|
|
................... |
|
................... |
DÖNMEK YA DA DÖNMEMEK. İŞTE BÜTÜN MESELEMİZ...
-6 |
Yılmaz Berberoğlu
20 Haziran
2004 |
|
|
................... |
|
................... |
a-e |
28.11.2005 |
Sayın Özlem Özdemir,
Erbab-i Kemali çekemez nakis olanlar, zira dide-i
huffas rencide olur ziyadan demişsiniz.
Bu beyiti anlayamayacak olan okurlara bunun anlamını
yazmakla size cevap vereyim.
Yukarıdaki beyitin anlamı; eksik, kusurlu kimseler
olgun insanları çekemezler, tıpkı yarasanın gözünün
ışıktan rahatsız olduğu gibi, ikinci mısradaki ziya
kelimesi de ışık anlamına geldiği gibi; şair, kendini
çekemeyenlere hafiften dokundurmuştur, diye
düşünebiliriz.
Bize atfen yazdığınız bu cevapta sanırım siz bizlerin
çok eksik kusurlu insanlar olarak siz olgun insanları
çekemediğimizi dile getirmiş olup sizin gibi ışık olan
insanları en başta da sizi görmekten rahatsız olan
yarasalar olduğumuzu demek istemişsiniz.
Sizin bizi nasıl gördüğünüzü bilemem ama benim sizi
nasıl gördüğüm açık ve nettir.
Benim için siz ve sizin gibi düşünen insanlar evrende
her şeyi yutmaya çalışan birer kara delikten başka bir
şey değilsiniz ve sadece karanlığı görüyorum ve
karanlığınızın içinde kaybolmamak için mücadele etmeye
devam edeceğim.
Kendini yazdığı iki kelimeyle anlatacağını sanan, her
yerde herkese katılan ve sadece iki kelimecikle yetinen
fikirlerini açamayan bir tartışmada söyleyecek söz
bulamayınca hemen karışsındakine saldıran insanlara
kendimce ancak şunu diyebilirim ki;
yetersizliklerinizin içinde boğulmanın sorumluluğunu
başkalarına yıkmayınız.
Sayın Özlem Özdemir bizleri yetersiz gördüğünüz ve sizi
çekemediğimiz noktaları dile getirmekle yükümlüsünüz
madem ki, bize atfen bir söylemde bulunuyorsunuz bunu
açıklamak zorundasınız. Aksi taktirde bizi suçladığınız
söylem size dönmüş olacaktır.
Bizler tüm konularda tam olduğumuzu iddiada etmiyoruz,
eksiklerimiz olabilir ve bu dünyada hiçbir insanın
eksiksiz kusursuz olacağını da kimse diyemez ama bizim
sizleri çekemediğimizi ispatlamak zorundasınız.
Öyle şairlerin mısralarıyla iki şey yazıp kenara
çekilmek ve insanları suçlamak söylemlerin içini
doldurmadan bir yerlerden söylenmek bir töre olamaz.
Sizin töreniz fikirleriyle tartışanları olgun
saymıyorsa bir şey diyemiyorum artık.
Saygı hak edenin olur... |
|
|
Özlem Özdemir |
29.11.2005 |
Sayın a-e,
Sayın Talebe,
En büyük hatanız olayı kişiselleştirmenizdir.
Kendi atmosferinizden sıyrılıp değerlendirmenizi rica
ederim.
Selamlarımla. |
|
|
Şebatnik |
29.11.2005 |
Kara delik.
Müthiş bir güç. Her şeyi kendine çekip yok eden bir
muamma girdap.
Sayın Özdemir'e bunu yakıştırmak en basit anlamıyla
acziyet ifadesidir. Hiç bir şey bilmiyorsanız Ziya
Paşa'nın sözünün olumlu yönünü üzerinize alınınız. Hoş
buda bir şeyi değiştirmez ama siz kendinizi kandırmış
olursunuz. Buda size yeter. Zira bugüne kadar
yaptığınız başka ne ki? |
|
|
a-e |
29.11.2005 |
Sayın Özlem Özdemir,
En büyük hatalarımızın olayı kişiselleştirmemiz
olduğunu demişsiniz, fakat gözden kaçırdığınız şey,
sizin ilk yazınızla ve daha sonraki ve şimdiki
cevabınızla bu konunun içine limon sıkmış olduğunuzdur.
Tüm site boyunca yaptığım taramalar sonucunda sizin
herhangi bir konuda düşüncelerinizi insanlarla
paylaştığınıza rastlamadım. Sadece bir kaç yerde burada
da olduğu gibi çok kısa iki cümleyle bir şeyler
anlatmaya çalışmışsınız ama tıpkı benim gibi sizi
anlamakta güçlük çekenler olmuş. Bu nedenle size şunu
deme gereğini görüyorum; biraz emek harcasanız olmaz mı
acaba?
Konulara gereksiz söylemler müdahil olmadığında
fikirlerin konu hakkında geliştiğini ve her yerde
olmasa da ortak noktalar bulunabildiğini görmekteyiz;
ta ki, biri hiç olmadık yerden taş atıp konuyu
dağıtmayana kadar.
Şimdi bende bir kaç güzel sözü size atfen söyleyeyim…
Gerektiği yerde izah etmeyen, gerekmediği yerde izah
eden kişiye budala derler. (Alain)
Tabiatın insanlara en adilce dağıttığı nimet akıldır
derler; çünkü hiç kimse akıl payından şikayetçi
değildir. (Montaigne)
Büyükler omuzlarımızda taşıdığımız için büyüktürler,
fırlatıp atınca yerde sürünürler. (Mondantre)
Ne kadar geri bakarsanız o kadar ileriyi görürsünüz.
(Churchill)
İnsanlar genellikle başkalarına sürmek istedikleri
çamura bulanır. (Cenap Şahabettin)
Bir kör başka bir köre yol gösterirse ikisi de çamura
bulanırlar. (M. Henry)
Körler ülkesinde tek gözlü kral olur. (Erasmus)
Işığı hiç kimse körler kadar sevemez. (Victor Hugo)
KÖRLER DİYARINDA MUM TACİRİYİM. (Abdullah Cevdet)
Ne alakası var diyebilirsiniz ama bunu önce kendinize
demeniz gerekir sizin yönteminizle size atfen bir
şeyler yazayım dedim...
Herkesin birlikte düşüncelerini kabul görsün görmesin
ortaya atıp tartıştığı bir konuyu bu hale getirmedeki
bu büyük katkınızdan dolayı teşekkürlerimi sunarım.
Sayın Sebatnik,
Sizde konuya belirli bir noktada katılmış oldunuz ve bu
gün itibariyle daha önce karşılaşmadığım için sizin
yazılarınızla yeni tanışmış oluyoruz.
Bu güne kadar kendimizi kandırmış olduğumuzu diyerek
konuya nerden itibaren dahil olduğunuzu göstermiş
bulunuyorsunuz.
Biz kendini kandıranlarla siz kendini kandırmayanlar
arasındaki farkları görmenizi dileyerek. Biz kendini
kandıranların yapmadığı şeyleri siz kendini
kandırmayanların bir an önce yapmasını ve şu andan
itibaren konu hakkında düşüncelerinizi bu başlık
altında görmekten mutluluk duyacağımızı belirtmek
isterim.
Saygı hak edenin olur… |
|
|
Mezağo Esen |
30.11.2005 |
Sayın Özlem
hanımın yüksek müsaadeleri ile;
Sayın a-e,
Sizin kimseyi anlayıp anlayamamanız "ölçü" olarak kabul
edilebilinir mi?
Hangi ortak değere sahibiz ki, aynı dili konuşalım?
Sizinle ve benim sahip olduğum kültür arasındaki tek
asgari müşterek genel anlam itibarı ile; "kişiye ve
topluma saygı" olabilir.
Tahminimce Özlem Özdemir hanımefendinin size uzun
uzadıya cevap yazmamasının da sebebi budur. Siteyi ne
zamandan itibaren takip ettiğinizi bilemiyor olmamız,
kullandığınız "nick" ile üyelik bilgilerinize
ulaşılamayıp, "kim ile muhatap olunduğunun bilinmiyor"
olması elbette ki "değer" farklılıkları yaratacaktır.
Ancak bu davranışı yargılama gibi bir hakkınız
olmadığını hatırlatırım. Biz sizin kim olduğunuzu dahi
bilmiyor ve varsayımlar üzerine "saygı" duyuyoruz.
Bilmenizde fayda var, Özlem hanımın geçmişteki
yazılarına rastlayamıyor olmanız olağandır çünkü siz
siteden ayrılma ve ayrılışlarla ilgili haftayı meşgul
edecek bir metininizi dahi bizlerle paylaştınız. Bu
durumda sorduğunuz sorunun içi boşalmaktadır.
Özlem hanımın harcadığı veya harcayacağı emeğin
tavsiyecisi olamazsınız çünkü ortak bir paylaşımınız ve
paydanız yok. Bu noktada diyeceksiniz ki; " Bizim
muhatabımız Özlem Özdemir'dir, sizi alakadar etmeyen bu
konuya neden karışıyorsunuz?" cevabım kesinlikle şudur
; Ben hiç tanımıyor (fiziksel olarak) olduğum Özlem
hanımla, tarih-dil-kültür-kan ve kader birliğine
sahibim... Bir yabancı olarak sizin "herhangi bir
Adyghe kızına yapmış olduğunuz eleştiri, (haddiniz
olmasa da - gizli hakaretlerinizin) okları mutlaka
kendini bu mefhum için sorumluluk hisseden tüm
kadın-erkek Çerkes'i ilgilendiren bir durumdur. Yani bu
genlerimize kodlanan otomatik bir savunmadır. Siz bir
Çerkes'e ilgi duyabilir ve hatta ileri derecede
sevebilirsiniz de... Bu hislerinizin hiç bir yerinde
kendinizce haksız da değilsinizdir. Oysa; hissettiğiniz
o her ne ise ciddi bir gerçeğin üzerini örtemez. Siz ne
kadar da "hissediyorum" deseniz bu kültüre ait
değilsinizdir. Kültür ve xhabze bütünlüğü sizi her zaman
büyük bir hoş görü ve saygı ile "MİSAFİR ODASINDA"
ağırlamaya devam edecektir.
Tüm bunlar gerçekleşirken yani; ev sahibi misafirine
izzet-i ikramda kusur etmez ve üstün tutarken,
misafirin ise ölçüsünü ve haddini bilmesi ise ortak
paydaya dayanan "EDEP"ten olmalıdır.
Ehli irfan meclisini
aradım kıldım talep
her hüne makbul ise de,
illa edep, illa edep...
Yazdığınız özlü (!) sözlerin akabinde yukarıdaki Ziya
Paşa'nın beytini okuduğumda Hz. Mevlana'nın bir sözünü
hatırlamamak olmazdı;
... Siz ne kadar bilirseniz bilin,
anlattıklarınız sadece karşınızdakinin anladığı
kadardır....
Neyi ne kadar alıp değerlendirebildiğinizi görebiliyor
ve bu doğrultuda Sayın Şebatnik'ın düşüncelerine
katılıyorum.
Varın sizde; a-e, Elif, ve Talebe koalisyonuna muhalif
bir Mezağo, Özlem, Şebatnik mixi düşünün. Tasarruf
sahibi sizsiniz sayın a-e.
...Herkesin birlikte düşüncelerini kabul görsün
görmesin ortaya atıp tartıştığı bir konuyu bu hale
getirmedeki bu büyük katkınızdan dolayı teşekkürlerimi
sunarım...
Şahsımda, kültürüm ve milliyetim adına sizinle aynı
yöne döndüğümüzü veya dönebileceğimizi sanmıyorum sayın
a-e. Bu noktada ise sizin için sadece bizim dışımızdaki
ulaşabileceğiniz odakta başarı iyi dileklerimi
sunabilirim.
Tüm katılımcılara saygılarım ile...
|
|
|
Şebatnik |
30.11.2005 |
Hepinizin
anlayışına hayran kaldım. Sizlerin bildiği
karşınızdakine anlatabildiğiniz ile sınırlıdır. Hatta
karşınızdaki kusurlu bile olsa. Haklısınız nerden
katıldığım çok önemli, daha önemlisi ne işim vardı da
katıldım. Bundan sonrada katılmamam gerektiğini ifade
ettiniz. Doğrudur, gereğini yapacağım. Sizleri ulvi
fikirlerinizle bırakmak daha iyi olacak.
|
|
|
Elif |
30.11.2005 |
Mezağo,
Madem ölçü bizlerin bizleri anlaması; sizin
eleştirdiğiniz üç insanın ikisi Çerkes değil mi? Sizin
ırkınızdan olanları savunma refleksiniz Özlem hanıma
özel kalmış o yüzden gösterdiğiniz gerekçenin içi bom
boş.
Gereksiz arka çıkmalar, gereksiz tartışmalar, gereksiz
basitlikler. PC karşısında kara kara düşünüp,
Çerkesliğinizi boş basit söylemlerin içinde aramak.
Neyi savunduğunuzu kendinizin bile bilmediği çelişkiler
zinciri.
''Sizin kim olduğunuzu hiç bilmiyor ve varsayımlar
üzerinde saygı duyuyoruz'' demişsiniz. Siz zaten saygı
duymuyorsunuz. O yüzden bu çelişkiniz sizi üzmesin.
Sayınlarla başlayan ardından bir yığın hakaret içeren
yazılarda saygı olmadığını gören gözler görüyor.
Yapmacık ve sanal saygınız sizlere kalsın.
Siz hiç tanımadığınızı söylediğiniz insanı gereksiz
yere savunurken, bir başkasına sizi tanımıyorum
varsayımlar üzerinde saygı duyuyorum demeniz ise
çelişkinizin en vahimi. Gereksiz savunma refleksiniz ve
anlamsızlığınız karşısında ben açık, açık diyorum size
saygı duymuyorum.
Mezağo, kodlarımdan gelen uyarı sebebiyle; şahsım,
milliyetim, kültürüm adına sizinle aynı yönde
dönemeyeceğim. Siz dönebildiklerinizle dönebildiğiniz
kadar dönün.
MAF |
|
|
Mezağo Esen |
01.12.2005 |
Sayın Elif,
Eleştirilen üç insanın ikisinin Çerkes olup olmadığını
bilebilmek için "istihareye" mi yatmamız gerekli? Her
üçü de kimliğini "nick"lerin ardına saklamış bu
arkadaşların kimliklerini kendileri bildirmediği
takdirde nasıl anlayabiliriz? Üstelik sizin
"toplumunuza güvenmediğinizi" nick tartışmalarından
gayet iyi hatırlıyorum.
Özlem hanım için hissetmiş olduğum hassasiyetin sizin
düşünceniz aksine içinin boş değil saygıya bezeli bir
destek olduğunu ve bu desteği kazanmış olmasının
sebebinin ise "milliyetine ve kültürüne" gösterdiği
ilgi doğrultusunda geliştiğinizi bilmeniz (gerçi
bildiğinizi düşünerek) gerekmektedir. Bu kültüre ve
milliyet bilincine "şahsi çıkmazlarını" giydirmeyen
herkes tarafımızdan veya aynı düşüncede olan kimselerce
destek görecektir ve buda gayet doğal insani bir
tepkidir.
Size tavsiyem kendi çelişkilerinizi isimlendirmenizdir.
Tarafınıza duyulan saygıdan rahatsız oluyorsanız, bunun
için yapılabilecek pek bir şey olduğunu düşünmüyorum.
Hiç endişeniz olmasın. Yönü Kuzey olan herkesle bir
şekilde buluşacağız. Umarım inancımıza da müdahale
etmeyeceksiniz... Çerkesliğiniz (veya bahsettiğiniz üç
de iki) adına...
Selametle. |
|
|
TseyVolkan |
01.12.2005 |
Merhaba,
Konuları tümüyle okuyamadım ama, temel sorunlarımızdan
;
- Adigey in feshi, Çeçenya da soykırım, Abhazya da
ambargo, diaspora da dağınıklık- da olduğu gibi, asli
veya tali konularda ve tüm tartışmalar da rastlanılan;
"Bazı zihniyetlerin fikir önderleri, herkesin de çok
iyi bildiğin gibi, oldukça tecrübeli ve uzun zamandır
çalışmalarında ‘taşeron’ kullanıyorlar. Taşeronlarını
da genç, heyecanlı ve halkı için her türlü fedakarlığa
hazır ‘gerçekten iyi niyetli’ insanlardan seçiyorlar.
Bizler de, aslında iyi niyetli olmaları ve perde
arkasındaki ‘tecrübeli’ ağabeylerine inanmaları dışında
hiç bir suçu olmayan o pırıl pırıl gençlerle çatışmak
zorunda bırakılıyoruz."
Yılların verdiği sürgün travması ile bir şekilde elde
edilmiş bir küçük cumhuriyetin pozisyonu
bozulmasın diye, sömürgeciyi kızdırmamaya çalışıyorlar.
Anlamıyorlar ki, zorba nasıl yağ çekersek çekelim,
gerekeni uygun zamanda yapacak ama zorbanın kazanması
için tüm Kafkasyalıların birbirine YABANCILAŞMASI ve
mümkünse DÜŞMANLAŞMASI gerektiğini iyi biliyorlar. Tüm
dünya halklarına uyguladıkları gibi...
Her şey apaçık ortada. Herkes yaptığını bilinçli
yapıyor, en az bizim kadar. Çıkarları neredeyse o
tarafa yelken açmış. Arkadaşlar; saygı göstermek düşer
bize ve yaptıklarımızla KİMİN HALKININ GELECEĞİNİ ve
ÇIKARLARINI ÖNE ÇIKARDIĞINI göstermek gerek.
Gelecek nesiller bir çok tekel ve önyargılardan arınmış
olacak; merak etmemeli. Söylenmesi gerekenleri
söyledik. Zaman kaybetmemeli; polemiklerden uzak
durmalı...
Benim üzüldüğüm, alternatifsizlikten ve meydan
boşluğundan dolayı, onları dinleyenler onların
söylediklerini doğru sanmakta...
Saygılarımla.
NOT: Yazdıklarım kesinlikle birebir tartışmalara taraf
olmak değil, genel tartışmalara taraf olmak içindir.
|
|
|
Hukla |
01.12.2005 |
Sayın Volkan
merhaba,
Yazılarınızı dikkatle okumaya çalışıyorum. Affedin ama
meydanı boş bulanlar kim? Meydanı doldurmaya çalışanlar
kim ya da gerçekten bir meydan var mı?
En önemlisi; kendinizi bu açılardan bir
konumlandırsanız da akıllarda soru kalmasa.
Saygılarımla... |
|
|
a-e |
02.12.2005 |
Selamlar
Sayın Mezogo Esen,
Yazınızı daha önce görmüştüm ama zamanım olmadığı için
biraz gecikmelide olsa cevabınızı şimdi veriyorum.
‘’Sizin kimseyi anlayıp, anlayamamanız ‘ölçü’ olarak
kabul edilebiliniz mi’’ demişsiniz. Bende size; ‘’sizin
birilerine kendinizi anlatmanız sorunlarınızı dile
getirmeniz ölçü müdür değil midir, diye sorayım ve
hemen belirteyim.
Örneğin tüm dünyaya geçmişte yaşadıklarınız, günümüzde
içinde bulunduğunuz koşullar ve geleceğinizde
karşılaşacağınız sorunlar hakkında; Federasyonlarınızın
dünya kamuoyuna saygıyla sunduğu deklarasyonlar, yine
özerk cumhuriyetlerinizde alınan kararların herkese
duyurulması, acaba ölçü olarak kabul edilebilir mi?
Yoksa; bunlar ölçü olarak kabul edilemez, deyip sizin
mantığınızla yaklaşıp bana ne mi diyelim, biz değişik
halklardan insanlar olarak?
Eğer benim demiş olduğunuz gibi birilerini anlamam ölçü
olarak kabul edilir mi edilmez mi diye bir şeyi
soruyorsanız, öncelikle tüm insanlara açık olan bir
yerde ve düşüncelerini tüm dünya halklarıyla paylaşan
insanların arasında olduğunuzu unutmayınız
Hangi ortak değere sahibiz ki, aynı dili konuşalım?
Sizinle ve benim sahip olduğum kültür arasındaki tek
asgari müşterek genel anlam itibarı ile; "kişiye ve
topluma saygı" olabilir, diyorsunuz. O zaman bir
bakalım hangi ortak değerlere sahibiz veya
kültürlerimiz arasındaki ortak değerlere bir göz
atalım.
1) Benim kültürümde; örneğin büyüklerle alay edilmez,
sanırım sizinde kültürünüzde büyüklerle alay edilmez.
Bakın sizin ve benim ortak bir noktamız ama
savunduğunuz hanımefendi, bir büyüğümüze alaycı bir
tavırla yaklaşmış, dolayısıyla ikimiz arasındaki bu
ortak nokta diğeri için söz konusu değildir.
2) Benim kültürümde; çok eşlilik yoktur, sizin
kültürünüzde yoktur. Bu da bir ortak noktamız.
3) Benim kültürümde; kadın, erkek eşitliği vardır.
Dolayısıyla kadın hanımefendidir, aman yanlışta dese
ona bir şey demeyeyim diye bir şey yoktur. Yani benim
kültürümde cinsiyetinden dolayı insanlar korunmaya
muhtaç görülmezler ve yanlış davranışlar içinde olan
bir kadın; sırf bayan olduğu için kollanmaz ve korunma
altına alınmaz. Çünkü; bu, o bayana vurulacak en büyük
darbedir ve sanırım sizinde kültürünüzde böyledir.
Daha bir çok örnek verebilirim ama kısa kısa geçiyorum.
Siteyi ne zamandan beri takip ettiğimi çok bilmek
istiyorsanız; sizde, tıpkı benim gibi oturun PC’nin
karşısına, hakkında bilgi edinmek istediğiniz kişinin
tüm yazılarını tek tek arayın bulun okuyun ve o kişiyi
tanımaya çalışın, kolaycılığa kaçıp, hiç bir çaba sarf
etmeden karşınızdakinden bir şeyler beklemeyin de biraz
yorulmayı, uykusuz kalmayı göze alınız. Halkınıza ve en
başta da kendinize bir katkı da bulunmaya çalışmış
olursunuz, benim gibi misafirliğini bilmeyen birini
burada çürüterek susturmayı başardığınızda, size göre
ben misafirliğimi bilmiyor ve size zarar veriyorsam
beni susturmanızın en güzel yolunu size göstermiş
oluyorum.
Bakın dediğim şeyleri yapmış olsaydınız, sizin gibi
bana üyelik bilgilerim hakkında soran bir çok kişiye
neler yazdığımı görmüş olurdunuz.
Beni tanımak istiyorsanız düşüncelerim ortadadır,
hiçbir yazımı sildirmediğim için, boylu boyunca olduğum
gibi orta yerde gözünüzün önünde duruyorum. Yeter ki
bakmasını bilin.
Düşüncelerim hakkımda size bilgileri verecek
yeterliliktedir. Yoksa ben bu siteye boyumla, posumla,
kilomla, fiziksel özelliklerimle katılmış değilim.
Düşüncelerimle katılmış olduğumdan dolayı tanımanız
gereken fiziksel özelliklerim değil tamamen düşünsel
özelliklerimdir.
Ne olduğumu, nerden katıldığımı, yaşımı, geçmişimi, ne
işle meşgul olduğumu, adımı soyadımı, tahsil durumumu
öğrenince ne olacak? Elinize ne geçecek ya da bunlar
bana bakışınızda ne gibi değişiklikler yaratacak?
Bunları iyicene bir düşünün derim size. Kaldı ki ben
gerekli ve çok değerli gördüğüm insanlara istedikleri
anda hakkımda gerekli bilgileri vermekten de
kaçınmıyorum.
Sevgili Kopsirgen Orhan, Necdet Hatam, Kuban Paul
Seauhmann, Shu Zago ve benzeri eşdeğerde, çok değerli
ve düşüncelerini çok sevdiğim, yazılarını zevkle
okuduğum, zaman zaman katılmadığım görüşleri olmasına
rağmen bazen de sorular sorduğum, cevaplar aldığım bu
değerli insanlara, diledikleri anda bilgilerimi
verebilirim. Çünkü onlardan yeterli güven hislerini
almışımdır ve ne kadar düşünsel anlamda ayrışsak bile
olgunluk seviyesinin en üst basamaklarında olduklarına
olan inancımdan dolayı bu güzellikteki insanlara
isteklerinde cevap olmaya çalışırım.
Bunun tam karsısında Irkçıyım, Şövenistim, faşistim...
MUTLUYUM!! Diye yazan bir insana ve bu insani savunan
düşüncelere, ben nasıl güvenip de bilgi vereyim? Bu
mümkün mü? Hayır. Çünkü benim savunduğum değerlerin tam
karşıtı bu söylemlerin sahipleri.
Yazmayacağım, diyorum dayanamıyorum...
Lütfen biri beni bir ara vursun...
Dayanamıyorum yahu…
Yazma ustalığına sahip birine neden kişisel ve özel
bilgilerimi vereyim ki, beni vurun diyenin, birilerini
vurmayı düşündüğünü ve düşündüğünü yapmamak için
kendini vurdurmayı uygun gördüğünü ama ne kimseyi
vurmayı ne de kendini vurdurmayı düşünmeden fikirlerini
sunmayı bilmeyen bir zihniyete ve bu olgunluğu
yakalayamamış birine ben niye kişisel bilgilerimi
vereyim ki?
Bir Kürt kardeş mi, deyip neyi vurguladığı belli
olmayan bir insana neyi anlatacağım ben?
...Ben Çerkes ailesine gelin gelen birçok Türk
gelinlerin aile ve toplum yapımıza son derece iyi uyum
sağlayıp bir çok Çerkes kızından daha iyi nısağa
yaptıklarına tanık oldum. Tersine başka topluluklara
gelin gidip, evlenmeden önce aldıkları kültür sayesinde
içine girdikleri toplumda saygın yerler kazanan,
saygıdeğer ve sözü dinlenir bulunan çok Çerkes kızı ve
kadını da gördüm...'' Kelimelerinin sahibi olan siz,
yukarıdaki gibi ben faşistim ve mutluyum diyen anlayışı
savunurken şuradaki kelimelerinizin tam tersi bir
söylemle bana yaklaştığınızın farkında mısınız?
Bir Çerkes ailesine damat ya da gelin gidebilecek bir
Ermeni’nin de ya da bir Ermeni ailesine giden bir gelin
ile damadın saygınlık kazanabileceklerine inanmadığınız
için mi, yoksa söz konusu ben olunca ve Türk olmayan
biri olunca fikirleriniz değişiyor.
Yine bir çok konuda bırakın Çerkes kızlarını hakareti
top yekun Çerkes halkına hakaretler edilirken siz
nerdeydiniz? Bir Çerkes kadını olan arkadaşımızın
eşinin Türk olmasından dolayı aldığı yazıyı ve ona
verilen destek tepkilerinde siz neden genlerinizin
otomatik savunma haliyle bu Çerkes kadın kardeşimizi
savunmadınız? Yoksa sizin için Çerkes kadını demek bir
tek savunmaya geçtiğiniz ve koalisyon kurduğunuz
hanımefendi midir?
Bahsi geçen, yani yüksek müsaadesiyle bana yazdığınız,
cevaptaki hanımefendinin yazdığı yazıları ben
göremedim. Neden acaba? Yoksa ayrıldığından mı? Bir ara
uzaklaşanların arasında olduğundan mı yazılarını
göremiyorum ben ve hakkında düşüncelerinde bir bilgi
sahibi olamıyorum .
Yazılarını sildirenlerin, konu başlığı altında yazan
tüm düşünce sahiplerine ve o konuları okumak isteyen
tüm katılımcılara en büyük hakarette bulunduğunu
düşünen biri olarak gerçekleri görmenizi umuyorum.
Bir konu başlığı altında sayın Kaya Şenvar bu
savunduğunuz hanıma bir şeyler yazmış ve ben bakıyorum
bu hanımın yazılarını görmüyorum, dolayısıyla ne
olduğunu, neden Kaya Şenvar beyin böyle bir şey
yazdığını anlayamıyorum. Şimdi böyle bir durumda bu
hanımefendi kardeşimiz, en başta kendi insanlarına,
sonrada biz misafir konumundaki insanlara hakaret etmiş
olmuyor mu ve tüm bunlar olurken siz neden tepkisiz
kalıyorsunuz?
Sitenin bir katılımcısı olarak emeğini yok ederek,
emekleri boşa çıkaran insanlara tavsiyelerde de
bulunabilir, gerekliliğinde sorgulayabilirim de, herkes
sorumluluğunu bilecek, sorumluluklarını bilmeyen
insanların sorumluluklar taşıması mantıklı mı sizce?
Buraya yazı yazan her insan siteye girip yazan yada
okuyan herkese karşı sorumluluk taşır.
Diğer Çerkes kardeşlerimi bilemem ama sizin
genlerinizde kodlanmış olan otomatik savunma sisteminiz
tamamen çökmüştür ve hiç bir işe yaramamaktadır.
Irkçıyım, Şövenistim, Faşistim... MUTLUYUM!!
Sizce bunları diyen ve bunu diyenleri savunan
insanların savunma sistemleri günümüzde bir işe yarar
mı, bence hiç yaramaz. Bayatlamış, günü geçmiş,
tedavülden hızla kalkmakta olan, bu tip düşüncelerin
içinde olanları hiçbir zaman anlamayacağımı
diyebilirim.
Hiç kimse birbirinin dışında değildir, dünyanın içinde
hepimiz içice yaşamak zorundayız. Bunun bilincinde olan
bir insan olarak ben Çerkes’i, Kürt’ü, Laz’ı, Rum’u,
Süryani’si, Keldani’si ile bu ülkede; Alman'ı,
Fransız'ı, İtalyan'ı, İngiliz’i, Rus’u ,Türk’ü, Arap’ı
Yahudi’si, Nijeryalısı, Mısırlısı, Brezilyalısı ile
de dünyada iç içe yaşamaya devam edeceğim.
Eleştirdiğiniz üç insandan ikisi Çerkes, biride
-dikkatinizi çekerim- bayan. Yani birini savunurken,
diğerine saldırdığınız iki bayandan biri ve sanırım
sizin otomatik devreye giren genetik savunma
sisteminizin tamamen yıkılışının delilidir. Bana
gelince ben hangi halktan olduğumu defalarca dedim ve
bir çok insanda biliyor artık benim hangi milliyete
sahip olduğumu.
Şimdi bakalım tarih, dil, kültür ve kan bağıyla ortak
noktada buluştuğunuzu dediğiniz siz ve savunduğunuz
insanla birlikte bir çok insan bu ortak yönlerini nasıl
değerlendirmişler?
1) Sayın Tsey Volkan’ın da değinmiş olduğu gibi Adigey
kendini fesh etmiştir
2) Abhazya’ya ambargo vardır
3) Abhazya tüm Abhazları vatandaş saymıştır ama kim
umursamış ki Sayın Necdet Hatam’ın dediği gibi,
4) Çeçenya’da soykırım yapılmaktadır. (Çerkes
olmadıkları deniyor.)
5) Çerkes dili hızla yok olmaya gitmektedir
6) Bir Çerkes kabilesinin dili tamamen yeryüzünden
silinmiştir
7) Sosyetik fişlenme adıyla Çerkes ileri gelenleri için
fişlenme düşünülmüştür.
8) Çerkes halkının tarihi hakkında bilgiler en aza
indirilmiştir
9) Geçmişte sürgün edilen ve soykırıma uğrayan bir
halkın tümünün haklarına tecavüz edilmiştir
10) Sitede bir çok konu başlığı altında Çerkeslere
hakaret edilmiştir
11) Sitede bir çok konuda ciddi konular üstünde
insanlar düşüncelerini dile getirirken kimileri buna
duyarsız kalmıştır
12) Mülteciler konusu çıkmaza sürüklendiği gibi bu
konuda çıkmaza sürüklenmiştir
13) Çerkes ünlüleri veya değerleri olarak sunulanların
hiç birinin çalışmalarında Çerkes halkına katkıda
bulunacak çalışmalar olmamıştır. Tamamen kendi olmayana
hizmet etmişlerdir bunlar.
14) Çok daha değerli olan bu sitede de yukarda
isimlerini verdiğim insanların değeri yeterince
bilinmemektedir.
15) Yayın ve eğitim hakları verilmesine rağmen
yönetmeliklerle verilen hakların onunu kapatan sisteme
karşı bir çok insan uyumuştur.
16) Daha bir çok şeyi sıralayacağım konularda tarih,
dil, kültür ve kan bağıyla ortak noktada bulunmuş olan
bir çok insan duyarsızlıklarıyla gözlerini kapatmıştır.
Şimdi tüm bunlar olurken sizin otomatikman devreye
giren genlerinizdeki kodlamalarla oluşan savunma
sisteminiz ne haldeydi?
Yoksa sizin savunma sisteminiz, sadece evlilik konulu
başlıklarda mı devreye giriyor ve Çerkes olduğunuzu bu
gibi konularda mı hatırlıyorsunuz?
Ben sizin daha önemli konu başlıklarında
savunduklarınızda dahil düşüncelerinize rastlamadım.
Ayrıca ben çok bildiğimi de iddia etmiyorum, edenlere
de bir şey diyemem.
İsterseniz neyi savunduğunuz belli olmayacak yazılarla
zaman harcayacağınıza, geri dönüş için neler
yapılabilir, göçmenler için nasıl çalışmalar
düşünülebilir, fesh edilen cumhuriyet neden fesh
edilir? Yıllarca yasak olan diller neden gelişmez
haklar niye engellenir, verilmiş olsa da aslında
verilmemiş olur, gibi konularda düşüncelerinizi yazıya
dökün bu daha anlamlı olur bence.
Genlerinizde kodlanan otomatik savunma sisteminiz iflas
etmemiş olsaydı ve gerçekten de böyle bir savunma
sistemine sahip olmuş olsaydınız ve savunma sisteminiz
zamanında çalışmış olsaydı. Acaba bunca şey yaşanır
mıydı? Acısıyla, tatlısıyla yaşanıyor diyoruz demesine
de size de bize düştüğü gibi en çok düşen acılar
oluyor...
Elindekini korumayı bilmeyenlerin, genlerimde kodlanmış
otomatik savunma sistemlerim vardır diyenlere son bir
şey deyip yazıma ara vereyim .
Postallarıyla vatan topraklarına basanların her gün,
her saniye, her an, değerlerin imha edildiğini
görmeyip, kendini bir bayana centilmenlik ve kibarlık
yaparak savunup kurtaracağını sananlara tavsiyem,
sitedeki her cümlenin içindeki kelimelerin neler
anlattığını görmeleridir.
Önemli olan genlerdeki kodlanmış otomatik savunma
sistemlerinin şahsıma karşı taarruza geçmesi değildir.
Önemli olan yukarda sıraladığımız şeyler olurken ve
sorunlar yaşanırken bu savunma sistemlerinin devreye
girmesidir ve tüm bunların yaşanmasına engel olmaktır.
Sizinle fikirlerini paylasan ve kendince yapılması
gerekenler üstüne ışık olmaya çalışanlara karsı
otomatik olarak çalışan, fakat sizi yok etmek için tüm
silahlarıyla saldıranları görüp, yakalayıp, etkisiz
hale getiremeyen savunma sistemlerinin gözden geçirilip
yenilenmesi dileğiyle...
Saygı hak edenin olur... |
|
|
TseyVolkan |
02.12.2005 |
Merhaba Sayın
Hukla,
Yazdıklarımı dikkatle okuyarak, zaman ayırmaya değer
gördüğünüz için teşekkür ederim. Dikkatli okumanın,
sizin de öyle olduğunuzu düşünerek, herkesin birbirini
anlamak, iletişimini artırmak ve kendi gerçeğiyle
yüzleşmek nedenine dayanmasını umut ediyorum.
Yazdıklarım da; bir alan gerçek sahiplerince en verimli
haliyle değerlendirilmediğinde, kimlerin bu alanları
evriltip, maniple edip kullandığı en açık haliyle
ifadelendirilmiştir. Konumlandırışımı her alanda
yeterince deklere ettiğimi düşünmekteyim. Bu durumu
netleştirmek ya da pekiştirmek için bir internet
sitesine ihtiyacımız olmadığını düşünüyorum. Sizlerin
akıllarda soru işareti bırakmayacak konumlandırılışlar
üretebileceğiniz konusunda umudumu korumaktayım.
Kusuruma bakmazsanız, gereksiz tekrarlarla hem sizin
zamanınızı almak hem de diğer katılımcıların
tartışmalarını bölmek istemem. Başarılar.
Saygılarımla. |
|
|
Mezağo Esen |
02.12.2005 |
Yapılan son
rötuşlardan sonra nezaketen de olsa cevap verme gibi
bir hak oluşmuştur ve bu hakka istinaden şu an
muhatabımsınız.
Bizi son derece farklı sembolize edip vurguladığınız
"toplu, tüfekli, kılıçlı, gürzlü" sinsi siyasetinizin
ve kendinizce yıpratma politikalarınızın asla kimlik
bulamayacağınızı bilmelisiniz.
Hangi çağda yaşıyoruz? Faşizm mi kaldı? Bunlar işe
yaramaz diyorsunuz?
Şu sözlerinize ne kadar
inanıyorsunuz?
Yakın "Türkiye Tarihinde" özellikle doğu bölgelerde
yapılan faşist hareketlere herkesin şahit olduğu bir
tarihle bunları dile getirebiliyor olmanızın tek
sebebinin uyguladığınız bu sinsi siyaset olduğunu
düşünmemek için her hangi bir sebebim de yok...
Siz ne derseniz veya yazarsanız veya anlarsanız
tasarrufunuzdur demiştim. Tekrarlıyorum. Yeriniz sadece
misafir odasıdır. Kendi yaralarımızı kendimiz sarıp,
tamirini de gerektiği her şekilde yapabiliriz.
Tercihleriyle bizden sıyrılanlar, zaten hiç bir zaman
bizim olmamışlardı. Arkalarından ne ağlayacak gözümüz
vardır nede sahte milliyetçilik rolleri ile egolarını
tatmin etmelerini seyredecek ve alkışlayacak
ellerimiz...
Bu halkı, hakkı, davayı savunan ve sahiplenenlere ise
hiç bir şekil itibarı ile özellikle bu ve bu kimliğe
ait sitelerde veya benzeri ortamlarda hadsiz
eleştirilere yer yoktur. Çünkü biz hiç bir kültürel
etkinliğin ortasına, konumuz olmamasıyla iştirak
etmiyoruz. Hiç kimse, hiç kimse Aristokrat genlere
sahip bir millet bilincinden demokratik eylemler
beklemesin. En büyük kandırmaca budur. Elbetteki bu
yazılanlar pek çok yarayı kaşındıracak. Bu sebeple
geneli yormama adına bu formda ki son yazımdır.
Dilediğiniz örgütsel (!) birliktelikle ne gibi
paylaşımlar sağlanacak inanın merak ediyorum.
İletişim adresim: circassianpower@yahoo.com
Saygılarımla. |
|
|
Ediz Hun |
02.12.2005 |
Değerli
katılımcılar,
Öncelikle herkese ayrı, ayrı sevgi ve saygılarımı
sunarak başlamak istiyorum.
Sayın Mezağo Esen, sayın Özlem Özdemir, sayın a-e,
sayın Elif, sayın Talebe ve bu forma iştirak eden diğer
arkadaşlara öneri mahiyetinde bir davetimi sunmak
istiyorum;
Ocak ayında Adana'da yapacağımız tanışma toplantımıza
her birinizi ayrı ayrı davet ediyorum. Böylelikle
sağlıklı ve verimli bir platform oluşturacağımız
düşüncesindeyim.
Forma katılan herkesi ve tüm düşünceleri değerli
buluyor, herkese tekrar saygılarımı sunuyorum. |
|
|
Azmi Berberoğlu |
02.12.2005 |
Değerli
Arkadaşlar,
Her konu baslığında olduğu gibi, tartışma denilen
olguyu sağlıklı bir biçimde götürememe alışkanlığımız,
sürekli olarak bizleri farklı alanlara taşımakta, konu
yerine ilgisiz ve sonuçsuz ikili diyaloglara
yöneltmektedir.
"BİLGİ sahibi olmadan FİKİR sahibi olmak" esasen çok
ciddi bir rahatsızlıktır ve insanları verimsizleştirir.
Gereksiz sarf edilen sözcükler siz farkında olmadan
KASTI aşan hakaret sözcüklerine dönüşürler.
Tartışmalar TAKIM tutar gibi yapılmaz/yapılmamalıdır.
Bir insanın her konuda söyleyecek şeyi ÇOKSA, uzmanı
olduğu somut bir ALANIN olması zorlaşır. Zira bir
konuda UZMAN olabilmek, derinlemesine ARAŞTIRMA ve
bilgilenme zorunluluğunu da beraberinde getirir, ki bu
olgu bile tek başına her konuda (uzmanı olduğumuz alan
dışında) ne kadar az konuşursak, doğru sonuçların
oluşmasına o ölçüde katkı sağlamış ve konunun dağılıp,
gereksiz kelime israfına son vermiş oluruz.
İnsanların temel yaklaşımları AKSİYON olmalıdır, aksi
halde sürekli REAKSİYON gösterir durumda olursunuz.
Alıntılanan bilgiler iyice gözden geçirilmek
durumundadır. Aksi halde yaptığınız ÇARPITMA olur.
İLKELİ olmak ve sağlıklı DURUŞ sergilemek önemlidir.
Hem halkların kardeşliğini savunup, öte yandan
EGEMENLERİN yazdığı senaryoların PİYON’U olup, başka
halkları mesnetsiz suçlamak olmaz. Suçlarsanız bilin ki
suçlanırsınız. Sizden açık olmanız isteniyorsa AÇIK
olmalısınız, pişkinlik yapmak ancak kendinizi aldatmaya
katkı sağlar.
Bir noktadan SONSUZ adet DOĞRU geçtiğini dikkate
alırsak, bilimsel verilerle desteklenip KANITLANMAMIŞ
söylemler, olsa olsa AYRIŞMAYI ve saflaşmayı getirir ki
bu da EGEMEN güçlerin hedefledikleri SONUÇ’TUR.
Bizlerin MAKRO hedefi; Tüm KAFKAS halklarının birlik ve
beraberlik içerisinde olmasıdır. Bizi bu HEDEF’E
götürecek en önemli olgu'da MİKRO birliktelikleri
gerçekleştirip, ardından ANA HEDEF’E yürümektir. Tüm
Avrupalılar tarafından oluşturulmuş AMERİKA BİRLEŞİK
DEVLETLERİ olgusu bile bir yönüyle örnek oluşturabilir.
DÖNÜŞ tabiî ki çok önemlidir, ancak somut koşullarının
önceden sağlıklı biçimde oluşturulmaması halinde,
bizleri kaçınılmaz başarısızlıklara ve ÜMİT
kırılmalarına taşır.
Üreteceğimiz POLİTİKA ve savunacağımız görüşler bizleri
HEDEF’E taşımaya katkı sağlamalıdır. DİASPORADAN
yapılması mümkün olan hizmet ve AKSİYON’LARI öncelikle
gerçekleştirmek zorunludur. ABHAZYA'nın, ADİGEY'in ve
de tüm KAFKASYA'nın hali hazırdaki durumunu iyi analiz
etmeden salt kendi doğrularımızı savunmak adına
aramızdaki birlik ve beraberliği tehlikeye atacak
yaklaşımlardan uzak durmalıyız. İKİZ KULELER, BESLAN,
NALCIK provakasyonlarının kimlerin işine yaradığını iyi
değerlendirmeliyiz. ABD ve BDT'nin " Tabiri caiz ise"
EKMEĞİNE YAĞ SÜRMEKTEN ve halklar arasında bağları
zayıflatmaktan başka, ne ise yaradıklarını iyi görmeli
ve değerlendirmeliyiz.
Öncelikli HEDEF’ gerek ABHAZYA gerekse ADİGEY'in GÖÇ
olabilecek hale getirilmesine katkı vermek olmalıdır.
Bunu başardığımızda, zaten GÖÇ edelim, ya da etmeyelim
olgusunun tartışılmasına bile gerek kalmadığı
görülecektir.
Hepimiz için geçerli bir realiteyi yineleyerek
sözlerime son veriyorum.
AYİNESİ İŞTİR KİŞİNİN LAF'A BAKILMAZ,
ŞAHSIN GÖRÜNÜR RÜTBESİ, AKLI ESERİNDE...Ziya Paşa
Esen kalın. |
|
|
Necdet Hatam |
02.12.2005 |
Değerli
Arkadaşlar,
İnanın çok uzun süre düşündüm ne yazılabilir diye.
Sayfa o denli kişiselleşti, gerçeklerden uzaklaştı
ki...
Sevgili a.e. elbetteki en çok size kırıldım. İçinde
yaşadığımız, yaşamaktan mutluluk duyduğumuz
cumhuriyetimizi feshettiniz bir çırpıda. Sayın
Volkan'ın yazdıklarından bu anlamı çıkartmanız ilginç.
Sayın Volkan Adıghéy fesh olmak üzere demiştir her
halde. Bir de yazdıklarınızda Çerkes halkının
yaptıklarını tüm şeyleri, sitede söylenenlerle
sınırlama eğilimi sezdim ki çok yanlış. Site üyemiz
iki bin desek, iki milyon Çerkes'in binde biri bir halka
örnek teşkil etmez değil mi. Hele bunların da tartışan
sayısını siz benden daha iyi biliyorsunuz.
Daha ilginci Volkan beyin sizden sonra yazmış olmasına
rağmen bu yanlışlığı düzeltmemiş olması... Ama Sayın
Volkan son yazısını sizin yazıyı okumadan yazmış
olmalı. Öyle ya bu yanlışlığa "keşke öyle olsaydı
diyecek hali yok ya..."
Sevgili Elif, yazılanlardan beğendiklerinize beğendim
deme, görüşlerini beğendiğiniz kişileri destekleme
hakkınız elbette ki var. Olmaz mı? Ama başkalarının da
yanlış bulduğu görüşlerinizi eleştiri hakkı olmamalı
mı? Örneğin sizin kendine "talebe" adını vermiş,
öğreneceği şey kalmamış, sorar gibi yapıp ders vermeye
kalkan arkadaşa kapılıp "Bizleri bir arada tutacak
ortak noktalarımız bile kalmamış hedef yok amaç hiç
yok. Lay lay lom'larla uğraşacak zamanımızda yok.
Adigexhabze'yi yaşatalım, saygılı olalım Zexes yapalım,
ekip kuralım bunlarla hiç bir halk ayakta kalamaz."
diyebiliyorsunuz. Yazdığı uzun yazılara karşın somutta
hiçbir şey söylememiş olan sayın Talebe'nin "somut
önerilerini" destekliyorsunuz.
Bu nasıl bir anlayıştır ki sizlerde olmayan şeyin
kimselerde olmadığını sanıyorsunuz. Bizlerin
politikasını yanlış, eksik bulabilirsiniz ama bu kadar
yazıya, gerçekleştirilmiş şeylere karşın politika yok
diyemezsiniz.
Yoksa siz Anavatana Dönüş Politikası dışında politika
yok, dönüşçülerin dışında kimselerin hedefi yok mu
demek istediniz?
Bizler, nasıl bir dönüş düşlediğimizi, Bağımsız
Birleşik Kuzey Kafkasya'yı düşlerimizde bile
görmediğimizi defalarca yazdık. Dahası biz, dönüş
olarak adlandırdığımız eylemin, cumhuriyetlerimize,
Rusya Federasyonu'na yerleşmenin, bir yönü ile
kişilerin seyahat özgürlüğünü kullanması kadar basit
bir eylem olduğunu biliriz. Nasıl aksini söyleyebiliriz
bugün Rusya Federasyonu'na dönüş yapan Çerkes'in on katı
kadar Türk yerleşmişse. Ayrıca da Avrupa'ya, Amerika'ya
yerleşen, yerleşmek isteyen Türkiye vatandaşlarına,
Rusya Federasyonu'na yarleşen TC. vatandaşlarına karşı
çıkılmayıp, dönüş diyen Çerkeslere karşı çıkılmasına da
hep hayret ederiz. Gidilen ülke kabul ettiği halde
seyahat özgürlüğümüz neden kısıtlanmak istenir, bizlere
illaki kahramanlık yaptırma isteklerini anlamayız.
Özetle bizimkisi böyle basit bir politika. Köprü
politikası...
Evet yineliyorum örgüt "gel kardeşim bir örgüt kuralım"
demekle kurulmaz. Talebe arkadaşımız dönüşçü olduğunu,
dönüşü kabul etmeyenlerle dönüşü tartışmadığını
söylemişti. Benimde Dönüş politikasını dönüşü kabul
etmeyenlerle tartışmam. Dahası dönüş politikasını
tartışmam için "nasıl bir dönüş"te de anlaşmamız
gerekir. Bizim nasıl bir dönüş özlediğimizi defalarca
somutladık. Sizler de somutlayın ilkelerinizi
beğenenler çevrenizde toplaşır. İlkelerde anlaşırsak
birlikte oluruz. anlaşamaz isek Talebe arkadaşımızın
dediği gibi herkes doğru bildiği yolda gider...
Bu da çok ters bir olay değildir. Günümüze kadar hiçbir
halk hareketinin herkesi kapsayan bir siyasi çizgisi
olmamıştır. Hele başlangıçta. Görüşler bir olmadan hep
birlikte olunamaz. Bu sadece bizlere özgü değil
evrensel ilkedir.
Gerçekten üretim isteniyorsa kişilerin geleceğe ilişkin
planlarını sorgulamaları gerekmez mi?...
Saygıyla... |
|
|
Talebe |
03.12.2005 |
Necdet ağabey;
Size sayın diyorum, büyüğüm diyorum, saygıda kusur
etmemeye çalışıyorum. Siz ne derseniz deyin, ne kadar
ağır konuşursanız konuşun bu tarzımı da
değiştirmeyeceğim.
Ancak size karşı gösterdiğim bu saygıyı yanlış
anlamayın: Bu, sizin her söylediğinizi kabul etmeliyim
anlamına gelmemeli. Görüşlerinizin kimine katılıyorum,
kimine katılmıyorum. Hele hele tarzınıza kesinlikle...
Kırıcısınız, bütünleştirici değilsiniz. Tartışmaya hiç
de açık değilsiniz. Size gösterilen saygıyı suiistimal
ediyorsunuz.
Yazdıklarınıza bir kez daha bakın. Sizden farklı
düşünen herkesi, onların düşüncelerini eleştirirken
dahi, kişisel düzeyde yargılıyorsunuz.
Size bir çok yazınızdan örnekler verebilirim ama son
yazınızdan bir iki örnekle yetineyim, yoksa yazı yine
çok uzun olacak.
"...Örneğin sizin kendine 'Talebe' adını vermiş,
öğreneceği şey kalmamış, sorar gibi yapıp ders vermeye
kalkan arkadaşa kapılıp...",
"Yazdığı uzun yazılara karşın somutta hiçbir şey
söylememiş olan...",
"Bu nasıl anlayıştır ki, sizlerde olmayan şeyin
kimselerde olmadığını sanıyorsunuz...".
Necdet ağabey, insanlar neden birilerine kapılsınlar?
Onların kendi muhakeme güçleri yok mu? Bu arkadaşlarla
benim düşüncelerim paralellik göstermiş olamaz mi? Yani
sizin söylediklerine katılanlar, düşüncelerinize
kapılıp peşinizden sürüklenenler mi?
Birinin herhangi bir konu üzerinde yazılanları
sorularla açmaya çalışması, bunu yaparken kendi
düşüncelerini; inandıklarını söylemesi nasıl mümkün
olacak eğer siz bunu "sorar gibi yapıp ders vermeye
kalkan..." diye yorumlarsanız?
Öğreneceği şey kalmamış sonucuna nasıl varıyorsunuz?
Necdet ağabey, kırıcı oluyorsunuz, insanları
küçümsüyorsunuz. Ki, hele hele eleştirdiğiniz kişiler
bu sitede belki de bunu en az hakkedenlerden bazıları.
Doğru veya yanlış; inandıklarını söylüyorlar. Kırıcı
karşılıklar veriyorsunuz.
Yukarıda aktardığım sözlerinizi başka şekilde dile
getirebilirdiniz. "Örneğin..." ile başlayan cümle çok
gereksiz ve hatta Elif'e anlatmak istediğinizle
alakasızdı. Elif'i küçümsüyorsunuz, kendi başına böyle
şeyler düşünemezdi demek istiyorsunuz. Bunu yaparken
bir tasla iki kuş vurma düşüncesiyle Talebe'yi
kırıyorsunuz.
Bu sitede Orhan ağabeyden a-e'ye, Elif'e, TseyVolkan'a,
Azmi ağabeye..."düzeysiz" veya "anlamsız" çıkışlar
oldu. Bunları uyarmak yerine, bunlarla "gizli ittifak"
içerisindeymişçesine sizden farklı düşündükleri için,
düzeyli de olsa, alaya alınanları, hakaret edilenleri
eleştirme çabası içerisine giriyorsunuz. Yoksa başka
birilerinin de, sizin deyiminizle, bunlara
"kapılmasından" mı çekiniyorsunuz?
Yazınız, sizin deyimizle, çelişkilerle dolu."Bizlerin
politikasını yanlış, eksik bulabilirsiniz ama bu kadar
yazıya, gerçekleştirilmiş şeylere karsın politika yok
diyemezsiniz..." Bunu diyen mi var Necdet ağabey? Elif
arkadaş, "...Adigexhabzeyi yaşatalım, saygılı olalım,
zexes yapalım, ekip kuralım, bunlarla hiçbir halk
ayakta kalamaz" diyor; yani izlenen politika, en
azından dışarıya yansıyan görünümü bu, yanlış diyor,
politika yok demiyor.
Ben de politika yok demedim.
Peki siz kimi eleştiriyorsunuz? Başkalarının
söylemedikleri şeyleri onlara mal edip, onları
eleştirmek doğru mu, etik mi?
Sonra birini eleştirirken genelleme yapıp, sanki
karşıda bir grup veya bir koalisyon varmış gibi
yapıyorsunuz. Olmasını isterdim ama böyle bir şey yok!
Hiçbirini tanımıyorum bile. Sonra "Talebe arkadaş
dönüşçü olmayanlarla dönüşü tartışmadığını" ne zaman
söylemiş? Konuyu burada tartışmak ne anlama geliyor?
Herhangi bir yazımda "dönüşçü olmayanlar bu konuda
görüş belirtmesin" diye bir şey söylemiş miyim? Ben
dönüşün ayrı örgütlenmesi gerektiğini söylüyorum, bu
düşünceye inanan insanların önce bunun politikalarını
tartışmaları gerektiğini. Hatta ardından "dağa-taşa,
kurda kuşa anlatalım derdimizi"...Nasıl bu sonuca
vardınız anlamıyorum?
"Dahası dönüş politikasını tartışmam için 'nasıl bir
dönüşte de anlaşmamız gerekir" diyorsunuz. Dönüşte
anlaşmış, nasılında anlaşmışsak, tartışacak ne var ki
Necdet ağabey? Yok eğer "nasıl”ı tartışmak gerekir
demek istemişseniz bu cümleyle, benim söylemek
istediğim de zaten bu değil mi?
Ancak bir önceki paragrafa bakınca aslında sizin
"nasıl" sorusuna da cevap verdiğiniz görülüyor. Öyleyse
açık açık söyleyin: Sorunumuzun çözümü "dönüş".
"Nasıl”ı, seyahat özgürlüğü hakkımızı kullanarak!
Eğer bu bir Türk vatandaşının ABD'ye veya Avrupa’ya
yerleşmesi gibi bir şeyse öyleyse buna niye "Dönüş"
diyorsunuz? "Yerleşmek" diye tanımlasanıza bunu da!
Birleşmiş Milletler Sözleşmelerinde tanımlanan "Dönüş
Hakkı" bile sizin bu tanımınızdan daha ileri ve yanlış
olan da iste sizin bu, insanlarımızı bırakın meşru
olan; yasal haklarını bile isteyemeyecek psikolojiye
sokan, dostunu-düşmanını karıştırmasına yol açan, kendi
kendine ve kardeş halklarına yabancılaştıran
politikanız.
"Biz" derken federasyonu mu kastettiğinizi, daha
doğrusu neyi kastettiğinizi de anlamış değilim.
Saygılarımla
Not: Aslında federasyon seçimleri üzerine bir şeyler
söylemek istiyordum ama bunu da bir sonraki görüşmemize
bırakıyorum. |
|
|
a-e |
03.12.2005 |
Değerli büyüğüm Necdet Hatam,
Sizi, yazdığım yanlış bir cümlemden dolayı kirmiş
olduğum için çok üzgünüm, yukarıdaki yazımda bu
yanlışlık adına, sizden özür diler, daha önceki
yazılarımda da dile getirmiş olduğum şekliyle Adige
özerk cumhuriyetinin fesholma sorunları yaşadığını
diyerek bu yanlışımı düzeltmek istiyorum.
Sevgili büyüğüm Necdet Hatam, inanın ki ben burada
sözünü ettiğiniz gibi, iki bin en son baktığımda, 3
bini asan üyenin yaptıkları veya söylediklerini tüm
Çerkes halkına örnek olarak görmüyorum.
En başından beri ben konuların onunu tıkayacak
karşılıklı sürtüşmelere neden olacak davranışlardan
kaçındım ve buna da ilk başlayanın ben olmadığımın
kanıtı olarak bu tür sorunlar yasadığım konulardaki
yazılarımı ve yazıları kanıt olarak sunuyorum. Bunun
yanında her konunun özüne dönülmesine işaret
etmişimdir.
Ben hiç kimsenin kişiliğine saldırmak istemediğim gibi,
kimsenin de benim kişiliğime saldırmasını istemiyorum.
Düşüncelerimin yanlış olan kısımlarında,
karşımdakilerin beni eleştirmesine hiçbir diyeceğim
yoktur.
Ve siz değerli Necdet Hatam bey benden çokça büyük
olduğunuz için bana kırılmanıza gönlüm asla razı
olmayacağı gibi, bana kızsanız da sert söylemlerde
bulunsanız da size ve sizin gibi değerli büyüklere asla
cevap vermeyeceğim.
Ancak izin verdiğiniz kadarıyla düşüncelerimi sizinle
paylaşmak istiyorum, ha siz büyükler olarak bana sus
diyorsanız, o zaman ben susarım. Böyle bir isteminizde,
sizi asla yanıltmam ve bir nevi kalemlerimiz olan
klavyeye bir daha dokunmam.
Ben hiçbir yazımı gelişi güzel araştırmadan dayanağı
olmadan yazmadığımı belirtmek isterim. Herhangi bir
konuda yazacak olduğumda yanlışlarımın da olma
ihtimaline rağmen, ben en azından 3-4 saat yanlışlarımı
en aza indirmek için araştırma yapar öyle yazarım ama
tüm bunlara rağmen, gördüğünüz gibi, hata yapmaktan
kendimi alıkoyamamışım ve bu hatalarımdan dolayı da
hoşgörünüze sığınıp siz gibi incitmiş olduğum
insanların hoşgörüsüne sığınarak beni bir kez daha
affetmenizi ve kırgınlığınızı unutmanızı temenni
ediyorum.
Okuduğum ve baktığım bir kaç kitap ve sitelerdeki,
yazıların bundan bir, iki yıl ya da birkaç yıl eskiye
ait olmasından dolayı anavatanlarınızdaki en son
gelişmeler hakkında yeterli bilgilere ulaşamıyoruz.
Bu eksende sizlerden birkaç şey yazıp bunlar hakkında
bizleri bilgilendirmenizi rica edeceğim. Biliyorum siz
Çerkeslerde, el öpmek yoktur ama ben buna rağmen, bunca
değerli yazılar yazan benim için kutsallığı olan siz ve
sizin düzeyinizdeki insanların elini öperek aramızda
oluşmuş olan bu kırgınlığın bitmesi dileğiyle beni
cevaplamanızı ümit etmesini pek sevmeyen bir insan
olarak ümit ediyorum.
Dediğim gibi araştırıyorum ve araştırmama rağmen
eksiklerim mutlak suretle oluyor bu nedenle sizden ve
sizin gibi anavatana dönüş yapmış değerli insanların,
biz bilgi yetersizliğinden dolayı yanlışa meyilli
insanlara oralardaki yasam hakkında birebir yaşayanlar
olarak siyasal, sosyal, ekonomik, kültürel en son durum
hakkında bilgiler vermesini rica ediyorum.
1) Adige Cumhuriyeti’nin Krasnodar ile birleştirilmesi
projesinin günümüz itibariyle durumu nedir? Böyle bir
projeye anavatandaki ve diasporadaki insanların
gündemdeyse şayet, bakışları nedir?
2) Günümüz itibariyle Adige ve Abhazya ve diğer
cumhuriyetlerin statülerinde herhangi bir değişme var
mıdır? Güney Rusya Valiliği adı altına bağlanan bu
cumhuriyetlerde devlet başkanları halk seçimleriyle mi
yoksa atama yoluyla mı seçiliyor? Çünkü böyle bir
yasanın görüşüldüğünü ve bunun neticesinde neye
varıldığı hakkında bizi bilgilendirir misiniz? Bu yasa
kabul edilmişse cumhuriyetin varlığından söz edebilir
miyiz ya da bu cumhuriyetin özgürlüğünden, aldığı
kararların geçerliliğinden söz edebilir miyiz?
3) Sitenin de Turizm Bölümü’nde gördüğümüz nüfus
sayılarında değişim var mıdır? Sizinde dile getirmiş
olduğunuz gibi Abhazya tüm Abhazları vatandaşı sayan
yasayı çıkarmasına rağmen dönüşler olmuş mudur? Bu
nüfus oranlarını etkilemiş midir? Okuduğum sitelerde
verilen bilgilere göre; 2003 yılına ait olan bir yazıda
Adige Cumhuriyetine beklenen büyük göçlerin tersine göç
etmiş Çerkeslerin şayisinin 500’ü geçmediği, Kosova’dan
174, Türkiye’den 135, Suriye’den 120, Ürdün’den 35,
İsrail’den 3; toplam 467 kişinin anavatana dönüş
yaptığını görmekteyiz. Acaba günümüz itibariyle bu
durum nasıldır? Bunun hakkında bilgileriniz varsa
lütfen bize aktarır misiniz?
4) Anavatana dönüşe katılmayan Çerkeslerin bu
rakamlarına oranla o ülkelere göç edenlerin büyük
rakamlarla o ülkelerin yerlileri olmaması da beni
düşündüren kafamı karıştıran başka bir konu oldu.
Kuskusuz insanların serbestçe diledikleri yere gitme,
yerleşme, yaşama hakları vardır ama buna rağmen, her
yıl binlerce Çerkes olmayanın Adige Cumhuriyeti’ne
yerleşmesine orda yaşayan yerli halkın yaklaşımı nedir
ve bu durum oranın gerçek sahiplerini rahatsız ediyor
mu?
5) Eğer bilginiz varsa günümüz itibariyle Adige ve
Abhazya başta olmak suretiyle diğer cumhuriyetlerin
borçları var mıdır varsa bunlar federasyon
anlaşmalarındaki hala geçerlilerse şayet maddelere göre
ters düşecek ve fesih olmalarına neden olacak bütçenin
yüzde otuzuna ne derecede uzak ya da yakındır?
6) Dünyanın herhangi bir yerinde elçiliğe sahip olan
bir Çerkes Cumhuriyeti var mıdır varsa nerdedir ?
7) Abhazlara ambargo devam ediyor mu? Ediyorsa bu
ambargoyu uyguludan ülkeler hangileridir ve bu ülkelere
anavatanlarındaki vatandaşların bakışları nasıldır?
8) Abhazya’da asayiş sorunlarındaki son durum nedir?
Halkın ne kadarında silah vardır? Suç oranlarında artma
mı, düşme mi vardır?
9) 2002’de yürürlüğe giren, yeni Rusya Vatandaşlık
Yasası devam ediyor mu? Ediyorsa bu dönmek isteyenler
için ne tür engeller teşkil ediyor?
10) Sitede okuduğum gibi Adige Cumhuriyeti Vatandaşlığı
Yasası artık yürürlükte değil, Abhazya’nın çıkardığı
sizinde konu açıp dile getirdiğiniz, vatandaşlık yasası
ve bunu elde etmenin yol haritası hakkında bilgiler
verir misiniz mümkünse?
Sayın büyüğüm Necdet Hatam, bu sorularımın hiçbiri art
niyetli değil, sadece edindiğim bilgilerin eskiliğinden
dolayı şu andaki durumun, siz orda olan insanlar
tarafından bizlere aktarılması dileğidir.
Eğer bunlar hakkında bilgilere sahip olursak düşüncem
burada dönüş üstüne daha sağlıklı yazılarla geniş
açılımlarla konuyu rayına oturtabiliriz.
Kim bilir belki de sizin vatanınızda yaşamaya
gidenlerden biride ben olurum, araştırmalarım sonucunda
vatanlarınızın çok güzel, dünyada ender rastlanacak
doğal harikalara sahip olduğunu görmekteyim.
Tüm içtenliğimle bu güzelliklerin vereceği tatları tüm
Çerkeslerin yasamasını isterim…
Yanlışlarım olmuşsa beni uyarmanızı bekler yürekten
belirtirim ki, varsa eğer yanlış bir durum bunları
maksatlı yapmış değilim…
Köprü konusunda yazdıklarımın tek nedeni olarak da ben
hiçbir halkın bir diğer halkın mutluluğu için
kullanılmasını kabul edemiyorum..
Hiç kimse farklı algılamasın, sevgim bir tek size
değil. Sizin gibi bilgili ve doğru bulduğum tüm
insanlaradır…
Saygılar
Teşekkürler. |
|
sayfa
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12 |
|
|
|
|
|
|
|