İki yıl önce
otobüs ile bir yerden dönüyordum. Oturduğum koltuğun tam
arkasına oldukça iyi giyimli bir karı koca oturdular.
Yanlarında bir de çocuk vardı.
Karı koca kendi aralarında Adıgece konuşuyorlar ancak
çocukları ile her konuşmalarında özellikle Rusça
konuşuyorlardı. Böyleleri ile ilk kez karşılaşmıyordum
elbette. Dostlarımın, arkadaşlarımın ve hatta akrabalarımın
arasında bile böylesi kimseler vardı. Çocuklarına, torunlarına
Adıgeceyi yakıştırmayan; daha ötesi okulda okutulmasına bile
karşı olanlar vardı. Bazen buna kızar sorardım nasıl böyle
düşünebilirsiniz diyerek. Genellikle de aynı akılsızca yanıtı
alırdım. Ne yapacaksın Adıgeceyi. Psıhuabe’ye götürüp bir
sepet elma satamazsın Adıgabze ile şimdi her yerde Rusça
geçerli nerede konuşacaksın Adıgece ile?
Geçen yıl bölgemizde bulunan bir tanınmış gazeteci Adıgece ile
Rusça arasında hangisini tercih edersin diye sorduğu bir
öğrenciden "Elbette Rusça, Adıgeceyi ne yapayım? Başka bir
şehire gitsen katlayıp cebine koy, hiç bir işine yaramaz"
yanıtını aldım diyerek sinsice bir sevinçle herkese ilan
ediyordu gazetesinde.
İnsanı anadili ile bir başka dil arasında tercih yapmak zoruda
bırakmak ya da o insanın kendisinin bu tercihi yapacak duruma
düşmesi ne kadar acı bir şey.
Doğrudur belki bugünkü koşullarda Rusçayı bilmeyen bir kişi
kör ya da sağır gibi yetersizdir. Ancak anadilini bilmeyen bir
kişi ölmüş, yokolmuş, kendisinden hiç bir iz kalmamış
demektir.
Her neyse. Diline sahip olamamak zor iş derler ya.
Ben de daha fazla dayanamadım ve arkamı dönerek sordum: “Siz
kendiniz aranızda oldukça güzel,temiz bir dil ile
konuşuyorsunuz da bu güneş yüzlü çocuktan anadilini niçin
esirgiyor, onu mahrum ediyorsunuz?
Erkek bıyıkaltından gülümserken karısı parmağını alnıma dayadı
ve "o seni ilgilendirmez" diyerek beni azarladı.
Kadının bu
hareketinden daha çok, parmaklarındaki yüzükler şaşırttı beni.
Başparmağı dışında her bir parmağında kocaman taşlı birer
yüzük vardı ki, asıl konuyu unutturdu bana. Çünkü bizde,
eskiden evli ve çocuk sahibi kadınlar bir yüzükten başka
takmazlardı ve bunun aksi davrananlar çok ayıplanırdı. Bu bir;
ikincisi o kadar altın ve elmas o eli güzelleştirmiyor tam
tersine "heey şu benim zenginliğime bakın" diyerek
bağırırcasına onun görgüsüzlüğünü ortaya koymaktan öteye
geçmiyordu. Üçüncüsü ve beni yıldırım çarpmışa çeviren şey ise
servete, mala, mülke düşkünlüğün kendine yabancılaşmayla
ilişkisiydi.
"Adıgeyce ile
Rusya’da pazarcılık bile yapamazsın" diyenler bunu şaka gibi
söylüyor olsalarda galiba pek öyle düşünmüyorlar ve gerçek
payı daha çok.
Ancak bu bugün ortaya çıkmış bir delilik
değilki. Taa 1900’lerden başlayan çok eski bir tarihi var.
O dönemlerde Şerelokue Nautok, Adıgeyce ilk alfabeyi
hazırladığında birileri bunun günah olduğunu söyleyerek
karşısına dikilmiş ve bu ilk alfabeyi yaktırmışlardı.
Yine aynı kafa Hatokşuokue Gazi, ilk Adıgece yayını
çıkarttığında, “deli mektubu” diyerek alay etmişti.
Faziy Mejid'in alfabesini Elbed Hasan köy köy dolaşıp dağıtmak
istediğinde onu dövmeye kalkmışlardı.
Serebryakov'un işgalci birlikleri ve işbirlikçileride ilk
icraat olarak Dımlerin matbaasını kapatmış ve makinalarınada
el koymuşlardı. Devrimden sonra 20’li yıllarda da devrim
karşıtları Adıgeyce ve Rusçanın karşısına dikilmişlerdi.
Onlara göre Rusça gavur dili, Adıgece ise cahil diliydi.
Görüyor musunuz ana dilimizle ilgili bir soru bizi nerelere
getirdi?
Padişahlık döneminde Adıgecenin karşıtları
üstünlük sağladılarsa da devrim sonrası bunlar etkisiz duruma
getirildi ve ana dilimiz oldukça gelişme gösterdi ve bir
temele oturdu. Şogentcıuk Ali'yi Kueşokue Alim'i bu gün var
eden, sınırları aşırıp dünyaya taşıyan anadilleridir. Yine
Temirkan Yura, Khumahue Muradin, tanınmış profesörlerimizden
Keref Kambolet, Şıauetsıuk Zalımgeriy, Tembot Aslenbiy,
Khuakuen Hazredali, Nehuş Adem ve daha size sayabileceğim pek
çok kişi.
Bunların hiçbirisi anadiline yabancılaşmamış ya da anadil
bunlara yarardan öte engel getirmemiştir.
Ben anadilimizin ileriye taşıdığı pek çok insan görüyorum.
Ancak, anadilini terkeden ve küçümseyen ya da yok sayan hiç
kimsenin uzun soluklu bir başarıya ulaştığını görmedim.
Yurtdışında doğup yetişenleri bunun dışında tutuyorum elbette.
Onları suçlamıyorum. Bunları şunun için anlatıyorum :
Anadiline dudak bükenler, görgüsüz, kültürsüz ve zavallı
insanlardır benim gözümde. Onlar kendilerini nasıl görürlerse
görsünler. Çok zengin olabilirler, koca koca diplomalar
gösterebilirler belki size. Ancak bunlar yalnız göz boyamadır.
Onlar aslında yokturlar. Onlar nasıl görünürlerse görünsünler
ben Rus yazar Konstantin Paustovski’nin söylediği gibi
düşünüyorum: "İnsanın anadiline verdiği değer onun vatanı ve
halkı için ne yapabileceğinin en iyi göstergesidir". İşte ben
bu söze inanıyorum. Onlara değil. Benim gözümde anadil ile
Anne eşdeğerdedir, kendi annesine değer vermeyenin başka bir
şeye değer vereceğini sanmam.
Kendi annesine sahip çıkmayanın vatanına sahip
çıkabileceğinede inanmam.
Bizim bu konu da söylenmiş güzel bir öykümüz de var çok
eskilerden. Gencin birisi kendisini bakıp büyüten yaşlı
annesinin göğsünü görmüş ve “böğğ demiş iğrenerek bu pis şey
midemi bulandırdı”. Bu anlayanlar için çok değerli mesaj
içeren bir fıkra gibi anlatılagelir.
İnsanı insan olarak yücelten ve diğer insanların gözünde de
ona değer katan özelliklerin en başında doğduğu vatan ve
konuştuğu anadil gelir. Üstelik bu ikisi birbirinden ayrılmaz
iki parçadır. Ben "evden dışarı adım attığımızda anadil
işimize yaramıyor" diyenlere, burada Nalçıkta yaşayan
Gürcüleri göstermek isterim. Onlar evlerinden dışarı adım
attıklarında Gürcüce daha mı çok işlerine yarıyor, üstelik
Nalçık’ta? Buna karşın onlar anadillerini konuşuyor,
çocuklarına öğretiyor ve bununlada yetinmeyip okuma yazma
öğretiyorlar. Sorarım siz bunu nasıl açıklıyorsunuz?
Bulavin'in direnişi ezildikten sonra 1740 yılında ülkeyi
terkedip Türk yurduna giden ve 222 yıl Osmanlı’nın içinde
yaşadıktan sonra 1962 yılında ülkeye geri dönen Nekrasovlar
tertemiz bir şekilde dillerini korumayı başarmışlar. Kanada da
yaşayan Ukraynalılar aynı şekilde anadillerini koruyorlar.
Bunlara ne demeli?
Anadilin değerini ondan kazandığın para ile
ölçmek rezillik bunun da ötesinde onursuzluktur. Ana dilin
ölçütü ana babaya verdiğin değer, vatana, halkına verdiğin
değer, kendine duyduğun saygı, çocuklarına ve onların
çocuklarına ve onların geleceğine gösterdiğin ilgidir. Bir
halkın dili hakkında yalnız o günkü nesil söz sahibi olamaz,
dil onlardan önce gelenlerin ve onlardan sonra geleceklerin
ortak varlığıdır. Ben inanmıyorum ana diline ihanet edenlerin
gelecek için yararlı nesiller ,önderler yetiştireceklerine.
Aslını isterseniz bugünkü durum şu şekildedir:
Anadilini bilmeden orduya alınan ya da daha büyük ve
kozmopolit şehirlere giden ve bir süre buralarda kalanlar,
diğer halkların anadillerine olan sadakatini görüp durumu
kavramış olarak dönüyorlar ve "neden bizden ana dilimizi
gizlediniz, neden bize töremizi öğretmediniz" diyerek ana
babalarının karşısına dikilip sitem ediyorlar.
Bu güzel dünyada para, araba, ev, yazlık ve mülkten daha
değerli hiçbirşey düşünemeyenler bunu anlayamıyorlar elbette.
Ancak herşeyi mal-mülk olmayanlar biliyorlar vatan için can
verilebildiği gibi anadil için de verilecek bir şeyler
olduğunu, anadilinde vatan kadar bir değeri olduğunu.
Kardeşlerim, bacılarım bizler bu gün anadil için can verilecek
ortamlardan uzağız ancak anadile sırt dönmenin boş vermenin
çok yanlış bir politika olduğunu anlamamız gerekir. Çocuk
okutan anne babalar, çocuklarımızı eğiten kurumlar ve onların
da üst kurumları; hepimiz anadilin değerini çok iyi
kavramalıyız. Bunu bir aile içi sorun olarak değil bir ulusal
sorun olarak algılamalıyız. Çünkü bu gün çocuklarımıza
verebildiklerimiz yarın bizim geleceğimizi belirleyecektir.
Atalarımızdan kalan anadilimize dudak bükersek bu kimin
suçudur bizden başka ? Ana baba çocuğu ile Adıgece konuşmazsa
çocuk dilini öğrenemez, kreşlerde Adıgece işitmeyen çocuğa
evde öğrendiği yetmez.
Bunların her ikisini de olmuş varsayalım eğer okulda
anadilleri ile okumazlarsa diğer emekler de boşa gitmiş olur.
Bunun için de anadilin okulda değeri olması gerekir. Anadilini
bilmeyen sınıf geçememeli, karne, diploma alamamalıdır.
Suhumi’de bütün eğitimi Abhazca veren okul var; bizde neden
bütün eğitimi Adıgece, Balkarca veren okullar yok.? Bu konu
bütün yurt genelinde gereken ilgiyi görmeli ve ciddiyetle
üzerine eğilinmelidir. Evet bu gün de anadil bütün okullarda
okutuluyor ancak gerektiği gibi değil. Öylesine baştan savma
bir şekilde. Adıgeceyi doğru dürüst bilmeyen bir mektubu bile
okuyamayanlara diploma verip mezun ediyorlar, ben çok
rastlıyorum böylelerine. Ancak bunun suçlusu o çocuklar değil.
Asıl sorumlu olanlar onları eğitenler. Aman allahım siz
eğitmenler, "Adıgeceyi katla cebine koy. Hiçbir işine yaramaz"
diyenler gibi mi düşünüyorsunuz yoksa? Ben biliyorum aranızda
az da olsa böyleleri olduğunu. 20 yıl kadar geriye dönersek
bir okul müdürünün "yeter artık Adıgecenin bize ayakbağı
olduğu. Kaldıralım gitsin" dediğini hatırlıyorum.
Ancak Adıge dilinin bizlere değil;
okuyamayanlara, tembellere, ana dilini beğenmeyen satılmışlara
ayakbağı olduğunu düşünüyorum. Anadilini bilen kişi o halk
için yetişmiş insandır. Bunun yanı sıra Rusça ya da diğer bir
ikinci üçüncü dil bilmek bir üstünlük ve fazlalıktır elbette.
Eğitimcilerimiz söyleyebilmelidirki çocuklarımız köyde olsun,
şehirde olsun anadilini bilecek, Rusça bilecek, üçüncü bir dil
bilecek. Ancak bu şekilde bu günün dünyasına uygun bireyler
yetiştirebiliriz. |