GÜNAY ÇETAO KIZILIRMAK’IN KÖSTEBEK YOLLARI KİTABI ÇIKTI

Circassian Center

Günay Çetao Kızılırmak’ın öykü kitabı Köstebek Yolları İletişim Yayınları’ndan çıkıyor. Hayatın bilinen yönlerini değil beklenmeyen, şaşırtan anlarını gösteren yazar bizi sarsıcı hikâyelerle baş başa bırakıyor…

Günay Çetao Kızılırmak’ın öykülerindeki insan, yaşamayı kolaylaştıracağını sezdiği şeyi tam bulacakken kaybediyor. Aşk eski şarkılarda unutulmuş, ormana gitmek “kitabî bir heves”, günün uzun tüneline iki ucundan dalan iki insan birbirine ulaşana kadar yorulup uyuyakalıyor. Derin bir nefes alıp yeniden yola koyulmaktan başka çare yok, ama önümüzde sandığımız, yürüdükçe varacağımızı düşündüğümüz hayat hep geride bir yerde kalıyor. İleriye veya geriye değil, daha derinlere gitmek gerekecek artık, köstebek yolları kazarak…

Günay Çetao Kızılırmak'tan Öyküler: “Köstebek Yolları” | Artful Living

Köstebek Yolları, şehrin ve yaşamın düğümlerini çözüp insanı bulmaya, görmeye çalışıyor.

“Herkes neşelendiğinde ben de neşeleniyorum. Sonra neşe pörsüyor. Ne olduğunu bilmiyorum. Ne getirirlerse ben çevresini kuşatıyorum. Tek yapabildiğim kuşatmak. Kuşattıkça, getirdikleri şey, kokular, duygular, sözler koyulaşıyor, yoğunlaşıyor, ağırlaşıyor. Sonra havalandırıyorlar içeriyi toprak kendini hatırlatıyor. Gidemedikleri adımları da getiriyorlar, söyleyemedikleri sözleri de. Onları bende gidiyor, bende söylüyorlar.”

Kaynakça: İletişim Yayınları

YENİ BİR YAZAR VE ÖYKÜDE YENİLİK
Murat Bjeduğ
t24.com.tr

Günay Çetao’nun belki de en özgün yanı kökünün kendisinde olması; Gogol’ün paltosundan çıkmışlık intibası vermiyor

Köstebek Yolları isimli ilk öykü kitabıyla edebiyat dünyasına parlak bir giriş yapan Günay Çetao Kızılırmak, yıllar önce yaptığı Andrey Platonov çevirileriyle yazın aleminin ve okurların dikkatini çekmişti. Dostoyevski, Puşkin, Turgenyev, Gogol, Leskov,Tolstoy, Çehov ve Rus şair Marina Tsvetayeva çevirileri de yayımlanan yazar, Çerkes asıllı; ailesinin Adigey Cumhuriyetinin başkenti olan Maykop’a taşınmasıyla öğrenim hayatını orada tamamlayıp, Adıgey Devlet Üniversitesinin Rus Filolojisi Fakültesinden mezun olmuş.

Takdir gören başarılı çeviri kariyerinden sonra Köstebek Yolları kitabıyla da öykü alanında yıllardır yeni ve taze bir farklılık arayan, bekleyen okurların ilgisine mazhar olacak. Çünkü öykülerinde görülen yazın yeteneğinin ve birikiminin potansiyeli, anlatı dilinin – biçeminin akıcılığı, anlattığı insanları çok iyi tanıyor olması, içerisine derinlemesine nüfuz ettiği hayatların ve mekanların üst seviyedeki tasvirleri yazarı farklı bir yere konumlandırıyor.

Kitapta toplam on bir kısa öykü yer alıyor. Okur daha ilk sayfalarda, kendini öykülerde anlatılan olayların içinde buluyor. Bu özellik öykü ve roman okurlarının, Günay Çetao’nun ilk ayırt edici yazarlık vasfı olarak dikkatlerini celbederken eser-yazar-okur diyalektiğinin çok rastlamadığımız bir iletişime dönüşmesine vesile oluyor. Bu iletişim, okurun son yirmi hatta otuz yıldaki toplumsal, ekonomik ve siyasi gelişmelerin, üstelik bunların analizine girişme hatasına düşmeden, son derece incelikle ve duyarlılıkla özümsediği birey üzerindeki etkilerini, tahribatını, bireyin gündelik yaşamındaki ruh halini, nesnelerle, başka insanlarla, mekanlarla kurduğu hasarlı ilişkinin boyutlarını ve elbette vahametini harika bir üslupla anlatarak irkiltici biçimde detaylandırıyor.

Köstebek Yolları, dikkatle okunduğunda, bu ülkenin doksanlı ve iki binli yılların nesillerinin devlet ve sivil toplumda rol üstlendiğinde memleketin nasıl olabileceğine dair ihmal edilemez ipuçlarını içkin kıldığı algılanabiliyor. Bu hususiyeti, sosyologlar, siyaset bilimciler, psikologlar ve psikiyatristlerin Köstebek Yolları öykülerinin bir edebiyat eserinden çok daha fazlası olduğunu görecekleri umudunu doğuruyor.

Yaygın olarak sınır kişilik sorunundan ve depresif ruh hallerinden muzdarip olan modern zamanların kentli bireyinin biçareliğini, içerisinden çıkamadığı kaotik girdabı, adeta bir kara güneş olan bu kötürümleştirici ışık kütlesinin zamanla düzenli bir berraklığa kavuşamamasının yarattığı özyıkımın hikâyesini ibretle izliyoruz öykülerde.

Çaresizlikle cebelleşen bireyin hayatını geçirmekte olduğu mekanların tasvirlerinde, kurgusal olmayan gerçek gündelik hayatın içinde gizlenmiş ve ancak gözönüne getirilince hatırlanan detaylar düzenli bir ustalıkla işleniyor. Öykülerde sık sık karşılaşılan ve hatta usanç verici naftalin rayihaları saçan geçmiş zamanların artık varolmayan tenhalığına, ürkütücü sükunetine, mübalağalı masumiyetine, mazi romantizmine karşı dirençli bir reddiyeye sık rasgeliyoruz. Yani ne nostalji ne de saudade söz konusu değil Çetao’da. Güncelliğin tazeliği bu sayede okura bir ferahlık yaşatıyor… Anlatılan sanki benim, duygusunu hissettirerek. Evet! Yer yer bir geçmiş zaman hikâyesi mi, modern zaman öyküsü mü yoksa bir İsmet Özel şiiri mi ya da Gerard Nerval öyküsü mü okuyoruz sorusu akla geliyor. Bazı bölümlerde Elena Ferrante tadı alınıyor. Bir etkilenme ya da bir esinlenme değil kastettiğim; bir duyarlığın ve benzer bakış açılarının ortak payda bölüşümü.

Günay Çetao’nun belki de en özgün yanı kökünün kendisinde olması; Gogol’ün paltosundan çıkmışlık intibası vermiyor. Çehov veya John Cheever ya da E. A. Poe yahut Salinger etkisi görünmüyor Çetao’nun yazınında. Ne romantizm ne realizm, ne toplumcu gerçekçilik, ne maupassant, ne de durum öykücülüğü gibi kategorilere de girmiyor. Kendine özgü bir yazar olmanın ilk ama sağlam adımlarını atıyor. Anlatı zenginliği insanın belleğinde yer etmiş müzik parçalarını da içsel hoparlörlerinde duyuruyor: Beatles‘ın John Lennon besteleri olan I’m the Walrus, Nowhere Man şarkıları, Raison D’etre’nin endüstriyel ortam müziği, Shockabilly’nin albümleri – özellikle de Vietnam- ve John Cage‘in yapıtları ilk yankılananlar.

Öykülerdeki biçare bireyler, neoliberalizmin kırk yıllık sultasında 68’in dünyayı ve verili olan yaşam biçimlerini değiştirmek ve dönüştürmek için müdahale eden bireyiyle, ikame olan ve hayatı sadece seyreden, yorumlamakla yetinen köstebeğe, Kafka‘nın Gregor Samsa‘sına dönüşmüş halleriyle iç burkuyorlar. İçinde dönendikleri sinikizmi bu ikameden hoşnut olmayan ve eleştiren cenahta yer alan okuru, birey olma sorunsalıyla bir kez daha bilek güreşine girmeye sevkediyor.

Orhan Veli, Tolstoy, Proust, John Cheever isimlerinin öykülerde geçmesi bir entelektüel teşhir değil. Bir anlamı var ve bir şeylerin işareti. Çetao’nun yazarlık yönüne ve hangi istikamette seyredeceğine dair ipuçlarını barındırıyor.

Modern sürrealizm ve psychedelic temalar

Müsamahasız gerçekçiliğinin yanı sıra mandalina ve kırmızı balık metaforlarıyla yazar, modern sürrealizme de zekice göz kırpıyor. Anlatıdaki zenginlik bazı bölümlerde içi burkulsa da okuru gönendiriyor aynı zamanda. Başlıbaşına bir psychedelic yazın olan Ev öyküsünde ise bilinç ötesine uzanılıyor.

Her kitap tanıtım veya değerlendirme yazısı, yazanın bakış açısıyla kaleme alındığı için belli bir öznellik taşır. Ama nesnelliğe itina gösterilerek yazılan bu yazının bağlamının Köstebek Yolları öyküleriyle bağlantılarının net olarak anlaşılması için aşağıdaki alıntılar bir fikir verebilir:

‘’Döndüğümde birçok şey değişmişti ama değişmesini istemediğim yegane şey aynıydı.Her gece aynıydı. Bitimsiz bir aşkla lanetlenmiştim… Tek bildiğim neyim yoksa onu özlediğimdi. Ve hiçbir şey sandığım gibi değildi. Syf: 17

İçimdeki huzursuzluğun kaynaklarını arıyorum.Son zamanlarda bir baştan alma ihtiyacı var içimde, dönüm noktalarına filan değil de şöyle kıyıda köşede kalmış, az düşünülmüş küçük şeylere bir kez daha bakmak istiyorum bulunduğum uzaklıktan. Bazı kitapları yeniden okumayı istemek gibi bir şey – her on yılda çıkaracağın dersler değişir derler hani… Syf: 34

…çocuğuz daha, yüzümüzdeki ışıklar, gölgeler nasıl geçici, nasıl güzel… Syf:38

…kendimi bugüne değin yaşadıklarımın tam tersinin yaşandığını hayal ettiğim karşı kıyıya yolladım… Syf:44

…herkes herkesi kandırıp gidiyordu işte… Syf: 55

Önce çocuğumuzu doğuracağım, sonra belki kendimi doğururum… Syf:57

Çünkü benim bir yarım yaşaya yaşaya bitti – kalan yarımla idare ediyorum. Syf:67

Her şey bitti gibi gelmiyor mu sana da? Syf: 69

…küçücük huzursuzluklardan örülü bir ağ var üzerinde. Syf: 72″

Kitap bitince şu sorular belleği epeyce meşgul ediyor:

68’mi, Z’mi?

Seyredip yorumlayan mı, değiştirmek için müdahale eden mi?

Gregor Samsa mı, Spartaküs mü?

Edebiyat dünyası ve okurları belli ki uzun yıllar konuşacak Günay Çetao’yu.