Siyasetten
ayrılması onu rahatlatmış değildi. Çünkü kirasını Selo ile
paylaştıkları ev halen işgal altında ve işgal edenler
Çerkeslerden çok diğerleriydi. Toplantıların başka yerde
yapılsın isteğini Selo’ya söylemeyi düşündü ama öyle bir mekan
bolluğunun olmadığını da biliyordu. Bir keresinde
hafif mırıldanır gibide oldu ama değişen bir şey olmadı. Kısa bir
süre sonra Selo çıkıp okulu bitirdiğini ve evlenmek üzere olduğunu
ve evi yakında bırakacağını bildirdi. Kim diye merak etti herkes
ama gelin adayını tanıyan çıkmadı. Evlerinde o zamana kadar
misafir kalan ve doğru dürüst hiçbir işi olmayan Merzey ile baş
başa kalacaklardı. Selo’nun siyasetle ilişkisini kestiremiyor bir
şeyde sormuyordu. Merzey işin içindeydi, bunu belli ediyordu ama
birçok eleştiriyle.
Sandığı kadar bir yalnızlığa düşmemişti aslında. Birkaç ay süren
soğuk duruşlar dışında eve uğrayan siyaset kıdemlilerinden birisi
geri dönmesini istedi, tabi ki yazılı küçük bir özeleştiri talep
ederek. Kalabalık bir ahalinin içinde rica minnet benzeri bir
mütevazılıkla yapmıştı bunu ama öyle bir özeleştiri kağıdına neler
yazılmasını isteyeceklerini tahmin edebiliyordu. İçinde bulunan
küçük burjuva ruhu, fırsatçı ve değişimci eğilimleri, disiplin
konusunda sekter duruşu, köylüleri hor görüşü, yoğurt ve yumurta
gibi lüks yemeklere para harcıyor olması gibi birçok şeyi yazıver
canım, ne olacak diyeceklerdi herhalde. Tahmin edebiliyordu çünkü
o üst komiteler halkın içindeki güçlerine ve fikirsel düzeylerinin
ne olduğuna hiç bakmadan kendilerini politbüro sanıyorlardı o
yıllar.
Gülümsedi. ‘’Özeleştiri yapacak birisi varsa dedi o da
siyasettir’’.
Bu davranışı bütün geri dönüş umutlarını söndürüverdi karşı
tarafın. Onların çekindikleri şey O’nun mühim kabiliyetlerinden
çok, diğer Çerkes arkadaşlarında O’nun peşinden gidecekleri ve
Çerkesler arasında iyi kötü kurmaya çalıştıkları örgütlenmenin
dağılıp gitme ihtimaliydi. Halbuki o ayrılalı beri siyasetle
ilgili ne kötü bir şey söylüyor ne de kimseyi ayartma hevesi
içinde görünmüyordu. Tekrar soğuk havalar esti aralarında ve
dernekteki görevlerini de bir süre sonra bıraktı.
Dernek toplantılarına nadiren gider hale gelmişti. Mitinglere
katılıyor üniversite arkadaşları arasında bazı gece yazılarına
çıkıyor, cenaze törenlerinde sıradan bağımsız birisi gibi
yürüyordu ama ona emredecek kimse yoktu artık ve bu da bir örgütün
hiç istemeyeceği bir durum.
Merzey’e ne oluyor diye sordu bir akşam. Anlamazlığa verdi bir
süre. Feryal’le bir şey mi var aranızda. Merzey güldü, haberin yok
mu senin? Aslında yok, dedi. Senin veya Feryal’in açıklamasını
bekledim, yoksa çocuklar bir şeyler söylüyor elbet. Feryal ile
aralarındaki soğukluk siyasetten ayrılışından beri seziliyorsa da
üstünde fazla durmuyor ama serin davranıyorlardı birbirlerine.
Merzey durumun farkındaydı ve idare etmeye çalışıyordu durumu.
Sokakta el ele dolaştıklarını gören birileri eleştirmişti onları
ve hiçte yadırganmayacak bir ahlak anlayışıyla; ‘diğerlerini
tahrik ediyorsunuz’. Bunu bir akşamüstü karşılaşmalarında
Feryal söylemişti ona ve sıkıntıları vardı.
Kayseri’de bırakıp geldikleri Napolyon farklı bir siyasetçi olup
döndüğünde, Murat ve kıdemli siyasiler artık kendine çekidüzen
vermesi gerektiği ve bu sorumsuz yaşam şekliyle aralarında
barınamayacağını neredeyse emrettiler ama bunu ne kendileri
söyleyebildi nede ona söyletebildiler. Selo’ya Beşiktaş balık
pazarı içinde bir yerde söylettiler. Bu aslında kendilerinin
kullanacakları bir boş yatak, sofrada fazladan boş bir sandalye,
kafa karıştıracak sorulardan kurtulma ve bir tasfiyeden başka bir
şey değildi. Yoksa bahsettikleri sorumlu yaşam konusunda kendileri
daha iyi bir konumda değildiler. Çalışıp güç bela geçimlerini
sağladıkları ücretlerinin nasıl kullanılacağı üzerine nasihatler
ediyor ve örgüte daha çok yardım bekliyorlardı. Kirasını ödediği
evde, kimin kalıp kimin kalmayacağının kararlarını veremez hale
gelmişti.
Diğer yandan belki kendine gelip okulunu bitirmesine bir faydası
olacaksa çokta itiraz edeceği bir durum değildi bu durum ve
Napolyon çok az görüştüğü bir PDAcı olup çıkmıştı ama kısa bir
süre sonra okulu bitirip memleketine döneceğini bir sürpriz olarak
kendisinden öğrendiğinde, belki de onun için hayırlısı oldu diye
sevindi.
Yaz geçip sonbahar geldiğinde memlekete giden öğrenciler geri
dönmüş çevre yeniden kalabalıklaşmış ve yeni yoksul öğrenciler
gelip eklenmişti Anadolu’dan. Ayşe koleji çoktan bitirmiş Boğaziçi
Üniversitesi’nde ikinci yılına başlamıştı. Dernekte
karşılaştıkları bir gün üniversiteye davet etti onu. Cimok’la
birlikte bir çıkıp gittiler ve aşiyanın tepesindeki özgürlükler
okuluna imrendi biraz. Gerçi akademi de bir Fındıklı yalısı idi
ama Cimok’ta çok beğenmişti okulu. Hiçbir şey konuşmadılar ve yine
aralarında hiçbir şey yokmuş gibi davrandılar. Bahçe ve orta
kantinde geçirdikleri birkaç saatin sonunda Cimok, bir şey
yapacaksan yap artık dedi ona.
Daha önce zengince sayılabilecek evlere girip çıktığı vardı ve
bunlar o çıkıp geldiği Ankara şehrindeydi genellikle ve Çerkes
arkadaşlarının oturduğu bilemedin yüksek bürokrat evleriydi ve
zenginliği de o kadar. Suadiye’de Feryallere ilk gittiği akşam
gördüğü evin salonu çarpıcıydı ve Ankara’da yaşadığı ve girip
çıktığı evlerden daha büyük ve daha özenle döşenmişti. Kızlı
erkekli büyük bir kalabalığı ağırlayacak haldeydi ve evde epey
kalabalıktı zaten. Feryal onun İstanbul’a geldiği yıl Ankara’ya
üniversiteye gitmiş, geçişmişlerdi. Beşiktaş çevresinde
hayranlıkla bahsedilen ismini biliyordu ama ilk defa
karşılaşmışlardı. Kalabalığın içinde bile, iddialı yöneten zekası
ve hiç teslim olmayan dirayeti hemen anlaşılıyordu. Zengin görünen
yaşam biçimi, alımlı sayılacak güzelliği ve parlak zekası ile bu
köylü Çerkeslerle neden ilgilendiğini anlamakta zorlandı.
Ankara’da benzer özelliklere sahip kız arkadaşlar ve ablalar vardı
ama onlar, çileli Çerkesler dünyasının dertleri ile ilgili düşünce
üretmek veya tartışmak yerine, modern Cumhuriyet kızı görünümleri
ile Elbruz hocanın, ekibin başında kimi oynatacağıyla ilgiliydiler
daha çok veya eğer öyle değilse, misafir ağırlama konusunda
kusursuz Çerkes kızlarıydılar sadece.
O yıl Tıp Fakültesi’ni kazanmış, bir yıl okuduğu Ankara’daki okulu
bırakıp, İstanbul’a ailesinin yanına geri dönmüştü. Annesi Abzegh,
babası Kabardey’di ve çocukluk yıllarının yaz tatillerinde
annesinin Bursa yakınlarındaki köyüne gider orada geçirirdi
tatilin bir kısmını. Köylülere aşina hali oradandı. Babası bir
zamanlar iyi paralar kazanmış bir işadamıydı ve sonunda kurduğu
küçük sanayi şirketi büyümüş, yetersiz sermayesi, yeni ortaklar
almak zorunda bırakmıştı onu. Yeni ortakların yönetime hakim
olmasıyla ve sermaye büyütmelerle giriştikleri operasyonlar,
şirketteki hissesini önemsiz bir hale getirmişti sonunda. Artık
küçük hissesi ve yönetici olarak aldığı ücretle üç kızına
üniversiteyi bitirtmek ve geçinip gitmek dışında bir iddiası
kalmamış gibi görünüyordu ama bu dertlerde az şeyler değildi. Evin
ihtişamı ve Feryal’in Üsküdar Amerikan Koleji yılları o eski
varidat yıllarına dayanıyordu ve onları dil bilen iyi eğitim
görmüş birer dünyalı yapma uğraşının içinde, kızlarına piyano
dersleri aldırmak bile vardı. Ailedeki bu sarsılmayı herkes
biliyordu ve güzel tarafı bir dedikodu olarak öğrenilmiş değildi,
kendileri anlatmışlardı her şeyi. Feryal ve iki kız kardeşi
Suadiye’de konforlu bir evde yaşıyor olmak dışında, mütevazı,
belki de zar-zor bir hayat sürüyordu ve kolejden arkadaşları bir
yana esas sosyal çevreleri Çerkeslerin buluştuğu dernek
çevresiydi.
Bu ve benzer sık görüşmeleri sonunda tartışıp birlikte bir şeyler
üretebilecekleri bir arkadaşlık başladı aralarında. Beşgür’ün de
dahil olduğu dernek çevresindeki tiyatro-gösteri benzeri, içinde
bulundukları çalışmalar, arkadaşlıklarını pekiştirecekti ama her
zaman çatışma ve küsüşmeleri de barındırarak. Bu çatışmalar
zihinsel fikir ayrılıkları olmaktan çok, onun disiplinsiz
miskinliğine, bazen ukalalığına, bazen her şeyi boş veren haline
ve diğer yandan Feryal’in her şeye karışan ve her şeyi yönetmeye
kalkan tavrı neden oluyordu. Rahat yoktu yani, her an alesta
duracaksın. Ama ikisi de birbirlerinin değerini biliyor en kızgın
oldukları dönemlerde bile birbirlerini affetmenin bir yolunu
buluyorlardı. Onun eski sevgilileri gidip Feryal’e dert yanıyor,
Feryal de onu sorgulara çekip sorumsuzlukla suçluyor, dünyasını
dar etmeye yetiyordu. İlgi duyduğu yeni bir kız için kendisine hiç
sorulmadığı halde olumsuz fikirlerini derinlemesine düşünmeden pat
diye söyleyiveriyordu. Poker oynamasına karışıyor, sigara içmesine
kızıyordu. Kızmadığı bir şey yoktu vesselam.
Erkek arkadaşları arasında Feryal’e hayranlık besleyen ve gönül
koymuş birkaç kişiyi, kendisine yaptıkları itiraflarından
biliyordu. Bu konuda yardım isteyen olmamıştı açıkça ama
kayıtsızca dinlediği öyle imalara muhatap olmak zorunda kalmıştı.
Böyle durumların bizzat kendisini ne kadar rahatsız ettiğini
bildiğinden asla karışmak istemiyordu. Yinede Merzey’le sevgili
olarak bir gün karşısına çıkmaları şaşırttı onu. |