KITIJ Cemil Biçer
Okumayı üç yaşında öğrendim. Bu bir abartı değil. Babam, Köy Enstitülü bir öğretmendi. Onunla birlikte, ağzımda emzik, Anadolu’nun köy okullarında büyüdüm ben.
Babam, beni kızdırmak istediği zamanlarda, “Sen önce okumayı öğrendin, sonra konuşmayı.” derdi.
Gerçeklik payı vardır bunda. Ben bir “artikülasyon” hastasıydım. Bir süre konuşma terapisi aldım. Buna rağmen hâlâ “r” sesini söylemekte zorlanırım. Belki de konuşmamdaki bu artikülasyon bozukluğunu okuyarak baskıladığım için okumaya yönelmiştim.
Artikülasyonumla ilgili bir anımı ileride bir yazımda paylaşacağım sizlerle.
Bugünden geriye baktığımda, aradan geçen yarım asrı aşkın süre içinde binlerce kitap okudum. Yaşımın ve algımın çok ötesinde olan dünya klasiklerini bile ilkokul ve ortaokul yıllarımda okumuştum.
İlerleyen yıllar içinde bu klasikleri tekrar tekrar okudum. Her okuyuşumda farklı kazanımlarım oldu. Birçok eseri hiç anlamadığımı, bazılarını farklı algıladığımı gördüm ve şunu size çok rahat söyleyebilirim: Okuduğunuz kitapları on yılda bir tekrar okuyun; ne demek istediğimi görüp bana hak vereceksiniz.
Şimdi artık ömrümün sonbaharındayım. Gözlerim, her geçen yıl feri sönen gemici feneri gibi zorluyor beni. Yağmurlu bir sonbahar gününde kütüphanemde raflardan birine uzanıp bir kitap çekiyorum.
Ernest Hemingway’in dünyayı sarsan Çanlar Kimin İçin Çalıyor romanı düşüyor avuçlarıma.
Otuz yıl önce okumuştum ve çok etkilendiğimi hatırlıyorum. Sonraları sinema filmini de izlemiştim ama romanı önceden ezberlercesine okuduğum için film bana oldukça yavan geldi. Bazı romanlar, sinemaya ya da tiyatroya uyarlanınca kitaptaki tadı vermiyor…
Roman, İspanya İç Savaşı sırasında dağlarda savaşan bir gerilla grubunu anlatır. Hemingway, kitabın adını John Donne’un bir vaazından almıştır. Eskiden kiliselerdeki çanlar; vaftiz, ölüm, nikâh gibi törenlerin yanı sıra savaşta zafer kazanmak gibi önemli olayların duyurulmasında da kullanılıyordu.
Hemingway’in eşsiz romanına esin kaynağı olan Donne’un sözleri şöyleydi:
“Bir kum tanesi kopsa kıyısından
Küçülür Avrupa.
Bir burun eksilmiş gibi anakaradan,
Kendi toprağını yitirmiş gibi ya da bir dost yurtluğunu…
Bir kişi bile ölse eksilirim ben,
Tüm insanlığın parçasıyım dedim ya,
Sorma her seferinde
Çanlar kimin için çalıyor diye…”
Roman, İspanya İç Savaşı’nda bir köprüyü uçurmak için görevlendirilen bir gerilla grubunun dört günlük hikâyesini anlatır. Dağda ölümle yaşam, cesaretle korku, çaresizlikle umut kol koladır.
Faşizme karşı birleşen köylüler, çingeneler, öğretmenler; kendilerinden çok güçlü bir orduya karşı inançla, umutla savaşırlar.
Kahramanlık, savaş, mücadele ve aşk… Romandaki kahramanlardan biri olan Pilar’ın söylediği gibi: “Çünkü tüm yiğitliğine karşın yapayalnız kalabilir insan.”
Savaş karşıtı romanlar arasında en tepedeki yerini koruyan Çanlar Kimin İçin Çalıyor’u okurken savaşın nasıl bir cinayet olduğunu görmek bir yana, içinizde hissedersiniz.
Hemingway’in sadece şu sözleri bile savaşa bakışı hakkında yeterli bilgiyi verebilir:
“Kötü yönetilen bir ülkenin ilk uğrağı parasını değersizleştirmek, ikincisi savaştır. İkisi de geçici bir refah sağlar ama kalıcı bir yıkım getirir. İkisi de politik ve ekonomik fırsatçıların sığınağıdır.”
Bugün, ülkemizin gündemine zamansız doğan prematüre bir bebek gibi düşen ABD restleşmesi ve Türk ordusunun Suriye’de bir kara harekâtına başlamasıyla, okumak için rastgele uzandığım kitabın savaş karşıtı ünlü bir klasik roman olan Çanlar Kimin İçin Çalıyor olması basit bir tesadüfle açıklanabilir mi?
Savaşlar, diyalektiğin yadsınamaz bir gerçeğidir belki de. Ama ben her şeye rağmen savaşsız bir dünyanın mümkün olduğuna inanıyorum. Eninde sonunda insanlık “mutlak barış”a ulaşacaktır…