Ağaç bir kök ve gövdeden oluşur bildiğiniz
gibi. Bence en güzel kıyaslama aracı, en güzel benzetme ölçütüdür
ağaç.
Kökler görünmezler ama, toprak altında gövdenin
gereksinmelerini karşılar. Görünen, salına salına güneşe
yükselen dalları ve yaprakları besler sessizce.
Kök ne denli güçlü ise gövde o denli güzel ve
alımlıdır. Kök ne denli sağlam ise meyvaları o denli sağlıklı
ve tatlı ve lezzetlidir.
Kültür dediğimiz şeyi işte böylesi bir ağaca benzetiyorum ben.
Tarih o ağacın kökü, yaşadığımız gün ise gövdesi ve
yaprakları, meyvaları gibi.
Kökü olamayanın gövdesi de olmuyor. Bu doğa için geçerli
olduğu kadar insan toplulukları, halklar için de geçerli bir
kuraldır. Kök ve gövde arasındaki bağ kesildiğinde gövde kısa
bir süre içerisinde kuruyup gider. Oysa kök üzerinde yeniden
filizlenen dallardan yepyeni bir ağaç ortaya çıkartır.
Sen, ben bu gün ne yapıyorsak, yarınlarımızı üzerinde
kuracağımız tarih için bir temel, bir kök oluşturacaktır.
Kimbilir kökleri nart destanlarından beslenmeseydi bir
Şogentsuk Ali karşımıza nasıl bir şair olarak çıkacaktı.
Tarihi küçümseme kardeşim ona sırtını dönme.
Yarın ne yöne döneceğini bilmez bir durumda yolunu
şaşırıverirsin.
Tarihini unutma kardeşim, onu yok sayma. Tersi
davranış yarınların oyuncağı olmak, geleceğini yok etmektir.
Tarihine dayandığın, ondan dersler çıkarttığın sürece
yarınlara doğru yol alabilirsin. Bu günümüzü güzelleştiren
yarınımızı oluşturacak olan dünden bize kalanlardır.
Ağacın yaprağı hiç bir zaman köke dönüşmüyor ama tarih için bu
daha farklı bir gelişme gösteriyor. Bu gün yaşadıklarımız bu
günü güzelleştirdiği gibi yavaş yavaş yarınımızı da
oluşturuyor. Yavaş yavaş tarihe, yavaş yavaş kök'e dönüşüyor.
Adıge halkbiliminin büyük ismi Agnokue Laşe öleli 70 yıl
oluyor ancak hala bu gün yaşıyormuş gibi yapıtları ile
aramızda olmasına, hala şarkıları söylenmesine karşın diğer
yandan yavaş yavaş tarih oluyor köke dönüşüyor.
Bilmiyorum Kuşokue Alim onun yapıtlarını bilir
miydi? Ama şundan eminim ki o olmasa idi Kuşokue’nin
gelişiminde bir şeyler eksik olurdu. Tarzında mutlaka bir
başkalık bir farklılık olurdu. O da bir yana hiç kimseye
benzememeğe, hiç kimseden etkilenmemeğe çalışan bu konuda çok
titiz davranan Beştokue Hebas onlardan hiç etkilenmemiş
olabilir mi, bu olası mı? Ne dersiniz?
Ben şuna inanırım. Bu günü güzelleştiren şey dünden aldığı
tattır. Aslında bu gün ,dündür. yalnız dünden kalana yapılan
eklemeler ve yeni rötuşlar ya da dünden kalan malzemenin
yeniden şekillendirlmiş biçimidir bu gün.
Eğer bir insan ressam doğmamışsa onu hiç kimse, hiç bir güç
ressam yapamaz. Ancak eğer onun yaratılışında sanatın mayası
var ise işte o zaman ortaya koyduğu yapıtların kaynağı mutlak
biçimde içerisinde yetiştiği toplum ve kucağında serpilip
geliştiği kültür ve çevredir.
Örneğin Şogentsuk Aliy, Sosyalist Devrim’in yetiştirdiği ve
Ekim’in açtığı gözleri ile dünyaya bakan, yaşamı yorumlayan
bir şairdi. Ancak devrimin keskin üslubu ile harmanlanmış
içiçe geçmiş şekilde, sanatında kendisini yetiştiren halkın,
kültürünün ve geleneklerinin ağır bastığını onun üslubuna asıl
şeklini verdiğini görürsünüz. Bu örnek doğal olarak diğer bir
çok sanatçılarımız, edebiyatçılarımız için de geçerlidir.
Geçmişi, dünü ve bugünü yarından ayıramazsınız. Birini
diğerinden bağımsız ele alamazsınız böyle yaptığınızda
yarınlarınızın çok daha güçsüz, verimsiz ve sağlıksız olacağı
tartışma götürmez bir gerçektir. Tarihin hangi döneminde
olursa olsun bu yolu seçenler bundan çok büyük zararlar
görmüşler, yaptıkları hata er ya da geç kendilerine dönmüş ve
bir şamar gibi suratlarında patlamıştır.
"Bu günün gemisinden Puşkin ve Tolstoy gibilerini atmak
gerekir" diyen bir kısım proleter kültür savunucularını
hatırlıyorsunuz değil mi ? " Ölen babamızı her ne kadar
sevmiyorsak da, onun çürümeğe yüz tutan cesedini daha ne kadar
sırtımızda sürükleyip taşıyacağız diye düşünmemizi sağlaması
iyi oldu" diyen sürrealist ressam Salvador Dali'yi
hatırlıyorsunuz değil mi?
Bu gün de aynı bu mantıkla düşünenler var doğal olarak.
Baksan’dan yetişmiş yazarların bütün kitaplarını toplayıp
saklayan bir yaşlı adamcağız vardı. Kitaplarını sağlığında çok
iyi koruyan bu adam çocuklarına da bu kitapları çok iyi
korumalarını vasiyet etmişti. Ölümü üzerine, hiç olmazsa birer
kopyasını alalım, birer fotografını çekelim diyerek
çocuklarının yanına gittik. Adamın kızı karşımıza geçti ve hiç
göz kırpmadan, hiç sıkılmadan "babamızdan geriye kalanları az
bir para karşılığı bir Çeçen'e sattım" diyerek yanıtladı bizi.
Bu olay Baksan’da oldu.
Bir başka zaman bir köyde ağaç işlemeciliği ve oymacılığı
üzerine çok güzel şeyler yapan bir adamın olduğunu, ancak bu
adamın yakın zamanlarda öldüğünü duyunca yine çocuklarına
gittik. "Babanızdan kalan şeyleri bize gösterir misiniz?"
dediğimizde "biz yeni eve taşınırken gereksiz kalabalık ettiği
için onların hepsini yaktık" yanıtını aldık. “Böyle bir şeyi
nasıl yaparsınız? Onlar el işçiliği, hiç bir şey olmasa
babanızdan bir anı onlar?” diyerek biraz diklenince kadın
"şimdi her şey fabrikasyon el işçiliği de neymiş gidin
istediğiniz her şey pazarda var" diyerek bizimle alay etmişti.
Sorarım size dün yazılanı bu gün satarsanız, dün yaratılanı
bugün yakarsanız, dün söyleneni bu gün unutursanız, dün
yaşayanı bu gün hiç yaşamamış sayarsanız sizden sonrakilere ne
bırakacaksınız? Altın mı, paramı? İnsanı insan yapan bu ikisi
değildir. Bizi biz yapan, kültür, tarih, sanat dediğimiz
şeylerdir, bilgidir kitaptır.
Bizler sanatı, tarihi, kültürü düşünmeye anlama başladığımız
dönemlerde Paşe Beçmırze’den geriye uzandığımızda Neğume
Şora’nın dışında başkaca kimsenin olduğunu bilmezdik. Bize
okutulan seçme bir kaç destan dışında. Bizden daha eskilere
uzandığınızda, bu işlerle ilgilenenlere, araştıranlara
sorduğunuzda Paşe Beçmırze'nin de Neğume Şora'nın da adının
anılması yasak dönemlere dek uzanıyorlar. Biz o zamanlar
bilmediğimiz için kendimizi çok zayıf ve yetersiz görürdük.
Gücüne güvenemediğin zaman büyük düşünemiyorsun ve
büyüyemiyorsun da. Rus edebiyatı ve edebiyatçıları bizim
edebiyatımıza da yeni bir soluk kattılar dünya edebiyatına
dönük bir pencere açtılar bu gün Kuşokue’nin şiiri Puşkin’den
etkilenmiştir. Bir ucu gider oraya dayanır. Bu onu küçültmez
aksine yeni bir soluk yeni bir bakış açısı katar yalnız.
Örneğin Aytmatov’da aynı şekilde
değerlendirilebilir. Anck onun Aytmatov olabilmesi için
temelde içerisinden geldiği halkına ve kültürüne dayanması
gerekirdi. Nitekim öyle de olmuştur. Emin olun Puşkini
yükselten yücelten Rus edebiyatı ve kültürü kadar bir temele
sahip olsa idi Ağnokue'de bu gün aynı şekilde dünya çapında
bir isimdi.
Halkımızın gelişmesine paralel olarak sanatımız da
edebiyatımız da bilgimiz de gelişiyor. Bu gün dönüp edebiyat
tarihimize baktığımızda Neğume Şora’nın Beçmırze’nin de
gerilerinde Sıjaje Kılışıkue, Mıjey Said, Agnokue Laşe, Abaze
Kambot, Mesey Yusuf, Taukue Lhepşıkue, Kazanıko Jabağı, bir
zaman reddedilen isimlere dönersek Baksan gurubu: Tsağue Nuri,
Dım Adem, Kup İsmeyl, Fenziy Mejid, Kılışbiy İsmail, Şerelokue
Nautok, sosyalist kültürün yetiştirdikleri: Kaşej Talib,
Tambiy Pague, Kudaş Vladimir, Kıaşe Adelceriy, Hatokşokue
Gazi, Bırsey Umar, İnat Krımgeriy, Adilgeriy, Hangeriy,
Kuedzokue Lokman, Şerdan Batırbeç, Siihu Sefarbiy, Kaz Geriy,
gibi daha bir çok isim.
Şimdi şöyle bir bakınca hem insanın kendine güveni artıyor hem
de bilgisi. Dolayısıyla kökü daha derinlerde hissettiği zaman
gövde de ayrı bir güç ve güven ayrı bir güzellik kazanıyor.
Şüphe yok ki kültürümüzü ve tarihimizi yeniden canlandırmak
konusunda oldukça yol aldık ancak hala önümüzde katedeceğimiz
çok uzun bir yol var. Bu güne gelmiş biz hala Kılışbiy İsmail
ile Kup İsmeyl’in bıraktığı bilgileri açıp halkımızın önüne
seremedik. Bu güne gelmiş biz hala Meretıkue Nuh, Meker Umar,
Hetıane Ahmet’ten geriye kalan yapıtları açıp değerlendirmiş
değiliz. Bu günümüze yarınımıza uyabilecek ne var ise yeniden
canlandırmak ve yaşama geçirmek gerek Bu güne uymayacak
şeyleri de okumak, bilmek zorundayız. Bilgiden zarar gelmez,
bilmemek hataya götürür.
Geleceğimizi tarihimiz üzerine kuracaksak o
tarihi mümkün olduğunca iyi şekilde okumamız anlamamız
gerekmektedir. Dedelerimiz birisini aşağılamak, küçük
göstermek istediklerinde geçmişini, atasını bilmeyen anlamında
"Kızıhekıar zımı’ej" derlerdi. Geçmişini bilmeyen nesillerdir
geleceğin köleleri. Sana tarihini kötülediklerinde bu sözümü
anımsa kardeşim. Tarihi boş ver dedikleri zaman şu sözü
anımsat onlara: "İnsan olmak için insanlığın tüm bilgileri ile
donanmış olmak gerekir"
Bir elma ağacından alıp başka bir yere diktiğimiz dal, kökü ne
ise o olacaktır. Ancak o yeni dalın vereceği elma kuşkusuz
bulunduğu topraktan, beslendiği sudan ve havadan da bir şeyler
alacaktır. Hiç bir zaman kökünden aldığı özelliğin tamamen
dışında bir şey olamaz. |