|
|
................... |
|
................... |
DÖNMEK YA DA DÖNMEMEK. İŞTE BÜTÜN MESELEMİZ...
-4 |
Yılmaz Berberoğlu
20 Haziran
2004 |
|
|
................... |
|
................... |
Necdet Hatam |
18.11.2005 |
Sevgili Azmi,
Dönüşe karşı olmamanız sevindirici. Ancak gerçekten
halkımız için bir şeyler yapmak istiyorsak; kendimizi,
halkımızın psikolojisini iyi anlamamız gerekiyor. Şimdi
bulamadım ama ilkel düşünce yapısının kötülük anlamına
gelmediğini, onun da kendine özgü bir yapı olduğunu çok
güzel anlatan bir kitap okumuştum. Bulduğumda sizlerle
paylaşacağım.
Ama ondan önce çok net olarak söyleyebileceğim halk
olarak ilkel düşünce yapısını hala koruduğumuzdur. Tek
tek kişiler olarak değil, toplum düşünce yapısı olarak.
Bu nasıl olabilir demeyin. İnsanlarımız başka gruplarla
olduklarında hayranlık uyandıracak kadar çağdaş,
başarılı. Öyle olmasa partilerde, şirketlerde politik
olaylarda, içinde bulunduğu ortamda lider konumunda bu
kadar insanımız olabilir mi?
Ancak aynı arkadaşları derneklerimiz çatısı altında bir
görün. Genel müdürü olduğu şirkette herhangi bir konuda
gelen öneriye ilk sorusu "evet güzel ama bunu nasıl ne
zaman hangi para ile ve nereden gelecek bir para ile"
diye soran Çerkes dernek çatısı altında şirkette
sorduğu soruların hiçbirini yanıtlamadan önerilerde
bulunabilir.
Daha güncel bir örnek vereyim:
Çerkeslerin Birliği diyoruz. Amaçları, dünya görüşleri,
dilleri .... Farklı insanların salt aynı halktan
oldukları için, birlik olabildikleri tarihte görülmüş
mü ki salt Çerkes olduğumuz için birlik olabilelim?
Bunun olabileceğini savunan arkadaşların özel yaşamına
bakın birlik için düşünce birliğinin öncelikli,
zorunlu, düşünce ve amaç birliğine dayalı olmayan
birlikteliklerin uzun süreli olamayacağını
söyleyeceklerdir size...
İlkel düşünce yapısına verilen örneklerden biridir
çocukların, öğrencilerin davranışı. İyi not aldığında
kendisi almıştır. Derslerden aldığı not zayıf ise
elbetteki "öğretmen vermiştir". Peki tarihte başımıza
gelenlerden hep birilerini, sadece birilerin, suçlu
bulmak; halkımızın payını irdelememek, gelecek için
neler yapılması konuları tartışılırken kendimizin
yapacağı şeylerden çok başkalarının yapması gerekenlere
öncelik vermek, şu sitede bile tartışmaların daha çok
sonuç alınamayacak konularda sürmesi; somut, üretime
yönelik sayfaların rağbet görmemesi, kendimize yapılan
hakaret sözcüğü içeren hakareti görüp topluma yapılan
hakaretin, hakaret olduğunun farkında olmamak, ilkel
düşünce yapımızın sonucu değil de nedir?
Örneğin çeşitli platformlarda; bir süre, yazılan her
konuda kendisini bir şeyler söylemek zorunda sanan bir
arkadaşımızın ayrılma nöbeti tutuyor, yeni bir site
kurduğunu buradaki arkadaşları oraya beklediğini
yazıyor. Ama elbetteki herkesi değil "akıllı olanları
mı", "aklı selim sahibi olanları" mı gibi bir çerçeve
ile. Siz de bu arkadaşımızın bu sözlerinin bu site
katılımcılarına hakaret olduğu uyarısı yapmıyor aksine;
‘’aman, zaman, ayrılmayın’’ anlamına sözler
yazıyorsunuz.
Eminim ki, arkadaşımız eğer yazılarımızı okumayı
sürdürüyorsa "ayrılma nöbeti" deyimini bizleri akıl
selim sahibi olmamakla suçladığı sözlerden daha ağır
bulacaktır. Dahası siteden birçok yandaş da bulacak
tavırlarımı eleştiren de çıkacaktır.
Tüm bunlara benzer davranış özelliklerimiz olduğunu çok
öncelerden yaşamış, farkında olmuştum. Ancak bunların
ilkel düşünce yapısı ürünü olduğunu, böyle
adlandırıldığının "Yaralı Bilinç- Geleneksel
Toplumlarda Kültürel Şizofreni" adlı kitabı okuduktan
sonra farkında oldum. (Metis Yayınları. İranlı bir
yazarın Daryus Shayegan'ın.) Felsefe bilgim benim de
çok derin değil, kimi bölümlerini anlamakta çok
zorlandım, kimi bölümlerini hiç anlayamadım. Ama
anladığım bölümlerde bile sanki bizi anlatıyordu.
Sonuç olarak sevgili Azmi, yanıtınız benim yazdığıma
yanıt olmadı bence... Siz tavrımı, üslubumu
eleştirdiniz ama görüşlerimden hangisine katılıp
hangisine katılmadığınızı söylemediniz. Örneğin; Yılmaz
kardeşimiz anavatandakilerin bedel ödemeden bu günlere
geldiğini iddia etti, ben öyle olmadığını ileri sürdüm.
Sizin bu ve benzeri eleştirdiğim konularda ne
düşündüğünüz hala bilinmiyor.
Sevgili a.e.,
İşimiz zor elbetteki. Ancak tartışarak, olabildiğince
tartışarak sağlıklı sonuçlara varabileceğimiz
inancındayım.
Sevgili Talebe,
Bu nick'e eskiden müstear isim derlerdi değil mi? Bence
önemli olan içerik. Abrek-2 meraklı arkadaşımızın
dediği gibi nick'i kimin hakaret ettiği bilinmesin
amacı ile kullanmıyorsa kullanmasında bir mahzur yok
gibi geliyor bana. Ama birlikte üretecek isek elbetteki
yüz yüze geleceğimiz günler de gelecek. Evet üslup
konusunda birbirimizi uyaralım elbetteki ama bu olayın
özünü kaçırmamıza neden olmasın derim. Daha doğrusu
önce yazıda savunulan düşünceye ilişkin görüşümüzü
söyleyelim önce, söyleniş şeklini beğenmediysek o
konudaki uyarıyı da ekleyelim derim...
Talebe ile ayrıntılı düşünce paylaşımı daha sonra.
Söylediklerine bakılırsa pek yeni bir talebeye
benzemiyor. Siz ne dersiniz?
Sevgilerimle... |
|
|
Bülent Atcı |
18.11.2005 |
Sayın
katılımcılar,
Hepinizi öncelikle saygı ile selamlıyorum. Dönüş ve ya
dönüşçüler konusu gerçekten ulusal sorunun çözümünün
yegane anahtarı olduğu konusu su götürmez bir
gerçektir.
Buna rağmen kimileri başkaca çözüm önerileri sunar
durur yıllardır, aynı zamanda da "efendim ben dönüşe
karşı değilim" de derler el insaf bu arkadaşlar samimi
iseler her hangi bir yazılarında şunu neden yazmazlar
"Dönüşçüler ve dönenler bizim diasporada kalanların
varlıklarının da teminatıdırlar".
Oysa biz dönüşcüler biliyoruz ki diasporanın tamamının
dönenemeyeceğini biliyor iddea da etmiyoruz onları da
yok sayamayacağımızı da her zaman söylüyoruz.
Diasporada çözüm arayan arkadaşlar sizin en büyük
yanılgınız dönüşçüleri rakip olarak algılamanızdır.
Oysa dönüş ve dönüşler diasporanın üretmiş olacağı
çözümlerinde şemsiyesi olacaktır hiç şüpheniz olmasın.
Wuzınsheke. |
|
|
Azmi Berberoğlu |
18.11.2005 |
Sevgili
HATAM,
Öncelikle sağduyulu olup, aklımızı duygularımızın önüne
koyduğumuzda, çözümlenemeyecek SORUN olmadığına
inanırım.
Neden TARTIŞMA ÜSLUBU üzerinde böylesine çok durduğumu
EN IYİ sizin anlayabileceğini değerlendiriyorum. Zıra
karşılıklı olarak birbirimizden ancak bu şekilde bir
şeyler alabiliriz.
Siz yaptıklarınız itibariyle değerlendirildiğinizde
AKSİYONER bir insansınız, üretip paylaşmak istiyorsunuz
ve seçtiğiniz DİL konusu, bizim en önemli
sorunlarımızdan. Bu nedenle sizi kutluyorum. Sayın B.
ÖZBEK'te bu konuda epey mücadele veriyor.
Doğru bir tespit yapmışsınız ÇERKES'ler, bireysel
olarak yaptıkları işlerde ÇOK başarılı olup her alanda
önemli işler başarıyor. Ancak, İŞ ÖRGÜTLENİP derlenip
toparlanma aşamasına geldiğinde maalesef aynı başarıyı
göremiyoruz!
Bir tarafta eziklik hisseden İNSANlar genel olarak
böyle oluyorlar. Ancak bu sorunu da zamanla
aşabileceğimize olan inancım tamdır. (Tabii ki,
organize olmak çok zor ve zahmetli bir İŞ'tir. Zaman,
hoşgörü ve sürekli mücadele ister.)
Öte yandan hepimizin zaman zaman içerisine düştüğü
önemli bir yanlışa işaret etmeliyim... Karşımızdaki
insanların yazdıkları konudaki ANA FİKİR yerine,
eleştirmek için kenardan köşeden bir şeyler çıkarıp,
onlar üzerinden yorum yapıyoruz. Ve inanın çoğunluklada
ANA fikre hiç değinmiyoruz bile.
Yılmaz beyin yazısındaki ANA FİKİR, diasporada yaşayan
bizlerin (Tıpkı Yahudilerin yaptıkları gibi)
birbirimize sarılıp EKONOMİK ve SOSYAL alanda
güçlenerek, atavatanımıza bu şekilde bir destek
sağlamak suretiyle mücadele verelim şeklinde
özetlenebilir. Kısaca dönüp orada mücadele yerine
bulunulan yerde güçlü olup, mücadeleyi buradan
sürdürmek istiyor. Bir YÖNTEMdir, saygı duyarım, bu
görüşe katılıp katılmamak ise ayrı bir şeydir.
Düzenli ordular karşısında mücadele verenleri ise
yıllarca düşmanlarına KÖK söktürdükleri, ve asla teslim
olmadıkları içinde onları övüyor. (Bundan gurur duyduğu
da anlaşılıyor)
Sanırım en iyi açıklamayı kendisi yapar.
Bendenizin görüş ve düşünceleri ise son derece açık ve
net.
Dönüş düşüncesine KARŞI değilim. Ancak koşullarının
oluşması gereğine de inanıyorum. Sözgelimi, insanlar
hangi IRK'tan olurlarsa olsunlar, yerleşmek için
KENDİlerine ve AİLE bireylerine İNSANCA yaşam koşulları
sağlayabilecekleri ortamlar aramakta ve oralara
gitmektedirler. (Almanya, Fransa, İngiltere, USA vs.)
Bunu tek koşul olarak da koymuyorum, tabii ki diğer
unsurlarda önemli, ancak yaşam koşulları TÜM insanların
istisnasız dikkat ettikleri bir realitedir. Sonuç
olarak yapmamız gereken çok fazla ödevimiz
olduğunu düşünüyorum.
Saygılarımla. |
|
|
Baykaldı.H |
18.11.2005 |
Değerli
arkadaşlar,
Bu konunun karşılıklı zıtlaşmalara dönmesini asla
kabullenmiyorum. Yani birisi eline silahını almış bana
ille de döneceksin diyor, ötekisi ise hayır
dönmeyeceksin yoksa vururum diyor. Hangi güç bana
dönmeye karar verdiysem durdurabilir veya hangi güç
kalmaya karar verdiysem gönderebilir.
Boşuna kafa yormayalım bu konuya. Çünkü insanları hiç
bir şeye zorlayamazsınız. Sadece gitsek iyi olur ya da
kalsak daha iyi olur zihniyetinin dışına çıkamayız. Kim
kimin gitmesine ya da kalmasına karışabilir söyler
misiniz? Hadi gidelim diye çağrı yapanlara önce siz
buyurun diyorum, sonrada kalalım burada yaşantımızı
devam ettirelim diyenlere de o zaman asimilasyona karşı
bir çare bulun diyorum. Şunu da ilave etmek istiyorum,
dönüş yapanlara herkesin büyük bir saygı ve hayranlılık
duyması gerekir. Çünkü işini, çevreni, arkadaşlarını,
her şeyini bırakıp anavatanda olsa bilmediğin bir yere
yerleşmek büyük bir cesaret ister. Bu yüzden sizi
kutluyor bir gün umarım çoğumuza oralara yerleşme
imkanı ve cesareti verir Allah.
Saygılar. |
|
|
Talebe |
18.11.2005 |
Selamlar,
Dönüş konusunu gündemde tutmaya devam edeyim. :-))
Ah az daha unutuyordum: Kaya'ya "Kaya", Elif'e "Elif"
diye hitap ederken Necdet Hatam'a "Necdet ağabey" diye
hitap etmem yanlış anlaşılmasın. Herkese saygım var ama
arkadaşlar arasında, "yoldaşlar" arasında "siz"li
"biz"li veya "bay"lı "bayan"lı konuşmalara gerek
olmadığını düşünüyorum.
Kiminizden genç, kiminizden de yaşlıyım ama herkesin
bana ismimle (takma ismimle :-) ) seslenmesi,
saygısızlık yapmadıkça, beni sevindirir.
Necdet Hatam'a "Necdet ağabey" diyorum ama benden daha
yaşlı veya genç olduğu için değil. Benden daha bilgili,
deneyimli, düşüncesi ve pratiği ile daha tutarlı olduğu
için! Tam da benim kafamdaki "Thamade" tanımına uygun
bir insan olduğu için...
Bülent, kısa ama özlü ve doğru yazıyor: Dönmek
istemeyenlerin de garantisi dönenler olacaktır. Aslında
bu dönme kelimesini pek sevmiyorum ama... Hani
özellikle Türkiye'deki sol gruplar arasında neredeyse
"ihanetçi" anlamında kullanıldığı için! Belki de bu
kelime dünyada ilk defa böylesi bir pozitif anlam
yükleniyor. :-))
Necdet ağabey, bir önceki çağrımla bu kadar işinin
arasında sana bir yük de ben yükledim herhalde. Kusura
bakma. Çağrım aslında "dönüşçü"lere.
Her birimiz bir "manifesto" da veya "Yol Haritası”nda
açılması gereken veya netleştirilmesi gereken (aslında
bunların hiçbiri yeni şeyler değil biliyorum. Belki de
onlarca yüzlerce kez konuşuldu, yazıldı-çizildi ama tüm
bunlar bütünlüklü olarak bir araya getirildiğinde
işlevi farklı olacaktır) başlıklardan birini
üstlenelim, araştıralım ve yazıp burada tartışmaya
açalım. Son şeklini verdikten sonra bizim "Yol
Haritamız" olsun.
Sonra aynı şeyleri söyleyen insanlar olarak bir
toplantı düzenleriz. Tanışır görev dağılımı yaparız.
Dünyanın dört bir tarafına dağılır dağa-taşa,
kurda-kuşa "Yol Haritamız”ı anlatırız. Kitapçık haline
getirir en ücra köşelere ulaştırırız. Tüm ilgili kurum
ve kuruluşlarla tek bir elden, tek bir yürekten
ilişkiye gireriz...
Kafkasya'ya dönüş idealist insanların ama ancak böylesi
organize bir gücün başarabileceği bir iştir. Ancak
böylesi organize bir güç Kafkasya’nın olanaklarını,
ihtiyaçlarını daha iyi görür ve dönüşü bu ihtiyaç ve
olanaklar çerçevesinde örgütler. Ancak böylesi bir
örgütlenme yapılacak yardımların optimal bir şekilde,
en gerekli ve öncelikli alanlarda kullanılmasını
sağlar. Kafkasya’nın ekonomik haritasını çıkarır, iş
alanlarını ve gerekli insan profilini belirler.
Gerekirse anavatanda gerekli yasal düzenlemelerin
yapılması sağlar, ister. Bu şekilde olursa dönecek
insanlar da, neye nereden başlayacağını bilemez duruma
düşmezler, "hayal kırıklıkları" en aza indirgenir...
Biraz fazla mı hayal kuruyorum acaba?
Saygılarımla. |
|
|
Yagerey |
18.11.2005 |
Maf,
Bana göre sorun ve çözümü aşağıdaki şu cümlelerinizde
yatıyor.
"Kafkasya'ya dönüş idealist insanların ama ancak
böylesi organize bir gücün başarabileceği bir iştir.
Ancak böylesi organize bir güç Kafkasya’nın
olanaklarını, ihtiyaçlarını daha iyi görür ve dönüşü bu
ihtiyaç ve olanaklar çerçevesinde örgütler.
Ancak böylesi bir örgütlenme yapılacak yardımların
optimal bir şekilde, en gerekli ve öncelikli alanlarda
kullanılmasını sağlar. Kafkasya’nın ekonomik haritasını
çıkarır, iş alanlarını ve gerekli insan profilini
belirler.
Gerekirse anavatanda gerekli yasal düzenlemelerin
yapılması sağlar, ister. Bu şekilde olursa dönecek
insanlar da, neye nereden başlayacağını bilemez duruma
düşmezler, "hayal kırıklıkları" en aza indirgenir..."
Biraz fazla mı hayal kuruyorum acaba?
Bence kesinlikle hayal değil olması gerekenlerdir.
Gerçekten büyük bir iletişimsizlik var. Kusura
bakılmasın ama bu konuda sırf dernekler yeterli değil
ve dünyanın emeği de harcansa yeterli olmayacaktır.
Önce Kafkasya'nın ihtiyaçları çok net tespit edilmeli,
kimi ne bekliyor, kim ne yapabilir, kimlerin gitmesi
oraya artı değer kazandırır bunları çok iyi cevaplamak
lazım. Bunun içinde çok detaylı çalışabilecek bir ekip
lazım.
Wupsou. |
|
|
Necdet Hatam |
19.11.2005 |
Değerli
Arkadaşlar,
Altmışlı yılların sonlarından beri anavatanla sıkı
denebilecek ilişkilerim var. Doksan ikiden beri de
Anavatanda yaşıyorum. Bir başka sayfada yeğenlerimin
bile beni adımla çağırmalarını yadırgamadığı yazmıştım.
Yani en genciniz de bana abisiz, seslenebilirsiniz.
Tüm eleştirilerinizi aynı ciddiyetle değerlendirdiğimi
bilmenizi istiyorum. Ancak daha hızlı ve sağlıklı yol
alabilmemiz için, diasporamızın yaptığı tüm hatalara
kaynaklık eden bir anlayışı düzeltmemiz, bir eksikliği
gidermemiz gerektiğini düşünüyorum.
Diasporanın durumunu iyi analiz edebilirseniz, yanlış
anlayışın ne olduğunu siz de göreceksiniz: Çeşitli
dernek çalışmalarına, çıkartılan dergilerde, internet
sitelerinde, platformlarda yazılanlara bakıldığında
görülen şu.
Zaman zaman Kafkasya'nın sözü edilse de çoğu yazının
içeriği Kafkasyasız bir Kafkasya'nın amaçlandığı
izlenimi veriyor. Dahası sorunun çözümünü anavatanda
düşünenler bile politika üretirlerken, anavatandakiler
ne der, bugünlere kadar vatan bekçiliğini yapanların
politik yaklaşımı ne olabilir, bilgi ve deneyimlerimizi
nasıl bir araya getirir halk yararına olan politikayı
nasıl belirleriz gibi bir kaygı taşımıyorlar.
Hep verdiğim örnekle, sebep ne olursa olsun köyünden
uzak düşmüş bir aile ferdinin, emekliliğinde bile
dönmeyeceği köyündeki evinin düzenini, evde oturan
kardeşine sormadan, onun görüşünü, olurunu almadan
düzenlemeye kalkması gibi bir şey. Bu elbetteki önce
ahlaki değil. İkinci olarak da başarı şansı hiç yok.
Ben bu yaklaşımın bilebildiğimiz ulusal siyasal
hareketlerle, bizim siyasal hareketimizin hiç
benzeşmediğinin farkında olunmamasına bağlıyorum.
Örneğin bir Yahudi hareket, Kürt hareketi, Filistin
hareketi...
Tüm bunlarda öncelik örgütlerdedir. Devlet kurmayı
amaçlayan örgütlerdedir. Başarılı olan hareketlerde
devleti kuran örgüt olduğu için devlet yetkililerini
seçen de bu örgüttür. İsrail için bunu hemen
örnekleyemeyeceksek de Kürt hareketinde çok açık olarak
gördüğümüz gibi Irak'taki iki Kürt örgütünün
liderlerinden biri Irak Cumhurbaşkanlığına, diğeri de
Kürt bölgesi başkanlığına seçilmişlerdir. Ve bu bölgede
daha çok uzun yıllar siyasal erk örgütlerin elinde
olacaktır. Seçilecekleri, örgüt belirleyecektir.
Bizim öyle bir örgüt kurma şansımız da yok, bizim için
böyle bir örgütün gerekliliği de yok. Dahası böyle bir
amaçla kurulmuş örgütün başarı şansı da yok.
Biraz açalım. Bizim harekette, kimilerinin düşlediği
anlamda örgüt kurulamadan Rusya Federasyonu üyesi
Adige cumhuriyetlerimiz ve şimdilik tanınmamış olsa da
Bağımsız Abhazya Cumhuriyeti'miz var. Kimileri muhtarlık
da dese, kimileri belediye de dese, ya da olduğu gibi
Rusya Federasyonu üyesi Cumhuriyetler oldukları kabul
edilse de hazır örgütler.
Yasal olarak vergi toplayabilen, bu vergileri ulusal
sorunların çözümünde kullanabilen, dahası kimi ulusal
sorunların çözümünde Federasyonun yardımını alan
örgütler. Hemen iki örnek vereyim.
İlk Dünya Adıghe Müzik Festivali'nin giderleri
Federasyonca karşılanmıştır. Kosova Adıghelerinin
anavatana getirilmesinde Federasyonun parasal ancak ondan
daha önemli politik katkıları olmuştur. Dahası
Federasyonun bu tavrı olmasaydı bu dönüş
gerçekleşmezdi. Çerkesleri yurdundan eden Çarlık
Rusya'sının bayrağını bayrak edinmiş, devlet armasını
arma seçmiş Rusya Federasyonu Hükümeti konuyu gündemine
almış sorunun çözümünü görüşmüş ve ilgili bakanlarını
görevlendirmiştir.
Özetle söylemek istediğim var olan devlet yapılarımıza,
ve devletlerimizin üyesi bulunduğu Rusya Federasyonu'na
karşı hiçbir muhaceret örgütünün başarı şansının
olmadığıdır.
Böyle yanlış bir anlayış mutlaka edinilmesi gerekli
bilgilere de maalesef kulakları tıkamakta güzel
gelişmelerden hiç haberdar olunmamakta ya da bu çok
önemli gelişmeler yeterince önemsenmemektedir.
Bu konuda Abhazya konusu yeterli örnektir sanıyorum.
Bana göre Diaspora Abazalarının sorunu o denli
çözülmüştür ki Abaza dernekleri bile artık zorunlu
değildir (dikkat gerekli değil demiyorum, zorunlu
değildir diyorum). ya da derneklerin tek görevi,
birincil görevi irtibat bürosu gibi çalışmak olmalıdır.
Çünkü Abhazya Cumhuriyeti, diasporasının Abhazya'ya
dönüşünü devlet politikası olarak benimsemiştir.
Nerede olursa olsun her Abaza'nın vatandaş saydığı
yasayı parlamentosunda kabul etmiştir.
Birkaç yıldır faaliyet gösteren Devlet Dönüş vakfı
kurmuştur. Abhazya'da maaş alan herkesin maaşının yüzde
ikisi bu vakfın kasasına gitmektedir. Yarın öbür gün bu
vergilerden pay ayırmaya, devlet bütçesinden pay
ayırmaya gidecektir. Pratik ilerledikçe gerekli yasal
düzenlemeler de yapılacaktır.
Şimdi sorarım size bu gelişmelerin yazıldığı sitede
genç arkadaşlarımızın anavatanda yasal düzenlemeler
yapmaktan söz etmesine gerek var mı. Olsa olsa
bunlardan nasıl yararlanılacağı ve nasıl
geliştirileceği tartışılabilir.
Sakın her Abaza'nın pılını pırtısını toplayıp hemen
dönmesinin zorunlu olduğunu söylediğimi sanmayın. Kendi
özelinde ne zaman döneceğini kendisi bilecektir. Ancak
bu dönüş oluşuncaya kadar, eğer samimi ise bu programa
mutlaka katkıda bulunmak zorundadır. Zaten bir Abaza
eğer saygınlığını korumak istiyorsa bunu yapması
gerektiğini, devlet politikasına katkıda bulunmadığı
zaman devletin gözünde saygınlığını yitireceğini hemen
kavrayacaktır.
Derneklerin zorunlu olmadığını söylemiştim. Buna
takılanlar olmasın diye açıklayım. ABD bu yıl 55.000
kişiye oturma izni verecek, süresini tamamlayanlar
vatandaş olacaklardır. ABD bu adayların hiçbirini
dernekler arcılığı ile bulmamakta bunun için o ünlü STK
lara ihtiyaç duymamaktadır. Şartlarını belirlemekte
Kanada örneğinde olduğu gibi başvuruları kendine göre
değerlendirmekte uygun olanlara buyur demektedir.
Şimdi sorarım size Amerika vatandaşı olmayı düşleyen
biri, yada Amerika'ya dönüşü sağlamayı amaç edindiğini
söyleyen bir STK. ABD'nin Irak'taki uygulamalarını
eleştirebilir mi? Eleştiren, yazan, çizen, ABD karşıtı
eylemlere katılanların seçilme şansı olabilir mi?
Elbetteki hayır.
Bunu bilebilmek için de çok bilgiye gerek olduğunu
sanmıyorum. Bu sonuca ulaşmak için İç güdünün bile
yeterli olduğu inancındayım. Bir ülke kendisine
küfreden, ülkeyi karıştırma ihtimali olan birine niye
oturma izni, vatandaşlık versin. İnanın tarihi haklılık
bile bunu sağlamaya yetmez.
Daha anlatılacak epeyce şey var. Onları da sonraki
yazılara bırakalım.
Ama sevgili talebe ve ilgilenenlere iki bin yıllarından
beri en az üzerinde tartışılacak manifesto taslağının
bulunduğunu, çeşitli platformlarda yayınlandığını, DÇB
2003 kongresinin de küçük değişikliklere bunu kabul
ettiğini söyleyebilirim. İsteyenlere bu taslağın
Adıghey Adıghecesini, İsteyenlere de Kheberéey
Adıghecesini gönderebilirim. Yada biraz zaman alacak
ama dilenirse Latin alfabesi ile de yayınlarız.
Sitemizde bizlere yardımcı olur sanırım. Ne dersiniz?
Değerli Arkadaşlar, bakmayın arada birilerinizi
üzdüğüme sizleri ve sitemizi çok seviyorum. Sizlerle
geleceğe olan umudumun büyüdüğünü de bilmenizi
istiyorum.
Kalın sağlıcakla... |
|
|
Talebe |
19.11.2005 |
Selamlar,
Cemal ağabeyim, herhalde kendimi tam ifade edemedim.
Necdet Hatam'ı da sadece "gıyabında" tanıyorum ama
yıllardır halkımız için mücadele ettiğini,
anavatanımıza döndüğünü biliyorum. Yazılarını okuyorum.
Bilgili, deneyimli, tutarlı... Bu nedenle ağabey
(aslında ben Abi diyorum da, CC sürekli ağabey diye
düzeltiyor:-) ) diye hitap ediyorum.
Tanıyayım tanımayayım, onun kadar bilgili, deneyimli ve
tutarlı herkese aynı şekilde hitap ederim; hatta
önlerinde saygıyla eğilirim. Allah’ın yarattığı hiçbir
kula saygısızlık etmem, etmemeye çalışırım ama herkese
"ağabey" diye hitap etmememi de mazur gör lütfen!
"Siz"li "biz"li konuşmaları pek sevmiyorum. Nasıl
düşünüyorsam öyle konuşuyorum, nasıl konuşuyorsam da
öyle yazıyorum. Bana "sen" diye hitap edilmesini
isterim ama isteyene de "siz" diye hitap ederim. İnan
kimseye saygısızlık etmek gibi bir düşüncem yok ama ben
dönüş konusunu, bunu öncelikli bir sorun olarak
görenlerle tartışmak istiyorum.
Bir önderliğimiz, örgütlenmemiz olmadıkça
faaliyetlerimizin somut kazanımlar haline dönüşmesi,
kalıcı olması mümkün değildir. Bu nedenle ortaya atılan
tüm projeler gerçekte ikincil öneme sahipler.
İyidirler, güzeldirler, insanların yaşamlarına bir renk
katarlar ve belki yok olmayı geciktirirler ama hepsi o
kadar!
Hepsinden önemlisi de bu tür projeler ve faaliyetler
kişilere bağımlı projeler ve faaliyetlerdir. Bu
kişilerin hevesleri biter veya şu-bu nedenle çekip
giderlerse bu projeler de ortada kalırlar. Daha da
kötüsü bu faaliyetlere katılan genç, samimi insanların
hayal kırıklığına uğramalarına, küsüp gitmelerine neden
olurlar.
Bilgilenme, deneyim kazanma öylesine zorlaştı ki, bir
insanın kendi çabalarıyla doğruya ulaşabilmesi
neredeyse mümkün değil. Halbuki kolektif bir beyin
hepimiz için bu süreci hızlandıracak, yorulanların
elinden tutup onları yeniden ayağa kaldıracak, tek tek
dereleri birleştirip ırmağa dönüştürecektir.
Arayış içerisinde olan o kadar çok insan var ki ama
kimse nereden başlayacağını bilmiyor?
Bize sakin derneklerimize sahip çıkın; gidin, gelin
demeyin. Dernekler bir umut vermiyor!
Vatandaşlık hakkımızı bile bize doğru dürüst
ulaştırmadılar. Hatta hala neden Çerkes Kültür
Dernekleri vs. diye değil de Kafkas Kültür Dernekleri
adı altında faaliyet gösterdiklerini bile anlamıyorum.
Hiç mi yararları olmadı veya olmuyor? Oldu tabii,
oluyor da! Ancak misyonlarını tamamladılar. Daha
doğrusu gelinen aşama daha farklı örgütlenmeleri
gerekli kılıyor. Derneklerimizin geleneksel yapısı,
onların böyle bir dönüşümü göstermelerinin önünde bir
engel.
Dönüş tüm anavatanı ve diasporayı kucaklayacak, her
ikisine gereken önemi verecek, gücümüzü anavatanın
gelişmesi ve güçlenmesi yönünde örgütleyecek bağımsız
ayrı bir örgütlenme olarak ortaya çıkmalıdır.
Anavatanın ihtiyaçlarını belirlemeli, planlı- programlı
bir dönüşü örgütlemelidir.
Saygılarımla. |
|
|
Talebe |
20.11.2005 |
Selamlar,
Gecenin bir vakti yorgun argın işten eve geldim, bir
şeyler atıştırdım ve PC'nin karşısına geçtim. Necdet
ağabeyin, Batıray ağabeyin yazılarını ve dünkü yazımı
tekrar okudum.
Kendimi bir KKK derneğindeymişim gibi hissettim. Hani
kimi gençler "heyecanlı" çıkışlar yaparlar da daha
deneyimli insanlarımız onları yatıştırmaya çalışırlar,
daha soğukkanlı olmaya davet ederler ya...
Batıray ağabey, Almanya’nın Alman kökenlilerin
Almanya'ya dönüşünü örgütlemesi; bunu nasıl yaptığı
bize nasıl örnek olabilir ve ya biz bu örnekten nasıl
yararlanabiliriz? Almanya gibi güçlü olmayı mı
bekleyelim ve ya Almanya kadar olanaklara? Bu mümkün
mü? Yok değilse biz bu örnekten nasıl yararlanabiliriz?
Ne yapmalı?
Necdet ağabey, ABD'nin 45.000 göçmen kabul etmesi,
bunun şartları ile bizim anavatanımıza dönüşümüz
arasındaki paralellik nerede? ABD'ye göç etmek
isteyenler oradaki daha iyi yaşam koşulları, iş
olanakları peşinde koşan "umuda yolcular". ABD kapısına
yığılan yüz binlerce göçmen adayından her yıl birkaç
binine ülkeye giriş yapma, vatandaşlığa geçiş yapma
izni veriyor. Bunu yaparken ince eleyip, sık dokuyor.
Kendisine iş gücü olarak en yararlı olabilecekleri
seçiyor. Tıpkı eskiden Afrika’nın bir köşesinden
topladığı siyahi kölelerin ellerini ayaklarını, hatta
dişlerini kontrol ettiği gibi her şeylerini didik
ediyor bu göçmen adaylarının. Yetmedi, Afganistan'a,
Irak'a vs.ye ABD vatandaşlığına layık olduğunu
kanıtlaması için masum insanları öldürmeye gönderiyor.
ABD Anayasası'na mutlak sadakati şart koşuyor. Böylece
ülke içindeki politik dengeleri de kontrol altına
alıyor.
Bizim anavatanımıza dönüşümüzle ABD'nin "Umuda
Yolcular"ı arasında dağlar kadar fark var
herhalde...Yoksa, anavatanımız da, ABD gibi, dönmek
isteyenler arasında politik tercihlerine göre bir
seçme-eleme mi yapmalı? ABD bu uygulaması ile kurulu
düzenini korumaya çalışıyor, mümkünse muhalif olmasın
istiyor. Biz de mi öyle yapalım yani? Bizden farklı
düşünenlere anavatanımızda yer olmasın mı? Böyle bir
vatan anavatan olabilir mi? Öyleyse insanlara dönün
demenin, dönmeyenlere kızmanın ne anlamı var? Eğer
böyleyse çağrıyı biraz düzeltmek lazım: "Diasporada
yaşayan Çerkeslerden, anavatanımızdaki kurulu statükoyu
benimseyenler, buna muhalif etmeyecek olanlar
anavatanlarına dönebilirler" diye mesela... Peki
bugünkü statükonun, izlenen politikaların bizim için en
hayırlısı olduğuna kim karar veriyor? Elbette bugünün
koşullarında buna anavatan karar verecek ve bizim
böylesi siyasi karar alma süreçlerine bugün için
katılmamız mümkün değil. Ancak farklı düşünenleri,
farklı düşündükleri için anavatanlarına sokmayalım mı?
ABD örneği biraz kafamı karıştırdı!
Doğru; bizim durumumuz ne Almanların, ne Yahudilerin ne
de Filistinlilerin durumuna benziyor. Zaten
oluşturulacak örgütleme de devletleşmeyi değil,
anavatanı desteklemeyi ve güçlendirmeyi kendisine hedef
almalı, dönüşü daha sağlıklı; planlı-programlı
örgütlemeli.
Diaspora mı anavatan mı ikilemine düşmemeli. Dıştan
gelebilecek tehlikelere karşı kayıtsız şartsız
anavatanı savunmayı kendisine görev edinecek ama
anavatanın bir irtibat bürosu veya konsolosluğu
düzeyine indirgenmeyecek demokratik bir örgütlenme.
Gerektiğinde anavatan üzerinde belli bir etkinliği
olabilmeli. Diaspora anavatanımız için çok gerekli
binlerce olanağa, insan kaynağına sahip. Bunların
aktarılması, bilgi alışverişi vs. böylesi bir
örgütlenme ile daha hızlı olur, bir çok olanağın çarçur
edilmesinin önüne geçilir. Arayış içerisinde olan
insanların önüne somut görevler koyar...
Saygılarımla ve iyi geceler. (Eğer hemen yatağa
girmezsem yarın işyerinde uyuklayan bir şefleri olacak
iş arkadaşlarımın. :-) ) |
|
|
Cemal Atik |
21.11.2005 |
Sayın Talebe,
Derneğe gitmeyeceksiniz, dernekçiliği sorunun çözümü
için uygun bulmayacaksınız.
Toplum içerisinde ne gibi bir yönlendirmeniz ve
çalışmalarınız var bilmiyorum, sonrada klavyenin
başında oturup herkese ahkam keseceksiniz!
Ohh ne güzel, bunu herkes yapıyor ve yaparda.
Şimdiye kadar ne yaptınız, ne ürettiniz, hangi soruna
merhem oldunuz, hangi işin ucundan tuttunuz, hangi
önemli olay ya da işte taşın altına el koydunuz?
Bunlara cevap verir misiniz?
Sonra şu Çerkes derneği olsun isteğiniz var ya; buna
bir anlamda katılıyorum. Çerkes değil, Adige derneği,
Adige-Abhaz derneği desek ya da dense mesela...
Peki bu düşünce için ne yaptınız? Kiminle nerede, nasıl
tartıştınız ve sonuca ulaştınız ya da sonuca
ulaşabildiniz mi? Bu düşüncenizi ne kadar
savunabildiniz?
Tabi kolay bu şekilde yazmak ve eleştiri yapmak. Kolay
gelsin Talebe... |
|
|
Talebe |
21.11.2005 |
Sayın Atik,
Eleştirelin biraz ötesine geçen bir üslubunuz var.
Belki de sizin çok önemli gördüğünüz bir konuda farklı
düşündüğüm: Yani "takma ad" kullandığım içindir.
Dostlar arasında olduğumuzu düşünüyorum, bu nedenle
üslubunuzu pek kafaya takmamaya çalışacağım. (Zaten
kızsam da bu sanal alemde kendi bilgisayarıma zarar
vermekten başka bir şey yapamam. :-))
Ben daha yeniyim aranızda, öğrenmeye çalışıyorum. Bunu
yaparken kendi inandıklarımı da söylüyorum. İnan ahkam
kesmek gibi bir niyetim yok. Vazgeçemeyeceğim hiçbir
düşüncem veya inancım yok. Yeter ki, birileri bunların
yanlış olduğunu veya doğruları göstersin. En akıllının
ben olmadığımı da biliyorum.
Ama kim olduğumun inan, hele şu aşamada, önemi yok.
Arayış içerinde olan bir sürü insan var. Internet bize
korkunç bir olanak sunmuş ve bu site... Bu olanaktan
yararlanarak bizim için hayati öneme sahip konularda
tartışmaya, görüş alış verişinde bulunmaya çalışıyorum.
Dönüş konusunda yoğunlaşıyorum. Çünkü bugün en acil
sorunumuzun bu olduğuna inanıyorum. Bunun kadrolarının,
örgütlerinin yaratılması gerekir diye düşünüyorum.
Diğer her çalışmanın, önemlerini yadsımaksızın, bu
eksende ele alınması gerekir diyorum. Çünkü dünyanın en
iyi halk dansları ekibini de kursak mesela, eğer bu
ekip gittiği; oyunlarımızı sergilediği yörelerde
anavatanımızın propagandasını yapmaz, insanlarımızın
yüzünü anavatana döndürmezse sorunumuzun çözümüne tam
olarak hizmet edemeyecektir. Veya Dil Okulları açmak:
Bunlar da yararlı çalışmalar olarak anılacak ama güdük
kalacaklardır. Ulusal sorunumuzun çözümünün, her şeyin
dönüşün ihtiyaçlarına göre şekillenmesinden geçtiğine
inanıyorum ve bunu tartışıyorum. Bu düşünceye
inanmamayayım mı bunu tartışmayayım mı?
Derneklerimizin yalnız dönüşçülere kapılarını açma gibi
bir lüksleri olamaz. Bu onların misyonunu aşar.
Varolmaya, çalışmalarına devam etsinler ama dönüş de
kendisini örgütlesin diyorum.
Kişi olarak böylesi bir çalışmanın içerisinde yer
almaya hazırım diyorum. Yok eğer böyle bir çalışmanın
bugün gerekli olmadığını söylüyorsanız, sizinle de bu
çerçevede tartışır, yanlış olan konularda düşüncelerimi
veya inançlarımı değiştirir ama benim gibi düşünen
insanları aramaya devam ederim. Bu niye yanlış olsun?
Dönüş düşüncesine inananlar 1980'lerin başında,
derneklerin kurulmasına yeniden izin verildiğinde
önemli bir fırsat yakalamışlardı. Ama bu fırsatı, o
günün şartlarının da bunda bir rolü oldu, kaçırdılar.
Tarihin tekerleği geriye dönmez. Bu nedenle, yeni
oluşan şartlarda yeni oluşumları da gündeme getirmek
gerekir diye düşünüyorum. Benim kendi olanaklarımla
görebildiklerim bunlar. Göremediklerimi de sizden
görmek istiyorum. En akıllı olanının ben olmadığımı da
biliyorum. Önümü açacak insanların peşinden gitmeye
hazırım. Elimi hangi taşın altına sokmam gerekiyorsa
onun altına sokmaya da...
İnsanlar bir yerlere gidip oradaki faaliyetlere
katılmadan önce o gittikleri yerleri gözlemlerler.
Yapılanların en azından o günkü birikimlerine,
inançlarına uygun olup olmadığına bakarlar. İkna
olurlarsa katılırlar yok değilse katılmazlar. Bu
anlamda derneklerimiz bugün için beni ikna etmiyor.
Derneklerimizin isimlerinden başka kafamı kurca yalan
başka şeylerde var. Neden mesela insanlarımı bir
çağrıyla isimlerini değiştirmeye, gerçek Çerkesce
isimlerini almaya yönlendirmiyor? Neden tarih
kitaplarından "Hain Çerkes Ethem" ibaresinin
kaldırılması için, sonuç alıcı, bir kampanya açmıyor.
Neden sorunlarımıza bu kadar pasif kalıyor?
Çeçenler Çerkes değildir, evet! Ama yıllarca bu
insanlarla aynı mekanları paylaştık. Kuzey
Kafkasyalıyız dedik. Aynı havayı soluduk. Savaş çıktı,
bu defa Çeçenlerle aramızdaki farklara vurgu yapmaya
başladık, onların ne kadar Çerkes olmadığına. Yanı
başımızda, Çerkes olmasalar da Kuzey Kafkas
halklarından biri ki, ben bu halkla mesela "Kuzey
Kafkas Halkları Federasyonu" gibi bir çatı altında
birlikte yasamak istiyorum, katlediliyor elimizden
gelen sadece bu kadar mı? Savaşın çıkmaması için
elimizden geleni yapmamız gerekirdi, doğru ama
çıktıktan sonra yapılması gerekenler bu kadarla mı
kalmalıydı? Hatta izlenen politikaların Çeçenlerle
aramızdaki mesafeyi daha da açtığına, onarılması güç
tahribatlar yaptığına inanıyorum. "Kuzey-Batı Kafkasya"
veya "Adige-Abhaz" kavramları, doğru da olsalar
zamanlama açısından yanlış bir dönemde öne
çıkarıldılar. Tüm dünya birlik arayışı içerindeyken...
Saygılarımla. |
|
|
Talebe |
23.11.2005 |
Selamlar,
Biliyorsunuz, yine işten geldim, bir şeyler atıştırdım
ve bilgisayarın karşısına geçtim. "Kavkaz", "Kafkas
Vakfı" ve "kafder" gibi sitelere göz attım. Fredrich-Ebert
Vakfının Gürcistan ile Kuzey Kafkas Cumhuriyetleri
arasında arabuluculuğa soyunması ilginç.
Şimdi tekrar bizim sitemizdeyim!
Son mesajları okudum. Tsey Volkan, a-e arkadaşların
yazılarını okumak uykusuz kalmaya değiyor.:-)
Elif'in olumlu mesajı moral veriyor… Ama üslup
konusundaki duyarlılığım da devam ediyor!
Alıngan olduğum için değil, aslında biraz da alınganım,
ama daha çok bir insanın ne söylediği kadar bunu nasıl
söylediğinin de önemli olmasından. Üslubun, biçimin;
"iç"in dışavurumu olmasından. Dünyanın en güzel, en
doğru düşüncelerinin dahi bunu başkalarına anlatacak
dillerde, hayata geçirecek ellerde son derece
çirkinleşebileceklerine inandığımdan...
Hele hele insanı, insanları ilgilendiren konularda
konuşuyorsak; bunların gelecekleri ile ilgili kafa
yoruyorsak çok daha dikkatli olmamız gerektiğini
düşündüğümden. Gelecekte kuracağımız toplumda
insanlarla nasıl diyaloga gireceğimizin sırları bugünkü
üslubumuzda yatıyor. Eğer bugün karsımızdakine "falan
feşmekan teraneleri" ... dersek, yarın bizden farklı
düşünen, bize sıkıntılarını veya dileklerini anlatmaya
gelenlere de aynısını söyleyeceğizdir. Hele bir de
"mevki" sahibiysek, yandım Allah!
Veya bizim için önemli olmayan bir şeyin bir başkası
için önemli olabileceğini görmeyeceğiz, bunu
anlayamayacağız. Herhangi bir konuda yapılanları
eleştirenleri, önerilerde bulunanları dinlemeyecek;
onun nerede yanlış yaptığını ona anlatmak ve onu ikna
etmek yerine "ahkâm kesme" diyeceğiz...
Her neyse...
Kızmış, küsmüş falan değilim. Siteyi terletmeyeyse hiç
niyetim yok.Yoksa sayın Cemal Atik'e kim ahkam
kesecek?:-) Her köyde bir deli Dumrul'un olmasında
yarar var.
Hepinize iyi geceler ve kalın sağlıcakla.
(Rüyanıza girerim inşallah:-)) |
|
sayfa
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12 |
|
|
|
|
|
|
|