KURBAN RİTÜELİ ve KURBAN ÇERKESLER

Kuban Seauhmann

Değerli yazar arkadaşım Nart Akhoumsatch’ın dün yayınlanan makalesini okuyunca iki konuda düşüncelerimi belirtme gereksinimi duydum…

Birincisi; özellikle Türkiye’deki insanların İslam gelenekleriyle doğup, büyüdüleri için tüm inançları İslam ile aynılaştırma eğiliminde olmaları.

Nart kardeşim daha ilk cümlesinde ‘’Tanrı için her yıl milyonlarca hayvanın kurban edilmesinin temelinde yatan motivasyon nedir?’’ diyerek aynı hatayı yapmış. Oysa kurban kesen ve bunu  bayramlaştıran tek din var dünyada: İslam!

Yani Nart, dünyada diğer inançlarında kurban kestiklerini sanıyor! Büyük eksiklik! Örneğin Hint inancı bırakın kurban kesmeyi, hayvanları kutsal sayıyor. Hristiyanlar deseniz zaten uygulamadıkları bir ritüeldir. Çünkü, Hristiyan inancına göre İsa’nın kendisi insanların günahları için kurban olmuştur. O nedenle artık günahları için insanların hayvan kesmesi ortadan kalkmıştır.

İlerde aynı hatayı yapmaması için ona bir liste hazırladım! İnançlarda kurban kesme ritüelleri:
Hristiyanlık- YOK
Budizm- YOK
Hinduizm- YOK
Yahudilik- YOK
Sihizm- YOK
Taoculuk- YOK
Mormonluk- YOK
Bahaîlik- YOK
Jainizm- YOK
Şinto- YOK
Kaodaizm- YOK
Moonculuk- YOK
İslam-VAR

Demek ki neymiş? Tanrı için hayvanları kurban eden tek din İslam’mış!
Demek ki neymiş? Diğer dinleri ve inançları da aynı tencerenin içine koyup genelleme yapmamak gerekirmiş!
Demek ki neymiş? Araştırma yapmadan gündelik bilgilerle yazı yazmamak gerekmiş!

Salt ‘’kurban’’ olayı da değil. Örneğin İslam gelenekleriyle büyümüş bir insan, Hristiyanlarla Müslümanların aynı Tanrı’ya inandıklarını sanmaktadır. Oysa Hristiyanların Tanrı’sı başka, Müslümanların Tanrı’sı başkadır. Yalnız bir örnek bile iki ‘’Tanrı’’nın birbirleriyle uzaktan yakından alakalarının olmadığını gösterir: Müslümanların Tanrı’sı, amca-dayı-hala-teyze kızlarıyla evlenmeye izin verirken, Hristiyanların Tanrı’sı akraba evliliğini yasaklamıştır. Birbirlerine bu kadar zıttırlar yani…

Nart kardeşim de İslam gelenekleriyle büyüdüğü için; dini bir konuyu işlerken hepsini bir kaba koyup türlü çorbası yapıyor. Bu doğru bir davranış değildir. İnsan bilmediği konularda düşüncelerini açıklarken çok dikkatli olmalıdır. Yoksa böyle büyük hatalar yapabilir. Din konusunda bir eleştiri yapılacaksa, genel olarak düşüncenizi belirtmenizde hiçbir sakınca olmaz. Örneğin ‘’ben Tanrı’ya inanmıyorum, saçma geliyor!’’ ya da ‘’Ben Yıldırım Tanrı’sına inanıyorum!’’ ya da ‘’Ben şu dinin Tanrı’sına inanıyorum!’’ diyebilirsiniz. Bunda hiçbir sorun yok. Ancak başka dinlerin ritüellerini ya da kitaplarını eleştirmeye kalktığınızda en azından eleştirdiğiniz konuda araştırma yapmalısınız! Dost toplantılarında, sosyal medya arkadaş gruplarında bu tür düşüncelerinizi paylaşmanız da sorun değil! Ancak kamuya açık bir yayın organında bilmediğiniz konularda yazarsanız okuyucunun size olan güvenini sarsar!

Buraya kadar olanı Nart kardeşimle ilgiliydi. Bundan sonrası biz Çerkesler için!

İkinci konu; Çerkeslerin kendilerini kurban etmeleri.

İlk kurban vakası 1864’te Osmanlı’yla işbirliği yapıp, onların peşinden giden atalarımızda görülmüştür. Savaş olmuştur, savaşta ‘’Candan önce onur gelir’’ deyip onurlarını koruyarak ölen atalarımız vardır ama onuru askıya alıp canının derdine düşerek ‘Vadedilen cennete gidiyoruz’’ diye yola çıkanlar da olmuştur. Önce Karadeniz’in soğuk sularında, ardından kıyılarında toplu kurbanlar verilmeye başlanınca Osmanlı’dan büyük kazık yenildiği anlaşılmıştır, ancak kurbanlar kurban olduklarıyla kalmıştır.

Şimdi ‘’Sürüldük, soykırıldık’’ diye itiraz edenlar olacak. İstedikleri kadar etsinler… Hiçbir zaman aynı yıllarda 2500 Çerkes süvarisinin neden Osmanlı için Balkanlarda savaştığını açıklayamazlar. Ayrıca 300 bin Çerkes’in Balkanlar’da ne işi vardı? Hani cennete gideceklerdi? Bu nasıl sürgün, bu nasıl soykırım (!)? Eğer savaştan kaçanların yollarda ölmesi soykırımsa dünyada soyu kırılmamış toplum mu var?

Bu Çerkes süvariler neden kendi vatanları için savaşmayıp kaçmışlar, kimse bunu açıklayamıyor! Açıklayamaz da…  Dile kolay 2500 süvari… Öyle bitli piyade değil söz konusu olan! Kamalı, kılıçlı, mükemmel at binen ve atla savaşabilen 2500 Çerkes süvari… Çocuk oyuncağı sanmayınız, neredeyse bir askeri tugay büyüklüğünde atlı silah donanımlı Çerkes askeri! Kendi vatanlarından kaçıyor, Osmanlı için savaşıyor!

İşte onların tümü kurban oldular…

Peki, neredeyse 100 yıl sonra, 1941’de Nazi işbirlikçisi Çerkesler nasıl kurban oldular?

Nazilerin Rusya işgali boşa çıkınca, vatanlarına dönenken Çerkes işbilikçileriyle birlikte yolda on binlercesi kırıldı. Şimdi Nazilere ve Çerkes işbilikçilerine soykırım yapıldı mı denecek! Bundan daha saçma, bundan daha absürt bir mantık olur mu? Sonuç olarak; atalarımız yine yanlış yaptılar ve Avrupa içlerinde kurban oldular! Hem de yüz kızartıcı biçimde!

Ardından 1945’de Nazilerle işbirliği yapıp sağ kalanlar Amerikalılar ve İngilizlerce Sovyetlere teslim edildiler. Avusturya’nın Drau vadisinde bu Nazi işbirlikçisi Çerkesler anavatana ihanetin bedelini kurşuna dizilerek ödediler, Avrupa’daki son kurban oldular…

Gelelim günümüz Çerkes kurbanlarına!

Özellikle Türkiye diasporası büyük bir sosyal, siyasal ve ekonomik krizin içinde. Türkiye’de yaşayan diğer etnik gruplar gibi, öyle büyük bir asimilayson yaşadılar ki, Çerkeslikleri, kafalarına geçirdikleri kalpakla sınırlı kaldı. Kendilerine uygulanan sosyal ve kültürel baskı sonucunda artık ‘’saçmalama’’ pozisyonuna geldiler.

Nasıl mı?

Açıklayalım!

Yaşadıkları köylerin adları değiştirildi, bizimkiler korkudan seslerini çıkaramadılar.
‘’Vatandaş Türkçe konuş’’ diye kafalarında odun kırdılar, bizimkiler korkudan seslerini çıkaramadılar.
Soyismi kanunu çıktığında Adige sülale isimlerini söyleyemediler, nüfus memurları ailelere kafalarına göre Türkçe soyisim koydular, bizimkiler korkudan seslerini çıkaramadılar.
Türkiye’de yaşadıkları bölgelerden sürgün edilip sorunlu bölgelere gönderildiler, bizimkiler korkudan seslerini çıkaramadılar.

Günümüzde artık yasal olarak serbest olan soyadı değiştirmeye yine korkudan cesaret edemediler… Adlarından vazgeçtik, gidip aslanlar gibi her insanın onurla taşıdığı sülale adlarını, soyadları yapamadılar!

Anavatana vatandaşlığın neredeyse mahalle muhtarından alınan ‘’Çerkes olduğuna ilişkin belge’’yle verildiği yıllarda, korkularından vatandaşlık başvurusu yapamadılar. Şimdi çıkmışlar ‘’Rusça bilme şartı var’’ diye kıyameti koparıyorlar. Korkunun dışavurumu! Yarın ‘’Tamam gel hiçbir şey istemiyoruz, verelim vatandaşlığı’’ deseler, kaçacak delik ararlar, daha önce aradıkları gibi!

Fişlenirim diye mahallendeki muhtara gitmeye korktun, arkadaş! Korkuyorsun tamam, korku insani bir durum. Ama sen anavatandaki insanlarımız üzerinden kahramanlık taslıyorsun! İşte senin bu yaptığına dünya literatüründe  ahlaksızlık deniliyor.

(Ara not: Bu gözler ve kulaklar dernekte çay ocağı işleten Çerkes’in ‘’Anavatana dönerim ama bağ, bahçe ve -o zamanın parasıyla- 1000 dolar işsizlik maaşı bağlarlarsa’’ dediğini gördü ve duydu! Üstelik bu çaycı Çerkes’in aylık geliri, -yine o dönemin parasıyla- 100 doları bile bulmuyordu.)

Korktunuz da korktunuz, kendi gölgelerinizden korktunuz… Hala da korkuyorsunuz!

Sonra bu kadar baskının yarattığı korkaklığı kendi anavatanlarındaki soydaşlarına hakaretler ederek dışavurdunuz.

Bazıları öylesine saçmaladı ki, sormayın gitsin! Türkiye’de herhangi bir gösteride kadın, kız, çoluk, çocuk demeden saçlarından sürükleyerek, tekmelerle, joplarla ağız burun dağıtan polisin bağlı olduğu (cumhurbaşkanından vazgeçtik) bakanlığa tek söz edemeyenler, anavatanda ‘’Vay efendim neden kaldırımda yürümeye mahkumuz’’ gibi kült komedi filmlerde bile göremeyeceğiniz komiklikler sergilediler!

Neden?

Korkudan!

Hem korkuyorlar, hem kuyruğu dik tutuyorlar!

Kasıla kasıla ‘’Candan önce onur gelir!’’ diyorsun, Türkiye’deki bunca adaletsizliklere, ahlaksızlıklara, soygunlara, kadın-çocuk cinayetlerine,  tecavüzlere, polis  dayaklarına neden sesin çıkmıyor? Türkiye’de onursuz mu yaşıyorsun?

”Olsun! Yine de ben buradan akıl vereceğim, anavatandakiler benim dediğimi yapacak!” Ne demek Paşa’m, emrin olur!

Zaten zeka geriliği yaşıyorlardı, hepten zekasız kaldılar!

Hele hele, bazıları o kadar sapıttı ki, Alman faşizmi ile işbirliği yapmış faşist Çerkesler için anma günü bile düzenledi (Yukarıda yazdığım Drau vadisi olayı). Hem de başını eski bir ‘’sosyalist’’in çektiği (genellikle sol görüşlü olduğu düşünülen) Çerkesya Hareketi adlı bir grup. Boşuna diaspora zeka kaybı yaşıyor demiyoruz. Alman faşizmine vatanını satan işbirlikçi Çerkeslere anma düzenleyen ‘’Solcu’’ Çerkesya Hareketi… Sıfır zeka!

Ah bu korku ah! İnsanı ne hallere düşürüyor.

Konu çok uzadı… Normaldir uzaması. Bu denli çok absürtlüğün yaşandığı Türkiye Çerkes diasporasının durumu anlatabilmek için üniversite kütüphanesini dolduracak kadar kitap yazmak gerek…

Kısacası bayramda kurban kesmenize gerek yok! Çerkes diasporası olarak komple kurban olmuşsunuz!

Son Söz
Çerkes, kendisi güvenceye alıp, kahramanlığı başka canlar üzerinden yapmayı ahlaksızlık sayandır! (Kuban)