UZUNYAYLA’DA RAMAZAN İFTAR
YEMEKLERİ VE BAYRAM GÜNLERİ
Ramazan ayı Uzunyayla da büyük bir heyecan ile bolluk-bereket
içinde karşılanırdı. Arife akşamı mutlaka her evde lokum-halive
denen hamur kızartmaları yapılırdı. İlk gün
yapılan yemekler ile neredeyse sahur yemeği de
hazırlanmış olurdu. Ramazan ayının son gününde de yine
aynı şekilde lokum-haliveler pişirilir, bayram sabahı
kahvaltıda yenirdi.
Ramazan ayın da sahur davulunu köyün gençleri çalardı.
Bu gençler kendilerine tahsis edilen bir evde sahura
kadar sohbetler eder, sahur vaktinde de ilahiler-maniler
eşliğinde davul çalarak köy halkını sahura
kaldırırlardı. Bayram sabahı kapı kapı gezen bu gençlere
kızlar da uygun hediyeler verirdi.
İftar yemeği davetleri kalabalık olurdu. Davetlere her
evin aile reisi kesin olarak çağırılırdı. Ev sahibi
thamadelere ( yaşlılara) ayrı bir odada sofra açardı.
Diğer odalarda ise her yaş grubundan kişilerin birlikte
yemek yiyebileceği ayrı ayrı sofralar kurulurdu.
İftar yemeğinin ana menüsü genellikle “gosec go hantğups”
( buğdaylı süt çorbası), hindi etinden yapılmış
“şips-baste” ve tatlı olarak da “hurma tatlısı” olurdu.
Ekmek olarak mutlaka halgone (hamuru özel sütlü karışım
ile yoğrulmuş, değişik modellerde, parçacıklar halinde
hazırlanan ekmekler) pişirilirdi. Ayrıca kurutulmuş
siyah üzüm ve kayısıdan yapılan hoşaflar da safrada
olmazsa olmazlardandı. Salatalar sofralarda çok nadir
olurdu. Hele ki ramazan ayı kış aylarına rastladığı
zamanlarda yeşillikler ve salatalar sofralarda olamazdı.
Biz çocuklar, sahura kalkmayı çok severdik. Bazen
uyandığımızı büyüklerimize iyice hissettirirdik ama
büyüklerimizden kalkmak için yüz bulamazdık. Genellikle
kalkmamıza izin vermezlerdi.
Ramazan ayı süresince iftardan hemen sonra camiye
gidilirdi. Üç-beş kişi, akşam namazı ile teravih namazı
arasında, Kuran-ı kerimden ayetleri paylaşarak sırası
ile okurdu. Arife gününden bir gün önce (son teravih
namazının kılındığı akşam) bitirilmek üzere cami de
Kuran okunurdu. “Kulhuvallahu” duasını okumak kime
rastlar ise o kişi için “gulhole gıhas” denir ve seslice
“yağafar” (bir çeşit ilahi) diyerek camideki cemaat grup
halinde, o kişinin ailesine (anne-babasına yok onlar
hayatta değil ise en yakın amcasına) gözaydın vermeye
giderlerdi. İleriki günlerde “goşe cemaate” yemek daveti
verilmesi için, köyün imamı tarafından aileden söz
alınırdı. Bayramın ilk günü köyün imamı ve goşe cemaati
grup halinde bayramlaşmak için ev ev dolaşırdı. Son
olarak yemek daveti verecek olan evde “sözü verilen
davet yemeği” yenilirdi. ( Amcamın ve kardeşimin bu
şekilde köy cemaati ile tören halinde birkaç kez eve
getirildiklerini ve annelerimizin daha sonra yemek
davetleri verdiğini hatırlıyorum.)
Tabii ki bu tür yemek ziyafetlerinin perde arkasındaki
kahramanları evin bayanları yani anneleriydi. Evin
thamadesinin verdiği “yemek daveti” sözünün en iyi
şekilde sonuçlanması için yoğun emekler harcarlardı.
Onlara güvenilmese idi nasıl goşe cemaate söz verilirdi
ki? Bu vesile ile babaannemi, annemi ve yengelerimi
rahmetle anıyorum. İyi ki öyleydiniz, iyi ki bizleri de
öyle yetiştirdiniz, Kabardeyce “adage jek” denirdi,
sofraları boldu, ellerinden geleni esirgemezlerdi.
Hepsini “rahmetle anıyor, nur içinde yatsınlar “
diyorum.
Ramazanın son günü olan arife gününde bayram için
evlerde hazırlıklar yapılırdı. Bol miktarda sütlaçlar,
kompostolar, halgoneler hazırlanırdı. Bayram günü gelen
konuklara mutlaka sofralar kurulur gün boyu ikramlar
yapılırdı.
Bayram sabahı evin büyükleri “sabah namazı”na mutlaka
giderdi. Büyükler, bayramda şehirlerden köye gelen evin
gençlerinin de erkenden kalkıp bayram namazına
katılmasını isterdi. O gün babam ve annem de sık sık
“hadi kalkın bayram namazına” diyerek erkek kardeşlerimi
odanın kapısından uyarırdı. Kardeşlerimde genellikle
kalkar bayram namazına giderdi. Annem, bayram namazı
kılınmadan önce çeşmeden akan suyu içmenin uğuruna
inanır ve mutlaka namaz kılınmadan bir sürahi suyu köyün
çeşmesinden doldururdu.
Namazdan çıkan büyükler köyün camisinde toplanır
bayramlaşırdı. Bizde de, babam büyük olduğu için cami
çıkışı amcalarım bayramlaşmak için evlerine gitmeden
bize gelirlerdi. Hep birlikte kalabalık bir aile olarak
keyifle kahvaltımızı yapardık. Bu arada büyüklerimiz
ölen büyüklerimizi anarlardı ve hüzünlerini yüz
ifadelerinde hissederdik. Onlar yinede biz gençlere çok
yansıtmamaya çalışırlardı.
Büyüklerimiz, Uzunyayla köylerinde evli olan
halalarımız, ablalarımız var ise mutlaka onlara bayram
ziyareti için gitmemizi hatırlatırdı. Onları ihmal
etmememiz gerektiği söylenirdi. Yakın köylerdeki bu
akrabalara küçük hediyeler ile gider halalarımızı-
ablalarımızı sevindirirdik. Bizleri çok güzel misafir
ederlerdi, bizlerde bu tür ziyaretlerden çok büyük
mutluluk duyardık.
KURBAN BAYRAMI
Uzunyayla’da “Kurban Bayramı” günümüze göre çok farklı
değildi. Kurbanı aile büyükleri yapardı. Kurban edilecek
eğer büyük baş hayvan ise genellikle birkaç kişi
birleşerek hisseli olarak kurban keserdi.
O dönemlerde soğutucular yoktu. Dolayısıyla et uzun süre
korunamadığı için kurutulurdu. Kurban etinden alınan
parçalar tuzlanarak dışarıda açık havada kurutulurdu.
Kurbanın bir miktarı da bol yağlı kavurma yapılırdı.
Sucuk yapılmazdı. Kuyruk yağı eritilerek çıkarılır,
çıkan yağ bir şekilde değerlendirilip atılmazdı.
Yemekler ve hamur işlerinde kullanılırdı.
Kurban etinden “Jerume” yapılırdı. Annem onu mutlaka her
kurbanda yapardı. İçini özel olarak hazırlardı. O yüzden
epeyce vaktini alırdı. Hazırlamış olduğu içi, uzun süre
köyün çeşmesinde yıkamış olduğu bağırsağa doldurur, iki
başını açılmaması için kalın iplikler ile bağlardı.
Bunları suda haşlar, piştikten sonra iplerini çözer
kabuğunu soyup dilimleyerek etin yanında servis ederdi.
Zahmetli fakat bir o kadarda lezzetliydi.
Kurbandan arta kalan diğer etler kaynatılır ve gelen
misafirlere ikram edilirdi. Tabi ilk olarak ta köyde
kurban kesmeyenlere de mutlaka payları gönderilirdi.
ÇOCUKLARA VERİLEN BAYRAM ŞEKERLERİ
Çocuklar grup halinde kapı kapı dolaşıp şeker toplardı.
Şekerler birer- ikişer değil avuç dolusu olarak
verilirdi. O yüzden olsa gerek çocuklara verilen
şekerlerde pek kaliteli olmayan en ucuz şekerler olurdu.
Bazen köydeki bir- iki aile çocuklara iyi şekerlerden
verirdi. Çocuklarda o aileleri evde anlatırlardı. Bazen
o evlere şekerlerin hatırına ikinci defa gidildiği de
olurdu. Naylon poşetler içinde topladığımız şekerleri
bir köşeye oturup saymaktan büyük keyif alırdık. Sayısı
azalmasın diye o gün şekerlerimizden pek yemek
istemezdik.
|