...................
...................

O HÜZÜNLÜ İSTANBUL    -10

Erhan Hapae

                         
...................
...................

Siyasetten ayrılması onu rahatlatmış değildi. Çünkü kirasını Selo ile paylaştıkları ev halen işgal altında ve işgal edenler Çerkeslerden çok diğerleriydi. Toplantıların başka yerde yapılsın isteğini Selo’ya söylemeyi düşündü ama öyle bir mekan bolluğunun olmadığını da biliyordu. Bir keresinde hafif mırıldanır gibide oldu ama değişen bir şey olmadı. Kısa bir süre sonra Selo çıkıp okulu bitirdiğini ve evlenmek üzere olduğunu ve evi yakında bırakacağını bildirdi. Kim diye merak etti herkes ama gelin adayını tanıyan çıkmadı. Evlerinde o zamana kadar misafir kalan ve doğru dürüst hiçbir işi olmayan Merzey ile baş başa kalacaklardı. Selo’nun siyasetle ilişkisini kestiremiyor bir şeyde sormuyordu. Merzey işin içindeydi, bunu belli ediyordu ama birçok eleştiriyle.

Sandığı kadar bir yalnızlığa düşmemişti aslında. Birkaç ay süren soğuk duruşlar dışında eve uğrayan siyaset kıdemlilerinden birisi geri dönmesini istedi, tabi ki yazılı küçük bir özeleştiri talep ederek. Kalabalık bir ahalinin içinde rica minnet benzeri bir mütevazılıkla yapmıştı bunu ama öyle bir özeleştiri kağıdına neler yazılmasını isteyeceklerini tahmin edebiliyordu. İçinde bulunan küçük burjuva ruhu, fırsatçı ve değişimci eğilimleri, disiplin konusunda sekter duruşu, köylüleri hor görüşü, yoğurt ve yumurta gibi lüks yemeklere para harcıyor olması gibi birçok şeyi yazıver canım, ne olacak diyeceklerdi herhalde. Tahmin edebiliyordu çünkü o üst komiteler halkın içindeki güçlerine ve fikirsel düzeylerinin ne olduğuna hiç bakmadan kendilerini politbüro sanıyorlardı o yıllar.

Gülümsedi. ‘’Özeleştiri yapacak birisi varsa dedi o da siyasettir’’.

Bu davranışı bütün geri dönüş umutlarını söndürüverdi karşı tarafın. Onların çekindikleri şey O’nun mühim kabiliyetlerinden çok, diğer Çerkes arkadaşlarında O’nun peşinden gidecekleri ve Çerkesler arasında iyi kötü kurmaya çalıştıkları örgütlenmenin dağılıp gitme ihtimaliydi. Halbuki o ayrılalı beri siyasetle ilgili ne kötü bir şey söylüyor ne de kimseyi ayartma hevesi içinde görünmüyordu. Tekrar soğuk havalar esti aralarında ve dernekteki görevlerini de bir süre sonra bıraktı.

Dernek toplantılarına nadiren gider hale gelmişti. Mitinglere katılıyor üniversite arkadaşları arasında bazı gece yazılarına çıkıyor, cenaze törenlerinde sıradan bağımsız birisi gibi yürüyordu ama ona emredecek kimse yoktu artık ve bu da bir örgütün hiç istemeyeceği bir durum.

Merzey’e ne oluyor diye sordu bir akşam. Anlamazlığa verdi bir süre. Feryal’le bir şey mi var aranızda. Merzey güldü, haberin yok mu senin? Aslında yok, dedi. Senin veya Feryal’in açıklamasını bekledim, yoksa çocuklar bir şeyler söylüyor elbet. Feryal ile aralarındaki soğukluk siyasetten ayrılışından beri seziliyorsa da üstünde fazla durmuyor ama serin davranıyorlardı birbirlerine. Merzey durumun farkındaydı ve idare etmeye çalışıyordu durumu. Sokakta el ele dolaştıklarını gören birileri eleştirmişti onları ve hiçte yadırganmayacak bir ahlak anlayışıyla; ‘diğerlerini tahrik ediyorsunuz’. Bunu bir akşamüstü karşılaşmalarında Feryal söylemişti ona ve sıkıntıları vardı.



Kayseri’de bırakıp geldikleri Napolyon farklı bir siyasetçi olup döndüğünde, Murat ve kıdemli siyasiler artık kendine çekidüzen vermesi gerektiği ve bu sorumsuz yaşam şekliyle aralarında barınamayacağını neredeyse emrettiler ama bunu ne kendileri söyleyebildi nede ona söyletebildiler. Selo’ya Beşiktaş balık pazarı içinde bir yerde söylettiler. Bu aslında kendilerinin kullanacakları bir boş yatak, sofrada fazladan boş bir sandalye, kafa karıştıracak sorulardan kurtulma ve bir tasfiyeden başka bir şey değildi. Yoksa bahsettikleri sorumlu yaşam konusunda kendileri daha iyi bir konumda değildiler. Çalışıp güç bela geçimlerini sağladıkları ücretlerinin nasıl kullanılacağı üzerine nasihatler ediyor ve örgüte daha çok yardım bekliyorlardı. Kirasını ödediği evde, kimin kalıp kimin kalmayacağının kararlarını veremez hale gelmişti.

Diğer yandan belki kendine gelip okulunu bitirmesine bir faydası olacaksa çokta itiraz edeceği bir durum değildi bu durum ve Napolyon çok az görüştüğü bir PDAcı olup çıkmıştı ama kısa bir süre sonra okulu bitirip memleketine döneceğini bir sürpriz olarak kendisinden öğrendiğinde, belki de onun için hayırlısı oldu diye sevindi.



Yaz geçip sonbahar geldiğinde memlekete giden öğrenciler geri dönmüş çevre yeniden kalabalıklaşmış ve yeni yoksul öğrenciler gelip eklenmişti Anadolu’dan. Ayşe koleji çoktan bitirmiş Boğaziçi Üniversitesi’nde ikinci yılına başlamıştı. Dernekte karşılaştıkları bir gün üniversiteye davet etti onu. Cimok’la birlikte bir çıkıp gittiler ve aşiyanın tepesindeki özgürlükler okuluna imrendi biraz. Gerçi akademi de bir Fındıklı yalısı idi ama Cimok’ta çok beğenmişti okulu. Hiçbir şey konuşmadılar ve yine aralarında hiçbir şey yokmuş gibi davrandılar. Bahçe ve orta kantinde geçirdikleri birkaç saatin sonunda Cimok, bir şey yapacaksan yap artık dedi ona.



Daha önce zengince sayılabilecek evlere girip çıktığı vardı ve bunlar o çıkıp geldiği Ankara şehrindeydi genellikle ve Çerkes arkadaşlarının oturduğu bilemedin yüksek bürokrat evleriydi ve zenginliği de o kadar. Suadiye’de Feryallere ilk gittiği akşam gördüğü evin salonu çarpıcıydı ve Ankara’da yaşadığı ve girip çıktığı evlerden daha büyük ve daha özenle döşenmişti. Kızlı erkekli büyük bir kalabalığı ağırlayacak haldeydi ve evde epey kalabalıktı zaten. Feryal onun İstanbul’a geldiği yıl Ankara’ya üniversiteye gitmiş, geçişmişlerdi. Beşiktaş çevresinde hayranlıkla bahsedilen ismini biliyordu ama ilk defa karşılaşmışlardı. Kalabalığın içinde bile, iddialı yöneten zekası ve hiç teslim olmayan dirayeti hemen anlaşılıyordu. Zengin görünen yaşam biçimi, alımlı sayılacak güzelliği ve parlak zekası ile bu köylü Çerkeslerle neden ilgilendiğini anlamakta zorlandı. Ankara’da benzer özelliklere sahip kız arkadaşlar ve ablalar vardı ama onlar, çileli Çerkesler dünyasının dertleri ile ilgili düşünce üretmek veya tartışmak yerine, modern Cumhuriyet kızı görünümleri ile Elbruz hocanın, ekibin başında kimi oynatacağıyla ilgiliydiler daha çok veya eğer öyle değilse, misafir ağırlama konusunda kusursuz Çerkes kızlarıydılar sadece.

O yıl Tıp Fakültesi’ni kazanmış, bir yıl okuduğu Ankara’daki okulu bırakıp, İstanbul’a ailesinin yanına geri dönmüştü. Annesi Abzegh, babası Kabardey’di ve çocukluk yıllarının yaz tatillerinde annesinin Bursa yakınlarındaki köyüne gider orada geçirirdi tatilin bir kısmını. Köylülere aşina hali oradandı. Babası bir zamanlar iyi paralar kazanmış bir işadamıydı ve sonunda kurduğu küçük sanayi şirketi büyümüş, yetersiz sermayesi, yeni ortaklar almak zorunda bırakmıştı onu. Yeni ortakların yönetime hakim olmasıyla ve sermaye büyütmelerle giriştikleri operasyonlar, şirketteki hissesini önemsiz bir hale getirmişti sonunda. Artık küçük hissesi ve yönetici olarak aldığı ücretle üç kızına üniversiteyi bitirtmek ve geçinip gitmek dışında bir iddiası kalmamış gibi görünüyordu ama bu dertlerde az şeyler değildi. Evin ihtişamı ve Feryal’in Üsküdar Amerikan Koleji yılları o eski varidat yıllarına dayanıyordu ve onları dil bilen iyi eğitim görmüş birer dünyalı yapma uğraşının içinde, kızlarına piyano dersleri aldırmak bile vardı. Ailedeki bu sarsılmayı herkes biliyordu ve güzel tarafı bir dedikodu olarak öğrenilmiş değildi, kendileri anlatmışlardı her şeyi. Feryal ve iki kız kardeşi Suadiye’de konforlu bir evde yaşıyor olmak dışında, mütevazı, belki de zar-zor bir hayat sürüyordu ve kolejden arkadaşları bir yana esas sosyal çevreleri Çerkeslerin buluştuğu dernek çevresiydi.

Bu ve benzer sık görüşmeleri sonunda tartışıp birlikte bir şeyler üretebilecekleri bir arkadaşlık başladı aralarında. Beşgür’ün de dahil olduğu dernek çevresindeki tiyatro-gösteri benzeri, içinde bulundukları çalışmalar, arkadaşlıklarını pekiştirecekti ama her zaman çatışma ve küsüşmeleri de barındırarak. Bu çatışmalar zihinsel fikir ayrılıkları olmaktan çok, onun disiplinsiz miskinliğine, bazen ukalalığına, bazen her şeyi boş veren haline ve diğer yandan Feryal’in her şeye karışan ve her şeyi yönetmeye kalkan tavrı neden oluyordu. Rahat yoktu yani, her an alesta duracaksın. Ama ikisi de birbirlerinin değerini biliyor en kızgın oldukları dönemlerde bile birbirlerini affetmenin bir yolunu buluyorlardı. Onun eski sevgilileri gidip Feryal’e dert yanıyor, Feryal de onu sorgulara çekip sorumsuzlukla suçluyor, dünyasını dar etmeye yetiyordu. İlgi duyduğu yeni bir kız için kendisine hiç sorulmadığı halde olumsuz fikirlerini derinlemesine düşünmeden pat diye söyleyiveriyordu. Poker oynamasına karışıyor, sigara içmesine kızıyordu. Kızmadığı bir şey yoktu vesselam.

Erkek arkadaşları arasında Feryal’e hayranlık besleyen ve gönül koymuş birkaç kişiyi, kendisine yaptıkları itiraflarından biliyordu. Bu konuda yardım isteyen olmamıştı açıkça ama kayıtsızca dinlediği öyle imalara muhatap olmak zorunda kalmıştı. Böyle durumların bizzat kendisini ne kadar rahatsız ettiğini bildiğinden asla karışmak istemiyordu. Yinede Merzey’le sevgili olarak bir gün karşısına çıkmaları şaşırttı onu.

 
1.Bölüm        2.Bölüm        3.Bölüm       4.Bölüm       5.Bölüm       6.Bölüm   
7.Bölüm        8.Bölüm        9.Bölüm         10.Bölüm        11.Bölüm
12.Bölüm       13.Bölüm       14.Bölüm