bilinmemektedir. e- Dönüş Hareketinin...örgütlülüğü tam olarak oluşturulamamış, geçmişte ortaya çıkan yapı da dağılmıştır. f- Hedefleri ve yöntemleri henüz netleşmemiş bu hareketin ekonomik kaynakları da yaratılamamış ve her iki tarafta da yönetim organizasyonu tam olarak oluşturulamamıştır. ...doğruluğu bu kadar kesin olan dönüş hareketinin, "nasıl" sorusunu yeniden sorması gerekmektedir. Bu projenin hayata geçirilememe nedenlerinin tespit edilmesi ve bu yönde çalışması gereken kadroların toplanarak hedeflerin yeniden tarif edilmesi gerekmektedir. (...)".

Yazının tamamını, her satırını tekrar tekrar okuyun. Günlerdir, dilim döndüğünce anlatmaya çalıştıklarım bunlar değil mi? "Necdet Ağabey, yap çağrını: Yalnız dönüşçülere..." ile başladığım, bu platformda ve her yerde tartışmaya açılması gerektiğini söylediğim şeyler bunlar değil mi? Artık bunların da önemi yok... İşte size imzalı bir yazı. Artık oraya buraya da kaçamazsınız. Günlerdir bende sorguladığınız o samimiyeti, açıklığı şimdi siz gösterin ve tartışın...

Sevgili Bülent,

Samimiyetin ölçüsünün içerisine girmekten, çalışmaktan geçtiğine inanmıyorum. Öyle olsaydı, kimsenin içerisine girmediği, herhangi bir organında çalışmadığı hiçbir şey hakkında konuşmaması gerekirdi. Bu mümkün mü? Buna sen bile uyabilir misin? Yani sen sadece içerisinde çalıştığın kurumlar üzerine mi konuşma hakkını görüyorsun kendinde? Sanmam!... Derneklerimizin ve Federasyonun, birçok olumsuzluklarına karşın, ki bu olumsuzlukların bazılarının yapısal olmaları ve çok zor değişebilecekleri bir yana, var olmaları gerektiğine inanıyorum. Ama dönüş hareketinin, sayın Ergun Yıldız’ın da vurguladığı gibi, "Merkezi bir disiplin ve bağlayıcı karar alma mekanizması”nın olması gerektiğine inanıyorum. Bir demokratik kitle örgütü bile olamamış derneklerimizle bu mümkün değildir. Bunu yapabilecek dernek de dernek olmaz. Yapılması gereken her düzeyde olduğu gibi derneklerde de bu sorunu gündeme getirmek, tartışma platformları yaratmak olmalı. Sonucun olumlu olacağına inancım sonsuz...

Saygılarımla.
 

Bülent Atcı
16.12.2005

Sayın Talebe, içinde yaşadığımız topluma illaki benzeşeceğiz bunun en bariz örneği örgütsel yapımızın da demokratik kitle örgütü olamayışımızdan anlaşılabilir. Türkiye'nin 80 küsur yılda demokratikleşme surecine benzemiyor mu? Sayın Talebe, yapısal değişiklikler inanmış insanların gayretleri ile mutlaka olacaktır. Bahsettiğiniz deklarasyon da bunların bir başlangıçıdır. Dönüşün durdurulduğunu nereden çıkartınız anlamış değilim. Aksine dönüşün çok daha zor koşullarda dillendirildiği zamana bakarsanız umut verici bir durum var. Şahsen ben dönüş konusunda hiç bir zaman umutsuzluğa kapılmadım. Psıne, yakın tarihimizde yapılan dönüşün üzerine analiz yapmış saptamaları gerçekleri yansıtıyor. Katılmamak mümkün değil sizin yol haritası manifesto dediğiniz şeylerin kılavuzu olacak niteliktedir. Kendilerini tebrik ediyorum.

Wuzınsheke.
 

Necdet Hatam
16.12.2005

Değerli arkadaşlar,

Dönüşe ilişkin konuşur yazarken Türkiyelilik çemberini, sonra da kendi çemberinizi bir kırabilseniz; dönüş adına günümüzün çok daha umut var olacağını göreceksiniz. Dönüş politikamızın anavatanda nasıl karşılanacağını bilemediğimiz günlerden, dönüşün devlet politikası olduğu günlere geldik. Değerlendirmeler Türkiye için gerçekçi olabilir. Ancak sorunlarını tartıştığınız anavatanın, dönüş konusundaki adımlarını görmezden gelmeniz çok şaşırtıcı. Hem de defalarca yazıldığı halde... Dönüş yolunda yitirdiğimiz önder, bu yaz ki son görüşmemizde hiç bir zaman olmadığından çok daha umutluydu…

Saygılar...

 

Tlepserko Tarık
20.12.2005

Herkese Merhaba,

İlgiyle izlediğim belki de tek sayfaydı burası ama Talebe gittikten sonra sanki herkesin üzerine bir ölü toprağı serpilmiş gibi... Aslında sayın Ergun Yıldız’ın yazısı konuyu çözüm rotasına sokmuştu. Kimseden bir ses çıkmadı. Sayın Yıldız, sizin yaklaşımınızla, sayın Hatam’ın yaklaşımları biraz farklı. Belki de sadece ayrıntılarda, ama bence bazı farklar var. Size üç sorum olacak. Yanıtlarsanız sevinirim:

1) Yazınızda "...Dönüş Hareketinin 'nasıl' sorusunu yeniden sorması gerekmektedir" diyorsunuz, yanılmıyorsam. Peki ben bu soruyu size yöneltsem, yanıtınız ne olurdu acaba?
2) "Merkezi bir disiplin ve bağlayıcı karar alma mekanizmalarından yoksun olarak örgütlenen Dönüş Hareketi" derken, bu mekanizmaların olması gerektiğini mi söylüyorsunuz? Eğer yanıtınız 'evet'se, ana hatlarıyla nasıl bir örgütlenme olmalıydı?
3) Dönüş Hareketi kadrolarının toparlanması gerekir, demişsiniz. Bu kadrolar dağılmış durumda mı? Kimi bilinen isimleri hala "orada, burada" görüyoruz, duyuyoruz. Bunlar arasında belli bir örgütlülük yok mu? Artık farklı şeyler mi söylüyorlar? Bu farklar nelerdir? Tekrar bir araya gelme çabası var mı?

Yanıtlarınız için şimdiden teşekkürler,

Saygılarımla.
 

Bülent Atcı
20.12.2005

Değerli katılımcılar,

Dönüş tarihinin en rahat hareket bulabileceği zamanını yaşadığına inanıyorum. Dönüş, karşıt görüşlerinin en yumuşak olduğu dönem olarak günümüzde karşıt görüşler bile dönüşe daha ılımlı daha teşvik edici olmasa da engelleyicide olmaması nedeni ile dönüşçülerden oluşan bir örgütlenme biçimine gerek yok gibime geliyor. Yalnız dönüşçülerinde şöyle bir zafiyeti varmış gibime geliyor. Kopukluk gibi birbirleri ile daha sıkı ilişkiler içerisinde olunulması gerekli inancıdayım. Merkezi otorite ve bağlayıcı karar alma sorunu da bundan kaynaklanıyor sanırım.

Wuzınsheke

 

Necdet Hatam
20.12.2005

Sayın Lhepserko,

Evet sayın Yıldız ile olaya yaklaşımımızda biraz farklılık olabilir. Sizden rica etsem yaklaşımlarımız ya da olayı nasıl anladığımız, detaydaki farkları sizin anladığınız gibi yazabilir misiniz? Çünkü, neyi ne kadar anlatabildiğimi gerçekten merak ediyorum. Yardımlarınızla konuyu daha somutlaştırabileceğimizi umuyorum.

Saygıyla...


 

Lhepserko Tarık
20.12.2005

Merhaba sayın Hatam,

Sorunuzu cevaplamak o kadar zor ki... Bu sitedeki kimi yazılarınızı tekrar okudum. Aslında bu sorunuzu cevaplamak, daha doğrusu daha net cevaplayabilmek için sayın Yıldız’ın cevaplarını görmem gerekirdi ama yine de söyleyebileceğim bir iki şey var. Yanlış anlaşılmama dileğiyle; daha doğrusu "yanlış anlaşılır miyim acaba" kaygısına düşmeme umuduyla...

* Her şeyden önce "kendini ifade tarzı" farklı. Sayın Yıldız’ın bu konuda -bu sayfada- bir tek yazısı var ama anlaşılması daha kolay.

* Sizin "güya Dönüşçülere" yönelik eleştirilerinizi tam olarak anlamak mümkün değil. Dönüşçü gibi görünüyorlar, hatta kimilerinin yönetici olma konumları var ama bu konuda pek de samimi değiller diyorsunuz mesela. Kimi ipuçları veriyorsunuz ama arıyorum bulamıyorum. Ardından, "yeni yönetime bir şans vermek gerekir" deyince (Federasyon) iş, daha da içinden çıkılmaz hale geliyor. Dışarıdan bakınca sanki herkes dönüşçü ama pek samimi olunmadığını da hissediyor insan. Yazılarınız bu netliği sağlamaya yetmiyor. Halbuki sayın Yıldız çok net söylüyor: "Dönüş projesinin hayata geçirilememe nedenlerinin tespit edilmesi ve... dağılmış kadroların toparlanarak hedeflerin yeniden tarif edilmesi gerekmektedir."

* Siz anavatandaki gelişmelere çok fazla vurgu yapıyorsunuz. Dönüşün anavatanda bir devlet politikası olduğunu, bugün her zamankinden daha umutlu olmamız gerektiğini söylüyorsunuz mesela. Bunu böyle dile getirince "diaspora"nın sorunları ister istemez silikleşiyor. Bu konuda yapılan eleştiriler anlamsızlaşıyor. Sayın Yıldız daha açık dile getiriyor: "...her iki tarafta da yönetim organizasyonu tam olarak oluşturulamamıştır." Bugün kısmi bir dağınıklığın veya kopukluğun yaşanıyor olması, en azından dönüşün istenilen düzeyde ve anavatandaki gelişmelere paralel gelişememesine bakınca sanki sayın Yıldız’ın tespiti daha doğruya yakın gibime geliyor.

* Siz ‘dönüş’ün nasıl olması gerektiğine kendi açınızdan bir cevap verebiliyorsunuz ama sayın Yıldız: "...Dönüşün nasıl ve ne şekilde olacağı... net olarak ortaya konulamamıştır" , "...izlenecek yol ve yöntem konusunda tam bir hedef gösterememiştir..."diyor. * Siz, " ...bana göre diaspora Abazalarının sorunu o denli çözülmüştür ki, Abaza dernekleri bile artık zorunlu değildir... ya da derneklerin tek görevi, birincil görevi irtibat bürosu gibi çalışmak olmalıdır. Çünkü Abhazya Cumhuriyeti, diasporasının Abhazya'ya dönüşünü devlet politikası olarak benimsemiştir..." diyorsunuz ama sayın Yıldız: "...gerektiğinde o insanlara (dönenleri kastediyor elbette) hesap sorabileceğini de gösterebilecek bir yapı oluşturulmalıdır." diyor.

* Sizin yazılarınızı okuyunca gerek Rusya'ya ve gerekse anavatana yönelik herhangi bir şey söylemeye korkuyor insan inanın. Lütfen yanlış anlamayın beni ama bu konuyu o kadar vurguluyorsunuz ki, insan kafasına takılan bir soruyu sormaktan bile çekiniyor. Halbuki sayın Yıldız bu konuda biraz daha esnek gibi görünüyor. "Rusya’nın bizim için ne olduğu, Türkiye'nin bizim için ne olduğu; bu ülkelerle ilişkilerimizin nasıl, ne şekilde ve hangi düzeyde hangi taleplerle olacağı, bölgede mevcut politik durum hakkında nasıl bir duruş sergileneceği, bütün bu konular gelinen noktada yeniden ele alınarak tartışılmalıdır." diyor mesela. O böyle deyince kafasında soru işaretleri olan insanlar en azından tartışmak için daha bir cesaretleniyor.

Ben tartışmanın gerekli olduğunu düşündüğüm için, en azından hala kimi tereddütlerim olduğu için, bilmiyorum yalnız ben miyim bu durumda olan, sayın Yıldız’ın yaklaşımı daha "sempatik" geliyor bana. Sonra siz anavatanımızdaki insanlarımızın, büyüklerimizin bizim davranışlarımıza, yaptıklarımıza yönelik kaygılarının olabileceğini, bu nedenle yaptıklarımızda ve söylediklerimizde çok dikkatli olmamız gerektiğini o kadar öne çıkarıyorsunuz ki, "ya anavatan da biraz bizi anlasın, anlamaya çalışsın" diyesi geliyor insanın. "Gelişmeleri izleyin ve açılan yolda yürüyün" şeklinde karikatürize edilebilecek bu yaklaşım kimi tereddütleri aşmama/aşmamıza yetmiyor.

Sayın Yıldız, bizim o kadar da kötü niyetli olmadığımız konusunda anavatandaki büyüklerimize de bir şeyler anlatmak gerektiğini söylüyor. Kimi tereddütlerin karşılıklı aşılması gerektiğini... Uzatmayayım, ilk anda görebildiklerimi böyle özetleyebilirim ama aslında sayın Yıldız’ın cevabını beklemem gerekirdi diye de düşünüyorum hala... Kimi ayrıntılar netleştikten sonra, bugün yapmış olduğum karsılaştırmalarda hata yapma hakkımın saklı olması dileğiyle...

Saygılarımla
 

Psıne
20.12.2005

Sayın Tarık Lhepserıko,

Öncelikle belirtmek isterim ki, o mesajı buraya koymamak için epeyi bir zaman direndim. O mesajı, içeriğinde kısmen işaret edilen sorunların dönüş ile ilgili olan ya da öyle olduğunu beyan eden insanlar arasında tartışılması ve bir durum değerlendirmesi yapılması ümidi ile 2 yıla yakın zamadır oradan oraya gönderiyorum. Yazı aynı yazı, sorunlar aynı sorunlar. Ne yazık ki kimse cevap vermedi, tartışmak istemedi, tartışılmasına gerek görmedi.

*** Sayın Necdet Hatam ile aramızda büyük bir yaklaşım farklılığı olduğunu düşünmüyorum açıkçası. Sayın Hatam diyor ki: "Arkadaşlarımızın eleştirileri, yeni koşullara göre dönüş programı yapmadıkları, yapanlara katkıda bulunmadıkları, dönüşü gündemden düşürdükleri için hak ettiklerine inanıyorum." Ben de bundan farklı bir şey yazmış değilim. Yeni koşullara göre değerlendirme yapalım, eski şartlar artık geçerli değil diyoruz. Önceki hamle başarısız oldu nedenlerini tartışalım diyoruz. Kendi koşullarımıza göre yeniden bir organizasyon,yeniden bir planlama yapalım diyoruz. Bireysel çabalar olmaktan çıkartıp öncü grubun tecrübelerinden de istifade ederek ortak, organize bir hareket haline getirelim diyoruz. Eğer bunun aksi bir yaklaşım varsa aynı düşünmüyoruz demektir, o zaman oturur farklı yaklaşımlarımız üzerine tartışırız yenibaştan. Fakat hiçbir farklı yaklaşım; dönüşün halkımızın diaspora da ve anayurtta varlığını devam ettirmesi için atılması gereken zorunlu bir adım olduğu gerçeğini değiştirmez.

*** Şu iki konuda artık tartışmanın bir manası yok.
a) Kafkasya bizimdir, halkımızın orada güçlü bir şekilde var olması, ayakta kalması amacı bizim öncelikli sorumluluğumuzdur.
b) Anayurda dönüşün gerçekleştirilmesi ise bu sorumluluğun gereğidir.

Bunlar cemiyetin geneli için geçerli doğrulardır, asıl sıkıntı bu tespitin yapılmasından sonraki aşamaların hayata geçirilememesinden kaynaklanmaktadır. Böyle bir sorumluluğunuz olduğunu tespit etmişseniz, gereğini yerine getirmelisiniz. Yerine getiremiyorsanız en azından bunun nedenlerini doğru şekilde tanımlamalısınız. Bizler tam da bu noktadayız şu anda. Sayın Hatam ile farklı gibi görünen yaklaşım buradan ortaya çıkıyor bana göre, o diyor ki "bu sorumluluğun tespiti yıllar önce yapıldı, artık gereğini yapmak zamanıdır" Ben ise, bu beklentinin gerçekleşmediğini, yani gereğinin yapılamadığını görüyorum ve bunun nedenlerine dikkat çekmeye çalışıyorum.

Eminim sayın Hatam'da bunu bir zaman kaybı ve samimiyetsizlik olarak algılıyor genel manada. Sayın Hatam da harekete geçilmesi gerektiğine dair beklentisini "Türkiyelilik çemberini kırmak" biçiminde bir ifade ile işaret etti zaten. Haklıdır muhtemelen. Yıllar geçiyor fakat dönüş konusunda net somut sonuçlar yok elimizde. Dönen, orada bin bir fedakarlıkla tutunan insanlar diasporadan bir hareket bekliyorlar, sabırsızlanıyor, belki de öfkeleniyorlar. Oysa bizler hala meselenin kıyısından köşesinden dolanıp duruyor, bir türlü harekete geçemiyoruz. İşte benim önceki mesajım bu durumun tespitinden, nedenlerinin tahlilinden ibaretti. Bu sorunları yok saymakla, yok olmaz. Gerçekler olduğu gibi kabul edilerek tartışılmak ve çözülmek istenir, harekete geçilirse bir sonuca ulaşılır. Aksi halde aynı çember etrafında sonu gelmeyen turlarımıza devam ederiz.

Gelelim sizin sorularınıza. Öncelikle şunu belirtmek isterim ben bu konuda kişisel bir tespit yaptım, kimse adına söz söylüyor değilim, cevaplarım da bu manada şahsi kanaatlerimdir sadece.

1) Yazınızda "...Dönüş Hareketinin 'nasıl' sorusunu yeniden sorması gerekmektedir" diyorsunuz, yanılmıyorsam. Peki ben bu soruyu size yöneltsem, yanıtınız ne olurdu acaba? Bu sorunuzun cevabı uzun uzun yer alıyor zaten mesajın içerisinde. Aşağıdaki bölümleri tekrar okumanızı rica ediyorum.

En önemlisi ise diasporanın kendi organizasyonu ile gönderdiği insanların arkasında durduğunu, desteklediğini, sahip çıktığını ve gerektiğinde o insanlara hesap sorabileceğini de gösterebilecek bir yapı oluşturulmalıdır. Dönüş fikrine inanan ve savunan insanların, dönen insanların anayurt insanı ile ilişkilerinde dikkat etmeleri gereken hususlar çok net şekilde tespit edilerek, bu konulara gerekli hassasiyetin gösterilmesi sağlanmalıdır. Dönüşün anayurtta siyasal bir hareket olarak algılanmasına engel olunmalı, bu hareketin ana amacının parçalanmış milletimizin diasporadaki kültürel varlığını anayurt ile birleştirme çabası olarak anlatılmalıdır. Dönüşün sistem ile değil toplum ile ilgilendiğini, anayurtta yaşayan insanların geleceği hakkında rota tayin etmek gibi bir amacı olmadığını anlatmalı; asıl ilgi alanımızın anayurdumuzun demografik, sosyal, ekonomik ve kültürel sorunlarına katkı sağlamak olduğu konusunda insanlar ve yönetimler ikna edilmelidir.

Dönüşçülerin ana faaliyet alanlarından birisi de politik ve dinsel argümanlardan bağımsız bir şekilde, yurt millet ve gelecek bilincini yerleştirmek olmalıdır. Dönüşün bir başka önemli misyonu ise anayurt kültürünün diasporaya, diaspora kültürünün anayurtta ulaşmasını sağlayacak faaliyetler olmalı, her iki tarafta yaşayan insanlar birbirinin yaşantısı hakkında doğru bilgilendirilmelidir. (Besmele ile içki içiyorlar, din nedir bilmiyorlar, hepsi Ruslaşmışlar vs. gibi oradan buraya pompalanan demoralize edici bilgiler engellenmeli, aynı şekilde buradan oraya giden insanların da o toplumun değer yargıları üzerine ahkam kesmemeleri gerektiği iyice anlatılmalıdır.) Hem anayurtta hem diasporada bilgi akışına yönelik bir yayın çıkartılmalı, bu iki parçanın birbiri hakkında en doğru ve en sağlıklı bilgiye ulaşması sağlandığı gibi aynı zamanda ortak tarihsel bilgilerle donanmaları için çaba sarfedilmelidir. Kafkasya gerçeği en doğru şekilde insanlarımıza anlatılmalı, daha sonra büyük hayal kırıklıkları yaşamak yerine, bu günden koşullar hakkında bilgilenmeleri temin edilmelidir. Dönüşün bir yurt bilinci ve geleceğine sahip çıkma hareketi olduğunu anlamaları sağlanmalıdır. Pek çok insanı hareketten alıkoyan başarısız olma veya tutunamama durumunda geri dönmek zorunda kalabilecekleri gerçeği en net şekilde ortaya konulmalı, bu konuda hiç kimsenin hiç kimseyi yargılama hakkı olmadığı ve başarısız olunması durumunda geri çekilmenin normal karşılanması gerektiği fikri toplumda yerleştirilmelidir. Genel manası ile yukarıdaki niteliklere sahip bir hareket "Nasıl" sorusunun cevabıdır.

2) "Merkezi bir disiplin ve bağlayıcı karar alma mekanizmalarından yoksun olarak örgütlenen Dönüş Hareketi" derken, kastettiğim şey şudur : Derneklerde kendiliğinden bir araya gelen fakat hiçbir zaman dernek yönetimlerinden gerekli desteği görmeyen,hatta sorun kaynağı olarak algılanan insanların yönetimlere bağlı komiteler komisyonlar şeklinde örgütlenmeleri desteklenmeleri sağlanmalıdır. Bunun bir üst kurumu olarak Federasyon ve DÇB bünyesinde Rusya ve Türkiye cephelerinde dönüş hareketinin genel sorunları ile ilgilenen bir dönüş komitesi olmalıdır. Sosyal ve hukuki meseleleri takip edebilecek bir hukuk komitesi olmalıdır. Dönecek insanları oradaki koşullar, amaç, hedef, topluma uyum konularında bilgilendirecek bir eğitim ve propaganda komitesi olmalıdır. Bütün bu ortak yapının desteğini arkasına alarak giden kişi orada yalnız olmadığını hissetmeli, oraya gitmekle görevinin bitmediğinin bilincinde olmalıdır. Bu yolla giden kişinin burada ve orada sorunlarına her türlü yardımcı olunmalı fakat o kişi de arkasında duran ve kendisine cemiyet adına destek sağlayanlara karşı bir sorumluluk taşımalıdır. Yani tamamen başına buyruk hareket etmemeli,edememelidir. Bunlar tabii ilk adımda yapılabilecek basit şeyler. Böylesi bir yapının gerekliliğinde uzlaşılırsa nasıl olacağı ayrıca tartışılır zaten.

3) Dönüş Hareketi kadrolarının toparlanması gerekir, demişsiniz. Bu kadrolar dağılmış durumda mı? Kimi bilinen isimleri hala "orada, burada" görüyoruz, duyuyoruz. Bunlar arasında belli bir örgütlülük yok mu? Artık farklı şeyler mi söylüyorlar? Bu farklar nelerdir? Tekrar bir araya gelme çabası var mı? Burada söylemek istediğim tam olarak şudur : Önceki dönemde Kafkasya’ya yönelik bazı tespitler yanlış yapıldı, dolayısıyla dönen insanların büyük kısmı başarısız oldu. Hedef doğrudur, çıkış noktası doğrudur, fakat hareket başarısızdır. Ve başarısızlığa uğrayan veya tespitlerinde hatalar olduğunu gören pek çok insan bu gün bir kenara çekilmiş durumdadır. Bu mağlubiyet psikolojisi artık ortadan kalkmalıdır bence. Herkes bu doğru olarak konulan hedefe ulaşılmasında nasıl katkı sağlayabileceğini yeniden gözden geçirmelidir. Dönemeyebilir insan, koşulları elvermeyebilir, dönmüş ama tutunamamış olabilir, taşa mı tutacaksınız adamı? Fakat bu insanlar yenilmişlik psikolojisini alt ederlerse yeniden harekete katılır dönebileceklere bir şekilde el verir,destek olur,dönebileceklerin en fazla sayıya ulaşabilmesi için çalışırlar. Bu konuda bir organizasyon oluşmasına bir güç oluşmasına katkı sağlarlar.

Aslolan anayurduna karşı vefa duygusunu ve samimiyetini yitirmemek değil midir?

Saygılarımla.

 

Lhepserko Tarık
21.12.2005

Sayın Yıldız,

Yanıtınız için teşekkürler. Kimi sorularım cevaplandı, kimi sorunları ise yanıtınızdan sonra daha iyi anlayabiliyorum. Ancak yeni bazı sorular oluştu kafamda. Bunları yazıya dökmeden önce yazınızı bir kez daha okumak istiyorum. Tekrar görüşmek dileğiyle.

Saygılarımla

Not: Eğer bu konuyu burada tartışmak sakıncalıdır diyorsanız, yazmak zorunda olmadığınızı, bunu yanlış anlamayacağımı bilmenizi isterim.
 

Kaya Şenvar
21.12.2005

Sayın Ergün Yıldız'ın, Sayın Tlhepserk'o'nun, Sayın Necdet Hatam'ın, yazılarını dikkatlice okudum ve anladığım kadarıyla bende kimseyi eleştirmeden, dönüş konusunda küçük bir tahlil yapmak istedim. Yıllarca dönüş konusunda; teori ve pratik için çok şeyler söylendi, yapıldı, çalışıldı vs… Kimilerinde başarılı olundu, kimilerinde de başarısız...

Dönüş için, sizlerinde yazdığı DÇB ve KAF-FED'in çözüme yönelmesi ve bu konuda dönüş için Rusya ve Türkiye'den kolaylıkların sağlanması çalışmaları, komisyonlar ve komitelerin kurulması vs. Bunlar hepsi güzel ve maalesef şu anda teori olarak gündemde… Bu teorinin pratiğe ve hemen günümüze uygulanması da zaman alacağa benzer. Dolayısıyla dönüş hareketinin ivme ve hız kazanması anlamında Federasyon ve DÇB'nin yapacaklarını ya da belki de yapamayacaklarını beklemekten ziyade; dönmeyi düşünen samimi insanların artık düşünmeyi bırakıp alt yapılarını nasıl oluşturacaklarını ve pratiğe geçirmek için somut adımlarını atmaları gerekmektedir.

Nedir bu somut adımlar?

1) İdealist ve kararlı olmak: Yönünüzü çevirip , döneceğiniz vatanınız için orada geçim ve idame şartlarını net şekilde ortaya koymaktır. Mali anlamda küçük de olsa bir birikiminiz yoksa, orada bir işle uğraşmak için yetkin olduğunuz bir zanaat veya meslek vs. yoksa, ilk 1 yıl içerisinde hiçbir şekilde iş yapamayacağınızı ve Rusça bilmeden de ekonomik anlamda iş yapamayacağınızı bilmeli ve bunu kabullenerek gitmelisiniz.

2) Evliyseniz, en başta eşiniz ve ailenizin sizin gibi düşünmesi şart. Sadece düşünmek değil, inanması da lazım. Değilse orada yaşam size hüsranlarla ve sıkıntılarla dolu olacaktır. Bununla birlikte ailenizin, eşinizin, çocuklarınızın uyum sorunu ve dil sorunları nedeniyle bir sürü sahneler yaşanacak ama bir süre sonra her şey rayına da oturacaktır. Işte o süreyi atlatmak önemlidir.

3) Oturma izni ve akabinde vatandaşlık hakkı için, bir hayli yol kat etmeniz gerekecektir. Eskisi gibi oturma izni başvurusu dahil işlemler artık kolay değil ve meşakkatlidir. Ancak bunu bir problem olarak görürseniz, her şeye sorun penceresinden görmeye de başlarsınız. Dolayısıyla, orada idame, uyum, oturma izni, dil öğrenimi (özellikle Rusça), komşuluk ilişkileri (oralı insanlarla), iş kurma ve yürütme, mali konulardaki yatırım ve gelecekteki ekonomik yön tayini, okuyan çocuklarınız varsa onların gelecekte iş ve hayatını idamesi ile ilgili düşünceleriniz ve de en son söyleyeceğim; oralı olmayı istemek düşünceniz çok önemlidir ve idealinize yön verir ivme kazandırır. Mentalite farklılığı, yaşam standardı, hayata hangi pencereden baktığınız, gelecekle ilgili var olma derdinizin olması ve beklentileriniz bunların hepsini bir arada ve samimi düşünen ve size el uzatan kişi ve kuruluşlarla irtibat kurmakta fayda vardır. Değilse orada her şey için bir kulp takılabilir.

Size bir örnek vermek isterim; bu yıl KAF-FED Maykop'a 3 öğrenci okumak üzere burs sağladı. Yani her yıl Kabardey Balkar Cumhuriyeti ve Adigey Cumhuriyeti için; 10'ar kişilik kontenjan KAF-FED’e veriliyor. Bu kontenjandan Maykop için 3 kişi Türkiye'den talip çıktı. Bu 3 öğrenciden 2 kişisinin aileleriyle temas kurdum. Daha doğrusu 1 tanesinin babası çok yakın arkadaşımdı ve bana bu konuda danışınca haberim olmuştu. Diğeri de dolaylı tanıdığım çıktı. Tabi hemen bu öğrenciler için bir şeyler yapmak gerektiğini düşündüm ve daha önceden geçmiş yıllarda yaşanan polemikler ve sorunlar tekrar yaşanmasın diye; kendi bildiğim ve pratikte yaşadığım kadarıyla bilgilerimi ve önerilerimi bu çocuklara (gençlere) aktardım ve her şeyi açık açık anlattım. Özellikle o samimi arkadaşımın oğluna kendisiyle birebir temas kurduğum ve Ankara'da oturduğu için direkt görüşme ve anlatma imkanım oldu. Bu delikanlıya söylediklerimi aynen aktarıyorum. Kesinlikle oraya okumaya gitme mantığının sonucu ve okulu bitirme sonrası; "…ORALI OLMAK, ORADA ÜRETMEK VE YAŞAMAK OLMALI…" dedim.. Orada vatanım diye her şey senin istediğin gibi olmayacak ya da olmayabilir. Dolayısıyla yurtta kalma, yemek problemleri, tanışma ve uyum, dil öğrenimi aşamasındaki sıkıntılar gibi problemlerden direkt olarak bahsettim. Bir genç için olağan üstü özgür ve güzel bir ortam. Dolayısıyla oradaki tüm hareketlerinin takip edileceğini ve yorum yapılacağını, okuldaki başarısından tutunda, yaşam biçimi ve ahlakı için sürekli kontrol mekanizması olacağını anlatmaya çalıştım. En son babasının da eski ve samimi bir dönüşçü olması sebebiyle, "…Orada yürekli ve iyi bir Adige delikanlısı ol ve eskiden gidip de geri dönenlere orada kalmayı başararak ve uyum sağlayarak örnek ol ve hatta bunu ispat et..." dedim. Şimdi bu anlattığım örnekten ne demek istediğimi anladığınızı tahmin ediyorum. Şimdilik bu kadar… Yönünüz, yüreğiniz, düşünceleriniz ve samimi adımlarınız vatan için olsun…

Kalınız sağlıcakla…

 

Lhepserko T.
21.12.2005

Merhaba Sayın Yıldız,

Konuyu biraz daha açmak anlamında sormak istediğim bir iki şey daha var. Anavatanımızın, Diasporadan dönebilecek insanlarımızdan yana bir kaygısı var mı? ''Sokaktaki insan" nasıl düşünüyor Yönetim kademesindeki büyüklerimiz hangi kaygıları dile getiriyorlar? (Kimi geziler yapan insanlarımız dergilerde çıkan yazılarında çok sıcak yaklaşımlar sergilendiğini söylüyorlar. Ama ben kimi tartışmalardan, sanki, özellikle yönetim kademesindeki büyüklerimizin, kimi sıkıntılarının olduğu izlenimi edindim. Yanılıyor muyum?)

- Çerkeslerin Anavatanlarına dönüşleri konusuna RF nasıl bakıyor?
- Bugün dönenler tamamıyla "apolitik" insanlar olsalar veya RF hakkında olumsuz hiçbir şey düşünmeseler dahi, daha kitlesel dönüşlerle Kuzey Kafkasya'nın nüfus yapısının değişmesi, RF tarafınca bir "tehdit" olarak algılanabilinir mi?
- Bildiğim kadarıyla Yeltsin'in 1991 yılında halkımıza yapılan tarihi haksızlıktan (Soykırım ve sürgün) dolayı bir özür dileme olayı var. Bunun boyutu tam olarak nedir?
- Ilk dönüş hamlesinin başarısız olmasının veya yeterince gelişmemesinin nedeni, ağırlıklı olarak, Anavatanın mı yoksa Diasporanın mı buna yeterince hazırlıklı olmamasından kaynaklanıyor?
- Anavatanda bir "Dönüş Vakfı" var. Derneklerde de (en azından Ankara'da olduğunu sayın Atçı söylemişti) Dönüş Komisyonları var. Sizin söylediğiniz komite veya komisyonlar bu var olanlardan farklı bir şey mi? Dönüş Komitesinin veya Komisyonunun Hukuk, Eğitim, Propaganda Komitelerinin olması, eğer derneklerimizde veya Federasyonda da benzer birimler varsa, mümkün mü?
- "Dernek yönetimlerinden gerekli desteği görmeyen, hatta sorun kaynağı olarak" algılanan insanların, hem de "örgüt içinde örgüt"e benzer bir yapılanmaları dernekler tarafından nasıl desteklenebilir?
- Siz tartışma talebinize bile bir yanıt alamadığınızı söylüyorsunuz. Peki, bugün atılacak ilk adım ne olmalı?

Saygılarımla.
 

Psıne
22.12.2005

Sayın Tarık Lhepserıko,

Bir şeyleri aramızda tartışalım, fikrimizi ortaya koyalım diyoruz; fakat öte yandan da mesele uzadıkça bu konuda "ahkam kesen adam" durumuna düşmekten endişe ederim. Çünkü sizin mesajınızda sözünü ettiğiniz "sokaktaki insan" benim. Yani dönüş fikrine inanan, gelecekteki varlığımızın bu fikrin gerçekleşebilmesi ile direkt ilişkili olduğunu düşünen, bu cemiyetin bir ferdi olarak söylüyorum söylediklerimi. Her hangi bir kesiminin veya kurumun fikirlerini size yansıtıyor ya da birileri adına söz sarf ediyor değilim, onlar adına konuşmak da üstüme vazife değil. Sorduğunuz bu sorulara resmi manada muhatapları isterlerse cevap verirler.

*** Ben, önceki mesajlarımda olduğu gibi yine üzerine basa basa belirtmek isterim ki, söylediklerim sadece kendi şahsi kanaatlerimdir.

*** Diyorsunuz ki: Sokaktaki insan nasıl düşünüyor? Yönetim kademesindeki büyüklerimiz hangi kaygıları dile getiriyorlar? Anavatanımızın, diasporadan dönebilecek insanlarımızdan yana bir kaygısı var mı?

Yukarıdaki sorularınız konusunda şahsi düşüncelerim olduğuna bir kez daha vurgu yaparak kanaatlerimi yazayım: Bana göre sokaktaki insanlar, yani cemiyetimizin ezici çoğunluğu dönüş konusuna olumlu bakıyorlar. En azından benim edindiğim izlenim bu yönde. Fakat bu olumlama, sadece genel manada bir sempati ve destek biçiminde yansıyor. Yani temelinde bir bilinç, bir kararlılık yok. Bu mesele hala cemiyet tarafından geleceğimizi doğrudan ilgilendiren bir dava olarak algılanamıyor. Hal böyle olunca, hareket geleceğe yönelik bir planlama ve organizasyonu olan, uzun soluklu bir mücadele haline gelemiyor. En küçük sorunda, en küçük karşı propagandada vazgeçilebilecek öylesine bir ciddiyetsiz örgütlenme olarak kalıyor.

Yönetim kademesindeki büyüklerimizin sıkıntılarını ve özel konuşmalarına yansıyan kaygılarını ben bilemiyorum, bilsem bile kalkıp burada yazmam ayıp olur, zaten kimse de gelip bana dert yanmış değil bu konuda. Ben yine bu cemiyetin bir bireyi olarak gözlemlerimden edindiğim kanaati yazayım size: Cemiyetimiz içerisinde bazı kesimlerin, bazı insanların davranışları bizi temsilen toplum önüne çıkan insanlarımızı zor duruma düşürüyor, sıkıntıya sokuyor zaman zaman. Bizler, her ne kadar şimdi olduğu gibi bilgisayarımızın başında, dernekte, kahvede veya arkadaş grubumuzda çok rahat aklımıza geleni ağzımıza geleni söylüyor olsak da bu meseleler resmi bir hüviyete büründüğünde, bizim davranışlarımızın faturası adımıza temsil yetkisi kullanan insanların önüne konuyor. O nedenle her birey bu konularda sorumlu davranmak durumundadır şahsi fikrimce.

Anavatanın diasporadan dönenler için bir kaygısı korkusu, bir endişesi olduğunu düşünmüyorum şahsen. Karşınızdakiler Afrika’da bir kabile değil, en nihayetinde yüzde 90 üzerinde yüksek eğitimli nüfusa ve komünizmden gelen katı kurumsal disipline sahip bir devlet. Her ne kadar bizim alıştığımıza benzemese de bir düşünme, algılama hayatı yorumlama ve yaşama biçimleri var. Şimdi kalkıp onların arasına gider, sonrada onları yargılamaya kalkarsak bu normal midir sizce? Biz içerisine gittiğimiz topluma uyum sağlamak yerine, o toplumu kendi inançlarımız yargılarımız yönünde dönüştürmeye kalkarsak; üstelik bunu radikal tavırlarla yapmak istersek bu normal midir? Üstelik bizim ısrarla dayattığımız inanç, itikat, politika -veya her ne ise- bunu alıp bir başkaları kendi çıkarları için kullanıyorlarsa ve biz, bize kucak açan o topluma bilerek veya bilmeyerek zarar verir pozisyona gelmişsek bu normal midir?

İşte bu tür uyumsuzluklar ortaya çıkmadığı sürece, onları yargılayıp; onlara nizam, intizam vermeye kalkışmadığımız sürece, yaşam biçimlerini, sosyal yapılarını politik istikrarlarını değiştirecek, tehdit edecek risk kaynakları haline gelmediğimiz sürece anavatanın bizden rahatsız olacağını düşünmüyorum. Bizlerden rahatsız olsalar dönüş yasalarını çıkartırlar mıydı ? Bizlerden rahatsız olsalar dönün diye sürekli çağrıda bulunurlar mıydı ? Bizlerden rahatsız olsalar orada yerleşenlere izin verirler miydi?

Rusya meselesi ile ilgili sorularınıza bir cevap olacaksa o konuda şöyle düşünüyorum. Rusya, -Yeltsin döneminde- bizim tarihsel bir sürgün yaşadığımızı ve büyük kayıplara uğradığımızı yarım ağız ifade etti. Peki bizler tarihsel bir haksızlığa maruz kalmış, acı bir sürgün yaşamış bir halkın bireyleri gibi mi davranıyoruz, o günden bu güne bir bakın. Tarihsel bir sürgün yaşamış halkın ilk talebi ne olur sizce ? Kendi topraklarında yeniden bir araya gelmek ve o topraklara döktüğü canların anısına o topraklarda yok olmadığını gösterecek güçlü, modern kendi ayakları üzerinde durabilen bir toplum yaratmak değil midir görev? Peki biz ne yapıyoruz bu konuda? Dönüşü gerçekleşebilir kılmak yerine, insanlarımızı birer, üçer, beşer, onar oraya transfer etmek yerine; bunu da yapamıyorsak oradaki idarelerimizi cemiyetlerimizi toplumsal yapımızı istikrarlı ve güçlü kılmaya çalışmak yerine inançlarımızı, politikalarımızı transfer etmeye çalışıyoruz.

Rusya bizim dönüşümüzü kendisi için hayati bir mesele gibi ele almaz, bizim üzüleceğimiz sorunlara bizden fazla üzülmez de. O nedenle Rusya’nın gündemine sokacağımız bir meseleyi önce ciddi şekilde kendi gündemimize almamız gerekir. Ilk dönüş hamlesinin başarısız olmasının nedeni tek başına anavatan veya diasporadır demeyelim. Bu başarısızlık; anavatanın güçsüz, diasporanın da örgütsüz ve hazırlıksız olmasından kaynaklandı bence. Daha sonraları ise bu nedenlerin başına samimiyetsizlik geldi oturdu. Anavatanda Dönüş Vakfı var, burada da Dönüş Komisyonu var. Oradaki vakıf, buradaki komisyondan (dolayısıyla federasyondan) güç alırsa bir iş yapabilir. Buradaki komisyon da temsil ettiği insanlardan güç alırsa oradaki vakıfa güç verebilir. Işte bu noktada mesele yine bireylere gelip dayanıyor. Eğer cemiyetin bireyleri konuyu bir "yeniden millet olma", "anayurduna sahip çıkma" meselesi gibi algılarlarsa bu kurumlara güç verirler, sorunu sahiplenirler. (Gördüğünüz gibi tam bir kısır döngü içerisindeyiz.) Eğer bireylerimiz toplumun çoğunluğunu oluşturan sayıda bu konuyu sahiplenmiyor, hala bir bilinç ile sorunu ele alıp bir irade gösteremiyorlarsa bunun nedenlerini er ya da geç birileri tartışılmak üzere cemiyetin önüne getirecektir. Benim böylesi bir iddiam yok. Sadece gözlem yapıyor gördüklerimi de yazıyorum.

Saygılarımla.
 

Lhepserko T.
22.12.2005

Sayın Yıldız,

Bu defa sizi "sorguya çekiliyormuşsunuz" hissine kapılmaktan kurtarmaya çalışayım. :-) Aslında sorularımı size yöneltmemin sebebi hem sizin de söylediğiniz gibi "sokaktaki insan" olmanız hem de uzun zamandır izlediğim bu sitede kendi düşündüklerime, hissettiklerime yakın düşünceleri veya hisseleri sizde yakalamış olmam.

Birçok açıdan sayın Hatam’ın söylediklerinin de kafama yattığını söyleyeyim bu arada (zaten aranızdaki fark da o kadar büyük değil). Aldığım yanıtlar, kimi yeni soruları da beraberinde getirmekle birlikte, beni tatmin ediyor. Bu nedenle iletişimi devam ettirirseniz sevinirim. Söylediklerinizin sadece sizi bağladığını anladım. (Benim yazdıklarım ise çoğunlukla benim, Talebe'nin ve Çerkes olmayan bir bayan arkadaşın ortak görüşü. Aynı çatı altında yaşadığımız için çok şeyi önce kendi aramızda tartışıyor, sonra yazıya döküyoruz. Talebe'yle aramızdaki en önemli fark herhalde onun kendini önce "insan" sonra "Çerkes" olarak tanımlaması; benim ise "hem Çerkes hem insan" demem.) Bunları şunun için açıklamak istedim: Talebe'nin şimdiye kadar yazdığı çoğu şeye katılıyorum ve bunları tekrar etmek istemiyorum... "Çoğunluk dönüş konusuna olumlu bakıyor, sempati duyuyor ama bir bilinç ve kararlılık yok", "...hareket geleceğe yönelik bir planlama ve organizasyonu olan uzun soluklu bir mücadele haline gelemiyor... Ciddiyetsiz bir örgütlenme olarak kalıyor." diyorsunuz. Katılıyorum. Hatta zaman zaman Konsey'in veya Vakıf’ın yazılarını okuduğumda, hemen herkesin "yüzünü anavatana döndüğünü" görüyorum. Ancak somut adımlar atılamıyor, gecikiliyor. Bilinç ve kararlılığın oluşması, uzun soluklu bir mücadele ve planlama ancak ciddi bir örgütlenmenin yapabileceği bir iş.

Aslında bunun, bu işlerle uğraşan herkes tarafından bilinmesi gerekir ve ben bunu kimi düzeylerdeki insanlarımızda göremeyince sanki gizli bir "tasfiyecilik" yapılıyor kuşkusuna kapılıyorum. Daha da kötüsü, durumun gittikçe daha genç nesillerce de kanıksanır hale gelmesi. "Anavatan, dönüş" düşünceleriyle kurumlarımıza gelen insanlarımızın bu kararlı olmayan yapılarımızda eriyip gitmeleri. Yani şu kısır döngü... Aslında ciddi bir örgütlemenin adımlarını atmanın tam zamanıdır diye düşünüyorum. Çünkü her ne kadar ilk hamleyi yapanlar; şu veya bu biçimde geri çekilmek zorunda kalmışlarsa da, bu psikoloji henüz toplumumuza öyle büyük oranda yansımamış; tam tersine dönüş düşünsel olarak toplumca benimsenmiş.

Ortaya çıkacak bir dönüş örgütlenmesinin hızla geniş bir kesimi bünyesine toplayabileceğine inanıyorum. Beklemek zaman yitimine, bugün dönüş düşüncesinden etkilenen kesimlerin kaybedilmesine, yıpranmaya ve oluşan kimi uygun koşulların yitirilmesine neden olabilir. Bilinç ve kararlılık öyle kendiliğinden oluşmaz. Bunun için teorik ve pratik öncülük edebilecek insanlar olmalı ve bunların uzun soluklu bir mücadeleyi taşıyabilecek bir örgütlenmesi. Siz de zaten bunun gerekli olduğunu söylüyorsunuz.

Ancak içinden çıkamadığım, daha doğrusu yanıtını bulamadığım sorular; nereden başlamalı, kimlerle başlamalı, nasıl başlamalı? Anavatana dönmekten bahsetmiyorum, bunu örgütlemeye nereden, nasıl, kimlerle başlanmalı? Sayın Şenvar bahsetmişti. Yanlış anlamadıysam Nalçik'te ve Maykop'ta üniversitede okumak için federasyona verilen 20 kişilik kontenjandan üçü doldurulabilmiş. Yine dün, hangi sayfadaydı şimdi hatırlamıyorum, bir arkadaş "Yahu bu kadar Çerkeslikten bahsediyorsunuz, peki ben niye şu anda dernekte yalnız oturuyorum" diyordu ama bunun yanında ardı ardına delegeler gidiyor, geliyor. Sanki iş, dönüşü örgütlemeye değil de, insanların anavatana üçer, beşer, onar transferine değil de Kafkasya ile iş, ticaret ilişkileri kurmaya dönüşmüş gibi. Öyle olunca öncelikler değişiyor, hitap edilen kitle, kurulan ilişkiler değişiyor, çalışma yöntemi değişiyor; hatta anavatanla bu türden ilişki kuramayacak insanlarımız ihmal ediliyor. Lobicilik -ki bunun, uygulamalardan yola çıkarsam eğer tam olarak da bilinmediğini söyleyebilirim-, parlamenterlerle veya bürokratlarla ilişkiler derken bir bürokratlaşma tehlikesi çıkıyor ortaya.

Uzatmayayım, Sayin Hatam "kendi çemberimizi, Türkiyelilik çemberini" kırmaktan söz etmişti. Doğru diyor. Ancak bu kendiliğinden olmaz. Anavatanın durumunu en iyi oradakiler bilir ama sizin de söylediğiniz gibi eğer buradaki kurumlarımız; federasyon olsun, derneklerimiz olsun, yetkin olmazlarsa sorumluluklarını yerine getirmezlerse ne Dönüş Vakfı bir işe yarar ne de dönüş gerçekleşir. Ben bu kurumlardaki, hepsinin değil ama çoğu, insanımızın derdinin dönüşü; en azından sizin veya sayın Hatam’ın çizdiği çerçevede örgütlemeye niyetli olduklarına da inanmıyorum. Samimi olarak dönüşe inanan insanlarımızın, gençlerimizin kurumlarımızı, yöneticilerimizi sorgulamaları gerekir. Hatta gerekirse bu "Dernek çemberi”ni kırıp, dönüşü örgütlemeleri...

Bilinç, kararlılık kendiliğinden oluşmaz. Gel deyince de insanlar gelmez. Bilinci oluşturacak, bunu en geniş kesimlere taşıyacak, "sokaktaki insan"a ulaşacak aydın insanlara, genç insanlara ihtiyaç var. Cemiyetimize dönüşün mümkün olabileceğini gösterecek, bunu pratiğe dökecek kararlı, atak, kaybedecek fazla bir şeyi olmayan öncü çıkısına... Bu insanların iş-ticaret dertleri olmaz. Yaşadıkları ülkelerin partileriyle veya örgütleriyle çıkar ilişkileri olmaz. Bu ülkelerle öyle koparılamaz bağları olmaz. Hem plan-program çıkarırlar, hem de yol haritası. Yeter ki, "kendi çemberimizi kıralım", bu genç-aydın insanları bulup, önlerini açalım. Bilmem yanlış mı düşünüyorum?

Saygılarımla.
 

Şebatnik
22.12.2005

Kim demiş Talebe gitmiş diye? Talebe yazıyor, işte son yazı onun. Tekrar hoş gelmişler.
 

Psıne
22.12.2005

Sayın Tarık Lhepserıko,

Sanırım yavaş yavaş sözün bittiği yere geliyoruz. Şimdiye kadar sorunları sayıp döktük, eminim sorunların nedenleri konusunda herkesin kendince söyleyecekleri vardır. Işte şu aşamadan sonra, söyleneceklerin böyle uluorta söylenmemesi gerektiğini düşünüyorum. Eğer ortada bir sorun olduğunu tespit etmiş isek, bu sorunun aşılması gerektiğinde hemfikir isek, geriye bu sorunları yaratan nedenleri konuşmak, nedenleri ortadan kaldırmaya çalışmak kalır.

Sözün bittiği yer dedim, çünkü: Resmiyette dönüş; derneklerimizin, onların üst kuruluşu olan federasyonumuzun, onun da üst kuruluşu olan Dünya Çerkes Birliği’nin önüne görev olarak koyduğu bir faaliyet konusudur. (Tıpkı ortak alfabe gibi, tıpkı ortak eğitim, ortak kültür faaliyetleri, ortak politika tespiti, ortak yayın kuruluşu tesisi gibi.) Aynı kurumlar dönüş hareketinin başarıya ulaştırılması meselesinde yetkili ve sorumludurlar. Yetkilidirler, çünkü DÇB bu konu ile ilgili bir dizi kararlar almıştır bu güne kadar. Sorumludurlar, çünkü bir üst kuruluşun aldığı kararları uygulamak bu kurumların görevidir. Yani şimdiye kadar tartıştığımız ve tartışmadığımız bütün sıkıntıların birinci dereceden muhatabı federasyon, dernekler ve DÇB'dir, şu anda dönüş konusunda birileri bu cemiyete resmen bir şeyler söyleyecekse söz onlardadır. Yukarıda da söylediğim gibi sorun masaya yatırılır, herkes söyleyeceğini söyler ve yapılacaklar konusunda yeniden el ele tutuşularak harekete geçilir. Yapıyormuş gibi yapmaktan vazgeçmek gerek, bir şeyler çözümlenebilecekse çözümlenir, çözümlenemeyecekse en azından kabullenilir ama her halükarda bu illüzyondan vazgeçmek durumundayız artık.

Ben hiçbir zaman yeniden toparlanmayı; ayrılık gibi, ayrı bir örgütlenme gibi düşünmedim, doğru da görmem. Sorun varsa düzeltmektir görev, terk edip gitmek değil. Zaten güçsüz olan derneklerimiz için bunu da bir bölünme meselesi haline getirmenin bir anlamı olamaz. Federasyonda dönüş komitesi var, üye derneklerde de bu komiteler oluşturulursa ve doğru dürüst çalışır, kısmen bağımsız iş yapar hale getirilirse, her şey yoluna girer bence. Kaldı ki, bu hareket uzun vadede devletlerle yönetimlerle muhatap olacaktır, dolayısıyla resmi manada bu halkın en azından çoğunluğu adına temsil yetkisine sahip olmalıdır. Sizce şu aşamada görevli yetkili kurumların ne söyleyeceklerini görmek gerekmez mi? Icap ediyorsa bir toplantıda konuyu tartışmalara açmalarını talep etmek, mevcut yapının niçin işlemediğini sorgulamak gerekmez mi? Bütün bunlar yapılamıyorsa, yapılmasına müsaade edilmiyorsa o zaman herkes hareket serbestisi kazanır. En azından o sizin söylediğiniz genç öncü grupların harekete geçirilmesinden başka çare kalmadığı net olarak tespit edilmiş olur.

Bireysel olarak; dönüşün bizim milletimizi kurtaracak yegane çözüm olduğunu artık kimse tartışmamalıdır bence. Herkes bu doğrunun hayata geçebilmesi için ne katkı sağlayabiliyorsa onu ortaya koymalı, kimse kimseyi özel koşullarını bilmeden yargılamamalıdır. Adam gidemiyordur ama belki oraya gidebileceklere bir yardım, bir destek sağlayacak durumdadır. Adam gidemiyordur ama orada üç insanın ekmek yiyeceği bir iş kurabilecek durumdadır. Dün dönüşçü olan ama bu gün dönemeyenler de çıkıp bunun nedenlerini açıkça ortaya koymalı, vazgeçtilerse, vazgeçtiklerini beyan etmelidirler. İnsanlardan samimi olmalarını beklemek en doğal haktır. O nedenle toplarsınız cemiyetinizi, kardeşim dönüş işine ne katkın olabilir, döner misin, dönemeyeceksen dönebileceklere ne gibi bir fayda sağlayabilirsin, dersiniz. O insan da birilerinin kendisini yargılamayacağından emin olarak; ne olabileceğini, ne yapabileceğini net şekilde tespit eder, taahhüt eder. İşte o zaman toplumun bütünü meseleyi birlikte sahiplenir, kimisi gider, kimisi gidene ekonomik destek sağlar, kimisi gidenin buradaki sorunlarını çözmeye yardımcı olur. En büyük kazancımız ise bu illüzyonun ortadan kalkması olur. Gerçek durumumuzu görür koşullara göre sağlıklı bir değerlendirme yaparız, ulaşılabilir hedefler koyarız.

Saygılarımla.

 
sayfa  1    2    3    4    5    6    7    8    9    10    11    12