|
|
................... |
|
................... |
NOT DEFTERİM
-4
|
WORDIM
Müzeyyen Kip
|
|
|
................... |
|
................... |
UZUNYAYLA’DA YAŞAM KOŞULLARI ve HANCEGOŞA
Uzunyayla’da en büyük geçim
kaynaklarından birisi koyunculuktu. Her bir ailenin iki yüz,
üç yüz koyunu olurdu. Bir araya gelen sülaleler sayesinde bir
bazen iki sürü otlağa gönderilirdi. Sürüler, akşam üzeri yaylıma
çıkar, sabah erken gelirdi. Sabah akşam o iki vakitte
koyunların teslim alınıp verilmesi önemliydi, eksiksiz
gitmesi ve sayılarak içeri alınması istenirdi. Koyunlar
ve kuzular farklı zamanlarda, karşılaşmadan kapıya
gelmeleri gerekirdi. Sağılan koyunlar ve diğerleri
olarak ayrı ayrı yerlere alınması gerekirdi.
Yazın, işlerin yoğun zamanlarında bu iş biz çocuklara
düşerdi. Kapıdan içeri alırken tek tek sayardık, bazen
şaşırdığımız olurdu o gün büyükler sorsun istemezdik,
eksik olup olmadığını bir şekilde akşam olup yaylıma
çıksınlar isterdik. Ertesi günü büyük bir dikkatle sayar
sorulması halinde eksiğiyle-fazlasıyla rapor ederdik.
Koyun sağma işleri de evin ve günün en önemli işiydi ve
öğleden sonrası vakte kalırdı. Sağma işi evin genelde
genç kızına, yoksa gelinine düşerdi. Çoğu kez de her
ikisi de beraberce yardımlaşarak yapılırdı. Sağma işi
koyun sayısına göre fark ederdi ama günün 2-3 saatini
alırdı. Biz çocuklara da orda bir görev düşerdi ki, ben
o işi hiç sevmezdim. Koyunların hareket etmeden rahat ve
seri sağılması için çocuklara koyunları tuttururlardı.
İsteksiz de olsak görevdi bir şekilde ortalarda
görünüyorsak gitmek zorundaydık.
Sağım işleri bitirilince kızlar çeşmenin başına
toplanır, eller ve kaplar yıkanır orda da epeyce bir
muhabbet-sohbet ortamı yaşanır eve dönülürdü.
Evde sütler, süt makinelerinde çekilir ve makinenin
yıkama işi de biz çocuklara düşerdi. Her bir parça
makineden sökülür kazanıyla alınır, yaşıtlarımız her
birimizin ailelerine ait süt makinesinin aparatlarını
tek tek çeşmenin akan suyunda yıkardık. Bazen deterjan
kullanırdık. Genelde duru, soğuk suda yıkar, eve
götürür; süzülmesi ve kuruması için bütün parçaları ayrı
ayrı bir yere dizerdik.
Yazın, koyun kırkma zamanı; bir-iki günde koyunlar
kırkılır, çıkan yünler telislere (torbalara) doldurulur,
satılmak üzere hazır bekletilirdi. Çocuklara düşen pay;
parça yünlerle koyunun çıkan çardak dediğimiz yünleri
olurdu. Çardağı köyün çeşmesinde akan suyuna bir kova
içinde ıslatır, bir hafta kadar suda çözülmesi için
bekletilirdi. Artık çözüldü dediğimiz de onu tokuçlarla
taşın üzerinde yıkardık. Geriye az bir yün çıkardı. Yani
üstümüzün-başımızın kirlendiğine değmezdi ama yinede
zorlu bir uğraştı. Bu denli çalışmanın karşılığında bir
çift kısa çorap alabilirdik.
Otlar, tırpanla biçilirdi. Henüz ot biçme makineleri
yoktu. 4-5 ırgat, evin diğer fertleriyle sabahın erken
saatinde kalkar, antrede geceden hazırlanmış üstü kaymak
tutmuş sütü içerlerdi. Sonrada tırpanını alan çayıra
doğru yola çıkardı.
Çocukluğumuzda köye teknoloji gelince at arabalarının
yerini traktörler almaya başladı. Biçerdöverlerin arkasında
Temmuz-Ağustos ayı hasat dönemi olarak geçirilirdi.
Uzunyayla da teknoloji belki yeniydi ama yeşil Johndere
marka biçerdöverler hayli eski olmalı ki, her gün
arızalanır, tamir ettirilir, günlerce biçerciler evde
misafir kalırdı. Hatta bir süre sonra ev halkından biri
gibi (duş-traş) gibi ihtiyaçlar için bile onlara hizmet
edildiğini hatırlıyorum. Uzunyayla'da o zaman evlerde
sular akmıyor, sular çeşmeden taşınıyor, banyo denen
harici odalar yok onlar ayrı ayrı sıkıntılardı tabi.
Yazın buğdaylar harmanlara alınır büyük büyük öbekler
oluşturulurdu. Akşam saatlerinde bütün buğday
öbeklerinin etrafına gece hırsızlık olmaması için
tahtadan yapılmış büyük mühürler basılırdı ama çözüm
değildi. Evin kızlarından veya gelininden bir şekilde
gençler mührü alır, alabildikleri kadar buğday
alınır (çalınır) sonrada tahta küreklerle düzeltilip
mühürler eskisi gibi basılırdı.
Eksilen buğdaylar evin
büyükleri tarafından fark edilmemesi için o tür yollara
başvurulurdu. Fark edilse de yapılacak bir şey yoktu.
Böylesi müsamahalarda gençlere karşı gösterilen
hoşgörünün bir parçasıydı. Yani gençler kendi ailelerine
ait harmandaki buğdaylardan biraz olsun yürütmeye
çalışırlardı. Bazen de hırsızlığı önlemek için harman
yerinde evin delikanlısı yatağını serer, orda yatıyor
görünür koruma görevi yüklenmiş olurdu ama görevine
çok da sadık kaldığı söylenemezdi.
HANCEGOŞA
Yazın yağmur yağmayıp kurak geçiyor olunca “hancegoşa”
gezdirirdik. Hance Kabardeyce de kürek anlamında, küreğe
el-kol yapılır bir elbisede giydirilirse “Hancagoşa”
olurdu. Onu iki kişi gezdirir diğer bütün kız çocukları
da arkasında seslice “hancegoşa gıdoşek yaallah ğoşyışho
geğaş” diye dualarla bütün köy dolaşılırdı. Her kapıdan
bir kova su Hancegoşa’ya dökülür, hediyeler verilirdi. Hediyede yumurta olurdu. Daha sonra toplanan
yumurtalarla köyün bakkalından bir şeyler alınır, bir
yere oturulur, orada piknik havasında yenilirdi. |
|
|
1.Bölüm
2.Bölüm
3.Bölüm
4.Bölüm
5.Bölüm |
6.Bölüm
7.Bölüm
8.Bölüm
9.Bölüm
10.Bölüm |
11.Bölüm
12.Bölüm
13.Bölüm
14.Bölüm
15.Bölüm |
|
|
|
|
|
|
|