HASTA MAHKÛMLARA ÖZGÜRLÜK

Nart Akhoumsatch

Toplumu ayakta tutan en önemli iki temel değer hukuk ve adalettir.
Bu iki değerin yokluğu toplumda kanıksandı mı, artık her hata ve yanlış normalmiş gibi gelir…
Kabullenilir, tepki gösterilmez…
“Burası Türkiye, her saçmalık, her hukuksuzluk olabilir.” denmeye başlanır…
İnsanların umutları kırılır, iyi şeyler beklenmez olur…
İyi şeyler olduğunda ise bunun bir tesadüf olduğu düşünülür…

Ülke yönetiminin adaletine güvensizlik had safhadadır.

Çünkü hukukun bağımsızlığını yitirip yönetici sınıfın sopası moduna sokulması, bu olumsuz duyguyu yaşatıyor insanlara.
Ismarlama davalarla kumpaslar kurup siyasi rakiplerini, basın mensuplarını ve biat etmeyen farklı ideolojik yapılara sahip muhalifleri haksızca mahkûm ettirmek ve ağır cezalara çarptırmak günümüzde çokça görülen uygulamalardır, ne yazık ki.

Bu haksız hukuki uygulamaların son durağı ve aynı zamanda konumuz olan cezaevlerinde yaşam savaşı veren hasta tutsaklardan da söz etmemizi gerektiriyor doğal olarak.

Muktedire boyun eğmeyen ve biat etmeyen, onurlu bir duruş sergileyenleri; örgüt üyesi veya yasadışı siyasi söylem ve eylem gibi asılsız suçlamalarla mahkûm eden bugünkü adli hukuk sistemi, masum insanların özgürlüklerine kast etmektedir.

Boyun eğdiremedikleri muhalif mahkûmları, uluslararası insan haklarına aykırı olarak hasta olmalarına rağmen 30 yıl, 40 yıl cezaevlerinde sağlıksız koşullarda tutuyorlar.
Doğal olarak mahkûmların çoğu sağlıklarını yitiriyor ve hasta oluyorlar.
Bu mahkûmlardan bazıları maalesef kanser gibi ölümcül hastalıklara yakalanıyor.
Ne korkunçtur ki yaşamını cezaevlerinde yitiren mahkûmlar da var…

Demokrasinin var olduğu ve hukukun bağımsız görevini yürüttüğü ülkelerde hasta mahkûmları özgür bırakmamak, insanî bir suç ve hukuksuzluk olarak kabul edilir.
Âdil kararların alındığı ve hukuk sisteminin bağımsız olduğu ülkelerde bu gibi sorunlar asla yaşanmaz.

Ölüm riski olan hasta mahkûmlar, insanî nedenler göz önünde bulundurularak serbest bırakılır.
Dünyanın her yerinde böyledir…

AKP’den önce “kör topal” diyebileceğimiz bir hukuk sistemi vardı.
AKP iktidarıyla birlikte hukuk sistemi bütünüyle siyasallaşmış ve iktidar güçleriyle iş birliği içinde olan adli görevliler (hâkim, savcı vb.), iktidar yetkililerinin direktifleri doğrultusunda hukuki (!) kararlar almaya başlamışlardır.

Özellikle sözde askerî darbe girişiminden sonra tam anlamıyla hukuk katliamları yaşanmıştır.
İnsanların suçlu olup olmadığına değil, muhalif olup olmadığına bakılarak hüküm verilmiştir.

Bu durumda, Türkiye’de hüküm giyip cezaevinde yatanların birçoğu suçsuz yere yıllardır en kötü şartlarda cezaevi yaşamlarını sürdürmektedir.
10 kişilik koğuşlarda 30 kişinin kaldığı, stresli bir ortamda uzun yıllar bu koşullarda yaşayanların sağlık sorunları yaşaması kaçınılmaz olacaktır.
Sözde idam cezası yok ama insanları kötü koşullarda cezaevlerinde tutmak, infaz etmenin diğer bir yoludur…
Bu durum, tam anlamıyla insanları canlı canlı mezara gömmek demektir.

Sonra, hasta tutuklular derken…
Ağır hasta, “kanser” vb. gibi hastalıkları olan mahkûmlardan bahsediyoruz.
Yani ölümcül hastalıklar…
Belki de 6 ay, 1 yıl sonra ölecek…
Kalan ömrünü ailesiyle, çoluk çocuğuyla beraber geçirmesinin ne sakıncası olabilir?

Zaten haksız yere yatan, hukuksuzluğun kurbanı ve aynı zamanda ağır hasta olan mahkûmların, insanî nedenlerle serbest bırakılmasını istiyoruz.

Ali Osman Köse isimli mahkûm buna iyi bir örnektir.
40 yıldır hapiste ve kanser hastası.
Bu mahkûmu hâlâ özgür bırakmamak bir insanlık suçudur ve hukuksuzluktur.
Ali Osman Köse, diğer hasta mahkûmlara da emsal teşkil edecek şekilde derhâl serbest bırakılmalıdır.