ADİGEY’DEKİ HÖYÜKLERİN ALTINDAKİ AYİN YERLERİ

TEV Aslan
Adıge Mak, 11 Şubat 2025
Çeviri: HAPİ Cevdet

Tuapse rayonunda dağlar arasından küçük Psınako Deresi gelir. Dere boyunda çok sayıda pınar bulunduğu için dereye ve bu dere kıyısındaki eski köye Psınako deniyordu. Bu eski köy yerine 1866’da Rus yerleşimciler yerleştiler ve köye Rus Büyük Prens Mihail Romanov’un kızı onuruna Anastasiyeva adını verdiler.

Bu küçük köyün (kutır) 700 metre ilerisinde, derenin sağ yamacında büyük bir höyük vardı. Höyük altı metre yüksekliğinde ve 70 metre çapındaydı ve duvarları iri taşlarla örülmüştü.

Kıyı Boyu Şapsığeli ve Tuapse müzesi arkeologu Kambolet oğlu Teşu Medine 1974 yılında höyüğü buldu. Dokuz yıl sonra höyüğün inceleme ve kazısına başlandı. Anıt eski bir tapınma yeri olarak belirlendi ve oraya “Büyük Güneş Tapınağı” (Тыгъэм и ТхьэлъэIупIэшхо) – (Храм Солнца) – Güneş Tapınağı) – Psına I adı verildi. Arkeolog Medine ile İvan oğlu arkeolog Markovin Vladimir, 1983 – 1985 yılları boyunca beraber höyükte kazı ve incelemeler yaptılar.

Arkeolojik inceleme sonucuna göre, eskiden dere kıyısındaki tapınağa taştan bir döşeme yapılmış, üzerine bir İsp evi (dolmen) inşa edilmişti. Dolmenin üzerine bir höyük (yığma mezar) yerleştirilmişti. Höyüğün tabanı koruma amaçlı ve halka, daire biçiminde dizilmiş taşlarla çevrilmişti. Höyük tepesinden açılan ve 12 ışın biçiminde genişleyeren yayılan taşlar dizilmişti. Taşların uçları – yine taşlarla birbirine bağlanmıştı. Höyüklerin, kabirlerin ve tapınakların dipleri, yuvarlak biçimde taşlarla çevrilmiştir ve bu türden örneklere çok sayıda rastlanıyor. Bunlara “kromleç” de deniyor.

Psınako – I Güneş Tapınağının temsili resmi (AC Ulusal Müzesi),

M.Ö. üç bin yılda bu höyük tapınaklar daha değişik biçimlerde inşa ediliyorlardı. Tabana yerleştirilen İsp evinin etrafı dere taşları ile çevriliyor, evin duvarları toprakla sıvanıyordu. Ancak höyüğün çatısını kapatmayı başaramamışlardı.

Kış ve yaz dönümlerinde “İki Kardeş” (ЗэшитIу) denen dağların arasından parıldayan güneş ışınları, höyüğün tepesine çıkıldığında ve yılın sadece iki gününde höyüğün üzerine düşüyor ve görülebiliyor.

Psınako I’de bir ölü kemiği bulunamadı, höyüğün dibindeki mezar odasında da bir defin işi yapılmadı, mezarın içi boştu, ama açılmış olan çukurlar dere taşlarıyla doldurulmuştu.

Bronz çağındaki katakomp kültüründe inşa edilen ve ölülerin konduğu yeraltı mezar odalarına giriş için kazılan çukurlar dere taşlarıyla dolduruluyordu, bu türden taş doldurulmuş mezarlara Adıgey’in birkaç yerinde daha rastladık. Bu mezar örneklerine en çok Şevgen rayonunun Çernışev köyünde rastlamıştık. Maykop kültürünün başlangıcında, bronz çağında yapılmış olan büyük höyüklerde açığa çıkarılan tek tük mezar odaları iri taşlarla dolduruluyordu. Bu yerlerin büyük taşlarla doldurulmuş olmalarının nedeni arkeologlarca hala aydınlatılabilmiş değil.

Daha yukarıda söylediğimiz gibi “Büyük Güneş Tapınağı” dibindeki İsp evi (dolmen) üst üste dizili üç kat yuvarlak duvar olacak biçimde örülmüştü, duvarlar 1,80 metre kalınlığında ve üç metre yüksekliğindeydi, ama daha önce söylediğimiz gibi duvarların üzerine yuvarlak bir saçak inşa etme tekniğini bilmiyorlardı. Çatıyı yuvarlak gökyüzüne benzetmek istiyor olabilirlerdi.

Gizli olan şey, sadece eve saçak yapılmaya başlanmış olması değil. Höyük başlangıcından başlanarak, höyüğün içindeki ve orta yerdeki İsp evinin önüne değin uzanan 14 metre uzunluğunda bir koridorun da inşa edilmiş olmasıydı.

Koridor güneybatı yönünden geliyor, kuzeydoğu yönü istikametinde İsp evine uzanıyordu. Uzaya bakıldığında, Samanyolu kuzeydoğudan gelip güneybatı yönüne uzanıyor. Ay ışığı olmayan karanlık ve bulutsuz gecelerde Samanyolu nasıl görünüyorsa, İsp evine uzanan koridor da öyle görünecek biçimde düzenlenmişti. Eskiden orada yemek pişiriliyor, İsp evi kapısı açılıyor ve evin içinde ayin (dua töreni) yapılıyor olabilirdi.

Höyüğün Giriş koridoru ve kapısı,

Höyüğün giriş yerinde yakılmış kömür artıkları bulundu ve incelendi, bu kömürlerin en yenisinin Milattan önce 2345 yılına ait olduğu saptandı. Bu da günümüzden 4345 yıl öncesi demektir. M.Ö. III bin yılına ait Psınako höyüğünün benzeri olacak başka bir höyük bulunmuş değil, ama buna benzer iri taş yığınları vardır: İrlanda’da – New Grange, Danimarka’da – Erdhoy, Portekiz’de – Alganpar, İspanya’da – Los Millares. Ortak yanları höyüklerde giriş koridorlarının bulunuyor, ama o höyüklerde İsp evleri bulunmuyor olmasıdır.

İşin burasında İngiltere’deki Stonehenge dikili taş kümesi ile Psınako I’in birçok yönden birbirine benzediğini söyleyebiliriz.

Adıge dilinde dolmene İsp evi – yispvın, “oturulan ev” denir. İlk İsp evleri geniş ve ince blok taşlardan inşa ediliyor, ölü evin içine oturtuluyor ve evin üzeri beşinci blok taşla kapatılıyordu (örtülüyordu).

Höyüğün altındaki İsp evinde ölü olmaması, orada oturulup ölüye yemek pişiriyor ve ölüye hizmet ediliyor olması nedeniyle, dolmenlere belki de “İsp evi” deniliyordu.

Psınako I, MÖ 2300’lü yıllarda inşa edilmişti. Bilim insanları bu şeyi güneşle bağlantılı bir gözlemevi olarak değerlendiriyor ve höyüğe “Güneş Tapınağı” ve Güneş Gözlemevi diye adını veriyorlar.

Adıgelerin en eski Tanrısı “Tığe” (Güneş) idi. Ulusal adımız “Adıge” sözcüğünün güneşten türeme bir ad olduğunu söyleyenler var.

Arkeolog Teşu Medine’nin görüşüne göre, “Tanrıyı temsil eden bir bebek dokuz ay İsp evinin içinde kalıyor. Kışın gündönümü sırasında, “Tığe” (Güneş) öldüğünde (battığında) bebek, yeni bir Tığe olarak İsp evinden çıkarılıyordu. Tığe her gün büyüyerek (günler uzayarak) gökyüzü boşluğunda en yüksek doruğa çıkıyordu”.

Psınako I’in tepesinde 12 ışın (nebzıy) gibi açılan ve uzayan dizili beyaz taşlar var, bu dizili taşlar çatıda ve etekte yuvarlak bir daire çizerek birleşiyorlar.

Adıge Cumhuriyeti Ulusal Müzesi arkeoloji heyetini 1993 yılında kurduk ve sonbahar başlangıcında Vılape köyüne gittik, Vıle’deki (Ul nehri) ünlü höyük kümesinin güneyinde, yarım km mesafede, traktör parkının batısındaki yığma mezarın üstünü kazımaya başladık. Kazıya başladığımızda güzel bir hava vardı, hava ansızın karardı ve kötüleşti. Sert bir rüzgar esti, ortalık toz ve kuru otlarla kaplandı ve göz gözü görmez oldu, biz de zor duruma düştük ve höyükten uzaklaştık.

Kazı aracı da iki üç kez gidip geldikten sonra durmuştu. 20 Ekimde beş metre yüksekliğindeki höyüğün üstünü aldığımızda, 4500 yıl önce ölmüş bir kadının gömülü olduğu bir mezar odasına ulaştık, ancak bizden önce höyüğün soyulmuş olduğunu da anladık. Çok az arkeolojik eşya kalmıştı: Küçük bir altın boncuk dizisi, çakmak taşından yapılma 17 bıçak ağızı, değerli kırmızı taşlardan yapılmış bir boncuk kümesi bulduk.

Mezar odasında yapılan kazı çalışmaları,

Mezarın çevresi 40 metre uzunluğunda, kanal gibi kazılmış bir daire ile çevriliydi. Mezarın arkasında, kuzeydoğu tarafına dönük, ışınlara benzeyen düz altı direk uzanıyor ve aşağıya doğru araları açılıyordu. Onların uçlarında yerin altına inen altı çukura rastladık. Birinin toprağını boşalttığımızda çukurun dört metre derine indiğini gördük. Toprağın derinliğine doğru giden havalandırma deliklerini (рыпшапIэхэр) bulduk. Deliklerin yüksekliği 70 cm, genişliği 60 cm idi. İki kişi karşılaştığında, geçişmek için duvarda tek kişi sığacak büyüklükte bir oda da kazılmıştı.

Eski arkeologların söylediklerine göre, bulduğumuz yer bir yer altı dua yeri, bir tapınaktı (тхьэлъэIупI). Kuzey Kafkasya’da bunun yaşıtı ve benzeri bir yer henüz bulunmuş değil. İlk gün kazıya başladığımızda büyük bir fırtına kopmuştu, çukurlardan birinin toprağını boşaltmaya başladığımızda aralıksız soğuk bir rüzgar esmeye, aralıksız yağmur yağmaya ve rüzgarın değdiği her yer buzlanmaya başlamıştı. 23 Ekimde ısı 12 dereceye düşmüş ve hava çok soğumuştu. Çalışamamıştık.

Biz de kazı heyeti üyeleri olarak çadırlar çekildik. O yıl höyüğü kazıma işini tamamlayamadık, höyüğün merkezine ulaşamamıştık. Höyükte ne olduğunu bilmiyorduk. Açığa çıkardığımız çukurları kuru otlarla doldurduk ve üzerlerine naylon örtüler serdik, onların da üzerine toprak döküp ayrıldık.

Höyükten ayrılışımızdan bu yana 32 yıl geçti, ancak bugüne değin kazı için höyüğe dönemedik. Sanırız Vılape höyüğünde de Psınako’daki gibi bir yeraltı tapınağı bulunuyor. Her ikisi de aynı yaşta ve bronz çağına aitler. Vılape höyüğünden, söylediğimiz gibi, Maykop kültürüne ait eşyalar çıkarmıştık.

Eski yeraltı tapınağı ile aynı yaşta olan bir höyüğü ilk önce Adıgey’in kırlarında (шъоф) bulmuş olduk. Farkında olmadan ilginç ve esrarengiz bir höyüğü kazımış olmalıydık. Nart öykülerinde kazılması tehlikeli ve büyülü höyüklerin bulunduğu anlatılır.

İki ay süresince traktör istasyonunda kaldık. İki ay süresince höyükte esrarengiz bir olayın yaşanmadığı tek bir günümüz olmamıştı.