...................
...................
DÖNMEK YA DA DÖNMEMEK. İŞTE BÜTÜN MESELEMİZ...   -4
Yılmaz Berberoğlu
20 Haziran 2004
                         
...................
 
...................
Necdet Hatam
18.11.2005

Sevgili Azmi,

Dönüşe karşı olmamanız sevindirici. Ancak gerçekten halkımız için bir şeyler yapmak istiyorsak; kendimizi, halkımızın psikolojisini iyi anlamamız gerekiyor. Şimdi bulamadım ama ilkel düşünce yapısının kötülük anlamına gelmediğini, onun da kendine özgü bir yapı olduğunu çok güzel anlatan bir kitap okumuştum. Bulduğumda sizlerle paylaşacağım.

Ama ondan önce çok net olarak söyleyebileceğim halk olarak ilkel düşünce yapısını hala koruduğumuzdur. Tek tek kişiler olarak değil, toplum düşünce yapısı olarak. Bu nasıl olabilir demeyin. İnsanlarımız başka gruplarla olduklarında hayranlık uyandıracak kadar çağdaş, başarılı. Öyle olmasa partilerde, şirketlerde politik olaylarda, içinde bulunduğu ortamda lider konumunda bu kadar insanımız olabilir mi?

Ancak aynı arkadaşları derneklerimiz çatısı altında bir görün. Genel müdürü olduğu şirkette herhangi bir konuda gelen öneriye ilk sorusu "evet güzel ama bunu nasıl ne zaman hangi para ile ve nereden gelecek bir para ile" diye soran Çerkes dernek çatısı altında şirkette sorduğu soruların hiçbirini yanıtlamadan önerilerde bulunabilir.

Daha güncel bir örnek vereyim:

Çerkeslerin Birliği diyoruz. Amaçları, dünya görüşleri, dilleri .... Farklı insanların salt aynı halktan oldukları için, birlik olabildikleri tarihte görülmüş mü ki salt Çerkes olduğumuz için birlik olabilelim? Bunun olabileceğini savunan arkadaşların özel yaşamına bakın birlik için düşünce birliğinin öncelikli, zorunlu, düşünce ve amaç birliğine dayalı olmayan birlikteliklerin uzun süreli olamayacağını söyleyeceklerdir size...

İlkel düşünce yapısına verilen örneklerden biridir çocukların, öğrencilerin davranışı. İyi not aldığında kendisi almıştır. Derslerden aldığı not zayıf ise elbetteki "öğretmen vermiştir". Peki tarihte başımıza gelenlerden hep birilerini, sadece birilerin, suçlu bulmak; halkımızın payını irdelememek, gelecek için neler yapılması konuları tartışılırken kendimizin yapacağı şeylerden çok başkalarının yapması gerekenlere öncelik vermek, şu sitede bile tartışmaların daha çok sonuç alınamayacak konularda sürmesi; somut, üretime yönelik sayfaların rağbet görmemesi, kendimize yapılan hakaret sözcüğü içeren hakareti görüp topluma yapılan hakaretin, hakaret olduğunun farkında olmamak, ilkel düşünce yapımızın sonucu değil de nedir?

Örneğin çeşitli platformlarda; bir süre, yazılan her konuda kendisini bir şeyler söylemek zorunda sanan bir arkadaşımızın ayrılma nöbeti tutuyor, yeni bir site kurduğunu buradaki arkadaşları oraya beklediğini yazıyor. Ama elbetteki herkesi değil "akıllı olanları mı", "aklı selim sahibi olanları" mı gibi bir çerçeve ile. Siz de bu arkadaşımızın bu sözlerinin bu site katılımcılarına hakaret olduğu uyarısı yapmıyor aksine; ‘’aman, zaman, ayrılmayın’’ anlamına sözler yazıyorsunuz.

Eminim ki, arkadaşımız eğer yazılarımızı okumayı sürdürüyorsa "ayrılma nöbeti" deyimini bizleri akıl selim sahibi olmamakla suçladığı sözlerden daha ağır bulacaktır. Dahası siteden birçok yandaş da bulacak tavırlarımı eleştiren de çıkacaktır.

Tüm bunlara benzer davranış özelliklerimiz olduğunu çok öncelerden yaşamış, farkında olmuştum. Ancak bunların ilkel düşünce yapısı ürünü olduğunu, böyle adlandırıldığının "Yaralı Bilinç- Geleneksel Toplumlarda Kültürel Şizofreni" adlı kitabı okuduktan sonra farkında oldum. (Metis Yayınları. İranlı bir yazarın Daryus Shayegan'ın.) Felsefe bilgim benim de çok derin değil, kimi bölümlerini anlamakta çok zorlandım, kimi bölümlerini hiç anlayamadım. Ama anladığım bölümlerde bile sanki bizi anlatıyordu.

Sonuç olarak sevgili Azmi, yanıtınız benim yazdığıma yanıt olmadı bence... Siz tavrımı, üslubumu eleştirdiniz ama görüşlerimden hangisine katılıp hangisine katılmadığınızı söylemediniz. Örneğin; Yılmaz kardeşimiz anavatandakilerin bedel ödemeden bu günlere geldiğini iddia etti, ben öyle olmadığını ileri sürdüm. Sizin bu ve benzeri eleştirdiğim konularda ne düşündüğünüz hala bilinmiyor.

Sevgili a.e.,

İşimiz zor elbetteki. Ancak tartışarak, olabildiğince tartışarak sağlıklı sonuçlara varabileceğimiz inancındayım.

Sevgili Talebe,

Bu nick'e eskiden müstear isim derlerdi değil mi? Bence önemli olan içerik. Abrek-2 meraklı arkadaşımızın dediği gibi nick'i kimin hakaret ettiği bilinmesin amacı ile kullanmıyorsa kullanmasında bir mahzur yok gibi geliyor bana. Ama birlikte üretecek isek elbetteki yüz yüze geleceğimiz günler de gelecek. Evet üslup konusunda birbirimizi uyaralım elbetteki ama bu olayın özünü kaçırmamıza neden olmasın derim. Daha doğrusu önce yazıda savunulan düşünceye ilişkin görüşümüzü söyleyelim önce, söyleniş şeklini beğenmediysek o konudaki uyarıyı da ekleyelim derim...

Talebe ile ayrıntılı düşünce paylaşımı daha sonra. Söylediklerine bakılırsa pek yeni bir talebeye benzemiyor. Siz ne dersiniz?

Sevgilerimle...
 
 
Bülent Atcı
18.11.2005

Sayın katılımcılar,

Hepinizi öncelikle saygı ile selamlıyorum. Dönüş ve ya dönüşçüler konusu gerçekten ulusal sorunun çözümünün yegane anahtarı olduğu konusu su götürmez bir gerçektir.

Buna rağmen kimileri başkaca çözüm önerileri sunar durur yıllardır, aynı zamanda da "efendim ben dönüşe karşı değilim" de derler el insaf bu arkadaşlar samimi iseler her hangi bir yazılarında şunu neden yazmazlar
"Dönüşçüler ve dönenler bizim diasporada kalanların varlıklarının da teminatıdırlar".

Oysa biz dönüşcüler biliyoruz ki diasporanın tamamının dönenemeyeceğini biliyor iddea da etmiyoruz onları da yok sayamayacağımızı da her zaman söylüyoruz.

Diasporada çözüm arayan arkadaşlar sizin en büyük yanılgınız dönüşçüleri rakip olarak algılamanızdır. Oysa dönüş ve dönüşler diasporanın üretmiş olacağı çözümlerinde şemsiyesi olacaktır hiç şüpheniz olmasın.

Wuzınsheke.
 
 
Azmi Berberoğlu
18.11.2005

Sevgili HATAM,

Öncelikle sağduyulu olup, aklımızı duygularımızın önüne koyduğumuzda, çözümlenemeyecek SORUN olmadığına inanırım.

Neden TARTIŞMA ÜSLUBU üzerinde böylesine çok durduğumu EN IYİ sizin anlayabileceğini değerlendiriyorum. Zıra karşılıklı olarak birbirimizden ancak bu şekilde bir şeyler alabiliriz.

Siz yaptıklarınız itibariyle değerlendirildiğinizde AKSİYONER bir insansınız, üretip paylaşmak istiyorsunuz ve seçtiğiniz DİL konusu, bizim en önemli sorunlarımızdan. Bu nedenle sizi kutluyorum. Sayın B. ÖZBEK'te bu konuda epey mücadele veriyor.

Doğru bir tespit yapmışsınız ÇERKES'ler, bireysel olarak yaptıkları işlerde ÇOK başarılı olup her alanda önemli işler başarıyor. Ancak, İŞ ÖRGÜTLENİP derlenip toparlanma aşamasına geldiğinde maalesef aynı başarıyı göremiyoruz!

Bir tarafta eziklik hisseden İNSANlar genel olarak böyle oluyorlar. Ancak bu sorunu da zamanla aşabileceğimize olan inancım tamdır. (Tabii ki, organize olmak çok zor ve zahmetli bir İŞ'tir. Zaman, hoşgörü ve sürekli mücadele ister.)

Öte yandan hepimizin zaman zaman içerisine düştüğü önemli bir yanlışa işaret etmeliyim... Karşımızdaki insanların yazdıkları konudaki ANA FİKİR yerine, eleştirmek için kenardan köşeden bir şeyler çıkarıp, onlar üzerinden yorum yapıyoruz. Ve inanın çoğunluklada ANA fikre hiç değinmiyoruz bile.

Yılmaz beyin yazısındaki ANA FİKİR, diasporada yaşayan bizlerin (Tıpkı Yahudilerin yaptıkları gibi) birbirimize sarılıp EKONOMİK ve SOSYAL alanda güçlenerek, atavatanımıza bu şekilde bir destek sağlamak suretiyle mücadele verelim şeklinde özetlenebilir. Kısaca dönüp orada mücadele yerine bulunulan yerde güçlü olup, mücadeleyi buradan sürdürmek istiyor. Bir YÖNTEMdir, saygı duyarım, bu görüşe katılıp katılmamak ise ayrı bir şeydir.

Düzenli ordular karşısında mücadele verenleri ise yıllarca düşmanlarına KÖK söktürdükleri, ve asla teslim olmadıkları içinde onları övüyor. (Bundan gurur duyduğu da anlaşılıyor)
Sanırım en iyi açıklamayı kendisi yapar.

Bendenizin görüş ve düşünceleri ise son derece açık ve net.

Dönüş düşüncesine KARŞI değilim. Ancak koşullarının oluşması gereğine de inanıyorum. Sözgelimi, insanlar hangi IRK'tan olurlarsa olsunlar, yerleşmek için KENDİlerine ve AİLE bireylerine İNSANCA yaşam koşulları sağlayabilecekleri ortamlar aramakta ve oralara gitmektedirler. (Almanya, Fransa, İngiltere, USA vs.) Bunu tek koşul olarak da koymuyorum, tabii ki diğer unsurlarda önemli, ancak yaşam koşulları TÜM insanların istisnasız dikkat ettikleri bir realitedir. Sonuç olarak yapmamız gereken çok fazla ödevimiz olduğunu düşünüyorum.

Saygılarımla
.
 
 
Baykaldı.H
18.11.2005

Değerli arkadaşlar,

Bu konunun karşılıklı zıtlaşmalara dönmesini asla kabullenmiyorum. Yani birisi eline silahını almış bana ille de döneceksin diyor, ötekisi ise hayır dönmeyeceksin yoksa vururum diyor. Hangi güç bana dönmeye karar verdiysem durdurabilir veya hangi güç kalmaya karar verdiysem gönderebilir.

Boşuna kafa yormayalım bu konuya. Çünkü insanları hiç bir şeye zorlayamazsınız. Sadece gitsek iyi olur ya da kalsak daha iyi olur zihniyetinin dışına çıkamayız. Kim kimin gitmesine ya da kalmasına karışabilir söyler misiniz? Hadi gidelim diye çağrı yapanlara önce siz buyurun diyorum, sonrada kalalım burada yaşantımızı devam ettirelim diyenlere de o zaman asimilasyona karşı bir çare bulun diyorum. Şunu da ilave etmek istiyorum, dönüş yapanlara herkesin büyük bir saygı ve hayranlılık duyması gerekir. Çünkü işini, çevreni, arkadaşlarını, her şeyini bırakıp anavatanda olsa bilmediğin bir yere yerleşmek büyük bir cesaret ister. Bu yüzden sizi kutluyor bir gün umarım çoğumuza oralara yerleşme imkanı ve cesareti verir Allah.

Saygılar.
 
 
Talebe
18.11.2005

Selamlar,

Dönüş konusunu gündemde tutmaya devam edeyim. :-))

Ah az daha unutuyordum: Kaya'ya "Kaya", Elif'e "Elif" diye hitap ederken Necdet Hatam'a "Necdet ağabey" diye hitap etmem yanlış anlaşılmasın. Herkese saygım var ama arkadaşlar arasında, "yoldaşlar" arasında "siz"li "biz"li veya "bay"lı "bayan"lı konuşmalara gerek olmadığını düşünüyorum.

Kiminizden genç, kiminizden de yaşlıyım ama herkesin bana ismimle (takma ismimle :-) ) seslenmesi, saygısızlık yapmadıkça, beni sevindirir.

Necdet Hatam'a "Necdet ağabey" diyorum ama benden daha yaşlı veya genç olduğu için değil. Benden daha bilgili, deneyimli, düşüncesi ve pratiği ile daha tutarlı olduğu için! Tam da benim kafamdaki "Thamade" tanımına uygun bir insan olduğu için...

Bülent, kısa ama özlü ve doğru yazıyor: Dönmek istemeyenlerin de garantisi dönenler olacaktır. Aslında bu dönme kelimesini pek sevmiyorum ama... Hani özellikle Türkiye'deki sol gruplar arasında neredeyse "ihanetçi" anlamında kullanıldığı için! Belki de bu kelime dünyada ilk defa böylesi bir pozitif anlam yükleniyor. :-))

Necdet ağabey, bir önceki çağrımla bu kadar işinin arasında sana bir yük de ben yükledim herhalde. Kusura bakma. Çağrım aslında "dönüşçü"lere.

Her birimiz bir "manifesto" da veya "Yol Haritası”nda açılması gereken veya netleştirilmesi gereken (aslında bunların hiçbiri yeni şeyler değil biliyorum. Belki de onlarca yüzlerce kez konuşuldu, yazıldı-çizildi ama tüm bunlar bütünlüklü olarak bir araya getirildiğinde işlevi farklı olacaktır) başlıklardan birini üstlenelim, araştıralım ve yazıp burada tartışmaya açalım. Son şeklini verdikten sonra bizim "Yol Haritamız" olsun.

Sonra aynı şeyleri söyleyen insanlar olarak bir toplantı düzenleriz. Tanışır görev dağılımı yaparız. Dünyanın dört bir tarafına dağılır dağa-taşa, kurda-kuşa "Yol Haritamız”ı anlatırız. Kitapçık haline getirir en ücra köşelere ulaştırırız. Tüm ilgili kurum ve kuruluşlarla tek bir elden, tek bir yürekten ilişkiye gireriz...

Kafkasya'ya dönüş idealist insanların ama ancak böylesi organize bir gücün başarabileceği bir iştir. Ancak böylesi organize bir güç Kafkasya’nın olanaklarını, ihtiyaçlarını daha iyi görür ve dönüşü bu ihtiyaç ve olanaklar çerçevesinde örgütler. Ancak böylesi bir örgütlenme yapılacak yardımların optimal bir şekilde, en gerekli ve öncelikli alanlarda kullanılmasını sağlar. Kafkasya’nın ekonomik haritasını çıkarır, iş alanlarını ve gerekli insan profilini belirler. Gerekirse anavatanda gerekli yasal düzenlemelerin yapılması sağlar, ister. Bu şekilde olursa dönecek insanlar da, neye nereden başlayacağını bilemez duruma düşmezler, "hayal kırıklıkları" en aza indirgenir...

Biraz fazla mı hayal kuruyorum acaba?

Saygılarımla.
 
 
Yagerey
18.11.2005

Maf,

Bana göre sorun ve çözümü aşağıdaki şu cümlelerinizde yatıyor.

"Kafkasya'ya dönüş idealist insanların ama ancak böylesi organize bir gücün başarabileceği bir iştir. Ancak böylesi organize bir güç Kafkasya’nın olanaklarını, ihtiyaçlarını daha iyi görür ve dönüşü bu ihtiyaç ve olanaklar çerçevesinde örgütler.

Ancak böylesi bir örgütlenme yapılacak yardımların optimal bir şekilde, en gerekli ve öncelikli alanlarda kullanılmasını sağlar. Kafkasya’nın ekonomik haritasını çıkarır, iş alanlarını ve gerekli insan profilini belirler.

Gerekirse anavatanda gerekli yasal düzenlemelerin yapılması sağlar, ister. Bu şekilde olursa dönecek insanlar da, neye nereden başlayacağını bilemez duruma düşmezler, "hayal kırıklıkları" en aza indirgenir..."

Biraz fazla mı hayal kuruyorum acaba?

Bence kesinlikle hayal değil olması gerekenlerdir. Gerçekten büyük bir iletişimsizlik var. Kusura bakılmasın ama bu konuda sırf dernekler yeterli değil ve dünyanın emeği de harcansa yeterli olmayacaktır.

Önce Kafkasya'nın ihtiyaçları çok net tespit edilmeli, kimi ne bekliyor, kim ne yapabilir, kimlerin gitmesi oraya artı değer kazandırır bunları çok iyi cevaplamak lazım. Bunun içinde çok detaylı çalışabilecek bir ekip lazım.

Wupsou.
 
 
Necdet Hatam
19.11.2005

Değerli Arkadaşlar,

Altmışlı yılların sonlarından beri anavatanla sıkı denebilecek ilişkilerim var. Doksan ikiden beri de Anavatanda yaşıyorum. Bir başka sayfada yeğenlerimin bile beni adımla çağırmalarını yadırgamadığı yazmıştım. Yani en genciniz de bana abisiz, seslenebilirsiniz.

Tüm eleştirilerinizi aynı ciddiyetle değerlendirdiğimi bilmenizi istiyorum. Ancak daha hızlı ve sağlıklı yol alabilmemiz için, diasporamızın yaptığı tüm hatalara kaynaklık eden bir anlayışı düzeltmemiz, bir eksikliği gidermemiz gerektiğini düşünüyorum.

Diasporanın durumunu iyi analiz edebilirseniz, yanlış anlayışın ne olduğunu siz de göreceksiniz: Çeşitli dernek çalışmalarına, çıkartılan dergilerde, internet sitelerinde, platformlarda yazılanlara bakıldığında görülen şu.

Zaman zaman Kafkasya'nın sözü edilse de çoğu yazının içeriği Kafkasyasız bir Kafkasya'nın amaçlandığı izlenimi veriyor. Dahası sorunun çözümünü anavatanda düşünenler bile politika üretirlerken, anavatandakiler ne der, bugünlere kadar vatan bekçiliğini yapanların politik yaklaşımı ne olabilir, bilgi ve deneyimlerimizi nasıl bir araya getirir halk yararına olan politikayı nasıl belirleriz gibi bir kaygı taşımıyorlar.

Hep verdiğim örnekle, sebep ne olursa olsun köyünden uzak düşmüş bir aile ferdinin, emekliliğinde bile dönmeyeceği köyündeki evinin düzenini, evde oturan kardeşine sormadan, onun görüşünü, olurunu almadan düzenlemeye kalkması gibi bir şey. Bu elbetteki önce ahlaki değil. İkinci olarak da başarı şansı hiç yok.

Ben bu yaklaşımın bilebildiğimiz ulusal siyasal hareketlerle, bizim siyasal hareketimizin hiç benzeşmediğinin farkında olunmamasına bağlıyorum. Örneğin bir Yahudi hareket, Kürt hareketi, Filistin hareketi...

Tüm bunlarda öncelik örgütlerdedir. Devlet kurmayı amaçlayan örgütlerdedir. Başarılı olan hareketlerde devleti kuran örgüt olduğu için devlet yetkililerini seçen de bu örgüttür. İsrail için bunu hemen örnekleyemeyeceksek de Kürt hareketinde çok açık olarak gördüğümüz gibi Irak'taki iki Kürt örgütünün liderlerinden biri Irak Cumhurbaşkanlığına, diğeri de Kürt bölgesi başkanlığına seçilmişlerdir. Ve bu bölgede daha çok uzun yıllar siyasal erk örgütlerin elinde olacaktır. Seçilecekleri, örgüt belirleyecektir.

Bizim öyle bir örgüt kurma şansımız da yok, bizim için böyle bir örgütün gerekliliği de yok. Dahası böyle bir amaçla kurulmuş örgütün başarı şansı da yok.

Biraz açalım. Bizim harekette, kimilerinin düşlediği anlamda örgüt kurulamadan Rusya Federasyonu üyesi Adige cumhuriyetlerimiz ve şimdilik tanınmamış olsa da Bağımsız Abhazya Cumhuriyeti'miz var. Kimileri muhtarlık da dese, kimileri belediye de dese, ya da olduğu gibi Rusya Federasyonu üyesi Cumhuriyetler oldukları kabul edilse de hazır örgütler.

Yasal olarak vergi toplayabilen, bu vergileri ulusal sorunların çözümünde kullanabilen, dahası kimi ulusal sorunların çözümünde Federasyonun yardımını alan örgütler. Hemen iki örnek vereyim.

İlk Dünya Adıghe Müzik Festivali'nin giderleri Federasyonca karşılanmıştır. Kosova Adıghelerinin anavatana getirilmesinde Federasyonun parasal ancak ondan daha önemli politik katkıları olmuştur. Dahası Federasyonun bu tavrı olmasaydı bu dönüş gerçekleşmezdi. Çerkesleri yurdundan eden Çarlık Rusya'sının bayrağını bayrak edinmiş, devlet armasını arma seçmiş Rusya Federasyonu Hükümeti konuyu gündemine almış sorunun çözümünü görüşmüş ve ilgili bakanlarını görevlendirmiştir.

Özetle söylemek istediğim var olan devlet yapılarımıza, ve devletlerimizin üyesi bulunduğu Rusya Federasyonu'na karşı hiçbir muhaceret örgütünün başarı şansının olmadığıdır.

Böyle yanlış bir anlayış mutlaka edinilmesi gerekli bilgilere de maalesef kulakları tıkamakta güzel gelişmelerden hiç haberdar olunmamakta ya da bu çok önemli gelişmeler yeterince önemsenmemektedir.

Bu konuda Abhazya konusu yeterli örnektir sanıyorum. Bana göre Diaspora Abazalarının sorunu o denli çözülmüştür ki Abaza dernekleri bile artık zorunlu değildir (dikkat gerekli değil demiyorum, zorunlu değildir diyorum). ya da derneklerin tek görevi, birincil görevi irtibat bürosu gibi çalışmak olmalıdır. Çünkü Abhazya Cumhuriyeti, diasporasının Abhazya'ya dönüşünü devlet politikası olarak benimsemiştir.

Nerede olursa olsun her Abaza'nın vatandaş saydığı yasayı parlamentosunda kabul etmiştir.

Birkaç yıldır faaliyet gösteren Devlet Dönüş vakfı kurmuştur. Abhazya'da maaş alan herkesin maaşının yüzde ikisi bu vakfın kasasına gitmektedir. Yarın öbür gün bu vergilerden pay ayırmaya, devlet bütçesinden pay ayırmaya gidecektir. Pratik ilerledikçe gerekli yasal düzenlemeler de yapılacaktır.

Şimdi sorarım size bu gelişmelerin yazıldığı sitede genç arkadaşlarımızın anavatanda yasal düzenlemeler yapmaktan söz etmesine gerek var mı. Olsa olsa bunlardan nasıl yararlanılacağı ve nasıl geliştirileceği tartışılabilir.

Sakın her Abaza'nın pılını pırtısını toplayıp hemen dönmesinin zorunlu olduğunu söylediğimi sanmayın. Kendi özelinde ne zaman döneceğini kendisi bilecektir. Ancak bu dönüş oluşuncaya kadar, eğer samimi ise bu programa mutlaka katkıda bulunmak zorundadır. Zaten bir Abaza eğer saygınlığını korumak istiyorsa bunu yapması gerektiğini, devlet politikasına katkıda bulunmadığı zaman devletin gözünde saygınlığını yitireceğini hemen kavrayacaktır.

Derneklerin zorunlu olmadığını söylemiştim. Buna takılanlar olmasın diye açıklayım. ABD bu yıl 55.000 kişiye oturma izni verecek, süresini tamamlayanlar vatandaş olacaklardır. ABD bu adayların hiçbirini dernekler arcılığı ile bulmamakta bunun için o ünlü STK lara ihtiyaç duymamaktadır. Şartlarını belirlemekte Kanada örneğinde olduğu gibi başvuruları kendine göre değerlendirmekte uygun olanlara buyur demektedir.

Şimdi sorarım size Amerika vatandaşı olmayı düşleyen biri, yada Amerika'ya dönüşü sağlamayı amaç edindiğini söyleyen bir STK. ABD'nin Irak'taki uygulamalarını eleştirebilir mi? Eleştiren, yazan, çizen, ABD karşıtı eylemlere katılanların seçilme şansı olabilir mi? Elbetteki hayır.

Bunu bilebilmek için de çok bilgiye gerek olduğunu sanmıyorum. Bu sonuca ulaşmak için İç güdünün bile yeterli olduğu inancındayım. Bir ülke kendisine küfreden, ülkeyi karıştırma ihtimali olan birine niye oturma izni, vatandaşlık versin. İnanın tarihi haklılık bile bunu sağlamaya yetmez.

Daha anlatılacak epeyce şey var. Onları da sonraki yazılara bırakalım.

Ama sevgili talebe ve ilgilenenlere iki bin yıllarından beri en az üzerinde tartışılacak manifesto taslağının bulunduğunu, çeşitli platformlarda yayınlandığını, DÇB 2003 kongresinin de küçük değişikliklere bunu kabul ettiğini söyleyebilirim. İsteyenlere bu taslağın Adıghey Adıghecesini, İsteyenlere de Kheberéey Adıghecesini gönderebilirim. Yada biraz zaman alacak ama dilenirse Latin alfabesi ile de yayınlarız. Sitemizde bizlere yardımcı olur sanırım. Ne dersiniz?

Değerli Arkadaşlar, bakmayın arada birilerinizi üzdüğüme sizleri ve sitemizi çok seviyorum. Sizlerle geleceğe olan umudumun büyüdüğünü de bilmenizi istiyorum.

Kalın sağlıcakla...
 
 
Talebe
19.11.2005

Selamlar,

Cemal ağabeyim, herhalde kendimi tam ifade edemedim. Necdet Hatam'ı da sadece "gıyabında" tanıyorum ama yıllardır halkımız için mücadele ettiğini, anavatanımıza döndüğünü biliyorum. Yazılarını okuyorum. Bilgili, deneyimli, tutarlı... Bu nedenle ağabey (aslında ben Abi diyorum da, CC sürekli ağabey diye düzeltiyor:-) ) diye hitap ediyorum.

Tanıyayım tanımayayım, onun kadar bilgili, deneyimli ve tutarlı herkese aynı şekilde hitap ederim; hatta önlerinde saygıyla eğilirim. Allah’ın yarattığı hiçbir kula saygısızlık etmem, etmemeye çalışırım ama herkese "ağabey" diye hitap etmememi de mazur gör lütfen!

"Siz"li "biz"li konuşmaları pek sevmiyorum. Nasıl düşünüyorsam öyle konuşuyorum, nasıl konuşuyorsam da öyle yazıyorum. Bana "sen" diye hitap edilmesini isterim ama isteyene de "siz" diye hitap ederim. İnan kimseye saygısızlık etmek gibi bir düşüncem yok ama ben dönüş konusunu, bunu öncelikli bir sorun olarak görenlerle tartışmak istiyorum.

Bir önderliğimiz, örgütlenmemiz olmadıkça faaliyetlerimizin somut kazanımlar haline dönüşmesi, kalıcı olması mümkün değildir. Bu nedenle ortaya atılan tüm projeler gerçekte ikincil öneme sahipler. İyidirler, güzeldirler, insanların yaşamlarına bir renk katarlar ve belki yok olmayı geciktirirler ama hepsi o kadar!

Hepsinden önemlisi de bu tür projeler ve faaliyetler kişilere bağımlı projeler ve faaliyetlerdir. Bu kişilerin hevesleri biter veya şu-bu nedenle çekip giderlerse bu projeler de ortada kalırlar. Daha da kötüsü bu faaliyetlere katılan genç, samimi insanların hayal kırıklığına uğramalarına, küsüp gitmelerine neden olurlar.

Bilgilenme, deneyim kazanma öylesine zorlaştı ki, bir insanın kendi çabalarıyla doğruya ulaşabilmesi neredeyse mümkün değil. Halbuki kolektif bir beyin hepimiz için bu süreci hızlandıracak, yorulanların elinden tutup onları yeniden ayağa kaldıracak, tek tek dereleri birleştirip ırmağa dönüştürecektir.

Arayış içerisinde olan o kadar çok insan var ki ama kimse nereden başlayacağını bilmiyor?

Bize sakin derneklerimize sahip çıkın; gidin, gelin demeyin. Dernekler bir umut vermiyor!

Vatandaşlık hakkımızı bile bize doğru dürüst ulaştırmadılar. Hatta hala neden Çerkes Kültür Dernekleri vs. diye değil de Kafkas Kültür Dernekleri adı altında faaliyet gösterdiklerini bile anlamıyorum. Hiç mi yararları olmadı veya olmuyor? Oldu tabii, oluyor da! Ancak misyonlarını tamamladılar. Daha doğrusu gelinen aşama daha farklı örgütlenmeleri gerekli kılıyor. Derneklerimizin geleneksel yapısı, onların böyle bir dönüşümü göstermelerinin önünde bir engel.

Dönüş tüm anavatanı ve diasporayı kucaklayacak, her ikisine gereken önemi verecek, gücümüzü anavatanın gelişmesi ve güçlenmesi yönünde örgütleyecek bağımsız ayrı bir örgütlenme olarak ortaya çıkmalıdır. Anavatanın ihtiyaçlarını belirlemeli, planlı- programlı bir dönüşü örgütlemelidir.

Saygılarımla.
 
 
Talebe
20.11.2005

Selamlar,

Gecenin bir vakti yorgun argın işten eve geldim, bir şeyler atıştırdım ve PC'nin karşısına geçtim. Necdet ağabeyin, Batıray ağabeyin yazılarını ve dünkü yazımı tekrar okudum.

Kendimi bir KKK derneğindeymişim gibi hissettim. Hani kimi gençler "heyecanlı" çıkışlar yaparlar da daha deneyimli insanlarımız onları yatıştırmaya çalışırlar, daha soğukkanlı olmaya davet ederler ya...

Batıray ağabey, Almanya’nın Alman kökenlilerin Almanya'ya dönüşünü örgütlemesi; bunu nasıl yaptığı bize nasıl örnek olabilir ve ya biz bu örnekten nasıl yararlanabiliriz? Almanya gibi güçlü olmayı mı bekleyelim ve ya Almanya kadar olanaklara? Bu mümkün mü? Yok değilse biz bu örnekten nasıl yararlanabiliriz? Ne yapmalı?

Necdet ağabey, ABD'nin 45.000 göçmen kabul etmesi, bunun şartları ile bizim anavatanımıza dönüşümüz arasındaki paralellik nerede? ABD'ye göç etmek isteyenler oradaki daha iyi yaşam koşulları, iş olanakları peşinde koşan "umuda yolcular". ABD kapısına yığılan yüz binlerce göçmen adayından her yıl birkaç binine ülkeye giriş yapma, vatandaşlığa geçiş yapma izni veriyor. Bunu yaparken ince eleyip, sık dokuyor. Kendisine iş gücü olarak en yararlı olabilecekleri seçiyor. Tıpkı eskiden Afrika’nın bir köşesinden topladığı siyahi kölelerin ellerini ayaklarını, hatta dişlerini kontrol ettiği gibi her şeylerini didik ediyor bu göçmen adaylarının. Yetmedi, Afganistan'a, Irak'a vs.ye ABD vatandaşlığına layık olduğunu kanıtlaması için masum insanları öldürmeye gönderiyor. ABD Anayasası'na mutlak sadakati şart koşuyor. Böylece ülke içindeki politik dengeleri de kontrol altına alıyor.

Bizim anavatanımıza dönüşümüzle ABD'nin "Umuda Yolcular"ı arasında dağlar kadar fark var herhalde...Yoksa, anavatanımız da, ABD gibi, dönmek isteyenler arasında politik tercihlerine göre bir seçme-eleme mi yapmalı? ABD bu uygulaması ile kurulu düzenini korumaya çalışıyor, mümkünse muhalif olmasın istiyor. Biz de mi öyle yapalım yani? Bizden farklı düşünenlere anavatanımızda yer olmasın mı? Böyle bir vatan anavatan olabilir mi? Öyleyse insanlara dönün demenin, dönmeyenlere kızmanın ne anlamı var? Eğer böyleyse çağrıyı biraz düzeltmek lazım: "Diasporada yaşayan Çerkeslerden, anavatanımızdaki kurulu statükoyu benimseyenler, buna muhalif etmeyecek olanlar anavatanlarına dönebilirler" diye mesela... Peki bugünkü statükonun, izlenen politikaların bizim için en hayırlısı olduğuna kim karar veriyor? Elbette bugünün koşullarında buna anavatan karar verecek ve bizim böylesi siyasi karar alma süreçlerine bugün için katılmamız mümkün değil. Ancak farklı düşünenleri, farklı düşündükleri için anavatanlarına sokmayalım mı? ABD örneği biraz kafamı karıştırdı!

Doğru; bizim durumumuz ne Almanların, ne Yahudilerin ne de Filistinlilerin durumuna benziyor. Zaten oluşturulacak örgütleme de devletleşmeyi değil, anavatanı desteklemeyi ve güçlendirmeyi kendisine hedef almalı, dönüşü daha sağlıklı; planlı-programlı örgütlemeli.

Diaspora mı anavatan mı ikilemine düşmemeli. Dıştan gelebilecek tehlikelere karşı kayıtsız şartsız anavatanı savunmayı kendisine görev edinecek ama anavatanın bir irtibat bürosu veya konsolosluğu düzeyine indirgenmeyecek demokratik bir örgütlenme. Gerektiğinde anavatan üzerinde belli bir etkinliği olabilmeli. Diaspora anavatanımız için çok gerekli binlerce olanağa, insan kaynağına sahip. Bunların aktarılması, bilgi alışverişi vs. böylesi bir örgütlenme ile daha hızlı olur, bir çok olanağın çarçur edilmesinin önüne geçilir. Arayış içerisinde olan insanların önüne somut görevler koyar...

Saygılarımla ve iyi geceler. (Eğer hemen yatağa girmezsem yarın işyerinde uyuklayan bir şefleri olacak iş arkadaşlarımın. :-) )
 
 
Cemal Atik
21.11.2005

Sayın Talebe,

Derneğe gitmeyeceksiniz, dernekçiliği sorunun çözümü için uygun bulmayacaksınız.

Toplum içerisinde ne gibi bir yönlendirmeniz ve çalışmalarınız var bilmiyorum, sonrada klavyenin başında oturup herkese ahkam keseceksiniz!

Ohh ne güzel, bunu herkes yapıyor ve yaparda.

Şimdiye kadar ne yaptınız, ne ürettiniz, hangi soruna merhem oldunuz, hangi işin ucundan tuttunuz, hangi önemli olay ya da işte taşın altına el koydunuz? Bunlara cevap verir misiniz?

Sonra şu Çerkes derneği olsun isteğiniz var ya; buna bir anlamda katılıyorum. Çerkes değil, Adige derneği, Adige-Abhaz derneği desek ya da dense mesela...

Peki bu düşünce için ne yaptınız? Kiminle nerede, nasıl tartıştınız ve sonuca ulaştınız ya da sonuca ulaşabildiniz mi? Bu düşüncenizi ne kadar savunabildiniz?

Tabi kolay bu şekilde yazmak ve eleştiri yapmak. Kolay gelsin Talebe...
 
 
Talebe
21.11.2005

Sayın Atik,

Eleştirelin biraz ötesine geçen bir üslubunuz var. Belki de sizin çok önemli gördüğünüz bir konuda farklı düşündüğüm: Yani "takma ad" kullandığım içindir. Dostlar arasında olduğumuzu düşünüyorum, bu nedenle üslubunuzu pek kafaya takmamaya çalışacağım. (Zaten kızsam da bu sanal alemde kendi bilgisayarıma zarar vermekten başka bir şey yapamam. :-))

Ben daha yeniyim aranızda, öğrenmeye çalışıyorum. Bunu yaparken kendi inandıklarımı da söylüyorum. İnan ahkam kesmek gibi bir niyetim yok. Vazgeçemeyeceğim hiçbir düşüncem veya inancım yok. Yeter ki, birileri bunların yanlış olduğunu veya doğruları göstersin. En akıllının ben olmadığımı da biliyorum.

Ama kim olduğumun inan, hele şu aşamada, önemi yok. Arayış içerinde olan bir sürü insan var. Internet bize korkunç bir olanak sunmuş ve bu site... Bu olanaktan yararlanarak bizim için hayati öneme sahip konularda tartışmaya, görüş alış verişinde bulunmaya çalışıyorum.

Dönüş konusunda yoğunlaşıyorum. Çünkü bugün en acil sorunumuzun bu olduğuna inanıyorum. Bunun kadrolarının, örgütlerinin yaratılması gerekir diye düşünüyorum. Diğer her çalışmanın, önemlerini yadsımaksızın, bu eksende ele alınması gerekir diyorum. Çünkü dünyanın en iyi halk dansları ekibini de kursak mesela, eğer bu ekip gittiği; oyunlarımızı sergilediği yörelerde anavatanımızın propagandasını yapmaz, insanlarımızın yüzünü anavatana döndürmezse sorunumuzun çözümüne tam olarak hizmet edemeyecektir. Veya Dil Okulları açmak: Bunlar da yararlı çalışmalar olarak anılacak ama güdük kalacaklardır. Ulusal sorunumuzun çözümünün, her şeyin dönüşün ihtiyaçlarına göre şekillenmesinden geçtiğine inanıyorum ve bunu tartışıyorum. Bu düşünceye inanmamayayım mı bunu tartışmayayım mı?

Derneklerimizin yalnız dönüşçülere kapılarını açma gibi bir lüksleri olamaz. Bu onların misyonunu aşar. Varolmaya, çalışmalarına devam etsinler ama dönüş de kendisini örgütlesin diyorum.

Kişi olarak böylesi bir çalışmanın içerisinde yer almaya hazırım diyorum. Yok eğer böyle bir çalışmanın bugün gerekli olmadığını söylüyorsanız, sizinle de bu çerçevede tartışır, yanlış olan konularda düşüncelerimi veya inançlarımı değiştirir ama benim gibi düşünen insanları aramaya devam ederim. Bu niye yanlış olsun?

Dönüş düşüncesine inananlar 1980'lerin başında, derneklerin kurulmasına yeniden izin verildiğinde önemli bir fırsat yakalamışlardı. Ama bu fırsatı, o günün şartlarının da bunda bir rolü oldu, kaçırdılar. Tarihin tekerleği geriye dönmez. Bu nedenle, yeni oluşan şartlarda yeni oluşumları da gündeme getirmek gerekir diye düşünüyorum. Benim kendi olanaklarımla görebildiklerim bunlar. Göremediklerimi de sizden görmek istiyorum. En akıllı olanının ben olmadığımı da biliyorum. Önümü açacak insanların peşinden gitmeye hazırım. Elimi hangi taşın altına sokmam gerekiyorsa onun altına sokmaya da...

İnsanlar bir yerlere gidip oradaki faaliyetlere katılmadan önce o gittikleri yerleri gözlemlerler. Yapılanların en azından o günkü birikimlerine, inançlarına uygun olup olmadığına bakarlar. İkna olurlarsa katılırlar yok değilse katılmazlar. Bu anlamda derneklerimiz bugün için beni ikna etmiyor.

Derneklerimizin isimlerinden başka kafamı kurca yalan başka şeylerde var. Neden mesela insanlarımı bir çağrıyla isimlerini değiştirmeye, gerçek Çerkesce isimlerini almaya yönlendirmiyor? Neden tarih kitaplarından "Hain Çerkes Ethem" ibaresinin kaldırılması için, sonuç alıcı, bir kampanya açmıyor. Neden sorunlarımıza bu kadar pasif kalıyor?

Çeçenler Çerkes değildir, evet! Ama yıllarca bu insanlarla aynı mekanları paylaştık. Kuzey Kafkasyalıyız dedik. Aynı havayı soluduk. Savaş çıktı, bu defa Çeçenlerle aramızdaki farklara vurgu yapmaya başladık, onların ne kadar Çerkes olmadığına. Yanı başımızda, Çerkes olmasalar da Kuzey Kafkas halklarından biri ki, ben bu halkla mesela "Kuzey Kafkas Halkları Federasyonu" gibi bir çatı altında birlikte yasamak istiyorum, katlediliyor elimizden gelen sadece bu kadar mı? Savaşın çıkmaması için elimizden geleni yapmamız gerekirdi, doğru ama çıktıktan sonra yapılması gerekenler bu kadarla mı kalmalıydı? Hatta izlenen politikaların Çeçenlerle aramızdaki mesafeyi daha da açtığına, onarılması güç tahribatlar yaptığına inanıyorum. "Kuzey-Batı Kafkasya" veya "Adige-Abhaz" kavramları, doğru da olsalar zamanlama açısından yanlış bir dönemde öne çıkarıldılar. Tüm dünya birlik arayışı içerindeyken...

Saygılarımla.
 
 
Talebe
23.11.2005

Selamlar,

Biliyorsunuz, yine işten geldim, bir şeyler atıştırdım ve bilgisayarın karşısına geçtim. "Kavkaz", "Kafkas Vakfı" ve "kafder" gibi sitelere göz attım. Fredrich-Ebert Vakfının Gürcistan ile Kuzey Kafkas Cumhuriyetleri arasında arabuluculuğa soyunması ilginç.

Şimdi tekrar bizim sitemizdeyim!

Son mesajları okudum. Tsey Volkan, a-e arkadaşların yazılarını okumak uykusuz kalmaya değiyor.:-)

Elif'in olumlu mesajı moral veriyor… Ama üslup konusundaki duyarlılığım da devam ediyor!

Alıngan olduğum için değil, aslında biraz da alınganım, ama daha çok bir insanın ne söylediği kadar bunu nasıl söylediğinin de önemli olmasından. Üslubun, biçimin; "iç"in dışavurumu olmasından. Dünyanın en güzel, en doğru düşüncelerinin dahi bunu başkalarına anlatacak dillerde, hayata geçirecek ellerde son derece çirkinleşebileceklerine inandığımdan...

Hele hele insanı, insanları ilgilendiren konularda konuşuyorsak; bunların gelecekleri ile ilgili kafa yoruyorsak çok daha dikkatli olmamız gerektiğini düşündüğümden. Gelecekte kuracağımız toplumda insanlarla nasıl diyaloga gireceğimizin sırları bugünkü üslubumuzda yatıyor. Eğer bugün karsımızdakine "falan feşmekan teraneleri" ... dersek, yarın bizden farklı düşünen, bize sıkıntılarını veya dileklerini anlatmaya gelenlere de aynısını söyleyeceğizdir. Hele bir de "mevki" sahibiysek, yandım Allah!

Veya bizim için önemli olmayan bir şeyin bir başkası için önemli olabileceğini görmeyeceğiz, bunu anlayamayacağız. Herhangi bir konuda yapılanları eleştirenleri, önerilerde bulunanları dinlemeyecek; onun nerede yanlış yaptığını ona anlatmak ve onu ikna etmek yerine "ahkâm kesme" diyeceğiz...

Her neyse...

Kızmış, küsmüş falan değilim. Siteyi terletmeyeyse hiç niyetim yok.Yoksa sayın Cemal Atik'e kim ahkam kesecek?:-) Her köyde bir deli Dumrul'un olmasında yarar var.

Hepinize iyi geceler ve kalın sağlıcakla.

(Rüyanıza girerim inşallah:-))
 
sayfa  1    2    3    4    5    6    7    8    9    10    11    12